11.07.2015 Views

10. Arkeometri Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

10. Arkeometri Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

10. Arkeometri Sonuçları Toplantısı - Kültür ve Turizm Bakanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KÜLTÜR BAKANLIGI YAYıNLARı11736Anıtlar <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü Yayuılan : 95.06.Y.oooıSempozyum Serisi: 42Hazırlayanlarısmail EROGLUFahriye BAYRAMHandanERENNurhan ÜLGENFiliz KAYMAZAhmet Hamdi ERGÜRERISBN: 975-17-1529-6ISSN: 1017-7671Not: Bildiriler, araştırmacılardan geldiği şekliyle <strong>ve</strong> sunuş sırasına göreyayınlanmıştır.T.C.KÜLTÜR BAKANLlGI MİLLİ KÜTÜPHANE BASIMEVİANKARA· 1995


İçİNDEKİLERSayfaÜnsal YALÇIN,Milet'te Bilimsel Araştırmalar ]993 1M. SEIFERT, Ünsal YALÇINMilet'te <strong>Arkeometri</strong>kAraştırmalar 15Ünsal YALÇIN, Oktay BELLİ, Robert MADDINVan -Yukart Anzaf Kalesi'nde Bulunan Metal EserlerÜzerine Arkcometalurjik Araştırmalar." 39Ergun KAPTANMine Damı Araştırmaları ı 993 55A.Berü TUGRUL, Afif ERZEN, Sait BAŞARANRadyografi Teknikleri ile Çavuştepe Kazısı MetalBuluntutarının Değerlendirilmesi _ 67Şabinde DEMİRCİ, McHba DOGANToprakta Fosfor Analizi, Önemi <strong>ve</strong> Uygulaması 81ŞerefKUNÇ, Alaaddin ÇUKUR, Ahmet T. İNCEKurşun İzotopAnaliz Yöntemlerİ <strong>ve</strong> Arkeolojide Uygulamaları 89Alaaddin ÇUKUR, ŞerefKUNÇHisarkale Buluntulan Kimyasal Analizleri 103Hüseyin AKıLLıPorsuk Höyük Kazı Buluntusu İki Hitit PithosuııunRestorasyonu ..." 111F.Sancar OZANER, James RUSSELLDiachronic Study of Coastal Changes At Anemurium:Geomorphological and Archaeological Applications 135


F. Sanear OZANER, Ayşe ÇALlKNew Thoughts on The Battlefield of İssus 153Berna ALPAGUT, Mikael FORTELIUS, John KAPPELMANSur<strong>ve</strong>y Report for The Sinap Pormation Project 177İlhan TEMİZSOY, Berna ALPAGUT,Mikael FORTELIUS, John KAPPELMANSalvage Exeavation Report For TI1e Sinap Formatian Project 189Nergis GÜNSENİN1993 Yılı Tekirdağ <strong>ve</strong> Balıkesir İlleri Hoşköy-Gaziköy Jcofizik(Manyetik) Marmara Adaları Sualtı Araştırması 201Hande KÖKTENBalıkesir ÜçpınarTümültlsü Araba Buluntulan KonservasyonProjesi Sonuçları <strong>ve</strong> Sardes. Bintepeler 'Tümülüsü ArabaBuluntuları Ön Çalışması.. 221Mahmut G. DRAHORArkeolojik AraştırmalardaDoğal Gerilimin işleyişi (Mechanism) ..... 229


MİLET'TE BİLİMSELARAŞTIRMALAR 1993Ünsal YALÇIN *Prof. Dr. V. v. Grae<strong>ve</strong>'nin başkanlığında yürütülen Milet kazı çalışmalan"klasik" kazı olmaktan çıkarak disiplinlerarası bir araştırma karakterikazanmaktadır. Milet'te yapılan çalışmaları dört ana başlık altındatoplamak mümkündür:- Kazı çalışmaları- Yüzeyaraştırmaları- Restorasyon çalışmaları- (Fen) bilimsel araştırmalarMilet'te 1990 dan beri yürütülen bilimsel araştırmaları Jeoarkeoloji,<strong>Arkeometri</strong>tArkeometalurji, Paleozooloji, Paleobotanik <strong>ve</strong> Antropolojibilim dalları olmak üzere beş ana bölüme ayırmak mümkün. Aşağıda busezonda uygulanan bilimsel araştırmalardan alınan sonnçlar özetle su-'nulmaktadır'. Çalışmalarmuz 1993 te jeoarkeoloji <strong>ve</strong> arkeometri dallarındayoğunlaşmışnr, Bu yılki çalışmalara B. Bay, Prof. Dr. H. Brückner,F. Demirel, Prof. Dr. İ. Kayan, S. LOITa, Prof. Dr. B. Schröder, G.Schröder, Dr. H. Stümpel, W. Tuttahs <strong>ve</strong> W. Ville katılmışlardır. Kendilerineburada teşekkürü bir borç bilirim.• Dr.Ünsal YALÇIN, DMT- Deursches Bergbau-Museum, Institut für Archüometallurgie,Hemer Sır. 45. D-44787 Bochum - ALMANYA.(1) 1993 te Milet'te uygulanan kazı, restorasyon çalışmaları <strong>ve</strong> yüzey araştırmalarından alınansonuçlar Miler kazı başkanı Prof.Dr. Volkmar von Grae<strong>ve</strong> tarafından kazı çalışmaları seksiyonundasunulduğundan burada bu konulara girilmeyecektir. Bkz. V. v, Grae<strong>ve</strong>, 1993Milet Çalışmaları, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı 1994,Ankara.1


JEOARKEOLOJİMilet <strong>ve</strong> yakın çevresinde uygulanan arkeolojiye yönelik jeolojik, jeofiziksel<strong>ve</strong> paleocoğrafik çalışmalar "jeoarkeoloji" altında toparlanabilir.Milet'te jeoarkeolojik çalışmalar 1990 yılından beri yapılmaktadır. Bualandaki çalışmaları aşağıdaki noktalarda sıralayabiliriz:-Yörenirı jeolojik haritasının çizimine ilişkin çalışmalar;-Hidrojeolojik araştırmalar, antik dönemde <strong>ve</strong> bugün içme suyu sorunu;-Roma Dönemi su sisteminin jeofiziksel metodlarla prospeksiyonu;-Arslanlı Liman'ın konumunun tesbiti <strong>ve</strong> bununla ilgili jeofiziksel ölçümler;-Paleocoğrafya-antiksahil şeridinintesbiti;-Milet <strong>ve</strong> yöresindeki kil yataklarının tesbiti.Milet <strong>ve</strong> yöresiuin jeolojik yapısının tesbitini amaçlayan çalışmalarBochum Ruhr Uni<strong>ve</strong>rsitesi, Jeoloji Bölümü öğrencilerindenBilal Bay tarafından1993 yazında tamamlanarak diploma tezi olarak <strong>ve</strong>rilmiştire.Böylece Milet <strong>ve</strong> yakın çevresini içine alan 30.000 m 2 lik bir bölgenin1:12.500 ölçekli jeolojik haritası çizilmiştir. Daha önceki yayınlardaMilet <strong>ve</strong> yöresinin neojen yaşlı sedimanlardan oluştuğundan bahsedilmişti'.Yine bu çalışmalar sırasında çevrede yamuk yumuk duran tepelerinana platodan (Akbük Platosu) kopan "kaymış" bloklardan oluştuğutesbit edilmişti. Bu yılki çalışmalarda bu yönde daha detaya inilerekörneğin Akköy'ün bulunduğu tepelerin her birinin birer kaymiş blok olduğuanlaşılmıştır. Ayrıca kazı alanı içinde bulunan Kalabaktepe <strong>ve</strong> Zeytintepe'ninde aynı şekilde kaymış bloklardan oluştuğu anlaşılmaktadır.Resim 1 de bölgenin jeolojik kesitini içeren blok plan görülmektedir.Jeolojik çalışmalar dahilinde Balat formasyonundaki kil yatakları <strong>ve</strong>kil içeren sedimanlar tesbit edilerek alınan örnekler laboratuvarda in-(2) 1992 de yayına sunduğum makalede Milet <strong>ve</strong> yöresinin neojen sedimanlardan oluştuğundan<strong>ve</strong> dikeykesitte üç ayrı seviye içerdiğinden bahsetmiştim. Antik. Milet kentinin üzerinde yeraldığı en alt seviye. Netgiztepe formasyonundan oluşmaktadır. Tatlı su oluşumlu kalkertaşıiçerikli bu katmanların üzerinde kumlu, killi ınamh. kalkerli <strong>ve</strong> tüflü tabakaları içeren <strong>ve</strong>300 ın kadar kalınlığında Balat formasyonu gelmektedir. En üst katmanlar (Akbük forınasyouu)ise yine tathsu kalkerlerden oluşur.(3) Geniş bilgi için bkz. U. Yalçın/B. Schröder, Milet <strong>ve</strong> Yöresinde Jeoarkeolojik Çalışmalar,VIII. <strong>Arkeometri</strong> Sonuçlan Toplantısı, Ankara, 1993.485-495.2


celenmiştir-, Yapılan kil analizleri arkeometrik araştırmalara integre edilerekMilet'te sık rastladığınuz seramik türlerinin üretim merkezlerinintesbiti için önemli ipuçları <strong>ve</strong>rmektedir,1993 sezonunda jeoarkeolojik çalışmalar Roma Dönemi'ne ait su kanallarınınjeofiziksel yöntemlerle yüzeyden tesbiti üzerinde yoğunlaşmıştır.Ayrıca Arslanlı Liman'ın antik konumunu tesbit amacıyla daçeşitli yöntemler denenerek jeofiziksel ölçümler yapılmıştır.Roma Dönemi Su Kanal/arıRoma Dönemi'nden kalma su kanallarının tesbitini amaçlayan jeofizikselaraştırmalarda jeoradar, jeomanyetik <strong>ve</strong> elektromanyetik yöntemleriuygulanmıştır. Her üç yöntemin uygulanmasındaki amaç, hangiyöntemin hangi şaıtlarda <strong>ve</strong> hangi problem için daha uygun olduğunutesbit etmek <strong>ve</strong> önümüzdeki yıllarda yapılacak çalışmalara deneyimli birşekilde hazırlanmaktı.Resim 2'de görüldüğü gibi Milet antik kentinin güneyindeki RomaDönemi'nden kalma Toplama Havuzu'ıuuı güney çıkışında tahmin edilensu kanalının tesbiti için yukarıdaki yöntemler uygulanmış <strong>ve</strong> seçilen pilotbir alan, sıra ileher üç yöntemle araştırılmıştır. Alınan sonuçlar Resim3'te açık bir şekilde görülmektedir. Her üç yöntemle de su kanalının konumunutesbit etmek mümkün olmaktadır.Jeomanyetik yöntemden alınan sonuçta ölçü alanında anomalilergöze çarpmakta, su kanalının konumu zor belli olmaktadır. Bu bozukluklara,ölçülen alanda bulunan manyetik duyarlılığı yüksek pişmiştopraktan imal edilmiş su borularının <strong>ve</strong> boru artıklarının neden olabileceğidüşünülebilir, En iyi sonuçlar ise jeoradar yöntemiyle yapılanölçüm çalışmalarından alınmıştır. Elektromanyetik yönteminde ölçümalanında bulunan anomalilerin etkenliği jeomanyetik yöntemine göre azolmasına rağmen, kanalın profildeki belirgenliği jeoradar yöntemindekikadar bariz değildir (Resim: 3c).Test ölçülerinden elde edilen sonuçlar, bize ilerideki çalışmalanmızdahangi jeofiziksel yöntemin daha uygun olduğunu göstermiştir,Alınan sonuçlar aşağıdaki çizelgede özetlenmiştir.(4) Milet <strong>ve</strong> çevresinde 1990 dan beri sürekli yüzey araştırmaları yapılınasına rağmen şimdiyekadar antik kil yataklarına rastlaıunauuştır. Bu nedenle bugünkü İn situ kil <strong>ve</strong> kil içerikli sedimankatmanlarından alınan örnekler kimyasal <strong>ve</strong> ınineralojik metodlarla incelenerek antikkil yatakları hakkmda parmak izleri aranmaktadır (detaylı bilgi için bkz. Ü. Yalçın/M. Seifert,Miletne Arkecmetrik Araştırmalar. X. <strong>Arkeometri</strong> Sonuçları Toplantısı 1994, Ankara).3


Yöntem Ölçüm/Uygulama Değerlendirme SonuçElektromanyetik hızlı, zahmetsiz zahmetsiz iyiJeoradar zahmetli zahmetli çok iyiJeomanyetik zahmetsiz zahmetsiz iyiÇalışmalarımızın başında yapılan bu yöntem karşılaştırmasına göre,su kanallarının tesbiti için bundan sonra jcoradar sisteminin uygulanmasınakarar <strong>ve</strong>rilmiştir. Bu karar doğrultusunda Toplama Havuzu'nungüneyinde 200 m uzunluğundaki bir alanda iki hafta süreyle jeoradaryöntemiyle çalışılmıştır. Çalışma alanı kuzeyde zeytin ağaçlarıiçeren tütün tarlasından oluşmaktadır. Burada uzunlukları 20 ile 75 marasına değişen 1000 in üzerinde profil alınmıştır. Toprağın niteliğine <strong>ve</strong>su kanalının seviyesinin derinliğine göre 120 Mhz şiddetinde (zayıf yansıtma,derinlere kadar ulaşabilme özelliğinde) <strong>ve</strong>ya 500 Mhz şiddetinde(küçük derinlik fakat yüksek yansıtma özellikli) antenler kullanılmıştır.Çalışmalardan alınan sonuçlar Resim 4 te görülmektedir. Üç ayrıparçadan oluşan profilde kanalın konumu bariz bir şekilde belli olmaktadır.Aradaki boşluklar arazinin engebeli olmasından dolayı ölçü alınamayankesimlerdir. Her üç resimde de kanalın seyrinin açık bir şekildeizlenlemesine rağmen aradaki refleksiyon farkı gözden kaçmamaktadır.Resim4-Ada görülen alan bir zeytinlik içinde bulunmaktadır. Burada alınanprofillerin arasındaki mesafe arazinin durumuna göre 1 <strong>ve</strong> 2 m arasındadeğişmektedir. Ağaçların köklerinin refleksiyonu, resimde koyu lekelerşeklinde göze çarpmaktadır. Kanalın konumu ise açık bir şekildebelli olmaktadır; Ortadaki resimde (4-B) görülen alan tütün tarlası içindebulunmaktadır. Burada alınan profillerin arası ise 0.5 m olarak saptanmıştır.Bu resimde hafif kavis çizen kanalın seyrini yine çok açık birşekilde izlemekteyiz. Uçüncü alanda ise (Resim 4-C; profillerin arasındakimesafe: Im) kanalı yalnız ölçüm alanının üst (kuzey) yarısındatakip edebiliyoruz. Alanın engebeli oluşu <strong>ve</strong> ölçme çalışmalanmn optimumbir şekilde uygulanamayışı yüzünden alman sonuçlar ilk iki resimdekigibi başarılı olmamıştır. Belki de kanal burada daha derinlerdebulunmaktadır. Resim 4-C nin güneyi ise bir vadi ile sınırlanmaktadır,Burada sel sulannın vadi oluştunuası yüzünden birden fazla kanalın tahripolduğu izlenmektedir. Vadide <strong>ve</strong> çevresinde kanal yapımında kullanılnuşharçlı taşlara <strong>ve</strong> pişrniş toprak su borularının parçalarına rastlanınaktadır,Roma Dönemi su kanallarının jeofiziksel yöntemlerle tesbitine önümüzdekiyıllarda devam edilecektir.4


Arslanlı LimonMilet antik kentinin stratejik bakımdan önemli yerlerinden birisi deArslanlı Liman olarak kabul edilmektedir" Limanın girişinde bulunan arslanheykellerinin bugün olasılıkla in situ olmadıkları samlmaktadır.Resim 5 te görüldüğü gibi limanın konumu morfolojik olarak kendinigöstermektedir. Fakat limanın kesin sınırları <strong>ve</strong> derinliği hakkında elimizdehiçbir bilgi bulunmamaktadır. Milet ören yerini düzenleme çalışmalarıkapsaımnda ören yerinin kış aylarında su altında kalan kesimlerininkurutulmasını <strong>ve</strong> Arslanlı Liman'ın antik konumuna getirilmesiniamaçlayan çalışmalar da planlanmaktadır. Ayrıca sular altındakalan limandaki arslan heykelleri büyük zarar görmektedir, Bu programiçinde arslan heykellerinin orijinal yerlerine konarak çevre şartlannın etkisindenkorunması düşünülmektedir. Tüm bu çalışmaların yapılabilmesiiçin, ilk planda liman ın strüktürünün tesbiti gerekmektedir. 1993 yazındabu yönde ilk çalışmalar yapılmıştır" Başarılı sonuç <strong>ve</strong>receği beklenilen ikiayrı jeofiziksel yöntem, belirlenen profillerle sınanmıştır. Toplam olarak6 jeoelektrik profili ( 5 Menderes setine paralel <strong>ve</strong> 1 dikey) <strong>ve</strong> arslan heykellerininçevresinde 30 jeoradar profili alınmıştır.Jeoradar çalışmaları olumlu sonuç <strong>ve</strong>rmemiştir. Derinlikteki anomalileribelirlemek için gönderilen elektromanyetik dalgalar, limandakikilli sedimanlardaki yayılma derinliği 1 metre ile sınırlı kaldığından,daha derinlerde beklenen <strong>ve</strong> limanın tabanını oluşturan kumlu sedimanlaraulaşmaınıştır.Jeoelektrik yönteminin çalışma hızının az olmasına karşın uygulamasırasındaki esnekliği büyük bir avantajdır. Doğru uygulanması koşulu ilegömülü kitlelerin bulunmasında <strong>ve</strong> ayrı fiziksel özellikteki katmanların(tortullar, jeolojik strüktürler vs.) tesbitinde başansı yadsınamaz-. Jeoradaryönteminin sonuç <strong>ve</strong>rmemesi üzerine Arslanlı Liman'da jeoelektrikyöntemi denenmiştir.Limanı dolduran sedimanlar arasında özdirenç farknun düşük olmasınarağmen, "Wenner sıralanması" ile alınan doğu-batı profilinin batıkesiminde farklı özellikte materyalin varlığı anlaşılmaktadır (Resim: 6,"A" ile beliıtilen kısım). Buradaki "katman" <strong>ve</strong>ya toıtulların özdirenci,(5) Jcoclektrik, diğer adıyla elektrik özdirenç yöntemi, ilk olarak Atkinson (1952) <strong>ve</strong> Aitkcıı(1974) tarafından arkeolojik alanda kullanılnuşnr. Bugün çok yaygın olarak kullanılan <strong>ve</strong>Milet'teki çalışmalarda uygularıması düşünülen bu yöntem ilk defa Arslanh Liman'da denenmişfir.5


yüzeye çok yakın yerde bile diğer kesimlere göre yüksektir. 10-12 mlikbu alanın kuzey doğrultusunda deniz kumları üzerinde arslan heykellerindenbiri bulunmaktadır. Burada açılan'kuyulardan, yüzeye çokyakın seviyelerde «2 m) sahil izleri taşıyan iri taneli <strong>ve</strong> midye gibi denizkabukları içeren kumsal sedimanların varlığı anlaşılmıştır. Burasının asılliman koyunu denizden ayıran adeta "doğal" bir bend gibi bir tümsek<strong>ve</strong>ya sahilolabileceği düşünülebilir, Bu sahil sedimanları profilin doğukesimlerinde derinlerde bulunmakta <strong>ve</strong> bu derinlik profilortalarına doğruLS metreye kadar ulaşmaktadır. Daha altta ise kumlu <strong>ve</strong> ince taneli kilCezengin sedimanlar yer almaktadır. Biraz güneyde "Dipol-Dipol sıralanması"ile alınan <strong>ve</strong> ı. profile paralel uzanan profilde de kumlu <strong>ve</strong>killi sedimanların arasındaki özdirenç farkı takip edilebilmekte <strong>ve</strong> sahilsedimanlarının bulunduğu tümsek açık bir şekilde görülmektedir.Yapılan bu denemeler, jeoelektrik yönteminin Arslanlı Liman'da olduğugibi az derinlikteki strüktürlerin tesbitinde de kullanılabilcceğinigöstermektedir. Önümüzdeki yıllarda yapılacak Arslanlı Liman'ın konumunutesbit çalışmalarında esas olarak bu yöntem kullanılacaktır.Bunun yanı sıra belirli yerlerde açılan kuyuların dikey profillerinden toprakörnekleri alınarak "Pollen" analizleri yapılmaktadır. Ayrıca elde edilerıdeniz kabuklannınfiziksel metotlarla yaş tayini yapılacaktır. Böylecehem bölgenin paleocoğrafik gelişmesi hakkında hem de limanın geçirdiğievrimler hakkında önemli ipuçları elde edilecektir'.Bu detaylı araştırmalar zaman almakta <strong>ve</strong> sonuçlar jeofiziksel çalışmalanngerisinde kalmaktadır. i 993 te jeofiziksel çalışmalara paralelolarak Arslanh Liman'da açılan kuyulardan elde edilen ilk sonuçlar, limanıngeçmişini aydınlatma yönünde ek ipuçları <strong>ve</strong>rmektedir: Açılankuyuların her LO cn~. sinden örnek alınmakta <strong>ve</strong> stratigrafik açıdan değerlendirilmektedir,Orneklerden elde edilen buluntular zengin olup cam,seramik, odun kömürü, denizel <strong>ve</strong>ya lagünel fauna, bitkisel artıklar (zeytinçekirdeği artıkları, üzüm çekirdeği, kavun artıklan) v.s, içermektedir,Seramik buluntuların tarihlenınesi henüz yapılmamıştır. Buna karşınodun kömürü <strong>ve</strong> deniz kabukları üzerinde 14C metoduyla yapılan tarihlemelerdenilk sonuçlar alınmıştır. Resim 7 de görüldüğü gibi, limanınen derin yerinde 14 m kalınlığında sediman tabakasıyla dolu olduğu anlaşılmaktadır.Böylece Arslanlı Liman'ın tabanının bugünkü deniz seviyesinden13 m aşağıda bulunduğu anlaşılmaktadır. Profilde görülenkilli <strong>ve</strong> ince kumlu üst tabakaların seramik, odun kömürü, zeytin <strong>ve</strong>üzüm çekirdeği açısmdan zengin olduğu izlenmektedir. Profilde,3 14C(6) Çeşitli disiplinlerin biraraya geldiği bu çalışmalardan alınan sonuçlar her yılolduğu gibi Ankara'da Kazı, Araştırma <strong>ve</strong> Arkcometri Sempozyuınu'ndasunulacaktır.6


metoduna <strong>ve</strong> 1 seramik buluntusuna göre yapılan tarih tesbiti göıülmektedir.Limanın Bizans Dönemi'nde sedimanlarla dolarak kullanılmazhale geldiği anlaşılmaktadır.Profilin alt kesimlerinden M.Ö. 4000 lerden 400 e kadar ulaşan birpollerı profili alınmıştır. Alınan örneklerin pollen analizleri GöttingenUni<strong>ve</strong>rsitesi'nden Uzman M. WiIle tarafından yapılmaktadır. Alınan ilksonuçlarda örneğin zeytin ağacında M. O. 5./4. yüzyıllarda eski dönemleregöre bir artış, buna karşın meşe, çam gibi ağaçlarda azalma izlenmektedir.Yine bu dönemde buğday, arpa, mercimek gibi tahıllarda birartış tesbit edilmiştir. Sonuçlar detaylı olarak yayına hazırlanmaktadır '.Yukarıda bahsedilen jeofiziksel yöntemlelin dışında gerekirse ­örneğin ana kayaçlar, antik sahil şeridi, graben gibi derin stıüktürlerinsaptanmasında-sismik yöntemlerin de uygulanması düşünülmektedir.<strong>Arkeometri</strong>k araştırmalardan alınan sonuçlar, ayrı bir makalede sunulduğundanburada bu konuya değinilmeıniştir'.KAYNAKLARAITKEN, MJ., Physics an arehacology. Clarcndon Press. Oxford (1974).ATKINSON, R. J. Methodes electriques de prespektion en archeologie, İn Lamingm, A.. La decou<strong>ve</strong>rtde Passc. Picard, 1952, 59~70.BAY. B., Sedimentpetrographic dcr ncogcnerı Ablagcrungen im Umfeld von Milet (W-Türkei).Dipl. Arb .. Bochum (1994).BRÜCKNER. H.. Geomorphologic und Plao-Environmet der Milesia, in v, Grae<strong>ve</strong>. Milet 1992­1993. Archaologischer Anzciger, Heft2, 1995 (baskıda)BRDcKNER, H., SCHRÖDER. B.. STüMPEL. H., YALÇiN. D.. Mile! 1992/93- Geowisscnschafüichc Umfeld - Erkundung, in v. Gracvc. Milet 1992 -1993, ArchaologischerAzeiger, Heft 2, 1995 (baskıda) .WILLE. M., Pcllenanalyscn nus dem Löwenhaferı von Milcı. İn v. Grae<strong>ve</strong>, Milet ı992~1993.ArchııologischerAnzeiger,Heft2. 1995 (baskıdaYALÇiN, D., SCHRÖDER,B.. Mileı <strong>ve</strong> yöresinde jcoarkeolojik Çalışmalar, Ylfl. ArkeomeIri Sonuçlan Toplantısı, 1993,485-495.YALÇiN, D., SEIFERT, M.. Milet'te Arkeomelrik Araştırmalar, X. ArkeomeIri Toplantısı 1994,Ankara.(7) Gerek jeofiziksel araştırmalar gerekse açılan kuyulardan alınan özet sonuçlar için bkz. V.von Grae<strong>ve</strong>, AA 2, 1994 (baskıda).(8) Milet'te 1992 de başlatılan arkeomettik araştırınalar ilk ürünlerini <strong>ve</strong>rmiştir. Milet'te sık rastlananamphoralar hem arkeolojik açıdan hem de kimyasal <strong>ve</strong> minerulojik yöntemlerle incelenerek,alınan ilk sonuçlar ayrı bir makalede sunulınaktadır. Bkz. U. Yalçın-M. Selfert.Milet'te Arkeomettik Araştırmalar.X. Arkeomctrİ Sonuçlan Toplantısı 1994. Ankara.7


00;/j}.:~.f>v.:::+/:~:::.:~·;:::+/::.• sr- BALAT ~ Form::'::,:,.'.. ";.~ ·


·" Snbıyııagı• su ku)'\l~l.ITl. Su.deglrmeniBhz Blriktlnnc havum"


20mLOa) Manyetik-zO20mb) Jeoradar ,LoO30mc) Elektrornanyetik20LoO1201008060 ınResim: 3- Roma Dönemi'ne ait bir su kanalının (Resim: 1) çeşitli yöntemlerle araştınlrnasındanalınan sonuçlar.a) Jeornanyetik Manyetik alan <strong>ve</strong>ktörünün dik bileşeninin Gradyandı;b) Jeoradar 500 Mhz anteni.refleksiyon enerjisic) Elektromanyetik EM31-9,3 klfz, alçakgeçitli filtre (5cm)10


200m1501005050 m---,--+0oResim: 4- Toplama havuzunun güneyindeki (Resim: 1) Roma Dönemi su kanalının jeoradaryöntemiyle araştınlrnası. Refleksiyon enerjisi grirenk birikimi olarak çizilmiştir.II


12 \ Jeoeleklrik-.oi50 , 100 ,150Melre\12


w150 m 100 50xoooLOXo20mOODipol-DipolCaCbi'aP Ya e b e a m 20mResim: 6- Arslanlı Limanıda yapılan jeoelektriksel ölçümlerin sonuçlan.13


__ O___ OSu Baskını Seviyesi+1,5+1-1O-2-3.,LagooD"1Liman Sedimulari-4-5-6-7-8-9-10-11SahiV -12"Transgressiea''Tabanı -13Çakilli Sedimanlar,-------.,.. O- B..... IliA..; n.varlan123Yeraltı Su Seviyesi"'"4 (M.S, 7. yy)5678Ampbon. Parçası'~C-Tarihlemesi:+g- 100-50cıılBC<strong>10.</strong>... ':', ....','..ll-.-.- · ..12·· ...' .· . . . . . . · .HC_Tarihiemesi:510 - 390 cal BC13+-- He_Tarihlernesi:3%0 - 3790 cal BC14Resim: 7- Arslanlı Limanıda açılan 3 nolu kuyunun dikey profili (Brückner'den sadeleştirilerekalınmıştır; Brückner 1995)(l ı. <strong>ve</strong> 13. metreler arasının pollen analizleri yapılmıştır)14


MİLET'TE ARKEOMETRİK ARAŞTIRMALARÖzetM. SEIFERT *Ünsal YALÇIN1990 yılından beri yapılan arkeometrik çalışmalar sonunda, Miletyerli serantik üretimi ilk defa bilimselolarak tesbit edilmiştir. Milet'tebolmiktarda bulunan amphoralarla başlayan bu araştırmalar, Milet içindekor <strong>ve</strong> tarz olarak tipik }ayılan amphoraların gerçekten Milet üretimiolduğunu göstermektedir. Önümüzdeki yıllarda Milet'te bulunan diğer seraınik"türleri" de arkeometrik çalışmaların kapsamına alınacaktır,Giriş1990 yaz sezonunda, son iki yılın buluntu sandıklan gözden geçirilirken,bol miktardaki seramik parçalarımn arasında bazı bozuk pişmişseramik <strong>ve</strong>ya cüruflaşmış seramik parçalarına da rastlanmıştı. Seramikcürufunun normalolarak ithal edilmediğini, bilakis fazla pişmedendolayı çömlekçi fırınında oluştuğunu <strong>ve</strong> çöp olarak fırının yakınlarınaatıldığını düşünürsek, Milet kazılarında elde edilen seramik buluntularınbir kısmımn burada üretilmiş olmasının kaçımlmazlığı anlaşılır. Bu varsayımdançıkarak Milet yerli üretimini kanıtlayan ipuçlan aramaya başladık.Arkaik Dönem'in en önemli ticaret merkezi olan Milet'in, hangi seraınikmamüllerle o dönemin pazarına katıldığını tesbit etmek arkeolojik<strong>ve</strong> kültür tarihi açısından çok önemlidir. Şimdiye kadar yürütülen bilimselaraştırmalara <strong>ve</strong> tartışmalara rağmen, henüz bugüne kadar Miletlilerin,o dönemin seramik üretimindeki payı bilinmemektedir.Milet Arkaik Dönemi'ne ağırlık <strong>ve</strong>rildiği son yıllarda, bol miktardaseramiğin ele geçmesi, Milet yerli üretiminin kaıutı yolundaki ça-• Dr. Ünsal YALÇIN. DMT - Deutsclıcs Bergbau-Museum. Institut für Archaometallurgie,Herner Str. 45, D-44787 Bochum - ALMANYA15


lışmalanrmzı kolaylaştırmaktadır, Sadece 1989 Kalabaktepe kazılarında174.678 adet seramik parçası bulunmuş <strong>ve</strong> buluntu statistiğine alınmıştır.Bu seramiğin 155.967 tanesi genelolarak günlük kullanım kaplarındanoluşan "kaba seramik", 18.611 tanesi ise "rıarin seramik" olarak tesbitedilmiştir'. Günlük kaplara ait seramik parçaları arasından 2909 parçaamphora fragınanı olarak tesbit edilmiş, amphora parçalarının 1085 tanesiise detaylı olarak araştırılmıştır. Bu rakamlardan anlaşılacağı gibison 5 yıllık Milet kazılarında yüzbinlerce seramik parçası ile karşı karşıyabulunmaktayız.Kalabaktepe yerleşmealanında1989 dan beri yapılan kazılarda bulunanseramik cürufları (Resim: 1, 2), 1988'de Kalabaktepe'nin zir<strong>ve</strong>sinde-<strong>ve</strong> 19903, 1992 4 yıllarında mahalle içinde bulunan çömlekçi fınnlarıArkaik Dönem'de yerel seramik üretiminin en belirgin kanıtlarınıoluşturmaktadırlar. Resim 3' de çömlekçi fırınlarına örnek olarak 1992Kalabaktepe'de bulunan <strong>ve</strong> geçen sene tamamen kazılan fırın görülmektedir,Dairernsi bir plana sahip olan fırının, ızgarası dahil, alt kısmısağlam kalmıştır.Fırın konteksinde bulunan seramik <strong>ve</strong> diğer buluntular, fırının M. Ö7. yüzyılın sonu <strong>ve</strong> 6. yüzyılın başına tarihlenmesini gerektirir. Fırının,çalışma çukurunda elde ettiğimiz cüruf, seramik <strong>ve</strong> diğer fırın malzemelerindenanaliz için örnekler alınmıştır.Milet'te, açığa çıkanlan bu çömlekçi fırınları, yerli seramik üretimininen önemli kanıtını oluşturmaktadır. Ayrıca 1992 fırını seramiküretimi ile ilgili tüm Ege Bölgesi'nde döneminin en önemli buluntulanndanbiridir>,Bu değindiğimiz Uç faktör: ı. Seramik cüruflan <strong>ve</strong> bozuk seramik .2. Çömlekçi fırınlan 3. Bol miktarda bulunarı günlük kap <strong>ve</strong> narirı seramikparçaları, Milet'te yerliüretimin tesbiti için el<strong>ve</strong>rişli ön şartlarıoluşturnıaktadıl"(1) 1989 kazısında Kalabaktcpc'dc açığa çıkan seramik bulumulannın hepsi, Milet buluntulannıudeğerlendirilmesi programı içinde M. Heinz. A. Klümpcrs <strong>ve</strong> M. Scifcrt tarafındanstatistik açıdan değerlendirilmiştir. Makaleyi yayına <strong>ve</strong>rmeden önce okuyan <strong>ve</strong>imla hatalarını düzeltenM. Onaç'a teşekkürü birborçbiliriz.(2) Bkz. V. von Grae<strong>ve</strong>, IsıMiıı 40,1990,39-43.(3) Bkz. M. Seifert. IsıMil14L. 1991, 134-136.(4) Bkz. R. Scnff, AA 1994(5) Bkz. M. Scifcrt, RdA 1993,40-50.16


Yukarıda saydığmız faktörlere ek olarak Milet <strong>ve</strong> çevresinin jeolojikyapısının tanınması <strong>ve</strong> çevrede killi katmanlarııı varlığı, çalışmalanrmzabaşka bir boyut kazandırmaktadır".ArkeomettiKültür <strong>ve</strong>. sanat eserlerinin araştırılmasında Fen Bilimleri <strong>ve</strong> çokyönlü bilimsel araştırmalar günümüzde gittikçe önem kazanmaktadır.Bilimselanalizler, antik teknolojiler <strong>ve</strong> o dönemde kullanılan objelerinoluştuğu malzemelerin nitelikleri hakkıııda detaylı bilgiler <strong>ve</strong>rmektedir,Almanca literatlirde arkeometri denince, fizik <strong>ve</strong> kimya gibi riyaziilimlerin arkeoloji <strong>ve</strong> tarih bilimlerine uygulaımıası anlaşılmaktadır.Buna karşııı İngiliz <strong>ve</strong> Amerikan literatüründe yer bilimleri, arkeometrikaraştırmalarda ilk sırayı alır. Bizim kanaatimizce fizik <strong>ve</strong> kimyanın yanısıra metal, seramik <strong>ve</strong> diğer tabii maddelerin kaynağının tesbitinde bilhassajeoloji <strong>ve</strong> mineralojinin önemi büyüktür,W. Noll' a? göre seramik insanlık tarihinde en eski üretimlerin başındagelir. İnsanoğlu seramiğin icadıyla ilk kez sadece taş, ağaç, kemik<strong>ve</strong> fildişi gibi tabii maddelere bağımlılıktan kurtularak günlük yaşantısıııdakullandığı eşyalan pişmiş topraktan imal etmeye başlamıştır.Şayet seramiği, plastik özellikte kil <strong>ve</strong> benzeri ince taneli sedimanlannşekil <strong>ve</strong>rilerek <strong>ve</strong> yliksek ısılarda pişirilerek stabilizesi sonundaelde edilen bir madde olarak tanımlarsak, geçmişini M. O. 7. binlerekadar takip edebiliriz.Seramik arkeolojide çok önemli roloynamaktadır; zira geçmiş kültürlerinizini taşıyan arkeolojik buluntular arasıııda, hemen her yerde <strong>ve</strong>bol miktarda seramiğe rastlanmaktadır. Seramik kısa dönemlerde vukuubulan önemli kültürel-ekonomik <strong>ve</strong> politik değişikliklerin izlerini taşır <strong>ve</strong>bu yüzden arkeolojide rehberfossil (Leitfossil) olarak kabul edilmelidir.Bir üretim merkezinde imal edilen seramik o merkez için tipik kimyasal<strong>ve</strong> mineralojik özellik gösterir. Yani bir üretim merkezinde kul-(6) jeolojik araşunualar 199ü'dan beri Milet <strong>ve</strong> yöresinde yapılmaktadtr. Bu çalışmalarda biryandan çevrenin jeolojik yapısı araştmlmakta, diğer yandan ise çevredeki seramik imalatındakullanılabilecek kil yataklan araumaktadır. Nitekim Büyük Menderes'in yatağında<strong>ve</strong> Milet bölgesindeki neojen sedimanlarındakil <strong>ve</strong>ya kil içerikli tortuller mevcuttur.Geniş Bilgi için bkz. B. Schrôder, IsıMltı 40,1990,62-68; B. Schrödor-U, Yalçın, lsttdltı sl,1991,149-156; B. Schröder-U, Yalçın, /s/Miıı 42, /992. /09-/16; U. Yalçın, X. ArkeomeiriSonuçlan Toplantısı,Ankara, 1995.(7) W. Nail, Alte Keraıniken undihre Pigmente (1991)17


lanılan seramik hammaddesi, o yörenin jeolojik yapısına göre kendineözgün parmak izleri taşır. Belirli bir merkezde üretilen seramiğin 1. omerkez için tipik özellikleri taşıması, 2. orada sık rastlanması 3. <strong>ve</strong> en iyiolasılıkla o yöreye mahsus bir <strong>ve</strong>ya birden fazla kil yataklarından kaynaklanmasıgerekir'.Günlük kapların?genelolarak bulunduklarıantik kentlerde imal edildikleridüşünülür, Bu nedenle yerli seramik imalatını bilimsel açıdan karakterizeeden bir referans grubunu oluşturabilmek için özellikle günlükyaşamda kullanılan çanak çömlekler temelolarak alınmalıdır. Aynca kazılardaelde edilen seramik buluntulann ezici çoğuuluğunu günlük kaplaroluşturmaktadır.Kalabaktepe <strong>ve</strong> Zeytintepe kazılarında bugüne kadar bulunan ArkaikDönem'den kalma tüm seramiği türlerine göre oranlarsak, %18 gibiönemli bir kısmını günlük yaşamda kullanılan amphoralar oluşturmaktadır,Hemen her dönemde karşılaştığımız amphoralar morfolojiközelliklerine göre belirli üretim merkezlerine bağlanır, Milet'te rastlanılanamphoralann da burada üretildiği düşünülebilir,Milet'te bulunan amphoralarda lonia için önemli günlük kap dekorlarınınhemen hemen hepsi, Fikellura amphoralarında ise ayrıca narinseramik dekorlarının önemli bir kısmı temsil edilmektedir. Ayrıca Chiostarzında yapılmış amphoralarla arkeolojik yoruma el<strong>ve</strong>rişli bir iç mukayesegurubumevcuttur.Chios amphoralarıkendilerine özgün tarzları ilediğerlerinden kolaylıkla ayrılmaktadır. Arkaik Kalabaktepe'de Chios tarzındakiamphoraların bol miktarda bulunması arkeornetrik araştırmalardabu türe ağırlık <strong>ve</strong>rilmesini getirmektedir. Yapılan analizlerle Chios tarzındakiamphoraların Milet'e ithal mi edildikleri <strong>ve</strong>ya Milet'te taklit miedildikleri gibi sorulara da cevap aranmaktadır.!"Milet'te bilgisayar uygulamalı modern doküman sistemi sayesindeArkaik Dönem'e ait her buluntunun envanteri yapılmakta <strong>ve</strong> bir mer-(8) Bkz. G. Schneidcr. BcrlBcİtrArchiioın3. 1978.63-122.(9) Gerek kazılarda bol miktarda bulunmaları <strong>ve</strong> gerekse (örneğin: nal'in seranıtkle karşrlaştırtlırsa)fazla özenilecek yapılmamış olmalarından dolayı, günlük kullanıma yönelik işlevleriolduğu samları seramik türlerine giinlilk kap/af adı <strong>ve</strong>rilmektedir. Detaylı bilgiler içinbkz. M. Waclkcns. Sagalassos i (1993) 131-132.(10) Chios tarzındaki kapların üretim yeri <strong>ve</strong>ya aıölyeleri üzerine bilimsel tartışmalar kapanmaınıştır.Chios başka merkezlerden gidilerek tesbit edilmeye' çalışılan üretim merkezlerineklasik bir örnek oluşturmaktadır. Keza Chios adasında Arkaik Dönem seramikatölyelerine bugüne kadar rastlaumamıştır. Bkz. E.R. Price, JHS 44, 1924,205-208; J. Boardınan,BSA 51, 1956, 55-60; 1. Boardman, Kolonien und Handel der Gricclıen (1981)143-144; C. Bayburtluoğlu, in: La Côramique de la Grece de 1 "Est ct leur Diffusion en Occident(1978) 27-3018


kezde toplanmaktadır. Böylece analizini yaptığımız her ömeğin arkeolojikyorumuna ulaşabilmekteyiz. Arkeomettik araştıımaların birbaşka amacı ise arkeolojik hipotezlerin bilimsel analizlerle kıyaslanmasıolarak gösterilebilir.Doğu Ionia seramiğini tesbit etmeyi amaçlayan temel araştırmalarson 20 yıl içinde Dupont" tarafından gerçekleştirilmiştir,Dupont bu araştırmalarındaMilet'e de yer <strong>ve</strong>rmiştir. Fakat Dupont Doğu Ionia <strong>ve</strong> dolayısıylaMilet Arkaik Dönenli seramiklerini koloniler sorunundan Çıkararakdeğerlendirmeye çalışmıştır. Milet seramikleri ile ilgili arkeolojik<strong>ve</strong> fen bilimsel önerileri <strong>ve</strong> bu konuda şimdiye kadar yapılan araştınnalardandoğan hipotezleri özetle toparlamak gerekirse:A. Milet'te bulunan seramiklerde makroskopik izlenimlere göre ayrıözellikte hammaddeleıin kullanıldığı tahmin edilmektedir.B. Milet'te bulunan seramiklerin çoğunda "altınımsı Sistin" varlığındanbahsedilmektedlr,»C. Gri kaplar, bantlı kaplar, boynu yivli amphoralar, hayvan firizlikaplar, Fikellura kapları, çeşitli tipte Ionia kaseleri, dudaksız bantlı kaseler<strong>ve</strong> kuşlu kaselerin Milet'te liretildiği sanılmaktadır.Milet üretimi olduğu düşünülse de bu kuşlu kaseler, Ionia kaseleri <strong>ve</strong>gri kaplarm üretim yerleri bizce henüz belli değildir. Milet <strong>Arkeometri</strong>Programı içinde H. Mommsen <strong>ve</strong> M. Kerschner'> tarafından yapılankuşlu kaselerle ilgili ilk araştnma <strong>ve</strong> analizler bu türürı Milet üretimi olmadığınıgöstermektedir.Milet'te gri kaplardan daha sık rastlanan "kah<strong>ve</strong>rengimsi" <strong>ve</strong> "portakalımsı"renkteki kapların da üretim yerleri bilinmemektedir.»<strong>Arkeometri</strong>de Araştırma Yöntem/eriSon yıllardaantik seramiklerin üretim yerlerinin tesbitinde, bilimselanaliz metodları uygulanmaya başlanmıştır. Ne yazık ki şimdiye kadaryapılan bu tür çalışmalarda, Arkeoloji <strong>ve</strong> Fen bilimlerinin birlikteliğine(11) P. Duponı. RA 1, 1977, 105-114; P. Dupont. Dacia 27, 1983. 19-43; P. Dupoıu. in: Milet1899-1980 (1986) 57-71. .(12) W. Voigtlüudcr, in: Milc! 1899-1980(1986)35-56.(13) M. Kerschner-H. Mommsen ct. al., Archaeoınetry 35. 1993. 197-2<strong>10.</strong>{14) "kahvcrengimsi" <strong>ve</strong> "portakahmsı'' gibi terimler gri kap/af da olduğu gibi seramiğin pişmerengine göre kullanılmıştır.19


az rastlandığından alınan sonuçlar başarılı olmamıştır. Örneğin; şimdiyekadar çizilen grafikler <strong>ve</strong>ya statistik tablolar, arkeologlar tarafından yorumlanabileceközellikte olmadığından, amaca yeterince ulaşılamamaktadır.Öte yandan arkeologların modaya uyarak herhangi bir laboratuvardayaptırdıklan analizlerse tam olarak değerlendirilememektedir. Butür disiplinlerarası çalışmalarda konu ile ilgili tüm bilim dallarının birlikteçalışmaları gerekir. Seçilen araştırma yöntemleri, sonuçların değerlendirilmesi<strong>ve</strong> yorumu yine projeye katılan bilim dalları tarafındanyapılmalıdır. Ancak bu şekilde optimum bir sonuç elde etmek mümkünolabilir.Milet amphoralarının bilimsel analizinde çeşitli araştırma yöntemlerininkombinasyonu uygulanmıştır:1. Seramik buluntuların makroskopik özelliklerinin tanımı: Bir seraınikbuluntunun tammlanmasında şekil, dekor, boyama, astar, işaret,damga v.s. gibi arkeolojik kriterlerin yanı sıra, seıtlik, sağlamlık, yoğunluk,renk <strong>ve</strong>ya pişme rengi, gözenek özelliği <strong>ve</strong> taze kırık özellikleride gözönünde tutulmalıdır. Tanıınıarda açık tarifli ortak bir terıninolojikullanmak gerekir. Yani ortak nitelikler için oıtak terimler kullanılmalıdır.Ancak bu şekilde birbirleriyle kıyaslanabilen içerikler eldeedilebilir. Bu yöntem bir seramik parçasının araştırılmasında, ona zarar<strong>ve</strong>rmeyen tek yololarak gösterilebilir.2. Röntgen Difraktometresi (XRD) ile incelenen seramikteki kil mineralleri,karbonatlar, mika <strong>ve</strong> kuvaıtz gibi seramiğin hamurunda <strong>ve</strong> katkısındakiana komponentlerin tesbiti: Bu analiz metodu ile seraıniklerdekimuhtemel guruplaşmalar kaba olarak izlenebilir. Buaraştırmalar için 100 mg'dan daha az toz örnek yeterlidir.3. Röntgen Floresens Spektrometresi (XRF) ile yapılan kimyasalanalizlerle ana, yan <strong>ve</strong> iz elementlerin tesbiti yapılmaktadır. Kusurlu pişmişseramikler <strong>ve</strong>ya cüruflardaki element konsantrelerinin diğer düzgünpişmiş seramik buluntulardaki element konsantreleriyle karşılaştırılması,bize yerli üretim hakkında ilk bilgileri <strong>ve</strong>rmektedir. Birbirlerinden farklıparmak izi taşıyan üretim merkezlerinin tesbitine yarayan jeokimyasal referanslarbu metodla kazanılmaktadır. Bu araştııma yöntemi için en az1.5 g toz örneğe ihtiyaç vardır.4. Seramik buluntuların türlerine göre klasifikasyonu için yapılanince kesitler mikroskop altında incelenerek bir yandan seramiğirı mikroyapısı, diğer yandan detaylı olarak mineral içeriği tesbit edilir. Ozelliklekatkı malzemesinin tesbiti bu yöntemle yapılır. Seçilen bazı örnekler Ta-20


amalı Elektron Mikroskobu (REM) ile incelenerek pişme etkisiyle oluşan'yeni mineraller tesbit edilir. Bu tür araştırmaların amacı; pişme derecesi,fırın içindeki' gazların özelliği <strong>ve</strong> katkı malzemeleri gibi parametrelerintesbitini yapmak <strong>ve</strong> böylece seramiğin yapım tekniğihakkında ipuçları yakalamaktır,'> En fazla fedakarlığı bu tür araştırmalardagöstermek gerekir. Zira 1 cm çapında <strong>ve</strong> seramiğin tam kesitiniiçeren örneğe ihtiyaç vardır.5. Mineralojik <strong>ve</strong> analitik metodları kombine ederek astar, boya,bezek, sır, pekişme, dayanıklılık, atölye işareti v.s. gibi seramiğin yüzeyözelliklerinin araştırılması.Tüm bu saydığımız araştırma yöntemleri bize seramiğin üretildiğiyerin tesbitinin (üretim merkezleri <strong>ve</strong> atölyeler) yanı sıra yapım teknolojisihakkında da önemli bilgiler <strong>ve</strong>rmektedir.SonuçlarMilet'te arkeometrik araştırınalara amphoralarla başlanmıştır." Soniki yıl içinde 6000'in üzerinde amphora parçası incelenerek statistik <strong>ve</strong>arkeolojik açıdan değerlendirilmiştir. Milet'te rastlanan amphoralan tarz<strong>ve</strong> dekor olarak 33 farklı özellik gösteren gruba ayırmak mümkün olmaktadır."Araştırılan amphoralann ezici çoğunluğu Milet için tipik bantlı <strong>ve</strong>dalgalı dekorlar göstermektedir. Amphoralara kronolojik açıdan bakılırsa,M.O. 7. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar dekor <strong>ve</strong> tarz değişiklikleri göze çarpmaktadır.7. yüzyıl'dan kalma Erken Arkaik amphoralarının ağız kenarlarıkısa <strong>ve</strong> köşelidir. 7. yüzyılın ikinci yarısından itibaren amphoralarınboyun kısmındaki dekorlarda bazı değişiklikler izlenmektedir:Boynun ağıza <strong>ve</strong> omuza yakın kesimlerinde geniş, ortalarında ise dar <strong>ve</strong>dalgalı boya bantlar vardır (Resim: 4). 6. yüzyılın başından itibaren iki(15) Seramik kapların pişirildiği ortamda üretilen ısı. kabın fırındaki konumu <strong>ve</strong> pişme süresi.kabm sertliğini <strong>ve</strong> dolayısı ilc dayanıklıhğuu tayin eder. Fırına giren hava. ateşin canlarımasını<strong>ve</strong> böylece 1S1OII1 urtrnasmı sağlamasının yanısıra pişen kabın sertliğini <strong>ve</strong> renginietkiler.(16) M. Seifert Miler Arkaik dönemi amphoraları üzerine yaptığı doktora çalışması ile 1989'danbu yana Kalabaktepe <strong>ve</strong> Zeytintepe kazılarında elde edilen buluntuları <strong>ve</strong> daha eski kazılardankalma amphora fragınanlarınııı önemlibir kısmını arkeelejik açıdan araştırmıştır.(17) Milet'teki çok az miktarda tüm olarak çıkmış kap olduğundan. amphoraları belirli özelliktetiplere ayırmak sakıncalıdır. Bu nedenle amphoraların tanımında tipler kullanılınayıp ortaközellikleri içeren gruplardan bahsedilmektedir. Seramiklerin araştırılmasında genelde küçükparçalarla karşı karşıya olduğumuz için. ortak özelliklerin tanıınında <strong>ve</strong> grupların oluşmasındaprofilli parçalar kullanılmıştır. Burada kenarların mümkün olduğu kadar ağızdan21


