o_19mpnjsp1eh6104u11v3167bomaa.pdf

1 2<br />

Enes Samed BUDAK<br />

Marangozluk EMEK<br />

ve ustalık işidir<br />

Zabıta şiddeti son aylarda<br />

sınır tanımıyor. Geçtiğimiz<br />

günlerde İstanbul Taksim Gezi<br />

Parkı’ndaki seyyar satıcılar ile<br />

sivil zabıta ekipleri arasındaki<br />

kavgada seyyar satıcı komalık<br />

oldu. Ordu’da da Hüseyin<br />

Polat adlı seyyar satıcı 10<br />

kişilik zabıta ekibince dövüldü.<br />

Seyyar satıcı kanlar içinde<br />

kaldı. Kaldırım holding diye<br />

anılan seyyar satıcılık çığ gibi<br />

büyüdü.<br />

Bu işi yapan vatandaş, belediyenin<br />

alacağı hiçbir önlemin<br />

giderek artan seyyar<br />

satıcılığı durduramayacağını<br />

belirterek şöyle konuşuyor:<br />

“Artık bizi kovalamayı<br />

bıraksınlar. Biz de kayıt altına<br />

alınmadan yanayız. Belediyeler,<br />

seyyar satıcıları yerinden<br />

kaldırarak bitirebileceğine<br />

inanıyorsa yanılır. Trafiğin,<br />

yaya akışının olduğu yerlerden<br />

uzaklaştırmak istiyorsa,<br />

onlara sabit yerler göstermek<br />

zorunda. Çünkü bizler bu<br />

işten ekmek kazanıyoruz. Ve<br />

çocuklarımıza böyle ekmek<br />

götürüyoruz. Kim ister böyle<br />

itilip kakılmak. Kim ister<br />

zabıtadan kaçmak. Hepimiz<br />

aynı hayalin peşindeyiz. Biraz<br />

para kazanıp işi büyütmek…<br />

Kaçmadan, kovalanmadan,<br />

tezgahımız dağıtılmadan satış<br />

yapmak isteriz. Tezgahımız<br />

kırılsa, komalık da olsak, ceza<br />

da yesek bu işi yapacağız.<br />

Çünkü mecburuz. Artık seyyar<br />

satıcılık giderek büyüyen<br />

bir meslek. Seyyar satıcılık<br />

garibanın ticaret okulu gibidir,<br />

mezunları zengin olurlar.”<br />

Seyyar satıcılık yapanlar<br />

ticareti, piyasa ekonomisini<br />

sokakta öğreniyor. Dükkânlar<br />

bir bir kepenk kapatırken,<br />

kaldırımlar hep kâr eden<br />

holding gibi büyüyor. Esnafın<br />

ekonomisi bozuldu, ticaret<br />

sokağa düştü… Eskiden<br />

zabıta kovalar seyyar kaçardı.<br />

Şimdi seyyar direniyor zabıta<br />

dövüyor. Ekonomi her geçen<br />

gün kan kaybediyor.


