17.11.2012 Views

makale - Kayseri SMMM Odası

makale - Kayseri SMMM Odası

makale - Kayseri SMMM Odası

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

• 15–16 Ocak 2010<br />

tarihlerinde <strong>Kayseri</strong><br />

Hilton Otel’de <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> Odası ile TÜRMOB<br />

işbirliğinde “I. Türkiye<br />

Sektörel Muhasebe<br />

Uygulamaları Sempozyumu:<br />

İnşaat/Taahhüt Sektöründe<br />

Muhasebe, Vergi ve<br />

Denetim” gerçekleştiriliyor.<br />

• <strong>SMMM</strong> Uyum Eğitimi<br />

Programı ve Özel <strong>SMMM</strong><br />

Sınavı Sona Erdi…<br />

• Odamızda Bayramlaşma...<br />

• K<strong>SMMM</strong>O’da Ruhsat Alma<br />

Heyecanı<br />

• Serbest Muhasebeci ve<br />

Mali Müşavirler Odası<br />

Yönetim Kurulu Melikgazi<br />

Belediyesinde


• Gelir ve Kurumlar Vergisi<br />

Açısından Genelde Yapılan<br />

Hatalar ve Çözümleri<br />

• KDV Açısından Genelde Yapılan<br />

Hatalar ve Çözümleri<br />

• Vergi Usul Kanunu Açısından<br />

Genelde Yapılan Hatalar ve<br />

Çözümleri<br />

• Gelir ve Kurumlar Vergisi<br />

Açısından Önemli ve Özellikli<br />

Konular<br />

• KDV Açısından Önemli ve<br />

Özellikli Konular<br />

• Vergi Usul Kanunu Açısından<br />

Önemli ve Özellikli Konular<br />

• 405 sayfa


BAŞKAN’DAN<br />

Çok Değerli Meslektaşlarım,<br />

Dergimizin bu sayısı elinize geçtiğinde<br />

Türkiye’de ve <strong>Kayseri</strong> de ilkini gerçekleştireceğimiz<br />

TÜRKİYE SEKTÖREL MU-<br />

HASEBE UYGULAMALARI SEMPOZYU-<br />

MU – I: “İnşaat / Taahhüt Sektöründe<br />

Muhasebe, Vergi ve Denetim”i yaşıyor<br />

olacağız. Her yıl bir sektörü ele alacağımız<br />

Sempozyumumuzun bu yılki konusunu<br />

oluşturan sektör “İNŞAAT SEKTÖ-<br />

RÜ” dür.<br />

2009 yılını geride bırakırken yaşadığımız<br />

bu zaman dilimi içerisinde, gerek<br />

sosyal hayatımızda olsun gerekse iş hayatımızda<br />

birçok güzellikleri ve bunun yanında<br />

birçok zorlukları yaşadık; kaybettiklerimiz<br />

de oldu kazandıklarımız da…<br />

Geride bıraktığımız her zaman diliminde<br />

birçok bilgiler ve deneyimler edindik<br />

ve bu anlamda geçen zaman yaşayacağımız<br />

zamana da ışık tutmaktadır. Yeni yılın<br />

bir önceki yıldan alacağımız deneyim ve<br />

tecrübelerle daha başarılı bir yıl olacağını<br />

umut ediyorum.<br />

2009 yılında Serbest Muhasebecilikten<br />

Mali Müşavirliğe geçiş kurslarını Erciyes<br />

Üniversitesinin değerli öğretim üyeleriyle<br />

123 Meslek Mensubumuza vermiş<br />

bulunmaktayız. Ümit ediyoruz ki bu<br />

arkadaşlarımız sınavlarda başarılı olacak<br />

diğer Serbest Muhasebeci arkadaşlarımıza<br />

da örnek teşkil edeceklerdir.<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci Mali<br />

<strong>SMMM</strong>. SUAT ÖZSOY<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası Başkanı<br />

Müşavirler Odası olarak, meslektaşlarımızı<br />

yakından ilgilendiren İnşaat ve Taahhüt<br />

sektörünü periyodik olarak Muhasebe<br />

Vergi ve Denetim yönleriyle incelemek,<br />

bu konularda karşılaşılan sorunları<br />

ortaya koymak ve çözüm önerileri<br />

getirmek maksadıyla 15-16 Ocak <strong>Kayseri</strong><br />

Hilton Otel’de geniş kapsamlı olarak<br />

düzenlemiş olduğumuz Sempozyumumuza;<br />

mesleğe Ulusal ve Uluslararası<br />

alanda katkı sağlayan TÜRMOB Genel<br />

Başkanımız Dr. Masum Türker, Prof Dr.<br />

Şükrü Kızılot, Prof. Dr. Rüstem Hacırüstemoğlu,<br />

Prof. Dr. Ömer Lalik başta olmak<br />

üzere ülkemizin önde gelen Akademisyen<br />

Bilim adamı-Yazar ve sektör temsilcileri<br />

katılmaktadır. Ayrıca, T.C. Maliye Bakanlığı<br />

Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Kilci<br />

başta olmak üzere, Bakanlık Temsilcileri<br />

de Sempozyumumuza iştirak etmektedir.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası olarak Sektörel<br />

bazda ilkini gerçekleştireceğimiz bu Sempozyumun<br />

siz değerli meslek mensuplarına,<br />

sektör çalışanlarına, bu konuda faaliyet<br />

gösteren firmalara ve ülkemize büyük<br />

katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.<br />

Teknoloji başta olmak üzere çok hızlı<br />

değişen, avucumuzun içine sığacak kadar<br />

küçülen dünyada, mesleğimizin önemi<br />

ve üzerimize düşen sorumluluk her<br />

geçen gün kat kat artmaktadır. Bizler de<br />

siz değerli meslek mensuplarımıza fayda<br />

yaratmak amacıyla kendimizi ve mesleğimizi<br />

geliştirmek adına bu tür organizasyonlar<br />

ve faaliyetler düzenleyerek payı-<br />

mıza düşen sorumlulukları yerine getirme<br />

gayreti içerisinde yolumuza devam<br />

edeceğiz.<br />

Sözlerime son verirken hem akademik<br />

anlamda hem de manevi olarak bizlere<br />

desteğini esirgemeyen ve Sempozyuma<br />

büyük katkı sağlayan Doç Dr. Şaban<br />

Uzay ve ekibi başta olmak üzere Sempozyumumuza<br />

katılan Bilim ve Düzenleme<br />

Kurulu üyelerimize, konuşmacılarımıza<br />

ve değerli oturum başkanlarımıza teşekkürü<br />

bir borç bilirim. Ayrıca Dergimizin<br />

bu sayısında emeği geçen herkese de<br />

ayrı ayrı teşekkür eder, <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

Odası adına yeni yılın bütün meslektaşlarımıza,<br />

şehrimize, ülkemize ve tüm dünyaya<br />

barış, başarı, huzur dolu günler getirmesini<br />

dileyerek hepinizi saygıyla selamlarım.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

1


2<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci<br />

Mali Müşavirler Odası Adına<br />

Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni<br />

Suat ÖZSOY<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

Baki KESER<br />

Koordinatör<br />

Baki GÜMÜŞOLUK<br />

Basın Yayın ve<br />

Halkla İlişkiler Komisyonu<br />

İsa FERAH<br />

Serkan Önder DİNÇ<br />

Alper SÖĞÜT<br />

Osman CANAN<br />

Osman ŞENOL<br />

Basın Yayın Danışmanı ve<br />

Editör<br />

Songül AKSOY<br />

Adres<br />

İstasyon Mah. Ziya Sok. No: 13<br />

Kocasinan/KAYSERİ<br />

Tel: 0.352 337 07 27 (pbx)<br />

Fax: 0.352 337 07 70<br />

e-posta: info@ksmmmo.org<br />

Matbaa<br />

M-Grup Matbaacılık<br />

Tasarım<br />

Tel: 0.352 222 58 72 - 82<br />

Fax: 0.352 222 58 92<br />

Dergide yayımlanan yazılar kaynak<br />

gösterilerek kullanılabilir. İmzalı yazılardaki<br />

görüşler yazarlarına aittir.<br />

Basım Tarihi : 11/01/2010<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

i ç i n d e k i l e r<br />

Başkandan ...................................................................................................... 1<br />

İçindekiler ....................................................................................................... 2<br />

Kısa Kısa<br />

Sempozyum<br />

<strong>SMMM</strong> Uyum Eğitimi Programı ve Özel <strong>SMMM</strong> Sınavı Sona Erdi<br />

Odamızda Bayramlaşma ................................................................................. 8<br />

K<strong>SMMM</strong>O’da Ruhsat Alma Heyecanı ............................................................. 9<br />

Erciyes<br />

......................................................................................................... 3<br />

................................................................................................... 4<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Yönetim Kurulu Melikgazi<br />

Belediyesinde ............................................................................................... 12<br />

Aramıza Hoş Geldiniz ................................................................................... 13<br />

Kobi’ler İçin Uluslar arası Finansal Raporlama Standardı: XIII. Türkiye<br />

Muhasebe Standartları Sempozyumundan Notlar (Doç. Dr. Şaban Uzay)<br />

Mali Analizin Başarı Koşulları (Yrd. Doç. Dr. Talip Torun) ............................... 20<br />

Defter ve Belgeleri Gizleme (İbraz Etmeme) Suçunun Unsurları ve<br />

Sonuçları (Dr. Ahmet Somuncu) ................................................................... 22<br />

Arsa Karşılığı İnşaat İşleri (Şibli Güneş)<br />

Kat Karşılığı Arsa Teslimi ve İktisap Edilen Daire ve İşyerlerinin Tüm<br />

Yönleriyle Vergilendirilmesi (Nevzat Öztürk) ................................................ 30<br />

Şüpheli Alacak Karşılığı (<strong>SMMM</strong>. Baki Gümüşoluk)<br />

Arsa Payı Karşılığı İnşaat İşlerinin Vergisel Boyutu (YMM. Vedat<br />

Nalbantoğlu) ................................................................................................ 38<br />

Dernek ve Vakıflara Ait İktisadi İşletme-İştirak Hissesi İlişkisi: Gelir<br />

Vergisi Tevkifatı Sorunu (<strong>SMMM</strong>. Mehmet Erciyes) ..................................... 43<br />

Komandit Şirket Tanım – Vergileme(<strong>SMMM</strong>. Ahmet Soypaçacı )<br />

................. 6<br />

........................................................................................................ 10<br />

..... 16<br />

........................................................ 24<br />

..................................... 35<br />

................. 46<br />

İndirimli Kurumlar Vergisi Teşvikleri (<strong>SMMM</strong>. Namık Kemal Uyar) ............... 50<br />

Ortakların’dan Birinin Talebi Üzerine ve Haklı Nedenlerden Dolayı<br />

Mahkeme Kararıyla Limited Şirket Sona Erebilir mi? (<strong>SMMM</strong>. Mesut<br />

Erhan Cihan) ................................................................................................. 52<br />

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Kesintileri ( SM. Esengül Urş) ........................ 56<br />

Özel Bina İnşaatı ve Muhasebe Uygulaması (<strong>SMMM</strong>. Dr. Adem Utku<br />

Çakıl) ............................................................................................................ 58<br />

Anonim Şirket Yönetim Kurullarının Sorumlulukları ve Toplantı Karar<br />

Yeter Sayıları ( <strong>SMMM</strong>. Serkan Önder Dinç) ................................................ 71<br />

Mukteza ....................................................................................................... 74


SAYI 3 / OCAK 2010<br />

3


4<br />

SEMPOZYUM HAZIRLIKLARI<br />

SEMPOZYUM<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası Başkanı Suat Özsoy ve Yönetim Kurulu üyeleri Baki Gümüşoluk ve Baki Keser ile I. Türkiye Sektörel Muhasebe<br />

Uygulamaları Sempozyumu Düzenleme Kurulu üyesi Doç. Dr. Şaban Uzay, sempozyum hazırlıkları kapsamında Gelir İdaresi Başkanımız<br />

Mehmet Kilci, TÜRMOB Başkanı Dr. Masum Türker ve Prof. Dr. Şükrü Kızılot ile görüşmelerde bulundular.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010


SEMPOZYUM<br />

15–16 Ocak 2010 tarihlerinde <strong>Kayseri</strong> Hilton Otel’de <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası ile TÜRMOB işbirliğinde “I. Türkiye Sektörel<br />

Muhasebe Uygulamaları Sempozyumu: İnşaat/Taahhüt Sektöründe Muhasebe, Vergi ve Denetim” gerçekleştiriliyor.<br />

AMAÇ:<br />

Günümüz işletme koşullarında sektöre özgü koşullar ve düzenlemeler<br />

muhasebe uygulamalarını da yakından etkilemektedir.<br />

Sempozyumun amacı, meslek mensuplarını yakından ilgilendiren<br />

belirli bir sektörü, periyodik olarak muhasebe, vergi ve denetim<br />

yönleriyle incelemek, bu konularda karşılaşılan sorunları<br />

ortaya koymak ve çözüm önerileri geliştirmektir. Sempozyum sonucunda<br />

sunulan tebliğler ve tartışmalarda ortaya konan görüşler<br />

derlenerek, ilgilenenlere yararlı olacak bir bilgi kaynağı oluşturulacaktır.<br />

2010 yılında inşaat ve taahhüt sektörünün incelenmesi<br />

kararlaştırılmıştır.<br />

HEDEF KİTLE:<br />

• Muhasebe meslek mensupları ve adayları<br />

• İş dünyasından sektör temsilcileri,<br />

• Öğretim üyeleri, yardımcıları ve öğrenciler<br />

BİLİM KURULU:<br />

• Prof. Dr. Yüksel KOÇ YALKIN<br />

• Prof. Dr. Nalân AKDOĞAN (Başkent Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Ömer LALİK (MÖDAV Başkanı)<br />

• Dr. Masum TÜRKER (TÜRMOB Başkanı)<br />

• Bülent ÜSTÜNEL (TMSK Başkanı, YMM)<br />

• Mehmet ALTINDAĞ (YMM)<br />

• Prof. Dr. Ercan BAYAZITLI (Ankara Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Tuğrul TÜFEKÇİOĞLU (TÜRMOB Yönetim Kurulu<br />

Üyesi)<br />

• Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU (Galatasaray Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Hasan KAVAL (Gazi Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Nejat BOZKURT (Marmara Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Nuran CÖMERT (Marmara Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Seval Kardeş SELİMOĞLU (Anadolu Üniversitesi)<br />

• Doç. Dr. Şaban UZAY (Erciyes Üniversitesi)<br />

• Doç. Dr. Azzem ÖZKAN (Erciyes Üniversitesi)<br />

DÜZENLEME KURULU:<br />

• Suat ÖZSOY (<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Oda Başkanı, <strong>SMMM</strong>)<br />

• Yücel AKDEMİR (TÜRMOB Genel Sekreteri)<br />

• Baki GÜMÜŞOLUK (<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası Yönetim Kurulu<br />

Üyesi, <strong>SMMM</strong>)<br />

• Baki KESER (<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası Yönetim Kurulu Üyesi,<br />

SM)<br />

• Dr. Talip TORUN (Erciyes Üniversitesi)<br />

• Dr. Ahmet SOMUNCU (Erciyes Üniversitesi)<br />

• Araş. Görv. Selma ERDOĞAN AKPINAR (Erciyes Üniver-<br />

sitesi)<br />

• Bekir ÇAĞLIKEÇECİGİL (<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Oda Sekreteri)<br />

OTURUM BAŞKANLARI<br />

• Ankara <strong>SMMM</strong>O Başkanı Ali Metin POLAT<br />

• İstanbul <strong>SMMM</strong>O Başkanı Yahya ARIKAN<br />

• Konya <strong>SMMM</strong>O Başkanı Ahmet İÇYER<br />

• Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU (Galatasaray Üniversitesi)<br />

• MÖDAV Başkanı Prof. Dr. Ömer LALİK<br />

KONUŞMACILAR<br />

• İNTES Başkanı M. Şükrü KOÇOĞLU<br />

• Prof. Dr. Şükrü KIZILOT (Gazi Üniversitesi)<br />

• Nexia Denetim Turkey Yön. Kur. Başk. Hayrullah DOĞAN<br />

• Gelir İdaresi Grup Başkanı İsmail TEKKOYUN<br />

• Gelir İdaresi KDV Şube Müd. Abdullah KÜTÜKÇÜ<br />

• Doç. Dr. Ali ALAGÖZ (Selçuk Üniversitesi)<br />

• Prof. Dr. Mehmet SAYARI (Başkent Üniversitesi)<br />

• Doç. Dr. Saygın EYÜPGİLLER (Gazi Üniversitesi)<br />

• Şenol TURUT (DR. BDO DENET YMM A.Ş.)<br />

• SGK Baş Müfettişi İsa KARAKAŞ<br />

• Prof. Dr. Hasan KAVAL (Gazi Üniversitesi)<br />

• DRT Bağımsız Denetim Şirketi Ort. Ali ÇİÇEKLİ<br />

• YMM Sakıp ŞEKER<br />

• Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Üniversitesi)<br />

• <strong>Kayseri</strong> Ticaret Odası Meclis Başkanı Bekir ADIYAMAN<br />

S E K R E T E R Y A :<br />

Songül AKSOY<br />

Tel: 352.337 07 27<br />

E-Posta: aksoysongul@hotmail.com<br />

Ayrıntılı Bilgi İçin:<br />

www.ksmmmo.org/sempozyum<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

5


6<br />

<strong>SMMM</strong> UYUM EĞİTİMİ<br />

PROGRAMI VE ÖZEL <strong>SMMM</strong><br />

SINAVI SONA ERDİ…<br />

EĞİTİM<br />

Lisans, Önlisans ve Lise - Ortaöğretim seviyesinde eğitim ve öğretim kurumları mezunları<br />

için SM’den <strong>SMMM</strong>’ye geçişi sağlayacak olan Mesleki Uyum Eğitimi ile Özel<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Sınavı hazırlık süreci Odamızda başladı. <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> Odası hizmet binasında gerçekleşen eğitim programına Serbest Muhasebecilikten,<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirliğe geçmek isteyen meslek mensupları büyük<br />

ilgi gösterdi.<br />

5’i İlköğretim,64’ü Meslek Lisesi,12’si Önlisans, 38’i Lisans mezunu olmak üzere toplam<br />

119 Serbest Muhasebeci meslek mensubu üyemizin başvurmuş olduğu programda<br />

adaylar kendileri için odamızda düzenlenen ayrı ayrı mesleki uyum eğitimi programına<br />

dâhil oldular.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010


EĞİTİM<br />

Mesleki unvanlarını serbest muhasebecilikten<br />

(SM), serbest muhasebeci<br />

mali müşavirliğe (<strong>SMMM</strong>) taşımak isteyen<br />

meslek mensupları, <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

Odası tarafından yürütülen ‘’Mesleki<br />

Uyum Eğitimi Eğitim Programı’’ ile eğitimlere<br />

başladı. İlköğretim ve Lise seviyesinde<br />

mezunlar için üç hafta, Önlisans<br />

mezunları için iki hafta ve lisans mezunları<br />

için bir hafta<br />

olarak düzenlenen<br />

eğitim<br />

programlarına<br />

katılan meslek<br />

m e n s u p l a r ı ,<br />

Erciyes Üniversitesi<br />

Öğretim<br />

Ü ye l e r i n d e n<br />

ders aldılar.<br />

M e s l e k i<br />

Uyum Eğitimi<br />

Programı’nın<br />

ardından yapılandeğerlendirme<br />

sınavı<br />

ise, 119 meslekmensubununkatılımıyla<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası hizmet binasında<br />

gerçekleşti. Sınav öncesi bir konuşma<br />

yapan K<strong>SMMM</strong>O Başkanı Suat Özsoy,<br />

SM’den <strong>SMMM</strong>’ye geçmek isteyen meslek<br />

mensupları için bir fırsat olan <strong>SMMM</strong><br />

Uyum Eğitimi Programı’na katılan ve<br />

Özel Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik<br />

Sınavı’na girecek olan <strong>SMMM</strong> adayı<br />

NOT<br />

Mesleki Uyum Eğitimi ve Özel <strong>SMMM</strong> Sınavı<br />

için, Ekim 2009 Başvuru Döneminde (2009/1)<br />

başvurmamış ya da herhangi bir gerekçe ile başvuru<br />

yapamamış meslek mensuplarımız, 31 Aralık<br />

2009 tarihine kadar portal üzerinden başvuru yapabileceklerdir.<br />

Bu başvurulara ilişkin, eğitim ve sınav<br />

tarihleri ayrıca duyurulacaktır. Ayrıntılı bilgi için<br />

www.tesmer.org.tr adresini kullanabilirsiniz.<br />

meslek mensuplarına hem mesleğin gelişimi<br />

hem de bireysel gelişim için oluşan<br />

bu büyük ilgiye teşekkür ederek bütün<br />

meslek mensuplarına sınavlarında başarılar<br />

diledi.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası’nda düzenlenen<br />

Eğitim Programı ve Değerlendirme<br />

Sınavları’nın ardından ünvanlarını<br />

SM’den <strong>SMMM</strong>’ye taşımak isteyen 119<br />

meslek mensubu,<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

Odası Yöneticisi<br />

Bekir Çağlıkeçecigil<br />

tarafından düzenlenenorganisazyonla<br />

20 Aralık<br />

2009’da AnkaraÜniversitesi<br />

Siyasal Bilgiler<br />

Fakiltesi Cebeci<br />

Kampüsü’nde<br />

Mesleki Uyum<br />

Eğitimi ile Özel<br />

Serbest Muhasebeci<br />

Mali Müşavirlik<br />

Sınavı’ na<br />

girdi.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

Odası Başkanı Suat Özsoy ile Yönetim Kurulu<br />

Üyeleri Baki Gümüşoluk ve Baki Keser,<br />

Oda Yöneticisi Bekir Çağlıkeçecigil de<br />

meslek mensuplarıyla birlikte sınava giderek<br />

üyelerini bu önemli günde Oda yönetimi<br />

olarak yalnız bırakmadılar.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

7


8<br />

Kurban Bayramı’nın 4. günü <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> Odası hizmet binasında<br />

düzenlenen törenle K<strong>SMMM</strong>O Yönetim Kurulu üyeleri, diğer<br />

Oda organları üyeleri ve meslek mensubu üyelerimiz ile bayramlaştılar.<br />

Oda Başkanımız Suat Özsoy yaptığı<br />

konuşmada, “Bayramlar; sevgi ve hoşgörü<br />

ortamının yeniden canlandırılmasına<br />

imkân sağlayan, toplum olarak birlik<br />

ve beraberliğin daha da yoğun bir şekilde<br />

hissedildiği müstesna günlerden biridir.<br />

Bugün burada bu özel günü siz değerli<br />

meslektaşlarımızla birlik, beraberlik ve<br />

kardeşlik duygularımızı en üst seviyeye<br />

çıkararak geçirmenin mutluluğunu hep<br />

beraberce yaşıyoruz.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Bayramı huzur içinde geçirmeyi,<br />

yaşanan barış, kardeşlik<br />

ve dayanışmanın bayram sonrasında<br />

da devam etmesini diliyor<br />

bu bağlamda bugün burada<br />

bizlerle bayramlaşmaya<br />

gelen tüm meslektaşlarımızın,<br />

hemşerilerimizin ve<br />

Müslüman Aleminin Kurban<br />

Bayramı’nı kutluyor, hepinize<br />

çok teşekkür ediyorum” dedi.<br />

ZİYARET


RUHSAT TÖRENİ<br />

Yorucu bir eğitim süreci ve zorlu bir sınavın ardından 2009 yılı içerisinde<br />

son üç ayda ruhsat almaya hak kazanan meslektaşlarımıza <strong>Kayseri</strong> Serbest<br />

Muhasebeci Mali Müşavirler Odası tarafından düzenlenen ruhsat törenleriyle,<br />

Mali Müşavir Ruhsatları verildi. Ruhsat alan meslektaşlarımıza<br />

K<strong>SMMM</strong>O Yönetimi de bundan sonraki meslek hayatlarında başarılarının<br />

devamını diledi.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

9


10<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Milyonlarca yıldır bütün heybetiyle<br />

orada, Erciyes. <strong>Kayseri</strong>’de yaşayan herkesin<br />

hayatının önemli bir parçası; kafeler,<br />

tüpçüler, kaportacılar, marketler ve daha<br />

birçok dükkan, işyeri onun adını taşıyor.<br />

Peki hakkında ne kadar şey biliyoruz; onu<br />

ne kadar tanıyoruz.<br />

Ormanları, dağ bozkırları, alpin çayırları,<br />

kuşları, kayalık yamaçları ve buzulu<br />

ile Erciyes Dağı hem habitat, hem de zengin<br />

bir canlı çeşitliliğine sahip. Endemik<br />

türlerin varlığı açısından da hassas bir<br />

alan. Bu özellikleri onu Anadolu bozkırlarında<br />

bir “ekolojik ada” yapıyor. 1<br />

Erciyes Dağı, İç Anadolu’nun en yüksek<br />

dağı. Sönmüş bir stratovolkan Erciyes,<br />

<strong>Kayseri</strong> il merkezinin 25 km güneybatısındaki<br />

ovaların yanından birdenbire<br />

yükselen bir dağ kütlesi. Zirvesi uzaktan<br />

bir kubbeye benzer. İki zirvesi vardır ve<br />

dünyada 2 zirveli tek dağdır. Eski tarihlerde<br />

de bu kubbeye benzeyen dağa Kutsal<br />

Cytrosps Dağı da denirdi. Büyük Erciyes<br />

(Kuzu Yatağı) zirvesi 3917 metre; Küçük<br />

Erciyes zirvesi ise 3703 metredir. Erciyes<br />

kütlesinin çapı 72 km ve 3800 km²’lik bir<br />

alanı kaplar. Erciyes Dağı üzerinde 2150<br />

m yükseklikte Erciyes Kayak Merkezi bulunmaktadır.<br />

Erciyes için “Uzaklaştıkça yakınlaşan,<br />

yakınlaştıkça uzaklaşan dağ” yakıştırması<br />

yapılır. Dört mevsim karla kaplı<br />

zirvesinin (küresel ısınmadan dolayı)<br />

yalnızca kuzey yamacında bir buzulu kalmıştır.<br />

Ayrıca Erciyes Dağı’nın zirvesinden<br />

duru ve açık bir havada hem Akdeniz<br />

hem de Karadeniz’in gözüktüğü bilinir.<br />

Jeologlar, Erciyes’in tarihini 20 milyon<br />

yıl öncesine kadar götürürler. Yapılan<br />

araştırmalara göre, bugünkü dağ ve<br />

çevresi, 20 milyon yıl önce, denizle kaplıydı.<br />

Zamanla yerkabuğundaki çatlamalar<br />

sonucu, deniz çevresindeki kara parçaları<br />

oluştu ve çevre göl halini aldı. Bu<br />

iş için milyonlarca yıl geçti ve nihayet<br />

15 milyon yıl kadar önce, bu gölde volkanik<br />

patlamalar oldu. ‘’neojen dönem’’<br />

ERCİYES<br />

adı verilen bu devrede meydana gelen<br />

bu patlamalar, gölün ortasında bu günkü<br />

Erciyes’ten 400 metre daha yüksek<br />

koni şeklinde bir dağın oluşmasına sebep<br />

oldu. Tepede bulunan krateri iki baca<br />

beslediği için, buradan fışkıran lavların<br />

iri parçaları göl içerisinde tortulaşarak<br />

yeni bir tabaka; ince toz parçaları ise dağın<br />

100 km ötesine kadar savrularak buralarda<br />

kül yığınları meydana getirdi. Bu<br />

durum, bu günkü <strong>Kayseri</strong>’nin çevresinde<br />

bulunan taş ocaklarının ve Göreme çevresindeki<br />

Peri Bacaları’nın oluşmasına ve<br />

özellikle de bimis dediğimiz krater küllerinin<br />

çevrede büyük kütleler halinde bulunmasına<br />

sebep oldu. Erciyes Dağı, bu<br />

ilk oluşumundan sonra, uzun bir sessizlik<br />

dönemine girdi. Bu dönemde, çevresindeki<br />

gölün suları çekildi ve kara parçası<br />

oluşarak bunda da kırılma ve kaymalar<br />

meydana geldi. Tekir Yaylası, Koç Dağı,<br />

Sultan Sazlığı oluştu. Dağ, daha sonra<br />

yeniden faaliyete geçti. Bunun tarihi de<br />

takriben, 2 – 2,5 milyon yıl önceye rastlar.<br />

Bu yeni volkanik hareket, Ali, Yılanlı,<br />

Beşparmak ve Kara Sığır Dağlarını meydana<br />

getirdi.<br />

Erciyes Dağı, bu ikinci hareketinden<br />

sonra yine derin sessizliğe gömüldü.<br />

Bundan takriben bir milyon yıl önceye<br />

rastlayan bu dönem, buzul çağıdır.<br />

Erciyes’i de kalın bir buzul tabakası kapladı.<br />

Bu; arzın buzullaşma dönemi ya da<br />

dördüncü zamanın başlangıcıdır. İnsanoğlu<br />

da bu dönemde ortaya çıktı. Erciyes<br />

kendisini, insanoğluna, buzlarla kaplanmış<br />

bir halde takdim etti. Bugün o dönemden<br />

kalma buz parçalarının yükseklerdeki<br />

iki bazat yatağında bulunduğu<br />

ifade edilir.<br />

Ve Erciyes 3. kez ateş püskürttü. Bunun<br />

da oldukça yeni olduğunu söylerler.<br />

Miladi takvimin başlangıç dönemine<br />

rastlayan yıllarda <strong>Kayseri</strong>’ye gelen<br />

Strabon adında bir coğrafyacı, Erciyes<br />

Dağı’nda kızgın ateş bacalarının bulunduğunu,<br />

buradan geceleri lavların çevreye<br />

ateş yağdırdığını söyler.


ERCİYES<br />

WWF-Türkiye’nin yayımladığı<br />

Türkiye’nin Önemli Bitki Alanları adlı çalışmaya<br />

göre bir önemli bitki alanı (ÖBA)<br />

kabul edilen dağ, Erciyes Üniversitesi Kuş<br />

Gözlem Kulübü çalışmalarına göre de bir<br />

ÖKA. Bunun başlıca nedeni, başta sürmeli<br />

dağ bülbülü Prunella Ocularis olmak<br />

üzere dağda üreyen alpin kuş toplulukları.<br />

Erciyes’te ÖBA çalışmasını yapan<br />

botanikçiler Galip Akaydın ve Mehtap<br />

Öztekin’e göre İç Anadolu Platosu’ndaki<br />

bu adada, dünyada başka hiçbir<br />

yerde var olmayıp, sadece<br />

Erciyes’te görülen<br />

dokuz bitki var.<br />

Erciyes’te bulunan<br />

840 bitki taksonundan<br />

130’u<br />

Türkiye’ye endemik<br />

ve bunlardan 42’si<br />

tehlike altında.<br />

Peki niye bu kadar zengin<br />

bir biyoçeşitliliğe sahip Erciyes?<br />

Çünkü o bir ada; bizim için; ve bütün<br />

canlılar için. Sadece üç bin metreye<br />

yakın yükselti farklarına uyum sağlayabilenlerin<br />

çıkabildiği bir ada. Dağın değişik<br />

mikroklimatik şartlar sağladığı yamaçları<br />

var. Farklı toprak ve yeryüzü şekilleri<br />

hangi tür için uygunsa, o yerleşmiş bölgeye.<br />

1<br />

Yılkı Atları<br />

Anadolu`da yabani at olarak bilinen<br />

ve genellikle insanlardan uzak yüksek rakımlı<br />

kesimlerde yabani bir hayat süren<br />

Yılkı atları Erciyes Dağı’nda hayat mücadelesi<br />

veriyor. Neslinin tehlikede olduğu<br />

sürekli konu edilen Yılkı Atları yaz aylarında<br />

Erciyes’in 2.500-2.900 metrelerinde<br />

özellikle Hacılar Su Deposu üst kısımları<br />

ile Sarıgöl bölgelerinde yaşıyor. İnsanlardan<br />

mümkün olduğunca uzak durmaya<br />

ve doğadan bulduğu yiyeceklerle hayatını<br />

sürdürmeye çalışan yılı atları, genellikle<br />

gruplar halinde dolaşıyor; su ihtiyaçlarını<br />

dere yataklarından, eriyen kar<br />

sularından veya Sarıgöl`ün su yatağından<br />

gidermeye çalışıyor. Kış boyunca hayatını<br />

nasıl idame ettirdikleri de ayrı bir merak<br />

konusu. Köylü, bu konuda ilgili kurumların<br />

girişimde bulunmasının ve maddi<br />

destek sağlamasının şart olduğunu her<br />

fırsatta dile getiriyor.<br />

Erciyes’in doruğuna tırmanış<br />

En emin tırmanış, Tekir Yaylası’ndan<br />

yapılır. Tekir Yaylası’nda 139 yataklı, kaloriferli<br />

ve telefonlu bir Dağ Evi mevcuttur.<br />

Dağ evinde yemek servisi yapılmaz,<br />

an¬cak gruplar halinde gelenlere yemek<br />

verilebilir. Erciyes için biraz güç, fakat<br />

daha zevkli tırmanış kuzeybatı yüzünden<br />

yapılır.<br />

<strong>Kayseri</strong>’ye 25 km. uzaklıkta bulunan<br />

Dağ evine, Hisarcık yolu üzerinden<br />

gidilir. Yaz ve kış trafiğe<br />

açıktır. Özel otomobilleriolmayanlar,<br />

Hisarcık’a kadar<br />

otobüsle oradan<br />

da yaya olarak<br />

veya taksi ile Dağ<br />

evine ulaşabilirler.<br />

Hisarcık-Dağ evi arası<br />

12 km.dir. Yaya olarak<br />

2,5 - 3 saat sürer.<br />

Doruk tırmanışına, Dağ evinden<br />

başlanır. 4 saatlik bir yürüyüşten sonra,<br />

Şey¬tan Deresi adı verilen vadiye varılır.<br />

Bozkırlarla kaplı vadi tabanının sağ kenarından<br />

tırmanışa devam edilir. İki saatlik<br />

bir yürüyüş ve tırmanıştan sonra,<br />

Erciyes’in do¬ruğuna ulaşılır. Bu noktaya<br />

varan dağcı, batı kesimde yükselen ana<br />

doruğu ra¬hatlıkla görür. Aralıktaki boyun<br />

geçilerek ana doruğa varılır. Doruk<br />

bir aglomera sütunu halindedir. Kuzey taraftaki<br />

kaya çatlağından çıkılır. Doğu yüzünden<br />

iple inilir. Dağ evinden doruğa çıkış<br />

ve dönüş normal hava koşulları altında<br />

8-10 saat gibi bir zaman alır.<br />

Tekir Yaylası’na nazaran daha güç<br />

ama bir o kadar da zevkli olan kuzey<br />

batı tırmanışı ise Hacılar’dan başlar.<br />

<strong>Kayseri</strong>’den otobüs veya otomobil ile<br />

Hacılar ilçesine gidilir. Hacılar’dan sonar<br />

Aksu Yurdu üzerinden geçilerek Sütdonduran<br />

Yaylası’na (2950 m) kamp kurulur.<br />

Hacılar ile kamp yeri arası 5 saattir. Doruk<br />

tırmanışı için kamp yerinden hareket<br />

edilir. Bu¬zul üzerinden tırmanışa devam<br />

edilerek önce doğu zirvesine ulaşılır. Eğer<br />

buzulun sathı yumuşak kar ise iniş aynı<br />

yerden yapılır. Değilse, dağın batı yüzünden<br />

inilerek, kamp yerine gelinir.<br />

Kayak merkezi<br />

Kayak pisti uzunluğu dikey olarak<br />

3200 m, slalom olarak ise 6 km.dir. İrtifa<br />

yüksekliği Erciyes Kayak Merkezi’nden<br />

2215 metredir.<br />

Karayolları karın yoğun yağdığı günlerde<br />

yolun 24 saat ulaşıma açık olması<br />

için yol açma bakım atölyesi ve araçları<br />

bulundurmakta.<br />

Merkezde iki adet mekanik tesis var,<br />

teleski ve telesiej. Her biri 4 kişilik olan<br />

teleskinin ilki 1.560; devamında yer alan<br />

2. teleski ise 1.280 metre ve saatte 2.400<br />

kişi taşıyor.<br />

Günlük bilet alanlar gün boyunca ve<br />

sezonluk bilet alanlar sezon boyunca Birinci<br />

ve İkinci Etap Telesiyejlerden Diledikleri<br />

kadar çıkış yapabilir.<br />

Her biri bir kişilik olan telesiej ise<br />

1.700 m uzunluğunda ve saatte 850 kişi<br />

taşıyor. Acemi kayakçıların genelde tercih<br />

etmediği ama kayak için hızlı bir çıkış<br />

olanağı sağlamakla beraber yukarı çıkışta<br />

kayma zevkini de tatmış oluyorsunuz.<br />

Erciyes’te Konaklama<br />

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne ait<br />

bir kayak evinden, Erciyes Üniversitesi’ne<br />

ait bir otelden, TSK’ya ait bir otelden ve<br />

Mira Del Lago Otel’den söz edebiliriz.<br />

Özellikle de kış aylarında sıcak ve keyifli<br />

bir tatil geçirmek isteyenlerin duyabileceği<br />

her türlü ihtiyacı ve konforu<br />

Erciyes’te bulmaları mümkün.<br />

Selimiye Camii ve Erciyes<br />

Koca Sinan’ın ‘kalfalık eserim’ diye<br />

tabir ettiği Selimiye Camii’nin silüeti ile<br />

Erciyes Dağı’nın Ağırnas’tan görünüşü<br />

birbirine çok benzer. O nedenle Ağırnaslı<br />

olan Mimar Sinan’ın bu muazzam yapıyı<br />

Erciyes’ten esinlenerek yaptığına dair<br />

çok fazla rivayet vardır.<br />

1. Atlas Dergisi (Yazı: Uygar Özesmi)<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

11


12<br />

SERBEST<br />

MUHASEBECİ<br />

MALİ MÜŞAVİRLER<br />

ODASI YÖNETİM<br />

KURULU<br />

MELİKGAZİ<br />

BELEDİYESİNDE<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Suat ÖZSOY ile Yönetim Kurulu Üyeleri Baki Gümüşoluk ile<br />

Baki Keser, Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç’ı makamında<br />

ziyaret ederek, oda çalışmaları hakkında bilgi verdiler.<br />

Suat ÖZSOY ve Yönetim Kurulu üyeleri,<br />

Melikgazi Belediye çalışmalarını yakından<br />

takip ettiklerini ve basın yolu ile<br />

her zaman belediyenin çalışmalarıyla ilgili<br />

bilgi sahibi olduklarını söylediler.<br />

Oda Yönetim Kurulu Üyeleri, <strong>Kayseri</strong><br />

Belediye çalışmalarını özellikle şehir dışı<br />

ZİYARET<br />

toplantı ve gezilerde <strong>Kayseri</strong> Belediyelerinin<br />

söz konusu olmasından son derece<br />

mutlu olduklarını belirterek, Melikgazi<br />

Belediyesinin çevre, geri dönüşüm, büyük<br />

ölçekli park ve yeşil alanlar ile imarlı<br />

gelişiminden çok memnun olduklarını<br />

kaydettiler.<br />

Kamu Kurum ve Kuruluşları ile koordineli<br />

çalıştıklarını ve bunun <strong>Kayseri</strong>’ye<br />

hizmet bütünlüğü olarak yansıdığını belirten<br />

Başkan Memduh Büyükkılıç, Sivil<br />

Toplum Kuruluşlar ile her zaman koordineli<br />

çalıştıklarını ve beraberce yapılabilinecek<br />

çalışmalar konusunda fikir alışverişinde<br />

bulunduklarını kaydetti.<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci ve Mali<br />

Müşavirler Odası Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Suat ÖZSOY, Melikgazi Belediye Başkanı<br />

Memduh Büyükkılıç ile konu ile ilgili<br />

birim çalışanlarını 15–16 Ocak 2010 tarihleri<br />

arasında <strong>Kayseri</strong> de yapılacak olan<br />

Türkiye Sektörel Muhasebe Uygulamaları<br />

Sempozyuma davet etti.


