o_19mpnjsp1eh6104u11v3167bomaa.pdf
- Page 2: 1 2 Enes Samed BUDAK Marangozluk EM
- Page 6: 5 6 Talaşlar araında ömür geçi
- Page 10: 9 10
- Page 14: 13 14 EMEK pas tutmaz 1950’lerde
- Page 18: 17 18
- Page 22: 21 22 makinalar yapılmıştır. G
- Page 26: 25 26
- Page 30: 29 30 Türkiye, 13 Mayıs günü ka
- Page 34: 33 34
1 2<br />
Enes Samed BUDAK<br />
Marangozluk EMEK<br />
ve ustalık işidir<br />
Zabıta şiddeti son aylarda<br />
sınır tanımıyor. Geçtiğimiz<br />
günlerde İstanbul Taksim Gezi<br />
Parkı’ndaki seyyar satıcılar ile<br />
sivil zabıta ekipleri arasındaki<br />
kavgada seyyar satıcı komalık<br />
oldu. Ordu’da da Hüseyin<br />
Polat adlı seyyar satıcı 10<br />
kişilik zabıta ekibince dövüldü.<br />
Seyyar satıcı kanlar içinde<br />
kaldı. Kaldırım holding diye<br />
anılan seyyar satıcılık çığ gibi<br />
büyüdü.<br />
Bu işi yapan vatandaş, belediyenin<br />
alacağı hiçbir önlemin<br />
giderek artan seyyar<br />
satıcılığı durduramayacağını<br />
belirterek şöyle konuşuyor:<br />
“Artık bizi kovalamayı<br />
bıraksınlar. Biz de kayıt altına<br />
alınmadan yanayız. Belediyeler,<br />
seyyar satıcıları yerinden<br />
kaldırarak bitirebileceğine<br />
inanıyorsa yanılır. Trafiğin,<br />
yaya akışının olduğu yerlerden<br />
uzaklaştırmak istiyorsa,<br />
onlara sabit yerler göstermek<br />
zorunda. Çünkü bizler bu<br />
işten ekmek kazanıyoruz. Ve<br />
çocuklarımıza böyle ekmek<br />
götürüyoruz. Kim ister böyle<br />
itilip kakılmak. Kim ister<br />
zabıtadan kaçmak. Hepimiz<br />
aynı hayalin peşindeyiz. Biraz<br />
para kazanıp işi büyütmek…<br />
Kaçmadan, kovalanmadan,<br />
tezgahımız dağıtılmadan satış<br />
yapmak isteriz. Tezgahımız<br />
kırılsa, komalık da olsak, ceza<br />
da yesek bu işi yapacağız.<br />
Çünkü mecburuz. Artık seyyar<br />
satıcılık giderek büyüyen<br />
bir meslek. Seyyar satıcılık<br />
garibanın ticaret okulu gibidir,<br />
mezunları zengin olurlar.”<br />
Seyyar satıcılık yapanlar<br />
ticareti, piyasa ekonomisini<br />
sokakta öğreniyor. Dükkânlar<br />
bir bir kepenk kapatırken,<br />
kaldırımlar hep kâr eden<br />
holding gibi büyüyor. Esnafın<br />
ekonomisi bozuldu, ticaret<br />
sokağa düştü… Eskiden<br />
zabıta kovalar seyyar kaçardı.<br />
Şimdi seyyar direniyor zabıta<br />
dövüyor. Ekonomi her geçen<br />
gün kan kaybediyor.
