tiyar kadın ikide bir dışarı çıkıp merakla bakıyor.Akşama doğru gelen iki genç dışarı çıktı. Evdeki,onları yolcu eylemek üzere birlikte çıktı. Üçü dedüzgün bir şekilde yürüyorlar. Seslerinde bir değişmeyok, her zamanki gibi normal. Kara ihtiyarkadın, gözlerine inanamamanın verdiği şaşkınlıklaonların her bir adımına göz atıyor. Sarı ihtiyarkadın bu sırada, evin içinde penceresinin önündedışarıdan kulağını alamadan olanları, dinliyor.Kiracı genç bu sırada önüne çıkan kara ihtiyarkadına, “İyi akşamlar nineciğim…” diyerek mütebessim,eğilerek selam verip içeri girdi. Kadınnedendir bilinmez, öfkelenip iğrenmişçesinekafasını salladı ve yalancıktan gülümsedi. Ertesigünü erkenden kara ihtiyar kadın, ‘kuytudakievin’ kapısını vurdu. Kapıyı açan genç kiracı,şaşkınlık içinde gözlerini ovuşturarak karşıladı:-Buyurun nineciğim…Kara ihtiyar kadın, eşikten içeri geçmeden:-Ev yapımı rakı alır mısın oğlum? Al! Temiz!Güçlü mü güçlü! Koklaman bile zor. Gizli birşey söylüyormuşçasına yarı fısıltılı bir şekildekonuştu.Genç kiracı iyice şaşırarak uykulu hâlindenkurtulup gözlerini birkaç defa daha kuvvetliceovuşturarak cevap verdi:-Hayır, nineciğim… Gerek yok, almıyorum.-Bence almalısın!... Elindeki büyük çantanınağzını açarak rakı şişesinin ucunu gösterdi. Ucuzaveriyorum. Paran yoksa sonra da versen olur.Şunun şurasında komşu değil miyiz?!-Hayır, bana rakı gerek değil…Kara ihtiyar kadın onun sözünü bitirmesinefırsat vermeden lafını böldü:-Kurban olduğum! Senin gibi yiğide de gerekolmayacaksa… Eşin dostun geldiğinde…-Nineciğim, gerçeğini söylemek gerekirse, içkiylehiç aram yok. Başka komşulara da bir gidin.Belki onlar alırlar… Eğer nişanlıma uygun giyimfalan varsa alayım. Size para gerek olmalı…Kara ihtiyar kadın, genç kiracıya hışımla birbaktı ve o hızla evine doğru yöneldi. Sarı ihtiyar,komşusunun evine doğru ikide bir bakarak giderayakkendi kendine öfke dolu bir sesle konuştu:-Tüh yüzüne… bu da erkek mi yani?.. Bir deerkeğim diyerek… Yazıklar olsun…Ertesi gün herkes yerine oturduktan sonra sarıolanı:-Ey, komşu… Bunların evi bu gece de sakindisanırım… Başı ile ‘kuytudaki evi’ işaret edereksözüne devam etti: Biz insanlar ne kadar da ilgincizdeğil mi? Birinin gerçekte nasıl olduğuna çokdikkat etmeden hemen dış görünüşüne bakarakfiyat biçiyoruz.Kara ihtiyar kadın iyice öfkelenerek elindekişırdağı silkeledi:-Gepgenç hâliyle gelmiş, kuytu bir evde yaşıyor.Madem erkekse erkek gibi yaşasa olmuyormu? Doğrusu ben senin kiracının erkekliğindenşüpheleniyorum!...Ertesi günü kiracının nişanlısı geldi. Bahçedeoturan ihtiyarlara selam vererek içeri girdi. Elindekieşyaları bıraktıktan biraz sonra birlikte çıktılar.Oturanların meraklı bakışları altında ilerlerkenonlara selam vermeyi de ihmal etmediler.Kendi gençliklerini hatırlamanın verdiği heyecanlaellerindeki işlerini bir süreliğine bıraktılarve gençlerin arkalarından bakakaldılar. Bir