YENİ ÜYELER<br />

1022- <strong>SMMM</strong>. NAZİF ÖZDEMİR<br />

1979 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Ekim 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1023- <strong>SMMM</strong>. HÜSEYİN ÖZKAN<br />

1973 Gemerek doğumlu. Çukurova Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Ekim 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1024- <strong>SMMM</strong>. AHMET TÜRKOĞLU<br />

1977 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F’den mezun<br />

oldu. Ekim 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1025- <strong>SMMM</strong>. OSMAN SEYFİ<br />

1971 Gemerek doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Ekim 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1026- <strong>SMMM</strong>. MEHMET UÇKUN<br />

1957 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F’den mezun<br />

oldu. Kasım 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

13


14<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

1027- <strong>SMMM</strong>. EFNAN ŞAHİN<br />

1974 İncesu doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F’den mezun<br />

oldu. Kasım 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1028- <strong>SMMM</strong>. ABDULLAH İNAN<br />

1964 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1029- <strong>SMMM</strong>. CANAN KARATAŞ<br />

1964 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Erciyes Üniversitesi S.B.E.’de yüksek<br />

lisans yaptı. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1030- <strong>SMMM</strong>. ADNAN USLULAR<br />

1976 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1031- SM. ATİLLA YİĞİT<br />

1978 Kırşehir doğumlu. Ticaret Meslek Lisesi’nden mezun<br />

oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

YENİ ÜYELER


YENİ ÜYELER<br />

1032- <strong>SMMM</strong>. KEMAL KOÇ<br />

1978 Kargı doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F’den mezun<br />

oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1033- <strong>SMMM</strong>. UTKU YILMAZ<br />

1979 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1034- <strong>SMMM</strong>. MEHMET ATALAY<br />

1980 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1035- <strong>SMMM</strong>. HÜSEYİN EYİ<br />

1977 Göksun doğumlu. Kahramanmaraş Sütçü İmam<br />

Üniversitesi İ.İ.B.F’den mezun oldu. Aralık 2009’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1036- <strong>SMMM</strong>. RESUL CEYHAN<br />

1961 Boğazlıyan doğumlu. Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F’den<br />

mezun oldu. Aralık 2009’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

15


16<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Giriş<br />

Doç. Dr. Şaban UZAY<br />

Erciyes Üniversitesi,<br />

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi<br />

Bu çalışmanın amacı, Temmuz<br />

2009’da yayınlanan KOBİ muhasebe<br />

standardı hakkında özet bilgi vermek ve<br />

18-22 Kasım 2009 tarihlerinde Kıbrıs’ta<br />

gerçekleşen XIII. Türkiye Muhasebe Standartları<br />

Sempozyumu’nda iki gün boyunca<br />

süren konuşmalardan çıkarılan bazı<br />

tespit ve değerlendirmeleri sunmaktır.<br />

Bilindiği gibi mali anlamda küreselleşmenin<br />

doğal bir sonucu olarak ortaya<br />

çıkan uluslararası muhasebe standartları<br />

(UMS)’ler veya yeni adıyla Uluslararası<br />

Finansal Raporlama Standartları<br />

(UFRS)’ler, Türkiye’nin de içinde bulunduğu,<br />

dünya genelindeki bir çok ülkede<br />

de benimsenmiş olup, gerek ülkemizde<br />

gerekse Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde<br />

hisse senetleri menkul kıymetler borsasında<br />

işlem gören şirketler tarafından<br />

konsolide finansal tabloların hazırlanmasında<br />

kullanılmaktadır. Ancak ekonomik<br />

gelişmeler, UFRS’ lerin uygulanmasının<br />

sadece borsadaki şirketlerle sınırlı kalmayacağına<br />

işaret etmektedir.<br />

Ülkemiz muhasebe meslek mensupları,<br />

gerek enflasyon düzeltmesi gerekse<br />

finansal kiralama işlemleri nedeniyle<br />

UMS’ lere çok da yabancı bulunmamaktadır.<br />

2004 yılında nasıl ki Sermaye Piyasası<br />

Kurulu halka açık şirketler için UMS’<br />

ye uygun enflasyon düzeltmesi isterken;<br />

Maliye Bakanlığı daha basit kurallara dayalı,<br />

daha esnek bir enflasyon düzeltmesi<br />

öngörmüşse, günümüzde de KOBİ’ler<br />

için daha basitleştirilmiş ve ilkelerden ziyade<br />

daha kural esaslı KOBİ standardı yayınlanmış<br />

bulunmaktadır.<br />

MAKALE<br />

KOBİ’LER İÇİN<br />

ULUSLARARASI FİNANSAL<br />

RAPORLAMA STANDARDI<br />

XIII. Türkiye Muhasebe Standartları<br />

Sempozyumundan Notlar<br />

KOBİ Tanımı ve KOBİ<br />

UFRS Standardının Önemi<br />

Ülkemizde KOBİ, ilgili Yönetmelikte 1 ;<br />

“İki yüz elli kişiden az yıllık çalışan istihdam<br />

eden ve yıllık net satış hasılatı ya da<br />

mali bilançosu yirmi beş milyon TL’yi aşmayan<br />

ve yine bu Yönetmelikte mikro işletme,<br />

küçük işletme ve orta büyüklükteki<br />

işletme olarak sınıflandırılan ve kısaca<br />

‘KOBİ’ olarak adlandırılan ekonomik birimler”<br />

olarak tanımlanmıştır.<br />

• Yukarıdaki tanımda belirtilen<br />

esaslar dahilinde, 5520 sayılı<br />

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun<br />

geçici 5.inci maddesi ile özel bir<br />

KOBİ tanımı yapılmıştır. Buna<br />

göre KOBİ;<br />

• 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu<br />

çerçevesinde kurulan,<br />

• 2008 yılının Aralık ayına ilişkin<br />

olarak verilen sigorta bildirgelerine<br />

göre 10 ila 250 işçi çalıştıran,<br />

2008 hesap döneminin sonu itibariyle<br />

yıllık net satışları 25 milyon TL’yi<br />

geçmeyen veya aktif toplamı 25 milyon<br />

TL’den az olan ticari işletmeleri ifade etmektedir<br />

(KOBİ Vergilendirme Rehberi,<br />

2009:6).<br />

KOBİ’ler gerçek veya tüzel kişi olarak<br />

faaliyette bulunabilirler. Gerçek kişi<br />

olarak faaliyette bulunan işletmeler gelir<br />

vergisi mükellefi olarak vergilendirilirken;<br />

tüzel kişi olarak faaliyette bulunulması<br />

halinde, kurumlar vergisi mükellefi<br />

olarak vergilendirilmektedir. Yukarıdaki<br />

tanımlardan da görüldüğü gibi, çalışan


MAKALE<br />

sayısı 10 kişinin altında olan işletmeler<br />

KOBİ olarak değil, mikro işletmeler olarak<br />

değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu<br />

tür işletmelerin KOBİ standardı ile ilgisi<br />

bulunmamaktadır.<br />

Dünya genelinde toplam şirketlerin<br />

yaklaşık %98’ini oluşturan KOBİ’ler küçük<br />

ve esnek yapıları yanında istihdam<br />

yaratma potansiyelleri nedeniyle tüm<br />

ekonomiler için önemlidir. BDDK Başkan<br />

yardımcısının ifadesine göre ülkemizdeki<br />

toplam banka kredilerinin %20’si<br />

KOBİ’ler tarafından kullanılmaktadır.<br />

Ülkemiz KOBİ’lerinin ihracat içindeki<br />

payı yaklaşık olarak %9 civarındadır.<br />

AB ülkelerinde söz konusu oran %20-25<br />

aralığında bulunmaktadır. KOBİ’lerin bir<br />

başka özelliği ise iyi yönetilmeleri halinde<br />

yarının büyük ölçekli hatta uluslararası<br />

nitelikte şirketleri oluşturma potansiyeline<br />

sahip olmalarıdır. KOBİ’lerin iyi yönetilmelerinde,<br />

işlemlerinin eksiksiz kayıt<br />

altına alınması ve meslek mensupları<br />

tarafından hazırlanan finansal tablolarının<br />

gerçeği yansıtmasının önemi büyüktür.<br />

Finansal tabloların şirketin gerçek<br />

durumunu yansıtması konusunda ise<br />

UMS/UFRS’ lerin rolü çok önemlidir.<br />

Panel oturumunda Prof. Dr. Rüstem<br />

Hacırüstemoğlu; “UMS/UFRS’ ler vergi<br />

için değil, bilgi için muhasebeye yol<br />

açacaktır. Paranın sahibi olan uluslararası<br />

nitelikteki şirketler UMS/UFRS’ lerin<br />

uygulanmasını istemektedir. Ülkemizde<br />

önemli ölçüde yabancı sermayenin eline<br />

geçen bankacılık kesiminde, banka yöneticileri<br />

verdikleri kredilerin nerelere gittiğini<br />

görmek istemektedirler, bu sürecin<br />

üç ayağı bulunmaktadır. Bunlar: Basel II<br />

kriterleri, KOBİ UFRS ve kurumsal yönetim”<br />

olarak belirtmiştir.<br />

Uluslararası Muhasebe Standartları<br />

Kurulu (IASB) tarafından hazırlıklarına<br />

Eylül 2003’de başlanan “KOBİ’ler için<br />

Uluslararası Finansal Raporlama Standardı<br />

(UFRS), 9 Temmuz 2009 tarihinde<br />

yayınlanmış bulunmaktadır. KOBİ muhasebe<br />

standardı ayrı bir standart olarak<br />

tanımlanmaktadır. Standardın bu kadar<br />

uzun bir zaman sürecinde hazırlanma<br />

gerekçesi; 20 farklı ülkede 116 gerçek<br />

KOBİ üzerinde yapılan saha testlerinden<br />

dolayıdır. Toplam 35 bölümden oluşan<br />

KOBİ Standardı, kapsamlı UFRS setine<br />

göre daha özet ve sadeleştirilmiş bir<br />

metindir. Aşağıda yapılan karşılaştırma<br />

KOBİ standardının hacmi hakkında da bilgi<br />

verebilir:<br />

• UFRS seti toplam 2.800 sayfadan<br />

oluşurken; KOBİ standardı<br />

230 sayfadır.<br />

• UFRS seti finansal tablolar ekin-<br />

de yaklaşık 3.000 adet bilginin<br />

dipnotlarda açıklanmasını ön<br />

görürken; KOBİ standardının<br />

öngördüğü dipnotların hacmi<br />

300’e kadar düşürülmüştür.<br />

KOBİ Muhasebe Standardı ve<br />

Uygulanma Sürecine İlişkin Tespit<br />

ve Değerlendirmeler<br />

Sempozyumda muhasebe meslek<br />

mensuplarının KOBİ muhasebe standardına<br />

hazırlık yapması açısından farklı<br />

görüş bildiren olmamıştır. Ancak Türkiye<br />

Muhasebe Standartları Kurulu Başkan<br />

Yardımcısı Prof. Dr. Nalan Akdoğan; “TTK<br />

Tasarısı beklenmeden de KOBİ standardının<br />

uygulanmaya başlanabileceğini” belirtirken;<br />

iş dünyasından İzmir Ticaret<br />

Odası Başkan yardımcısı Akın Kazançoğlu<br />

ise; “ABD’nin KOBİ standardı uygulamasına<br />

2016’da başlamayı düşündüğünü,<br />

AB ülkelerinin ise 2013 tarihinde geçmeyi<br />

planladığını, dolayısıyla Türkiye’nin<br />

de uygulamaya başlama tarihi açısından<br />

bu ülkelerin önüne geçmemesi gerektiğini”<br />

belirtmiştir.<br />

Sempozyumun son günüde yapılan<br />

panelde KOBİ standardına ilişkin öne çıkan<br />

tespit ve değerlendirmeler özet olarak<br />

şöyledir. Bunlar:<br />

• Ülkemiz için geçerli olacak sağlıklı<br />

bir KOBİ tanımı yapılmalıdır.<br />

• KOBİ standardına geçişte bilgi teknolojilerinden<br />

(yazılımlardan) mutlaka<br />

yararlanılmalıdır.<br />

• Muhasebecilere ve denetçilere<br />

standartlar konusunda zorunlu eğitim<br />

getirilmelidir.<br />

• KOBİ muhasebe standardının uygulamaya<br />

başlanması ile muhasebe<br />

ücretlerinde artış beklenmelidir.<br />

• İşletmelerde “muhasebe politikalarının”<br />

saptanması hep birlikte gerçekleştirilmelidir.<br />

• KOBİ standardının uygulanma sürecinde<br />

muhasebecilere yönelik eğitimler,<br />

iş alemine yönelik eğitimler,<br />

dolayısıyla meslek odaları ile üniversite<br />

ilişkisi önem kazanmaktadır.<br />

• Ülkemizde muhasebe meslek mensuplarının<br />

UMS/UFRS’ ye geçiş sürecinde<br />

güçlü ve zayıf yönlerini saptamak<br />

amacıyla anket çalışmasından<br />

yaralanılarak GZFT (Güçlü yönler,<br />

zayıf yönler, fırsatlar ve tehditler)<br />

analizi sonuçları ise şöyle olmuştur:<br />

• Tehditler: kültür, iş kültürü, muhasebeye<br />

bakış, haksız rekabet<br />

ve kayıt dışılık.<br />

• Güçlü yönler; meslek mensubunun<br />

azmi.<br />

• Zayıf yönler; muhasebe bürolarında<br />

veya muhasebe birimlerinde<br />

çalışan elemanların yetersizliği.<br />

• Fırsatlar; UFRS’ lerin yeni iş olanakları<br />

yaratması ve yeni eğitim<br />

alanları oluşturmasıdır.<br />

• UMS/UFRS’ye geçiş sürecinde engel<br />

olarak nitelendirilen ve mutlaka en<br />

kısa sürede çözüme kavuşturulması<br />

gereken hususlar ise şöyle belirtilmiştir:<br />

• Kayıt dışılığın önlenmesi,<br />

• Vergi kaygısı ile finansal tabloların<br />

hazırlanmaması,<br />

• Eğitim eksiklerinin giderilmesidir.<br />

AB’ye üye ülkelerde KOBİ’lerin muhasebe<br />

sistemlerine yönelik öneriler ve<br />

en iyi uygulamalara yönelik bilirkişi raporunda<br />

önerilen hususların büyük çoğunluğu<br />

(tekdüzen hesap planı, tahakkuk<br />

esaslı muhasebe vb.) ülkemizde uzun<br />

yıllardır zaten uygulanmaktadır. Ancak<br />

KOBİ’ler için iyi uyulama örnekleri arasında<br />

sayılan şu iki husus ülkemiz KOBİ’leri<br />

açısından da değerlendirilmelidir. Bunlar<br />

(Bilirkişi Heyeti Nihai Raporu, 2008:6):<br />

• KOBİ’lerin düzenli olarak planlanmış<br />

nakit akış tabloları hazırlaması,<br />

• Finansal bilgilerin farklı veya<br />

aynı amaçlarla (vergilendirme,<br />

istatistik, Basel II, bankalar<br />

gibi) farklı veya aynı yetkililere<br />

sunulmasında idari bir basitleştirme<br />

anlamına gelen “bir<br />

defaya mahsus” ilkesinin uygulanmasıdır.<br />

Sonuç<br />

IASB tarafından 2009 yılında yayınlanan<br />

KOBİ Uluslararası Finansal Raporlama<br />

Standardı, önümüzdeki dönemde<br />

bu standardın KOBİ’lerin ihtiyaçlarını<br />

karşılama düzeyi ile standardın yerel hukuk<br />

sistemine nasıl aktarılacağı konularına<br />

odaklanılmasını gerektirecektir. Ülkemizde<br />

hali hazırda yasalaşma süreci devam<br />

eden Türk Ticaret Kanun Tasarısı<br />

UFRS’lerin uygulanmasına oldukça önem<br />

vermektedir. Diğer yandan Tasarı, söz konusu<br />

standartlara uygun olarak hazırla-<br />

1. 19.10.2005 tarih ve 2005/9617 sayılı Küçük<br />

ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı,<br />

Nitelikleri ve Sınıflandırması Hakkında<br />

Yönetmelik.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

17


18<br />

nan finansal tabloların Uluslararası Denetim<br />

standartlarına (UDS)’lere göre de<br />

denetlenmesini öngörmektedir. Dolayısıyla<br />

ülkemizde de yakın gelecekte halka<br />

açık şirketler dışındaki işletmelere yani<br />

KOBİ’lere yönelik UFRS ile KOBİ‘lere yönelik<br />

UDS’ lerin getirilmesi kaçınılmaz gözükmektedir.<br />

Dolayısıyla bu günden başlayarak<br />

muhasebe meslek mensuplarının<br />

bu yönlerde kendilerini geliştirmeye<br />

başlamaları, gelecekte çok daha kapsamlı<br />

hale gelecek UFRS dilini öğrenmeleri,<br />

meslek örgütlerinin de bu yönde meslek<br />

mensuplarına yönelik web üzerinden ve<br />

yüz yüze eğitim çalışmalarını başlatmaları,<br />

meslek mensuplarının UFRS’ye geçiş<br />

sürecinde daha az zorlanmalarını sağlayacaktır.<br />

Diğer yandan geçiş sürecinde meslek<br />

mensuplarının olası kaygılarını karşılanması<br />

açısından UFRS’ler konusunda sanayi<br />

ve ticaret odaları aracılığıyla işletme<br />

sahip ve üst düzey yöneticilerin bilinçlendirilmesi<br />

de yararlı olacaktır. Eğitim<br />

eksikliğinin giderilmesi yanında, ülkemizde<br />

kayıt dışılığın önlenmesi, finansal tabloların<br />

vergi kaygısı ile hazırlanması alışkanlığından<br />

vazgeçilmesi, muhasebeden<br />

vergi için değil bilgi için yararlanılması<br />

önerilirken, muhasebe meslek mensuplarına<br />

yönelik kalite güvence sisteminin<br />

etkin bir şekilde ve en kısa sürede uygulamaya<br />

geçirilmesi de gerekmektedir.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Yararlanılan Kaynaklar<br />

• Avrupa Komisyonu İşletme ve Sanayi<br />

Genel Müdürlüğü, “Bilirkişi Heyeti Nihai<br />

Raporu: Küçük İşletmeler İçin Muhasebe<br />

Sistemleri – Öneriler ve İyi Uygulamalar”,<br />

Kasım 2008, (www.tmsk.org.tr/<br />

dosyalar E.Tarihi:20.12.2009).<br />

• Gelir İdaresi Başkanlığı, “Küçük ve Orta<br />

Büyüklükte İşletme (KOBİ) Vergilendirme<br />

Rehberi”, Yayın No:99, Aralık 2009,<br />

(www.gib.gov.tr).<br />

• İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler<br />

Odası, “Sunuş Yazısı”, Mali Çözüm<br />

Dergisi, Sayı:95, Eylül, Ekim 2009,<br />

İstanbul.<br />

• İzmir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler<br />

Odası, “XIII. Türkiye Muhasebe<br />

Standartları Sempozyumu - KOBİ’ler İçin<br />

Uluslar arası Finansal Raporlama Standardı”<br />

Sempozyum Bildiri Kitabı, 18-22<br />

Kasım 2009, Kıbrıs.


SAYI 3 / OCAK 2010<br />

19


20<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

GİRİŞ<br />

Yrd. Doç. Dr. Talip TORUN<br />

Modern endüstride işletmeler büyük<br />

gelişmeler göstermiştir. Bu gelişmelerin<br />

sonucunda da işletmelerin nitelikleri ve<br />

büyüklüklerinde önemli değişiklikler ortaya<br />

çıkmış; işletmeler sürekli bir büyüme<br />

eğilimine girmiş, işletme yönetimi ve<br />

sahipliği birbirinden ayrılmış, sermaye<br />

daha çok sayıda ortak tarafından temin<br />

edilmeye başlanmıştır. Tüm bu gelişmeler,<br />

işletmeleri birçok kişiye ve gruba karşı<br />

sorumlu hale getirmiş ve işletmeyle ilgili<br />

çevrelerin sayısını artırmıştır. Bu gelişmelerle<br />

birlikte işletme bilgilerine olan<br />

ihtiyaç da artmış ve bu bilgilerin sunulmasında<br />

kişisel ilişkilerin yerini raporlama<br />

sistemi almıştır. İşletmenin mali durumu<br />

ve faaliyet sonuçları hakkındaki bilgiler<br />

mali tablolar yardımı ile ilgili çevrelere<br />

sunulmaya başlanmıştır. İşletmeyle<br />

ilgili çevrelerin, mali tablolarda yer alan<br />

rakamlardan çok bu rakamların anlamı<br />

ve yorumuyla ilgilenmesi mali analiz kavramının<br />

gelişmesine ve öneminin artmasına<br />

yol açmıştır.<br />

Yukarıda sıralanan işletmeyle ilgili<br />

gelişmelerin yanı sıra sermaye piyasasının<br />

gelişmesi, finansal kurumların kredi<br />

açmada daha sağlam temellere dayanma<br />

gereksinimi ve vergi kanunlarının<br />

gereken şekilde uygulanabilmesi gibi etkenler<br />

mali analizin önemini daha da artırmıştır.<br />

MALİ ANALİZ VE BAŞARI<br />

KOŞULLARI<br />

Mali analiz; bir işletmeye ait mali bilgilerin<br />

belirli teknikler yardımıyla analiz<br />

edilmesi, raporlanması ve yorumlanması<br />

faaliyetlerinin bütününü kapsayan<br />

ve ilgili kişi ya da gruba vereceği kararlarda<br />

yardımcı olan bir süreçtir. Mali analiz<br />

için gerekli olan bilgiler çok çeşitli olmakla<br />

birlikte bunlardan en önemlileri<br />

mali tablolar ve bunlarla ilgili destekleyici<br />

bilgilerdir. Bu nedenle mali analizin en<br />

önemli kısmını mali tabloların analiz edil-<br />

mesi oluşturmaktadır.<br />

MAKALE<br />

MALİ ANALİZİN<br />

BAŞARI KOŞULLARI<br />

Günümüzde mali analiz geniş ölçüde<br />

kullanılmakta, çok sayıda kişi ve grup<br />

mali analize ihtiyaç duymaktadır. İşletme<br />

yöneticileri; karar alma, planlama,<br />

denetim işlevlerini daha etkin bir şekilde<br />

yürütebilmek, hissedarlar ve yatırımcılar;<br />

işletmenin karlılığı, faaliyet sonuçları,<br />

yatırımın emniyeti, işletmenin gelecek<br />

dönemlere ait kazanma gücü hakkında<br />

açık ve sağlam bilgiler alabilmek ve<br />

yatırım kararlarını daha etkin bir şekilde<br />

verebilmek, kredi verenler; kredi başvurusunda<br />

bulunanların finansal durumu<br />

ile borç ödeme gücünü saptayabilmek<br />

için mali analizden geniş ölçüde yararlanmaktadırlar.<br />

Ayrıca, devlet, işgörenler,<br />

sendikalar, meslek birlikleri, finansal yayın<br />

organları, hukukçular, araştırmacılar<br />

gibi birçok kişi ve grup da farklı amaçlarla<br />

kararlarını daha etkin olarak verebilmek<br />

için mali analize yakın ilgi duymaktadırlar.<br />

Mali analizin, istenen yararı sağlayabilmesi<br />

diğer bir ifadeyle başarılı olabilmesi<br />

için yerine getirilmesi gereken bazı<br />

koşullar bulunmaktadır. Bunlar:<br />

• Mali analizde kullanılacak veriler<br />

tam ve doğru olmalıdır.<br />

• İşletmede, mali analize temel<br />

olacak verilerin tam ve doğru<br />

olmasını sağlayacak muhasebe<br />

sistemi bulunmalıdır.<br />

• Analizi yapacak kişi muhasebe<br />

kuram ve uygulamasını yeterli<br />

derecede bilmelidir.<br />

• Analizi yapacak kişi işletmeyi ilgilendiren<br />

yasa ve düzenlemeleri<br />

bilmelidir.<br />

• Analizi yapılacak işletmenin temel<br />

özellikleri bilinmelidir.<br />

• Analize tabi tutulan işletmenin<br />

içinde bulunduğu sektörün<br />

özellikleri bilinmelidir.


MAKALE<br />

• Analizin yapıldığı dönemdeki<br />

genel ekonomik şartlar ve çevre<br />

koşulları bilinmelidir.<br />

• Analiz yapılan dönemde yüksek<br />

enflasyon varsa, etkileri dikkate<br />

alınarak değerlendirme yapılmalıdır.<br />

• Analizi yapılacak işletmedeki<br />

çeşitli politikalar ve uygulanan<br />

muhasebe yöntemleri bilinmelidir.<br />

• Analizi yapacak kişi iyi bir sezgi,<br />

yorumlama, eleştirme, değerlendirme<br />

ve yargı yeteneğine<br />

sahip olmalıdır.<br />

• Analizi yapan yeteri kadar mali<br />

analiz tekniğini yeterli ölçüde<br />

kullanmalı, sadece birkaç oran<br />

veya yüzdeye dayanarak değerlendirme<br />

yapmamalıdır.<br />

• Mali analize etkide bulunan faktörler<br />

ve analize etki dereceleri<br />

bilinmelidir.<br />

• Yukarıda sayılmayan, ancak<br />

mali analizin başarısına etkide<br />

bulunabilecek diğer koşullar<br />

sağlanmalıdır.<br />

SONUÇ<br />

Çok sayıda kişi ve grup, amaçları ve<br />

ilgi alanları farklı olsa da kararlarını daha<br />

etkin olarak verebilmek için mali analizden<br />

yararlanmaktadır. Yukarıda sıralanan<br />

koşulların sağlanmaması durumunda<br />

mali analizden beklenen yararları elde<br />

etmek mümkün değildir. Böyle bir analiz<br />

eksik olacağından, koşulların sağlanmaması<br />

sadece mali analizin etkinliğini<br />

azaltmakla kalmayıp ilgili kişi ya da grupların<br />

yanlış kararlar vermesine de neden<br />

olabilir. Bu nedenle, mali analizin etkinliğini<br />

artırabilmek ve istenen yararı sağlayabilmek<br />

ancak söz konusu başarı koşullarının<br />

sağlanmasıyla mümkün olacaktır.<br />

Not: Bu çalışma, “TORUN, Talip;<br />

(2001), <strong>Kayseri</strong>’de Faaliyet Gösteren Seçilmiş<br />

Üç Tekstil Firmasının Finansal Analizi,<br />

Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü, <strong>Kayseri</strong>”den<br />

alıntıdır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

21


22<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Öğr. Gör. Dr. Ahmet SOMUNCU<br />

Erciyes Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü Mali<br />

Hukuk Anabilim Dalı<br />

Mükelleflerin defter ve belgeleri muhafaza<br />

ödevinin yanı sıra, muhafaza süresi<br />

içinde bunları yetkili makam ve memurlara<br />

ibraz etmek ödevi bulunmaktadır.<br />

Bu ödev Vergi Usul Kanunu’nun<br />

(VUK) 256’ncı maddesinde “Geçen maddelerde<br />

yazılı gerçek ve tüzel kişiler ile<br />

mükerrer 257’nci madde ile getirilen zorunluluklara<br />

tabi olanlar, muhafaza etmek<br />

zorunda oldukları her türlü defter,<br />

belge ve karneler ile vermek zorunda<br />

bulundukları bilgilere ilişkin mikro<br />

fiş, mikro film, manyetik teyp, disket ve<br />

benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu<br />

kayıtlara erişim veya kayıtları okunabilir<br />

hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve<br />

şifreleri muhafaza süresi içerisinde yetkili<br />

makam ve memurların talebi üzerine<br />

ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar.”<br />

şeklinde hüküm altına alınmıştır.<br />

Bu yazımızda VUK’na göre incelemeye<br />

yetkili olanlarca incelenmek üzere istenilen<br />

defter ve belgelerin ibraz edilmemesi<br />

halinde ne gibi sonuçların ortaya çıkacağını<br />

ve özellikle ceza mahkemelerindeki<br />

yargılama aşamasında yaşanan sorunları<br />

ele almaya çalışacağız.<br />

1 - Kaçakçılık suçu olarak defter<br />

belgeleri gizleme fiili: VUK’nun 359/a-2<br />

maddesinde “Vergi kanunlarına göre tutulan<br />

veya düzenlenen ve saklanma ve<br />

ibraz mecburiyeti bulunan (…) defter, kayıt<br />

ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler<br />

veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı<br />

belge düzenleyenler veya bu belgeleri<br />

kullananlar (…) hakkında on sekiz aydan<br />

üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”<br />

denilmiştir. Maddenin bu cümleden<br />

sonraki cümlesinde ise kanun koyucu<br />

tarafından gizleme suçu tanımı ve bir<br />

anlamda suçun oluşmuş sayılması için<br />

gerekli koşullar sayılmıştır. Bu cümle aynen<br />

şöyledir: “Varlığı noter tasdik kayıtları<br />

veya sair suretlerle sabit olduğu halde,<br />

inceleme sırasında vergi incelemesine<br />

yetkili kimselere defter ve belgelerin<br />

ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uy-<br />

MAKALE<br />

DEFTER VE BELGELERİ GİZLEME<br />

(İBRAZ ETMEME) SUÇUNUN<br />

UNSURLARI VE SONUÇLARI<br />

gulanmasında gizleme olarak kabul edilir.”<br />

Bu durumda gizleme suçunun oluşmuş<br />

sayılabilmesi için gereken unsurlar<br />

şu başlıklar altında toplanabilir.<br />

A - Defter, kayıt ve belgelerin noter<br />

tasdiki veya diğer şekillerde mevcudiyetinin<br />

tespit edilmiş olması gerekir. İncelemeye<br />

yetkili olanlar tarafından çeşitli<br />

vasıtalarla (noter kayıtları, mükellefin<br />

varsa beyannamesinde beyan ettiği bilgilerin<br />

karşılaştırılması ve/veya anlaşmalı<br />

matbaaların vergi dairesine gönderdikleri<br />

bilgi formları ile veya VEDOP bilgileri<br />

ile) defter ve belgelerin mevcudiyetinin<br />

ortaya konulması gereklidir. Mevcudiyeti<br />

ortaya konulamamış defter ve belgelerin<br />

gizlendiği ileri sürülemez. 1<br />

B - İncelenmek istenen defter ve belgeler<br />

yazı ile istenmeli, bu yazı VUK’nun<br />

tebliğ hükümlerine göre usulüne uygun<br />

şekilde ilgililere tebliğ edilmeli ve ibraz<br />

için en az 15 gün süre verilmiş olmalıdır.<br />

Ancak VUK’nun “İncelemenin yapılacağı<br />

yer” başlıklı 139’ncu maddesi bütünüyle<br />

ele alınıp yorumlanacak olursa bu madde<br />

hükmünün gizleme suçunun oluşmuş<br />

sayılması için gereken bazı ön koşulları<br />

bünyesinde barındırdığı görülecektir. Bu<br />

bakımdan öncelikle incelemenin işyerinde<br />

yapılması zorunluluğunun yerine<br />

getirilip getirilmediğinin tutanakla tespiti<br />

gereklidir. 2 Çünkü ceza mahkemelerindeki<br />

yargılama aşamasında vergi idaresi<br />

ile mükellef arasında en çok ihtilafa<br />

yol açan unsur budur. VUK 139’ncu madde<br />

metni aynen şöyledir:<br />

“Vergi incelemeleri, esas itibariyle incelemeye<br />

tabi olanın iş yerinde yapılır.<br />

İş yerinin müsait olmaması, ölüm, işin<br />

terk edilmesi gibi zaruri sebeplerle incelemenin<br />

yerinde yapılması imkânsız olur<br />

veya mükellef ve vergi sorumluları isterlerse<br />

inceleme dairede yapılabilir.<br />

Bu takdirde incelemeye tabi olanın<br />

lüzumlu defter ve vesikalarını daireye getirmesi<br />

kendisinden yazılı olarak istenilir.