3 4
5 6<br />
Talaşlar<br />
araında ömür<br />
geçirmek<br />
Çocukken abisinin çalıştığı<br />
marangozhaneye gitmesiyle<br />
başlıyor onun koşuşturması.<br />
15 Yaşında gencecik elleriyle<br />
tutuğu tahta parçaları bir süre<br />
sonra hayatının ayrılmaz bir<br />
parçası oluyor. Rıdvan Halil<br />
Belek, şimdi bir usta ama<br />
geldiği ve geçtiği yolları hiç<br />
unutmuyor.<br />
1980 Yılında Antalya’da<br />
doğan Belek, ilk oluklu<br />
okuduktan sonra iş aramaya<br />
başlıyor. Ailesine madii<br />
kazanç sağlamak zorunda<br />
olan Belek, daha gencecik<br />
bir çocukken bir anda çırak<br />
olarak sanainin yollarını<br />
adımlamaya başlıyor. Abisinin<br />
çalıştığı dükkanda ter dökmek<br />
kimine göre kolay olsa<br />
da, Belek bu durumun aslında<br />
çok zor olduğnu belirtiyor.<br />
“İlk işe başladığım dönemde<br />
abimin yanında durarak bir<br />
şeyler öğrenmeye çalıştım.<br />
Ancak abim ben yanındayken<br />
hiç rahat çalışamyor ve beni<br />
yanından sürekli kovmaya<br />
çalışıyordu. Ben de başka<br />
iş akadaşlarıyla bu mesleği<br />
öğrenmeye çalıştım” diyerek<br />
aslında abisinden meslek<br />
öğrenmediğinin altını çizen<br />
Belek, ilk olarak o dönemde<br />
iş arkdaşlığının ne demek<br />
olduğunu anladığını söylüyor.<br />
Askerliğe gidene kadar<br />
marangozlukla ilgili pek<br />
çok bilgi edindiniyor Belek.<br />
Ardından askere gitme vakti<br />
gelince, hiç zorlanmıyor. Askeriyenin<br />
tüm marangozluk<br />
işlerini üstlenen Rıdvan usta,<br />
bu dönemde hem askerliğini<br />
yapmış, hem de mesleğini<br />
durmadan daha ileriye taşımış<br />
oluyor.<br />
Askerlikten döndükten sonra<br />
mesleği öğrendiği ve<br />
yıllarca ter döktüğü iş yerinden<br />
teklif alan Belek, ilk<br />
kez düzenli olarak maaş almaya<br />
başlıyor. “İşte o zaman<br />
kendimi adam gibi hissetmeye<br />
başladım” diyerek verdiği<br />
emeğin karşılığını almktan<br />
duyduğu kıvancı dile getiren<br />
Belek, çok olmasa da hayatını<br />
sürdürebilecek kadar paralar<br />
kazandığını söylüyor. “Tek<br />
hayalim bir dükkan sahibi<br />
olup, işçi değil patron olmak”<br />
diyen Belek, “belki o zaman<br />
yapmak istdiklerim gerçeğe<br />
dönüşecek” diyerek hayallerini<br />
arkasında koşmayı hiçbir<br />
zaman bırakmayacağının altını<br />
çiziyor.<br />
Abisiyle hala aynı iş yerinde<br />
çalışan Rıdvan Belek, artık<br />
neredeyse hiç konuşmadan<br />
abisiyle aynı çatı altında<br />
nefes aldıklarını belirtiyor.<br />
Aralarında hiçbir sorun<br />
olmamasına rağmen aynı<br />
yerde çalışmanın aradaki<br />
kardeşlik bağını zedelediğini<br />
düşünüyor. Gün boyunc<br />
tahtaları kesip, cila ve boya<br />
yapmakla ömür geçirdiğini<br />
belirten Belek, çocuklarının<br />
böyle bir hayat yaşamalarını<br />
istemediğini dile getiriyor.<br />
İşçi olmanın kötü bir şey<br />
olmadığını belirten Belek, ancak<br />
okumanın bir insanın bem<br />
başka noktalara götüreceğine<br />
inandığını söylüyor.<br />
Şu an 35 Yaşında ve evli olan<br />
marangoz ustası, hayattan tek<br />
beklentisinin hiç yaşamadığı<br />
rahatı emekliliğinde görebilmek
7 8<br />
Siz temiz şehirlerde<br />
yaşayın diye...<br />
Sokak çocukları günümüzde<br />
tehlikedeki değil tehlike<br />
saçan bireyler olarak görülüyor.<br />
Antalya da, her<br />
gece savunmasız bu sokak<br />
çocuklarına ev sahipliği<br />
yapıyor. Geri dönüşüm<br />
işçiliği yapan ve sokakta<br />
yaşayan çocuklar, sadece<br />
Antalya’da değil tüm<br />
şehirlerde hayatlarını kazanmaya<br />
çalışıyor., Antalya’nın<br />
ve hatta Türkiye’nin her<br />
köşesinde parklarda uyuyarak<br />
minik bedenlerine büyük gelen<br />
yorgunluklarını biraz olsun<br />
atmaya çalışıyor. Onların en<br />
