23.06.2015 Views

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İmâm Efendi bunları heybesine doldurdu. Yahyâ Efendi ona; "Ey imâm efendi! Dünya<br />

üzüntüsünü gönlüne sakın koyma! Bunları hayırlı işlere sarfedersin. Yalnız bu sırrı<br />

kimseye söyleme. Şâyet anlatırsan, o zaman bunlar elinden çıkar" buyurdu.<br />

İmâm efendi de; "Efendim, ben bu kadar altınla memleketime nasıl dönerim? Yollarda<br />

harâmîler, eşkıyâlar var. Korkarım ki bunları benden alırlar. Nasıl varacağımı bilemiyorum"<br />

dedi. Bunun üzerine Yahyâ Efendi; "Sana kimse zarar veremez. Bu senin nasîbindir. Var<br />

selâmetle git" buyurdu.<br />

İmâm efendi vedâ edip yola çıktı. Hakîkaten başına hiçbir şey gelmeden Yalova'ya vardı.<br />

Kendisini hanımı karşıladı. Heybedeki altınları görünce, hayretler içinde kaldı ve; "Bunları<br />

nereden buldun" diye sordu. O da; "Bu işi sana açıklayamam. Sâdece Allahü teâlânın ihsânı<br />

olarak bil" dedi.<br />

İmâm efendi bundan sonra etrâfına yardım etmeye başladı. Hem yedi hem yedirdi. Ömrü<br />

hayır yapmakla geçti. İnsanlar onun hakkında; "Nereden buluyor bunları" demeye başladı.<br />

Kimisi de; "Anlaşılan defîne bulmuş" dedi.<br />

Herbiri bir şey söyledi. Netîcede imâm efendi hastalandı. Hastalığı ilerleyince, komşularını<br />

başına çağırdı ve onlara; "Size bu malı nereden bulduğumu açıklamak istedim. Bunun<br />

elime girmesine sebep, Yahyâ Efendi hazretleridir. Bugüne kadar kimseye söylemedim.<br />

Zîrâ bana, söyleme, gizle demişti. Şimdi ise ömrümün sonu yaklaştığından onun<br />

kerâmeti unutulmasın diye söylüyorum" dedi ve Kelime-i Şehâdet getirerek vefât etti.<br />

Âkıbetimiz ne olacak? 12 EYLÜL<strong>1996</strong><br />

Zulüm, haksızlık, adam kayırma, rüşvet yayılsa; koyunu kurt değil de çoban yese,<br />

bilenler de bunu söylemeyip gizlese; fakîrlerin, muhtâçların, gariplerin feryâdı göklere<br />

çıkıp bunları taşlardan başkası işitmese, işte o zaman felâkettir.<br />

Bir gün cihân pâdişâhı Kânûnî Sultân Süleymân hân, Yahyâ Efendi hazretlerine bir<br />

mektup göndererek şunu sordu:<br />

- Ağabey! Sen ilâhî sırlara vâkıfsın, bilirsin. Kerem eyle de bize âkıbetimizin ne<br />

olacağını haber ver. Neslimiz, kesilip yok mu olacak? Yok olacaksa, bu hangi sebepten<br />

olacak?<br />

Mektubu okuyan Yahyâ Efendi hazretleri eline kalem kâğıt alıp;<br />

- Kardeşim! Neme gerek, diye iri harflerle yazıp Kânûnî'ye gönderdi.<br />

Kânûnî, Yahyâ Efendiden gelen mektûbu okuduğunda, nasıl böyle cevap verir diye<br />

hayretler içinde kaldı. Hemen Yahyâ Efendinin dergâhına geldi:<br />

- Ağabey! Ne olur gizlemeyip, suâlime cevap veriniz. Biz de ona göre hareket edelim.<br />

Yahyâ Efendi bunun üzerine tebessüm etti:<br />

- Biz cevap verdik. Bu sözümüzü anlıyamamana şaşarız.<br />

- Nasıl? diye meraklı bir şekilde yüzüne bakınca, Yahyâ Efendi şu târihi cevâbı verdi:<br />

İşte o zaman felâkettir<br />

- Zulüm, haksızlık, adam kayırma, rüşvet yayılsa, işitenler de, "Neme gerek" dese ve<br />

onu önlemeye çalışmasalar; sonra koyunu kurt değil de çoban yese, bilenler de bunu<br />

söylemeyip gizlese; fakîrlerin, muhtâçların, gariplerin feryâdı göklere çıkıp bunları<br />

taşlardan başkası işitmese, işte o zaman felâkettir. Neslinin o zaman yok olmasından<br />

korkulur. Hazînelerin boşalır. Askerin itâat etmez olur ve yolundan gitmezler. Yok<br />

olmak mukadderdir.<br />

* * *<br />

Bilmediğimiz bir hikmet var<br />

Yahyâ Efendi zamanında Boğazda bir yük gemisi, birden su almaya başlar. Tam gemi<br />

batmak üzere iken, gemi kaptanı Yorgi, Yahyâ Efendi Dergâhı tarafına baktığında, oradan bir<br />

ışığın, yükseldiği görür. Geminin dümenini o tarafa çevirir ve batmaktan kurtulur.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!