sevkeder. Tamam mı devam mı, diye düşünürken, bir karınca gözünetakılır. Karınca kendisinden büyük bir buğday tanesini yukarı, yuvasınaçıkarmaya çalışmaktadır. Fakat biraz çıktıktan sonra yere düşer. Tekrarbuğdayı alıp tırmanmaya başlar. Hayli yol aldıktan sonra yine düşer. TimurHan kafasındaki düşünceleri bir tarafa bırakıp netice ne olacak diyekarıncayı takip etmeye başlar. Karınca tırmanır düşe, tırmanır düşer, fakatyılmaz. Azimle engeli aşmaya çalışır. Timur Han üşenmeden sayar. Tamotuz altıncı tırmanışta engeli aşmayı başarır.Bu hâl beyninde şimşeklerin çakmasına sebep olur Timur Han’ın.Nihayet elini alnına koyup, “İşin sırrını şimdi çözdüm. Bunu bana bu karıncaöğretti. Başarının yegane çaresi sebat etmektir, engelleri göğüsleyip sabırlaaşabilmektir” der ve ondan sonra ömrü boyunca bu esastan ayrılmaz.Dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurar.Yeter ki insan, kafasına koysun, azmetsin, sebeplere yapışsınyapamayacağı iş, aşamayacağı engel yoktur. Yine tarihten ibretli bir örnekdaha vereyim: Endülüs Emevi devletinin kurucusu I.Abdurrahman’ın bütünyakınları katledilmişti. Şam’dan canını zor kurtarıp kaçtıktan sonra binbirtürlü sıkıntılar çekerek; denizi geçip, çölü aşarak Endülüs’e (İspanya’ya)ulaştı. Orada da peşini bırakmadılar. Her yerde aradılar. Fakatazmetti,sabretti, tek başına mücadele ederek kendine taraftar buldu, sebatıve güzel idaresi ile 756 senesinde devletini kurdu. Bu sırada yaşı da 25 idi.Engelleri aşıp başarılı olmuş kimseler, olağanüstü insan değildirler.Onlar da bizim gibi insandır. Başarı, ne süper bir zekâ gerektirir, ne debaşarıda tabiatüstü bir yan vardır. Fakat başarı, genelde şans temeliüzerine de kurulmamıştır. Çalışma,sabır ve cesaret üzerine kurulmuştur.Başarının büyüklüğü, idealimizin büyüklüğüyle belirlenir. Küçükhedefler düşünürsek, küçük başarılar elde ederiz. Büyük hedeflerdüşünürsek, büyük başarılar kazanırız.Başarı yolunda ilerlerken karşımıza çıkan bazı engelleri hafife almakuygun değildir. Her taşın kendine göre ağırlığı vardır. Umulmayan taş, yararbaş, demişler.Netice olarak, başarıda karamsarlığın, korkunun yeri yoktur. Eğerzorlukları, güçlükleri aşmasını bilirsek sonunda mutlaka kolaylık vardır.Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen,”Güçlükle beraber elbette bir kolaylıkvardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnızRabbinden iste!” [İnşirah 5-8] buyurulmaktadır.Anında başkasına havale 19.1.<strong>2001</strong>Ülkemizin durumu ortada... Bu duruma üç-beş günde gelinmedi tabiiki. Yıllar öncesinden yapılan yanlışlıkların neticesinde bu günlere gelindi.Fakat, mesela son on yılda memleketin idaresinde görev almış kimseleresorsak, herkes başkasını suçlar; mertçe, benim şu şu hatalarım oldu,diyebilen kişi çıkmaz her nedense.
