gelseler de burada yaşayamayıp ölüyorlardı. Bu beldeye gelen hastalariyileşirdi.Allahü teâlâ, bu beldenin halkına bunlar gibi daha birçok nîmetlervermişti. Halk, refah ve huzur içinde yaşıyordu. Âyet-i kerimede bu bölgeiçin, “Hoş bir belde” buyurulmuştur.Allahü teâlâ, bu kadar nîmet verdiği bu kavme, nimetlerin şükrü olarakbirçok Peygamber göndererek, onları dîne dâvet etti. Peygamberler, onlara,Allahü teâlânın nîmetlerini hatırlattılar. Allahü teâlânın emirlerineuymazlarsa, azâba uğrayacaklarını anlatıp, korkuttular. Fakat, Sebe halkıPeygamberlere inanmadılar. Üstelik, "Allahın bize nîmet verdiğine filan dainanmayız. Bunları biz kendimiz kazandık. " dediler. Sebe sûresinde, Sebehalkı için, “(Onlara dedik:) Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin.Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik.”buyuruldu.Sebe halkı, refah ve bolluğa şükretmedikleri gibi, bu rahat vehuzurdan da şikâyet etmeye başlamışlardı. Rahatlık, huzur kendilerinirahatsız etti. Rızık kazanmak için, sıkıntı ve meşakkat ister oldular. Nitekim,Sebe halkı da, çok güzel, yemyeşil, sıra sıra olan bahçelerden usanıpbunların aralarında çöl bulunmasını istediler.Allahü teâlâ bunlara, bir sel gönderip, bunların evlerini, bahçelerini sualtında bıraktı. O güzelim bahçeler harap oldu. Allahü teâlâ, kendilerineköstebeği musallat etti. Köstebekler, Mağrib seddini alttan deldi, seddeki suaktı ve bütün bahçeler, bağlar harap hâle geldi.Sebe halkının gururlanıp, kibirleneceği bir şey kalmadı. Bütünnîmetler ellerinden alındı. Sebe sûresinde meâlen, “İşte biz onları, nîmetenankörlükleri sebebiyle böyle cezâlandırdık. ” buyuruldu. Başlarınaçeşitli musîbetler gelen halkın sağ kalanları, çevre beldelere dağıldılar.Hepsi çok perişan oldular. Bunların bu hâli, çevrede yaşayan kavimlereibret oldu. Bu hâdiseler darb-ı mesel hâlinde anlatılmaya başlandı. Buhusûsta, Sebe sûresinde, “Şüphesiz ki bunda, çok sabır ve şükredeniçin, elbette ibret vardır” buyurulmuştur.İnsan gafil olduğu için, olaylardan ibret almamış, bunun için de tarihboyunca sık sık gaflete düşmüş başına olmadık işler gelmiş. İnsanındünyada sıkıntıya düşmesi âhırette sonsuz nimetlerden mahrum kalmasıhep bu gaflet sebeyle olmuştur.İnsan birşeylere sahip olunca, gaflete düşüp; bu nimete kendi eliyle,kendi çalışmasıyla kavuştuğu zehabına kapılıyor. Allahü teâlânın lutfu veihsânı olduğunu unutuyor.İnsanı, yaptıklarını beğenmeye, övünmeye sürükleyen, şükretmeyiunutturan sebeplerin başında cehâlet ve gaflet gelmektedir. Bu kötühuydan kurtulmak için, her şeyin Allahü teâlânın dilemesi ile ve yaratmasıile meydana geldiğini ve akıl, ilim, ibâdet etmek, mal ve makam gibi kıymetlinimetlerin, Allahü teâlânın lutfu ve ihsânı olduklarını düşünmek lâzımdır.Eshâb-ı kirâmdan bazıları, Huneyn gazâsında, askerin çokluğunugörerek, artık biz hiç mağlûb olmayız dedi. Bu sözler, Resûlullahefendimizin mübârek kulağına gelince, üzüldü. Bunun için, harbin
