23.06.2015 Views

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

- Pâdişâhım, bunların yolunu kesip atlarını alan sizin oğlunuzmuş. Onu size tercüman<br />

yanlış tercüme etmiş.<br />

Bir istirhâmım var!<br />

Bunun üzerine Pâdişâh şöyle cevap vermiş:<br />

- Çok üzüldüm, özür dilerim. Peki ben gerekeni yapacağım. Şu da benim oğlumdan<br />

dolayı tazminatım. Yalnız bir istirhâmım var. Artık bu şehirde fazla kalmasınlar.<br />

Nasılsa paralarını aldılar. Şehri terketsinler. Fakat sabahleyin terketsinler şehri. Biri<br />

batı kapısından biri doğu kapısından. İkisi aynı kapıdan çıkmasınlar. Yol zaten ileride<br />

birleşir. Bunu kendilerinden istirhâm ediyorum.<br />

Paralarını alırlar ve ertesi sabah biri batı kapısından çıkar, diğeri doğu kapısından. İleride<br />

yolların birleştiği yerde buluşurlar. Hz. Ömer der ki:<br />

- Benim çıktığım kapıda Nûşirevân'ın eşkıyâ oğlunun cesedi asılıydı. Senin çıktığın<br />

kapıda ne vardı?<br />

Ebî Vakkâs da şöyle der:<br />

- Benim çıktığım kapıda da tercümanın cesedi asılıydı.<br />

Her ikisi de bu hâdiseye hayret ederler. Kendi memleketlerinde, her türlü vahşetin işlendiği<br />

bir zamanda, suçlu, oğlu da olsa, gözünü kıpmadan cezâsını veren bir hükümdârın olmasına<br />

çok sevinirler.<br />

"Nûşirevân'dan az âdil değilim!" 18 EKİM <strong>1996</strong><br />

Hükümdârlarına bu derece hürmet göstermelerine, kendi dinlerinden olmasa bile<br />

herkese âdil davrandıklarını gören Yahûdî de müslüman olmakla şereflenir. Evini de<br />

müslümanlara bağışlar.<br />

Hz. Ömer ile Ebî Vakkâs, sağ salim Nûşirevân'ın memleketinden dönerler. Gel zaman<br />

git zaman, epey zaman geçer, Hz. Ömer halife olur. Sa'd bin Ebî Vakkâs da Mısır'da<br />

komutandır. Mısır'da ordusunu sevkederken bir karargâh lâzım olur.<br />

Karargâh olacak en uygun yerde bir Yahûdînin evi vardır. Satması istenir, fakat inat edip<br />

satmaz Yahûdî. "Bize burası lâzım" denir ve Yahûdîye evinin değeri verilip evinden zorla<br />

çıkartılır.<br />

Yahûdî hanımına der ki:<br />

- Ne yapacağız?<br />

- Bunlara birşey yapamazsın ki. Bunların Medîne'de bir Halîfeleri var. İstersen yürü<br />

git, "Böyle böyle yaptılar bana" diyerek bunları şikâyet et. Birşey çıkacağını<br />

zannetmem, ama bir ümit, git bakalım.<br />

Adam, küçük bir ümit de olsa, çıkıp gelir Medîne'ye. Sorar karşısına çıkanlara:<br />

- Halîfenin sarayı nerede?<br />

Adamın bu sorusu üzerine güler Medîneliler. Cevap verirler:<br />

- Ne sarayı? Evi şurası.<br />

Hurma budamaya gitti<br />

Yahûdî gösterilen eve gider ki, basit, kerpiç bir ev. Kapıya vurarak seslenir:<br />

- Emîr-ül mü'minin nerede?<br />

Çocukları derler ki:<br />

- Emîr-ül mü'minin, şehrin kuzey doğusunda hurma bahçesi var. Oraya hurma<br />

budamaya gitti.<br />

"Bunlar benimle dalga mı geçiyorlar? Bir kere böyle Halîfe sarayı olmaz. Halîfe hurma<br />

budamaz. Var bunda bir iş" der kendi kendine. Neyse gittiği bahçeleri bulur. Hurma<br />

bahçesinin hurma bölgesinde bir adamın yatmış uyuduğunu görür. Bakar etrafına, kimseler<br />

yoktur. Hayret eder, "Bu nasıl hükümdâr, ne muhafızı var, ne başkaları" diye. Uyandırıp,<br />

"Ben Halîfe Ömer'i arıyorum, nerede bulabilirim" diye sorar. Hz. Ömer cevap verir:<br />

- Ben Halîfe Ömer'im. Bir derdin mi var?

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!