ince bant içeren ağız kenarlan incelip, uzamaktadır; Amphoraların boyunlarındaiki dalgalı bant <strong>ve</strong> omuzlarında geniş bir bant bulunmaktadır(Resim: 5). 6. yüzyılın ortalarından itibaren boynu yivli amphoralar çoğalmaktadır.Bu amphoralarda yarım asır öncesinin dekorları az değişikliklerledevam etmektedir (Resim: 6). Bu dönemdeki amphoralarınbüyük bir kısmınm çift kulplu oluşu dikkati çekmektedir.Amphoralar, yukanda sayılan dekor farklılıklarının yanı sıra şekil <strong>ve</strong>tarz olarak kronolojik gelişmeler göstermektedir. Erken Arkaik Dönem'deağız <strong>ve</strong>ya ağız kenarı, boyun, gövde <strong>ve</strong> dip kısımlannın birbirinden keskinkonturlarla ayrılmasına karşın, daha sonralan bu konturların gitgideçözüldüğü göze çarpmaktadır. Böylece farklı birimler arasında bir "Harmoni"yaratılmıştır. Ayrıca 6. yüzyıldan itibaren - özellikle 6. yüzyıl'ınikinci yansında- amphoraların boyunları ineelip uzamakta, omuzlan yuvarlaklaşmakta<strong>ve</strong>gövdeleri yassılaşıp oval bir şekil almaktadır.Milet'te rastladığımızdalga bezekli amphoralar <strong>ve</strong> hayvan frizli amphoralar7. yüzyılda <strong>ve</strong> yine bol miktarda rastladığımız Fikellııra amphoralanise 6. yüzyılda kendilerine has dekor <strong>ve</strong> tarzlanyla ayrı bir grupoluşturmaktadırlar(Resim: 7). Yapılan bilimsel analizler sonunda Milet'terastladığımız amphoraların büyük çoğunluğunun yerli üretim olduğu anlaşılmıştır.Milet yerli üretimini tesbit amacıyla arkeolojik araştırmaları tamamlanmış162 amphora parçası, 28 cüruf, fırın duvanndan alınan 6örnek <strong>ve</strong> 10 kil örneği yukarıda sayılan analitik <strong>ve</strong> mineralojik yöntemlerlearaştınlnuştıı;İlk etapta "yerli" gözüyle bakılan cüruflaşmış parçalardan alınan örnekleraraştırıldı. İnce kesitlerin mikroskop altında incelenmesi sonunda,cüruflanrı genelde fazla ısı altında yer yer eriyerek camlaşnklan anlaşılmaktadır.Yeni oluşan <strong>ve</strong>ya değişikliğe uğrayan mineralojik fazlar,cürufların oluşma sıcaklığının 1000 derecenin (0 C) listünde olduğunugöstermektedir. Diffraktometre ile yapılan ölçümleriu de yardımıyla cüıuflardakikatkılann genelolarak kuvarts, sanidin <strong>ve</strong> anortit içerdiği anlaşılmaktadır.Ote yandan yüksek ısı etkisiyle - "örneğin kristal kafestekisuyun buharlaşması ile - bozulmuş <strong>ve</strong>ya değişikliğe uğramış mika yaprakcıklantesbit edilmiştir. Mika <strong>ve</strong> diğer katkı minerallerinin Milet'terastladığımız tüm cüruflarda bulunması Milet referansı için ilk özellikolarak kabul edilebilir.Cüruf örneklerin ayrıca XRF yöntemiyle kimyasal analizleri yapılarakana, yan <strong>ve</strong> iz komponentleri içeren toplam 33 element tesbit edil-22


di. Analizlerden araştırılan cüruflanrı %60 dan fazla SiOı içerdikleıi gözeçarpmaktadır. İkinci sırayı Ah03 (%16) almaktadır. Yan komponentlerarasında KzO ortalama %4 oranla dikkati çekmektedir. Cüruflardaki yüksekpotasyum oranı, içerdikleri mikadan gelmektedir. İz elementler arasındayüksek orandaki Ba, Zr, Ga elementleri dikkati çekmektedir. Buyüksek oranlar Milet için tipik bir özellik ol uşturmaktadırlar. Tüm analizlerbirbirleriyle kıyaslanacak olursa, aralanndaki içerik benzerliği gözeçarpmaktadır. Resim 8 de ömek olarak cüruflardaki Cr <strong>ve</strong> Ni elemenılerinindağılımı görüImektedir.Cüruflar gibi, seçilen amphora örnekleıi de (162 adet) aynı yöntemlerlearaştırıldı. Amphoraların da, cüruflarda olduğu gibi, mika, kuvarız<strong>ve</strong> sanidin minerallerince zengin oldukları izlenmektedir. Resim 9da Milet amphoralarıiçin tipik mineralleri içeren bir "diffraktogram'' görülmektedir,İnce kesitlerden amphoraların kil <strong>ve</strong> mikalı bir "Matriks" ten oluştuklarıanlaşılmaktadır. Katkı maddeleri arasında volkanik kayaç <strong>ve</strong> metamoıfitlerhakimdirler. Metamorfitlerin gnays <strong>ve</strong> sist türünden olduklarıizlenmektedir <strong>ve</strong> dolayısıyla Menderes masifini oluşturan kayaçlarla ilişkisidüşünülebilir, ıs Katkı malzemeleri arasında özellikle birkaç nun büyüklüğündesanidin içeren tüfler dikkati çekmektedir (Resim: lfl). Milet<strong>ve</strong> çevresinde yapılan jeolojik araştırmalardanneojen katmanları arasındatüflü sedimanların varlığı bilinmektedir.'? Bu nedenle sanidinli tüflereMilet yerli üretimi için önemli bir "indikatör" olarak bakılabilir.Amphoralardan alınan ince kesitler üzerine yapılan optik araştırmalardanseramiğin pişme sıcaklığının 800-900 oC olduğu anlaşılmaktadır.Sır, boya, atölye işaretleri <strong>ve</strong> astar gibi teknolojik özelliklerüzerine araştıımalar devam etmekte olup, burada bu konuya girilmeyecektir..Amphoralann kimyasal analizleıi cüruf analizleri ile benzerliklergöstermektedir. Bazı element konsantrelerinde izlenen dağılım amphoralardakullanılan katkı malzemesinden etkilenmektedir. Katkı malzemesininmiktar <strong>ve</strong> niteliğine göre K, Si, Ca v.s. gibi elementlerin konsantrelerideğişebilir. Orneğin mika <strong>ve</strong> sanidinin katkı olarak kullanıldığıbir seraınikte potasyum oranı yükselir.(L8) Milet'in doğusundaki Menderes Masifinden geçen Büyük Menderes ımıağının getirdiği miliçindemasifin malzemesi bulunmaktadır. Geniş bilgi için bkz. D.Yalçın, Petrologic undGecchemiederMetabauxire Sw-Anarolicns (1987).(19) Bkz. dipııol6 <strong>ve</strong> 18.23


iCüruf <strong>ve</strong> amplıora analiz sonuçlarının eşit denilecek ölçüde benzerliği,bunların aynı malzemeden üretildiğini göstermektedir, Jeokimyasaldeğerlendirmeye uygun az mobil elementlerin» <strong>ve</strong> çevrenin jeolojikyapısından dolayı beklenilen ana <strong>ve</strong> yan komponentlerin değerlendirilınesibize yerli üretim için önemli ipuçları <strong>ve</strong>rmektedir, Elementlerinkonsantreleri ikili <strong>ve</strong>ya üçlü gruplar halinde karşılaştırıldığında,cüruflarla amphoralann benzerliği daha bariz bir şekilde açığa çıkmaktadır.Bu değerlendirmelere göre, araştırılan amphoraların yerli üretimolduğu anlaşılmaktadır. Resim ll' de örnek olarak Cr <strong>ve</strong> Ni elementlerinincüruflarda <strong>ve</strong> amphoralarda dağılımı görülmektedir. Cr <strong>ve</strong>Ni, bir yandan az mobil karektere sahip olmalarından diğer yandan iseultrabazik kayaçlarda (örneğin ofiolit) zengin oluşlarından dolayı örnekolarak seçilmişlerdir. Ofiolitlerin bulunduğu bölgelerdeki kil yataklarındabu elementlerin konsantreleri norınal kayaçların çok üzerindedir <strong>ve</strong> dolayısıile bu elementler seramik üretim merkezlerinin saptanmasında kullanılabilir.Resim l2'de Milet üretimi amphoralarla Attika'da üretildiği sanılanSOS amphoralarının açık bir şekilde ayrıldığı görülmektedir,aıHala bazı literatürlerde üretim yerinin Rodos adası olduğu savunulanFikellura tarzındaki amphoralara Milet'te sık rastlanmaktadır. Dupont iseFikellura kaplarının Milet'te de üretilmiş olması gerektiğini savunur.nÇalışmalarımızdan alınan sonuçlar Dupont'un haklı olduğunu gösteımektedir.Milet'terastlanılan Arkaik Dönem'e ait Fikellura amphoralarıMilet'te üretilmiştir. Resim l3'te Milet'te bulunan Fikellura amphoralarınCrINi diyagramı görülmektedir. Diyagramda .Fikellura amphoralannınMilet'e mahsus alan içinde yer aldıkları açık bir şekilde göz önündedir.Resim l4'te görüldüğü gibi Milet amphoralanndan farklı tarz <strong>ve</strong>dekor gösteren "Chios Amphoraları" nın Milet'te taklit edilip edilmediğisorusu yapılan araştırmaların başka bir konusunu teşkil etmekte idi. AnalizIerdenalınan sonuçlar, Milet'te bulunan Chios tarzındaki amphoralarınyerli üretimden farklı içeriklerinin olduğunu dolayısı ile farklı malzemedenüretildiğini göstermektedir. Bu farklılık örnek olarak seçilen CrlNi diyagramında açık bir şekilde görülmektedir (Resim: 15). Chios tarzındakiamphoraların "Milet amphoraları"ndan farklı içeriği diğer diyagramlardada izlenebilir (Resim: 15, alt diyagram)." Bu sonuçlara göre(20) Bkz. V.M.Goldschmid, Geochemischc Ycneilungsgcsctze dcrElemente (1924).(21) Attikada ofiolir kökenli kil yataklarnun varlığı bilirunekte olup. burada üretilen seraıniğindeyüksekoranda Cr <strong>ve</strong> Ni içermesi gerekir. Bkz. V. Jakobshageıı (editör), Geologic von Griechenland(1986); A.woJohnston-R.E. Jones. BSA 73, 1978, 103-141.(22) P. Dupont in: Milet 1899-1980 (1986) 51-71.(23) Mikaca Milet kadar zengin alımıyan Chios tarzındaki amphoralar dolayısı ile Milet'e göredaha az K içerirler.24


Chios tarzındaki amphoraların Milet'te taklit edilmeyip, Milet'e ithal edildiklerianlaşılmaktadır.Milet'te rastladığımız "ithal" olduğu sanılan Klazomenai, Ephesos,Lesbos, Samos, Korinth <strong>ve</strong> Lakonien tarzındaki amphoralardan ilk aşamadayalnız birkaç tane analiz yapılmıştır. Bu amphoralar üzerine araştırmalardevam etmekte olup sonuçlar ileride ayrı bir makale ile. sunulacaktır.Milet bölgesinde antik kil yataklarına rastlanrnamışur, Bu nedenleseramik üretiminde kullanılan antik kil malzemesinin nitelikleri hakkındakesin bilgiler <strong>ve</strong>remiyoruz. Antik seramik malzemesi hakkında bazı ipuçlarıelde edeceğimizi ümit ederek bölgede bulunan "rezent" kil katmanlarındanalınan örneklerin analizleri yapılnuşur.> Bunun için hemKalabaktepe'den hem de Büyük Menderes'in getirdiği sedimanlardan örnekleralınmıştır. Yapılan analizlerden her iki kilin de mikaca zengin olmalarıdikkati çekmektedir. Ayrıca bu killer içinde sanidinli tüf taneciklererastlanmaktadır. Analiz sonuçları yine CrINi örneğinde Miletamphoraları ile karşılaştırıldığnda, Arkaik Dönem'de muhtemelen her ikikilin karışımına yakııı içerikli bir malzemenin kullanıldığı anlaşılmaktadır(Resim:16). Buna göre antik dönemde kullanılan seramikmalzemesinin Milet bölgesinden gelmiş olması gerekir.Gerek arkeolojik gözlemler gerekse şimdiye kadar yaptığımız arkeometrikaraştırmalar Milet'te Arkaik Dönem'de seramik üretimini ispatlamaktadır.Milet için tesbit edilen "referans" şimdilik amphoralar içingeçerli olup diğer seramik türleri de bu çalışmaların kapsamına alınmalıdır.KAYNAKLARBAYBURTLUaGLU. C.. Lcs Ceraıniques ohiores d'Anatolie. İn: Les Ceramiques de la Gröce de1'Estet leurDiffusion en Occident(1978) 27-30.BOARDMAN, J.• Kolonien und Handel dcr Grieclıcu (1981)BOARDMAN. J., Chian and Naucratite. BSA 51, 1956.55·62.DUPONT, P.. Recherches du laboratoire sur les ceramiques grecqucsorientales archafqucs, RA ı.1977, 105·114.DUPüNT, P.. Classification et dctenninarion de pro<strong>ve</strong>naııces des ceramiques grecques orienralesarchafques d'Istros, Dacia 27.1983,19-43.(24) Kil örneklerinin analizi B.Bay tararından Bochum Ruhr Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nde yapılmıştır. Kendisine<strong>ve</strong> diğer emeği geçerilere teşekkürü birborçbiliriz.25


DUPONT, P., Naturwissenschaftliche Bestinunuug der arehaisehen Keramik Milets, in: W. Müller-Wiener (editör) : Milet 1899- 1980 (I 986) 57-71.GOLDSCHMIDT, V.M., Geochemischc Verteilungsgesetze dcr Eleıuente (1924)JAKüBSHAGEN, V. (editör), Geologie von Grieehenland (1986)JOHNSTüN, A.W.-R.E. JONES. The "SOS"-Amphora. BSA 73. 1978. 103-141.KERSCHNER, M.-H. MOMMSEN et. al., Ncutron Activation Analysis of Bird Bowls and RelatedArehale Ceraınics from Miletus, Archacomctry 35,1993,197-2<strong>10.</strong>NOLL, W., Antike Keraıuikerı und ihrc Pigmcntc (1991).PR1CE. E.R .• The pottery of Naucratis, JHS 44. 1924. 183-219.an­SCHNEIDER, G., Anwendung quantitativcr Materialanalyscn imf Hcrkunftsbestiıumungenıikcr Keramik, BerlBeitrArclüiom 3.1978,63-122.SCHRÖDER,' B., Archdologisch-bcgleitcndc Geelogic zur Grabung Milet, IstMitt 40, 1990. 62­68.SCHRÖDER, B. -D.Y ALÇIN, Geologischc Bcglcituntcrsuchungen Milct 1990. IsıMilt 41, 1991,149-156.SCHRÖDER, B.-O. YALÇiN, Stand der archaologic-relcvauten gcologisch/hydrogeologischenUntcrsuchungcn im Umfcld von Milcı, lst Mitl 42. ı992, 109-116.SEIFERT, M., Ein Töpferofeıı var dcr Stadtmauer, IstMin 41, 1991, 134-136.SEIFERT, M., Pottery Kilns in Maintand Greece and on the Aegean Islarıds. RdA 1993.40-50,SEIFERT, M.• Hcrkunftsbestimmung arehaiseher Kcramik am Beispiel von Amphoren aus Milet(Dissertatiou Bochum 1994).SENFF, R .. Die Grahnng am Kalabaktepe. AA 1994 (baskıda).VOIGTLA.NDER, W.• Zur arehaisehen kcramik in Milcı. in: W. Müller-Wicner (editör) :Milet 1899-1980 (1986) 35-56.VON GRAEVE, V,. Der Schnitt auf dem Gipfelplateau des Kalabaktepe. IstMill 40. 1990,39-43.W AELKENS, M.. Sagalassos L First General Report on the Sur<strong>ve</strong>y. 1986-1989. and Excavations.. 1990-1991 (1993).YALÇIN. D., Petrologic und Gcochcınic der Metabauxitc SW- Anatclieus (1987).YALÇIN. Ü .. Milet'te Bilimsel Araştırınahır 1993. X. Arkcometti Sonuçlan Toplantısı.Ankara 1994 (l995).26


•ıU:OıJ,•.•. ... , ...:.....,...,,""'-.- .Resim: j., Kalabaktepe 1990 kazılarında bulunan seramik cürnfuResim: 2· Kalabaktepe 1992 kazılarında bnlnnan fazla pişme snnnnda cürnflaşnnş M.Ö. 7.yüzyıldan kalma biranıphora parçası27


28Resim: 3- Kalabaktepe 1992 kazılannda açığa çıkan çönalekçi fınm. Arkaikmahalle içinde bulunan fınrun ızgarası <strong>ve</strong> alt kısmı sağlam olarakçıkmıştır.


'ıp::====~, " Li'ro'?":: *"",;.,;,).':',;.;;l.::.=.. ""..'"'i~,.,..Resim: 4- M.Ö. 7. yüzyıl Mileı aınphoralanna bazı örnekler(Yokarıdao aşağıya: K. 92. 808. 3; K. 90. 563. ll; K. 92. 490. 6)29/


30Resim: 5- M.Ö. 6. yüzyılın ilk: yarısına aitMilet amphoralarına örnekler(Yukardan aşağıya: K. 90. 636. 14; K. 91. 90. 14)


u-,,"Resim:6- M.Ö. 6. yüzyılın ikinci yansına ait Miletamphoralanna örnekler (Yukandan aşağıya:Z.92.83.60; Z.92.83.54; Z. 92.83.57)•31


Resim: 10- Bir Milet amphorasımn mikro yapısında sanidin (Sa) içeren tilfftanecikleri (açıkgri) katkı malzemesi olarak görülmektedir. (Resmin uzunkenan: 1.5cm).3001'2 AlA10034,,,/,100 AlA 300 /,QO 5CO eooedppm]Resim: 11- Milet'te bulunan eüruflarda <strong>ve</strong> amphora1ardaki Cr<strong>ve</strong> Ni konsasantrelerininkarşılaştırılması. Cürofların içinde bulnnduğu alan kesik çizgilerle belirtilmiştir.Milet'teki amphora1ann büyük bir kısmının cüruflara ait alandabulnnınalandikkatiçekmektedir.


1000500E c.c.Z1005010 '-_-'---__L-_-'- -'-_-'-- -'1050100 500 ıoooCrlpprn]5000;Resim: 12- Milet amphora1arı ile SOS amphoralarının CrINi dağılımına görekarşılaştırılması. Atina, Megara <strong>ve</strong> Pithekoussai 'da hulunan SOSamphora1arıuın aua1izleri Johnston(1978) dan alınmıştır,400, , ,e;,',300 /' / ,/ ," •• i·.' ./z 2110/. / r/ _. i,/100 fo/ 4 ,/.: -// ,/ .~//•/, ,/,,.' /, , 100 200 300 400 5CO ecoCdpprn)Resim: 13-Fikellura amphora1arıuıu CrINi dağılımı; diyagramdaFikelluraamphoralarınıuMilet içiu tipik alamu içinde yer aldıkları görülmektedir.35


,,\ ,,oResim: 14- Milet'te bulunan Chios tarzındaki amphoralara bazı örnekler (Yukarıdanaşağıya: K.85.251.2; K.85.143.2; K.85.524.26; K.85.354.3)36


400.E coS300200100,-,",I' // i/ i/ iii/ i/ ii ,iiii, iii/ ii /, i/ / MILET/ /, i, /i // ../1'/ // // /" /," ,,CHlOS"-100 200 300Cr (ppm)4003002001002 3K 20 (Gew. %)45Resim: 15- Milet'te bulunan Chios tarzındaki amphoralann Cr/Ni diyagramıhda(üst diyagram) Milet aınphoralan ile karşılaştırılması. Cr <strong>ve</strong> Ni cezenginolanChios tarzındaki amphoralar Miletreferans alanı dışındakalmaktadırlar. Milet'te bulunan Chios tarzındaki aınphoralann K,0lRb diyagrarnında (alt diyagraın) Milet aınphoralan ile karşılaştınlması.Mikaca fakir olan Chios larzındaki aınphoralann Miletamphoralanndan farklı içerikli oluşlan bu diyagraında da açıkca görülmektedir.37


iz400, /,', /' r, ,/ .6qj'53 •... /,"0: /300" ,;/.7, , / °8,200 ,/0/,,/ , /100 ,ı:fD', / ,, ,'1 / ,/ ~,.2,// ~ '" i100 200 300 400 500 600Cr[ppmlResim: 16- Milet bölgesinden alınan "rezent" ton örneklerin CrINi diyagramında Milet referans!ile karşılaştırılması. Resimde finn malzemesinin <strong>ve</strong> Kalahaktepe kil örneğininMiIet referans alanında bulunduklan dikkati çekmektedir. Menderes'inyatağından alınan kil örnekleri <strong>ve</strong> Balat köyündeki kil çukurunun yüzeyden 40cm derinliğinden alınan örnek, Cr <strong>ve</strong> Ni ce biraz zengin görünmektedirler. Kalabaktepe<strong>ve</strong> Menderes yatağından alınan malzemelerin kanşımı, hangi orandaolursa olsun MiIet referans alanı içine düşer. 7 <strong>ve</strong> 8 no lu örnekler ise farklı özellikgöstermektedirler.(I no In analiz: 1992 de bnlunan çömlekçi fırınının çuktrmndan alınan kil örnek;2: Kalabaktepe'den alınan yeşil kil örneği; 3-5: Büyük Mendereslin yatağındanalınan örnekler (30-50 cm derinlikten alınmıştır); 6,7: Balal köyünde yine RMenderes'in yatağında bulunan <strong>ve</strong> yakın zamanakadar çömlekçilikte kullanılmak.üzere işletilen küçük bir kil çukurundan alınan iki örnek (6 no lu örnek 40 cm derinlikten,7 ise yüzeyden alınmıştır); 8: Sökeinin doğusundan alınan bir kil örneği;diğer kare noktalar: Kalabaktepe 1992 fmmndan alınan örnekler.38


VAN - YUKARI ANZAF KALESİNDE BULUNANMETAL ESERLER ÜZERİNEARKEOMETALURJİK ARAŞTIRMALARÜnsal YALÇIN *OktayBELLiRobert MADDINÖzetYukarı Anzaf Kalesi'nde bulunan <strong>ve</strong> şimdiye kadar ok ucu olduğusanılan "demir" silahlar kargı ucu olarak tanımlanmıştır; Arkeometaluıjikaraştırmalardan bunların sap <strong>ve</strong> gövde olmak üzere iki ayrı bölümdenoluştukları anlaşılmaktadır. Sap , döviilmesi kolay karbonsuz demirden,gövde kısmı ise orta derece sertlikte çelikten yapılmıştır. Bu gözlemler,M.O. ı. binin ilk yarısında Uraıtuların metal işleme sanatında donık noktayaeriştiklerini kanıtlamaktadır.GirişM.Ö. ı. binin ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya <strong>ve</strong> Kuzeybatıİran bölgesinde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı, Anadolu<strong>ve</strong> eski önasya dünyasının en büyük madenci toplumuydu. Doğu AnadoluBölgesi'nde bulunan zengin bakır, kurşun, gümüş <strong>ve</strong> demir yatakları,Urartu Krallığı döneminde büyük oranda işletilmiştir. Elde edilen metalıer,krallık tarafından kuruları kalelerin atölyelerinde işleniyordu. Altın,gümüş, bakır <strong>ve</strong> kurşundan çeşitli alaşımlar elde etmeyi biliyorlar <strong>ve</strong> bumetalleri başta ziynet eşyası olmak üzere çeşitli amaçlarda kullanıyor-* Dr.Ünsal YALÇIN. DMT- Dcuısches Bergbau-Museuın, Institut für Archaometallurgie,Hemer Str. 45. D-44787 Boehum - ALMANYA.Doç.Dr. Oktay BELLI. Istanbul üni<strong>ve</strong>rsitesi, Edebiyat Fakültesi. 344591sTANBULPrnf. Dr. Robert MADDIN, P.O.B. 568. New Seubury. MA 02649, U.S.A.39


lardı. Urartu ustaları bilhassa demir <strong>ve</strong> bronz işlemeciliğinde olağanüstübir gelişme göstermektedirler. Demirden yapılmış çalışma aletleri sayesindebüyük yapılar <strong>ve</strong> anıtlar inşa etmişlerdir. Bugün Uranulardankalma madeni eserler, özellikle bronz kaplar, tüm dlinyada mlizeleri süslemektedir.Bugünkü Van kentinin 11 km kuzeydoğusunda yer alan Urartu KralıMenua (yak. M.O. 810-786) döneminde kurulan Yukarı Anzaf Kalesi bubölgenin en önemli yerleşme merkezlerinden biriydi (Resim: I). 1991 yılındanberi yapılan kazı çalışmaları sonucunda, Uraıtuların ulusal tanrısıHaldi' ye ait tapınak <strong>ve</strong> çevresinde ortaya çıkarılan bronz <strong>ve</strong> demirdenyapılmış çeşitli eşya, alet <strong>ve</strong> silahların fazlalığı dikkat çekicidir. Bol miktardaele geçen bu metal eserlerin Yukarı Anzaf Kalesi'nin atölyelerindeüretilmiş olmaları düşünülebilir. Demir silahlar arasında "ok uçları" <strong>ve</strong>kılıç parçaları çoğunluğu oluşturmaktadır,Bronz <strong>ve</strong> demir eserlerden seçilen bazı örnekler kimyasal (analitik),mineralojik <strong>ve</strong> metaluıjik metotlarla incelenmektedir'. Bu yazımızda bazıdemir silahların "ok uçları" araştırılmasından alınan sonuçlardan özetlebahsedilecektir. Araştırmalar devam etmekte olup sonuçlar detaylı olarakyayma hazırlanmaktadır.ArkeometalurjiArkeoloji <strong>ve</strong> eski tarih gibi "kültür bilimleri" ile fen bi­eski madencilik teknolojisini araştırmak amacını taşıyanyeni bir disiplin oluşmaktadır'.Son yıllardalimleri arasında,Arkeometalurji'yi bir yerde eski kültürlerin madenci ustalarını metalikazanırken <strong>ve</strong> işlerken izlemek diye tarif edebiliriz.Eski çağların metallere göre isimlendirilmesi, metallerin insanlık tarihindeoynadığı önemli rolü gösterir. İnsanların metalle tanışmasınıM.O. 8. binlere tarihlemekteyiz-. Metallerin alet olarak kullanılmaya başlaması,insanların günlük yaşamlarını <strong>ve</strong> gelişmelerini önemli ölçüde etkileıniştir.İşte burada Arkeometalurjinin önemi anlaşılmaktadır. Onun(1) Metal objCıerin araşanlması Dentsehes Bergbau-Muscum Bochum'da yapılmaktadır.(2) Arkeoınetri'den içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarından beri mermcr, obsidieu v.s. gibitebii maddelerin kaynağının tesbiti için yararlamlmasına karşırı. Arkcometalurji henüz "eksotik"olarak bakılan yenibirdisiplindir.(3) Insanlık tarihinde en eski metalin bakır olduğu bilinmektedir. Son yıllarda çayönü Tepesi'nde<strong>ve</strong> Aşıklı Höyük'te yapılan kazılarda çıkan bakır eserler M.O. 8. <strong>ve</strong> 7. binlere tarihlenmektedir.Geniş bilgi için bkz. Ll.Esin, xıv. Kazı Sonuçları Toplantısı, 1992, 131­146. Hauptmaun et. al., 1993. Alba Palmieri dedicata, 541-572.40


görevi eski madenciliği araştırmaktır. Arkeometaluıjinin başlıca görevlerini, eski dönemlerdeki cevher yataklarının işletmeciliğinin <strong>ve</strong> izabe<strong>ve</strong>ya ergitme, döküm, dövmecilik, kaplamacılık v.s. gibi teknolojilerinaraştırılması olarak sayabiliriz. Arkeometaluıji ayrıca metallerin gelişkaynaklarını araştırır. Böylece hem eski kültürlerin teknolojileri hakkındabilgi edinilmiş olur hem de toplumların ticari ilişkileri hakkında yeni <strong>ve</strong>rilerkazanılır.Yapılan araşnrmalardametal buluntuların yanı sıra cüruflann payı daçok önemlidir. Zira cüruflar hem oluştukları yerde çöp olarak atıldıklarındanmadenciliğin en önemli delillerini oluştururlar hem de teknolojikparmak izleri taşırlar; bu yüzden eski izabe <strong>ve</strong>ya ergitme teknolojileriancak cüruflann araştırılması sonunda kısmen anlaşılabilir.Arkeometalurjiye yöneltilen sorulara göre, cüruf <strong>ve</strong> metal buluntularınyanı sıra kazılarda elde edilen odun kömürü, fmn malzemeleri, seramik,pota, kalıp, kavrulmuş cevher v.s. de incelenmelidir.Araştırmalarİstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Prehistorya Anabilim Dalı ile Deutsches BergbauMuseum'un birlikte yürüttükleri bir proje ile 1991-1993 yıllarındaYukarı Anzaf Kalesi kazılarında bulunan bazı demir <strong>ve</strong> bronz objeler arkeometaluıjikyöntemlerle araştınlmaktadırlar-, Amaç madencilikte ustaUrartuların metal işleme teknolojileri hakkında ipuçları elde etmek <strong>ve</strong> dolayısıile M. O. 1. bin Anadolusu hakkında bilgi kazanmak olarak özetlenebilirs.Resim 2 de demir buluntulardan bir kısmı toplu halde görünmektedir.Resimde görüldüğü gibi araştınlmakta olan buluntuların çoğunluğunu"ok uçları" oluşturmaktadır. Genelde söğüt yaprağını andıranok uçları farklı büyüklükte olmaları ile dikkati çekmektedir. Bu objelerinçoğunun sap <strong>ve</strong> uç kısımlarının daha çok aşındıkları <strong>ve</strong> yer yer kınldıklarıizlenmektedir. Aynca oksidasyondan etkilenerek kabuk bağlayıppatlamışlardır (korozyon tabakası). Genelolarak sapı ile birlikteuzunlukları II ile 14 cm arasında olan bu uçların gövde uzunlukları 6.5­8.0 cm arasında, gövde genişlikleri ise 1.6-2.1 cm arasında değişmektedir(Resim: 3). Ağırlıkları ise, objenin sağlamlığına göre 10 ile(4) Yukarı Anzaf Kalesi'nde kazı çalışmaları Doç.Dr.OıBclli tarafından yapılmaktadır. Bkz.O.Belli. Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanal. Sayı SS (1993)(5) Bu yuzımızdu yalnız bazı demir objelcrdcn bahsedilecektir. Diğer demir <strong>ve</strong> bronz eserlergeniş kapsamlı diğer birmakale ilc detaylı olarak yayına hazırlanmaktadır.41


22 gram arasında oynamaktadır. Sapları sağlam ok uçları gözönünde tutulursa,en az 13 gr ağırlık kabul edilmelidir.M. Korfmann eski atıcı silahlarla ilgili araştırmalarında, prehistorikok uçlarına ağırlık <strong>ve</strong>ırniştir-. Korfrnann'a göre, atletik insanların kullanabileceğien ağır yay 80 Ib gücünde kabul edilmektedir'. Bu yay ilehedefe en iyi bir şekilde ulaşabilmek için kullanılacak okun ağırlığı 35.0- 46.6 gr arasında değişebilir. Aynı yay <strong>ve</strong>ya ok için gereken metal ucunağırlığı ise 4.6 ile 6.6 arasında olmalıdır.Korfmann Arap ancılık eğitimini konu alan literatürden yararlanarakokun ağırlığının 117 sini ucun oluşturduğunu belirtmektedir, Arap atıcılarınagöre, 58.4 gr ağırlığındaki bir ok, kullaııılabilir en ağır ok olaraksayılmaktadu; Bu okun atılabilmesi için ise 82 Ib'derı daha güçlü bir yayaihtiyaç vardır'. Burada da atıcılıkta kullanılabilir en ağır ok ucu için 6.6gr (başka bir çizelgeye göre ise 8.3 gr) ağırlık açığa çıkar. KorfmannArapça literatürden giderek prehistorik ok uçlaruıın en fazla 7.0 gr ağırlığındaolabileceklerini savunur. Korfrnann'm tesbitlerinden gidersek, yukarıAnzaf Kalesi buluntularının ok ucu olmadıklarını kabul etmemiz gerekir,Zaten farklı büyüklük <strong>ve</strong> ağırlıkta olmaları da bunların ok ucuolmayacaklarını göstermektedir, Bizce bu objeler kargı ucu olarak kullanılnuştır,Daha çok yaban dornuzu, keçi v.b. gibi hayvanların av­Ianmasında kullanılan küçük boy kargıtann ucuna takildığı düşünülebilir;Makalenin bundan sonraki bölümünde ok ucu yerine "kargı ucu" terimikullanılacaktır'',Objelerin, yüzeylerinin makroskobik <strong>ve</strong> mikroskobik incelenmesi sonundaçeşitli deformasyonlara uğradığı izlenmektedir. Çoğunlukla kullanılnuşolmaları nedeniyle objelerin özellikle uç kısımlarında aşınmalar<strong>ve</strong> bükülmeler olduğu görülmektedir. Sap kısmında rastlanan ağaç izlerinden,sapın ağaç bir kargıya geçirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.Seçilen kargı uçları, ölçülüp tartıldıktan sonra, bunların radyografileriçekilmiştir'", Amaç, araştırılan objenin iç yapısının göıüntlilenmesidir.Resim 4'de ı7.37 gr ağırlığındaki bir kargı ucunun röntgenresmi görülmektedir, Burada objenin sap <strong>ve</strong> gövde olmak üzere iki(6) Bkz. M'Korfmann. Schlcudcr und Bogen İs Südwestasien (1972)(7) Yayı germekiçin gereken kuv<strong>ve</strong>tıngiliz ölçü birimi Pfund Avoirdupois ile ölçülür(1 Ib=453gr)(8) Bkz. Kcrfmarın (1982), s.34-37; Faris/Elıner 1945, 113-116.(9) Mızrak ucundan daha küçük olan. burada olduğu gibi. kargı uçlarına Alınanca Iiteratürdeelle atılan kargı ucu anlamına gelen "Wurfspccrspitzc" denilmektedir.(10) Kargr uçlarının radyograf resimleri Dortmund Üni<strong>ve</strong>rsitesi'nde bilgjsayarh röutgentoınografisiileyapılmıştır.42


ayrı parçadan oluştuğu anlaşılmaktadır.Yuvarlak sap, gövdenin içine girmekte<strong>ve</strong> burada yassrlaşmaktadır, Sapm gövdeye girdiği bölüm silindirşeklindedir. Söğüt yaprağını andıran gövde uca doğra incelmektedir. Objeninsap kısmına yakın yerinden alman bir kesitte sap <strong>ve</strong> gövdenin ayrıözellikler taşıdığı açık olarak izlenmektedir (Resim: 5). Gövde kendisinikoyu bir refleksiyonla gösterirken, gövde içinde kalan sap açık gri renktedir.Ayrıca sapın gövde içinde kalan kısmının yassılaşmış olduğu gözlenmektedir.Araştnmaların bu aşamasında, alınan sonuçlar ışığında, objenin sap<strong>ve</strong> gövde kısmından alınan örneklerden parlak kesitler yapılarak, bunlarmikroskop altında incelendi. Yapılan mikroskobik araştırmalarda sap <strong>ve</strong>gövdenin farklı strüktür yapıya sahip oldukları anlaşılmaktadır (Resim: 6,7). Resim 6' da gövdenin, 7' de ise sapın mikro yapısı görlilmektedir. Sapkarbon oranı çok düşük <strong>ve</strong>ya karbonsuz ferrit kristallerinden oluşurken.gövdenin perlit <strong>ve</strong> perlitler arasında ikincil zementit (Fe3C) kristalıerindenoluştuğu göze çarpmaktadır. Böylece araştırılan kargı ucununsap kısmının karbonsuz demirden, gövde kısmının ise çelikten yapıldığıanlaşılmıştır. Bu izlenim diğer kargı uçları için de geçerli olup, YukarıAnzaf Kalesi'ndeki tesbitlerle Urartuların M.O. 9. <strong>ve</strong> S. yüzyıllarda demirteknolojisindeki önder rolleri bir kez daha kanıtlannuştır!'.Araştıımalar tamamlandıktan sonra objeler temizlenmekte, eksikyerleri (örnek alınan yerler) araldit <strong>ve</strong> grafit tozu karışımı ile doldurulmakta<strong>ve</strong> restorasyonu yapılmaktadır". Resim S' de restorasyonuyapılan bir kargı ucunun restorasyondan önce (S-A) <strong>ve</strong> sonraki hali (S-B)görülmektedir, Bu çalışma ile objelerin üzerindeki oksidasyon tabakası(korozyon) temizlenmekte <strong>ve</strong> böylece orijinal yüzeyi ortaya çıkaıtılmaktadır.Temizlik <strong>ve</strong> tamamlama işlemi biten objelerin FeCI}, Fe(NO)3 v.b.gibi zararlı tuzlardan arındırılması gerekir. Zira bu tuzlar uygun ortamlardaasitlere dönüşerek ınetale zarar <strong>ve</strong>rebilirler. Objelerin yüzey tabakalarınınbu nedenle restorasyondan önce Taramalı Elektron Mikroskop'uile yarı kuantitatif analizleri yapılmaktadır. Yapılan araştırmalardankorozyon tabakasının sadece Fe.Oj'den oluştuğu <strong>ve</strong> yukarıda bahsedilentuzları içermediği anlaşılmıştır.(1i) Bkz.Ll'Iaskowski/Rc-B. Wnflkc. Forschungen und Berichre 27.1989.89-113.(12) Eserlerin restorasyonu Dentsehes Bcrgbau-Museum'un laboratuvarında öğrenim görenA.Çorbacl tarafından yapılmıştır. Ayrıca Resrorasyonu yapılan objcleriıı şekilleri de yineA.Çorhııcı tarafından çizilmiştir. Kendisine başarılı çalışınnlarından dolayı teşekkürü birborç biliriz.43


Temizleme <strong>ve</strong> restorasyon işlemi biten objelerin yüzeyi önce "lak"<strong>ve</strong> sonra "wax" ile kaplanır. Böylece objeler, değişen ortam şartlarınakarşı en iyi bir şekilde korunmaya alınmış olmaktadır.SonuçYapılan metalografik araştırmalardan kargı uçlarının farklı karakterdeiki ayrı malzemeden yapıldıkları anlaşılmaktadır. Objeleringövde kısmı karbon oranı 0.3 ile 0.6 arasında değişen çelikten, sap kısmıise karbon oranı düşük <strong>ve</strong>ya karbonsuz demirden yapılmıştır. Gövde kısmındantam kesit aldığımız zaman, iki ayrı parçanın kaynatıldığı izlenmektedir(Resim: 9). Farklı karbon içeren çelik parçaları kaynak yapılarakbirleştirilrniştir>. Objelerin elde edildiği bu tekniğe "damas''tekniğinin ilk safhaları gözüyle bakılabilir.Temizlenen <strong>ve</strong> böylece orijinal yüzeyi açığa çıkan objelerin gövdekısmının bir yüzeyinin düz, diğer yüzeyinin ise simetrik dışbükey profilesahip olduğu görlilmektedir.Şimdiye kadar yapılan gözlemlere dayanarak, kargı uçlarının yapımtekniği hakkında özetle şunlar söylenebilir:- Gövde, karbon oranı farklı iki parçadan oluşmaktadır. Karbonsuzsap, iki metal arasına konularak kaynak işlemi yapılmış olmalıdır(Resim: i O).- Gövde, karbon oranı homojen olmayan tek bir parçadan oluşabilir;levha haline getirilmiş bir çelik parçanın arasına sap konularak ikiye katlanıp,kaynak yapılarak dövülmesi yoluyla da yapılmış olabilir (Resim:ll).- Her iki yöntemde oksidasyonu önlemek için metaller arasında kumBu, kaynak yerlerinde kalmış <strong>ve</strong> uzamış yapıda olan curufkullanılmıştır.artıklarından anlaşılmaktadır.(13) İki ayrı demir <strong>ve</strong>ya demir-karbon alaşımını (çelik) birleştirmek için kaynak yöntemi uygulanır.Bu İşleme Alınanca'da "schweisscn'' denilmektedir. Demir parçalar odun kömüründeısıtıhr <strong>ve</strong> dövülür. Bu sırada dövülcn yüzeyde bir oksidasyon tabakası oluşur. Buoksidasyon tabakası parçaların iyi kaynamasma engelolduğu için. katkı ("FlussmiltCı") kullanılır.Araştınlau objclerde katkı olmak SiO ı (kum) kullanılmıştır. Parçanın üzerine serpilenkum. oluşan dcıuiroksitle birleşerek canısı cüruf oluşturur. Demir parçaların kaynakyapılması sırasında bu cumsı cüruf arada oluşacak fazla oksidasyonu önler. Parçalar birleştirilirkenne kadar iyi dövülürsc. birleşme ycri de o oranda yok olur. Dövme sırasında.oluşan cürufuu bir kısmı tekrar objcdcn ayrılır. Objcdcrı ayı-ılan cüruf damlaerklan. dökülenoksidasyon kabuğunun parçaları. demirci ocağının kenar <strong>ve</strong> tabanındaki kil malzeme. odunköınürü v.s. ocağın tabanında toplanarak. çôreğimsi bir yapıya dönüşür (Deıuirci Cürufu).44


- Kaynak işlemi bittikten sonra, gövdeye şekil <strong>ve</strong>rmek için negatifiikizkenar üçgeni andıran bir kalıp kullanılmış alınası gerekir. Gövde kalıbayerleştirilip üst yüzey çekiçle dövülerek şekillendirilmiştir, Böylecedövülen yüzey düzleşmiş. kalıba gelen yüzey negatifin şeklini almıştır(Resim: 12). Bu işlem sırasında sapın gövde içinde kalan kısmı da dövülmüş<strong>ve</strong> gövde içinde yayılımştır (Resim: 4). Bu da sap <strong>ve</strong> gövdeninsağlam bir şekilde kaynamasını sağlamaktadır.Alınan sonuçlar, Urartuların M.Ö. 9. <strong>ve</strong> 8. yüzyıllarda demir işlemesanatırıda ne kadar usta olduklarını gösteımektedir. Piaskowski <strong>ve</strong> Wartke,M.O. 7. yüzyıla tarihlenen Urartu metal eserleri üzerine yaptıklarıaraştırmalar sonunda, Urartularm çelik kullandıklarını açıklamışlardır!'.Toprakkale'de yine Haldi Tapınağı kompleksinde bulunan bu demir silah<strong>ve</strong> aletler çelikten yapılmışlardır. Bu silahlar arasında, Anzaf Kale buluntularıgibi söğüt yaprağını andıran kargı uçları da vardır.M.Ö. ı. binin ilk yarısında çelikten yapılmış silah <strong>ve</strong> aletlere yalmzUraıtu'larda rastlanmamaktadır. Son yıllarda Milet'te yapılan kazı ça­Iışmalarında Erken Arkaik Dönem'den kalma demir alet <strong>ve</strong> silahlara rastlanmıştır.Yapılan araştırmalar bunlann da çelikten oluştuğunu gösteımiştir.Böylece M.O.7. yüzyılda Miletlilerin de çelik işleme teknolojisinitanıdıklan anlaşılmaktadır".KAYNAKLARBELLI, O., Aşağı <strong>ve</strong> Yukarı Anzaf Urarttı Kaleleri Kaz1S! (t991-1992). Arkeoloji <strong>ve</strong> Sanat 58.1993.3-32EsiN, U., 1991 Aşıklı Höyük Kurtarma Kazısı. XLV. Kazı Sonuçları Toplantısı, Ankara 1993,131-146.FARIS. N.A .. ELMER. R.!'.• Arab Archery. An Arabic Menuscript of About A.D. 1500 "A Bookon the Exeellence of the Bow & Arrow" andthe Dcscription thereof. Princeton (1954)HAUPTMANN. A.. LUTZ. J.. PERNICKA. E. & YALÇIN. Ü.. Zur Technologic der frühestenKupfcrvcrbüttung im östlichen Mittelıueerraum in: Archaeologica Anatolica elMesopotamica Alba Palınieri dcdicata, 1993.541-572.KORFMANN. M.. Schleuder und Bogen in Südwcstasieu (1972)PIASKOWSKI, L, WARTKE. R. -B.. Technologische Unrersuchungcrı mı cinigen urartllischenEiseuobjckten aus Toprakkale. Forschungcn undbcrichtc 27, 1989, 89~113YALÇIN, D., Archllcmetallurgic in Milct: Technologicstand dcrEiscnvcrarbcitung in arehaiseherZcil.1stMitt. 43.1993. 361-370. Tar. 42,43.(14) Bkz, dipnot 1 ı. .(15) ÜıYalçın, IstMitt43. 1993, 361-370. Tar. 42. 43.45


B~_.ı:.0\€i'Er' Z~moklf ­~l~bibagj Cl~ D1:Emis• Argrt Barajı""""''' OSüı*ıanBarajıT,).,c,""AhlcılI


Resim: 2- Yukarı Anzaf Kalesiinde bulunan Urartu'lardan kalma demir aletlerebazı örnekler. Buluntu1ann büyük çoğunluğunu kargı uçları oluştunnaktadır.Buluntular arasında ayrıca bir adet "murc" (üst sıra, ortada)<strong>ve</strong> bir bıçak (alt sıra, solda) vardır.Resim: 3- Yukarı Anzaf Kalesi'nde bulunan Urartnlardan kalma demir kargı uçlarınabir örnek; Söğüt yaprağını andıran bu kargı ucunun uzunluğu13.8 cm, ağırlığı 19.0 gr gelmektedir.47


" 'C,Resim: 4- Yukan Anzaf Kalesiinde bulunan kargı uçlarından birinin radyografikgörüntüsü; 17.37 gr ağırlığındaki bn obje, sap <strong>ve</strong> gövdeolmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Sapın gövde içinde kalankısmı dövülerek yayılmıştır. Okla belirtilen yerden radyografikkesit alınmıştır.Resim: 5- Resim 4'deki kargı ucundan alınan radyografik kesit Kesitten, objeningövdesinin (dış kesimler) <strong>ve</strong> gövde içinde kalan sapın farklıözellikle olduklan anlaşılmaktadır.48


Resim: 6- Yukarı AnzafKalesi'nde bulunan bir kargı ucunun gövdesinden alınankesitin mikro yapısı tipik bir çelik strüktürü göstermektedir.(%1 oranlı fIN0 3 asidi ile dağlanmıştır; resmin uzun kenan: LSmm).Resim: 7- Yukan AnzafKalesi'nde bulunan birkargı ucunun sapından alınankesitin mikro yapısı. Perrit kristallerinden oluşan sap,karbon içennemektedir(%1 oranlı HNO, asidi ile dağlanmıştır; resmin uzun kenan: 0.8 mm)49


i•• :;: ..Resim: 8- YukanAnzaf Kalesiinde bulunan bir kargı ucunun restorasyondan önceki (üstte) <strong>ve</strong>sonraki (altta) hali.50


Resim: 9- Yukan Anzaf Kalesiinde bulunan bir kargı ucunun gôvdesinden alınan kesitinmikroyapısı. Bu örnekte. gövdenin farklı oranda karbon içeren iki aynkısımdan oluştuğu görülmektedir. İki parça çelik kaynatılarak birleştirilmiştir.Resimde kaynak yeri okla belirtilmiştir (% i oranlı HNO,asidi ile dağlannuştır; resmin kısa kenan: 0.4 cm)51


c..···


MiNE DAMl ARAŞTIRMALARI1993ÖZETErgun KAPTAN *Anadolu'da eski madenciliğe yönelik 1993 yılı araştırmaları, Celallerköyü (Niğde-Çamardı) yöresindeki Mine Damı eski maden sahasındayapılmıştır. Mine Damı'nda önceki yıllarda ele geçen cevher zenginleştirmealetlerinin benzerlerine <strong>ve</strong> ayrıca. farklı boyutta olan ikiişlevli örneklerine de rastlanmıştır. 1993 yılının en ilginç buluntusu, biraçık hava atölyesine ait küçük bir ünitenin saptanması olmuştur. Buörnek Anadolu'da Kestel (Sarıtuzla) eski kalay madeni sahasındaki bu­1untulardan sonra saptanan ikinci buluntudur.GİRİŞTürkiye madencilik tarihi kapsamında yer alan 1993 yılıaraştırmaları, Niğde-Çamardı ilçesi CelaIler köyünün yaklaşık 1.5 kmdoğusundaki Mine Damı eski maden sahasında yapılmıştır (Şekil: 1).Mine Damı, Kestel (Sarıtuzla) eski yeraltı kalay işletmesinin yaklaşık 1km kuzeydoğusundadır. Bu eski maden sahası 1991 yılı araştırmalarısırasında saptanmıştır (Kaptan, 1992). Aynca burasının Ilk Tunç Çağı'naait eski bir kalay madeni sahası olduğu belirlenmiştir (Kaptan, 1993). Builk çalışmalarda kalay cevherinin zenginleştirilmesinde kullanılmış olançok sayıda taş aletler gözlenmiştir. Ancak Mine Damı'nda araştırmayapılmasını gerektiren ilk bulgular 1987 yılında binökülerde saptanan kasiterit(Sn02) tir. Kasiterite, Mine Damı'na ait seçilmiş üç ayrı yerdenalınmış toprak numunelerin yıkandıktan sonra elde edilen konsantrelerinbinökülerde incelenmesi. sırasında rastlanmıştır. Mine Damı'na aitörneklerin, Kemel Deresi'ne yakın yamaçtan <strong>ve</strong> göçük olduğu için girilemeyeneski maden galerisine yakın yerlerden alındığı beliıtilmektedir* Ergun KAPTAN. Maden Tetkik <strong>ve</strong> Arama Genel Müdürlüğü, Tabint Tarihi Müzesi. 06520ANKARA55