MAKALE<br />

İncelemenin dairede yapılması halinde<br />

istenilen defter veya vesikaları belli<br />

edilen zamanda mazeretsiz olarak getirmeyenler,<br />

bunları ibraz etmemiş sayılırlar.<br />

Haklı bir mazeret gösterenlere,<br />

defter ve vesikalarını daireye getirmesi<br />

için münasip bir mühlet verilir.”<br />

Görülüyor ki, inceleme için öncelikle incelemeye<br />

yetkili olanların, incelemeye<br />

tabi olanın işyerinde inceleme yapması<br />

gerekmektedir. Ancak iş yerinin müsait<br />

olmaması, ölüm, işin terk edilmesi<br />

gibi zaruri sebepler veya mükellef ve vergi<br />

sorumluları isteği ile inceleme dairede<br />

yapılabilir. Fakat uygulamada incelemeye<br />

yetkili olanlar tarafından iş yerine gidilmeden<br />

defter belge isteme yazısı gönderildiği<br />

görülmektedir. Hatta nezdinde<br />

inceleme yapılacak olanlara gönderilen<br />

yazılarda, incelemenin iş yerinde yapılmasını<br />

istiyorsa 15 gün içinde bunu inceleme<br />

elemanına yazılı olarak bildirmesi<br />

ya da aynı süre içinde defter belgelerini<br />

daireye getirmesi istenmektedir. Bu<br />

durum VUK’nun ilgili maddesinin lafzına<br />

aykırıdır. Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu<br />

pek çok kararda, işini terk etmemiş<br />

olan mükelleflerin incelenmesi için öncelikle<br />

iş yerine gidilip gidilmediğinin tutanakla<br />

tespit edilmesi gerektiği, aksi halde<br />

suçun oluşmuş sayılamayacağı belirtilmektedir.<br />

3<br />

Uygulamada karşılaşılan en önemli<br />

sorunlardan birisi de defter belge isteme<br />

yazılarının tebliğinin VUK’nun tebliğ<br />

hükümlerine göre yapılmamasıdır. Tebliğ<br />

evrakının muhatap yerine, tebliğ yapılması<br />

kabul edilemeyecek kişilere (kurumlar<br />

vergisi mükelleflerinde işyerinde<br />

çalışan işçiye, aynı çatı altında oturmayan<br />

aile fertleri veya akrabalara, komşusuna,<br />

apartman kapıcısına vb.) tebligat<br />

yapılması, tebliğ alındısında imza veya<br />

tarih bulunmaması, tebliğ alındısının vergi<br />

suçu raporuna eklenmemiş olması gibi<br />

haller de suçun oluşmuş sayılmasına engel<br />

olmaktadır. Dolayısıyla defter belge<br />

isteme yazısının da tebliğ hükümlerine<br />

uygun şekilde yapılması gereklidir. 4<br />

C - Usulüne uygun tebligat yapılmasına<br />

ve 15 günlük süre verilmiş olmasına<br />

rağmen kendisinden defter belge istenenin<br />

VUK’nun 13’ncü maddesinde<br />

gösterilen mücbir sebeplerle veya kastı<br />

kaldıran diğer nedenlere dayanmadan<br />

defter ve belgelerini ibraz etmemiş olması<br />

gerekir. Bu koşulun sağlanması konusunda<br />

da inceleme ve yargı aşamasında<br />

en fazla karşılaşılan sorun mükelleflerin<br />

VUK’nun 13 ncü maddesinde sayılan<br />

mücbir sebepler ileri sürerek defter belgelerini<br />

ibraz edememeleridir. Defter ve<br />

belgelerin kişinin elinde olmayan sebeplerle<br />

elinden çıkmış olması (Örneğin def-<br />

ter belgelerin çalınmış olduğu) ya da yangın<br />

sonucu defter belgelerin zayi olduğu<br />

vb. sebepler ileri sürülen mücbir sebeplerdendir.<br />

Ancak bu mücbir sebeplerin ispat<br />

ve tevsik edilmesindeki zorluklar ile<br />

ileri sürülen mücbir sebeplerin hayatın<br />

olağan akışına uygun olmaması nedeniyle<br />

kabul görmemesi de genellikle gizleme<br />

suçunun oluştuğu yönünde sonuçlar<br />

doğurmaktadır. Bu konudaki yargı kararlarının<br />

yorumlanması ise başka bir yazıda<br />

ele alınmayı gerektirecek kadar geniştir.<br />

Ancak Yargıtay’ın bu konuda benimsediği<br />

görüşün genel çerçevesini aktarmak<br />

yerinde olacaktır. Yargıtay bu konuda,<br />

VUK’nun 253’ncü maddesinde yer<br />

alan saklama zorunluluğunun gerektirdiği<br />

özenin gösterilmemesinden dolayı<br />

defter ve belgelerin kaybedilmesi olgusunun<br />

mücbir sebep olarak kabulünün<br />

olanaksız olduğu görüşündedir. Yargıtay<br />

ayrıca, ceza hâkiminin; ileri sürülen<br />

mücbir sebebin dayandığı olayların<br />

vukuu ile defter ve belgelerin yok olması<br />

veya elden çıkması sonucunu doğuracak<br />

nitelikte olup olmadığını, mükellefin<br />

bunların faaliyet alanı itibariyle mutad<br />

yer ve mekânda muhafaza edilme olgusu;<br />

olayın meydana gelme olasılığı, doğal<br />

ve kaçınılması mümkün olmayan nedenlere<br />

dayanıp dayanmadığı; öngörülebilme<br />

ve neden sonuç ilişkisi; vergi denetiminden<br />

kaçmak amacına yönelik tertip<br />

niteliğinde olup olmadığını; duruşmadan<br />

ve tahkikattan edineceği kanaate<br />

göre irdeleyip, delilleri serbestçe takdir<br />

etmesi ve bir karara varması gerektiği<br />

görüşündedir. 5<br />

D - Defter belgelerden bir kısmının<br />

15 gün içinde ibraz edilmemesi halinde<br />

de gizleme suçunun oluştuğunun kabulü<br />

gerekir. Ancak VUK’nun 139’ncu maddesinin<br />

4. fıkrasının son cümlesi (“Haklı<br />

bir mazeret gösterenlere, defter ve vesikalarını<br />

daireye getirmesi için münasip<br />

bir mühlet verilir”) hükmü gereğince<br />

15 günlük sürede ibraz edilemeyen defter<br />

belgelerin ibrazı için incelemeye yetkili<br />

olanlara münasip bir ek süre vermek<br />

konusunda takdir yetkisi tanınmıştır.<br />

E - Birden fazla yıla ait defter ve belgelerin<br />

tek bir yazı ile istenmiş olması<br />

ve ibraz edilmemesi halinde tek bir suç<br />

işlendiği kabul edilir. Ancak birden fazla<br />

hesap dönemine ait defter ve belgelerin<br />

ayrı ayrı yapılacak tebligatlar ile istenmesi<br />

ve ibraz edilmemesi halinde, ibraz<br />

etmeme fiilleri her bir hesap dönemi<br />

için ayrı ve bağımsız kaçakçılık suçunu<br />

oluşturur. 6<br />

F - Diğer yaptırımlar:<br />

Defter belgeleri incelemeye yetkili<br />

olanlar tarafından istenilmesine rağmen<br />

ibraz edilememesinin yaratacağı diğer<br />

sonuçlar şunlardır:<br />

1. Re’sen Vergi Tarhı:<br />

VUK’nun Re’sen Vergi Tarhı başlıklı<br />

30 maddesinde re’sen tarhı gerektiren<br />

sebepler sayılmıştır. Maddenin 3. bendinde<br />

“Bu kanuna göre tutulması mecburi<br />

olan defterlerin hepsi veya bir kısmı<br />

tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş<br />

olursa veya vergi incelenmesi yapmaya<br />

yetkili olanlara herhangi bir sebeple<br />

ibraz edilmezse…” şeklinde açık hüküm<br />

bulunmaktadır. Böyle bir durumda vergi<br />

matrahı re’sen takdir edilecek ve tarhiyat<br />

yapılacaktır.<br />

2. Vergi Ziyaı Cezası:<br />

VUK’nun 341’nci maddesinde “Vergi<br />

ziyaı suçu mükellefin veya sorumlusunun<br />

vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında<br />

yerine getirmemesi veya eksik yerine<br />

getirmesi yüzünden verginin zamanında<br />

tahakkuk ettirilmemesini veya eksik<br />

tahakkuk ettirilmesini ifade eder” şeklinde<br />

tanımlanmıştır. Bu durumda defter<br />

ve belgeleri istendiği halde ibraz etmeyen<br />

mükelleflere tarh edilecektir. İşlenen<br />

fiil aynı zamanda VUK’nun 359’ncu maddesinde<br />

sayılan kaçakçılık suçları kapsamına<br />

girdiğinden re’sen tarh edilen verginin<br />

üç katı tutarında vergi ziyaı cezası<br />

kesilmesi gerekecektir. Bu fiil aynı zamanda<br />

VUK’nun mükerrer 355’nci maddesinin<br />

256’ncı maddeye yaptığı atıfla<br />

özel usulsüzlük cezasının kesilmesini<br />

de gerektirmektedir. Ceza uygulamasında<br />

VUK’nun 336’ncı maddesinin dikkate<br />

alınması söz konusu olmayacak, özel<br />

usulsüzlük cezasının ayrıca kesilmesi gerekecektir.<br />

1. Yargıtay 11. C.D. 09.04.2001/tarih<br />

ve 2286/3215 sayılı kararı.<br />

2. Ali Parlar, Güleç Demirel, Açıklamalı<br />

ve İçtihatlı Adli-İdari Vergi Suçları,<br />

!. Basım, Adil Yayınevi, Ankara,<br />

2002, s.235.<br />

3. Yargıtay 11. C.D. 05.02.2001 tarih<br />

6276/898 sayılı Kararı.<br />

4. “Sanığa defter ve belgelerin ibrazı<br />

için yapılan tebligatın usulüne uygun<br />

olmaması nedeniyle müsnet suçun<br />

yasal unsurları itibariyle oluşmadığı<br />

gerekçe gösterilerek mahkemece<br />

kabul ve takdir kılınmış olduğundan<br />

hükmün onanmasına oybirliği<br />

ile karar verildi.” Yargıtay 11.<br />

C.D. 10.05.2001 tarih ve 3932/4718<br />

sayılı kararı.<br />

5. Yargıtay 11. C.D. 06.11.2001 tarih<br />

ve 9437/10256 sayılı kararı.<br />

6. Yargıtay 11. C.D. 07.11.2001 tarih<br />

ve 3869/4277 sayılı kararı.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

23


24<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Şibli GÜNEŞ<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı<br />

Vergi Denetmeni<br />

1-GENEL BİLGİ<br />

Müteahhit başkalarına ait arsa<br />

üzerine inşa edilecek daire, kat veya<br />

dükkânlardan bir bölümünü arsa payı<br />

karşılığı arsa sahibine teslimi taahhüt<br />

eder. Bu konuda müteahhit boş veya<br />

üzerinde mevcut binayı yıkmak suretiyle<br />

arsa üzerine belirlenen proje ve mahal<br />

listesine uygun olarak inşaatı yapmayı<br />

üstlenir.<br />

Müteahhit için; kendi arsası üzerinde<br />

daire, kat veya dükkân yapımına ilişkin<br />

bilgilere ek olarak dikkat edilmesi gereken<br />

husus arsa karşılığında arsa sahibine<br />

verilen daire, kat veya dükkânların maliyet<br />

bedellerinin arsa maliyeti olarak dikkate<br />

alınması gerekir.<br />

Diğer taraftan, arsa sahibi açısından<br />

ise, arsa karşılığında alınan daire, kat<br />

veya dükkânların satışında inşa edilen bu<br />

dairelerin 5 yıldan önce satılması durumunda<br />

kazançtan bahsedileceği (diğer<br />

kazanç ve iratlar) ve vergilendirilmesi gerekmektedir.<br />

Ayrıca, arsa sahibince elde<br />

edilen gayrimenkullerin 5 yıl içinde veya<br />

daha sonra satışında ticari bir organizasyonun<br />

varlığı durumunda, bu satışların<br />

ticari kazanç olarak vergilendirilmesi söz<br />

konusu olabilecektir.<br />

2- ARSA KARŞILIĞI<br />

İNŞAAT İŞLERİNİN<br />

VERSİYONLARI<br />

2.1- Satın Alınan Arsanın Müteahhide<br />

Verilmesi<br />

Satın alınan arsanın müteahhide<br />

verilmesi(iktisadi bir işletmeye dâhil olmayan<br />

arsanın verilmesi) durumunda,<br />

arsa sahibi açısından, alınan daire,<br />

kat veya dükkânların satışında inşa edilen<br />

bu dairelerin 5 yıldan önce satılması<br />

durumunda kazançtan bahsedileceği<br />

(diğer kazanç ve iratlar) ve vergilendirilmesi<br />

gerekmektedir. Öte yandan,<br />

alınan daire vs. gayrimenkuller devamlılık<br />

arz edecek şekilde satılması duru-<br />

MAKALE<br />

ARSA KARŞILIĞI<br />

İNŞAAT İŞLERİ<br />

munda, ticari kazanç ortaya çıkacak ve<br />

arsa sahibi bu çerçevede vergilenecektir.<br />

Müteahhit için ise, arsanın maliyeti<br />

verilen daire vs. gayrimenkuller için yüklenilen<br />

giderlerdir. Bunun dışında ayrıca<br />

bir arsa maliyeti ilave edilmeyecektir.<br />

2.2 - Miras Veya Bağış Yoluyla<br />

Edinilen Arsanın Kat Karşılığında<br />

Müteahhide Verilmesi<br />

Bu konu uygulamada sıkça karşılaşılmakta<br />

ve nasıl bir işlem yapılacağı tereddüt<br />

oluşturmaktadır. Öncelikle, miras<br />

yolu ile edinilen arsanın, arsa olarak<br />

mirasçılarca elden çıkarılması yani satılması<br />

durumunda, gelir vergisi doğmayacaktır.<br />

Çünkü GVK’nın mükerrer 80. maddesinin<br />

(6) numaralı bendinde, parantez<br />

içinde “İvazsız olarak iktisap edilenler hariç”<br />

hükmü esas alındığında, miras veya<br />

bağış yoluyla ivazsız olarak edinilen arsanın<br />

müteahhide verilmesi durumunda,<br />

değer artış kazancı hesaplanmayacaktır.<br />

Ancak, burada vurgulanması gereken<br />

bir husus bulunmaktadır. O da hibe şeklindeki<br />

olaylarda “muvazaa” olarak nitelendirilecek<br />

bir durumlar ortaya çıkabilecektir.<br />

Örneğin; bağışlanan kişinin, çok<br />

kısa sürede o gayrimenkulü yüksek bir<br />

bedelle elden çıkarması, muvazaanın bir<br />

belirtisi olarak öne sürülebilir. Muvazaanın<br />

ileri sürüldüğü durumlarda gelir vergisinin<br />

doğacağı tabiidir.<br />

Diğer yandan, miras ya da bağış olayında,<br />

veraset ve intikal vergisi yönünden<br />

işlem yapılacağı açıktır.<br />

2.3- Miras Veya Bağış Yoluyla<br />

Edinilen Arsa Karşılığında Edinilen<br />

Daire Ve Dükkânların Satılması<br />

Miras veya bağış yoluyla edinilen arsanın<br />

müteahhide verilmesi karşılığında<br />

edinilen daire ve dükkânlar da;<br />

• Bu daire ve dükkânların, arsa sahibince<br />

edinilmesi olayında, değer artış kazancı<br />

hesaplanmayacak ve bu bakımdan<br />

gelir vergisi doğmayacaktır.


MAKALE<br />

• Edinilen daire ve dükkânların elden<br />

çıkarılmasında ise, gelir vergisi açısından;<br />

değer artışı kazancı ya da ticari<br />

kazanç olarak nitelendirilebilecek kazanç<br />

söz konusu olabilir. Bu konuda, genel bir<br />

ifade yerine, her olayı kendine özgü koşullarına<br />

göre ve elden çıkarılma tarihine<br />

göre, değerlendirmekte yarar vardır. Edinilen<br />

bu daire ve dükkânların devamlılık<br />

arz edecek şekilde elden çıkarılması durumunda,<br />

ortaya çıkan kazanç, ticari kazanç<br />

olarak nitelendirilerek gelir vergisi<br />

ve KDV söz konusu olacaktır. Ancak, gerçek<br />

kişilerin, maliki olduğu gayrimenkulleri<br />

devamlılık arz etmeyecek şekilde elden<br />

çıkarılması olayında ise, ticari kazanç<br />

söz konusu olamayacak ve bu bağlamda<br />

KDV de doğmayacaktır. Diğer taraftan, ticari<br />

kazancın ortaya çıkmadığı durumlarda,<br />

edilen daire ve dükkânların 5 yıl 1 içinde<br />

elden çıkarılması durumunda, istisna<br />

tutarının üzerinde değer artış kazancının<br />

varlığı halinde gelir vergisi ortaya çıkacaktır.<br />

Öte yandan, arsa karşılığı edinilen<br />

daire ve dükkânların satılması durumunda,<br />

özellikle miras ve hibe hallerinde,<br />

maliyet bedelinin ne olacağı konusu da<br />

tartışmalıdır. Miras ya da bağış olayında,<br />

veraset ve intikal vergisi yönünden, emlak<br />

vergisine esas asgari değer esas alınıp,<br />

bunun üzerinden vergi tarh ve tahakkuk<br />

ettirilmektedir. Bu durumda, veraset<br />

ve intikal vergisi beyannamesinde<br />

bildirilen değerin, arsanın maliyet bedeli<br />

olarak kabul edilmesi hatalı işlem yapılmasına<br />

sebebiyet verecektir.<br />

Konu ile ilgili olarak Danıştay, daire<br />

ve dükkânların, teslim tarihindeki satış<br />

bedelinin, maliyet bedeli olarak esas<br />

alınması gerektiği yönünde kararlar vermiştir.<br />

3- ARSA KARŞILIĞI<br />

İNŞAAT İŞİNDE KDV<br />

UYGULAMASI<br />

Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim<br />

söz konusudur. Bunlardan birincisi,<br />

arsa sahibi tarafından müteahhide arsa<br />

teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından<br />

arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen<br />

konut veya işyeri teslimidir. 2<br />

Arsanın bir iktisadi işletmeye dâhil<br />

olması veya arsa sahibinin arsa alım satımının<br />

mutad ve sürekli bir faaliyet olarak<br />

sürdürülmesi halinde, konut veya işyeri<br />

karşılığı müteahhide yapılan bu arsa<br />

teslimi katma değer vergisine tabidir. Ancak<br />

arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini<br />

gerektirmeyecek şekilde, arızi<br />

bir faaliyet olarak arsasını daire veya işleri<br />

karşılığında müteahhide tesliminde<br />

vergi uygulanmayacaktır. 3<br />

3.1- Kat Karşılığı İnşaat İşlerinde<br />

Arsa Sahibine Verilen Ko-<br />

nut Veya İşyerlerinin KDV Karşısındaki<br />

Durumu<br />

Vergi idaresi, kat karşılığı inşaat işlerinin<br />

KDV karşısındaki durumuna ilişkin<br />

görüşünü, 30 Seri No.lu KDV Genel<br />

Tebliği’nde 4 belirtmiş olup, söz konusu<br />

Tebliğ’de “arsa karşılığı inşaat işleri<br />

“trampa” olarak değerlendirilmekte,<br />

arsa karşılığı inşaat işlerinde arsa sahibinin<br />

müteahhide arsa, müteahhidin ise<br />

arsaya karşılık olmak arsa sahibine konut<br />

veya işyeri teslimi olmak üzere iki ayrı<br />

teslimin bulunduğu” belirtilmektedir.<br />

Öte yandan, anılan Tebliğ’e göre, arsanın<br />

bir iktisadi işletmenin aktifine kayıtlı<br />

olması ya da arsa sahibinin arsa alımsatımını<br />

mutad ve sürekli bir faaliyet olarak<br />

sürdürmesi halinde, konut veya işyeri<br />

karşılığı müteahhide yapılan arsa teslimi<br />

KDV’ye tabi olacaktır. Arsa sahibinin gerçek<br />

usulde vergi mükellefiyetini gerektirmeyecek<br />

şekilde arızi bir faaliyet olarak<br />

arsanın konut ve/veya işyeri karşılığında<br />

müteahhide teslimi ise KDV’nin konusuna<br />

girmemektedir. Ancak, müteahhitler<br />

tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı<br />

olarak yapılan konut ve işyeri teslimleri<br />

ise KDV’ye tabi bulunmakta, net alanı<br />

150 m2’nin altındaki konut teslimlerinde<br />

% 1, 150 m2’nin üzerindeki konutlar<br />

ile işyeri teslimlerinde ise % 18 oranında<br />

KDV hesaplanması gerekmektedir.<br />

Ancak konuya ilişkin olarak Danıştay<br />

tarafından verilen Kararlar tam aksi yöndedir.<br />

Danıştay, arsa karşılığı inşaat işlerinin<br />

arsa sahibinin gerçek kişi olması halinde,<br />

olayın arsanın değerlendirilmesine<br />

yönelik bir iş olduğu, trampa olarak<br />

değerlendirilemeyeceği ve KDV’ye tabi<br />

tutulamayacağı doğrultusunda kararlar<br />

vermiştir. Danıştay’ın konuya ilişkin olarak<br />

verdiği bazı kararlarının özetleri aşağıdadır:<br />

“İnşaat yapılması koşuluyla müteahhide<br />

bırakılan arsanın her türlü tasarruf<br />

hakkı ve mülkiyeti devredilmeyip, inşaat<br />

yapılmak üzere müteahhide terk<br />

edildiğinden, bağımsız bölümler karşılığı<br />

inşaat yapılmak üzere müteahhide<br />

bırakılan arsanın trampa niteliğinde<br />

bir ticari faaliyet olarak kabul edilmesi<br />

mümkün değildir. Dolayısıyla, arsanın<br />

müteahhidin kullanımına terk edilmesi<br />

işleminin arsanın değerlendirilmesine<br />

yönelik bir tasarruf olduğunun kabulü<br />

gerekeceğinden, bu işlemin trampa<br />

niteliğinde bir işlem gibi değerlendirilerek<br />

KDV’ye tabi tutulması mümkün<br />

bulunmamaktadır.” 5<br />

“Arsa karşılığı bina inşaatlarında<br />

arsa sahiplerine yapılan iş yeri teslimleri<br />

KDV’ye tabi değildir.” 6<br />

Bu duruma göre, kat karşılığı inşaat<br />

işlerinin KDV açısından vergilendirilmesi<br />

konusunda vergi idaresince yapılan uy-<br />

gulamalar, yargı organları tarafından kabul<br />

görmemektedir.<br />

Diğer taraftan, arsa sahibine verilen<br />

dairelerin bedelinin emsal belirleneceği<br />

belirtilmektedir. Ancak, emsal bedelin ne<br />

olacağı konusunda da mevzuatta maalesef<br />

netlik bulunmamaktadır. Bazı vergi<br />

uygulayıcıları, rayiç bedelin esas alınması<br />

gerektiği yönünde görüş açıklamışlardır.<br />

Ancak bize göre, VUK’nun 267. maddesinin<br />

ikinci sırasında belirtilen maliyet bedeline<br />

toptan satışlarda %5, perakende<br />

satışlarda %10 kar ilave edilerek emsal<br />

bedel tayin edilebilir. Zira KVK Kanunun<br />

27. maddesinde emsal bedelin VUK’nun<br />

267.maddesine göre belirleneceğini hükme<br />

bağlamıştır. VUK’nun 267. maddesinin<br />

birinci sırası olan ortama satış fiyatını<br />

henüz satış işlemleri gerçekleştirilmediğinde<br />

uygulanamaz. Birinci sırası uygulanamaz<br />

ise, ikinci sıra; ikinci sıra(maliyet<br />

esası) uygulamaz ise üçüncü sıra(takdir<br />

esası) uygulanmalıdır. Burada, maliyet<br />

belirleyebildiğinden ikinci sıra uygulayabilir.<br />

Yani, emsal bedel maliyete %5 kar<br />

eklenerek belirlenebilir. Ancak, garantici<br />

olunmak isteniyorsa, takdir esası ile de<br />

emsal bedel belirlenebilecek olup, Vergi<br />

İdaresinin ağırlıklı görüşü de bu yönündedir.<br />

4- UYGULAMALI ÖRNEK<br />

İşletmeye dâhil olmayan bir arsanın,<br />

kat karşılığı olarak müteahhide verilmesi<br />

uygulamada sıkça rastlanmaktadır. Vergi<br />

mükellefi olmayan kişilerin yıllar önce<br />

değerlenmesi amacıyla aldıkları arsayı,<br />

inşaat işiyle uğraşan müteahhitlere kat<br />

karşılığı anlaşarak inşaat yaptırmaktadırlar.<br />

Arsa sahipleri, inşaat sonucu ortaya<br />

çıkan daire ve işyerlerinin bir kısmını inşaatı<br />

yapan müteahhide, kalan kısmını<br />

da kendisi almaktadır. Uygulamada karşımıza<br />

sıkça çıkan bu tip inşaat işinde vergileme<br />

ve muhasebe kayıtları aşağıda verilen<br />

örnek olay üzerinde açıklanmıştır.<br />

Bay (M), 6 yıl önce satın alarak kişisel<br />

servetine dâhil ettiği arsayı, 2008 yılında<br />

kat karşılığı müteahhitle anlaşarak<br />

devretmiştir. Müteahhit aldığı arsa üzerine<br />

10 adet daire, 2 adet işyeri yapacaktır.<br />

1. 01.01.2007 tarihinden önce iktisap<br />

edilenlerin 4 yıl içinde elden çıkarılması<br />

durumunda değer artış kazancı<br />

hesaplacaktır.<br />

2. 30 seri No.lu KDV GT<br />

3. 30 seri No.lu KDV GT<br />

4. 16.12.1988 tarih ve 20021 sayılı<br />

Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.<br />

5. Dn. 9. D.’nin, 19.02.2007 tarih ve E.<br />

2005/2439, K. 2007/468 sayılı Kararı.<br />

6. Dn. 7. D.’nin, 12.05.2004 tarih ve E.<br />

2000/9795, K. 2004/1251 sayılı Kararı.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

25


26<br />

Arsa sahibine 5 adet daire 1 adet işyeri verecektir.<br />

4.1- Kişisel Servete Dâhil Arsanın Müteahhide<br />

Verilmesinde Vergileme<br />

Bay (M)’nin kişisel servetine dâhil arsayı kat karşılığı müteahhide<br />

vermesi Gelir Vergisi Kanunun 80/6. maddesi uyarınca, elde<br />

tutma yılını geçmiş olması nedeniyle değer artış kazancı hesaplanmayacak<br />

ve bu çerçevede bir vergileme olmayacaktır.<br />

4.2- Müteahhidin Vergilendirilmesi<br />

Yukarıdaki örneğe devam edersek müteahhit yukarıdaki arsayı<br />

2008 yılında 5 daire 1 işyeri karşılığında alarak, 2008 yılında inşaata<br />

başlamış, 2009 yılında bitirerek, 10 daire ve 2 işyeri yapmıştır.<br />

Yapılan anlaşma çerçevesinde, 5 adet daireyi ve 1 adet işyerini<br />

arsa sahibine devretmiş, kalan 5 adet daire ve 1 adet işyerini<br />

2009 yılında satmıştır.<br />

Müteahhidin yaptığı daire ve işyerlerine yapılan giderlerin<br />

muhasebe kaydı ve vergilemesi aşağıdaki gibi olacaktır.<br />

2008 yılında yapılan harcamalar:<br />

Tutarı İndirilecek<br />

KDV<br />

-İşçilik 200.000 -<br />

-İnşaat malzemesi 600.000 108.000<br />

-Genel Üretim Gideri 50.000 9.000<br />

-Genel Giderler 10.000 1.000<br />

- Pazarlama Giderleri 5.000 900<br />

- Finansman Giderleri 20.000 -<br />

Not: Yukarıda alınan inşaat malzemesinin 500.000-TL’lik kısmını<br />

2008 yılında inşaat yapımında kullanmış, 100.000-TL’lik kısmı 2009 yılına<br />

devretmiştir.<br />

Muhasebe Kayıtları:<br />

1______________________ / ________________________<br />

150 İlk Madde ve Mlz. Hs. 600.000<br />

191- İndirilecek KDV 108.000<br />

XXX(Kasa-Banka-Satıcılar) 708.000<br />

Açıklama: İnşaat malzemelerinin alış kaydı<br />

2______________________ / ________________________<br />

710-Direkt İlk Mad. Mlz. Gid. 500.000<br />

150-İlk Madde ve Mlz Hs. 500.000<br />

Açıklama: İlk madde ve malzemeden yıl içinde inşaata sarf edilen<br />

kısmı<br />

3 ______________________ / ________________________<br />

720- Direkt İşcilik Giderleri 200.000<br />

730- Genel Üretim Giderleri 50.000<br />

770- Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

760- Pazarlama Satış Dağıtım Gid. 5.000<br />

191- İndirilecek KDV 10.900<br />

780- Finansman Giderleri 20.000<br />

XXX(Kasa-Banka-Satıcılar) 295.900<br />

Açıklama: Yıl içinde yapılan harcamaların kaydı<br />

4_____________________ / _________________________<br />

151 Yarı Mamul Üretim 750.000<br />

711- Direkt İlk Mad. Mlz Gid Y. 500.000<br />

721- Direkt İşçilik Gid. Yans. 200.000<br />

731- Genel Üretim Gid.Yans. 50.000<br />

Açıklama: Devam eden inşaat hesabındaki giderlerin<br />

yıl sonu yarı mamul hesabına devri<br />

5_____________________ / _________________________<br />

711- Direkt İlk Madde Mlz Gid. Yans. H. 500.000<br />

721- Direkt İşçilik Giderleri Yans. 200.000<br />

731- Genel Üretim Giderleri Y. 50.000<br />

710- Direkt İlk Mad. Mlz Gid. 500.000<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

720- Direkt İşçilik Giderleri 200.000<br />

730- Genel Üretim Giderleri 50.000<br />

Açıklama: Yarı mamul hesabına atılan gider hesaplarının kapatılması<br />

6______________________ / ________________________<br />

631- Pazarlama Satış Dağıtım Gid. 5.000<br />

632- Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

660- Kısa Vadeli Borçlanma Gid. 20.000<br />

771-Genel Yönetim Gid. Yansıtma H. 10.000<br />

761-Paz. Satış Dağıtım Gid. Yan. H. 5.000<br />

781-Finansman Giderleri Yan. H 20.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderlerinin gelir tablosu hesaplarına devri<br />

7______________________ / ________________________<br />

771-Genel Yönetim Gid. Yansıtma H. 10.000<br />

761-Paz. Satış Dağıtım Gid. Yansıtma H. 5.000<br />

781-Finansman Giderleri Yansıtma H. 20.000<br />

770-Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

760-Paz. Satış Dağıtım Gid. 5.000<br />

780-Finansman Giderleri Hs 20.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderleri hesaplarının kapanış kaydı<br />

8 _____________________ / ________________________<br />

190- Devreden KDV 118.900<br />

191- İndirilecek KDV 118.900<br />

Açıklama: KDV beyannamelerinin beyanı sırasında yapılan kayıtlar<br />

9 _____________________ / _______________________<br />

690 Dönem Karı Veya Zararı 35.000<br />

631- Paz. Satış Dağıtım Gid. 5.000<br />

632- Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

660-Kısa Vadeli Borçlanma Gid. 20.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderlerinin K/Z Hesabına devri kaydı<br />

10 ___________________ / ________________________<br />

692- Dön. Net Karı veya Zararı 35.000<br />

690- Dönem Karı Veya Zararı 35.000<br />

Açıklama: Dönem K/Z hesabının Dönem Net Kar veya Zarar hesabına<br />

devri<br />

11 __________________ / __________________________<br />

591- Dönem Net Zararı 35.000<br />

692- Dön. Net Karı veya Zararı 35.000<br />

Açıklama: Dönem zararının Bilânço hesabına devri<br />

____________________ / __________________________<br />

2008 yılı Beyanıyla ilgili açıklamalar:<br />

MAKALE<br />

Yukarıdaki kayıtlar sonucu Müteahhidin 31.12.2008 tarihi itibariyle<br />

hesap durumu özetle aşağıdaki gibidir:<br />

150- No’lu hesabın borç bakiyesi 100.000-TL<br />

151- No’lu hesabın borç bakiyesi 750.000-TL<br />

591- Dönem Net Zararı 35.000-TL<br />

190- Devreden KDV 118.900-TL<br />

Müteahhidin yaptığı arsa karlığı inşaat işi Gelir Vergisi Kanununda<br />

açıklanan yıllara sari inşaat işi değildir. Yıllara sari inşaat işi olarak kabul<br />

edilebilmesi için;<br />

• İşin inşaat, onarım işi olması,<br />

• işin yıllara yayılması(aynı takvim yılında tamamlanmayıp sonraki<br />

yıllara sarkması),<br />

• İşin taahhüde bağlanmış olması şartlarını birlikte taşımış olması<br />

gerekmektedir.<br />

Örneğimizde, inşaat işi 2008 de başlayıp, 2009 yılında bitmişse de<br />

yıllara sâri olarak kabul edilmemektedir. Zira arsa karşılığı inşaat işleri bir<br />

taahhüt işi değildir. Bu iş, inşaat imalat işi gibi düşünülmesi gerekmektedir.<br />

Bu bakımdan, yukarıdaki kayıtlara göre gelir tablosu ve bilânço çıkartılarak<br />

gelir vergisi beyannamesi verilmesi gerekmektedir.