aşlangıcında Cenâb-ı Hakkın yardımı gelmeyip, mağlûbiyyet başladı.Sonra, Cenâb-ı Hak merhamet ederek, zafer nasîb eyledi.Bütün mesele şunda düğümleniyor; geçmişten ibret almakta veyaalmamakta... İbret alan fert olsun, millet olsun rahata, huzura kavuşuyor;almayan sıkıntılara davetiye çıkartıyor!..Farklı uygulanan adalet, adalet olmaz 29.9.<strong>2001</strong>Adalet, adil olarak herkese tatbik edilirse gerçek manada adalet olur.Kişilere göre değişirse o adalet olmaktan çıkar; zulme dönüşür. Bunun içindinimiz adaletin eşit olarak uygulanması üzerinde çok durmuştur. Nitekim,Peygamber Efendimiz, “ Kızım Fatıma da olsa hırsızlık yapanın cezasınıveririm” buyurarak farklı uygulama yapılamayacağı ifade buyurmuştur.İslam tarihinde de bunun örnekleri çoktur. Meşhur Türk HükümdarıGazneli Mahmud Hân zamanında, eşkıyâlık yapan, halkın karısına kızınasarkıntılık eden, zâlim biri vardı. Halk bunun zulmünden çok korkuyordu.Bu zâlim bir fakirin evine her akşam gelip sıkıntı veriyordu. Fakirkimse, her gece bir bahâne bulup onun kötü arzûlarına mâni oluyordu.Zamanla bu hâlinden vazgeçer diye sabrediyordu. Fakat zâlimin pişmanolacak hâli yoktu.Fakir kimse, zâlimin verdiği sıkıntıya dayanamayıp, Sultan MahmudHân'ın huzuruna giderek durumu anlattı. Sultan bu habere çok üzüldü.Fakiri tesellî etti. Ayrıca birçok hediyeler vererek onu sevindirdi. Sonra da,“Sen hiç endişelenme, bu işi bizzat kendim takip edeceğim. O kimse evinegeldiğinde, onu oyala bu arada bana bir haber yolla gerisine sen karışma!”dedi.Sonra mâiyetindeki adamlara dönüp,”Bu kimse gece gündüz nezaman buraya gelirse hemen yanıma alın! “ emrini verdi. Gönlü yaralı fakirMüslüman, sevinç içinde, sultana duâlar ederek oradan ayrıldı.Aradan iki gün geçince, zâlim kimse gece yine eve geldi. Fakir,oğluna "Sen bunu biraz oyala" diye tenbîh ederek sessizce evden ayrıldı.Doğruca saraya gitti. Daha önce tenbîhli olduklarından görevliler, hemenpâdişâhın huzûruna çıkarttılar. Fakir kimse pâdişâha, “O kimse yine geldi.Şu anda evimde, dedi.Sultan Mahmud Hân eline keskin bir kılıç alıp, hemen saraydan çıktı.Beraberce fakirin evine vardılar. Fakir kimse, pencereden içerdeki adamıgösterdi. Sultan, “Sen içeri gir sonra da mumu söndür!” dedi. Daha sonramum söner sönmez, sultan hışımla içeri girdi. Zâlim kimsenin cezasınıverdi. Sonra,” Mumu yakın! “ emrini verdi.Mumun yanmasını heyecanla bekleyen sultan, etraf aydınlanıncadikkatlice ölen kimsenin yüzüne baktı. Sonra yüzü birden aydınlandı. Şükürsecdesine kapanıp, Allahü teâlâya şükretti.Mazlûm kimse pâdişâhın bu hâllerinden birşey anlayamamıştı.Dayanamayıp sordu, “Pâdişâhım, mumu söndürtmenizi, sonra yaktırıp ölenkimseyi görünce şükür secdesine varmanızı anlayamadım. Bunun sebebinedir?”
- Page 2 and 3:
görüşebilirsin. Yok, sesi gür b
- Page 4 and 5:
İnsanoğlu hep sıkıntısız olur
- Page 6 and 7:
sevkeder. Tamam mı devam mı, diye
- Page 8 and 9:
aksettiriyorum. Bildirdiğiniz şek
- Page 10 and 11:
Ne yapalım artık bu tür tepkiler
- Page 12 and 13:
Yüce olan Allahın, "Kim bir köt
- Page 14 and 15:
Dünya derin bir deryâdır 3.2.200
- Page 16 and 17:
kıymetli kumaştandır. Bunu da al
- Page 18 and 19:
Çağırıp durumunu sorar. O da ol
- Page 20 and 21:
Başarılı olmanın kuralları 17.