(Şekil: 1) (Jeoloji yük.Müh.N.Pehlivan, sözlü anlatım, 1993). Bölgedekimaden jeolojisine ait diğer çalışma sonuçları da Mine Damı mevkiininkalay cevherleşme alanı içinde olduğunu göstermektedir. Ayrıca 1991yılında burada yapılan jeoarkeolojik araştırmalarda, eski dönemlerdekalay madenciliğinin yapıldığını kanıtlayan çok çeşitli cevher zenginleştirmealetleri bulunmuştur. Böylece bütün <strong>ve</strong>riler Mine Damı'nın,Kestel (Sarıtuzla) gibi aynı kalay cevherleşme alanı içinde olduğunu belirlemektedir.Mine Damı'nda yapılan i 993 yılı araştırmalarında, önceki yıllardasaptanan buluntulardan çok farklı sayılacak materyallere bu defa rastlanmamıştır.Bu örnekler genellikle maden cevherinin ezilip öğütülmesindekullanılmış taş havanlar ile el taşlarıdır. Ancak bunlar arasındafarklı boyutlarda fakat işlevi aynı olan materyallere de tesadüf edilmiştir.Orneğin az sayıda ele geçen üç yüzeyli <strong>ve</strong> iki işlevli el taşları bu örneklerarasında yer alır (Resim: 1). Mine Damı'nda gözlenen cevher zenginleştirmealetleri -Kestel <strong>ve</strong> Göltepe'de olduğu gibi- yakın çevreden getirilmişolan diabaz <strong>ve</strong> gabro'dan yapılmış materyallerdir. Cevlıer zenginleştirmegenellikle ince kırma ile öğütme evrelerinde kullanılmışolmalıdırlar (Resim: 4). Taş lıavanların çoğunluğu ağır <strong>ve</strong> taşınması güçmateryallerdir. Taşınabilir nitelikte olan taş havanların sayısı azınlıktadır.Buradaki madencilik etkinliklerine ait cevher zenginleştirme aletlerininkapsadığı alan yaklaşık 500-600 rrıetrekaredir,Yüzey araştırmalannda -önceki yılolduğu gibi- eski madencilerin aşkaplarından olan <strong>ve</strong> kuv<strong>ve</strong>tle muhtemel ilk Tunç çağı'na ait seramikparçalarına rastlanmıştır (Resim: 5).Mine Damı'nda yapılan ilk araştırmalarda, büyük bir olasılıkla İlkTunç çağı'na ait bir maden galerisi saptanmıştı (Kaptan, 1993). Göçükolduğu için girilemeyen galerinin güneybatısında 1993 yılı araştırmala­. rının ilginç sayılan bir başka buluntusu belirlenmiştir. Sözü edilen buluntubir açık hava atölyesinin sabit cevher zenginleştirme ünitesidir.ÇOK ÇUKURLU SABİT CEVHER ZENGİNLEŞTİRMEÜNİTESİMine Damı'ndaki eski maden galerisinin giriş kısmından <strong>10.</strong>23 mgüneybatıda, bir açık hava atölyesine ait küçük bir bölüm bulunmuştur(Resim: 2). Bu, anlatımı yapılan Mine Damı eski maden sahasındaolması gerekli çok çukurlu sabit cevher zenginleştirrne atelyesine ait birünitedir. Ana kaya üzerinde oniki adet kuma-ezme çukuru vardır (Resim:3). Kınna-ezme çukurlarının sekiz adeti belirgin, dört adeli ise tam belirgindeğildir (Şekil: 2). Cevher zenginlcştirme ünitesinin ölçülü çizim-56


leri yapıldıktan sonra kırma-ezme çukurlarının kapsadığı alanın 1.3 metrekareolduğu saptannuştır (Şekil: 2). Maden cevherinin kınna-ezmeişleminin yapıldığı <strong>ve</strong> dolayısıyla öğürülecek tane boyutuna getirildiğibir yerdir. Burada büyük bir olasılıkla cevlıer zengirıleştirmenin incekımıa evresi uygulanmıştır. Cevherin tane boylarının yaklaşık 0.5 cm<strong>ve</strong>ya daha küçük boyutlara getirilmesine çalışılmıştır. Derinliği 2-2.5 cmile 3.5 cm arasında değişen üç adet kırma-ezme çukurlarında, tane boylarıyaklaşık 2-1.5 cm olan cevherin kırıldığı sanılmaktadır. Derinlikleri1.5-1 cm olan kuma-ezme çukurlarında ise cevherin ezilerek, öğütülmesimümkün tane boyutlarına getirildiği düşünülmektedir. Bütün bu işlemlerekarşın öğütülemeyecek tane boyutunda olan az sayıdaki cevherparçacıkları ayıklanarak derinliği az bir başka çukurda toplanmış olmalıdır.Ayrıca bu çok çukurlu sabit cevher zenginleştirme ünitesindegözlenen <strong>ve</strong> genişliği 30-31 cm, derinliği 10-12 cm olan doğal çukurun,. kuma-ezme işlemini bekleyen cevherin toplandığı yer olması muhtemeldir(Şekil: 2). Bütün bu <strong>ve</strong>riler çok çukurlu sabit cevher zenginleştirmeünitesinin, cevheri öğütülecek duruma getirilmesinde kullanılmışolduğunu kesinlikle belirlemektedir. Sözü edilen bu küçükcevher zenginleştirme ünitesinde öğütülmeye hazır tane boyutlarına getirilencevher, daha sonra öğütülmerıin yapılacağı taş havanlarda toplanmıştır.Öğütülmede kullanılan taş havanlar ise konkav-yarı konkavgörünümde materyallerdir (Kaptan, 1993). Bu tanıma uygun materyallereyüzeyaraştırmaları sırasında rastlanmıştır.Mine Danu eski maden sahasındaki çok çukurlu sabit cevher zenginleştirmeünitesi, buradaki muhtemel açık hava atölyesinin ilk kullanılanbölümü olmalıdır. Çünkü galeriye çok yakındır. Buradaki madenciliketkinliklerinin başladığı <strong>ve</strong> galerinin ilk üretim evresi ile aynıtarihte kullanılnuş olması kuv<strong>ve</strong>tle muhtemeldir. Yüzeyaraştırmalarısırasında bulunan <strong>ve</strong> kırma-ezme işlerinde kullanılmış el taşlarının birkısmı bu atölyede kullanılmış materyallerdir. Anlatımı yapılan çokçukurlu sabit cevher zenginleştirme ünitesi, Anadolu'da <strong>ve</strong> bu yörede belirlenenşimdilik ikinci buluntudur.Kırma-Ezme Çukurlarının Ölçümleri1. Çap: 5 cm2. Çap: 4 cm3. Çap: 7-7.5 cm4. Çap: 6 cmDerinlik: 1-1.5 cmDerinlik: -Derinlik 3-3.5 cmDerinlik: 1 cm57


5. çap: 5 cm6. çap: 4 cm7. çap: 5-5.5 cm8. çap: 5-5.5 cm9. çap: 4 cm<strong>10.</strong> çap: 5 cm11. çap: 5.5 cm12. çap: 5.5- 6 cmBenzer ButuntutarDerinlik: 1.5 cmDerinlik: 1 cmDerinlik: 2.5 cmDerinlik: 2 cmDerinlik:-Derinlik: ­Derinlik: -Derinlik: 2 cmMine Damı'nda belirlenen açık hava atölyesine ait çok çukurlu sabitcevher zenginleştirme ünitesine benzer ilk bulunm, 1987 yılında Kestel(Sarıtuzla) eski kalay madeni sahasında saptanmıştır (Kaptan, 1989,.Yener <strong>ve</strong> diğerleri, 1989). Kestel (Sarıtuzla) 'de 570 metrekarelik sahada861 adet cevher kuma-ezme çukuru saptanmıştır (Kaptan, 1992). MineDamı'nda ise 12 adet kuma-ezme çukuru vardır. Sözü edilen atelyeler,çok çukurlu sabit cevher zenginleştirme atölyesi olarak tanımlanmaktadır.Mine Damı ile Kestel yaklaşık 1 km uzaklıktadır. Bu iki eski madensahasında çalışanlar, aynı işi yapan <strong>ve</strong> aynı çağda yaşamış madencilerdir.Mine Damı <strong>ve</strong> Kestel atölyeleri, görünümleri itibanyla birbiıiylefarksız olup aynı amaç için kullanılmışlardır. Mine Damı'ndakiatölyenin diğer ünitelerinin de var olduğu sanılmaktadır. Anadolu'nundeğişik bölgelerindeki eski maden sahalarında, benzer örneklerine şimdilikrastlanmamıştır.Mine Damı eski maden sahasında cevher zenginleştirmede kullanılmışel taşlarının bir kısmı -Kestel'de olduğu gibi- çok çukurlu sabitcevher zenginleştirme ünitesinde kullanılmıştır. Cevher zenginleştirmealetlerinden olan el taşlarının benzer örneklerine, Kestel ile Göltepe'dekieski madencilerin yerleşim yerinde de rastlanmıştır (Kaptan, 1990).Göltepe'deki materyaller çok fazladır. Yüzey buluntuları ile birlikteyaklaşık 50.000 adettir (Yener,1992). Ayrıca Göltepe kazılarında her evinaynı zamanda atölye olarak kullanıldığı belirlenmiş <strong>ve</strong> çok sayıda eltaşları ele geçmiştir (Yener, 1993). Gö1tepe ile Kestel <strong>ve</strong> Mine Damı'ndagözlenen taş aletlerin ortak özelliklerinden biri de bunların genellikle diabaz<strong>ve</strong> gabro'dan yapılmış olmalarıdır. Ancak Mine Damı ile sözü edilen58


diğer yerlerdeki cevher zerıginleştirme aletleri arasında çok az sayıdamermer <strong>ve</strong> bazalttan yapılmış aletlere de tesadüf edilmiştir. MineDamı'ndaki cevher öğütme taşlan, kırma-ezrnede : kullanılan eltaşlarından az değildir. Halbuki Kestel 'de bu durumun farklı olduğu vurgulanmaktadır.Orneğin Kestel'deki cevher zenginleştirme aletlerinin%8ü'ni kırma-ezme, diğer %2ü'nin ise öğütmede kullanılmış olduğu belirtilmektedir(Ozbal, 1993). Mine Damı'daki cevher zenginleştirmealetleri,Kestel (Sarıtuzla) <strong>ve</strong> Göltepe'deki kadar çok değildir fakat az dadeğildir. Mine Damı'nda yapılan son araştırmalarda yaklaşık ıoOO'denfazla cevher zenginleştinne aletinin var olduğu gözlenmiştir. Bu materyaller,kalay madenciliğinin İlk Tunç Çağı'nda burada son derece etkinbir şekilde yapıldığını göstermektedir,Dünyada bilinen şimdilik ondan fazla ülkede, eski dönemlere aitmaden sahalarında, çeşidi az cevher zenginleştirme aletlerine rastlanmıştır(Kaptan, 1993). Bunlar arasında en ilginci 1987 yılında Cornwall(İngiltere)'daki eski kalay madeni sahalarında saptanan diabaz <strong>ve</strong>gabro'dan yapılmış cevher zenginleştirme aletleridir (Bryan Earl, sözlübilgi., 1993). Cornwall'daki bu materyallerin Mine Damı, Kestel <strong>ve</strong>Göltepe buluntularıileçok yakın benzerlikleri olduğu saptanmıştır.SOl/UçAnadolu'da <strong>ve</strong> dolayısıyla Celaller köyü yöresinde eski kalay madenciliğineyönelik etkinliklerin saptandığı ikinci bulgu Mine Damı eskimaden sahası olmuştur. Mine Damı, Kestel gibi aynı kalay cevherleşmesahası içindedir.Ancak Mine Damı eski maden sahasındaKestel'deki gibiuzun süre devam eden bir kalay madenciliğinin yapılmış olduğuna karar<strong>ve</strong>rmek şimdilik mümkün değildir. Bu nedenle Mine Damı'nda göçükolduğu için girilemeyen eski maden galerisinin mutlaka açılarak temizlenmesigerekmektedir. Ayrıca cevher zenginleştirmede kullanılmışolan açık hava atelyesinin diğer ünitelerinin var olup olmadığı konusundayapılacak yeni araştumalara gereksinme vardır. Mine Damı'nda gözlenençok sayıdaki cevher zengirıleştirme aletleri, Kestel (Sarıtuzla) <strong>ve</strong>Göltepe'deki buluntularla özdeş materyallerdir. Bundan böyle MineDamı'ndaki madencilik, Kestel kalay madenciliğinin -aynı çağdayöredekibir başka uzantısı olmalıdır,Mine Damı, Kestel <strong>ve</strong> Göltepe'de bulunan taş aletlerin en önemliözellikleri, cevher zenginleştiıınenin ince kırma <strong>ve</strong> öğütme evrelerindekullanılmış olmalarıdır, Yani aynı çağda aynı cins madenin zenginleştirilmesindebirbiriyle özdeş cevher zenginleştirme aletleri kullanılmıştır.Bu nedenle Mine Damı'nda kalayın dışında bir başka maden59


cevheri için çalışılmış olması mümkün değildir. Kestel madencileri gibiMine Damı eski madencilerin yerleşim yeri Göltepe olmalıdır.Eski Anadolu madenciliği için Celaller köyü yöresi son dereceönemlidir. Bu yörede yapılacak geniş kapsamlı araştırmalar, eski madenciliketkinliklerine ait az bilinen ya da bilinmeyenlerin aydınlanmasınakatkı sağlayacaktır. Ayrıca Mine Damı'nda elde edilen yeni buluntularınışığında burada yeni araştumaların yapılmasına gereksinme vardır.KATKı BELİRTMECelaller köyü (Niğde-Çamardı) yöresindeki Mine Damı eski madensahasında yapılan i 992 <strong>ve</strong> 1993 yılı araştırmalarımı -önceki yıllardaolduğu gibi- destekleyen Göltepe-Kestel kazı başkanı Doç. Dr. K. A.Yener'e <strong>ve</strong> Cornwall'daki cevher zengirıleştirme aletlerinin slaytlarını<strong>ve</strong>ren, ayrıca konuya ilişkin gerekli bilgi aktannurıda bulunarı MadenMüh. Bryan Earl'e, çalışmalarıma yönetimsel kolaylıklar sağlayan MTAGenel Müdürlüğü Tabiat Tarihi Müzesi Müdürü Nuıten Erişen'e, cevherzenginleştirrne atöıyesinin ölçülü çizinileri için Ö. Faruk Atabek'e, sözüedilen atölyenin boyutlanndan oluşan konumuna ilişkin hesapları yapanMaden Yük. Müh. Mutlu Yakıcı ile yüzey buluntusu seramik kalıntılarıntanısım koyan Syl<strong>ve</strong>stre Dupre'ye <strong>ve</strong> Celaller köyünden arazi rehberliğimiziyapaıı Mehmet Başer'e içtenlikle teşekkür ederim.KAYNAKLAR.KAPTAN, E.. 1990, Türkiye Madencilik Tarihine Ait Celaller (Niğde) Yöresindeki Sarıtuzla­Göltepe Buluntulan: Anıtlar <strong>ve</strong> Müzelcr Genci Müdürlüğü, Xl. Kazı, Araştırma <strong>ve</strong><strong>Arkeometri</strong> Scınpozyumu,V. <strong>Arkeometri</strong> Sonuçları Toplantısı. s. 13~3 ı. Ankara.KAPTAN, E., 1991, Anadolu'da Tarihlencn Eski Yeraltı Maden İşletmeleri: TürkiyeJeoloji KurultayıBülteni. Sayı: 6, s. 228-233. Ankara.KAPTAN. E.. 1992 Anadolu'da Kalay <strong>ve</strong> Eski Yeraltı Kalay Madenciliği: Jeoloji Mühendisliği.TMMüB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayın Organı. Sayı: 40, 8.15-19. Ankara.KAPTAN. E., 1993, Eski Anadolu .Madenciliğine Ait Yeni Keşfedilen Eski Maden Sahası:Anıtlar <strong>ve</strong> Müzcler Genel Müdürlüğü, XIV. Uluslararası Kazı, Araştırma <strong>ve</strong> <strong>Arkeometri</strong>Sempczyumu, VIII. <strong>Arkeometri</strong> Sonuçları Toplantısı. s. 431-439. Ankara.ÖZBAL, H.. 1993. Kestel- Göltepe Kalay İşletmeleri: Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü. 14.Uluslararası. Kazı. Araştırma <strong>ve</strong> Arkeerneiri Sempozyumu VIII. <strong>Arkeometri</strong> SonuçlarıToplantısı, s. 303-314, Ankara.60


YENER, K. A., ÖZBAL, H., KAPTAN. E., PEHLIvAN. A.N., GOODWAY, M., 1989, An EarlyBrerıze Age Sourcc of Tİn Ore in the Taurus Mountains Turkey: Sciencc 244, pp.200-203.YENER, K. A., 1992. 1990 Göltepe Niğde Kazısı: Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü. 13.Uluslararası Kazı, Araştırma <strong>ve</strong> Arkeomeiri Scınpozyuınu XIII. Kazı Sonuçlan Toplantısı.s. 275-289. Arıkara.YENER. K. A.. 1993. Göltepe Kazısı 1991 Sezonu: Anıtlar ye Muzeler Genel Müdürlüğü XIV.Uluslararası Kazı, Araştırma <strong>ve</strong> Arkeomeiri Sempozyunıu XIV. Kazı Sonuçları Toplunnsi,s. 231-257. Ankara.61


...,IIIcl>c:Bci)cl>ı;::rı.KESTEL


ÇEVREfLJÇAP,.ı. DERINLIKo BE,IJRG1N ÇtJK~8o BHrR,(jfNöt~YANÇUKUR' ,w,Şekil: 263/


Resim: 264


Resim: 3Resim: 465


Resim: 566


RADYOGRAFİ TEKNİKLERİ İLEÇAVUŞTEPE KAZISI METAL BULUNTULARININDEGERLENDİRİLMESİA. Beril TU(;RUL *AjifERZENSait BAŞARANÖZETBu çalışmada, Çavuştepe kazısında yapılan kazı çalışmaları sonucundaortaya çıkarılan metal buluntulardan uzun süre toprak altındakalmaktan ötürü çevre şartlarından etkilenerek önemli ölçüde korozyonauğramış elemanlar üzerinde radyografi teknikleriyle korozyon etkisideğerlendirilmesi yapılması amaçlanmıştır. Buluntuların X-ışım radyograflançekilmiş <strong>ve</strong> radyograflar üzerinden yapılan ölçümlemelerleeserlerin etkilenme mertebeleri tayin edilmiş <strong>ve</strong> yüzde olarak matematikselsonuç <strong>ve</strong>rilebilmiştir. Bu çalışmayla, eserlerin genelolarak etkilenmemertebelerinin "yüksek" olduğu kanaatine varılnuştır. Ayrıca,eserlerin üzelinde nötron radyografisi uygulamaları da yapılarak, ileriaraştırmalar da yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, eserler üzerinde or­.ganik kökenli eleman bulunmadığı, ancak Xvışını radyografi tekniği ileyapıları çalışmalarda gözlendiği üzere korozyon etkisinin parçalarüzerinde yüksek tahribat yarattığı anlaşılnuştır.* Doç.Dr.A.BcriI TUGRUL. İstanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Nükleer Enerji Enstitüsü -İSTAN­BULProf.Dr.AfifERZEN. Devriye Sokak 17/10 Moda·İSTANBULYard.Doç.Dr.Sait BAŞARAN. İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edebiyat Fakültesi - İSTANBUL67


EVALUATION OF METAL ARTIFACTS FROM ÇAVUŞTEPE EX­CAVATIONBY USJNG RADIOGRAPHYTECHNJQUESABSTRACTIn this study, it is aimed to evaluation of corrosion on the aıtifactsfrom the Çavuştepe Exeavation site that are effected by environmental effectsduring underearth period of them, X-ray radiographs of the artifactswere taken and were determined of their destroying rates by measuringfrom the radiographs, Results of this study, it is understood that the destroyingrates of the artifacts are generally "high", Moro<strong>ve</strong>r, neutron radiographywere applied on the arifacts for taking advanced information,Results of the neutron radiography, it is obser<strong>ve</strong>d that no organic elementson the aıtifacts, but it is understood again that the destroying ratesof the aıtifacts are really "high".GİRİŞBu çalışmada, Çavuştepe kazısında yapılan kazı çalışmaları sonucundaortaya çıkarılan metal buluntulardan bazılarınınradyografi teknikleriyleincelemeleri yapılmıştır. Söz konusu eserler M.O. 7. yüzyıla ait<strong>ve</strong> esas itibariyle demir buluntular olup, uzun süre toprak altında kalmaktanötürü çevre şaıtlarından etkilenmiş <strong>ve</strong> önemli ölçüde korozyonauğramış elemanlardı.Korozyon bilindiği üzere, bir metalin çevresiyle girdiği kimyasal<strong>ve</strong>ya elektrokimyasal etkileşim sonucu ortaya çıkan bir olgudur. [Uhlig,1971; Tugrul &Yavuz 1985]. Korozyon olayı sonucunda çoğu kez malzemede"korozyon-erozyon", "korozif aşınma", "gözeneklenme" gibi etkilermeydana gelebilmektedir. Demir esaslı elemanlarda ileri korozyonoluşması halinde malzemenin dağılması söz konusu olabilmekteyse dedemir dışı elemanlarda çoğu kez malzeme dağılması meydana gelmemektedir.Elektrokimyasal olarak korozyon ele alındığında metallerİn korozyonauğrama eğilimi, Tablo: i incelenerek görülebilir [Uhlig, 1971].68


Tablo: 1*Electromotiv Kuv<strong>ve</strong>t SerisiElectrod ReaksiyonuStandart OksidasyonPotansiyel, EO (V), 25 0CLi =Li++ e­K=K++e-Mg = Mg":" + 2 e­U = U+9 + 3 e-Al = Aı+9 + 3 e­Mn = Mn++ +2 e­Zn = Zn++ + 2 e­Fe = Fe++ + 2 e­Ni = Ni++ + 2 e­Sn=Sn+++2e­Pb=Pb+++2e­H2= 2H+ + 2e­Cu=Cu+++2e­Cu =Cu++e­Ag=Ag++e­Hg = Hg++ + 2 e ­Pt=Pt+++2e­Au = Au++ + 2 e -3.0502.9302.3701.8001.6801.1800.7630.4400.2500.1360.1260.000- 0.337- 0.521- 0.800- 0.854- 1.200- 2.50.0[*) [Uhlig, 1971).69


KULLANILAN YÖNTEMBu çalışmada, bronz buluntuların çevre şartlarından etkilenme mertebesi<strong>ve</strong> malzemede meydana gelen korozif etkilerin belirlenmesiamaçlanmıştır. Korozyon tayini için geliştirilmiş çeşitli yöntemler mevcuttur.Bunlar arasında önemli bir yeri de radyografi yöntemi tutmaktadır.Bu çalışmada da radyografi yöntemleri kullanılarak Çavuştepe buluntusueserlerin korozyon etkilenme değerlendirmesi yapılması benimsenmiştir.Radyografi yöntemini, kullanılan radyasyon tipine bağlı olarakayırımlamak mümkündür. Radyografide kullanılabilecek radyasyon tipleıiolarak; Xvışınlan, gama ışınlan, beta ışınları, nötronlar, elekıronlar <strong>ve</strong>hatta protonlar sayılabilir. Kullanılan radyasyon tipine göre ise, radyografiyönteminin alt teknikleri ortaya çıkmaktadır [Bilge & Tuğrul,1990; Halmshaw, 1971].Günümüzde, girici radyasyonla malzeme iç yapısına ilişkin görüntüalma tekniği olan radyografide, yaygın olarak kullanılan radyasyon tiplerielektromanyetik radyasyon ailesinden olan X <strong>ve</strong> gama ışinlandır.Ayrıca nötronlar da kimi şartlarda tercih edilmektedirler.Bu çalışmada, öncelikle X-ışını radyografi tekniği ile çalışılmış <strong>ve</strong>buluntuların X-ışını radyografları çekilmiştir. Radyograflar üzerindenyapılan değerlendiıme <strong>ve</strong> ölçümlemelerle eserlerin etkilenme mertebeleritayin edilmiş <strong>ve</strong> yüzde olarak da matematiksel sonuç <strong>ve</strong>rilebilmiştir.X ışınlan, elektromanyetik radyasyon ailesinin malzemeye nüfuzedebilen eneıjitik kısmında yer almakta <strong>ve</strong> genellikle 5 cm ye kadar çelik<strong>ve</strong>ya eşdeğer elemanların radyografisi tercih edilmektedir [Graham,Eddie 1985J. Bu durumda, X-ışını radyografisi, buluntu eserlerin korozyonincelemesi için uygun olmaktadır.Kullanılabilecek bir başka radyografi tekniği de "Nötron Radyografisi"dir.Bu teknik, kaynak temininin güçlüğü <strong>ve</strong> pahalıIığı nedeniyle,X <strong>ve</strong> gama radyografisine göre daha az uygulanan bir teknik durunııındaolmakla birlikte bazı şartlarda getirdiği avantajlar nedeniyletercih edileceği durumlar mevcuttur [Tuğrul 1990J.Kimi hafif elementler, örneğin; hidrojen <strong>ve</strong> karbon için nötron radyografisi"iyi" sonuçlar <strong>ve</strong>rmektedir [Van der Hasdt & Röttger 1981J. Birbaşka deyişle, organik malzeme <strong>ve</strong> kimi hafif elementlerin yer aldığıbileşiklerin durumunun incelenmesi nötron radyografisiyle mümkün olabilmektedir[Tuğrul 1990J.70


çalışmamızda, eserlerin üzerinde, görsel olarak farkedilemeyen kimiorganik elemanların var olup olmadığı incelenmesi için ITU TRIGAMark-II reaktörünün olanaklarından yararlanılarak, nötron radyografisitekniği de uygulanmıştır.YAPILAN RADYOGRAFiK ÇALIŞMALARBu çalışmada, Çavuştepe kazısı buluntusu olan yiımiüç eser üzerinde. çalışılmıştır. Bu eserler, fonksiyonelolarak mızrak ucu, keski, çivi <strong>ve</strong> kınolarak nitelenebilecek eserlerdi. Ancak, görselolarak yapılan incelemelerdeeserlerin tümünde korozif etkiler gözlenmekteydi. Şekil:1'de incelenen eserlerin toplu halde fotoğrafları görülmektedir.Öncelikle, aynı radyografik çekim şartlarında, ancak çekim kumandafaktörleri korozyon incelemesi için uygun olacak şekildeseçilerek, eserlerin genel değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir. Şekil 2' deeserlerin toplu radyografı görülmektedir,Şekil 2'nin incelenmesinden anlaşılmıştır ki; eserler "hayli" ileri derecedekorozyondan etkilerımiş durumdadıriar. Burada, eserlerin korozyondanetkilenme mertebelerine bağlı olarakesas itibariyle üç gruptatoplanabileceğikanaatine varılmıştır.Buna göre; birinci grupta korozyon etkilenmesi ileri derecede olup,genel malzeme harabiyeti görülen eserler, ikinci grupta korozyon etkilenmesiönemli olan eserler <strong>ve</strong> üçüncü grupta ise korozyon etkilenmesinispeten daha az olan eserler olmak üzere ayınmlanabilir.Birinci grupta yer alan eserlere örnek olmak üzere, bir ok ucu <strong>ve</strong>rilebilir[ÇT-45]. Söz konusu bu ok ucuna ilişkin fotoğraf Şekil 3'de radyografise Şekil 4'de <strong>ve</strong>rilmektedir. Şekil: 4'deki radyografın incelenmesindengörüldüğü gibi, buluntuda genel bir malzeme harabiyeti söz konusudur.Bu nedenle, bu tip elemanlara ilişkin ölçümsel sonuç <strong>ve</strong>rebilmekmümkün görülmernektedir,İkinci grupta yer alan eserlere bir örnek olmak üzere, yine bir ok ucu<strong>ve</strong>rilebilir [ÇT-38]. Bu ok ucuna ait fotoğraf Şekil 5'de radyograf da Şekil6'da <strong>ve</strong>rilmektedir. Radyograf üzerinden yapılan incelemeden korozyonetkilenmesinin bu eser için önemli olduğu, ancak yine de tümüyle birmalzeme 1ıarabiyetinin meydana gelmediği anlaşılmaktadır. Radyografüzerinden yapılan ölçümlemeler <strong>ve</strong> bu eser için etkilenme mertebesiTablo 2'de <strong>ve</strong>rilmektedir. Bu ok ucunda, diğer kimi ok uçlarında olduğu71


gibi sapın gövdeye bağlantı yerinde gövdede <strong>ve</strong> uç noktalarda harabiyetinarttığı gözlenmektedir.Tablo: 2ÇT-38 Nolu Ok ucu İçin Radyograf Üzerinden Yapılan ÖlçümlernelerleTayin Edilen Etkilenme OranlarıÖlçüm Yeri Dış Boyut İç Boyut Etkilenme Ort. Etk.(mm) (mm) Oranı (%) Oranı (%)9,0 3,1 65. -'---Sap 8,1 2,5 69 617,0 3,5 5022,0 4,4 80Gövde 11,2 3,1 72 76Üzerinde çalışılan <strong>ve</strong> üçüncü grupta yer alan eserler, diğer gruplardayer alan eserlerle karşılaştırıldığında nispeten daha iyi durumda olan buluntulardır.Bu gruba giren elemanlar arasında bir çivi [ÇT-44] <strong>ve</strong> birkeski sayılabilir [ÇT-53].Çiviye ilişkin fotoğraf Şekil 7'de <strong>ve</strong> radyograf da Şekil 8'de görülmektedir.Bu eser, Çavuştepe kazısı buluntusu olarak bu çalışmada inceleneneserler içinde iyi durumda olanlarındanbiridir. Çiviye ilişkin olarakradyograf üzerinden alınan ölçümler <strong>ve</strong> etkilenme mertebeleri Tablo3'de <strong>ve</strong>rilmiştir.Tablo: 3Çavuştepe Buluntusu Çivinin Radyograf Üzerinden YapılanOlçürulemelerlc Tayin edilen Etkilenme OranlarıÖlçüm Dış Boyut İç Boyut Etkilenme Ort.Etk.Yeri (mm) (mm) Oranı (%) Oranı (%)Uç Bölge 5,3 2,4 54 5472


8,03~~_t~Gövde 7,6 5,6 26 3511.7 8.6 27Baş 26,8 22,3 17 2119,7 14,8 25Boy 100 92 8 8Yine bu grupta olan bir diğer eser bir keskidir rçT-53]. Bu çalışmadaincelenen en iyi durumda olan eserler arasında yer alan bu keskiye aitfotoğraf <strong>ve</strong> radyograf sırasıyla Şekil 9 <strong>ve</strong> Şekil ltl'da görül-mektedir.Keskiye ilişkin olarak radyograf üzerinden alınan ölçümler <strong>ve</strong> etki1enmemeıtebeleri Tablo 4'de <strong>ve</strong>rilmektedir.Tablo: 4Çavuştepe Buluutusu Keskinin Radyograf Üzerinden YapılanOlçümlemeler ile Tayin edilen Etkilenme OranlarıÖlçüm Dış Boyut İç Boyut Etkilenme Ort. Etk.Yeri (mm) (mm) Oranı (%) Oranı (%)Uç Bölge 12,8 7,0 48 4811,1Gövde------~---~-~}-t-~~~----13,8 2616,1 12,8Baş 19,0 13,0 32 32Boyi140,0 127,2ii209 9Ayrıca, eserlerin üzerinde, görselolarak farkedilemeyen kimi organikelemanların var olup olamadığı incelenmesi için kimi eserlerüzerine nötron radyografisi uygulanmıştır. Nötron radyografisi içinIstanbul Teknik Uni<strong>ve</strong>rsitesi Nükleer Enerji Enstitüsü'nde mevcut 25073


KW gücündeki TRIGA Mark-Il Eğitim <strong>ve</strong> Araştırma Reaktörü'nün olanaklarındanyararlanılmıştır.Bu çalışmalar sonucunda organik kökenli eleman bulunmadığı ancakXvışı nı tekniği ile yapılan çalışmalarda gözlendiği üzere korozyon etkisininparçalar üzerinde yüksek tahribat yarattığı anlaşılmıştır.SONUÇÇavuştepe buluntusu üç eserin radyografik tekniklerle incelemesiyle.öncelikle buluntular üzerinde herhangi bir çalışma yapılmadan önce,eserlerin durumları lıakkında bilgi salıibi olmak üzere araştırma <strong>ve</strong> incelemelerrasyonel şekilde yapılmıştır, Böylelikle, eserlerin durumlarıhakkında tamamen talıribatsız olarak ileri bilgiler edinilebilmiştir.Çalışma sonunda, eserlerin radyograflaruun incelenmesiyle, Çavuştepekazısı buluntusu olan yirmi üç eserin etkilenme mertebelerinin"önemli" olarak nitelenebilecek boyutlarda olduğu anlaşılmıştır. Nötronradyografisi uygulaması da, X-ışını radyografisi ile vanlan sonuçlarıpekiştirmiştir.Yapılan çalışmalar sonucunda Çavuştepe buluntusu eserler, etkilenmemeıtebelerine göre kendi içlerinde üç gruba ayırımlanabilmişlerdir.Bu ayırımlamaya göre eserlerin söz konusu üç gruba dağılımlarıTablo: 5'de görülmektedir.Tablo: 5Çavuştepe Buluntusu Yirmi Üç EserinGenel DeğerlendiımesiGrup Yer Alan Dağılım AçıklamaEser Sayısı (%)l.Grup 6 26 Üzerinde çalışılması halindetahrip olabilir.2.Grup 12 52 Üzerinde özen gösterilerekçalışılabilir. Bir miktar kayıpsöz konusu olabilir.3.Grup 5 22 Üzerinde çalışılabilir. Kayıpnispeten az olacaktır.74


TEŞEKKÜREserler üzerinde yapılan nötron radyografisi uygulamalarında yardımlarınıesirgemeyen İstanbul Teknik Uni<strong>ve</strong>rsitesi Nükleer Enerji EnstitüsüMüdürü <strong>ve</strong> Istanbul Teknik Uni<strong>ve</strong>rsitesi TRIGA Mark-II Reaktörüİşletme Müdürü Prof. Dr. Hasbi YAVUZ'a <strong>ve</strong> Reaktör personeli ile NükleerUygulamalar Anabilim Dalı elemanlarına teşekkür ederim.REFERANSLARBILGE. A:N.. TUGRUL B., 1990. "Endüstriyel Radyografinin Esnslan" İstanbulUrıi<strong>ve</strong>rsitcsi Genel Yayııı No: 20 İstanbulTeknikGRAHAM, D.. EDDtE. T.. 1985, "X-Ray Tcchniques İn ArtGalleries and Museums'', Adam HilgerLtd.,Bristol.HALMSHAW, R.. 1971, "Industrial Rediology Tcchniques'', The Wykehaın Tcchnological Series,London.TUGRUL. B.. 1990. "An Applicaticn of Ncutron Radiography To Archaeology". Archaeomctry,Vol: 32, Part: 1. pp: 55-59.TUGRUL, B.. YAVUZ. H. 1985. "Basınçlı Su Renktörlerinin Buhar Ürctcçlcrindeki KorozyonProblemleri", 5. Ulusal Isı Bilimi <strong>ve</strong> Tekniği Kongresi. Istanbul. Bildiri Kitabı, Cilt: 2.s:745-754.UHLIG, HH., 1971, "Corrosion and Corrosion Control", Jolııı Wilcy & 50n5 Ine., New York.VON DER HASDT, P. & Renger. H.. i98I, "Neutron Radiography Handbook'', D.Reidel PoblishingCompany75


Şekil:1- Çavuştepe buluntusu yirmiüç eserin toplu fotoğrafıŞekil:2- Çavuştepe buluntusu yirıniüç eserin toplu radyografı76


Şekil: 3- Ok ucu fotoğrafı [ÇT-45]Şekil: 4- Ok ucu radyografı [ÇT-45]77


Şekil: 5- Ok ucu fotoğrafı [ÇT-38]Şekil:6- Ok ucu radyografı [ÇT-38]78


Şekil: 7- Çivi fotoğrafı [ÇT-44]Şekil: 8- Çivi radyografı [ÇT-44]79


Şekil: 9- Keski fotoğrafı [ÇT-53]Şekil: 10- Keski radyografı [ÇT-53]80


TOPRAKTA FOSFOR ANALİZi, ÖNEMİVE UYGULAMASIŞahit/de DE!JİRCi *Meliha DOGANÖZETToprakta fosfor, organik <strong>ve</strong> inorganik fosfor bileşikleri halinde bulunur.Arkeolojide fosfor analizi, kazı öncesinde yerleşim yerinin belirlenmesi,kazı sırasında farklı arkeolojik bölgelerin (yerleşim yeri, çöplük,mezarlık gibi) anlaşılması <strong>ve</strong> farklı kaynaklardan gelen fosforunbulunması gibi amaçlarla yapılır.Bu çalışmada Knidos kazı alanından toplanan ii toprak örneği analizedildi, organik, inorganik <strong>ve</strong> toplam fosfor miktarları belirlendi. AyrıcaX-ışınları toz difraksiyon analizi ile toprağın mineral bileşimi <strong>ve</strong> ısıtmaile ağırlık kaybı yöntemi kullanılarak organik madde yüzdesibulundu.GİRiŞToprakta fosfor normal olarak fosfat halinde yani dört oksijen atomunabağlı olarak bulunur. Bu durumda da (-3) değerlikli bir iyon oluşturur<strong>ve</strong> fosfat iyonu olarak bilinir. Sulu çözeltide, çözeltinin asitlik derecesinebağlı olarak değişen oranlarda H 3PO., HıPO.-, HPO/', <strong>ve</strong> POlşekillerindegörülür. Bazı organik fosfor bileşikleri fosfat bileşikleri değildir.Bu nedenle toprakta fosfat yerine fosfor (P) terimini kullanmakdaha uygun görülmektedir.* Doç. Dr. Şahinde DEMİRCL, Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Kimya Bölümü, 06531 AN­KARA.Meliha DOGAN, Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Arkeomeiri Anabilim Dalı, Yüksek Lisansöğrencisi.81


Topraktaki fosforun dağılımını <strong>ve</strong> dönüşümünü şu şekilde gösterebiliriz;Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlarKararlıinorganikpBitki Kökleri____1----.DeğişenInorganikpBitki KalıntılarıHayvan <strong>ve</strong> İnsan Ölüsü~ ~----.8Çöz~nen ----.. P~--~tıtı~-,Mikrobiyolojik ,--------,i ıDeğişenOrganikpKararlıOrganikpToprakta fosfat analizini arkeolojide kullanımının başlangıcı yüzyılımızınbaşlarına rastlar. Toprak fosfatlarını ilk analiz edenler tarım alanındakiaraştırıcılar olmuştur. İlk olarak, Toprak Bilimci Hughes 19II deMısır'da, toprak analizinin arkeolojik bölgelerin karakterizasyonunda yararlıolacağını farketti (Russell 1957). Sistematik olarak ilk fosfat analizi,bir şeker pancarı şirketi için araştırma yapan İs<strong>ve</strong>ç bilim adamı Olaf Arrheniustarafından 1929 da yapıldı. Yöntem, toprağın sitrik asitle özüt­!enmesi <strong>ve</strong> elde edilen fosfatın molibden mavisi oluşumuyla tayin edilmesiyöntemiydi (Arrhenius 1929). 1938 de Alman bilim adamı WalterLorch fosfat analizinin arkeolojide kullanılmasıyla ilişkili bir seri yayınyaptı (Lorch 1938, 1940). Yöntemi çözünebilen fosfor (P) miktarını <strong>ve</strong>rmekteydi.İlk olarak İngiliz bilim adamları Johnson <strong>ve</strong> Nicol 1949 datoplam P miktarını tayin ettiler (Johnson <strong>ve</strong> Nicol 1949). Yöntemleri toprağıçözünürleştirip organik maddeleri yükseltgemek, böylece organik Pyi inorganik P ye dönüştütüp toplanı P miktarını kolorimetrik olarak be-82


Iirlemek idi. Fosfor analizindeki diğer önemli bir gelişim, çabuk tayinyöntemi olan <strong>ve</strong> arazide rahatlıkla kullanılabilen "Spot P analiz yöntemi"olmuştur. Yöntem Feigl, Gundlach <strong>ve</strong> Eidt gibi bilim adamları tarafındangeliştirilmiştir (Feigl 1958; Gundlach 1961; Eidt 1973). Spot test ancakanalize hazır, yani çözünebilen P miktarını belirlemekte kullanılabilir.Arkeolojide P tayini genellikle üç amaçla yapılmaktadır (Henderson1984);i) Kazı öncesinde yerleşim yerinin belirlenmesi,ii) Kazı sırasında farklı arkeolojik bölgelerin (yerleşim yeri, çöplük<strong>ve</strong> mezarlık gibi) belirlenmesi, <strong>ve</strong>iii) Farklı kaynaklardan gelen fosfor miktarlarının bulunması, böylecefosfat bileşiklerinin türlerinin <strong>ve</strong> olnşumlarının belirlenmesi.Arkeolojik bölgelerdeki fosforun kaynakları, evsel atıklar, gıda kalıntıları,bitki <strong>ve</strong> hayvan kalıntıları, ölü vücutlar. gübre vs. dir. Yapılan çalışmalarher bireyin senede yaklaşık 600 g P çıkardığını <strong>ve</strong> yaklaşık aynımiktar P nin yiyecek kalıntıları, sebzeler <strong>ve</strong> kemiklerle toprağa girdiğiniortaya çıkarmıştır (Cook <strong>ve</strong> Heizer 1965). İnsan <strong>ve</strong> hayvanlarda fosforundağılımı <strong>ve</strong> miktarı, yaş, seks, gıda maddeleri <strong>ve</strong>ya beslenme düzeyiyleilgili olarak değişmektedir. Fosforun esas toplandığı yerlerden biri mezarlıklardır.Çalışmalar 68 kg ağırlığında bir bireyde 630 g P bulunduğunu,bunun da %86 sının iskelette bulunduğunu göstermektedir(Johnson 1956). Dolayısıyla ölürıürı gömüldüğü yerde bu fosfor küçükbir alanda toplandığından derişimi artar.Genelde kazı öncesinde, yerleşimin sınırlarmuı bulunması amacıylaanaliz yapılıyorsa toplam P miktarının bulunmasmda yarar var'dır (Hamorıd1983). Ancak kısa sürede çok sayıda analiz yapılması için arazide" Spot test" ile de sonuç alınabilir (Eidt 1973). Çalışmalarda doğru sonuçalınması için çevre toprağının P düzeyi, örnekleme hatası <strong>ve</strong> deney hatasıgibi analizle ilgili ayrıntılann belirlenmesi gerekir. Örnekler hem yüzeydenhem de derinlemesine alınmalıdır. Toplam P tayini için önerilenyöntem (Henderson 1984):Araziden alman toprak parçaları 30 'C deki bir odada 48 saat havadakurutulur, 2 mm lik elekten geçirilip taşından temizlenir, Çok ince toz halinegetirilip 0.1 mm lik elekten geçirilir; belirli ağırlıkta örnek alınıp 105oC de bir gece kurııtulur, tartılır; Aradaki fark toprağın su miktarını <strong>ve</strong>rir,Kurutulmuş örnekten, belirli ağırlıkta (örneğin i g) duyarlı olarak tartıhr,83


550 "C de bir saat (kireçli topraklarda) <strong>ve</strong>ya 400 oC de bir gece (herhangibir toprakta) ısıtılır. Soğuduktan sonra 25 ml 1 M HCl de 30 dakika kaynatılır,100 mL ye tamamlanır. Buradan alınan 10 ar mL çözeltide vanadamolibdat reaktifi kullanılarak sarı renkli bir kompleks oluşturulur, 470 mde soğurum miktarı ölçülür. Sonuçları değerlendirmek üzere, derişimibelli fosfat çözeltileri ile aynı kompleks oluşturulup kalibrasyon doğrusuçizilir. Sonuçlar, 105 "C de kurutulmuş öınek üzerinden ppm olarak (kgbaşına g olarak) ifade edilir.İnorganik i' miktarını tayin etmek için toprak örneği yakma işlemineuğratılmadan ayl1l işlenıe tabi tutulur.I'T=l'o + Pı <strong>ve</strong>ya 1,,, = PT - P, olur.Burada Pr toplam fosfor, Pımiktarlarını <strong>ve</strong>rmektedir,inorganik fosfor <strong>ve</strong> 1,,, organik fosforSpot test için bir çanta (kil) hazırlanır. Burada iki ayrı reaktif bulunur;Reaktif A <strong>ve</strong> reaktif B.Reaktif A: 5 g (NH4)2 Mo04 10 mL damltık suda çözülür, 30 ml, 6 MHCl eklenir.suda çözülür, ka­Reaktif B: 0.5 g askorbik asit 100 mL damıtıkranlıkta saklanır. Dört hafta dayanabilir.Analiz için az miktarda toprak örneği süzgeç kağıdı üzerine konulur,2 damla reaktif A konup 30 saniye beklenir, 2 damla reaktif B konur.Yaklaşık 2 dakika sonra mavi renk 'oluşumu görülür. Duyarlılık yaklaşık0.3 ppm i' dir.Avrupa <strong>ve</strong> Amerika'da önemli bir alan çalışması olarak düşünülen,kazı sırasında da çoğu kez yapılan fosfor analizi yurdumuz arkeolojisinegirmiş gibi görülmemektediı. Şimdiye dek bu konuda herhangi bu' yayınarastlanmamıştır. Çok ucuz olan, büyük çapta alete gerek göstenneyen buyöntemin yurdumuzda da kullanılmasında yarar vardır <strong>ve</strong> bu nedenle buçalışma başlatılmıştır.DENEY VE SONUÇLARÇalışma, M.Ö. 400 lerde kullanılan, Hellenistik öncesi bu' yerleşimyeri olan Eski Knidos (Datça) kazısıyla ilgili toprak örnekleriyle başlatıldı.Bu güne kadar 11 örnek analiz edildi. Analizde PT Po <strong>ve</strong> Pr miktarlarıbelirlendi. Öıneklerde fosfor tayini literatürde önerilen yöntemle84


yapıldı (Henderson 1989) <strong>ve</strong> kolorimetrik ölçümlerde Ciba-CorningMarka, Chroma 254 model bir kolorimetre kullanıldı.Örneklerin mineral içeriklerinin belirlenmesi için X-ışınları toz difraksiyonanalizi (XRD) yapılmıştır. Bunun için Philips PW 1320/100 X­ışınları difraktometresi kullanılnuş <strong>ve</strong> analizler CoK ışınları ile yapılmıştır;Hawlett Packard 180 mikro analizoru ile örneklerin CıH <strong>ve</strong> Nyüzdeleri belirlenmiştir. Ayrıca toprağın organik madde içeriğinin belirlenmesiiçin 500 oC de ısıtma ile ağırlık kaybı yöntemi uygulanmıştır(Wa1ter <strong>ve</strong> Dean 1974). XRD çalışmaları, toprak örneklerinin temeldekuartz, feldspar, kalsit <strong>ve</strong> klorit kil minerali içerdiğini <strong>ve</strong> volkanik oluşumluolduğunu göstermiştir. Orneklerin organik madde, azot (N) yüzdeleriPT, Pı <strong>ve</strong> Po değerleri ppm olarak Tablo i de <strong>ve</strong>rilmiştir. Fosformiktarlarıylailgili sonuç değerlendirmeler tabloda aynca gösterilmiştir.Az sayıda örnekle de olsa yapılan bu çalışma, fosfor analizinin kazıtoprağının değerlendirilmesinde önemli sonuçlar <strong>ve</strong>receğini göstemıektedir.Fosfor sonuçlarının değerlendirilmesinde, günümüz toprağındakifosfor değerlerini gözönüne almakta yarar vardır, Toprak standartlarınagöre fosfor değerleri aşağıdaki şekilde yorumlanmaktadır(Black 1965).P değeriP değeriP değeriP değeri203ppmppmppmppmise; fosforu çok azise; fosforu azise; fosforu orta değerdeise; fosforu yüksek demektir.Tablo. i: Örneklerin Organik Madde <strong>ve</strong> Fosfor İçerikleri <strong>ve</strong>DeğerlendirilmesiÖrnek(%)OrganikMaddeP (ppm)DeğerlendioneB 8/1(üst toprak) 7.6 (0.16)' 7.4 <strong>10.</strong>4 17.8 Po(J>r) yüksek hayvanotlatılan birB 8/2(orta tabaka) 6.5 3.25 <strong>10.</strong>4 13.65bölge olmalıB 8/3(küIıür ıabaka) 4.8 9.5 4.15 13.65 Pr büyük Pi küçükbeklenenbirdurumBZ013. 003 6.8 5.3 2.1 7.4 Pi>Po85


BZ03,003,MIO 6.7 (0.16) 17.8 8.35 26.15 Pc-Po Gömü alanıolabilir.SE 86(16)(farklı tabaka) 9.5(0.17) 5.3 O 5.3SE 8.6 B3 3.9 5.3 O 5.3BZ(değişik birbölge) 6.4 (0.25) 3.25 <strong>10.</strong>4 13.65 Po>Pi çöplük <strong>ve</strong>y"gübrelik olabilir.SE 8.6 B(4) 6.4 9.50 4.15 13.65 Yerleşim yeri olabilir.SE 8.4 B3 6.3 3.25 2.15 5.30SE 8.6 B2(3) 3.2 1.15 6.25 7.40 Yerleşim yeri olabilir.(*) Parantez içindeki rakamlar örneklerin % N miktarını <strong>ve</strong>ımektedir.Değer <strong>ve</strong>rilmeyen ömeklerde azot bulunmamıştır.KAYNAKLARARRHENIUS, 0.1929: Die phosphat ınethcdc I+II. Zeitschrift Iür pflanzencrnahruug, Dünguııgund Bcdenkunde, Teil A14. 121-140. + 185-194BLACK, C. A. 1965: Methods of Soil Analysis. American Socicty of Agronomy Ine.Publishcr.U.S.A.COOK. S. F. <strong>ve</strong> HEIZER. R. F. 1965: Studies on the demical aualysis of nrchaeological sites.Uni<strong>ve</strong>rsityof Califomia Publications in Anthropology 2.EIDT. R. C. 1973: A rapid eliemical test for archacological site sur<strong>ve</strong>ying. American Antiquity28. 206-2<strong>10.</strong>FElGL. F. 1958:Spor tesıs in Iuorganic chcmistry, Elsevicr, Amsterdam.GUNDLACH. H. 1961: Tüpfelmethodc auf phopshat, angewandt in prahistorischcr forschuug(als feldınethadc) Mikrochimica Acta 5. 735-37.HAMOND. F. W. 1983: Phosphare analysis of archaeclogical sediuıenıs. In (eds. T. Ree<strong>ve</strong>s­Smyth+ F. Hamond). Landscape Archaeology in Ireland, BAR Oxford 116,47-80.HENDERSON. J. 1989: Scientific Analysis in Arehacology and its Intcrpretation, UCLA Instituteof Arehacology. Los Angeles. California.JOHNSON. A. H. 1956: Examination of soil from Corrimony chambercd cairn. Proceedings ofthe socieıy of Antiquries of Scoıland 88 (1954-6) 200-07.JOHNSON. A. H. <strong>ve</strong> NICOL. D. 1949: Analyses of soil samples from old ground surface undercairu, Cairnholy 1.In S. Piggott andT.G.E.Powell, The exeavation of three neolithic chaınberedtombs in Galloway. 1949. Prcceedings of the Society of Autiquaries of Scotland 83.161.86


LORCH,W. 1938: Die Mikroschürfung. cine neue methode dcr wüstüngforschung. Zeitschrift mrErdkunde 6, 177-184. .LORCH, W. 1940: Die siedlungs28,63340.geographische phosphat methodc. Die NaturwissenschoaftenRUSSELL, E. J. 1957: The World of the soil. Collins. London.WALTER, E. <strong>ve</strong> DEAN, J.R.1974: Detenuirıaticnof carbonate und organic matter in soils, calcareoussedimcnts


