10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

TÜRKİYE’DE LAİKLİĞİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ 161R.Guenon, F. Schuon gibi yeni-gelenekselci düşünürlerin <strong>ve</strong> Peter L. Berger gibidin sosyologlarının derinlemesine tartıştığı üzere, sekülerleşme/laikleşme sürecininsanıldığı gibi, metafiziğin <strong>ve</strong> vahyin mi, yoksa esas itibariyle sahici geleneğin,kutsalın <strong>ve</strong> hikmetin mi reddi anlamına geldiğinin revizyonu bu yazınınkapsamı dışındadır. Başta <strong>ve</strong>rdiğimiz sınırlı tanım açısından ise laikleşme iledevletin gelişimi arasında neredeyse nedensel bir ilişki söz konusudur. Gelenekselentelektüel gündemin temel temalarından birini oluşturan ‘tabii hukuk’,Kilisenin yozlaşması <strong>ve</strong> giderek sahneden çekilmesine paralel olarak gündemdendüşmüştü. Devletin Kiliseye galebesiyle birlikte ise, gündemi, insan-yapımı,pozitif, yani ‘laik’ hukuk almış, F. Bastiat’nın (1990) büyük bir duyarlılıklavurguladığı, ‘hukuk’un ontolojik ‘adalet’ kavramıyla içkin ilişkisi artık gözdenkaybolmuştu. Böylece pozitivist esprinin gereği olarak, ‘toplum/toplumbilim’ilişkisinde olduğu gibi, ‘devlet/pozitif hukuk’ ta toplumsal mühendisliğin birformülasyonu haline gelmişti.Batı’da tabii hukuk arayışının kesilmesiyle pozitif (laik) hukukun evriminin,modern devletin gelişimine paralel bir seyir izlediği (Apter, 1965: 74), birçok yazartarafından ifade edilmiştir. Örneğin, Engels (1968: 324) hukukun ancak belli birdevlet örgütünün var olduğu toplumlar için söz konusu olabileceğini söylüyordu.Artık ‘adalet’ ile içkin ilişkisini koparan (pozitif) hukuk, XIX. asır Alman dünyasındageliştirilen ‘hukuk devleti’ kavramının çıkış noktasında olduğu gibi, temeldebir iktidar aygıtı olarak devlet gücünün, otoritesinin meşrulaştırılması amacınayönelecekti (Apter, 1965: 74). Buna en çarpıcı örnek kanaatimizce, Hegel’in (1998:153) ‘anayasa hukuku’ndan, ‘devletin hakları’ şeklinde söz etmesidir. 17Batı’da olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile zir<strong>ve</strong>sine çıkacakmodern devletin gelişimi ile laikleşme arasındaki ilişkinin tarihî kökenleri gerçekteOsmanlı’ya uzanıyordu. Osmanlı’da, geleneksel ‘devlet’(kut) <strong>ve</strong> ‘şehir’ anlayışınınzıddına, İran ilahi devlet anlayışı <strong>ve</strong> bürokratik geleneğine dayanan ‘moderndevletin izdüşümü’nün sonucu olan İslâm hukuku (fıkıh) ile nizami (statutory-positi<strong>ve</strong>)hukuk arasındaki fiili çatlak (Gencer 2000), modernizasyon/ihtilalsürecine paralel olarak büyüdü. Batı üstünlüğünü dengeleme arayışının belirginleştiğiNizam-ı Cedit, Tanzimat, Meşrutiyet <strong>ve</strong> Cumhuriyet devirlerinde ise ‘devletikurtarma’ kaygısının ağır basması, ibrenin gittikçe İslâm hukukundan pozitifhukuka doğru kaymasına yol açtı. Gerçekten, III. Selim’den Mustafa Reşit Paşa’ya,II. Abdülhamid’den Mustafa Kemal Paşa’ya uzanan çizgide görüldüğü gibi, ‘devletelden gidiyor’ kaygısıyla birincil amaç hep ‘devleti kurtarmak’tır. 18 Bu anlayışagöre ‘devletin kurtuluşu’ ‘ülkenin kurtuluşu’ anlamına gelmektedir.17 Oysa bilindiği gibi, Bastiat’nın (1990) da vurguladığı üzere, etimolojik anlamıyla ‘hukuk’, haklar,yani ‘insan hakları’ anlamına gelmektedir.18 Bu konuda özellikle III. Selim’in feryadı çarpıcıdır: “Allah aşkına devlet elden gidiyor. Sonra faide<strong>ve</strong>rmez. Ben bildiğimi size beyan eyledim. Siz de devlette hissemendsiniz” (Karal, 1988: 148)(vurgular bana ait).

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!