10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

UYGARLIK KURAMLARI VE ŞİDDET SORUNU 97garlık bağlamındaki) ilerlemenin barbarlık ile ortaklık kurduğu düşüncesi, Freud’undüşüncesinde temel bir figür olarak varlığını sürdürür.4.2. Norbert Elias: Uygarlık süreci modelleriNorbert Elias’ın eseri genellikle uygarlık kuramı klasiklerinin ilki olarak değerlendirilir.Uygarlık Süreci’nde (Elias 1976), sosyo-oluşumsal süreçler -yanimeşru şiddet tekelini elinde tutan <strong>ve</strong> giderek daha geniş kamusal mekânlarınbarışın egemenliğine girmesini gerektiren, daha büyük sosyal birimlerin (devletin)oluşumu- ile psiko-oluşumsal süreçlerin içiçe geçtiği Fransız saray kültürüörneğinde Batı Avrupa’nın gelişim tarihini inceler. Kamusal mekânların barışçılaştırılmasınaparalel olarak, kapsamlı duygulanım denetimi sayesinde öznelerinde giderek barışçılaşması söz konusudur. Sonuçta, artan dış baskılar özbaskılanımadönüşür ki, bu gelişme aynı zamanda toplumda giderek artan işlevselayrımlaşmanın <strong>ve</strong> karmaşıklaşan karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin <strong>ve</strong> uzayanedim zincirinin bir sonucudur. Saldırganlık duygularının giderek engellenmesi(bilindiği üzere şiddet sorunsalı Elias’da uygarlık sürecinin görünüş biçimlerindensadece birisi, ama ayrıca merkezî olanıdır) bir yandan toplumsal işbölümüne<strong>ve</strong> uzayan bağımlılıklar zincirine dayanırken, öte yandan devletin denetim<strong>ve</strong> yaptırım gücünün merkezileşmesi <strong>ve</strong> tekelleşmesinden kaynaklanmaktadır.Elias bunları söylerken, uygarlık sürecinin gelişim yönünü de çizer: herhangibir başlangıç noktası <strong>ve</strong>rmese bile, ‘karanlık Ortaçağ’dan itibaren izlediği, Fransızsaray kültüründen sonra ulusal devletlerin oluşum evresinden geçen uygarlıksürecini, bütün yeryüzünü kapsayan bir düzenleyici sisteme -toplum içi <strong>ve</strong>toplumlararası ilişkilerde şiddet kullanımını etkin bir şekilde sınırlayan, küreselşiddet tekeline sahip bir dünya hükümetine- bağlar.Uygarlık kavramını “tarafsızlaştırma” konusundaki bütün çabalara rağmen,normatif bağları tamamen dışlamayan, oldukça çizgisel <strong>ve</strong> biraz da evrimci biruygarlık süreci analizinin, önce Birinci Dünya Savaşı’nın yaşattığı yıkıcılık deneyimlerine,sonra da 30’lu yıllardan başlayarak gelişen nasyonal sosyalist şiddetrejiminin reel deneyimlerine hiç değinmemesi şaşırtıcıdır. Belli ki bu deneyimler,Elias için yanıltıcı deneyimler olarak bile herhangi bir rol oynamamışlardır.Elias’ın araştırmalarında önemli olan, şiddetin kendisi değil, şiddetin denetlenmebiçimi <strong>ve</strong> bu denetim biçimlerindeki tarihsel değişimdir. Şiddet büyükölçüde, insanın kendi bedeni <strong>ve</strong> diğer bedenler karşısındaki doğal sınırsızlık, itki<strong>ve</strong> denetlenemeyen bir ‘duygulanım’ olarak görülür.Gerçi Elias daha sonra (Elias, 1992) nasyonal sosyalizmle <strong>ve</strong> ondan kaynaklananşiddet ile de ilgilenmiştir, ama bu durum onun uygarlık kuramında herhangibir düzeltme yapmasını sağlamamıştır. Oysa bu tür bir düzeltme gereklidir,çünkü Elias’ın nasyonal sosyalizm değerlendirmesi, uygarlık kuramının kategorik<strong>ve</strong> kavramsal çerçe<strong>ve</strong>sine uymamaktadır. Elias, uygarlık ile ortaya çıkan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!