KURŞUN İZOTOP ANALİZ YÖNTEMLERİ VEARKEOLOJİDE UYGULAMALARIŞerefKUNÇAlaaddin ÇUKURAhmet T. INCE*GİRİŞArkeolojik buluntular, eski ticari yolların belirlenmesinde önemliipuçları <strong>ve</strong>rirler (1). Metal buluntuların kimyasal <strong>ve</strong> metaluıjik analizleriise üretim teknolojisi, metalin saflığı <strong>ve</strong> kimyasal bileşimlerini belirler(2, 3). Uzun yıllar, meta!, curuf <strong>ve</strong> filizlerin eser element içeriklerindenyararlanarak kaynak belirleme çalışmaları yapılmaktadır (2, 8). Fakat,eser elementlerin filiz yataklannda dağılımının homojen olmaması, filizinişlenmesi sürecinde eser elementin curufla metal arasındaki dağılımınınher zaman aynı olmaması gibi nedenlerle kesin sonuç alınamamaktadır(8).1900 yıllarında radyoaktifliğin keşfıyle, jeolojik yaş tayinleri gündemegelmiştir. Bu amaçla değişik radyoaktif elementlerden yararlanılmaktadır.1945 yılında Kütle spektrofotometrelerinin geliştirilmesi,çok duyarlı izotop analizlerinin yapılması imkanını yaratmıştır. U­Pb <strong>ve</strong> Th-Pb radyoaktif bozunma tepkimeleri jeolojik zaman belirlemede<strong>ve</strong> kurşun izotop oranları değişik, mineral <strong>ve</strong> cevherlerin yaşlarını belirlemedekullanılmaktadır. 1960'lı yıllardan sonra kurşun izotop analizleriarkeolojik buluntulara da (cam, sır, kurşunlu bronz, gümüş, altın,boyar maddeler) uygulanmaktadır (9).KURAMKurşunun dört izotopu bulunmaktadır; 208pb, 'o7Pb, 206Pb <strong>ve</strong> 204Pb.Bunlardan ilk üçü uranyum <strong>ve</strong> toryumun, radyoaktif bozunması sonucuoluşurken, dördüncüsü kararlı kurşun elementidir. Dünyanın 4.5 milyar* Prof.Dr.Şeref KUNÇ, Fırat Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü 23119ELAZIG89


yıl önce oluştuğu bilinmektedir. Bu yıldan itibaren 2O'Pb, 207Pb, 206Pb izotoplarınınmiktarı artmaktadır. Dünyadaki metal filiz yatakları ise değişikjeolojik zamanlarda oluşmuştur (lO). Dolayısıyla oluşum zamanına bağlıolarak kurşun izotoplarının miktarları değişir. Bu nedenle, herhangi birmaden yatağının günümüz kurşun miktarı iki kısma ayrılır; birincisi,Dünya'nın oluştuğu andaki kurşun miktarı, ikincisi ise, radyoaktif bozunmasonucu oluşan kurşundur. Radyoaktif bozunma tepkimeleri:238U ~235U ~232 Th ~206 Pb + 8u 6~ E207Pb+7u 4~E208 Pb -ı« 4~ Ele 1/2: 4.468 x lO' yle 1/2: 0.704 x 10 9 Yle 1/2: 14.010 x ıo- YVerilen bir örneğin kurşun izotop bileşimi, genellikle atom oranlarıile <strong>ve</strong>rilmektedir:Genellikle, belli bir bölgedeki maden yarağı-için oranların değişimi,eser elementlerde olduğu gibi fazla değildir. Yukarı Missisipi Vadisi kurşun-çinkoyatağının kurşun izotop bileşimi ±3% civarında değiştiği,Amelia maden yatağında 0.25%, Buide Mine da ±2% değiştiği bulunmuştur(lO).ÖLÇÜM YÖNTEMLERİOptik spektrofotometrelerle, ayırma gücü büyük olmadığı için kurşunizotop analizleri yapılamamaktadır. Son yıllarda geliştirilen morötesi-görünür bölge furier transform spektrometrelerinin ayııma gücü106'ya çıkabilmesine karşın, izotopların dalga boyları birbirine çok yakınolduğundan analize imkan <strong>ve</strong>rmemektedir. İnduklenmiş çifte plazma buspektrofotometrelere bağlanabilmektedir.Buna karşılık kütle spektrometreleri 1945 yılından beri izotop analizlerindebaşarıyla kullanılmaktadır. Bu örneğin iyonlaşması, kütle yükoranına bağlı olarak ayrılması <strong>ve</strong> dedektörde ölçülmesi işlemleri uygulanır.Kurşun izotop analizi için iyonlaştırma kısmı çok önemlidir.Inorganik maddelerde spark kaynaklı kütle spektrometreleri kul-90


lanılmaktadır. Fakat doğruluğu kurşun izotop analizleri için yeterli değildir.Katı kaynaklı ısısal iyonlaştıımalı <strong>ve</strong> çift odaklamalı kütle spektrornetreleritercih edilmektedir (II).Termal ısıtmalı Renyum fılamentim .kullanarak <strong>ve</strong> <strong>10.</strong> 8 bar vakum uygulayarak pozitif yüklü kurşun iyonlarıelde edilmektedir.Bu yöntemde kurşun örneğinin saflığı çok önemlidir <strong>ve</strong> doğruluk ilekesinliği önemli ölçüde etkiler. Saflık uygun bir kimyasal ayırma yöntemiuygulayarak sağlanabilir. Elektro kimyasal toplama <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya iyon değıştirmeyöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemde bağıl standart sapma0.01 % civarındadır (II). Fakat yöntemin ölçme <strong>ve</strong> ayırma işlemi zamanalıcı <strong>ve</strong> pahalıdır. Ayrıca, ölçümde ancak 15 örnek peşpeşe yapılabilmektedir.Termal iyonlaştıncı yerine, indüklenmiş çift plazması da aynı amaçiçin 1980'li yıllardan itibaren geliştirilmektedir. Bu yöntemde, Argon asalgazı radyofrekans ile uyarılmakta <strong>ve</strong> 6000° lik plazma elde edilmektedir.Bu yüksek sıcakltkta pozitif yüklü iyonlar elde edilmekte <strong>ve</strong> kütle spektrometresiile izotopları ölçülebilmektedir, ppm mertebesinde kurşun içerençözeltide analizler yapılabilmektedir. Ayırma işlemi gerektirmemesi,sürekli ölçüm yapılabilmesi gibi avantajları bulunmaktadır. Analizlerdaha ucuza yapılabilmektedir. Bu aletler henüz geliştirme safhasındadır<strong>ve</strong> gürültü sinyal oranının yüksek olması nedeniyle duyarlığı <strong>ve</strong> bağılstandard sapma yüksek çıkmaktadır (12). Birkaç saatlik çalışma süresinde,sinyalin kararlılığı 5% oranında değişmektedir. Bu zaman zamanstandard ile kalibre edilerek düzeltilebilmektedir.Laserle buharlaştınlarakICP-MS ile NIST standard 610 cam örneğindeyapılan kurşun izotop analizlerinde TIMS ile yapılan sonuçlarkarşılaştırıldığındakabul edilebilir olduğu anlaşılınıştır (13). ICP-MS'inkurşun izotop analizlerine uygulanabilmesi için gürültü sirıyalini azaltmaamaçlı çalışmalar devam etmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde sorunlannhalledilmesi beklenmektedir. .TÜRKjYE MADEN YATAKLARI KURŞUN jZOTOP ORANLARIArkeolojik buluntulann kaynağının belirlenmesinde, kurşun izotoporanlarından yararlanabilmek için, nıaden yataklarının kurşun izotoporanları bilinmelidir. Anadoludaki birçok maden yataklannın kurşun izotoporanlan Wagner <strong>ve</strong> arkadaşları tarafından çalışılmıştır (5, 6). Truvabölgesi kurşun izotop analizleri kazı buluntuları da yapılmıştır (1). Kıbnsbakır yataklan sonuçları da aynı yayında bulunmaktadır (1). Oıta Tomsıarındakimaden yatakları ise Yener <strong>ve</strong> arkadaşlan tarafından ça-91


lışılınıştır (14). Çukur <strong>ve</strong> arkadaşları ise Doğu <strong>ve</strong> Güneydoğu Anadolu'dakibazı kazı yerleri buluntulannın kurşun izotop analizlerini yapmışlardır(10).Haıita i 'de Anadolu'daki bazı maden yatakları gösterilmektedir,Şekil i 'de ise bu yatakların kurşun izotop oranları <strong>ve</strong>rilmektedir. Bazı yataklarıhakkında hiç sonuç olmamasına karşın, bazılarınınki de çok az sayıdadır.Material <strong>ve</strong> MetodTerınal iyonlaşmalı kütle spektrometresi kullanarak Tepecik, TülintepeUrartu (Van) <strong>ve</strong> Samsat buluntularuun kurşun izotop oranları analizlendi.Statgraf programı kullanarak buluntuların 2081206Pb(Y), 2071206Pb(X) <strong>ve</strong> 204120GPb(Z) oranlarının üç boyutlu grafikleıi çizildi. Değişik araştırıcılarınAnadolu'ya ait maden yatakları kurşun izotop oranların aynı eksenlerdeüç boyutlu grafik çizildi. Bu grafikler karşılaştırılarak buluntularınkaynakları belirlendi.SONUÇ VE TARTIŞMAYener <strong>ve</strong> arkadaşlarının Niğde bölgesine ait dört değişik kurşunmaden yatağının kurşun izotop oranları <strong>ve</strong>rmiştir (13). Bunlar kurşun,kurşun-çinko <strong>ve</strong> kalay maden yataklarina ait sonuçlar olduğu için değerlendirmeyealınmadı. Wagner <strong>ve</strong> arkadaşlarının Doğu <strong>ve</strong> KuzeydoğuAnadolu maden yataklan kurşun izotop oranları grafikleri Şekil: i 'de <strong>ve</strong>rilmektedir,Haritada <strong>ve</strong>rilen 1. bölge Küre bakır yataklarına ait dört ayrıörnek sonucudur. Küre bölgesini bu sonuçlar oldukça belirgin olarakayırmaktadır. Keza 2 no'lu bölgeye ait kurşun, bakır <strong>ve</strong> mineralleri sonuçlarıKüre'den belirgin şekilde ayrılmaktadır. Bu örnek kurşun mineralineaittir <strong>ve</strong> sapması çok fazladır. Bu bölgenin aynca incelenmesi <strong>ve</strong>daha çok örnekle çalışılmalıdır. Burası.Za olarak haritada belirtilmiştir(Gümüş mevkiinde).Trabzon bölgesinde kurşun <strong>ve</strong> bakır minerallerinin analizleri yapılmış<strong>ve</strong> sonuçlar Şekil i 'de <strong>ve</strong>rilmektedir. Sonuçlar iki kümeye ayrılmaktadır.I, 2 <strong>ve</strong> 7 nolu kurşun örnekleri ayn bir grup oluşturmakta, 2adiğerleri kurşun <strong>ve</strong> bakır mineralleıi ayrı bir grup oluşturmaktadır. 2a, 2bgrubu la ile kısmen çalışmaktadır.Doğu Anadolu'da en önemli bakır <strong>ve</strong> kurşun maden yataklan Keban,Maden <strong>ve</strong> Siirt bölgesindedir. Keban sonuçları bakır, kurşun <strong>ve</strong> curufanalizlenerek bulunmuştur <strong>ve</strong> Maden'e göre ayrı bir küme oluş-92


tutmaktadır, Maden bölgesi kurşun izotop sonuçları çok geniş bir dağılımgöstermektedir. Karoli, Ortabaraka <strong>ve</strong> Pirajman bölgesinden sadece birerörnek olması nedeniyle bölgeleri kesin ayıımak mümkün olamamıştır.Keza Siirt bölgesinde de tek örnek olması nedeniyle kesin değerlendirmeyapılamamaktadır.Güneydoğu Toroslar'ın sonuçları karşılaştırıldığında ise, Maden sonuçlarının,Toros la <strong>ve</strong> 2b ile çakıştığı (Şekil: 8), Maden, Ortabaraka'nınToros i b ile çakışnğı, Toros 2a ile Kedak-Karoli <strong>ve</strong> Siirt kurşun izotopsonuçları çakışmaktadır, Kıbrıs sonuçları da Toros 2a ile çakışmaktadır,Buluntutann DeğerlendirilmesiDört değişik kazı yerinden temin edilen buluntuların özellikleri kimyasalanaliz sonuçları <strong>ve</strong> kurşun izotop oranları sonuçları Çizel ge 2 <strong>ve</strong>3'de <strong>ve</strong>rilmektedir. Her bir kazı yeri buluntusunun üç boyutlu grafiği çizildiktensonra yukarıda beliitilen maden yataklannın (Şekil:l) sonuçlarıylakarşılaştmlarak kaynak tesbitine gidildi.Samsat(i nolu Samsat örneği) bakır örneği kısmen arsenik miktarı fazlaEBÇ aittir <strong>ve</strong> kurşun izotop oranları, bilinen yatakların hiçbiriyle uyu ş­mamaktadır, Muhtemelen bilinmeyen bir kaynağa aittir.2 nolu örnek Roma Dönemi'ne ait kurşun-bakır alaşımıdır <strong>ve</strong> Siirtbölgesi sonuçlarıyla aynıdır. Muhtemelen kaynağı Siirt bakır yatağıdır.3 nolu örnek Roma Dönemi'ne ait bakırdır. Maden bölgesi ile çakışmaktadır,Muhtemelen kaynağı, Maden'dir,4 nolu örnek EBÇ ait %1.06 kalay içeren bir alaşımdır <strong>ve</strong> maden yatağıile aynı oranlara sahiptir.Urartu5 nolu Urartu örneği 1.9% kalay <strong>ve</strong> 1.53% arsenik içeren bronz alaşımıdır<strong>ve</strong> Siirt bakır yatağı ile aynı sonuçlara sahiptir. Kaynağı muhtemelenSiirt'tir.6 nolu Urartu 1.21% kurşun içeren bronzdur <strong>ve</strong> Maden bölgesiKedak-Karoli mıntıkası yatağı ile uyuşmaktadır.Tepecik7 nolu örnek Demir çağı arsenikli bakır alaşımıdır <strong>ve</strong> en yakın Siirtile uyuşmaktadır.93


8 nolu örnek EBÇ ait saf bakırdır, Maden ile uyuşmaktadır.9 nolu örnek Maden EBÇ ait arsenikli bakır alaşım Maden ile uyuşmaktadır.10 nolu örnek Hitit Dönemi 1.13% Sn içeren bronzdur <strong>ve</strong> Madenbölgesi Kedak-Karoli maden yatağı ile uyum göstermektedir.12 nolu örnek Demir çağ saf bakır örneği Trabzon 3a ile çakışrnaktadır,13 nolu örnek EBÇ 4.84% oranında As içeren bronzdur <strong>ve</strong> Madenbölgesi Kedak-Karoli maden yatağı ile uyum göstermektedir.14 nolu örnek Demir çağı 4.37% As içermekte, Trabzon 3a arasındadeğerlere sahip muhtemelen yeniden karıştırılarak şekil <strong>ve</strong>rilmiş olabilir.15 nolu örnek Hitit Dönemi 3.10% As içeren bronzdur. Maden bölgesiKedak-Karoli ile uyuşmaktadır.16 nolu örnek EBÇ bakır örneği Küre ile uyuşmaktadır.17 nolu örnek Demir Çağı, 0.99% oranında kalay içeren bakır metali,Maden bölgesi Kedak-Karoli ile uyuşmaktadır.18 nolu örnek EBÇ saf bakır, Küre ile uyuşmaktadır.19 nolu örnek Hitit Dönemi 10% As içeren bronz uyuşmaktadır.20 nolu örnek Hitit Dönemi, saf bakır, Küre ile uyuşmaktadır.21 nolu örnek Hitit Dönemi 3.63% As içermekte, Maden bölgesiKedak-Karoli ile uyuşmakta.22 nolu örnek GeçKalkolitik galerı 35% oranında kurşun içermekte,Küre ile uyuşmaktadır.23 nolu örnek Geç Kalkolitik Dönemi'ne ait bakır örneğidir. Trabzon3b ile uyuşmaktadır.24 nolu örnek Geç Kalkolitik 4.57 % As içermektc <strong>ve</strong> Maden ileuyuşmaktadır.25 nolu örnek Geç Kalkolitik 4.2% As içermekte Maden, Kedak­Karali ile uyuşmaktadır.94


26 nolu önıek Geç Kalkolitik Dörıem'e ait, %40 kurşun içeren, galenaeevheridir <strong>ve</strong> Küre ile uyuşmaktadır.27 nolu örnek EBÇ 3.89% As içeımekte <strong>ve</strong> Maden ile uyuşmaktadır.Tillintepe28 nolu örnek Hitit Dönemi, saf bakır, Maden ile uyuşmaktadır.SONUÇRoma-Geç Kalkolitik dönemlere ait 28 adet Doğu Anadolu <strong>ve</strong> GüneydoğuAnadolu kazı yerlerindeki buluntuların, kurşun izotop oranları,bilinen Maden yatakları kurşun izotop oranları üç boyutlu grafikleri çi-, zilerek karşılaştırılmış <strong>ve</strong> Küre, Trabzon, Siirt, Maden bölgeleriyle uyumgösterdikleri saptanmıştır. Samsat'ın 1 nolu örneği bilinen yataklara uymamaktadır,muhtemelen kurşun izotop oranını bilmediğimiz kaynağaaittir. Değişik dönemlerde, Siirt, Maden <strong>ve</strong> Maden-Karoli-Kedak madenyataklarının işletildiği anlaşılmaktadır. Örneklerin çoğu bu yaraklara aittir.Keban bölgesi maden yataklarının da çok eski çağdan M.O.3000 yıllarındanberi çalıştınldığı iddia edilmekte ise de, Keban kaynaklı eserlererastlanılmamıştır.12, 23 nolu Tülintepe örnekleri Trabzon ile uyuşmakta 18, 22 noluörnekler ise Küre kaynaklıdır. 14, 16, 20 örneklerinin ise Maden ileMaden-Karoli değerleri arasında kalınaktaclır. Muhtemelen tekrar karıştırılarakişlenmiş olabilirler.KAYNAKLAR1. EdJ.HENDERSON "Scientific Annlysis İn Archacology" Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Commitice forArchaeology. Monograph no. 19.2. A.ÇUKUR. Ş..KUNÇ "Sauısat <strong>ve</strong> Imikuşağı Höyükleri Buluntu Analizleri" TÜBITAK.AKSAY UNITESI. Llflusal Kollokyumu. 23-25 Kasım 1988. üDTU-Ankııra TebliğlerKitabı 5247-461.3. Ş.KUNÇ, AÇUKUR "Tepecik <strong>ve</strong> Ttilintepe Buluntularnun EserElement Analizleri" IX.Kazı­Araştırma Hl.Arkeomctri Toplantısı. Kültür <strong>ve</strong> <strong>Turizm</strong> Bakanlığı 6-10 Nisan 1987.Ankara Bildiri Kitabı 5.87-95.4. Ş.KUNÇ, A.ÇUKUR "Yukarı Fırat Havzası Maden Ocaklan <strong>ve</strong> Bazı Arkeolojik Buluntularlaİlişkileri" X.Uluslanırası Kazı. Araştırma <strong>ve</strong> Arkcometri Sempozyuınu Kültür <strong>ve</strong> <strong>Turizm</strong>Bakanlığı 23-27 Mi.lYIS 1988. Ankara. Tebliğler Kitabı s.29-38.5, G.A.WAGNER, El'ERNICKA, T.C.SEELlGER. ı. B.LüRENZ. EBEGEMAN. S,SCHMITT.S.C.EIBNER. Ö.ÖzlUnalı "Geochcmische und Isotopicshe Charaktcristika frühenRahstaffquellen forKupfer, Blci. Si1ber undGoldinderTürkel, Jahrgany 1986.95


6.T.C.SEELIGER. E.PERNICKA. G.ü.WAGNER. F.BEGEMANN. S.SCHMITT. S.C.E1BNER. Ö.ÖZTUNALI. LBARANTI "Archacmctallurgischc Untcr Suchungen in NordundOstanarolicn'' Jahrbuch des Röıuisch-Gcnnanischcn Zcntralmuscums 32.Jahrgans1985.7. N.H.GALE, Z.A.S.GALE "Bronzc age copper scurces in the Meditcrranean: A New approach''Science V.2I6 p IL-I9, 1982.8. RH.Br. Ö. 1.L. BARNES "Lead isctopcs in Same Ancient Egyptian Objects'' Rcccnt Adrancesin Scierıcc andTechnology of Materials. 3. New Yorkand London. Plcniurn Press pp 9-271974.9. A.ÇUKUR, Ş.KUNÇ "Kur§U11 İzotop Analizleriyle Bazı Buluntutann Belirlenmesi" 13.Uluslararası Kazı Araştırma <strong>ve</strong> Arkcomctri Sempozyuıuu. Bildiriler Kitabı, 17-31 Mayıs1991 Çanakkale, ,.81-89.<strong>10.</strong> N.H.GALE. "Lead Is010pC Analyscs Applicd to Provcrıurıcc Studies" baskıda.ıl. A.T.ıNCE, lG.WILLIAMS, ALGRAY "Noisc in lnductivcly Couplcd Plasmu MassSpcctromctry'' lafAnul. Atom Spcct. Vol 8, 899-903 (1993)12. A.J.WALDER, I.D.ABELL, I.PLATZNER P.A.FREDDMAN, "Lead Isotepe RaıioMensurement of NIST 610 Glnss by Lascr ablation lnducti<strong>ve</strong>ly Coupled Plasma MassSpcctrometry'' Spectrochimica Acta Part B, Vol 48 B. No:3. 397...402. (1993).13. K.A.YENER, E.V.SAYRE, E.C.JOEL, H.ÖZBAL, FLBARNES, R.H.BRIU "Srable LeadIsotepe Studies of Central Anatolia Orc Sourccs und Rclatcd Artifucts from EastcrnMediterraucan Chalcolithic and Bronze Age Sites'' Journal of Archeolcgical Science1991.96


...... _ -Ô, ..:..t.r-'i ....-.r ......... .... "'''Iı.~


Jtl3~..62 "20S/206PbŞekil: 1- Anadolu bakır yataklan kurşun izotop oranlan üçlü diyagramı(Rakamlar Harita i 'de gösterilen kaynaklardır)98


·Şekil: 2- Samsat bulunmlan kurşun izotop oranlan sonuçlan99


'544Şekil: 3- Urartu buluntulan kurşun izotop oranlan sonuçlan100


Şekil: 4- Tepecik buluntuları kurşun izolop oranları sonuçları101


HİSARKALE BULUNTULARI KİMYASALANALİZLERİAlaaddin ÇUKUR *Şeref KUNÇHisarkale, İçel ilinin Erdemli ilçesine bağlı Hüsametli köyününyaklaşık 3 km kuzeyinde bulunmaktadır (Harita).Kale Roma Dönemi'ne ait olmakla birlikte, ele geçen buluntularagöre sadece bir değil, birden fazla dönemi içermektedir. Bu araştırma,yüzeyde bulunan değişik dönemlere ait 17 adet sikke <strong>ve</strong> 13 adet buluntununkimyasal analiz sonuçlarının yorumu üzerinde yoğunlaşmaktadır.Sikkelerin çoğun luğu daha önce bilinen türden olduğu için kolaycatanımlanabilmiştir,Kale bugüne kadar bilim adamları tarafındana incelenip, Kültür Bakanlığıtarafından korunmaya alınmadığından her yıl yüzlerce definecitarafından delik deşik edilmeye mahkum olmaktadır.Kale, birbirine yakın en az 10 yerleşim yerinden biridir <strong>ve</strong> bunlarınen büyüğüdür. Üç tarafı derin vadilerle çevrili olan kale, diğer tarafındanda yüksek duvarlarla korunmaya alınmışnr, Mezarlık kısmı da bu yüksekdııvarlı kısmın ön tarafında bulunmaktadır.Kalenin yakınlarında bulunan eski bir yolun kalıntıları, bu çevredebulunan yerleşim yerleıinin birbirleri ile ilişki içinde olduğunu göstermektedir.Kalenin dışına <strong>ve</strong> yaklaşık i km batısıııda bulunan bazı yapılar <strong>ve</strong>burada yapılan incelemelerden kaleye, bu kısımdan bir yeraltı yolu* Prof. Dr. Şeref KUNÇ, Fırat Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü 23119­ELAZIGDoç. Dr. Alaaddin ÇUKUR, Fırat Üni<strong>ve</strong>rsitesi. Fen-Edebiyat Fakültesi. Kimya Bölümü23119 ELAZIG .103


olduğunu düşündürmektedir. Ancak, bu yeraltı yolu yıkıntılarla kapalıolduğundan yolu izlemek şu anda mümkün görünmemektedir. Kaleninana giriş kapısı da, bu yolun gidiş yönünde bulunmaktadır.Bölgenin jeolojik yapısı gereği obruk denen çöküntüleriri buralardaçokça bulunduğu <strong>ve</strong> bunlardan da yararlamlmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.Bölge sakinlerinin geçimlerini çoğunlukla bağcılıkla sağladıklan,hemen her yerde rastlanan üzüm sıkına tesislerinin çokluğundan <strong>ve</strong> yineinsanlardan çok uzaklarda <strong>ve</strong> özellikle kayalık yerlerde çokça rastlananyabani üzüm ağaçlarından anlaşılmaktadır.Kalede yapılan incelemelerde taştan oyulmuş mezarların çokluğudikkati çekmektedir. Bunlar yerli taşlara oyulmuş olduğu gibi, yerli olmayanbüyük taşlara oyularak yapılanlarına da çokça rastlanmaktadır.Araştırmadaergitme ocaklarına rastlanmamışur, Ancak, burada fazlamiktarda cüruf kalıntıları mevcuttur. Bu cüruflar da birarada değil,dağınık haldedir.Kaleyi gezen her ziyaretçi büyüklü küçüklü bir kısım sikke bulabilmektedir.Pek şanslı olmamarmza rağmen biz de birkaç tane bulmuşbulunmaktayız. Fazlaca definecinin kale ile ilgileurnesi belki de buözelliğinden kaynaklanmaktadır, LO km çaplı bir çember çizildiği farzedilirse, bu çember içinde en az LO tane eski yerleşim yeri olduğugörülür. Bu yerleşim yerlerinin oıtak özelliği ise kalelerin benzer mimariyesahip olmalarıdır.Kalenin, sınırları içinde bulunduğu Hüsametli köyü de eski biryerleşim yeri üzerinde kuruludur. Ancak, bu güne kadar yapılan incelemelerdeburada Hisarkale'ninkine benzer ne bir keramik ne cam <strong>ve</strong>.ne de sikke türü bir buluntu <strong>ve</strong>rmemiştir; ancak mimari özellikler birbirlerinebenzemektedirler. Öte yandan biraz önce bahsedilen eski yolkalıntıları bu iki yerleşim yeri arasmda da mevcuttur. Yol kalıntısı şuanda ormanlarla kaplıdır <strong>ve</strong> dışarıdan farketmek oldukça zordur. Yolkalıntılarının kenarları duvarlarla örülü <strong>ve</strong> tabanı taş döşeme olupdöşeme taşları da fazlaca yıpranmış durumdadır. Kalede, kayalara oyulmuşfigürler, oyma mezarlar, sarnıçlar <strong>ve</strong> halen özelliğinin en azından birkısmını koruyan yapısal kısımlar bulunmaktadır. Kalede bugün bile birkısmı kullanılmakta olan çok sayıda sarnıç mevcuttur. Birkaç tanesi kalenindışmda olmak üzere ki, bunların üzerlerinde konıma yapıları vardır,yine çok sayıda mezar, kale surlarının bir kısmını teşkil eden kayalara104


oyulmuş insan figürleri vardır. Kalenin iç kısmındaki yerli kayalara oyulmuşözel işaretler de çok açık biçimde görülmektedir. Kale kalıntısımnbüyük bir kısmı günümüzde oımanlarla kaplıdır.Yüzeyde rastlanan bulun tu ları, ı. Metal bulun tular, 2. Keramik <strong>ve</strong>cam buluntular, 3. Cüruf bulurıtular olmak üzere üç grupta toplamakmümkündür,Metal buluntuları incelerken döıt gruba ayırmak gerekir. Birincigrupta sikke <strong>ve</strong> sikke parçaları, ikinci grupta bakır <strong>ve</strong> bakırlı buluntular,üçüncü grupta demir buluntular <strong>ve</strong> dördüncü grupta da bir adet kurşunparça <strong>ve</strong> bir filiz <strong>ve</strong>ya mat cam örneğini sayabiliriz.Materyal <strong>ve</strong> MetodNumunelerin alınmasında iki ayrı yöntem uygulandı. Metal buluntulardandoğrudan kesilerek, sikkelerden ise temizlendikten sonrauygun yerlerinden farkedilmeyecek biçimde matkaplarla delinerek alındı.Her iki tür örnekler %3'liik HCI'de temizlendikten sonra destile su ileiyice yıkaıup 110° C de kıııutulduktan sonra uygun miktarlar, tartılarakalındı. Her birinin Uzerine yeter miktarda derişik HN03 ila<strong>ve</strong> edilerekçözülüp beJli hacme tamamlandı. Pb, Zn, Sn, Fe <strong>ve</strong> Co analizleri AAS ileCu analizleri ise ortamdan Fe, amonyakla Fe(OH)3 şeklinde çöktürülerekayrıldiktan sonra iyodometrik yöntemle titre edilerek tayin edildi.Sonuçlar <strong>ve</strong> TartışmaMetal buluntulardan P1S hariç diğerlerinin ana bileşeni bakırdır. P1Sise kurşundan yapılmış bir eserdir. B3, BS, B9, B12 <strong>ve</strong> B13 saf bakırdır.Bı, B2, B4, BlO, BII nolu örnekler bakır <strong>ve</strong> kurşun alaşımı olup kurşunmiktarı 1.S3% ile 26.70% arasında değişmektedir. Bakırın kalıbadökülerek şekil <strong>ve</strong>rilmesi sırasında ortama kurşun ila<strong>ve</strong> edildiğindeakışkanlığı <strong>ve</strong> sertliği arttırmaktadn; B5 <strong>ve</strong> B6 örnekleri ise, kurşununyanında 3.37% <strong>ve</strong> 1ı.04~ arasında çinko içermektedir. B7 ise bakırçinkoalaşımı olup M.O.6. asırdan itibaren rastlanılan alaşımdır.A1aşımda çinko miktarı 11.04% dür. B5 örneğinde 6.10% oranında kalayda bulunmaktadır.Bu tür 4'ıÜ alaşuna pek sık rastlanmamaktadır'. BII <strong>ve</strong>B1Z'de 1% oranında demir bulunmaktadır. Bu durum, kalkopirit fi-(1) Çukur. A., Kunç, ş.. "Samsat Kazısı Metal Buluıuulan" Kimya-88. V.Kimya <strong>ve</strong> KimyaMühendisliği Seınpozyuınu, Bildiri Özetleri, sayfa3-4,21-23, Eylül Ankara. 1987105


lizinden elde edilen baku'da arıtma işlemi iyi yapılmadığında ortayaçıkan bir durumdur.Sikke analiz sonuçları, tümünün ana bileşenin bakır olduğunugöstermektedir (Tablo: I). Pll <strong>ve</strong> PIS saf bakırolmasınakarşın diğerleri0.87%-24.69% arasında kurşun içermektedir. Zn, Sn, Fe <strong>ve</strong> Co eser miktardabulunmaktadır.Sikkeler, üzerindeki yazılardan yararlanılarak tanımlanmayaçalışılmıştır (Tablo: 2). Okuma bilir olanların tarihlendirmesirıden buluntular276 yılından başlamakta <strong>ve</strong> Selçuklu Dönemi'ne kadar yaklaşık1000 yıllık dönemi kapsamaktadır.Kalenin önünden Toroslara doğru uzanan taş yol buranın, Mersinbölgesinden İç Anadolu'ya uzanan yol üzerinde önemli bir ulaşım merkeziolduğunu göstermektedir. Günümüzde, kullanılmayan bir geçitüzerindedir. Bilindiği gibi halen, Akdeniz'i İç Anadolu'ya bağlayangeçitler Silifke <strong>ve</strong> Gülek üzerinden sağlanmaktadır.106


.. ~~'O,.,..:••• 'i' ..•" ..... ,_•..."......".•.." •.,t.•_~.... ,••••. "'" ~._ _ t~ıp o ıo tO 30, sp"'"~Harita: Hisarkale <strong>ve</strong> çevresi


Numune:!:!ıL QıOO ~ Zııfımm\ Snl%) ~ ~\Bl 82.37 16.28 66 c 3126


Pl.n.RomaDönemiO.twıamadılmparator: DIOCLETIANUS. 284-305lMP.C.C.VAL, DIOCLEI'IANUS P.F.AVGlmparater: PROBUS, 276-282 .lMP. C.M.AVR, PROBUS.P.F.AVGP3. Obuwııadı Kesim YeriArelase(Arles) 276-282IM.M.AııreHusPROBUSP4. Okuıııuııadı OnYüz: lMP.C.MAXlMIANUS P.F.AVGArkaYüz: lMP.C.MAXlMIANUS 286-305306-308310PS. Okunamadı IMP. ARCADIUS, 383-408OnYÜZ: DN. ARCADIUS P.F.AVGArkaYüz: CONCORDıA ...P6. Okunamadı IMP.DIOCLETlANUS 284-305ÖnYüz:IMP.C.C.VAL, DIOCLETlANUS P.F.AVGP7. RomaDönemi IMP. ?P8. Okunamaılı ı.ı cmçapındabirsiklreP9. Okunamaılı. 2. cmköşegenuzunluklu, beşgentipli birsille.PI0. Roma Dönemi IMP?PU. Okunamaılı 1.2cmçapında birsiklrePI2. Roma Dönemi lMP? 1.7cmçapında siklreP13. Bizaııs Dönemi, lMP: CONsrANI'. ll, 641-668P14. Okunamadı, Dörtgenlipli, 2.1cmköşegenliPIS. Selçuldu Dönenti ÖnYüz: EI-m1lmlııin{EI-imamEl-Nasır][Emir]Arka Yüz: Essultan, EI-muazzam(LA1aeddin Keykubad)P16. RomaDönemi, lMP?P17. Okuuanıadı, 1.Ocm çaphbir siklreTablo: 2- Buluntu sikkelerin özellikleri109


· ..~


PORSUK HÖYÜK KAZı BULUNTUSU İKİ HİTİTPİTHOSUNUNRESTORASYONUHüseyin AKıLLı *GİRİşNiğde ili sınırları içinde bulunan, Ulukışİa ilçesine 9 km uzaklıktaolan Porsuk Höyük, 200 x 400 m boyutlarında, yaklaşık 20-30 myükseklikte yatay korıglomera tabakası üzerinde oluşmuş bulunmaktadır(Pelon-Aksel 1992, s.259). Prof.Dr.Oli<strong>ve</strong>r Pelon tarafından gerçekleştirilenkazılar ilk dönem olarak 1969 yılında başlatılmış, 1977 yılınakadar sürdürülmüş <strong>ve</strong> sekiz yıllık aradan sonra 1985 senesinde tekrarbaşlatılmış <strong>ve</strong> günümüze kadar devam ettirilmiştir.Kazı buluntusu, parçalanmış iki Hitit pithosu Arkeolog Işık Soytürk,Restoratör Ilkay Gürer <strong>ve</strong> restorasyon progrann öğrencisi EsraYedigün'den oluşturulan ekiple sekiz iş günü çalışılması sonucundaNiğde Müzesi'nin arka bahçesinde onarılmışlardır. Bu çalışmalarsırasında Niğde Müze Müdürü <strong>ve</strong> ekibinin gösterdiği ilgi <strong>ve</strong>yardımlarından dolayı, Porsuk Kazı Başkanı Prof.Dr.Olivier Pelon <strong>ve</strong>yardımcısı Aksel Tibet'in çalışmalarımızda gerekli olan yakınlık, destek<strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nden dolayı çok teşekkür ederim.GÜN IŞIGiNA ÇıKARMAilk Pithos 1969-1977 ilk dönem kazılarından 1976 yılındakiçalışmalar sırasında gün ışığına çıkanlmıştır, Onanm öncesi <strong>ve</strong> sonrasıyapılan ölçümlerde 124 parçadan oluştuğu, 106 cm yüksekliğinde olduğugörülmüştür,* Hüseyin AKll...LI, Trakya Üni<strong>ve</strong>rsitesi Edirne Mcsiek YüksekOkulu Restorasyon ProgramıAyıekadııı-EDlRNE , " ,/111


Sekiz yıllık aradan sonra başlatılmış olan kazılardan 1989'dagerçekleştirilen çalışmalardan B3 <strong>ve</strong> B4 plankareleri arasında bırakılmışolan açma duvarının kaldırılması sonucunda bir dizi pithos düşmüşağaçlar altında parçalanmış bir durumda gün ışığına çıkarılmışlardır(Pelon-Aksel, 1992, s.264). Onarım öncesi <strong>ve</strong> sonrası gerçekleştirilensayım <strong>ve</strong> ölçümlerde 141 parça olduğu <strong>ve</strong> 118 cm den oluştuğu belirlenmiştir.KORUMA ALT/NA ALMA1976 <strong>ve</strong> 1989 yıllarında gün ışığına çıkarılmış olan iki pithosunonanlmayacağı göz önüne alınarak koruma altına alırnuışur, Sistemli birşekilde bulun tu yerinden toplanmış bulunan parçalar, yaptınlnuş özelsandıklara düzenli bir şekilde yerleştirilmişlerdir. Parçalar arasındakiteması önlemek, kaldırma anında birbirlerine çarparak zedelenme <strong>ve</strong>kırılmalarını engellemek, nemden zarar görmemeleri için sandıklar içinetampon görevini görecek <strong>ve</strong> rutubeti etkisiz hale getirecek samankonmuştur.Nem oluşturan <strong>ve</strong> yumuşatıcı etki yapmasıyla birlikte seramiklerinyapı dokusunu bozan naylon örtü <strong>ve</strong>ya poşetinin kullanılmarnış olması,pithos parçalannın gün ışığına çıkanldıklan günkü gibi ayııı durumdakalmalanna neden olmuştur.Saınanlı sandık içine konan pithos parçaları içine her türlü bilgiyiiçeren bilgi fişi de konulduktan sonra kapakları vidalanmış <strong>ve</strong> üç sandıkrnüze deposuna götürülerek konıma altına alınmıştır. i 989 senesinde günışığına çıkanlan pithosa ait parçalar yıkanmamış olduklarından açıksandıklara bilgi fişleri konduktan sonra Porsuk Höyük kazı deposundakoruma altına alınmışlardır.BOZULMAYapıldığı günden günümüze kadar geçen zaman süreci içerisinde hertürlü olumsuz etkenlere rağmen az katkılı <strong>ve</strong> çok iyi pişirilmiş, iyi hammaddekullanılmış olması nedeniyle i 976 yılında çıkanlnuş bulunande<strong>ve</strong>tüyü rengindeki pithos, uygun paketleme <strong>ve</strong> depo koşullarında sakımımasınedeniyle hemen hemen yok denecek kadar bir bozulmuşlukgöstermektedir. Fakat 1989 senesinde gün ışığına çıkarılmış olan pithosunkilli toprak <strong>ve</strong> pişirme gibi yapı oluşumundan kaynaklanan olumsuzluklarısonucu üst kısmındaıı kopmalar, dökülmeler, tanelenme <strong>ve</strong>yumuşama tespit edilmiştir.112


YIKAMAToprak artıkları <strong>ve</strong> yumuşak kir tabakasından temizlemek için 1989yılı kazı döneminde gün ışığına çıkarılmış <strong>ve</strong> yıkanmadan saklanmış bulunanpithos parçaları su dolu kap içine konulmuş <strong>ve</strong> bir saat bekletilerekyumuşaması sağlanmıştır. Suyun değiştirilmesiyle kıl <strong>ve</strong> naylon fırça kullanılarak(Resim: 1) yumuşamış kir tabakası atılmıştır. Çıkmayan sertleşmişkireç tabakası, fosil artıkları, oluştunılan su + calgen eriyi ği içindebekletilmiş <strong>ve</strong> yumuşaması sağlanmıştır. Çıkarulamayan daha sert kirlerise, yüzde beş-on oranları arasında değişen asitli karışım içinde bekletilmiş<strong>ve</strong> daha sonra sivri, yassı aletlerle kazınarak çıkartılmıştır(Resim: 2). Temizlenen parçalar iki saat akan rnusluk altında tutularaksürekli suyun değişmesi sağlanmış <strong>ve</strong> böylece asit artıklarındanarındırılmıştır.TASNİFKurumaları için müze arka bahçesine yayılan parçalar ağız, kulp,karın <strong>ve</strong> dip olmak lizere ana gruplara ayrılmıştır. Buluntu yerindegerçekleştirilen arazi tasnifinin (Akıllı, 1989, s.63), <strong>ve</strong>rmiş olduğu kolaylıknedeniyle atölye tasnifinde parçaların formuna göre aynımasındahiçbir zorlukla karşılaşılmamıştır._ Her iki pithosun parçaları arasında kırık birleşme yerleri belirlenmeye(Resim: 3) çalışılmış <strong>ve</strong> böylece yapıştıımada hangi parçanın dahaönce yapıştırılacağı kolaylığı sağlanmıştır. Resim: 3'de görüldüğü gibi 1,2<strong>ve</strong> 3,4 parçaları birbiriyle yapıştırılması sonrasında bütüne doğru gidilmiştir.Tasnif <strong>ve</strong> yapıştııma planı oluşturulmaması durumunda parça­. ların dik açı yapacak şekilde kırılmaları yapıştııma sonrası bulunan,örneğin 4 nolu parçanın yerine oturtulmasında zorluklarla karşılaşılmakta<strong>ve</strong>ya oturtulamadığından yapışmış parçaların ayrılması gibi olumsuz<strong>ve</strong> çalışmayı gereksiz uzatan sorunlarla karşılaşılabilrnektedir (Akıllı,1987, s.171). Kullanılan yapışkanın aseton, ispirto, toluerı <strong>ve</strong> selüloziktiner gibi çözücülerle bağlayıcı özelliğini yitirmernesi <strong>ve</strong> ancak yüksekısı karşısında yapışkanlığını kaybetmesi olumsuz olmakla birlikte dahaçok bu büyüklükte pithoslann yapıştırılmasındaolumlu bir avantajdır.Pithosların ağız (Resim: 4), karın (Resim: 5), boyuna yakın <strong>ve</strong> dipparçalarının kırık birleşme tasnifi yapılarak, parçalar numaralandırılmıştır.Yapılan eskiz çizime numaralar aktarıldıktan sonra hangiparçaların daha önce <strong>ve</strong> sonra yapıştırılacağı <strong>ve</strong> nerelere metal çubukyerleştirileceğinedair bir yapıştırma planı hazırlanmıştır.113


YAPJŞTIRMAGerçekleştirilen tasnife bağlı kalarak her iki pithos için bir yapıştırmaplanı oluşturulmuştur.a- Hangi parçanın daha önce yapıştırılacağıbelirlenmiştir.b- Statik açısından hangi parçaların kırık birleşme yerlerine metalçubuk yerleştirileceğisaptanmıştır.c- Yumuşamış olan kırık yüzeyli parçalar sertleştirilmeleri içinayrılmıştır.d- Aşınmış olan kırık birleşme yüzeylerinde hangi yoğunluktayapışkan <strong>ve</strong> dolgu katkısı kullanılacağı saptanmıştır., .Yapışunuada kullanılacak yapışkanlar daha önceden Istanbul SIBAtemsilciliğinden temin edilmiş, yardımcı <strong>ve</strong> destek malzemesi olarakklips, bant, matkap. fırça, selülozik tiner, üstübü, spatula, matkap uçlarıNiğde ilinden sağlanmıştır.1- Yapışkan/arPithosların eskiden yapıştınlmalarında akemi <strong>ve</strong> beyaz tutkal kullanılmasıylabirlikte, günümüzde peligom <strong>ve</strong>ya uhunun kullanılmasınadevam edilmektedir. Bu yapışkanları kullanmak doğru değildir. Çünkübunlar kırık parçaları birbirine giiçlii bir şekilde birleştirme özelliğinesahip değildir. Yoğunlukları nedeniyle kırık birleşme yerlerinde tabakaoluşturmaları <strong>ve</strong> peligom gibi polyester esaslıyapışkanların aseton, tolııengibi çözücülerle yapıştııma özelliğini yitirmeleri nedeniyle kullanılmamalarıgerekmektedir.Yapıştırıcı olarak Perge antik kentinde kullanılan polyester (Akıllı,1987, s.IO), yerine İznik Çini Fırınlannın sertleştirilmesinde kullanılanaraldil (Akıllı, 1988, s.236) kullarulmışur. Porsuk Höyük'te yapışkan olarakyoğunluğu farklı iki tip araldil kullanılmıştır. Yoğunluğu krernakıvamında olan, aş ınmış yıpranmış kırık yüzeylerde <strong>ve</strong> matkapla açılmışdeliklerde dolgu + yapıştırıcı Olarak, zeytinyağı kıvamında olan aşınmıştemiz kırıklarda kullanılmıştır.Araldil Eposed R8 sertleştirici olarak kabul ettiğimiz HS 70 %18oranında kanştırılarak hazırlanmıştır. Araldit AW 106 ise HV 953 ile IIIoranında kanşunlmışnr; Her ikisinin de donma (sertleşme) süreleriyaklaşık 1.5 saattir. Fakat bu siire hava şartlarına yani nem <strong>ve</strong> sıcaklığa.114


uygulamanın açık vaya kapalı yerde yapılmasına, birleştirilecek parçalarınsıcak <strong>ve</strong> soğukluğuna, yapışkanın içine ila<strong>ve</strong> edilen sertleştincinin az<strong>ve</strong>ya çokluğuna <strong>ve</strong> yoğunluğunu aıtırmak için koyulan dolgu malzemesinincinsine, azlık çokluğuna göre değişebilmektedir. Birleştirdiğimizparçaların aşınma, bozulma <strong>ve</strong> temiz kınk olmalarına göre katkı<strong>ve</strong> donma süreleri ayarlanmıştır.Kullamlan yapışkarım tiner, asetorı, toluen, ispirto gibi çözücülerdenetkilenmediği, yapışurma özelliğini yitirmediği <strong>ve</strong> çok güçlü bir yapışkanolması, ancak yüksek ısı karşısında yapışurma özelliğini yitirebileceği bilinciyleuygulama lıatasız olarak yürütülmeye çalışılmış <strong>ve</strong> buna göretedbirler alınmıştır.2- Kırık yüzeylerPithos parçalarına bakıldığında bunların temiz, kalker tabakası oluşmuş,aşınnuş, yumuşamış <strong>ve</strong> daha önce parçalann yapıştınlması <strong>ve</strong> açılmasısonucu yapışkan artıklı kırık yüzeyler oldukları görülmüş <strong>ve</strong> bu nedenlegruplara ayrılmış <strong>ve</strong> lıer gruba farklı uygulamalar tatbik edilmiştir.2.1- TemizlemeTemiz kırık yüzeyler yassı <strong>ve</strong> ince fırçalarla tuzlardan arındırılıpselülozik tinerle nemlerıdirilmiş üstübüyle silinmesiyle yapıştumayahazır bir duruma getirilmişlerdir.Girinti <strong>ve</strong> çıkınralara yerleşmiş olan <strong>ve</strong> daha önce su--calgon karışımınınkullamlmasıyla çıkartılamayan tebeşir <strong>ve</strong> kalker tortusu, mekanikolarak ucu sivri madeni aletlerle çıkaıtılmaya (Resim: 7) çalışılmıştır.Bazı kısımlarda çelik tel (Resim: 8) <strong>ve</strong> pirinç telli fırçalar, kırık yüzeylerdebulunan girimi <strong>ve</strong> çıkıntıları aşındırmayacak şekilde kullanılmışlardır.Çünkü bilgisizce kullanılan tel fırçalar, kınk ylizeylerde oluşturulanaşındııma parçalarının birbirleriyle kenetlerımesini olumsuz olaraketkilemekte, böylece yapışurma güçlü olmamaktadır. Uygulayıcılarındeneyimli olmaları böyle bir olumsuzluğu ortadan kaldırmıştır,Eski yapışkan artıkları <strong>ve</strong> bizim aşınma nedeniyle hatalı yapıştırıpsökmek zorunda kaldığımız parçalarda bulunan artıklar küçük yassı <strong>ve</strong>sivri keskilerle (Resim: 9) çıkartılmıştır, Keski,· kenaı· yüzeyden parçakopma olasılığına karşı önlem olarak dıştan içe <strong>ve</strong> kırık yüzeye paralelolarak kullanılmıştır.Bazı kırık yüzeylerde oluşmuş kalker <strong>ve</strong> çok ince tebeşir tortusukimyasal yöntem kullamlarak çıkarnlmışur; Çubuk ucuna sarılan pamuk115


hidroklorik asite batınldıktan sonra kir tabakası üzerine sürülmüştür.Asitle reaksiyona giren kir tabakası yurnuşamış olduğundan ucu yassımadeni bir aletle <strong>ve</strong>ya çelik tel fırçasıyla çıkartılmıştır. Parçalar dahasonra su ile yıkanmışlardır.2.2- Sertleştirme1989 yılı kazı döneminde gün ışığına çıkarılmış olan pithosa aitparçaların, toprak altında kaldıkları zaman süreci içerisinde, her türlüolumsuz etkenler sonucu bozulma aşamasına gelmeleri, onların kırıkbirleşme yerlerinde tanelerin bağlayıcı özelliklerini yitirmeleri sonucuküçük parçalar halinde kopmalar <strong>ve</strong> toz halinde dökülmeler olduğu saptanmıştır.Kırık birleşme yerleri bu durumda olan parçaların birbiriyleyapıştırılması yeteri kadar güçlü olmamaktadır. Çünkü sürülen yapışkan,yoğunluğu nedeniyle çok az içe etki yaptığından, güçlü bir bağlayıcıdurum ortaya çıkmamakta <strong>ve</strong> çok hafif bir darbe <strong>ve</strong>ya sarsıntı sonucuyapışkan sürülen kısmın altından kopmaktadır.Yukarıda belirtilen olumsuzlukları önlemek için bozulma nedeniyletanelenme <strong>ve</strong> tozuma görülen parçalar arasındaki kırık birleşme yerlerisertleştirilmişlerdir, Araldit R 8, HS 70 <strong>ve</strong> selülozik tinerin kanştmlmasıylaoluşturulan eriyik, kalem fırçalar kullanılarak kırık yüzeyleresürülmüş (Resim: 10), böylece güçlü bir tabaka oluşması sağlanmıştır.Uygulama, karışım oranlarının farklılığından kaynaklanan yoğunlukta üçdeğişik eriyik on iki saatlik aralarla gerekli olan parçaların kırık birleşmeyerlerinde kullanılmışlardır. Yoğunluğu az olan eriyik ilk önce kullanılmış<strong>ve</strong> iç kısma daha çok nüfuz etmesi (emmesi) sağlanmıştır. Dahasonra yoğunluğu artmlmış eriyik kullanılmıştır.3- Metal çubuk yerleştirmeEskiden pithosların onarımında kullanılan yapışkanlarlabirlikte güçlendiriciolarak metal çubuklar, dıştan kenet yerleştirme <strong>ve</strong>ya çemberealma şeklinde tatbik edilmekteydi. Bu tür çalışmalar, estetik açıdan <strong>ve</strong>görselolarak olumlu bir görünüm oluştuımamasıyla birlikte, eser üstyüzeyinde kenet deliklerinin açılmasıyla zarar <strong>ve</strong>rilmekte <strong>ve</strong>ya kullanılanmetal çubukların açıkta kalmaları <strong>ve</strong> bunun sonucu nem <strong>ve</strong> rutubet etkisiylepaslanmaları, pas kirinin akması pithosları çirkinleştirmekteydi.Bu olumsuzlukları gösteren onarılmış pithoslar (küpler), ülkemizde bulunanmüzeleriıı açık <strong>ve</strong>ya kapalı mekanlarındateşhir edilenlerde görmekmümkündür.Par~alanmış dar ağızlı, geniş kannlı <strong>ve</strong> dar tabanlı pithosların yaplştmlmalarında,eskidenkullanılan <strong>ve</strong> günümüzde de kullanılan yapışkan­1161


lar, parçaları güçlü bir şekilde birleştirmelerinde yeterli derecede güçlüolmadığından,çok yanlış bir yöntem olan <strong>ve</strong> esere zarar <strong>ve</strong>ren yapıştırmasonrası içten alçı kullanılarak sıvama şeklinde bağlama yapılmaktadır. Buçalışmayı <strong>ve</strong> yukarıda belirttiğimiz olumsuz uygulamaları günümüzdepithos (küp) onarımını bilmeyenler tatbik etmekte <strong>ve</strong> eserlere büyük zararlar<strong>ve</strong>rmektedirler,Porsuk Höyük kazısında onarılan iki pithosun gerekli görülen ağız <strong>ve</strong>dip kısma ait parçaların kııık birleşme yerlerine, heykel <strong>ve</strong> mimari elemanlardatatbik edilen içten metal çubuk yerleştirme yöntemi uygulanmıştır.3.1- Merkez belirleme <strong>ve</strong> delik de/meKırık birleşme yerlerine karşılıklı aynı merkez <strong>ve</strong> doğrultuda delikaçma uygulaması, parçaların eğik <strong>ve</strong>ya düz kırılma durumlarına, büyük<strong>ve</strong>ya küçük olmalarınagöre üç şekilde tatbik edilmiştir.3.1.1- Yapışmiş parça/ara delik de/me1976 yılında çıkarılmış pithosun ağız kısmındaki eğik olarak kırılmışbazı parçalar, yapıştırıldıktan sonra üst kırık yüzeyden. kınlmayı dikkesen <strong>ve</strong> her iki parçaya uzanan, matkabın kullanılmasıyla delikaçılmıştır (Resim: ll). Tozlar çıkartılmış, delik derinliğinden i mm kısaçubuk, yapışkanla birlikte delik içine yerleştirilmiştir. Diğer birleşenparçaların yapıştırılmasıyla açılmış olan deliğin kırık yüzeydeki dışnzantısı kapatılmıştır.3.1.2- Kırık birleşme yerine delik de/meAynı merkez <strong>ve</strong> doğrultuda delik delmek için kınk birleşen parçalarbirleştirilir. Hafifçe açılır. Açılacak deliğin merkezi, kırık yüzeyin bir tanesindebelirlenir. Parçalar açılır. Merkezden geçecek <strong>ve</strong> birbirini dikkesen iki çizgi çizilir. Bunların uzantıları dış yiizeye aktarılır. Parçalarbirleştirilir. ilk parçada bulunan <strong>ve</strong> merkezi belirleyen çizgi uzantıları,ikinci parçaya aktarılır. Açılacak deliklerin doğrultusunu <strong>ve</strong>rmekle birlikteçalışır durumda olan matkabın doğrultusunu tayin etmemize yarayan,her iki parçaya uzanan iki tarafa doğrultu çizgileri çizilir. Parçalarayrılır. Belirlenen merkez, ilk aşamada çalışır dururnda maıkap ucununkaymaması için hafifçe oyularak iz oluşturulur (Akıllı, 1990, s.183).Parça, doğrultu çizgilerine bağlı kalarak bir yere sabitleştirilir, Matkap,doğrultu çizgilerinin doğrultusunda tutularak delme gerçekleştirilir(Resim: 12). Aynı işlem diğer parçaya da tatbik edilir. Açılan her iki117


deliğin uzunluğundan 1-2 mm daha kısa metal çubuk delik içine yerleştirilip,delikler arasında merkez <strong>ve</strong>ya doğrultu sapması olup olmadığıkontrol edilir <strong>ve</strong> yapıştırmaya hazır duruma getirilir.3.1.3- Küçük parçalara delik delmeKüçük parçalarda açılacak olan deliğin merkez <strong>ve</strong> doğıultusundasapma olduğu takdirde bunu düzeltmek hemen hemen imkansızdır. O nedenlehata yapılmadan, aynı merkez <strong>ve</strong> doğrultuda delikler açılmalıdır.Hata payını en aza indirmek için, kırık birleşen parçalardan bir tanesinin,kırık yüzeyinde açılacak olan deliğin yeri belirlenir <strong>ve</strong> o merkeze delikaçılır. Delik içine metal çubuk yerleştirilir. Açılmış olan deliğindoğrultusu, metal çubuğa bağlı kalarak dış yüzeye farklı iki taraftanaktarılır. Parçalar kırık kırığa birleştirilir. Açılnuş olan deliğin merkez <strong>ve</strong>doğrultusu ikinci parçaya aktarılır. Matkabı parça üzerine bastırma yerine,matkap sabit tutulup, parça çalışır durumdaki matkap ucunadoğıultu çizgilerinin paralelinde bastırılır (Resim: 13).3.2- Matkap kullunımı <strong>ve</strong> metal çubukMatkap darbesiz olarak bastırılmadan kullamlmışur, Bu tür eserlerinonanrnında matkap, fazla bastırılmamalı <strong>ve</strong> zorunlu olmadıkça darbelikullanılmamalıdır. Çünkü bastırmadan dolayı oluşan basınçla birlikte pithosunyapı oluşuımından dolayı yapı hamurunda var olan farklı sertliktekikatkı maddeleri, matkap ucunun istenilenin dışında yönelmesine<strong>ve</strong> bu nedenle çatlama, kırılma <strong>ve</strong> deliğin yanlış yönde açılmasına nedenolunabilir. Darbeli çalıştırılmasında ise parçada çatlamalar <strong>ve</strong> kopmalarmeydana gelebilir.6 mm çapında delik açılması gerektiğinde, 3 mm lik matkap ucuyladelik açılmış <strong>ve</strong> daha sonra 5 <strong>ve</strong> 6 mm çapmda matkap uçları kullanılarakdelik genişletilmiştir. Böylece ilk aşamada açılan deliğin doğrultu <strong>ve</strong>merkezinde sapma olduğu takdirde düzeltilebilme imkanı oluşmasıylabirlikte, delik' açma sırasında parça üzerinde oluşturulacak basınçazaltılmıştır.Paslanmaz metal çubuk kullanılmıştır. Üzerlerine çentikler açılarak,yapışkan içinde kaymaları önlenmiştir. Yapışkanla tamamen kaplanmasınadikkat edilmiştir. Metal çubuk yerleştirme, yapışkan kul­.Ianılarak delikte sabitleştirilen metal. çubuk (Resim: 14), diğer kırıkparçanın yapıştmlması şeklinde <strong>ve</strong>ya kırık yüzeye, deliklere yapışkansürülmesi <strong>ve</strong> metal çubuk yerleştirildikten hemen sonra kırık kırığabirleştirilmeleri şeklinde olmuştur.118