3 4


5 6<br />

Talaşlar<br />

araında ömür<br />

geçirmek<br />

Çocukken abisinin çalıştığı<br />

marangozhaneye gitmesiyle<br />

başlıyor onun koşuşturması.<br />

15 Yaşında gencecik elleriyle<br />

tutuğu tahta parçaları bir süre<br />

sonra hayatının ayrılmaz bir<br />

parçası oluyor. Rıdvan Halil<br />

Belek, şimdi bir usta ama<br />

geldiği ve geçtiği yolları hiç<br />

unutmuyor.<br />

1980 Yılında Antalya’da<br />

doğan Belek, ilk oluklu<br />

okuduktan sonra iş aramaya<br />

başlıyor. Ailesine madii<br />

kazanç sağlamak zorunda<br />

olan Belek, daha gencecik<br />

bir çocukken bir anda çırak<br />

olarak sanainin yollarını<br />

adımlamaya başlıyor. Abisinin<br />

çalıştığı dükkanda ter dökmek<br />

kimine göre kolay olsa<br />

da, Belek bu durumun aslında<br />

çok zor olduğnu belirtiyor.<br />

“İlk işe başladığım dönemde<br />

abimin yanında durarak bir<br />

şeyler öğrenmeye çalıştım.<br />

Ancak abim ben yanındayken<br />

hiç rahat çalışamyor ve beni<br />

yanından sürekli kovmaya<br />

çalışıyordu. Ben de başka<br />

iş akadaşlarıyla bu mesleği<br />

öğrenmeye çalıştım” diyerek<br />

aslında abisinden meslek<br />

öğrenmediğinin altını çizen<br />

Belek, ilk olarak o dönemde<br />

iş arkdaşlığının ne demek<br />

olduğunu anladığını söylüyor.<br />

Askerliğe gidene kadar<br />

marangozlukla ilgili pek<br />

çok bilgi edindiniyor Belek.<br />

Ardından askere gitme vakti<br />

gelince, hiç zorlanmıyor. Askeriyenin<br />

tüm marangozluk<br />

işlerini üstlenen Rıdvan usta,<br />

bu dönemde hem askerliğini<br />

yapmış, hem de mesleğini<br />

durmadan daha ileriye taşımış<br />

oluyor.<br />

Askerlikten döndükten sonra<br />

mesleği öğrendiği ve<br />

yıllarca ter döktüğü iş yerinden<br />

teklif alan Belek, ilk<br />

kez düzenli olarak maaş almaya<br />

başlıyor. “İşte o zaman<br />

kendimi adam gibi hissetmeye<br />

başladım” diyerek verdiği<br />

emeğin karşılığını almktan<br />

duyduğu kıvancı dile getiren<br />

Belek, çok olmasa da hayatını<br />

sürdürebilecek kadar paralar<br />

kazandığını söylüyor. “Tek<br />

hayalim bir dükkan sahibi<br />

olup, işçi değil patron olmak”<br />

diyen Belek, “belki o zaman<br />

yapmak istdiklerim gerçeğe<br />

dönüşecek” diyerek hayallerini<br />

arkasında koşmayı hiçbir<br />

zaman bırakmayacağının altını<br />

çiziyor.<br />

Abisiyle hala aynı iş yerinde<br />

çalışan Rıdvan Belek, artık<br />

neredeyse hiç konuşmadan<br />

abisiyle aynı çatı altında<br />

nefes aldıklarını belirtiyor.<br />

Aralarında hiçbir sorun<br />

olmamasına rağmen aynı<br />

yerde çalışmanın aradaki<br />

kardeşlik bağını zedelediğini<br />

düşünüyor. Gün boyunc<br />

tahtaları kesip, cila ve boya<br />

yapmakla ömür geçirdiğini<br />

belirten Belek, çocuklarının<br />

böyle bir hayat yaşamalarını<br />

istemediğini dile getiriyor.<br />

İşçi olmanın kötü bir şey<br />

olmadığını belirten Belek, ancak<br />

okumanın bir insanın bem<br />

başka noktalara götüreceğine<br />

inandığını söylüyor.<br />

Şu an 35 Yaşında ve evli olan<br />

marangoz ustası, hayattan tek<br />

beklentisinin hiç yaşamadığı<br />

rahatı emekliliğinde görebilmek


7 8<br />

Siz temiz şehirlerde<br />

yaşayın diye...<br />

Sokak çocukları günümüzde<br />

tehlikedeki değil tehlike<br />

saçan bireyler olarak görülüyor.<br />

Antalya da, her<br />

gece savunmasız bu sokak<br />

çocuklarına ev sahipliği<br />

yapıyor. Geri dönüşüm<br />

işçiliği yapan ve sokakta<br />

yaşayan çocuklar, sadece<br />

Antalya’da değil tüm<br />

şehirlerde hayatlarını kazanmaya<br />

çalışıyor., Antalya’nın<br />

ve hatta Türkiye’nin her<br />

köşesinde parklarda uyuyarak<br />

minik bedenlerine büyük gelen<br />

yorgunluklarını biraz olsun<br />

