İnsana gelen bu iki bilginin doğruluğu, kesinliği de önemlidir. Vahiyyolu ile gelen bilgiler mutlaktır, kesindir. Bunların tartışması, şüphesi olmaz.Cenab-ı Hakkın varlığına, birliğine, meleklerin varlığına, peygamberlere,kitaplara, hayır ve şerrin Allahtan olduğuna,ahiret gününe, Cennet veCehennemin varlığına... inanmak bu bilgilerdendir. Bunlar hep, vahiy yoluile gelmiş kesin bilgilerdir. Peygamberler olmasaydı, insanlar bunlarıbilemezdi.Bu arada vahiye benzediği için ilham hakkında da bilgi sahibi olmakgerekir. Birbirine benzese de, vahiy ve ilham asla aynı manada değildir.Çünkü vahiy yalnız peygamberlere mahsustur. Cenab-ı haktan gelen ilâhîve mutlak doğru bilgilerdir.İlham ise insanın gönlünde ve zihninde, bir anda parlayıp kaybolansezgilerdir. Bu bilgiler zannidir, kesin değildir. İlham doğru da olabiliryanlış da. Bunun için dinimizde bu bilgi delil kabul edilmemiştir. Büyükalimlerden, evliyalardan bile gelse ilham dinde delil,senet olmaz. İslamiyetbu bilgiler üzerine bina edilemez. Çünkü, din nakle dayanır, nakil de vahyedayanır.Dinde senet, kaynak yalnız, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas’tır. Akıl,ilham, dinde senet olmaz. Çünkü, ilhama; vehim, hayal ve şeytankarışabilir. Karışmamış olanların da, tevili, yorumu gerekir. Akıl da, kendibaşına doğruyu bulabilecek kapasitede değildir.İlhamlarının doğruluğu, İslâmiyetin nakli bilgilerine uygunolmalarından anlaşılır. İlham ile dinimizin hükümleri anlaşılamaz. Evliyanınkalplerine gelen ilhamlar da, helâl ve haramlar için delil, senet olamaz.Din bilgileri, ilham ile elde edilebilseydi, Allahü teâlânın peygamberlerve kitaplar göndermesine lüzum olmazdı. Bu çok önemli bir ölçüdür. Bozukfırkaların, sapık inançların çoğu bu inceliği anlayamadığı için doğru yoldanayrılmışlardır.İslamiyeti içeriden yıkmak isteyenler de bu hassas noktadan girerek,yetiştirdikleri ajanları vasıtasıyla, “ bana şöyle, ilham oldu, şöyle bildirildi”gibi dine aykırı sözlerle Müslümanları parçalayarak birbirlerinedüşürmüşlerdir. Bunun için dinin gerçek kaynağı olan vahyin bozulmadanbizlere Kitap, Sünnet, icma ve Kıyas yani mezhepler yolu ile nakledilmesinisağlayan Ehli sünnet yoluna tabii olmadıkça bu tehlikeden kurtulmakmümkün değildir.Bozuk inançlar neden revaçta? 3.3.<strong>2001</strong>Dün, Cenab-ı Hak’tan Vahiy yolu ile gelen bilgileri bizlere aynenulaştıran Ehl-i sünnet büyüklerine tabii olmadıkça bozuk, sapık inançlardankurtulmanın mümkün olmadığından bahsetmiştim. Bugün de busapıklıkların kaynağı üzerinde durmak istiyorum:Batı’da olsun biz de olsun, bozuk, sapık inançlar kısa zamanda çoktaraftar bulabilmekteler. Herkesin kendine göre bir yol tutması hızlaçoğalmaktadır. Bunun sebebi insanın doğuştan inanma ihtiyacına sahipolmasıdır. Kişi öyle veya böyle bir şeye inanmak ister. Fakat, bu inanmak