4- Kum havuzu <strong>ve</strong> doğrultu tayiniBüyük sandıklar kullanılarak oluşturulan kum havuzu içine, parçalaryapıştııma planına bağlı kalarak, düşey doğrultuda yerleştirilmişlerdir(Resim: 15). İki kırık parça, yapıştııma öncesi kırık kırığa üst üste oturtulmuş<strong>ve</strong> hatalı birleştirilip birleştirilmediği, kırık birleşme yerlerinde.parmak gezdirilerek kontrol edilmiştir. Hatalar düzeltilmiş <strong>ve</strong> kurşunkalem kullanılarak, her iki parçaya uzanan değişik yerlerde düşeydoğrultuda çizgiler çizilmiştir (Resim: 16). Bu bize yapışkansürüldüğünde, kayganlaşnuş kırık yüzey nedeniyle, üstte bulunanparçamn kayıp kaymadığının kontrolünü <strong>ve</strong> yapıştırma sırasında kırıkkırığa hızlı birleştirme yapmamızı sağlamıştır.5. Yapışkan sürülmesiTemiz, sertleştirilrniş <strong>ve</strong> aşınmış kırık yüzeyler için üç farklıyoğunlukta yapışkan kullanılmıştır. Temiz kırıklar için Araldir R 8, HS70 kullanılnuşnr, Sertleştirilmiş kırık yüzeyler için Araldir R8, HS 70 <strong>ve</strong>öğütülerek toz haline getirilmiş pişmiş seramik tozundan oluşturulmuşyapışkan kullamlmıştır; Araldir AW 106, HV 953 ise aşınmış <strong>ve</strong> kırıkbirleşme yerlerinden kopma sonucunda boşlukları olan yüzeylerde <strong>ve</strong>açılmış metal çubuk deliklerinde kullarulmıştır,Temiz kırıklarda fırça, aşınmış <strong>ve</strong> seıtleştirilmiş yüzeylerdespatula(Resim: 17) ile yapışkan taşma yapmayacak <strong>ve</strong> kenarlarda çok az bir'kısım kalacak şekilde tek yüzeye sürülmüştür. Parçalar birleştirilmiş <strong>ve</strong> .bastınlrıuş sonra açılmışlardır. Yapışkan bulaşmamış kınk yüzeye,yoğunluğu daha çok olan yapışkan sürülmüş <strong>ve</strong> parçalar birleştirilmiştir.Tekrar açılan parçalarda, yapışkan lifler halinde her tarafa yayıldığı tespitedildikten sonra bastınlarak birleştirilmiştir. Sürekli olarak kayma olupolmadığı, daha önce çizilmiş olan doğrultu çizgilerine bakılarak <strong>ve</strong> kırıkbirleşme yerlerinde parmak gezdirilerek kontrolleri yapılmıştır.7. Yapışkan artıklarıKullamlan yapışkanın özelliğinden dolayı, donma sonucu herhangibir çözücüyle temizlenmesine imkan yoktur. Fakat donmadan önce deherhangi bir çözücü (Seliilozik tiner, aseton, toluen) ile nemlendirilmişüstübüyle silinmesinde çok dikkat edilmelidir. Çünkü çözüçünün aralditieritrnesi, seramik parçasının kırık dış yüzeyine yayılmasına neden olmakta<strong>ve</strong> emilmesi sonucu temizlenmesini imkansız kılmaktadır.Yapışkan fazlalığının akmasını önlemek <strong>ve</strong> donduktan sonra keskin biraletle onu almak en olumlu sonucu <strong>ve</strong>rmektedir. Bunlarla karşılaşmamak119


ise Porsuk Höyük pithoslarında olduğu gibi uygulamayı hatasız yapmak<strong>ve</strong>ya olumsuzluklaıın bilinciyle yapışkanın yoğunluğunu ayarlamak gerekmektedir.8- Birleştirme <strong>ve</strong> Dolgu .-Yapıştııma plamna göre birleştirmeye ağız (Resim: 18) <strong>ve</strong> diptenbaşlanmıştır. Karın parçaları ikili üçlü gruplar oluşturulup bunlarınbirleştirilmesiyle oluşturulan büyük gruplar, ağız parça grubunayapıştınlnuşur(Resim: 19). Taban parça grubunun yapıştınlması sonucu(Resim: 20). birleştirme işlemi tamamlanmıştır. 1976 yılında gün ışığınaçıkarılan pithosun onarım sonrası tabanda eksik küçük parçaların olması,büyük ağırlığı bu kısımmn taşıması nedeniyle araldit <strong>ve</strong> kırarak oluşturduğumuzseramik mıcırı <strong>ve</strong> tozunun karıştırılmasıyla oluşturulan harçlagerekli görülen yerlere dolgu (Resim: 21) yapılmıştır.SONUÇ1976 yılında gün ışığına çıkarılan <strong>ve</strong> 124 parçanın (Resim: 22-a)onarılıp birleştirilmesiyle ayağa kaldırılan pithos (Resim: 22 b), teşhiredilebilecek duruma getirilmiştir. 141 parçadan (Resim: 23-a) oluşmuş1989 yılında bulunmuş pithosun onarım sonrası (Resim: 23-b) tespit edilenduıumuna göre yaklaşık üçte biri eksiktir. Bu eksikliğin bazıkısımlarda yoğunlaşıp büyük boşluklar oluşturması, parçaların aynı yerdençıkanlan diğer pithoslann konduğu sandıkların içine karışmış olabileceğitahminini gözönünde bulundurmamıza neden olmaktadır. Fakatyanılma ihtimalimizde vardır. Ancak araştırma sonııcıında bu belirlenebilir.Zamanınuzın kısıtlı olması nedeniyle 8 günllik onarım çalışmasısırasında bunu yapma imkanımız olmanuşnı. Parçalar onarılarak dip <strong>ve</strong>ağızda olmak üzere iki grupta toplanmıştır. Eksik parçaların bulunabileceğidüşüncesiyle bütüne doğru gidilmemiş <strong>ve</strong> onarım tamamlamasıbaşka bir kazı dönemine bırakılmıştır.KAYNAKLARAKSEL, T., 1991, "Porsuk 1990 Çahşmalan''. Kazı Sonuçlım Toplantısı XV-I. Ankara. 8.353­359.AKıLLı, H.. 1986. "Eski Seramik Onarımında Yeni Bir Uygulama: Kum Püskürtme Yöntemi",Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 8.8-1 ı.AKıLLı, H., 1987 "İmikuşağı <strong>ve</strong> Perge Seramiklerinin Onannunda Uygulanan Metal Çubuk <strong>ve</strong>Kum Püskürtme Yöntemi Kullanımı", <strong>Arkeometri</strong> Sonuçları Toplantısı III, Ankara.s.163-176.120


AKILLI, H., 1991. "Tcprakaltı Kil Buluntulanna Ülkemizde Uygulanan Koruma Çalışmaları <strong>ve</strong>Yöntem Araştırması" Mahmut Sayın Kil Minerali-Scmpozyumu 1991. Adana. 5.260-268.AKıLLI, H., 1988, "ıznik Çini Fırınlan Kazılarında Uygulanun Sertleştirme Yöntemleri",Arkecmetri Sonuçları Toplantısı IV. Arıkara. s.2ı5~238.AKıLLI, H.. 1989, "Kazı Bulurnusu Kil Escrlcrc Uygulanan lık Koruma Çalışmaları" SanatTarihi Araştırmalım Dergisi. Sayı: 6, İstanbul. s. 58-66.AKTLLI, H., 1990. "Taş Eser Onanınında Kaldırma <strong>ve</strong> Yapıştırımı Yöntemleri" Bclletcn, Sayı:209, Ankara, s. 47-98 <strong>ve</strong> 42 fotoğraf.PELON. O.. - AKSEL T.. 1992 "Porsukta Dört Kazı Mevsimi (1986-1989) GenelDeğcrlcndinue'', Kazı Sonuçları Toplantısı XIV-I. Ankara. 5.259-265.121


Resim: ı-Üst yüzey kir tabakasının fırça kullanılarak çıkartılması.Resim: 2- Kazıyarak kirin atılması122


Resim: 3.. Yapıştınna öncesi kınk birleşme yerlerini belirlemeResim: 4- Ağız parçalannın kınk birleşme durumuna getirilmesi.123


Resim: 5- Kann parçalannın tasnifiResim: 6- Ağıza yakın parçalann kınk birleşmetasnifi124


Resim: 7- Tebeşir <strong>ve</strong> kalker tortusunun atılmasıiçin madeni sivri alet kul­LanımıResim: 8- Kınk yüzey temizlernede çelik telfırça kullanımı/125


Resim: 9- Eski yapışkan artıklannın çıkartılmasıResim: 10- Kırık birleşme yüzeylerinin sertleştirilmesi126


Resim: 11- Yapışıtuş parçalara uzanan delikaçmaResim: 12- Kınk yüzeye delik açma/127


128Resim: 14-M.et31 çubuk. yerleştirilmi~ ağız parçaları


Resim: 15- Düşey doğrultuda kınk kırığa birleştirilmeleriResim: 16- Kınk Kınğa oturtuianparçalann knrşun kalemle işaretlenmesi129


Resim: 17- Spatula kullamlarak yapışkan sürülmesiResim: 18- Ağız parçalarının birleştirilmesi130


Resim: 19- Çok parçadan oluşturulmuş iki grubun birleştirilmesiResim: 20- Taban parça grubunun yapıştınna öncesi görünümü131


Resim: 21- Dolgu ile taban güçlendirme132


Resim: 22.a- 1976 yılında gün ışığına çıkanlan pithosun onanın öncesi görünümüResim: 22.b- Onanın sonrası görünümü133


Resim: 23.a- 1989 yılında gün ışığına çıkanlan pithosun onanın öncesi görünümüResim: 23.b- Onanın sonrası görünümü134


*DIACHRONIC STUDY OF COASTAL CHANGESAT ANEMURIUM: GEOMORPHOLOGICAL ANDARCHAEOLOGICAL APPLICATIONSIntroductionF.Sanca,. OZANER *James RUSSELLAs a result of collaborati<strong>ve</strong> in<strong>ve</strong>stigations conducted along thestretch of coast fronting the ancient site of Anemurium in July 1993, it ispossible to document the changing character of the shore-line at variousperiods in the city's history from the mid-third century after Christ up tothe present time. The resulting information is especially re<strong>ve</strong>aling in lightof the serious erosion that has occurred along this coast in recent decades.The elucidation of the city's shore-line during the Iate Roman andmediaeval periods is based on the interpretation of archaeological evidenceby James Russell who has directed excavations at Anemuriumsince 1970. Changes in the configuration of the shore-line in recent decadesha<strong>ve</strong> been established by geomorphologist ESancar Ozaner as partof a larger project of in<strong>ve</strong>stigation of coastal erosion between Cape Anamur(Mersin) and Samandağ (Antakya) carried out in 1992-1993. ıF.Sancar OZANER. M.T.A. Genel Müdürliiğü 06520 - ANKARAProf. Dr. James RUSSEL, Department of Classics. Uni<strong>ve</strong>rsity of British Cclumbia. VAN­COUVER. B.C..CANADA(1) This in<strong>ve</strong>stigaticn was carricd out in conjunction with a study senson al Anemurium directedby J.Russell dcvotcd largcly to the drawing of architectural fragments. The col­Iaboratiorı wns fucilitatcd by ıl visit lo Anamur by S.Ozaner to rakc measurements İn thedistrict related lo his ccastal crosion project. J.Russell İs dccply grateful to the Anıtlar <strong>ve</strong>Mllzelcr Genel Müdürlüğü for permission to conduct research at Anemurium; he alsa acknowlcdgeswith gratitude the financia! assistanca İn the fonu of research grants provided bythe Uni<strong>ve</strong>rsity of British Columbia and Dumbarton Oaks Rescarch Center. Washington.D.Ç. S.Ozaner wishes to thank the Scientific and Technical Resenrch Council of Turkey(TUBITAK) for financial supporr of his project. Both authors alsa wish to thank Bay RamazanPeker, Director of the Anamur Museum. for kindly putring various services of theMuseuın at their disposal. and Bay Vehbi Uysal. Rcsearch Associate of the Anamur Museum,for kindly serving as temsilci during the project and for assisting the research in otherways.135


Anemurium (Eski Anamur) is located on the eastem flank of CapeAnamur, the southemmost point of Asia Minor, about 7 kilometres southwestof the modern town of Anamur (Fig. 1). The site extends alorıg anopen stretch of shore ıunning northwards from the Cape for about 1.4 km(Figs. 2-4). This shore has undergone a number of major changes at variousperiods in its history since Roman times, some of which can be identifiedby noting the relationship between structures belie<strong>ve</strong>d at one timeto ha<strong>ve</strong> been adjacent to the sea and the present shore-line. The presenceof ancient buildings now largely concealed by sand-dunes also indicatesa considerable build-up of beach in the inter<strong>ve</strong>ning centuries. More recentchanges are documented by measuring the distance to the sea fromcertain fixed reterence points in the ancient city (Fig. 2). These rneasurementsare based on ınaps, archaeological plans and aerial photographs ofvarying date (Fig. 2). Data from these sources ha<strong>ve</strong> been supplementedby measurements taken in the field in February and July 1993.Archaeological Evidelice for the Ancient Shore-line ofAnemuriumThe importance of Anemurium as a coasting station for ships passingbetween Cyprus and the Turkish mainland is well documented in sailingmanuals from Pseudo-Skylax tPeriplus 102) in the fourth century Re. tothe Portolans of the Middle Ages (Russell, 1987, p. 15, n.Z). The site provideda relati<strong>ve</strong>ly secure anehorage on the eası side of Cape Anamur, especiallyfrom the southwest wind that blows fiercely here almost dailyfor se<strong>ve</strong>ral hours during the sailing season. Though none of the sourcesmentions a harbour at Anemuriurn, some sort of harbour is implied bothby (Tacitus, Aıııı 12.55) and the tradition dating from the fifth centurythat the Apostle Barnabas set sail from Anemurium for Cyprus at the endof his journey along the Isaurian coast (Russel, 1987, p. 19).Material evidence for the city's waterfront facilities are visible at anumber of places along the present beach. Careful scrutiny of these remainsmakes it possible to reach some conclusions about the shore's corıfigurationat the time when these structures were in use. From this it isclear that the expanse of gra<strong>ve</strong>l beach and sand-dunes that exists today isa relati<strong>ve</strong>ly recent phenomenon, daıing from sometime after the finalabandonment of the mediaeval setıIement on the Cape, probably aroundthe end of the thirteenth century. That the city's seashore presented a <strong>ve</strong>rydifferent appearance in arıtiquity is evidem from the massiye sea-frontwall, considerable lengths of which can be seen extending northwardsfrom the promoııtory cliff for a distance of 400 metres along the shore.Much of it is lost to view beneath the beach gra<strong>ve</strong>l and sand-dunes that136


ha<strong>ve</strong> accumulated in subsequent centuries, but winter storms and the effectsof coastal erosion in recent years, as well as limited archaeologicalsondages, ha<strong>ve</strong> exposed portions of this structure in se<strong>ve</strong>ral places, Althoughit varies a little in its details, the wall's basic character, composedof a tough coııcrete aggregate of nıbble and occasional terracotta fragments,remains largely uniform throughout its length. The full height ofthe structure remairıs unknown, but as muclı as three metres of the heightof its seaward (east face) ha<strong>ve</strong> been exposed at se<strong>ve</strong>ral points (Figs. 5and 6). In alater phase of the.city's history the structure provided a basefor the new city-wall erected in the Iate fourth century where it frontedthe sea, but there can be no doubt that its original functiorı was to protecrthe city's waterfront from heavy seas at a time when there was no shinglebeach to obstruct the sea's encroachment.The presence of the sea can best be demonstrated at the southerrı extremityof the sea-wall where it turns sharply westwards to disappear intothe earth fill that has accumulated between the sea-wall's southeast cornerand the steep slope of the promontory to the south (Fig. 6). A remarkablefeature in the scarp of this fill is the total absence, except nearthe surface, of any sigrı of construction or of artificial floors. Pottery andother aıtefaers are also <strong>ve</strong>ry scarce, in contrast to the o<strong>ve</strong>rburden in otherparts of the city, This suggests that there was once a smail natural bay enclosedby higher ground at this point which would ha<strong>ve</strong> seı<strong>ve</strong>d as a modestharbour. Its entrance ınay be identified in the 25 metre gap that separaresthe southeast corner of the sea-wall from the remains of an ancientstructure built into a massi<strong>ve</strong> rock at the southern extremity of the modernbeach, The harbour was subsequently concealed by earth depositswashed down from the hill abo<strong>ve</strong> and by the formation of the gra<strong>ve</strong>lbeach to a considerable depth along the front of the ancient city-.The most striking eviderice that the sea orıce penetrated as far as thesea-front wall, howe<strong>ve</strong>r, is provided by the mouth of a large vaulted passage2.60 m in width running through the wall at apoint 65 m south ofthe noıthernmost extremity of the longest existing stretch of the wall(Figs. 4 and 7). This is in fact the outlet of a major drain that ıra<strong>ve</strong>rses thefuJi breadth of the city from west to east. For a considerable portian of itscourse it ıı.ıns underneath and supports the mosaic pa<strong>ve</strong>ment of the city'slarge palaestra, Since this building was ncaring completion around(2) The presence of a sccondary port may alsc be notcd. Stil! employed as an anehorage forsmaIl fishing boats, it nestlcs in a small bay Iocatcd on the cast llank of the outcnncst rockyspur of the promontory. Eviderice for its use in antiquity appears in rock cut steps Icadingfrom it Hud in a sınall building situated on a Ilat ledgc immediutely nbovc the harbor. Fordetails.see Russell, 1987.34-36.137


A.D.260, the drain must alıeady ha<strong>ve</strong> been in place at the time of the palaestra'sconstructiorı (Russell, 1987, p.34). Gi<strong>ve</strong>n the massiye scale ofthe sea-wall and the existence of a large drain issuing from it, there canbe no doubt that the sea reached as far as the wal1, and that it was the intentionof its builders that waste water from the drain should flow direct­Iy into the sea at this point. This contrasts markedly with the present conditionof the wall, entirely concealed by mixed earth and beach sand. Infact, before excavation, the ground le<strong>ve</strong>l lay abo<strong>ve</strong> the crown of the vaultof the drain.Evidence of a similar sort has appeared in 1993 and 1994 some 150m further north along the shore where continuing erosion of sand-dunesand beach shingle has re<strong>ve</strong>aled substantial remains of a number of ancientstnıctures at various points along the beach. The most striking is theupper suıface of a wall exposed for a length of 60.45 m (Fig. 8). With amaximum thickness of 2.89 m, its massiye appearance and length, andthe gentle inclination of its upper surface towards the sea, suggest thepresence of a breakwater to protect the structures situated immediate\ybehind it. Also recently brought to light by erosion at a distance of 75 msouth of the massiye wall is a vaulted drain descending towards the sea(Fig. 9). Though much smailer than the large drain deseribed previously,it too must ha<strong>ve</strong> discharged its contents directly into the sea. Flanking thedrain on each side are two walls, which may perhaps ha<strong>ve</strong> ser<strong>ve</strong>d asgroynes to pre<strong>ve</strong>nt the build-up of silt carried by longshore currentsaround the mouth of the drain, The date of these newly exposed structuresis uncertairı, but theyare probably not later than the end of thefourth century, by which time the nonhem part of the city had been enclosedwithin a new city-wall (Russell, 1987, p.19). At the time of theirconstruction, howe<strong>ve</strong>r, the beach must ha<strong>ve</strong> increased considerably, forthe newly exposed breakwater fol1ows aline about 35 m east of the earliersea-front at the south end of the city,E<strong>ve</strong>n in the vicinity of the earlier sea-wal1 the beach had undergonesubstantial growth by the first half of the fifth century. The evidence forthis appears in the construction of a church identified as that of the HolyApostles (11 16) datable to that period. lt project 31 metres eastwardsfrom the line of the original sea-wall, which in fact had to be reduced toits foundation courses to accomodate the church's atrium (Figs, 3 and 4).On the other hand, the amount of solid ground available for buildirıg wasprobably stili quite limited, for the entire easteırı end of the building restson a massiye platform consisting in part of rubble concrete constructionand partly of large architectural spolia from earlier structures. This can138


est be explained by a sharp fall-off in ground le<strong>ve</strong>l at that end of thebuilding and the need for strong protection against high seas.There is one further piece of evidence for the condition of the shorelinein the city's pası. In 1987 winter st01111S swept away much of theshingle at the south end of the beach where it meets the steep slope of theacropolis on the cape. As a result, onlyananow band of beach was leftbetween the sea and the east face of the ancient sea-wall (Fig. 5). Thisphenomenon exposed many fragnıents of ancient architecture, co1umndrums and bases, corııices and pieces of enrablature Iying on the sandysea-bottom and projecting from the ımıch reduced gra<strong>ve</strong>l on the beach.The return of the gra<strong>ve</strong>l during the following winter co<strong>ve</strong>red them againand they ha<strong>ve</strong> not reappeared since, The circumstance that depositedthese pieces on the sea-bed and the date of its occurrence are alike unknown,but there is reason to suppose that it occurred at the <strong>ve</strong>ry end ofthe cornmunity's life, perhaps towards the end of the thirteenth century,when the finer masonry was being systematically remo<strong>ve</strong>d from the siteby the Karamanoğlu authorities engaged at the time in building the newcasıle known as Mamure Kale at the opposite end of the plain. Materialfrom Anemurium was extensi<strong>ve</strong>ly employed in the Iower courses of thecastle, much of it still visible. One can readily inıagine the intense activityinvo1<strong>ve</strong>d in transferring these large and heavy spolia from the ancientsite to the new castle. lt is also easy to conjecture the occasional accidentwhen a boat capsized, tipping its load into thesea. The closeness of thesefragments to the sea-wall suggests that the boats may e<strong>ve</strong>n ha<strong>ve</strong> beenable to tie up to the sea-wall itself, which would ha<strong>ve</strong> provided a <strong>ve</strong>rycon<strong>ve</strong>nient platfornı for moving the blocks on board. This scenario isbest understood if we suppose that the sea at that time flowed right up tothe sea-wall, and that little, if any, of the present beach had as yet takenshape.Changes in the Shore-line ofAnemurium in Modern TimesMeasurement and interpretation of the changes in shore-line at Anemuriumin recent decades were realized by S.Ozaner. In order to documentcoastal change along the sea-front at Anemuriunı in modern times,eight reference points were established at regular intervals fronı south tonorth (Figs. 1 and 2). With one exception (no. 8), a modern beach buiIding,the reference points were tied to stnıctures belonging to the ancientcity; nos. 1-3 are points on the ancient sea-wall, nos. 4 and 5 are baırelvaultedstrııctııres, no. 6 is a cuıvilinear wall of a theatre-Iike structureand no. 7 a large single tonıb. The distance of tlıese fixed points fronı thesea as measııred in a series of large-scale plans and aerial photographs139


anging in date from 1812 to 1990 supp1ied the basic data. The documentsused in the study were as follows:1) British Adnıiralty chart of the anehorage at Cape Anamur at ascale of approximately 1:9000 prepared by F. Beaufort in 1812.*2) Aerial photographs at a scale of approxinıately 1:8000 taken byHarita Genel Komutanlığı (HGK) (Turkish State Mapping Agency) in1954 (Fig. 10, left).*3) Cadastral nıaps at a scale of 1:5000, prepared from aerial photographstaken in 1966 by Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü.4) Archaeological plan of Anemurium at a scale of 1:3000 preparedby G.Huber in 1965 (Fig. 2).*5) Archaeological Plan of Anenıurium ata scale of 1:2500 preparedby T. Boyd in 1978 (Fig. 4).In a number of cases (nos. 1, 6 and 7) the scales employed were 100imprecise to furnish reliable data, and İn one case (no. 4) the inaccuraterepresentation of the coast renders it unsuitable for precise measurement.Consequently only those docııınents nıarked with an asterisk, along withthe measurenıents takeri in the field in 1993, ha<strong>ve</strong> been employed in estab1ishingthe conıparati<strong>ve</strong> table of distances between the eight referencepoints and the shore-line, This co<strong>ve</strong>rs a period of 40 years.Table of Reference PointsNo.1 No.2 NoJ No,4 No.5 No.6 No.7 No.81954 90m 96m 112 m 96.5 ın 141 m 92 ın 90 ın 85.0 ın1966 70 ın 69 ın 78 ın 86.5 ın1978 63 ın 72 ın1986 91.5 ın1993 Fcb. 45 ın 49 ın 55 ın 62 ın 132 ın 84 ın 88 ın1993 July 44 ın 48 ın 54 ın 87 ın 90 ın 85 ınFrom this table it is clear that the extent of the beach, especially atthe southern end of the area sur<strong>ve</strong>yed, has narrowed appreciab1y since theearliest of the measurements recorded in 1954. This contractiorı is evident,for example, at reference point no. 1 where the sea stood at a distanceof about 90 m from the ancient sea-wall in 1954. At this time the140


Church of the Holy Apostles was largely concealed by the depth of shinglealong the beach at the time. By i 966 the distance to the sea had diminishedto areund 70 m, with the easteni end of the Church now protrudingclearly abo<strong>ve</strong> the beach (Fig. 3). Measurements taken in Julyi 993 record a furtlıer shrinkage to 44 m, the apse and northeast corner ofthe Cluırch having now collapsed from the rest of the structure througherosion. E<strong>ve</strong>n greater reduction has occurred at points 2 and 3, where thebeach has diminished by a distance of 48 m and 58 m respecti<strong>ve</strong>ly in fortyyears. Beyond this to the north, howe<strong>ve</strong>r, the rate of erosion duringthis period is much less se<strong>ve</strong>re, diminishing from 34.5 m at point 4, to 9m and 5 m at points 5 and 6 respecti<strong>ve</strong>ly, and to zero at points 7 and 8.Interpreıationofthe EvideliceThe shape of the shore at Anemurium in antiquity was c1early <strong>ve</strong>rydifferent from its present appearance. The two most striking changes arethe formation of the sand-dunes which ha<strong>ve</strong> largely buried ancient structuresnear the shore at the north end of the site and the de<strong>ve</strong>lopment of anextensi<strong>ve</strong> shingle beach which foımed in place of the receding sanddunesand now separates the ancient waterfront from the sea.The date when the dunes began to form is unknown, but the probableabandonment of the city around the end of the se<strong>ve</strong>nth century offers alikely context for a process that had probably been held in check up tothat time (Russell, 1987, p.23). The subsequent widerıing of the dunes ina northeasterly direction reflects the effect of the prevailing winds of thesummer months which blow from the southwest. This must account forthe lack of dunes at the southern end of the site sheltered in the lee ofCape Anamur. Thus this pan of the beach has undergone least expansionin antiquity.It is c1ear that no beach remotely comparable to that of the presentexisted in front of ancient Anemurium. Indeed, there are clear indicationsthat the sea penetrated as far as the city's protecti<strong>ve</strong> sea-wall in Romantimes and that there may ha<strong>ve</strong> been a smail harbour at its southern end.The best evidence for this lies in the exit of the city's main drain directlyinto the sea immediately in front of the sea-wall, an arrangement firrnlydatable no later than the mid-third century. Some build-up of beach hadcertainly taken place by the time that the Church of the Holy Apostles (II16) was built on a site outside the sea-wall in the first half of the fifthcentury. The massiye substrııctures at its east end, howe<strong>ve</strong>r, suggest thatthe sea was stili close enough to pose a serious threat, That a beach servingas a buffer zone some 30 m wide had foımed by early Byzantine141


times is also indicated by the structures recently exposed by erosion furthernoıth along the shore, Most notable of these is the impressi<strong>ve</strong> stretchof sea-wall. This build-up of sand and gra<strong>ve</strong>l along the shore was nodoubt caused largely by the gradual accretion of sediments carried fromthe rnouth of the neighbouring Sultan çay. E<strong>ve</strong>n so, the formaticn of thebeach probably evol<strong>ve</strong>d slowly and may still ha<strong>ve</strong> been far from completeat the south end of the site in the thirteerıth century, if as the evidencesuggests, ships were still able to sail close to the ancieııt sea-wall.Nothing is known of de<strong>ve</strong>lopments along the shore-line at Anemuriumfrom the Middle Ages until i 954 when the beach appears toha<strong>ve</strong> reached its largest extent, the end result of the natural deposition ofsand in large quantity and of lighter amounts of gra<strong>ve</strong>l carried southwestwardsfrom the Sultan çay. it may therefore be assumed that thisprocess had continued uninterrupted from ancient times with no humaninteıference. The drastic erosiorı that succeeded in the twel<strong>ve</strong> year periodfrom 1954 through 1966, amounting to 30 m, 37 m, 34 m and 10 m, atreference points nos. 1 through 4 respecti<strong>ve</strong>ly, can probably be attributedto the intensi<strong>ve</strong> and continuous extraction of gra<strong>ve</strong>l and sand from thispart of the coast from 1960 through i 966 for construction of a regulatoron the Anamur (Dragon) Çayand the irrigation channels associated withil. The excessi<strong>ve</strong> erosion at point no. 3 probably indicates the area ofgreatest activity, The additional erosion that has occurred during the subsequentperiod (1966-1993), at a rate of 26 m, 21 m, 24 m and 24.5 m forthe same four reference points, is hardly less serious. lt was largelycaused by the inordinate removal of sand from the mouth of the Sultançay during the period 1976-1982, when it seı<strong>ve</strong>d as a source of sand forpublic works,The marked contrast between the erosion at the southem end of theshore (ref. points nos. 1-4) and that at the noıthern end (ref. points 5-8)may be explained by reference to a rose diagram represerıting the frequencyof wind directiorı based on offical meteorological data from Anamur(Fig. I). The prevailingwinds on this coast blow from the north andsouth-west respecti<strong>ve</strong>ly. The north(Poyraz), an off-shore wind in winter,creates no appreciable current along the shore, By contrast, the southwestwind, which blows strongly from spring through autumu, gencratesa considerable current flowing in a northeasterly direction. Thus sedimentsdischarged by the Sultan çay tend to be carried eastwards alongthe coast rather than in the directiorı of Cape Anamur, wherea muclıslower rate of deposit occurs, This is evident also in the configuration ofthe coastal shelf to the east of Cape Anamur (Fig. 11), which contracts142


from its widest expanse opposite Gafurdamı to its narrowest at Cape Anamuritself (Alavi et al., 1989, Fig. 4). A fıırther factor inhibiting thebuild-up of sediment in front of Anemurium is the behaviour of the wellknownAsia Minor current in the Easterrı Mediterranean. This fiows atthe rim of the shelf in a westerly direction. At the same time it also tendsto create counter-currents and whirlpools in proximity to rocky promontoriessuch as Cape Anamur, thus isolating and blocking the inshorecurrents fiowing along the coast, These factors account for the <strong>ve</strong>ry gradualway in which the wide gra<strong>ve</strong>l and sand beach along the shore at Anemuriumhas formed o<strong>ve</strong>r the centuries.Only in recent decades has the process of beach forination been re<strong>ve</strong>rsed.Whether or not any of this can be attributed to absolute change insea-Ie<strong>ve</strong>l, a phenomenon noted in other oceans and seas since the nineteenthcentury (Kunz, 1993), is uncertain, since no long-term measurementsof sea-le<strong>ve</strong>l exist for the coast at Anamur. In any case the effects ofany global rise in sea-Ie<strong>ve</strong>l would be minuscule compared to recent humaninter<strong>ve</strong>ntion. There can be no doubt that the extractiorı of erıormousquantities of gra<strong>ve</strong>l and sand since 1960 is the principal cause of the erosionthat has accelerated since that date. In one single generation thecharacter of this stretch of shore has suffered a far more dramatic transformatianthan in the many centııries that it has taken this beach to form,Unfortunately, the cessation of exeavation has neither re<strong>ve</strong>rsed nor e<strong>ve</strong>nhalted the speed of erosion at Anemuriurn, The damage continues unabated,with imminent threat to the existence of ancient stnıctures alongthe shore. Only a well planned, and probably costly, programme of countermeasuresis likely to re<strong>ve</strong>rse the damaging process set in train by improvidenthuman activity and lax regulation in the pası. This will requirea determined exercise of political will on the part of the se<strong>ve</strong>ral authoritiesresponsible for the protection of a major ancient site on one of themost beautiful beaches of this part of Turkey.REFERENCESALAY! S.N.. EDIGER V. und ERGIN M.. 1989. Rccent sedimcntation on the shclf and uppcrslopc İn the Bay of Anamur. southern coast of Turkey. Marine Geofogy 89, 29-56.BEAUFüRT. F.. 1812. Anclıorages on ıııe 50[(111 Coast of Turkey. H.M. Hydrographic Office,Taunton. Gl. Britain. Prcliminary Chart 241. rcvised 1959.KUNZ H.. 1993. Coastal protcction responscs to sea lcvcl rise and lo changing social needs. Cascstudy Ley Bay. southeni North Sen, Gerınany. Proceedings (!{ the First InternationalConference on the Mediıerranean Coastal Environnıenı. Novcnıbcr 2-5, Antalya, Turkey.1059-1073143


OZANER F.S.. 1993. Anamur (Mersin) <strong>ve</strong> Suniandağ (Antakya) Kıyılarında kıyı (plaj)erozyonUl).un araştırılması (Invcstigation of the coastal crosion at Anamur und Samandağccasts) TVBfrAK Report No: DEGAG - 62, Ankara. 55 pp.ROSENBAUM. E., HUBER G..and ONURKAN S., 1967. A sur<strong>ve</strong>y ofcoastal cities in WeslernCilicia (Türk Tarih Kurumu Yayını, VI-8), Ankara, 85 pp.RUSSELL, J.• 1980. Ancınurium: the changing Iacc or a Roman city. Archaeologş 33: 5, 31-40.RUSSELL. J., 1987. The mosale inscıipıions of Anenıuriımı (Oesterreich. Akademie dcrWissenschaften: Deukschrift. phil.-hisl. KI., 190), Vienna. 93 pp.ÜNLÜATA, U., OGUZ T.and ÖZSOY E.. 1983. Blocking and steady ciroulation by ccastalgcometry. Joum, Ptıvs. On.:anog. B, 1055-1062.144


DaOlıkAlan3iSiE~$LAnamufB·ı~~~gp"~] o3 Km \ı..,.........-;.-,.__-r-__..--_.,...,.-.:..~..,...__-r-'__.....--,-,.__..,...J"". NiFig. 1- Map of the Bay of Anamur with wind-rose diagram based on data for Anamur 1949­1990.• f145


.r~-'·-------'--~'~-~--Fig. 2-Plan of Anemuriurn with numbered referenee points used to measure changes İnshore-line. (G.Ruber)Fig. 3- Anernurium, general view from the acropolis of ancient city andshore. Note remainsof Churcb of the Holy Apostlcs (II 16). (F.S. üzaner)146


.!- _ .....,- .J'"~,~~. ~ _.i!"


Fig.5-Anernurium, exposed east face of original sea-wall at south end of beach, from north,with architectural fragments visible in foreground. (J. Russel)Fig. 6-Anemurium, southem extremity of sea-wall and probable entrance to silted up harbourfrom southwest. (J. Russell)148


Fig: 7- Anemurium, outlet oflarge vaulted drain through the ancient sea-wall (1. Russell).Fig: 8- Anemurium, recently exposed breakwater at northern end of the beach, from south (1.Russell)149


Fig:9- Anemuriurn, outletof vaulted drain recently exposedby erosion of beachwithflankingwalls to protect silting-up of theexit (ES. Ozaner)Fig: 10-Aerial photos of Anemurium, 1954 (left) and 1990 (right), to illustrate the degree ofcoastal erosion during this period. Scale: aprrox. 1:7000, (H.G. K.). Right photo enlargedfrom scale of 1:17.000.150


.'1 Km.790·0i• 9......tJ\......Fig: 11-Bathymetrie map of coasta1 shelf of the Bay of Amamur. Canyon at centre indicates ancientvalley ofSultan çay (Alavi et al.)


NEW THOUGHTS ON THE BATTLEFIELDOF ISSUSF. Sancar aZANER *AyşeÇAUKA Sur<strong>ve</strong>y/exeavation team from the Uni<strong>ve</strong>rsity of Bilkent, Departmentof Archaeology and Art History! and geomorphologist SancarOzaner from MTA (Geologica! Sur<strong>ve</strong>y of Turkey) ha<strong>ve</strong> been carrying outcollaborati<strong>ve</strong> studies on the ancient sites around the gulf of ıskenderunsince 1991.During the summer of 1992, the archaeological team started to excavateKinet Höyük which is supposed to be the ancient Issus, whileOzaner studied the geomoıphologica! changes which had occured theplain of Issus in historica! times in erder, to find out the exact location ofthe harbour of Issus and to inteıpret it better than in other related archaeologicalfindings, During his study, he detected important changes in.the ri<strong>ve</strong>r beds of the plain of Issus, as well as in the coastal line of ıskenderunBay, which Hesat the western edge of the plain. This led him tocarry out detailed studies concerning the baule of Issus, which was heldon botlı sides of the ancient Pinarus ri<strong>ve</strong>r in No<strong>ve</strong>mber 333 Be, making• Dr. Gecmorphclogist Sancar üZANER, MTA Genel Müdürlüğü,06520, ANKARA.Ayşe ÇALIK, Ph. D. Student, Department of Classics. King's College London, Uni<strong>ve</strong>rsityof London, London WC2 R 2 LS.This joint paper was presented by Miss Ayşe Çelık, at the 16thInternational Symposiuın ofExcavations, Sur<strong>ve</strong>ys and Archaeometry, Ankara. 30 May-3 June 1994.Abb: A: Arrian, P: Polybius(1) The team consists of the leeturers and tlıestuderıts of Bilkent Uni<strong>ve</strong>rsity: the head of department;Ass. Prof. İlknur Özgen, exeavater of Kinet Höyük; Ass. Prof. Maria HenrietteGates. We are much indebted to themfor Ictting us participate with their sur<strong>ve</strong>y in the aren,accommodatiııg us during our field work and giving us a chanee to presentthis paper. Weare also most grateful to the General Directorare of nıonuments andMuseums forpennittingus to announee theresultof this sur<strong>ve</strong>yat an international symposium.153


this plain remarkably famous. The location of the Pinarus continues to bea matter of scientific contro<strong>ve</strong>rsy, which calls for further detailed research.Reading of relevant sources and literature was combined with an interpretationof aerial photographs and topographical maps of the area. Weused the aerial photographs in a scale of 1: 40.000 and 1.20.000 whichwere taken in 1948 and 1975 respecti<strong>ve</strong>ly by the Cartography Authorityof Turkey (Harita Genel Komutanlığı). We also used 1:25.000 scaled topographicalmaps of the area published in 1953, 1956 and 1976, whichwere prepared using the aerial photographs taken by the same authorityin 1948, 1953 and 1974 respecti<strong>ve</strong>ly. We carried out field work in August1993. During the field work we were in the most con<strong>ve</strong>nient place, wherewe could cornpare our cartographic interpretations with descriptions fromancient sources, as well as with the conclusions.of modern writers whichwere gathered in advance-.Main Sourcesfor the Baule ofi ssusThe main sources regarding the battle of Issus were provided by ancienthistorians. These are as follows:Arisıobıüus: (Fourth century Be). A witness of the battle who participatedas one of Alexander's generals. His reports ha<strong>ve</strong> been transmittedto us by Ardan.Arrian: (95-175 AD). A historian who li<strong>ve</strong>d in Nikomedia (İznik)and transmitted detail information about the battle in his book, AnabasisAlexandri which is based mainıyon the statements of Ptolemy and Aristobulus.The battle of Issus: 'ii. 6-12'.Callisthencs (360-3287 BC): The court historian of Alexander whowas in charge of the battle. He rcported the tactics and logistics of thebattle and also gaye descriptions and measurements of the battlefield andits surroundings. His documents ha<strong>ve</strong> not survi<strong>ve</strong>d, but they were paraphrasedby Polybius.Curtius (First century Be): He wrote: Historae Aiexandri MagniMacedonis,A History of Alexander, (Books I-IV), Vol I. The battle ofIssus:'iii. 7-11'.(2) We would likc to tharık Prof. Haınmond for his helpful letrer reagarding up-to-date bibliographyccnceruingthe battle.154


Diodorus (Contemporary of Caesar and Augustus): A Greek historianwho wrote a series of books under the title Bibliotheke Historike.Howe<strong>ve</strong>r, many of them ha<strong>ve</strong> been lost in the course of time. The Englishtranslation of his wiritings about Alexander's easterrı campaign was publishedin 1963, by C. B Welles: Diodorus: Siculus ofSicily, (in XII vol­.umes), vol. 8, books XVI, 66-95 and XVII, 1963. The battle of Issus: ­'xvii, 32.4-37'.Justin (Third century AD):"JlIstin was epitomising the <strong>ve</strong>ry longwork of Pompeius Trogus, Historiae Philippicae in forty-four books,which began with the first empire, that of Assyria, and ended with e<strong>ve</strong>ntsin the principate of Augustus'' (Hammond, Three Historians... p. 86. Forthe battle see: "xi. 9. l-Iü"Plutareh (46-119 AD): Bioi Paraleloi Paralel Li<strong>ve</strong>s (Life of Alexander),volume VII, with an English translation by B. Perrin, (in XIvolumes), 1919. The battle ofIssus: - '20. 1- 5'-Polybius (200-120'? BC): A Greek historian who transmitted to usCallisthenes' statements in his book Historiai., one translation by W. R.Paton, Polybius, The Histories, (in six volumes) London, 1924. The batdeof lssus: "


esult of insufficient caıtographic material. For these reasons, the modernscholars, predominantly historians, suggested different ri<strong>ve</strong>rs of the plainof Issus as the ancient PinanıS, although theyall used the same ancientsources.The identification of the Pinarus ri<strong>ve</strong>r as the modern Payas ri<strong>ve</strong>r isthe result of out geomorphological/archaeological sur<strong>ve</strong>y with referenceto ancient and modem sources This identification has been previouslymade by some scholars. Howe<strong>ve</strong>r, impoıtant mistakes are evidem in theirwork, which arise from a lack of knowledge of the coastal geomorphology,in paıticular regarding the progradation of the ri<strong>ve</strong>r delta.In this paper, we will limit our infoımation to the ancient sources,and evaluate the work of the modern writers, who did valuable studiesand identified the Payas ri<strong>ve</strong>r as the Pinarus. We will also introduce ourown conclusion.Approach to the battlcfieldMost of the scholars are in agreement as to the route to the battlefield, which Alexander followed after passing through the Cilician Gates(Gülek Boğazı). Fig. 1 We will summarise the e<strong>ve</strong>nts after that point: Alexanderpassed the narrow Gülek gorge in Iate June and captured Tarsusin July 333 BC. He suffered from malaria in Tarsus during August andSeptember, After his reco<strong>ve</strong>ry (mid October) he sent Parmenio, his general,to hold the passes in Eastern Cilicia, while he marched west and tooko<strong>ve</strong>r the cities in Cilicia Tracheia up to the Calycadnus (Göksu) ri<strong>ve</strong>r, Onhis way back he held a national festival at Soli (Pompeipolis, near modernViranşehir) in early No<strong>ve</strong>mber, and came back to Tarsus again.In the meantime, Parmenio captured two Greek cities, Magarsus(Karataş) and Mallus (Misis) as well as the Karakapı Pass' leading fromCilicia into the plain of Issus -and afterwards occupied Castabalum- onthe Persian royal road. Then, he marched through the plain of Issus' andoccupied the Jonah Pass'' then turning back to Issus", Leaving Tarsus, AI-(3) The end of the Akpınar valley at the eastern boundary of the Ceyhan Doruk Plairı.(4) Muttalip Höyük; situated İn the field of Toros Gübre Sanayii A. Ş. located in the NE cornerof ıskenderunBay.(5) The coastal plain which cxtends betwcen the towns ofDörtyol and Payas.(6) The gorge of Derebani Dere, which terminates in Sariseki town, ubout 11 km north of ıskenderun.(7) Most probably Kinct Höyük near thecoast, which İs located İn the field of Delta Petrol A.Ş.about 6 km NWof DörtyoL.156


exander followed the route that Pannenio made safe, crossed the paleobed of Pyramus (Ceyhan nehri), and visited Magarsus and Mallus tomake sacrifices. At Mallus, he heard from Parmenio that Darius was encampedat Sochois, two days' march beyond the Jonah Pass. He met withParmenio on Castabalum and the whole army advanced to Issus. Afterconsulting his generals, he decided to march south, through the coastalroute and to pass the Amanus mountains via the Belen Pass (BelenGeçidi). Marching from Issus, he passed the Jonah Gates aııd reachedMyriandrus? in two days and allowed his arrny to rest near Myriandrus.Meanwhile, Darius decided to advance from Sochoi into Cilicia, tomake an unexpected attack on Alexander, because he belie<strong>ve</strong>d that Alexander'sforces were spread out from Rough Cilicia to the plain of Issus.He took the northern route in the Karasu valley through the most con<strong>ve</strong>nientri<strong>ve</strong>r plains and mountain passes-through İslahiye -Bahçe andOsmaniye- and came to Issus via the Kaleköy Pass (Kısık Boğazı), Whenhe heard at Issus that he was behind Alexander, he decided to follow him,hoping to catch him in the Amik-Karasu plain.(8) The exact location İs unknown.(9) The location of Myriandrus İs 110t known yet. Xenephon locates it 5 parasangs or 150 etades(28 km) south of the Cilician Gates. When a 28 km distance is measured from the Jonahpass, its location İs found to be near Adatepe. a large cape with scattered ruins on top,about 13 kın SW of modern İskenderun. Engels ( 1978. p. 47) and Murison ( 1972. p. 407)indicare Adatepe as Myriarıdrus. Howevcr. Seton-Williams ( 1954, p. 147) states "in view ofthe fact that no pre-Hellenistic material was raund during sur<strong>ve</strong>y, identification as Myriandrcssceırıs unlikely". When ıl 28 km distance measured from the Belen Pass, the loeationof Myriandrus appears to be samewhere near Rhosus (Arsuz). a settlement on the coastabout 32 km SW of ıskenderun. Again . Seton-William deseribes Rhosus as "extensi<strong>ve</strong> ıracesof aneient scttlcmcnt on both sidcs of road. No mound, no pre-Hellenistic material"(1954, p. 147). In addition. Stmbo mcntions Myriandrus and Rhosus as different cities onthe Mediterranean coast. He states" and the gulf is callcd the Issic Gulf. On this gulf are situatedthe eity Rhosus. the city Myriandrus, Alexandreia, Nieopolis, Mcpsuestia and Pylai,as it is called, which is the boundary between the Cilicians and the Syrians. "(Sırabo, Gecgraphy,14.5.19, p. 357. translation by Jones). Janke (19<strong>10.</strong> p. 142) puts ii about II km awayfrom the Jonah Pass (or Sanseki), which is located closc to İskenderun. Hammond ( 1989. p.96) puts about 7 kın SW of Iskenderun. We support Janke's daim. If the city had existed, itwould ha<strong>ve</strong> been locatcd cither near ıskenderun or somewhere within a 5 km coastal stripsouth of İskenderun. Logically, the city could not ha<strong>ve</strong> been far from the Belen Pass. if Myriandrushad been located at the far south of the Belen Pass, Alexander would not ha<strong>ve</strong>marched therc. The coasıal plain from İskenderun 5 km to the south is onlyabout 2 kınwide. This plain rcprcsents a former bay which was filled by alluvial depcsits of the torrentsderi<strong>ve</strong>d from mountains nearby. We aIready knaw that a stretch of sen about 1500 ın longhad becrı transfermed inro land in the Payas delta siuce the forth century Re. (Ozancr.1994) Therefore, Myriandrus ıuight be buried under the alluvial depcsits in any Iocaıion inthe abo<strong>ve</strong>-mentioned coustal strip (probably ncar Karaağaç district). it needs further invcstigation.157


At Myriandrus, Alexander leamt that Darius was behind him. Hetumed back and marched north quickly, to take an advantageous positionagainst Darius in the plain of Issus (Fig.l).When Darius heard that Alexander was marching back he was nearthe Pinarus (Payas) ri<strong>ve</strong>r. He decided to take a defensi<strong>ve</strong> position on thenorthern bank of the ri<strong>ve</strong>r and to palisade. Afteıwards, Alexander positionedhis army on the southern bank of the ri<strong>ve</strong>r. Interpretation of all thee<strong>ve</strong>nts clearly indicates that the battlefield was the location for a changemeeting rather than a planned confrontation.Location ofthe Batılefield According to Different AuthorsThe location of the battlefield has been estimated on three main ri<strong>ve</strong>rsof the plain of Issus by the foliowing scholars:Deliçay; Janke (1910), Judeich (1929), Murison (1971), Hamilton(1973), and Faure (1985).Kuru çay: Kromayer (1914), Stark (1958) and Bosworth (1988).Payas çay: Wilson (1884), Dittberner (1908), Delbrück (1920),Green (1970), Renfroe (1975), Engels (1978), Fox and Lane (1980), Deyine(1980) and Hammond (1980 and 1989).Some authors mentioned only the ancient name Pinarus without indicatingany modem ri<strong>ve</strong>r of the plain of Issus, These scholars are:Wright (1934), Schacherrneyr (1973), Bum (1974), Will (1986) andWilken (1967).Why the Payas Ri<strong>ve</strong>r Should be ldentlfied with the Pinarusw:lt must ha<strong>ve</strong> been fruitful for the few scholars, who, like Hammond,visited the location, to ha<strong>ve</strong> available the measurements and the descriptionsstated by the ancient sources, along with satisfactory cartographicmaterials. This enabled them to set out more credible argumentsalthough their work has some mistakes, which we will bediscussing towards the end of this paper.(Iü) Although the Payas ri<strong>ve</strong>r has been identified as the Pinarus by recent valuable works, itseems thatthe Iocation of the baulefield İs stili iri doubt. This İs exemplifed by the BBC televisionseries and publication "The Great Coınmanders'' which included n re-enactment ofthe baule of Issus. According to the producer Phil Grabsky: "Deliçay was strongly recommcndedas to the batılefield butwe also shct the ri<strong>ve</strong>rPayas as an altemati<strong>ve</strong> place"(telephonecoıı<strong>ve</strong>rsation withPhil Grabsky on 28.4.1994).158


