10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

152BEDRİ GENCERBugüne kadar Türkiye’de laikliğin dinamiklerinin objektif bir şekilde tespitedilebilmiş olduğunu söylemek zordur. Bu yazının amacı bu yolda bir adım atmaktır.Burada birincil amacımız, anayurdu Batı’daki evrimiyle laikliğin orijinalanlamı ile Türkiye’deki algılanış tarzını <strong>ve</strong> mukadderatını irdelemek değildir. Buhususların irdelenmesini başka yazılara bırakıyoruz. Ancak dinamiklerini inceleyebilmekiçin laikliğin mahiyet <strong>ve</strong> algılanışına ilişkin kısa bir giriş yapmak faydalıolacaktır. ‘Osmanlı siyasi felsefe <strong>ve</strong> rejimi’ne ilişkin bir incelememizde değindiğimizgibi, laikliğin orijinal anlamının yalnız ülkemizde değil, dünyada bileneredeyse gözden kaybolduğunu söylemek abartı olmaz. Kuşkusuz özellikleülkemizde laikliğin böyle bir kör dövüşüne, ölümcül bir gerilim <strong>ve</strong> kutuplaşmayayol açmasının temel sebebi, gerçek anlamının, neredeyse, ne onu savunanlar,ne de karşı çıkanlar tarafından bilinmesidir. Bu kargaşanın önemli bir sebebi,kavram için, Katolik Hıristiyanlığın yayıldığı ülkelerde, özellikle Fransızca’daYunanca kökenli ‘laicité’ kullanılırken, Protestanlığın etkisi altındaki Anglo-Saksondünyada Latince kökenli ‘secularism’ kelimesinin kullanılmasıdır (Berkes,1978: 16). Türkiye’de ise aralarında büyük fark olan bu iki kavram, fark gözetilmedenbirbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Kısaca belirtirsek, sekülerizm dünya-görüşüneilişkin felsefi içerikli bir kavram iken, laiklik, anayasal (anayasa hukukunailişkin) bir kavramdır. 2 Bunun anlamı şudur: Laiklik/teokrasinin orijinalanlamı, hükm’ün (yasama-nomos) değil, hakimiyet’in (egemenlik) kaynağı ileilgilidir. Diğer bir deyişle mesele, bir ülkenin dinî hükümlerle yönetilip yönetilmemesideğil, hakimiyetin kaynağının Tanrı’ya mı, yoksa halka mı dayandığıdır.Eğer hakimiyetin kaynağı ‘aşkın bir merci’ 3 ise teokrasi, halk ise laiklik sözkonusudur (Gencer, 2000).Bu açıdan bakıldığında ilk TBMM’nin duvarında yazılı “hakimiyet bila kaydüşart milletindir” düsturu laikliğin en saf tanımıdır. Biz, adı geçen yazımızda, laikliğin,J. Bodin, Rousseau <strong>ve</strong> Montesquieu ile karakterize halk egemenliğine 4dayalı bu orijinal anlamı açısından Osmanlı İmparatorluğu’nun hem laik, hemde seküler olduğunu göstermeye çalıştık. Bu itibarla laiklik açısından İmparatorluktanCumhuriyete, Osmanlı’dan Türkiye’ye geçişin, sadece bir şekil farkındanibaret olduğu söylenebilir. Ancak Fransız Devrimi’nden sonra kavramınNapolyon <strong>ve</strong> Hegel sayesinde geçirdiği değişim, egemenliğin yanında yasanınkaynağına da yansımış <strong>ve</strong> bu fark, İmparatorluk ile Cumhuriyet arasında dahaköklü bir farklılık yaratmıştır. Bu, formel açıdan laiklik, ‘din <strong>ve</strong> devlet işlerinin2 Bu noktada Doğu Ergil’in (1997: 8) <strong>ve</strong>rdiği ipucu anlamlıdır.3 Burada doğrudan Tanrı yerine ‘aşkın bir merci’ dememizin sebebi şudur: Elit teorisinin öncülerindenMosca’ya göre popüler egemenliğin tecellisini önleyen bir politik güç, ister ilahi, isterdünyevi, yani gerek bir Tanrı <strong>ve</strong>ya Tanrı haline getirilen bir kişi, diktatör olsun, farketmez; rejimdespotik, faşist <strong>ve</strong>ya teokratiktir. Aktaran, Etzioni-Halevy, 1985: 17.4 ‘Halk egemenliği’ ile ‘ulusal egemenlik’ anlayışları arasındaki farka ilişkin, Tunaya, 1981: 279-80;Öğün, 1997: 261.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!