Sadece devlet yönetimine has bir özelliğimiz değil bu aslında. Toplumolarak hatayı kabullenmeme umumi hastalığımız. Kusuru, bırakın üzerinealmayı, kimse yakınına bile yaklaştırmıyor. Halbuki hatayı kabullenmek birfazilettir.Eskiden herkes kişi ile değil, işi ile uğraşıyordu. Bunun için de huzurortamı vardı. Şimdi ise, üç-beş insan bir araya gelince, hemen başkalarınıtenkit etmeye, dedikodu yapmaya suçlu aramaya başlıyor. Eskiler, hepkendilerini hesaba çekerdi. Şimdi ise, sadece başkalarını tenkit ediyoruz.Kendi yaptıklarımız hiç hatırımıza gelmiyor. Sanki kendimiz, sütten çıkmışak kaşık gibi tertemiziz... Sanki bütün yanlışlar, hatalar başkaları için...Bir arkadaşımın bu konu ile ilgili olarak anlattıkları enteresandır:Çalıştığım işyerinde, işyeri sahibinin sekreterliğini yapıyordum birzamanlar... Patronun yanına müessesemizde çalışan elemanlar, kısımmüdürleri gelip giderlerdi. Gelip gidenlerden müdürlerin sıkıntısını, dahaziyade personel; personelinkini ise müdürler teşkil ediyordu. Bunlarınaralarındaki tatsız olaylar, gündemin konusunu oluşturuyordu. Giripçıkarken, onların konuşmalarının çoğuna kulak misafiri oluyordum.Ziyaretçiler gittikten sonra, patron ortaya konuşarak, “Başkalarınıüzmemek için şöyle yapmalı; şunları yapmamalı...” gibi bâzı tavsiyelerde veikazlarda bulunurdu.Ben bu konuşmaları, “Bu sözle filancayı kastediyor, şu sözle ötekinikastediyor...” diye düşünerek, hemen başkalarına havale ederdim. Busözlerden hiçbirini kendime yaklaştırmazdım. Bazı nasihatlar beni deilgilendiriyorsa da, ben hiç oralı olmuyordum.Benim bu hâlimi farkeden patron, bir gün prensibini bozup, ikazlarınıyaptıktan sonra, ben henüz, “Acaba kimi kastetti, kime havale edeyim” diyedüşünürken, bana dönüp, “Evlâdım, bu sözler sana, başka tarafa havaleetmeye uğraşma!” demesin mi? Öyle mahcup oldum ki, yer yarılsa da içinegirseydim.Bir gün de patronum, kısım müdürlerinin bazılarına şunları söyledi:“Ben, bir kısma yönetici tayin ederken, işi iyi bilmesiyle beraber,maiyetinde çalışanları üzmeyecek, onların her işi ile ilgilenecek, sıkıntıvermeyeceği gibi, aksine onların sıkıntılarını giderecek, onlara haksızlıkyapmayacak zulmetmeyecek kimseleri seçmeye çalışıyorum. Fakatyanılmış olabilirim. Gözden kaçmış olabilir. İdarecilik çok önemlidir. İdareciyumuşak huylu, güler yüzlü olmalıdır. Yanına rahat girilebilmelidir. Birinsanın yüzüne sert bakmakla bile kul hakkı geçer. Kul hakkı çok önemlidir.Kul hakkına dikkat edemeyen, maiyetindekilere zulmeden kimseler olabilir.İçinizde huy olarak da, sert tabiatlı olanlar olabilir. Kırıcı olanlar olabilir.Elinde olmadan kırıcı davranabilirler. Bu huyda olanların yöneticilikyapması uygun değildir. Huzursuz iş ortamı verimi de olumsuz etkiler. Hemiyi para kazanmamız hem de herkesi memnun etmemiz gerekir. İdareciliğindışındaki işler de iştir. Alın teri her zaman kıymetlidir. İnsanın mizacınauygun iş yapması lazımdır. Hatada ısrar etmemelidir.Eğer içinizde, bu huyda olan kimseler varsa, gelsin, açıkça söylesin.“Benim huyum kırıcıdır. Kendime hakim olamıyor, kendi sıkıntılarımı onlara
- Page 2 and 3: görüşebilirsin. Yok, sesi gür b
- Page 4 and 5: İnsanoğlu hep sıkıntısız olur
- Page 8 and 9: aksettiriyorum. Bildirdiğiniz şek
- Page 10 and 11: Ne yapalım artık bu tür tepkiler
- Page 12 and 13: Yüce olan Allahın, "Kim bir köt
- Page 14 and 15: Dünya derin bir deryâdır 3.2.200
- Page 16 and 17: kıymetli kumaştandır. Bunu da al
- Page 18 and 19: Çağırıp durumunu sorar. O da ol
- Page 20 and 21: Başarılı olmanın kuralları 17.