yakın ve zararsız arkadaşları<br />
ise sokaklar ve parklarheykeller<br />
oluyor.<br />
Sokak çocukları ekonomik<br />
yetersizlik, anne ve babaların<br />
eğitimsizliği, aile içi şiddet,<br />
cinsel istismar, ihmal ve<br />
eğitim sisteminden kopma<br />
gibi nedenlerle evlerinden<br />
kopuyor. Yaşadığımız şehirde,<br />
büyüdüğümüz mahallede bizimle<br />
birlikte yaşayan, kâğıt<br />
toplayarak hayatta kalmaya<br />
çalışan küçük adamlar,<br />
küçük kadınlar var olduğu<br />
sürece tehlike altındaki sokak<br />
çocukları sorunu gündemden<br />
düşmeyecek. Aile sevgisinden<br />
mahrum onlarca<br />
çocuk, her gün sabahın erken<br />
saatlerinden akşamın geç<br />
saatlere kadar çöplerden kâğıt<br />
toplayıp yaşamlarını devam<br />
ettirmeye çalışıyor. Sokakta<br />
değil okulda olması gereken<br />
çocukların ihtiyaç duydukları<br />
şey dışarıdan bakıldığında<br />
para, pul, rahat bir hayat ya<br />
da karınlarını doyuracak yemekler<br />
gibi görünse de aslında<br />
şey aile sevgisi ve anne-baba<br />
şefkati. Günün tamamını<br />
kâğıt toplayarak geçiren geri<br />
dönüşüm işçisi bu çocuklar,<br />
sahip olamadıkları aile<br />
sıcaklığını şehirlerin soğuk
9 10
11 12
13<br />
14<br />
EMEK pas tutmaz<br />
1950’lerde kurulmaya<br />
başlayan sanayi siteleri<br />
Türkiye ekonomisinin<br />
üreterek kalkınma hedeflerinin<br />
olmazsa olmazları<br />
olarak sayılmaktaydı. Vatan<br />
demir ağlarla örülmeye<br />
devam ediliyor, ilk<br />
otomobil ve ilk uçak<br />
parçaları yine bu tesislerde<br />
üretiliyordu.<br />
Bir dönemin muasır<br />
medeniyet seviyesine<br />
açılan kapısı sanayi<br />
siteleri bugün bambaşka<br />
bir halde. Hizmet sektörünün<br />
hızlı büyümesi<br />
karanlık atölyelerde ter<br />
döken ustaları, kalfaları<br />
ve çırakları yarınlarından<br />
endişe eder hale getirdi.<br />
Antalya’daki Akdeniz Sanayi<br />
Sitesi de kentteki<br />
turizm patlamasından<br />
nasibini azalan iş ve<br />
tehlikeye düşen ekmek<br />
tekneleri şeklinde alıyor.<br />
İşleri durma noktasına<br />
gelen ustalardan biri<br />
olan Rıza Kara yaşanan<br />
bu düşüş yüzünden<br />
zor günler geçiriyor.<br />
15 yıldır demir işiyle<br />
uğraşan Kara, atölyesini<br />
kapatmamak için ayakta<br />
kalma mücadelesi veriyor.<br />
Yıldan 10 milyondan<br />
fazla yabancı turisti<br />
ağırlayan Antalya’daki<br />
Akdeniz Sanayi Sitesi’nde<br />
pek çok iş yeri sahibi<br />
işlerindeki düşüşten<br />
yakınıyor. Zanaatıyla,
15 16<br />
emeğiyle bugüne kadar ayakta kalmayı başarmış esnaf gelecek endişesi içinde. Akdeniz<br />
Sanayi Sitesi’nde tüm işyeri sahiplerinin ortak kaygısı atölyelerinin kapanması. Büyük<br />
işletmelerin zanaat atölyelerinin yerini alması yüzünden iş alanları daralan, genç nüfusun<br />
otellerde çalışmayı tercih etmesi nedeniyle yeni girişimciler çıkaramayan sitede<br />
bu sıkıntıyı yaşayanlardan biri de demir çelik atölyesi bulunan Rıza Kara. Antalya’da<br />
turizm büyürken, işlerinin her geçen gün düştüğünü belirten Kara: “Özellikle ithalata<br />
dayalı parça üretimi tamirciliği olumsuz yönde etkiledi. Otellerin açılmasıyla kimse de<br />
burada çalışmak istemiyor. İşimiz zahmetli, emek isteyen bir iş. Bu gidişle buradaki<br />
herkes dükkanını kapatmak zorunda kalacak” diyerek yaşanılan sıkıntıları anlatıyor.<br />
15 yıldır demir çelik atölyesinde üretim ve tamir işi yaptığını, işini ve yıllarca emek<br />
vererek kurduğu atölyeyi bırakmak istemediğini dile getiren emekçi Rıza Kara: “Özellikle<br />
Çin’den ithal edilen parçalara dayalı montaj sanayisinden bir an önce vazgeçilmeli.<br />
Yerli üretime dönülmeli” diyerek tamirciliğin desteklenmesi için yetkililere çağrıda bulunuyor.