MAKALE<br />

Bu bakımdan, müteahhidin gelir vergisi mükellefi olduğunu varsaydığımızda,<br />

yukarıdaki kayıtlara göre, 2008 yılı için 2009 yılın Mart ayının<br />

1. gününden 25. günü akşamına kadar gelir vergisi beyannamesi vermesi<br />

gerekmektedir.<br />

Yıl içinde Geçici Vergi beyannamelerini ve KDV beyannamelerini de<br />

vermesi gerekmektedir.<br />

31.12.2008 tarihli Bilânçosunda;<br />

• İlk Madde malzeme (stok : 100.000-TL<br />

• Yarı mamuller (stok) : 750.000-TL<br />

• Dönem Net zararı : 35.000-TL<br />

• Devreden KDV : 118.900-TL<br />

olarak yer almalıdır.<br />

2008 Yılı Gelir tablosunda ise;<br />

• Faaliyet giderlerinden kaynaklanan (Genel Yönetim Giderleri-<br />

Pazarlama Giderleri- Finansman Giderleri) 35.000-TL, dönem<br />

zararı olarak yer almalıdır.<br />

• 2008 yılı için verilen gelir vergisi beyannamesinde 35.000-TL<br />

zarar beyan edilmelidir.<br />

2009 yılında yapılan harcamalar:<br />

Tutarı İndirilecek<br />

KDV<br />

-İşçilik giderleri 100.000 -<br />

-İnşaat malzemesi 200.000 36.000<br />

-Genel Üretim Gideri 40.000 7.200<br />

-Genel Giderler 10.000 1.800<br />

- Pazarlama Giderleri 3.000 540<br />

- Finansman Giderleri 2.000 -<br />

Not: Bu örnek uygulamada;<br />

• İnşaat bittiğinde inşaat malzemesi stoku bulunmadığı;<br />

• Finansman giderlerinin faaliyet giderlerine ait olduğu;<br />

varsayılarak maliyet hesaplarına atılmamıştır.<br />

2009 yılında yapılması gereken muhasebe kaydı:<br />

İlk kaydımız 2008’den 2009 yılına devreden stokların, yarı mamul<br />

haldeki inşaatın ve sair hesapların devrini sağlamak bakımından açılış<br />

kaydı yapılmıştır.<br />

________________________ / ______________________<br />

150-İlk Madde ve Mlz. 100.000<br />

151-Yarı mamul 750.000<br />

190- Devreden KDV 118.900<br />

591-Dönem Net Zararı 35.000<br />

XXX(Sermaye-Satıcılar ) 253.900<br />

Açılış kaydı<br />

_______________________ / _________________________<br />

2009 yılındaki harcamaların kaydı;<br />

______________________ / __________________________<br />

150-İlk madde ve Mlz. Hs. 200.000<br />

191-İndirilecek KDV 36.000<br />

XXX (Banka-Satıcılar) 236.000<br />

Açıklama: İnşaat malzemelerinin alış kaydı<br />

________________________ / __________________________<br />

710-Direkt İlk Madde Mlz Gid. 100.000<br />

150-İlk Madde ve Mlz Hs 100.000<br />

Açıklama: 2008’den gelen İlk madde ve malzeme stokunun inşaat<br />

yapımında kullanılması<br />

_______________________ / ___________________________<br />

710-Direkt İlk Madde Mlz Gid. 200.000<br />

150-İlk Madde ve Mlz Hs. 200.000<br />

Açıklama: 2009 yılında alınan İlk madde ve malzemenin<br />

yıl içinde inşaatta sarf edilmesi<br />

______________________ / ____________________________<br />

720-Direkt İşçilik Giderleri 100.000<br />

730-Genel Üretim Giderleri 40.000<br />

770-Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

760-Pazarlama Satış Dağıtım Gid. 3.000<br />

191-İndirilecek KDV 9.540<br />

780-Finansman Giderleri 2.000<br />

XXX (Banka-Satıcılar) 164.540<br />

Açıklama: Yıl içinde yapılan harcamaların kaydı<br />

_______________________ / ____________________________<br />

151- Yarı mamul Üretim 440.000<br />

711-Direkt İlk Mad. Mlz Gid. Y. 300.000<br />

721-Direkt İşçilik Giderleri Y. 100.000<br />

731-Genel Üretim Giderleri Y. 40.000<br />

Açıklama: 2009 yılı İnşaat Maliyet hesabındaki giderlerin<br />

yıl sonu yarı mamul hesabına devri<br />

_______________________ / _____________________________<br />

711-Direkt İlk Madde Mlz Gid. Yansıtma H. 300.000<br />

721-Direkt İşçilik Giderleri Yansıtma H. 100.000<br />

731-Genel Üretim Giderleri Yansıtma H. 40.000<br />

710-Direkt İlk Madde Mlz Gid. 300.000<br />

720-Direkt İşçilik Giderleri 100.000<br />

730-Genel Üretim Giderleri 40.000<br />

Açıklama: Yarı mamul hesabına atılan gider hesaplarının kapatılması<br />

_______________________ / _______________________________<br />

Faaliyet Giderlerinin sonuç hesaplarına devri kaydı:<br />

_______________________ / _____________________________<br />

631- Paz. Satış Dağıtım Giderleri 3.000<br />

632- Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

660- Kısa Vadeli Borçlanma Giderleri 2.000<br />

761- Pazarlama Satış Dağıtım Gid. Yansıtma H. 3.000<br />

771-Genel Yönetim Giderleri Yansıtma H. 10.000<br />

781- Finansman Giderleri Yansıtma H. 2.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderlerinin gelir tablosu hesaplarına devri<br />

_______________________ / _____________________________<br />

771 Genel Yönetim Gid. Yansıtma H. 10.000<br />

761 Paz. Satış Dağıtım Gid. Yansıtma H. 3.000<br />

781 Finansman Giderleri Yansıtma H. 2.000<br />

770 Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

760 Paz. Satış Dağıtım Giderleri 3.000<br />

780 Finansman Giderleri Hs 2.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderleri hesabının kapanış kaydı<br />

_______________________ / ______________________________<br />

Biten dairelerin mamuller hesabına alınış kaydı;<br />

_______________________ / ______________________________<br />

152 Mamuller 1.190.000<br />

151 Yarı Mamuller 750.000<br />

151 Yarı Mamuller 440.000<br />

Açıklama: Biten dairelerin mamuller hesabına devri<br />

______________________ / _______________________________<br />

Biten daire ve işyerlerinin büyüklüğü:<br />

2009 yılında inşaat yapımı bitmiş olup, 10 adet daire ve 2 adet işyeri<br />

yapılmıştır.<br />

Daireler eşit büyüklükte olup her biri 120 m2, işyerleri 150’şer m2<br />

dir. Toplam inşaat alanı ((120x10) +(150x2)=) 1500 m2’dir.<br />

Arsa sahibine daire ve işyerlerinin tesliminde yapılacak işlemler:<br />

Örneğimizde, müteahhit kat karşılığı aldığı arsa üzerine 10 adet daire<br />

2 işyeri yapmıştı. Bunlardan 5 adet daireyi ve 1 adet işyerini arsa karşılığı<br />

olarak arsa sahibine verecekti. Arsa sahibine bu daire ve işyerlerinin teslimi,<br />

30 seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde de belirtildiği üzere, KDV’ye tabidir.<br />

KDV’lerin gösterilmesi bakımından arsa sahibine fatura kesilmesi uygun<br />

olacaktır. Arsa sahibine teslim edilecek dairelerin bedeli, KDV Kanunun<br />

27. maddesi uyarınca emsal bedeli olacaktır. Ancak, yazımızın 3.1. bölümünde<br />

açıklandığı üzere, emsal bedelin nasıl belirleneceği de tartışmalıdır.<br />

Bize göre, emsal bedel, V.U.K.’nun 267 maddesinin 2. sırasındaki düzenleme<br />

uyarınca maliyet bedelinin toptan satışlarda %5, perakende satışlarda<br />

%10 fazlası olmaktadır. Ancak, garantici olunmak isteniyorsa tak-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

27


28<br />

dir esası ile de emsal bedeli belirlenebilir. Vergi İdaresinin ağırlıklı görüşü<br />

de takdir esasının uygulanması yönündedir.<br />

Öte yandan, 150 m 2 altındaki konut teslimleri %1 KDV’ye tabidir. İşyerleri<br />

teslimlerini de 2009 yılının Ocak ve Şubat aylarında teslim ettiğinden<br />

tamamı %18 KDV’ye tabidir.<br />

Bu bilgilere göre müteahhidin arsa sahibine teslim edeceği daireler<br />

ve işyerine düzenleyeceği fatura aşağıdaki gibi olacaktır.<br />

10 adet daire ve 2 işyerinin maliyeti 1.190.000<br />

10 dairenin alanı (120 x 10) 1200 m2 2 işyerinin alanı (150 x 2) 300 m2 Birim m2 nin maliyeti (1.190.000/1500) 794<br />

Teslim edilecek 5 adet dairenin bedeli (120<br />

x 794) x5<br />

476.400<br />

Dairenin emsal bedeli<br />

( maliyet bedeli+ % 5 fazlası; 476.400 x 1,05)<br />

500.200<br />

Teslim edilen 1 işyerinin maliyet bedeli (794<br />

x 150)x1)<br />

119.100<br />

İşyerlerinin emsal bedeli (maliyet bedeli + %5<br />

fazlası; 119.100 x 1,05)<br />

125.055<br />

Arsa sahibine düzenlenecek faturada;<br />

Bedeli Tutarı KDV oranı KDV.si<br />

5 Adet Daire (emsal) 500.200 % 1 5.002<br />

1 Adet İşyeri (emsal) 125.055 % 18 22.509<br />

Toplam KDV 27.511<br />

Arsa sahibine düzenlenen yukarıdaki faturada, sadece KDV tahsil edilecektir.<br />

Faturanın üzerine, faturanın arsa bedeli karşılığında düzenlenmiş<br />

olduğu belirtilebilir. Yasal defterlere kayıt yapılırken bu faturadaki sadece<br />

KDV gösterilmesi yeterli olacaktır. Ayrıca daire ve işyerleri için herhangi<br />

bir tahsilât yapılmayacağından 600 ‘lü hesaplara gelir yazılması söz konusu<br />

olmayacaktır.<br />

Buna göre, aşağıdaki muhasebe kaydı yapılması yeterli olacaktır.<br />

_______________________ / ___________________________<br />

120- Alıcılar 27.511<br />

391- Hesaplanan KDV 27.511<br />

Açıklama: Arsa sahibine teslim edilen daire ve işyerlerine ait faturanın<br />

kaydı<br />

_______________________ / ____________________________<br />

Müteahhide Kalan Dairelerin Maliyet bedellerinin Tespiti:<br />

Örnek olayımızda müteahhit 10 daire 2 işyeri yapmıştı. Bunlardan 5<br />

daire ve 1 işyerini arsa sahibine, 5 daire 1 işyeri de kendisine kalmıştı. 10<br />

daire ve 2 işyerinin müteahhide maliyeti “152 Mamuller” hesabında görünen<br />

1.190.000-TL’dir. Bu maliyet içinde arsa sahibine devretmiş olduğu<br />

daire ve işyerlerine isabet eden maliyet bedeli de mevcuttur. Arsa sahibine<br />

devredilen daire ve işyerlerinin isabet eden maliyet, arsa bedeli olarak<br />

kabul edilmelidir.<br />

Bu durumda, müteahhide 5 daire ve 1 işyerinin maliyeti “152 Mamuller”<br />

hesabındaki 1.190.000-TL’dir.<br />

Maliyet hesaplarının sonuç hesaplarına devri kaydı:<br />

_______________________ / _______________________<br />

620- Satılan Mamuller Maliyeti 1.190.000<br />

152- Mamuller 1.190.000<br />

Açıklama: Satılan daire ve işyerlerinin sonuç hesabına devri<br />

________________________ / ________________________<br />

Daire ve işyerlerinin satış kaydı:<br />

Müteahhidin 2009 yılında daire ve işyerlerinin tamamını satmıştır.<br />

Ancak işyerleri satışı 2009 yılının Ocak ve Şubat aylarında gerçekleşmiştir.<br />

Satışını yaptığı daire ve işyerlerinin fiyatı ve KDV’leri aşağıdaki gibidir.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Daire Tutarı KDV Oranı<br />

5 Adet Daire (120’şer m2 ) 1.250.000 % 1<br />

1 Adet İşyeri 300.000 % 18<br />

Toplam 1.550.000<br />

Müteahhit, kendine kalan 5 daire ve 1 işyerini tamamını satmıştır.<br />

Dairelerin her biri 120 m 2 olup, 150 m2 den düşük konut teslimleri %1<br />

KDV’ye tabi olduğundan satış bedelleri üzerinden %1 KDV hesaplanmıştır.<br />

2009 yılının Ocak ve Şubat aylarında teslimi yapılan işyeri satışları için<br />

KDV oranı %18’dir.<br />

Müteahhidin daire ve işyeri satışında düzenleyeceği fatura aşağıdaki<br />

gibi olacaktır.<br />

Daire Tutarı KDV Oranı KDV.si<br />

5 Adet Daire (120’şer m2 ) 1.250.000 % 1 12.500<br />

1 Adet İşyeri 300.000 % 18 54.000<br />

Toplam 1.550.000 66.500<br />

Daire ve işyerinin satış kaydı:<br />

_________________________ / ________________________<br />

120-Alıcılar 1.616.500<br />

600- Yurt içi Satışlar 1.550.000<br />

391- Hesaplanan KDV 66.500<br />

Daire ve işyerinin satışına ait faturanın kaydı<br />

________________________ / __________________________<br />

Dönem Karının tespiti:<br />

Örnek olayımızdaki kayıtlara göre K/Zarar hesabına devri gereken hesaplar<br />

aşağıdaki gibidir.<br />

_______________________ / ____________________________<br />

690- Dönem Kar/Zarar Hesabı 15.000<br />

631- Paz. Satış Dağıtım Giderleri 3.000<br />

632- Genel Yönetim Giderleri 10.000<br />

660- Kısa Vadeli Borçlanma Giderleri 2.000<br />

Açıklama: Faaliyet giderlerinin Kar Zarara devri kaydı<br />

________________________ / ____________________________<br />

600- Yurt içi Satışlar 1.550.000<br />

690- Dönem Kar/Zarar Hesabı 1.550.000<br />

Açıklama: Satışların K/zarara devri kaydı<br />

__________________________ /___________________________<br />

690- Dönem Kar/Zarar Hesabı 1.190.000<br />

620-Satılan Mamuller Maliyeti 1.190.000<br />

Açıklama: Satılan mamullerin K/z hesabına devri<br />

__________________________ /____________________________<br />

Müteahhidin Gelir Vergisinin Hesaplanması:<br />

MAKALE<br />

Yukarıdaki kayıtlara göre müteahhidin dönem karı ve gelir vergisi hesaplaması<br />

aşağıdaki gibidir.<br />

Daire ve işyeri satış Hasılatı<br />

Tutarı<br />

1.550.000<br />

Satılan daire ve işyerlerinin maliyeti 1.190.000<br />

Faaliyet Giderleri 15.000<br />

Dönem Karı (1.550.000 - (1.190.000 +15.000 ) 345.000<br />

2008 yılında beyan edilen Zarar (faaliyet giderlerinden<br />

kaynaklanan)<br />

35.000<br />

Gelir Vergisi Matrahı (345.000 - 35.000) 310.000<br />

Hesaplanan Gelir Vergisi 102.525<br />

Net Kar (345.000 - 102.525) 242.475


MAKALE<br />

Net karın tespitine ilişkin muhasebe kaydı:<br />

____________________________/__________________________<br />

691-Dön. Karı Vergi ve D.Yas. Yük. Karşılıkları (-) 102.525<br />

370- D. Karı Vergi ve Diğ. Y.Yük. Karş. 102.525<br />

___________________________/___________________________<br />

690- Dönem Kar/Zarar Hesabı 345.000<br />

691-Dön. Karı Vergi ve diğ. Yas. Yük. Karş.(-) 102.525<br />

692- Dönem Net Karı veya Zararı 242.475<br />

________________________/______________________________<br />

692-Dönem Net Karı veya Zararı 242.475<br />

590-Dönem Net Karı 242.475<br />

_________________________/_____________________________<br />

Gelir Vergisi Beyanı:<br />

Yukarıdaki kayıtlara göre müteahhit 2009 yılına ilişkin gelir vergisi<br />

beyannamesinde dönem karı olarak 345.000-TL beyan edecektir. Bu beyanname<br />

üzerinden 2008 yılındaki faaliyet giderlerinden kaynaklanan ve<br />

2008 yılı beyannamesinde zarar olarak beyan edilen 35.000-TL, 2009 yılı<br />

kazancından indirim konusu edilerek, kalan 310.000-TL üzerinden vergi<br />

hesaplanacaktır.<br />

5-SONUÇ<br />

İnşaat işlerinin vergilendirilmesi konusunda tereddüt oluşturan<br />

birçok konu vardır. Özellikle arsa karşılığı yapılan inşaat işleri<br />

ile ilgili birçok konuda net olmayan hususlar bulunmaktadır. Bu<br />

konular, yasal düzenlemeler ile açıklığa kavuşturulmadığı sürece<br />

tereddütler de sona ermeyecektir. Bu aşamada, arsa karşılığı inşaat<br />

işlerine ilişkin işlemlerin titizlikle yürütülmesi gerekmekte<br />

olup, doğruya en yakın işlemlerin yapılması gerekmektedir.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

29


30<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

1-GİRİŞ<br />

Nevzat ÖZTÜRK<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı<br />

Vergi Denetmeni<br />

Ülkemizde son yıllarda ekonomide<br />

meydana gelen olumlu gelişmelerle gayrimenkul<br />

piyasası hareketlenmiştir. Büyük<br />

şehirlerdeki hızlı nüfus artışı, iç ve dış<br />

göç olayları nedeniyle oluşan gecekondulaşmalar<br />

veya yatırım ve diğer nedenlerle<br />

alınan arsa veya araziler, bu nüfus<br />

artışlarındaki talep nedeniyle, zamanla<br />

çok katlı yapılaşmalara neden olmaktadır.<br />

Bununla birlikte birçok ülke ekonomisi<br />

için inşaat sektörü lokomotif sektör<br />

işlevini görmektedir.<br />

Gayrimenkul sektöründe yaygın olarak<br />

kullanılan yöntem, bilinen adıyla Kat<br />

Karşılığı Arsa teslimi yöntemiyle konut<br />

üretilmektedir. İnşaat sektöründeki bu<br />

hızlı hareketliliğe karşın, sermaye yetersizliği<br />

nedeniyle farklı arayışlar kat karşılığı<br />

inşaat sözleşmelerine istinaden müteahhitlerin<br />

ve arsa sahiplerinin işlem<br />

yapmaları sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde<br />

de inşaat sektörünün ciddi maliyetler<br />

içermesi ve güçlü sermeye yapısı<br />

gerektirmesi nedeniyle bu yönteme<br />

sık sık müracaat edilmektedir. Bu yöntemde,<br />

arsa sahibi ve gayrimenkulü üreten<br />

kişiler farklı olduğu için Vergi Kanunlarının<br />

uygulanması açısından mükelleflerle<br />

Gelir İdaresi uygulamaları arasında<br />

farklılıklar olmaktadır. Bu yazımızda; arsa<br />

karşılığı müteahhide arsa teslimi ve alınan<br />

daire veya işyerlerinin satışı ile müteahhidin<br />

hissesine düşen dairelerin ve<br />

dükkânların satışından elde ettiği gelirlerin<br />

ayrıntılı bir şekilde vergi mevzuatı karşısındaki<br />

durumu hakkında açıklamalara<br />

yer verilmiştir.<br />

2-KAT KARŞILIĞI<br />

ARSA TESLİMİNİN ÖZEL<br />

HUKUKTAKİ YERİ<br />

Kat karşılığında konut teslimi, bir tarafta<br />

arsa sahibi diğer tarafta konut üreten<br />

müteahhit arasında yapılan sözleşmeye<br />

dayanmaktadır. Türk hukuk siste-<br />

MAKALE<br />

KAT KARŞILIĞI ARSA TESLİMİ<br />

VE İKTİSAP EDİLEN DAİRE VE<br />

İŞYERLERİNİN TÜM YÖNLERİYLE<br />

VERGİLENDİRİLMESİ<br />

minde sözleşme serbestîsi benimsenmiştir.<br />

Kat karşılığında konut teslimini içeren<br />

sözleşmeler genelde noter vasıtasıyla yapıldığı<br />

için noterlerde ilgili konunun tüm<br />

yönlerini kavrayabilecek düzenlemeleri<br />

içeren “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul<br />

Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat<br />

Sözleşmesi” başlıklı sözleşme düzenlemektedirler.<br />

Yapılan sözleşmelerin içeriği<br />

vergilendirme açısından da belirleyici<br />

olmaktadır. Bu sözleşmenin hukuksal boyutunu<br />

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel<br />

Kurulu’nca verilen bir kararda aşağıdaki<br />

gibi açıklanmıştır.<br />

“Yukarıda değinildiği üzere; arsa sahipleri<br />

ile müteahhit arasında yapılan<br />

sözleşmenin başlığı, “Düzenleme Şeklinde<br />

Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı<br />

İnşaat Sözleşmesi”dir. Sözleşme ile<br />

arsa sahipleri, arsanın tamamının, … TL<br />

karşılığında, müteahhide satılmasını vaat<br />

ve taahhüt etmişlerdir. Bu, bir satış akdi<br />

(gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi)’dir.<br />

Sözleşmenin başlığındaki, “... Gayrimenkul<br />

Satış Vaadi...” ibaresi, bunu anlatmak<br />

için kullanılmıştır. Sözleşme ile arsa sahipleri<br />

arsanın mülkiyetinin tamamını<br />

müteahhide teslim etmeyi, müteahhitte,<br />

karşılığında, … TL. ödemeyi taahhüt etmiştir.Bir<br />

başka anlatımla; arsa sahiplerinin<br />

edimi, arsanın mülkiyetinin devri ve<br />

arsanın teslimi; müteahhidin edimi de …<br />

TL’nin arsa sahiplerine ödenmesidir. Arsa<br />

sahipleri ile müteahhit arasında kurulan<br />

hukuki ilişki burada kalmış olsaydı, sözleşme,<br />

müstakil bir satış akdinden ibaret<br />

olacaktı. Oysa taraflarca bununla yetinilmemiş,<br />

sözleşmeye devam edilerek, ikinci<br />

bir hukuki ilişki oluşturulmuştur.<br />

Bu hukuki ilişkide, semenin (satış parasının)<br />

nakit olarak ödenmesinden vazgeçilmiş;<br />

karşılığında, alıcı durumundaki<br />

müteahhidin arsa üzerine inşa edeceği<br />

daire ve işyerlerinden bazılarının arsa sahiplerine<br />

teslimi, müteahhit tarafından<br />

taahhüt edilmiştir. Bu, ilkinden ayrı fakat<br />

ona bağlı ve onun devamı olan ikinci<br />

bir hukuki durumdur. Bu ikinci durumun


MAKALE<br />

müteahhit tarafının edimi; inşa edeceği<br />

daire ve işyerlerinden bazılarının mülkiyetini<br />

arsa sahiplerine devretmekten; diğer<br />

taraf durumundaki arsa sahiplerinin<br />

edimi ise, arsanın mülkiyetinin müteahhide<br />

devri karşılığında kendilerine ödenmesi<br />

taahhüt edilen semeni (satış parasını)<br />

isteme hakkından vazgeçmekten ibarettir.<br />

Böylece; aynı sözleşmede oluşturulan<br />

bu ikinci hukuki durumla “... Kat<br />

Karşılığı İnşaat Sözleşmesi adı altında semeni,<br />

arsanın satış bedeli olan ikinci bir<br />

satış akdi (gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi)<br />

yapılmış olmaktadır. Bir başka anlatımla<br />

da, ilk satış akdinin semeni, ikinci<br />

satış akdinin de semenini oluşturmaktadır.<br />

Aynı sözleşmede yapılan bu iki satış<br />

akdi (gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi)<br />

ile oluşturulan hukuki durumun, arsanın<br />

üçüncü kişilere satılmasından ve bu satıştan<br />

sağlanan para ile bir başkasına ait<br />

binadan bağımsız bölümlerin satın alınmasından<br />

herhangi bir farkı yoktur. Fark<br />

yalnızca ikincisinde, arsanın alıcısı ile bağımsız<br />

bölümlerin satıcısının ayrı kişiler<br />

olmasına karşın; ilkinde, arsanın alıcısı ile<br />

bağımsız bölümlerin satıcısının aynı kişi<br />

olmasıdır. Olayımızdaki sözleşme ile gerçekleştirilen<br />

iki satış akdinden ilkinin satıcısı,<br />

ikincisinin alıcısı; ikincisinin satıcısı<br />

ise, ilkinin alıcısıdır. İki satış akdini bünyesinde<br />

barındıran bu tür “bileşik” sözleşmeler,<br />

Borçlar Kanunu’nun 232. maddesinde,<br />

“trampa” olarak tanımlanmış ve<br />

bu sözleşmeye satış akdinin hükümlerinin<br />

uygulanacağı söylenmiştir. Ayrı ayrı<br />

yapılması olanaklı iki satış akdinin “trampa”<br />

sözleşmesi şeklinde bileşik olarak yapılmasının<br />

amacı, her satışa ait semenin<br />

(satış parasının) taraflar arasında fiziki<br />

gidiş-gelişinin önlenmesidir. Ancak, bu<br />

durum tarafların her birinin edimine satış<br />

akdinin hükümlerinin uygulanmasına<br />

ve sözleşmenin trampa olarak adlandırılmasına<br />

engel değildir. Her akde ait semenin<br />

karşı tarafa nakden ödenmesinin<br />

ortadan kaldırılması; başka ifadeyle, yalnızca<br />

mal teslimi ile ilgili edimlerin karşılıklı<br />

olarak gerçekleştirilecek olması,<br />

sözleşmenin trampa sayılmasına yeterlidir.<br />

Olayda da, bu koşul gerçekleşmiştir.<br />

Sözleşmenin başlığındaki, “... Kat Karşılığı<br />

...” ibaresindeki “karşılık” sözcüğü, bunun;<br />

yani sözleşmenin trampa sayılabilmesi<br />

için gerekli mübadele halinin varlığının<br />

göstergesidir.” 1<br />

Söz konusu açıklamalarda sözleşmenin<br />

trampa sayılması gerektiği belirtilmiştir.<br />

Aşağıda açıklanacağı üzere Vergi<br />

İdaresi de bu işlemleri trampa olarak değerlendirmiş<br />

ve her vergi kanunu açısından<br />

ayrı ayrı değerlendirerek vergilendirme<br />

yolu belirlemiştir.<br />

3-KAT KARŞILIĞI<br />

İNŞAAT İŞLERİNİN VERGİ<br />

KANUNLARI KARŞISINDAKİ<br />

DURUMU<br />

3.1-KAT KARŞILIĞI İNŞAAT İŞ-<br />

LERİNİN GELİR VERGİSİ KANU-<br />

NU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİL-<br />

MESİ<br />

Kat karşılığı inşaat işleri yapan gerçek<br />

kişilerin faaliyeti müteahhitlik faaliyeti<br />

olup Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesi<br />

kapsamında Ticari Kazanç olarak<br />

vergilendirilmektedir. Kurumların aynı<br />

faaliyeti ise 5520 sayılı Kurumlar Vergisi<br />

Kanunu’na göre kurum kazancı olarak<br />

vergilendirilmektedir.<br />

Kat karşılığı arsa teslimi yaparak karşılığında<br />

daire veya işyeri alan gerçek kişilerin<br />

faaliyetleri ise aşağıda açıklanacağı<br />

üzere gelir vergisi yönünden işin mahiyetine<br />

göre ticari kazanç veya değer artışı<br />

kazancı hükümlerine göre vergilendirilmesi<br />

gerekmektedir.<br />

3.1.1-Arsa Karşılığı Alınan Daire<br />

Ve İşyerlerinin Satışının Ticari Kazanç<br />

Olarak Değerlendirilmesi<br />

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun<br />

“Ticari Kazancın Tarifi” başlıklı 37. maddesinde<br />

ticari kazanç, her türlü ticari ve<br />

sınaî faaliyetlerden doğan kazançlar olarak<br />

tanımlanmış, aynı maddenin ikinci<br />

fıkrasının 4 numaralı bendinde ise; “gayrimenkullerin<br />

alım, satım ve inşa işleri ile<br />

devamlı olarak uğraşanların bu işlerden”<br />

elde ettikleri kazancın ticari kazanç olduğu<br />

belirtilmiştir.<br />

Genel olarak ticari faaliyet, bir tür<br />

emek-sermaye organizasyonuna dayanmaktadır.<br />

Kazanç sağlama niyet ve kastının<br />

bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon<br />

tarafından icra edilen faaliyetlerin<br />

“ticari faaliyet” olma niteliğini<br />

etkilememektedir. Ancak bir faaliyetin<br />

“ticari faaliyet” sayılabilmesi için, kazanç<br />

sağlama niyet ve kastı gerekmemekle<br />

birlikte faaliyet icra eden organizasyon<br />

bütün unsurlarıyla birlikte değerlendirildiğinde<br />

kazanç sağlama potansiyeline sahip<br />

olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.<br />

Dolayısıyla böyle bir organizasyon çerçevesinde<br />

yapılan gayrimenkul alım satım<br />

işlerinden elde edilen kazançların Gelir<br />

Vergisi Kanunu’nun ticari kazançlara ilişkin<br />

hükümleri çerçevesinde tespit ve beyanı<br />

gerekmektedir.<br />

Ticari bir organizasyonun varlığının<br />

açıkça görülmemesi halinde de kazanç<br />

sağlamak amacıyla birden fazla alım veya<br />

satım işlerinde bulunması durumunda<br />

faaliyetin devamlılık gösterdiğinin kabulü<br />

ile bu faaliyet sonucu elde edilen gelirin<br />

ticari kazanç sayılması gerekir.<br />

Gayrimenkullerin alım-satım veya<br />

inşa işlerinden elde edilen gelirin, devamlılık<br />

arz etmesi, bu işlerin bir emek<br />

sermaye organizasyonu dâhilinde yapılıp<br />

organizasyonun bütün unsurları ile<br />

değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline<br />

sahip olması veya bir organizasyon<br />

bulunmamakla birlikte alımsatım<br />

faaliyetlerinin, bir kişisel gereksinimin<br />

giderilmesi, servetin korunması dışında<br />

kazanç sağlamak niyet ve kastıyla<br />

yapılması halinde elde edilen gelir ticari<br />

kazanç sayılacaktır.<br />

Gayrimenkul alım-satımı, şekli ve<br />

maddi şartları ile kurulmuş bir ticari organizasyon<br />

içinde yapıldığında, alımsatımı<br />

ticari faaliyetin unsuru sayılacağı<br />

açıktır. Bu hükümlere göre, ticari bir organizasyon<br />

içerisinde arsa karşılığı yapılan<br />

satışlar, tek satış dahi olsa ticari kazanç<br />

olarak değerlendirilmesi gerekir. Ticari<br />

organizasyonun şekli ve maddi unsurları<br />

ile açıkça belli olmadığı hallerde,<br />

faaliyetin devamlılık kasıt ve niyeti ile yapıldığını<br />

belirleyen objektif ölçü, muamelenin<br />

çokluğudur. Muamelenin çokluğu,<br />

gayrimenkullerin aynı takvim yılı<br />

içerisinde birden fazla defada veya takip<br />

eden birden fazla takvim yılında ard arda<br />

satılmasıdır. Buna göre, bir yılda birden<br />

fazla veya her yılda bir gayrimenkul satılması<br />

durumunda, yapılan satışlar devamlı<br />

olarak gayrimenkul alım-satım işi<br />

ile uğraşıldığına karine teşkil etmektedir.<br />

Gelir İdaresi verdiği bir muktezada<br />

buna benzer uygulamalar için açıklama<br />

getirmiş ve vergileme usulünü belirlemiştir.<br />

Buna göre, ticari organizasyon olmaksızın<br />

yapılsa dahi, arsa karşılığı yapılan<br />

daire ve dükkânların, bir yılda birden<br />

fazla veya her yıl itibariyle bir satış yapılması<br />

durumunda, bu faaliyetinde ticari<br />

kazanç olarak değerlendirilmesi ve vergilemenin<br />

de ticari kazanç hükümleri esas<br />

alınarak yapılması gerekir. 2<br />

Yukarda açıklandığı üzere, gayrimenkul<br />

alım satımının ticari kazanç sayılmasının<br />

iki türlü ölçütü vardır. Birincisi, ticari<br />

organizasyon, (kazanç saplamak amacıyla<br />

emek ve sermayeyi organize etmek)<br />

ikincisi ise; alım satım işine konu muamele<br />

çokluğudur. Bu iki koşuldan birinin<br />

varlığı halinde gayrimenkul alım satım işleri<br />

ticari kazanç hükümlerine tabi olacaktır.<br />

Bu iki şartın ayna anda bulunma-<br />

1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel<br />

Kurulu’nun, 25.12.1998 tarih ve<br />

E:415 sayılı Kararı<br />

2. Maliye Bakanlığı’nın 08.02.2005 tarih<br />

ve 40/4006–845 sayılı Mukteza<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

31


32<br />

sı gerekmez.<br />

Dolayısıyla, ticari kazanç açısından<br />

gayrimenkul alım-satım ve inşa işlerini ticari<br />

bir organizasyon içinde yapması, devamlılık<br />

kasıt ve niyeti taşıması veya muamelede<br />

çokluk olması halinde bu faaliyetin<br />

ticari faaliyet kapsamında inşaat<br />

işi olup, bu faaliyetler neticesinde doğan<br />

kazancın Gelir Vergisi Kanunu’nun 37/4.<br />

maddesinde açıklanan ticari kazanca ilişkin<br />

hükümleri çerçevesinde vergiye tabi<br />

tutulması gerekmektedir.<br />

Örnek–1: Bayan (A) tarafından 2002 yılında<br />

iktisap edilen bir arsa, 2004 yılında 10<br />

daire karşılığında müteahhit (B) ye devredilmiştir.<br />

Müteahhit (B) tarafından, dairelerin<br />

teslim tarihi 2009 yılı olarak belirlenmiştir. Bayan<br />

(A), dairelerin 2006 yılında inşaatının kısmen<br />

bitmesini müteakip 2 dairenin tapuda kat<br />

irtifakı tesis edilmek suretiyle müşterilere devretmiş,<br />

2007 yılında da ayrıca 3 daire devretmiştir.<br />

Müteahhit (B) tarafından kalan 5 daire<br />

de sözleşme şartlarına uygun olarak zamanında<br />

teslim edilmiştir. Müşteri çıkması durumunda<br />

da diğer dairelerin bir kısmını satabilecektir.<br />

Bayan (A)’nın arsa karşılığı inşaat işi neticesinde<br />

iktisap edilen dairelerin bir kısmının<br />

kaba inşaat halindeyken kat irtifakı tesis edilerek<br />

satılması ve müşteri çıkması durumunda<br />

bu faaliyetin devamı söz konusu olması, satış<br />

işlemlerinin ”şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırları<br />

içerisinde” değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır.<br />

Bu nedenle, yapılan faaliyetin ticari<br />

kazanç olarak değerlendirilmesi ve bu faaliyetler<br />

neticesinde elde edilen kazancın Gelir<br />

Vergisi Kanunu’nun ticari kazançlara ilişkin<br />

hükümleri çerçevesinde vergiye tabi tutulması<br />

gerekmektedir.<br />

Ayrıca, müteahhit (B), inşaat işlerini ve<br />

alım-satım işlerini devamlı olarak bir organizasyon<br />

içerisinde yapması nedeniyle, her halükarda<br />

ticari kazanç mükellefi olarak vergilendirilmesi<br />

gerekecektir.<br />

3.1.2-Arsa Karşılığı Alınan Daire<br />

Ve İşyerlerinin Satışının Değer Artışı<br />

Kazancı Olarak Değerlendirilmesi<br />

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun<br />

mükerrer 80. maddesinin birinci fıkrasının<br />

6 no.lu bendinde, “İktisap şekli ne<br />

olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler<br />

hariç) 70. maddenin birinci fıkrasının<br />

(1), (2),(4) ve (7) numaralı bentlerinde<br />

yazılı mal (gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin<br />

zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller<br />

dâhil) ve hakların, iktisap tarihinden<br />

başlayarak beş yıl içinde 3 elden<br />

çıkarılmasından doğan kazançların (kooperatiflerin<br />

ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla<br />

tahsis ettikleri gayrimenkuller tahsis<br />

tarihinde ortak tarafından satın alınmış<br />

sayılır)” değer artışı kazancı olarak<br />

gelir vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.<br />

Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise,<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

“bu maddede geçen “elden çıkarma” deyimi,<br />

yukarıda yazılı mal ve hakların satılması,<br />

bir ivaz karşılığında devir ve temliki,<br />

trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması,<br />

devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine<br />

sermaye olarak konulmasını ifade<br />

eder.” Denilmiş. Üçüncü fıkrasında da<br />

“Bir takvim yılında elde edilen değer artışı<br />

kazancının 7.600,00 TL kısmı gelir vergisinden<br />

müstesnadır.” hükmüne yer verilmiştir.<br />

4<br />

Diğer taraftan, aynı Kanun’un mükerrer<br />

81. maddesinde, değer artışında safi<br />

kazancın elden çıkarma karşılığında alınan<br />

para ve ayınlarla sağlanan ve para<br />

ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin<br />

tutarından, elden çıkarılan mal ve<br />

hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma,<br />

dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde<br />

kalan giderlerin ve ödenen vergi<br />

ve harçların indirilmesi suretiyle bulunacağı,<br />

hâsılatın ayın ve menfaat olarak<br />

sağlanan kısmının tutarının Vergi Usul<br />

Kanunu’nun değerleme ile ilgili hükümlerine<br />

göre tayin ve tespit olunacağı, mal<br />

ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak<br />

üzere Devlet İstatistik Enstitüsü’nce<br />

belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki<br />

artış oranında artırılarak tespit edileceği<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Bu hükümlere göre, gayrimenkullerin<br />

iktisap tarihinden itibaren beş yıllık<br />

süre geçmeden elden çıkarılması halinde,<br />

değer artış kazancı olarak değerlendirilecektir.<br />

Ancak, iktisap tarihinden itibaren<br />

beş yıllık süre geçtikten sonra elden<br />

çıkarılması halinde ise, değer artışı<br />

kazancı hesaplanmayacak dolayısıyla<br />

değer artışı kazancı da söz konusu olmayacaktır.<br />

Buna göre iktisap tarihinden itibaren<br />

beş yıllık süre geçtikten sonra elden<br />

çıkarılması halinde verginin konusuna<br />

girmeyecek olup vergi dışı kalacaktır.<br />

Mal ve hakların elden çıkarma bedelinin<br />

trampa ve takasta olduğu gibi ayın<br />

olarak alınması durumunda, hâsılatın elden<br />

çıkarılan mal veya hakkın değil, karşılığında<br />

alınan mal veya hakkın emsal<br />

bedeli esas alınacaktır.<br />

Bu şekilde edinilen mal veya hakkın<br />

edinme bedeli olarak da bu mal veya<br />

hakkın emsal bedeli olduğunun kabulü<br />

zorunlu olmaktadır. Müteahhitten arsa<br />

karşılığı olarak alınan bina veya bağımsız<br />

bölümlerin maliyet bedelinin de bu bina<br />

veya bağımsız bölümlerin alındıkları tarihteki<br />

emsal bedelleridir. Emsal bedeli<br />

de, edinen kişi açısından başka türlü tespit<br />

yapılması mümkün olmadığından takdir<br />

esasına göre belirlenmelidir.<br />

Nitekim Danıştay Dördüncü<br />

Dairesi’nce de, maliyet bedeli olarak<br />

edinme tarihindeki rayiç değerini esas<br />

MAKALE<br />

alınmasına ilişkin karar verilmiştir. 5<br />

Örnek–2: Bay (B) tarafından 2003 yılında<br />

satın alınan arsa, 2006 yılında kat karşılığı<br />

inşaat sözleşmesine dayanılarak 3 adet daire<br />

karşılığı müteahhide verilmiştir. Müteahhit<br />

tarafından 2009 Mart ayında konutlar teslim<br />

edilmiştir. Alınan konutlardan birisi 2009 Aralık<br />

ayında satılmıştır. Diğer konutlardan birinde<br />

ev sahibi kendi oturmakta birisini ise kiraya<br />

vermiştir.<br />

2003 yılında satın alınan arsa üzerine<br />

yapılan yeni binadan arsa yerine 2009 Mart<br />

ayında iktisap edilen bir adet konut, iktisap<br />

tarihinden başlayarak beş yıllık süre dolmadan<br />

2009 Aralık tarihinde elden çıkarılmasından<br />

doğan kazanç, değer artışı kazancı olarak<br />

vergiye tabi tutulması gerekecektir. Beş yıllık<br />

sürenin hesabında arsanın edinimi veya arsanın<br />

müteahhide verilme tarihleri değil müteahhit<br />

tarafından verilen dairelerin edinilmesinin<br />

“yeni bir iktisap” olarak nitelendirilip, “değer<br />

artış kazancı” ile ilgili hükümlerin bu tarih<br />

baz alınarak işletileceği Gelir İdaresince benimsenmiştir.<br />

6 Ayrıca, söz konusu değer artış<br />

kazancının hesabında elden çıkarılan konutun<br />

maliyet bedeli olarak, Vergi Usul Kanunu<br />

hükümlerine göre, Takdir Komisyonu’nca iktisap<br />

tarihinde tespit edilecek değer ile satış bedeli<br />

arasındaki olumlu farkın değer artışı kazancı<br />

olarak 2010 yılı Mart ayı içerisinde verilecek<br />

yıllık Gelir Vergisi Beyannamesi ile beyan<br />

edilmesi gerekecektir. Diğer kiralanan daire<br />

için elde edilen gelirin şartları taşıması halinde<br />

yıllık gelir vergisi beyanına intikal ettirileceği<br />

tabidir.<br />

3.2-KAT KARŞILIĞI İNŞAAT İŞ-<br />

LERİNİN KATMA DEĞER VERGİ-<br />

Sİ KANUNU AÇISINDAN DEĞER-<br />

LENDİRİLMESİ<br />

3065 sayılı Katma Değer Vergisi<br />

Kanunu’nun 1/1. maddesiyle; Türkiye’de<br />

yapılan ticari, sınaî, zirai faaliyet ve serbest<br />

meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim<br />

ve hizmetler vergiye tabi tutulmuştur.<br />

Kanunun 2/1. maddesine göre teslim;<br />

bir mal üzerindeki tasarruf hakkının<br />

malik veya onun adına hareket edenlerce,<br />

alıcıya veya adına hareket edenlere<br />

devredilmesidir. Yine Kanunun 2/5 maddesinde<br />

trampanın iki ayrı teslim olduğu;<br />

4/2. maddesinde, bir hizmetin karşılığının<br />

bir mal teslimi veya diğer bir hizmet<br />

olması halinde bunların her birinin ayrı<br />

işlem olduğu, hizmet veya teslim hükümlerine<br />

göre ayrı ayrı vergiye tabi tutulacağı,<br />

10. maddenin (a) fıkrasında, mal teslimi<br />

ve hizmet ifası hallerinde malın teslim<br />

veya hizmetin yapılması ile (b) fıkrasında<br />

malın tesliminden veya hizmetin<br />

yapılmasından önce fatura veya benzeri<br />

belgeler verilmesi halinde bu belgelerde<br />

gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura<br />

ve benzeri belgelerin düzenlenmesi<br />

ile vergiyi doğuran olayın meydana geleceği<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Arsa karşılığı inşaat işinde yukarıda


