52 53MÝMARLAR UYANIN !.. KAYBEDECEK NEYÝNÝZ KALDI?Baran ÝdilY.Müh.Mimar/ Þehir Plancýsý ÝTÜ/1960Ekim ayý, içinde planlama ile ilgili üç toplantýya katýldým.Üçü de “kentsel dönüþüm” konuluydu. Ýlki, Ýstanbul'dakiDeprem Þûrasý idi. þûra'nýn deðerlendireceði deðiþikmevzuat çalýþmalarý bir yýldýr, ihtisas komisyonlarýncasürdürülüyordu ve nedenle mimarlýðý doðrudanilgilendiren tasarýlarý inceleyebildim.Komisyonlarca hazýrlanan yasa tasarýlarýndan bizi ençok ilgilendireni, Ýmar Yasasý ve ilgili 3 tasarý idi. Yeniyasa ile kent planlamasýna deprem ve afetlerdenkaynaklanan yeni kavram ve tanýmlar getiriliyordu. Buyaklaþýmýn gerekçesi özetle þuydu:Kentlerimiz'in hemen hepsi planlý ya da plansýz olaraköyle bir yapýlaþma (kabuklaþma) oluþturdular ki, buyapýlaþma, deprem ve doðal afetlere çoðunlukla çokhassas, güvensiz ve ' çirkin'dir. Ýnsan hayatý ile doðrudanilgili olsa dahi, mevcut imar hukuku koþullarý içinde buoluþum ve mekanlara müdahale etmek, neredeyseimkansýzdýr. Müdahale için yeni bir hukuk ve yasalortam yaratmak gerekir. Bunun için de 1999 yýlýndaonbinleri yok eden depremin dehþeti ve onun halenÝstanbul üzerinde süren etkileri sönmeden, “doðrudaninsan hayatý ve saðlýðýný dayanak tutan bir yasalmüdahale aracý yaratma fikri” bence de tarihi bir fýrsatýnkullanýlmasý anlamýna geliyor.Yasa tasarýsýnda yer alan yeni planlama yaklaþýmý üçana unsur taþýyordu:· Mikro bölgeleme ve risk analizi,· Sakýným planlamasý,· Dönüþüm eylem plan ve projeleri.Tasarýnýn en önemli sorunsalý, gereksiz ayrýntýlara girmiþolmasý idi; çoðu ayrýntýnýn yönetmeliðe býrakýlmasýgerekirdi. Zira önerilen iþlemlerin örnek alýnacak hiç biruygulamasý yoktu. Çoðu denenerek öðrenilecekdi.Böyle bir durumda “çerçeve” tanýmlarla ifadelendirilenbir yasa hazýrlamak daha doðru olurdu.Tasarýda adý geçen plan ve projeleri “yetkin þehirplancýlarýnýn” yapacaðýna dair hüküm ise yeni bir meslekkavgasý oluþturma potansiyeli taþýyan ciddi bir yanlýþ idi.Çünkü hazýrlanan müdahale biçiminde 'fiziki planlama'diye tanýmlanan tasarým aðýrlýklý model, þehirplancýlarýnýn “ne eðitim sürecinde, ne de imar planýpratiðinde“ edinebilecekleri bir yetkinlik deðildi. Bualandaki yetkinliðin tanýmýnýn en azýndan yönetmelikaþamasýna býrakýlmasý doðru olurdu.Yapýya ait koþullarý, Ýmar Yasasý dýþýna çýkarýp “YapýYasasý” adýyla hazýrlayan tasarýnýn ise, mimarlýðý ÝmarYasasý'nýn dýþýna atmak anlamýna geleceði söylenebilirdi.En azýndan mimarlar ve þehirciler arasýnda bir uzlaþmanoktasýna gelinmeden, böyle bir tasarý hazýrlamanýn etikolmayacaðý düþünülebilirdi.Kýsa bir süre önce yürürlüðe giren ve ne amaçlahazýrlandýðýný anlamanýn mümkün olmadýðý yeni“Koruma Yasasý” deðiþikliði ile þehir plancýlarý,kendilerine her açýdan en uzakta duran korumaplanlamasý alanýnda müelliflik yetkisi kazandýlar.