It was Callisthenes, as the chief military historian, who left a considerableamount of infomıation which helps us to identify along which ri<strong>ve</strong>rthe battle was fought.The most valuable information, related to the length of the battlefieldis gi<strong>ve</strong>n by Polybius, based on a statemeııt of Callisthenes "the distancefrom the sea to me foothills of tlıe Amanus range at the point where theri<strong>ve</strong>r crosses the coastal plain is not more than 14 stades"!' (2.6 km)(P.12.17.4). Callisthenes' measıırement suggests that the Payas ri<strong>ve</strong>r wasthe ancient Pinarııs, although the present length of the ri<strong>ve</strong>r plain hasreached about 4.1 km due to progradation of its delta since 333 BC (Figs.2,5). When we compare the distarıce gi<strong>ve</strong>n by Callisthenes witlı thepresent length of the ri<strong>ve</strong>rs of the plain of Issus, it becomes evident matthe Payas ri<strong>ve</strong>r is the most probable candidate for Pinarus. The presentdistances of the ri<strong>ve</strong>rs from north to south are: Deliçay; 8.5 km , Ozerliçay: 6.5 km, Kuru çay: 4 km and the Payas çay 4 km (Fig. 2). Althoughthe length of the present plain of Kuru çay is the same as the presentplain of Payas, two additional descriptions, one gi<strong>ve</strong>n by Callisthenes,. the other gi<strong>ve</strong>n by Arrian, compel us to disıniss Kuru çay. Callisthenesirıdicates that the Pinarus ri<strong>ve</strong>r was flowing obliqııely to the coast duringthe battle. In figııres 2 and 3, it can be seen that the first 2.6 km of thePayas ri<strong>ve</strong>r from the foothills of the Amanus run obliquely to the coast ina SE-NW direction. Kuru çay does not show sııch a pecııliarity (Fig.2).Arrian states "He (Darius) also stationed aboııt 20.000 men on the ridgeon his left o<strong>ve</strong>r against Alexander's right: some of these actually got tothe rear of Alexander's force, since the moııntain ridge where they wereposted was deeply indented in one paıt and foımed something like a bayas in the sea: Then bending outwards, again it broııght those posted onthe foothills to the rear of Alexander's right wirıg" (A. 2.8.7). Indeed, thefoothills of me Amanus Moııntains, which are mainly seen in the foım ofsteep colluvial fans, spread out in a sickle shape towards the sea on mesoutherrı bank of the Payas ri<strong>ve</strong>r (Figs. 2,3,5). The situation is the re<strong>ve</strong>rsein me case of Kuru çay: The hills of the Amanus chain bend towards thewest on the northern bank of the ri<strong>ve</strong>r (Fig. 2). On the grounds of meabo<strong>ve</strong>-mentioned explanation we may dismiss the identification of Kuruçay as Pinarus.(11) We must trust Callisthenes' information bccausc. as wc know, Alexander paid professionalGreek survcyors. the Bematisıs, lo measure distances İn tlie land accurately by paciııg. Cal­Iisthenes gi<strong>ve</strong>s an approximatc mcasurement of the Pinarus plain, omitting windings of theri<strong>ve</strong>r bed. becausc the dangerous conditions on the battlcficld precluded a detailed sur<strong>ve</strong>y.159


Can the distance gi<strong>ve</strong>n by Callisthenes indicate Deliçay or Özerliçay, i. e.. the ri<strong>ve</strong>rs that might ha<strong>ve</strong> advanced about 6 and 4 km since thebattle? Ozaner's study of geomorphological changes in the plain duringearlicr times has pro<strong>ve</strong>n that therıorthern part of the plain of Issus, whichwas occupied by Deliçayand Ozerli çay has expanded little since antiquity(Ozaner, 1994). He explained that Deliçay, the longest ri<strong>ve</strong>r of theplain of Issus was merging into the sea immediately to the south of theKinet Mound which supposed to be ancient Issus- around the ıst centuryBC, then changed its course twice, shifting about 2.5 km towards thesouth (Fig. 2). The first estuaıy of the ri<strong>ve</strong>r was used as the harbour of Issusin Strabo time'>, Due to the continuous change of the ri<strong>ve</strong>r bed, andbecause of an acti<strong>ve</strong> normal Iault!', which has been controlling straightconfiguration of the coast, a distinct delta could not de<strong>ve</strong>lop at this seetionof the coastal plain. Ozaner concluded that the Payas ri<strong>ve</strong>r is the onlyri<strong>ve</strong>r in the plain of Issus, which has changed its main bed since antiquity.Neither has it been affected by the fault- the fault does not extendthat far- thus, it could ha<strong>ve</strong> formed a distinct delta at the south of theplain. If we assume that the Payas Ri<strong>ve</strong>r, whose present plain measures4.1 kın, is the ancient Pinanıs, whose length was gi<strong>ve</strong>n by Callisthenes as2.6 km-we can estimate that about 1500 m (67 cm in a year) accretion ofthe ri<strong>ve</strong>r delta has taken place since 333 Be. This is <strong>ve</strong>ry possible in thelight of the explanation mentioned abo<strong>ve</strong>.There are more measurements between same reference points on theland and the battlefield gi<strong>ve</strong>n by Callisthenes, which indieate Payas asPinanıs and dismiss Deliçay as a claimant. it is not necessary to mentionthem again since they ha<strong>ve</strong> been interpreted correctly by Devine" The 10­cation of the battlefield of Issus", 1980, p.4, and Hammond Alexanderthe Great. King, Commander and Statesman, 1989, p. 97.Of all the modern writers, Hammond carried out the most detailedstudies on the strategy and tacties of the battle, as well as on the morphologiealaspects of the battlefield. Having visited the area in January 1941,Hammond explained that the measurements fit the Payas Ri<strong>ve</strong>r betterthan the Deliçay (N. G. L. Hammond, A History of Greece to 322 BC,Oxford, Clerendon, 1959, p. 609). Then he studied the Payas valley in(12) At present. lssus is an isolated mound about 525 ın from the coast, due to the result of a1­luviation.(13) Due to the effect of this fault, alluvial material brought by the torrents hasbeen sedimented<strong>ve</strong>rtically on the collapsed part of the coast. Therefore the ccastal plain could not be expandedmuch to form a distinct delta.160


detail in Jurıe, 1976. He published a map which shows the ancient ri<strong>ve</strong>rcourse of the Pinarus, as well as the ancient coastline at the time of thebattle (Fig. 4). This is the only detailed map of the plain of Pinarus toshow present and paleo configurations of the ri<strong>ve</strong>r and the coast since antiquity.Unfortunately, Hammond's analysis of the paleo configurationsis not correct. He measured correctly 2.6 km on the Payas ri<strong>ve</strong>r from thefoothills of the Amanus to find the paleo location of the coast. Howe<strong>ve</strong>r,he found the exact location only at one point (i. e. where the ancientcoastal line cuts the modem ri<strong>ve</strong>r), because he incorrectly drew a conca<strong>ve</strong>coastline to show the extension of the paleo coast in both directions(Fig.4).it is a well-known fact that any kind of delta at a mouth of ari<strong>ve</strong>r- progradates by continuously forming a typical con<strong>ve</strong>x delta shape. If adelta is formed in a con<strong>ve</strong>x shape today, it must ha<strong>ve</strong> been formed in thesame shape in the past. The right configuraton of the ancient coastlinecan be seen in Fig. S. As can be obser<strong>ve</strong>d in the map (Fig. S), the ancientcoast was more or less parallel to the present coast, showing a typicaldelta shape, located about IS00 m east of the present coastline.The paleo course of the Pinarus ri<strong>ve</strong>r which is seen in the map ofHammond (Fig. 4) does not exist in the field. We walked through his assumedpaleo bed step by step, and could not find any trace of an abandonedri<strong>ve</strong>r bed. At present this Iocatiorı is a fertile plain with <strong>ve</strong>ry finesoiL. During our field work, the real abaııdoned paleo bed was found andindicated on the map (Fig.S). It staıts at about 12S0 m from the ri<strong>ve</strong>rmouth and passes near the northern edge of Payas Castle!.. in a NE-SWdirection and meets the coast near the western side of an ancient observationtower cal1ed Çin Kule. Asmall, but typical, delta form is seen at theterminal point of the paleo ri<strong>ve</strong>r bed (Fig. 3-S). As is clear from its location,the Pinarus (Payas) ri<strong>ve</strong>r must ha<strong>ve</strong> f!owed along this paleo bedsome time Iater than the battle of Issus. The smail diameter of the deltasuggests that the ri<strong>ve</strong>r must ha<strong>ve</strong> f!owed this mouth for a relati<strong>ve</strong>ly shorttime. In fact, a lagoon located at the edge of this smail delta was used asa harbour until the end of the Ottoman period because the delta had beenabandoned a long time before and consequently had not been sedimentedany more. The trace of the lagoon is evidem as two black patches on theaerial photograph taken in 1948 (Fig. 3).(14) It is part of a building complex, which also includes a caravanserai and II buth, ali built bySokullu Mehmet Paşa in 16 tlı century.161


Hammond's unrealistic depiction of the paleo bed of the Pinarus ri<strong>ve</strong>rand the coastline can be regarded as a means of accommodating Darius'army, the size of which was greatly exaggerated in the ancient sources.The modern writers reduced this figure to between 75.000 and150.000 15 • On the other hand, the total for the whole aımy of Alexanderwas reportedly between 25.000 and 40.000 16 • Hamrnoııd does acknowledgethat this exaggeration was for propagandistic purposes, evidentin the estimates of Callisthenes and others, who claimed Darius'anny to nıımber betweerı 300.000 and 600.000. Like Judeich, he drawson the work of AITian (ii. 8.5-7) and Curtius (iii. 9. 1-5), which leads himto approximate a total of at least 143.000 men". Where Jııdeich attemptsto find space for this army by locating the battle along theDeliçay, Hammonddraws an erroneous coastline and paleo ri<strong>ve</strong>r bed.Hammond might also ha<strong>ve</strong> been affected by one of the statements ofArrian: "Alexander heard that Darius was in the rear but did not creditthe repoıt: he embarked some of the companions in a thirty-oared shipand sent them back to Issııs, to see if it was tnıe. They disco<strong>ve</strong>red moreeasily that the Persians were camped there, since the sea takes the formof a bay there, and reported to Alexander that Darilis was at hand".(A.2.7.2). Perhaps dııe to this description, the ancient coast looks morelike a bay than a delta. In fact, the delta has been transformed into bayson both sides, as can be obser<strong>ve</strong>d from the present Payas Delta in Figs. 2and 3. Since the delta was similarly shaped in the past, it coııld be arguedthat Arriarı is referring to one of the bays on both sides of the ancient delta(most probably the one located on the southern side, close to Alexander).Some scholars analysed the battlefield (the Payas valley) withoııthaving knowledge of an extension of a coastal plain by progradation of adelta in the course of time. Devine, for instance, who correctly estimatedthe Payas ri<strong>ve</strong>r to be the ancient Pinarııs with the help of ancient soıırces,was COITect with all the measurements except for the distance of the an-(15) See Hatnilton "It is not clcar that the Persian arıuy ccnsidcrably outnumbered Alexander'sforces; perhaps 75.000 would not be wildy wrong" p.66.(16) Tam states" He (Alexander) may ha<strong>ve</strong> had from 20.000 to 24.000 infantry in acıion buı heprobably had 5000 horses. (Tam 1979. p.26). Harmnond indicatcs u total of 40.000 men onhis map.Hammond 1989.p.Iüz.(17) This total is not gi<strong>ve</strong>n explicitly by Haınırıcııd but is the sum of the constituent uuits ınentionedin:Alexanderthe Grcaı, King, Canımander and Statesman, (1989).pp. lOl and 103.:according lo Callisthenes 30.000. heuvy-armed infantry (Greek mercerıaries); according toAITian 60.000. Pcrsian imitaters (the Cardaces); "a cavalry force of 30.000"; " a light-armedinfantry Iorce to the number of 20.000"; and "the 3.0oo-l11an Royal Cavalry Guard".162


eient plain of Pinarus whieh is gi<strong>ve</strong>n as 14 stades ( 2.6 km) by Callisthenes.Devine« criticises Callisthenes' measurement: "Callisthcnes,howe<strong>ve</strong>r states that the distanee from the sea to the foothills of the Amanuswas only 14 stades ( 2.59 km) where the Pinarus erossed the plain.But at no sııitable point is the eoastal plain anywhere near so narrowandwhere the Payas erosses it, it is just o<strong>ve</strong>r 4 km" and also aeeepts that" therest of Callisthenes' deseription of the ri<strong>ve</strong>r and its environs fits the Payas">,and he finds a reasonable explanation for Callithenes' s ineorreetrneasurement, stating" the anomaly is, ne<strong>ve</strong>rtheless, patient of a satisfaetoryexplanation. Janke pointed out in Auf Alexanders des GrossenPfaden: eine Reise dureh Kleinasien, Berlin, 1904, 54, that one of theeharaeteristie optical effeets of high mountain range (and Amanus rises to2000 m) is to induee an underestimate of the width of the plain direetlybelow">, Indeed, Callisthenes reports the correct length of the plain ofPinarus. The delta of the Payas ri<strong>ve</strong>r (Pinarus) has expanded about LSkm sinee 333 BC. Devine also incoırectly analyses the most downstreampart of the present Payas Ri<strong>ve</strong>r-whieh did not exist at the time of the battle-from the point of view of the cavalry Cııarge (p. 8).Analysts ofthe Ri<strong>ve</strong>r Banksj;'0111 the Strategie AspeetCallisthenes' desetiption of the morphologieal features of the Pinarusvalley was paraphrased by Polybius 12.17.5: "In its upper seetion afteremerging from the mountain ' the sides of its bed were tom away' "andalsa" Where the ri<strong>ve</strong>r ran through le<strong>ve</strong>l areas as far as the sea, its bed wasmarked 'by preeipitous ridges hard to climb' and Callisthenes deseribedthis feature as ' the eyebrow of the ri<strong>ve</strong>r, precipitous and thorny' " (P.12.12.4).During our field work, we examined the entire valley of the PayasRi<strong>ve</strong>r from the foothills of the Amanus Mountains to the eoast.The first part, whieh runs between the end of the canyon and the fırstbridge, is a rather large' flood plain, whieh extends about 80 to 100 m inwidth and about 600 m in length (Figs; 5, 6). The ground is firm and eonsistsof sand, gra<strong>ve</strong>l and boulders of different sizes and the ri<strong>ve</strong>r flows ina shallow course, This seetion of the ri<strong>ve</strong>r is similar to the first part ofCallisthenes' deseription.(18) A. M. Devine (Cambridge): 'The location of the batılefield of Issus", LCM, 5.1 (Jan.1980),3-10, p.?(19) Ibid,(20) Ibid.163


Between the first and the second bridge-a distance of abont 1300 mincluding windings- the ri<strong>ve</strong>r flows in a <strong>ve</strong>ry narrow valley, which is confinedby continuous steep terrace scarps (Figs: 6,7).Terraces on both sides of the ri<strong>ve</strong>r are asymmetric in character. Onthe soutlıern side, there are three suıfaces bounded with three terrace.scarps, whi!e on the northern side, there are only two le<strong>ve</strong>ls with two terracescarps. The upper most snıface on the southern bank is a gently slopingaccnmnlation glacis, foımed on the alluvial/colluvial material fromthe foothills of the Amanus Monntains. (Indicated with fignre "1", on thephoto) this le<strong>ve</strong>l drops down to the upper terrace surface of the Pinarus,with a distinct teırace scarp. The eyebrow-like terrace scarp 1400 m inlength with a height of 2-3 m, is <strong>ve</strong>ry c1istinct, as can be seen in Fig. 6.The width of the upper terrace ranges between 60-140 metres (indicatedwith Figure "2" on the photo). At the western part of the higher terracethere are eyebrow-like minor terrace scarps, which indicate a shift of theri<strong>ve</strong>r towards the north (Fig. 6). The npper terrace descends into the 10werterrace suıface with almost <strong>ve</strong>ıtical terrace scarps with a height of 3-5m (Fig.7). The lower terrace is seen as smail patches with a diameter of15x30 m scattered on both sides of the ri<strong>ve</strong>r and forms a step dow n to theacti<strong>ve</strong> ri<strong>ve</strong>r bottom with abont 1.5 m high terrace scarp". On the northernside of the ri<strong>ve</strong>r, there is onlyone more !e<strong>ve</strong>l on the lower terrace, with adistinct continuous <strong>ve</strong>rtical terrace scarp. On the whole, the southernbank of the ri<strong>ve</strong>r is distinctly higher than the northerne. As is clear fromthe abo<strong>ve</strong>-mentioned morphological descriptions, this seetion of the valleyis similar to the second part of Callisthenes' description. Neither sidesof the valley in this seetion are suitable for cavalry charge.Obviously, the higher topography on the southern flank of the ri<strong>ve</strong>rwas a big advantage to Alexander for the purpose of observation and defence.Because of this advantage, Alexander could ha<strong>ve</strong> madesome manoeuvressecretly during the baule>.In spite of Alexander's clear advantages, deri<strong>ve</strong>d from the terrain,many modem scholars claim that Darius was on much more ad-(21) In dur opinion, the lower tcrrace did nal cxist at the time ofthc baule.(22) The renson for the asynurıetry secms lo be the grndual shift of the rivcr towards its nonhemside.(23) "Before the baule Alexander secrctly mo<strong>ve</strong>d the Thessalian cavalry from the right wing behindthefront to the lerı." (U. Wilckcn. Alexanderthe Greaı. 1967, p. 99)."He alsa dctached two squadrons of caıupaniorı cavalry and sent them to a pösition on theright which they wcreto rcach unobscrvcd by moviug behind other ıroops" (A. 2.9.3-4).164


vantageous ground>, On the other hand, ancient historians accused Dariusof being slavish for constructing a palisade along the bank of the ri<strong>ve</strong>r2S • Indeed, Darius' disadvantageous position on the lower bank made ita necessity for him to create a palisade.From the second bridge (an Ottoman single-arch bridge) about 2.2km downstream-ineludiug cur<strong>ve</strong>s-the ri<strong>ve</strong>r flows in a groo<strong>ve</strong> 7-15 mwide, which was confined with <strong>ve</strong>rtical banks but is not as coutinuous,and as high as the seetion upstream. In our opinion, only the first 850 mof this seetion existed at the time of the battle in the form of the last partof the Pinarus delta>. Most probably, this part was subjected to an intensecavalry charge between Nabarzanes (Darius'general) and Parmenio(Alexander's general). In the last 500 m, the ri<strong>ve</strong>r runs in a broad bottomwhose channels ne<strong>ve</strong>r rise more than 2 m. Obviously, this seetion did notexist also at the time of the battle.There is no need to discuss the military aspects (grounding positions,tactics and strategy) of the battle in this artiele, since many scholars, especiallyHammond, ha<strong>ve</strong> gi<strong>ve</strong>n detailed explanations on the subject,mainly based on the ancient sources. Howe<strong>ve</strong>r, there is full agreementthat Alexander crossed the ri<strong>ve</strong>r through the right wing of the hills, withhis "Hypaspists" attacked Darius directly and defeated him?".Where didAlexander Cross the Pinarus (Payas) Ri<strong>ve</strong>r?When we did our field work, we obser<strong>ve</strong>d that there was onlyonesuitable track to cross the ri<strong>ve</strong>r. The starting points of this track is locatedon the southern bank, about 250 m from the point where the ri<strong>ve</strong>r emergesfrom the Amanus mountains, or about 485 m east of the first bridge. Atthis point, the steep terrace scarp gradually changes into a gently ineliningslope which is wide enough for horses and carts to go down'"(Fig. 8). The large path on the slope first di<strong>ve</strong>rts into the flat bottom of atributary creek (Küncüyeri Dere)", which leads through the flood plain(24) "Persians and Macedonians were now divided by ari<strong>ve</strong>r which ran straight across Alexander'spath of advance, flowing from the foot of the mountains into the sea and forminga natural rampart which favoured Darius as İts defender". (Robin Lane Fax, Alexander theGreat, London 1973, p.17!).(25) "It asat this point that those around Alexander realised quiteclearly that Darius was slavishin his ways of thought". Transmitted by Robin LaneFox-Allen Lanep. ı73.(26) Whenthe deltaextended forward, the ri<strong>ve</strong>r incisedthepaleo deltaplain.(27) "Alexander his entourage and the Royal Brigade of Hypaspits could pick their way at therun through the ri<strong>ve</strong>rbcd andemergc in lineon the farside". (A; 2.8.3)(28) At present,carts alsouse the samepath.(29) We can srate that, at the timeof the battle, thetributary valley was notas deep as tcday's.165


of Payas. After this, the traek erosses a flood plain about 80 m wide inNE direction to reaeh the smooth slopes of the southern side of the northembank (Figs. 6,8). The banks of the noıthern side at this seetion gentlyslope upwards and would not pre<strong>ve</strong>nt an army getting through",At present, the northern bank of the ri<strong>ve</strong>r (Darius'side) is co<strong>ve</strong>red byorchards, while the southern part is oeeupied by rollingmills (Fig.?). Dueto the construction of a new bridge on the new motorway (which runsclose to the foothills of the Amanus) the upstream palt of the ri<strong>ve</strong>r hasbeen damaged eompletely. In addition to this the southern extension ofthe ııpper most glaeis surfaee on the southern bank of the ri<strong>ve</strong>r has almosteompletely disappeared due to a large amount of gra<strong>ve</strong>l extraction.We searehed for possible evidenee in the upper seetions of the battlefieldin the southem flank, but our efforts turned out to be futile. Thiswas largely due to the existenee of a large amount of waste from the rollingmills whieh has been deposited on the terrace surfaee for more than adecade. This has resulred in the formation of an extra sıratum on the seetion.An exeavation or digging of trenehes on the northern side of the ri<strong>ve</strong>reould pro<strong>ve</strong> fruitful in the future.BllJLlOGRAP/ıYARRIAN., /vıabasisAlexandri (History of Alexander and Indica), with an English translation by P. A. Brunt. Books: I-IV, vol. 1, 1976.BOSWüRTH. A. B.. Conquest and Enspire, The reign of Alexander ıtıe Greaı, Cambridge.1988, esp. p. 60.BURN, A. R.. Alexanderthe Grcat and Heltenistic Enıpire, London 1974. esp. pp. 109-1<strong>10.</strong>CARLSEN, J.. Alexander the Great, realityand my/lı. Rame, 1993. "Durius Ill-thc CowardKing Pointand Ccunterpoint'', by Cari Nylandcr. pp: 145-159.CURTIUS, Quintius: lltsıorae Alexandri Magni Macedonis (HislOIY of Alexander). with unEnglish translation by John C. Rolfc (Bocks: 1~IV), vol. ı. 1946.(30) For Alcxnnder's charge at the baule see: Hanunond. "Alcxunder's charge at the Baule of Issusin 333 B.C.", Hisıorio, Bnrıd XLl-1992, pp. 395-407 particularly, p. 396, footnotc; 2 andp. 402". Thus. on all counts. it was the Infantry Guard which Alexander was Icading into action".166


DELBOCK, H., Geschiclıte der Kriegskunst im Batımen der politiscben Gesctıictııe -1, Berlin1920, 180-20G. translated by Renfree. His[ory ofthe Ar[ of War of war wühin [hefrarne work cfpoliıical history-I, London. 1975. pp. 1912-209.DEVINE. A. M., " The stratcgics of Alexander the Grcat und Darius III in the Issus campaignand grand tactics at the Baule of Issus' Ancient World, 12(1985). pp: 25-38."The locatiou of the baulefield of lssus" LCM (=Li<strong>ve</strong>l1JOol Ctasstcat Mant/ı/y). 5(1980). 3- ıo.DıünüRUS.• Siculus of Sicilyo Library of History, with an English translation by C. B.Welles. (in XII volumes), vol. 8, books XVI. 66-95 and XVI!. 1963.DITTBERNER. W.. lssos- ein Beiırag zur Gesclıichıe Alesanders des Gressen. Chap. 4.Dissenation. Berlin 1907. published, Verlag Georg. Nauck (Fritz Rühe), Berlin, 1908.ENGELS. D.W., Alexander the Greaı and the logisıtes oj ılıe Macedonian arnıy. London.1978, esp. pp. 42-58.FAURE. P.•Alexandre(Ies Fatıs). Kayord. 1985. esp. pp. 62-68.GREEN. P.. Alexander ofMacedon, 351-323 B.C.. 1970. 1974. 1991. esp.p. 226.HAMILTON, I.R., Alexander the Greaı, London. 1973, pp. 65-69.HAMMOND. N. G. L., Three Histotians of Alexander ılıe Great (The so-called Vulgate authors,Diodorus, Justin and Curtius), Cambridge, Cambridge Uni<strong>ve</strong>rsity Press. 1983.Alexander the Grcaı, King, Commander and Statesnıon, New Jersey, 1980; 2nd editionBristol Classical Press. 1989.A history ofGreece to 322 B.C. Oxfcrd. 1959. 3rd edition. 1986."Alcxandcr's charge at the Baule of Issus in 333 B.C.". Hlstoria, (XLI). 1992, pp: 395­409.Sourccs for Alexander the Greaı. Cambridge, 1993.JANKE.. "Annex to the Petennann's Reports' May 1911 (Beilage von Pctcrmanns Mittcilungcn'1911, Maiheft), Klio Lo(1910) pp: 155-62JUDEICH, W.. "Issos'' in J. Kroınayer & O. Veilh (edd.), Anılke Schlaclıtfeldcr 4. Berlin.1929. pp. 368-371.ruSTıN.• (Justini) Hissortae Philippicae, Ex Editiouc Abmhami Gronovii, Cum Notis et Interpretationc.In Usum Delphini. Variis Lcctionibus. Notis Veriorum. Recensu Editionuruet Codicum: ct Indice Locupletissimo, Londini. Curaıue ct Imprimentc A.J.Valpy, A. M.. 1822. (Vols. I-I I). Vol. i.KROMAYER, J.• "Alexander dcr Grcsse und dic Hellcnisıiche Eutwicklung in dem Jahrhundcrtnach seinem Tode" Hlsıorisctıe Zeiıschrifı; (1908), pp. 11-52.167


LANE FüX. R-LANE.. A ..The searchfor Alexander, London. 1980. esp. chapter. 9. pp. 163-199.MURISüN. C. L.. "Darius ın and the Baule or Issus" Histona 21(1972). esp. p: 403.NYLANDER. Carl., "The standard of the grcat king- a problem in the Alexander mosaic".Opııseıılıı Ronıona, XLV (1983), pp; 19-37, Stockholm, 1983.üZANER. F. S.. Dörtyol - Payas (Issos) Ovası'nda (Antakya) Taribi Çağlardan GünümüzeSüregelen Jeomorfclojik Değişikliklerin Kinci Höyük Üzerindeki Etkileri. XII.Araşıımıa Sonuçları Toplantısı. Anıtlar <strong>ve</strong> Muzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,1994.POLYBIUS.. Hisıoriai (The /listories), Volume. IV, with an English translation by W. R.Paton, (in VI vclumcs), London, 1926.PLUTARCH.. Li<strong>ve</strong>s, vcluıne VII, with an English transınıian by B. Perrin, (in XL voluuıes),1919,RENFROE. W.I., History of the art of war wiüıin the franıe work of political history, I,Wesport & London. 1980. esp. chaptcr. 9. pp. 163-199.SCHACHERMEYR, F.. Alexander der GrojJe. das Problem seiner Pcrsönlichkelt lif/dseines Wirkan;. Vienna. 1973.SETON - WILLIAMS, M. V., "Cilician Sur<strong>ve</strong>y", Anasolian Suıdies. (1954), pp. L21-127,STRABO., Geography. 8 volumcs, (the LüEB Classsical Library). Wiıh an English translatianby Horace L. Jones. (First printed in 1929) 1970. The battle of Issus: xiv.14.5.19.STARK, F.. Alexander's Path. London. 1958. esp. p. 6.TARN. W.W.• Alexander the Creaı. Landoıı-Cambridgc.MclbourIle-Ncw York. 1973, esp.pp. 22-28.WALBANK F. W.. A Hisıorical Conımentary on Polybius. I-ILı' Oxford. 1957-79.WELLES. C.B., Alexander and Hallenistic World. Toronıo, 1970. esp. pp. 20-30.WILCKEN, U., Alexander ılle Greaı. New York, 1967, esp. p.102,WILL. W.• "Alexander der Gro13e", Gesetıictue67-77, esp. p. 69,Makedonians, Band 2. Stuttgart 1968. pp.WILSON, C.. (a sur<strong>ve</strong>y by Capl. F. Bennct). R. E.. Proc, R. Geog Soc ns, 6 ( 1884), pp;320-321.WIRTH, G.• Sıudien lur Alexandergcsctıictııe,Dannsradt. 1985. esp. pp. 112-126.WRIGHT. F. A.•Alexander the Groaı. London, 1934.168


ı ~oN-+2040 kmCQ'


• nÖltTYOL-I'AYAS(ANTAKVA) OVASı'NıN~ODOD[dS]i /1'. i1-'- iC:':::J1--- i1>'-"1[§'§l1fC81[2[]L...-- i1- -Ii"'" .ıL]1--1IJEJ§J1=11=1i iI~I~llo01,k ıIJ.n (K...ı yopıll go.ı".n•• rp.nunı...OU'lfl


......-.ı......Fig. 3- Aerial photc showing the Payas (Pinarus) Ri<strong>ve</strong>r and its delra plain. Scale: Aprox. 1:80.000


-'-.ıt'"A.. aruı mı'l ol Pet~ln c'valryB. C••d.cu ."'.n,,"C. G,ee~ me'cena,y ",I.nıtyD. 0.,,melfK \ ../.>1'/ i O- ""-"'" i1':'1 ,.~.. ,! .~... ) \4'Y i~ i {L i ( \':1Fig. 4- The map of Hammond (Haınmond 1989).,.~ Phasel0'..., Ptı,I~n •• 16m'n.,,",p. 750ırı "onı•... '" w.llı u ...,lry deploYIA;» lI'oı'ınd...,dtns\\iii..~ (C'lhs,I\enes 'n Plb 12196) • ( r.'" Al..... (ı;,. \ \i


Geomcrphologfcal MapofPayas (Antakya) PlainoNt1/2lkmF.Sanci.rOZANER .1994.GULF OFıSKENDERUNFig. 5-Geomorphologica1 map of Payas Plain and its environs. (Coasta1line andri<strong>ve</strong>r-bedshow thesituation in 1948).Contours arein metre.173


Fig.6-Aerial photo of 1948 showing the entire battlefie1d (Blown op the upper-midseetion of the photo seen in Fig. 3). Seale: approx. 1:20.000 (The traek whiehAlexander passed the ri<strong>ve</strong>r during battle is indicated with an arrow) Pleasea1sosee fig. 5.174


Fig. 7-The middle and the lower terraces and the distinct scarp in between, at the southemflank of the PayasRi<strong>ve</strong>r.Fig. 8-The path, which Alexander must ha<strong>ve</strong> used to pass the Pinarus Ri<strong>ve</strong>r during the battle.(it starts near the single three on the upper-right comer of ~e photo)175


SURVEY REPORT FOR THE SINAPFORMATION PROJECTBerna ALPAGUT *Mikael FORTEUUSJohn KAPPELMANINTRODUCTIONThe Sinap Formatiorı Project was initiated as an international collaborati<strong>ve</strong>effort under the directorship of Prof. Berna Alpagut in 1989.During four field seasons (1989·1992) an extensi<strong>ve</strong> sur<strong>ve</strong>y extendingo<strong>ve</strong>r a wide area in the Ankara area was carried out, resulting in the disco<strong>ve</strong>ryof o<strong>ve</strong>r 100 fossil localities and the reco<strong>ve</strong>ryof o<strong>ve</strong>r 2700 cataloguedfossils (Alpagut & Martin, 1991; Alpagut & Fortelius, 1992; Alpagutet al., 1993; in press). Additional sur<strong>ve</strong>ying and mapping effortswere undertaken in 1993. The salvage exeavation activities of the 1993field season are deseribed in a separate report (Temizsoy et al., these volumes).The background of the Sinap Project has been gi<strong>ve</strong>n in the previousreports cides abo<strong>ve</strong>, and the main results up to the 1992 field season aresununarised by Kappelman et al (in press). Briefly, the later Miocene SinapFormation of the Arıkara region, Central Anatolia, has produced arich fossil fauna including important hominoid remains (Ozansoy, 1955,1957, 1965; Andrews & Tekkaya, 1980), but the chronological and palaeoecologicalcontexts of the fauna are not well understood. In addition* Prof.Dr.Berna ALPAGUT. A.Ü. Dil <strong>ve</strong> Tarih Coğrafya Fakültesi. Paleoantropoloji Srhhiye­ANKARAMikael FORTELIUS, Finnish Museuın of Natural History. Division of Palaeontclogy. P.O.Box ll, SF-OOOI4 Uni<strong>ve</strong>rsity ofHelsinki. FlNLANDJohnKAPPELMAN. Department of Anthropology, Uni<strong>ve</strong>rsityof Texas. Austirı. TX 78712­1086. U.S.A.177


to in<strong>ve</strong>stigating the context of the hominoid fossils the aims of the SinapProject ha<strong>ve</strong> increasingly tumed towards use of the long stratigraphicsections and rich faunas to establish local geo- and biostratigraphies thatcan be tied to global chronologies. If this end is achie<strong>ve</strong>d and sufficientlyrich faunas are reco<strong>ve</strong>red, the Sinap Formation has the potential of tyingthe floating European Neogene biochronology (the MN system; Mein,1975, 1990) to the global chronology, and further of becorning a standardfor intercontinental stratigraphic correlaıions for the Old World Neogene.The mapping and sur<strong>ve</strong>y team of 1993 was managed under the directorshipof Prof.Dr.Berna Alpagut, Dr.Mikael Fortelius and ProfjohnKappelman. The team included Dr.Şevket Şen, Philip Gibbard, Dr.Juha­Pekka Lunkka, Mr.Hakan Aygün, Ms.Joy Becker, Mr.Hürkan Çelebi,Mr.Alexander Duncan, Mr.Ayhan Ersoy, Mr.Unal Karaduman, Mr.BrianRichmond, Ms.Lena Selanne. Ms.Phoebe Stubblefield, Ms.Banu Taşçı,Ms.Suvi Viranta and, as go<strong>ve</strong>mment obser<strong>ve</strong>r, Ms. Sena Mutlu. To allthese we wish to express our sineere gratitude. We also wish to thank thestudents from the Ankara Uni<strong>ve</strong>rsity Faculty of Language, HistoryandGeography, who participated for various lengths of time.We would like to express our thanks to the General Director of Antiquityand Museums and to the Head of the Exeavation Department fortheir kind help in obtaining the necessary permissions. We would alsolike to express our gratitude to our excellent workmen, Mr.Ali Ozcan,Mr.Bahattin Demir, Mr.Murat Metin and Mr.Ramazan Koçak, and toMr.Celal Metin of Kazan Taksi for solving a hecatornb of logistic problemsduring the field season. Finally, our most sineere thanks toMr.Ibrahim Abacı of Yassıören village for valuable and patient instructionconcernirıg the history of previous excavations and old placenames around Sinaptepe. The sur<strong>ve</strong>y was supported by grants from theNational Science Foundation (to John Kappelman) and the Academy ofFinland (to Mikael Fortelius).THE SINA? FORMATIONThe sediments of the Sinap Formatiorı are well preser<strong>ve</strong>d and representedaround the Village of Yassıören located about 55 km northwest ofAnkara in central Anatolia. The sediments in this fossiliferous Formationconsist mainly of mudstone (clay and silt), sandstone (sand) and conglomerate(gra<strong>ve</strong>l and boulder gra<strong>ve</strong>l). Se<strong>ve</strong>ral continuous siliclastic sedimentarysequences are o<strong>ve</strong>r 100 m thick and the total thickness of theformation is expected to be ca. 500 m.178


The geology of the area is rather complicated as a result of tectonicmo<strong>ve</strong>ments and volcanic activity during the Neogene. On a broad scale,sedimentation and basin evolution in central Turkey were probably relatedto the extensional neotectonics of Anatolia and the de<strong>ve</strong>lopment ofthe North-Anatolian transform fault in the Neogene (cf.Erol, 1981; İnci,1991; Angelier et aL., 1981). Preliminary geological mapping by the projectmembers has confiımed that the multiple layers of tuff and basalt underliemost of the sediments that belong to the Sinap Formation. Howe<strong>ve</strong>r,the interrelationships between separate tuff and basalt units andmeso-scale tectonic features are stili largely unknown. Thick accumulationsof clastic sediments rest on the basaltic basement of the LowerMember of the Sinap Formation and are extremely well exposed on theflanks of the prominent hills in the area.it has recently became clear that the Sinap Formation spans about13-14 million years of time, from the Middle Miocene (MN 6) localitiesknown in the Sinap Project as 24 and 24A (="Inönü I" of the older literature)to the earliest Pleistocene (MN 15/16) localities 82 and 85 of theUpper Sinap Member (Alpagut et aL. 1993, in press; Kappelman et aL., inpress). Although considerable gaps stili remain in the sequence each seasonhas reduced them, to the extent that all MN units from 6 to 12 nowappear to be represented by at least one locality (unpublished data as ofthe 1993 field season). The central part of the sequence, exposed on Sinaptepeitself and adjoining hills and in the Kavakdere syncline, has beenfound to span MN 8-1 ı. The fossiliferous part of this sequence has beenpalaeomagnetically calibrated as spanning the time interval of about 11-6Maago.Although the Sinap Formation has been known to be rich in Neogenefossils since the pioneeıing work of Ozansoy (1955, 1957, 1965), its considerabletemporal co<strong>ve</strong>rage remained unrecognised for a long time. Şen(1990b), writing only about the sequence on Sinaptepe itself, confirmedOzansoy's interpretation of three meınbers, of Astaracian, ValIesian andPleistocene age, respecti<strong>ve</strong>ly. It was only during the third and fourth fieldseasons of the present project (Alpagut et aL., 1993) that it became apparent,howe<strong>ve</strong>r, that the Sinap Formation presents a relati<strong>ve</strong>ly continuoussequerıce, co<strong>ve</strong>ring at least MN units 6-12, with a few localities in MN14 (Şen, 1977) and MN 15/16 (Şen, 1990b).A K/Ar date from abasalt flow underlying the basal part of the SinapFormation provided the first radiometric tiepoint, at 15.2 +/-0.3 Ma (AIpagutet aL., in press). The palaeomagnetic sequences from Sinaptepe andKavakdere are among the longest known for the terrestrial Neogene of179


the Old World, and the disco<strong>ve</strong>ry of se<strong>ve</strong>ral biotite-bearing tuffs in thearea promise further radiometric tiepoints in the near future (samples currentlybeing dated by Carl Swisher at Berkeley). The main results of theSinap Project up to the 1992 field season are summarised by Kappelmanet aL. (in press).The latest (1993) field season brought full scale sedimentological researchto Sinap for the first time, and we wish to elaborate on this newaspect here. Ozansoy (1957, 1965) divided Sinap Forrnatiorı into threemembers. He noted a conformable contact between lower and middlemembers, and an. erosional unconformity between the middle and theupper members. Ongür (1976) in his unpublished geological report recognizedthe validity of the lithostratigraphical name Sinap Foımation andnamed an additional older unit, Pazar Foımation. Ongür (1976) also notedthat the Sinap and Pazar Formations are separated by a up to 15 mthick unit of volcanics.Observations obtained during the palaeontological and palaeomagneticstudies by the members of the Sinap Project on sedimentsand their litlıostratigraphy ha<strong>ve</strong> largely been limited to the sites wherepalaeomagnetic sampling has been carried out. Howe<strong>ve</strong>r, a tentatiye correlationand interpretation has emerged recentl y about the sediments inthe Sinap Formation. Preliminary obseıvations suggest that the SinapFormation sediments were laid down in various sedimentary environmentsincluding alluvial and lacustrine systems. During 1993 field seasondetailed sedimentological logging by Drs. Lunkka and Gibbard in Sinaptepe,Delikayıncak and Yellidoruk (Fig. 1) re<strong>ve</strong>aled that the majorpart of the sediments were most probably laid down in an alluvial system.A total amount of o<strong>ve</strong>r 400 111 of sediments was logged at nine seetions.Preliminary results indicate that the sediments in the Yellidorukwere laid down under pulsating turbulent flow conditions. Sedimentarystructures and textures also indicate that tlıe depositional e<strong>ve</strong>nts mustha<strong>ve</strong> been <strong>ve</strong>ry energetic and little or virtually no sorting ha<strong>ve</strong> occurredduring the sediment traıısport. it can be concluded that the sediments inthe Yellidorıık do not represent fluvial deposits but were most probablylaid down in the proximal alluvial fan system. Palaeocurrent analysisshows that the main sediment input (gravity flows) was mostly from tlıenorthwest,Sediments in Sinaptepe consist mainly of silt, sand and gra<strong>ve</strong>l (Fig.2). Four exposnres, oriented broadly NW-SE, show relati<strong>ve</strong>ly clear lateraland <strong>ve</strong>rtical facies changes. Sediments in the northwest (section ST 1 andST 2) show relati<strong>ve</strong>ly thick upward fining sequences from massiye grav-180


els (or conglomerates) into silts (or mudstones). This suggests more proximalsedimentary environment compared to the sedimentary sequence inthe south (ST 3 and ST 4). Tlıerefore the major part of the sediments insections ST 3 and ST 4 were probably deposited in the distal alluvial fanenvironment. Vertical facies changes in Sinaptepe and Delikayıncak (DI)sections also suggest that sediments at least in the upper part of the sequenceweredeposited in a fluvial (braided ri<strong>ve</strong>r) envirorıment. Palaeocurrentanalysis of Sinaptepe sediments shows that the sediment inputwas from the NW in alluvial fan facies. Howe<strong>ve</strong>r, fluvial sedimentsindicate wide range of current directions but conternporary flow wasmainly from the rıorth and the east. Se<strong>ve</strong>rallaterally continuous horizonsin the exposures show characteristic features [e.g., distincti<strong>ve</strong> colouring,mottling, secondary carbonate (laminae and possible pisoliths)] of palaeosolde<strong>ve</strong>lopment particularly in Sinaptepe and Delikayıncak sections.Pilot samples from these horizons were taken aııd geochemical and texturalanalyses are under preparation. Sedimentological interpretationsfrom the sediment sequences in the Kavakdere syneline and Igbek areaare tentati<strong>ve</strong>. Howe<strong>ve</strong>r, primary results suggest that at least part of thesediments in Kavakdere are lacustrine whereas sediments in the Igbek sequencemay represent alluviallfluvial deposits.PALEOMAGNETIC REVERSAL STRATIGRAPHYOur paleomagnetic field collecting and mapping this year was corıcentratedin following two topics: 1) we extended already existing palaomagneticsections, and 2) we conducted more mapping to provide accuratestratigraphic data for our paleomagnetic sections.A new paleomagnetic seetion was placed on Yellidoruk to the east ofSinaptepe. This series of outcrops appears to be stratigraphically lowerthan the sediments of Sinaptepe or Gavur Tepe, but probably conformablewith these other sections. Thus, the paleomagnetic seetion on Yellidorukmay provide us with a much longer seetion in the Sinaptepe seetion.These data will in turn would permit a more accıırate dating of thefossillocalities on Sinaptepe, Delikayıncak Tepe, and Gavur Tepe. Sincelocalities in this region span MN zones 8, 9 and i O, we feel that this newpaleomagnetic is essential to anehoring the European MN biozonation toabsolute time.A second paleomagnetic seetion was placed in Beyce Dere which isimmediately to the east of Kavak Dere. Beyce Dere sediments aı'e conformablewith those of Kavak Dere, and stratigraphically lower. The additionof the Beyce Dere seetion provides a total paleomagnetic seetion181


length (when considered with the Kavak Dere sections) of SOO m. Thisseetion is one of the longest conforrnable seclions known in the region.Palemagnetic re<strong>ve</strong>rsal straligraphy should provide us with an opportıınityto more precisely date the Kavak Dere localilies, and to determine thetemporal position of the Kavak Dere localities relati<strong>ve</strong> to those of the Sinapregion.MAPPING WITH THE INFRARED TACHEOMETERTHEODOLITEWe also extended our efforts from 1992 in mapping with the InfraredTacheometer-Theodolite. This instrument enables us to more accuratelymap the fossil localities as well as the sedimentological sections. By linkingstation data from this year with that from previous years, we wille<strong>ve</strong>ntually be able to create accurate three-dimensional geological maps,which will help us to understand the evolution of the local landformsthrough time.FOSSILLOCALlTY SURVEYThe primary efforts of the sur<strong>ve</strong>y team during 1993 were concerıtratedon paleomagnetic sampling, sedimentological studies, and mapping.Despite these constraints, the sur<strong>ve</strong>y still managed to disco<strong>ve</strong>r an additional8 fossil localities, all in the central area around Sinaptepe. Some ofthese (loc lOS) are important small mammal localities, while others (loc108) ha<strong>ve</strong> some of the best preser<strong>ve</strong>d large mammals that we ha<strong>ve</strong> foıındto date. The Siuap Fonııation continues to produce large numbers of fossilmammals. Future work will continue to concentrate on the disco<strong>ve</strong>ryof additional localities.THE INTERNATIONALROLE OF THE SİNAP PROJECTlu addition to being a source of high-quality fossils of terrestrial Neogeuemanımals (including hominoid primates), the Sinap Formatiorı offersan unusual opportunity to study, in detail and o<strong>ve</strong>r long intervals, thephysical and environmenta! changes that ha<strong>ve</strong> taken place during the evolutionof this sedimentary basin. The emerging database of stratigraphic,sedimentological, taphonomic, and palaeontological information is oneof the most complete iu existence. A main priority of the Sinap project isto make this unique primary data freely available to the scentific community.A first step in this direction is represented by a menu-dri<strong>ve</strong>rı computeriseddatabase on CD-ROM, featuring images of fossils and localities(Kappelmau & Duncau, 1993).182


GEOMORPHOLOGICAL FEATURES OF THE SİNAPTEPEHakan YİGİTBAŞIOGLU *Süha KOCAKUŞAKThe Sinap Tepe (Tepe means hill) is located noıthwesı of Ankara,near of Kazan which is situated on Ankara-İstanbul road. Hill has beenformed with large flat surface when his fırst stage of occurance. Later,this fiat surface, affect of tectonic mo<strong>ve</strong>ments and climatic changes, iscutted by ri<strong>ve</strong>rs and separated to smailer parts. The Sinap Tepe is preser<strong>ve</strong>dpart of that plateau until today.Volcanic activity has begun Paleocene in Arıkara region and continuedrather dynamic until middle Miocene. VoıCanic activity graduallylost his violency towards to Mioceııe-Pliocene boundary. Meanwhile,materials of Köroğlu Moııntains has been transported by ri<strong>ve</strong>rs and accumulatedon valley and basins. Today, this pieces of plateaıı has aboutII00 m elevation that has been cutted into pieces affect of neotectonicmo<strong>ve</strong>ments. The Sinap Tepe is separated by steep slope from higher erosinalsurface,The Sinap Tepe is preser<strong>ve</strong>d with conglomerate layer which formedfrom bonded volcanic pebble and blocks. The Sinap Tepe has rather flatsıırface on top. Inclination of slope is less than % ı. it is surrounded withconglomerate layer which looks like a wall by a majority. Neogene sedimentscan has casy weatheıing feature for this reason, slope which is underconglomerate, is gently inclination. Cement of conglomerate is notenoııgh strong, as a resıılt of this some big pieces of rocks can lea<strong>ve</strong> fromconglomerate. .This area has a humid region in Pliocene, as a resıılt of this, largematerials has been transported by ri<strong>ve</strong>rs.The Sinap Tepe surrounded with V shaped valleys. They ha<strong>ve</strong> beencııtted surface 80-90 m depth. Neogene sediments has been cutted rapidlyby ri<strong>ve</strong>rs and valleys ha<strong>ve</strong> de<strong>ve</strong>loped to backward. After that erosion,narrow ridges occured, like Seyit Tepe, Dedelik Tepe, Deli KayıncakTepe and Gavıır Tepe, southwest and northwest side of the Sinap Tepe.* Yard.Doç.Dr. Hakan YIölTBAŞIOGLU, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil <strong>ve</strong> Tarih Coğrafya Fakülresi.CoğrafyaBölümü, Sıhhiye ANKARA .. .Yard.Doç. Dr. Süha KOCAKUŞAK, Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil <strong>ve</strong> Tarih Coğrafya Fakültesi.Coğrafya Bölümü, Sıhhiye ANKARA183


There is a slightly undutating plain between the Sinap Tepe and Yassıörenvillage. This area called Çukurambar and Ahlat Tarlası on topographicmap.LrrERATURECITEDALPAGUT, B & FORTELIUS, M. 1992: Sur<strong>ve</strong>y results for the Sinap Project. Kazan andÇubuk provinces. Ankara, Turkey, 1990 - T.C.Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenelMüdürlüğü. IX. Araştırma Sonuçları Toplantısı, pp.333-356.ALPAGUT, B., FORTELIUS, M.KAPPELMAN , J. & M ARTIN, L. 1992: Paleontology,Stratigraphy, and Chronology of the Sinap Forrnation, Central Turkey (Abstraet).- leur. Vertebrate Paleontology 12: 15 A.ALPAGUT, B., F ORTELlUS, M.&KAPPELMAN , J. 1993: Sur<strong>ve</strong>y report for the SinapFormalian Project(Ankara, Turkey), 1991. - T.C.Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü X.Araştırma Sonuçları Toplantısı, pp.256-278.ALPAGUT, B.&MARTIN, L. 1991: Sur<strong>ve</strong>y of the Sinap Formation (Kazan, Ankara) 1989.- T.C.Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü Vllf.Araşurma SonuçlarıToplantısı, p.55-67.ANGELlER, S., DUMONT, J.J.F., Karamandersel. H., Poisson. A'Sinsek. S. and Uysal,S. ı 981. Anatyses of fault mcchanisms and cxpansion of southwestern Anaroliasince the Late Miocene. Tecıorıophysics 75, TI-T9.EROL, 0, 1981. Ncotcctonic and geornorphological evolution of Turkey. Zeitschrift [ür Geomorphologie,Neue Folge, Supplemcut Band 40, 193-211.lNCl, U. 1991. Mioeene alluvial Ian-alkaline playa Iiguite-trona bearing dcposits from aninvcrted basin İn Anatolia: sedimentologyand tectonic courrols of depoeition.Sediınentary Geology 71, 73-97.KAPPELMAN, J.& DUNCAN, A. 1993. A digital fossil catalog on CD-ROM. (Abstract).Journal of Vcrtebrate Paleontology 13 (3, Suppl.): 43A.KAPPELMAN, J., ŞEN. S., FORTELIUS, M.. DUNCAN, A., ALPAGUT, B., CRAB­AUGH, J., GENTRY, A, McDOWELL, E, SOLOUNIAS , L., VIRANTA, S.& WERDELIN , L. (in review). Chronology and biostratigraphy of the MioeeneSinap Pormation of central Turkey. In Rf.Bernor. V. Fahlbusch & S. Rietschel(eds), Later Neogene European Biotic Evolution and Stratigraphic Correlation.Columbia Uni<strong>ve</strong>rsity Press.MEIN, P. 1975. Proposition de biozonation du Neogene mediterraueen a partir des maırımiferes. Trabajos Sobre Neogeno Cuaternario 4: 112.MEIN, P. 1990. Updating of MN zones. In E. H. LINDSAY, V. FAHLBUSCH , and P.MEIN (eds.), European Neogene Mainmal Chronology: 73-90. Plenum Press,New York.OZANSOY, F. 1955: Sur Ies gisements continentaux et los mammiferes du Neogen et duVillafranchien d'Ankara (Turquie). - Cır. Acad. Sc., Paris 240: 992-994.OZANSOY, F. 1957: Faunes de Mammiferes du Tertiaire de Turquie et leurs revisious stratigraphiques.-Bull. Min. Res. Expl. Inst. Turkey (Foreign Ed.) 49:29-48.184