- Page 22 and 23:
yaralı veya değil patır patır d
- Page 24 and 25:
sonra da devam edecektir. Mühim ol
- Page 26 and 27:
İnsana gelen bu iki bilginin doğr
- Page 28 and 29:
tohumlarını ekmiş, daha sonraki
- Page 30 and 31:
gülebilmenizi; para konusunda tart
- Page 32 and 33:
Olumsuzlukların konuşulmamasını
- Page 34 and 35:
Yine yıllardır halkın kurban der
- Page 36 and 37:
“Ey insan, sana gelen her iyilik,
- Page 38 and 39:
Yapılan araştırmalara göre, Tü
- Page 40 and 41:
Çocuklarımız niçin bizim gibi d
- Page 42 and 43:
"Yâ Rabbi, beni îmân ve islâmda
- Page 44 and 45:
da buradaydı zaten. Bu, sadece yaz
- Page 46 and 47:
Bu bozma işini tam istedikleri kı
- Page 48 and 49:
Eskiden buna çok dikkat edilirdi;
- Page 50 and 51:
esas kaynak, Kur’an-ı kerim ve H
- Page 52 and 53:
kazandığından fazla harcayana da
- Page 54 and 55:
kimseye, aynı yerde yine rastladı
- Page 56 and 57:
Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî ha
- Page 58 and 59:
Pek derindir bu kazan hemen bulunma
- Page 60 and 61:
Ülkemizin en büyük çıkmazları
- Page 62 and 63:
Amerikan ve Batı cemiyetleri için
- Page 64 and 65:
Ecdadımızın “ateş ve barut”
- Page 66 and 67:
sonraki antlaşmalar hep bu şartla
- Page 68 and 69:
gerçek islamı öğrenirler diye k
- Page 70 and 71: “Roma İmparatorluğunun Yükseli
- Page 72 and 73: Dedik ya maksat o değil, maksat ü
- Page 74 and 75: ir şekilde ahlâksızlığa doğru
- Page 76 and 77: Peygamber efendimiz de; “Lût kav
- Page 78 and 79: Heyet başkanı, önce cemiyetin ga
- Page 80 and 81: Başına kaldırıp, “ Evlad, iyi
- Page 82 and 83: ibâdetlerde kullanmak, meselâ, ra
- Page 84 and 85: O zamana kadar zorlamalar ile namaz
- Page 86 and 87: İngilizce, Unidentified Flying Obj
- Page 88 and 89: koyup düşünün; eksiniz mi fazla
- Page 90 and 91: Mehmet cevap, vermez ama daha beter
- Page 92 and 93: vakit bulamazsanız, tövbe edersin
- Page 94 and 95: Bid’atin ne kadar tehlikeli bir g
- Page 96 and 97: “Vatan sevgisi imandandır” had
- Page 98 and 99: Batı’nın Osmanlı ile mücadele
- Page 100 and 101: asırlarca ayakta tutmasını becer
- Page 102 and 103: de dâhi ile.Dehâ genellikle sosya
- Page 104 and 105: Dünya ve ahiret saadeti için 18.8
- Page 106 and 107: kanının dökülmesine, hem de sah
- Page 108 and 109: Eğer ilim adamları, gençler, İs
- Page 110 and 111: Atomdan - Hücreye, gezegenlerden -
- Page 112 and 113: Dinimize göre, gayrimüslime “Ra
- Page 114 and 115: herşeyden önce insanoğluna diğe
- Page 116 and 117: Bütün mesele şunda düğümleniy
- Page 118 and 119: Bu hâdiseden sonra, kilisenin yar
- Page 122 and 123: Pâdişâh şöyle cevap verdi, “
- Page 124 and 125: de rahatsız ettiğinden, bunların
- Page 126 and 127: yardım, hattâ kiliselerini tamir
- Page 128 and 129: alemlerini geçip, bilinmeyen, anla
- Page 130 and 131: çıkarmamak Ehli sünnet olmanın
- Page 132 and 133: öyle terbiye etmesi yüzünden, il
- Page 134 and 135: Bunun üzerine Efendimiz; “Bizi a
- Page 136 and 137: olmayan emirlerini açıklamışlar
- Page 138 and 139: çok önemli olsaydı, bildirilirdi
- Page 140 and 141: Aklın çok olmasının alameti 10.
- Page 142 and 143: Onbir ayın sultanı; Ramazan ayı
- Page 144 and 145: ederdi. Sahûru geciktirmek ve ift
- Page 146 and 147: da, saraylara yakın olan Beşikta
- Page 148 and 149: şeyler husûsunda elinden geleni e
- Page 150 and 151: yoktur. Osmanlı mülkünde yok den
- Page 152 and 153: artırıyordu. Osmanlının bu huzu
- Page 154 and 155: idi. Bundan dolayı, pek çok mille
- Page 156 and 157: Sonunda bulutlar dağıldı; Vatika
- Page 158 and 159: Burada önemli olan, sıkıntılard
- Page 160: Teknedeki papaz da Oruç Reis hakk