- Page 22 and 23: yaralı veya değil patır patır d
- Page 24 and 25: sonra da devam edecektir. Mühim ol
- Page 26 and 27: İnsana gelen bu iki bilginin doğr
- Page 28 and 29: tohumlarını ekmiş, daha sonraki
- Page 30 and 31: gülebilmenizi; para konusunda tart
- Page 32 and 33: Olumsuzlukların konuşulmamasını
- Page 34 and 35: Yine yıllardır halkın kurban der
- Page 36 and 37: “Ey insan, sana gelen her iyilik,
- Page 38 and 39: Yapılan araştırmalara göre, Tü
- Page 40 and 41: Çocuklarımız niçin bizim gibi d
- Page 42 and 43: "Yâ Rabbi, beni îmân ve islâmda
- Page 44 and 45: da buradaydı zaten. Bu, sadece yaz
- Page 46 and 47: Bu bozma işini tam istedikleri kı
- Page 48 and 49: Eskiden buna çok dikkat edilirdi;
- Page 50 and 51: esas kaynak, Kur’an-ı kerim ve H
- Page 52 and 53: kazandığından fazla harcayana da
- Page 54 and 55: kimseye, aynı yerde yine rastladı
- Page 56 and 57:
Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî ha
- Page 58 and 59:
Pek derindir bu kazan hemen bulunma
- Page 60 and 61:
Ülkemizin en büyük çıkmazları
- Page 62 and 63:
Amerikan ve Batı cemiyetleri için
- Page 64 and 65:
Ecdadımızın “ateş ve barut”
- Page 66 and 67:
sonraki antlaşmalar hep bu şartla
- Page 68 and 69:
gerçek islamı öğrenirler diye k
- Page 70 and 71:
“Roma İmparatorluğunun Yükseli
- Page 72 and 73:
Dedik ya maksat o değil, maksat ü
- Page 74 and 75:
ir şekilde ahlâksızlığa doğru
- Page 76 and 77:
Peygamber efendimiz de; “Lût kav
- Page 78 and 79:
Heyet başkanı, önce cemiyetin ga
- Page 80 and 81:
Başına kaldırıp, “ Evlad, iyi
- Page 82 and 83:
ibâdetlerde kullanmak, meselâ, ra
- Page 84 and 85:
O zamana kadar zorlamalar ile namaz
- Page 86 and 87:
İngilizce, Unidentified Flying Obj
- Page 88 and 89:
koyup düşünün; eksiniz mi fazla
- Page 90 and 91:
Mehmet cevap, vermez ama daha beter
- Page 92 and 93:
vakit bulamazsanız, tövbe edersin
- Page 94 and 95:
Bid’atin ne kadar tehlikeli bir g
- Page 96 and 97:
“Vatan sevgisi imandandır” had
- Page 98 and 99:
Batı’nın Osmanlı ile mücadele
- Page 100 and 101:
asırlarca ayakta tutmasını becer
- Page 102 and 103:
de dâhi ile.Dehâ genellikle sosya
- Page 104 and 105:
Dünya ve ahiret saadeti için 18.8
- Page 106 and 107:
kanının dökülmesine, hem de sah
- Page 108 and 109:
Eğer ilim adamları, gençler, İs
- Page 110 and 111:
Atomdan - Hücreye, gezegenlerden -
- Page 112 and 113:
Dinimize göre, gayrimüslime “Ra
- Page 114 and 115:
herşeyden önce insanoğluna diğe
- Page 116 and 117:
Bütün mesele şunda düğümleniy
- Page 118 and 119:
Bu hâdiseden sonra, kilisenin yar
- Page 120 and 121:
gelseler de burada yaşayamayıp ö
- Page 122 and 123:
Pâdişâh şöyle cevap verdi, “
- Page 124 and 125:
de rahatsız ettiğinden, bunların
- Page 126 and 127:
yardım, hattâ kiliselerini tamir
- Page 128 and 129:
alemlerini geçip, bilinmeyen, anla
- Page 130 and 131:
çıkarmamak Ehli sünnet olmanın
- Page 132 and 133:
öyle terbiye etmesi yüzünden, il
- Page 134 and 135:
Bunun üzerine Efendimiz; “Bizi a
- Page 136 and 137:
olmayan emirlerini açıklamışlar
- Page 138 and 139:
çok önemli olsaydı, bildirilirdi
- Page 140 and 141:
Aklın çok olmasının alameti 10.
- Page 142 and 143:
Onbir ayın sultanı; Ramazan ayı
- Page 144 and 145:
ederdi. Sahûru geciktirmek ve ift
- Page 146 and 147:
da, saraylara yakın olan Beşikta
- Page 148 and 149:
şeyler husûsunda elinden geleni e
- Page 150 and 151:
yoktur. Osmanlı mülkünde yok den
- Page 152 and 153:
artırıyordu. Osmanlının bu huzu
- Page 154 and 155:
idi. Bundan dolayı, pek çok mille
- Page 156 and 157:
Sonunda bulutlar dağıldı; Vatika
- Page 158 and 159:
Burada önemli olan, sıkıntılard
- Page 160:
Teknedeki papaz da Oruç Reis hakk