OZANSOY. F. 1965: Etude de gisements continentaux et de mammifcrcs du Cenozoique deTurquie. - Meın. Soc. gdol. Prnnce (N.S.) 44:1-92.ÖNGÜR, T. 1976. Kızrlcahamam, Çaınlıdere. Çeltikçi <strong>ve</strong> Kazan dolayının jeoloji durumu<strong>ve</strong> jeotermal enerji olanakları. Unpubl. rept.. MTA. AnkaraŞEN, Ş. 1977. La faune de rongeurs pliocenes de ÇaIıa (Ankara, Turquie). Bull. Mus. natn.Hist. nat, Paris, 3 ser .• 61: 89-171ŞEN, Ş. 1990a: Hipparion datum and its elironologic evidcnce in the Mediterranean area. InE.H.Lindsay et al. (eds). European Neogene Manimal Chronology, pp. 495-505.Plenum Press, New York.ŞEN, Ş. 1990b: Stratigraphic, faunes de mammiferes ct magnetostratigraphie du Neogenede Sinap Tepe, Province d'Ankara. Turquie. Bull. Mus. natn. Hist. nat. Paris. 4sör., 12 C (3-4): 243-277.185


~il-:.§«!'-e1: 33 ~'" "\'~ ~ \}~:r .S~ il-....!l.. "'" :ı: ~ :i!'"~",'o ,c• 'I'.'"~ ~ D' , '1J~ ~~ifi' q+ - ": ·,-' 'tl'! ,·,, '"tl";l~ 'i'lı,!;;; :·,:"·1·si186


iSINAP TEPE AREA5!LRI = 'IOlcanicsm ~ =Sin$pFm1100 - sediments10001020i 980i 9~O~Nlkmo....00-.ıFig: 1- Three-dimensional view of the Sinap area showing logged sections. S'Teôinaptepe, Deljelikaymcak Tepe, TH=Yellidoruk.Contour interval 2 ın


.....~60tt\ Bd. 1\ ,_n...1'111IIlr-I" b!I=., fn...._G,_1'112...~..o['l' _or ST' .~B.• ", 311O" STI'" ı~ i ~., J .ro , . ,Gp_Bhi OOS ;;_ Gp -"":00o "~~.'\~ \ -_.30~',~~'"30 a G, '. rıo.' . I'; ...8..._6 ... _ Br- . . • \ f ..~6..(,I.. \.ı...~lc,..".. .._-..LL". ,~; ~ •• .. ,.\ .. .r_ "-, f ::',.. ,\:": s.. '-7"..o" Cp'_\ ,., ''l!-s.::'\~ .. ,\ Lo 'OIf"". Gpıı~", &":;.Oh/".~. Br" \~. ep L$d.... $11


SALVAGE EXCAVATION REPORT FOR THESINAP FORMATION PROJECTİ/han TEMİZSOY *Berna ALPAGUTMikael FOR TELIUSJohn KAPPELMANINTRODUCTIONThe Sinap Formation Project was initiated as an internationl collaborati<strong>ve</strong>effort under the directorship of Prof. Berna Alpagut in 1989.During four field seasons ( 1989-1992) an extensi<strong>ve</strong> sur<strong>ve</strong>y extendingo<strong>ve</strong>r a wide area in the Ankara area was carried out, resulting in the disco<strong>ve</strong>ryof o<strong>ve</strong>r 100 fossil localities and the reco<strong>ve</strong>ry of o<strong>ve</strong>r 2700 cataloguedfossils (Alpagut & Maıtin, 1991; Alpagut & Fortelius, 1992; AIpagutet aL., 1993; in press). Soundings taken at selected localities duringthe 1991 and 1992 field seasons re<strong>ve</strong>aled rich fossil occurences in situand provided microstratigraphical and sedimentological information, itwas also disco<strong>ve</strong>red that 111l1ch of the fossil material was in immediatedanger of destructiorı due to rapid erosion. The first salvage excavationswere commenced in 1993 under the directorship of Prof. ilhaı1 Temizsoy.This report summarises the exeavation activities and discusses their implicationsas far as the preliminary identifications allow. The sur<strong>ve</strong>yandmapping activities of the 1993 field season are deseribed in a separate report(Alpagut et al., these volumes).*İlhan TEMlZSOY, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü, Ankara-TÜRK!YEProf. Dr Berua ALPAGDT. A.U.Dil <strong>ve</strong> Tarih-Coğrafya Fakültesi. Paleoantrcpoloji, Ankara-TüRKİYEMikael FüRTELIUS. Finnish Museum orNatural History. Division of Palaecntology. P.O.Box ll, SF-00014. Uni<strong>ve</strong>rsity of Helsirtki. FINLANDJohn KAPPELMAN, Department of Anıhropology, Uni<strong>ve</strong>rsity of Texas. Austin, rx 78712­1086, U.S.A.189


The background of the Sinap Project has been gi<strong>ve</strong>n in the previousreports cited abo<strong>ve</strong> and the main results up to the 1992 field season aresununarised by Kappelman et al. (in press). Briefly, the later Miocene SinapFormation of the Ankara region, Central Anatolia, has produced arich fossil fauna ineluding important hominoid rernains (üzansoy, 1955,1957, 1965; Andrews & Tekkaya, 1980), but the chronological and palaeoecologicalcorıtexts of the fauna are not well understood. In additionto in<strong>ve</strong>stigating the context of the hominoid fossils the aims of the SinapProject ha<strong>ve</strong> increasingly turned towards use of the long stratigraphicsections and rich faunas to establish local geo-and biostratigraphies thatcan be tied to global chronologies. if this end is achie<strong>ve</strong>d and sufficientlyrich faunas are reco<strong>ve</strong>red, the Sinap Foııııation has the potential of tyingthe floating European Neogene biochronology (the MN system; Mein,1975, 1990) to the global chronology and further of becoming a standardfor intercontinental stratigraphic correlations for the Old Worl Neogene.The exeavation team of 1993 was managed under the directorship ofProf. Ilhan Temizsoy jointly by Prof. Dr. Berna Alpagut, Dr. Mikael Forteliusand Prof. John Kappelman. The team included Dr. Şevket Şen, Dr.Philip Gibbard, Dr. Juha-Pekka Lurıkka, Mr. Hakan Aygün, Ms. JoyBecker, Mr. Hürkan Çelebi, Mr. Alexander Duncan, Mr. Ayhan Ersoy,Mr. Unal Karaduman, Mr. Brian Richmond, Ms. Lena Selanne. Ms.Phoebe Stubblefield, Ms. Banu Taşçı, Ms. Suvi Viranta and as go<strong>ve</strong>rnmentobser<strong>ve</strong>rs, Ms.Şerife Gül, Ms, İsmet Aykut and Ms. Ayşe Karaduman.To all these we wish to express our sineere gratitude. We also wishto thank the students from the Ankara Uni<strong>ve</strong>rsity Faculty of Language,Historyand Geography, who participated for various lengths of time.We would like to express our thanks to the General Director of Antiquityand Museums and to the Head of the Exeavation Department fortheir kind help in . obtaining the. necessary permissions. We are greatlyindebted to the Dsı of Ankara (ürencik Gölet construction site) for theuse of their heavy machinery for elearing operations at loc 12. We wouldalso like to express our gratitude to our exeellent workmen Mr. AliOzcan, Mr. Bahattin Demir, Mr. Murat Metin and Mr. Ramazan Koçakand to Mr. Celal Metin of Kazan Taksi for solving a hecatomb of logisticproblems during the field season. Finally, our most sineere thanks to Mr.ıbrahim Abacı of Yassıören village for valuable and patient instructionconcerning the history of previous excavations and old place namesaround Sinaptepe. The sur<strong>ve</strong>y was supported by grants from the NationalSeience Foundation (to John Kappelman) and the Academy of Finland(to Mikael Fortelius).190


EXCAVATIONS 1993Based of the sur<strong>ve</strong>yand soundings from previous field seasons, 10­calities 4, 12, 42, 49, 91 and 94 were selected for exeavation. The newlydisco<strong>ve</strong>red locs i 05 and 108 were also excavated. Excavations et se<strong>ve</strong>ralsites were run in parallel during the field season, from 2 June to 8 July,according to a schedule detennined by a multitude of factors includingavailability of obser<strong>ve</strong>rs and transportation. coordination with the sur<strong>ve</strong>yparty, various other logistic considerations and the weather. Individualmembers of the field paıty alternated between exeavation and sur<strong>ve</strong>yactivitiesas well as between excavations.Exeavation ProceduresThe sites were carefully cleared, removing <strong>ve</strong>getation and loose soilo<strong>ve</strong>r an area of a few square merres, For each site, a permanent datumpoint was selected and marked and a smaIl 1 m grid oriented N-S waslaid out and the squares named by combinations of letters and numbers(Al, B2 etc.). The elearing and grid were later extended as necessary,Excavations were conducted stepwise, using con<strong>ve</strong>ntional tools andtechniques. Field conservation was carried out as necessary, mostly withPVA in a water solution. All identifiable or otherwise significant specimenswere measured in (x, y & z coordinates) and catalogued with a fieldnumber. In addition to identification (taxon and element), the dip andcompass orientation of each specimen's long axis (measured down dip)were recorded. For each specimen the reco<strong>ve</strong>ry method, condition, taphonomicdetails and other relevant infoımation were also noted. Dry sievingof the excavated matrix was conducted using a 5 mm grid, but onlyproduced a smaIl number of additional fossils of minor importance. Wetsieving was undeıtaken for a limited volume of matrix from all sites, andfor substantial volumes when a significant content of small fossils wasencountered.The specimenswere transported back to the lodgings for preparationand laboratory conservation. The field data were successi<strong>ve</strong>ly transferredto a computerised database, during which process the preliminary identificationswere updated and a catalog number was assigned (AS. year,running number; e.g., AS. 93. 113) and written on the specimen usingpremanent india ink. (All Sinap fossils are assigned such a unique singlesequencerunning catalog number, and the origin [ excavatiorı, trenching.dry sieving, wet sieving, suıface] is coded for. Thus any one category[e.g., excavation] can easily be extracted for separate examination, andno ambiguity of specimen identification can arise). The original field191


number is preseı<strong>ve</strong>d as paıt of the record for each catalogued specimen,and the original field record sheets are alsa preser<strong>ve</strong>d.Exeavation activitiesExeavation at the individual sites is deseribed here in the order İnwhich their datum points were established.AIl excavations were elosedand co<strong>ve</strong>red at the end of the season. The sites are shown in Figure ı.Loc 94 (6 June )This locality is situated near the rıorthern saddie of Sinaptepe, low inthe Middle Sinap series. it is the stratigraphically second-lowest localitywhich has produced in-sim fossils of the equid Hipparian (the lowest isthe adjacent loc 4, see below). Small soundings taken here in 1992 produced127 fossils from a dense concentration, mostly of the hyaenid Thalassictismonıadai and a smail gazelle-like bovid. This association andthe unusual taphorıomy suggested that the locality might represent a carnivoreden. These stratigraphic and taphonomic considerations promptedelıoice of this locality for exeavation.No rich concentrations like that of the 1992 soundings were encouteredin excavation, but the loca1ity continued to yield specimensthroughout operations. 153 specimens were reco<strong>ve</strong>red in 1993, bringingtotal up to 280. The assemblage reco<strong>ve</strong>red is taxonomical1y unusual forSinap, and contains se<strong>ve</strong>ral rare elemerıts, such as the first hyracoid specimene<strong>ve</strong>r reco<strong>ve</strong>red from the Sinap Forruation (AS.93.546, a fragmentarypremolar - a second specimen was taken later at loc 49, see be­10w). Three additional specimens of Hipparian were reco<strong>ve</strong>red,confirming both the preserıce of this taxon and its extreme rarity at thisle<strong>ve</strong>!.The faunal list for this locality now cornprises the following taxa:Chelonia indetRodentia indet.?Tragulidae indet.Giraffidae indet.Bovidae indet. (smailer than Gazella)Hipparton sp. indetHyracoidea indet.Mustelidae indet.Protictitherium crassunıThalassictis montadai192


Loe 91 (7 Iune)The locality is situated high up on the E side of Sinaptepe, in themiddle region of the Middle Sinap Series. Disco<strong>ve</strong>red in 1992, the fossilseroding out of the slope included associated Hipparion dentitions andse<strong>ve</strong>ral paıtial ovibovine crania with horn cores as well as other remains,totally 51 catalogued specimens.The exeavation produced altogether 97 catalogııed specimens, bringingthe total up to 148. These included se<strong>ve</strong>ral sets of associated elements,such as the neck <strong>ve</strong>ıtebrae of Hipparion and some of the firstgood-quality rhinoceros post cranial material reco<strong>ve</strong>red from Sinap bythe present project. Partial skulls of additional bovids and of the hyaenidIctitherium were alsa reco<strong>ve</strong>red. Once specialists' identifications areavailable, this locality will assuıne a key role for the Sinap biochronology,especially for the bovids.The faunal list for this locality now comprises the following taxa:Chelonia indet.Giraffidae indet.Nisidorcas sp. indet.Prostrepsiceros sp. indet.Hipporton sensu stricto iprostylumtdietrichi complex)Rhinocerotidae indet.Ictitherium sp. indet.*Loe 108 (8 June)This locality is situated in E Sinap at a le<strong>ve</strong>l between 94 and 91. ltwas disco<strong>ve</strong>red during soundings at the adjacent loc 8b at the beginningof the 1993 field season. A small sounding re<strong>ve</strong>aled a rich concentrationof partly associated limb bones in the loose soil abo<strong>ve</strong> the sediment.Since these fossils were in danger of destruction an unplanned exeavationwas interpolated into the programme.Exeavation pro<strong>ve</strong>d the site to be rich in high-quality material, withse<strong>ve</strong>ral instances of articulated limbs reco<strong>ve</strong>red. The locality also prodııcedsome of the first good postcranial material referrable to the newlyrecognised carrıivore family Percrocutidae (Werdelin & Solounias, 1991).Probably the most impoıtant disco<strong>ve</strong>ry, howe<strong>ve</strong>r, was that of a horseskull definitely identifiable as a member of the "Hippotherium" primigeniumcomplex. This is the first unequivocal evidence that the hippar-193


ions in the lower paıt of the Middle Sinap series belong to this group, theoriginal immigrants arriving from the New World. Other skuIls so farstudied, including those from the nearby but stratigraphicaIly slightlyhigher loc Sb, belong to Hipparion s.str. (H. prostylumldietrichi complex;Watabe, personal communication 1992), a group of hipparions thatevol<strong>ve</strong>d from the "H." primigeliilim group in the Old World (Bernor etal., 1990).The faunal list for this locality now comprises the foIlowing taxa:Chelonia indet.Orycteropididae indet.Suidae indet,?Giraffidae indet.Bovidae indet. cf. Gazel/aHipparian (ı'Hippotherium") primigerıium-groupGomphotheriidae indet.Percrocuta sp. indet.Felidae/Nimravidae indet.Loc 4 (12 Junc)This locality was disco<strong>ve</strong>red in 1989 on the saddIe immediatelynoıth of Sinaptepe. So far it is the stratigraphically lowest locality (slightlylower than the adjacent loc 94) to ha<strong>ve</strong> produced iıı-situ remains ofHipparion. The material reco<strong>ve</strong>red form this locality during the previousfield seasons has shown an unusua1ly peıfect preservation and an abundanceof smaIl mammal remains. Exeavation and confirmed the presencehere of Hipparion, and increased the number of known specimens from 2to 5. The total of specimen count for this locality increased from 49 to223, with ruminants making up about 50 % of the totaL. Good carnivorematerial was reco<strong>ve</strong>red, including remains of Protictitherium and Percrocuta.A large number of smaIl mammal fossils was coIlected by excavation(instead of by con<strong>ve</strong>ntional wet sieving), The considerable differerıcebetween the spatiaIly and stratigraphicaIly proximate localities 4and 94 presents an interesting taphonomic case for future study,The faunal list for this locality now comprises the foIlowing taxa:?Serpentes?A<strong>ve</strong>s indet.Chelonia indet.Rodentia indet.194


Giraffidae indet.Bovidae indet.Hipparian indetRhinocerotidae indet.Protictitherium sp. indet. *Percrocutasp. indet.Felidae indet.Loe 49 (18 june)The fossils at this locality were eroding ont of a steep slope and werein great danger of being destroyed. Because of the steepness of the slope,and the unconsolidated cobble and boulder comglomerates that outcropabo<strong>ve</strong> the site, we elected to erect a 1.5 m fence in order to protect the excavationcrew. This site pro<strong>ve</strong>d to be particularly rich and was the focusof much of our energy. The site includes large and smail mamrnals. Beforethis field season we had surface collected 213 specimens, This yearsexeavation produced an additional 300 specimeııs, some of which wereof superb quality, and the total is now 513. We estirnate that the stabilizationof this site will require se<strong>ve</strong>ral additional seasons of work.The faunal list for this locality now comprises the following taxa:Numrnulites indet. (secondary)Bivalvia indet. (secondary)A<strong>ve</strong>sindet.Rodentia indetPalaeotragus coelophrysCeıvidae indet.Boselaphini sp. indet.Gazella sp. (Tancyrensis, capricornis )Prostrepsieeros zitteliPalaoreas asiatieusHipparian spp. (smail and large)Braehypotheriunı sp. indet.Acerorhinus cf. A. zernowiChilotheriunı cf. C. samiumHyracoidea indet.Gomphotheriidae indet.Protietitheriunı sp. indet.Percrocutidae indet. (large)195


Loc 12 (29 JuneıThis locality is the site of the Sivapiıhecus fossil that was reco<strong>ve</strong>redin the i 960's. Bone was eroding out at the base of a 5 m thick unconsolidatedboulder/cobble conglomerate. Because workers were indanger of being struck by one of these falling rocks, we e1ected to remo<strong>ve</strong>the conglomerate with a bulldozer. This operation took place at the<strong>ve</strong>ry end of the field season, and required more time than we anticipated.We feel that the site is now prepared for salvage excavations to commencenext season.The faunal list for this locality now comprises the following taxa:?AyesChelorıia irıdet.Orycteropodidae indet.Rodentia indet,Lagomorpha indet.Sivapithecus meteai (in MTA collections)Suidae indet,Giraffidae indet,Gazella sp. (Taııcyrensis, capricorııis )Hipparian sp. indet.Rhinocerotidae indet.Gomphotheriidae indet.Carnivora indet.Loc 42 (4 July)Our salvage excavations at locality 42 included a limited exeavationat the end of the i 993 field season. This work was somewhat hindered bya wheat field that is planted on top of the locality. Our excavations re<strong>ve</strong>aledrich concentrations of bone, and this site will be a focus of nextyear's activities.The faunal list for this locality now comprises the following taxa:Gastropoda indet.Microstonyx sp. indet,Giraffidae indet,Caprotragoides stehliniBoselaphini indet.196


Hipparion sp. indet.Rhinocerotidae indet. ıChilothcriumGomphotheriidae indet.Ictitherium pannonicumFelidae indet.CONCLUSIONSsensu lato)One season's salvage operations in the Sinap Fonnation ha<strong>ve</strong> clearlyshown that material of superb quality and greatest scientific importanceis, indeed, being destroyed by erosion. This material can be reco<strong>ve</strong>redwith the careful salvage exeavation techniques as outlined abo<strong>ve</strong>, and canadd cıitically to our understanding of the Neogene history of Anatoliaand the Old World. A major task for the next few years will be the creationof satisfactory conservation and starage facilities for the growingcollection of high-quality fossils.REFERENCESALPAGUT. B & FORTELlUS, M, 1992: Sur<strong>ve</strong>y report for the Sinap Project, Kazan and Çuhukprovinces. Ankara, Turkey. 1990 - T.C.Kiiltür Bakanlığı Anıtım <strong>ve</strong> Muzeler GenelMüdürlüğü. IX. Araştırma Sonuçları Toplantısı. p.333-356. Çanakkale.ALPAGUT, B., FORTELlUS, M. & KAPPELMAN, J. 1993: Sur<strong>ve</strong>y report for the SinapFonnatian Project (Ankara. Turkey) 1991 - T.C.Kültür Bakanlığı Anıtlar <strong>ve</strong> MüzelerGenel Müdürlüğü, Araştırma Sonuçları Toplantısı.ALPAGUT, B. & MARTIN, L. 1991: Sur<strong>ve</strong>y of the Sinap Pormaıion (Kazan, Ankara) 1989. ­T.C.Kültür Bakanlığı Anıtım <strong>ve</strong> Müzcler Genel Müdürlüğü. VIII. Araştırma SonuçlarıToplantısı, p.55-67. Ankara.ANDREWS. P. & TEKKAYA. 1. 1980: A rcvision of the Turkish Mioeeııe hominoidSivapitlıecusnıctcai, - Palneontology 23: 85-95.BERNOR, R.L.. TOBlEN, H. & WOODBURNE M.O. 1990. Patterns of Old World hipparieninedi<strong>ve</strong>rsificaticn and biogeognıphic cxtcnsion. In E. H. Lindsay et aL. (eds.). EuropeanNeogene Manunal Chronology, pp. 263-319. Plenum Press. New York.MEIN. P. 1975. Proposition de biozonation du Neogene mediıerraneen apartir desmummiferes. Trabajos Sobre Neogene Cuaıeruario4: 112.JvIEIN, P. 1990. Updatiug of MN zoncs. In E. H. Lindsay. V.Fahlbusch, and P.MeİnEuropean Neogene Maınınal Chronology: 73-90.Plenum Press, New York.(eds.),OZANSOY, F. 1955: SUT lcs gisements contiııcntaux ct les mammiföres du Neogen el duVillafranchien d'Ankara (Turquie). - C.r.Acad. Sc., Paris 240: 992-994.197


OZANSOY. F. 1957: Faunes de Mammiföres du Tcrtinire de Turquie et lcurs revisionsstratigraphiques. - BuH. Min. Res. Expl. Inst. Turkey (Foreign Ed.) 49: 29-48.OZANSOY. F. 1965: Etudc des gisements contincnraux ct de mammifercs du Cönozoique deTurquic. -Mcm. Soc. gcol. Prnnce (N.S.) 44: 1-92.WERDELIN L. & SOLGUNtAS. N. 1991: The Hyaenidae: taxonomy. systematics and cvolution.-Possils & Strata 30: 1-104.198


Örencik-e~.Sinaptepe • @~1 u@ Delikayıncak T.,Soğu1cak /~ 108 72.....'oMap.---iiiLkmYassıörenMap of the Sinaptepe region showing loca1ities excavated in 1993.Localities 42 and 49 are outside the area co<strong>ve</strong>red by this map.


1993 vn.ı TEKİRDAG VE BALIKESİR İLLERİHOŞKÖY-GAZİKÖY JEOFİZİK (manyetik),MARMARA ADALARı SUALTI ARAŞTIRMASINergis GÜNSENİN *1993 yılı Tekirdağ <strong>ve</strong> Balıkesir illeri yüzey araştırması, birbirinebağlı olarak iki aşamada yapılmıştır:A- Hoşköy-Gaziköy Amphora Fırınlan Jeofizik Araştırması',28 Temmuz - 18 Ağustos 1993 tarihleri arasında Hoşköy <strong>ve</strong> Gaziköyarasındaki on iki parselde (16.750 m? lik alanda), jeofizik saha araştırmasıyapılmıştır. Amacımız yörede iki senedir sürdürülen arkeolojikçalışmaları", jeofizik bulgular (elektrik, mikrogravite, sismik, SP -doğalpotansiyel-, vb.) ile giiçlendirmekti. Jeofizik araştırmalar sonucu, toprakaltında varlığı bilinen, -<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya bilinemeyen, ama tam yeri saptanamayan,çukur, hendek, kuyu, fırın, botros (seramik çöplüğü) gibi insanlartarafından kullanılmış <strong>ve</strong> arkeolojik değeri olan yerleşimler bulunur.Toprak altında kalmış bu dolgular, manyetik bir alan içerir <strong>ve</strong> buoluşumlar proton manyotemetre ile ölçülür, Olçümler sonucu bölgedekiamphora fırınlarının yerleri <strong>ve</strong> geometrik dağılımları daha duyarlı olarakbelirlenir. Bilindiği gibi demir oksitçe zenginleşmiş fırın yapımında kul-* Dr. Nergis GÜNSENİN. ı. Ü. Tekııik Bilimler Meslek Yüksek Okulu, Sualtı teknolojisiProgramı, Avcılar-tSTANBUL.(1) Araştırmaya, Fransız Uluslararası Bilimsel araştırma Merkezi (CNRS)'nden Prof. AlbertHesse <strong>ve</strong> esistanı Florence Tixier katılmışlardır.Kendilerine. araştırmaya maddi katkıda bulunanFransız Anadolu Araştırınaları Ensıitü'süne <strong>ve</strong> bizleri Gaziköy'de ağırlayarı Sn. TurhanAkbaş'a teşekkürlerimi sunarım. Çizinilerde bana yardımcı olan Karhan Bircan'a da ayrıcateşekkür ederim.(2) Nergis Günsenin. "1991 Yılı Tekirdağ nı Hoşköy-Gaziköy Aınphora Atôlyeleri YüzeyAraştırması" X. Araş/ırma Sonuç/an Toplantısı, Ankara (1993). s. 85-102. M. Akif Işın­Nergis Günsenin. "Tekirdağ m. Hoşköy-Gaziköy Amphora Fırınları Kurtarma Kazısı- 1992.ıv. Miize Kurıamıu Kazıian Semineri. Ankara (1994). s. 417-512.201


lanıImış malzeme, fırımn son kullanıldığı tarihte Curi sıcaklığının altındao andaki arz manyetik alanın şiddeti <strong>ve</strong> yönünde bir mıknatıslanma özelliğinibu malzemeye kazandıracaktır. Bu rrukrıatıslanma, çevredeki kayaçlannnuknatıslanmaözelliklerinden farklılık gösterdiğinden, manyetikanomalilere neden olacaktır. Böylece amphora fırınlanmn mimari konumlanmnbelirlenmesi sağlanacaktır'.Ölçümler, yüzeydeki amphora kırıklarımn en yoğun kümelendiği üçbölgede yapılınıştır (Resim: 1).J. Bö/ge: Hoşköy <strong>ve</strong> Gaziköy'ü birbirinden ayıran sınır deresinin heriki yamndaki tarlalar-, Derenin güneyinde> BKB/DGD yönünde, botrosolabilecek büyük bir manyetik anomali saptandı. Diğer önemli altı manyetikanomali kapammı ise bu anomalilerin doğrultusunda, büyük bir olasılıkla,bir fırın yeri olarak yorumlanabilir.Derenin kuzeyinde,' haritada görülen dört manyetik yükselimin enkuzeyde olan iki tanesinin köşeli olduğu görülmektedir. Bu bulguyu, elimizdevar olan <strong>ve</strong>rilerle birleştirdiğimizde, iki adet fırın yeri daha saptandığınıdüşünebiliriz- (Resim: 2)7.//.Bö/ge: Gaziköy yönünde kuzeye doğru, Da/yan deresinin her ikiyanındaki tarlalar". Derenin güneyinde, sahil yoluna paralel geniş biralanda yoğun bir manyetik anemali dağılımı saptandı. 'Tarlanın aşağı kısmındakibu alanın botros olabileceğini düşünüyoruz. Daha güneyde <strong>ve</strong>batıda saptanan üçer adet toplam altı daha kuv<strong>ve</strong>tli anomalinin ise fırınalanı olduğu fikrindeyiz. En kuzeydeki manyetik alan ise, yüzeyde görülenharçlı tuğla parçalarını da göz önüne alaraktan, fmnın geometrikdağılımına ait başka bir yapıya ait olarak yorıımlanabilir.Derenin kuzeyinde dm' <strong>ve</strong> uzun bir çizgi halinde botros olarak yorumIanabileniki ayn bölgede, çevrelerine göre, manyetik anomaliler be-(3) Konuyla ilgili bkz. Albert Hesse, Manuel de ProspectionGeophvsiqııe appliouee dıa ReconnaissanceArclıeologique, Dijon (1978) <strong>ve</strong> Prof. Dr. ı. Ozdoğan, Doç. Dr. A. M. Işıkara.Doç. Dr. N. Orbay. Dr. Z. Düzgit, Arzmağnetizması İlkeler <strong>ve</strong> Uygulamalar. 1. U. JeofizikMühendisliğiBölümü (1986).(4) Bkz. Günsenin 1993.Res.3.(5) Ibid .• Res.4-6.(6) 1991 yılı yüzey araştırması sonucu belirlenen fırın kalıntıları. ibid.. Res. 7-9 <strong>ve</strong> 1992 yılı yapılankurtarına kazısı sonuçları. Işın-Günsenin 1994. s. 499. Res.IO.(7) Renk tonları açıktan koyuya doğru manyetik yükselimleri gösterir. Manyetik anemali haritalarıFransız Uluslararası Araştırma Merkezi (CNRS)'nin Garchy'deki jeofizik laboratuvanuda.A.Hcssc <strong>ve</strong> F. Tixier tarafından hazulannuşur.(8) Günsenin 1993.Res. 9-<strong>10.</strong>202


lirgin bir kapanım gösterirler. Botrosun batısında yine, benzer bir manyetikkapanım alanı daha saptandı. Alanın çevresinde görülen, üç adet,daha düşük manyetik anomali alanları ise, olasılıkla çiftçilerin toprağısürmesi sonucu ortaya çıkan amphora parçalarına ait oluşumlardan kaynaklanabilir.Sözü geçen bu botros alanlarının, haritada da görüldüğü gibien kuzey ucundaki dört büyük manyetik anomali kapanımının ise fırın olduğudüşünülebilir (Resim: 3).fIl.Bölge: Gaziköy girişine yakın bölge. Sahil yoluna paralel, tarlanınalt kısmında manyetik anemali konturlarının sıklaştığı bir alan saptandı.Yüzeydeki amphora kırıklannın daha yoğun kümelendiği göz önüne alındığında,diğer bir bOh'OS alanının da varlığı ayrıca düşünülebilir. Tarlanınyukarısında görülen üç kuv<strong>ve</strong>tli manyetik yükselim ise büyük bir olasılıklafırınları işaret eder (Resim: 4).Üç bölgede elde ettiğimiz jeofizik ölçümlere dayanarak yörenin seramikatölyeleri ile ilgili şu sonuçları çıkarabiliriz: Atölyelerin konumlanmasındaen önemli etken su faktörüdür. i. <strong>ve</strong> n. bölgede gözlemlendiğigibi, her iki yerleşim de akarsu kenarlannda kurulmuştur.Ayrıca, ni. bölgenin de atölyelerin çalıştığı dönemlerde, günümüzde kurumuşolan bir dere kenarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Deniz suyu daçömlek ustaları tarafındankurak mevsimlerde kullanılmıştır.Diğer önemli bir konu da, fırınların yerleşim geometrilerinin açıklıkkazanmasıdır. Manyetik yükselimler genelde, yüzeyde amphora kırıklarınınçoğaldığı denize (sahil yoluna) yakın yerlerin aksine, yüksekyamaçlardaki tarlalara doğru aıtar. Bu durum, fırın artıklannın jeomoıfolojiksüreçler sonucu (yağmur, tarla sürümleri. vb.) aşağı kısımlarasürüklendiklerine işarettir. Burada, jeofızik yöntemlerin arkeolojiyeönemli katkılar sağladığını vurgulamak gerekir. Olçümler içinseçilen üç pilot bölgenin özelliği, Hoşköy <strong>ve</strong> Gaziköyarasındaki beş kilometrelikalanda en fazla yüzey malzemesini (kırık amphora) <strong>ve</strong>rmiş olmasıydı.Görüldüğü gibi fırın yerleri malzeme yoğunluklarının aksine,tarlaların yukarı kısımlarında belirdi. Sadece on iki parselde en az otuzcivarında botros <strong>ve</strong> fırının manyetik anomalilerinin saptandığı göz önünealınırsa, her iki köy genelinde ilerde yapılacak jeofızik ölçümler sonucundasaptanacak fırın sayısının daha da artacağı söylenebilir.Yüzey Toplaması1993 yılında yapılan jeofizik araştırmalann yanı sıra, sistemli bir şekildeGaziköy <strong>ve</strong> Hoşköyarasındaki sahil yolunu takip eden bütün tarlalardaamphora kırıklan incelendi. Bölgenin sadece tek tip amphora (tip203


I) ürettiği kesinleşti. Diğer saptamak istediğim özellik, sözü geçen amphoralardagözlenen profil farkhlıklannm? atölyeler ile olan bağlantılanydı.Toplanan yüzey malzemesinden çıkan sonuç, atölyelerdekiustaların ufak değişikliklerle aynı tip üzerinde oynadığını göstermektedir(Resim: 5). Ayrıca kırık parçalardan gözlenen diğer bir özellik amphoralardakiboyut farklılıklandır!'', Aşağıdakisatırlarda okuyacağınız,1993 yılı sualtı araştırmaları sonucu tip i amphorasının genellikle kulplarda<strong>ve</strong> boyunda görülen değişikliklerini gösteren iki tip amphorayı aynıbatıkta bulduk!'. Bu durum da, -teknenin aynı atölyeden yüklendiğini gözönüne alıp-, atölyelerde birden fazla ustanın olduğuna diğer bir işarettir.Yüzey toplamasının önemli bulgularından biri de, Dalyan deresiningüneyindeki alanda (IL bölge) bulunan üç adet monogramlı kulptur. Bilindiğigibi, -bu konudaki kendi araştırmalanma da dayanaraktan-, BizansDevri'nde Antik Devir amphoralarının aksine herhangi bir mühürsistemi gelişmemiştir. Ganos yöresinde bulunan bu monogramlann'", ileridekiaraştırmalar sonucunda devrin ticaretine ışık tutacağına inanıyorum(Resim: 6a, b, C)13.Yine yüzey yaraştırması sırasında, gerek fırın bölgelerinde gerekseGaziköy <strong>ve</strong> Ganos kalesi çevresinde bol miktarda sırlı seramik bulundu.Yörenin sırlı seramik üretim tarihi hakkında daha etraflı bir çalışma dailerideki araştırma konularından olacaktır':',Topografik AraştırmaGanos'un alta çağ manastır topografyasını belirlemek için, dağlıkbölgeye iki tırınanış gerçekleştirildi. Yerel halkın Künük deresi diye adlandırdığıdere yatağı boyunca yaklaşık üç kilometre yüründü. Şu andakurumuş olan derenin Ganos'un su kaynağı olduğu belli. Yatak son dereceoyuk, yaklaşık beş yüz metre uzunluğunda <strong>ve</strong> iki yüz, üç yüz metreeninde. Köyün çıkışında dere yatağının her iki yanında taş örgü duvarlarmevcut. Duvarlar dere yatağı boyunca belirli bir uzunlukta devam etmekte.Derenin her iki yanında, eski çağlarda işlendiği belli olan tarlaları(9) lbid .• s. 86. prg. 1.(Iü) F.R. Van Doorninck. Serçe Liınanı balığı amphoralan üzerine yaptığı çalışmalar ile. tip iamphoralannın kapasite soıunlanna açıklık getireectir.(11) Res.!3.(12) Diğer bir monogram için bkz.. ibid. Res. 17-18.(13) Monograınlar genellikle. seramik ustalarının isimleriolarak yorumlaıuuakta.(14) Ön bir çalışma olarak bkz. Anustrong-Nergis Günsenin.v'Glazed Pottery Productiou alGnnos''. Anaıolta Antiqua Ili. İstanbul-Paris (1995),s.179-201204


aylımak için de, aynı yapıdaki duvarlar kullanılmış. Duvarlar yapım teknikieriyleçağdaşlarından farklılık göstermekte.Künük: deresi yatağının bitiminden itibaren dağlık bölgeye devameden tırmanışımız sırasında, yine aynı taş örgü duvarlar ile birbirindenayrılmış tarlalar <strong>ve</strong> yapı kalıntısı olabilecek döküntüler saptadık. OrtaÇağ'da manasıırlardayaşayan papazlar dağlık bölgelerde de bağcılık yapmışlar".Diğer tırmanışı, Gaziköy'ün "ark başı" denilen, akar durumda olanderesini takiben at sırtında yaptık. Amaç, halkın "manastır" dedikleri kalıntılanbulmaktı. Gaziköylü rehberin birçok yerel isimle anılan bölgelerdengeçirdiği yollarda, -tannulaması mimari ile ilgilenen rneslektaşlarımcadaha sıhhatli olarak yapılacak-, antik devirlere ait yapıelemanları saptandı. Halkın manastır olarak yorumladığı kalıntilara yaklaşıküç saatlik bir tırmanıştan sonra ulaştık.Kalıntı kırk metre boyunda, yirmi metre eninde taş örgü duvarla çevıiliolduğu belli dikdöıtgen bir yapı. Aynı teknikteki bir duvarla oıtadanayrılmış. Birdar <strong>ve</strong> bir geniş oda mevcut. Geniş oda avlu görünümünde.önünde üç küçük oda daha var. Yapının bir manastıra mı, yoksa çevremanastırlara ait bir kornplekse mi (ağıla mı ?) ait olduğunu yine ilerdekonunun uzmanlarınca yapılacak çalışmalara bırakmak istiyorum(Resim: 7)16. Belittmek istediğim, kalıntının coğrafi konumu: Yapı dağlarlaçevıili bir vadinin ortasında. Vadiden güneydoğuya baktığımızda,tam karşımıza Ganos antik limanı geliyor <strong>ve</strong> Marmara adaları görülüyor,Ganos dağlarının muhkem bir yeıinde olmasına karşılık antik limanahakim durumu, yapıyı tanımlamamıza yardımcı olabilir düşüncesindeyim.Ganos antik yerleşiminin bir koloni şehri olarak kurulması, özellikleOıta Çağ'ın günümüzde bilinen en önemli şarap ticaretine sahne olmasıaraştırmamı sadece karada değil, denizde de devam etmemi gerektirdi.B- Marmara Ada/an Sualtı Araştırması'!(Resim: 8)Araştırmamızın amacı, Adalar çevresindeki sualtı tarihine ışık tutmanınyanı sıra, Ganos' dan yüklenen amphoraları taşıyan teknelerin izinisürmekti.(15) Günümüz Hoşköy <strong>ve</strong> Gaziköy halkı daha aşağılardaki vadilerde bağcılık yapmayı tercihediyorlar.(16) Kalınıının bireskizini mimari ilc ilgilenen meslektaşlanmın dikkatine sunrnek istiyorum.(17) Ekip üyeleri ODTU SAT dan. Gökhan Türe. Erkut Arcak. Haldun Dikenli. Serhat Şahakalkan<strong>ve</strong> sualtı görüntü uzmanı Eınre Omur'dan oluştu. Araştırmanın giderleri. baştaEmre Omurolmak üzere ekip üyelerinin özvcrilcriyle karşılandı. Ekibc <strong>ve</strong> bizleri yalnız bırakınayanyöre balıkçılanna sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.205


28 Ağustos 12 Eylül tarihleri arasında toplam onyedi dalış yapıldı.Dalışlar Maımara Adası Maımara yerleşiminden başlayıp, Saraylar' akadar adanın batı <strong>ve</strong> kuzeyinde yoğunlaşmış, adanın doğusu Asmalı'dabir dalış, batıda Hayırsız adada üç dalış yapılmıştır. Bugüne kadar literatürdeadı geçmeyen "sekiz adet" batık bulunmuştur. Batıklarm altı tanesiGanos (tip 1 ) üretimi amphoralar ile yüklüdür.Ocaklar Burnu Bauğı : Kıyıdan 70-80 derecelik bir eğimle inen kayalığınyimibeşinci metresinden itibaren, kırkbir metreye kadar tip 1amphoralarıyla yüklü bir batığın döküntüleri bulundu. Geminin kargosunumeydana getiren yüz adetten fazla amphora kırkbir metredekikumluk alana topluca yayılmış durumda.Batığın dökümülerinin başladığı yirmibeş metrelik derinliğe kadar,üç metreden başlayan, günümüz oluklu kiremitleri ile yüklü diğer birtekne batmış. Aralarında yaklaşık dokuzyüz yıllık zaman farkı olan teknelerinburuna çarparak aynı konumda batmış olması, bölgenin.tehlikelibir geçiş noktası olduğuna işaret.çamaltı Burnu Batığı : Burundan koya girince, koyıın güney yüzündekikayalıklardan yaklaşık elli metre açıkta 20 m derinlikten 30 mderinliğe kadar hafif bir eğimle üç küme halinde kuma yayılmış bir batık.Batığı amphoralanndan (Tip N ) İ.S. 13. yüzyıla tarihlemek mümkün(Resim: 9)18.Amphora kümelerinden ilk küme ile ikinci küme arası yaklaşık 2.50m, ikinci küme ile en derindeki üçüncü küme arası 6.00 m . Kümelerinözelliği, tip IV amphoralarının küçük <strong>ve</strong> büyük boyutlannın deniz tabanındakidağılım! : Ilk kümeden başlamak üzere son kümeye doğru boyutlarbüyüyor. Teknenin ahşabı büyük bir ihtimalle son kümenin altında.Amphora yüksekliklerinin bir metreye yaklaştığını <strong>ve</strong> birçoğunun sadecekulplannın göründüğüne bakarak, batığın kurnun altına iyice gömüldüğünüsöyleyebiliriz. Batıkta tip IV amphoralarının yanı sıra tip IIIamphoraları da saptandı (Resim: 10)19. Büyük kümede iki adet T tipi,koyun girişinde bir adet Y tipi, batığın koyun çıkışına doğru yaklaşık onmetre batısında on adet üst üste yığılmış Y "e T tipi çapalar bulundu.Çapaların çevresinde midyeler ile örtiilü alanda detecteur ile yapılan araş-(18) Tip IV amphoraları için bkz. Nergis Günsenin. "Recherches sur 1cs Amphores Byzantinedans les Musecs Turcs'', V. Deroche et J. -M. Spicser ed.. Reelserehes sur la ceramiqııebyzonıine. Suppl. BCHXVIII (1989). s. 274-276 <strong>ve</strong> NergisGünsenin. Les Anıplıores Byzantines(Xe-XIIlc siecles): Typologie, Prodııction, Circıılation d'apres (es Cotlecıtons Turqııes.Üni<strong>ve</strong>rsite Paris i (Panthôon-Scrbonne), Paris (1990), doktora tezi. s. 31-34 (IV f).'(19) Tip III amphoralan için bkz. ibid. 5.271-274 <strong>ve</strong> s. 28-30.206


tırmada aldığımız sinyallere göre batığa ait daha fazla çapanın gömülüolduğunu söyleyebiliriz. Kalıntıların dağılımına bakarak; tekne fırtınadankaçmak için koya giımiş <strong>ve</strong> çapa atmış. Çapa tutturamayınca, yükü kademeliolarak boşaitmış ama batmaktan kurtulamanuştır,Tekmezar Burnu Baukları: Burundan yaklaşık elli metre uzaklıkta,kumluk zemine oturmuş yan yana iki tane tip i amphorası yüklü batık bulundu.Batıklardan birinin en büyük özelliği, binlerce amphora taşıyor olması(Resim: Ila, b). Bugüne kadar Türkiye karasulannda (yabancı literatürdede rastlanmamış bir örnek) bulunmuş en büyük kargo. Kargo ileorantılı en büyük tonajlı tekne. Doğu-batı doğrultusunda yatan batığınyükü otuzbeş metreden, kırkbeş metreye kadar dökülüyor. Dökürıtününboyutları yaklaşık bir ölçüınle kırk metreye yirmi metre olarak, 800 ın?bir alanı kapsıyor. Görünürde üst üste üç sıra arnphora var. Amplıoralardeniz dibinde yaptığımız ölçümlerle 40-50 cm yüksekliğinde. Gövde çevresi90 cm. Tip 1 amphoralarının ortak özelliği olan profil değişikliklerigözlenmedi. Büyük bir ihtimalle aynı atölye <strong>ve</strong> ustalarının ürünü. Batığayaklaşırken <strong>ve</strong> amphora yığınlarının üzerinde iki adet tüm, yine amphorayığınlarının üzerinde kırık parçalar halinde.Tl. yüzyıla özgün Y tipi çapalarsaptandı (Resim: 12a, b)20. Batığın yaklaşık oniki metre güneyindeikinci batık aynı konumda yatmakta. Onbeş metreye oniki metrelik bir ölçümle,amphora yığını yaklaşık 180 m' bir alanı kaplamakta. Döküntülerindoğu <strong>ve</strong> batı ucunda (muhtemelen teknenin başı <strong>ve</strong> kıçı) ikişer,kuzeyinde bir adet olmak üzere toplam beş adet y tipi çapa sayıldı. Heriki batığın da, yükünü Ganos'dan alıp, aynı sebeplerle battığını düşünüyoruz.Anataş Adacık (Palapctra) Batığı: Adanın kuzey burnundan dik bireğimle kumluk alana iniliyor. Batık 34 m dipte. Yaklaşık olarak yaptığımızsayım sonucu yüze yakın Ganos amphorası saptadık. Teknebüyük bir ihtimalle adaya çarpıp battığı için, teknenin yükü olan amphoralaradanın su altındaki eğimiyle yuvarlanmışlar. Amphora yığınlarıarasında iki taşın arasına sıkışmış kırık bir Y tipi çapa bulduk. Amphoralar,kulplar boyun üzerinde tek tip <strong>ve</strong> büyük boyutlu.Kuyu Burnu Batığı: Badalan Körfezi'nin kuzeydoğu çıkışında, KuyuBurnu'nu geçtikten sonra kayalık kıyı şeridi başlamakta. Burundan yaklaşıkyüz metre sonra kıyıdan yaptığımız dalı Ş sonucu, 25 m derinlikte kirernityüklü bir batık saptadık. Kiremitler 30 x 70 cm boyutlarında <strong>ve</strong> 3(20) bkz. F. H. van Doorninck. Jr.. "The Anclıors" İn INA Newşletter. Vol. 15. No. 3. September1988. s. 24-25.207


cm kalınlığında. Tekne kıyıya çarpma sonucu batmiş <strong>ve</strong> dağılmadandeniz tabanına oturmuş. Batığa ait olduğunu düşündüğümüz bir çapadan<strong>ve</strong> çevredeki amphora kırıklarından batığı Erken Bizans Dönemi'ne tarihleyebiliriz..Taşada (Viranköy) Batığı: Baba limanının kuzeydoğu çıkışındakiküçük adanın kuzey burnundan dalınca, 22 m de Ganos amphoralarıyüklü bir batık saptadık, Tekne muhtemelen kuzey rüzgarı sonucu burunaçarpmış <strong>ve</strong> batmış.Saraylar. Eşek Adaları Batığı: Saraylar limanının kuzey çıkışındakiküçük adanın kuzey burnundan dalınca, 12 m den itibaren dik bir eğimle22 m ye kadar dökülmüş <strong>ve</strong> kumluk zemine yayılmış bir batık. GörünürdekiGanos amphoraları yaklaşık bir sayımla 150- 160 adet. Birçokamphora kuma gömülmüş sadece kulpları görünüyor. Bu da yükün büyükbir kısmının kumun altında kaldığına işaret. Yığınlar arasında uçları kırıkbir Y tipi çapa var.. Batığın özelliği, Ganos yani tip i amphoralannın ortak özelliği olanboyun <strong>ve</strong> ktılplardaki farklılıkların dökümüler içinde gözlenmesi. Buolgu, bize Ganos atölyelerinde, -belki de aynı atölyede-, aynı tipin ustalartarafından yorumlanmış farklı şekillerinin yapıldığına bir örnek teşkil etrnekten.Tekne kuzey rüzgarı yedikten sonra adanın kuzey burnuna çarpmış,batmaya başladıktan sonra 12 m derinlikteki çıkıntıya vurup yükünüdökmeye başlamış <strong>ve</strong> 22 m derinlikte kuma otunııuş. Amphoralar topluhalde, çapa ise döküntülerin en kuzey ucunda (Resim: 13)22.Marmara Adası Fırın BuluntusuTopağaç !imanının güneydoğu çıkışında, yerel halkın Manastır Koyuolarak adlandırdığı koyda bir fırın kalıntısı bulundu. Çevrede yapılanaraştırma sonucu, Ganos üretimi benzeri amphora kırıkları <strong>ve</strong> sırlı seranıiklersaptandı. Atölyenin, Ganos amphora atölyelerinin çağdaşı <strong>ve</strong>oradaki üretimi taklit eden küçük bir yerel atölye olduğunu tahmin ediyorum.Adada diğer fırın kalıntılarının <strong>ve</strong> aıııphora üretimi ile paralelşarap üretiminin olup olmadığını ise devam eden araştırmalarımız cevaplayacaktır.(21) Xl-Xlll. yüzyıl Bizans Devri amphora tipolojimde. tip i amphornsı olarak geçen Gnnosarnphoralurmı alı tiplere ayırmanuşum. bkz. Günsenin 1989<strong>ve</strong> Günsenin ı 990.(22) Batıktan çıkarılan iki amphora <strong>ve</strong> birsürahi. Saraylar Belediyesi deposuıra teslim edilmiştir.208


1993 yılı araştırmamız, 1991 yılından beri Gaziköy'den başıayaraksistemli bir şekilde sürdürdüğümüz projemize çok önemli bilgiler katmıştır.Tarihi dokümanlarda Ganos hakkında çok az bilgi buluyor, sadecemanastırlarda papazların yaşadığını öğreniyorduk. Son yıllarda elde ettiğimizarkeolojik <strong>ve</strong> jeofizik bulgular sonucu Ganos'un belki de Bizansİmparatorluğu'nun en önemli şarap <strong>ve</strong> amphora/seramik, üretim merkezlerindenbiri olduğu anlaşılmıştır. Sualtı araştırrnalarınuz sonucu batıklardabulduğumuz amphora yükünün sayıları ise, yörenin şarap ticaretikapasitesine ışık tutmaktadır.Koloni şehirleri üzerine araştııma yaparken, bu yerleşimler özelliklede ticarete yönelikse, çalışmalarımızı denizde de sürdürmeliyiz. Ganosbunun güzel bir örneğidir. 1994 araştırma yılını, Marmara Adası çevresindesaptanan batıklara ayıtmak istiyorum. Ozellikle Tekmezar Burnu<strong>ve</strong> Çamaltı Burnu batıkları üzerinde daha detaylı araştııma yapmak gerekiyor.Tekmezar Burnu batığının önemi, binlerce sayıdaki amphorayıtaşıyabilerı teknenin tonajının devrine göre incelenmesi. Çamaltı Burnubatığı ise dönem olarak önemli. LS.l3. yüzyıla ait bir batık şimdiye kadarkazılmadı <strong>ve</strong> dolayısıyla devrin tekne yapım teknolojisi hakkında bilgisahibi değiliz. Amacım <strong>ve</strong> dileğim, çalışmaları bu batık üzerinde yoğunlaşnrıp,yakın bir gelecekte kazısına başlayabilmektir. Ada çevresindekidip akıntıları <strong>ve</strong> soğuk su, görsel açıdan çalışırken deniz suyununkirliliği <strong>ve</strong> ışık yetersizliği gibi olumsuz faktörlere rağmenMarmara Adası sualtı çalışmalarının devamını getirmek, bir dönem denizcilik<strong>ve</strong> ticaret tarihini aydınlatmak açısından büyük önem taşımaktadır..209


NDenı>:--------------------/,/,iii I. Bölgeii//jResim: 1-Manyetik araştırma yapılan bölgeler.o \00 2lXlm•••• i210


-------~-::-::...- ..... -//, ,,i->'/i ,,I',, 'i', ,'i' ,,i ,, i'i'i i ,i 11 ,i ' .... _ ....1//­//­/,, ­/­,-/, /-, -/,-/... -/,,-­, /-/ ­/ ­/-//-/-//.- .-///-// -,Resim: 2- 1.bölge manyetik anomali haritası.211


,. ;.\.\,;,ı212


213


----••,\Resim: 5- II. bölgeden toplanan amphora profilleri. Ölçek: 1/4.214


Resim: 6a-eomoc?Resim: 6b- Mikael?Resim: 6c-?215


216


'f,Gündoğdu1) Ocaklar Burnu batığı2) Çamaltı Burnu balığı3) Tekmezar Burnu batıkları4) Anataş Adacık batığı5) Kuyu Burnu banğr6) Taşada Batığı7) Eşek Adalar! banğı~ Amphora atôlyesiṆ .....-.:ıResim: 8- 1993 araştırma yılında saptanan batıkların konumu.