MAKALE<br />

da açıklandığı üzere iki ayrı teslim söz<br />

konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi<br />

tarafından müteahhide arsa teslimi;<br />

ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya<br />

karşılık olarak arsa sahibine verilen<br />

konut veya iş yeri teslimidir. Karşılıklı olarak<br />

gerçekleşen bu teslimlerin her birinin<br />

Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu;<br />

Gelir İdaresi tarafından 30 no.lu Katma<br />

Değer Vergisi Genel Tebliğinde 7 açık<br />

olarak belirtilmiş ve uygulama 1988 yılından<br />

bu yana aynı şekilde yürütülmektedir.<br />

Olaya yargı açısından bakıldığında<br />

ise konuya ilişkin olarak birbiriyle çelişen<br />

yargı kararları verilmiştir. Ancak çoğunlukla<br />

verilen kararlar müteahhit tarafından<br />

yapılan bağımsız bölümlerin arsa<br />

sahibine tesliminin KDV ye tabi olmadığı<br />

yönündedir.<br />

Arsa karşılığı yapılan inşaatlarda Katma<br />

Değer Vergisinin uygulanmasına ilişkin<br />

açıklamalar 30 Seri No.lu Katma Değer<br />

Vergisi Tebliğinde kat karşılığı arsa<br />

teslimi ve karşılığında müteahhit tarafında<br />

daire veya işyeri teslimleri aşağıdaki<br />

şekilde açıklanmaktadır.<br />

3.2.1-Arsa sahibi tarafından müteahhide<br />

arsa teslimi<br />

Arsanın bir iktisadi işletmeye dâhil<br />

olması veya sahibinin arsa alım satımını<br />

mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi<br />

halinde, konut veya iş yeri karşılığı<br />

müteahhide yapılan bu arsa teslimi<br />

Katma Değer Vergisine tabiidir.<br />

Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde<br />

mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde,<br />

arızi bir faaliyet olarak özel mülkiyete<br />

tabi olan bir arsasını daire veya iş yeri<br />

karşılığında müteahhide tesliminde vergi<br />

uygulanmayacaktır. Çünkü bu işlem ticari,<br />

zirai ve mesleki kazanç kapsamında<br />

yapılan bir teslim değildir.<br />

3.2.2-Müteahhit tarafından arsa<br />

sahibine konut veya iş yeri teslimi<br />

Müteahhitler tarafından konut ve işyeri<br />

teslimleri katma değer vergisine tabi<br />

tutulmaktadır. (150 m²’ye kadar % 1, 150<br />

m²’nin üzerindeki konutlar ile işyerleri<br />

teslimleri ise % 18 oranında katma değer<br />

vergisine tabidir.)<br />

Yukarda açıklandığı üzere yapılan işlem<br />

KDV açısından trampa olarak değerlendirilip<br />

iki ayrı teslim gibi düşünülerek<br />

işlem tesis edilmesi gerekmektedir. Arsa<br />

sahibinin ticari kazanç sağlamak amacı<br />

dışında arsa teslimi için KDV hesaplanmazken<br />

müteahhit tarafından arsa sahibine<br />

yapılan konutların teslimi 150 m² ye<br />

kadar olanlar için % 1, 150 m² den büyük<br />

olan konut teslimleri ve işyeri teslimleri<br />

% 18 oranda KDV’ye tabi olacaktır. Müte-<br />

ahhit bu konut teslimleri için fatura düzenlemesi<br />

gerekmektedir.<br />

4-İNŞAAT DEVAM<br />

EDERKEN YAPILAN<br />

SATIŞLARDA ÖZELLİKLİ<br />

DURUMLAR<br />

Bina inşa edip daire, kat ve dükkân<br />

halinde satan müteahhitlerin,<br />

daha inşaatın başlangıcında proje<br />

halindeyken, temel aşamasında ya<br />

da inşaat devam ederken, kat irtifakı<br />

kurulmak suretiyle daire, kat veya<br />

dükkân satmaları halinde fatura<br />

düzenlenip düzenlenmeyeceği ve<br />

KDV uygulanıp uygulanmayacağı<br />

konuları, uygulamada zaman zaman<br />

duraksamalara neden olabilmektedir.<br />

Buna benzer özellikli durumlar aşağıda<br />

açıklanmaya çalışılacaktır.<br />

4.1-İnşaat Devam Ederken<br />

Yapılan Satışta Kar Hesabı<br />

Müteahhitlerin kendi namlarına yapıp<br />

sattıkları daire ve işyerleri, imal edilen<br />

emtia niteliğindedir. Bu nedenle müteahhitlerin<br />

inşa etmekte oldukları daire<br />

ve işyerlerini inşaat devam etmekte iken<br />

gerek özel sözleşme ve satış vaadi ile gerekse<br />

arsa payı üzerinden satışında, satışı<br />

yapılan daire veya dükkânın satış bedeli<br />

belli olmakla birlikte, inşaatın devamı<br />

sırasında satışı yapılan daire ve işyerleri<br />

karşılığında müşterilerden alınan para<br />

avans niteliğinde bulunmaktadır.<br />

Bu durumda, inşaat devam etmekte<br />

iken veya arsa payı üzerinden satışı yapılan<br />

daire ve işyerlerine ilişkin satış bedelinin<br />

tamamının, inşaatın tamamlanıp<br />

anahtar teslimi yapılan yılın satış hâsılatı<br />

olarak kayıtlarda gösterilmesi gerekmektedir.<br />

İnşaat devam ederken yapılan satışlarda<br />

fatura düzenlenmez ve KDV de<br />

uygulanmaz. KDV’nin uygulanabilmesi<br />

için, bağımsız bölümlerin alıcıya teslimi<br />

gerekir.<br />

Danıştay tarafından verilen bir kararda<br />

da, “Özel inşaatlarda satılan kısımların<br />

tapuya tescili daha önceki bir tarih olsa<br />

bile, inşaatın bitim tarihinin vergiyi doğuran<br />

olay olarak kabul edilmesi gerektiği,<br />

inşaat bitmeden yapılan satış işlemlerinden<br />

elde edilen gelirin ise avans olarak<br />

değerlendirileceği” belirtilmiştir. 8<br />

İnşaat bitmeden yapılan satış işlemlerinden<br />

elde edilen gelirin vergilendirilmesi<br />

alınan paranın avans olarak değerlendirilmesi<br />

konusunda Gelir İdaresi<br />

ve yargı organları arasında görüş birliği<br />

vardır.<br />

4.2-İnşaat Devam Ederken<br />

Yapılan Satışta Fatura Düzenleme<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 231. maddesinin<br />

5. bendinde “fatura, malın teslimi<br />

veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren<br />

azami yedi gün içinde düzenlenir.<br />

Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar<br />

hiç düzenlenmemiş sayılır” hükmü<br />

yer almaktadır. Öte yandan ticari kazancın<br />

tespit şeklinde tahakkuk esası caridir.<br />

Buna göre fatura düzenlenmesi ödemeye<br />

bağlı olmayıp teslime bağlı olduğundan,<br />

faturanın mal teslimi veya hizmetin<br />

yapıldığı andan itibaren yedi günlük süre<br />

içerisinde düzenlenmesi gerekmektedir.<br />

4.3-İnşaat Devam Ederken<br />

Yapılan Satışta KDV’de Vergiyi<br />

Doğuran Olay<br />

Müteahhitlerin kendi namlarına yaptıkları<br />

inşaatlarda, inşaatın bitiminden<br />

önce özel sözleşme veya satış vaadi ile<br />

ya da arsa payı üzerinden yaptıkları satışlarda,<br />

henüz Kanunda tanımlandığı şekilde<br />

bir teslim veya hizmet mevcut olmadığından,<br />

alınan bedeller ise avans niteliği<br />

taşıdığından, fatura düzenlenmesi<br />

ve katma değer vergisi uygulanması<br />

söz konusu olmayacaktır. Ancak, alınan<br />

avanslar için fatura düzenlenmesi halinde,<br />

KDVK’nın 10/b maddesine göre faturada<br />

gösterilen bedelle sınırlı olarak vergiyi<br />

doğuran olayın meydana geldiği kabul<br />

edilecek ve fatura bedeli üzerinden<br />

ayrıca KDV hesaplanacaktır.<br />

Konu hakkında Danıştay tarafından<br />

verilen bir kararın özeti ise aşağıdaki gibidir.<br />

İnşa halinde bulunan bir binadaki<br />

bağımsız bölümlerin ancak inşaat bittikten<br />

ve yapı kullanma izni alındıktan sonra<br />

teslimi söz konusu olacağından, inşa<br />

halinde satılan ancak henüz teslim edilmemiş<br />

olan bağımsız bölümler nedeniyle<br />

vergiyi doğuran olay gerçekleşmemiş<br />

olacaktır” 9<br />

3. 5615 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle<br />

01.01.2007 tarihinden geçerli olmak<br />

üzere, 4 yıllık süre 5 yıl olarak<br />

değiştirilmiştir.<br />

4. 270 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği<br />

ile 01.01.2009 tarihinden itibaren<br />

geçerli olmak üzere belirlenen tutar<br />

5. Danıştay 4. Dairesinin 06.12.1991<br />

tarih ve E:1990/3079 sayılı Kararı<br />

6. Yargı organlarının aksi yönde kararları<br />

mevcuttur<br />

7. 16.12.1988 tarih ve 20021 sayılı<br />

Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.<br />

8. Danıştay 4.Dairesinin 16.02.1996<br />

tarih ve E:1995/921 K:1996/606 sayılı<br />

Kararı<br />

9. Danıştay 11. Dairesinin, 07.06.1995<br />

tarih ve E:1995/2099, K:1995/1823<br />

sayılı Kararı<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

33


34<br />

Görüldüğü gibi, konut ve işyeri inşaatları<br />

devam ederken yapılan satışlarda,<br />

KDV yönünden vergiyi doğuran olay<br />

meydana gelmemektedir. İnşaat bitip,<br />

yapı kullanma izni alındığından itibaren,<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 231/5. maddesine<br />

göre yedi gün içinde satış faturası düzenlenmesi<br />

gerekmektedir. Müteahhit<br />

fatura ile birlikte KDV’yi de talep eder.<br />

5-KAT KARŞILIĞI<br />

İNŞAAT İŞLERİNİN<br />

YILLARA SAİR İNŞAAT VE<br />

ONARMA İŞİ AÇISINDAN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesinde,<br />

“Birden fazla takvim yılına sirayet<br />

eden (5035 sayılı Kanunun 48/4-a<br />

maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik;<br />

01.01.2004, Yürürlük; 02.01.2004) inşaat<br />

(dekupaj işleri de inşaat işi sayılır) ve<br />

onarma işlerinde kar veya zarar işin bittiği<br />

yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o<br />

yılın geliri sayılarak, mezkur yıl beyannamesinde<br />

gösterilir.<br />

Mükellefler bu madde kapsamına<br />

giren hallerde her inşaat ve onarma işinin<br />

hâsılat ve giderlerini ayrı bir defterde<br />

veya tutmakta oldukları defterlerin ayrı<br />

sayfalarında göstermeye ve düzenleyecekleri<br />

beyannameleri işlerin ikmal edildiği<br />

takvim yılını takip eden yılın (5766<br />

sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle değişen<br />

ibare, Yürürlük: 06.06.2008) Mart ayının<br />

başından yirmi beşinci günü akşamına<br />

kadar vermeye mecburdurlar.”hükmü<br />

yer almıştır.<br />

Bir işin Gelir Vergisi Kanunu’nun 42.<br />

maddesi kapsamına girmesi için; Faaliyet<br />

konusunun inşaat ve onarım işi olması,<br />

inşaat ve onarım işinin birden fazla yıla<br />

sirayet etmesi, inşaat ve onarım işinin resim<br />

veya özel taahhütlere bağlı olarak yapılması<br />

gerekmektedir.<br />

Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesi<br />

yukarıda yer alan şartlar dâhilinde<br />

iş sahibi hesabına taahhüt karşılığı belli<br />

bir istihkak ödemesine bağlı olarak yapılan<br />

inşaat ve onarma işleri için hüküm<br />

ifade etmektedir. Buna göre, bir mükellefin<br />

kendi nam ve hesabına yapmış olduğu<br />

kat karşılığı inşaat işi Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun 42. maddesi kapsamında<br />

değerlendirilmesi mümkün değildir.<br />

6-KAT KARŞILIĞI<br />

İNŞAATLARIN DEVRİNİN<br />

TAPU HARCI AÇISINDAN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (4)<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

sayılı tarifenin 20/a maddesinde, Gayrimenkullerin<br />

ivaz karşılığında veya ölünceye<br />

kadar bakma akdine dayanarak yahut<br />

trampa hükümlerine göre devir ve<br />

iktisabında gayrimenkulün beyan edilen<br />

devir ve iktisap bedelinden az olmamak<br />

üzere emlak vergisi değeri üzerinden<br />

(Cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde<br />

satış bedeli, istimlâklerde takdir edilen<br />

bedel üzerinden) devir eden ve devir<br />

alan için ayrı ayrı binde 15 oranında tapu<br />

harcı alınacağı hükme bağlanmıştır.<br />

Bu hükme göre, sahibi bulunduğu evi<br />

veya arsayı müteahhide vererek alacağı<br />

dairelerden bir kısmının satılması halinde,<br />

hem satıcıdan hem de alıcılardan binde<br />

15 oranında tapu harcı tahsil edilmesi<br />

gerekir.<br />

7-KAT KARŞILIĞI DAİRE<br />

VE İŞYERLERİ TESLİMİNİN<br />

MUHASEBELEŞTİRİLMESİ<br />

İnşaat muhasebesi burada açıklanamayacak<br />

kadar uzun ve ayrıntılı bir muhasebe<br />

içermektedir. Ayrıca bu <strong>makale</strong>mizin<br />

konusunu oluşturmamaktadır. Ancak<br />

mütaehhitler tarafından kat karşılığı<br />

arsa sahibine verilen daire ve işyerlerinin<br />

muhasebeleştirilmesi özelliklilik arz<br />

etmektedir.<br />

Arsa sahibine daire ve işyerlerinin<br />

teslimi, yukarıda belirtildiği ve 30 seri<br />

no’lu KDV genel tebliğinde de açıklandığı<br />

üzere KDV’ye tabidir. KDV’lerin gösterilmesi<br />

bakımından müteahhidin arsa sahibi<br />

adına fatura kesilmesi gerekmektedir.<br />

Arsa sahibine teslim edilecek daire ve<br />

arsaların bedeli, KDV kanunun 27. maddesi<br />

ve Vergi Usul Kanunu’nun 267. maddesi<br />

uyarınca emsal bedeli olacaktır.<br />

Arsa sahibine düzenlenen faturada<br />

sadece KDV tahsil edilecektir. Faturanın<br />

üzerine, faturanın arsa bedeli karşılığında<br />

düzenlenmiş olduğu belirtilebilir. Yasal<br />

defterlere kayıt yapılırken bu faturadaki<br />

sadece KDV gösterilmesi yeterli olacaktır.<br />

Ayrıca daire ve işyerleri için herhangi<br />

bir tahsilât yapılmayacağından 600<br />

‘lü hesaplara gelir yazılması söz konusu<br />

olmayacaktır.<br />

Örnek–3: Müteahhit kat karşılığı aldığı<br />

arsa üzerine 10 adet daire 2 işyeri yapmıştır.<br />

Bunlardan 5 adet daireyi ve 1 adet işyerini<br />

arsa karşılığı olarak arsa sahibine verecektir.<br />

Dairelerden 3 adedi net 150 m2‘nin altında ve<br />

100.000-TL, 2 adedi ise net 150 m2 ‘nin üzerinde<br />

ve 150.000-TL’dir. 1 adet işyerinin emsal<br />

bedeli ise 200.000-TL’dir.<br />

150 m2 ’nin altındaki konut teslimleri<br />

%1 KDV’ye, 150 m2 ’nin üzerindeki konut teslimleri<br />

ile işyerleri teslimlerinin tamamı %18<br />

KDV’ye tabidir. Buna göre;<br />

-3 Adet 150 m2 ’nin altındaki konut<br />

3x100.000=300.000 x % 1 = 3.000.-TL<br />

-2 Adet 150 m2 ’nin üzerindeki konut<br />

2x150.000=300.000 x %18 = 54.000.-TL<br />

-1 Adet İşyeri teslimi<br />

1x200.000=200.000 x %18 = 36.000.-TL<br />

TOPLAM KDV 93.000.-TL<br />

Bu bilgilere göre müteahhidin arsa sahibine<br />

teslim edeceği 5 adet daireler ve 1 adet<br />

işyeri için düzenleyeceği fatura yukarıdaki bilgileri<br />

içerecektir. Bu bilgilere göre aşağıdaki<br />

muhasebe kaydı yapılması yeterli olacaktır.<br />

-----------------------------/----------------------------<br />

120- Alıcılar 93.000<br />

391- Hesaplanan KDV 93.000<br />

Arsa sahibine teslim edilen daire ve işyerlerine<br />

ait faturanın kaydı<br />

8- SONUÇ<br />

MAKALE<br />

Yukarda açıklandığı üzere kat karşılığı<br />

arsa teslimi gelir vergisi açısından vergilendirilirken<br />

Ticari Kazanç ve Değer Artışı<br />

Kazancı olarak vergilendirilmesi esası<br />

benimsenmiştir. Arsa teslimi sonucunda<br />

elde edilen kazancın belirlenmesinde<br />

ise bağımsız bölümlerin satılması esnasında<br />

işlemin çokluğu ve ticari organizasyon<br />

değerlendirmesi yapılarak Ticari<br />

Kazanç hükümlerinin varlığına ilişkin<br />

değerlendirme yapılacaktır. Eğer bağımsız<br />

bölümlerden elde edilen kazançların<br />

ticari kazanç esasına girmemesi halinde,<br />

gayrimenkulün iktisap tarihi esas<br />

alınmak suretiyle Değer Artışı Kazancına<br />

ilişkin şartların oluşması halinde Değer<br />

Artışı kazancı hükümlerine göre vergilendirilecektir.<br />

Katma Değer Vergisi kanunu<br />

açısından ise tarafların durumuna<br />

göre vergiye tabi olma değişiklik arz etmektedir.<br />

Arsa karşılığı inşaat sözleşmelerine<br />

istinaden müteahhitlerin daire ya<br />

da dükkân teslim etmesi, arsa sahibinin<br />

de arsa teslim etmesi çok yaygın olarak<br />

görülmektedir. Ancak kat karşılığı inşaat<br />

sözleşmelerine ilişkin vergi uygulamalarında<br />

birçok tartışma bulunmaktadır. Yukarıdaki<br />

açıklamalarımızda sadece Vergi<br />

idaresinin uygulamasına yönelik açıklamalara<br />

yer vermeye çalıştık. Öte yandan<br />

idarenin uygulamaları ile yargı kararları<br />

arasında çelişkiler olup mükellefler ve<br />

uygulayıcılar arasıda ihtilaflar oluşmaktadır.<br />

İdarenin yargı kararlarını da dikkate<br />

alarak tüm inşaat işlemlerinin vergilendirilmesi<br />

ile ilgili daha ayrıntılı ve net düzenlemeler<br />

yapması gereği hissedilmektedir.


MAKALE<br />

<strong>SMMM</strong>. Baki GÜMÜŞOLUK<br />

K<strong>SMMM</strong>O Başkan Yardımcısı<br />

2009 yılını uğurlarken mesleğimiz<br />

gereği yoğun bir çalışma dönemine girmekteyiz.<br />

Yılsonu hesaplarının kapatılması,<br />

envanterlerin yapılması, mali tabloların<br />

hazırlanması ve vergi matrahlarının<br />

doğru tespit edilmesi için yapılacak<br />

çalışmaların yoğunluğu içinde şüpheli<br />

alacak karşılığı ayırmayı mevzuatımız bakımından<br />

meslektaşlarımıza hatırlatmanın<br />

yararlı olacağını düşünüyorum. 2009<br />

yılını ülkemiz küresel mali kriz baskısıyla<br />

yaklaşık % 6-7 gibi bir küçülmeyle kapatacak.<br />

2009 yılı karşılıksız çeklerin, protestolu<br />

senetlerin ve alacakların tahsil<br />

edilemediği yoğun bir yıl olmuştur.<br />

Vergi Usul Kanununda şüpheli alacaklar<br />

madde 323’de şu şekilde düzenlenmiştir.<br />

MADDE 323 - (2365 sayılı kanunun<br />

55’’inci maddesiyle değişen şekli) Ticari<br />

ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame<br />

ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;<br />

1. (2455 sayılı kanunun 3’üncü<br />

maddesiyle değişen şekli) Dava<br />

veya icra safhasında bulunan<br />

alacaklar;<br />

2. Yapılan protestoya veya yazı ile<br />

bir defadan fazla istenilmesine<br />

rağmen borçlu tarafından ödenmemiş<br />

bulunan dava ve icra takibine<br />

değmeyecek derecede<br />

küçük alacaklar; şüpheli alacaklar<br />

sayılır.<br />

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için<br />

değerleme gününün tasarruf değerine<br />

göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın<br />

hangi alacaklara ait olduğu karşılık<br />

hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda<br />

bu karşılık teminattan geri kalan miktara<br />

inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan<br />

tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri<br />

dönemde kar - zarar hesabına intikal<br />

ettirilir. (*)<br />

Şüpheli Alacak ve Şüpheli Alacak<br />

Kurumu’nun Türk Vergi Sistemi içerisinde<br />

bulunmasının nedeni teknik olarak;<br />

ticari ve zirai kazancın tespitinde tahak-<br />

ŞÜPHELİ ALACAK<br />

KARŞILIĞI<br />

kuk esasının geçerli olmasıdır. Kazancın<br />

kesinleşmesi açısından; geçerli iki ana<br />

ilke olan “tahsil esası” ve “tahakkuk esası”<br />

ayrımında kazanç türlerinden sadece<br />

zirai ve ticari kazancın elde edilmesi esnasında;<br />

tahsil edilemeyen ancak tutar<br />

olarak tahakkuk eden yani, miktar ve tutar<br />

olarak kesinleşmiş olan bir alacak, gelir<br />

unsuru olarak kabul edilmektedir. Yani<br />

ticari ve zirai kazancın tespitinde kabul<br />

edilmiş olan “tahakkuk” esası yaklaşımında,<br />

henüz tahsil edilmemiş, ancak tahakkuk<br />

etmiş olan ve bu durumdan dolayı<br />

elde edilmiş gelir olarak kabul edilen<br />

bir alacağın, tahsilinin şüpheli hale gelmesi<br />

halinde tahakkuk etmiş olduğu dönem<br />

gelirlerinden çıkarılması gerçek durumun<br />

vergilenmesi açısından önem arz<br />

etmektedir.<br />

A- KİMLER ŞÜPHELİ<br />

ALACAK KARŞILIĞI<br />

AYIRABİLİR:<br />

Şüpheli hâle gelen alacakların giderleştirilmesi<br />

V.U.K. 323. maddede belirtildiği<br />

üzere pasifte karşılık ayrılması suretiyle<br />

mümkün olmaktadır. Ancak bilanço<br />

esasına göre defter tutan mükellefler<br />

için Pasifte karşılık ayrılması mümkün olmaktadır.<br />

Bu kapsamda;<br />

1. Bilanço Esasına Göre Defter Tutan<br />

ve Ticari Kazanç Elde Eden<br />

Mükellefler,<br />

2. Bilanço Esasına Göre Defter Tutan<br />

ve Zirai Kazanç Elde Eden<br />

Mükellefler<br />

İçin şüpheli alacak karşılığı ayırmak<br />

mümkün olmakta, işletme hesabı esasına<br />

göre defter tutan ticari ve zirai kazanç<br />

sahipleri ile serbest meslek erbabının<br />

serbest meslek faaliyetinden doğan ve<br />

şüpheli alacak durumuna düşmüş dava<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

35


36<br />

ve icra safhalarındaki alacakları için şüpheli<br />

alacak karşılığı ayırmaları ya da doğrudan<br />

gider yazmaları mümkün değildir.<br />

B- ŞÜPHELİ<br />

ALACAK KARŞILIĞI<br />

AYIRABİLMENİN<br />

KOŞULLARI:<br />

1- Şüpheli Alacak Ticari<br />

ve Zirai Faaliyet Kapsamında<br />

Yapılan Mal Teslimi veya<br />

Hizmet İfasından Kaynaklanmalıdır:<br />

Bu noktada üzerinde durulması gereken<br />

ilk husus; kazancın tümünün net olarak<br />

yalnızca ticari ve zirai kazanç niteliği<br />

taşıması olmaktadır. Yani diğer gelir türleri<br />

açısından şüpheli alacak ayırma işlemi<br />

söz konusu olamamaktadır. Bu sistemin<br />

sadece ticari ve zirai kazançlar için<br />

söz konusu olmasının sebebi ise; bu kazanç<br />

türlerinde kazanç tespitinde geçerli<br />

olan kriterin “tahsil esası” değil, “tahakkuk<br />

esası” şeklinde belirlenmiş olmasıdır.<br />

Şüpheli hale gelen bir alacaktan bahsedilebilmesinin<br />

ön şartı; ticari ve zirai kazancın<br />

elde edilmesi veya sürdürülmesi ile ilgili<br />

bir faaliyetten elde edilmiş olmasıdır.<br />

Oysa diğer gelir unsurlarında; örneğin<br />

serbest meslek kazançlarında elde etme<br />

dolayısıyla vergileme için gelirin tahsili<br />

mecburidir. Bu nedenle ticari ve zirai kazanç<br />

dışındaki diğer gelir unsurları ile ilgili<br />

bulunan alacaklar için karşılık ayrılması<br />

mümkün değildir. Ayrıca alacağın önceden<br />

hâsılat hesabına intikal ettirilmiş<br />

olması da önemlidir. Çünkü önceden kazanç<br />

olarak kaydedilmemiş olan bir alacak<br />

için; şüpheli alacak ayrılması işlemi<br />

söz konusu olmamaktadır.<br />

2. Alacağın Tahsilinin<br />

Şüpheli Hale Gelmesi:<br />

Alacağın tahsilini şüpheli hale getiren<br />

koşulları iki başlık halinde inceleyebiliriz.<br />

a) Alacağın Dava ve İcra Safhasında<br />

Bulunması:<br />

Bu noktada önem arz eden husus,<br />

söz konusu alacağın dava ve icra safhasına<br />

geldiğinin göstergesinin nasıl tespit<br />

edileceği hususu olmaktadır. Buna göre;<br />

alacaklının alacağını zamanında tahsil<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

edememesi durumunda yasaya uygun<br />

biçimde icra takibine başlanmış ve sürdürmekte<br />

olması ve aynı zamanda Mahkemeye<br />

bu konuya ilişkin dava dilekçesi<br />

vermiş olması artık dava icra sahasında<br />

bulunduğunun göstergesi sayılmaktadır.<br />

Ancak alacağın dava ve icra safhasına<br />

intikal olayı şüpheli alacak sıfatının kazanılması<br />

ve karşılık ayrılması için tek başına<br />

yeterli değildir. Kanun koyucu şüpheli<br />

alacaklar için karşılık ayırıp bu karşılıkların<br />

gider olarak yazılabilmesi için gerekli<br />

kanuni çabaların gösterilmesini şarta<br />

bağlamıştır. Şeklen dava veya icra aşamasına<br />

gidilmesi yeterli olmamakta, ayrıca<br />

ciddi bir şekilde konunun takibi gerekmektedir.<br />

İcra takibinin ciddi olarak<br />

takip edilmemesi nedeniyle, dosyası takipten<br />

düşmüş alacak, şüpheli alacak kabul<br />

edilemez. Yoksa şeklen dava yoluna<br />

gidilip olayın bu aşamada takipsiz bırakılarak<br />

şüpheli alacak karşılığı ayrılması<br />

mümkün olmayacaktır. İdare karşılık<br />

ayırma olayından muvazaa tespit ederse<br />

zamanında tahsil edilmeyen vergi cezalı<br />

olarak tahsil edilir.<br />

b) Alacağın Yapılan Protestoya<br />

veya Yazı ile Bir Defadan Fazla<br />

İstenilmesine Rağmen Borçlu Tarafından<br />

Ödenmemiş Bulunması<br />

ve Dava ve İcra Takibine Değmeyecek<br />

Derecede Küçük Olması:<br />

Yapılan protestoya veya yazı ile bir<br />

defadan fazla istenilmiş olmasına rağmen<br />

borçlu tarafından ödenmemiş bulunan<br />

dava veya icra takibine değmeyecek<br />

derecede küçük alacaklarda miktarın belirlenmesinde<br />

bu alacaklar için yapılacak<br />

dava ve icra masrafının kriter olarak göz<br />

önünde bulundurulması gerekmektedir.<br />

Yani; avukat ücreti, noter veya mahkeme<br />

masrafı tahmini olarak hesaplanarak<br />

alacakla kıyaslanacak, söz konusu masrafın<br />

alacak tutarına yakın veya fazla olması<br />

ve diğer şartların da gerçekleşmesi<br />

halinde karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.<br />

Bir de alacağın şüpheli hale gelebilmesi<br />

için; yapılan protestoya veya yazı ile<br />

bir defadan fazla borçludan istenmesine<br />

rağmen ödenmemiş olmasıdır. Burada<br />

borçluya gönderilecek yazı nasıl gönderilecek,<br />

ya da borçluya tebliğ edilip<br />

edilmeyeceği hususu önem kazanmaktadır.<br />

Alacak senede bağlanmışsa borçluya<br />

muhakkak noter kanalıyla ödeme çağrısı<br />

yapılmalı, senetsiz alacaklarda ise; borçludan<br />

en az iki defa yazı ile ödeme isteğini<br />

kanıtlayan belgeye, yani taahhütlü<br />

mektupla yapılmış ödeme çağrısına ihtiyaç<br />

bulunmaktadır.<br />

c) Alacak Teminata Bağlı Olmamalıdır:<br />

Şüpheli alacak karşılığı ayırabilmenin<br />

bir şartı da, karşılık ayrılacak alacak teminatlı<br />

olmamalıdır. Bir alacak menkul rehini<br />

veya gayrimenkul ipoteği şeklinde aynı<br />

bir teminata bağlanmış ise bu alacak için<br />

karşılık ayrılması mümkün değildir. Karşılık<br />

ayrılacak alacak kısmen teminatlı ise,<br />

alacağın teminatsız kısmına karşılık ayrılması<br />

gerekir.<br />

Özellikli Durumlar<br />

MAKALE<br />

1- Karşılığın Ayrılacağı Dönem:<br />

Bir alacağın şüpheli hâle geldikten<br />

sonra şüpheli hâlde kalması birden fazla<br />

yıla sirayet edebilmektedir. Bu durumda<br />

birden fazla dönemde şüpheli alacak vasfını<br />

devam ettiren bir alacak için, sadece<br />

şüpheli hâle geldiği dönemde mi karşılık<br />

ayrılabileceği, yoksa diğer dönemlerde<br />

de karşılık ayrılabilmesinin de mümkün<br />

olup olmadığı tartışmalara yol açmıştır.<br />

Şüpheli alacak karşılığı, alacağın şüpheli<br />

hale geldiği hesap döneminde ayrılır ve<br />

zarar olarak kayıtlara intikal ettirilir. Ancak<br />

şüpheli halde geldiği yılda karşılık ayrılmayan<br />

alacak için izleyen yılda karşılık<br />

ayrılabileceği hususunda Danıştay’ın<br />

kararı vardır. (Dnş. 4. 10.11.1992 T.E.<br />

1992/719 K. 1992/4809 Sayılı Karar)<br />

2- Kamu Kurumlarından Olan<br />

Alacaklar<br />

Devlet güvencesinde olan bu tür alacaklar<br />

için karşılık ayrılıp ayrılamayacağı<br />

noktasında tereddütler bulunmaktadır.<br />

Devlet güvencesi sebebiyle bu tür alacakların<br />

hiçbir zaman şüpheli hâle gelemeyeceği<br />

teziyle bu tür alacaklar için<br />

karşılık ayrılamayacağı görüşü yaygındır.<br />

Şüpheli alacak uygulamasında borçlunun<br />

kimliğinin değil de alacağın niteliğinin<br />

önem arz ettiği ve kamu kurumlarının<br />

da gecikmiş borçları sebebiyle yasal takibata<br />

tabi tutulabilmektedir, bu sebeple<br />

bu tür alacaklar için de karşılık ayrılmasının<br />

mümkün olduğunu ileri süren görüşler<br />

mevcuttur. Hesap Uzmanları Kurulu<br />

Danışma Komisyonu’nun 28/05/1962 tarih<br />

ve 166 sıra No.lu Kararında da “Kamu<br />

idarelerine karşı yapılan inşaat taahhütlerinden<br />

doğan istihkaklara ait alacaklar<br />

için Vergi Usul Kanunu’nun 323.maddesi<br />

gereğince şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.<br />

Ayrılan karşılığın taahhüt hesapları<br />

ile ilgilendirilmeyerek ayrıldığı yılın genel<br />

ticari kar zarar hesabına mal edilmesi<br />

gerekir.” denilmektedir.<br />

3- Hesaplanan KDV’nin Durumu<br />

İşletmelerin şüpheli hâle gelen ala-


MAKALE<br />

cakları çoğu durumda kredili mal veya<br />

hizmet satışlarına bağlı olarak satış bedeli<br />

üzerinden hesaplanan KDV tutarını<br />

da içermektedir. Uygulamada bu alacak<br />

içinde bulunan KDV için karşılık ayrılıp<br />

ayrılmayacağı hususu Gelir İdaresi’nce<br />

yayımlanan 334 Sıra No.lu Vergi Usul<br />

Kanunu Genel Tebliği ile netliğe kavuşturulmuştur<br />

ve hesaplanan KDV için de<br />

şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğine<br />

hükmedilmiştir. Tebliğde Katma Değer<br />

Vergisi’nin işletme alacaklarının bir unsurunu<br />

teşkil eden ve doğrudan doğruya<br />

mal (veya hizmet) tesliminden (veya ifasından)<br />

kaynaklanan bir alacak olduğu,<br />

dolayısıyla alacağın ilgili dönemin kayıtlarına<br />

girmesi ve Katma Değer Vergisi beyannamelerinde<br />

beyan edilmesi hâlinde<br />

Katma Değer Vergisi’nden kaynaklanan<br />

alacak için de şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği<br />

açıklaması yer almaktadır.<br />

4- Verilen Avansların Durumu<br />

Şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecek<br />

alacakların, ticari kazancın elde edilmesi<br />

ve idame ettirilmesi ile ilgili bulunmalı<br />

ve ticari defterlerde daha önceden hasılat<br />

hesaplarına kaydedilmiş olmalıdır. Bu<br />

sebeple sipariş avansları gibi daha önceden<br />

hasılat kaydı bulunmayan fakat tahsili<br />

şüpheli hâle gelen alacaklar için karşılık<br />

ayrılamayacağı hususu yoğun şekilde<br />

kabul görmektedir. Bu bağlamda işletmenin<br />

esas faaliyeti dışında, kayıtlara<br />

hasılat olarak girmeyen veya ticareti yapılacak<br />

veya üretilecek mal veya hizmetin<br />

maliyeti ile ilgisi olmayan alacakların,<br />

tahsilinde güçlük doğsa bile bu tür alacakların<br />

şüpheli alacak olarak değerlendirilmesi<br />

ve karşılık ayrılması söz konusu<br />

olamaz. Uygulamada “herhangi bir malın<br />

tesliminden veya ifasından önce satış<br />

bedeline mahsuben yapılan ödemeler<br />

olarak tanımlayabileceğimiz avanslar<br />

için şüpheli alacak karşılığı ayrılması<br />

mümkün bulunmamaktadır.” (Beyanname<br />

Düzenleme Kılavuzu, HUD Yayınları,<br />

Sf: 1125)<br />

Ancak karşılık ayrılacak alacağın şüpheli<br />

sayılabilmesi için mutlaka kayıtlara<br />

daha önce hasılat kaydedilmesi gerekeceği<br />

konusunda yasa maddesinde<br />

açık bir hüküm yoktur. Fakat sözü edilen<br />

maddede değişiklik yapan 2365 sayılı kanunun<br />

madde gerekçesinde karşılık ayrılmak<br />

suretiyle zarara intikal ettirilecek<br />

alacağın ticari veya zirai faaliyetin idame<br />

ettirilmesi ile ilgili olması, diğer bir ifade<br />

ile alacağın daha önce hasılat hesaplarına<br />

intikal ettirilmiş olması gerektiği belirtilmiştir.<br />

Bu nedenle daha önce “mal temini<br />

için verilen avanslara şüpheli alacak karşılığı<br />

ayrılmaz” şeklindeki görüşler karşısında,<br />

vergi idaresi, iktisadi ve ticari ha-<br />

yatın günümüzde geldiği nokta ve işletmelerin<br />

faaliyetlerini sürdürebilmek için<br />

gerekli organizasyon ve finansman kaynaklarını<br />

dikkate alarak aksi yönde görüş<br />

oluşmuştur. (Özyer, M. Ali “Vergi Usul Kanunu<br />

Uygulaması” 4. Baskı HUD Yayınları<br />

2008, Sf: 774)<br />

MUHASEBELEŞTİRİLMESİ<br />

- Alacağın Şüpheli Hâle Gelmesi<br />

128 Şüpheli Ticari Alacaklar XXX<br />

121-120 XXX<br />

- Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılması<br />

654 Karşılık Giderleri XXX<br />

129 Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı XXX<br />

- Şüpheli Alacağın Tahsili<br />

100-102 XXX<br />

128 Şüpheli Ticari Alacaklar XXX<br />

129 Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı XXX<br />

644 Konusu Kalmayan Karşılıklar XXX<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

37


38<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

YMM. Vedat NALBANTOĞLU<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinden<br />

