11.07.2015 Views

Türk Töresi

Türk Töresi

Türk Töresi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KÜLTÜR BAKANLIĞIZiya Gökalp Yayınları; 6I. S eri: 6Hazırlayan: HİKMET DİZDAROĞLU


KÜLTÜR BAKANLIĞIZiya Gökalp Yayınları : 61. Seri : 6ZİYAGÖKALPTÜRKTÖRESİHazırlayan;Hikmet DİZDAROĞLUBİRİNCİ BASILIŞDEVLET KİTAPLARI19 7 6


Doğumunun 100. yılında Ziya Gökalp m bütün eserlerini hazırlamakurulu ;Prof. Dr. Nihat Nîrun (Başkan)Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü BaşkanıProf. Dr. Hikmet Tanyu (Üye)Ankara Üniversitesi Öğretim ÜyesiRıza Kardaş (Üye)Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi BaşicanıŞevket Beysanoğlu (Üye)Avukat - Ziya Gökalp Derneği BaşkanıKültür Bakanlığının 27/1/1976 gön ve 110 sayılıkararıyla birinci defa 30.000 adet bastırılmıştır.Güneş Matbaacılık T, A. Ş. — 1976


ÖNSÖZBir imparatorluk coğrafyasının bir doğu (Diyarbakır)şehrinde (1876 yılınm 23 l\4art'mda) doğup, bir batı ucunda(Selânik’de) fikir dünyasına (1911’de) Gökalp adıyla katılarak,Türkiye’yi ve bütün Türkleri «mefkure» ateşiyle ısıtanbüyük mürşidi, doğumunun 100. yılında bütün eserleriniyayımlamanın gururu ve titizliği içinde minnet ve rahmetleanıyoruz.Gökalp, (48) yıllık kısa süreli ömrü içinde çok renklive cepheli şahsiyeti ile mefkûreci bir şair olarak Türkü veTürkçülüğü dile getiren, dürüst ve üst seviyede bir siyaset ve devlet adamı olarak milliyetçilik fikriyatını yapan,bir «içtimaiyet müderrisi» (sosyoloji profesörü) olarak ilgiliilk kürsüyü kurmak suretiyle metodolojisini batı ölçüleriiçinde tanınan, bir mütefekkir olarak da «Türkçülüğün Esasları»nı modern mânâsı içinde yorumlayarak geleceğe ışıktutan, bir fikir ve gönül adamımızdır.Fazilet ve feragat abidesi olan hayatı ve şahsiyeti de,bizzat öğretiminde bulunduğu «mefkûrensi gibi, geleceknesillere örnek olarak gösterilecek olan Gökalp, hazırlık vetahsil devresini henüz bitirmiş, bir büyük terkipler devrine


gelmiş bulunduğu bir çağda aramızdan ayrılmıştır. (25 Ekim1924)Bununla beraber, Ziya Gökalp’ın eserleri, Atatürk’ünkurduğu Cumhuriyet’te de başarıyla uygulanan bir çok inkılâplarınprensip, ideal ve değerleriyle doludur. O, doruklardatutuşup ufku baştan başa aydınlatan ateşler gibi,Türklüğün bağrında mefkûre ateşini yakıp aydınlatan birrehberdir.Gökalp, hasta hayvanların tedavi usûllerinin öğretimininyapıldığı yerde öğrenim görmesine rağmen, «hastaadammntedavisinde faydalı olacak metod ve düşüncelerleişe koyulmuş ve eserlerinde çağdaş, Türkiye’nin sosyal değişmesiile ilgili değer ve istikametleri bakımından çok şümullübir kültür sentezi taslağı hazırlayarak, tarihî tekâmülçizgisi içinde Türk cemiyetinin en tesirli düşünce mihraklarındanbiri olarak kalmayı başarmıştır.Ziya Gökalp, gerçekten yakın tarihimizin en tesirli vegüçlü insanlarından biridir. Bu bakımdan Gökalp, modernTürkiye’nin siyasî ve fikrî gelişmeler içerisinde bir nirenginoktası olarak değerini korumaktadır. Zira, Gökalp’in fikirlerive düşüncesinin yapısı, aksettirdiği çeşitlilikler, Türkiye’ningelişme istikametiyle ilgili hemenhemen her şeyeışık tutacak mahiyettedir. Bu bakımdan, Gökalp’ın eserlerindeağır basan müteferrik hüviyeti, kendi çağınm fikriyatınakatkısı yönünden bir ışık olmuştur. Nitekim, €


O’nun düşünceleri, Cumhuriyet devrinin yarım yüzyılıboyunca yaşar ve nesillerden nesillere intikal ederken, fikirlerininve fikriyatının bazı cepheleri, belki de tarihî şartlarmüsait bulunmadığı için, fazla uzun ömürlü kalamamışveya vaktini tamamlamış görünümü içinde olabilir. Bununlaberaber, O’nun sosyolog hüviyetiyle koymuş olduğu prensiplerve sosyal değerler hükümleri, gerçekten bugününanlayışı içinde de kendine has kavî mantığının tutarlı senteziolarak dikkati çekmekte ve tarihteki yerini heybetiyledoldurmaktadır.Gerçi Gökaip’ın, millî devletin temeli saydığı halk kültürünegiderken, aynî cemiyetin eseri bulunan, o çağın şartlarınınicabı bir çeşit «tehzip» edilmiş şekli demek olanyüksek Osmanlı kültürünün reddi zımmında tavır takınması,sistemin bütünlüğü içinde çok büyük zaaf olarak değerlendirilmemelidir.Ana fikirleriyle reddedilmez bir mütefekkir olan ZiyaGökalp’ı asılmağa açık bîr fikir adamımız olarak, doğumunun100. yılında bütün eserleriyle, kendi çağdaşları arasında,onda Türk atalar ruhunun hususiyetlerini ortaya koyan,kahramanca sükûnet ve ruh kuvvetini ve Türk millî ruhununhasletlerini görüyor ve böylece eserlerindeki terkibinsağlam ve tutarlı yapısı için, özlü bir muhtevanın temsilciliğinide yapmakta olan bu büyük insanı, elli yıldan beri hâlâsahasında neden hem «ilk», hem de «tek» olduğunu dahaiyi anlamış oluyoruz.Prof. Dr. Nihat NİRUNDoğumunun 100. yılında Ziya Gökalp'ınBütün Eserlerini Hazırlama Kurulu Başkanı


NOT :Dört seri halinde tertiplenen «Ziya Gökalp Yayınları »nda,asıl metne mâna ve ifade bakımından sadık kalınmasıprensip olarak benimsenmiş olup, hususiyle izafet ve sıfatterkiplerine giren kelimeler ile aruz vezniyle yazılmış şiirlerdegeçen kelimeledeki imlâ da, aslına uygun şekildekorunmuş, ancak alışılan kelimelerde buna uyulmamıştır.«Ziya Gökalp Yayınları»nda, genellikle, her eserin sonundayaymdaki mânâya uygun bir sözcüğe yer verilmeksuretiyle gerekli kavram açıklamaları yapılmıştır. Ancakbelli bir sözlüğe gerek bulunmayan yayınlarda bu husus,dip notlarda gösterilmiştir.


İÇİNDEKİLERSayfa NoBaşlangıç1. Töre Ne Demektir? . ............................. 11-142. Türk, Kendisini Başkalarından Nasıl . . . 14-21A yırıyordu?...................................................3. L â iıik a ............................................................. 21-224. İçtimaî T a s n ifle r............................................. 22-24BİRİNCİ KİTAPESKİ TÜRKLERDEDİNBirincil\/le b h a s1. Tsinlerin D i n i............................................... 24-302. Türk IVlantığının Makulât-ı Erbaası - Zih- 30 - 35nin Müdîr Umdeleri . . . . . . . .3. Tsin Dininin E s a s ı........................................35-374. Türk T a k v im i................................................. 37-385. Dört U n s u r .....................................................38-426. Dört Hayvan . ................................................. 42-44


87. Dört Makulenin M ü s a v iliğ i........................448. S i h i r ..............................................................44-459. Şamanizm Dininde İlâ h la r........................... 45-4610. Şamanizm Dininde R u h la r............................46-51İkinciMebhasİl Dini1. Çinlilerde İkili T a s n if..................................51-532. Türklerde İkili T a s n if..................................53-543. Oğuz Dini yahut Sulh Sistemi . . . .54-644. Yakutlarda İl D in i.........................................64-655. Altay Türklerinde İl D in i..............................65-676. İl Dininin E sa sları.........................................67-717. Türk Mantığında Müdîr Umdeler . . . . 71ÜçüncüMebhasİlhanlık Dini1. İki T a b a ka ................................ . . . .72-772. İlhanlık D i n i ............................................... 77-83DördüncüMebhasEski Türk Kozmogonisi ve Menkıbeleri1. Türk Kozmogonisi . . . . . . . . .83-862. Dokuz Oğuz M e n k ıb e s i............................. 86-913. Oğuz Han M e n k ıb e s i................................. 91-1004. Şane M e n kıb e si...........................................lOl^-OOt


5. Huei - Hularda yani Dokuz-Oğuzlarda Kurt 101 -102M e n k ıb e s i............................................... ....6. Oğuzların Ergenekon M e n kıb e si................ 102-1037. Tukyuların yani Gök - Türklerin Menkıbeleri 103-1048. Ergenekon B a yra m ı..................................... 104-1059. Sair Türk M e n k ıb e le ri................................ 105-108A ş kÜstûreieri1. Güneş H a n ım ...............................................108-1092. Çolbu H a n ım ................................................1093. Öksüz K ı z .....................................................109-111BeşinciİVlebhasTürk Destanlarına Dair Müteferrik Malûmat1. İç ve D ı ş ....................................................... 111-1122. Eski Türklerde Kâinat Telâkkisi . . . .112-1133. D'n Istılahları ............................................... 1134. İb a d e tle r..................................................... 113


11TÜRK TÖRESİNE DAİR TAHARRİLERBaşlangıç1. TÖRE NE DEMEKTİR?Selçukîlerle ilk OsmanlıIar devrelerinden kalma teamüllereOğuz töresi derlerdi. Lûtfi Paşa Tarihi (*) OsmanGazi'nin Oğuz Beyleri tarafmdan hanlığa intihabmı şu suretleanlatıyor: «Siz Kayı neslindensinizi Bu, Oğuz Han'dansonra Oğuz Beylerinin ağaları ve hanları idi. Gün Han vasiyeti,Oğuz töresi mucibince Oğuz neslinden kimse olmayıncahanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken özge boy soyunadüşmez.» (').Her ne kadar kulaklarımız töre kelimesini, «Oğuz» ismiyleberaber işitmeye alışmışsa da, töre, yalnız Oğuzlarınteamüllerinden ibaret değildir. Orhun Kitabesi’nde de bukelimeyi görüyoruz (**): «İkin ara idi oksuz Kök-Türk ancaolurur ermiş. Bilge Kağan ermiş, alp kağan ermiş. Buyrukıyime bilge ermiş erinç, alp ermiş erinç. Begleri yime budumyime tüz ermiş. Anı üçün ilig ança tutmış erinç. Iligtutup törüg itmiş.»(*) Lûtfi Paşa (1488-1563]'nın eserinin asıl adı Tevârîh-i Âl-i Osman'dır.(H.D.)(2iya Gölkap’ınkilerden ayırmak için, tarafımızdan eklenen dipnotları,yıldız işaretiyle gösterilmiştir.)(1) Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi, c. 1, s. 41.[**) Ziya Gökalp'ın verdiği metinde hem okunuş, hem dizgi yanlışlarıbulunduğundan, Prof. Muharrem Ergin'in yayımını esas aldık(Muharrem Ergin, Orhun Âbideleri, İstanbul, 1970, s. 51)(2) Thomsen, İnscriptions de l’Orkhan, p. 98.


12Şu ibareyi bugünkü Türkçeye çevirirsek, şu şekli alır;«İkisi arasında Gök Türkler efendisiz (yani hür ve müstakilolarak) oturuyordu. Bilici hakanlar idiler, kahraman hakanlaridiler. Bütün buyrukları bilici idiler, alp idiler. Bütünbeyleri, bütün halkları doğru idiler. Bunun içindir ki, bu kadarbüyük bir devleti idare edebiliyorlardı ve devleti idareederken kanunlar yapıyorlardı.» (***).Thomsen buradaki törüg kelimesini «kanun» diye tercümeetmiş. Halbuki başka bir yerde müesseseler (les institutions)manasına almış : «Türk Oğuz Beyleri, budun eşidin.Üze Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilingintörüngin kim artatı?» (^).Şimdiki Türkçeye nakli : «Türk Oğuz Beyleri ve halklarıişitiniz! Yukardan gök basmadıysa, aşağıdan yer delinmediyse,sizin devletinizi ve müesseselerinizi kim yıktı?»Törü ve ei kelimelerini bu misallerin birincisinde, törügve ilig şekillerinde kcf'lı (g’li), İkincisinde törün ve ilin şekillerindenun’Iu (n’li) görüyoruz. Bunlardaki g ve n harfleri,lahikalardan ibarettir.Töre kelimesinin Şark Türkçesinde törü şeklinde olduğunubize Dîvânü Lûgat-it-Türk de gösteriyor : Bu kitabın(***) Ofhun Yazıtları’nın doğu yönündeki bu metni, Prof. MuharremErgin şu biçimde bugünkü Türkçeye çevirmiştir:«İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk öylece oturuyormuş. Bilgilikağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku yine bilgili imiş tabiî, cesurİmiş tabiî. Beyleri de, milleti de doğru ims. Onun için ili öylece tutmuştabiî. İÜ tutup töreyi düzenlemiş.» (Orhun Âbideleri, s. 4).(3) A. g. e., s. 105.


üçüncü cildinin 167. sayfasında (*) törü maddesini şu tariflerlegörüyoruz :«Törü - Resm (kaide). Şu darb-ı mesel bu manayı [ifade]eder: «El bırakılır, törü bırakılmaz.» (**). Bu mesel atalarınâdetine riayetin lüzumu mevkiinde darb olunur. Manası,«Devlet yahut ülke terk edilebilir, hars terk edilemez.»Türklerin düşman eline geçen yerlerden millî töresinin hakimolduğu yere göçmesi, bu meselin hâlâ ifado edilmeksizinruhlarda yaşadığına delâlet eder.Yukarıki misaller, bize töre kelimesiyle il kelimesininekseriya beraber kullanıldığını da gösteriyor. İl «devlet»manasına, töre «kanun» manasma olunca bu ikili kelimeninekseriya beraber zikredilmesi tabiî olur, Bunünla beraber,töre kelimesinin medlûlu «kanun» kelimesi gibi mahdut değildir.Yazılmış yasalardan başka yazılmamış teamüller detörenin içindedir. Hatta, hukukî töreden başka, dinî ve ahlâkîtöreler de vardır. O halde Türk töresi, eski Türklere ata­13(*] Ziya Gökalp’ın sözünü ettiği baskı, Divan’ın eski harfli baskısrdır.Divanü Lûgat-ît-Türk'ün Arap harfleriyle baskısı, üç cilt halinde, hicrî1333-1335 (milâdî 1915-1917) yılları arasında yapılmıştır. Birinci veikinci ciltler 1333 (1915), üçüncü cilt ise 1335 (1917) yılında yayımlanmıştır.Ziya Gökalp'ın cilt ve sayfa numarasını verdiği baskılar bunlardır.Biz, denetlemeyi ve bulmayı kolaylaştırmak İçin, yeni harflerle yapılan,Besim Atalay çevirisindeki cilt ve sayfa numaralarını da ekledik. Parantezİçindeki cilt ve sayfa numaralan, yeni baskı ile ilgilidir.(**) Törü maddesinin Besim Atalay çevirisi şöyledîr:törü: Görenek, âdet. Şu savda dahî gelmiştir: «İl kalır, törü kalmaz.»(Vilâyet bırakılır, görenek bırakılmaz.) Bu sav, geçmişlerin göreneklerineuymakla emr olunan kişi için söylenir.» [Dîvânü Lûgat-îMüiikTercümesi, Ankara, 1941, İli, s. 221).


14larından kalan bütün kaidelerin mecmuu demektir. Töre keîimesinin,Türk kelimesiyle bir cevherden olması da hatıragelebilir. Başka yerlerde de yazdığım veçhile. Soğdak kelimesi«Soğdlu» manasına olduğu gibi, Türk kelimesi de «töreli»manasına olabilir. Kaf (ka) harfi gibi kef (ke) harfi de,nisbet ve vasfiyet edatıdır. Bu faraziyeye göre, Türk kelimesitöre kelimesinden çıkmıştır. Mamafih, bu faraziye henüzTürkiyatçılar tarafından kabul edilmediği için şahsî birfikirden ibarettir.2. TÜRK, KENDİSİNİ BAŞKALARINDAN NASILAYIRIYORDU?Islâmiyetten evvel, Türk, kendisini iki nokta-i nazardansair halklardan ayırıyordu : 1) Lisan nokta-i nazarından, 2)Din nokta-i nazarından.Türk, lisan nokta-i nazarından kendisine benzemeyenlereyani Türkçeden ayrı bir dil konuşanlara Sumlım adınıveriyordu. Divanü Lûgat-it-Türk’te bu kelimenin manası, şuveçhile gösteriliyor:Sumlım Tat- Asla Türkçe bilmeyen İranlı. Bundan başka,Türkçe bilmeyen her ferde de Sumlım adı verilir C*).O halde. Arab’ın nazarında Acem ne ise, Türk’ün nazarındada Sumlım odur: Türkçe konuşmayan bütün kavimlerSumlım’dırlar.Türk, din nokta-i nazarından kendisine benzemeyenlerede, Tat adını veriyordu. Divan’da bu kelimeye şöyie manav e riliy o r;(1) C. I, s. 403 (I, 486).


«Tat- Bütün Türklere göre Farsî yani Iranlı. Şöyle bîrdarb-ı mesel vardtr: «Tat'ın gözüne vur, dikeni kökündençıkar.» (*) Bu mesel Tatlar’ın vefasızlığını gösterir. Dikeninhakkı kökünün çıkarılması olduğu gibi, Tat’ın hakkı dagözüne vurulmasıdır. Başka bir meselde de şöyle deniyor:«Tat’sız Türk olmaz, başsız börk olmaz.» (**). Yani FarsTürk’süz olamaz.«Tat- Yağma ve TuhsI kabilelerine nazaran, «Uygur kâfirleri»demektir. Onların diyarında bunu işittim. Bu husustabirçok sözler vardır. Tat Tavvgaç tabirleri beraber kullanıldığızaman manası, «Uygur ve Çinli» demektir.» (').Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Farsîlere Tat denildiği gibi,o zaman Buda dininde olan Uygurlara da Tat deniliyordu.Demek ki Türk olanlar da başka dinde bulununca, Tat tabirinelâyık görülebiliyordu. O halde, Tat olanlar, Türk’ten lisancafarklı olanlar değil, belki dince ve törece ayrı olanlardı.Arap nazarında kâfir ne manaya idiyse, Türk nazarında daTat o manaya îdi.Tat ve Tavvgaç terkibinden de Çinilere Tat nazariyle bakılmadığıanlaşılıyor. Demek ki eski Türklerle Çinliler arasında,dinî ve medenî bir müşareket vardı. Çinli, harsçaTürk'ten ayrı olduğu için, ona Türk denilemezdi. Medeniyet­15(**) Bu savın Divan'daki metni ş5yledlr:közre, tikeniğ tübre.» (Tat’ın gözüne vur, dlkenî kökle, kökünden çıkar.)Bu saviîi yorulmas] böyledir: çünkü onlar vefasızdır. Dikenin hakkıkökünden kazılrniık olduğu gibi, Uygur’un hakkı da gözüne vurulmaktır(il, s 280-281).(* ') Bu savın Divan’daki metnî şöyledir:«Tat’sız Türk bolmas, başsız börk bolmas.» (Tat’sız Türk, başsızbörk olmaz.) (I, s. 349 - 350; II, s. 281).(1) C. II, s. 224 (II, 280).


16çe Türk’le müşterek olduğu için ona, Farsîler gibi Tat dadenilemezdi. Bundan dolayıdır ki Çinliler, Tawgaç adiyle ikisindende ayırt ediliyordu. Tawgaç kelimesi Divanü Lûgat’agöre Çinli manasına geldiği gibi, kadîmden kalma azîm masnuatmanasına da gelir. Bundan başka, mülkü azîm ve kadimolan hükümdara da Tawgaç Han denildiğini söylüyor.O zaman Türkistan’da telâkki bundan ibaretmiş. Fakatİslâm diyarında Tat ve Tawgaç tabirini, Farsî ve Türk manasınatelâkki ederlermiş. Divanü Lügat, birinci telâkkinin doğruolduğunu, fakat ikisinin de güzel olduğunu söylüyor n .Tawgaç kelimesi tew cevheriyle -gaç vasfiyet edatındanmürekkeptir. Tew kelimesi Divanü Lûgat’a göre «mekrü hile» manasınadır p).Bu suretle (***) Tawgaç kelimesi «fendli» manasına gelir.Orhun Kitabesi'nde, Çinlilerin fendiyle Türklerin birbirinegeçtiği anlatılırken «fend» manasına teb kelimesi kullanılmıştır;Thomsen bu kelimeyi «câzibe ve füsun» (aménitéet charme) suretinde tercüme etmiştir (').Islâmiyetten evvel, Türkler, Çinlileri yegâne olarak«ayık ve bilgili» tanıyorlardı. Orhun Kitabesi, ÇinlilerinTürklere kendi «ayık» ve «bilig»lerini verdiğini söylüyor.Thomsen, ayık kelimesini «medeniyet», bilig kelimesini «bilgi»suretinde tercüme etmiştir (^).( 2) C. I, s. 378 [I, 454).(3) C. I. s. 278 (I, 332).(***) Türk Töresi’nin eski harfli metninde, «Bu savtta» biçimindedir(s. 6). Bunun bir dizgi yanlışı olduğu meydandadır.(•) Orhun Kitabeleri, s. 99.P) A. g. e., s. 116.


Orhun Kîtabesî’nde Gök - Türklerin Çinlilerle siyasî münasebetlerdenbaşka medenî rabıtaları da olduğu anlaşılıyor.Çin imparatorunun kitabelerin yazılması ve barklarınyapılması için sanatkârlar ve yuğ’iara mümessiller göndermeside bunu gösterir. Uygurlar ise, Çin medeniyetine dahabüyük kıymet verilerdi. Kitâbü flm-in-Nâfi’ (*), bu cihetigüzelce aydınlatıyor :«Uygurların eski edebiyatından pek az şey kalmıştır.Avrupa âlimlerince malûm olan Uygur lehçesinde yazılmışbu az miktarda elyazılarınm hepsi, islâmiyetin kabulündensonra yazılmıştır. Ve malik bulunduğumuz en eski elyazısıbirinci milâdî asra kadar çıkabilir. Ma-Tuan-Lin adlı bir Çinmüellifinin, alâkadar bir velâyetin (autorité), milâdî 1200 tarihinedoğru yazdığı bir takriri evvelce görmüştük. Bu takrirbize diyor ki Uygurlar da Çinlilerin Şi - Kingfer, Lokaylidler(Lokaylidler?), Hiyao - Kîngler namındaki kitaplarıylesülâlelerin, şairleri ve müverrihleri mevcuttu. Uygur gençliğive reislerin oğulları terbiyelerini mektepte alırlardı.Bunlar yalnız okumayı öğretmekle kalmazlardı. Beyitler veşiirler ibdama da muktedir olurlardı» 0 .17(*) Kitabın tam adı, Kitabü ¡im-in - Nâfi’ ff Tahsil - Is - Sarf-i Nahvit-Türkî'dir.Paris Asya Cemiyeti üyelerinden, İngiliz bilgini Arthur Lumley Davidstarafından yazılarak II. Sultan Mahmud'a armağan edilmiştir. Büyükboy 208 sayfadır, 1832 yılında Londra'da basılmıştır. Fransızca çevirisi1836’dadır.İngilizce olan kitapta, Uygur, Çağatay, Kazan ve Osmanlı Türkçesiyleyazılmış eserlerden alınan örnekler vardır ve bunlar, eserin dörtyan bölümünü meydana getirmektedir.(3) Sahife XVIII.


18Türklerin Çinlilerle münasebeti milâttan iki yüz seneevvel hüküm süren Hiung-nu yani Hun namındaki Türk devletizamanında da mevcuttu. Milâttan 174 sene evvel, Çin’­den Türk hükümdarına bir prenses getirmek üzere Türk sarayınagelen Chung - hang Yüeh ismindeki Çinli sefir, TürklerinÇin medeniyetine karşı gösterdikleri taklit temayülünüTürk hayatı için muzır gördü. Bu zat, Türkleri sevdiği içinTürk sarayında kaldı, bir daha Çin’e dönmedi. Bu zamandaTürkler muzafferiyet ve m illî ittihat neticesi olarak zenginleşmişlerdi.Önlerinde Çin harsı gibi âlâyişe, debdebeyedalmış yeni bir dünya görüyorlardı. Bu harsın yiyecekleri,giyecekleri, modaları yavaş yavaş Türklerin arasına girmeyebaşlamıştı. Çinli vezir, bu halin tehlikelerini gösteriyor,onları uyanmaya davet ediyordu. Türk’ün bütün işi gücü yasık ağaçlı ormanlarda ava gitmek yahut ovalarda sayısızsürülerini otlatmaktı. Böyle bir hayat yaşayanlara, Çin’dedokunulan ipekli kumaşlar değil, kendilerinin yaptıkları deridenve kürkten elbiseler elverişli idi. Yoğurt, kımız, peynir,tereyağı, kaymak gibi sütten yapılan yiyecekler, leziz avetleriyle sürülerinin besili hayvanları Çin yemeklerinden dahafaydalı ve güzeldi. Eğer Türkler, Çinlilerin âdetlerineuyarlarsa, onların hububat ve zahirelerine, ipekli elbiselerinealışacaklarından, bir gün Çin devletinin hakimiyeti altınagirmeyi o kadar fena görmeyeceklerdi.Çinli sefir, daima, hükümdara, Türk elinin, atalardankalma törelerden ayrılmamasını öğüt veriyordu. Çünkü butörelerdir ki o şanlı ataları yenilmez kah'*amanlar derecesineçıkarmıştı. Bu öğütlere başka nasihatlar da İlâve ediyordu.Hükümdar, tebaasının ne kadar nüfustan ibaret olduğunu,muhtelif boyların, obalarm ne kadar sörüleri bulunduğunubilmeli idi. Çünkü, nüfus ve emvalin miktarı malûm


ulunursa, bir gün Çin aleyhine sefer açıldığı zaman, büyükve mühimmatlı ordular toplanması mümkün olacaktı.Çinli sefir. Çinlilerin gururunu kırmak için Çin elçilerinefazla azamet göstermesini de Tan - Ju’ya (Türk hükümdarına)tavsiye ediyordu. Çin imparatoru, Tan - Ju’ya nıektupyazdığı zaman böyle başlardı : «İmparator, Hiung - nularınTan - Ju'sundan ihtiramla rica eder ki...» Varakanınbüyüklüğü muayyen bir kıtada olurdu. Çinli sefir, Tan - Ju’­ya, mektup yazarken, bundan daha büyük kıtada varakalarkullanmasını ve mektubun başına : «Gök ile Yer'in doğurduğu,Güneş’le Ay’ın tahta geçirdiği Hiung - nularm büyükTan - Ju’su, Çin İmparatorundan rica eder ki...» diye yazmasınıtavsiye etti. Chung - hang Yüeh, her fırsatta, Tan Ju’-nun sarayında bulunan ve bilhassa Çin İmparatoru tarafındanbir memuriyetle gönderilmiş olan Çinlilere karşı. Türklerinfaziletini övüyordu, Türklerin harsça Çinlilerden dahayüksek olduğunu söylüyordu. Çinliler ona itiraz olarak,«Türklerin ihtiyarlan hakir gördüklerini» beyan ediyorlardı.Sefir cevaben, «Çin’de birçok hizmetlerden sonra geçinecektenmahrum bırakılmış nice ihtiyarlar bulunduğunu»söylüyordu. «Eğer, Türkler yalnız muharebe ile meşgul iseler.bu, milletin selâmet ve sadeti içindir. İhtiyarlar ve zayıflıktandolayı harbe gidemeyenler yaşamak levazımına malikbulunurlar ve düşmana karşı emin bir vaziyettedirler. Babaile evlâtlar karşılıklı olarak birbirini tutarlar. Binaenaleyh,Türkleri ihtiyarlara hakaret etmekle itham etmek haksızdır.»Çinliler. TOrklerde babalarla oğulların aynı otağda utanmaksızmberaber yattıklarını, babanın vefatında oğlununOvey annesini alabilmesini, biraderin vefatında kardeşinin,yengesini alabilmesini zikrederek Türkleri zemmediyorlardı.19


20Chung - hang Yüeh ise daima, Türklerin Çinlilerden üstünolduğunu isbata çalışıyordu. Diyordu k i: «Türkler hayvanetlerinden başka bir şey yemezler, sütten başka bir şey içmezler.Deriden başka bir şey giymezler. Sayısız sürüleriniotlaklarda, ırmak kıyılarında gezdirirler. Mevsimler değiştikçeonlar da da yerlerini değiştirirler. Yiyecekleri kalmadımı, derhal ata binerek ava giderler. Bolluk içinde iseler, keyiflerinebakarlar: hiçbir şeyin kaygısını çekmezler. Kaidelerinideğiştirmekten hoşlanmazlar. Bir oğulun, üvey artnesiyle,kardeşinin, yengesiyle evlenebilmesi, ocakların zürriyetsizkalarak sönmemesi içindir. Şimdiye kadar Hiung - nulararasında, bu kadar karışıklıklar çıktığı halde, hiçbir zaman,eski sülâle yerine, başka bir aileden bir beğin tahtageçirildiği işitilmemiştir. Çin’de ise bilâkis, öteden beri sülâlelerbirbirini boğazlamakla uğraşmışlardır. Daima yenibir mütegaliip çıkarak, eski sülâleyi kaldırmış, kendisi yenidenbir imparatorluk hanedanı kurmuştur.Bundan dolayıdır ki Çin’de, daima bütün eski kaidelerinyıkıldığını görüyoruz. Çinliler halkı düşman tehlikesindenemin bir hale koymak için, surlarla tahkim edilmiş şehirleryapıyorlar; fakat, halk hücuma uğradığı zaman, yinesurlar yüzünden kendisini müdafaa edemeyerek teslim bayrağıçekmeğe mecbur oluyor. (*).Bu ifadeler bize Türklerin, Çin’den medeniyet almayatehalük gösterdiklerini; fakat, Türk harsının yerine Çin harsınıikame etmekten sakındıklarını gösteriyor. Orhun Kita*besi’nde Bllgeg Kağan, kendi milletine bu gayeyi ne güzelanlatiyor :(*) De Guignes, c. I, Kısım : 2, s. 37.