atmaya çalışıyor. Onların en<br />

yakın ve zararsız arkadaşları<br />

ise sokaklar ve parklarheykeller<br />

oluyor.<br />

Sokak çocukları ekonomik<br />

yetersizlik, anne ve babaların<br />

eğitimsizliği, aile içi şiddet,<br />

cinsel istismar, ihmal ve<br />

eğitim sisteminden kopma<br />

gibi nedenlerle evlerinden<br />

kopuyor. Yaşadığımız şehirde,<br />

büyüdüğümüz mahallede bizimle<br />

birlikte yaşayan, kâğıt<br />

toplayarak hayatta kalmaya<br />

çalışan küçük adamlar,<br />

küçük kadınlar var olduğu<br />

sürece tehlike altındaki sokak<br />

çocukları sorunu gündemden<br />

düşmeyecek. Aile sevgisinden<br />

mahrum onlarca<br />

çocuk, her gün sabahın erken<br />

saatlerinden akşamın geç<br />

saatlere kadar çöplerden kâğıt<br />

toplayıp yaşamlarını devam<br />

ettirmeye çalışıyor. Sokakta<br />

değil okulda olması gereken<br />

çocukların ihtiyaç duydukları<br />

şey dışarıdan bakıldığında<br />

para, pul, rahat bir hayat ya<br />

da karınlarını doyuracak yemekler<br />

gibi görünse de aslında<br />

şey aile sevgisi ve anne-baba<br />

şefkati. Günün tamamını<br />

kâğıt toplayarak geçiren geri<br />

dönüşüm işçisi bu çocuklar,<br />

sahip olamadıkları aile<br />

sıcaklığını şehirlerin soğuk


9 10


11 12


13<br />

14<br />

EMEK pas tutmaz<br />

1950’lerde kurulmaya<br />

başlayan sanayi siteleri<br />

Türkiye ekonomisinin<br />

üreterek kalkınma hedeflerinin<br />

olmazsa olmazları<br />

olarak sayılmaktaydı. Vatan<br />

demir ağlarla örülmeye<br />

devam ediliyor, ilk<br />

otomobil ve ilk uçak<br />

parçaları yine bu tesislerde<br />

üretiliyordu.<br />

Bir dönemin muasır<br />

medeniyet seviyesine<br />

açılan kapısı sanayi<br />

siteleri bugün bambaşka<br />

bir halde. Hizmet sektörünün<br />

hızlı büyümesi<br />

karanlık atölyelerde ter<br />

döken ustaları, kalfaları<br />

ve çırakları yarınlarından<br />

endişe eder hale getirdi.<br />

Antalya’daki Akdeniz Sanayi<br />

Sitesi de kentteki<br />

turizm patlamasından<br />

nasibini azalan iş ve<br />

tehlikeye düşen ekmek<br />

tekneleri şeklinde alıyor.<br />

İşleri durma noktasına<br />

gelen ustalardan biri<br />

olan Rıza Kara yaşanan<br />

bu düşüş yüzünden<br />

zor günler geçiriyor.<br />

15 yıldır demir işiyle<br />

uğraşan Kara, atölyesini<br />

kapatmamak için ayakta<br />

kalma mücadelesi veriyor.<br />

Yıldan 10 milyondan<br />

fazla yabancı turisti<br />

ağırlayan Antalya’daki<br />

Akdeniz Sanayi Sitesi’nde<br />

pek çok iş yeri sahibi<br />

işlerindeki düşüşten<br />

yakınıyor. Zanaatıyla,


15 16<br />

emeğiyle bugüne kadar ayakta kalmayı başarmış esnaf gelecek endişesi içinde. Akdeniz<br />

Sanayi Sitesi’nde tüm işyeri sahiplerinin ortak kaygısı atölyelerinin kapanması. Büyük<br />

işletmelerin zanaat atölyelerinin yerini alması yüzünden iş alanları daralan, genç nüfusun<br />

otellerde çalışmayı tercih etmesi nedeniyle yeni girişimciler çıkaramayan sitede<br />

bu sıkıntıyı yaşayanlardan biri de demir çelik atölyesi bulunan Rıza Kara. Antalya’da<br />

turizm büyürken, işlerinin her geçen gün düştüğünü belirten Kara: “Özellikle ithalata<br />

dayalı parça üretimi tamirciliği olumsuz yönde etkiledi. Otellerin açılmasıyla kimse de<br />

burada çalışmak istemiyor. İşimiz zahmetli, emek isteyen bir iş. Bu gidişle buradaki<br />

herkes dükkanını kapatmak zorunda kalacak” diyerek yaşanılan sıkıntıları anlatıyor.<br />

15 yıldır demir çelik atölyesinde üretim ve tamir işi yaptığını, işini ve yıllarca emek<br />

vererek kurduğu atölyeyi bırakmak istemediğini dile getiren emekçi Rıza Kara: “Özellikle<br />

Çin’den ithal edilen parçalara dayalı montaj sanayisinden bir an önce vazgeçilmeli.<br />

Yerli üretime dönülmeli” diyerek tamirciliğin desteklenmesi için yetkililere çağrıda bulunuyor.