sağlanan kazançların vergilendirilmesinde<br />

vergiyi doğuran olay bu olayın meydana<br />

geldiği tarih, elde edilen kazancın<br />

niteliği ve vergi matrahının tespiti gibi<br />

hususlar önem arz eder. Arsa payı karşılığı<br />

inşaat işlerinde, üzerinde inşaat yapılacak<br />

arsa herhangi bir iktisadi işletmeye<br />

dâhil olabildiği gibi, özel mülkiyete de<br />

ait arsaların kat karşılığı müteahhide verilmesi<br />

çok yaygın bir uygulamadır.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde,<br />

arsa sahibi ile müteahhidin birbirlerine<br />

karşı yükümlülükleri vardır. Bu kapsamda,<br />

arsa sahibinin müteahhide bağımsız<br />

bölüm ya da bölümler vermesi söz konusudur.<br />

Yaygın bir şekilde sürdürülmekte<br />

olan mezkûr işlerde, taraflar yapmayı<br />

ve vermeyi taahhüt ettikleri arsa payı ve<br />

bağımsız bölümlerin sayısı ve niteliklerini<br />

gösteren bir sözleşme yapmaktadırlar. Bu<br />

sözleşme ile arsa sahibi tarafından arsanın<br />

mülkiyeti, daha başlangıçta müteahhide<br />

devredilebildiği gibi; sadece müteahhide<br />

verilmesi taahhüt edilen bağımsız<br />

bölümlerin arsa payları üzerine “kat<br />

irtifakı hakkı” tesis ettirilerek bu paylar<br />

müteahhide devredilebilmekte veya<br />

vekâletname verilebilmekte, kendisine<br />

verilecek bağımsız bölümlerin arsa payları<br />

ise uhdesinde bırakılabilmektedir. İnşaat<br />

tamamlandığı zaman da, arsa sahibi,<br />

müteahhit veya alıcı durumundaki üçüncü<br />

şahıslar yapı kullanma izin belgelerini<br />

belediyeden kendi adlarına müracaatta<br />

bulunmak suretiyle almaktadırlar. Ayrıca<br />

müteahhitler tarafından, kendilerine<br />

ait bağımsız bölümler inşaatın başlangıcında<br />

kat irtifakı tapusu ile üçüncü şahıslara<br />

satılabilmekte; bazı arsa sahiplerince<br />

ise arsa paylarının tüm mülkiyeti kendi<br />

uhdelerinde tutulabilmekte ve müteahhide<br />

sözleşme ile verilen bölümlerin<br />

satışı da, müteahhit adına kendilerince<br />

gerçekleştirilebilmektedir. Arsa payı karşılığı<br />

inşaat işlerinde, arsa veya arsa paylarının<br />

üç durumdan birisine göre devri<br />

söz konusudur. Bunlar kısaca sözleşme<br />

MAKALE<br />

ARSA PAYI KARŞILIĞI İNŞAAT<br />

İŞLERİNİN VERGİSEL BOYUTU<br />

uyarınca; müteahhide ait olacak bağımsız<br />

bölümlere ilişkin arsa payının, tapuda<br />

daha başlangıçta müteahhide devredilmesi<br />

(satılması);mezkûr bağımsız bölümlerin<br />

arsa payları üzerine “kat irtifakı<br />

hakkı” tesis ettirilerek (veya vekâlet verilerek)<br />

bu payların müteahhide devrinin<br />

sağlanması ve arsanın tüm mülkiyetinin<br />

inşaat tamamlanıncaya kadar arsa sahibinin<br />

uhdesinde muhafaza edilerek inşaatın<br />

bitiminde müteahhide veya üçüncü<br />

kişilere satışı sırasında devredilmesidir.<br />

Arsa payının ve inşa edilen bağımsız<br />

bölümlerin teslim edildiği ya da devir<br />

olunduğu tarihler, vergiyi doğuran olayın<br />

meydana gelip gelmediğinin tespiti açısından<br />

büyük öneme haizdir. Bundan dolayı,<br />

mezkûr tarihlerin doğru olarak tespit<br />

edilmesine ihtiyaç vardır. Esasen bağımsız<br />

bölümlerin tapuya tescil işleminin<br />

yapıldığı, iskân ruhsatının alındığı veya fiilen<br />

kullanıma terk edildiği tarihler den<br />

birisi itibariyle, vergiyi doğuran olayın<br />

meydana geldiğinin kabulü mümkündür.<br />

Ayrıca, ,inşaat tamamlanmadan kat irtifaklı<br />

olarak yapılan satışlar yönünden, bu<br />

satışlarla sınırlı olarak, kat irtifakı tapusunun<br />

ilgili kişi adına tescil edildiği tarihte<br />

vergiyi doğuran olayın meydana geldiği<br />

yönünde görüşler de mevcuttur.<br />

Ticari kazanca ilişkin hüküm: 193<br />

sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Ticari<br />

kazancın tarifi” başlığını taşıyan 37’nci<br />

maddesinin birinci fıkrasında; “Her türlü<br />

ticari ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançlar<br />

ticari kazançtır.” Hükmüne yer<br />

verilmiştir. Ayrıca mezkûr maddenin ikinci<br />

fıkrasında, Gelir Vergisi kanununun uygulamasında<br />

ticari kazanç olarak kabul<br />

edilecek kazançlar bentler halinde sayılmıştır.<br />

Sözü edilen fıkranın (4) numaralı<br />

bendinde, gayrimenkullerin alım, satım<br />

ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların<br />

bu işlerinden elde ettikleri kazançların<br />

ve (6) numaralı bendinde de, satın alınan<br />

veya trampa suretiyle iktisap olunan<br />

arazinin iktisap tarihinden itibaren 5 yıl<br />

içinde parsellenerek bu müddet içinde


MAKALE<br />

veya daha sonraki yıllarda kısmen veya<br />

tamamen satılmasından elde edilen kazançların,<br />

ticari kazanç olduğu hüküm altına<br />

alınmıştır.<br />

Değer artış kazancı ve safi değer<br />

artışına ilişkin hükümler: Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun, “gelire giren diğer kazanç<br />

ve iratlar” başlığını taşıyan 80’nci<br />

maddesinde; değer artış kazançları ile<br />

arızi kazançların, kanunun mezkûr maddesinin<br />

yer aldığı bölümdeki hükümlere<br />

göre vergiye tabi gelire dâhil olduğu<br />

belirtilmiştir. Aynı kanunun “Değer artışı<br />

kazançları” ile ilgili mükerrer 80’nci<br />

maddesinde ise; bir kısım mal ve hakların<br />

elden çıkarılmasından doğan kazançlar,<br />

değer artış kazancı olarak kabul edilmiş<br />

ve bunlara maddede bentler halinde<br />

yer verilmiştir. Bu kapsamda olmak üzere,<br />

söz konusu maddenin birinci fıkrasının<br />

(6) numaralı bendinde; ivazsız olarak<br />

iktisap edilenler dışında, iktisap şekli<br />

ne olursa olsun 70’nci maddenin birinci<br />

fıkrasının (1).(2).(4) ve (7) numaralı<br />

bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde<br />

vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları<br />

gayrimenkuller dahil) ve hakların,<br />

iktisap tarihinden başlayarak beş,<br />

(01.01.2007 tarihinden önce iktisap olunan<br />

kıymetler açısından dört) yıl içinde<br />

elden çıkartılmasından doğan kazançlar,<br />

değer artış kazançları arasında sayılmıştır.<br />

Aynı bendin parantez içi hükmünde<br />

de kooperatiflerin ortaklarına, bu sıfatları<br />

dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkullerin<br />

tahsis tarihinde ortak tarafından satın<br />

alınmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.<br />

Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında<br />

da, mezkûr maddede geçen “elden çıkarma”<br />

deyiminin, değer artış kazancının<br />

elde edilmesi ile ilgili mal ve hakların satılması,<br />

bir ivaz karşılığında devir ve temliki,<br />

trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması,<br />

devletleştirilmesi, ticari şirketlerine<br />

sermaye olarak konulmasını ifade ettiği<br />

hüküm altına alınmıştır.<br />

Yine mezkûr maddenin üçüncü fıkrasında;<br />

bir takvim yılında elde edilen değer<br />

artış kazancının, menkul kıymet ve<br />

diğer sermaye piyasası araçlarının elden<br />

çıkarılmasından sağlananlar hariç olmak<br />

üzere, 7,600 Türk Lirasının gelir vergisinden<br />

müstesna olduğu belirtilmiştir.<br />

Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun<br />

mükerrer 81’nci maddesinin birinci<br />

ve ikinci fıkralarında; “Değer artışında<br />

safı kazanç, elden çıkarma karşılığında<br />

alınan para ve ayınlarla sağlanan<br />

ve para ile temsil edilen her türlü<br />

menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan<br />

mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden<br />

çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının<br />

uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen<br />

vergi ve harçların indirilmesi suretiy-<br />

le bulunur. Hâsılatın ayın ve menfaat olarak<br />

sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul<br />

Kanunu’nun değerleme ile ilgili hükümlerine<br />

göre tayin ve tespit olunur. Maliyet<br />

bedelinin mükelleflerce tespit edilmemesi<br />

halinde maliyet bedeli yerine; Vergi<br />

Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir<br />

komisyonlarınca tespit edilecek bedel,<br />

kazancı bilânço veya işletme hesabı esasına<br />

göre tespit edilen işletmelerde ise<br />

son bilânçoda veya envanter kayıtlarında<br />

gösterilen değer esas alınır.” hükümlerine<br />

yer verilmiş ve mezkûr maddenin<br />

son fıkrasında da, “Mal ve hakların elden<br />

çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan<br />

mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay<br />

hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce<br />

belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki<br />

artış oranında artırılarak tespit<br />

edilir.”<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde,<br />

arsa sahibi ile müteahhit tarafından kazanç<br />

elde edilip edilmediği; kazancın<br />

elde edildiğinin kabul edildiği durumlarsa,<br />

söz konusu kazancın hangi aşamada,<br />

hangi tarihte ve hangi türden elde edilmiş<br />

sayılacağı ve vergilendirilip vergilendirilmeyeceği<br />

hususları büyük öneme<br />

haizdir.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde, yapılan<br />

sözleşme uyarınca müteahhit tarafından<br />

arsa sahibine verilen bağımsız bölümlerin<br />

inşası için yapılan harcamalar ile<br />

müteahhidin kendisine ait bağımsız bölümler<br />

(daire, kat, dükkân v.s ) için yapılan<br />

harcamaların toplamı inşaat maliyetini<br />

oluşturur. İnşaat maliyetinin arsa sahibine<br />

verilen bağımsız bölümlere isabet<br />

eden kısmı, müteahhidin kendisine<br />

ait bağımsız bölümlerin arsa maliyetini<br />

teşkil eder. Diğer bir ifadeyle, müteahhidin<br />

kendi uhdesinde kalan bağımsız bölümlerin<br />

arsa payının maliyeti, müteahhit<br />

tarafından arsa payı karşılığında arsa<br />

sahibine teslim edilen bağımsız bölümlerin<br />

inşası için yapılan harcamaların toplamından<br />

oluşur. Müteahhide ait bağımsız<br />

bölümlerden her birinin maliyeti, toplam<br />

inşaatın maliyetinin, mezkûr bağımsız<br />

bölümlere esas alınacak bir kritere (örneğin<br />

metrekare kriteri gibi) dağıtılması<br />

suretiyle bulunur.<br />

Öte yandan, mezkûr işlerde; başlangıçta,<br />

inşaatın herhangi bir safhasında<br />

ya da işin bitiminde müteahhide ait olan<br />

daire veya işyerlerinin arsa payları, arsa<br />

sahibinin uhdesinden çıkıp müteahhide<br />

devredilir. Vergi uygulamaları açısından;<br />

yapılan işlemde arsanın karşılığında<br />

müteahhitten alınan bağımsız bölümlerin<br />

emsal bedelleri toplamı arsa sahibinin<br />

gelirini, devredilen arsa payının değeri<br />

ise katlanılan maliyeti ifade eder. İlk<br />

etapta, her ne kadar müteahhide devre-<br />

dilen arsa paylarının değeri ile karşılığında<br />

sahip olunan daire veya iş yerlerinin<br />

değerinin birbirine eşit olacağı düşünülebilirse<br />

de, gerçekte iki değer arasında<br />

bir fark olması ve bu farkın da arsa sahibinin<br />

kazancını oluşturması mümkündür.<br />

Keza, arsa payı karşılığı olarak alınan bağımsız<br />

bölümlerin elden çıkarılmasından<br />

bir kazanç sağlanması halinde, bunun da,<br />

arsa sahibinin kazancı sayılacağı tabiidir.<br />

Ayrıca bu işlemler sonucunda elde edilen<br />

kazancın niteliği, arsa sahibinin mükellefiyet<br />

durumuna veya gayrimenkul<br />

alım, satım ve inşa işlerinin devamlı olarak<br />

yapılıp yapılmamasına göre değişiklik<br />

gösterir.<br />

Müteahhit açısından ise, arsa sahibine<br />

arsanın karşılığında bırakılan daire<br />

veya iş yerleri de dâhil olmak üzere inşaat<br />

işi için yapılan harcamalar katlanılan<br />

toplam inşaat maliyetini oluşturur. Müteahhidin<br />

kendisinde kalan arsa, daire<br />

veya işyerlerinin satış bedelleri ile bunlar<br />

için katlanılan maliyetler arasındaki<br />

olumlu fark, kazancı teşkil eder.<br />

213 sayılı Vergi Usul Kanununun<br />

19’ncu maddesinde, “Vergi alacağı vergi<br />

kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın<br />

vukuu veya hukuki durumun tekemmülü<br />

ile doğar.” hükmüne yer verilmiştir.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde de;<br />

arsanın müteahhide teslimi, müteahhitten<br />

bağımsız bölümlerin alınması ve bu<br />

bölümlerin satışı dolayısıyla kazanç elde<br />

edilmesi halinde, ortaya çıkan kazancın<br />

vergiye tabi tutulup tutulmayacağı ve<br />

vergiye tabi tutulacak ise, hangi gelir unsuru<br />

kapsamında vergiye tabi tutulacağı<br />

üzerinde durulması gereken bir konudur.<br />

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun hükümlerine<br />

göre, gayrimenkullerin ve hakların<br />

elden çıkarılmasından sağlanan kazançların<br />

vergilendirilmesi, elden çıkarma<br />

işleminin ticari bir organizasyon içinde<br />

gerçekleşip gerçekleşmemesine göre<br />

farklılık gösterir. Bu konuda; ticari bir organizasyon<br />

çerçevesinde yapılan satışlardan<br />

doğan kazançlar “ticari kazanç”, ticari<br />

olarak nitelendirilmeyen satışlardan<br />

elde edilen kazançlar ise, diğer şartların<br />

da mevcudiyeti halinde, “değer artış kazancı”<br />

olarak vergilendirilir.<br />

Vergi idaresi uygulamalarında ve<br />

Danıştay’ca verilmiş olan bir kısım kararlarda,<br />

genel olarak; birden fazla gayrimenkulün<br />

veya gayrimenkullere ilişkin<br />

bağımsız bölümlerin, aynı kişiye farklı<br />

tarihlerde veya farklı kişilere aynı tarihte<br />

birbirini izleyen yıllarda satılması halinde,<br />

yapılan bu satışların devamlı olarak<br />

gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına<br />

karine teşkil ettiği gerekçesiyle,<br />

mezkûr satışlardan elde edilen gelir-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

39


40<br />

ler Gelir Vergisi Kanununun 37’nci maddesi<br />

hükmü uyarınca, “ticari kazanç” olarak<br />

kabul edilmiştir.<br />

Gelir Vergisi kanununun mükerrer<br />

80’nci maddesi hükmüne göre; özel mülkiyete<br />

konu arsa (veya arsa payı) karşılığında<br />

bağımsız bölüm ya da bölümler<br />

alınmasında, değer artış kazancının oluşup<br />

oluşmağının ve vergiyi doğuran olayın<br />

meydana gelip gelmediğinin tespiti<br />

açısından, mezkûr maddede belirtilen<br />

süre ile yapılacak mukayesede, ‘arsanın<br />

iktisap tarihi ile müteahhide teslim tarihi<br />

arasında geçen sürenin mi; yoksa arsanın<br />

iktisap tarihi ile bağımsız bölüm yada<br />

bölümlerin iktisap olduğu tarih arasında<br />

kalan sürenin mi’ esas alınacağı hususlarının<br />

öncelikle açıklığa kavuşturulmasına<br />

ihtiyaç vardır.<br />

Arsanın iktisap tarihi ile müteahhide<br />

teslim tarihi arasında geçen sürenin,<br />

kanunda belirtilen ve değer artış kazancı<br />

sayılıp sayılmama ile ilgili bulunan süre<br />

ile ilgili hesaplamada, esas alınması lazımdır.<br />

Uygulamada arsanın iktisap tarihi<br />

ile bağımsız bölüm ya da bölümlerin alındığı<br />

tarih arasında geçen sürenin dikkate<br />

alınması söz konusudur. Diğer bir ifadeyle,<br />

arsa payının karşılığını teşkil eden bağımsız<br />

bölümlerin müteahhitçe arsa sahibine<br />

verildiği tarih, arsanın elden çıkarıldığı,<br />

gelirin elde edildiği ve aynı zamanda<br />

yeni kıymetlerin iktisap olunduğu<br />

tarih olarak kabul edilmektedir. Elde olunan<br />

bağımsız bölümlerin iktisap tarihi ile<br />

bunların elden çıkarıldıkları tarih arasındaki<br />

süre de, keza, yeni edinilen ve elden<br />

çıkarılan bağımsız bölümler ile ilgili olarak<br />

değer artış kazancının oluşup oluşmadığının<br />

belirlenmesinde göz önünde<br />

bulundurulmaktadır.<br />

Yine, arsa sahibinin kazancı değer artış<br />

kazancı olabileceği gibi, ticari kazanç<br />

da olabilir. Elde edilen kazancın 193 sayılı<br />

Gelir Vergisi Kanunun mükerrer 80’nci<br />

maddesi uyarınca değer artış kazancı<br />

olması halinde, vergiye tabi tutulacak<br />

safi değer artışının aynı kanunun 81’nci<br />

maddesi hükmüne göre tespit edilmesi<br />

gerekir. Mükerrer 80’nci maddede, elden<br />

çıkarma deyiminin, mal ve hakların<br />

satılmasını bir bedel karşılığında devir<br />

ve temlikini, trampa edilmesini, takasını,<br />

kamulaştırılmasını, devletleştirilmesini,<br />

ticaret şirketlerine sermaye olarak<br />

konulmasını ifade ettiği belirtildiğinden,<br />

mükerrer 81’nci maddeye göre arsa karşılığı<br />

inşaat işlerinde; arsa payının teslimi<br />

ve bu payın karşılığında bağımsız bölüme<br />

ilişkin olarak hesaplanan toplam değerden,<br />

teslim edilen arsanın maliyet bedeli<br />

ile arsa sahibinin teslim dolayısıyla yaptığı<br />

giderler ile ödenen vergi ve harçların<br />

indirilmesi suretiyle bulunacaktır. Aynı<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

maddenin son fıkrası uyarınca da; elden<br />

çıkarılan malların maliyet bedeli, bunların<br />

elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere<br />

ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) artış oranında<br />

arttırılarak tespit edilecek ancak, endekslemenin<br />

yapılması için artış oranının<br />

%10 veya bu oranın üzerinde olması gerektiği<br />

hususuna dikkat edilecektir. Ayrıca<br />

söz konusu kazançtan, satışın yapıldığı<br />

yıla ilişkin olarak belirlenen değer artış<br />

kazancı istisna tutarı düşülecektir.<br />

Bunun dışında, gayrimenkul alım, satım<br />

ve inşa işlerinin bir ticari organizasyon<br />

dâhilinde ve devamlı olarak yapıldığı<br />

durumlarda, mezkûr işlerden elde edilen<br />

kazanç “ticari kazanç” olarak vergilendirilecektir.<br />

Özel mülkiyete konu arsanın bağımsız<br />

bölüm karşılığı müteahhide verilmesi<br />

ve müteahhitten bağımsız bölüm alınması<br />

işlemlerinde, vergiyi doğuran olayın<br />

meydana gelip gelmediğinin ve vergilendirme<br />

durumunda, gelirin hangi gelir<br />

unsuru kapsamında değerlendirileceğinin<br />

tespit edilmesinin önemi büyüktür.<br />

Vergi idaresinin bu konulara ilişkin görüşü,<br />

hemen hemen bellidir. Nitekim İstanbul<br />

Vergi Dairesi Başkanlığı’nca arsa payı<br />

karşılığı inşaat işleriyle ilgili olarak çok sayıda<br />

mukteza verilmiş olup, bu muktezalarda<br />

yer alan görüşler, kısaca şöyledir;<br />

1.) İdarenin Arsa Payı Karşılığı<br />

İnşaat İşlerinde İki Ayrı Teslim Ve<br />

Satış İşlemi Bulunduğuna İlişkin Görüşü:<br />

İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nca<br />

verilen bir muktezada; satın alma suretiyle<br />

iktisap edilen arsanın gayrimenkul<br />

satış vaadi sözleşmesi ile kat karşılığı müteahhide<br />

teslimi ile arsa karşılığı edinilen<br />

gayrimenkullerin iktisap edilmelerini<br />

takiben elden çıkarılmasının, ayrı teslim<br />

ve satış işlemi olarak değerlendirilmesinin;<br />

arsanın kat karşılığı müteahhide tesliminde<br />

bir ivaz karşılığı devir söz konusu<br />

olacağı için, değer artış kazancının uygulanmasına<br />

esas kanunda belirtilen sürenin<br />

tespitinde, arsanın iktisap tarihi ile<br />

müteahhide teslimi sonrası elde edilen<br />

bağımsız bölümlerin arsa sahibine fiilen<br />

teslim veya tapuya tescil tarihi arasındaki<br />

sürenin dikkate alınmasının ve ayrıca,<br />

arsa sahibi tarafından arsa karşılığı olarak<br />

iktisap olunan bağımsız bölümlerin satışından<br />

bir kazanç sağlanması halinde, bu<br />

kazancın da, niteliğine göre değer artış<br />

kazancı ya da ticari kazanç olarak vergilendirilmesinin<br />

gerekeceği görüşüne yer<br />

verilmiştir.<br />

Yine konu ile ilgili başka bir muktezada;<br />

satın alma suretiyle iktisap edilen<br />

arsanın daha sonra kat karşılığı müteah-<br />

MAKALE<br />

hide teslimi ile arsa karşılığı müteahhide<br />

teslimi ile arsa karşılığı edinilen gayrimenkullerin<br />

iktisabını takiben elden çıkarılmasının<br />

ayrı teslim ve satış işlemi olarak<br />

değerlendirilmesi; arsanın bir ivaz<br />

karşılığı devri dolayısıyla elde edilen bağımsız<br />

bölümlerin arsa sahibine fiilen<br />

teslim veya tapuya tescil tarihi arasındaki<br />

sürenin dikkate alınması ve değer artış<br />

kazancının hesaplanması sırasında arsanın<br />

endekslenmiş maliyet bedeli ile arsa<br />

sahibinin elden çıkarma nedeniyle uhdesinde<br />

kalan giderler ile ödenen vergi<br />

ve harçların göz önünde bulundurulması,<br />

sahip olunan bağımsız bölümlerin elden<br />

çıkarılması durumunda da, buna paralel<br />

şekilde işlem yapılması gerektiği belirtilmiştir.<br />

2.) İdarenin, Arsa Payı Karşılığı<br />

İnşaat İşlerinde Arsa Sahibi Yönünden<br />

Elde Edilen Kazancın Niteliğine<br />

İlişkin Görüşü;<br />

İdarenin arsa payı karşılığı inşaat işlerinde<br />

arsa sahibi yönünden elde edilen<br />

kazancın vergilendirilip vergilendirilmeyeceği<br />

ve şayet vergilendirme yapılacaksa,<br />

ticari kazanç olarak mı; yoksa değer<br />

artış kazancı olarak mı vergiye tabi tutulacağına<br />

ilişkin görüşü bellidir. Her şeyden<br />

önce idare, arsa sahibince elde edilen<br />

kazancın, kanunda belirtilen şartların<br />

mevcudiyeti halinde, değer artış kazancı<br />

ya da ticari kazanç olarak vergiye tabi tutulması<br />

gerektiği görüşüne sahiptir.<br />

Vergilemede, kazancın niteliğinin belirlenmesi<br />

hassas bir noktayı teşkil ettiğinden,<br />

konu ile ilgili bir muktezada; gayrimenkullerde<br />

iktisap tarihi olarak tapuda<br />

tescil işleminin yapıldığı, tescilden<br />

önce fiilen kullanıma bırakılan durumlarda<br />

fiilen kullanıma bırakılan durumlarsa<br />

fiilen kullanıma bırakılma tarihinin<br />

esas alınacağı; birden fazla gayrimenkulün<br />

veya gayrimenkullere ilişkin bağımsız<br />

bölümlerin, aynı kişiye farklı tarihlerde<br />

veya farklı kişilere aynı tarihte satılması<br />

veya birbirini izleyen yıllarda satılması<br />

durumunda, yapılan satışların devamlı<br />

olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına<br />

karine teşkil edeceği ve bu işlerden<br />

elde edilecek gelirin Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun 37’nci maddesi hükmü uyarınca<br />

“ticari kazanç” olarak vergilendirilmesi<br />

gerekeceği açıklanmıştır. Bir başka<br />

muktezada da; ticari kazanç açısından<br />

gayrimenkul alım-satım ve inşa işlerinin<br />

ticari bir organizasyon çerçevesinde yapılması,<br />

devamlılık kasıt ve niyeti taşıması<br />

veya muamelede çokluk olması halinde<br />

bu faaliyetin ticari faaliyet kapsamında<br />

inşaat işi olarak kabul edileceği ve bu<br />

faaliyetlerden doğan kazancın Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun ticari kazanca ilişkin hü-


MAKALE<br />

kümlerine göre vergiye tabi tutulması<br />

gerekeceği belirtilmiştir.<br />

Mezkûr işlerle ilgili kazancın vergilendirilmesinde<br />

keza, idare; faaliyetin<br />

devamlılık kasıt ve niyeti ile yapıldığını<br />

belirleyen objektif ölçünün, muamelenin<br />

çokluğu olduğu; muamelenin çokluğundan<br />

da, gayrimenkullerin aynı takvim<br />

yılı içerisinde birden fazla takvim yılı<br />

içerisinde birden fazla defada veya takip<br />

eden birden fazla takvim yılında art arda<br />

satılmasının anlaşılması gerektiği; ayrıca,<br />

arsa sahibinin arsası üzerine müteahhitçe<br />

kat karşılığı inşaat yapılmasının gayrimenkulün<br />

vasfını değiştireceği ve inşaat<br />

sonucu, arsa sahibine teslim edilen daire<br />

niteliğindeki gayrimenkulün bağımsız<br />

bölümlerinin tapuya tescil veya fiilen<br />

teslim alınma tarihinin, yeni bir iktisap<br />

(edinme) olarak dikkate alınması icap ettiği<br />

görüşündedir.<br />

Her şeyden önce idarece; özel mülkiyete<br />

konu arsanın arsa sahibi tarafından<br />

müteahhide verilerek bağımsız bölüm<br />

alınması ve alınan bağımsız bölümlerin<br />

elden çıkarılmasında, kazanç tespiti<br />

açısından, iki ayrı teslim ve satış işlemi<br />

bulunduğunun kabul edildiği açıktır.<br />

Diğer bir ifadeyle; idare tarafından, kanunda<br />

belirtilen süre içerisinde (arsanın<br />

ilk iktisap tarihi ile müteahhitten bağımsız<br />

bölümlerin alındığı tarih arasında geçen<br />

sürenin, mevcut hükme göre beş yıla<br />

tamamlanmasından önce) arsanın müteahhide<br />

teslim edilmesi ve iktisap bedeli<br />

ile müteahhide teslim bedeli arasında<br />

müspet bir fark olması durumunda,<br />

aradaki farkın değer artış kazancı sayılması,<br />

arsa sahibince yeni iktisap olunan<br />

bağımsız bölümlerin keza kanunda öngörülen<br />

süre içerisinde elden çıkarılması<br />

halinde de, aynı doğrultuda işlem yapılması<br />

esası benimsenmiştir. Ancak; bağımsız<br />

bölümlerin iktisap edildikleri tarihten<br />

sonra, aynı kişiye farklı tarihlerde<br />

veya farklı kişilere aynı tarihte satılması<br />

halinde, yapılan bu satışların devamlı<br />

olarak gayrimenkul alım-satım işiyle uğraşıldığına<br />

karine teşkil ettiği kabul edilerek,<br />

satıştan elde edilen gelir, Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun 37’nci maddesi hükmü<br />

uyarınca “ticari kazanç” olarak vergiye<br />

tutulacaktır. Bu arada mevcut uygulamaya<br />

göre, diğer bir muktezada iktisap tarihinden<br />

itibaren beş yıl (01.01.2007 tarihinden<br />

önce iktisap olunan gayrimenkuller<br />

yönünden dört yıl) geçtikten sonra<br />

aynı kişiye gayrimenkullerin topluca satılmasından<br />

doğan kazanç, “değer artışı<br />

kazancı” olarak vergilendirilmeyecektir.<br />

Yukarıda açıkladığımız nedenlerden<br />

dolayı, müteahhitten alınan bağımsız bölümlerin<br />

şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırını<br />

aşacak şekilde satışa konu edilmesi, gay-<br />

rimenkul alım-satım ve inşa işlerinin ticari<br />

bir organizasyon içinde yapıldığı anlamına<br />

geleceğinden ve bu şekilde yürütülen<br />

faaliyet dolayısıyla mükellefiyet tesisinin<br />

gerekeceği tabiidir.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde<br />

inşa edilen bağımsız bölümler yönünden<br />

vergiyi doğuran olayın meydana geldiği<br />

tarihin doğru olarak tespit edilmesi gerektiğinden,<br />

bağımsız bölümlerin tapuya<br />

tescil işleminin yapıldığı, bunlara ilişkin<br />

iskân ruhsatının alındığı veya söz konusu<br />

kıymetlerin fiilen kullanıma terk edildiği<br />

tarihlerden birisi vergiyi doğuran olayın<br />

meydana geldiği tarih olarak ortaya çıkabilecektir.<br />

Ayrıca, Vergi idaresi kat karşılığı inşaat<br />

sözleşmesi uyarınca kat irtifakı kurulduktan<br />

sonra müteahhidin sahip olacağı<br />

dairelerin tapuda müteahhit adına<br />

tescil edilmeden arsa sahibinden alınan<br />

vekâletname ile 3’ncü kişilere satılması<br />

halinde satıştan doğan kazancın, ticari<br />

kazanç olarak vergiye tabi tutulacağı<br />

görüşündedir. Nitekim “kat karşılığı arsa<br />

tesliminde iktisap edilecek bağımsız bölümlerin<br />

inşaat tamamlanmadan kat ittifakı<br />

esas alınarak satılmasında maliyet<br />

bedelinin ne şekilde tespit edileceği’nin<br />

sorulması üzerine, verilen bir cevapta”<br />

Arsanın kat karşılığı veren arsa sahibi,<br />

karşılık olarak hak kazandığı bağımsız bölümleri,<br />

inşaatın bitmesi veya yapı kullanım<br />

izini belgesi alınmasını müteakiben<br />

satabileceği gibi inşaatın herhangi bir<br />

safhasında arsa payı üzerinden tesis edilen<br />

kat irtifaklarının satışı yoluna gidebilir.<br />

Bu şekilde henüz inşaatı bitmemiş dairelere<br />

ilişkin kat irtifakın devri halinde,<br />

kat irtifakı devrinin tapuda tescil edildiği<br />

tarihte vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş<br />

olur. Zira bağımsız bölümün kat irtifaklı<br />

olarak devriyle arsa sahibi satışa ilişkin<br />

edimini yerine getirmiş olmaktadır.<br />

Bir başka anlatımla kat irtifaklı daireyi satan<br />

arsa sahibi yönünden kat irtifakı devrinin<br />

tapuda tesciliyle satış işlemi mahiyet<br />

ve tutar olarak kesinleşmekte ve vergiyi<br />

doğuran olay vuku bulmaktadır. Bu<br />

devir ile birlikte arsa sahibi ile müteahhit<br />

arasında düzenlenen sözleşme, devir<br />

edilen kat irtifaklı bağımsız bölüm itibariyle<br />

yeni sahibine intikal etmekte ve alıcı<br />

sözleşme kapsamındaki bağımsız bölümün<br />

sözleşmeye uygun olarak teslim<br />

alma yönünden müteahhitten alacaklı<br />

hale gelmektedir” denilmiştir.<br />

Vergi idaresinin; inşaat tamamlanmadan<br />

kat irtifakı olarak yapılan satışlar<br />

yönünden, bu satışlarla sınırlı olarak,<br />

kat irtifakı tapusunun ilgili kişi adına tescil<br />

edildiği tarihte vergiyi doğuran olayın<br />

meydana geldiği görüşüne sahip olduğu<br />

açıktır.<br />

İstanbul Deftarlığı’nın bir muktezasında,<br />

inşaat aşamasında yapılan satışlar<br />

dolayısıyla fatura düzenlenmesi durumunda,<br />

ticari kazancın elde edilmesi yönünden<br />

tahakkuk esası geçerli olduğu;<br />

tahakkukun ise gelirin miktar ve mahiyet<br />

itibariyle kesinleşmesini ifade ettiği, bunun<br />

için geliri doğuran işlemin tekemmül<br />

etmesinin gerekli olduğu ve ticari faaliyet<br />

içerisinde satılan mal veya yapılan bir<br />

hizmet bedeli taraflarca belirlenip fatura<br />

kesildiğinde, gelir veya giderin tahakkuk<br />

etmiş kabul edileceği görüşü yer almıştır.<br />

Ayrıca, aynı muktezada, iskân ruhsatı<br />

alınmamış olsa bile tapuya tescilden<br />

önce kullanıma tahsis halinde; teslim tarihinden<br />

itibaren yedi gün içinde fatura<br />

düzenlenmesi gerektiği ve daha sonra,<br />

tapuda arsa payı devrinden itibaren,<br />

para ile ifade edilebilen bir değerin tahsilinde,<br />

bu tahsilat içinde keza fatura düzenlenmesinin<br />

icap ettiği belirtilmiştir.<br />

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (1)<br />

ve (2)’nci maddeleri hükümlerine göre<br />

gerçek kişilerin gelirleri vergiye tabi olup,<br />

kanunda belirtilen kazanç ve irat unsurlarından<br />

birisine giren gelirin elde edilmesi<br />

halinde, bu gelir için Kanunda aksine<br />

bir hüküm olmadıkça aynı Kanunun<br />

85’nci maddesi uyarınca yıllık beyanname<br />

verilmesi ve beyanı gereken gelirlerin<br />

de, verilecek beyannamede toplanması<br />

gerekir. Öte yandan Adı geçen Kanunun<br />

37’nci maddesinin birinci fıkrasında<br />

her türlü ticari ve sınaî faaliyetlerden<br />

doğan kazancın ticari kazanç olduğu<br />

ve aynı maddenin ikinci fıkrasının 4 numaralı<br />

bendinde, gayrimenkullerin alım,<br />

satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların<br />

bu işlerinden sağladıkları kazançların<br />

ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir.<br />

Söz konusu Kanunun Mükerrer<br />

80’nci maddesinin (6) numaralı bendinde<br />

de, iktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız<br />

olarak iktisap edilenler hariç) aynı Kanunun<br />

70’nci maddesinin birinci fıkrasının<br />

(1).(2).(4) ve (7) numaralı bentlerinde<br />

yazılı mal ve hakların, iktisap tarihinden<br />

başlayarak beş (01.01.2007 tarihinden<br />

önce iktisap edilen kıymetler yönünden<br />

dört) yıl içinde elden çıkarılmasından<br />

doğan kazançların değer artış kazancı<br />

olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca, mezkûr<br />

bendin sonundaki parantez içi hükümde,<br />

kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları<br />

dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkullerin<br />

tahsis tarihinde ortak tarafından satın<br />

alınmış sayılacağı açıklanmıştır.<br />

Yukarıda sözü edilen hükümlere<br />

göre; arsa payı karşılığı inşaat işlerinde,<br />

arsa sahibi tarafından müteahhide arsa<br />

tesliminden sağlanan kazançlar ile bu<br />

teslim karşılığında alınan bağımsız bö-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

