10.07.2015 Views

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

Akademik Bilişim '10 10 - 12 Şubat 2010 Muğla

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mekânsal Bilişime Ontolojik Bir YaklaşımRıtvan Şentürkve Orta Çağ’ın hiyerarşik düzeninin çözülmesineyol açmadı, aynı zamanda ve belki de dahada önemlisi, mekânın ve hareketin geometrikleştirilmesiylemekânı sonsuzca genişleyen birhomojenliğe dönüştürmüştür. Yeni homojenmekân anlayışıyla birlikte biyolojik etki alanısınırlandırılmış mekân olarak kabul edilenvücudun veya nesnenin kendi fiziki çevresindentamamen izole edilebileceği görülmüştü.Ayrıca artık hareket ve hareketsizlik, Aristocukabullerin aksine, tek ve aynı ontolojik varlıkdüzeyine yerleştirilmiş birer durumdan başkabir şey değildi. [3]Tabiatın matematikselleştirilmesi ve mekânıngeometrikleştirilmesi varoluş düzeyleri arasındakifarkı ortadan kaldıran, mekânın homojenleşmesive doğrusal hareketin sonsuzluğunuöngören söylemsel modern düşüncenin 17.yüzyıldan itibaren kendini kabul ettirmesi vetoplumsallaşmasıyla birlikte yerleşim yerlerinindüzeninin de değişmeye başladığı gözlenmektedir.M. Foucault’un da tespit ettiği gibi“Ortaçağ’ın yerleşim yapısı belirli bir ölçüdeçözülmüştü: Bir şeyin bulunduğu yer, artıkonun sadece hareketi esnasındaki bir noktası,bir şeyin sükûneti ise onun sonsuz yavaşlatılmışhareketiydi. Başka türlü ifade edersek:Galileo’dan, 17. yüzyıldan beri, düzenin yerinigenişleme almaktadır.”[8]Aristocu teolojik anlayışa uygun olarak inşaedilen, merkeziyetçilik ve niteliksel farklarınhiyerarşik düzeni esas alınarak inşa edilen OrtaÇağ kentleri günümüze kadar uzanan süreçiçinde tedrici olarak dönüşmeye ve değişmeyebaşladılar. Mekânın homojenleşmesi ve genişlemesi,daha önce kilisenin, siyasal gücün vezengin sınıfın üstünlüğüne ve otoritesine vurguyapan yerleşim düzenin dönüşmesine ve giderekhiyerarşik farklılıkların ortadan kalkmasınayol açtı. Bu dönüşüm bir anlamda din merkezliyerleşim düzeninden, merkezi olmayan sekülermekân anlayışına geçişi ifade ediyordu.Söz konusu olan radikal bir değişimdi ve sadecegeometrik değil, aynı zamanda mekânıntoplumsal ve bireysel davranışları belirlemesi<strong>10</strong>8ve yönlendirmesi, değer yargılarını somutlaştırmasıbakımından etik bir dönüşümdü.3. Klasik Zaman ve Mekân AlgısıGerçekten de insanın dünyaya ilk gelişinde tanıştığıana rahmi, onu çevreleyen ve varlığınıdışarıdaki sınırsız açık alanla ilişkilendirecekbir nispet noktası oluşturan bir mekândır. Anarahmi bu özelliği ile daha başlangıçta insaniçin mekânın, esasen bir şeyin mevcut olduğuyer olduğunu göstermektedir. Bu bağlamdabir varlığın mekânı, bulunduğu yer ve bu yeregöre diğer varlıklarla kurduğu nispet alanı,çevresidir. İnsanın ana rahminde mekân olarakalgıladığı dairesel form, aynı zamanda varlığınhem bulunduğu yerin hem de çevreselliğininifadesidir. Mekânın en asli biçimi olarak dairedaha sonra dünyanın ve zamanın küreselliği vesürekliliği sağlayan çevrimselliği olarak çıkarinsanın karşısına. İnsanın ilk bulunduğu anarahmi ve dünyaya geldikten sonra gözünü açtığıgökyüzü daireseldir. Daire, insanın bulunduğuyer ve çevresi olarak algıladığı mekân veyerkürenin çevrimsel hareketi olarak gerçekleşenzamanın niteliksel bir ifadesidir. Daire hemmekânsal bir alan hem de zamansal bir sürekliliğinifadesidir. İnsanın dünyaya ilk gelişindeve ana rahminde tanıştığı en kadim biçim dairedir.Bütün bu özellikleriyle daire, sınırlılığınolduğu kadar sınırsızlığın, mekânın olduğu kadarzamanın ve nihayet yokluğun olduğu kadarvarlığın da niteliksel ifadesidir.Nesnenin mekânının, bulunduğu yer ve yöresiolduğunu ifade eden en güzel biçim dairedir.Bu ontolojik özellik daha ana rahmindeykenmerkez ve çevre ilişkisi ve mahremiyet duygusuolarak gelişir. İnsan daha ana rahminde bulunduğumekânı merkez ve çevre ilişkisi olaraktecrübe ederken daireyi de varlığın bulunduğuyeri merkeze alarak çizginin dışındaki sınırsızlıktanve sonsuz açıklıktan, bir başka deyişlebilinmeyen belirsizlikten kendini koruyan, barındıranve sarmalayan bir biçim olarak algılar.Bu bağlamda daire, varlığın kendini bulunduğumekânın merkezinde barınmış, korunmuş,güvenli ve mahrem hissetmesini sağlayan ontolojikbir biçimdir.Bu insanın ana rahminde varoluş biçimi