Þehircilerin, mimarlýðýn çok özel bir alanýnagerçekleþtirdikleri bu tecavüzün, mimarlarý üzmek ya dakýzdýrmak sonucundan öte bir anlamý yoktu. Buna 'pastasavaþý' filan da denemez, bu kelimenin tam anlamýylautanýlacak bir durumdur.Benzeri bir yaklaþým inþaat mühendislerince hazýrlanan1938 tarihli “Mimarlýk ve Mühendisliðe Dair Yasa”nýndeðiþiklik tasarýsýnda görülüyordu: Yetkin mühendislikve yetkin mimarlýk ölçüt ve mekanizmalarýnýoluþturmaya yönelik yaklaþýmda, mühendislik vemimarlýðý birbirlerinin versiyonlarýymýþ gibi algýlamakdünyanýn neresinde kalmýþtý ki!.. Mühendisliðinmimarlýkla hiçbir kavramsal iliþkisi olmamasýna raðmen,hala inþaat mühendislerinin mimari proje yapmaiþtahlarýný köreltememeleri, doðrusu ümit kýrýcý birdurumdu. Ýnþaat mühendislerinin, mimarlýðý “kardeþmeslek” olarak nitelemelerinin ise gerçekle hiç bir ilgisiyoktu. Bu nitelemeler olsa olsa tecavüzcünün “kuryapma sözcükleri” (!) olarak algýlanabilirdi.Ancak, üst üste gelen bu tasallut ve tecavüzlere karþý,doðrusu mimarlar, <strong>Mimarlar</strong> Odasý ve akademikkurumlar öylesine sessiz ve tepkisiz idiler ki, kendilerineaçýkça zarar veren bu geliþmelerden mazoistçe bir hazaldýklarý zannýna kapýlýyorum (!?) Aslýnda, geçmiþyazýlarýmda da bunlara çoðunlukla deðinmiþ idim.Örneðin; mimarlar giderek iþsizleþen, fakirleþen vehorlanan bir grup olduklarý halde, adeta:· Tek bir tip proje ile yüzlerce, hatta binlerce binaüretilmesinden zevk alýyorlardý... (Toplu KonutÝdaresi bu olayý kurumsallaþtýrdý bile!)· Gümrük Birliði'yle birlikte, <strong>2005</strong> yýlýnda yapýprojesi pazarlarýný dünya mimarlarýna -hiçkorunmasýz- açmaktan keyif aldýlar. (Bu konudaalýnacak tedbirlerde 1995'den beri atýl kaldýlar!)· Kendi hazýrladýklarý meslek yasalarýný provokeetmek ve kösteklemekten ciddi haz alýyorlardý;· Niteliksiz ve kötü eðitim görmekten de, vermektende ve bu eðitim sonunda diploma almaktan da,yalnýz keyif deðil, coþku da duyuyorlardý;· Tüm dünyada olanýn aksine, mimarlýkfakültesine giriþ yönteminin, “veterinerolamayýp da mimar olmayý saðlayanözelliklerinden edindikleri kumar zevki”öylesine etkileyici idi ki; bu düzene karþý enküçük reaksiyona müsamahalarý yoktu.· Tüm dünyadakinin aksine, mimarlýðýn sanatolmadýðý, olsa olsa “mühendisliðin üzerinesýkýlmýþ krema” olabileceði þeklindekimühendislik deðerlendirmelerinden herhaldebilimsel bir haz (!) duyuyorlardý. (Son günlerdeseçkin mimarlarýmýz buna 'tasarým bilimi','tasarým mühendsiliði' gibi, kerameti henüzanlaþýlmamýþ tanýmlar getiriyor, haklarýnýyemeyelim!!)· Her kültür ve sanat alanýnda olduðu gibi,mimarlýk alanýnda da birikimli ve yetenekli pekçok mimar vardý, ama onlar da güçleriniyalnýzca “gemilerini kurtarmaya harcamaktan”ciddi haz duyuyorlar ve “meslektaþlarýnýsevmemeyi çok seviyorlardý.”· Bir yandan kentsel alanýn þekillendirilmesininsorumluluðunun mimarlýða ait olduðunu iddiaederken, öte yandan mimarlýk eðitimindenKent Bilim, Planlama ve Þehirciliðe” ait dersleritümüyle kaldýrmaktan tarif edilemez bir keyifalýyorlardý.