Resim: 9- Çamaltı Burnu batığı tip LV amphoralan.Resim: 10- Çamaltı burnu batığı tip III amphorası.218


Resim: 11a-TekmezarBurnu batığı amphora1arı.Resim: 11b- TekmezarBurnu batığı amphoralan.219


Resim: 12a-Tekmezar Burnu batığı y tipiçapalan.Resim: 12b- Tekmezar Bumu balığı Y tipi çapalan.Resim: 13- Saraylar balığından çıkanlan aınphoralar <strong>ve</strong> tek kulplu sürahi220


BALIKESİR, ÜÇPINAR TÜMÜLÜSÜ ARABABULUNTULARI KONSERVASYON PROJESİS9NlJ.Ç~A~I VE SARDES, BİNTEPELŞRTUMULUSU ARABA BULUNTULARI ONÇALIŞMASIHaııdeKÖKTEN'"Bu proje ile,Achaemenid Dönemi'ne tarihlenen, Bursa Müzesi,Balıkesir-UçpınarTürnülüsü araba buluntulannın konıma altına alınarak,konservasyonlarının bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.Balıkesir-UçpınarTümülüsü araba buluntulan, Bursa <strong>ve</strong> BalıkesirMüzeleri tarafından yapılan kurtarma kazısı sırasında ortaya çıkarılmış<strong>ve</strong> 1992 Nisan ayında gerçekleştirilen ön incelemeye kadar, kazıdangeldiği şekli ile depolanmıştır, Uçpınar Tümülüsü bronz <strong>ve</strong> demir arababuluntularının aktif konservasyonunun Başkent Meslek Yüksekokulu.Konservasyon Programı Proje Laboratuvarı'nda yapılması kararı' ile buluntularBursa Müzesi'nden Ankara'ya getirilmişlerdir.Konservasyonları bronz objelere göre daha büyük <strong>ve</strong> ciddi bir sonınoluşturan demir buluntular, mekanik yöntemle temizlendikten sonra Xv.Uluslararası Kazı <strong>ve</strong> Araştırma Sonuçları Sempozyumu'nda özelliklerini<strong>ve</strong> metale etkilerini sunduğumuz "alkali sülfit yöntemi" ile anndırmaişlemine sokulmuş, söz konusu uygulamanın ilk kesin sonuçları Haziran1993'de alınmıştır,* Uzman Hande KÖKTEN. Başkent Meslek Yüksek Okulu Restorasyon <strong>ve</strong> KonservasyonBölümü, Sıhhiye- ANKARA(1) Bu noktada. söz konusu bilimsel konservasyon projesinin gerçekleştirilebilmesi için süreklidestek <strong>ve</strong>ren <strong>ve</strong> konservasyon işlemlerinin Yüksekokul Proje Laboratuvarı'nda uygulanabilmesiiçin konservasyon programlılin tüm maddi olanaklarını seferber eden BaşkentYüksekokulu Müdürü hocaın Prof. Dr. Orhan Bingöre en içten teşekkürlerimi sunuyorum.221


Alkali sülfit yönteminde, suda çözülemeyen <strong>ve</strong> demir içindekikloıür1erin yarısını oluşturan " demiroksiklorürler'tin "alkali sıvılar"daçözülme özelliğinden yararlanılarak, arkeolojik demir objelerin tümdemir klorürlerden anndırılmasıamaçlanmaktadır.Aynca bu yöntemde;obje üzerindeki korozyon tabakaları kuv<strong>ve</strong>tlendirilir <strong>ve</strong> stabil hale getirilir,metalin metalografik özellikleri uygulamadan etkilenmez, uygulanmasıkolay <strong>ve</strong> maliyeti düşüktür, arkeolojik demir için uzun vadedetehlike oluştutmaz.Alkali sülfit işleminin ardından, demir buluntular deiyonize su içinedaldınlarak, demir klorürlerden annduma işlemine geçilmiş<strong>ve</strong> arındınna1 haftalık periyodlar halinde, 18-22 hafta arası devam etmiştir. İşlem,arındırmabanyolannda saptanan "tuz <strong>ve</strong> pH ölçüm" sonuçlarına göre, objeleringerektirdiği sürede tamamlanmaktadır. Arınduma sırasında tutulankayıtlar, objeler genelinde l.hafta daldıımadan sonra alınan sonuçların2050-1950 lls / pH 13-12 olduğunu, 10-11. haftalar sonunda budeğerlerin 200-150 lls / pH 9-7'ye gerilediğini <strong>ve</strong> işlemin bitişine işareteden 18-20. haftalarda 15- ıo lls / pH 7'ye ulaşıldığını göstermiştir, Tümanrıdırma banyolanna uygulanan ara ölçüm sonuçları, klorür miktarındadüzenli <strong>ve</strong> sürekli bir azalmaya işaret etmiştir.Demir klorürlerden arınduma tamamlandıktan <strong>ve</strong> objeler tamamenkurutulduktan sonra ise, demir buluntuların sağlamlaştırılması amacıylatoluene içinde %IO'luk paraloid B 48-N, korozyon önleyici madde olarakseçilen %10' luk sodyum benzoatla birlikte kullanılmıştır. Sağlamlaştırmayı<strong>ve</strong> yüzey kaplamayı amaçlayan konsolidasyon ardından ise, kırıkdurumdaki objeler için yapışıırma işlemine geçilmiştir.Konsolidasyonda.kullanılan paraloid B 48-N, buharlaşma katsayısı toluen'e göre dahayüksek olan aseton içinde %50 oranında çözülerek yapıştırıcı olarakhazırlanmıştır.ParaloidB 48-N kalıcı <strong>ve</strong> dayanıklı birleşmeler sağladığıhalde, yapışıırılan objelerin ağırlığı <strong>ve</strong> birleşme alanlarının küçüklüğü.yapışıırılan alanlarda ek bir kuv<strong>ve</strong>tlendirme yapılmasını gerektirmiştir.Söz konusu ek kuv<strong>ve</strong>tlendirme; objenin birleşme alanlarındaki mekanik<strong>ve</strong> fiziksel direncini, bütün olarak korunmuş bölümlerdeki düzeyegetirmek, birleşme yerlerini lokal olarak kuv<strong>ve</strong>tlendirmek <strong>ve</strong> konservasyonsonrasında aynı noktalarda yeni kırıkların oluşmasını önlemekiçin yapılmıştır.Kuv<strong>ve</strong>tlendirme işleminde%10 oranında hazırlanmış paraloidB-nçözeltisi ile ince cam elyafı kullanılmıştır. Objelerin dış yüzeyinde yeralan <strong>ve</strong> demirin rengi ile kentrast yapan kuv<strong>ve</strong>tlendinne bantlan, daha222


sonra "akrilik boyalarla renklerıdirilrnekte" <strong>ve</strong> maskelenrnektedir, Kuv<strong>ve</strong>tlendirmeişleminde kullanılan malzemelerin geriye dönüşü vardır... Konservasyon <strong>ve</strong> restorasyon çalışmalan sonrasında. Balıkesir­Uçpıııar Tümülüsü demir bulumulan arasında tekerleklere ait objelerşöyle sıralanabilir:1. Arabanın iki tekerleğine ait şına çernberlerini oluşturan <strong>ve</strong> her birtekerlek için 3 segment halinde hazırlanmış ( 6 adet) demir segmentler,2. Araba tekerleklerinin ahşap konstıiiksiyonunu oluşturan ispit segmentlerinibirbirine tutturmak <strong>ve</strong> sabitleştitmek için kullanılan U (2adet) <strong>ve</strong> T ( 4 adet) fonulu kenetler,3. Tekerlek parmaklarının saplandığı <strong>ve</strong> tekerleğin dingil üzerindedönmesini sağlayan ahşap tekerlek topunun hareket nedeniyle parçalanıpdağılmasını önlemek için kullanılan <strong>ve</strong> tekerlek topunun ön (baş tası) <strong>ve</strong>arka (arka tası) bölümleri ile paımaklann saplandığı yuvaların önkısmına (top halkası) takılan halkalar.Konservasyon sonrasında tekerleklerin rekonstrüksiyorı tasarımı iseşöyle yapılımştır (Resim: 1). Ahşap tekerlek ispitinin dışına geçiıilenşına çemberi, tekerleklerin çapını belirlememizi sağlar, Kurtarma kazısısırasında buluntular kaldırılırken, altı şına segmentinden oluşan buluntulannnasıl iki gurup oluşturduğu belirtilmemiştir, Ele geçen şınasegmentlerinin eşit uzunluklarda olmayışı nedeniyle, birarada <strong>ve</strong> aynı tekerlekispitinin çevresinde yer alması gereken şına segmentleri, çemberoluşturacak yay kavisleri, yay uzunlukları <strong>ve</strong> segrnentlerin üzerinde bulunançivilerin pozisyonlan gözönüne alınarak belirlenmiştir, Bu çalışmaile aynı tekerleğe ait oldukları düşünülerı şına segrnentleri, 1. tekerlekiçin D.1-D.2-D.3 <strong>ve</strong> 2. tekerlek için D.4-D.5-D.6 olarak adlandırılmıştır".Tekerlek çapları 1.12 m olarak belirlendikten sonra', şına demirleriüzerinde bütün olarak ele geçen mekik başlı çivilerin boyu yardımıyla(2) Şma segmentlerinin yay uzunlukları toplanmış <strong>ve</strong> bulunan değer 2'ye bölünerek, eşit iki tekerleğinçember uzunluğu saptanmıştır: 349.5 cm . Daha sonraise, yay uzunluklannın toplamıbu değeri <strong>ve</strong>ren üç şma segmentinin iki gruphalinde birleştirilmesi sağlannııştır.(3) Tekerlek çevresinin hesaplanması için. kazı sırasında ele geçen iki Lekedeğe ait şın~. demirisegmentlerinin yay uzunlukları ölçülmüş <strong>ve</strong> aşağıdaki rakamlar saptanmıştır: B.UPID.l:1.1Zın, D.Z: t.35 ın, D.3: 1.03 ın. DA: I.Z6 ın, D.5: 1.17 ın, D.6: 1.06 ın; her biri değişikuzunluktaki şma yaylarının oluşturabileceği eşit iki tekerleğin çevresini hesaplayabilmckiçin bu rakamlar toplanmış (6.99 m) <strong>ve</strong> sonuç ikiye bölünerek, eşit tekerlek çemberlerininçevre uzunluğuna ulaşılmıştır (6.99:2=349.5). Çemberlerin çevre uzunhuğu 1[ sayısınabölünerek, çemberin çapı bulunabilmiştir. 349.5: 3.14=1.11 m. Bunun yanı sıra, kazı


ahşap ispitin kalınlığı saptanmıştır. Buna göre,ı. tekerleğin 9.5 cm <strong>ve</strong>2.tekerleğin ise 9.2 cm kalınlığında olduğu anlaşılmıştır. T <strong>ve</strong> U kenetlerin,üç segmentli tek ispiti birleştirmekte kullanıldığı <strong>ve</strong> kenetlerdenher birinin şırıa segmentlerinin uç kısımlarına gelecek şekilde yerleştirildiklerianlaşılmıştır. Söz konusu saptamalar, irı-situ halde korunmuş Ukenetli şına demiri segmenti yardımıyla yapılmıştır. Buna göre T kenetlerinde tekerlek üzerinde dengeli yerleştirilmesi amaçlanmış <strong>ve</strong> onlarda şına segmentlerinin uç kısımlarına oturtulmuştur, Tekerleklerin parmaksayıları, tekerlek çapından yola çıkılarak matematikselolarak belirlenmiştir:Tekerlek çapı büyüdükçe, tekerleğin hareket halindeki dayanıklılığınısağlamak için parmak sayısının da aıtması gerekmektedir.Böylece, teknik olarak tekerlek çapı ile parmak sayısı arasında da doğruorantı bulunmaktadır. Tekerleğin dayanıklılığı açısından bakıldığında, ikitekerlek parmağı arasındaki yay uzunluğunun yaklaşık 25-30 cm olmasıgerektiği bilinmektedir. Bu durumda, Uçpınar tekerlekleri için yapılanhesaplama sonucunda, 10 (pannaklar arasındaki yay uzunluğu 30 cm)parmağın kullanılması gerektiği sonucuna vanlır. Kenetler, şına segmentlerininuç kısıınlanna yakın yer alacak şekilde düzenlerıdiğinde, Tkerıetlerin her ikisinin de parmaklar üzerine oturduğu görülmüştür, Oyleki, kenetlerin geniş olan üst kısımlan ispit segmentlerinin birleşmesinisağlarken, daha dar bir bant şeklinde aşağıya doğru uzanan alt kısımlarıise, segmentleriri birleşme noktasında ispite saplanan parmağın dayanıklılaştırılrnasımsağlamaktadır.Üçpınar Tümülüsü arabasının tekerlek topu, kazı sırasında ele geçen<strong>ve</strong> işlevlerini saptadığımız demir buluntular yardımıyla tasarlanabilmiştir,Demir halkalar; tekerlek topunun değişik bölümlerinin sağlarnlaştınlmasında<strong>ve</strong> hareketten kaynaklanacak dağılınaların önlenmesi amacı ilekullanılır. Buna göre, tekerlek topu üzerinde parmakların saplandıklanyuvaların ön <strong>ve</strong>ya arkasında yer alan top halkası, tekerlek topunun çapınıbelirler <strong>ve</strong> 16 cm olarak ölçülür, Tekerlek topunun ön kısmındaki silindirikbölüme geçirilen baş tası ise altıgen bir halkadan oluşur. Tekerlekbuluntulan arasında dingil çivisi ele geçmemiştir; bu nedenle büyükolasılıkladingil sabit değildir <strong>ve</strong> tekerlekle birlikte hareket etmektedir.Konservasyon <strong>ve</strong> restorasyonu tamamlanan Balıkesir-ÜçpınarTümülüsü araba buluntulannın ait olduğu Bursa Arkeoloji Müzesi'ndehazırlanacak sergileme sırasında, orijinal buluntuların modern malzemerekonstrüksiyonu yaparken, birbirini tamamlayan şına demirlerinin berlirleıunesi de gerekmiştir.Bu belirlemenin yapılabilmesi için. yay uzunluklarının toplamı 3.49 ın olan üç şma segmentininiki grup halinde belirlenmesi yeterli olmuştur. Buna göre: D.l-D.2-DJ segmentlerininoluşturduğu çemberin çevre uzunluğu == 1.12+1.35+1.03=3.50 ın <strong>ve</strong> DA-D.5-D.6 segmentlerininoluşturduğu çemberin çevre uzunluğu> 1.26+1.17+1.06= 3.49 ın dir.224


yardımıyla sergilenmesi amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra, konservasyonsonrası elde edilen arkeolojik <strong>ve</strong>riler ışığında hazırlanacak birreplikanın, orijinal buluntularla yan yana sergilenmesine <strong>ve</strong> açıklayıcıçizim <strong>ve</strong> fotoğraflarla bu rekonstriiksiyonıın tamamlanmasına karar <strong>ve</strong>rilmiştir'.Balıkesir-Üçpınar Tümülüsü buluntularının konservasyon <strong>ve</strong> restorasyonişlemlerinin bilimsel standartlara uygun olarak, etkinliği <strong>ve</strong> korumaözellikleri kanıtlanmış, geriye dönüşü olan yöntemlerle gerçekleştirilmesi17 ay sürmüştür. Bu süre içinde, 12 adet bronz obje ile, toplamsayıları 50'ye yaklaşan demir buluntıı belgelenmiş, temizlenmiş, deionizeedilerek sağlamlaştınlnuş, yapıştırılmış <strong>ve</strong> restore edilmiştir. Konservasyonuygulamalarının %60'lnı demir objelere uygulanan pasifdaldııma <strong>ve</strong> anndırma süreci oluşturmuştur <strong>ve</strong> 1993 yılında 4, 1994yılında ise 2 kişiden oluşan ekip çalışmasının ön incelerne/belgelerne <strong>ve</strong>mekanik temizleme için harcadıkları toplam süre 7 aydır'.Anıtlar <strong>ve</strong> Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ile başlatılan "Anadolu'daEle Geçen Akhaemenid Dönemi Araba Buluntuları'' konservasyonprojesinin diğer malzeme grubu, Manisa Müzesi tarafından Sardes- Bintepeler nekropolünde gerçekleştirilen kurtarma kazısı sırasındaele geçen demir tekerlek buluntularıdır (Resim: 2). Söz konusu araba buluntularıarasında yer alan bronz dingil çivileri, koç başlı çiviler <strong>ve</strong> çanlar1992 yılında Sardes kazı laboratuvarında koruma altına alınmakla birlikte,demir objelerin planlanan konservasyonu Üçpınar Tümülüsü buluntularınınkoruma çalışmasına öncelik <strong>ve</strong>rilmesi <strong>ve</strong> söz konusu projebütçesini karşılayacakkaynak bulunamadığı için gerçekleştirilemerniştir,Bilimsel konservasyonun uygulanabildiği Üçpınar Tümülüsü buluntularıkadar eşsiz <strong>ve</strong> arkeolojik açıdan türünün Anadolu'daki ilk örneğiolan Bintepeler 89 Tümülüsü buluntularını da en yakın sürede korumaaltına alabilmek dileğiyle.(4) Benzer bir çalışma Salamis Nckropolü 79. no lu tümülüsündc bütün olarak ele geçen savaşarabası için yapılmıştır. Bu yöntemle, sergileme sırasında orijinal malzemenin stabiIizasyonusağlanabileceği gibi. replika yardımıyla antik dönemdeki görünüşü de izleyiciyesunulucaktır. Söz konusu sergileme çalışması, Bursa Müzesi ile işbirliği içinde sürdürülecektir.(5) Uygulama projesinin. yöntem belirleme aşamasındaki yayın taraması V~ ön araşnrma giderleriniİngiliz Kültür Heyeti. tüm malzeme <strong>ve</strong> gereç 111


Resim: 1- Balıkesir-Üçpınar Tümülüsü araba tekedeği rekonstrüksiyonu226


Resim: 2- Sardes-Bintepeler 89 Tümülüsü araba tekediği rekonstrüksiyonu227


ARKEOLOJİK ARAŞTıRMALARDA DOGALGERİLİMİN İŞLEYİşİ (MECHANISM)Mahmut G. DRAHOR *Topraktaki gözeneklilik, isı, sıvı göçü, özdirenç <strong>ve</strong> pH değişimlerigibi etkiler, süreksizlikteki iyon hareketinin ana nedenleridir. Doğal gerilimçalışmalarında, öncelikle belirtiyi oluşturan işleyişleriri bilinmesigerekir. B unlar; ısıi elektıik bağlaşım (thermoelectric coupling), elektrokinetikbağlaşım ya da akma gerilimleri, tellürik akımlar, iletken mineralbirikimleri, kültürel etkinlik, topoğrafya <strong>ve</strong> elektrokimyasal etkilernedeniyle oluşur.Isıl elektrik bağlaşım jeotermal alanlarda görülen bir gerilim türüdür.Temel nedeni, sıcaklık ayrılığı <strong>ve</strong> çözelti yoğunluğudur. Isıi elektrikbağlaşım, uzun dalga boylu <strong>ve</strong> büyük genlikli beliıtiler üretir. Corwin(1976), sığ kömür yanmalan üzerinde de ısıl elektrik bağlaşımın ortayaçıktığını belirtmektedir,Elektrokimyasal etkiler; jeotermal, maden <strong>ve</strong> kırık sınırlarınınaraştırılınasında önemli olmamasına karşın, arkeolojik araştırmalardamutlaka gözönüne alınmalıdır. Bu etki oıtaının kuru olduğu durumlarda,±10mV değerine ulaşır. Corwin (1976)' e göre, çok kısa dalga boyuna sahiptir<strong>ve</strong> genliği de genellikle tekdüze toprağınkinden çok, ama nemlitoprakta göıülenden azdır. Bu, arkeolojik aramacılıkta önemli <strong>ve</strong> dikkatedilmesi gerekli bir durumdur. Mac Innes (1961) <strong>ve</strong> Corwin (1976), gerilimlerinkimyasal yoğunluk hücreleri yoluyla da oluştuğunu <strong>ve</strong> bunlarınmetalik elektrodlarla yapılan ölçümlerde birkaç yüz mV mertebesindedeğerlere ulaştığını belirtmişlerdir. Bu özellik, uçlaşmaz elekrrod kul-* Mahmut G. DRAHOR. Dokuz Eylül üni<strong>ve</strong>rsitesi Mühendislik-Mİmarlık Fakültesi. JeofizikMühendisliği Bölümü. 35100 Bornova-ıZMIR.229


lanımınela birkaç mV değerini aşmaz. Toprağın nem içeriğindekideğişiklikler, doğal gerilim belirtilerinin oluşmasına neden olur. Poldini(1939)' ye göre ıslak topraktaki elektrodlar, beliıtiyi pozitife doğruyöneltir. Bu değişimler, birkaç on mV luk belirtiler oluşturur. Bu nedenlearkeolojik araştıımalar sırasında, toprağın nemindeki değişikliklerin belirlenmesiönemli olacaktır,Pirit, pirotit, kalkopirit, kalkosit, manyetit, ko<strong>ve</strong>llit <strong>ve</strong> grafityığışımları; yığışımııı üzerinde negatif uçlaşmalı doğal gerilim belirtisiüretir (Şekil: I). Belirtiler, birkaç yüz metre genişliğinde <strong>ve</strong> yüzlerce mVluk genliklere neden olabilir. Arkeolojik aramalarda antik madenleriçinde ya da sülfürlü <strong>ve</strong> okside olmuş yığışımlar üzerinde, bunları kesecekıslak ya da nemli bir ortam varsa belirti oluşabilir. Bu tür yapılar,genellikle düşük genlikli <strong>ve</strong> kısa dalga boylu belirtiler üretir. Bunun entipik örneği; Suudi Arabistan'ın güneyindeki Wadi AI Khadra antikmaden alamnda elde edilmiştir (Flanigan et al., 1982).Elektrokinetik ya da akma gerilimi, arkeolojik aramalarda gerilimioluşturan ana nedendir. Bu genellikle yüzeyaltı sıvı akışı <strong>ve</strong> ortamıngözenekliliğine bağlı olarak değişir. Kuramsal temeli Helmholtztarafından ortaya konmuştur. Akma gerilimi, kayaç minerallerinin dengeyegelebilmek için gözenek suları yardımıyla elektrik yükü almalan sonucundaoluşur. Bu gerilim, gözenek suyu özdirencindeki aıtı Ş <strong>ve</strong> sıvıkıvamlılığının (viscosity) azalmasıyla artar.: Toprak gözenekliliğindekideğişimler <strong>ve</strong> çukurların kiIle dolması, doğal gerilim ölçümlerindeölçülen gerilimin değişmesineneden olur. Gözenekli olmayan gömülü taştemeller de düşey su akışıyla kesildiği zaman, pozitif yönlü bir doğal gerilimoluştururlar. Birçok çatlak <strong>ve</strong> gevşek taş dolgu yoluyla göreli olaraksuyun aşağıya doğru devinimi, yeryüzü üzerinde negatif bir doğal gerilimbeliıtisi oluşturur (Wynn <strong>ve</strong> Sherwood, 1984).Tellürik akımlar, gömülü metalik hurdalar, güç kaynakları <strong>ve</strong> korozyonauğramış boru hatları da doğal gerilim beliıtisi oluşturur. Bu nedenlearamalar sırasında; gömülü metalik hurdalar, güç kaynakları <strong>ve</strong> korozyonauğramış bom hatlannın bulunduğu yerler özenle belirlenmeli <strong>ve</strong>haritalar üzerine işlenmelidir.DONlINIM VE VERi TOPLAMADoğal gerilim en ucuz donanıınla uygulanabilecek bir yöntemdir.Araştırmada, sayısal bir multimetre (zi OMn giriş impedansına sahip), 2adet uçlaşmaz (non-polarize) elektrod (CU-CUS04, Ag-AgCI vd.) <strong>ve</strong>230


araştırma amacına bağlı uzunluğa sahip bir kablo yeterli olacaktır. Doğalgerilim araştırmalarında; ısı ile toprağın nem <strong>ve</strong> kimyasal içeriğindekideğişikliklerin ölçümler üzerindeki olumsuz etkilerini giderebilmek için,uçlaşmayan değişik elektrodların kullanılması önemlidir. Bu konudadeğişik araştırmacılar; bakır-bakır sülfat, gümüş-gümüş klorit, kurşunkurşunklorit, çinko-çinko sülfat <strong>ve</strong> kadmiyum-kadmiyum klorit gibielektrodların laboratuvar <strong>ve</strong> alan ölçümleriyle özellikleri <strong>ve</strong> yanıtlarınıincelemiştir (Ewing, 1939, Semenov, 1974; Morrison vd., 1979a,1979b).Uçlaşmayan elektrodlarla yapılan ölçümlerde bazı belirtileralgılanamayabilir. Bunları belirlemek <strong>ve</strong> değme (contact) dirençleriniartırmak amacıyla, küçük çaplı metal elektrodlarla ölçmenin de yararıolacaktır (Parasnis, 1966; Koester vd., 1984). Özellikle arkeolojik incelemelerdedüşük genlikli belirtileri saptayabilmek için bu tür elektrodlarlaölçümler yapılmalıdır.Doğal gerilim <strong>ve</strong>risinin toplanması kolayolmasına karşın, araziçalışmalarında dikkatli olunmalıdır. üzellikle arkeolojik çalışmalardaölçüm yordamlarına (procedure) uyulmalı, alandaki toprak değişimi vd.etkiler not edilmeli, elektrod uçlaşması <strong>ve</strong> kayma (drift) etkileri en azaiııdirilmeye çalışılmalıdır. İnceleme; manyetik <strong>ve</strong> özdirenç aramalarındaolduğu gibi alanı gridlere ayırarak, her bir gıidin belirli bir doğrultu boyuncaölçülmesiyle yapılır. Gıid aralıkları aranılan yapının boyutlarınabağlı olarak küçük seçilmelidir (genelde 1 ile 2 m aralık yeterlidir). Geıilimelektrodları arası uzaklık ise, 1 ile 5 m aralıklarında seçilebilir.Ayrıca yapının daha iyi belirlenebilmesi için, ölçümleriri birbirine dik ikiayrı doğrultuda alınması da yararlı olacaktır. Birçok arkeolojik özellikkısa dalgaboylu <strong>ve</strong> düşük genlikli belirtiler ürettiğinden, değişikgürültüler tarafından bastırılacaktır. Bu nedenle yapay <strong>ve</strong> doğal kaynaklıgürültü araştırmasından sonra, yapılacak kısa gerilim elektrodaralıklarina sahip ölçümler bu belirtilerin algılanmasını sağlayabilecektir.ülçümlerin gradyent dizilimiyle yapılması daha sağlıklı sonuçlar <strong>ve</strong>rir.Ancak, gradyent ölçümlerinde <strong>ve</strong>ri dengeleme, düzeltme <strong>ve</strong> ölçümyönünün işaretine çok dikkat edilmelidir.Doğal gerilim ölçümlerinde; termalolmayan yüzeyaltı su akışı, tarımilaçları, sulama, sürülmüş alanlar <strong>ve</strong> tarım gibi kültürel etkilerle, toprakniteliği <strong>ve</strong> toprağın nem oranındaki değişimler de çok önemlidir. Kentlere,demiryollarına <strong>ve</strong> yüksek gerilim hatlarına olan yakınlık ise, başıboşakımların oluşmasına neden olur <strong>ve</strong> arkeolojik yapılardan kaynaklanandoğal gerilim belirtileıini gizleyebilir. Bu nedenle arkeolojik aramalarda;ölçümler çok titiz biçimde yapılmalı <strong>ve</strong> toprağın tipi, nem durumu,bölgesel jeoloji, jeomorfoloji, bitki topluluğu <strong>ve</strong> topoğrafya gibideğişikliklerdikkatli gözlemlerle not edilmelidir (Drahor, 1993).231


ÖLÇÜM İŞLEMiVE DEGERLENDiRMEJeotermal <strong>ve</strong> mineral araştırmalannda belirtiler genellikle ±50­200mV civarında olduğundan, değme resistansları <strong>ve</strong> ölçüm yerlerindenoluşan yanılgıların büyük önemi yoktur. Ama arkeolojik aramalarda belirtilergenellikle ±1O-20mV mertebesindedir <strong>ve</strong> bu etkiler <strong>ve</strong>ri niteliğinibozabilir. Ayrıca, ölçülerı profil boyunca toprak kimyası vb. gibi nedenlerdenoluşan tanımsız değişimleriri de not edilmesi <strong>ve</strong>ri niteliğiaçısından önemlidinÖlçümlere başlamadan önce elektrodlar arasındaki uçtaşma dengelemesininyapılması gereklidir. Bu amaçla ölçülecek alana belirli biruzaklıkta baz noktası seçilir. Baz noktasında açılan geniş bir çukurdauygun kıvamda bir çamur hazırlanarak, her iki elektrod yan yana konur<strong>ve</strong> değeri okunur (r=O olacak biçimde; r: elektrod aralığı). Böylece elektrodlararası çözelti yoğunluğu dengelenir. Dengeleme değerinin ±l-2mVdüzeyini aşmaması <strong>ve</strong> ±5mV'u geçen değerlerde ise ölçü alınmamasıönerilir. Bu yanılgı elektrodların ya da elektrod çözeltisinin değiştirilmesiylegiderilebilir (Çözelti değişikliği CU-CUS04 tipi uçlaşmaz elektrodlariçindir). Referans olarak seçilecek artı okumanın elde edildiği durumda;ölçü aletinin (+) ucuıııın gittiği elektrod artçı, (-) ucunun gittiğielektrod ise öncü seçilerek, ölçümlere başlanır. Gradyent ölçümünde:başlangıç noktasındaki çözelti yoğunluğu dengelemesi çizelgeye geçididiktensonra, öncü uç bir grid ötelenerek gerilim ayrılığı okunur. Bundansonra her iki elektrod grid aralığı kadar kaydınlarak. ölçümler profilboyunca sürdürülür, Olçümler sırasında, her 5 noktada bir çözelti yoğunluğudengelemesi de yapılarak çizelgeye işlenmelidir, Elde edilen <strong>ve</strong>riler,çözelti yoğunluk gerilimi düzeltmesinderı geçirilerek düzeltilmiş gradyentdeğerleri elde edilir. Gradyent değerlerinin aritmetikselolarak toplanmasıylada toplam doğal gerilim değerleri oluşturulur (Tablo: I).Doğal gerilim <strong>ve</strong>risindeki istenmeyen değişimler, basit sayısalsüzgeçler kullanılarak yok edilebilir. Biz değerlendirmelerde 3 noktalıbasit bir süzgeç kullandık. Bu süzgecin ağırlık katsayıları şöyledir;0.26 0.48 0.26Elde edilen <strong>ve</strong>riler; <strong>ve</strong>rilen süzgeç katsayılarıyla evriştirildikteniconvolution)sonra, istenilen yuvarlatmalar elde edilmiştir. Biz ayrıca, Pressvd. (1987) tarafından bulunan bir yuvarlatma tekniğini de kullanarak, istenmeyenetkileri gidermeye çalıştık. Bu yöntemde; hızlı Fourierdönüşümünden yararlanılarak, <strong>ve</strong>riler istenilen uzunluktaki bir penceredengeçirilir <strong>ve</strong> pencerelerımiş ortanca değer (median) saptanır.Veriyi232


hızlı <strong>ve</strong> duyarlı bir biçimde yuvarlatan yöntem, bir Fortran 77 prograınıylatanımlanmıştır.Yöntemin iki önemli değiştirgeni vardır. Bunlarsırasıyla; pts: pencere uzunluğu, L: yuvarlatma yinelemesidir (Şekil: 2).Arkeolojik aramalarda sinyal/gürültü oranının artırılmasında en yararlı<strong>ve</strong> yaygın kullanılan yöntem çapraz ilişkidir (cross-correlation). Buyöntemde aranılan yapının belirtilerini güçlendirebilmek amacıyla, eldeedilen <strong>ve</strong>riler aranılan yapıyı simgeleyebilecek işleçler ile ilişkiye sokulur,Biz çalışmamızda sinyal/gürültü oranını artırmak için, elde edilen<strong>ve</strong>rileri hesaplanmış kuramsal belirtiler ile normalize olmuş çaprazilişkiye soktuk (Şekil: 2). Ayrıca elde edilen <strong>ve</strong>rilere <strong>ve</strong>riye uyumlu Wienersüzgeçlemesi de (adapti<strong>ve</strong> Wiener filter) uygulanarak, başka biryolla sinyal/gürültü oranı artırılmaya çalışılmıştır.Doğal gerilim <strong>ve</strong>ıisi, diğer potansiyel alan yöntemleri gibi basit geometrikbiçimlere yaklaştırılarak yorumlanabilir. Bu geometıik yapılar;küre, silindir <strong>ve</strong> eğimli ince çubuklardır. Modelleme çalışmalarıyla, butür yapıların ol uşturacakları belirtiler farklı değiştirgenler kullanılarak hesaplanır(PoIdini, 1928; Heiland, 1940; Roy <strong>ve</strong> Crowdhury, 1959; Meisner,1962; Paul, 1965, Paul, 1968; Rao vd.,1970; Baneıjee, 1971; Fittennan,1979; Bhattacharya <strong>ve</strong> Roy, 1981). Bu çalışmada; küre, silindir<strong>ve</strong> ince çubuk tipi modeller kullanılmış <strong>ve</strong> bunların değişik değiştirgenleregöre oluşturduğu belirtiler bulunarak, kuramsal model eğrilerelde edilmiştir (Şekil: 3). Yapılan bu çalışmalarda; çubuk <strong>ve</strong> silindir modelleriningradyent <strong>ve</strong> toplam doğal gerilim belirtilerinin gürültüdüzeyinin, küre modeline göre daha düşük olduğu görülmüştür. Arkeolojikaramalarda düşük genlikli belirtilerin ürediği <strong>ve</strong> ortamınözdirenç farklılığı ile toprağın nem durumuna göre belirtinin etkilendiğidüşünüldüğünde,model seçiminin önemi ortaya çıkmaktadır.B u çalışmada; elde edilen <strong>ve</strong>rilerin düzeltilmesi <strong>ve</strong> gürliltülerindenarındırılmasından sonra, düz (forward) <strong>ve</strong> ters (in<strong>ve</strong>rsion) çözüm yöntemleıikullanılarak değiştirgenler saptanmıştır. Elde edilen <strong>ve</strong>ıiler öncenomogram tekniğinde değerlendiıilerek, model değiştirgenleri saptanmıştır.Belirlenen bu model değiştirgenleri, ters çözüm değerlendirmelerindebaşlangıç değiştirgenleri olarak girilmiştir. İşlemlerneler sırasındaönce Ram Babu <strong>ve</strong> Atchuta Rao (1988) tarafından geliştirilerıyöntem kullanılnuştır, Yöntem; küre, yatay silindir <strong>ve</strong> eğimli çubuk türüyapıların değiştirgenleıini ters çözüm işlemiyle hesaplaı·. Elde edilen <strong>ve</strong>rilerinbu yöntem ile değerlendirilmesinden sonra, yatay silindir modelinindiğerlerinden daha uygun sonuçlar <strong>ve</strong>rdiği görülmüştür. Kullanılandiğer bir yöntem ise, Jagannadha Rao vd. (1993). 'nin bulduğu ikiboyutlu çubuk modelinin doğal gerilim belirtilerinin ters çözüm işlemiyle233


elirlenmesidir. Yapılan tüm değerlendirmelerin ışığında elde edilensonuçlar karşılaştırılarak, yapıların değiştirgenleri belirlenmiş <strong>ve</strong> oluşturulangösterim diyagramları yardımıyla birbirleriyle olan ilişkileri karşılaştırılmıştır.Böylece oluşturulan odak işleyiş gösterimleriyle, alanın modelleninesineçalışılmıştır. Yapılan tüm bu çalışmalar sonucunda, kazılarlaortaya çıkan yapı uzanımlarının diyagramlarla büyük bir benzerlikgösterınesi ise önemli bir sonu~tur.BİR UYGULAMA ÖRNEGİ: ACEMHÖrÜKAcemhöyük, Hasan Dağı eteklerindeki Aksaray ilinin i 8 km kuzeybatığında bulunan Yeşilova köyündedir. Höyük; doğu-batı yönünde 700m uzunluğa, kuzey-güney yönlinde ise 600 m gerıişliğe sahip, Anadolu'nunen büyük höyliklerinden biridir. Höyüğün en yüksek noktası ise,ovadan yaklaşık olarak 20 m. yüksekliktedir. 1962 yılından beri yapılankazılar, yaklaşık olarak M. O. 1789 (±50) yıllarında büyük bir yangıngeçirdiğini <strong>ve</strong> kentin önemli yapılarının yandığını ortaya çıkarımştır(Şekil: 4). Acemhöyük'deki III. kat yapı katmanları, geçirdiği büyükyangının etkisiyle, fiziksel <strong>ve</strong> kimsayal açıdan büyük bir değişimgeçirmişlerdir. Bu değişimde, yanan'ıkerpiç duvarların fiziksel yapılarıdeğişerek cüruflaşrmştıı. Böyleceüstteki <strong>ve</strong> alttaki yapı katları arasındada önemli bir anomalik zon oluşmuştuuBu zon yapı katıl1lnbeliı'leırıiiesi amacıyla yapılacak jeofizikJeofizik araştırmalardahöyüktipiçalışmalar için önemli bir katn1aIid'ı.r'yerleşimler; taş yapı temeııerİ,oCtı.k!ar,fırınlar, çöplük alanları <strong>ve</strong> yoğunseramik malzeme içerdiğinden.ü~irıç·<strong>ve</strong> önemli çalışma alarılandır. .Arkeolojik alanlarda yapılanjeofizik çalışmalarda en önemli öge,kültürel örtü toprağındaki değişimlerdir. Bu toprak insan etkinliği ileoluştuğundan. farklı fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal özelliklere sahiptir. Ayrıca toprakta;Ca, Mg vb. gibi oksidasyon oluşturan ortamlar ile önemli pHdeğişimleri görülür; Laboratuvarlarda yapılan doğal gerilim çalışmaları,bu tür ortamların ±1O-20 mY. düzeyinde gerilim oluşturduğunugöstermiştir. Acemhöyük arkeolojik alanında bu tür özelliklerin varlığı<strong>ve</strong> geçirdiği yangın etkisi gözönüne.alınarak, 1992 <strong>ve</strong> i 993 yılı Temmuz­Ağustos ayları arasında doğalgerilim çalışmaları yapılmıştır. Ayrıcadoğal gerilimin diğer yöntemlerleilişkilerinigösterebilmek amacıyla da,1992-1993 yıllarında özdirenç, 1994 yılında da manyetik çalışmalaryapılmıştır. Araştırmaya Hatipler Sarayı'nın kuzeyinde kazılmış biralanın ölçülmesiyle başlanmıştır (Şekil: 5, 6). Buradaki profiller; doğa!gerilim, özdirenç <strong>ve</strong> manyetik yöirtemlerle ölçülmüştür. Profil üzerindeözdirenç ölçümleri i, 2, 3 Ve 4Tll uzaylanmasıyla twin diziliminde234


yapılmıştır. Elde edilen <strong>ve</strong>riler; yuvarlatma nonnalize olmnş çapraz ilişki<strong>ve</strong> ters evrişim gibi sinyal gürültü oranını artırıcı işlemlerden geçirilmiştir.Doğal gerilim <strong>ve</strong>ıileri, düz <strong>ve</strong> ters çözüm yöntemleriyle değerlendirilerek,model değiştirgenleri saptanmış <strong>ve</strong> odak işleyişleri çizilmiştir(Şekil: 5). Şekilden de görüldüğü gibi; yanık duvar, toprak <strong>ve</strong> temellerüzerinde doğal gerilim beliıtileri elde edilmiş <strong>ve</strong> arkeolojikyapılarla karşılaştırılarak, doğruluğu sınanmıştır. Doğal gerilim çalışmalarıtest profilinden 17 m kuzeyde seçilen iki alan üzerinde (A <strong>ve</strong> E)yapılmıştır. Araştıımada grid aralıkları i m , elektrot aralıkları ise 2 <strong>ve</strong> 6m seçilmiştir (Şekil: 7). Ayrıca E alanı üzerinde ölçümler, birbirine dikiki ayrı doğrultu üzerinde <strong>ve</strong> farklı elektrotlar kullanılarak ölçülmüştür(CU-CUS04 ile metalik elektrot).Elde edilen <strong>ve</strong>riler benzer yöntemlerle değerlendirildikten sonra, haıitalaroluşturulmuş <strong>ve</strong> saptanılan değiştirgenler düzlemsel koordinatlardayerlerine yerleştirilerek, odak işleyiş haritaları oluşturulmuştur (Şekil: 8,9 <strong>ve</strong> l O). Gradyent <strong>ve</strong> toplam haritalarda (+) <strong>ve</strong> (-) gerilim oluşturan alanlararasındaki ayrınılar belirgin biçimde ortaya çıkmıştır. Beliıtilerin.uzanım yönleri ile bölgedeki yapilaumadoğrultulannınbenzerliği önemlibirsonuçtur, Birbirine dik alınan ölçülerin değerlendirilmesinden sonrada, beliıtilerin uzanım yönleıindebüyük değişiklik gözlenmemiştir.Ancak ölçüm doğrultusu farklı olduğundan, belirti değiştirgenlerindedeğişiklikler oluşmuştur. Metalik elektrot ölçümlerinin sonuçları da benzerözellikler taşımaktadır. Bunları doğrulayabilmek amacıyla; A alanıüzerinde doğal gerilim <strong>ve</strong> özdirenç yöntemlerinin ikisinde de beliıti<strong>ve</strong>ren yerde, i 992 yılında 5x5 m boyutlarında bir jeofizik test kazısıyapılmıştrr, Kazı sonucunda; doğal gerilim odaklarının bulunduğu yerlerde,duvar sınırları ile ocak <strong>ve</strong> fırın alanlarının olduğu görülmüştür,Böylece; yöntemin bu tür yapılar üzerinde beliıti üretebildiği <strong>ve</strong> yapılarınyerlerini belirleyebildiği gözlenmiştir.SONUÇLARYapılan çalışmalar; doğal gerilim yönteminin arkeolojik incelemelerdeönemli sonuçlar üretebileceğini göstermiştir. Ancak,ölçümler sırasında <strong>ve</strong> değerlendirme işlemlerinde çok dikkatli olmak gerekir,Uygulama sonuçlarına göre; ocaklar, yanmış çukurlar, yamk duvar<strong>ve</strong> kuyu lar ile topraktaki kimyasal değişimleriri yoğun olduğu bölgelerdebelirti. Oluşmaktadır. Bu nedenle doğal gerilim yönteminin bu türözelliklerin yoğun olarak bulunduğueski çağ alaıılarında oldukça yararlıbir yöntemolııbileceği belirtilmelidir, Ayrıca doğal gerim çalışmalarımn;özdirenç, maııyetik, elektı'omıınyetik <strong>ve</strong> manyetik duyarlılık incelemelerini<strong>ve</strong> yorumlandımıayı güçlendireceği söylenebilir. Son olarak, uy-235


gulama kolaylığı <strong>ve</strong> ucuzluğundan dolayı doğal gerilim yönteminin arkeolojikaramalarda stratejik önemi olabileceğini beliıtmeliyiz.TEŞEKKÜRBu araştırma; herhangi bir maddi destek olmaksızın, araşurıcılann<strong>ve</strong> Acemhöyük kazı evinin olanaklarıyla başanlımşnı; Çalışmalarsırasında bize büyük destek olan Acemhöyük Kazı Başkanı Doç. Dr.Aliye Oztan'a <strong>ve</strong> tüm kazı üyelerine, ölçüm çalışmalanna katıları JeofizikMühendisi Ozkan Bayrı <strong>ve</strong> Jeofizik Mühendisliği öğrencisi Şule Kuru'ya.araştırma sırasında <strong>ve</strong> sonrasında büyük desteğini gördüğümüz ElektronikMühendisi A. Cemal Drahor 'a sonsuz teşekkürler.KAYNAKLARAHMAD. M. U., 1964. A laboratory study of streaming potentials: Geophys. Prosp., V.12. no.I, p: 49-64.BANERJEE. B.. 1971, Quantati<strong>ve</strong> interpretaticn of sclf-potcntial anomalies of same specificgeomctric bodies, Purc and Applicd Geophysics: 90. ı 38-152.BHATTACHARY A. B. B.. and ROY, N.. 1981, A note on the use of cl noruogrnm for selfpotentialanoıualies: Geophys. Prcsp., V. 29. p: 102-107.fi­BOGOSLOVSKY, V. A.. and OGILVY, A. A.. 1973, Defonnations of natural elecıricelds near dranaigc structures: Geophys. Prosp.• V. 21, 11004. p: 716-723.CORWIN, R. F.. 1976. Offshore use of the sclf-pcteutial method; Geophys. Prosp.. V. 24.no.1, p: 79-90.in geothermal exp­CORWIN, R. F.. and HOOVER. D. R, 1979. The sclf-potential ınethodloration: Gcophysics. V. 44. no.Z, p: 226-245.CORWIN. R. E, 1990, The self potential for environmental and engineering applications:Geotechnica! and envircnmctal geophysics edited by S. H. Ward, SEG in<strong>ve</strong>stigationsin geophysics, no. 5. p: 127-145.DRAHOR, M. G.. 1993 The detcrmination of archaeological areas with resistivity andsclf-potential methods: (Ph. D. thesis) DEÜInstitute of Science. 21Op. (in Turkish).ERCAN,A.. DRAHOR,M. and ATASOY, E.. 1986, Natural polarization studies at Balçovageothermal field: Gcophys. Prosp., V. 34. p:475-49 ı.FITTERMAN. D. V., 1979, Calculations of self-pctential arıomalies nem <strong>ve</strong>rtical contacts:Geophysics. V.44, 1<strong>10.</strong>2, p:195-205.HEILAND, C. A.. 1940,Geophysical exploration, Hnfner Publishing Co.. New York.236


JAGANNADHA Rao. S.. RAMA Rac, P.. and RADHAKRlsHNA Murty. i. V.. 1993. Automaticiu<strong>ve</strong>rsion of self-pctential nnomalies of shcct-Iikc bodies: Computerand Geosciences.V. 19. no.l, p: 61-73.KOESTER. J. P.. BUTLER. D. K.. COOPER. S. S.. and LLOPIS. J. L.. 1984. Genphysiea! in<strong>ve</strong>stigationsİn support of clcarwater dam comprchcnsi<strong>ve</strong> seepage analysis: U. S.Arıny Corps of Engrs. Waterways ExperimentStation Misc. Paper GL-84-3.MAC.INNES, D. A.. 1961. The principles of electrochemistry: New York. Dovcr PublishingCo.MEISNER, P.. 1962, A Method for qunnritati<strong>ve</strong> interprctation of self-potential mcasurcments:Gcophys. Prosp. V. <strong>10.</strong> p: 203-218.OGILVY, A. A., AYED. M. A., and BOGOSLOVSKY. V. A.. 1969. Geophysical studiesof Water lenkages from rcservoirs: Geophys. Prosp.. V.22. no. 1, p: 36-62.ÖZGÜç. N.. 1968, EXCi.IV


Dot.ı ıcı;li'" DüzclLme Dd"("lm~ 00 Yıtılm~ 00Isı"yon nU""ı2>1 det«'''; (Tdr....l) (Yılı.....ı)1 18 ·3 21 212 3 -2.87 5.87 26.873 0.5 ·2.75 3.2 30.074 .2.5 ·2.62 0.12 30.25 1 ·2.5 3.5 13.76 6.75 ·2.15 8.9 42,(j7 4.5 -1.8 6.3 48.98 ·7 ·1.45 ·5.5 43.359 6.25 .1.1 7.35 50.710 4.5 -0.75 5.25 55.9Tablo: Doğal gerilim değerleri düzeltme tablosu.//YERyüZÜNEGATİF ODAKELEKTRIK AKIMI(POZITIF fYONLAR(YüKSELTGENME ~INOIRGENME/'\\JNEGATIF IYoNLARANAKAYAŞekil: 1- Sülfürlü ortamda doğal gerilim oluşturan elektrokimyasalişleyiş (Sato <strong>ve</strong> Mooney, 1960)238


lMO.... }d '11\: 1:\ ii C'I " '\ H •'/s-~.•O-.....• ••.•0~.M.J... ii "i ,o r'l'"T'T""T"'J"'20.00ı•.'OTest profili YUV3rlalma sonu~lan-- Göı.lenen <strong>ve</strong>ri~ . O~ noktah i~le~___ Orlanca (medyan) sUzsee;.....o"-,.=-::..~==ı::::,..'A....'i~~ı-ıl-i ........r:ç-~....•~U.oo-ee.ee....-u Mo 1 ili i'.' "r:.=:..a=r.."t:tl.. ... , ••,.......,k~l+~''j ~" ..lO.O.,O.•• •e.00Test profili normallre olmu§ çapraz ili~ki sonuçları "1'- -~1C.'.'ıo.ooG07lenen <strong>ve</strong>rio" modeliyle çapraz m~ki405' modeliyle çapraz iI1~kl90" modelıyle çnpraz lJJ~kll •.••~L~ -,ı""-~ .....= .. '!'." ... ol.tvl;.l'oŞekil: 2- Test profili üzerindekiyuvarlatma <strong>ve</strong> normalize olmuşçapraz ilişki sonuçlanŞekil: 3- Gradyent (türevsel)<strong>ve</strong> toplam (yı-ğınsal)doğal gerilim model eğ-


~oHallrlu .. rayı O«ılre"ç '..I prumlAçcmhOyQk kazı soııuçlan 1966.a"e,II lUn'0.0.• ••• 0 ' •. 10mol...,.d.,~...•H.H--Twin im----- Twln 3m••••••• TwIo ı",---T.... 4..Orj~."'ılı..1m""H.dpl., ..rayı dota' ,.rillm 'co, profili".r-...../i-\.ı ıA 0li J1ı.., A .ii ~'hiVI>;] ""SliV;'V'\{::Jl'-/' \"l "J \ f \ f'~j\.''~.• ı"~.....Ai"'" .~.~~i..7-::'......4fGıadyeni.~. is .. is ..Grid arah~ı .. lmYO~Ya"lk dlMl'SD~T.! '.""'ilc,'.,.'ındn00Thpl.mBZ",Y.nık ro.BP"s.,,,y,,.,,,.....Oe:E1okııo


HATİPLER SARAYl JEeFiZiK ARAŞTIRMAPLANI-ACEMHÖYOKAçıklamalar:~ Jecfizik ıesı açmasıi-----lTest profili~ A alanı (Ozı.lirı:nç YeSP)~ B alab1 (Ozı.lirenç)~ D alanı (Ozdirenç)D E alanı (ÖZdlrenç <strong>ve</strong> SP)AcemhOyıık_l992 <strong>ve</strong> 1993-17meecareŞekil:6- Hatipler Sarayıjeofizik araştırma planıA alanı gradyı:nt dOPI gerilimharitasıGrid araltıı~lm El.kUOl aralt~'",2mKontur .,.lıt,..SmVimA alım toplamdopl gcrUIm bııl,",ıKont., .ıatıtı"'IOmV~DO"".... lo" ,... , '00' " .... ~,...."'" ,.... "o" .......... "'''h...... ll." ".o. ,U. ».DO ll." " ... u....~..metreŞekil: 7- A alanındaki gradyent <strong>ve</strong> toplam doğal gerilim haritalan241


H.lip1« .....yı uçlqma od.k dalılım lzd~ilmü(Uçlqm.z ckklrüllarl!}YOn:B_D elekLrot... lıtı: 2m UçWjma dcrinUklcri;ıCm derinliklerNıc)


.. .."", • o o., .,.. .. • •..o ..oo• .. • • ..• • o•o o" "U\l>I... dlm.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!