10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

248kında bir kaç söz sarf edeyim. Sonra Elias’ın nasıl “Hızır gibi” yetiştiği konusunageçeyim...En önemli sorun, soykırım gibi vahşet eylemlerini anlama çabasında, araştırmakonusu ile kendi aramıza mesafe koymanın zorluğuydu. Bu zorluğu iki boyutlutanımlamak mümkündür. Birincisine “ahlâkî boyut” diyebiliriz. İkincisiise konunun “ulusal kimlik”le doğrudan ilişkili olmasıydı. Belli bir ulus grubunadahil olmak, konuya ilişkin takınılacak tavrı önemli ölçüde belirliyordu. Her ikiboyut da, olgu ile araya mesafe koymayı zorlaştırıyor <strong>ve</strong> “anlama” eylemini olanaksızkılıyordu.İkinci boyuttan başlayayım: Kendimiz dışındaki ulusların, ulusal karakterlerihakkında kolay tespitlerde bulunur, “tipik Alman”, “tipik İngiliz” gibi sözleri çokkolay söyleriz. Ama, dahil olduğumuz ulusal grup söz konusu olunca aynı rahatlıklakonuşamayız. Kendi gurubumuzun ulusal özellikleri hakkında bazı şeylersöyleyebilmek için araya özel bir “mesafe koyma” çabası gereklidir. Zorluk,“birey” ile “ulusal kimlik” arasında, teoride yapılan türden bir ayırımın pratikteyapılamamasından kaynaklanır.Norbert Elias için, ulusal kimliğin en önemli özelliklerinden birisi “duygusalbağ”dır. Bunu “sevgi-aşk” olarak da tanımlar Elias. “Fakat” der, “ulus sevgisi,kendisine SİZ dediğimiz bir insan gurubuna karşı duyulan sevgi asla değildir.”Bu sevgi, aynı zamanda BİZ diye tanımlanan bir guruba duyulan sevgidir yanibir çeşit ‘kendini sevme’dir. Bir ulusal guruba bağlı olmak insanın, SİZ dediği birguruba dahil olması değildir. BİZ denilen bir guruba bağlılıktır (Elias, 1990a:196-197). Elias’a göre, “BİZ kimliği olmayan bir BEN kimliği” yoktur. Gerçi kimlikteki“ben-biz” dengesi sürekli bir değişim içindedir ama “biz <strong>ve</strong> ben” iki ayrıyerde duran kimlikler değildirler (Elias, 1987: 246 vd.).Bu nedenle bir bireyin ulusu hakkında sahip olduğu resim aynı zamandaonun kendi resmidir. Birey <strong>ve</strong> ulus, birbirinden ayrı iki farklı “mekân”da bulunmamaktadırlar.İşte birey <strong>ve</strong> ulus arasındaki bu ortaklıktır ki, aynı ulus gurubunadahil kişilerle <strong>ve</strong> onların bir başka ulusa karşı işledikleri suçlarla araya mesafekoymayı engellemektedir. Başkasının işlediği bir suç konusunda rahatça konuşabilenbir kişinin, kendi suçu üzerine aynı rahatlıkla konuşamaması gibi birşeydir bu. Yapılması gereken, dahil olunan guruba dışardan bakmayı başarabilmektir.Bu son derece özel bir çabayı gerektirir. Sosyal bilimin rolünü de buradagörür Elias.“Ahlâkî Boyut” konusunda ise sorun şudur: Kendisine duyulan “ahlâkî nefret”nedeniyle lanetlenen soykırım türü vahşet eylemleri, genel kural olarak “insanlıkdışı” ilan edilir. Bu tür eylemlerden duyulan “tiksinme” bizi, bunları yapanlarınbu işi niçin yaptıklarını “anlamak”tan kaçmaya iter. Olgu ile aramıza ahlâkîmesafe koymaya yarayan <strong>ve</strong> böylece “kötüler” ile ortak biçimde tanımlanmamızıengelleyen bir dilin kullanılması tercih edilir. Eylemle <strong>ve</strong> yapanla araya konanbu “ahlâkî duvar”, belki vicdanlarımızı rahatlatmaya yarar ama bu tutumun

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!