10.07.2015 Views

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mekânsal Bilişime Ontolojik Bir YaklaşımRıtvan ŞentürkToplumsal, kültürel ve antropolojik araştırmalar,bireylerin kendilerini tanımlamalarında bulunduklarıyerin ve mekânsal çevre özelliklerininbelirleyici bir etken olduğunu, toplumlarıncoğrafi konumlarına ve mekânsal düzenle olanilişkilerine göre diğerlerinden kültürel anlamdaayrıştıklarını ifade etmektedirler. Bu durum,bireyler ve toplumlar arasında zaman ve mekânmesafelerini aşmak suretiyle gerçekleşen yüzyüze ilişkilerin aynı zamanda mekânsal birilişki olduğunu, ilişkinin biçimine ve niteliğinegöre epistemolojik ve etik değerlerin pekiştiğiniveya değişip dönüştüğünü göstermektedir.Fakat 17. yüzyıldan itibaren değişen ontolojikkabullerle birlikte gelişen yeni bilimsellik anlayışı,teknolojik keşifler ve özellikle sinema,televizyon ve elektronik medyanın toplumsalaklı belirleyici ölçüde yaygınlaşmasıyla klasikmekân anlayışının öngördüğü niteliksel pratiklerve değerler erozyona uğramış, mekânneredeyse fiziki gerçekliğini, birey ve toplumhayatındaki belirleyici özelliklerini yitirmişbulunmaktadır.4. Algısal Devrimler ve Mekansal GenişlemeKlasik ontolojik anlayışın geçerliliğini yitirmesinesebep olan modern bilimsellik anlayışıylabirlikte varlık bütün nitel çeşitliliğine vefarklılığına rağmen sonsuz genişletilmiş ucuaçık geometrik bir yüzeye yerleştiriliyor, herşey ölçülebilir veya ölçülebilir kılınması gerekenbir fizik sorusu olarak algılanmaya başlanıyor,fiziksel ve matematiksellik bilimselliğinyeni nesnellik ölçülerinin dayanağını oluşturuyordu.Fiziği, matematiği ve nesnelliği temelölçü kabul eden bu değişme, etkisini önceliklebu ilkelere tamamıyla uyumlu görünen mekânve mekân algısında göstermiş, çelişkili bir biçimde,mekânın bütün fiziksel ve matematikselölçülebilir özelliklerine rağmen, varlıklamekânın ontolojik ilişkilerinin pekiştirilmesiyerine bozulmasına yol açmıştır. Hatta denilebilirki, tıpkı navigasyon araçlarının nesneninmekânını ve mekândaki hareketini sadecematematiksel ve geometrik bir kesişim noktası1<strong>10</strong>olarak algılaması ve sunması gibi, modernontolojik anlayışın nesnel ve teknolojik operasyonlarısonucunda, mekân, nesnel ve ölçülebilirkılındığı ölçüde varlıkla olan ontolojikilişkisinden kopmaya, kaybolmaya, nitel özelliklerindensoyutlanarak tekno- ve mikrolojikbir tasarıma dönüşmeye başlamıştır.Son 400 yıllık süre içinde gerçekleştirilen bilimseldevrimler ve özellikle teknolojik keşifler,mekânın, nesnenin ve hareketin kendisindeolduğu kadar algısında da radikal değişikliklereyol açtı. Bu değişiklikler esasen benimsenenyeni ontolojik anlayışın öngördüğü bilimsellikanlayışının kendini günlük hayat tecrübeleriolarak açığa vurmasından başka bir şey değildi:Teleskopun, mikroskobun, dürbünün, röntgen,baskı ve fotoğraf makinesinin keşfi kuşkusuzberaberinde getirdiği yeni mekân anlayışı vealgılama biçimleriyle, gelecekte mekânı çevresindensoyutlayarak küçük etki alanlarına bölümlemeklekalınmayacağının, aynı zamandabakışın bütünlüğünün de mikrolojik parçalarabölüneceğinin habercisi oldu. Bilincin mekân,mekânsal bilişim ve gerçeklikle ilişkisinderadikal düzeyde niteliksel değişikliklere yolaçan bu süreçte teleskop ve dürbün, varlığınmekândaki yerini mekânın bütünlüğünden soyutlayabilmeve bakışı sınırlanmış ve bölünmüşalana odaklayabilme imkânını sunarken,mikroskop, bir nesne veya bedeni bulunduğutabii nispet alanından çekip almak veya varlığınen küçük parçasını bütünlükten soyutlamaksuretiyle mikrolojik bir beden ve mekân olarakalgıya sunulabileceğini göstermiştir. Bütün bugelişmeler, mekânın dışa doğru genişlemesi vedaha önemlisi bütünlüğünden soyutlanmış alanolarak algılanabilmesini mümkün kılarken, 19.yüzyıl sonlarında gerçekleşen röntgenin keşfiise mekânın odaklanmış alan biçiminde bedeniniçine doğru genişlemesini ifade etmektedir.Böylece röntgenle birlikte ilk defa bedenin dışıolarak kabul edilen mekân ve dışa doğru genişlemesiolarak kabul edilen teknik anlayışıdeğişmeye başlamıştır: bu teknolojik gelişmesayesinde ilk defa vücudun içini gözetlemekmümkün olurken, bedenin içi de kendi derisınırları içinde biyolojik bir etki alanı, mekânolarak algıya