«Ey Türk milleti, eğer o ülkeye gidersen öleceksin. Fakat,içinde ne zenginlik, ne de keder bulunmayan Ötükenülkesinde kalarak, kervanlar ve kafileler gönderirsen, ebedîbir saltanatı muhafazada devam edeceksin!» P).Şüphesiz, Türklerin Çin’e gitmeleri, Çin harsı içindebel’olunmaları demekti. Halbuki Ötüken’de kalarak kervanlar,kafileler göndermeleri, m illî Türk harsını kaybetmeden,Çin medeniyetinden faydalanmayı temin ederdi.Türklerin millî hars hakkmdaki bu endişeleri, menkıbelerde,efsanelerde bile görülür. Bogu Han Menkıbesinin nihayetindeYulun Tigin adlı bir Türk Hakanının Kut Dağı’nı,oğluna verilen Çin prensesine mukabil, Çin İmparatorunahediye ettiğini ve bundan dolayı üzerinde oturdukları toprağın,hükümdarla beraber milletini üzerinde oturmaktanmen'ederek göçe icbar ettiğini ifade ediyor C). O zamanTürk devletinin zafer tılsımı tanılan bu Kut Dağs’nı, millîharsın bir timsali sayarsak haksızlık mı etmiş oluruz?21LÂHİKATatar kelimesi, Tat ■Eri tabirinden murahham olsa gerek.Dede Korkut Kitabı’nda Tat Eri tabiri var. Türkler Tatarsıfatını, cahil yani töresiz olan Moğollarla Tunguzlara isnatederlerdi. Tat ile Tatar arasındaki fark, Arap lisanında kâfirile cahili arasındaki gibidir. Tiatarlarda kan davası, gazve gibiaşîret âdetleri henüz yaşıyordu. Türk'ün cahiline, Tatardenilip denilmediğini bilmiyorum.R TFıomsen. Orhun Kitabeleri, s. 117.V) Kitâbü İlm-ln - Nâfi’. s. (**)


223. İÇTİMAÎ TASNİFLERGeçen fasıldaki sözlerden anlaşıldı ki İslâmiyetten evvel,Türkler, Farsîlere kâfir nazariyle baktıklarından, İranmedeniyetine kıymet vermiyorlardı. Çinlilere karşı ise, birnevi ihtirazkâr hürmetleri vardı. Türklerin Çinlilere gösterdikleribu temayül, Çin harsı ile Türk harsı arasında müşterekbazı müesseselerin bulunduğunu îmâ eder. M illetlerarasında müşterek müesseseler ve başka tabirle müşterekbir medeniyet var mıydı? Böyle bir medeniyet varsa, başkamilletler de buna dahil olmamışlar mıydı?Durkheim ile Mauss’un L’Année Sociologique’in altıncıcildinde neşrettikleri «Tasnifin Bazı İptidaî Şekilleri» ünvanİl makale, bize Çinliler, Moğollar, Tibetliler, Kamboçlular,Sîyamlılar arasında müşterek olan birtakım iptidaî tasniflerbulunduğunu göstermektedir. Vaktiyle Millî Tetebbuiar Mecmuası’nmüçüncü sayısında neşrettiğim bir tetkiknamede,Türklerde de bu tasnifin bulunduğunu ve hatta Sibirya’nınKoryaklar ve Şukşalar gibi iptidaî kavimlerinde bunun izlerinerasgelindiğini göstermiştim.Bu iptidaî tasnifler, ilk nazarda ehemmiyetsiz görünür.Bir medeniyetin temelini böyle esâtîre merbut tasniflerinteşkil edemeyeceğini itiraz olarak ileri sürenler bulunabilir.Fakat Durkheim ile Mauss, bu tasniflerin yalnızmevcudiyetini haber vermekle kalmadılar, bunların bir taraftano zamanki İçtimaî mantığa esas olduklarını, diğer cihettende içinde teşekkül ettikleri zamandaki İçtimaî teşkilâtlarındoğru bir ma’kesleri bulunduklarını meydana koydular.Bilâhare, Durkheim. Dinî Hissiyatın İptidaî Şekilleri adlıkitabında, Mauss da Hubert’le müştereken neşrettikleriDin Tarihine Dair Tetkikler namındaki eserde bu meseleyi


tamilc ettiler. Levy-Bruhl de İptidaî Cemiyetlerde Ruhî Üf’ûleler adlı kitabında bu tasniflerin vücuda gösterdiği iptidaîmantığı tahlile ve bundan İlmî mantığa nasıl geçildiğinigöstermeye çalıştı.Bu iptidaî tasnifler, Çinde halk Taoizminin esasını veYİ - King adlı mukaddes bir kitabın da mevzuunu teşkil eder.Çinliler eski zamandan beri teknikler yani fenniye’ler İtibariyleçok ilerlemiş bir millet olduğu halde, bilgi nokta-i nazarındanbugün bile iptidaî bir seviyededir. Çünkü, Çin bilgisi,hâlâ bu iptidaî tasniflerin çerçevelerinden kurtulamamıştır.İleride görüleceği veçhile, bir bina yapılacağı, birmezar yeri intihap edileceği, bir yolculuğa çıkılacağı zamanhangi hareketin uğurlu yahut uğursuz olduğunu ancak butasnifler gösterir. Çinliler bu falnameye müracaat etmedenhiçbir işe başlamazlar.Türklerin eski kitapları kaybolduğu için, bunlarda da birfalnamenin bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Fakat, Türklerdeİçtimaî teşkilât tamamiyle bu tasniflere uygun olduğugibi, Türklerin dinî, hukukî, ahlâkî töreleri de bu tasniflerdenmüteessirdir. Ben bu kitapta, İslâmiyetten evvelkiTürklerin: 1) Dinî töresini, 2) Hukukî töresini tetkik edeceğim.Bu töreleri tetkik ederken, Aksâ-yı Şarka (Uzak Şarka)mahsus olan bu müşterek tasniflere tesadüf ettikçe, medeniyettaşolan kavimlerin tasnifleriyle mukayeseler yapacağım.Türklerin vaktiyle dahil bulunduğu bu müşterek medeniyeteUzak Şark Medeniyeti denilebilir. Türkler, Islâmiyettensonra, bu medeniyeti bırakarak, Şark Medeniyeti’ne girdiler.Tanzimattan beri de Gar p Medeniyeti'ne girmeğe çalışıyorlar.Demek ki Türk harsının tarihini yapabilmek için,evvelâ onun bu üç medeniyetle ayrı ayrı teşkil ettiği mütekabilintibakları tetkik etmek lâzım!.23


24BİRİNCİKİTAPEski Türklerde DinBirinci Mebhas1. TSİNLERİN DİNİTsinlerin dini, dörtlü tasnife istinat eder. Aşağıda göreceğimizveçhile Çinliler buna merkezi de ilâve ederek,Beş Unsur sistemini vücude getirmişlerdir. Bu itikadm menşeiniarayan Edouvard Chavannes, bu tasnifi, merbut bulunduğudinle beraber Türklerin vücude getirdiğini ve TsinTürklerinin bunu Çin’e ithal ettiğini, şu suretle bildiriyor:«Beş Unsur nazariyesi, Çin'de doğmamıştır. Kable’l-mîlâd370-335’te Wei ülkesinin hükümdarı Tchou zamanında yaşayan Tseou-Yen'dir ki Çin memleketinde ilk defa bundanbahsetti. Fakat bunun telkinleri aks-i sadasız kaldı, Çinliruhuna derin bir surette nüfuz edemedi.Unsurlar akidesi Çin tarihinde ancak Che-Houang-ti'-den sonra ehemmiyetli bir mevki alabildi. Filhakika, bu hükümdarÇio [C hi’ih-yo] unsurunun bereketiyle hüküm sürdüğünüilân ve bütün ölçüleri ve kanunları bu unsurun hassalarınagöre tayin ve takrir etti. Bununla beraber bu hükümdaratalarının misalini takipten başka bir şey yapmadı.Çünkü, unsurlar nazariyesinin esası Toin hükümdarlarınmçok eski bir zamandan beri yukarıdaki dört hükümdara


kestikleri kurbanlarda mündemiçtir : Yeşil Han, Sarı Han,Kızıl’Han, Ak Han. O halde, unsurlar nazariyesinin pek eskibir zamandan beri Tsin memleketinde mevcut olduğu görünürgibi oluyor. Fakat Tsin ülkesi yabancı bir devlet olduğundanTseou-Yen tarafmdan kendilerine öğretilinceye kadarÇinliler, bunun cahili kaldılar ve ancak Tsin prensleribütün Çin’e hakim olduktan ve hariçten getirdikleri bu fikirleribunlara zorla kabul ettirdikten sonradır ki, kat’î surettekabul ettiler.İVlaamafih, Çinliler bunu tebdil ettikten sonra kabul ettiler. Filvaki Tseou-Yen, daha bidayette beş unsurdan bahsettive ondan sonra, daima unsurlar beş sayıldı. Fakat,pek eski zamanların itikatlarını değiştirmeden muhafazaeden din, Tsin ülkesinde yalnız yukarıdaki Dört Hana ibadetedildiğini haber veriyor. O halde, o zaman yalnız dörtunsur bulunduğu anlaşılıyor.Vaktâ ki Han sülâlesinin müessisi olan Çinli Lieou-PangTsin ülkesini ele geçirdi, Tsin beylerinin yukarıdaki DörtHana ibadet ettiklerini gördü (kable'l-mîlâd 205), taaccübünübu suretle ifade etti : «Ben, Gökte Beş Sultanın bulunduğunuöğrenmiştim. Halbuki burada dört taneye inanılıyor.Bunun hikmeti nedir?» Kimse bu meseleyi izah edemediğiiçin, kendi şu yolda cevap verdi ; «Anladım, bunların beşebâliğ olması için, ben bekleniyordum.» E. Chavannes, busözleri söyledikten sonra, semadaki Hanlar, unsurlar manzumesininhususî bir hali olduğunu, unsurlar Türklerde dörtiken Çinlilerin ona bir beşinci unsur ilâve ettiklerini, TsinlerinTürk olduğunu fi), Türkler dört cihete merkezi karış-25(1) Edouard Chavannes, Le Cycle Turc de Douze Animaux Leide,1906, page : 18-50.


26tırmazken, Çinlilerin bu ananeyi Türklerden alarak dört cihetemerkezi de ilâve ettiklerini anlatıyor (').Bu tasnifin tafsilâtmı Çinlilerin Taoizm’inde görürüz.Tao, Çince «tabiat» yahut «yol» demektir. Taoizm bir nevitabiatçilik (naturisme)’tir. Bu din, birbirine tedâhül etmişbirtakım manzumelerden mürekkeptir. İstinat ettiği en esaslıumdelerden birisi, fezanın dört aslî cihete göre taksimidir0 .Bu cihetlerden her birine, onun idaresine müekkel oîanbir hayvanın ismi verilir :Şarkta : Gök EjderhaCenupta : Kızıl KuşGarpta : Ak KaplanŞimalde : Kara KaplumbağaHer cihet, kendi hayvanının adını alır ve muhtelif halleregöre uğuriu yahut uğursuz sayılır. Fezayı idareye memurolan timsali hayvanlar, sema gibi yeri de idare ederler.Bir tepe yahut coğrafî bir teşekkül, bir ejderhaya ben-C') Tsinler, Tuhsiler olabilir. Bu kelimelerin tüzün-tosun kelimesineircaı da farz olunabilir. Çin ismi Tsin unvanmdan husule gelmiştir.(Ziya Gökalp’ın tüzün «?» kelimesini nereden aldığmı bulamadık.Divan’da «yumuşak huylu» anlamındadır (i, 221, 414, H. D.)(^) L’Anneé Sociologique c. VI. s. 56.


ziyor mu? O halele ejderhadır ve şarktadır. Bir yerden göçedildiği zaman etraftaki eşyaya bakılır. Eğer bunlar kendicihetlerine muvafık şekillere malik iseler, meselâ garptabulunanlar kaplana, şarkta olanlar ejderhaya benziyorlarsabu göç. uğurlu demektir (').Fezanın dört ciheti, birer birer senenin dört mevsiminetekabül eder 0 :ŞarkCenupGarpŞimalİlkbaharYazSonbaharFezanın merkezi de nazar-ı itibara alınınca dört cihetleberaber mecmuu beş olur. Bu suretle beş unsurdan herbiri bu beş semtten biriyle irtibat peyda eder. Bunun birmisalini Tibet ananelerinde görüyoruz :«Bu hususî ilâhların fevkinde, bulutların ve ihtimal kiumumî bir surette muzlim semanın taşahhusundan ibaretolan Gök Ejderha vardır ki, fırtına koparır, hayırkâr yağmurlaryağdırır, suları tuğyan ettirir; tâunlar, salgın hastalıklargönderir. Bu, tamamiyle Moğolların ve Çinlilerin ejderhasıdır.Bunun yeryüzünde bir düşmanı vardır ki Kızı! Kapüan’dır. Bu kaplan ekseriya beş timsal ile irae olunur; Biriserkerdedir (x) ki toprağı temsil eder. Diğerleri dört cihetteolup ağaç gök, maden kızıl, ateş ak, su kara renklerindedir.Kış27A. g. e., c. VI., s. 56.(^) Lévy Bruhi, Les FonctioTis Mentales Dans Les Sociétés Inférieurs,p. 222.(x) Kelimenin buradaki kullanılışından bir anlam çıkmıyor. Bir dizgiyanlışı olup olmadığını bilmiyoruz.


28Bunlar Türkler, Moğollar, Çinliler, Annamlılar nazarındamüştereken muhterem tanılan beş unsurdur.»«Bu beş unsur hâlâ, resmî sâhirlerin âyînlerini icraederken taşıdıkları beş yaprakta, Sa-Kia-Pa lamalarının kendizaviyelerini telvin ettikleri beş renkte ve bilhassa Budanıntecellileri olan Beş Efendi’nin müteakip zümrelerinin izlerinimuhafaza eidyor.» 0).Seyyarelerden her biri de, bu beş unsurdan birerinemerbuttur: Zühre madenin, Merih ateşin ilk yıldızlarıdır 0 .Bu beş unsur da beş semt gibi uz ve yavuz, kuvvetli ve zayıf,vâlid ve mevlûdduriar 0 . Acaba dört cihetin bu unsurlarla,renklerle, mevsimlerle, dört hayvanın isimleriylene münasebetleri vardır? Edouard Chavannes’m kitabındakikısa bir fıkra, bize bu muammanın anahtarını veriyor: «Li-Kî’nin Yne Ling sayfasındaki alış emirleri diyor ki. Semânınoğlu,ilkbaharın üç ayında koyun, yazın üç ayında horoz, seneninortasında öküz, sonbaharın üç ayında ît, kışın üç ayında domuzeti yer.» DBundan anlaşılıyor ki Tsinler daha aşîret hayatı yaşarken,aşîret, dört batından mürekkepti. Her batın, ordugâhınbir cihetini kendisine tahsis ettiği için, cihetler, batınlarıntimsalî renkleriyle mülevvendir. Her batnm bir totemi varki bir hayvan ismidir; Her batın kendisine bir mevsimi mukaddeszaman ihtiyar ettiğinden, kendi totetimini hususîmabuduna, ve yine kendine has olan mevsimde kurbaneder. Unsurlardan her biri de, batınlardan birinin timsali-(>) Grenoird, Le Turkestan et Le Tibet, p. 902.p] L'Année Sociologique, t : C., p. 58.0 A .g.e.W A.g.e., s. 33.


dir. Umum aşiretin totemi ise öküz’dür; bundan dolayıdırki, senenin ortasında dört mabudun babasına öküz kurbanedilir.Bu izah, Durkheim'ın yukarıda zikrettiğimiz iki eserindekabul ettiği izah tarzından alınandır. Durkheim, iptidaî cemiyetlerdekidinî tasniflerle içtmaî teşkilâtı karşılaştırarak,^birincilerin İkincilerden doğduğunu ispat etmiştir.Dört unsurun temsil ettiği mabutlara, Orhun Kitabesi'ndeYer-Suiar adı veriliyor. Radioff'a göre, Altay Türklerinde17 had vardır. Bunların en merkezde bulunanı Ugan adını taşıyor. Ugan’ın iki oğlu vardır ki birisi Demir Han, diğeri Su-Han’dır (*). İki unsurun mabutluğunu bu isimlerde görüyoruz.Bidayette Ağaç Han ile Od Han’m mevcut olduğu, bu ikiisimden istidlal olunabilir. Zaten Yer-Suların bidayette dörtiken, sonradan üçe, daha sonra sekize ve en sonra da onyediyenasıl çıktığmı sebepleriyle beraber göreceğiz. Chavannesdiyor ki, bu dörtlü tasnif, Türklerde başka, Çinlilerdebaşka türlüdür. Çünkü, evvelâ, Çinlilerde unsurlarınsayısı beş olduğu halde, Türklerde dörttür. Saniyen Çinlilerdegarbın unsuru maden olduğu halde Türklerde rüzgâr’-dır. Türklerin dört unsuru, Hintlilerin unsurlar tasnifine debenzemez. Çünkü Hintlilerde ağaç unsuru yerine toprak unsuruvardır. O halde bu unsurlar manzumesi halis Türkmanzumesidir.Bu tasnifte Türklerin dört hayvanı da, Çinlilerin hayvanlarındanbaşkadır.29(')Oğuzlarda Ugan’a Gök Han, Demir Han’a Dağ Han, Su Han’aDeniz Han adları verilir.


30Türklerce Çinlilerce CihetlerKoyun Ejderha ŞarkHoroz Kuş CenupKöpek Kaplan GarpDomuz Kaplumbağa Şimal.O halde, Türklerin dörtlü tasnifi, şu veçhile icmal edilebilir:Cihetler Mevsimler Yer - Sular Unsurlar HayvanlarŞarkCenupGarpŞimalİlkbaharYazSonbaharKışGök HanKızıl HanAk HanKara HanAğaçAteşDemirSuKoyunHoroz (tavuk)İtDomuz2. TÜRK MANTIĞININ MAKULÂT—I ERBAASI— Zihnin Müdîr Umdeleri —Yukarıki tasnifler gösteriyor ki eski Türklerce, cihetlerin,mevsimlerin ve ilâhların renkleri vardı. Bu telâkkininizlerini şimdiki lisanımızda görebiliyoruz. Cihetlerin renklerinideniz adlarında görebiliriz:ŞimaldeGarptaCenuptaŞarktaKaradenizAkdenizKızıldeniz (Bahr-i Ahmer)Gökdeniz (Bahr-i Azrak)Mevsimlerin rengini, karakış tabirinde görüyon'^. iviilâttan199 sene evvel Hiung-nu Türk devletinin hükümdarıMete, Çin imparatorunun karargâhını dört yüz bin süvari askerlemuhasara etti. Mete bu askeri, dört livaya taksim etmişti.Her biri dört cihetten birine ikame edilmiş ohn bndört süvari livası, Türk mantığına tevfikan teşkil edilm işti:


Şark cihetindeki süvarilerin atları : Gök (BaklakırıJCenup chetindeki süvarilerin atları ; Kula (Açık şarıjGarp cihetindeki süvarilerin atları : Kır (BeyazJŞimal cihetindeki süvarilerin atları : Yağız (Siyah)renklerinde olmak üzere intihap edilmişlerdi (^).Yakutlarda, küçük Şamanlar çoktur. Fakat, baş-şamanlar,her biri dört cihetten birine hakim olmak üzere yalnızdört olabilir (^).Kutadgu Bilig dört fasia mükasemdir ki, mevzuları şunlardır: Adalet, Kudret, Akıl, İtidal.tirBu dört meleke, dört şahıs vasıtasiyle temsil edilmiş-1. Adalet: Kün Togdı Ilig Han.2. Kudret; Ay Toldı Okturuş (Hanın veziri).3. Akıl : Ögdülmüş (Vezirin oğlu).4. İtidal : Odgurmuş (Vezirin kardeşi).Kitap bu dört şahsın mübahase ve münakaşasını muhtevidir(^).Ordunun tabiyesi de bu tasnifi gösterir:Sağ-KolKaravulÇağdavulSol - KolTasavvuftaki dört f utup, dört Yer - Su’yu andırır. EskiTürklerde, büyük hükümdarların oğulları yahut kardeşleridörttür ve bunlardan Meselâ Türk Han’ın dört oğlu vardır:(') De Guignes, c. M, s. 29.(2) L'Année Sociologique, o. VII, s. 223.(}) KitâbO Îlm4n-Nâfl, s. l i t .31


321. Çigil2. Barsacar3. Tutuk4. AmlakMoğol Han’ın da, dört erkek evlâdı vardır :1. Kara Han2. Or Han3. Kür Han4. Kûz HanBogu Tigîn’in dört kardeşi vardır kî hepsinden beş-Balıkvücude gelm iştir:1. Or Tigin2. Kotur Tigin3. Yukak Tigin4. Sungur TiginBogu Tigin Menkıbesinin bu dinin zuhuriyle alâkadarolduğunu aşağıda göreceğiz.Bu eski mukaddes tasnifin izleri bilhassa buradaki dörtrengin tetkikinden anlaşılır. Evvelâ başka renklerin lisanımızdamüteradifleri olmadığı halde, bu dört rengin kadîmisimlerine sonradan müteradif ilâve edilm iştir:Gök ; MaviKızıl ; KırmızıAk : BeyazKara : SiyahMeselâ sarı, yeşil, mor gibi diğer renklerin, ikinci isimleriyoktur.


Saniyen, bu müteradif !


34rı bir kutsiyeti vardı. Kutsiyetin dört nevi, bu dört çeşit timsallerdentecelli ederdi.Batın, yani ailenin en eski ve büyük dairesidir. Nasılki aşîret de cemiyetin en eski ve en küçük dairesidir. İçtimaîtekâmül bu iki daireden başlar, fakat, bu daireler makûsbir inkişaf takip ederler:AİLENİN TEKÂMÜLÜCEM İYETİN TEKÂM ÜLÜBu İki şema gösteriyor ki İçtimaî tekâmül esnasındacemiyet, aşiretten başlayarak gittikçe tevessü’ ettiği halde,aile ok (phratrie)’dan başlayarak, gittikçe küçülmektedir.Bundan anlaşılıyor ki Tsinlerin dini bilhassa aile tesanüdünüvücude getiren ve kuvvetlendiren bir dindir. HerYer-Su, kendi batnmın hususî hâmîsi, Rabb-i hâsıdır.Bu din bir taraftan, aileye ve totemizme merbut olduğuhalde, diğer cihetten de maderî neseb’e müstenittir. Buna,kadın unsuruna bahşettiği imtiyazlardan dolayı kadın diniünvanı da verilebilir. Bu kadm dini sistemi, bilâhare erkekdinî sistemiyle birleşerek il dinî’ni vücuda getirmiştir. İleridegöreceğiriiiz veçhile, Avrupaların Şamanizm dedikleri


din, Türklerin yalnız bu kadın dini sisteminden, yani dörtlütasnife istinat eden Tsin dininden ibarettir.4. TSİN DİNİNİN ESASITsin dini — Bu dine, Şamanizm adı da verilir. Bu dininruhanîleri Kamlar yahut Kaman’Iardır. Şaman kelimesi bundançıkmıştır. Şamana, Yakutlarda Oyun namı verilir ki OğuzlardakiOzan kelimesiyle aynı asıldandır. Bu suretle ozanında, kadim zamanda şaman olduğu anlaşılıyor. Yakutlardakadın şamana Odakan derler.Erkek şamanlar da, yaptıkları dinî yahut sihrî âyinlerdemuvaffak olmak için kadın gibi saçlarını uzatırlar, kadınelbisesi giyerler, ince sesle konuşurlar, hatta kendileriningebe kaldıklarına, birtakım balık, karga ilh... gibi şeylerdoğurduklarına kail olurlar. Bu haller gösteriyor ki bu dininkuwe-i kudsiyyesi kadında mütecellîdir. Şaman, kadınane derece çok benzerse manevî kudreti o kadar çok olur.Bu kadınlaşma mecbûriyyet-l dîniyyesi şamanları makûs cinsiyetekadar sevkettiği söyleniyor. Zaten gebe kalmak, doğurmakvakıaları da bunu gösterir.Şananizmin kadm unsuruna istinat ettiğini gösterenbir cihet de, şamanlann totemleriyle müz’leridir. Yakutlardaher şamanın İye Kila adlı bir totemi vardır İye «ana» demektir.Kila «hayvan» demektir. Bu suretle İye Kila «ana hayvanı»manasınadır ki maderî totem demektir (*).35(*) Abdülkad'lr inan, ZiZya Gökalp’ın İye Kila biçiminde yazdığıkelimenin doğrusunun İje Kul (ana hayvan) olduğunu bildirmektedir(.Gökalp ve Türk Folkloru-, Türk Kültürü dergisi. Sayı; 36, Ekim 1965,s. 69).


36Mamafih bu maderî hâmiyeler şamanlara mahsus değildir.Yakutlarda laiklerin de birer İye Hezît’i vardır (*). Bu tabirdeiye «ana» demektir. Hezit bir edattır ki —ci manasmadır,—ci’ye, Yakutçada ekser kelimelerde ilâve olunant 'harfi ilhak edilince bu edat husule gelebilir. O halde bunun da şimdiki Türkçede mukabili anacı’dır. Bu da dişi birruhtur ki laik olan ferdin hâmiyesidir. Görülüyor ki Şamanizmteşkilâtmdaki gerek totemler, gerek hâmi ruhlar hepdişidir. Bu dinin kadm dini olduğu, bununla da sabit olur.Altay Türklerinde iki türlü kurban âyîni vardır. Biri huşağacına mahsus bir ormanda icra olunur. Bu âyinde yalnızerkekler bulunabilir. Kurban edilecek hayvanm da açık renkliolması şarttır. Halbuki evde yahut mezarlıkta icra edilendiğer bir kurban âyîni daha vardır ki bunda kadınlar hazırbulunabilir. Görülüyor ki birinci nevi kurban âyîni erkek dinine,ikince nevi ise kadm dinine aittir.Kırgızlarda ve Kâşgar Türklernde, evin ocağında iki periyaşar ki biri dişi, diğeri erkektir. Birincisine Od Ana, İkincisineOd Ata adlarını verirler.IVİoğolistan Türklerinde her evde iki sanem vardır ki,biri inek memeli, öteki kısrak memelidir. Birincisi odanınsol tarafına, İkincisi sağ tarafına asılıdır. Soldakine ev sahi"besinin kardeşi, sağdakine ev sahibinin kardeşi namları verilir.Bu perilerden ve sanemlerden birincilerin kadın dinine,İkincilerin erkek dinine ait olduğu anlaşılıyor. İleride(*) Abdülkadir İnan, Ziya Gökalp’ın Ayzıt ya da İye Hezit biçimindeyazdığı bu kelimenin doğrusunun. Ayısıt olduğunu söylüyor («ZiyaGökalp ve Türk Folkloru», Türk Kültürü dergisi, Sayı : 36, Ekim 1965, s.68. Ayrıca bkz. Abdülkadir İnan. Şamanizm, Ankara. 1965. s. 34, 35, 37.38. 41, 167, 168.)


eyan edeceğimiz birçok vâkıalar daha vardır ki bunlarmhepsi, ayrıca bir kadın dini bulunduğunu, bu dinî sistemdeyalnız kadınlarm hâkim ve müessir olduğunu teyit edecektir.4. TÜRK TAKVİMİ37Türk takvimi de Tsin dininde doğmuştur. Tsin Türkleriher on iki seneye çağ (cycle) nammı verirlerdi. Bu on iki seneyion iki hayvanm isimleriyle ifade ederlerdi. Bu hayvanlarmisimleri Tavuk, At, Tavşan, Öküz, İt, Domuz, Maymun,Yılan, Sıçan, Pars, Koyun, Timsah’tır.Bir adam hangi hayvanın yılmda doğmuşsa kendisine,o senenin kutsiyeti isnat edilir: Meselâ Koyun Yılı’nda doğmuşdenildiği zaman âdeta totemi koyun imiş gibi addolunur.Bu takvim Çin’e, Tibet'e, Hindlçini’ye, Mançurilere veMoğoliara da girmiştir. Bunu Çin’e ithal edenler, EdouardChavannes’a göre, Tsin Türkleridir. Hindiçin’i de bir hayvanınyılında doğan erkekle kadın başka başka çağlara mensupolsalar bile birbiriyle evlenemezler. Yani erkek birincion iki yılın Öküz Yılı’nda, kadın ikinci on iki yılın Öküz Yıh’ndadoğmuş olsalar bile öküz tevellüdü oldukları için totemdaşinsanlar gibi birbiriyle izdivaç edemezler. Bu hal delâleteder ki, bu hayvanlar bîr nevi totemîlerin bakiyesidir.Zaten tetkik edilirse görülür ki dört cihetin totemleri de buon iki hayvan arasındadır. Diğer isimler de bu dört hayvanın— Çinlilere nazaran— müteradifleridir. Meselâ pars köpeğinmüteradifidir. Sıçan, domuzun müteradifidir. Bu minvalüzere bu on iki hayvan dört cihetin totemlerine icrâ edilebilir.Türkler seneyi bu hayvan isimleriyle ifade ettiklerigibi, aylan da yine dört cihetin hayvan isimleriyle ifadeederlerdi. Mahmud-i Kâşgarî’ye göre Türkler ilkbahar aylarını,oğlak’a, nisbet ederlerdi (Mal ûmdur ki koyun, kuzu, keçi.


38oğlak kelimeleri mukaddes mantıkça birbirinin müteradifleriidiler).ilkbaharm birinci ayma Oğlak Ay, ikinci ayma Ulu OğlakAy, üçüncü ayına Ulu Ay denilirmiş. Diğer mevsimlere aitaylar da, bu suretle adlanırmış.Türk takvimindeki hayvanların isimleri, şu veçhiledir:Kitâbü İlm-in-Nâfi’de Divanü Lûgat'te (*)Keskü (sıçan)SıçganUt (öküz)UdPars (kaplan)BarsTavışkan (tavşan)TavışganLuy (ejdarha)Nâk (**) (timsah)YılanYılanYund (at)YundKoy (koyun)KoyPiçin (maymun)BiçinDakuk, Davuk (tavuk)TakaguİtİtDonguz (domuz)Tonguz[5. DÖRT UNSUR]Tsin dininin esasını teşkil eden dört unsur ağaç, su«demir, ateş’tir. Yunanlıların anâsır-ı erbaşından bu sistemdeyalnız su ile ateş vardır. Bu dört unsurun makulât-ı erbaayanasıl dahil olduğunu gördük. Bunların dördü de, aynı derecedemukaddestirler. Fakat her birinin kudsiyeti başka ne­(*) Prof. Osman Turan’ın eserinde, Divan'a göre yıl adları şöylesıralanmıştır : Sıçgan, ud, abrs, tavışgan, lu, yılan, yund, koy, biçin,taguk, it, tonguz (On lld Hayvanlı Türk Takvimi, 1941, s. 25).(**) Doğrusu nek’tir (Divana LQgat-lt-Türk, III, s. 155).


vidir. Bü dört makulenin hem mütesavi, hem de mütehalifolması, Şamanizm! tesciye eden mühim bir keyfiyettir.Ağaç— Tarih-î Cîhan-güşâ (*) Uygurlardan bahsettiğisırada, bunların evlerinde duvara tersim edilen bir şecere-imel’üne’nin mevcudiyetini zikreder. Altay Türkleri erkek dininemahsus zükûrî âyînleri yalnız huş ağacının ormanındayaparlar. Yine Altay Türklerinde arzın merkezinde YerSular’mreisi olan Ugan'ın makamında on altıncı göğe kadaryükselmiş bir çam ağacı vardır. Bu çam ağacının yüksekliğiUgan’ın on altıncı kat gökte sakin bulunan Bay Ülgen’emüsaviliğini gösterir. Yine Altay Türklerinin kozmogonisinegöre Tanrı Kara Han, yeryüzünün ortasında dokuz dallı ağaçyaratmış, bunun her dalının altında bir adam halk etmiştir.Bu dokuz adamdan, insanların esası olan dokuz ırk üremiştir.Bu dokuz adama Dokuz Dedeler denilir.Dokuz - Oğuz Menkıbesi’nde, bir gece gökten inen birnur'un bu huş ağacı ile bir de çamfıstığı (Mahmd-i Kâşgarî’yegöre fındık) ağacının üzerine düştüğünü yukarıda gördük.Bu iki ağaçtan huş ağacının (eski Türklerce ismi sümü)erkek, çam ağacının (eski Tüklerce kasuk) (**} dişi olduğumaznundur. Erkek âyininin huş ormanında yapılması, kasukkelimesinin Mahmud-i Kâşgarî’nin beyanı veçhile kadın isimlerindenolması buna delildir (***).39(*) İlhanlIlar devrinin ünlü devlet adamı ve tarihçesi Cüveyni'nineseri. Oç cilttir. Moğol tarihinin birinci derecede ve önemli kaynaklarındandır.İkinci cildi, Harzi.mşahlar tarihi ile ilgilidir. Özellikle sonHarzimşah hükümdarları zamanındaki olaylara geniş yer ayrılmıştır.(**) Dîvan'da kasuk'un iki anlamı verilmiştir. Biri, «ağaç kabuğu»öbürü de «at derisinden yapılan tulum»dur (I, s. 382).(***) Kâşgarii Mahmut, kasuk kelimesinin değil, kosık (fındık) kelimesininkadınlara ad olarak verildiğini bildirir (Divan, I, s. 382).