süresonra, sarı olanı yerinden kalkarken:-Gerçekten de her insana kötü gözle bakmamakgerek cancağızım. İnsan insana hep iyi gözlebakmalı, diye mırıldanarak eve doğru yöneldi.Kara ihtiyar kadın söyleyecek hiçbir şey bulamayarakkızarıp yerinde kalakaldı. Sonra zorduyulur bir ses tonuyla sarı ihtiyara seslendi:-Senin kiracın, nişanlısı için el örgüsü bir şeylerolsa alacağını söylemişti, dedi.Sarı ihtiyar tam duymamış gibi kara kadını birazsüzdü ve sonra:-Ben ona parasıyla vermek için değil de, annelik-ninelik şefkatimle hediyelik bir şey örüyordumzaten. Sonra elindeki bitmek üzere olankolu kısa kazağı göstererek içeri girdi… ■* Şırdak: Keçenin dokunmasıyla yapılan süslemeliKırgız halısı.68eylül-ekim-kasım2012
Anarbay'ın köprüsüKASIM KAİMOVçev. HALİT AŞLARBin huylu dağ suyunun heybetine kapılmamak ne mümkün. Sıra sıra dağların şefkatli koynundasakin ve geniş dereliğin güzelliğine güzellik katan, insanı heyecanlandıran onun gürleyensuyu ile yemyeşil ormanıdır. Irmağın kenarındaki hışırdayan ormanın bazı yerleri gayet gür,bazı yerleri ise seyrekleşerek derenin eteğine doğru azalıyor, nehir ise diğer çaylardan dökülen sularile daha da kuvvetlenerek dağın yeli ve gücüyle derenin sınırından uzaklara, uçsuz bucaksız düzlüğedoğru yol alıyordu.Bu vadinin başka bir özelliği ise hem tepe kısmı hem de eteği ikiye ayrılmış, daha doğrusu, oküçük iki dereden başlayarak orada bitiyor olmasıydı.Nehri ikiye bölen de dağ sırtıydı, onu kendi koynuna alarak birleştiren de. Dağ güzel ve sakin olduğuiçin belki ondan şikâyetçi olan hiç kimse yoktu. İnsanları düşünceye salan tek şey, gürleyerekakmakta olan dağ suyuydu.Yukarıdaki dereden başka bir dere doğuran tümsekli dağ sırtının eteğinin kırmızı dar bir şerit gibiuzanmış kısmının yükseldiği yerde nehir taşlara çarparak daralıyor, kayalar çınlıyordu. İşte tam buradaeskiden beri hiç durmadan insanların gelip geçtiği bir köprü vardı. Bu köprüye halk Anarbay’ınKöprüsü derdi. Köprünün herhangi bir yeri yıkıldığında paçaları birbirinden ayrılmış bir pantolongibi oluyor, vadi de birbirinden ayrılıveriyordu.Bu köprüye neden Anarbay’ın köprüsü denilmişti? Anarbay bir usta mıydı? Veya bu bir yer ismimiydi? Bununla gelen geçenler hiç ilgilenmiyorlar mı? Yol düzgün, köprü sağlam olduktan sonradaha başka ne gerek olabilir ki?Bir gün Anarbay’ın köprüsünün başına ani bir su baskını sonucu bir felaket geldi. Şiddetle akmaktaolan bulanık dereden sıçrayan sular köprünün üstünden gelen geçenleri ıslatmaya başladı.Kağnılarıyla geçmek isteyenler, atlılar köprünün hem bu yakasında hem de öteki yakasında büyükbir şaşkınlık içinde öylece kalakaldılar. Herkesin gözü köprüdeydi. Bu vadinin tarihinde gözün gördüğükulağın duyduğu tek değerli şey bu köprüydü. Bu köprü bugüne kadar defalarca taşan nehrinazgın sularına karşı birçok kez sınav vermişti.Yaklaşık üç metre yüksekliğindeki köprünün ortasında bulunan