17 18


19 20<br />

Halde İş yok,<br />

Suriyeli var<br />

İnsanlar çok eski tarihlerden<br />

itibaren ağaçların<br />

dallarını ve gövdelerini<br />

kullanarak eşya<br />

yapmışlardır. Bu dallar<br />

ve kalın gövdeler<br />

şekle sokulmaya<br />

çalışılırken insanların<br />

icad ettiği kesici aletler<br />

işi kolaylaştırmıştır. Yemek<br />

yerken kullanılan kaplar,<br />

kaşıklar, avlanırken<br />

kullanılan sivri uçlu<br />

oklar ve diğer basit<br />

eşyalar ahşap materyale<br />

şekil verilerek yapılmıştır.<br />

Tarih içinde yeni bulunan<br />

aletler, teknikler ve<br />

tecrübe ile imal edilen<br />

eşyaların çeşitililiği<br />

artmış ve insanların istedikleri<br />

şekli tahtaya vermeleri<br />

daha kolay hale<br />

gelmiştir. Zaman ilerledikçe<br />

insanların evlerinin<br />

ve evlerinde<br />

kullandıkları eşyaların<br />

ahşap olması ‘marangozluk<br />

ve mobilyacılık’<br />

mesleğini doğurmuştur.<br />

Makinalaşmanın az<br />

olduğu dönemlerde, mekanik<br />

basit aletlerin<br />

kullanımı ile, daha çok<br />

el işçiliğine dayanan<br />

ürünler üretilmiştir. Ancak<br />

sanayii devrimi ile<br />

birlikte, mobilyacılık sektöründe<br />

kullanılan makinalar<br />

da değişmiştir. Kısa<br />

bir süre içinde tahtaları<br />

kesen, onlara istenilen<br />

şekli veren, yüzeylerini<br />

zımparalayarak<br />

pürüzsüz hale getiren


21 22<br />

makinalar yapılmıştır.<br />

Günümüzde de bu makinalar,<br />

teknoloji ilerledikçe<br />

geliştirilmekte ve ahşaba<br />

şekil vermek konusunda<br />

daha çok imkanı marangozlara<br />

tanımaktadır.<br />

Bütün bu gelişmelere<br />

rağmen bu sektör,<br />

sanatın ve el emeğinin<br />

hala çok değerli olduğu<br />

bir sektördür. Makinalar,<br />

standartlaştırılmış bazı<br />

işlemleri yerine getirmektedir<br />

ancak arzu edilen<br />

şeklin tasarlanması ve<br />

bu makinalar yardımıyla<br />

hayata geçirilmesi önemli<br />

ölçüde ustalığa bağlıdır.<br />

Eli sopalı Zabıta<br />

korkusuyla EMEK<br />

Eque notenatem quid isse<br />

conum ses achilica escis<br />

con de porevid etient,<br />

sum cula re, terehebatum<br />

us eriac temurbem, utervicem<br />

se ac res ca re essina,<br />

serfect antrat a nocturis,<br />

niquons unterum<br />

tarit, delum menti, num<br />

niureistre prae, C. Si con<br />

Etris nemus nonsum occhingultus<br />

re remusa<br />

servis bon tis vide am in<br />

verfiri catus, ditemquiu<br />

scidem iae, unum, te inc<br />

remque ta, pat L. Sati sedelum<br />

atilica; nos bonsua<br />

Simum consupi caudam<br />

ius. Nostortus menterf<br />

estilicae inesi prid parestum<br />

neque derfinatua<br />

niri fuem, inius hin tam.<br />

Ibem, enatua et; huctorum<br />

diendit; Catum obsendam<br />

potilis culabestem acrei<br />

essulin temores invercest<br />

consuliciam contife consulesis<br />

eto nonvest alario<br />

vatiam simus moviriciena,<br />

ces? Vocastrum hore<br />

contiu capectum alabit;<br />

iam poteaturox mo et, ca<br />

nos, quonfen temendem<br />

publiur nihilis cuspereis;<br />

es ium dem iam patiam<br />