sunulmuştur.Fakat bu gelişmeler, mekân algısının genişlemesine,çevresinden soyutlanmasına ve özellikleiç ve dış mekânlar arasındaki sınırlarınsaydamlaşmasına yol açmış olsalar da fazlayaygınlaşamamışlar, yalnızca belirli uzmanlıkalanlarının bireysel uygulamalarıyla sınırlıkalmışlardı. Ancak fotoğraf makinesinin icatedilmesiyle birlikte ilk defa bütünlüğündensoyutlanmış mekân ve nesnelerin mekânda yeralış biçimleri ve nispetleri toplumsal algıyasunulmaya başlanmıştır. İnsanlara daha öncegörmedikleri nesnelerin ve mekânların gerçekzaman görüntülerini ileten fotoğraflar sayesindebilinen ve bilinmeyen mekânlar arasındakarşılaştırma mümkün olmuştur. Fotoğraftazamansal gerçekliğin mekânsal gerçekliğeöncelikli olarak vurgulanması, mekânın yakalanmışbir anın dondurulmuş aktüel görüntüsüolarak bakışa sunulması algının niteliksel değişimsürecinde önemli bir aşamayı ifade etmektedir.Zira fotoğraf, bütünlüğünden soyutladığıgerçekliğin gerçek zamandaki durumunu,geçmiş bir anın şimdiki zamana aktarılmışaktüelliği olarak konumlandırması, mekânsalçerçevesinin, zamanın akışı içinden çekilmişve şimdi’ye aktarılmış ‘gerçek an’ın ifadesi olmasıbakımından[11] temel bir farklılık arz etmektedir.Ayrıca, fotoğrafın, çekilmiş bir anınve estetize edilmiş mekânsal görüntüsünün basılımedya araçları üzerinden topluma aktarılmasıdolayısıyla bilincin mekânsal gerçeklikleilişkisinin niteliğini değiştiren önemli bir gelişmeolarak değerlendirilmesi gerekmektedir.Zira fotoğrafın baskı makineleri aracılığıylatoplumda yaygınlaşmasıyla birlikte ilk defa,daha önce hiç rastlanmayan ölçüde zamansal,bedensel ve mekânsal gerçeklik algısı toplumsallaşmayabaşlamıştır. Daha önce bireyselbakışla sınırlı olan algının fotoğrafın yaygınlaşmasıylabirlikte toplumsallaşmaya başlamasıalgının hem biçimsel hem de nitelikselolarak dönüşebileceğinin göstergesi olmuştur.Nitekim fotoğrafın yaygınlaşmasıyla birliktebedenin ve nesnenin bütünlükten soyutlanmış<strong>Akademik</strong> Bilişim’<strong>10</strong> - XII. <strong>Akademik</strong> Bilişim Konferansı Bildirileri<strong>10</strong> - <strong>12</strong> Şubat 20<strong>10</strong> Muğla Üniversitesi111mekânsal nispetlerine odaklanmış fotojenikalgı sadece toplumsallaşmamış, aynı zamandadaha sonra sinema, televizyon, internet ve reklampanolarıyla birlikte geçerlilik kazanacakolan bakışın metalaşması sürecinin de habercisiolmuştur.5. Zaman-Mekân Mesafesinin Kalkması,Algısal Süreksizlik ve SaçılmaTeleskoptan internete ve hatta görüntülü ceptelefonlarına kadar uzanan bu süreç sadecebireysel zaman ve mekân algısının toplumsallaşmasınıdeğil, aynı zamanda mekânsal algıve hafızası için vazgeçilmez olan bakışın nasılmekânın gerçekliği ile birlikte parçalandığını,süreksizleştiğini ve montajlandığını da göstermektedir.Bu durum esasen söz konusu süreçtegözün tabii algı biçimlerinin bozulması, birbaşka deyişle gözün fiziksel algı kapasitesiningiderek yetersiz kalması anlamına gelmektedir.Zira gözün görüş alanı, sinema filmi, televizyon,internette edindiği tecrübelerin aksine daireseldirve mekânı yarım daire biçiminde vebir bütün olarak algılar. Tıpkı ana rahminde vedaha sonra giderek genişleyen çevre ile ilişkisindeolduğu gibi kendini merkezi bir noktaolarak algılayan insanın mekân algısı da kendinisaran bir daire biçimindedir. Göz bulunduğuyerden ne kadar bir nesneye odaklanırsa odaklansınbakışın dairesel bütünlüğünden kopmamaktadır.Zira göz, varlığı bulunduğu mekânınbütünlüğünden soyutlayamamakta,[<strong>10</strong>] görmeeylemini mekânsal ve zamansal sürekliliğebağımlı olarak gerçekleştirmekte,[<strong>12</strong>] bilincinzamandan ve mekândan kopmaması dolayısıylasürekliliğe eğilim göstermektedir. Bakışın busüreklilik ve bütünlük ilkesi, duyu organlarınınzaman ve mekân sürekliliğine bağlı olarak işlevgörmesi, hafızanın da yapılanmasında önemliroller üstlenmektedir. Bu, dikkatle irdelenmesigereken bir durumdur. Zira hafıza, insanınvaroluşunu zaman ve mekân bütünlüğü içindealgılamasına ve sürdürmesine imkân veren enönemli melekelerden biridir. Hatta öyle ki, hafızanınyara alması, silinmesi veya alzheimerhastalığında olduğu gibi süreksizleşmesi, insa-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!