· Türk halkýna karþý siyasal, sosyal ve kültürelaydýnlatma görevlerini mimarlýk çýkýþlý deðil de,çok daha az bildik bir alan (genel siyaset) çýkýþlýolarak yapmaða çalýþmaktan aldýklarý zevk iseneredeyse mimarlýk toplumunun önemli birkesiminde uyuþturucu alýþkanlýðýnadönüþmüþtü!..Bu saydýklarým hemen aklýma takýlanlar; yoksa busaptamalar daha çok geliþtirilebilir...Þimdi ben her zamanki gibi gene merak ediyorum:Acaba mimarlar ve akademisyenler, Deprem Þûrasý'ndaoylamaya sunulup, büyük çoðunlukla kabul edilen yasatasarýlarýnýn (bizi doðrudan ilgilendiren 5 adet tasarývar) bundan sonraki süreçlerine müdahale etmekonusunda ne düþünüyorlar? Bu oluþumu ciddi ve acilbuluyorlar mý?Gene çok merak ediyorum, <strong>2005</strong>'te AB mimarlarýnaaçýlacak kapýlarýn, mimarlýðýmýza getireceði etkilerkonusunda kurumlarýmýz ne düþünüyorlar? Türkiye'deher daim þehir plancýlýðý, mühendislik, peyzaj mimarlýðývb. meslek alanlarýyla yaþanacak saðlýksýz iliþkilere karþýmimarlarýn, <strong>Mimarlar</strong> Odasý'nýn ve mimarlýkfakültelerinin ne düþündüðünü, neler yapacaðýný çokmerak ediyorum...Bir yandan AB sistemine, diðer yandan ABD normlarýnagöre oluþturmaya çalýþtýðýmýz mimarlýk, mühendislik veplanlamaya ait modeller (eðitim, denetim ve yetkinlikyasalarý vd) ne anlama geliyor? Buna “kültürel çeþitliliðikutlamak” mý, yoksa “enayiliði kutsamak” diye mi yorumgetireceðiz? Bilemiyorum...Oysa dünya kültür ve sanat çevreleri, çok uzunzamandýr endiþe içinde þunu tartýþýyor: Globalist geliþimbinlerce yýldýr sanat ve kültürün hamisi ve koruyucusuolan devletin yerine, büyük sermayenin geçmesinihedefliyor. Sermayenin yönettiði bu oluþum kuþkusuzkültür ve sanatý, doðasýnýn gereði, pazarlamaya uygunbir malzemeye dönüþtürecek ve kuþkusuz popülizeedecektir. (Buna 'sermaye popilizmi' deniyor). Böyle birgeliþimde AB'nin “yerel kültürlerin korumasý veçeþitliliðin teþviki” hedefine ulaþmak, acaba hayal mi?Globalist geliþmeden nasibini alan sanatlar arasýndamimarlýk neredeyse baþta geliyor. Yeni piyasaoluþumunda mimari malzeme, gösteriþ, teknolojiketkileme vb unsurlar en etkin olanlar ve populizmeyönelik deðerleri öne çýkarmak da malý satmakaçýsýndan çok önemlidir. Batýlý kültür kurumlarýnca butehlikeye karþý yaratýlmaya çalýþýlan mekanizma, kültürve sanatýn kontrolunun yerel yönetimler ve gerçekdemokratik kitle örgütlerine aktarýlmasý þeklindedir.Olguyu doðru kavrayan batýlý toplumlar, bu süreciçoktan baþlattýlar. Oysa biz bu konunun tartýþmaplatformunu dahi oluþturamadýk. Halbuki büyüksermaye, beklenen tehlikeyi özellikle Ýstanbulgökdelenleri, zengin siteleri, dekorasyon gibi alan vekonularda gündeme getirmiþti. Pek çoðu “Hacý Aða”kültürünü ve zevkini yansýtan gösteriþli yapýlar Ýstanbulcoðrafyasýnda konuþlanýrken tek belirleyici faktör, büyüksermayenin rant kriteri idi. Ne Ýstanbul'un planlarý, neplan hukuku, ne kent ve alt yapý, ne ulaþým ilke veesaslarý, ne de