40Türklerin iki cinsi temsil eden bu iki mukaddes ağacındanbaşka, bir de ailé kutsiyetini bildirir bir ağaçları vardırki, ardıç ağacı’dır. Ev kadını her sabah mutfak ocağmdaı külegömülmüş ateşi bir ardıç dalıyle canlandırır. Ucunu ateşlediğibu dalla bütün odaları tütsüler. Bu suretle muzır cinlerikaçırır. Ağacın Türklerce mukaddes olduğunu gösterenbazı isimler ve lakaplar da vardır. Ağaç-Eri isminde Oğuzmüttehidesine dahil olmuş bir Türk budunu vardır. BunlarOğuzlarla beraber Anadolu.ya da gelişmişlerdir (Tahtacı -lar?) (*) Urhanhaykisiler, «orman adamları» demektir.Müslüman Karluklar, Budist Uygurlara Tat-€ri demelerinemukabil, Uygurlar da Müslüman Törkler© Çomak-Eri derlerdi.Orhun Kitabesi'nde Buhara civarında Altı-Çub isminde birbudun zikrediliyor.Türklerde ok’un mühim bir mevkii vardı. Muhabere oklarlayapılırdı. Hakan bir beyden on asker isterse bir okunüzerine bir çentik, yüz asker isterse iki çentik, bin askeristerse üç çentik yaptırarak ona gönderirdi. Bey bunun manasınıanlayarak icabını icra ederdi. Selçuk'un oğlu Arslan,Mahmud-i Gaznevî’ye üç ok vermişti. «Birincisini gönderirsenelli bin, İkincisini gönderirsen yüz bin, üçüncüsünügönderirsen iki yüz bin asker gelir.» demişti.Su.— Türklerce su da mukaddesti. Tsinlerin imparatoru,Çin tahtına oturduktan sonra, «Ben suyun bereketiylehükümranım.» demişti. Dede Korkut Kitabı’nda «Su, Hak didarmıgörmüştür.» deniyor. Altay Türklerinin kozmogonisinde«İptida, hiçbir şey yokken, yalnız Kara Han’la Su vardı.»deniliyor. O kozmogoniye göre bütün âlem, sudan yaratılmıştır,su kâinatın madde-i ûlâsıdır. Cengiz devrinde sumukaddes olduğu için çamaşırlar, kaplar su ile yıkanmaz-(*) Soru işareti Ziya Gökaip'ındır.


dı. Çamaşırlar kirlenince atılırdı. Kaplar, otlarla temizlenirdi.Cengiz yasasına göre suya işeyen adam, idam edilirdi.Ateş.—Yakutlara göre ateş, bir peridir. Mutfak ocağınınateşi asla söndürülmez. «Ocağımız sönmesin», Türklerineski duasıdır. Bu ateş kazâen sönerse, yakın akrabalardan,komşulardan alınır, yabancıdan alınmaz. Çünkü, üçtürlü ateş vardır. Bunlardan birincisi uğurlu, ¡kincisi ne iyine fena, üçüncüsü ise gayet uğursuzdur. Alınacak ateşinbu nevilerden hangisine mensup olduğu meçhul bulunduğundan,yabancıdan ateş almak tehlikelidir. Her ailede, ocağınOd Ana (*) ve Od Ata isimlerinde iki perisi olduğunu,yukarıda söylemiştik.Demir.— Türklerde demir de mukaddestir. Ecnebi elçilerihuduttan geçerken, kızgın demirin üzerinden atlatılırdı(Zemark) (**). Kurşun dökmek de, kadınlar arasmdahâlâ efsun için kullanımaktadır. Bu da, demir âyininden kalmadır.Bunlar sihri iptal içindir. Gök Türklerde ve Moğollardaher sene muayyen günde Hakana mahsus demir ocağıyandırılırdı. Bir demir parçası ateşte kızgın hale getirildiktensonra örs üzerine konulur. Hakan, altın çekiçle bununüzerine vururdu. Bu, Türklerin en büyük ibadeti idi. Bu âyindensonra, meserretli bir bayram yapılırdı. Türkler Ergenekon’dançıkarken bir demirci ocakta demir eriterek kayayıdelmiş, çıkmak için yol açmıştı. Gök Türk Hakanları bu de­(*] Metinde yalnız Od Ata yazılmış. Od Ana unutulmuştur. (TarkTöresi, s. 26].(**) Zemark ; Bizans İmparatoru II. Justin’In, 568 - 569 yıllarındaGök-Türklerin Batı Yabgusu İstemi Han’a gönderdiği elçi.Zemark. elçiliği sırasında, Türk illerinde gördüğü uygarlık eserlerinden,bayındırlıktan, altın eşyanın bolluğundan, sarayların görkemlidöşenişinden hayranlıkla sözetmiştir.41


42mircinin yani Börte Çino’nun torunları oldukları için, bu kurtuluşgününü bayram ittihaz etmişlerdi.6. DÖRT HAYVANKadm naturizmindeki dört hayvan da, kudsiyetçe birbirinemüsavi olmakla beraber, kudsiyetleri başka başkanevilerdendir.K o yu n a Koyun, keçi, teke, bağış (*) gibi kelimeleruruk, il, budun ve oguş yahut boy isimleri olarak müstameldirler.Geyik, Alan-Kova (Alageyik) menkıbesinde kudsiyetigösteriyor. Börte Çino’nun izdivaç ettiği Kutu-Maral da«dişi geyik» manasına olan maral ismini taşıyor. Geyik de,koyunun müteradiflerindendir.Kuş.— Türklerde mukadeds kuş toğrul’dur. Bu esatirîkuşu, hiç kimse görmemiş. Fakat, akbabaya benzediği demalûm imiş. Bazan semada yüzlerce kuşun kanatlarının, kolyahut bacaklarının yarılmış olarak yere düştüğü görülmüş.Bundan istidlâi edilmiş ki, bunların cârihi olan toğrul’un gagasıylepençesi çeliktendir. Mahmut Kâşgarî diyor ki: «Toğrulbin kaz öldürür, yalnız birini yer.» Oğuzun Altı Oguşununongunları olan kuşlar da, ileride görülecektir.Köpek.— Türklerce mukaddes tanılan köpek, barak denilenbir esatirî köpektir. Gûya akbaba, ömrünün sonundaiki yumurta yumurtlarmış. Bunlardan birinden bir akbaba, diğerindende bir barak çıkarmış. Çok tüylü olan bu köpek,koşmakta ve avın muhafazasında emsalsiz imiş. It-Barak,(*) Bağış; Dlvan’da ve öbür kaynaklarda bu kelimeye rastlan -mıyor. Kırgızcada bağış, «sığın» demektir ve yalnız kişi adlarıyle kabileadlarında kullanılmaktadır (K. K, Yudahin,/ çev. Abdullah Taymas, KırgızSözliiğa, c. I, 1946, s. 78).


43bir hükümdar ismidir. Oğuz Han’la muharebe etmiştir. Farisîhsanmda sîmurg kelimesi, seg-murg muhaffefidir. Seg köpek,murg kuş demektir. Tuğrul ile barak’ın, bu tabirde birleştiğinigörüyoruz. Sîmurg, Sîstan’da bulunurmuş. Sîstanda, Segistân muhaffefidir. Domuzun kudsiyeti hakkmda, İslâmeyittekivaziyeti dolayısıyle, hiçbir iz kalmamıştır.Öküz.— Dört ciheti temsil eden dört hayvana, merkezitemsil eden yani, bütün budunu irae eden öküzü de ilâveetmek lâzımdır. Fakat, bu öküz esasen Tibet öküzü namı verilenyak’tır. Eski Türkler buna kotas derlerdi ki, hotoz kelimesibundan kalmadır. Kotas kelimesi, kut ve uz kelimelerinetahlil olunabilir. Kut, mukaddes; uz. Şark Türkçesinde,öküz demektir (*). Türkler Altay’da iken, bu Tibet öküzünümukaddes kurban olarak avlarlardı. Eski Türklerde sürgünavına, sığır denmesi bundandır. Avdan sonra, mukaddes mâidebaşlardı. Buna da şölen namı verilirdi. Tuğ ile Davul,velâyet-i âmmenin timsali, beğlik ve hakanlık alâmetleri idiler.Hakan, birisine beğlik tevcih ettiği zaman, ona tuğ iledavul gönderirdi. Türkler Altay’dan uzaklaşınca, Tibet öküzünübulamadılar. Tibet öküzünün başı öküze, kuyruğu atabenzerdi. En mühim rolü, kuyruğu gördüğü için, onun yerineatı ikame ettiler. Artık şölenlerde, at kurban etmeye başladılar.Bu suretle at da, mukaddes oldu. Bundan böyletuğ’u, atın kuyruğundan yapmaya başladılar.(*) Uz: Kelimesinin doğrusu ud’dur. (Divan, I, 45, 346; II, 358; III.364, 403; Oğuz Kağan Destanı, Basıma Hazırlayan ; Muharrem Ergin,İstanbul, 1970, s. 38). Uz olarak yazılmasmın bir dizgi yanlışından ilerigeldiğini sanıyoruz. Çünkü, Törkçede, «öküz» anlamına gelen bir uzkelimesi yoktur.


447. DÖRT MAKULENİN MÜSAVİLİĞIDört makulenin, Türk budununun Dört Oguşundan nesuretle iştikak ettiğini gördük. Bu Dört Oguş, birbirine müsavioldukları için, bunların timsalleri olan unsurlar, hayvanlar,cihetler, ve mevsimler de birbirine müsavidirler. Meselâbu tasnifteki kara sıfatı, meş’umiyete delâlet etmez.Kara Han da, diğer üç cihetin mabutları kadar mukaddestir.Hattâ Oğuz Han bile Kara Han'ın oğlu addolunmuştur. AltayTürklerinde kâinatın yaradanı, Tanrı Kara Han'dır. Erkek naturizmindeak ve kara diye iki mâkûs makule vücude geldiktensonra, kara sıfatı meş'ümiyet ifade etmeğe, zemmimüş'ir olmağa başlamıştır. Fakat, bu sonraki müsavatsızlığı,kadın naturizmindeki makulelerin müsavatıyle karıştırmamalıdır.O ayrı bir sistem, bu ise başka sistemdir. Kadınnaturizminde yaz kısa, şark garba, ak karaya müsavidir.Bunlar arasındaki farklar, yalnız kudsiyetlerinin başka nevilerdenolmasıdır. Halbuki erkek naturizminde, bu makulelerarasında böyle bir müsavat yoktur. Bunun sebebini vetafsilâtını ileride göreceğiz.8. SİHİRKadim Türklerde sihir de, Tsin dinine merbuttu. Hattabüyü kelimesinin de bu naturizmin müessisl olan Bogu’danmüştak olması muhtemeldir (*). Moğollar şamana Böge(*) Ziya Gökalp’ın Bogu biçiminde yazdığı bu kelime, hükümdaradı olarak, kaynaklarda değişik biçimde geçmektedir. Abdülkadir inan’-da Bökii Han (Şamanizm, 1954, s. 6], Buğu Han (Makaleler ve İncel»,meler, 1968, s. 273); Bahaeddin Ögel’de Bögü Kağan (Türk Mitolojisi,1, 1971, s. 73. 80, 82, 84, 90). Bögü Tekin a. e., s. II, 75. 86. 88); Prof.Faruk Sümer’de Bögü Han (Oğuzlar, 1972, s. 15) yazılışları görülmektedir.


derler. İleride Moğol'un da Bogu İli tabirinden ımuharref olduğunugöreceğiz.Eski Türkçede sihre, yalgı (yalvı) derlerdi. Yalvaç (elçi,peygamber) kelimesi buradan gelir. Uygurlar elçiye, yalafarderlerdi. Yalvaç kelimesini yalnız «dinden haber veren»manasında kullanırlardı.Kadim Türkçede, sihrin bir adı da, yat’tır. Fakat, bu sihirbilhassa, yat taşı namı verilen yeşim taşının kutsiyetineistinat ediyor. Yada/Cada taşı gibi tabirler, hep bu yat kelimeşinden gelir (Fransızcası Jade). Yat taşına, yağmur taşve hacer-ül-matar derler. Gû ya bunu Hazret-i Nuh, oğlu Yafes'e, o da oğlu Türk'e vermiş. Bu taşm birçok hâssaları varSuya konulursa, yağmur yağar; atın yelesine asılırsa, seyahat esnasında serin bir rüzgâr eser; bir beze sarılıp da yangına atılırsa, yangın derhal söner ve hattâ İçinde sarMdığbeze ateşten ufak bir zarar bile gelmez. Bu taş vasıtasiyle,kar ve dolu yağdırmak yahut kötü havayı iyi havaya çevirmekmümkündür. Yüzük kaşı, kemer kaşı bundan yapılırdı.Zâten kaş, esasen bu taşın ismidir. Kâşgar'da beyazına akkaş, siyahına kara kaş derler. Şamanlar bu taş vasıtasiyleçok işler yaparlar, cinleri kovarlar, hastaları tedavi ederler.Bu taşı istimal eden samanlara, yadacı namı verilir.9. ŞAMANİZM DİNİNDEKİ İLÂHLARTürk dininin umumî izahı bize gösterecektir ki, eskiTürklerde ilâhlar, içtimai zümrelerin timsalleri gibidir. Herilâh, mutlaka bir zümrenin vicdanını temsil eder: Aşiretintimsali Ugan, batınların timsalleri Yer-Sular’dır. Batınlaraşiretten doğdukları gibi, Yer-Sular da, Ugan’m oğullarıdır.Bogu Han, cemaatini dört orduya ayırmış, her birini bir ci­45


46hetin muhafızı tanımıştı. Bu İçtimaî teşkilâtın lâhuta inikâsmdanGök, Kızıl, Ak, Kara Han’lar diye, dört tâlî ilâh vücudegeldi. Bunlar Ugan’m oğullan addolundu. Sonraları İçtimaîzümreler inkısam ettikçe, ilâhların adedi de bu inkısamlamütenazıran arttı. Bu ilâhlara, Yer-Su namı verilmesi,Türklerin içtimaatmm vahalara ve büyük ırmaklara tabiolmasındandır.10. ŞAMANİZM DİNİNDE RUHLARTürklerin ülkelere merbut Yer-Suları olduğu gibi, doğrudandoğruya, her boyun hâmisi olmak üzere, hususî birilâhı da vardı. Mahmud-i Kâşgarî bunlara çıfı ■çıwı namınıveriyor. İki boy, muharebe edecekleri zaman, muharebegününden evvelki gece esnasında, o kabilelerin çıvvılansavaşırlarmış. Bunlardan hangisi galebe çalarsa, sabahleyinonun boyu galip gelirmiş. Bu suretle kan davalarının, gazvelerin,kabile muharebelrinin başlıca sebebi çıvvılar olduğuanlaşılıyor. Bir kabileden bir ferde taarruz, onun mabudunataarruzdu. O halde, ferdin intikamını almak, mabudunintikamını almak demek oluyordu. Bu suretle kadın dinininbir asabiyet dini olduğu tezahür ediyor. Aile tesanüdünüvücude getiren ve daima kuvvetlendiren çıvvılarla Yer-Sular'dır. Oguş ile boy, ilk ailelerdir. Bunlarm tesanüdü, aile asabiyetidir.Türklerde can mukabili tın’dir ki, «nefes» manasına dagelir. Bu, fizyolojik, maddî ruhtan ibarettir. Bundan başka,bedenin haricinde, âdeta insanın gölgesi gibi daima yanındanayrılmayan üç manevî ruh da kabul ederlerdi. Bunlarmisimleri eş, sur, kut’tur. Eş; cemat, nebat, hayvan veinsanda yani bütün mevcudatta bulunan bir ruhtur. Sur (çor,çar, çura), müteneffis bulunan bütün mevcutlarda, yani ne­


atlarda, hayvanlarda ve insanlarda bulunan bir ruhtur. Kutise, yalnız insanla ata mahsustur.Bu üç manevî ruh, kudsiyetin yani, mana'nın üç dere -casini gösterir. Bunları, temsil tarikiyle, gölgenin üç derecesinebenzetirler. Gölgenin en haricinde bulunan hafif kısmı,eş’tir. Daha dahilde olan kesafeti! kısmı sur'dur. Enmerkezde bulunan çok kesafeti! kısmı, kut'tur. Eş kelimesi,şimdi! «refik, arkadaş» manasına müstameldir. Yolda eşyoldaş,gönülde eş-gönüldaş gibi tabirlerdeki — daş edatınada dahil olmuştur. Eş'in Arapçada mukabili, tâbi'a'dır.Mahmud-i Kâşgarî, eş’!, «tabiat-ün min-ei-cinn» suretinde tefsirediyor. Bugünkü günde, «Falan adamın eş!» denilecekyerde, perisi deniliyor. Kadınlara göre, her adamın bir perisivardır. Bu peri izdivaç, tevellüt, vefat zamanlarında azgınlaşır.Bu azgınlık, kırk gün sürer. Bundan dolayıdır ki izdivaçzamanında gelinle güveği, tevellüt zamanında ana, babaile nevzat; vefat zamanında mütevefânın yakın akrabaları,kırklı olurlar. Kırklı olanlar için, birtakım ihtiyat kaidelerineriayet etmek lâzımdır, iki kırklı kadın, meselâ bir lohusaile bir gelin bir odada birleşemezler. Bir binanın birisiüst, öteki alt katında oturamaz. İki kırklı, rastgele bir yerdebirleşmiş olsalar, onları öpüştürmek lâzımdır. Bu kaidelereriâyet edilmezse, periler fenalık yaparlar. Anadolu’da buitikadlar. Tandırname yahut Keçe Kitabı ahkâmı diye, kadınlararasında muteberdir. Yine halk itikadâtındandır ki, «kaatilikan tutar.» Bunun âmili, maktulün «eş»idir, yani perisidir.Demek ki, hayatın masûniyetini, eş temin ediyor.Türkçede eşik kelimesi, eşli manasınadır. Eşiğe basılamaz;yabancı adam, bir evin eşiğini atlayamaz. Kırgız-Kazaklardagelin, bir seccade üzerinde oturur. Güveğinin asabesindendört delikanlı, kaiiçenin birer ucundan tutarak.47


48gelini kapıdan ithal ederler. Bu hal gösteriyor ki, her adamınbir perisi olduğu gibi, her evin de bir perisi, bir eşivardır. Ev kadını, evi temiz tutmakla mükelleftir. Ve illâ, periyigücendirmiş olur. Türk kadının iyi ev müdiresi olması,bundandır. Ev perisi isrâfın da düşmanı, çocuk terbiyesininde nigehbânıdır. Hülâsa, aile ahlâkı, kuwe-


Çor lisanımızda, hâlâ cin manasınadır. «Falana çor dokunmuş.»,yahut «Filana çor dokunmaz.» gibi tabirlerde meydanaçıkar. Eski Türkler, maddî sebeplerle hasta olana sayru,cin çarpmakla yani asabî ve ruhî sebeplerle hasta olana,çorlu derlerdi.Sayru’yu, atasagun yahut otacı yani tabip tedavi ederdi.Çorlu’yu, kam yani kâhin tedavi ederdi. Kam, İye Kila’sınmve amagat’ınm kuvvetine güvenerek, hastalığın bâisiolan cinle mücadeleye girişirdi. Ekseriya galip gelir, bazanda mağlûp olurdu. Cine mağlûp olan bir kam ya delirir,yahut hastalanırdı; hattâ bazısı ölürdü. Binaenaleyh, kamlıktehlikeli bir meslekti. Çünkü çorlarla uğraşmak, kolay biriş değildi. Bugün çorlulara ihtinâk-ur-rahimli ve za’if-ür-rûhfpsychasthenique) namları veriliyor. Nevrozları ve nevropatileri,bugün bile, alelâde tabipler değil, tedâvî bi-r-rûh ileuğraşan ruh tabipleri tedavi ediyor. Demek ki bunlar kamlarınve şeyhlerin halefleridir.Kamların kendileri de ekseriya, ihtinâk-ur-rahimli idiler.Bidayette bu hastalıklara müptelâ olmasalar da, şamanlıkyapa yapa müktesep ihtinâk-ur-rahma duçar olurlardı. Nasılki hipnotizmin husule getirdiği müktesep ihtinâk-ur-rahmahîsterie de culture namı verilmektedir. Miss Eddy, uzunseneler ihtinâk-ur-rahimden mefluç yatmış Amerikalı birkadındır. Bu kadın, bu hastalıktan tedavîi bi-r-rûh tarikiyleşifâyâb olunca, milyonlarca Amerikalıları tesiri altına aldı.Cahil olduğu halde, yeni bir tababet ve yeni bir dini tesisederek, sekiz yüz kilise vücude getirdi. Demek ki, ihtinâk-urrahmîler,bu hastalığı tedaviye de muvaffak olabilirler.Kut.— «Mukaddes ruh» manasınadır. Kutlu sıfatı, mübarekve mukaddes manalarınadır. İnsanda kut’un bulunma­49


50sı, İslâmiyette insanın kerîm olmasının aynıdır. Zaten Arapçadakeramet kelimesi de, bereket ve kudsiyet kelimelerigibi, kut manasınadır. Bu sıfatlar, insanın muhterem birşahsiyete malikiyetini gösterirler. İnsandan başka, at’ta dakut olması, atın Tibet öküzüne halef olmasındadır. Tibet öküzü,Türk elinin totemi olduğu için kutlu idi. Altay’dan ayrılanTürkler, kurban âyinlerinde atı onun yerine ikame ettikleriiçin, kutluluk ata da geçti.Kut kelimesinin, Anadolu’da hâlâ «ruh» manasmda kullanıldığıvardır. Meselâ kut kurdu denilir. Kut kelimesihem isim, hem sıfat gibi kullanılır. Kut Dağ, Kutlu Maral kelimelerinde,sıfat gibi istimal edilmiştir. Hokand, Kut Kentdemektir. Kotas’ın kut uz demek olduğunu evvelce görmüştük.Bazan, kut’un hangi ilâhın kudsiyeti olduğu da gösterilir.Oğuz dininde göreceğimiz veçhile, Hakan’a Tann Kutu yahutİdi Kut denilir. Demek ki Hakandaki kudsiyet ve velâyet-i âmme,ona İlâhî bir hak olarak. Tanrı tarafından verilmiştir.Şamanda tecelli eden kendi İye Klla’sının yahut amagat’ınınkuvvetidir. Eski Türklerde bütün Hakan sülâleri, neseplerinibir ilâha yahut toteme kadar çıkarırlardı. Sebebi, bu ilâhayahut toteme ait olan kut'a vâris olmaktır.Bu mesele için Türk menkıbeleri'ne müracaat.


51İkinciMebhasİL DİNİ1. ÇİNLİLERDE İKİLİ TASNİFÇinlilerdeki ikili tasnif, diğer tasniflerin esasıdır. Hattâ,dörtlü tasnif bile. Çinlilere göre ikili tasniften iştikaketmiştir. O halde iptida, Çinlilerin ikili tasnifini Granet’ninbir makalesinde (') tetkik edelim :«En eski zamanlarda bugüne kadar Çinli düşünüşü,esaslı bir telâkki tarafından taht-ı hâkimiyyete alınmıştır:Yang ve Yen telâkkisi».«Yen ile Yang, her şeyden evvel bütün eşyayı aralarmdataksim eden iki cins, iki makuledir. Meselâ bu şeylerYen’dir: Ay, soğuk, bağalı hayvanlar, kıraliçe, gıdalar, su,âyinler, mamul eşya, kan ruhu, 2 sayısı, yağmur ilh. Şu şeylerde, Yang’dır: Güneş, hararet, kuşlar, kıral, meşrubat,ağaç, musiki, imal edilmemiş eşya, nefha ruhu, 3 sayısı,yıldırım ilh. Bunlar aynı zamanda cinsileşmiş iki umdedir»Cl«Yen dişidir, Yang erkektir. Yen zulmet ve atâlettir,Yang ziya ve kudrettir. Bu ikisinin izdivâç şeklinde bi: !e,şmesinden,bütün eşya vücude gelir ve umumî âhenk doğar.»(*) Revue Philosophkfue, 1920, 3-2, p. 185.P) Türkçede Yan, şeytandır.


52Çinlilerde, bunların işaretleri de vardır. Yang’ın işaretif------ ) dir, Yen’in işareti (-------- )’dir.Bu iki işaretin, ikişer ikişer birleşmesinden, yukarıdakimebhaste tetkik ettiğimiz dörtlü tasnif vücude gelir :1 2 3 4Bunların muhtevaları, şunlardır:1) Güneş, hararet, zekâ, gözler, ilh.2) Ay, bürudet, ihtiraslar, kulaklar, ilh.3) Yıldızlar, fecir, şekil, burun, ilh.4) Seyyareler, gece, insan, teselli, ağız, ilh.Bu işaretlerin, üçer üçer birleşmesinden de, sekizli tasnifvücude g elir:Muhtevaları: 1) Gök, Halis erkek, 2) Buğu (buhar), tesâudât,göller, [ Güneş ], ateş hararet, ziya, 4) Yıldırım, 5)Rüzgâr, 6) Su, 7) Dağlar, 8) Yer, halis dişi (‘).Bu iki işaretin, dörder dörder birleşmesinden, 64 şekilvücude gelir. Çinliler’in beş mukaddes kitabından biri olanYi-King [Shi - Ghing = Şarkılar Kitabı] aldı kitap, bu 64 şeklintefsirinden ibarettir (^).(^) Grande Encyolopedle, tome XI, p. 12.(^) Ghantpie de La Saussaye, Manuel de l’Histolre des Religions»p. 30.


53Çinlilerde, Yang ile Yen, kıymetçe birbirinin müsavisideğildir. Bu sebeple, Yang olan şeyler uğurlu, âli, Yen olanşeyler uğursuz, sâfil addolunur. Meselâ erkek İle sağ, Yangoldukları için âli, kadın ile, sol, Yen oldukları için Çinlilerinnazarında sâfil’dirler. Kadının Çin’de hukukça erkekten dûnolması ve sol tarafın uğursuz tanılması, bu tasnifle alâkadardır.2. TÜRKLERDE İKİLİ TASNİFTürklerde ikili tasnif, iki türlüdür. Birisi, Çinlilerin Yangve Yen mefhumları gibi eşyayı gayr-ı müsavi iki tabakayaayıran Ak ve Kara tasnifidir.Bu tasnif, tamamiyle Çinlilerin Yang ve Yen tasnifinetekabül eder. Zaten Yang kelimesi «münevver», Yen kelimesi«muzlim» manalarına geldikleri için, bunlar lafzen de akve kara kelimelerinin muadilleridir. Bu tasnifi ileride göreceğiz.Diğer ikili tasnife gelince, bunda iki sınıfın kıymetlerikeyfiyetçe birbirinden başka olmakla beraber,kemiyetçeyekdiğerinin muadilidir. Birinci tasnif eşyayı, Ak ve Karanamlarıyle iki gayr-ı müsavi tabakaya ayırıyordu, ¡kinci tasnifise, zümreleri ve fertleri sağ ve sol namlarıyle iki kol’aayırır. Bu tasnifin, daha isimlerinden anlaşılıyor ki, Türklercesağ ile sol birbirine kıymetçe müsavi ve birbirinin mütemmimidir.Bundan başka, kadın ve erkek cinsleri ak vekara tasnifine değil de, sağ ve sol tasnifine ithal edildikler)için, iki cins hukukça birbirinin müsavi ve mütemmimidirler.