destek ayrı bir güzelliğe sahipti.Bu üçgen şeklindeki destek suya karşı dayanıklı ağaçlardan çaprazlama yapılmış, kalın tellerle sarılmışve ortası kazan büyüklüğündeki taşlarla doldurulmuştu. Üstelik bu destek, akıntının tesirindenkorunması için, uygun bir şekilde yerleştirilmişti. Su ne kadar hızlı akarsa aksın akıntının boyununüç metreyi aşması mümkün değildi. Destek ise uzun yıllardır çürümediğinden bu dilsiz düşmana hiçde yenileceğe benzemiyordu. Yani bilginlerin tahminlerine göre bu köprü daha çeyrek yüzyıl boyuneğmeyecekti ezeli düşmanına.69eylül-ekim-kasım2012
- Page 2 and 3:
Muhterem Okurlar,Kardeş Kalemler
- Page 4:
de mankurtlar tarafından kuşatıl
- Page 7 and 8:
MİRLANBEK NURMATOVile Kırgız Dos
- Page 9 and 10:
u kadar yoğun bir şekilde yaşad
- Page 11 and 12:
nun içinde Osmonkul Aliyev, Bazark
- Page 13 and 14:
da oldukça iyi biliyordu. Bu yarat
- Page 15 and 16:
gizli kalanları, halkın bilmedikl
- Page 17 and 18: a çocuk öğrenim yeteneği ve bab
- Page 19 and 20: sunarak dil için durmadan çalış
- Page 21 and 22: K. Tınıstanov, yukarıdaki yarı
- Page 23 and 24: Kırgız Edebiyatı 20. asrın baş
- Page 25 and 26: Kasım Tınıstanovile ilgili Kırg
- Page 27 and 28: nov birkaç bilimsel çalışma yap
- Page 29 and 30: ları hakkında ayrıntılı bilgi
- Page 31 and 32: o geceye “Akademi Geceleri” ad
- Page 33 and 34: Kasım Tınıstanov'dankısa hikây
- Page 35 and 36: Keçi de hemen kendi lüzumundan ba
- Page 37 and 38: efendi şarpadan kömöçü yakalay
- Page 39 and 40: şair ve yazarlığınınyanında,
- Page 41 and 42: SALİCAN CİGİTOVçev. KEMAL GÖZK
- Page 43 and 44: lışmaların sanki değişen hiçb
- Page 45 and 46: ken edebî zevk için norm aramanı
- Page 47 and 48: koruması ve sağladığı imkânla
- Page 49 and 50: MAMASALI APIŞEVçev. ABDRASUL İSA
- Page 51 and 52: ği balla ye”. O günden bu güne
- Page 53 and 54: Kırgızca veya Rusça basılan ese
- Page 55 and 56: mıştır. Hemen bütün hikâyeler
- Page 57 and 58: BEN KENDİMİBen kendimi ev dışı
- Page 59 and 60: ÇINARA SASIKULOVA*Kırgız öyküs
- Page 61 and 62: Bu öykünün diğerlerinden farkı
- Page 63 and 64: Zavallı ihtiyar Üpöl’ün hayat
- Page 65 and 66: Otobüslerin birisine binerek düş
- Page 67: nelerin olduğunu kim bilsin, yaşa
- Page 71 and 72: Sadece kulakları iyi işitmiyordu.
- Page 73 and 74: sonraki köprülerin Anarbay ile bi
- Page 75 and 76: olaylar sırasında öldürüldüğ
- Page 77 and 78: cek olanlar da yanılacaklardır;
- Page 79 and 80: “Akşamleyin çocukların oynadı
- Page 81 and 82: ÖZGE MEKÂN…Aşkın derin deryâ
- Page 83 and 84: KardedevletlerdlrobleMUHSİN İLYAS
- Page 85 and 86: ustalıklı bir şekilde kullanarak
- Page 87 and 88: üfleme çalgıları çalan müzisy
- Page 89 and 90: Türk şiirindeHazreti Peygamber186
- Page 91 and 92: Gubeydullin, Şabdanov, Jubanov, Ş
- Page 93 and 94: Rusedebiyatındanbeslenen,Gogol’u
- Page 95 and 96: Soldan sağa: İl Kültür Müd. Ta