10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

219rak Abbasilerin giderek daha geniş bir coğrafyaya yayılmaları sonucunda halifeninmerkeze çok uzak ücra toprakları denetleme güçlüğü ortaya çıktı. Bu uzakbölgeleri halifeyi temsilen yönetmek üzere görevlendirilen emirler, giderek kendiiktidarlarının temellerini attılar <strong>ve</strong> halifenin dünyevi otoritesini tanımamayabaşladılar (Gibb <strong>ve</strong> Bowen, 1957:31; Sourdel, 1978: 941). Böylece Abbasi hanedanınabağlı olan halifelik kurumu etkin siyasal işlevlerini tamamen yitirerekzaman içerisinde yalnızca emirlerin <strong>ve</strong> daha sonra da sultanların bağlılıklarınıifade ederek iktidarlarına meşruiyet kazandırdıkları bir dinsel sembole dönüştü.Bu arada İslâm dünyasının “batı yakası”nda, özellikle Şiî-İsmailî bir “çeşni”ile Mısır <strong>ve</strong> Suriye’yi etkisi altına alan Fatımî halifeliği (909-1171) <strong>ve</strong> buna birtepki olarak daha da batıda Sünniliğin temsilciliğine soyunan Endülüs Emevihalifeliği (928-1031) gibi alternatifler, etki itibarıyla giderek hiçleşen Abbasi halifeliğikarşısında sökün ettiler. Bunlar bir bakıma Bağdat’ta merkezileşmiş dinselmeşruiyet kaynağına çok uzak diyarlara hükmedenlerin kendi meşruiyet dayanaklarınıyaratma girişimleri olarak da düşünülebilecek gelişmelerdir.Böylece bir “çevrim”in yaşandığı söylenebilir. En başta yalnızca siyasal erkitemsil eden halifelik, zaman içinde “Halifetullah” nitelemesi eşliğinde siyasalolmanın yanısıra kutsi bir hüviyet de kazanmış, en sonunda da İslâm coğrafyasındagiderek değişen sosyopolitik dinamikler sonucunda başlangıçtaki siyasaliktidar vasfını yitirerek, yalnızca dinsel bir temsiliyet durumuna indirgenmiştir.Moğollar 1258’de Bağdat’ta Abbasi Devleti’ne son <strong>ve</strong>rdiklerinde ortada halifelikadına dünyevi iktidar sahiplerine meşruiyet sağlama işlevinden başka özelliğiolmayan böyle bir kurum vardı. Abbasi hanedanının bir üyesini, “halife” sıfatıyla,Kahire’ye götüren Memlûklerin kafasında da iktidarlarına böylesi bir meşruiyetkaynağı arayışı olduğu söylenebilir (Sourdel, 1978: 944). 13Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethedip Memlûk hakimiyetine son <strong>ve</strong>rdiğinde,250 yıl önce Memlûklerin halifeyi Bağdat’dan beraberlerinde Kahire’ye getirdiklerigibi, Mısır’daki son Abbasi halifesi sayılan El-Müte<strong>ve</strong>kkil’i, halifeliğin bugün“Mukaddes Emanetler” olarak Topkapı müzesinde saklanan sembolleri ile birlikteİstanbul’a getirdi. Bilindiği gibi bu olay Halifeliğin Osmanlı’ya “transferi”olarak kabul edilmektedir. Ancak halifeliğin Osmanlı’ya resmî olarak geçtiğinigösteren belge ya da kanıt olmayıp, bu görüş muhtelif rivayetler doğrultusundaileri sürülmektedir (Özcan, 1998b: 546). Ayrıca Osmanlı sultanının İslâm’ın evrenselhalifesi olduğu görüşünü dönemin söz sahibi hiçbir İslâm fıkıh alimininciddiye aldığı söylenemez (Gibb <strong>ve</strong> Bowen, 1957: 34; Arnold, 1965: 143). Aslınabakılırsa 13-14. yüzyıllardan itibaren geçerlik kazanmış olan düşünce, İslâm’ahakkıyla hizmet eden her Müslüman hükümdarın kendi toprakları içerisinde13 Halifenin, kendisini Mısır’a getiren Sultan Baybars’a, onun Mısır, Suriye, Diyarbekir, Hicaz, Yemen<strong>ve</strong> Fırat Nehri boyunca hükümranlık haklarını tanıdığını bildiren bir “şehadetname” <strong>ve</strong>rmişolması bu görüşü desteklemektedir (Kazıcı, 1991: 53).

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!