543. OĞUZ DİNİ YAHUT SULH SİSTEMİOğuzların teşkilâtı tahlil edilince görülür ki, Boz - Ok veÜç-Ok namlarındaki iki aşiretin, biribirinin müsavi ve mütemmimiolmak üzere ittihat etmesinden, Oğuz İli vücudegelmiştir. İl kelimesi, Divanü Lûgat’e göre sulh manasınadır«Falan beğ falan beğle i| oldu» sulh oldu demektir.Elçi tabiri de «sulhçu» manasınadır. Oğuz ittihadındaBoz ■Oklar Sağ - Kol'u, Üç - Oklar Sol - Kol’u teşkil ettiler.İki yoldan böylece birleşerek ll’i vücude getirirken, bunlarmilâhları da ittihat ederek Yedi ■ Kuday’ı vücude getirdiler.Bu ittihat şu veçhile oluyor; Sol - Kol'u teşkil edenaşîret, eski dinî teşkilâtını muhafaza ederek ll’e. Sol - Kololuyor. Biliyoruz ki, eski budunun dört Yer ■Su'yu vardı.Bunlardan yalnız Demir Han ile Su Han kalıyor. Fakat,bunlar da. Oğuzlarda isimlerini değiştirerek. Dağ Han veDeniz Han oluyorlar.Yer - Sular, orta dünya semasının yani kürre - i havaiyyenin oğullarıdır. Yer - Suların b


O halde, bu ilâhların ittihadından altılı bir tasnif vücudegeliyor. Halbuki Çin tasniflerinde, altılı bir tasnif yoktur.Fakat, Selçuknâme (*) bize gösteriyor ki Oğuz şölenindesünüglerin (söğüşlerin) adedi, yedidir (**).Biri Hakan, diğerleri de Altı - Oklar’dır. Bu surettekiAltı ■Ok'u birer ilâh temsil ettiği gibi. Hakanı ve hatta Hatunuda, birer ilâhm temsil etmesi lâzım gelmez mi? (***).Bunlar da Orhun Kitabesi’ne göre Türk Tengrisi ile Yer •Su’dan ibarettir. Türk Tengrisi «Sulh Tanrısı» demektir. AltayTürkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namınıverirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisineıtlak ettikleri gibi İl Tanrısı mevkiinde de kullanırlar.Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han’ınoğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen’in babasıKara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babasıKara Han’dır.Şimdi de, Oğuz dinindeki ilâh isimlerini, Çinlilerin sekizlitasnifiyle karşılaştıralım :(*) Selçuknâme: Vazıcıoğlu AU'nin, II. Murad’ın emriyle hazırladığıeser. Ası! adı, Tevârîh-i  l-i Selçuk'tur. Kısaca Selçuknâme, Oğuznâme,hattâ Moğolnâme diye de anıhr.Eser, dört bölümden oluşmaktadır. Her bölüm, üç ayrı Fars tarihçisininkitaplarından çevrilmiştir. Kimi bölümlere kendisi de katkıdabulunmuştur.Eserin önemi, Oğuz Boyları hakkında tarihî ve etnolojik bilgileryönünaendir.(**) Ziya Gökalp, yedi sünügün adını, daha ileride, 40. sayfadavermiştir. (Bu baskıda 60. sayfadadır.)(***) Bu paragraf, anlam bakımından, daha önceki bir paragrafabağlıdır. O paragrafın, baskı sırasında düştüğünü sanıyoruz. Çünkü paragrafbu haliyle askıda kalmaktadır.55


56Görüyoruz ki (*) Çin tasnifindeki «1» rakamının karşısında,Gök kelimesi vardır. Oğuz dininde ise, birincilik mevkiiniTanrı (İl Tanrısı) işgal ediyor. Tanrı esasen gök manasınaolduğu için, bu iki mefhumun birbirine tekabül ettiğiâşikârdır. Çin tasnifinin «2» rakamı karşısında Buğu, 3 rakamıkarşısında Güneş, «4» rakamı karşısında Yıldıpım, «5»rakamı karşısında Rüzgâr kelimesi vardır, «6» rakamı karşısındaSu, «7» rakamı karşısında Dağ, «8» rakamı karşısındaYer kelimeleri vardır. (**) Bunlardan îki evvelkisi Deniz Hanile Dağ Han’a tekabül ediyor. Sonunki ise Yer - Su’dur. Diğerrakamların muhtevaları tamam olsaydı, bunların da Ay,Yıldız, Gün Hanlar’a tekabül ettiğini görürdük. Mamafih«2» rakamının karşısındaki Buğu kelimesi. Gök Han’a tekabüleder. Çünkü (bu) Han’daki Gök kelimesinin, küre - i havâiyyemanasına olduğunu yukarıda gördük.Bu sekizli Türk tasnifinin, Çinlilerdeki sekizli tasniftenfarkı şudur ki, Türklerde Ak, Kara mefhumları girmediğiiçin, sekiz sekiz sınıf arasında kat’î müsavatsızlık yoktur.Çin tasnifinin sınıflarında ise, Yang ve Yen unsurları dahilbulunduğu için, esaslı müsavatsızlıklar vardır.Oğuz-Han dini, sulh dini olduğu için siyasî bir dindir.Tanrıların babası olan İl Tanrısı, Sağ - Koi’un hâmîsidir.Yer - Suların anası olan Yer - Su, Sol - Kol'un hâmiyesidir. İlTanrısı ile Yer - Su izdivâç ettiklerinden, altı küçük ilâh, ikisininde oğullan olmuştur.Ugan (Oğuzlarda Gök Han), evvelce Yer - Suların reisiolduğu için, Altay Türklerinde hâlâ mühim bir mevki iş­(*) Bu tasnif, aşağıda Sünügler Bahsî'nde nihayetinde gösterilmiştir.Oysa sekizli tasnif, eski baskıda, daha önce, 35. sayfada verilmiştir(Bu baskrda 52. sayfada).(**) Türk Töresî’nin ilk baskısında, 2 rakamı ile ilgili Buğu sözcüğüile, 3, 4, 5, 6 rakamlarıyle ilgili açıklamalar yoktur. Baskı sırasındadüştüğü anlaşılıyor. Tarafımızdan eklendi.


gal etmektedir. Altaylılara göre Ugan, yerin ortasında sakindir.Yerin bu göbeğinde bir çam ağacı vardır ki, Ugan’ıntimsalidir. Bu ağaç. Bay Ülgen'in ikametkâhı olan onaltıncıkat göğe kadar yükselmiştir. Bunun manası Ugan’ın da,mertebe itibariyle. Bay Ülgen’e müsavilik iddia edecek derecedeyüksek olmasıdtr. Oğuz menkıbesinde Oğuz Han’­ın, hem Yaz Tannsı'nın, hem de Kış Tannsı'nm kızlarınıalmış olduğunu gördük. Yakutlarda Yaz Tanrısı, Bay Ülgen,Kış Tanrısı, Ugan'dır (*).Yakutlarda İl, inhilâle başlamış olduğundan, aşiretlerarasında kan davası âdetleri başgöstermeye başlamıştır.Bunun neticesi olarak, eskiden kan davasının hamisi olanUgan (Yakutlarca, Ulu Toyon) kuvvetlenmiş. Büyük Tanrıorta dünya işleriyle uğraşmayı terk etmiştir. Yakutlar da,ümit ve görgü itibariyle. Ulu Toyon’a merbutturlar. Ulu Toyonayağını yere bastığı zaman, bütün dağlar, dereler titrer.Fırtınalarla kasırgalar, onun yakınlara geçtiğine delâleteder. Gök gürültüsü, şimşek, yıldırım, onun silâh şakırtıları,kıvılcımlarıdır. Bütün ateş, ihtiraslar, hırslar, arzular onateveccüh eder. Ulûhiyet sahasında faal olan, odur. Büyük ■Tanrı ise, yüksekten mefkuresinin sahasını sekînetle temaşahalindedir. Müracaatgâh olmak rolünü, Ulu Toyon'a terketmiştir. Beşerî işlere o kadar lâkayıttır ki hattâ, kendisinekurban kesilmesini bile istemez. Yalnız, senede bir kere,gençler tarafından kendi şerefine, dokuz bardak kımızın, dokuzdefa içilmesini ister. Bu içki âyininden sonra, meserret-57(*) Cümlenin aslı şöyledir: «Yaz Tanrısı Yal


58li oyunlar yapılır. Gençler kımız içerkenhal!» nidasını bağırırlar (*).««Ayhal, uruy, ay-Altı - Ok— Sağ - Kol-un mümessili İl -Tanrısı, Sol - Kol'-un mümessili Yer - Su olduğu gibi, iki kolun kısımları olanbatınların (Oğuzlarda ok’ların) mümessilleri de, Küçük-TanrılarlaKüçük Yer - Sular'dır. Sağ - Kordaki batmlann mümessilleriGün Han, Ay Han, Yıldız Han namındaki KüçükTanrılardır. Sol - Kol'daki batınların mümessilleri GökHan, Dağ Han, Deniz Han adlarında Yer - Sulardır. Bundanaltı ilâh ismi çıkıyor, Çinlilerde de altı adedinin dinde mevkiivardır. Huaî - nan - tse ismindeki Çin kitabında yazıldığınagöre, senenin on ikinci ayında payitaht yahut kumandanlıkmerkezi olan her şehrin haricinde, topraktan altı adetöküz rekz edilir. Filhakika (öküzün alâmeti olan) Tcheou büyüksoğukları kovacak vasıtadırOğuzlarda Altı - Ok’un timsalleri, yanız bu altı ilâhdanibaret değildir. Onların ongun’larıyle sünügleri de vardır.Ongunlar — Câmi-üt - Tevârih’e (**) göre ongun kelime-(*) Ayhal, uruy, ayhai : Yakutlarda sevinç ünlemi. Metinde «Yardfmınıesirgeme, ihsan et, işit!» anlammadır (Edouard Pekarsky, YakutDili Sözlüğü, c. I, İstanbul, 1945, s. 46).(I) Cycle Turc, p. 39.(**] Câmi-üt - Tevârîh : İliıaniılar devri vezirlerinden ReşidüddinTabîb'in ünlü tarihi. İki ciltten oluşan kitabın birinci cildi Türk veğol tarihî ile, ikinci cildiyse İslâm, Çin, Hint, İsrail ve Frenk tarihleriyleilgilidir. İkinci ciltte, Oğuz Destanı da yer almıştır.Eserin aslı IVIoğolçadır. Çeşitli dillere çevrilmiştir. Türk tarihininönemli kaynaklarından biridir.


si, oytun (*) kelimesinden müştaktır ve oytun kelimesininmanası «mübarek»tir. Türkler «Mübarek olsun» mevkiinde«Oytun bolsun» derlermiş. Bîr hayvan bir zümrenin ongunuolunca, o zümrenin fertleri o hayvanı öldüremezler, etiniyiyemezler ve ona hiçbir veçhile taarruz etmeyip, tefe’ülenmübarek tanırlarmış.Ongunlar şunlardır:59ZümreOngunGün Han oguşu ŞahınAy Han oguşu KartaiYıldız Han oguşu TavşancılGök Han oguşu SungurDeniz Han oguşu ÇakırDai5 H^n oguşu Uç KuşYukarıki İsimlerden beşinin, avcı kuşlar olduğu görülüyor.Yalnız Uç Kuş’un hangi kuşlardan olduğu meçhuldür(**).[*) Prof. Faruk Sümer ise, Reşîdüddin'in, ongun kelimesinin Türkçede «mutluluk» anlamındaki oynuk’tan geldiğini ileri sürdüğünü yazmaktadır.(Oğuzlar, 1972, s. 207).Türkçe yazılı kaynaklarda oynuk’a rastiayamadık. Oytun ya da uytun¡se «mübarek» anlamında iki kaynakta vardır; 1) Tarama Dergîsî,1934, s. 1137, 1252. 2) Söz Derleme Dergisi, c. III, 1947, s. 1098.[**) Uç Kuş : Ziya Gökaip’m bu konudaki görüşü doğrudur. UçKuş’un nasıl bir kuş olduğu bugüne değin aydınlığa kavuşturulamamıştır.Prof. Faruk Sümer, Uç KuşMa ilgili olarak şöyle demektedir :cfUç’a gelince, bu hususta bîr bilgiye rasgelmedim. Yalnız Timur'­un kumandanlarından Uç - Kara Bahadır'ın adındaki uc kelimesi, her haldebizi.m kuşu ifade etmektedir. Bu kumandanın adına bakarak tahminetmek mümkün olabilir ki, uc yahut uç-kara, çal - kara, bay - kara türündenbir kuş olacaktır.» (Oğuzlar, s. 207).


60Sünügler — Câmi-üt Tevârîh, sünüglere, endânl - gûşt(*) namını veriyor. Bunun Türkçe mukabilinin sünüg olduğunuİbn Bîbî nîn Selçuknâme’sinde (**) görüyoruz. Oğuzlardaşölen adlı millî bir ziyafet vardır ki, bunda Yirmidört OğuzBeği hazır bulunurlar. Fakat kesilen kurbanm etlerini, lâalettayinyemek caiz değildir. Altı - Ok’tan her birine mensupolan Beylerin ayrı bir söğüşü (sünüg) (yani yiyebileceği etkısmı) vardır. Hakan sünüglerini de Selçukname’de görüyoruz.Sünügler şunlardır :HakanBaş ve uçaGün Han Ok’u Sağ karı yagrmAy Han Ok’u Sağ aşıgluYıldız Han Ok’u Uyagû (Uyama)Gök Han Ok'u Sol karı yagrınDeniz Han Ok’u Sol aşıglu (***)Dağ Han Ok'u Ucayla[*) Bu konu için bkz. Abdülkadir İnan, «Ülüş», Makalefer ve İncelemeler,İstanbul, 1968, s. 251 -254.(**) İbn Bîbî : On üçüncü yüzyılda yaşamış ûnlö tarihçi. Kitabınınadı. Evâmîr-ül - Aliyye fH - Umûr - il - Alâiyye’dir. Anadolu Selçuklularınıntarihidir.Yazıcıoğlu Ali'nin Tevârîlı-î Âl-i Selçuk adlı eserinin üçüncü bölümü,İbn Bîbî’nin eserindir? çevirisinden meydana gelmiştir. (55. sayfadakiSelçuknâme ile ilgili dipnotuna bakınız).'***) Eski harfli metinde, yanlışlıkla asağ aşıglu» yazılmıştır(s. 40). Bunun «söl aşıglu» olması gerekiyor. Buna göre düzelttik (Ayrızabkz. Faruk Sümer, Oğuzlar, s. 531, Dizin)(****) Gerçekten uça, Dîvan'da «sırt, arka» anlamındadır (I. 87).Prof. Bahaeddin Ögel, Reşidüddin’ln, bunu ucuyla/ucuyle biçimlerindekullandığını söylemektedir. Bahaeddin Ögel, bu yazılışın «Uca-ilik (Yılık]»biçiminde düzeltilmesi gerektiğini öne sürmekte, ve Radloff a dayanarak,uca •'ilik (uca kemiği) anlamınaMîtolojîsî, I, 1971, s. 371 ve not; 4, 6).geldiğini bildirmektedir (Türk


61Uca, Divanü Lûgat’a göre, sırt etidir (*). Uyagû, kaburgatarafıdır. Aşıglu, «aşıklı» demektir ki «aşığı olan bacak»demektir.Bu tasnifi de, Çinlilerin sekizli Taoizm tasnifiyle karşılaştırırsak,aralarında ayniyet görebiliriz. Çinli tasnifindesema bölümünde baş kelimesini, yer bölümünde karın kelimesinigörüyoruz. Hakan semaya, Hatun yere tekabül ettikleriiçin. Hakanın sünügü baş. Hatunun sünügü karın olması,Çin mantığına muvafık düşüyor. Güneş bölümünde ise,uyluklar kelimesini buluyoruz. Uyluk burada, «but» manasınadır.O halde sağ karı yagrın'm da «sağ but», sol karı yagrın’m«sol but» olduğu da anlaşılıyor (*).Arapçada, diğer bazı lisanlarda müennesât-ı semâîyye,acaba böyle bir Taoizm neticesi midir? Yani meselâ şemsmüennes, kamer müzekker, bi’r müennes, seyf müzekker olması,öyle bir itikat neticesi midir?Çinlilerin Taoizm tasnifinden, üç bölümüne misal :1. Sema (Klen): Cenupta, ziya umdesi, erkek, hareketsizlik,kuvvet, baş, gökkubbesi, baba, hakan, yuvarlaklık, cadataşı, maden, ayna, kızıl, iyi at, ihtiyar at, büyük at, bireğri kııç, ağaçların yemişi, ilh. (^).2. Yer (Kwun): Şimalde, zulmet umdesi, dişi, yer umdesi,itaat, mevaşi, karın, ana yer, elbise, kazan, çokluk,kara, büyük yük arabaları, ilh.Prof. Faruk Sümer ise, kelimeyi ucuyle biçiminde yazmış ve anlamını«sol umaca» diye göstermiştir (Oğuzlar, 1972, s. 208).(*) Prof. Faruk Sümer’e göre karı yagrın, «kürek kemiği» demektir(Oğuzlar, s. 208).(1) L’Année Sociologique, XVI, p. 59.


623. Güneş: Nüfuz, rüzgâr, orman, uzunluk, yükseklik,kümes hayvanları, uyluklar, büyük kız, ileri ve geri hareketleri,yüzde üç kazanç, ilh.Yirmidört Boy. — Oğuzlarda Altı - Ok’tan her biri, dörtboya ayrılır. Bundan Yirmidört Boy hasıl olur. Okların ongunları, sünügleri olduğu gibi, boyların da damgalan varCâmi-üt ■Tevârîhi her boyun kendi hayvanlarım ve hazinesini, kendine mahsus damga ile işaretlediğini beyan ediyorBu damgalar, Câmi-üt - Tevârîh'te ve Divanü Lûgat’te gösterilmiştir. İhtimal ki ongunlar gibi, bu damgalar da eski totemlerin pes - zindeleridir.Yirmidört Boy, şunlardır:Câmi-üt - Tevârîh’egöreDivanü Lûgat’e göre(*)GünHanKayıBayatAlka EvliKara EvliKayığBayatAlka BölükKara BölükAyHanYazırDögerDodurgaYaparlıYazgırTökerTotırka(*) Divan'da, 22 boy adı vardır (I, 55-58).


63YıldızHanAvşarKırıkBeg-DiliKarkınAfşarÇarukluğBeg - TiliGökHanBayındırPeçeneÇavuldurÇepniBayındırBeçenekÇuvaldarÇepniDağHanSalurEymürAlayuntluÜregirSalgurEymürUla YuntluğÜregir, YüregirDenizHan ^YigdirBögdüzYıvaKınıkİğdirBügdüzIva, YıvaKınıkDinî Reisler. — Oğuzlarda dinî reisler, siyasî reislerdenayrı değildi. Yirmidört Boy Beği hem siyasî, hem de dinîriyaseti haizdiler. Bunlar şölende toplanarak, ellerini berabercegöğe kaldırdıkları zaman, «alkışları alkış ve kargışlarıkargıştı.» Yani «duaları dua ve bedduaları beddua» idi.Oğuzların, bu Yirmidört Beğ'den başka. Ozan namiylehem kâhin hem şair, hem sihirbaz olmak üzere, ruhanileride vardı. Bunlar şölende Oğuznâme’yi okuyarak, kopuz çalarlardı.24 Adedinin Yakutlarda Dinî Mevkii.— Altı ve yirmi dörtadetlerinin diğer Türk cemiyetlerindeki siyasî kıymetini, ile-


64ride hukuk kısmında göreceğiz. Fakat Yakutlarda yirmi dörtadedi, dinî teşicilâtlarında tezahür ettiği için, burada zikriicap eder.Seroşevskiy’nin beyanma göre, Büyük Petro, MukaddesKaz'ı göstermek için. Yakutlardan Petersburg’a dört şamancelp etmişti. Reis-i ruhanîlerin yirmi dört olması, Yakutlarda,dinî tasnifte yirmi dört adedinin bir âmil olduğuna delâleteder.4. YAKUTIJKRDA İL DİNÎYakut Türklerinde il, iki kol'dan mürekkeptir. Sağ-Kol,Dokuz Ağa Uza, Sol - Kol, Sekiz Ağa Uza namını alır. AğaUza, Yakutçada «baba soyu» manasınadır, ¡ye Uza da, «anasoyu» manasmadır. Yakutlara göre, yeryüzündeki batınlar,sağda dokuz ve solda sekiz batna münkasim olduğu gibi,semadaki ilâhlar da tamamiyle bunlara mütenazır olmak üzeresemanın dokuz tabakasını, yeryüzünün sekiz mıntıkasınıişgal etmişlerdir. O halde sema sağ - kola, yer sol - kola tekabülediyor. Semadaki ilâhlara. Yakutlar Tanger (*) yaniTanrılar derler. Yerdeki ilâhların ise, bildiğimiz Yer - Sularolduğu aşikârdır. O halde, Oğuz dini gibi, Yakut dini de ilsistemine tabidir. Bunda da, ilin sağ koluna mukabil olmaküzere, semada Dokuz Tanrılar ve sol koluna mukabil olmaküzere, yeryüzünde Sekiz Yer - Sular vardır.Oğuzlarda iki aşiretin birleşmesinden, sekizli bir il vücudegeldiğini görmüştük. Yakutlarda ise, bu sekizli zümre,îl’in sol kolunu teşkil ediyor. Sağ kol olmak üzere, ona do-(*) Bu kelime Abdüiiodîr Inan’da (Şamanizm, 1954), tañara (s. 5),tangara (s, 28, 37, 42). tengere [s. 28, 33, 124, 163) değişli


kuzlu bir zümre daha dahil oluyor. O halde, Yakut teşkilâtıOğuz teşkilâtından daha mürekkeptir. Fakat, il’in iki kol olmasıitibariyle birbirinin aynıdırlar.Şarkî Oğuzların da. Yakutlar gibi dokuzlu ve sekizli teşkilâtamalik olmaları muhtemeldir. Bunlara Dokuz Oğuz namıverilmesi, şu faraziyeyi müeyyittir. Nayman, Moğolca«sekiz» demektir. O halde, Naymanların böyle bir teşkilâttasol - kolu teşkil etmeleri melhuzdur.Yakutlarda, orta dünyadaki hakimiyetin. Tanrıların reisiolan Ay Toyon’da değil, belki Yer ■ Sular’ın reisi olan UluToyon’da olduğunu beyan etmiştik. İlâhların kudretleri, temsilettikleri oguşlara tabidir. Buna binaen sağ - kol kuvvetlibulunduğu zaman. Tanrılar daha kuvvetlidir. Sol - Kol kuvvetlenince,hakimiyet Yer - Sulara geçer.5. ALTAY TÜRKLERİNDE ¡L DİNÎAltay Türklerinde sema, on yedi kattır. Orta dünyadakiYer - Sular da, on yedi handan ibarettir.Görülüyor ki bu 17 adedi, Yakutlarda sağ ve sol kollarınadetleri olan 9 ve 8 adetlerinin ceminden hasıl olmuştur.Eski bir zamanda Altay Türklerinde de, semanın dokuzkat olduğu şu vâkıadan anlaşılıyor :Altay Türklerinde Şaman, Bay Ülgen’e kurban takdimettiği zaman, huş ormancığında bir huş ağacını merdiven ittihazeder. Bunun üzerinde dokuz kertik yapar ki, bunlaraşağıdan yukarıya birinci kattan dokuzuncu kata kadar göklerigösterir. Eğer semanın adedi on yedi olmuş olsaydı, kertiklerde on yedi olurdu. Evvelce semanın katları 9, Yer-Su-65


66tör 8 adetlerinde iken, sonradan her ikisi de, bunların mecmuuolan 17’ye bâliğ olmuştur. Zaten şimdiye kadar dinî tekâmülde,daima eski tasniflerin biribirine ilâvesiyle yenitasniflerin peyderpey âdet olduğunu gördük. Tsin dinindemaşrıkın dört Yer-Susu vardı ki, dört batna tekabül ediyordu.Oğuzlarda iki Tsin’in birleşmesiyle dördü Tanrı, dördü Yer ■Su olmak üzere, sekiz ilâhın vücude geldiğini görmüştükYakut dininde sekize bir ilâvesiyle dokuz adedi zuhur ettiktensonra, bu sağ - kol, ve eski 8 adedi de sol - kol olmaküzere, yeni bir tasnif çıktı. Altay Türklerinde de bu iki sayınınbirleşmesinden. 17 adedi çıktığını görüyoruz. Fakat, kollaraait ilâhların adedi ne olursa olsun, daima ilâhların ikikola münkasim olması ve bu ilâhların batınlara tekabül etmesi,il dininde umumî bir kaidedir .Altay Türklerinde, Yer - Sular'm reisi Ugan’dır. Bununoğulları Su Han ile Demir Han’dır. Bunların eski Tsin dinindenkalma olduğunu biliyoruz. Fakat o zaman Yer ■ Su-lar’ın adedi dört İken şimdi 17’ye bâliğ olmuştur. Yer - Sularve semanın tabakalarıgibi, yeryüzündeki Türk uruklarınınsayısı da on yedidir, ftlaamafih, bunun da eski zamanda dokuzolduğuna delilvardır : Altay Türklerine göre, «KaraHan, yerin göbeğinde dokuz dallı bir ağaç yaratmış ve herdalın altında bir adam halk etmiş. Bütün insanlar bu dokuzatadan vücude gelmişler.» Türklerde «Dokuz Atalı» tabirimeşhurdur. Şüphesiz, atalar dokuzolduğu zaman, uruklarda dokuzdu. Semanın dokuz katındaki dokuz Tanrı, sağ - koldakidokuz batnın ataları yani lâhutî mümessilleri idi. SonradanTanrılar da. Yer - Sular da 17'ye bâliğ oldular. Bunlargibi, urukların sayısı da 17 oldu.


İl dini, Orkun Türklerinde başka bir tagayyür gösteriyorCâmi-üt-Tevârlh’e göre , Karakurum civarında, bir taraftaon ırmak vardı. Bunların etrafında oturanlara On-Orkunyahut On-Uygur derlerdi: diğer tarafta dokuz ırmak vardı;bunun etrafında oturanlara da, Dokuz - Uygur denilirdi. Butasnif de, bir il tasnifini gösteriyor. Buradaki Dokuz - Uy-gurlar'ın Dokuz - Oğuzlar olduğu âşikârdır. On - Uygurlar’aOn - Orkun denilmesine göre, bunların da Orkun ■ArguTürkleri olması muhtemeldir.6. fL DİNİNİN ESASIBir din, mensup olduğu zümrenin İçtimaî vicdanını gösterir.Aşîret devrinde her batın, müstakil bir vicdana malikti.Her batnın ayrı bir rengi vardı. Bu renkle, kendi hususişahsiyetini bâriz bir surette ifade ediyordu. Bundan başka,dört cihetten, dört mevsimden, dört hayvandan, dört unsurdanbiri de, kendisine aittir; kendisinin, hususî timsalleriidi. Dörtlü tasnife daha çok eşya dahil olduğu İçin, başkacadaha birçok timsallere de malik demekti. Batınlara ait butimsallerin çokluğu gösteriyor ki, batınların İçtimaî vicdanı,aşîretin İçtimaî vicdanından çok kuvevtli idi. Her batnınkendi Yer-Su’yu, nazarında, aşîretin Ugan'ından daha çok nüfuzluidi. Bundan dolayıdır ki, batınlar arasında kan davasıve gazve gibi bâdireler eksik olmazdı. Hattâ, batınları, hususîilâhları olan Yer - Sular, gazveye, akma, muharebeyesevk ederdi. Ugan aşîretin timsali olmakla beraber bir sulhilâhı değildi. Binaenaleyh, kavgalara mâni olmak, onun birrolü değildi. Buna mukabil, her Yer - Su yalnız kendi batnı-67(1) Radloff, Das Kudatku Bitig, p. XXVI.


68nm hususî tesanüdüne kıymet verdiği için, onun tefevvukunutemine çalışırdı. Divanü Lûgat’te Yer • Su’ya çıwı namıveriliyor (*). Bu kitapta deniliyor ki, iki Türk kavmi muharebeedecekse kavga gününden evvelki gece, bu kavimlerinçıvvıiarı (yani Yer ■Sular'ı) birbiriyle cenk ederler. Geceleyingalip gelen çıvvmm kavmi, ertesi gün vuku bulan muharebedegalebe çalar, mağlûp çıwmın kavmi, mağlûp olurmuş.Bu hal gösteriyor ki, aşîret henüz kuvvetli bir tesanüdemalik hakikî bir cemiyet olamamıştı. Halbuki batınlardanherbirinin, gayet kuvvetli olmak üzere, maşerî bir vicdanıvardı. O halde aşîret dini, daha ziyade kan davası dini idi,il dini ise, bir devlet dini olarak vücude gejdi.İl dini zuhur ettiği zaman Türklerde millet vicdanı, kâfiderecede kuvvetlenmişti. Milletin vicdanı, birinci dereceyiihraz etmiş, batınların hususî vicdanları ikinci dereceye sukutetmişti.Böyle bir zamanda, halkın arasından bir evliya yahutkahraman zuhur ederek, mensup olduğu halkın maşerî vicdanınışiddetli bir surette hissetmeye başladı. Bu maşerîvicdan, daha âli bir ilâh timsali altında tecelli ediyordu. Dahaâli, semadan başka ne olabilir? O halde, bu yeni ilâh Tanrıyani Gök namını aldı. Eski ilâhlar, isimlerinin de delâlet ettiğiveçhile, hâkî idiler. Her boy, bir ırmak boyunda, her soybir su kenarında yaşadığı için, maşerî vicdanını, hayatına(*) Abdüliodir İnan, çıwı’yı. «rulı»lar ile bir tutmaktadır (Şamanizm,s. 81). V. V. Barthold ise, çıvvı için, «cin askerleri» demektedir(Orta Asya Tarihi Hakkında Dersler, Yayına Hazırlayanlar : Dr. KâzımYaşar Kopraman — Dr. Afşar İsmail Aka, Ankara. 1975, s. 159).


medar olan Yer ile Su’yun timsalleri altında seziyordu. Bunabinaen, batınların maşerî vicdanlarına Yer-Su namı verilmişti.Şimdi batın mefkûresinden daha yüksek bir mefkûre,sulh mefkûresi (bir halkm aşiretleri ve batmları arasındakan dökülmemesi mefkûresi} doğuyordu. Bu mefkûre doğuncail dini de kendi kendine teşekkül etti. Bu mefkûreyiilk duyana. Tanrı - Kutu unvanı verildi. Bu zat, sulh dinini tesiseve bunu istilzam eden devlet teşkilâtını vücude getirmeğekendini memur ve meb’ûs biliyordu. HükümdarlaraTanrı - Kutu ken - yüz denildiğini De Guignes yazıyor. Tanrı-Kutu’nun manası malûm. «Zıllullah ve ruhullah» manalarınadır.Ken - yüz ise. «geniş yüzlü» demektir. Çingiz kelimesinin,Moğalirca bu tabirin muharref bir şekli olması muhtemeldir«Geniş yüz» lakabı da, sahibinin büyük bir prestijemalik, celâletli, şahametli olduğunu anlatır.Orhun Kitabesi'nde Tanrıya, Türk Tanrısı namı da veriliyor.Bu tabir de gösterir ki, Tann, «Rabbülâlemîn» değildi.Belki bir Türk uruğunun kavmî ilâhı İdi. Hakan’ın da Tanrıtarafından gönderildiği, Orhun Kîtabesi’nden anlaşılıyor:«Fakat, yukarıda Türk Tanrısı ve mübarek Türk Yer -Sular'ı şöyle yaptılar; Türk budunu yok olmasın diye, yenidenbir budun olsun diye babam İl' Besleyici Hakan İle,ana İl Silici Hatun’u yükselttiler, göğün tepesinde tutup,yukarı çıkartılar» (Vilheem Thomsen. İnscriptiohs de L’Orkhon,Helsinki, 1896, s. 100-101).69il kelimesi, eski Türkçede hem sulh, hem de devletmanasınadır. Filhakika, İçtimaî sulh ile devlet ,aynı zamandateşekkül edebilen iki müessesedir. Bir cemiyette kan,davasıve gazve kaideleri cari ise, onda bir devlet mahiyetibulunamaz. Devlet, kan davasıyle gazvenin bittiği yerdebaşlar. Velâyet-i âmme teessüs edince, artık hususî ihkak - 1


70hak yollarına lüzum kalmaz. İşte bu sebeplerden dolayıdırki, İl Türklerde, hem bir din, hem bir devlet, hem de sulhçülükahlâkı suretinde vücut buldu.İl dini, evvel emirde, aşîret dinini kendi teşkilâtı arasınaalmakla işe başladı. Çünkü, teessüs etmiş birtakımananelerin inkılâbıyle büsbütün ortadan kalkması mümkündeğildir. Bu husus, aşîret dini âilenin esaslarını tesis etmişve kadın cinsine büyük bir mevki ve nüfuz temin eylemişti.Aşîret dininin büsbütün zâil olması, âile tesanüdünün zayıflamasınıve kadın hukukunun tenakusunu mucip olabilirdi.Bu suretle il dini teşekkül ederken, aşîret dini onun sisteminebir unsur halinde munzamnokta-i nazarından çok faydalı olmuştur.kalması, kadın hukukuAşîret dininde eski batınları temsil eden Yer-Sular, ildininde Sol - Kolu’u teşkil etti. Sulh taraftarlarının mümessilleriolarak yeni zuhur eden Tanrılar,Sağ-Kol’u vücudagetirdiler. Oğuzlarda Gün, Ay, Yıldız Hanlar, Tanrılardır.Gök, Dağ, Deniz Hanlar, Yer - Sular'dır. Yakutlarda Dokuz ■Ağa Uza'ların, Tanrılar, Sekiz Ağa Uza’ların Yer - Sularolduğunu ve Altay Türklerinde Tanrılar’ın da, Yer - Sular’ında adedi on yediye çıkarılmış bulunduğunu, yukarıda görmüştük.İki kavmin bu dinî münasebetlerinden başka, siyasî veahlâkî hususiyetleri de vardır. Sağ - Kol, sulh fırkası; Sol -Kol, harp fırkası idi. Aynı zamanda Sağ - Kol, erkek fırkası.Sol - Kol, kadın fırkası idi. Hakan Sağ - Kolu, Hatun, Sol -Kolu temsil ederdi.


717. TÜRK MANTIĞINDA MÜDÎR UMDELER ıİkili, Altılı, Sekizli, Dokuzlu, On İkili, Yirmi Dörtlü TasniflerBirinci mebhaste, dörtlü tasnifin mantıkî makulelermâhiyetinde olduğunu göstermiştik. Şimdiye kadar gördüğümüzve ileride göreceğimiz vakıalar : ikili, altılı, yedili, sekizli,dokuzlu, on ikili, yirmi dörtlü tasniflerin de mantıkî makulelermahiyetini haiz olduğunu, zihnin müdîr umdeleri vazifesiniifade ettiğini isbat ediyor. Türk düşünüşü, daima bumantıkî kadrolar, bu zihnî çerçeveler dahilinde cereyanederdi. Türk teşkilâtı, dinî olsun, siyasî olsun, hep bu tasnifleretâbi olduğu gibi, her sayının kudsiyet itibariyle hususîbir mevkii vardı. Bunları ileride göstereceğiz.


72ÜçüncüMebhas(İlhanlık Dini)İlhanlık dini, Ak ve Kara tasnifine istinat eder. O halde,evvelâ bu tasnifi tetkik edelim.1. İKİ TABAKATürklerde ikili tasnifin, iki türlü olduğunu görmüştük.Bunlardan birincisi Sağ - Sol tasnifidir ki, İki Kol nammı daalır. İkincisi, Ak-Kara tasnifidir ki, İki Tabaka ismiyle detesmiye olunabilir. İki Kol’da, Sağ ile Sol, kudsiyetçe birbirindenfarklı olmakla beraber, kıymetçe birbirine müsavidirler.Bunlar gibi. Sağ ve Sol kadroları içine giren bütün mefhumlarbirbirine müsavidirler. Halbuki, iki tabakadaki Akve Kara mefhumları böyle değildir. Kelimelerin de delâletettiği veçhile, bu iki mefhum tamamiyle birbirinin zıddıdırlar.Maamafih bunların zıddiyeti, maddî bir zıddiyet de değildir;manevî, kudsî bir zıddiyettir. Kudsiyetçe birbirininzıddı olan bu iki mefhum, bihakkin a’zam-ı nâmütenâhî veasgar-ı nâmütenâhî derecesinde bir uzaklıkla, birbirindenuzaktırlar.İki Tabaka'dan ak, rahmanî kudsiyeti, kara ise şeytanîkudsiyeti ifade eder. Yani birincisi, müsbet kudsiyetin, İkincisimenfi kudsiyetin unvanlarıdır. Birincisi cemal sıfatının,İkincisi celâl sıfatının tecelligâharıdır. Bundan dolayıdır kimükâfat ilâhları ak makulesine, mücazat ilâhları kara makulesinemensuptur.