41


42<br />

lümlerin elden çıkarılmasından kaynaklanan<br />

kazançların, bu işlerin ticari özellik<br />

taşımadığı durumlarda, değer artış kazancı<br />

olarak kabul edilerek vergiye tabi<br />

tutulmasının gerekeceği tabiidir.<br />

Değer artışında safi kazanç vergilendirileceğinden,<br />

safi kazanç, adı geçen Kanunun<br />

mükerrer 81’nci maddesi hükmüne<br />

göre tespit edilecektir. Bu hüküm uyarınca,<br />

safi kazancın tespitinde; elden çıkarma<br />

karşılığında alınan para ve ayınlarla<br />

sağlanan ve para ile temsil edilebilen<br />

her türlü menfaatin tutarından, elden<br />

çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri<br />

ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan<br />

ve satıcının uhdesinde kalan giderler<br />

ile ödenen vergi ve harçlar indirilecektir.<br />

Hâsılatın ayın ve menfaat olarak<br />

sağlanan kısmının tutarı, Vergi Usul Kanununun<br />

değerlemeye ilişkin hükümlerine<br />

göre tayin ve tespit olunacaktır. Ayrıca,<br />

mal ve hakların elden çıkarılmasında<br />

iktisap bedeli, iktisap tarihi ile elden çıkarılan<br />

ay hariç olmak üzere, elde çıkarma<br />

tarihi arasında ÜFE’ de (Üretici Fiyat Endeksinde)meydana<br />

gelen artışın %10’dan<br />

fazla olması durumunda endeksleme yoluyla<br />

artırılmış iktisap bedeli maliyet bedeli<br />

olarak dikkate alınabilecektir.<br />

Esasen, daha önce de belirtildiği gibi<br />

arsa veya gayrimenkul alım satımı ile inşaat<br />

işlerinin devamlı olarak yapılmasından<br />

sağlanan kazançlar, sözü edilen Kanunun<br />

37’nci maddesi hükmü uyarınca<br />

ticari kazanç olarak kabul edilecek ve<br />

buna ilişkin hükümlere göre vergiye tabi<br />

tutulacaktır.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde;<br />

elde edilen kazançların niteliğinin, elde<br />

edilme tarihinin ve tutarının belirlenmesi<br />

gerektiğinden, vergi idaresince bu konuda;<br />

arsa payının teslimi ve bunun karşılığında<br />

bağımsız bölümlerin alınması<br />

mezkûr bölümlerin satılmasının, iki ayrı<br />

teslim ve satış işlemini Teşkil ettiği görüşü<br />

benimsenmiştir. Buna göre, öncelikle<br />

araşanın iktisap tarihi ile müteahhitten<br />

bağımsız bölümlerin alındığı tarih<br />

arasında geçen süre, değer artış kazancının<br />

oluşup oluşmağının tespit bakımından<br />

kanunda belirtilen süre ile mukayesede<br />

esas alınacaktır. Bu aşamada, ortaya<br />

çıkabilecek kazanç da, devir konusu<br />

olan arsa payına isabet eden maliyet bedeli<br />

ve sair ödemeler toplamı ile bu arsa<br />

payı karşılığında elde olunan bağımsız<br />

bölümlerin emsal bedeli arasındaki fark<br />

kadar olacaktır. Söz konusu işlemde arsa<br />

payı karşılığı bağımsız bölümlerin alındığı<br />

tarih, bir taraftan arsanın teslim tarihi<br />

diğer taraftan mezkûr bölümlerin iktisap<br />

tarihi ifade edecektir. Bağımsız bölümlerin<br />

iktisap tarihlerinden başlayarak, kanunda<br />

yazılı süre içerisinde elden çıkar-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

tılması halinde de, değer artış kazancı<br />

meydana gelebilecektir<br />

İnşaat tamamlanmadan kat irtifaklı<br />

olarak yapılan satışlar yönünden teslim<br />

ve vergiyi doğuran olayın, kat irtifakı<br />

ile devrin tapuya tescil olunduğu tarihte<br />

meydana geldiğinin kabul edilmesi söz<br />

konusu olabilecektir.<br />

Arsa payı karşılığı inşaat işlerinde iki<br />

ayrı teslim ve satış işleminin olduğu yönünde,<br />

bir Danıştay kararına rastlanmamıştır.<br />

Fakat yazımızda da belirtildiği üzere,<br />

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel<br />

Kurulu’nca 2004 yılında görülen bir davada;<br />

kişinin kat edinme karşılığında arsasını<br />

müteahhide vermesi ve inşa edilen<br />

binada kat sahibi olmasının, servetin<br />

değerlendirilmesi ve servetin biçim değiştirmesi<br />

olduğu, ayrıca edinilen dairelerin,<br />

arsanın iktisap tarihinden dört yıl<br />

geçtikten sonra satılmış bulunduğu gerekçesiyle<br />

değer artış kazancından söz<br />

edilmeyeceğine karar verilmiştir.<br />

MAKALE


MAKALE<br />

GİRİŞ<br />

<strong>SMMM</strong>. Mehmet ERCİYES<br />

Erciyes Üniv. Sos. Bil. Enst.<br />

Finansman A.B.D. Doktora Öğrencisi<br />

DERNEK VE VAKIFLARA AİT İKTİSADİ<br />

İŞLETME-İŞTİRAK HİSSESİ İLİŞKİSİ:<br />

GELİR VERGİSİ TEVKİFATI SORUNU<br />

Dernek ve vakıflar gelişmiş toplumlarda<br />

sosyal hayatın düzenlenmesinde,<br />

toplumsal bilincin yerleşmesinde ve gelişmesinde<br />

çok önemli bir yere sahiptir.<br />

Ülkemizde 31.12.2009 tarihi itibariyle<br />

83.387 adet faal dernek 1 , 4.463 adet 2<br />

yeni kanuna göre kurulmuş faal vakıf bulunmaktadır.<br />

Dernek, kazanç paylaşma dışında,<br />

kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak<br />

bir amacı gerçekleştirmek üzere en<br />

az yedi gerçek veya tüzel kişinin bilgi ve<br />

çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek<br />

suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip<br />

kişi topluluklarıdır. Vakıf ise gerçek<br />

veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları<br />

belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleri<br />

ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.<br />

Dernek ve vakıflar sosyal faaliyetlerinin<br />

yanı sıra, amaçlarını gerçekleştirebilmek<br />

ve varlıklarını sürdürebilmek için<br />

gerekli olan geliri temin etmek amacıyla<br />

ticari faaliyette bulunabilirler. Bu ticari<br />

faaliyetlerini 5737 sayılı Vakıflar<br />

Kanunu’nun 26’ıncı maddesinde de belirtildiği<br />

üzere iktisadî işletme veya şirket<br />

kurarak ya da kurulmuş şirketlere ortak<br />

olarak yaparlar. Şirketler dâhil iktisadî işletmelerden<br />

elde edilen gelirler derneğin<br />

ve vakfın amacından başka bir amaca<br />

tahsis edilemez.<br />

Görüleceği üzere dernek ve vakıflar<br />

ticari faaliyetlerini iki farklı şekilde<br />

gerçekleştirebilirler. Birincisi tüzel kişiliği<br />

haiz ticaret şirketleri kurarak ya da<br />

bunlara ortak olarak, diğeri ise tüzel kişiliği<br />

haiz olmayan iktisadi işletmeler aracılığıyladır.<br />

Bu <strong>makale</strong>de dernek ve vakıfların<br />

ticari faaliyetlerini gerçekleştirmede<br />

kullandıkları iki tür müesseseden<br />

biri olan iktisadi işletmeler incelenecek<br />

olup, ayrıca bu işletmelerde elde edilen<br />

kârların dernek ve vakıf hesaplarına aktarılmasında<br />

gelir vergisi tevkifatı yapılıp<br />

yapılmayacağı tartışılacaktır.<br />

İKTİSADİ İŞLETME KAVRAMI<br />

İktisadi işletme müessesi kar amacı<br />

gütmeyen dernek ve vakıfların kendi<br />

amaçlarını gerçekleştirmek, varlıklarını<br />

sürdürebilmek için gerekli olan geliri<br />

elde etmek üzere ticari faaliyette bulunmasıyla<br />

ortaya çıkmıştır. Mevzuatımızda<br />

bu müesseseyi açıkça tanımlayan<br />

bir düzenleme bulunmamaktadır. Sanayi<br />

ve Ticaret Bakanlığı’nın 9.12.1998 ve<br />

10185 sayılı yazılarında; “Vakıfların kurmuş<br />

oldukları iktisadi işletmelerin, ticari<br />

işletme niteliğinde oldukları ve Türk Ticaret<br />

Kanunu hükümlerine tabi bulundukları,<br />

ancak tüzel kişiliğe haiz bulunmamaları<br />

nedeniyle vakıftan ayrı işletme adına<br />

mal iktisap edemeyecekleri sonuç ve<br />

kanaatine varılmıştır” denilmektedir. Bu<br />

yazıdan da anlaşılacağı üzere açıkça tanımı<br />

olmayan iktisadi işletmeler için Türk<br />

Ticaret Kanunu’nda yer alan ticari işletmelere<br />

atıfta bulunulmaktadır. Ayrıca iktisadi<br />

işletmenin tüzel kişiliği haiz olmadığı<br />

ve bir parçası olduğu dernek ve vakıftan<br />

ayrı bir mal varlığının olamayacağı<br />

belirtilmektedir.<br />

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1.inci<br />

maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi<br />

hükmüne göre, dernek veya vakıflar (tüzel<br />

kişiliği itibarıyla) kurumlar vergisinin<br />

konusu dışında olup, bunlara ait iktisadi<br />

işletmeler kurumlar vergisine tabidir.<br />

Kurumlar Vergisi Kanununun 2’nci<br />

maddesinde ise dernek ve vakıflara ait<br />

veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan<br />

ve sermaye şirketleri ile kooperatifler<br />

dışında kalan ticari, sınaî ve zirai işletmeler<br />

ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler,<br />

dernek veya vakıflara ait iktisadi<br />

işletmeler olarak tanımlanmıştır.<br />

Dernek veya vakfa ait bir iktisadi işletmenin<br />

varlığından söz edilebilmesi<br />

için iktisadi işletmenin;<br />

• Dernek veya vakfa ait veya bağlı<br />

olması (ait olma, sermaye bakımından;<br />

bağlı olma ise idari ba-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

43


44<br />

kımdan bağlılığı ifade eder),<br />

• Sermaye şirketi veya kooperatif<br />

şeklinde kurulmamış olması,<br />

• Ticari, sınaî veya zirai alanda<br />

devamlı olarak faaliyette bulunması<br />

gerekmektedir.<br />

İktisadi işletmelerin yukarıda da belirtildiği<br />

üzere sermaye şirketi veya kooperatif<br />

şeklinde kurulmamaları şarttır.<br />

Aksi halde, dernek veya vakfa ait iktisadi<br />

işletme olarak değil, sermaye şirketi ya<br />

da kooperatif olarak müstakilen vergiye<br />

tabi tutulurlar.<br />

İKTİSADİ İŞLETME KÂRLARI ÜZE-<br />

RİNDEN GELİR VERGİSİ TEVKİFATI<br />

YAPILIP YAPILMAYACAĞI SORUNU<br />

Mevzuatımızda açık bir düzenlemeye<br />

sahip olmayan iktisadi işletmelerle ilgili<br />

yaşanan sorunların başında iktisadi<br />

işletmelerde elde edilen kârların bağlı<br />

bulundukları dernek ve vakıf hesaplarına<br />

aktarılmasında Gelir Vergisi (GVK)<br />

94/b-i maddesi gereğince tevkifat yapılıp<br />

yapılmayacağıdır. <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nca verilen bir özelgede 3 iktisadi<br />

işletmede elde edilen kârın vakıf<br />

hesaplarına aktarılması Vakıf açısından<br />

iştirak hissesine bağlı iştirak kazancı olarak<br />

değerlendirilmiş ve tevkifata tabi tutulması<br />

gerektiği belirtilmiştir. Aynı şekilde<br />

Danıştay 4’üncü Dairesini K:2004/432<br />

sayılı kararında da aynı şekilde iktisadi işletme<br />

kârlarının bağlı oldukları vakıf için<br />

iştirak hissesi kapsamında iştirak kazancı<br />

olarak değerlendirileceği ve bu nedenle<br />

de GVK 94/b-i maddesi gereğince tevkifata<br />

tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir.<br />

Burada dikkat edilmesi gereken husus<br />

iktisadi işletmelerin dernek ve vakıflar<br />

açısından iştirak hissesi kapsamında<br />

değerlendirilip değerlendirilmeyeceği<br />

ve dolayısıyla da iktisadi işletmede elde<br />

edilen kârların bağlı bulundukları dernek<br />

ve vakıflar açısından iştirak kazancı<br />

olarak dikkate alınıp alınmayacağıdır.<br />

Bu sorunu çözebilmek için gerek bahsi<br />

geçen özelgede gerekse Danıştay 4’üncü<br />

Dairesi’nin K:2004/432 sayılı kararında<br />

belirtilen açıklamalar doğrultusunda iktisadi<br />

işlemelerde elde edilen kâr ile GVK<br />

94/b-i maddesi gereğince yapılan tevkifat<br />

arasında nasıl bir illiyet bağının oluştuğu<br />

araştırılmalıdır.<br />

Gelir Vergisi Kanunu 94/b-i maddesinde<br />

“Tam mükellef kurumlar tarafından;<br />

tam mükellef gerçek kişilere, gelir<br />

ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara<br />

ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan,<br />

75’inci maddenin ikinci fıkrasının<br />

(1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı<br />

kâr paylarından tevkifat yapılacağı be-<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

lirtilmektedir. Bu maddeye göre tevkifat<br />

yapılabilmesi için GVK 75’inci maddenin<br />

ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı<br />

bentlerinde yazılı kâr paylarının bilinmesi<br />

gerekmektedir.<br />

Gelir Vergisi Kanunu’nun 75’inci<br />

maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı<br />

bendinde her nevi hisse senetlerinin<br />

kâr payları belirtilmekte; (2) numaralı<br />

bendinde limited şirket ortaklarının,<br />

iş ortaklıklarının ortakları ve komanditerlerin<br />

kâr payları ile kooperatiflerin dağıttıkları<br />

kazançlar da dahil olmak üzere iştirak<br />

hisselerinden doğan kazançlar belirtilmekte<br />

ve (3) numaralı bendinde ise<br />

kurumların idare Meclisi Başkan ve üyelerine<br />

verilen kar payları yer almaktadır.<br />

Görüleceği üzere GVK 75’inci maddenin<br />

ikinci fıkrasının (2) numaralı bendinde iştirak<br />

kazançları, iştirak hisselerinden doğan<br />

kazanç olarak ifade edilmektedir. Bu<br />

durumda iktisadi işletmelerde elde edilen<br />

‘kâr ile GVK 94/b-i maddesi gereğince<br />

yapılan tevkifat arasında illiyet bağının<br />

kurulmasında iştirak hissesi kavramı<br />

ve kapsamının ne olduğu en önemli noktayı<br />

oluşturmaktadır.<br />

İştirak, kelime anlamı olarak ortaklık,<br />

ortak olma, paydaşlık anlamına gelmektedir.<br />

4 Türk Ticaret Kanunu’nda iştirak<br />

hissesinin doğrudan tanımı yapılmamakla<br />

birlikte, bir ticaret ortaklığına iştirak<br />

etmek, katılmak anlamında kullanılmaktadır<br />

(TTK Md.508, Md.516, Md.554 ). İştirak<br />

hissesinin tanımı ve kapsamı ile ilgili<br />

en açık ifade 03.04.2007 tarihinde Resmi<br />

Gazete’de yayınlanan 1 Seri No’lu Kurumlar<br />

Vergisi Genel Tebliği’nin 5.6.2.2.2.<br />

“İştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa<br />

senetleri” başlıklı bölümünde yer almaktadır.<br />

Bu tebliğe göre iştirak hissesi<br />

deyimi “menkul değerler portföyüne<br />

dahil hisse senetleri ile ortaklık paylarını<br />

ifade etmektedir”. Nelerin iştirak hissesi<br />

olduğu da bu tebliğde açıkça belirtilmiştir.<br />

Buna göre iştirak hisseleri;<br />

• Anonim şirketlerin ortaklık<br />

payları veya hisse senetleri<br />

(Sermaye Piyasası Kanununa<br />

göre kurulan yatırım ortaklıkları<br />

hisse senetleri dahil),<br />

• Limited şirketlere ait iştirak<br />

payları,<br />

• Sermayesi paylara bölünmüş<br />

komandit şirketlerin komanditer<br />

ortaklarına ait ortaklık payları,<br />

• İş ortaklıkları ile adi ortaklıklara<br />

ait ortaklık payları,<br />

• Kooperatiflere ait ortaklık payları”<br />

olarak sıralanmıştır.<br />

MAKALE<br />

Yine 10.02.1995 tarihinde Resmi<br />

Gazete’de yayınlanan 49 Seri No’lu Kurumlar<br />

Vergisi Genel Tebliği’nin 1-b bölümünde<br />

de iştirak hissesi tanımlanmış ve<br />

nelerin iştirak hissesi olduğu tek tek sıralanmıştır.<br />

Burada belirtilen iştirak hissesi<br />

tanımı ve nelerin iştirak hissesi olduğuna<br />

dair kapsam 1 Seri No’lu Kurumlar<br />

Vergisi Genel Tebliği’nde belirtilenlerle<br />

aynıdır.<br />

Gerek 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi<br />

Genel Tebliği’nde gerekse 49 Seri No’lu<br />

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde iştirak<br />

hissesinin ne olduğu açıkça ve tek<br />

tek belirtilmiş olup, iktisadi işletmeler iştirak<br />

hissesi kapsamına dahil edilmemiştir.<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinin<br />

2’inci fıkrasında “Vergi kanunları<br />

lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın<br />

açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının<br />

hükümleri, konuluşundaki maksat,<br />

hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve<br />

diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde<br />

tutularak uygulanır.” denilmiştir.<br />

Vergi mevzuatında iştirak hissesi ile ilgili<br />

lafız çok açıktır. Bu yüzden başka bir yoruma<br />

veya açıklamaya gerek kalmamaktadır.<br />

Ayrıca Anayasa’nın 73’üncü maddesinin<br />

3’üncü fıkrasında “Vergi, resim,<br />

harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla<br />

konulur, değiştirilir veya kaldırılır.”<br />

denilmektedir. Bunun anlamının kanunsuz<br />

vergi olmayacağı ve yorum veya<br />

kıyas yoluyla yeni mali yükümlülüklerin<br />

konulamayacağıdır. Gerek bahsi geçen<br />

özelgede gerekse Danıştay 4’üncü Dairesinin<br />

K:2004/432 sayılı kararında iktisadi<br />

işletmelerde elde edilen kârların bağlı<br />

bulundukları dernek ve vakıf hesaplarına<br />

aktarılmasında iştirak hissesine bağlı<br />

iştirak kazancı olarak değerlendirilmesi<br />

ve GVK 94/b-i maddesi gereğince tevkifata<br />

tabi tutulması, Anayasa’nın 73’üncü<br />

maddesine aykırı olarak yorum yoluyla<br />

yeni bir mali yükümlülük getirmektedir.<br />

Başta da belirtildiği üzere 5737 sayılı<br />

Vakıflar Kanunu’nun 26’ıncı maddesinde<br />

vakıfların iktisadî işletme veya şirket<br />

kurarak ya da kurulmuş şirketlere ortak<br />

olarak ticari faaliyetlerini yürütebilecekleri<br />

ifade edilmektedir. İktisadi işletme,<br />

tüzel kişiliği haiz olmayıp, aynen ticaret<br />

şirketlerindeki bir şube gibi değerlendirilmekte,<br />

dernek veya vakfın bütünden<br />

ayrı olmayan ve bütünü tamamlayan te-<br />

1. http://www.dernekler.gov.tr/<br />

2. http://www.vgm.gov.tr/02_VakiflarHakkinda/005_YeniVakiflar/<br />

yeni_vakif.cfm<br />

3. 19.09.2009 tarih ve<br />

B.07.1.GİB.4.38.15.01/GVK-20-<br />

454/1697 sayılı Özelge<br />

4. Türk Dil Kurumu Sözlüğü


MAKALE<br />

ferruat şeklindeki bir parçasıdır. Bu yüzden<br />

iktisadi işletmeleri, bağlı bulundukları<br />

dernek ve vakıftan ayrı olarak değerlendirmek<br />

ve iştirak gibi görmek yanılgıya<br />

sebep olur. Hâlbuki ticari faaliyetin<br />

gerçekleştirilmesinde diğer bir yol olan<br />

şirket kurmak veya kurulmuş bir şirkete<br />

ortak olmada ayrı bir tüzel kişilik mevcut<br />

olup, bütünden ayrı bir yapılanma<br />

söz konusudur. Bu durumda iştiraklik söz<br />

konusu olup, iştirak kazancından bahsedilir.<br />

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel<br />

Tebliğin 2. 4. “Dernek veya vakıflara ait<br />

iktisadi işletmeler” başlıklı maddesinin<br />

19’uncu fıkrasında “Dernek veya vakıflara<br />

ait veya bağlı olarak faaliyet gösteren<br />

ve tüzel kişiliği bulunan iktisadi işletmelerce<br />

elde edilen kazançlar üzerinden<br />

tarh edilecek kurumlar vergisinin muhatabı<br />

anılan iktisadi işletmelerdir. Ancak,<br />

bu işletmelerin ayrı bir tüzel kişiliklerinin<br />

olmaması halinde tarhiyatın muhatabı<br />

iktisadi işletmenin ait veya bağlı olduğu<br />

dernek veya vakıf olacaktır.” denilmektedir.<br />

Buradan da anlaşılacağı üzere<br />

dernek veya vakıf ticari faaliyetlerini gerçekleştirmek<br />

için tüzel kişiliği haiz ayrı bir<br />

şirket kurarsa veya böyle bir şirkete ortak<br />

olursa, dernek veya vakfın tüzel kişiliğinden<br />

ayrı iştiraki şeklinde değerlendirilmekte<br />

ve muhatap olarak dernek veya<br />

vakıf değil mevcut tüzel kişilik alınmaktadır.<br />

Eğer dernek veya vakıf ticari faaliyetlerini<br />

tüzel kişiliği haiz olmayan iktisadi<br />

işletme aracılığı ile gerçekleştirirse, iktisadi<br />

işletme, dernek veya vakfın iştiraki<br />

değil de bütünü tamamlayan bir parçası<br />

olarak kabul edilmekte ve muhatap olarak<br />

da dernek veya vakfı görülmektedir.<br />

Bu durum Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın<br />

9.12.1998 ve 10185 sayılı yazılarındaki<br />

vakıfların kurmuş oldukları iktisadi işletmelerin<br />

tüzel kişiliğe haiz bulunmamaları<br />

nedeniyle vakıftan ayrı işletme adına<br />

mal iktisap edemeyecekleri ifadesi ile<br />

de uyuşmaktadır. Ayrıca 60 Seri No’lu Kurumlar<br />

Vergisi Genel Tebliği’nin “Dernek<br />

ve Vakıflarca Kendi Gelirlerinden Yapılacak<br />

Tevkifat Uygulaması” başlıklı bölümünde<br />

“Tevkifata Tabi Olan ve Olmayan<br />

Gelirler” alt bendinde “Dernek ve vakıfların<br />

iktisadi işletmelerinin gelirleri Kurumlar<br />

Vergisine tabi olduğundan, tevkifata<br />

tabi değildir” denilerek, iktisadi işletme<br />

bir iştirak olarak değerlendirilmemiştir.<br />

Bunun yanında Danıştay 3’üncü<br />

Dairesinin K:2004/1804 sayılı kararında<br />

da vakfa ait iktisadi işletmenin elde ettiği<br />

kârın vakıf hesabına aktarılması GVK<br />

75’inci maddesi anlamında kar dağıtımı<br />

olmadığından tevkifat yapılamayacağı<br />

karara bağlanmıştır. Burada da görüldüğü<br />

üzere tüzel kişiliği haiz olmayan iktisadi<br />

işletmeler bağlı bulundukları dernek<br />

ve vakıftan ayrı düşünülmemekte,<br />

aksine aynen ticaret şirketlerindeki şube<br />

gibi dernek ve vakfın bütününe ait teferruat<br />

şeklinde bir parçası olarak düşünülmektedir.<br />

Dolayısıyla iktisadi işletmelerde<br />

elde edilen kârlarını iştirak kazancı<br />

olarak görüp, tevkifata tabi tutmak, vergilerin<br />

kanuniliği ilkesine aykırı olarak yorum<br />

yoluyla yeni bir mali yükümlülük getirmektedir.<br />

SONUÇ<br />

Dernek ve vakıflar amaçlarını gerçekleştirmek<br />

için gelir elde etme saikiyle ticari<br />

faaliyette bulunabilirler. Ticari faaliyetlerini<br />

iki farklı yoldan gerçekleştirirler.<br />

Birincisi bir ticaret şirketi kurarak veya<br />

bunlara ortak olarak, ikincisi de iktisadi<br />

işletme aracılığıyladır. Ticari faaliyette<br />

bulunmak için bir ticaret şirketi kurulursa<br />

veya ortak olunursa, burada dernek veya<br />

vakfın tüzel kişiliğinden ayrı bir tüzel kişiliğe<br />

sahip organizasyon söz konusudur.<br />

Burada kurulacak veya ortak olunacak<br />

şirket dernek veya vakfın iştiraki olmakta<br />

ve iştirak hissesine tabi hükümlere muhatap<br />

olmaktadır. Ancak ticari faaliyetini<br />

iktisadi işletme aracılığı ile gerçekleştirmesi<br />

durumunda ayrı bir tüzel kişilik söz<br />

konusu olmamakta, iktisadi işletme dernek<br />

veya vakfın bütününü tamamlayan<br />

teferruat şeklindeki bir parçası olmaktadır.<br />

Bu durumda iktisadi işletme ile dernek<br />

veya vakıf arasında iştiraklik ilişkisi<br />

söz konusu olmamaktadır. Vergi mevzuatında<br />

iştirak hissesinin tanımı açık bir şekilde<br />

yapılmış olup, nelerin iştirak hissesi<br />

olduğu madde madde açık ve anlaşılır<br />

bir şekilde belirtilmiştir. Vergi mevzuatındaki<br />

iştirak hissesi ile ilgili bu hükümlerde<br />

de ayrı bir ticaret şirketi şeklindeki<br />

yapılanmayı iştirak hissesi kapsamına<br />

dâhil etmiş, ancak iktisadi işletme şeklindeki<br />

yapılanmayı iştirak hissesi kapsamına<br />

almamıştır. Bu nedenle dernek veya<br />

vakıf ticari faaliyetini ayrı bir şirket aracılığı<br />

ile yaparsa, burada elde edilen kârın<br />

dernek veya vakıf hesaplarına aktarılmasında<br />

GVK 94/b-i maddesi gereğince tevkifat<br />

yapılacak olup, ticari faaliyetin iktisadi<br />

işletme aracılığı ile yapılması durumunda<br />

ise tevkifat yapılmayacaktır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

45


46<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Ticaret Şirketleri; Türk Ticaret Kanununda<br />

böyle bir ayrım olmamasına rağmen<br />

uygulamada Ticaret Şirketleri Şahıs<br />

Şirketleri ve Sermaye Şirketleri olarak ikiye<br />

ayrılmaktadır.<br />

Şahıs Şirketleri; Kolektif Şirketler ve<br />

Komandit Şirketlerdir.<br />

Sermaye Şirketleri ise, Anonim Şirket,<br />

Limited Şirket, Sermayesi Paylara<br />

Bölünmüş Komandit Şirketlerdir.<br />

Komandit Şirket 6762 sayılı Türk<br />

Ticaret Kanununun 244–268’nci<br />

maddeleri arasında yer almıştır.<br />

Buna göre;<br />

<strong>SMMM</strong>. Ahmet SOYPAÇACI<br />

Değerli Meslektaşlarım,<br />

Şirketin komandit olup olmadığı<br />

mukavele hükümlerine göre tayin olunur.<br />

Ortaklar tarafından şirkete verilen<br />

ad ve vasıf yalnız başına o şirketin<br />

nev’ini tayine esas olamaz. Bir şirketin<br />

komandit olduğu tayin edilmediği<br />

hallerde, o şirket kolektif sayılır.<br />

Bir komandit şirket mukavelesine komanditerlerin<br />

ad ve soyadları, ikametgahları<br />

ve tabiiyetleri, her birinin koydukları<br />

veya koymayı taahhüt ettikleri<br />

sermaye miktarları, para mahiyetinde<br />

olmayan sermayenin değeri ve bu değerin<br />

ne suretle biçilmiş olduğu, eğer şahsi<br />

emek bahis konusu ise bu emeğin mahiyet<br />

ve şümulü belirtilir. Bir komanditer,<br />

şahsî emeğini ve ticarî itibarını sermaye<br />

olarak koyamaz. Ancak komandite<br />

ortaklar için bu husus geçerli değildir.<br />

Şirketin ticaret unvanı ve merke-<br />

MAKALE<br />

KOMANDİT ŞİRKETLERİN<br />

TANIMI VE<br />

VERGİLENDİRLİMESİ<br />

Ticaret Şirketleri içinde belki de en az karşılaştığımız şirket türü hiç kuşkusuz KOMAN-<br />

DİT ŞİRKETLER’dir. Diğer ticaret şirketleri olan, Anonim Şirket, Limited Şirket, Kolektif Şirket<br />

uygulamada daha sık karşımıza çıkan ticaret şirketlerindendir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı<br />

verilerine göre aktif halde olan 2367 adet Komandit Şirket mevcuttur. Bu çalışmada Komandit<br />

Şirket hakkında kısa bilgiler verilecek ve vergi mevzuatı açısından da uygulamalar<br />