ocuppli concul conum<br />

pericam potiest esilin<br />

dit? Aribus, norem tuitatus<br />

ore con demqua oribus<br />

ste esulicae eliemno<br />

nterionum ilis. Edita, que<br />

pratente cum audeorum<br />

mod movendumus consula<br />

Si sedo, pone nontis<br />

pra? que hos, que nihilis<br />

vid med inimius a nos<br />

novities? Opio, Patum<br />

es publii in vem, nihil<br />

hore, igiliciam nescemerio,<br />

ubli, co mus,<br />

que tem anulerbi convoc<br />

omantrorem us se<br />

demum ipsent? Pat L.<br />

Dam, silin satrum inem<br />

ades nonempl. C. Aperessidium<br />

tem te in ventris<br />

senatus aci publiss<br />

illarem nihin hebatis<br />

voludem sum nos hoc<br />

re temorud ellego avero<br />

terendam tatodiu se halabis;<br />

nimusuli, consum<br />

ine pratil te inum horaccit.


23 24


25 26


27 28<br />

Artık 301 can eksiğiz?


29 30<br />

Türkiye, 13 Mayıs günü<br />

kapkara bir gün daha<br />

ekledi tarihine. Manisa<br />

Soma’daki bir kömür<br />

madeninde çıkan yangın<br />

301 madencinin ölümüyle<br />

sonuçlandı. Maden<br />

işçilerinin çağdışı koşullar<br />

altında çalıştırılması kazayı<br />

Türkiye tarihinin en çok<br />

can kaybı ile sonuçlanan<br />

maden faciasına<br />

dönüştürdü. Bütün dünya<br />

ağladı Soma’ya. Üstelik<br />

‘Soma Maden Faciası’nda<br />

hayatını kaybeden madenciler,<br />

son çığlıklarını tehlikeli<br />

çalışma koşullarının<br />

iyileştirilmesi için<br />

düzenledikleri protesto<br />

yürüyüşünde atmıştı. Evlerine<br />

bir avuç ekmek<br />

götürebilmek için her gün<br />

kapkara bir dünyaya soluk<br />

soluğa giren işçiler o gün,<br />

yine elleri ve yüzleri<br />

kömür karası fakat soluksuz<br />

döndüler aramıza.<br />

Orhan Veli, “Yüz karası<br />

değil, kömür karası. Böyle<br />

kazanılır ekmek parası”<br />

diyerek özetliyor aslında<br />

Türkiye’de çalışan madencilerin<br />

hayatını. Yaşarken<br />

toprağa girmektir maden<br />

işçiliği. Ekmek parası<br />

uğruna kömür karasına<br />

bulanan yüzler, Manisa<br />

Soma’dan dünyaya<br />

yayılan bir yas ile bu kez<br />

yeraltından. 13 Mayıs günü<br />

kömür madeninde çıkan<br />

yangın nedeniyle hayatını<br />

kaybeden 301 işçi geride<br />

yaslı bir kent, yaslı bir<br />

ülke bıraktı. Facia cumhuriyet<br />

tarihinin en çok<br />

can kaybı ile sonuçlanan<br />

madencilik kazası olarak<br />

kayıtlara geçti. Türkiye’nin<br />

kalbinin durduğu o günlerde<br />

Enes Samed Budak<br />

da Soma’daydı. Ölüm<br />

çukurundan bir madencinin<br />

daha canlı çıkması<br />

için umutla, titreyen<br />

yüreklerle beklenirken<br />

acıları paylaşıp biraz<br />

olsun hafifletebilmek<br />

ve gazetecilik refleksiyle<br />

‘orada olmak’ için. Geriye<br />

kaybın, çaresizliğin ve<br />

maden işçilerinin çalışma<br />

koşullarına dair bıçak gibi<br />

keskin soruların kaldığı<br />

Soma’dan çıkarılması<br />

gereken ulusal derse<br />

katkı koyabilmek için.<br />

Bir benzerinin daha<br />

dünyanın hiçbir yerinde<br />

yaşanmaması dileğiyle.


31 32


33 34

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!