Kadîm Türklerde ervaha, ecinmeye çar derlerdi. İki Tabaka’yanazaran ervah-ı tayyibey» Ak-Çar, ervah-ı habîseyeKara Çar namları verilirdi. (Ak-Çar’dan Afşar kelimesi. Kara- Çar'dan Karçar, Karçhar, Kaçar kelimeleri doğmuştur).Şimal Türklerinde bu tabirler. Ak Çora, Kara Çora şekillerindemüstameldir.Ervâh gibi, soylar da iki tabakaya ayrılırdı. Şimal Türkieri,ilden olanlara yani asillere Ak Süyek, ilden olmayanlara yani asaletsiz addolunan insanlara Kara Süyek derlerki, manaları Ak Kemik ve Kara Kemîk'tir. İlhanlık devrindehâkim sınıfı, yalnız kendi ilini asîl addeder, onun haricindebulunanları asaletsiz tanırdı. Binaenaleyh hâkim il kendiboylarım, kendisine tâbi bulunan yabancı oymaklardan tefrikiçin, birincilerin ismine ak, ikincilerinkine kara sıfatlarıithal olunurdu. Meselâ Koyunlular, Bayındır boyuna tâbiolan kendi Oğuz Boyularına Ak- Koyunlular, tâbilerine iseKara - Koyunlular, namlarını vermişlerdi. Bir İl, hâkimiyettensâkıt olunca, yine kara sıfatını alırdı. Meselâ Bulak budunu,Kıpçaklar tarafından taht-ı esarete alınınca ismini.Kara Bulak'a çevirmişti. (Mahmud-i Kâşgarî). (De Guignes'egöre bu Bulaklar, bilâhare Vulak - Ulah (Eflak) devletini teşkilettiler.) Hıtay devletinin sukutu üzerine, oradaki TürklerinKara - Hıtay namını alarak hicret etmesi, iki suretle izah olunabilir.Bunlar ya esasen Hıtay Elinin kara - ulusları idiler,yahut istiklâllerini kaybettikleri için. Bulaklar gibi, bu sıfatıaldılar.Kara - Kirgızlar, Kara - Göneler, Kara - Kaçarlar, Kara -Keçiler de, hep bu iki suretle izah edilebilirler.Türkler vecit ile kut’u da, Ak ve Kara kelimeleriyle ifadeederlerdi. Bugün bile vecitli, meserretli zamanlara ak gün,kasvetli, felâketli zamanlara kara gün deriz (Ak-akça, kara-73


7Agün içindir). Veoit veren haberlere ak haber, i


Ak ve Kara sıfatları, Garp Türklerine mahsustur. ŞarkTürkleri, ak yerinde gök kelimesini kullanırlar. Bunun sebebizahirdir. Dörtlü tasnifte garbın rengi ak, şarkınki iseGök'tür. O halde her ikisi de, kendi cihetine timsal olan rengi,rahmanî kudsiyetin timsali addetmiştir. Şark Türkleri il'-den olanlara Gök-Türk, reâyâya ise Kara-Budun, yahut Kara>Kamık derlerdi. Cengiz Moğolları da, elden olanlara Gökl\^oğol,reâyâya Kara-Ulus derlerdi. Kara-Ra’iyye tabiri, bukelimelerin tercümesinden ibarettir.Şark Türkleri, insanlar için kara kelimesini kabul etmekleberaber, ilâhlar için yağız kelimesini kullanırlardı. BinaenaleyhOrhun Kitabesi, cemal yahut mükâfat ilânınaGök Tanrı, celâl yahut mücâzât ilâhına Yağız Yer tabirlerinikullanmaktadır. Altay Türkleri Gök Tann’ya, Bay Ülgennamına verirler. Bu ilâh, on altıncı kat gökte, altın bir tahtüzerinde oturur. Yağız Yer’e de. Erlik - Han namını verirler.Bu da, yeraltmdaki tahtânî semada, siyah bir tahtın üzerindeoturur. Erlik Han tavsif olduğu zaman yüzü siyah, vücudusiyah, etinin rengi siyah, elbisesi siyah, hâsılı her şeyidiyah olarak tarif edilir. Erlik Han günaâhkâr ruhları, mücâzâtiçin bir katran kazanına atar ki onun rengi siyahtır. Sevaplaruhların gideceği Cennetin ismi, bilâkis ak’tır. Cennetliklereyani Cennette oturan dedelerimize, Aktu namı verilir.Şimal Türkleri, süte ve sütten yapılan her nevi gıdaya daak namını verir. Garp Türkleri nasıl ekmeği nimet ve mübareksayarak, yere düşmesine razı olmazlarsa. Şark Türkleride bir damla sütün bile yere dökülmesini büyük günah sayarlar. Çünkü ak'tır. Üçüncü kat gökteki Süt Gölü’nûn birismi de Ak Köl’dür. Ak Dağ’ın ehemmiyetini Bogu Menkıbesindegördük. Altay Türklerinde, yeraltmdaki Erlik Han’ınbir seması vardır ki burada siyah bir güneş, daima etrafa75


76siyah nurlar neşreder. Demek ki semalartyle, ilâhlarıyle, insanlarıyleberaber, iki âlem vardır ki biri ak, diğeri kara’dır.Kadim Türklerde gördüğümüz iki tabaka tasnifinin, Çinlilerdede olduğunü gördük. Çinlilerde, bütün mevcudat Yangve Yen namlarıyle iki makûs makuleye ayrılmıştır.Çinlilerdeki bu iki tabaka tasnifi, Türklerdeki tasniflerlemukayese edilince, görülür ki Türklerde İki Kol tasnifiyleİki Tabaka tasnifi, birbirinden tamamiyle ayrı ve müstakilkaldığı halde, Çinlilerde ikisi birleşerek, bir tek tasnifemüncer olmuşlardır. Yang hem erkek yani sağ - kol, hemde ziya ayni ak’tır. Yen de, hem kadın yani sol - kol, hem dezulmet yani kara’dır.Türklerde Güneş dişi, Ay ise erkektir (iJstûreler Bahsi'-ne müracaat). Çinlilerde ise, Ay dişi, Güneş erkektir.Çinlilerde bu iki tasnifin birleşmesi ('), kadın hukukuiçin gayet zararlı olmuştur. Çünkü, kadın zulmet ve atalete,erkek ise ziya ile kudrete müsavi addolunarak aralarında,kabiliyetçe büyük bir uçurum açılmıştır. Yang rahmanî. Yenşeytanî olduğu için, erkek rahmanî kavmiyete, kadın şeytanîkudsiyete malik telâkki edilmiştir.(1) Filiıakilca, Türklerde de. Yen ve Yang gibi. Ak ve Kara tnakulelerlvardır kİ bunlara uz ve yavuz, yahşi ve yaman da denilir. Birincileruğurlu, İkinciler uğursuzdur. Fakat, Türklerde, Çinlilerde olduğu gibi,bunların birincisi erkek, İkincisi kadın değildir. Kadın dinini tetkik ederken,bu sistem dahilinde hem ak rulılar, hem kara rulılar olduğunugördük. Hatun, Ak - Kemikler’in sol - kol’unu temsil eder. Sol - kol'u iraeeden Ver - Su kadındır. Fakat Yağız Yer, kadın değildir. Bu iki yer’li tabiri,birbirine karıştırmamalı. Yağız Yer, şeytanîdir, Yer - Su İse, rahmanidir.Yağız Yer mukabili Anadolu’da, Kara Yer tabiri hâlâ müstameldir.


Türklerde erkek ak, kadın kara sınıflarına ithal edilmişolsaydı, ne gibi neticeler husule gelmek lâzım gelir ise, hepsiÇinlilerde vücude gelmiştir. Bundan dolayıdır ki Çinliler,kadına gayet az hukuk verdikleri halde, eski Türkler kadınatamamiyle erkeğe müsavi haklar kabul etmişlerdir. EskiTürk feminizminin esası, bu noktada aranmalıdır.İki Kol ve İki Tabaka tasnifleri aynı zamanda, iki dinîsistemin vücuda gelmesine de sebep olmuştur. Bunlardanbirisi sulh sistemi, İkincisi adâlet sistemidir.2. İLHANLIK DİNİ77Mükâfât ve mücâzât ilâhlarının iki tabakaya ayrılmasından,ilhanlık dini vücude gelir. İl dinine, siyasî sistem d e ­nilebileceği gibi, ilhanlık dinine de, ahlâki sistem namı verilebilir.Çünkü ahlâkî vazifelerin müeyyidesi, bu ilâhlarınfaaliyetleridir.Altay Türklerine göre, bir çocuk dünyaya geleceği zaman,Bay Ülgen, oğlu Yayık’ı bu işe memur eder. iVlemur,Süt Gölü'nden bir damla alarak bununla çocuğun ruhunuyaratır. Maiyetindeki meleklerden bir Yayucı’yı, sevaplarınıyazmak üzere bu çocuğa tahsis eder. Bir çocuğun dünyayageldiğini haber alınca, derhal Erlik Han da, bir Körmös gönderir.Birincisi çocuğun sağında, İkincisi solunda durur. Birincisisevaplarını, İkincisi günahlarını yazar. Bu iki melekbu adamı ölünceye kadar takip ederler. Vefat edince Körmös,derhal bu adamm ruhunu kaparak yeraltına götürür.Erlik Han yeraltındaki semada bir siyah taht üzerinde oturmuştur.Onun daha altındaki katta Kadırkan adlı Cehennemvardır. Burada bir kazanın içinde, erimiş katran kaynamaktadır.Körmös, ruhun günahkâr olduğunu Erlik Han'ınhuzurunda isbat ederse, onun emriyle bu ruhu kazana atar.


78Maamafih Yayucı da, rühu yalnız bırakmamış, beraber gelmiştir.Erlik Han’ın mahkemesinde, müteveffanın sevaplarınısayarak, hukukunu müdafaa eder. Eğer sevabı günahındandaha çoksa, kazana atılmasına mani olur.Aksi halde, kazana atılmaya mahkûm olur. Kazan daadâletli olduğu için, ruh bunun içinde, ancak günahı derecesindekazana batar. Günahı nisbeten az ise, gözleri, çehresidışarıda kalır. Çok ise, yalnız tepesi dışarıda kalır. Bazısıbüsbütün batar. Fakat, günahı kadar yandıktan sonra, yineyukarı doğru çıkmağa başlar.Üçüncü Gökte Cennette yaşayan Aktu’lar arasında bunlarıncedleri, ceddeleri vardır. Bunlar, kendi zürriyetlerininıztırap çekmesine lâkayt kalamazlar. Mensup olduğu ogu -şun hâmisi olan ilâha müracaat ederler. Ölen ruhlar Cennettede, dünyadaki boylar, oguşlar, kollar ve ellerden müteşekkildirİçtimaî teşkilât halinde yaşarlar. Bunlar yerdeki zürriyetleriylehâmileri olan ilâhlar arasında şefî’lik de yaparlar.İlâhlar, Yayık vasıtasiyle Yayucı’yı sıkıştırırlar. Yayucı,bu adamın günahı kadar yanmasını beklemeğe mecburdur.Çünkü, cezasını tamamiyle çekmedikçe başı katrandan dışarıyaçıkmaz. Baş meydana çıkınca, Yayucı, tepesindeki saçtantutarak ruhu, dışarıya çıkarır. (Eski Türklerin tepelerindebir tutam saç bırakmaları, bunun içindir. Bu saç olmazsa,ruhu kazandan kurtarmak zorlaşır.) Eski cemiyetlerin hemenhepsinde ruh, vücudun şeklinde tasavvur edilirdi, Binaenaleyh,ruhun da sahibi gibi saçlı olmasına, taaccüp etmemelidir.Yayucı, ruhu ele geçirince uçarak, Üçüncü Kat Gök'-teki Cennete yani Ak’a getirir. Oradaki Aktu’lardan akrabaları,etrafına toplanırlar. Kendisine ziyafetler çekerler. Cennetinyanında Süt Gölü isminde bir göl vardır. Suyu, Kevserkadar tatlıdır. Yine o civarda Sürve Dağı vardır. Çöl-


de, altın sandallarla seyahat ederler. Kıyısındaki sedeflikumsallarda gezinirler. Sürve Dağı’nda da her nevi güzelkuşlar, geyikler, yemiş ağaçları vardır. Burada da avlar, şölenler,at koşuları, oyunları yaparak eğlenirler. Hâsılı buradaherkes kendi soyunun, boyunun içinde gülerek, eğlenerekyaşarlar. Ruhumuz da. Süt Gölü’nden geldiği için, eskivatanına kavuşmuş demektir. Türklerin daima mefkûreli olması,ruhlarının bu kadim vatanı özlemesinden, daima semayadoğru müncezip bulunmasındandır. Türk, orada yaşamayıkara toprakta sürünmeye tercih ettiği için, milleti içi'nkolayca fedâ -yı hayât edebilirdi. Türk’ün kahraman olmasınabir sebep de, budur.Orhun Kitabesi’nde mükâfat ilâhına. Uza Gök Tanrı yaniYukarıdaki Gök Tanrı; mücâzât ilâhına, Asra Yağız Yeryani Aşağıdaki Kara Yer namları veriliyor. Yakutlarda mükâfatTanrıları arasında bir ilâhe vardır ki, ismi Ayzıt’tır (*}.Ayzıt, Keldanilerin îstarte’si ve Yunanlıların Afrodit (Venüsj’igibi, velûdiyet ve güzellik ilahesi olduğu halde, onlargibi, ismetin düşmanı değildir. Bilâkis, ismetin en büyükmüeyyidelerinden biridir.Bir kadın doğuracağı zaman, Ayzıt, derhal onun imdadınayetişir. Bütün tarla, çiçek, yemiş perilerini maiyetinealarak, lohusanın baş ucuna gelir. Bu perilerin her birine, birhizmet emreder. Ayzıt perilerle beraber, üç gün üç geceorada kalır. Süt Gölü’nden getirdiği damlayı, çocuğun ruhunadamlatır. Bu, mefkûre damlasıdır.Ayzıt, lohusayı doğurttuktan sonra ve çocuğu bu mübarekdamla ile takdis ettikten sonra, perilerini alıp gider.Fakat, Ayzıt ancak ismetini muhafaza etmiş olan kadınlara,(*) Doğrusu Ayısıt'tır (bkz. 36. sayfadaki dipnotu).79


80bu ihtimamını ibzâl eder. İsmetsiz bir kadına, ne kadar yalvarıisave ne kadar çok kurbanlar kesilse, aslâ gelmez. İşteAyzıt’ın bu hareketi, ismet için, ehemmiyetli bir müeyyidedir.Bu ahlâkî müeyyide, Ayzıt için yapılan yaz bayramındada göze çarpar. Türklerde âyinlerin ak ve kara nevileri olduğunugörmüştük. Aklara yaz âyînî, karalara kış âyîni namlarıda verilir. Hatta yaz âyinini icraya memur olan Ak Şaman’aYakutçada, Saymki yani Yazınki (') adı verilir. Kışâyinleri kasvetli olduğu halde, yaz âyinleri, bilâkis ciddî vemeserretlidir.Yakutlarda, Ak Şaman, Ayzıt’a mahsus olan yaz âyînini,şöyle icra eder: Âyîn günü sabah erkenden her tarafgüzelce temizlenir. Odalara en güze! sergiler serilir. En iyive en güzel elbiseler giyilir. En leziz yemekler pişirilir. Ensüslü sofralar kurularak meserretle, şetaretle yemekler yenilir.Kımızların en âlâsı içilir. O gün, herkesin çehresi mutlakatebessümlü, şen ve meserretli olacaktır. Yemektensonra, beyazlara bürünmüş olan Ak Şaman, elinde kopuzuolduğu halde gelir. Cinsiyetine dair hiçbir günah işlememiş,ismetinde hiçbir kusuru olmayan dokuz genç kızla, dokuz delikanlıseçer. Bunları ikişer ikişer, delikanlılar sağda, kızlarsolda olmak üzere elele verdirdikten sonra, önlerine geçer.Kopuz çalarak, İlâhiler okuyarak bu bekâret ve ismet kafilesini,Ayzıt'm Üçüncü Kat Gök'te olan sarayına doğru götürür.Bu yürüyüş, semaya çıkışın bir temsili mesabesindedir.Çıka çıka. Göğün Üçüncü Katının kapısına gelirler. Buradaellerinde gümüş kırbaçarı bulunan Ayzıt’m Yasakçılar'ı(’) Eski Türkçede yaz, «ilkbahar» manasına olup, bizim yaz dediğimizmevsime onlar yay derlerdi. Yakutlar, y liarfini, daima s harfinekalbettllderl için bu kellene onlarda, say şeklini almıştır. O halde Yayınklkelimesi gibi, Sayınki kelimesi de, Yazınki manasınadır.


vardır. Bunlar, ismete dair bir günah işlemiş olanlar varsa,geri çevirmeğe memurdurlar. Çünkü, Ayzıt, ismetsiz olanlarınkendi sarayına yaklaşmasını istemez. Kafile içinde böylebir günahkâr varsa, geri çevrilir. Ötekiler, Ayzıt’m sarayınakabul olunurlar ve güzel ilâhenin huzuruna çıkarlar. Bu âyînde, ismetin kuvvetli bir müeyyidesi değil midir?Ayzıt'm halini İlâhiler, bu suretle tasvir ederler: «Başındakürkten beyaz bir kalpak. Çıplak omuzlarında beyazkürkten bir pösteki. Ayaklarında, baldırlarına kadar siyahçizmeler. Bu hal ile, bir kayaya yaslanarak uyuduğunu, yahutormanda dolaştığını görenin, nasıl aklı başından gitmez?»Ayzıtm yaz bayramrna benzeyen bir bayram, Çinlilerdede vardır. Granet, yukarıda zikrettiğimiz makalesinde,Yen ve Yang tasniflerinin menşeini de, bu bayramınâyinlerinde buluyor. Mumaileyhi dinleyelim :«Bu karışık mefhumların (yani Yen ile Yang'm), eskiÇin’in ziraî cemaatlerine mensup fertlerin topladıkları mevsimbayramları esnasında teşekkül etmesi, büyük bir ihtimaldir.Bu cemaatlerin teşkilâtı, esasen işlerin mütenavipbir nizam ile cinsler arasındaki fennî bir taksimine istinatediyordu : Tarlaların kaba işi, erkeklere aitti ve çiftçilerinbütün memlekete yayıldıkları yaz mevsimine tekabül ediyordu,kadınlara ise, avlunun dört duvarı içinde, evde yapılanince işler kalıyordu. Bu işlerde de, herkesin kendi meskenineçekilip kapandığı kışın ortasında, ölü mevsimde yapılıyordu:Bütün İçtimaî istihsal, işlerin bu mütenavip nizamıinatâbidi. Kış hayatından yaz hayatına, yahut yaz hayatmdankış hayatına geçildiği anlarda hulûl eden bu mevsimbayramlarında, bu teşkilât, kızlarla delikanlıların bir teâküsiylekendisini tecelli ettiriyordu; bunlar, karşılıklı âhenktakımları halinde, bir mütenavip terennümler oyunu icra81


82ediyorlardı. Sonra, çift çift ayrılıyorlar, mukaddes mevkidemüsâma’a ediyorlardı. Her birisi, aralarında İçtimaî işlertaksim olunan cinsî zümrelerden birini temsil eden karşılıklıve mütenavip âhenk takımlarını birbirine kavuşturanbu sevinçli oyun, cemaatte ittihat ve âhengin husulüne bâisaddolunan cinsî mücâma’alaria hitam bulan bu sevinçlioyun, şüphesiz. Yen ile Yang tasavvurunun temelinde aranılmasılâzım gelen hayaldir : Cinsîleşmiş makuleler, âhenkâleminin çiftleşmiş umdeleri, biri erkek umde, yaz umdesi,iş, ittisâ, ziya umdesi; diğeri, dişi umde, kış umdesi, çekilmişve gizli faaliyet, inziva, gölge umdesi. Yen ile Yang’mcinsî mücâma'ası, bayramlar hengâmında, sevinçli oyunlaresnasında vukua gelir. «Gölge» diye tercüme olunan Yen,bidayette, dağın şimalinde, ırmağın cenubunda bulunan bîrvadi kısmını ifade ederdi. Yang, karşı yakayı, dağın cenubunu,ırmağın şimalini ifade ederdi. İki umdeye ismilerini veren,mukaddes mevkiin manzarasıdır. Bunlar, bayramdanve onun timsal olduğu şeylerdendir ki, bütün bünyevî unsurlarınıalırlar.»Çinlilerdeki bu sevinçli oyun, ilk nazarda, Türkleringenç kızlarla delikanlıların ikişer ikişer elele vererek icraettikleri yürüyüşü andırırsa da, aralarındaki fark.^erhal zâhirolur. Türklerdeki âyîn, ismetin bir müeyyidesi olduğuhalde, Çinlilerdeki oyun, bilâkis ismetsizliğin bir sâikıdır?Çocuklar arasındaki ; «Üşüdüm, üşüdüm, a benim canımüşüdüm!» oyunu da, bu karşılıklı âhenk takımlarını andırıyor.Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çobanbir kavim idiler. Çinlilerde cinsî bir taksîm-i a'mâl vukuageldiği halde, Türklerde bilâkis her iş, ancak erkeklekadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabudeğildi. Dahilden izdivâç, bunun delilidir.


83[Dördüncü Mebhas](Eski Türk Kozmogonisi ve l\AenkıbeIeri)1. TÜRK KOZMOGONİSİKozmogonilerle üsturelerin, iki rolü vardır: Birisi bazıhadiselerin izahı, diğeri tilâvetinin âyinî bir mahiyeti haizolması.Türk kozmogonisini. Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlaragöre, hiçbir şey yokken, yalnız iki mevcut vardı : Karra Han ile Su. Kara Han'dan başka gören, Su’dan başkagörünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bîr kaos mesabesindeidi; bir ummân, bir sevâd idi. Kara Han, bir ilm-iezelî, bir kenz-l mahfî hükmünde idi. Kara Han, nihayet yalnızlıktanusandı. Kendisi gibi görebilen, yapabilen bir mevcudunvar olmasını istedi. Kişi’yi yarattı. İkisi, kara kaz gibisuyun üzerinde uçmağa başladılar. Kişi, ruhen kanaatsızdı.Kara Han’dan daha çok yükseğe fırlamak, daha yüce yerlerdeuçmak istiyordu. Kara Han, Kişi'nin kalbinden geçenbu mağrurane fi-kirleri görüyordu. Buna ceza vermek lâzımgeleceğinehükmetti. Kişi’nin bilmek kudretini de, uçmakiktidarım da nez’etti. Zavallı Kişi, bir taş parçası gibi tâbsıztüvânsız suyun deriniklerine batmağa başladı. Kişi, işininfenalaştığını anladı. Tövde etmeğe, günahının affını niyaz«tmeğe başladı. Kara Han, ona acıdı. Bilmek, toprak üstündeyaşamak kudretlerini kendisine tekrar verdi. Fakat,uçmak iktidarını ona tekrar vermedi. Kişi’nin yaşaması için.


84şimdi bir toprak parçası lâzımdı. Kara Han, denizin altındanbir yıldız yükseltti. Kişi’ye bu yıldızdan bir avuç toprakalarak suyun yüzüne çıkmasını emretti. Kişi bu bir avuçtoprağı alırken, kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşünerek,bir parça toprağı ağzında gizledi. Yukarı gelinceKara Han, «Elindeki toprağı suyun yüzüne at!» dedi. Kişelindeki toprağı attı. Kara Han toprağa «Büyü!» diye emretti. Toprak büyümeye, büyük bir ada halini almağa başladı. Fakat, aynı zamanda Kişi’nin ağzındaki toprak da büyüyordu. Eğer, Kara Han, işin farkında olarak «Tükür!» diye emretmeseydi. Kişi tüküremeyecek, ağzı parça parçaolacaktı. Kişi’nin tükürdüğü toprak, yerin üzerine saçılıncabundan dağlar, dereler vücude geldi.Kara Han, bu büyük adayı boş bırakmamak için, adanınortasında bir çam ağacı yükseltti. Bunun, dokuz koluvardı. Her yeni dalın altında, bir yen! adam yarattı. Bu dokuzadamdan, insanların dokuz ırkı üredi. Kara Han, insanlarakılağuziuk etmek üzere, Yayık adlı bir melek gönderdi.Yayık, insanları doğru yola götürmeye çalışırken. Kişionları baştan çıkarmağa, türlü türlü eğlencelere alıştırmağauğraşıyordu. Kara Han, bu ahmak insanlara kızdı. Yayık’a,«Yeryüzünü tarumar et!» diye emretti. Yayık, yeryüzünü,mızrağı ile alt üst etti. Yeryüzündeki birçok delik deşiklerde, bu suretle vücude geldi. Kara Han, Kişi'yi de,yeraltındaki semaya kovdu ve adını, Erlik Han’a tebdil etti.Kara Han, yeryüzünü kendi haline terk edince, yukarhda on yedi kat göğü yarattı. Kendisi, on yedinci katı meskenedindi. Oğlu Bay ■Ülgen’i onaltmoı kat gökte, altın bir tahtüzerine oturttu. Bu büyük ilâh, hem sulhun, hem de adâletinen büyük ilâhıdır. Yayık, Bay Ülgen’in oğludur. Semanınher katına, bir ilâh yerleştirdi. Yedinci katta Gün Ana^


85altıncı katta Ay Ata oturur. Türklerce Güneş kadındır, Ayerkektir. Çocukların hâlâ, «Ay Dede» demesi Ay Ata tabirindenkalmadır. Üçüncü katta da Cen-neti, Sürve Dağı’nı,Süt Gölü’nü yarattı. Yayucılar'ı, bunların reisi olan Yayık’ı,Ayzıt’ı, hep burada yerleştirdi.Kara Han, yukarıki semada bu tekvînâtı yaparken, ErlikHan da aşağıki semada kara bir güneş yarattı. Orasınıbu kara güneşin nurlarıyie tenvir etti. Kendisi, kara birtaht üzerinde oturdu. Körmösleri, Kara Üzütieri, Ötkerleriyarattı. Bunlar da kendisinin melekleri, cinleri, şeytanlarıdır.Bu suretle Bay Ülgen’in mükâfât ilâhı olmasına mukabil,Erük Han da mücâzât ilâhı oldu. Dünyanm evvelinde,Yukarıki Sema ile Aşağıki Sema aPasında bu mücadelelerolduğu gibi, dünyanın sonunda da, Erlik Han’la Yayıkarasında korkunç muharebeler olacak. Yeryüzü, bu muharebelerlealt üst olarak yıkılacak. İşte, eski Türklerce, kıyametböyle kopacak.Bu kozmogoni, ak ve kara unsurunun, Bay Ülgen’leErlik Han’ın nasıl zuhur ettiğini gösterir. İlhanlık dini, birîl’in diğer illeri ve budunları cebren kendisine tâbi etmesiylebaşlar. Çünkü bu siyasî tahavvülden cemiyetler içindehâkim ve mahkûm, hür ve esir olmak üzere, iki unsurtıusule gelir. Hâkim olan il, ak’tır. Efrâdı, Ak-Kemiklerzümresi teşkil eder. Mahkûm olan budunlar, kara’dır. BunlaraKara-Ulus, Gün, Oymak da denilir: «İlini, ulusunu a l­dı gitti», «ile güne karşı», «il, oymak» gibi.Bir il'in başka illere hakimiyeti, ilhanlıktır, ilhanlıkta,yalnız hâkim olan ilin fertleri hür’dür, vatandaş hukukunameliktir. İşte ak ve kara mefhumları, bu teşkilâttan sonradırki Türk teşkilâtında bir cây-i tatbik bulabildi.


862. DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİBu menkıbe bize hem Çin menbaları, hem de İran menbalarıtarafından naklediliyor. Bu hal gösterir ki, bu menkıbe,eski Türklerce gayet ehemmiyetli idi. Çünkü, Türklercebüyük bir ehemmiyeti haiz olmayan bir şey, Çin ve İrangibi milletlerin nazar-ı dikkatini ceibedemezdi. Bundan başkabu menkıbeyi, gerek Çinlilerin ve gerek İranlIların doğrudandoğruya Türklerden aldıkları da, aşikârdır. Birbirindenbu kadar uzak bulunan bu iki millet, bu menkıbeyi birbirindenalamazlardı. (Bu iki menbaın rivayetleri, KöprülüzâdeFuad Bey’in Türk Edebiyatı Tarihî ismindeki eserinin BirinciKitabı’nın 71 ve 72. sahifelerinde muharrerdir.)Bu menkıbeye göre, Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançuadı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selengaadlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacınüstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümüyani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’yagöre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fin -dik) ağacı idiler. (Bu' ağaçların, ileride görülecek olan dinîve sihrî kudretleri bu nurdan gelmiştir.) Bu ağaçlardan birininkarnı şişti. Dokuz ay, on gün sonra ağacın karnındabir kapı açıldı. İçeride, ağızlarında gümüş emzikler bulunanbeş erkek çocuk göründü.Daha çocuklar doğmadan, bu ağaçların etrafında otuzkadem nısıf kutrunda gümüşten bir dâire vücude gelmişti.Ağaçlardan musiki sesleri işitilirdi. (Musikinin dinî ve sihrîbir kudrete malik olması da, bundan ileri geliyor.) Gökteninen nur sütunu, orada yeşim’den bir kaya vücude getirmişti.(Yeşimin dinî ve sihrî kudreti de, buradan gelir.) Ocivardaki Türkler, bu çocukları büyüttüler. İsimlerini Sun­


gur Tigin, Kotur Tigin, Tükel Tigin, Or Tigin, Bogu Tigin koydular.Bunlar on beş yaşına gelince, baba ve analarını sordular.Tiirkler onları, iki ağacın yanına götürdüler, «¡ştebunlardan biri babanız, biri ananızdır.» dediler. (Huş ağacınınbaba, çamfıstığının ana olması lâzımgeldiğini ileridegöreceğiz.) Çocuklar, bu ağaçlara büyük bir hürmet gösterdiler.«Sevgili anamız, babamız» diye samimî muhabbetleriniarz ettiler. O zaman ağaçlar da, dile gelerek evlâtlarıhakkında hayır duada bulundular.Nihayet, bir gün halk toplanarak Bogu Tigin’i, Han intihapettiler. Çünkü Bogu, her boyun dilini ve obalarının sayısınıbiliyordu. Bogu’nun üç kargası vardı kİ, her yerdeolup biten şeyleri kendisine haber verirlerdi. (Çocuklarınhâlâ, kargalardan haber sorması, bundan ileri gelir.)Bogu Tigin bir gece rüyasında, beyazlar giyinmiş veelinde beyaz bir asâ tutan ak sakallı bir adam gördü. Buihtiyar, fıstık şeklinde bir yeşim taşı göstererek (Semavînurdan husule gelen kaya olmalı!) «Türkler, bu Kut Dağı’nıellerinde tuttukça, dört bucağa hâkim olacaklardır.» dedi.Bogu Han bir gece, otağında uyumak için yatağına girmişti.Birdenbire pencerenin açıldığını, içeriye semavî birkızın girdiğini gördü. Bu kız, meleklerden daha güzel, perilerdendaha cazibeli idi. Bogu Han, neye uğradığını anlayamadığından,gözlerini kapayarak kendisini uyuyormuş gibigösterdi. Kız sağa döndü, sola döndü, Genç Hakanı uyandırmakiçin çok çalıştı. Fakat bir türlü uyandıramadı. Nihayet,ümidini keserek, pencereden çıktı gitti. Ertesi gecekız, yine geldi. Genç Hakan, yine kendisini derin bir uykuyadalmış gibi gösterdi. Kız, yine bu uykucu hükümdarıuyandıramayarak şekildi gitti. Sabah olunca, Bogu Han, kızınyine geleceğini düşünerek, buna bir çare bulmak üzere87


88işi vezirine açtı. Vezir dedi ki ; «Hakanım, bunda korkacakbir şey yok. Belki hepimizin sevineceğimiz bir fâl-i hayırvar. Bu kız, bir iiâhe olmah. Gelişi, size kutlu bilgileri öğretmekiçindir. Yarın gece yine gelirse, artık kendinizi uykudagöstermeyiniz. O zaman, ne için geldiğini anlarsınız.»Üçüncü gece, k|z yine geldi. Fakat bu kere Bogu Han onu,ihtiramla karşıladı ve ona bir ilaheye arz edilmesi lâzımgelenihtiramı gösterdi. Bu kız, (vezirin keşfettiği gibi) gerçektenbir ilâhe idi. Bogu Han’a, yeni bîr din öğretmek içingelmişti.Gök Kızı, Bogu Han’a, «Arkamdan gel», dedi. Genç hükümdar,ilâ'heyi takip etti. Az uz gittiler, dere tepe düz gittiler.Nihayet Ak Dağ’a ulaştılar. Orada Bogu Han’a, yenidinin gizli hakikatlerini anlatmaya başladı. Bundan sonra,her gece Gök Kızı otağa gelir, Bogu Han’ı, Ak Dağ’a götürürdü.Bu hal, yüzlerce geceler devam etti. Bogu Han, yenidinin bütün sırlarını öğrendi ve bütün dinî vo sihrî kudretleremazhar oldu. Bir gece, artık bu esrarengiz mülakatlarınson gecesi idi. Gök Kızı, veda ederken, dedi ki :«Yerde, gökte ne varsa hepsini öğrendiniz. Ben artık gelmeyeceğim.Yarından itibaren, dünyanın dört bucağını fethebaşlayınız ve gösterdiğim yolda adâlet yapınız. Size öğrettiğimhakikatleri, her tarafa yayınız!»Sabah olunca [Bogu Han,] kardeşlerini çağırdı. Her birinibir orduya nasbederek, bunları dört bucağın fethinegönderdi. Kendisi de büyük bir ordu ile, Çin'in üzerine yflrüdü.(Dört bucağın din kudsiyetini de ileride göreceğiz.)Hepsi seferlerinde muvaffak oldular. Bogu Han kardeşlerinedemişti ki : «Tabiî insanlar ve güzel hayvanlar ve nebatlargördükçe, daima ileri gidiniz. Fakat başı insan, vücuduhayvan, yahut başı hayvan, vücudu insan olan çirkin


mahlûklar görmeğe başladığınız ânda, artık ilerlemeyiniz!Çirkin mahlûklu ülkeler, bize yaramaz» Bogu Han, çirkinolan mahlûkları hâkimiyeti altına almak istemiyordu. Türklerdebediî zevkin eskiliği, bununla da anlaşılır.) Nihayetmukarrer olan zamanda Batasagun sahrasında bütün ordulartoplandı. Bogu Han esir edilmiş olan bütün hükümdarları,birer birer huzuruna kabul etti. Bunlar hep güzel çehre-11, fikirli, dirayetli insanlardı. Hepsini, yine yerli yerine,kendisine tâbi birer hidiv olmak üzere, iade etti. YalnızHint hükümdarı çirkin bir adam oiduğu için, huzuruna kabuletmedi. Onu hidiv olarak memleketine de göndermedi.(Bogu Han dini, bediî bir din olduğu için, Bogu Han çirkinlerihükümdarlık mevkiine lâyık görmüyordu.)Bogu Han'dan otuz göbek sonra, torunlarından YulunTigin tahta çıktı. O zaman Çin’de Tang sülâlesi hakimdi.Çinliler Türklerden korktukları için Fağfur, Kie-Lîen adlı kızını,Hakanın oğlu Gali Tigin'e göndermeye karar verdi. Birelçi refakatiyle, prensesi gönderdi. Elçi yolda, Türklerinsatvet ve şevketinin Kut Dağı adlı bir yeşim kayadan ilerigeldiğini öğrendi. Yulun Tigin’e dedi ki : «Hükümdarım sizeen kıymetli mücevherini gönderdi. Siz de karşılık olarakona bir hediye göndermek isterseniz, bizce makbule geçecekKut Dağı kaya parçasıdır. Bu kayanm, sizce hiç bir kıymetiyoktur. Bunu hükümdarıma hediye ederseniz çok makbulegeçer.» Yulun Tigin, Çin medeniyetine, kendi millî harsındanziyade kıymet veren milliyetsiz bir hükümdardı.Kut Dağı’nın otuz batından beri, Türklerin mukaddes birmetâfı olduğunu bilmiyordu. Türklerin millî mefkûresi adetâbu yalçın kayada temessül etmişti. Yulun Tigin bu millîtimsali, bir kızın bedeli olarak, Çin hükümdarına vermektehiç bir beis görmedi. Yalnız bunu nasıl götürebileceklerinisordu. Çin elçisi, kayanın etrafına odunlar yığdı. Üzerine89


90fıçılarla sirke döktü. Odunlara ateş verince, kaya pare paredağıldı. Elçi, bu parçaları dikkatle toplatarak, arabalarlaÇin’e şevketti. Orada sihirbazlar, bunu yağma ettiler. Herparçası, dünyanın bir köşesine gitti. Bunun bir parçası nereyegittiyse orada feyiz, bereket, saadet husule geldi.Türk yurdu ise bilâkis, bütün feyzini, yümnünü birden kaybetti.Kut Dağı gidince, Kumlancu’da bütün yeşillikler sarardı.Irmakların, derelerin suyu çekildi. Semanın rengi değişti.Bir kasvet başladı. Bütün kuşlar, yabanî hayvanlar,ehli hayvanlar, hattâ memedeki çocuklar: «Göç, göç, göç!»diye bağrışmağa başladılar. Bir taraftan salgın hastalıklar,insanları kırıyordu. Yedi gün sonra, Yulun Tigin öldü.«Göç!» sesleri devam ediyordu. Türkler anladılar ki bu ülkeninYer- Suları artık kendilerinden orada kalmasını istemiyor.Çadırlarını yıktılar. Eşyalarını, çoluk çocuklarını hayvanlarayüklediler. Göç etmeğe başladılar. Akşam olunca,«Göç!» sesleri duruyordu. Sabahla beraber tekrar başlıyordu.Turfan ülkesine gelinceye kadar, «Göç!» nidalarıdevam etti. Orada artık bu sesler kesildi. Demek ki, buranınYer-Sular’ı kendilerini kabul ediyordu. Turfan’da yerleştiler.Beş Ordunun torunları, galiba beşli teşkilâtı muhafazaediyorlardı. Bundan dolayı olacak ki, oturdukları yereBeş-Balık yani «Beş-Şehir» namını verdiler. (Kâşgar’daevvelce altılı teşkilâta malik bir ulus oturmuş olacak ki, oülkeye de Altı ■Şehir namı verilirdi).Bu menkıbe, kut’un zuhurunu bildirdiği gibi, Türklerinİlk göçünün de, kut'a kıymet vermemelerinden dolayı vukuageldiğini izah ediyor. Bizans müverrihlerinin rivayetinegöre, Avrupa'ya gelen Hunların önünde köpeğe benzerbir hayvan kılavuzluk edermiş ve «Göç, göç, göç!» diye•bağırırmış. Türkler, n© zaman millî harsa kıymet vermeyerekecnebi irfana kıymet vermişlerse ve kendi milletlerini


eğenmeyip başka milletlerin mukallit ve perestişkân olmuşlarsa,böyle bir göç felâketine uğramışlardır. Kut Dağ,millî vicdanın bir timsalinden başka birşey değildi. OnuÇinlilere feda etmek, gayet büyük bir günahtı. Göç, bu günahınkefareti idi.3. OĞUZ HAN MENKIBESİOğuz dini, Oğuz Han adlı bir kahramanla başlar. Türkananesi, Oğuz Han’ın şeceresini, bu suretle zapt etmiştir :Türklerin ilk ceddi Türk Han yahut Ebüice Han’dır. Çadıryapmasını, iptida düşünüp icat eden bu zattır. BununTuuk, Amlak, Barsacar, Çigil namında dört oğlu oldu (*).Türk Han’dan sonra yerine Tutuk geçti. Bu, bir gün geyikavlamıştı. Geyiği kebap ederken, bir parçası yere düştü.Meğer orası tuzla imiş. Kebap, tuzun verdiği çeşni ile gayetlezzetli oldu. Tutuk, bu lezzetin topraktan geldiğini anladı.Bu suretle tuz keşfolundu.Tutuk’tan sonra Köyük Han ve Elçi Han reis oldular.Bunlardan sonra Dib - Bakuy Han tahta çıktı. Bunun BoguHan olduğunu ve ilk Türk dininin bunun tarafından tesisedildiğini gördük.Dib - Bakuy’dan sonra, birtakım hükümdarlar gelip geçiyor.Nihayet Alınca Han tahta çıkıyor. Bunun zamanındaitikatlar bozuluyor, ibadetler terk ediliyor, mukaddesata91(*) Prof. A. Zeki V. Togan, Ebûlgazi’nin lıer il


92riayet kalmıyor. Alınca Han’ın iki oğlu vardır: Moğol Han,Tatar Han. Moğol, Bogu Eli, Tatar Tat Eri suretinde tahlilolunabilir. Tat, «câhllî» demektir. Demek ki bu devirde Türkler,mümin ve câhili namlarıyle iki kısma ayrılmışlar. Buiki şehzadenin isimleri, bu iki kısmın unvanları olsa gerek.MoğcI Han’ı, şimdiki Moğolların ceddi addetmek hatadır.Çünkü göreceğimiz veçhile, Oğuz Han ve umum Türkler,bunun torunları addolunuyor. Tatarların ise, o zamanMançuri’de sakin bulunan Avar, Suvar, ve Cücen kavimlerininecdadı olduğunu göreceğiz.Moğol Han’ın ahfadiyle Tatar Han’ın torunları arasında,uzun zamanlarca muharebeler olduğunu da göreceğiz.Moğol Han’ın dört oğlu vardır ; Kür Han, Küz Han, OrHan, Kara Han.Oğuz Han, işte bu Kara Han’ın oğludur. Oğuz dünyayagelince, üç gün üç gece anasının rüyasına geldi. «Hak dinikabul etmezsen, açlıktan ölürüm de, sütünü emmemi» dedi.Anası, hak dini kabul etti. Oğuz ondan sonra sütünü emdi.Oğuz bir yaşına gelince, babası âdet veçhile bir ziyafetyaptı. Kavmin bütün büyüklerini davet etti. Bunlara : «Oğlumuzbir yaşına geldi. Buna bir ad koyunuz!» dedi. Bunlarsöz söylemeye meydan bulmadan, Oğuz, derhal lakırdıyabaşladı. «Benim adım Oğuz’dur.» dedi. Bunun üzerine onabu adı verdiler.Oğuz evlenecek yaşa gelince, babası ona kardeşi KürHan'ın kızını aldı. Oğuz, kızı kendi kendine davet etti. Kız babasının,anasının dininden ayrılmayacağını söyledi. Oğuz,bu kızan ayrıldı. Babası ona ikinci amcasının, yani KüzHan’ın kızını aldı. Onunla da, aynı netice vukua geldi.


93Oğuz bir gün avdan dönerken, bir çeşme başında kızlarınçamaşır yıkamakta olduklarını gördü. Bunların arasındaüçüncü amcası Or Han’ın kızını, tanıdı. Kızı yanına çağırarakkonuştu. Diğer amcaları kızlarından, kendi dinine girmedikleriiçin ayrıldtğını, eğer bu dini kabul ederse, kendisiyleizdivaç etmek istediğini söyledi. Kız dedi k i: «Benhangi dinin Hak olduğunu bilmem. Fakat, sana itimadımvardır. Sen hangi dinde olursan, ben de onu tercih ederim.»Bunun üzerine, babasına müracaat ederek, bu üçüncükızla evlendi.Bir gün Oğuz, uzak yerlere ava gitmişti. Kara Han,ailesine bir ziyafet çekti. Söz arasında, Oğuz'un niçin evvelkizevcelerini istemediğini sordu. Gelinler. Oğuz'un teklifinianlattılar. Mesele tehlikeliydi. Kara Han, kavmin ulularınıçağırarak müşavere Ptti. Oğuz’u avda yakalayıp öldürmeğekarar verdiler. Kara Han, haber göndererek kavminiava davet etti. Bu meseleden haber alan küçük gelin,Oğuz’a hemen işi bildirdi. Oğuz da, kendi taraftarlarına habergönderdi. Fakat bunlar azlıktılar. Kara Han’ın kardeşlerininbirçok oğulları vardı. Bu aralık onlar da hep, Oğuz’­un tarafına geçtiler. Oğuz onlara, Uygur namını verdi. Nihayetmuharebede Kara Han, kimin sttığı bilinmeyen birokla vuruldu. Oğuz, babasının tahtına çıktı.Oğuz hükümdar olduktan sonra, dinî muharebelerinebaşladı. Birer birer bütün Türk budunlarını kendi dinineithal etti. Bu muharebelerin tahsilatı, Câmi-üt-Tevârîh’te yazılıdır.Oğuz - Han’ın Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, GökHan, Dağ Han, Deniz Han namlarında altı oğlu oldu. BunlardanOğuz Eli’nin altı oguşu vücude geldi. İlk üç şehzadedendoğan oguşlara Boz ■Ok, son üç şehzadeden doğan


94oğuşlara Üç - Ok denildi. Birinciler Oğuz Eli’nin Sağ - Kolunu,İkinciler Sol - Kolunu teşkil etti. Menkıbe, bu taksimatınsebebini şu suretle anlatıyor ;Bir gün Oğuz Han büyük oğulları Gün, Ay, Yıldız Hanlarıgündoğusu tarafma, küçük oğulları Gök, Dağ, DenizHanları günbatısı tarafma ava gönderdi. Bunlar, birçok avlarlaberaber, buldukları şeyleri de getirdiler. Büyük kardeşlerbir Altın Yay, küçük kardeşler ise, üç Altın-Okbulmuşlardı. Oğuz Han, Altın Yayı üçe taksim ederekher birini büyük şahzadelerden birine verdi. «Size Boz-Ok,denilecek. Oğuz Elinin Sağ-Kolunu teşkil edeceksiniz. Ok,yaya tabi olduğu için, hükümdarlık sizin soyunuzda kalacak,küçük kardeşleriniz soyları, vezir ve emir olarak,onlara tabi olacaklardır.» dedi. Üç Altın Oku da, küçükşehzadelere vererek ve : «Siz de Oğuz Elinin Sol - Kolunuteşkil edeceksiniz! Ve büyük kardeşleriniz© tâbi olacaksınız!»dedi. Sonra her şehzadenin dörder oğlu dünyaya gelmekle,her oğuz dörder boya ayrılmış ve Oğuz İli, YirmidörtBoy'ü muhtevi olmuştur. Bu teşkilâtın mahiyetini de,ileride göreceğiz.Oğuz Han, Oğuz Elini tanzim ettikten sonra, bunlaraaltı müttefik budun da iltihak etti. Bunlar : Uygur, Karluk,Kanklı, Kıpçak, Kalaç, Ağîtç-Erl budunları idi. Demek kiOğuz Elinin, altı oguşu ile altı da ulusu vardı.Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde, başka bir şekildeanlatılıyor. Rodloff'tan naklen Köprülüzâde Fuad Bey’in Türk Edebiyatı Tarihi'nd© (Kitap 1, s. 5B-61), şu suretleicmal edilmiştir.«Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızıgözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Anne-


sinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi.Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk gündebüyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudukurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürüsügüder, beygire binerek izinsiz avlanırdı. Günler, gecelergeçti, delikanlı oldu. O sırada bu memlekette, büyük bir ormanvardı. İçinden dereler, ırmaklar akardı. Hayvanlar,kuşlar çoktu. Bu ormanda, büyük bir canavar da vardı; beygirleriparçalayıp yer, insanları yutardı. Kahraman Oğuz,bunu öldürmeye karar verdi. Bir gün mızrak, ok, yay, kılıç,kalkan ile, beygire atlayarak ava gitti. Bir geyik yakaladı.Bu geyiği bir av kırbacı ile ağaca bağlayarak çekildi gitti.Sabah oldu, gün doğarken oraya geldi, lâkin canavar onualmıştı. Bunun üzerine bir ayı yakaladı, altın işlemeli kemeriylebir ağaca bağlayarak, çekildi gitti. Sabah oldu. Gündoğarken oraya geldi, lâkin canavar onu da almıştı. ArtıkOğuz, ağacın altına yerleşti. Canavar tekrar gelince başıyleOğuz'un kalkanına çarptı. Oğuz, mızrağı ile onun kafasınavurarak öldürdü. Kılıcıyla da kafasını kesti, çekildi gitti.Tekrar geldiği zaman bir akbabanın onun barsaklarmı yemekiçin geldiğini gördü : Onu da, öldürdü.Oğuz, bir gün Tanrıya ibadet ediyordu. Birdenbire ortalıkkarardı : Gökten mavi bir ışık düştü, güneşten ve aydanparlaktı. Oğuz ona karşı gitti: Bu ışığın ortasında, tekbaşına bir kız oturuyordu. Çok güzeldi, başında Kutupyıldı-21 gibi yanan parlak bir işaret vardı. O kadar güzeldi ki, gülüncemavi gök de gülüyor, ağlayınca mavi gök de ağlıyordu.Oğuz onu görünce, aklı başından gitti, sevdi, aldı. Günler,geceler geçti. Oğuz’un bu kızdan üç oğlu oldu; Gün, Ay,Yıîdız isimlerini verdiler. Oğuz bir gün ava gitmişti. Uzak-


96veya kımız olup akardı. Oğuz onu görünce, aklı başındangitti. Sevdi, aldı. Günler, geceler geçti. Oğuz'un bu kızdanüç oğlu oldu. Gök, Dağ, Deniz adını verdiler. Oğuz Han birşölen (yani umumî bir ziyafet) yaptı. Şölenden sonra Tiginlereve Halka emretti ve dedi ki : «Ben artık sizin Hakanınızım,siz bana hizmet edeceksiniz!» Sonrş dört tarafaemirler vererek. Hakanlardan itaat diledi. «Bana tâbi olanlarahediyeler verip dost bileceğim. Olmayanları düşmanbileceğim.» dedi.O vakitler sağ tarafta Altun Kaan vardı. Oğuz’a hediyeler,altunlar, gümüşler, akik ve zümrütler gönderdi. SoldaUrum Kaan vardı. Birçok ordulara, şehirlere malikti. Bu kaanOğuz’un fermanını dinlemedi. O vakit Oğuz, ordusunuhazırladı. Sancağını çekti, atına bindi. Kırk gün sonra. BuzDağ eteklerine geldi. Bir sabah Oğuz’un yurduna [çadırına],gün ışığına benzer bir ışık girdi : İçinde boz tüylü, boz yelelierkek bir kurt göründü ve Oğuz’a yol göstermek istediğinisöyledi. Ondan sonra, kurdun arkası sıra gittiler. Nihayetkurt İdil Müren kenarında durdu. Oğuz’un askeri de, durdu.Orada siyah bir adada cenge giriştiler. Nehrin suyu kandamarı gibi kıpkırmızı oldu. Nihayet Urum Kaan kaçtı. Memleketi,hâzinesi, halkı Oğuz’a kaldı. Onun, Urus Beg adlı birkardeşi vardı. Urus Beg, oğluna dağ tepesinde Tering iWürenarasında müstahkem bir şehir ısmarlamıştı. Oğuz o şehredoğru yürüdü. Urus Beg oğlu haber gönderdi ; «Bizimsaadetimiz, senin de saadetindir. Tanrı bu toprağı sana bağışlamış,ben sana başımı verir, saadetimi feda ederim.»dedi. Oğuz: «Sen bana çok altın verdin ve şehri iyi muhafazaettin, sakla» dedi. Bundan onun adı da, Saklab oldu.Tekrar ordusu ile İdil’i geçti. Orada büyük bir Hakan yaşıyordu.Oğuz onun da ardına düştü; «İdil suyundan akacağım»dedi. Orduda Uluğ Ordu Eşpüteng isminde bir Tigin


vardı. Burası çok ağaçlık bir memleket olduğundan, onlardankesti, ağaçların üzerine binerek nehri geçti. Oğuz gülerekdedi ki: «Sen de benim gibi bir Hakan ol, sanaKıpçak densin.» Tekrar yoluna devam etti. Bu aralık boztüylü, boz yeleli kurt tekrar göründü : «Ordu ile yürüyerekTiginleri, Halkı buraya getir, ben önden size yol göstereceğim»dedi. Yürüdüler. Oğuz Han vadide bir [alaca]aygıra bindi, onu pek seviyordu. Fakat at çölde gözden kayboluverdi.Burada yüksek bir dağ vardı. Tepesi dâima karlıoldnuğundan Buz Dağ derlerdi. Oğuz, atınm kaçmasmaçok kederlendi. Orduda büyük kahraman bir Tigin vardı.Yüksek dağa tırmandı. Dokuz gün sonra Oğuz’a atını getiripverdi. Her tarafı karla bembeyaz olduğundan Oğuz ona,birçok hediyelerle beraber, Karluk adını verdi. Ve birçokTiginlerin üzerine Han yaptı. Tekrar yola düzüldüler. Yoldabir büyük ev gördü. Damı altından, pencereleri hâlis gümüştenve demirdendi. Kapısının anahtarı yoktu. OrdudaTomürdu Kağul adlı akıllı bir adam vardı. Oğuz ona : «Buradakal, aç, sonra orduya gel» dedi ve Kalaç adınıverdi. Tekrar yola düzüldüler. Yine bir gün boz saçlı, bozyeleli kurt, birdenbire durdu. Ordu da ona uydu. Burası ekilirbir ova idi. Çürçet derler idi. Burada büyük bir kavim yaşardı.Birçok beygirleri, sığırları, inekleri vardı; birçok altınve gümüşlere, elmaslara maliktiler. Bunlar Oğuz'a karşıçıktılar. Ok ve kılıçla şiddetli bir cenk oldu. Oğuz gaiip geldi.Çürçet Hanı’nm başını kesti, ahalisini itaate aldı. Buradabirçok mallar ele geçti. Lâkin yük hayvanları, katır,öküz pek azdı. Oğuz’un ordusunda Barmakluk Çosun Biligadlı bir adam vardı. Hemen bir kağnı yaptı, malları orayadoldurdu. Hayvanları da koştu. Herkes onun gibi arabalaryapıp eşyasını yükletmeye başladı. Oğuz Han bunu görüpgüldü. Ve ona «Kanklı (KağnılO» adını verdi. Tekrar yürüdü­97


98ler. Boz saçlı, boz yeleli kurt önde idi. Tangut ve Şagammemleketine gittiler. Birçok cenklerden sonra Oğuz oralarıda ele aldı. Gayet gizli bir köşede çok zengin, çok sıcakbir memleket vardı. Adına Bacak {*] derlerdi. Burada birçokvahşi hayvanlar, av kuşlan yaşardı. Ahalinin yüzü siyahtı.Hakanı, Masar (**) adlı birisiydi. Oğuz onu da yendi, kaçırdı,memleketini zaptetti. Oradan atma binerek memleketirne, yurduna döndü.Oğuz Han tarafında beyaz sakallı, koyu saçlı, pek akıllıbir ihtiyar vardı. Pek anlayışlı, pek iyi düşünür bir adamidi. Bir bakıcı olan bu adamın ismi Uluğ Türk idi. Bir gün(*) Ziya Gökalp'ın Fuat Köprülü'den aktardığı metinde, ülke adıolarak verilen Bacak kelimesi Oğuz Kağan Destanı’nda geçmektedir.Destanda, Barkan ülkesinden söz edilmektedir. Barkan sözcüğünün geçtiği296. mısra şeyledir:barkan değen bîr yir bar darur, ulağ(W. Bang — G. R. Ralımetl, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul, 1936, s.28, 29/296).Bu mısra, yeni baskıda şöyledir:barkan tegen bir yır bar turur. uluğ(Oğuz Kağan Destanı, Baskıya Hazırlayan; Muharrem Ergin, İstanbul,1970, s. 27).Barkan ülkesi hakkında Prof. Bahaeddin Ögel, şu bilgiyi vermektedir:«Uygur Oğuz Destanfnda, Oğuz-Han’ın «Barkan» adlı bir bölgeyide aldığmdan söz açıhyor. Burasının çok zengin ve sıcak olduğu dasöyleniyor. Yer adı olarak B a rk a n , eski Türkçede iki yeri ifadeederdi. Bunlardan birincisi, Kaşgar şehri yakınındaki bîr dağ üzerindebulunan bir kaledir. Kaşgar bölgesi, söylendiği kadar sıcak ve zengindeğildi. Ayrıca Türkler, Çin’in Aşağı bölgelerine de B a rk a n adınıverirlerdi.» (Türk Mitolojisir i. s, 176 - 177, not : 18).(**) [\/[asar’m egemen olcKığu ülkenin Mısır olup olmadığı, kesinliklebilinmemektedir. (1 — W. Bang — G. R. Rahmeti, Oğuz KağanDestanı, s. 50. 2 — Bahaeddin Ögel, Türk l\AîtoIojisi, s. 203).


99rüyasında, bir Altın Yay ve Üç Gümüş Ok gördü. Bu Altın'¥ay, doğudan batıya kadar uzanıyor ve bu Üç-O k, gecetarafına uçuyordu. Uyanınca bunları Oğuz’a bildirdi. Ve birnasihat etti. Oğuz onun nasihatim tutarak ertesi sabah, büyükkardeşleri, küçükleri çağırdı. Dedi k i: «Artık ihtiyarladım.Benim için artık hükümdarlık kalmadı. Gün, Ay, Yıldız,siz güneşin doğduğu tarafa: Gök, Dağ, Deniz, siz de gecetarafına gidiniz!» Çocuklar bu emri yaptılar. Gün, Ay, Yıldızbirçok hayvanlar ve kuşlar öldürdükten sonra Altın birYay buldular ve babalarına getirdiler. Oğuz yayı üçe ayırdı: «Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun. Yay gibi oku göğefırlatınız!» dedi. Öbür üçü birçok hayvanlar ve kuşlaröldürükten sonra, çölde Üç Gümüş Ok buldular ve babalarınagetirdiler. Oğuz oku üçe ayırdı : «Ey küçük kardeşler,ok sizin olsun. Yay oku atar, siz de ok gibisiniz» dedi.Bunun üzerine büyük bir kurultay topladı. Herkesi çağırdı.Obasının sağma, kırk kulaç uzunluğunda bir sırık dikti, tepesinebir altın tavuk ve tavuğun ayağına beyaz bir koyunbağlattı. Sol tarafına, kırk kulaç uzunluğunda bir sırık dikti,tepesine bir gümüş tavuk ve tavuğun ayağına bir siyah koyunbağlattı. Sağ tarafta Boz-Oklar oturuyordu. Sol taraftaÜç-Oklar oturuyordu. Böylece kırk gün kırk gece geçirerek,eğlendiler. Bundan sonra Oğuz yurdunu, oğulları arasındataksim e tti: «Ey oğullarım, çok yaşadım, mızraklaçok cenk ettim, çok ok attım, çok aygıHara bindim. Düşmanlarıağlattım, dostları güldürdüm. Gök Tann’ya her şeyi fedaettim, size de, yurdumu veriyorum» dedi.Dede Korkut Kitabı'nın Birinci Oğuznâme’sinifi mevzuunuteşkil eden Boğaç Han da, Oğuz Han olmak melhuzdur.Boğaç, «boğa» kelimesinden müştaktır. Boğaç on beş yaşına gelinceye kadar adsızdı; bu yaşta, dövüş için hazırlanmışbir boğayı mağlûp ederek öldürdükten sonra, Boğaç


100ismini aldı. Babasmm kırk yiğidi Eoğaç’ı kıskandıkları için;,izinsiz ava çıkıyor diye aleyhinde iftirada bulundular. Babası,onu öldürmek için, bjr sürgün avı tertip etti. Avda oğlunuokla yaraladı. Halk kitapları arasında. Şah İsmail ismindebir kitap vardır ki bunun kahramanı da, Oğuz Han'­dan başka birşey değildir. Şah İsmail de, on beş yaşına kadaradsız kalıyor. Ona da babası düşman oluyor, o da OğuzHan gibi üç kızla evleniyor. Bu dört misal mukayesesinden,Oğuz Han Menkıbesi’nin müşterek bir şekli çıkarılabilir.4. ŞANE MENKIBESİŞane, Türkleri Cücen Tatarlarının hâkimiyetinden kurtarankahramandır. Şane Moğolcada «kudret» manasınadır.Börte Çino/Şane, Bozkurt demektir. Türkleri Ergenekon’danyani millî felâketten kurtaran bu Şane adlı kahramandır,Hakaniye Devletinin müessisi olan Karluk Hakanları, İslâmiyetdevrinde bile Şane’nin evlâdı olmakla iftihar ediyorlardı(Mürûc-üz-Zeheb) (*)Kendilerini Şane’ye Tiisbet eden, yalnız Gök-Türklerdeğildi. Oğuzlar ve Cengiz zamanında Moğollar, kendileriniŞane evlâdı addediyorlardı. Zaten Moğollar halis Oğuzolduklarını iddia ediyorlardı. Ergenekon Menkıbesi yanlışolarak Gök-Türklere nisbet edilmiştir. Câm-iüt - Tevârîh vediğer menbalar, Ergenekon’u Oğuzlara isnat ediyor. MaamafihErgenekon Oğuzlarda, Dokuz - Oğuzlarda, Gök - Türklerde,Kariuklarda müşterektir. Çünkü hepsinin anane vemenkıbesinde kurt halâskârlığı vardır. Bundan başka Cücenierekarşı ilk isyan eden Huei - Hular yahut Talaşlar yani(*) Mes’ûdî, MürQc-üz - Zeheb ve Ma'âdin-ül - Cevher, Charles Pellatyayını, Beyrouth, 1966. 1 155.


Oğuzlarla Dokuz - Oğuzlardır (De Guignes). Türk istiklâli bunlarınisyaniyle başlar. Gök-Türkler sonradan Cücen boyunduruğundankurtulmuşlardır.5. HUEİ HUE’LARDA yani DOKUZ - OĞUZIJVADAKURT MENKIBESİHiung-nu hükümdarlarından birinin gayet güzel iki kızıvardı. Bir gün kendi kendine, bu kadar güzel kızları âdemoğullarınavermek münasip olmayacağını düşündü ve nihayetonları doğrudan doğruya Tanrı’ya takdime karar verdi.Bu maksatla kendi imparatorluğunun hududu üzerinde hâlîbir mahal intihap ederek, çok yüksek bir kule yaptırdı. VeTanrı'dan, kızlarını kendisine zevce olarak almasını niyazve istirham ederek, onları götürüp kuleye bıraktı. Nihayetkulenin önünde, ihtiyar bir kurt gözüktü. Kulenin dibine yapışarakgece ve gündüz ulumağa başladı, hattâ orada kendisinebir in yaparak, üç ay hiç kımıldamadan orada kaldı.Kızlardan biri, hemşiresine dedi k i: «Babamız bizi Tanrı'yatakdim için burada bıraktı. Sakın bu kurt Tanrı tarafındangelmiş olmasın? Ve hemen kuleden inerek kurdun yanınagitti; onun zevcesi oldu. Çocuklar doğurdu. Ve Huei-Hularonun neslinden türedi (^).Huei - Huların bu menkıbesi, bu kavmin kendisini kurtneslinden addettiğini gösterir. Sancaklarının başında kurtbaşı bulunması da bunu müeyyeddir (^). Gerek bunlar vegerek Talaşlar, Kanklılar, Oğuzlar ve Gök-Türkler, seslerininkurt sesini andırdığını iddia ederler. Kurt sesi çıkarmayaçalışırlardı.101(1) Köprülüzâde Melımet Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, c. I, s. 67.P) A. g. e.