17 18
19 20<br />
Halde İş yok,<br />
Suriyeli var<br />
İnsanlar çok eski tarihlerden<br />
itibaren ağaçların<br />
dallarını ve gövdelerini<br />
kullanarak eşya<br />
yapmışlardır. Bu dallar<br />
ve kalın gövdeler<br />
şekle sokulmaya<br />
çalışılırken insanların<br />
icad ettiği kesici aletler<br />
işi kolaylaştırmıştır. Yemek<br />
yerken kullanılan kaplar,<br />
kaşıklar, avlanırken<br />
kullanılan sivri uçlu<br />
oklar ve diğer basit<br />
eşyalar ahşap materyale<br />
şekil verilerek yapılmıştır.<br />
Tarih içinde yeni bulunan<br />
aletler, teknikler ve<br />
tecrübe ile imal edilen<br />
eşyaların çeşitililiği<br />
artmış ve insanların istedikleri<br />
şekli tahtaya vermeleri<br />
daha kolay hale<br />
gelmiştir. Zaman ilerledikçe<br />
insanların evlerinin<br />
ve evlerinde<br />
kullandıkları eşyaların<br />
ahşap olması ‘marangozluk<br />
ve mobilyacılık’<br />
mesleğini doğurmuştur.<br />
Makinalaşmanın az<br />
olduğu dönemlerde, mekanik<br />
basit aletlerin<br />
kullanımı ile, daha çok<br />
el işçiliğine dayanan<br />
ürünler üretilmiştir. Ancak<br />
sanayii devrimi ile<br />
birlikte, mobilyacılık sektöründe<br />
kullanılan makinalar<br />
da değişmiştir. Kısa<br />
bir süre içinde tahtaları<br />
kesen, onlara istenilen<br />
şekli veren, yüzeylerini<br />
zımparalayarak<br />
pürüzsüz hale getiren
21 22<br />
makinalar yapılmıştır.<br />
Günümüzde de bu makinalar,<br />
teknoloji ilerledikçe<br />
geliştirilmekte ve ahşaba<br />
şekil vermek konusunda<br />
daha çok imkanı marangozlara<br />
tanımaktadır.<br />
Bütün bu gelişmelere<br />
rağmen bu sektör,<br />
sanatın ve el emeğinin<br />
hala çok değerli olduğu<br />
bir sektördür. Makinalar,<br />
standartlaştırılmış bazı<br />
işlemleri yerine getirmektedir<br />
ancak arzu edilen<br />
şeklin tasarlanması ve<br />
bu makinalar yardımıyla<br />
hayata geçirilmesi önemli<br />
ölçüde ustalığa bağlıdır.<br />
Eli sopalı Zabıta<br />
korkusuyla EMEK<br />
Eque notenatem quid isse<br />
conum ses achilica escis<br />
con de porevid etient,<br />
sum cula re, terehebatum<br />
us eriac temurbem, utervicem<br />
se ac res ca re essina,<br />
serfect antrat a nocturis,<br />
niquons unterum<br />
tarit, delum menti, num<br />
niureistre prae, C. Si con<br />
Etris nemus nonsum occhingultus<br />
re remusa<br />
servis bon tis vide am in<br />
verfiri catus, ditemquiu<br />
scidem iae, unum, te inc<br />
remque ta, pat L. Sati sedelum<br />
atilica; nos bonsua<br />
Simum consupi caudam<br />
ius. Nostortus menterf<br />
estilicae inesi prid parestum<br />
neque derfinatua<br />
niri fuem, inius hin tam.<br />
Ibem, enatua et; huctorum<br />
diendit; Catum obsendam<br />
potilis culabestem acrei<br />
essulin temores invercest<br />
consuliciam contife consulesis<br />
eto nonvest alario<br />
vatiam simus moviriciena,<br />
ces? Vocastrum hore<br />
contiu capectum alabit;<br />
iam poteaturox mo et, ca<br />
nos, quonfen temendem<br />
publiur nihilis cuspereis;<br />