istediği inancın belirli kuralları yoksa veya kurallar ciddiye alınmıyorsataraftarları daha çok olmaktadır. Çünkü, bu durumda hem yaratılıştangelme inanma ihtiyacını karşılamakta, hem de nefsinin hoşuna gitmektedir.Böylece her istediğini yapabilmektedir. İnsanın nefsi, kurala karşıdır, hepkendi burnunun doğrultusunda gitmek ister.Ehli sünnet yolunda bilgi ne kadar önemliyse, bozuk inançlarda aksinebilginin önemi yoktur. Bunlarda cahillik esastır; çünkü onun varlık sebebicahilliktir. Cahillikle ancak ayakta kalabilmektedir. Doğru inançta ise bilgiesastır. Peygamberimiz “Nerede ilim varsa, orada Müslümanlık vardır.Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır!” buyuruyor.İnanmak ve bilmek farklı şeylerdir. Her bilen inanmış demek değildir.Çünkü, bilip de inanmayan çok kimse vardır. Fakat, inanmak için bilmekşarttır. Onun için İslam büyükleri, “İman için ilim, amel ve ihlâs esastır.”demişlerdir. Yani, mümin, bilgi sahibidir, bildiklerini samimiyetle yaşamakve yaşatmak ister. İnanmış insana tek başına bilgili olmak yetmez, o,samimiyetle inanmak ve inandığı gibi yaşamak zorundadır.İnsanı tatmin eden, rahatlatan şey, bilmekten çok inanmaktır. Çünkü,tatmin kavramı, zihnî ve aklî olmaktan çok “hissî”dir; insanın, bildiklerinesevgi ve saygı duymasıdır.İnsan, beyni ile düşünür ve kalbi ile inanır. Yani, düşünmek, daha çokakıl işi ise, inanmak daha çok bir gönül meselesidir. Bu sebepten dinimiz,imanı, “dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmek” şeklinde tarif etmiştir. Böylece,İslama göre, inanmak, iman etmek, beyin ve gönlün bütünleşmesi demekolmaktadır.İslâmiyette, inanmak, bilgi edinmek ile başlar ve fakat sevgi iletamamlanır. Yani, inandığınızı, aynı zamanda seveceksiniz ki, tam imanetmiş olasınız. Nitekim, Peygamberimiz buyururlar ki: “Beni, kendicanınızdan daha fazla sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız.Birbirinizi sevmedikçe de beni sevmiş olamazsınız.”İlim adamları, sevmeyi “yakınlık duygusu” olarak tarif ederler. Yanisevdiğinizi, kendinize yakın bulursunuz ve hayatınız boyunca, her yönü ileona yakın olmak istersiniz. Zaten, Peygamberimiz: “Kişi sevdiği ileberaberdir” diye buyurmuştur. İnsan sevdiğinin herşeyini sever ve hattaonun gibi olmaya çalışır. İnsan, sevdiğine bütün gönül kapılarını açar, onunisteklerini emir telâkki eder. Sevginin doğurduğu itaatı, hiçbir duygumeydana getiremez. Peygamberimize Kur’ân-ı kerîmde şöyle buyuruluyor:“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizisevsin...”Görülüyor ki, İslamiyette inanmak işi, akıl kadar, gönlü deilgilendiriyor. Hatta, denebilir ki, bu konuda gönlün rolü, akıldan çok dahafazladır. Zaten, şüphenin temelinde sevgisizlik yatar. İnanmıyorsanız,şüphe ediyorsanız, sevmiyorsunuz demektir. İnanmayanlar sevgiyeaçtırlar..İslam terbiyesinde, Allah ve Peygamber sevgisi esas alınmıştır.Çünkü, imanlı nesiller yetiştirmenin başka bir yolu yoktur. Onlarıngönüllerine, en küçük yaşlardan itibaren bu sevginin
- Page 2 and 3: görüşebilirsin. Yok, sesi gür b
- Page 4 and 5: İnsanoğlu hep sıkıntısız olur
- Page 6 and 7: sevkeder. Tamam mı devam mı, diye
- Page 8 and 9: aksettiriyorum. Bildirdiğiniz şek
- Page 10 and 11: Ne yapalım artık bu tür tepkiler
- Page 12 and 13: Yüce olan Allahın, "Kim bir köt
- Page 14 and 15: Dünya derin bir deryâdır 3.2.200
- Page 16 and 17: kıymetli kumaştandır. Bunu da al
- Page 18 and 19: Çağırıp durumunu sorar. O da ol
- Page 20 and 21: Başarılı olmanın kuralları 17.
