da, saraylara yakın olan Beşiktaş halkına yayıldı. Beşiktaş’tan sonraİstanbul halkına, İstanbul’dan da bütün Anadolu’ya yayıldı nezaket vekibarlık...Eskiden kibarlık yarışı yapılırdı, şimdi ise kabalık yarışı... Budeğerlerimizi hep Batı’ya açılmakla kaybettik. Biz Batı’nın ne kadarkötülükleri, pislikleri varsa, onları aldık. Onlar ise bizim güzelliklerimizisahiplendiler.Osmanlıların edeb, nezâket ve terbiye hususunda ulaştıkları seviyeyi,hiçbir milletin seviyesiyle mukayese etmek mümkün değildir. Bu, misligörülmemiş bir mükemmellik ve incelik arzediyordu. Bunlar, ırk, din ayrımıyapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen uygulanan değerlerdi.Dolayısıyla Osmanlı insanı demek, imrenilecek edeb ve nezâket timsâlikimse demektir.Osmanlılar, gönülden bağlı bulundukları İslâmiyetin kin ve garazıyasaklaması sebebiyle her cum’a ve bayram günlerini, birtakım küskünlükve kırgınlıkları kaldırmaya ve aralarındaki kusurları af edip barışmayavesîle etmişlerdi. Bu husus zamanın seyyahlarının da dikkatini çekmiştir.Villamont, Osmanlının bu özelliğini şeyle anlatır:“Her kimin bir düşmanı varsa gidip ondan af dilemekle mükelleftir.Öteki de el öpmeden ve musâfaha da etmeden evvel af ettiğini söylemekmecbûriyetindedir. Aksi takdirde bayramlarının mübârek olması mümkündeğildir. Bu esasa riâyet etmeyen kimseler, toplumda, fâsık, günahkar kötükimseler olarak telâkkî edilirler.”Osmanlıdaki edeb, nezâket ve terbiye kuralları sayılamayacak kadarçoktur. Bazılarını zikredecek olursak; Avrupa halklarında mevcûd olanküstahlık, taşkınlık ve sokak kavgaları yoktu. Sokaklar, gâyet sâkin veemniyet içindeydi. Hiç kimse yerlere tükürmezdi. Konuşanın sözükesilmezdi. Konuşan da, son derece vakar ve sükûnet içinde olurdu.İfâdeleri gâyet zarîf ve düzgündü. Oturuş, kalkış ve yürüyüş, hep müstesnâbir nezâket ve vakar arzederdi.Yaşlılara hürmet, kusursuz ve pek yüksekti.Hanımlara karşı hürmet ise, umûmî bir an’aneydi. Anne, teyze, hala ve bacıolarak telâkkî edilirlerdi.Bu ve benzeri hususlarla alâkalı tedkîklerde bulunan Avrupa’lımüelliflerin birçok sayısız tesbit ve itirafları olmuştur. Bunları gören CharlesMacfarlane şöyle demekten kendini alamaz:“Bu milletin konuşması, ne kadar güzel ve mükemmel! Öyle ki, bütünmedenî milletlere örnek olabilir.”A.Brayer de şöyle der: “Halkın üstleri başları ne kadar temizdir. Hâlve tavırlarında ne büyük bir asâlet ve yüzlerinin çizgilerinde ne tatlı birsükûnet ve nezâket vardır! Konuştukları dil de, ne tatlı ve ne kadarâhenklidir!”Viguier de şöyle der:“Sohbet edenlerin ifâdeleri vecîz ve telaffuzları da pek temizdir!Tebessümlerinde incelik ve el hareketlerinde ayrı bir zerâfet ve sâdelikvardır. Ecnebîleri en çok hayrette bırakan cihet, bir kaçının birdenkonuşmayıp, yalnız birinin söz söylemesidir. Konuşan, umûmiyetle sözünü