es ium dem iam patiam<br />
ocuppli concul conum<br />
pericam potiest esilin<br />
dit? Aribus, norem tuitatus<br />
ore con demqua oribus<br />
ste esulicae eliemno<br />
nterionum ilis. Edita, que<br />
pratente cum audeorum<br />
mod movendumus consula<br />
Si sedo, pone nontis<br />
pra? que hos, que nihilis<br />
vid med inimius a nos<br />
novities? Opio, Patum<br />
es publii in vem, nihil<br />
hore, igiliciam nescemerio,<br />
ubli, co mus,<br />
que tem anulerbi convoc<br />
omantrorem us se<br />
demum ipsent? Pat L.<br />
Dam, silin satrum inem<br />
ades nonempl. C. Aperessidium<br />
tem te in ventris<br />
senatus aci publiss<br />
illarem nihin hebatis<br />
voludem sum nos hoc<br />
re temorud ellego avero<br />
terendam tatodiu se halabis;<br />
nimusuli, consum<br />
ine pratil te inum horaccit.
23 24
25 26
27 28<br />
Artık 301 can eksiğiz?
29 30<br />
Türkiye, 13 Mayıs günü<br />
kapkara bir gün daha<br />
ekledi tarihine. Manisa<br />
Soma’daki bir kömür<br />
madeninde çıkan yangın<br />
301 madencinin ölümüyle<br />
sonuçlandı. Maden<br />
işçilerinin çağdışı koşullar<br />
altında çalıştırılması kazayı<br />
Türkiye tarihinin en çok<br />
can kaybı ile sonuçlanan<br />
maden faciasına<br />
dönüştürdü. Bütün dünya<br />
ağladı Soma’ya. Üstelik<br />
‘Soma Maden Faciası’nda<br />
hayatını kaybeden madenciler,<br />
son çığlıklarını tehlikeli<br />
çalışma koşullarının<br />
iyileştirilmesi için<br />
düzenledikleri protesto<br />
yürüyüşünde atmıştı. Evlerine<br />
bir avuç ekmek<br />
götürebilmek için her gün<br />
kapkara bir dünyaya soluk<br />
soluğa giren işçiler o gün,<br />
yine elleri ve yüzleri<br />
kömür karası fakat soluksuz<br />
döndüler aramıza.<br />
Orhan Veli, “Yüz karası<br />
değil, kömür karası. Böyle<br />
kazanılır ekmek parası”<br />
diyerek özetliyor aslında<br />
Türkiye’de çalışan madencilerin<br />
hayatını. Yaşarken<br />
toprağa girmektir maden<br />
işçiliği. Ekmek parası<br />
uğruna kömür karasına<br />
bulanan yüzler, Manisa<br />
Soma’dan dünyaya<br />
yayılan bir yas ile bu kez<br />
yeraltından. 13 Mayıs günü<br />
kömür madeninde çıkan<br />
yangın nedeniyle hayatını<br />
kaybeden 301 işçi geride<br />
yaslı bir kent, yaslı bir<br />
ülke bıraktı. Facia cumhuriyet<br />
tarihinin en çok<br />
can kaybı ile sonuçlanan<br />
madencilik kazası olarak<br />
kayıtlara geçti. Türkiye’nin<br />
kalbinin durduğu o günlerde<br />
Enes Samed Budak<br />
da Soma’daydı. Ölüm<br />
çukurundan bir madencinin<br />
daha canlı çıkması<br />
için umutla, titreyen<br />
yüreklerle beklenirken<br />
acıları paylaşıp biraz<br />
olsun hafifletebilmek<br />
ve gazetecilik refleksiyle<br />
‘orada olmak’ için. Geriye<br />
kaybın, çaresizliğin ve<br />
maden işçilerinin çalışma<br />
koşullarına dair bıçak gibi<br />
keskin soruların kaldığı<br />
Soma’dan çıkarılması<br />
gereken ulusal derse<br />
katkı koyabilmek için.<br />
Bir benzerinin daha<br />
dünyanın hiçbir yerinde<br />
yaşanmaması dileğiyle.
31 32
33 34