10.07.2015 Views

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

Türk ve Japon Modernleşmesi: 'Uygarlık Süreci' - Birikim

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

96PETER IMBUSCHetkilemiştir. Bireysel <strong>ve</strong> sosyal psikolojiyi birleştiren Freud’un ruh kuramı, geçmiştevarolmuş <strong>ve</strong> şu anda varolan kültürler hakkında kapsamlı bir kuram, <strong>ve</strong>kültürün oluşması ya da sürdürülmesi karşılığında bireyden beklenen, bireyselya da toplumsal olarak içselleştirilmiş bir kurbanlar öğretisi olma iddiasındadır.İnsanlığın kültürleşme süreci, Freud’a göre, bir yandan insanın gelişiminde zorunlubir ilerleme iken, öte yandan da bir başarısızlık sürecidir, çünkü dürtülerdenvazgeçmeye, süblimasyona <strong>ve</strong> baskılanıma dayanmaktadır. Freud dahasonra dürtü kuramını geliştirmeyi sürdürür <strong>ve</strong> cinsellik ile kültür karşıtlığını ortadankaldırarak, belirli koşullarda içe dönük, ama genellikle dışa dönük bir saldırganlıkihtiyacı olarak çalışan, ‘haz ilkesinin ötesinde’ <strong>ve</strong> çokanlamlı özelliğesahip bir ölüm dürtüsünü (thanatos) Eros’un (yaşama dürtüsü) karşısına yerleştirir.İnsanların birbirlerine karşı olan işte bu ilksel düşmanlıkları nedeniyledirki, kültür toplumu sürekli olarak yıkılma tehdidi altında bulunmaktadır(Freud, 1930).Freud’un ağırlıklı olarak bireye yönelik programı, saldırganlığı öne çıkarsa bile,sadece saldırganlıkla sınırlı değildir. Şiddet bağlamı içinde görülebilecek diğerolguları da (nefret, sadizm) tanır <strong>ve</strong> çözümler. Bilimsel çalışmaları sürecinde,nasyonal sosyalist egemenliği <strong>ve</strong> sosyalleştirme ilkelerini önceden (Freud,1921) doğruya çok yakın bir şekilde çözümlemekle kalmamış, insanın doğasıhakkında yanlış öngörülerde bulunması nedeniyle başarısızlığa mahkum olarakgördüğü bolşevizmin şiddete dayalı ‘kültür deneyi’ ile de ilgilenmiştir (Freud,1933).Freud, savaş <strong>ve</strong> ölüm ile ilgili yazılarında (Freud, 1915, 1933), uygarlık <strong>ve</strong>rniğininancak çok ince olabileceğini dile getirir. Devlet, kültür cemaatine katılmakisteyen bireylere bir dizi ulvi ahlâki normlar dayatır ki, bu normlara göre bireyleriçgüdülerini tatmin etmekten ya tamamen vazgeçmek ya da onları sınırlamakzorundadırlar. Ancak, aynı devlet onları savaşa yollar <strong>ve</strong> öldürme karşısındavarolan engelleri kolektif olarak devreden çıkartır. Toplumsal pasifizmin sağlanmasıamacıyla şiddetin devlette tekelleştirilmesi, sadece şiddetin ortadankalkmasına değil, katlanarak büyümesine de yol açar. Ancak Freud savaşın nedenleriniölüm dürtüsüne <strong>ve</strong> bireysel saldırganlığa bağlamak suretiyle o kadarderine yerleştirmiştir ki, bir kolektif olgu olarak savaşın açıklanması konusundakuramı, doldurulması oldukça güç bir boşluk içerir. Freud halkların varoluş koşullarındagörülen farklar devam ettiği sürece savaşı kaçınılmaz görür. ‘Kültürdünya vatandaşı’nın bu konudaki hayal kırıklığı, eğer bu hayal kırıklığı uygarinsanın barbarlığa düşme karşısında bağışıklığa sahip olduğu yanılsamasınadayanmıyorsa, son derece yersizdir. Gerçekte kötülük kökten kazınmamıştır,çünkü insanın en derin özü, temel nitelikli doğal dürtülerden oluşmaktadır. YaniFreud, savaşı <strong>ve</strong> şiddeti geriye dönüşler olarak görmektedir; ancak, bunlarakarşı konulması mümkün olsa bile, bunlarla barış ya da şiddetsizlik arasındakurulan denge daima hassas kalacaktır. Özellikle yaşadığı çağda gözlenen (uy-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!