pek kısa tutar. Dinleyen de, söz bitene kadar güzel bir dikkat hâlindedir.Birbirlerine karşı fikirlerini hürmetle müdâfaa ederler. Söylenen sözlerdeherhangi bir fenâlık, koğuculuk, iftirâ gibi kötülükler ve edebe mugâyirlâubâlî sözler yoktur. Yaşlı ve büyüklere karşı hürmetle onların hakkınariâyet, hayâl edilemeyecek bir nezâket içindedir.Diyebilirim ki Osmanlıların ahlâkî husûsiyetleri, insanı âdetâ büyüler.Yürüyüşlerinin serbestlik ve ihtişâmı, misafîr kabullerindeki güleryüzlülükleri ve nihayet selâmlığa girip çıkarken riâyet ettikleri teşrîfatınzerâfeti karşısında hayran olmamak elde değildir.”Edmondo de Amicis de şöyle der:“Tedkîk ve tespitlerime göre İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın ennâzik ve en kibar topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahî biryabancı için hiçbir hakâret ve zarâra uğrama tehlikesi yoktur. Halk arasındaküstahça bir bakış şöyle dursun, fazla kötü bir nazara bile hiçbir zamantesâdüf edilmez. Kahkaha sesleri gâyet nâdirdir. Kapı, pencere vedükkânlardan hiçbir kadın sesi aksetmez.”İşte Osmanlı buydu. Altı asırlık dünyaya huzur veren medeniyetinkaynağı bu değerlerdi.Osmanlıda iyilik ve insâniyet 30.11.<strong>2001</strong>Rahmetli S. Ahmet Arvasî Ağabey, ziyaretine gittiğimizde, kendisiseyyid, yani peygamber torunu olduğu halde hep, Türklerin Allah rızası içingösterdikleri gayretlerden, hizmetlerden bahsederdi. “İslamı yaşamada,İslama hizmette, Eshab-ı kiramdan sonra ikincilik Osmanlılara nasipolmuştur” derdi.Gerçekten de, Osmanlılar, gönüllerini süsleyen İslâm ahlâkının zarâfetve nezâket nümûneleriyle dolu bir hayat yaşamışlardır. DolayısıylaAvrupa’da insanlar âdetâ idârecilerinin eli altında esir muâmelesine tâbîtutularak çok ağır şartlarda yaşarken, Osmanlılarda Müslüman olmayanhalk bile, gayet huzur ve rahat içinde ömür sürmekteydi.Nitekim bu hâli müşâhede edebilen pek çok memleket ve şehirhalkının Osmanlı’yı “Gelin bizleri de sizler idâret edin!” diye dâveteylediği târihî bir gerçektir.Zîrâ, o sıralarda Batı’da Galile gibi bir ilim adamı, İslâmkaynaklarından mülhem olarak “Dünyâ dönüyor!” dediği için îdâmamahkûm edilmiştir. Yine batılıların psikiyatrik hastalar hakkında: “Bunlarıniçine cin girmiş!” deyip de onları ateşe atmaları, ne büyük bir cehâlet vecinâyettir.Osmanlının bu kadar merhametli, şefkatli olmasının esas kaynağıİslamiyetti. Herkese karşı gösterdiği iyilik ve insâniyeti, gayr-i müslimler,kendi dindaşlarından bile göremezlerdi. Osmanlıların bu hallerini Hıristiyanaraştırmacı seyyahlardan dinleyelim:L. H. Delamarre: “İstanbul civarındaki gezintilerimde ben hep bumilletin lutufkârlığı ile misâfirperverlik aşkına şâhit oldum. Rast geldiğimhangi Tür’e yol sorsam, hemen bana rehberlik bulunuyor, yiyecek ve içecek
- Page 2 and 3:
görüşebilirsin. Yok, sesi gür b
- Page 4 and 5:
İnsanoğlu hep sıkıntısız olur
- Page 6 and 7:
sevkeder. Tamam mı devam mı, diye
- Page 8 and 9:
aksettiriyorum. Bildirdiğiniz şek
- Page 10 and 11:
Ne yapalım artık bu tür tepkiler
- Page 12 and 13:
Yüce olan Allahın, "Kim bir köt
- Page 14 and 15:
Dünya derin bir deryâdır 3.2.200
- Page 16 and 17:
kıymetli kumaştandır. Bunu da al
- Page 18 and 19:
Çağırıp durumunu sorar. O da ol
- Page 20 and 21:
Başarılı olmanın kuralları 17.