1026 — OĞUZLARIN ERGENEKON MENKIBESİMoğollara (yani Oğuz soyuna), İlhan padişah olmuştu.Tatarlarm hanı da Sevinç Han’dı. Moğollar o taraftakibütün kavimlerden daha kalabahk oldukları için, hepsiniayrı ayrı ezerlerdi. İVioğolIardan çok darbe yiyen SevinçHan, Kırgız Han’ı ve sair illeri kandırdı, hep birden Moğollarınaleyhine ayaklandılar. Nihayet hile ile onlara galebeettiler. Moğollar hep bir arada yaşadıkları için, düşmanları^onları ortadan kaldırdılar. Yalnız Ilhan’ın Kıyan isminde biroğlu vardı ki, o sene evlenmiş idi. Bir de Nukuz adlı bir yeğenivardı. Bunlar, zevceleriyle beraber düşmanlarm ellerindenkaçıp, bir memlekete geldiler. Orada at, davar, devemebzuldu. Bunlar bu malları sürerek, bir sarp dağ içindekar yığılı bir yola uğradılar. Bu yol çok tehlikeliydi. Fakatoradan geçtiler. Yalnız bir tek yolu olan bu dağ içerisivgeniş ve güzeldi. Akarsular ve çeşmeler, türlü sebzeler,yemişler, av hayvanları vardı. Hayvanlarının kışın etini, yazınsütünü yiyip içtiler. Derisini giydiler. Dağların karı eridi.Oraya, Ergenekon dediler. Bu iki adamdan, çok nesil'üredi. Dört yüz yıl burada kalıp çoğaldılar. Nihayet buraya’sığmayacaklarını anlayarak, çıkmaya karar verdiler. Fakat,yol bulunmuyordu. Bir demirci dedi k i: «Burada demirdenbir dağ var, onu eritelim.» Hemen dağın geniş yerine birkat odun, bir kat kömür koydular. Yetmiş deriden körük yapıp,yetmiş yere de koydular. Birikip körüklediler. Derhal,yüklü deve çıkabilecek kadar yol oldu. Çıktılar ve Tatarlardanintikam aldılar. Bu esnada(Bozkurt) idi P).hükümdarları Börte Çina*(1) A .g.«.. s. 67.


1037 — TUKYULARIN yani GÖK - TÜRKLERİN l\İENKIBESİTukyuların menkıbesi, iki şekilde Çin tarihlerine geçmiştir:1 — Hiung-nular’la aynı cinsten olan Tukyular, Hiung-numemleketinin şimalindeki Su krallığından çıkmışlardır. ReisleriKa-Pan-Pu’nun on altı kardeşi vardı ki, bunlardan birisininanası bir kurttu. Kurttan doğmuş olan Y-Uhs-Nii-Chouoctionsrüzgârlara ve yağmurlara hükmediyordu. Düşmanlarıdiğer kardeşlerini mahvettikleri zaman bu, tabiatiyle ofelâketten kurtuldu. Bunun iki zevcesi vardı; biri Yaz Tanrısı’nm,diğeri Kış Tanrısı’nın kızıydı. Bunlardan ikişer oğluolmuştu. Kendi kavmı bu çocukların en büyüğü olanNa-Tu-Lu-Şi’yi hükümdar yaptılar; o, o zaman Tukyu adınıaldı. Bunun on zevcesi olduğu için, çocuklarından herbiriannelerinin adını almışlardı. Kurt (A-see^na) (*] bu isimlerdenbiriydi; ve bu ismi ilk taşıyan 'hükümdar A-Hien-Chi idi.2 — Tukyular iptida Garp Denizi (Si-Hai)’nin - veyaHazar denizinin - garp kenarlarında oturuyorlardı. Komşubir kavim, bunları kâmilen mahvetti. Yalnız bir delikanlıkaldı ki, onu öldürmeye cesaret edemeyerek ellerini, ayaklarmıkesip büyük bir bataklığa bıraktılar. Burada bir dişikurt ona baktı, yiyecek getirdi, hayatını kurtardı. Bu esnadakurt, bundan gebe kaldı. Komşu kavmin hükümdarı, bunugidip öldürmek için, bir asker tayin etti. Asker gittiği zaman,kurdu delikanlının yanında gördü. Kurt bu aralık, birmabudun yardımına mazhar olmuş gibi, delikanlıyı oradanalarak denizin şark [Garp] tarafına geçirdi ve bir dağın üstüneindi. Bu dağ, Kao-Çang memleketinin şimal-i garbisindeidi. Dağın eteğinde bir mağara vardı. Kurt oraya gir­(*) A-see-na, «kurt» değil, «dişl kurt» demektir (Hüseyin NamıkOrkun, TQıf( Tarihi, i, İstanbul, 1946, s. 92).


104di. Orada yeşilliklerle mâiâmal ve iki yüz li (*) vüs'atindebir saha buldu. Orada on oğlan doğurdu ki bunlardan biri,aile ismi olarak, A-see-na (Şane) namını aldı. Diğer kardeşlerinen zekisi olduğu cihetle, biraz sonra hükümdar oldu.Ve neslini unutmadığını göstermek, için, çadırının kapısıönüne, üzerinde bir kurt kafası bulunan bir bayrak dikti.Nihayet birçok nesillerden sonra, A-Hien-Chi bunlara hükümdaroldu ve kavmini oradan çıkararak, CücenMerin tabiiyetinegirdi.8 — ERGENEKON BAYRAMIŞecereli Türkîyye’ye (**) göre (s. 48) Oğuzlar ve Moğol-(*) U ; Bir !


105lar, Ergenekon’dan çıkılan günü ve onun saatini bellediler.Her sene o günde ve o saatte bayram yaparlar. Bir parçademiri ateşe sokup kızdırırlar. İptida Han, bir âletle demiritutup örse koyup çekiçle vurur. 01 günü gayet aziz tutarlar.Bu âyîn, ilhanlık dininin en büyük ibadetidir.9. SAİR TÜRK MENKIBELERİÜstûreler, ilâhlara taalluk eden maceralardır. Menkıbelerde kahramanlara yani nim ilâhlara isnat olunan sergüzeştlerdir.Gerek üstürelerin, gerek menkıbelerin iki İçtimaîrolü vardır :Birincisi âyinî roldür. Yani bu üstûreler ve menkıbelerbir içtima esnasında manzum yahut mensur olarak, musikive raksla müterafık ve gayr-i müterafık olarak okunursa,hattâ bazan dinî bir trajedi halinde oynanırsa sihriyyen dinîbir tesir icra eder, yahut büyük bir sevap kazanılmış olur.İkinci rolü, itikadîdir. Bu rolde kıymet, menkıbenin mevzuundave manasmdadır. Menkıbenin naklettiği vaka, herhangibir teşkilâtın yahut müessesenin ne suretle tekevvün ettiğiniizah etmek ister. Menkıbelerin birinci rolünü. DedeKorkut Kitabı’nın Oniki Oğuznâme’sinde görüyoruz. Ozanı,bunları, Yirmidört Boybeği şölende hazır iken, hanlar hanınahitaben inşad eder, aynı zamanda kopuzunu da çalar. MüslümanlardaMeviid-i Şerif tilâveti nasıl âyînî mahiyeti hâizse,bu Oğuznâmeler de, eski Oğuz Türkleri için öyle idi.Menkıbelerin izahkâr rolüne gelince, bunu bilhassa ilhanlıkdininde hakim olan il, Ak-Kemiic tanınıyor, diğerleriKara-Kemik itibar olunarak, bu ilin tâbiiyeti altına giriyorlar.Hâkim olan il’in Ak-Kemikliğini izah eden, işte bumenkıbelerdir. Yukarıda Dokuz - Oğuzların, Oğuzların veGök - Türklerin ne suretle ilâhî ve kudsî bir mâhiyeti hâiz


106bir kudretten ürediklerine itikat olunduğunu gördük. Hâkimolan il, velâyet-i âmmeyi hâiz olmak için, mukaddes olmaklâzım gelir. Mukaddes olmak için de, ya bir totemin, ya birilâhm sülâlesinden gelmesi şarttır. İlâh, kadınlara ya birnur sütunu, yahut bir hayvan ve bazan da bir insan suretindetecelli eder. Bunlardan birisinden gebe kalan bir kadın,ilâhzâdeler doğurur. Bunlardan türeyen bir ilin hâkimiyeti,ve!âyet-i âmmeyi hâiz addolunur.Bogu Han ve Oğuz Han menkıbelerinde nur sütununun,totemlerin, semavî kızların mevcudiyeti gösteriyor kibütün Türk menkıbeleri, ilhanlık dininin cürsûmelerini hâizdir.Her budunun, her il’in kendini mukaddes tanıması vediğer zümrelere müreccah görmesi, tabiîdir. Zaten, budunve il devrelerinde de, izdivaç, cemiyetin dahilindedir. Birfert kendisine yalnız kendi budununun yahut ilinin kızlarınıküfüv görebilir. Bütün bu vâkıalar, cemiyetin İlâhî birmenşeden gelmesi itikadı ile izah olunabilir.A l»ı Kova. — Alan Kova adlı bir ımelikenin çadırına,gökten yeşil gözlü bir ilâh iner. Alan Kova bundan gebekalır. Kayı sülâlesi bunun İki oğlundan ürer (Şecere-i Türkiyye).Kırk Kız. — Sağm Han adlı bir Kazak hükümdarının kızı.bir sabah erken kırk cariyesiyle beraber gezmeğe çıkarlar.Henüz güneş doğmamıştı. Bir ırmağın kenarına gelirler.İrmağın üzerine semanın nur sütunu indiği için, suları gümüşgibi parlaktı. Kızlar suyun güzelliğine meftun olarak,parmaklarını ırmağa daldırırlar. Bu temas neticesi, hepsigebe kalır. Hükümdar, bunların hepsini bir dağa nefyeder.Orada bunların zürriyeti çoğalarak Kırgız kavmlni vücudagetirirler.


107Hia Prensesi. — Bu itikat, Çinliler’de de vardır. Hia sülâlesi’nin ilk vâlidesi olan prenses, bir gece dolaşırken biryıldızın şuamdan hâmile kalmıştır (De Guignes, c. I, kısım1, s. 8).Ananeye göre Japon sülâlesi, güneş kızıyle bir kuştanTibetliler, bir prensesle bir maymundan; Kırgızlar'dan birkabile, bir prensesle bir kızıl köpekten vücude gelmişlerdirEski Türklerde bu menkıbeleri izah için, senede bir kere, tabiî şehvetin galeyanı ile vücude gelen bir «aşk gecesi»ne inanırlardı. Bu aşk gecesinde, kadın, her neye dokunsa gebe kalırdı. Çünkü, bu gece nur sütunu - ki buna AltınIşık da diyebiliri-, her şeyde mütecellî bulunurdu. AltınIşık, bazan güzel bir erkek suretinde bir kadının hariminegelirdi CAIan Kova), bazen bir yıldızın şuaı yahut bir ırmağınsuyu vasıtasiyle temas ettiği bir ağacı yahut bir kızı gebebırakırdı.Bu aşk gecesi, her fl’in, kendisine İlâhi bir kudsiyet,semavî bir isabet vermesine hâdim oluyordu. Altın Işık’*tan doğan insanlar. Ak'Kem ik olurlardı, diğer budunlar ise,Kara-Kemik kalırlardı.Aşk gecesinde ilâhlar, ilâheler ve insanlar arasındamuaşakalar cereyan etmesinden, birtakım üstûreler doğmuşturki birkaçını aşağıda zikredeceğiz.


108A ş kÜstûreleri1. GÜNEŞ HANIMYakutlara göre, Ulu Toyon, Ay Toyon'un kızı GüneşHanım’a âşık olmuş. Ulu Toyon, Altaylılarda Ugan, OğuzlardaGök Han’dır, Ay Toyon, Aitaylılar’da Bay Ülgen,Gök - Türklerde Gök Tanrı'dır. Toyon, babası Seçen’eder k i: «Ay Toyon’un semasına çık; bana, onun kızı GüneşHanım’ı iste! Ne kadar çok ağırlık isterse hiç esirgeme,kabul et.»Seçen, hemen şamaya çıktı, Ay Toyon’un otağına gitti.«Oğlum, kızınızı sevmiş. Onu oğluma verir misiniz?» dedi.Ay Toyon, «Peki veririm, fakat iki nişan isterim. Biridalga : göl - incisi, biri serâb : çöl - incisi.»Seçen, bu haberioğluna getirdi. Ulu Toyon istenileniki nişanın tedarikini kolay gördü. Yerüstünde ve yeraltındane kadar cinler, periler, ruhlar varsa hepsini davet etti.Cümlesi geldiler. Ulu Toyon dedi:«Ey kahramanlar! İçinizdebenim istediğim iki armağanı bana getirmeyi, kimüzerine alacak? Bu iki armağanıbulmak, getirmek gayetkolaydır. Biri dalga : göl - incisi, biri serâb : çöl - incisi.» Cemaattenbu teklifi kabul edecek hiçbir kahraman çıkmadı.Ulu Toyon teklifini tekrar etti. Yine cevap veren olmadı.Üçüncü teklifinde, bir kurt ile bir karga meydana geldiler.


Bu iki armağanı getirmeği üzerlerine alıyorlardı. Fakat,kurt, dalga’yı tutabilmek için uzun bacaklar istiyordu. Kargaise, serâb’ı görebilmek için keskin gözler talep ediyordu.Ulu Toyon istedikleri şeyleri onlara verdi. «Haydi kahramanlarım!Gidin, bana dalga ile serâb’ı getirin» dedi.Bu iki kahraman yola düştüler. Aradılar, taradılar, çalıştılar,uğraştılar. Ne kurt, dalga’yı tutabildi, ne de kargaserâb'ı ele geçirebildi. Asırlar geçti. Bir türlü iki armağangelmedi. Ulu Toyon, istenilen nişanları veremedi ve GüneşHanım’ı alamadı.2. ÇOLBU HANIMYakutlarca Zühre’nin adı, Çolbu Hanım’dır. Bu genç kız,Ülker yıldızını seviyor, Ülker de Çolbu Hanım için yanıptutuşuyor. Ne zaman ki Çolbu ile Ülker bir hizada birleşirler,kalpleri atmağa, göğüsleri kabarmağa, nefesleri gürleşmeğebaşlar. Bu nefesler, birer dalga olur. Derhal kasırgaçıkar, ortalığı birbirine katar. Bundan dolayıdır ki YakutTürkleri, Zühre ile Ülker bir hizaya geldiği zaman, ürkerler.3. ÖKSÜZ KİZ109Bir kış günü, öksüz bir kız, su almağa gidiyordu. Vücuduyarı çıplaktı. Üryan ayakları kardan şişmişti. Karnı açtı,kulakları soğuktan donmuştu. Gözleri yaşlı idi. Elinde, demirbir bakraç vardı. Çeşmeye gidiyordu. Birdenbire birkasırga koptu. Ay, yukarıdaki köşkünden, bu zavallı kıza bakıyordu.Dedi ki: «Mutlaka üvey anası bu kıza zulm ediyor.Kıza acıd Kız o sırada, bir çalının içinde yürüyordu. Ay çalıyaem retti; «Kızı al, gel!» dedi. Derhal çalı, bir at oldu.Bir yandan gök alçaldı, bir yandan çalı yükseldi. Kız, bak-


110racıyle beraber, göğe geldi.Şimdi, Ay'ın iıalden hale geçmesi, hep Öksüz Kız'm geçirdiğiserencamlara tâbidir. İlk gece Ay, gümüş bir yaygibidir. Kız büyüdükçe, Ay da büyür. Fakat bazan kız otağagirer, halı dokumaya başlar. O zaman Ay, sevgilisini göremediğindenhasretle yüzü hilâle döner. Bazan kızın keyfiboşarak, bakracıyle beraber göle koşar. O zaman ayın yüzü,bedirlenir.Bundan başka gökte bir Beyaz Ayı vardır ki ÖksüzKız’ı sevdiği için, Ay’ı tutup boğmak ister. Fakat ona gücüyetmez. Yirmi beş gün, Ay galiptir. Yalnız üç gün Ayı galebeçalar. İşte bu zamandadır ki, Ay görünmez.


111BeşinciMebhasTürk Dinine Dâir Müteferrik Malûmat1. İÇ ve DIŞEski Türklerde, bütün mevcutlarm ruhları olduğunu gördük.Bu hal gösterir ki Türk'ün nazarmda her şey. kudsî idi.Kudsî olan şeyler, mukaddes ve gayr-i mukaddes diye ikiyeayrılır. Türkler mukaddese Ak, gayr-i mukaddese Kara namlarınıverirler. Kudsînin zıddı ise, lâ-kudsî (profane)dir. Türk’egöre hiçbir şey lâ-kudsî değildir, bundan dolayıdır kİ Türkçedelâ-kudsî kelimesinin mukabili yoktur. Kudsî, mukaddesve gayr-i mukaddes diye iki cinse ayrıldıktan sonra,mukaddes cinsinin de, birçok nevileri vardır. Meselâ,Tsin dinindeki dört renk, dört nevi mukaddesliği gösterir.Kızıl’m mukaddesliği başka, Gök’ünkü başkadır, il dinindekiongunlar da, ayrı mukaddes nevileri gösterir. Bu nevilerdenher birisi ayrı bir âlem olduğu için diğerleri kapalıgibi idi. Binaenaleyh her birisi kendisini iç addederek, diğennev’e dış namını verir. Meselâ, Dede Korkut Kitabı’ndaÜç-Oklar kendilerine İç-Oğuz, budunlara Dış-Oğuz diyorlar.Bu isiımler. Üç - Oklar’a göredir. Budunlara sorulsa, onlarda kendilerini İçil, Üç Oklar’ı Dış İl addederlerdi.Eski Türk zümreleri, şimdiki tarikatlar gibidir. Şimdi hertarikat, diğerine kapahdır. Halbuki hepsi de, ehl-i tarikatnazarında mukaddestir. İşte bu tahlil gösteriyor ki, eskiTürklerde lâ-kudsî mefhumu olmamakla beraber, onun rolü-


112nü ifa eden bir !ün hükrhüne tâbi oldular. İnsanlar hâl-i hayatlarında OrtaDünya’da yaşarlar. Orta Dünya nm eski ismi Jun (Acun)’-dur. Orta Dünya’nın mmtakaları ibtida dört iekn, sonra sekiz,daha sonra on yedi oldu.Yukarıki Sema.— İl dini, yukarıki semayı iptida, üçkat olarak tasavvur etti. Oğuz'un Sağ - Kolu Üç -Ok'tan mürekkepolduğu için, Yukarki Sema'nm da, üç kat olmasıtabiî idi. O halde Oğuzların Yedi Tann’sıdır ki Yedi Kudaynamiyle Altay Türklerinin Üçüncü Kat Göğünde kalmıştır.Sonradan, Yukarıki Sema, dokuz, daha sonra on yedi katolarak tasavvur edildi.Aşağıki Sema.— Aşağıki Sema, İlhanlık dini teşekkülettikten sonra tasavvur edildi. Altay Türklerinde bununkatları yedi yahut dokuzdur. Aşağıdaki Sema'nm da kendinemahsus güneşi vardır. Fakat, bunun rengi kara olup.


113siyah nurlar neşreder.Ateşin üç nevij— Yakutlarda, ateşin üç nevibu üç âleme nisbetledir.olması,3. DİN ISTILAHLARIEski Türkler, il devrinde, dine nom namını verirlerdi.(Divanü Lügat.) Din kitabına da nom derlerdi (Cihân-güşây).İl dininin ruhanî reislerine Toyon, kâhinlerine Kamnamlarını verirlerdi.4. İBADETLERŞamanizm devrinde, dört mevsime mahsus kurbanâyinleriyle, senenin ortasındaki büyük kurban âyîni vardı.İl devrinde, Oğuzlarda şölen adlı ziyafet vardı. Oğuz’unYirmidört Boyu, bu ziyafette hazır bulunurdu. Her İl, kendisünügünden yiyebilirdi. Şölende, Oran kopuz çalarakOğuznâme’yi okurdu, ilhanlık devrinde, demir âyîni vardı.Bunlar büyük ibadetler olup, ayrıca da her ilâh için kurban ■lar kesiliyordu.


115S Ö Z L Ü Kağırlıkahfâdahkâmaile asabiyetiaks-i sadasızalâyişâliâmilananeanâsır-ı erbaaarz etmekîsâasabeasabiyyet dinîasgar-i nâmütenâhiataletâyînayniyyetazametâzâm-ı nâınutenahiazîmbâdlrebahşetmekbahususbâis: başlık, kalık; kız almak için verilen para, mü'cevher ,giyim kuşam eşyası. Evlenecek erke*ğin kız tarafına verdiğiî torunlar.: hükümler, kurallar, esaslar.: aileyi meydana getiren kişilerin, birbirlerini,başkalarına karşı korumaları, birlik olmaları;aile içinde, dışa karşı sıkı bağlılık.: yankısız, karşılıksız.: gösteriş.: yüksek, yüce.: foktör, etken, sebep.: gelenek.: dört madde: ateş, hava, su, toprak.: sunmak, bildirmek.; değnek, sopa.: akraba, yakın, hısım.; Kendi topluluklarını (aile, aşiret, kabile, boy}başkalarından üstün görme ve savunma inancı;aileyi, aşireti, kabileyi, boyu meydana getirenbireyler arasındaki duygu birliği ve birbirlerinikoruma konusundaki sıkı bağlılık,sonsuz küçük,tembellik, üşengenlik,dinî tören,tıpkı oluş, ayni oluş,büyüklük, ululuk, yücelik,sonsuz büyük,büyük, kocaman.— B —zor geçit, felâket,bağışlamak, vermeközellikle, bilhassa,sebep.


116bakiyeartık, kaimtı.baliğ olmakulaşmak, l


117¿cevaben„cevher.cümlesicürsûme, dahildarbe yemek, darb-ı meseldarbolunmakdirayetlidûn^ecinneefrâd.efsunehM tarikatekseriyaeminemvalendâm-gûşterkek dinîerkek naturizmîervahervah-ı habiseervah-ı tayyibeesatiresâtîrîesraresrarengizevvel emirdefağfurfâl-î hayrcevap oiarak.(Burada) kök, esas,hepsi.kök, iz, küçük canh.— D - -iç, içeri.yenilgiye uğramak, aci çekmek,atasözü,(burada) söylenmek,yetenekli, başarılr, becerikli,aşaği, alçak,-E —: Asimda, «ana karnrndaki çocuklar» demektir.Metinde «cinler, cin tayfası* anlammda kullanılmıştır,fertler, bireyler,büyü, sihir, afsun.tarikat adamı, tarikata girmiş olan kimse,çok defa,güvenilir,mallar.gövde eti, gövde etinin bir kısmı,otoritenin, aile birliğinin, evliliğin erkek (baba)soy zincirine göre biçimlendiği inanç sistemi,(patriarcat).bkz. erkek dîni,ruhlar,kötü ruhlar.İyi ruhlar.Istûre’nin çoğulu, bkz. ûstûre.gerçekte olmayan, masalımsı, mitolojik.sıHar, gizli şeyler,gizli, bilinmeyen.ilkin, her şeyden önce, en başta, ilk iş oiarak.— F - -Çin imparatorlarının unvanı,uğuriu durum, iyi alâmet.


118faraziyefaziletfedâ-yı hayat etmekfendfendlifevkfeyzfezafırkafilhakikafilvakigaleyangayr-i .müsavigayr-i mûterafıkgazvehadhaizhâkîhâdim olmakhalâskârhkhalefhâlîhâl-i hayattahamihamile kalmakhamiyeharîmharshâshâsılıhâssahayırkârhengâmhıdivhıttahicret etmekvarsayım,erdem.canını vermek, ölümü göze almak,hile. dek. oyun,hilekâr, oyunbaz.üst, yukan.verimlilik, bolluk, gürlük, manevî ilerleme,uzay,parti.gerçekten, gerçekte,gerçekten, gerçekte.G —kaynaşma, coşma,eşit olmayan,ayrı, bîr arada olmayan,din düşmanlarıyle yapılan savaş; yağma akını.— H —derece.taşıyan, kendinde bulan.toprakla ilgili, kökeni toprağa bağlı.hizmet etmek, yardımcı olmak.kurtarıcılık.sonradan gelen.boş, ıssız.sağ iken, yaşarken.koruyucu (erkek), kayırıcı (erkek).gebe kalmak.koruyucu (kadın), kayırıcı (kadın).(burada) yan, ev. yatak, bîr evin mahzsen yeri,kültür.özge, mahsus.sözün kısası, kısacası, özet olarak.özellik.yararlı, hayırlı,sıra, zaman, vakit,geniş yetkili vali,ülke, memleket,göçmek, başka yere gitmek.


hikmethizahotozhusulhusule gelmekhükümranıtlak etmekıstılahibdâ'ibzal etmekİcapicbar etmek;cmal edilmekîcra etmekİçtimâ*içtimââtİçtimaî}khkak-ı hakihtimamihtinak-ur-rahmihtirazkârihtiyar etmekihtiramikame etmekiiâheilhak etmekllâhzadeilm-i ezelî (prescience):119gizli sebep.sıra, aynı çizgi üzerinde bulunma,eskiden, kadınların, süs için başlarına taktıklarıküçük başlık,meydana gelme, ortaya çıkma .meydana gelmek, ortaya çıkmak,egemen.(burada) adlandırmak,terim.yaratma, türetme.esirgemeden vermek, bol bol vermek.gerek, lâzım gelme.zorlamak.özetlenmek, kısaltılmak.yapmak, yerine getirmek, gerçekleştirmek,toplanma, bir araya gelme.toplanmalar, bir araya gelmeler.toplumsal, toplumla ilgili.kendi gücüyle hakkı yerine getirme, hakkınıalma.bakım, özen gösterme.duyu bozukiuğu. isteri, rahim boğulması.çekingen.seçmek, yeğlemek, beğenmek, göğüslemek,saygı.yerine koymak, saymak.Tanrıça.eklemek, katmak, ulamak.Tanrı oğlu, babası Tanrı olan, yarı Tanrı.Sözlük anlamı, «doğuştan bilgi, geleceği bilme»demektir. Terim olarak, yaratıkların bilemeyeceği,yalnız Tann'nın bilebileceği bilim,anlamına gelir. Bu, evrenin yaratılmasındanönce de var olan ve yalnız Tanrryaözgü bilimdir. Dinsel inanışa göre, Tanrı, herşeyi önceden bilir; O'nun bilemeyeceği şeyyoktur; ezePe, yanî evrenin yaratılmasındaönceye özgü bilgi, yalnız Tann’ya mahsustur.


120iltihak etmek : katılmak, aralarına girmek.imâ etmek : sezdirmek.InhÜâl : çözülme, dağılma.in'/kâsaksetme, yansıma.inkılâpdeğişme, değişiklik, devrim.inkısambölünme, parçalanma.inşâd etmekBir şiiri, bir parçayı ahenkli biçimde okumak.irttibakuyma, kendini alıştırma.intifâ edilmekyararlanılmak.inzivayalnızlığa, bîr köşeye çekilme.iptidaönce, ilkönceirâe etmekgöstermek, temsil etmek, belirlemek.irâe olunmakgöstermek, temsil edilmek, belirlenmek.İrca edilmekçevrilmek, dönüştürülmek.irtibatbağianti, ilişki.ismettemizlik, arılık, namusluluk.isnat edilmeküstüne suç atılmak, yüklenmek.istîdlâl edilmeksonuç çıkarılmak, sonuca varılmak.İstihaledeğişim, değişiklik, bir halden bir hale geçme.istihsalüretirh.istilzam etmekgerektirmek.istinat etmekdayanmak.istirham etmekyalvarmak, yakarmak, dilemek.iştikaktüreme, çıkma.ithal etmekitibar olunmakithal olunmakitikatittihatittihat etmekiçeri almak, içeri sokmak; kalmak, eklemek.sayılmak, yerine koyulmak, kabul edilmek.katılmak, eklenmek.inanç.birlik, beraberlik.birleşmek, bir araya gelmek.ittihaz edilmek kabul edilmek, sayılmak, seçilmek, tutul*mak.ittihaz etmek : kabul etmek, saymak, seçmek, tutmak.ittîsâ.izahkârbolluk, genişlik, genişlemek.açıklayjci.izdivaç etmek : evlenmek.


121kabi-el-mîlâdkadın dinîkadın naturîzmikâhinkail olmakkalîçekalbetmekKamerkâmilenkaoskasvetkavmiyetkazâenkefaretkemiyetkenz-i m ahfîkerîmKevserkeyfiyetkıt’akozmogoniİsa'dan önce.otoritenin, aile birliğinin, evliliğin kadın (ana]soy zincirine göre biçimlendiği inanç düzeni,(matriarcat),bkz. kadın cUni.gaypten haber veren kişi, falcı.İnanmak.seccade, küçük halı,çevirmek, döndürmek.Aybütünüyle, hepsi.evrenin, acun durumuna gelmeden öncegeçirdiği düşünülen uyumsuz ve karışık du^rum.sıkıntı, iç sıkıntısı.(burada) topluluk,yanlışlıkla, bilmeyerek, kazâ île.arınma, temizlenme, suçluluktan kurtulma cezası,nicelik.Bir tasavvuf terimidir. Sözlük anlamı «gizlihazîne» demektir. Terimin kaynağı, bir ha^dîse dayanır. Tasavvufî İnanışa göre, Davutpeygamber Tanrı’ya, yaratılmadan önce neredeolduğunu sorduğu zaman. Tanrı : «Benbir kenz-i mahfî (gizli hazîne) idim, bilin*mek istedim ve evreni yarattım.» buyurmuş.Bu hadîse dayanan ken^l mahfî, tasavvufta«gayp âlemî, ancak Tanrı'nın bildiği âlem, ev*ren öncesi varlık» anlamlarına gelen bir terimdir,cömert.cennette olduğuna inandan, suyu çok tatlıgöl ya da ırmak,nitelik, özellik,boy, ölçü,evrenin yaratılışını inceleyen bîlîm dalı; ya-


122kitabeKudaykudsiyetkutupkuvve-i kudsiyyekuvve-i müeyyîdeküfv (küföv)lafzenlâhikalâhutlâhutîlâ-kudsîlâalettâyînlamalâ-mukaddeslevazımleziz/azıt.ratılış destanı.gök ruhu, semavî ruh. bkz: Yayık,kutluluk.Bir tasavvuf terimidir. Sözlük anlamı, «değirmentaşının ortasındaki mil»dîr.Tasavvufî inanışa göre. Tanrısal aşkta yükselmiş,Tanrı nm takdiriyle maddî ve manevîalanlarda görevlendirilmiş yüce kişiye kutupdenir. Kutupluk manevî bir makamdır. Tanrı,kutupları evliyalar arasından seçer. Değirmentaşı nasıl, bir mii'in çevresinde dönerse, evrende kutup adı verilen ermiş kişinin çevresindedönmektedir. Evreni yöneten görünmezkişilere rical-ül-gayb adı verilir. Bunlarbelli sayıda kişiel (kutup) ve topluluklardır(Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Üçyuzler.) İnsanlar,bunların yardımı ve şefaati sayesindeyaşarlar. Rical-ül-gayb’dan birisi ölünce, yerini,bir başka ermiş kişi alır.Dört kutup vardır. Bunlardan biri, öbürlerininbaşıdır. Buna kutb-ul-aktâb (kutuplar kutbu)derler,kutsal güç.yaptırım gücii, bir işin temel dayanağı,denk, eş.— L —sözle.kelime türeten ek; bir bölüme eklenen parça.Tanrısal âlem.Tanrısal, İlâhî,kutsallık dışı,gelişigüzel, rasgele.Buda rahibi.kutsallık dışı, mukaddes olmayan,gereç, gereçler,lezzetli, tadı güzel.