Ýstanbul'u Ýstanbul yapan çevre ve kültürdeðerleri (siluet, doða, tarihi çevre...) bu oluþumlarýetkilemedi. Hatta bazý mimar ve plancýlarýmýz buoluþumu “Metropoliten Kent olgusu ve kültürünün,doðal sonuçlarý olarak” deðerlendirip, bizleri “tutucu vebilgisizlikle malül <strong>Ankara</strong>lýlar” olarak deðerlendirdiler. Vehatta bu irdelemeyi daha mimari bir ayrýntýyaindirgeyerek, “Ýstanbul <strong>Ankara</strong> Mimarlýðý” gibi, ümitkýrýcý ve kerameti kendinden menkul kavramlar ürettiler.Kuþkusuz Ýstanbul'daki yeni sermaye ortamý mimariyi birölçüde besleyecek idi ve öyle de oldu. Ve pek çokkaliteli yapý da üretilmedi deðil. Ancak ne pahasýnaolduðu hiç tartýþýlmadan süreç kabullenildi ve sineyeçekildi. Bu durumda, “arkadan patlýcancýnýn gelmesi”kaçýnýlmazdý. <strong>Mimarlar</strong> daha Park Otel zaferinesevinemeden, Süzer Otel tüm dehþeti ile arzý-endameyledi. Ve ilginçtir, ülkemizin en önemli mimarlarýndanbirinin elinden. Gerçekten yaþadýðým üzüntüyüanlatamam. Son ümitlerimiz de uçup gitmek üzereykenMaçka Parký içinde açýlan bir tasarým yarýþmasý (UIAkongre vadisi) nedeniyle yaptýðým bir inceleme ile,Ýstanbul'da hala pek çok deðerin kurtarýlmasýnda iþiniþten geçmediðini tespit ederek heyecanlandým. MaçkaParký (2 nolu park) Taksim Meydaný, Harbiye, Beyoðluentegrasyonu; Maçka Parký Kabataþ ve Tophane'yekadar uzanan alanýn entegrasyonu; Cihangir veGümüþsuyu ile kýyý bandýnýn entegrasyonu kaðýtüzerinde halen mümkün gözüküyordu. Tabii plancý veyöneticilerimiz bu ihtiyacý hissediyor ve kokusunualýyorlarsa!Ne yapalým? Ümit mimarýn ekmeði... ye mimar ye!
5455“KÝTAPSIZ” BÝR MESLEÐÝ SEÇMÝÞ OLMANIN GÜÇLÜKLERÝArif ÞentekGeçtiðimiz aylarda ODTÜ Mimarlýk'tan gencecik birinsaný, bir mimar adayýný yitirmenin acýsýný arkadaþlarýmlapaylaþýyorum. Mehmet Onur Yýlmaz, Aslý Özbay, AydanBalamir ve Güliz Balým arkadaþlarýmýzýn internettekimesajlarýyla bu konuda gösterdikleri duyarlýlýðakatýlýyorum.Fotoðraf: Mehmet Saneretkilenmiyorlar. Ama kendini o güne kadar hiçyaþamadýðý bir “tasarlama”, belki biraz abartmalý olacakama “yoktan bir þeyi var etme” sorumluluðu ile karþýkarþýya bulan genç mimar adaylarýnýn, diðer eðitimdallarýndaki öðrencilerden farklý sýkýntýlarla içiçe olduklarýaçýk bir gerçek.SORUN SADECE ODTÜ'DE MÝ?Aydan Balamir hocam, ODTÜ'de öðretim üyesi öðrenciiliþkilerinin diðer okullara göre çok daha rahat olduðunadeðiniyor ve sýkýntýyý burada aramamak gerektiðinisöylüyor. Evet, bizim dönemimizde de böyleydi. Ýki yýlÝstanbul Týp'ta okuduktan sonra ODTÜ'ye gelmiþ biriolarak bu farký en iyi anlayanlardan biri de benim sanýrým.Ama tek baþýna bu olumlu iliþkiler genç mimar adaylarýnýniçinde bulunduklarý ruhsal sorunlarý çözmeðe yetmiyoranlaþýlan. Ayrýca diðer mimarlýk okullarýndaki öðrenciler debenzeri sorunlarý mutlaka yaþýyorlar.Galiba sýkýntý, mimarlýða gelen öðrencilerin “kitapsýz” birmesleði seçmiþ olmasýndan geliyor. Gerçi þimdi eski