- Page 22 and 23: yaralı veya değil patır patır d
- Page 24 and 25: sonra da devam edecektir. Mühim ol
- Page 28 and 29: tohumlarını ekmiş, daha sonraki
- Page 30 and 31: gülebilmenizi; para konusunda tart
- Page 32 and 33: Olumsuzlukların konuşulmamasını
- Page 34 and 35: Yine yıllardır halkın kurban der
- Page 36 and 37: “Ey insan, sana gelen her iyilik,
- Page 38 and 39: Yapılan araştırmalara göre, Tü
- Page 40 and 41: Çocuklarımız niçin bizim gibi d
- Page 42 and 43: "Yâ Rabbi, beni îmân ve islâmda
- Page 44 and 45: da buradaydı zaten. Bu, sadece yaz
- Page 46 and 47: Bu bozma işini tam istedikleri kı
- Page 48 and 49: Eskiden buna çok dikkat edilirdi;
- Page 50 and 51: esas kaynak, Kur’an-ı kerim ve H
- Page 52 and 53: kazandığından fazla harcayana da
- Page 54 and 55: kimseye, aynı yerde yine rastladı
- Page 56 and 57: Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî ha
- Page 58 and 59: Pek derindir bu kazan hemen bulunma
- Page 60 and 61: Ülkemizin en büyük çıkmazları
- Page 62 and 63: Amerikan ve Batı cemiyetleri için
- Page 64 and 65: Ecdadımızın “ateş ve barut”
- Page 66 and 67: sonraki antlaşmalar hep bu şartla
- Page 68 and 69: gerçek islamı öğrenirler diye k
- Page 70 and 71: “Roma İmparatorluğunun Yükseli
- Page 72 and 73: Dedik ya maksat o değil, maksat ü
- Page 74 and 75: ir şekilde ahlâksızlığa doğru
- Page 76 and 77:
Peygamber efendimiz de; “Lût kav
- Page 78 and 79:
Heyet başkanı, önce cemiyetin ga
- Page 80 and 81:
Başına kaldırıp, “ Evlad, iyi
- Page 82 and 83:
ibâdetlerde kullanmak, meselâ, ra
- Page 84 and 85:
O zamana kadar zorlamalar ile namaz
- Page 86 and 87:
İngilizce, Unidentified Flying Obj
- Page 88 and 89:
koyup düşünün; eksiniz mi fazla
- Page 90 and 91:
Mehmet cevap, vermez ama daha beter
- Page 92 and 93:
vakit bulamazsanız, tövbe edersin
- Page 94 and 95:
Bid’atin ne kadar tehlikeli bir g
- Page 96 and 97:
“Vatan sevgisi imandandır” had
- Page 98 and 99:
Batı’nın Osmanlı ile mücadele
- Page 100 and 101:
asırlarca ayakta tutmasını becer
- Page 102 and 103:
de dâhi ile.Dehâ genellikle sosya
- Page 104 and 105:
Dünya ve ahiret saadeti için 18.8
- Page 106 and 107:
kanının dökülmesine, hem de sah
- Page 108 and 109:
Eğer ilim adamları, gençler, İs
- Page 110 and 111:
Atomdan - Hücreye, gezegenlerden -
- Page 112 and 113:
Dinimize göre, gayrimüslime “Ra
- Page 114 and 115:
herşeyden önce insanoğluna diğe
- Page 116 and 117:
Bütün mesele şunda düğümleniy
- Page 118 and 119:
Bu hâdiseden sonra, kilisenin yar
- Page 120 and 121:
gelseler de burada yaşayamayıp ö
- Page 122 and 123:
Pâdişâh şöyle cevap verdi, “
- Page 124 and 125:
de rahatsız ettiğinden, bunların
- Page 126 and 127:
yardım, hattâ kiliselerini tamir
- Page 128 and 129:
alemlerini geçip, bilinmeyen, anla
- Page 130 and 131:
çıkarmamak Ehli sünnet olmanın
- Page 132 and 133:
öyle terbiye etmesi yüzünden, il
- Page 134 and 135:
Bunun üzerine Efendimiz; “Bizi a
- Page 136 and 137:
olmayan emirlerini açıklamışlar
- Page 138 and 139:
çok önemli olsaydı, bildirilirdi
- Page 140 and 141:
Aklın çok olmasının alameti 10.
- Page 142 and 143:
Onbir ayın sultanı; Ramazan ayı
- Page 144 and 145:
ederdi. Sahûru geciktirmek ve ift
- Page 146 and 147:
da, saraylara yakın olan Beşikta
- Page 148 and 149:
şeyler husûsunda elinden geleni e
- Page 150 and 151:
yoktur. Osmanlı mülkünde yok den
- Page 152 and 153:
artırıyordu. Osmanlının bu huzu
- Page 154 and 155:
idi. Bundan dolayı, pek çok mille
- Page 156 and 157:
Sonunda bulutlar dağıldı; Vatika
- Page 158 and 159:
Burada önemli olan, sıkıntılard
- Page 160:
Teknedeki papaz da Oruç Reis hakk