10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

BİTMEMİŞ BİR PROJE OLARAK BEDEN 45süsleme teknikleri adı geçen reklamın açıkça ifade ettiği gibi belirli bir toplumsalkesimin içkin niteliklerinin göstereni (signifier) olarak algılanıyor. ‘Dış’ <strong>ve</strong> ‘iç,’ özel<strong>ve</strong> kamusal benlikler arasında bir karşıtlık olasılığı akla gelmeden vücut süslemesi,görünmeyen ‘iç’in görünen dışavurumu olarak kabul ediliyor. Oysa, örneğin,daha ‘medeni’ bir imaja sahip olmak için bıyıklarından arınan birçok kişi bu davranışınbüyük ölçüde dış görünüşle ilgili olduğunu, bıyık kesip, saç uzatmanınTürk erkeğini ‘maço’ yapan özelliklerinden arındırmayacağını, ‘ne de olsa Osmanlı’nıntorunları’ olarak, ‘maçoluğun kanlarında olduğunu’ dile getirmekte, <strong>ve</strong>yeni Türk erkeğini, ‘dış görünüşü ile Batılı ancak kafa yapısıyla Doğulu’ olarak tanımlamaktadır(Yumul, 1999). Öte yandan reklamdaki kişinin yüzünün gösterilmemesi,sadece onun beden/zihin karşıtlığının beden tarafına düştüğünün birgöstergesi değil, aynı zamanda artık onun birey olarak algılanmaktan çıkarılıp, bir‘tür’ün örneği olarak görüldüğünün işareti. İmge avcısının asla erişemeyeceği tekav olan yüzün (Finkielkraut, 1995: 21) silinmesiyle beden bireyselliğinden tamamenarındırılır. Emmanuel Levinas’a göre yüz, ‘Öteki’nin onun hakkındaki düşüncemiziaşarak kendini tanıtma biçimdir (aktaran Finkielkraut, 1995: 20). ‘Öteki’nekarşı sorumluluğumuzu hatırlatır. ‘İnsanın kendinden sıyrılma mucizesi’(aktaran Finkielkraut, 1995: 20) diye tanımladığı sosyal ilişkiye mecbur eden yüzortadan kaldırıldığında, ona karşı olan sorumluluğumuz da ortadan kalkar, nefret,kayıtsızlık, duyarsızlık bir anlamda meşrulaşır; estetik etikten önce gelir.İnsanlar ikiye ayrılır; Türkler de...‘İlginçtir ...[Avrupa ülkelerine] gönderdiğimiz okumuş görevlilerimizin de, artık en büyükövünç nedenleri, kendilerini kimsenin Türk’e benzetmemesi olmuştu. Olur olmaz,“Ayol...” diyorlardı. “Vallahi Türk’üm diyorum, yine de kimseyi Türk olduğumainandıramıyorum. Hayır, siz Türk olamazsınız diyorlar başka bir şey demiyorlar...” diyeövünüyorlardı genellikle.’Demirtaş Ceyhun, Ah, Şu Biz “Kara Bıyıklı” Türkler‘Söylemesi kolay değil ama Türklüğümden utanıyorum. Sözde halife Metin Kaplan <strong>ve</strong>müritleri ile aynı milleti paylaşmaktan duyduğum iğrenti <strong>ve</strong> hicap, son celsede doruknoktasına ulaştı.’Mine G. Kırıkanat, ‘Abdeshane kültürü’, MilliyetBir önceki bölümde bahsedilen diğer temsil şekillerinin de yaptığı gibi ‘Siyah’ <strong>ve</strong>‘Beyaz’ Türkler arasında Laquer’in (aktaran Shilling, 1997: 77) deyimiyle, ‘biyolojikkıyaslanamazlık’ ilkesini varsayan, <strong>ve</strong> iki ‘tür’ü de doğallaştırıp, sabitleyen, yukarıdakialt başlığı Aktüel (13 Mayıs 1992) dergisinden ödünç aldım. Laquer’e görebu ideolojinin temelinde, Aydınlanmacı düşüncenin evrensel insan tözü fikriile çelişen kadın erkek eşitsizliğini meşrulaştırmak için, kadın bedeninin özcü biryaklaşımla yeniden yorumlanması yatıyor. Biyolojik eşitsizlik kurgusu aynı zamandasömürgeciliği <strong>ve</strong> ırkçılığı da meşru kılmak için kullanılan bir yöntem.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!