23.06.2015 Views

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

1996 Senesi "Bugünkü Sohbet" Yazıları - Mehmet Oruç

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

- Ben aynen bugünkü gibi olmasını, herşeyin merkezinde ya'nî şimdiki hâlinde<br />

kalmasını isterdim. Çünkü Allahü teâlâ en güzelini, en iyisini yaratır. Kâinatta herşey<br />

yerli yerindedir. Eksik ve fazlalıklar yoktur.<br />

Bu cevap, hocası Sünbül Sinan hazretlerinin çok hoşuna gitti.<br />

- Âferin sana, en güzel cevabı sen verdin. Bundan sonra senin adın, "Merkez Efendi"<br />

olsun, buyurdu. Merkez Efendi lâkabı bu şekilde kalmış oldu. Bu isim ile meşhur oldu.<br />

Merkez Efendi, hocası Sünbül Sinan hazretlerinin vefâtından sonra Kanûnî Sultan<br />

Süleyman Han'ın Topkapı surlarının dışında yaptırdığı Tekkede ders verir, talebe yetiştirirdi.<br />

Şifâlı su<br />

Buraya gelmeden seneler önce, hocasının sağlığında bir rü'yâ görmüştü. Rü'yâsında,<br />

büyük bir çınar ağacının altında namaz kılarken, toprak altından gelen bir ses işitti. Diyordu<br />

ki:<br />

- Ey Merkez Efendi, yedi senedir dışarı çıkmak için uğraşıyorum. Çıkamadım. Ben,<br />

cenâb-ı Hakkın sıtma hastalığına şifâ olarak yarattığı bir suyum.<br />

Senelerce rü'yâsında gördüğü bu çınarı aradı. Birgün bu çınarın Dergâhın bahçesinde<br />

olduğunu hayretle gördü.<br />

Hemen burayı kazdırdı. Kırmızımtırak bir su çıktı. Niyet kuyusu adı verilen bu sudan içen<br />

sıtmalar şifâ bulurlardı.<br />

Her ni'metin hesâbı sorulacak 21 AĞUSTOS <strong>1996</strong><br />

Yarın Kıyâmet günü Allahü teâlâya nasıl cevap vereceksiniz? Arasat meydanının<br />

kızgın zemini üzerinde nasıl duracaksınız? Hâlbuki Allahü teâlâ meâlen, "Her ni'metin<br />

şükründen muhakkak sorulacaksınız" buyurmaktadır.<br />

Hâtim-i Esam hazretleri, birgün Belh'teki dergâhında, "Yâ Rabbî! Bu meclistekilerden<br />

bugün kim günâh işlemiş, kimin defteri siyah olmuş, kim günâha cesâret etmiş ise onu<br />

bağışla" dedi. Orada mezar açıp, devamlı kefenleri soyan birisi vardı. Gece olunca, eskisi<br />

gibi kabristana gitti. Bir mezarı açarken mezarın içinden, "Utanmaz mısın ki, Esam'ın<br />

huzûrunda bağışlandın ve şimdi aynı günâhı işlersin" sesini duydu. Kalktı ve Hâtim'in<br />

huzûruna geldi. Başından geçenleri anlattı ve tevbe etti.<br />

Muhammed Râzî anlatır: "Senelerce Hâtim-i Esam'ın hizmetinde bulundum. Sâdece bir<br />

kere hâriç, hiç kızdığını görmedim. O da, pazardan geçerken bir bakkal talebesini yakalamış;<br />

- Malımı alıp yedin, parasını ver! diyordu. Hâtim bunu görünce:<br />

- Ey Efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu ödemesi için biraz mühlet tanı! dedi. Fakat<br />

bakkal "Olmaz" diye diretti.<br />

Fazlasını alma!<br />

Bunun üzerine çok üzülen Hâtim-i Esam, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda<br />

pazarın ortası altınla doldu. Hâtim-i Esam, bakkala;<br />

- Alacağın ne kadarsa onu al! Fazlasını alma, sonra elin kurur, dedi.<br />

Bakkal alacağını aldı. Fakat para hırsından, biraz daha almaya kalkınca eli kurudu ve çolak<br />

oldu.<br />

Birisi Hâtim-i Esam'a;<br />

- Nasıl namaz kılarsın? diye sordu. O da şöyle buyurdu:<br />

- Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı<br />

yıkar, kalben de tevbe ederim. Sonra câmiye giderim. Mescid-i Harâm'ı gözümün önüne<br />

getirir, Makâm-ı İbrâhim'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennem'i solumda,<br />

Sıratı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, kalbimi Allahü teâlâya ısmarlar,<br />

sonra ta'zîmle Allahü ekber der, hürmetle kıyâm, heybetle kırâat, tevâzuyla rükü', kendini<br />

alçaltarak secde, hilm ile cülûs (tehiyyattaki oturuş), şükürle selâmı yerine getiririm. Benim<br />

namazım böyledir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!