- Page 22 and 23:
yaralı veya değil patır patır d
- Page 24 and 25:
sonra da devam edecektir. Mühim ol
- Page 26 and 27:
İnsana gelen bu iki bilginin doğr
- Page 28 and 29:
tohumlarını ekmiş, daha sonraki
- Page 30 and 31:
gülebilmenizi; para konusunda tart
- Page 32 and 33:
Olumsuzlukların konuşulmamasını
- Page 34 and 35:
Yine yıllardır halkın kurban der
- Page 36 and 37:
“Ey insan, sana gelen her iyilik,
- Page 38 and 39:
Yapılan araştırmalara göre, Tü
- Page 40 and 41:
Çocuklarımız niçin bizim gibi d
- Page 42 and 43:
"Yâ Rabbi, beni îmân ve islâmda
- Page 44 and 45:
da buradaydı zaten. Bu, sadece yaz
- Page 46 and 47:
Bu bozma işini tam istedikleri kı
- Page 48 and 49:
Eskiden buna çok dikkat edilirdi;
- Page 50 and 51:
esas kaynak, Kur’an-ı kerim ve H
- Page 52 and 53:
kazandığından fazla harcayana da
- Page 54 and 55:
kimseye, aynı yerde yine rastladı
- Page 56 and 57:
Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî ha
- Page 58 and 59:
Pek derindir bu kazan hemen bulunma
- Page 60 and 61:
Ülkemizin en büyük çıkmazları
- Page 62 and 63:
Amerikan ve Batı cemiyetleri için
- Page 64 and 65:
Ecdadımızın “ateş ve barut”
- Page 66 and 67:
sonraki antlaşmalar hep bu şartla
- Page 68 and 69:
gerçek islamı öğrenirler diye k
- Page 70 and 71:
“Roma İmparatorluğunun Yükseli
- Page 72 and 73:
Dedik ya maksat o değil, maksat ü
- Page 74 and 75:
ir şekilde ahlâksızlığa doğru
- Page 76 and 77:
Peygamber efendimiz de; “Lût kav
- Page 78 and 79:
Heyet başkanı, önce cemiyetin ga
- Page 80 and 81:
Başına kaldırıp, “ Evlad, iyi
- Page 82 and 83:
ibâdetlerde kullanmak, meselâ, ra
- Page 84 and 85:
O zamana kadar zorlamalar ile namaz
- Page 86 and 87:
İngilizce, Unidentified Flying Obj
- Page 88 and 89:
koyup düşünün; eksiniz mi fazla
- Page 90 and 91:
Mehmet cevap, vermez ama daha beter
- Page 92 and 93:
vakit bulamazsanız, tövbe edersin
- Page 94 and 95:
Bid’atin ne kadar tehlikeli bir g
- Page 96 and 97: “Vatan sevgisi imandandır” had
- Page 98 and 99: Batı’nın Osmanlı ile mücadele
- Page 100 and 101: asırlarca ayakta tutmasını becer
- Page 102 and 103: de dâhi ile.Dehâ genellikle sosya
- Page 104 and 105: Dünya ve ahiret saadeti için 18.8
- Page 106 and 107: kanının dökülmesine, hem de sah
- Page 108 and 109: Eğer ilim adamları, gençler, İs
- Page 110 and 111: Atomdan - Hücreye, gezegenlerden -
- Page 112 and 113: Dinimize göre, gayrimüslime “Ra
- Page 114 and 115: herşeyden önce insanoğluna diğe
- Page 116 and 117: Bütün mesele şunda düğümleniy
- Page 118 and 119: Bu hâdiseden sonra, kilisenin yar
- Page 120 and 121: gelseler de burada yaşayamayıp ö
- Page 122 and 123: Pâdişâh şöyle cevap verdi, “
- Page 124 and 125: de rahatsız ettiğinden, bunların
- Page 126 and 127: yardım, hattâ kiliselerini tamir
- Page 128 and 129: alemlerini geçip, bilinmeyen, anla
- Page 130 and 131: çıkarmamak Ehli sünnet olmanın
- Page 132 and 133: öyle terbiye etmesi yüzünden, il
- Page 134 and 135: Bunun üzerine Efendimiz; “Bizi a
- Page 136 and 137: olmayan emirlerini açıklamışlar
- Page 138 and 139: çok önemli olsaydı, bildirilirdi
- Page 140 and 141: Aklın çok olmasının alameti 10.
- Page 142 and 143: Onbir ayın sultanı; Ramazan ayı
- Page 144 and 145: ederdi. Sahûru geciktirmek ve ift
- Page 148 and 149: şeyler husûsunda elinden geleni e
- Page 150 and 151: yoktur. Osmanlı mülkünde yok den
- Page 152 and 153: artırıyordu. Osmanlının bu huzu
- Page 154 and 155: idi. Bundan dolayı, pek çok mille
- Page 156 and 157: Sonunda bulutlar dağıldı; Vatika
- Page 158 and 159: Burada önemli olan, sıkıntılard
- Page 160: Teknedeki papaz da Oruç Reis hakk