olarakalgıladığı ve tecrübe ettiği dairesellik dahasonraki evrelerde de devam eder: Doğan çocukhemen kundağa sarılır ve beşiğe/yatağa konur.Kundak insan bedeninin dış sınırlarıyla özgünlüğüve mahremiyetinin işaretlenerek korumayaalınmasını, beşik ise etrafını kuşatan mekâniçinde barınmasını sağlayan ev duygusunun gelişmesiniifade etmektedir. McLuhan tarafındandaha çok beden sınırlarının genişlemesi olarak,James Joyce ve Baudelaire gibi büyük sanatçılartarafından ikinci bir beden[8] olarak algılananev esasen klasik ontolojik ve kozmolojikanlamda dairenin merkezinde bulunan insanınvarlığını ve mahremiyetini muhafaza edecekgüvenlik sınırlarının daha geniş bir halka ilegenişletilmesini ifade etmektedir. Yine aynı şekildemahremiyet ve güvenlik sınırları içindesürekli genişleyen akrabalık ilişkileri, mahalle,semt, kasaba ve şehir de insanın bireysel ve toplumsaloluş sürecinde tecrübe ettiği çevresel veçevrimsel mekânları ifade etmektedir.Ana rahminde başlayan, varlığın bulunduğuyerin çevresini oluşturan ve dışarısı olarak algılananmekânın içselleştirilerek değer ve nitelikkazanması süreci daha sonra hayatın her evresindedevam eder. İnsanın giyindiği elbise, barındığımekân, yakın akraba çevresi, mahallesi/semti, köyü, kasabası ve şehri tıpkı kullandığınesneler ve o enselerin ait olduğu mekânlargibi tatlı ve acı hatıralar, değişik duygular vedüşlerle içselleştirilmekte ve sürekli genişleyenbir güvenlik ve mahremiyet alanı olarakdeğer kazanmaktadır. İnsanın mekânla olan buçevrimsel ilişkisinde ben ve ben-olmayan arasındakizıtlık ilişkisi durulmakta ve geçerliliğiniyitirmektedir. [<strong>10</strong>]Klasik ontolojik anlayış mekânı, insanın dışındagibi durmasına rağmen içselleştirdiği,[<strong>10</strong>]kendiyle özdeşleştirdiği, karşılıklı aidiyet duygusunupekiştirdiği, kendi konumunu, değerlerini,özsel niteliklerini ifade eden bir nispet<strong>Akademik</strong> Bilişim’<strong>10</strong> - XII. <strong>Akademik</strong> Bilişim Konferansı Bildirileri<strong>10</strong> - <strong>12</strong> Şubat 20<strong>10</strong> Muğla Üniversitesi<strong>10</strong>9alanı olarak kabul etmektedir. İnsan, adı dahaönce başkaları tarafından konulmuş bilmediğibir yerde dünyaya gelmekte, büyümekte, dolaşmakta,aşklarını, nefretlerini, mutluluklarını,acılarını yaşamakta, paylaşmakta, türkülerinisöylemekte, bulunduğu yeri yuva edinmekte vekök salmakta, [<strong>10</strong>] ait olduğu mekânla ve sahipolduğu nesnelerle öylesine özdeşleşmektedirki, uğruna ölümü bile göze alabilmektedir.Klasik ontolojik anlayışa göre nasıl insanın birmekânda bulunması basit matematiksel veyageometrik bir konumlandırma değil, nitelikselbir nispet noktası ise, aynı şekilde mekândakihareketi ve yer değiştirmesi de, geometrik değil,nitelikseldir. İnsan nasıl bulunduğu mekânlabirlikte kültürel, toplumsal ve etik değerleriiçselleştiriyorsa ve böylece kendi bireysel oluşuylaözdeşleştiriyorsa, başka bir mekâna geldiğindede aynı şekilde o mekânsal özelliklerintemsil ettiği değerlerle karşılaşmaktadır. Zirakişinin kendini tanımladığı, bilgi ve değerleripaylaştığı özel ve toplumsal mekânlarda davranışlarıyönlendirilmekte ve biçimlendirilmektedir.Mekân aynı zamanda kişiden yaşına,mesleğine ve toplumsal statüsüne göre değişikroller talep etmekte, belirli işlevlerin yerinegetirileceği, epistemolojik, kültürel ve etikdeğerlerin paylaşılacağı yerler olarak nitelikkazanmaktadırlar. Klasik mekân anlayışınınen önemli özelliği, mekânsal düzenin işlevselözelliklerine göre sınırlarının çizilmiş olmasıve talep ettiği rol, etik değerler ve davranış biçimleribakımından niteliksel özelliklerine görekonumunu genel düzen içinde belirlemesi, ayrışmasıdır.Örneğin klasik şehir tasarımında,ibadet yeri ile eğlence yeri, eğitim yeri ile askerialan veya hastane ile hapishane üstlendikleriroller ve niteliksel özelliklerine uygun davranışbiçimlerini talep edecek biçimde tasarımlanmışve konumlandırılmışlardır. Aynı şekilde, yineörneğin eski Osmanlı-Türk kent tasarımı ve evmimarisi anlayışında, içerinin ve mahrem olanındışsallaştırılması yerine, daha çok dışarıdaniçeriye doğru gittikçe özelleşen ve mahremleşenalanların hiyerarşik bir düzen içinde kurulmasıve korunması amaçlanmıştır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!