yýllaragöre mimarlýkla ilgili yayýn o kadar çoðaldý ki, örneðin ZiyaTanalý'nýn o güzel Türkçe'siyle yazdýðý “Sadeleþtirmeler”iöðrenciliðimde okusaydým, mimarlýkta geçerli pek çoktemel kavramý daha o yýllarda çok daha kolay özümsemeimkaným olacaktý diye düþünürüm. Sayýsý gittikçe çoðalandergiler ve internet yayýnlarý þimdi mimarlýk eðitimi içindaha geniþ olanaklar getiriyor. Ama gene de mimarlýkkitaptan öðrenilemiyor.TASARIM YETENEÐÝ VE MÝMARLIKMimarlýk için gerekli formasyon, özellikle “mimari tasarým”yeteneði, “formel” bir eðitimle kazandýrýlamýyor.Mühendislik veya diðer bilim dallarýnda olduðu gibiproblemleri nasýl çözeceðinizin formülleri, kalýplarý yokelinizde. Günlerce, aylarca da uðraþsanýz sonundabaþarýsýz olabiliyorsunuz. Oysa diyelim hukukta okuyan biröðrenci için, bu kadar çalýþtýktan sonra baþarý olasýlýðý çokdaha yüksek.Mimarlýk eðitiminin sürekli tartýþýlýyor olmasý da, bu alandataþlarýn henüz yerlerine oturmadýðýný göstermiyor mu? Butartýþmalý ortamý “diyalektik bir geliþme süreci” diyeolumlu bile bulabilirsiniz. Ama mimarlýkta tasarýmmetodolojisi ne kadar geliþtirilmiþtir ki buna paralel eðitimyöntemleri de uygulanabilsin. Kuþkusuz öðretim üyesimeslektaþlarýmýz daha belirgin yöntemler izlemeðeçalýþýyorlar. Ama kalýn çizgileriyle söylersek, mimarlýðagelen gençlerden “yaratma” gibi her kula kolay kolaynasip olmayacak bir özelliðe, bütünüyle sahip olmasalar daen azýndan yatkýn olmalarý isteniyor.Mimar olabilmeniz için “tasarým” yeteneðine sahip olmanýzþart. Avrupa Birliðinin ünlü 1985 <strong>Mimarlar</strong> Direktifinde deyazýldýðý gibi, bir mimarýn sahip olmasý gereken asgariformasyon için, meslekle ilgili diðer konularda “bilgi sahibiolmak”, “kavramak”, “anlamak” yeterli görülürken,tasarýmda “yetenek” koþulu getiriliyor. Yani, mimarlýkeðitiminin bu yeteneði kazandýrmasý gerekiyor. Ýþte sorunda burada, bu yeteneðin nasýl kazandýrýlacaðýndadüðümleniyor.sýnanmýyor. Bir dönem, mimarlýk öðrencileri yeteneksýnavýndan geçirilerek belirlenirdi. Örneðin DGSA'da resimfilan çizdirirler, ODTÜ'de de daha çok genel kültürünüzünmimarlýða yatkýnlýðýný ölçen çoktan seçmeli bir testverirlerdi. Böyle bir elemeden olumlu sonuçlar alýnýpalýnmadýðý da ayrýca bir tartýþma konusuKabus gibi bir giriþ sýnavý sürecinden geçerek mimarlýkokuluna gelmiþ bir öðrenciye “sen bu iþi yapamayacaksýn,baþka bir tarafa git” demek ne kadar doðrudur?Hocasýndan duyduðu böyle bir “tavsiye” genç mimarýnadayýný mutlaka bunalýma sokmayacak mýdýr? Hoþ, dahayolun baþýndayken mimarlýðý kendiliðinden terkedenler deyok deðil. Örneðin birinci sýnýfýn ilk ayýnda bizden ayrýlarakSBF'e geçen Sungur Savran, çok baþarýlý bir siyasetbilimci oldu. Üçüncü sýnýfta baþarýlý bir öðrenciykenbabasýný yitirdiðinde “hayatta gerçek anlamda tek meslekalaný var, o da týp” diyerek Hacettepe'ye geçen MehmetTunca, þimdi Ege Üniversitesinde çok baþarýlý ve çoksevilen bir profesör. Ama her þeye raðmen mimarlýkeðitimine devamda ýsrar edenlerimizin çoðu, belki ustabirer tasarýmcý olamadýlar ama bir þekilde mezun vedolayýsýyla “mimar” oldular.