123mabutmadde-i ûlamaderîmaderî nesepmahalmahdutmahfuziyetmaldemâ’kesmaktulmakulât-ı erbaamakulemakûsmâlamâlmasnuatmasuniyetmaşrıkmaşerîmaznunmanzumemazhar olmakmebusmebzul— M —Tanrı.İlk madde, temel madde,anaya ait, ana ile ilgili,bk. kadın dinî,yer.sınırlı, sayılı, kapsamı geniş olmayan.Korunma, saklanma, elden çıkarılmama, korunurluk.şölen, yemek şöleni, sofra.yankı, tepki.öldürülen.Dört kategori. Aristo, ana kavramları sistem»leştirmiş ve on’a ayırmıştır. Aristo’nun bildirdiğion kategori şunlardır : Cevher, nicelik,görelik, zaman, yer durum, iyeliık, etkuedilgi.Aristo'dan sonra gelen filosoflardan bir kısmıona uyduğu gibi, bir kısmı da ondan ayrılmıştır.Niteki.m, İslâm felsefesinde dörtkategori vardır ve buna makulât-ı erbaa denir.Bir felsefe ve mantık terimidir. Fransızcasıcatîgorie'dir. «Öznitelik, bir ne*^neye yükle,nen nitelik, variık kalıbı, bilgi edinmemizisağlayan kalıplar» demektir, bkz ; makulât-ıerbaa.karşıt, ters, tersine.ağzına kadar dolu, pek çok.sanatlıca yapılmış şeyler, sanat değeri olannesneler.korunuriuk. dokunulmazlık,doğu.ortaklaşa, topluluğun olan.(burada) sanılmak, zannedilmek.(burada) sistem, takım, dizi.(bir İyiliğe) erişmek, ulaşmak,seçilmiş, gönderilmiş,bol, çok.


124mecazî: sözün, gerçek anlamı dışında kullanışıyla ilgllî.»necmû• toplam, bütün, hepsi.medar olmak : yardımcı olmak, yararlığı dokunmak, dayanakolmak,medlûl: anlam,mefkûr©: ülkü,mefhum: kavram.meflûç: inmeli, vücudunun bir yeri tutmayan.meftun olmakvurulmak, hayran olmak, gönül vermek.iTiekr: hile, dek.meleke: yatkmiık, alışkanlık, el uzluğu.melhuz; beklenir, umulur.melîke: kadm hükümdar, hükümdar eşi.memur etmekgörevlendirmek.mankıbe : tarihsel bir temele dayalı olağanüstü nitelikteserüven.•menşe,: kaynak, çıkış yeri,mebhas: bölüm,mer’âotlakmerbut: bağh, ilgili,mesabe: ölçü,mesel: atasözü,meserretli: sevinçli,meşumiyetuğursuzluk, yömsüzlük.mevâşî: davar, sığır ve yük hayvanları,metâfetrafmda dönülen, dolaşılan, tavaf edilen (kutsalyer).mevcudat: varlıklar, yeryüzünde var olan canlj ve can*sızlar.^övlûd: doğmuş, çocuk,minvalgidiş, yol, tarz, usul,misafirperverlik : konukseverlik.: karşılık, eşit, denk, eşdeğerli,muamma: anlaşılmaz iş, bilmece,mucip olmak: grekmek, yol açmak.mucibincemuhafızmuharref: gereğince.: koruyucu, savunucu,: bozulmuş, değiştirilmiş.


125muharreryazılı.muhasara etmekuşatma.muhtevâBir şeyin içinde olanlar, söz konusu edilen şey.muhtevi olmalciçine almak, içermek, kapsamak.mukaddesatkutsal olan şeyler.mukallittaklitçi, yansıiayıcı.mukarrerkararlaştırılmış, belirlenmiş.muktedir olmakgücü yetmek, elinden gelmek.mumaileyhadı geçen, adı anılan.munzameklenen, üstüne konan, katılan.munzam kalmakkatılmak, eklenmek.murahhamkısaltılmış (sözcük).mutebergeçerli, saygın.muzlimkaranlık.muzırzararlı, tehlikeli.mübahasekonuşma.mucamaa etmek : çiftleşmek.mûcazat : ceza, cezalandırma.müdîr umde : yön verici, idare eden, ilke, asıl ilke, uyulmasıgerekli kural.mûdîre : yönetici (kadın).muekkel : biri tarafından vekil yapılmış, görevlendirilmiş.müellif : yazar.muennesât-i semâiyye : dişi sayılan kelimeler. Kimi dillerde kelimelererkek ve dişi sayılırlar, imlâları da bunagöre değişir, Arapça, Fransızca vb.)müessesekuruluş, kurum.müessirtesirU.müessiskurucu.möeyyetpekiştirilmiş, kuvvetlendirilmiş, doğrulanmış,güçlendirilmiş.müeyyideyaptırım, bîr şeyin yapılmasını sağlayan göç.möhimmatîısavaş gereçleri bulunan.mökâfatödül.müktesepkazanılmış, edinilmiş.mülâkatbuluşma, görüşme, konuşma.mü! e w enrenkli, boyanmış.


126mümessil ; temsilci.mümin : Tanrıya ve Hak dinine inanmış, îman etmiş;kutsal şeylere bağlı.münakaşatartışma.mündemiçtoplanmış, içinde bulunan.münkasimbölünmüş, ayrılmış, parçalanmış.müncer olmaksonuçlanmak, sona ermek.müncezip bulunmak kapılmak, tutulmak, gönlü akmak.müracaatgâhbaş vurulan yer, yardım istenen makam.müradifanlamdaş, eşanlamlı.müreccahyeğ, üstün.müstahkemberkitilmiş.müstakilbağlı olmayan.müstamelkullanılmış.müşareketortaklık.müşavere etmek danışmak, görüşmek.müş’irgösterici, bildirici.nüştaktüremiş, bir kökten çıkmış.mütecellîgörünen, açığa çıkan.müteessirtesir altında kalmış.mütegaliipzorba.mütehalifuyuşmaz, birbirine uymaz, aykın.mütekabilkarşılıklı.mütemmimtamamlayıci, bütünleyici.mütenavipdeğişken, nöbetleşe.mütenazıransimetrik, karşılıklı olarak.müteneffisnefes alan, canlı.müteradifanlamdaş, eşanlamlı.müterafıkbir arada, birlikte, eş ve arkadaş olarak.mütesavieşit, denk.müteveffaölü, ölmüş.müttehidebirlik, topluluk, birleşik halde.müverrihtarih yazan.müz (Fr Muse)sanat Tanrıçası, ilham perisi,- N —namahrem : (burada) yabancı.nasbetmek : atamak, tayin etmek.naturizm : doğacılık, doğa güçlerine t«pma dini.


127nebatbitki.nefyetmeksürmek, sürgüne göndermek.nesepsoy.neşretmekyaymak.nevropatsinirleri bozuk olan.nevrozsinir hastası.nevzadyeni doğmuş çocuk.n ez'etmekelinden almak.nısıf kuturyarıçap.nidaünlem, seslenme, bağırma.nigehbangözetici, koruyucu.nisbet edatı bir kökten, o kökle ilgili söz türeten ek;—lî, — cî, —cîl ekleri bu niteliktedir.niyaz etmeknüfuznizamnokta-i nazarmdanyalvarmak, yakarmak, dilekte bulunmak.söz geçiricilik, erk, etki.düzenbakımından, yönünden, açısından.— O - *oguşoymak, boy.okklanların meydana getirdiği birlik, phratrie.p _pare pareparça parça.payitahtbaşkent.perestişkârvurgun, tutkun, tapan, çıldırasıya seven.pes-zindeartık, kalıntı.peyda etmek(burada) kurmak, ilgi kurmak.peyderpeyazar azar, yavaş yavaş.prestijbüyüleme, tesir altında bırakma gücü.— R —Rabb-i hasözel Tanrı, bîr topiulıiğiJn inandığı Tanrı.Rabb-ül-âleminâlemlerin Tanrısı, bütün varlıkların Tanrısı.râbıtâbağlantı, ilişki, ilinti.rahmanîTanrıya mensup; hayırlı ve uğurlu olan.raiyyebir hükümdar yönetimindeki hahk.reâyâ(burada) soylu olmayan; halk.refakateşlik, arkadaşlık.reîs-i rûhânîİslâm dini dışındaki dinlerde din adamı, papas,piskopos, haham.rekz etmek : dikmek.


128ruhanî: din adamı.Ruhullah: Tanrısal ruhun belirdiği yer. Hazreti İsa.— S —sâfilaşağı; alçık.sâhirsihirbaz, büyücü.sahraova, kır.saiksevk edici, itici sebep.sairbaşka, öbür.sâkıt olmakdüşmek, değerini yitirmek.sakinoturan, bir yerde kalan.sanemput.sâniyenikinci olarak.satvetezici güç, zorluluk.sefirelçi.sekînetsakinlik, durgunluk, oturaklılık.semavîgökle ilgili. Tanrısal.serapılgım, yalgın.serencamserüven, baştan geçen olaylar.sevâdkarartı.seyyaregezegen.seyfkiirç.sihrîbüyücülükle ilgili.sihriyyenbüyü ile ilgili olarak, büyülü nitelikte.Sîstan (Sicistan) Iran ile Efganistan arasındaki smır bölgesi.surkale duvarı.sureM mutiakada kesinlikle, kesin biçimde.sütundirek, dikeç.- ş -şeceref: soy kütüğü.şecere-l meKuna : uğursuz ağaç.şefî’lik ; bir suçun bağıî^lanması için aracılık etmek.şehametifgözüpek, yiğit, kahraman.şehvet : cinsel istek, arzu.ŞemsGüneş.şetaretneşe, şenlik.şevket : büyüklük, ululuk, kudretli oluş.şeytanî : şeytanla ilgili, doğru yoldan sapmış.şifâyâb olnıak ; iyileşmek, sağalmak.


129şimal - i garbîşuâ,taaccüptaaccüp etmektaalluk etmektâbitabirtabiatiyletâ'biyetâbiiyettabsız tüvansıztabubeklendiği, gibi, tabiî olarak.yerleştirme, düzenleme.uyruk altına girmek, bağımlılık.güçsüz kuvvetsiz, bitik.bir varlığı, bir nesneyi kutsal sayan, o variıkya da nesneye dokunulmayı yasaklayan inataharrîtahavvültahassüs etmektahliltahsis etmektahtânîtaht-ı esarete alınmaktaht-ı hakimiyyetealınmaktakrirtakrir etmetaksimattaksîm-i a’mâltâlîtamik etmektarîktarümar etmektasavvur olunmaktasniftaunkuzeybatı.ışın.— T —şaşma,şaşmak, hayret etmek.İlişiği olmak, ilgili bulunmak,bağlı, bağımlı, uyruk,deyim.arama, araştırma,değişiklik, değişme.özelleşmek, özel bir anlamasahibi olma.gelmek, ihtisasçözümleme, inceleme.ayirmak, görevlendirmek.altta olan, alttaki.bağımaızhğını kaybetmek, başkasının egemenliğialtına girmek.bağımsızlığını kaybetmek, başkasının egemenliğialtına girmek.rapor; hükümdara bir konu hakkında yazılangeniş yazı.yerleştirme, kararlaştırma.bölümlemeler, ayırmalâr.işbölümü.ikinci derecede.derinleştirmek.yol.darmadağın etmek, alt üst etmek,düşünülmek, tasarlanmak,bölümleme, düzene koyma, dallara ayırma,veba.


130teâküs : karş/tJık, aykınlık, uyu^mazİJk, antagonimse;ayrı cinsten olanlarm bir araya gelmesi.teamül : alışılmış, yapılagelmiş, gelenek haline gelmiş,tebdil etmek değiştirmek, başka biçime sokmak, çevirmek.tecelli etmek : meydana çıkmak, belirmek, görünmek.tecellîgâh : görünme yeri, belirme yeri; açığa çıkma,meydana gelme yeri.teessüs etmekyerleşmek, kökleşmek, kurulmak.tedahül etmekbirbirine karışmak, birbirinin içine girmek.tedarikbulma, sağlama, elde etme.tadavi bl-r-ruhruh tedavisi.tefe’ülenuğur sayarak, hayra yorarak.tefrikayırma, bölme.tefsiryorum, açıklama.tefevvuküstünlüktehalük göstermek can atmak, koşmak.tekabül etmekkarşılamak, karşılık olmak.tekâmülgelişme, ilerleme, yükselme.tekevvün etm ekolmak, doğmak, var olmak.tekvinatyaratmalar, var etmeler.telâkkianlayış, görüş, tasarlayış.temayülboyamak, renk vermek.tavsif olunmakeğilim, bir yana yönelme.temessül etmekbenzeşmek, bir başka hale gelmek.tenakusazalma.tenvir etmekaydınlatmak.tercih etmeküstün tutmak.tersim etmekçizmek, resmini yapmak.tesanütbirlik, beraberlik, dayanışma.tesâudâtyukarı çıkmalar, ağmalar.tesmiye olunmak adlandırılmak, ad verilmek.teşahhusşahıslanma, canlanma, birinin şahsını hatıragetirme.tetkikname ;t inceleme, inceleme yazısı.tevcih etmek : ödülendirmek, rütbe vermek.teveccüh etmek : yönelmek, iltifat etmek.tevellüd ; doğum.


131tevessü, etmektevfikantimsaltimsalîtilâvettotemtotemituğyanulûhiyyetumdeummanunsururuküryanuzuyrukûfuleûstûrevâkıavaktâ kivalidevalîdvasfiyet edatıvarakaveçhilevecdve illâvelâyeM âmmevelûdîyyetvösatyayrimakp genişlemek.uyarınca, uyarak, uygun olarak,sembol, örnek,sembolik.okuma (Aslında, Kur’ân'ın, belirli kurallara.göre okunması demektir),bîr topluluğun ya da tek kişinin gizli ve büyüselduygularla bağlı olduğu hayvan, bitkiya da cansız bir nesne; ongun,totemle ilgili, toteme bağlı,taşma, azma.-ü. Ü -Tanrılık sıfatı,ilke, prensip.engin deniz, büyük denîz, okyanus.madde, kök, esas.oymak,çıplak.becerikli, işe yatkınr.tebaa, bir devletin uyruğunda bulunan.fonksiyon.Ziya Gökalp’m tanımı Için bkz. s. 105.— V —gerçek, olmuş îş.Ne zaman kî, ne vakit ki.anne.doğuran.bkz. nispet edatı,tek yaprak kâğıt,yolda, biçimde, türlö; gibi, üzere,kendinden geçme, esrime,yoksa, aksi halde, aksi takdirde,hükümdarm, halkın bütününü kapsayan otoritesi;devlet otoritesi,doğurganlık,genişlik.


132— y —yahşi: güzel, iyi.yavuz : çok sert güçlü, çetin, yaman; (metinde) kötü.Yayık : bkz. Kuday.yuğ (yoğ) : yas, yas töreni, ölü yemeği.yümn : uğur, bereket.— Z —zâhiraçık, belli.zahiretahıl, yiyecek, aşlık.zaîf-ür-ruhzayıf ruhlu, ruhça yorgun, güçsüz.zail olmaksona ermek, ortadan kalkmak.zapt etmekyazıya geçirmek, tesbit etmek.zaviyetekke, küçük tekke.zemyerme, yergi, kötüleme.zemmetmekyermek, küçültmek, alçaltmak.zevceeş, karı.zıllullahTanrının gölgesi.zikranma,sözünü etme.zilletaşağılık, alçaklık, soyiu olmayış.zulmetkaranlık.zükûrîerkeklikle ilgili.zürriyetdöl, çocuklu olma.zürriyetsîzdolsüz, çocuksuz.


133— A —FİHRİSTAcem, 14.Acun, 112.açık san, 31. bkz. kula,adalet sistemi^ 77.âdem, 39.Afrodit, 79.Avşar. 63-73ağaç, 30, 38.Ağaç - Eri, 40, 94.Ağaç Han, 29.Ağa Han, 29.Ağa Uza, 64.ağzı kara, 74.A-H ien-C hi, 103.ahlâk sistemi, 77.Ahmet Rasim, 11.Ahmet Vefik Paşa, 104.aile, 34.Ak (Cennet), 78.ak, 74. 33. 53. 77. 111. 112. 55,74, 75. 76. 56, 73, 75.Ak-Çar, 73, bkz. Afşar, Avşar.Ak Çora, 73.Ak Dağ. 75. 88.Akdeniz, 30.Ak Göl, 47, 75.ak gün, 74.ak haber, 74.Ak Han. 25, 30.Ak Kaplan, 76.ak kaş, 74.Ak Kemik, 73, 85. 107.Ak - Koyunlular, 73.Ak Şüyek, 73. bkz. Ak Kemik.Ak Şaman ^ 74, 074.Aktu, 78.Alageyik, 42. bkz. Alan Kova.Alan Kova, 106, 107 bkz. A!ageyik.Alayuntlu, 63. bkz. Ula Yuntluğ, 63.Alka-Evli, 63, bkz. Alka Bölük.Alka-Bölük, 63. bkz. Aile Avlı.Alınca Han, 91.Altay, 43.Altay Türkleri. 54. 66, 70.Altı Çub, 40.Altı-Ok. 55.Altı-Şehir. 90.Altın İşık, 107.Altın Ok 58.Altın Yay, 94, 99.Altun Kaan, 96.Amlak, 91.afnı ak, 74.anacı, 36.Anadolu, 76.Annamlılar, 28.Arpad, 48.A-see-na, 103. bkz. Kurt, Şane.Aşağıdaki Sema, 42.aşıglu, 60.aşiret, 34. 45. 67.aşiret dini, 70.atasagun, 49.ateş. 30, 41.Avar, 92.Ay, 95, 109, 108, 110.Ay Ata, 85.


134Ay Han, 54.Ayzıt, 36, 79, 81.Ay Toyon. 65, 108, bkz. Bey ÜlAyzıt 36, 79, 80, Ayısit,îye Hezît. 36.^ B —Baçak, 98.bâgış, 42.Balasagun, 89.Barkan. 98.Barmakluk Çosun Bilig. 97.Barsacar, 91.batm, 34. 67.Bayındır. 73.Bay Ülgen, 39. 55. 57, 65. 77, 84.88. bkz. Ay Toyon.Beş - Balık. 90.Beyaz Ayı, 110.biçim, 38. bkz. maymun.Bizans müverrihleri. 90.Bogu Han, 91.boy, 42.Bozkurt, 100. bkz. Börte Çîno.Boz-Ok, Boz-Oklar. 54. 93, 99,100.Bogu Han, 44, 87, 88. 106,Bogu Kağan, 44.Bökü Han. 44. 91. 106.Bögü Tekîn. 44.Börte Çîno, 100, 102. bkz. Boz ■budun, 42, 112.Bogu Tigin, 87.Bulak. 73. bkz. Kara Bulak,Buz Dağ. 96. 97.Böğdüz, 63. bkz. Bügdüz.Bügdüz, 63. bkz. Bögduz.Buğu. 56.— C —Câmî-üt-Tevârîh, 58, 62, 67. 03.100, 104.can, 46.Cengiz, 40 bkz. Çingiz.Cihan-güşây, 113, bkz. Tarîh-tCücen, Cücenler, 92, 104.- Ç -çağ, 37.Çağdavul, 31.Çakır, 59.çal - kara, 59.çar, 73.Çarukluğ, 63.Çavuldur, 63. bkz. Çuvaldar.Cepni, 63.çıfı, 46. bkz. çıvvı.çıwı, 46, 68. bkz. çıfı.Çigii, 91.Sah 46. bkz. çıgı, çıwı.Çin, 76, 81, 86. 89.ÇIngîz, 69. 70. Cengiz.Çinli, Çinliler. 28, 107.Çomak - Eri. 40.Çolbu Hanım. 109, bkz. Zühre.Çung-Yang-Yue. 18. 19.Çürcet 97._ D —Dağ Han, 54. 93, 95.davul. 43.Dede Korkut Kitabı. 99. 105, lif»demir, 38. 41.Deniz Han, 54, 93.dış. 111.dış 11, 111.Diş -O ğuz. 112,Dib-Bakuy Han, 91.Divan, 12. 43.


135Divanü Lûgat-ît-Türk, 12, 14, 62.22Din Tarihîne Daîr Teticikler, 22.dişi umde^ 82. bkz. kış umdesi.Dokuz Ağa Uza. 64, 70.Dokuz Atalı, 66.Dokuz Dedeler, 39.65, 67, 85. bkz. Dokuz-Uygur.Dokuz-Oğuz Menkıbesi, 39. 55.Dokuz Tanrılar, 64.Dokuz-Uygur, 67. bkz. Dokuzdomuz,37. bkz. domguz, tonguz.Durkheim, 22.— E —Ebülgazi Bahadır Han, 104.ejderha, 30.Elçi Han, 91.Alâîyye, 60. bkz. SelçuknâmeEnuşe Han, 104.Ergenekon (yer), 100, 102, 104Ergenekon Menkıbesi, 100, 102.erkek naturizmi. 44.erkek umde, 82. bkz. yaz umdesi,Erlik Han, 75, 77, 85.eş, 46. bkz. tabla.eşik, 47.eşli, 47.ev perisi, 47.— G —Gali Tigin, 89.Garp Denizi, 103. bkz. Si-Hal.Garp Medeniyeti, 103, 23.gök (renk), 75. bkz.Gök Han, 30, 54, 93, 108.Gök Kızı, 88.Gök-Moğol, 75.Gök Tanrı, 75.Gök-Türk, 75. bkz. Kök-Türk.Gök-Türkler, 12, 17, 100.gün, 85, 95.Güneş, 62.Güneş Hanım, 108.— H —Hia prensesi, 107.l-lia sülâlesi, 107.Hiung-nu, 18, 20, 103. bkz.Hun, 18, bkz. Hîung-nu.Hiyao - Kingler, 17.horoz, 28.hotoz, 43.Huei-Hunlar, 100.- i -İbn Bibî, 60.İç il, 111.İç-Oğuzlar, it i . bkz. Üç-Oklar,Idil müren, 96.İki Kol. 72, 77.İki Tabaka, 77.İl, 13, 64, 65, 77, 112. 142.İl Besleyici 69.İl Bilici, 69.İlhan, 100.İl Tanrısı, 55.İt, 37, 38.İt Barak, 37, 42.İye Hezit, 36. bkz. Ayısıt, Ayzıt,İye Kila, 35, 50. bkz. İçe, Kul.İye Uza, 64.— JJapon sülâlesi, 107.Jun, 112. bkz. Acun.


136— K —Kadırkan, 77.Kağnılı, 97. bkz. Kanklı.Kalaç, 94.Kam, 49, 112, bkz, Böge, KaKaman, 35. bkz. Böge, Kam, Oyun,Kamboçlular, 22.Kanklı, 94, 97, 100. bkz. Kağnılı.Kao-Çang. 103.Ka-Pan-Pu, 103.kaplan, 30.kaplumbağa^ 30.kara, 44, 53.kara baş, 73,Kara-Budun, 75. bkz. Kara-Ka-Kara-Bulak, 75. bkz. Bulak,Kara Çora, 73.Karagöz, 33.Kara gün, 73.Kara - Güneler, 73.kara haber, 73,Kara Han. 40, 44, 46, 55. 66, 92.Kara-Hıtay, 73. bkz. Hıtay.Karahisar, 33.Kara - Kaçarlar, 73.kara kaş^ 73.Kars-Keçiler, 73.Kara Kemik, 73. 105, 107,Kara - Kırgızlar, 73,Karakış, 30.Karakurum, 67.Kara - Râiyye, 75.Kara Süyek, 73. bkz. Kara Çora.Kara Şaman, 73.Kara-Ulus, 75.85î'^ara Clzütler, 85.Karavul, 31.Karçhar, 73. bkz. Kara Çar.Karın, 61.Karluk, Karluklar, 94, 97.Kasuk, 39, 55.Kâşgar, 18, 73, 59, 64.Kayı, 106, 38. bkz. Kayığ.Kay iğ, 106, bkz. Kayı.Kâzım Yaşar Kopraman, 68.Keçe Kitap, 47. bkz. Tandırname.Kıpçak, Kıpçaklar, 73. 94.Kirgiz. Kırgızlar. 107.Kırgız. Han, 106.Kırk Kız, 106.Kırklı, 47.kış umdesi, 82. bkz. dîşî umde.Kış Tanrısı, 103, bkz. Ugan,kızıl. 46, 111,Kızılbaşlar, 73.Kızıl-Elma, 33.Kızıl Han, 25. 30.K izjI Kaplan, 27.Kien-Lîen. 89.Kişi, 83.Kitâbü.i-im-in-Nâfî, 17. 14. 19.kotas, 43,50, kutuz, Tibet öküzü,Kotur Tigîn^ 87.koy, 38. bkz. (koyun,koyun, 30, 42. bkz. koy.Koyunlular, 73.Koyun Yılı, 37.kozmogoni, 83.köpek, 30.Köprülüzade Fuat, 101.körmös, 77, 85, 54.Köyük Han, 91.kula, 31. bkz. açık sarı.Kumlancu, 90.Kurt (kişi adı), 103. bkz. A-sse^a»


137kuş, 70, 42.Kutadgu Bîlîg, 31, 67.kut, 43, 46, 49,Kut Dağı, 21, 50, 89, 51,kut kurdu, 50.Kutlu, 50.Kür Han, 92.Küz Han, 92.il, 104.— L —Li-Ki, 28.Lütfî Paşa Tarihi, 11.— M —maderî nesep, 34.Mahmud-i Kâşgarî, 73, 86.Makaleler ve İncelemeler^ 44.mana, 47.Macar, 98.Ma-Tuan-Lin, 17Mavi Tanri, 33.Mavi Türk, 33.maymun, 37 bkz. piçinMerih, 28.Mesudî, 1000.Mevlîd-I Şerif, 104.Millî Tetebbuiar Mecmuası, 22.Moğol Han, 32, 92.Moğolnâme, 55. bkz. Tevârlh-imukaddes kaz, 64, 111.Mürâc-üz-Zebab, 100.— N —N a-Tu-Lu-Ş i, 103.Nayman, 65.pek, 38, bkz. timsah,pom, 113.Nukuz, 100,- O —Odakan, 35.Od Ana, 36, 41.Od Ata, 36, 41.Od Han, 23.oğlak, 38.Oğlak Ay, 38.oguş, 44.Oğuz, Oğuz-Han, 44, 55, 91, 92,94, 95, 100, 106.Oğuz, Oğuzlar, 44, 54.Oğuz dini, 54.Oğuz Han Menkıbesi, 100.Oğuz İli, 94.Oğuz Kağan Destanı, 98.daki parçalar), 55, 63.ongun, 58.On-Uygur, 67. bkz. On-Orkun.Or Han, 92, 93.Or TIgîn, 87.Orhun Âbideleri, 11.Orhun Kitabeleri, 20, 29, 55, 69, 79.29, 47, 50.Orhun Yazıtları, 12.Orkun Türkleri, 67, bkz. AsyaDersler, 68,Orta Dünya, 112.otacı, 49.oymak, 85,oynuk, 59.oytun, 59.Oyun, 35. bkz. Böge, Kam, Kaman,Ozan, 63, 112.Ö -Öksüz Kız, 110,Öküz, 43. bkz. ud, ut,ölen ruhlar, 78.


138Ötkerler, 85.Öküz Yılı, 37.Ötüken, 21.Pars. 37peri, 47.— P —— R —Rıza Nur, 104.— S —Sağ, 53.soğ oşıglu, 60.sağ karı yagrın, 60.Sağ-Kol, 58.Sa - Kîa - Pa, 28.Saklab, 96.Sarı Han, 25Seçen, 108.rf). 55. bkz. el - Evâmir - ül-Sekiz Ağa Uza, 64. 70.Sekiz Yer-Sular, 64.sema, 61.Şeroşevskîy, 64.sınır perileri, 49.simurg, 43.Siyamlılar, 22.Soğdak, 14. bkz. Soğdlu.Soğdlu, 14. bkz. Soğdak.Sol, 53.sol aşıglu, 60.Sol-Kol, 54, 61.söğüs, 60. bkz. sunûg.Söz Derfeme Dergisi» 59.Su, 30.Su, 38, 40, 83.sulh sistemi, 54.sungur, 59.sur, 46.Suvar, 60.sümü, 86.sünûg, 60. bkz. söğüşSürve Dağı. 78, 79.Süt Gölü, 78, 79, 85.- ş -Şagem, 98.Şah İsmail (kişi), 100.şahin, 59.Şaman, 34. bkz. Böge, Kem, Kaman,Oyun. Toyon.Şamanizm (din), 34.Şamanizm (kitap), 34, 36.şamaniık, 34.Şane, 100. bkz. A-ese-na, Kurt,escare-i mel’une, 39.Secere-i Terakime, 104. bkz. Türk*Şecere-i Türk, 104 bkz. ŞecerelŞeceVe-l Türk, 104. bkz. ŞecerelŞecere-i TürkŞi-Kingier, 17.— T —tâbia, 47. bkz. eş.tabu, 82.takagu, 38. bkz. dakuk, taguk,Talaşlar, 101.Tandırname, 47. bkz. Tenara, Tangana,Tangere.Tangut, 98.Tan-Ju, 19.Tanrı,. 68, 100, bkz. Gök.Tanrı Kara Han, 39, 44. bkz. KaTanrı Kutu. 50. 69.Tao, 26.Taozim, 26, 61.Târ!lı.l Cihan - güşây, 39.Tasvîr-I Efkâr. 104.


139Tat, 15, bkz. Sumlım Tat.Tatar Tatarlar, 21.Tatar Han, 92.Tat-Eri, 92.Tavvgaç, 15.Tavvgaç Han, 16.Tavşan, 37, bkz. tavşgan, tavıştavışgan,38. bkz. tavışkan, tavtavuk,37. bkz. dakuk, taguk,Tohou, 58.Tevârih-ÂI-i Osman, 11.Tevârîh-I ÂI-i Selçuk. 60. bkz.Tibet, Tibetliler, 22, 27.Tibet' öküzü, 43, 48. bkz. kotimsah, 59, bkz. nek.Timur, 59.tin, 46.Tomurdu Kâğul, 97,tonguz, 38. bkz. domuz, donguz.totem, 50.Toyon, 108, 112. bkz. Böge, Kam,Kaman, Oyun, Şaman,töre, 11.törü, 13,törüg, 12.törün, 12.Tseou-Yen, 25.Tsin, Tsinier, 25. 28. 85.Tsin dini, Tsinlerin dinî, 35.tuğ, 43.tuğrul, 43.Tuhsiller, 26.Tukyular, 100, 103.Turfan, 48, 90.Tutuk, 91.Tükel Tigin, 87.Türk, Türkler, 58, 59, 65, 66, 67, 68..73, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 83,111.Türkçe, 60.Türk Han, 91, 94. bkz. EbülceTürk Mîtololfsl, 60, 91, 94, 98.Türklerin Soy Kütüğü, 104’ bkz.Türk Tanrısı, 69. bkz. Bay Ü


140üsture, 108.Üze Tengri, 12.— V —Vecit, 73.Venüs, 50.Vulak, 73. bkz. Bulak, Ulah.— Y —yada haşı^ 45. bkz. cada taşı, yatYağız Yer! 75, 76.yağmur taşı, 45 bkz. hacer-ülyahşi, 74 , 48.Yakutlar, 57, 65.Yalvaç, 45.yaman, 75, 76.Yang, 50, 51, 52, 53, 76, 81.yasakçılar, 80.yat, 45.yavuz, 75, 76.Yayık, 77, 78, 84.yayucı, 77, 80, 85.Yazıcıoğlu Ali, 55.Yazmki, 75. bkz. Sayınki, Yayınkî.Yaz Tanrısı, 103, bkz. Bay Ülgen.yaz umdesi, 82. bkz. erkek umde.Yedi Kuday, 54, 112, bkz. Yedi TanrıYedi Tanrı, 112. bkz. Yedi Kuday.Yen, 50, 51, 52. 53. 76, 81, 82.Yer-Su, Yer-Sular, 31, 45. 48,56, 65, 66. 67, 68, 69. 70.Yeşil-Han. 25.yeşim, yeşim taşı, 45. 73, 85, 86.yılan, 37, 38.Yıldız Han, 54, 70, 95.Yi- King, 23. bkz. Shi-Ching.Yirmi Dört Boy, 62, 94.yuğ, 17.Yukarıdaki Gök Tanrı, 79, bkz.Yukanki Sema, 112.yund, 38. bkz. at.yüzü kara, 73.— Z —Ziya Gökalp, 26, 40, 54, 98, 109.Zühre, 28. bkz. Çolbu Hanım.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!