“ÇAN EÐRÝSÝ” VE “SEDAT HAKKI”Kuþkusuz her öðrenci sonunda bir “usta tasarýmcý” veyatabiri caizse “konkurcu” olmuyor. Doðanýn dengeli daðýlýmýburada da çalýþýyor. “Çan eðrisi” grafiðindeki gibi, sýnýfýndiyelim ki yüzde 10-15'i mimari tasarýmda üstün biryetenek kazanýyor. Hatta “adam olacak çocuk…” misalidaha öðrenciliðinin ilk yýllarýnda bu durum belli oluyor.Sýnýfýn geriye kalan diðer büyük dilimini bir sepetedoldurup atmayý herhalde aklýnýzdan geçirmiyorsunuz.Hoþ, sanýrým kimileri böyle bir temizliðe pek de karþýolmayabilirler. Ama, ne yaparlarsa yapsýnlar, eskiDGSA'lýlardan iþittiklerimize göre, bu konuda Sedat HakkýEldem kadar olamazlar herhalde.Mimarlýk eðitiminde “Sedat Hakký örneði” diyeadlandýrabileceðimiz bir davranýþ türünden söz etmeköðretici ve yararlý olacak: Bu örnekte, hoca ile öðrenciarasýnda aþýlmasý imkansýz, neredeyse fiziki bir sýnýr vardýr.Hoca kritiklerini, daha doðrusu “tashih”lerini odasýndaverir. Öðrenci titreyerek kapýda hocanýn eliyle yapacaðý geliþaretini bekler. Ýçeri girebildiðinde, çoðu kez hoca hiçkonuþmaz, öðrencinin eskizleri üzerine esrarengiz birþeyler çiziktirir ve gene eliyle “topla kaðýtlarýný git” iþaretiyaparak kapýyý gösterir. Hoca, gözünün tutmadýðýyla hiçilgilenmez, onlarý görmezden gelir… Sanýrým, günümüzdehiç bir öðretim üyesi meslektaþýmýzýn böylesine “yücemertebe”lere “eriþtiðini” söyleyemeyiz. Ama gene dehocalarýmýzýn kendilerini zaman zaman “acaba SedatHakký'laþýyor muyum” diye yoklamalarýnda yarar vardiyelim.“YAPILMIÞ”LARDAN EÐÝTÝMDE YARARLANMAKÖðrencilik yýllarýnda çektiðimiz zorluklarý, gençlikdöneminin sýkýntýlarýna ek olarak mimarlýk eðitimininkendi doðasýndan gelen güçlükleri hatýrlamamak mümkündeðil. Doðuþtan, aile çevresinden veya sonradanedindikleri yeteneklerle zaten mimarlýða meyyal olarakokula gelenler belki bu tür güçlüklerden fazla1970'lere doðruydu. O yýllarda Hacettepe ÜniversitesiPsikiyatri Bölümünde ihtisasýný yapmakta olan sevgili ailedostumuz Dr. Aslan Ebiri, “bize gelen öðrencilerin önemlibir kýsmý sizin Mimarlýk'tan, ne var bu sizin okulda”demiþti. Kendisiyle ayrýntýya girmeden bir iki satýr birþeyler konuþtuðumu hatýrlýyorum.ÖÐRENCÝ NASIL SEÇÝLÝYOR?Bugünkü üniversite giriþ sýnavlarý ile, matematik ve fendallarýnda en baþarýlý öðrencilerin bir bölümü mimarlýkokullarýna giriyor. Ama bu öðrencilerin mimarlýk eðitimindebaþarýlý olmalarýna yetecek birikimleri var mý, yok mu, buTasarým yeteneði, baþlangýç noktasýnda istenildiðiylekadarýyla da olsa, öðrencide kendiliðinden mi geliþecektir?Yani eðitimin bu konuda öðrenciye katkýsý, öðrencinin“sýfýrdan” ürettiði bir tasarýmýn üzerinde verilecekkritiklerle mi baþlayacaktýr? “Öðrenciyi bu ilk tasarýmödevlerini 'yaratma'ya ne kadar hazýrladýnýz ki þimdi onun