hakkında da bilgiler verilecektir.<br />

A. TÜRK TİCARET KANUNUNA GÖRE TANIMLAR<br />

zi, Şirketin mevzuu, Şirketi temsile salahiyetli<br />

kimselerin ad ve soyadları, bunların<br />

yalnız başına mı, yoksa birlikte mi,<br />

imza koymaya mezun oldukları. Ortaklar<br />

emredici hükümlere aykırı olmamak<br />

şartıyla şirket mukavelesine diledikleri<br />

kayıtları koyabilirler. Şu kadar ki; şirket<br />

mukavelesinde şirket mevzuunun hudutlarının<br />

açıkça gösterilmiş olması şarttır.<br />

Şirket mukavelesi yazılı şekle tabidir<br />

ve mukaveledeki imzaların noterce tasdiki<br />

de şarttır. Şirketi kuranlar, buna ait şirket<br />

mukavelesinin noterlikçe tasdikli bir<br />

suretini tasdik tarihinden itibaren on beş<br />

gün içinde şirket merkezinin bulunduğu<br />

yerdeki ticaret siciline tevdi ile şirketin<br />

tescilini talep etmeye mecburdurlar.<br />

Suret, sicil dairesince saklanır ve 155 inci<br />

madde gereğince mukaveleye konması<br />

mecburi olan kayıtlar ile kanunun emreylediği<br />

diğer hususlar ticaret siciline tescil<br />

ve ilan olunur.<br />

Tescil mükellefiyeti yerine getirilmeksizin<br />

şirket namına işlere başlanmış<br />

olduğu takdirde ortaklar giriştikleri işlerden<br />

dolayı üçüncü şahıslara karşı müteselsilen<br />

mesuldürler. Şirket mukavelesi<br />

akdi olunmaksızın, şirketin nev’ini gösterir<br />

bir kaydı ihtiva etmese bile müşterek<br />

bir unvan altında üçüncü şahıslarla muameleye<br />

girişilmesi veya onlara karşı haksız<br />

bir fiil işlenmesi halinde de aynı hüküm<br />

caridir.<br />

Komanditerler, şirket işlerini görmeye<br />

mezun ve mecbur olmadıkları gibi,<br />

idare hakkını haiz olanların salahiyetleri


MAKALE<br />

dâhilinde gördükleri işlere de engel olamazlar.<br />

Şu kadar ki, idare hakkını haiz<br />

olanların salahiyetleri dışında kalan hususlar<br />

hakkında rey verebilirler. Her komanditer,<br />

iş yılı sonunda ve iş saatleri<br />

içinde şirketin envanteriyle bilânço muhteviyatını<br />

ve bunların sıhhatini incelemeye<br />

mezundur. Bu incelemeyi bizzat yapabileceği<br />

gibi, ekspere de yaptırabilir. Eksperin<br />

şahsı hakkında bir itiraz dermeyan<br />

edilirse komanditerin talebi üzerine<br />

mahkeme tarafından ehlivukuf tayinine<br />

karar verilir. Bu karar katidir. Önemli<br />

sebeplerin bulunması halinde, mahkeme,<br />

komanditerin talebi üzerine şirketin<br />

işlerinin ve mevcudunun bizzat veya eksper<br />

marifetiyle incelenmesine her vakit<br />

izin verebilir. Yukarıdaki hükümlere aykırı<br />

mukavele şartları muteber değildir.<br />

Komandit şirketlerin idare ve temsili<br />

komandite ortaklara aittir. İdare hakkının<br />

ve temsil salahiyetinin hududu kolektif<br />

şirketler hakkındaki hükümlerle muayyendir.<br />

Komanditer ortaklar, şirketi<br />

temsil ve idare salahiyetini haiz değildirler.<br />

Şu kadar ki, şirket mukavelesinde aksine<br />

hüküm olmamak şartıyla komanditer<br />

ortak; yalnız ticarî mümessil, ticarî vekil<br />

veya ticarî memur olarak tayin edilebilir.<br />

Sadece gerçek kişiler Komandite ortak<br />

olabilirler, buna mukabil gerçek veya<br />

tüzel kişiler Komanditer ortak olabilirler.<br />

Bir komanditerin mesuliyeti koyduğu<br />

ve yahut taahhüt eylediği sermaye miktarını<br />

aşamaz. Komanditer, şirketteki payını<br />

başkasına devredebilir. Fakat devre<br />

diğer ortaklar muvafakat etmemişlerse<br />

Borçlar Kanununun 532’nci maddesi<br />

hükmü tatbik olunur. Ölen bir komanditerin<br />

yerine mirasçıları geçer. Komanditerler,<br />

koymayı taahhüt ettikleri sermayelerin<br />

zimmetlerinde kalan kısmına kadar<br />

şirketin alacaklılarına karşı mesuldürler.<br />

Fakat alacaklılar şirket infisah halinde<br />

bulunmadıkça veya şirket aleyhine vuku<br />

bulan icra takibatı semeresiz kalmış olmadıkça<br />

komanditerlere, müracaat edemezler.<br />

Şirketin iflâsı halinde alacaklıların<br />

haiz oldukları haklar iflas masasına geçer.<br />

Komanditerler, şirkete koymayı taahhüt<br />

ettikleri sermayeyi aşan bir miktar ile<br />

mesuliyeti üzerine aldıklarını yazı ile beyan<br />

veya ilân etmişlerse üçüncü şahıslara<br />

veya beyanın muhatabına karşı bu meblağ<br />

miktarınca mesul olurlar. Bir komandit<br />

şirketin iflâsı halinde şirket alacaklıları;<br />

alacaklarını almadıkça ortakların şahsi<br />

alacaklıları şirket mallarına müracaat<br />

edemezler. Komanditerlerin koydukları<br />

sermaye dahi, şirket alacaklılarının birinci<br />

fıkrada yazılı olduğu gibi tercihen<br />

haklarını elde edecekleri mallardan sayılır.<br />

Şirketin mevcudu, şirket alacaklılarına<br />

yetmeyecek olursa, bu alacaklılar geri ka-<br />

lan alacaklarından dolayı komanditerlerin<br />

şahsî mallarına müracaat edebilir. Ortakların<br />

şahsi mallarına müracaat halinde<br />

şirket alacaklılarının, ortakların şahsi<br />

alacaklılarına karşı rüçhan hakkı yoktur.<br />

Şirket ve iflâs halinde masası veya şirket<br />

alacaklıları, iflâs etmiş bir komanditerin<br />

masasına müracaat ederlerse, bunların,<br />

müflis komanditerin şahsî alacaklılarına<br />

karşı rüçhan hakkı yoktur. Şirketten<br />

alacağı olan bir şahsın, sermaye borcunu<br />

henüz yerine getirmemiş veya koyduğu<br />

sermayeyi geri almış bir komanditere<br />

borcu varsa, bu şahıs şirketteki alacağını<br />

komanditere olan borcu ile takas edebilir.<br />

184’üncü madde hükmü mahfuzdur.<br />

Sermayesi Paylara Bölünmüş<br />

Komandit Şirketler ise aynı kanunun<br />

475–484’ncü maddeleri arasında<br />

yer almıştır.<br />

Sermayesi paylara bölünmüş komandit<br />

şirket, sermayesi paylara bölünen ve<br />

ortaklarından bir veya birkaçı şirket alacaklılarına<br />

karşı bir kolektif şirket, diğerleri<br />

bir anonim şirket ortağı gibi mesul<br />

olan şirkettir. Sermaye, paylara bölünmeksizin<br />

sadece birden çok komanditerin<br />

iştirak nispetlerini göstermek maksadıyla<br />

kısımlara ayrılmış bulunuyorsa adî<br />

komandit şirket hükümleri tatbik olunur.<br />

Komanditerlerin gerek birbirleriyle, gerekse<br />

komanditerlerin heyeti umumiyesi<br />

ve üçüncü şahıslarla olan hukuki münasebetleri<br />

ve bilhassa şirketi idare ve<br />

temsil, vazife, salâhiyetleri ve şirketten<br />

çekilmeleri, komandit şirketlerdeki hükümlere<br />

tabidir. Birinci fıkrada gösterilen<br />

hususların dışında, aksine hüküm olmadıkça,<br />

anonim şirket hükümleri tatbik<br />

olunur. Esas mukavele yazılı şekilde tanzim<br />

ve kurucularla komandite ortakların<br />

hepsi tarafından imza olunur. Şu kadar<br />

ki; mukaveledeki imzaların noterce tasdiki<br />

lazımdır. Müsaade alınmasına müteallik<br />

280’inci madde hükmü tatbik olunmaz.<br />

Esas mukaveleye 279’uncu maddenin<br />

6 numaralı bendinden başka bentlerde<br />

gösterilen hususlar yazılır. Esas mukavelenin<br />

tanzimine iştirak edenlerle şirkete<br />

paradan başka sermaye koyanların<br />

hepsi, kurucu sayılır. Kurucular beş kişiden<br />

az olamaz. Kuruculardan hiç olmazsa<br />

birinin komandite olması şarttır. Kurucu<br />

sıfatını haiz olan komanditerlerin malik<br />

oldukları paylar tutarının esas mukaveleye<br />

yazılması lazımdır. Komandite ortaklar,<br />

kuruluş umumi heyeti toplantılarına<br />

iştirak ederler. Fakat şirketin kurulmasına<br />

karar verebilmek için komanditer<br />

ortakların dörtte birinin hazır bulunması<br />

ve bunların temsil ettikleri sermaye tutarının<br />

da komandite ortaklar tarafından<br />

konan sermaye hariç olduğu halde, şirket<br />

sermayesinin en az dörtte biri nispetin-<br />

de olması lazımdır. Anonim şirketler idare<br />

meclisinin vazifeleriyle mesuliyetlerine<br />

dair olan hükümler, komandite ortaklar<br />

hakkında dahi caridir. Şirketi idare ve<br />

temsil ile vazifeli olan komandite ortaklar,<br />

kolektif şirketlerin idare ve temsiline<br />

vazifeli ortaklar için tayin olunan hal<br />

ve şartlar dairesinde azlolunabilirler. Azil<br />

kararının tescili ile azlolunanların şirketin<br />

ilerdeki borçlarından dolayı şahsi mesuliyetleri<br />

sona erer. Komandite bir ortak<br />

diğer komanditerlerin ve umumi heyetin<br />

izni olmaksızın şirketin konusu olan<br />

ticaret nev’ine müteallik bir iş yapamayacağı<br />

gibi bu nev’i ticaretle meşgul bir<br />

şirkete mesuliyeti tahdit edilmemiş ortak<br />

sıfatıyla da dahil olmaz. Bu madde<br />

hükmüne aykırı hareket eden komandite<br />

ortak hakkında 173’üncü madde hükmü<br />

tatbik olunur. Esas mukavelede başkaca<br />

hüküm olmadıkça umumi heyet kararlarının<br />

icrası, murakıplara aittir. Murakıplar,<br />

komandite ortaklarla komanditerlerin<br />

heyeti umumiyesi arasında meydana<br />

gelen devalarda komanditerleri temsil<br />

edebilirler. Şu kadar ki, umumi heyetin<br />

kararı ile bu salâhiyet hususi temsilcilere<br />

tevdi olunabilir. Komandite ortaklar<br />

murakıp olamazlar.<br />

Örnek Muhasebe Kayıtları<br />

1- Kuruluş muhasebe kayıtları<br />

Örnek:<br />

İbrahim Salih, Hayri Salih, Hamdi Salih ve<br />

Hasan Salih bir araya gelerek 100.000. TL sermayeli<br />

komandit şirket kurma kararı almışlardır.<br />

Ortakların ortaklık türleri ve sermaye payları<br />

aşağıdaki gibidir:<br />

İbrahim Salih: 40.000- TL Nakit<br />

Hayri Salih: 20.000- TL Yarısı nakit, yarısı<br />

hisse senedi<br />

Hamdi Salih: 20.000- TL Demirbaş<br />

Hasan Salih: 20.000- TL Taşıt<br />

1 ------------01.01.2009 ---------------<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 100.000.TL<br />

500 SERMAYE 100.000 TL<br />

2 ------------02.01.2009 ---------------<br />

100 KASA 40.000 TL<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 40.000 TL<br />

3 ------------02.01.2009 ---------------<br />

100 KASA 10.000 TL<br />

110 HİSSE SENETLERİ<br />

10.000 TL<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 20.000 TL<br />

4 ------------02.01.2009 ---------------<br />

255 DEMİRBAŞ 20.000 TL<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 10.000 TL<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

47


48<br />

5 ------------02.01.2009 ---------------<br />

254 TAŞITLAR 20.000 TL<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 20.000 TL<br />

2. Sermaye Değişiklikleri ve Muhasebeleştirilmesi<br />

Sermaye Artırılması:<br />

Örnek: İbrahim Salih ve Ortakları komandit<br />

şirketi, sermayesini 40.000 TL artırmaya<br />

karar vermiş ve bunun için dışarıdan Can<br />

Döner’i komandite ortak olarak almıştır.<br />

Yeni ortak 40.000 TL sermaye borcu yerine<br />

30.000 TL olarak kabul edilen bir bina vermiştir.<br />

Yeni ortak kalan sermaye borcu için<br />

10.000 TL nakit olarak ödemiştir.<br />

6 ------------11.01.2009 ---------------<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 40.000 TL<br />

500 SERMAYE 40.000 TL<br />

7 ------------11.01.2009 ---------------<br />

100 KASA 10.000 TL<br />

252 BİNALAR 30.000 TL<br />

501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 40.000 TL<br />

3. Kar ve Zarar Dağıtımının Muhasebeleştirilmesi<br />

Komandit şirketlerin kar veya zarar dağıtımını<br />

Türk Ticaret Kanunu belirlemiştir. Komandit<br />

şirketlerin kar veya zarar dağıtımı sözleşmede<br />

belirtilir. Kar ve zarar dağıtımı sözleşmede<br />

belirtilmemişse yönetici ortak tarafından<br />

dağıtılır. Komandit şirketin herhangi bir<br />

yılda zarar etmesi durumunda komanditer ortağın<br />

zarar payı daha sonraki yıllarda kar paylarıyla<br />

kapatılmadıkça komanditer ortağa kar<br />

payı ödenemez.<br />

Kar Dağıtımı Örneği: İbrahim Salih ve ortakları<br />

komandit şirketin ödenmiş sermayesi<br />

140.000 TL olup ortakların ortaklık türleri ve<br />

sermaye payları aşağıdaki gibidir:<br />

İbrahim Salih: komanditer- 40.000<br />

Can Döner: komanditer - 40.000<br />

Hayri Salih: komanditer - 20.000<br />

Hamdi Salih: komanditer - 20.000<br />

Hasan Salih: komanditer - 20.000<br />

Şirket, 2009 yılında 75.000 TL kar etmiş<br />

olup sözleşme gereği kar, ortaklara sermaye<br />

tutarlarına orantılı olarak dağıtılacaktır. Ortaklara<br />

kar dağıtımından doğan alacakları nakit<br />

olarak ödenecektir.<br />

8 ------------31.12.2009 ---------------<br />

570 GEÇMİŞ YILLAR KARI 75.000 TL<br />

331 ORTAKLARA. BORÇLAR 75.000 TL<br />

9 ------------31.12.2009 ---------------<br />

331 ORTAKLARA BORÇLAR 75.000 TL<br />

100 KASA 75.000 TL<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Zarar Dağıtımı Örneği: İbrahim Salih ve<br />

ortakları komandit şirketinin ödenmiş sermayesi<br />

140.000 TL olup ortakların ortaklık türleri<br />

ve sermaye payları aşağıdaki gibidir:<br />

İbrahim Salih: komanditer- 40.000<br />

Can Döner komanditer - 40.000<br />

Hayri Salih komanditer - 20.000<br />

Hamdi Salih: komanditer - 20.000<br />

Hasan Salih: komanditer - 20.000<br />

Şirket, 2009 yılında 22.000 TL zarar etmiş<br />

olup sözleşme gereği ortaya çıkan zarar, ortakların<br />

sermayelerine orantılı olarak dağıtılacaktır.<br />

Bu para ortaklardan nakit olarak tahsil<br />

edilecektir.<br />

10 ------------31.12.2009 ---------------<br />

131 ORTAKLARDAN ALACAK 22.000 TL<br />

Adi Komandit Şirket Ana Sözleşmesi<br />

580 GEÇMİŞ YILLAR ZARARI 22.000 TL<br />

11 ------------31.12.2009 ---------------<br />

100 KASA 22.000 TL<br />

131 ORTAKLARDAN ALACAK 22.000 TL<br />

4. Tasfiye İşlemlerinin Muhasebeleştirilmesi<br />

Tasfiye işlemlerinin muhasebeleştirilmesi,<br />

kolektif şirketlerde olduğu gibidir. Komandit<br />

şirketlerde tek fark, komanditer ortakların sorumluluklarının<br />

koydukları sermaye ile sınırlı<br />

olmasıdır. Komandite ortakların sermaye paylarını<br />

aşan zarar ve borçlar olursa, aşan kısımlar<br />

komandite ortak veya ortaklarca karşılanır.<br />

Komandit Şirkete ilişkin ana sözleşme örneği<br />

aşağıda gösterilmiştir.<br />

“ İBRAHİM SALİH VE ORTAKLARI PAZARLAMA ADİ KOMANDİT ŞİRKETİ “<br />

MAKALE<br />

A N A S Ö Z L E Ş M E S İ<br />

KURULUŞ<br />

MADDE 1 :<br />

Aşağıda Adları, Soyadları, İkametgâhları ve Uyrukları yazılı kurucular arasında bir Adi Komandit<br />

Şirket kurulmuştur.<br />

Kurucuların Ad – Soyadı İkametgah Adresi Uyruğu<br />

1 - İbrahim Salih TC uyruklu ………………. Adresinde ikamet eder (Komandite ortak)<br />

2 - Hayri Salih TC uyruklu ……………. Adresinde ikamet eder (Komanditer ortak)<br />

3 - Hamdi Salih TC uyruklu ………………… Adresinde ikamet eder (Komanditer ortak)<br />

4 - Hasan Salih TC uyruklu ………………. Adresinde ikamet eder (Komanditer ortak)<br />

ŞİRKETİN ÜNVANI<br />

MADDE 2 :<br />

Şirketin ünvanı “İbrahim Salih ve ortakları pazarlama Adi Komandit Şirketi’dir.”<br />

AMAÇ VE KONU<br />

MADDE 3 :<br />

Şirketin amaç ve konusu başlıca şunlardır.<br />

Şirket münhasıran piyasada yer alan her türlü emteayı, pazarlamak üzere kurulmuştur. Bu itibarla<br />

asıl pazarlama faaliyetleri, her türlü;<br />

a) İşyeri, ev ve mutfak eşya ve gereçleri.<br />

b) Ulaşım ve haberleşme vasıta ve malzemeleri.<br />

c) Optik alet, elektronik alet, mekanik alet, bilgisayar, monitör, hesap makisanı ve Tv. ve görüntü<br />

cihaz ve malzemeleri.<br />

d) Giyim ve gıda maddesi sahasında gerçekleştirilecektir.<br />

Şirket bu amaca ulaşmak için konusuna giren her türlü menkul ve gayrimenkul mal, iktisap<br />

edebilir veya kiralayabilir.<br />

ŞİRKETİN MERKEZİ<br />

MADDE 4 :<br />

Şirketin merkezi <strong>Kayseri</strong> İli, Melikgazi İlçesindedir. Adresi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .<br />

. . . ‘dır.<br />

SERMAYE<br />

MADDE 5 :<br />

Şirketin sermayesi 100.000, -TL (Yüz bin Türk Lirası ) ‘ dır.<br />

Sermayenin;<br />

40.000 TL. sı Komandite ortak İbrahim Salih<br />

20.000 TL. sı Komanditer ortak Hayri Salih


MAKALE<br />

20.000 TL. sı Komanditer ortak Hamdi Salih<br />

20.000 TL. sı Komanditer ortak Hasan Salih tarafından taahhüt edilerek<br />

tamamen ödenmiştir.<br />

ŞİRKETİN TEMSİLİ<br />

MADDE 6 :<br />

Şirketi temsile komandite ortak İbrahim Salih yetkilidir.<br />

Şirketin temsili, temsile yetkili komandite ortağın tek başına şirket Ünvanı<br />

altında atacağı imzasıyla mümkündür.<br />

ŞİRKETİN HESAP DÖNEMİ<br />

MADDE 7 :<br />

Takvim yılıdır. İlk hesap dönemi ise kuruluşunu takip eden yılsonuna<br />

kadar olan süredir.<br />

ŞİRKETİN KAR VE ZARARININ DAĞITIMI<br />

MADDE 8 :<br />

Her takvim yılı sonunda düzenlenecek kar ve zarar hesabı ile bilânçoya<br />

göre oluşacak kar veya zarar ortakların sermaye payları oranına göre<br />

% 40 ı Komandite ortak İbrahim Salih<br />

% 20 si Komanditer ortak Hayri Salih<br />

% 20 si Komanditer ortak Hamdi Salih<br />

% 20 si Komanditer ortak Hasan Salih arasında bölünür ve dağıtılır.<br />

1-)Adi Komandit Şirketlerde Vergileme<br />

Adi Komandit Şirketler şahıs şirketi<br />

sayıldığından, şirket ortaklarının şirket<br />

kazancından elde ettikleri kar payları gelirin<br />

şahsiliği prensibi gereğince gelir vergisine<br />

tabidir. Bu kapsamda şirketin faaliyeti<br />

ne olursa olsun komanditer ortakların<br />

şirket kazancından aldığı pay, vergisi<br />

tevkif suretiyle alınmamış menkul sermaye<br />

iradıdır. (GVK. Md 75/2)<br />

Sınırsız sorumlu ortak olan Komandite<br />

ortağın kar payı ticari faaliyetten veya<br />

zirai faaliyetten elde edilmiş olsa bile ticari<br />

kazanç sayılır.(GVK Md 37/3, 52)<br />

Ancak Adi Komandit Şirketlerin serbest<br />

meslek faaliyetinde bulunmaları halinde,<br />

bu şirketlerin koman- dite ortaklarının<br />

bu şirketlerden elde ettikleri kazançlar<br />

serbest meslek kazancı sayılmaktadır.<br />

(GVK. Md 65–66) Öte yandan şirkete<br />

ödenen paraların tamamı serbest<br />

meslek faaliyeti nedeniyle yapılan ödemeler<br />

dir. Bu ödemeler üzerinden kesilen<br />

vergilerin tamamı komandite ortak<br />

tarafından hesaplanan gelir vergisinden<br />

mahsup edilecektir.<br />

Kazancı basit usulde vergilendirilenler<br />

hariç olmak üzere Ticari kazanç sahipleri<br />

ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme<br />

döneminin gelir vergisine mahsup<br />

edilmek üzere geçici vergi ödemek<br />

zorundadırlar. (GVK Mük. Md 120) Adi<br />

komandit şirketler gelir vergisi mükelle-<br />

fi değildirler. Bu nedenle kendi adlarına<br />

geçici vergi ödeme yükümlülükleri bulunmamaktadır.<br />

Fakat adi ve eshamlı komandit<br />

şirketlerde komandite ortakların<br />

elde ettikleri kazançlar nedeniyle geçici<br />

vergi ödeme mükellefiyeti bulunmaktadır.<br />

2-)Sermayesi Paylara Bölünmüş<br />

Komandit Şirketlerde Vergileme;<br />

Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit<br />

Şirketler ise kurumlar vergisi mükellefi<br />

olarak kabul edilmişlerdir. Bu şirketlerin<br />

tüzel kişiliği kurumlar vergisi mükellefidir.<br />

Bunların komanditer ortaklarının<br />

hissesine isabet eden kazançları ise kurumlar<br />

vergisine tabidir. Komandite ortakların<br />

hissesine isabet eden kurum kazancı<br />

ise bu ortakların şahsi ticari kazancı<br />

sayılarak gelir vergisine tabi tutulur. Komandite<br />

ortağın kar payı ticari kazanç<br />

veya serbest meslek kazancı olarak vergilendirileceği<br />

için kurum kazancının tespitinde<br />

indirilecek giderler arasında sayılmıştır.<br />

(KVK. Md8/1-ç) Komandite ortakların<br />

kar payı mali kar üzerinden hesaplanır<br />

ve hesaplanan tutar safi kurum<br />

kazancının tespitinde gider olarak yazılır.<br />

Kanunen kabul edilmeyen giderler ticari<br />

bilânço karına eklenir. Varsa, geçmiş<br />

yıllar zararı kazançtan düşülür. Böylece<br />

bulunan mali kar üzerinden komandite<br />

ortağın kar payı hesaplanır. Komandite<br />

ortakların şirketten aldıkları kar payları,<br />

şahsi ticari kazanç hükmünde olduğundan<br />

ilgili bulunduğu hesap dönemi-<br />

Sermayenin eksilen kısmı müteakip kar payları ile telafi edilir. Kar payı ödemeleri<br />

Nisan ayı içerisinde yapılır. Yıl içerisinde çekilebilecek paralar, ortaklar<br />

kurulu ile tespit edilir.<br />

ŞİRKETİN SÜRESİ<br />

MADDE 9 :<br />

Şirketin süresi tescil tarihinden itibaren başlamak üzere 99 yıl olup sürenin<br />

bitiminden bir ay önce ortaklardan herhangi birisi tarafından şirketin<br />

feshi yazılı olarak istenmediği takdirde şirket aynı süre ile uzatılmış sayılır.<br />

İLAN<br />

MADDE 10 :<br />

Şirkete ait ilanlar Türk Ticaret Kanunu’nun 37. maddesi hükümleri<br />

saklı kalmak şartıyla şirket merkezinin bulunduğu yerde en az bir gazete<br />

ile asgari yedi gün önce yapılır.<br />

ŞİRKETİN FESHİ<br />

MADDE 11 :<br />

Şirketin süresinin bitiminden veya daha önce ortakların oybirliğiyle<br />

şirketin feshine karar verilmelidir.<br />

KANUNİ HÜKÜMLER<br />

MADDE 12 :<br />

Bu ana sözleşmede bulunmayan hususlar hakkında Türk Ticaret<br />

Kanunu’nun hükümleri uygulanır.”<br />

B. GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE VERGİLEME<br />

nin son günü itibariyle (genellikle 31.12)<br />

elde edilmiş olur ve hesap dönemini takip<br />

eden yılın mart ayı içinde beyanname<br />

verme süresi içinde beyan edilir. Burada<br />

dikkat edilmesi gereken diğer husus<br />

da sermayesi paylara bölünmüş komandit<br />

şirketin oluşan ticari karının kurumlar<br />

vergisinden istisna edilmiş kazançların<br />

bulunması hususudur. Böyle bir istisnaya<br />

tabi kazançlar mevcutsa, bu kazançların<br />

da ortaklara dağıtımı söz konusu olabileceğinden,<br />

komandite ortağın beyan<br />

edeceği şahsi ticari kazancına istisnaya<br />

tabi kurum kazançlarının da eklenmesi<br />

zorunludur. Kurumlar vergisinden istisna<br />

edilen kazanç kısımları da böylece gelir<br />

vergisine tabi tutulmuş olacaktır.<br />

Komandit şirketler de bilânço usulüne<br />

göre defter tutarlar ve birinci sınıf<br />

tacirdirler.(V.U.K. Md 176–177) Bununla<br />

birlikte, kolektif şirketlerde olduğu gibi<br />

komandit şirketler de Stopaj Gelir Verisi<br />

ve KDV açısından ayrıca muhatap kılınmışlardır.<br />

Yararlanılan kaynaklar.<br />

• G.V.K., K.V.K., T.T.K. şerhi,<br />

• Maliye Postası Yayınları,<br />

• Açıklamalı ve Uygulamalı K.V.K. Ali<br />

Uysal-Nurettin Eroğlu,<br />

• Beyanname Düzenleme Kılavuzu<br />

H.U.D. Yayınları,<br />

• G.V. K. ve K.V.K. Uygulamasında Giderler<br />

H.Yalçın-S.Yücel<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

49


50<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

<strong>SMMM</strong>. Namık Kemal UYAR<br />

Değerli Arkadaşlar;<br />

A) Bilindiği üzere 5520 Sayılı Kurumlar<br />

Vergisi Kanununa 5838 sayılı Kanunla<br />

32/A maddesi 28.02.2009 tarihinde eklenerek<br />

yürürlüğe girmiştir.<br />

5838 sayılı Kanunun özü bazı Kurumlar<br />

vergisi mükelleflerine belirli şartları<br />

yerine getirdikleri takdirde yatırımlardan<br />

elde edilen kazançların yatırıma katkı tutarına<br />

erişinceye kadar indirimli oranlan<br />

üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulacağı<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

B) Diğer taraftan 5520 sayılı kanuna<br />

5838 sayılı kanunla Geçici 4.madde eklenerek<br />

aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.<br />

Bu indirimli kurumlar vergisi ise belirli<br />

bir sektöre sağlanan teşvik olup, Kanundaki<br />

Şartları taşıyan Kurumlar vergisi<br />

mükellefleri % 5 kurumlar vergisi tahakkuk<br />

ettirip ödeyeceklerdir.<br />

Şimdi bu iki konuyu ele alıp kısaca<br />

özetlemeye çalışalım.<br />

A) 5520 Sayılı Kurumlar vergisine eklenen<br />

32/A maddesinde;<br />

İstisnadan yararlanmayacak kurumlar<br />

• Finans ve sigortacılık sektöründe<br />

faaliyet gösterenler<br />

• İş ortaklıkları<br />

• Taahhüt işleri<br />

• 4283 sayılı kanun(Yap İşlet modeli<br />

ile elektrik üretim tesislerinin<br />

kurulması ve işletilmesi<br />

Hakkındaki kanun) kapsamındaki<br />

yatırımlar<br />

• 3996 Sayılı Kanun(Bazı yatırım<br />

ve hizmetlerin yap-işlet-devret<br />

modeli çerçevesinde yaptırılması<br />

hakkındaki kanun)kapsamındaki<br />

yatırımlar<br />

• Rödovans sözleşmelerine bağlı<br />

yatırımlar(Rödovans; maden<br />

MAKALE<br />

İNDİRİMLİ KURUMLAR<br />

VERGİSİ TEŞVİKLERİ<br />

ruhsat sahibinin maden ocağı<br />

işletme işletmesince çıkarılan<br />

beher ton maden için ödemeyi<br />

taahhüt ettiği meblağdır)<br />

• Kolektif<br />

BKK)<br />

şirketler(2009/15199<br />

• 28.202.2009 tarihinden önceki<br />

yapılan yatırımlar<br />

İstisnadan yararlanma süresi<br />

Başlangıcı: 28.02.2009<br />

Bitimi: yatırımdan elde edilen gelirlerin<br />

katkı payına ulaşıncaya kadar devam<br />

eder.<br />

(Hazine müsteşarlığınca verilen teşvik<br />

belgesindeki süreye yatırımların tamamlanması<br />

kaydıyla ½ oranında ek<br />

süre verilir ve süre bitimden 6 aylık sürede<br />

sonunda teşvik belgesi iptal edilir.<br />

Mücbir sebepler süreyi mücbir sebebin<br />

ortadan kalktığı güne kadar süre zarfında<br />

uzar)<br />

Uygulama alanı: 2009/15199 sayılı<br />

bakanlar kurulu kararı ile Hazine Müsteşarlığına<br />

verilmiştir.<br />

Vergi indirim desteği:<br />

1) Bölgesel ayrım yapılmaksızın yapılan<br />

genel teşvikler<br />

a)Gümrük Vergisi Muafiyeti<br />

b)Katma Değer Vergisi istisnası<br />

2) Bölgesel destek teşvikleri<br />

a) I. Bölge teşvikleri<br />

ı)Vergi İndirimi desteği<br />

ıı) Sigorta prim işveren desteği<br />

ııı)Yatırım yeri desteği<br />

b) II. Bölgesel Teşvikleri<br />

ı) Vergi indirimi<br />

ıı) Sigorta prim işveren desteği<br />

ııı) yatırım yeri desteği


MAKALE<br />

c) III. Bölge sel Teşvikleri<br />

ı) Vergi indirimi<br />

ıı) Sigorta prim işveren desteği<br />

ııı) Yatırım yeri desteği<br />

ıv) Faiz desteği<br />

32.12.2010 TARİHİNE KADAR BAŞLANACAK YATIRIMLAR İÇİN<br />

İNDİRİM VE KATKI ORANLARI<br />

BÖLGELER YATIRIMA<br />

KATKI<br />

ORANI(%)<br />

KURUMLAR<br />

VERGİSİ<br />

VEYA GELİR<br />

VERGİSİ<br />

İNDİRİMLİ<br />

ORANI(%)<br />

YATIRIMA<br />

KATKI<br />

ORANI(%)<br />

d) IV. Bölgesel teşvikler<br />

ı) Vergi indirimi<br />

ıı) Sigorta prim işveren desteği<br />

ııı) Yatırım yeri desteği<br />

ıv) Faiz desteği<br />

KURUMLAR<br />

VEYA GELİR<br />

VERGİSİ<br />

İNDİRİMLİ<br />

ORANI(%)<br />

I 20 50 30 50<br />

II 30 60 40 60<br />

III 40 80 50 80<br />

IV 60 90 70 90<br />

32.12.2010 TARİHİNDEN SONRA BAŞLANACAK YATIRIMLAR İÇİN<br />

İNDİRİM VE KATKI ORANLARI<br />

BÖLGELER YATIRIMA<br />

KATKI<br />

ORANI(%)<br />

KURUMLAR<br />

VERGİSİ<br />

VEYA GELİR<br />

VERGİSİ<br />

İNDİRİMLİ<br />

ORANI(%)<br />

YATIRIMA<br />

KATKI<br />

ORANI(%)<br />

KURUMLAR<br />

VEYA GELİR<br />

VERGİSİ<br />

İNDİRİMLİ<br />

ORANI(%)<br />

I 10 25 25 25<br />

II 15 40 30 40<br />

III 20 60 40 60<br />

IV 25 80 45 80<br />

ÖRNEK: I.Bölgede bulunan 100.000.000.TL tutarında büyük ölçekli<br />

yatırıma 31.12.2010tarihinden öncesi başlaması durumda bu yatırım %<br />

30’u devlet tarafından indirimli gelir ve kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle<br />

desteklenecektir. Bu durumda vergi oranı % 50 oranında indirimli<br />

uygulanacaktır. Hesaplama şu şekilde yapılacaktır.<br />

Katkı Payı: 100.000.000x%30=30.000.000.TL dir<br />

Vergi oranı: 20-(20x%50)=% 10 kurumlar vergisi uygulanacaktır<br />

Bu durumda 2011 yılında 300.000.000.TL kar elde ettiği varsayalım.<br />

Hesaplama aşağıdaki gibi yapılacaktır.<br />

VERGİ MATRAHI İNDİRİMLİ VERGİ FARK/KATKI<br />

TUTARI<br />

VERGİ MATRAHI 300.000.000 300.000.000 300.000.000<br />

VERGİ ORANI % 20 % 10 20X50=% 10<br />

HESAPLANAN<br />

VERGİ<br />

60.000.000 30.000.000. 30.000.000.<br />

Bur da dikkat edilmesi gereken nokta en fazla katkı payı 30.000.000<br />

TL dir. Dönem karı 500.000.000.TL olsaydı yine katkı payı 30.000.000.TL<br />

olması gerekir. İndirimli vergi sadece 30.000.000.TL katkı payına ilişkindir.<br />

Geriye kalan 200.000.000.TL vergi % 20 kurumlar vergisi uygulanacaktır.<br />

Peki, buradaki normal vergi ile sağlanan teşvik nasıl muhasebe kayıtlarına<br />

alınacaktır.<br />

Normal vergi: 300.000.000.x% 20=60.000.000.TL -300.000.000.x%10<br />

=30.000.000=30.000.000.TL miktarın muhasebe kaydıdır.<br />

Bunu 2 Şekilde muhasebeleştirilebilir.<br />

3) Büyük ölçekli yatırımlar teşviki<br />

ı) Vergi indirimi<br />

ıı) Sigorta prim işveren desteği<br />

ııı) yatırım yeri desteği<br />

1) Gelir kaydı yapanlar;<br />

2) Sermaye kaydı yapanlar;<br />

1.kayıtta elde edilen teşvik gelir olarak kayıtlanabilir;<br />

-----------------------31.12.2011---------------------------<br />

692 dönem net kar zararı<br />

30.000.000.<br />

679 diğer olağandışı gelir ve karlar<br />

30.000.000.<br />

5838 sayılı kanunla verilen teşvik geliri<br />

-----------------------------------------------------------------<br />

Not: 679 no.lu hesap kullanmayanlar 678 no.lu hesabı bakanlıktan<br />

izin alarak kullanabilirler<br />

2.kayıtta elde edilen teşvik Sermaye olarak kayıtlanabilir;<br />

-----------------------31.12.2011---------------------------<br />

692 dönem net kar zararı<br />

30.000.000.<br />

549 özel fonlar<br />

30.000.000.<br />

5838 sayılı kanunla verilen teşvik kaydı<br />

A) 5838 Sayılı Kurumlar Vergisi kanununa eklenen Geçici<br />

4.madde kapsamında yapılan teşvik ve indirimler ise şöyledir.<br />

Kapsamdan yaralanan mükellefler:<br />

—Tekstil, Konfeksiyon ve hazır giyim, Deri ve deri mamulleri<br />

sekterleri<br />

Şartları;<br />

—50 kişilik istihdam<br />

I ve II bölgelerde faaliyet gösteren ilgili işletmelerin<br />

31.12.2010 tarihine kadar IV. bölgedeki illere taşımaları<br />

Teşvik süresi;<br />

Nakil tarihini izleyen hesap döneminden itibaren 5 (Beş)<br />

yıldır<br />

Yaralanılan teşvikler;<br />

1) Kurumlar Vergisi oranını % 75 indirimli olarak uygulanmasıdır.<br />

Şöyleki Kanunun yürürlüğe girdiği tarihteki<br />

vergi oranı % 20 dir.% 20 nin % 75’i ise (20*0,75=15) dir.<br />

20–15=5 yani 5 yıl boyunca şartları yerine getiren kurumlar<br />

vergisi mükellefleri bu teşvikten yararlanır.(53838 sayılı<br />

Kanun ve 2009/15199 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile<br />

bölgeler 4 bölge olarak tespit edilmiştir.)<br />

2) Yatırım yeri tahsisi,<br />

3) Taşıma giderleri,(31.12.2009 tarihe kadar tamamlanacak<br />

taşımalardır)<br />

4) Sigorta primi işveren prim desteğidir<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

51


52<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

<strong>SMMM</strong>. Mesut Erhan CİHAN<br />

İnfisah sebeplerinin düzenlendiği<br />

TTK’nin 549/I-4. bendinde “Ortaklardan<br />

birinin istemi üzerine ve haklı (muhik)<br />

nedenlerden dolayı mahkemece verilecek<br />

bir kararla da ortaklık dağılabilir”<br />

TTK’nin 551/II. maddesi ise “her ortak,<br />

muhik sebeplere dayanarak şirketten<br />

çıkmasına müsaade edilmesini veya şirketin<br />

feshini mahkemeden talep edebilir.”<br />

seklindedir. Muhik neden, her olayın<br />

özelliğine göre saptanır. Bu nedenle yasa<br />

koyucu muhik nedenin tanımını yapmamıştır.<br />

Bu hüküm sayesinde limitet şirketin<br />

sözleşmeyle belirlenmiş süresi dolmadan<br />

önce de ortaklara şirketi sona erdirme<br />

imkânı tanınmıştır.<br />

Kanunumuzda limitet şirketi sona erdirecek<br />

haklı sebebin tanımı veya nelerin<br />

haklı sebep sayılacağı belirtilmemiştir.<br />

Ancak TTK md.187’de kolektif şirketler<br />

açısından haklı sebep tanımı yapılmış<br />

ve haklı sebeplere örnekler verilmiştir.<br />

Kanundaki bu hükümden limitet şirketler<br />

için de yararlanılabilir.[1] Bundan yola<br />

çıkarak Haklı sebep; “Ortakların bir araya<br />

gelmesini sağlayan maddi ve kişisel<br />

birliktelikleri ortadan kaldıran, böylece<br />

şirketin amacına ulaşmasını olanaksız<br />

kılan ya da ciddi biçimde güçleştiren<br />

veya bu amacı tehlikeye sokan nedenlerdir.”[2]<br />

Ortağın birinin şahsında beliren<br />

sübjektif nedenler ise, haklı sebeple<br />

sona erme nedeni değil daha ziyade çıkarma<br />

sebebi olmalıdır.<br />

Haklı sebepler, ortaklar arasındaki<br />

ilişkilerden kaynaklanabileceği gibi, bir<br />

ortak ile şirket arasındaki ilişkiden veya<br />

bizzat şirketin durumundan da kaynaklanabilir.[3]<br />

Haklı sebeple şirketin feshinin<br />

mahkemeden istenebileceği bazı hallere<br />

örnek;<br />

• Limitet şirket faaliyetinin tamamen<br />

durmuş olması.<br />

• Ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar.<br />

• Ortağın esas sermaye borcunu<br />

ödemede temerrüdü.<br />

• Şirketin kuruluş gayesinin gerçekleştirmesine<br />

imkân kalma-<br />

MAKALE<br />

ORTAKLARIN’DAN BİRİNİN TALEBİ<br />

ÜZERİNE VE HAKLI NEDENLERDEN<br />

DOLAYI MAHKEME KARARIYLA<br />

LİMİTED ŞİRKET SONA EREBİLİR Mİ?<br />

ması.<br />

• Şirketin devamlı olarak kar sağlayamaması.<br />

• Ortakların rekabet yasağını ihlal<br />

etmeleri.<br />

• Ortaklar arasındaki güven ilişkisinin<br />

sona ermesi.<br />

• Şirket yönetimindeki yolsuzluklar.<br />

• Şirket kararlarının ve sözleşmenin<br />

sürekli ihlali.[4]<br />

Haklı sebeplerin bulunması halinde<br />

her ortağın mahkemeye başvurarak şirketin<br />

sona erdirilmesini talep hakkı vardır.<br />

Ancak fesih sebebini meydana getiren<br />

kusurlu şirket ortağının, bu davayı<br />

açma hakkı yoktur. Mahkeme, davacı<br />

ortağın kusurlu olduğu sonucuna varırsa,<br />

haklı sebebe dayanarak şirketin feshedilmesi<br />

talebini reddetmelidir. Ancak,<br />

her iki tarafın ortak kusurlarından haklı<br />

sebep meydana gelmişse, bu hâl şirketin<br />

haklı nedenle fesih sebebi olarak kabul<br />

edilmelidir.[5]<br />

Haklı sebeple şirketin feshi talebi davasının<br />

açılabilmesi için belli bir süre yoktur.<br />

Haklı sebep devam ettiği sürece fesih<br />

davası açılabilir. Limitet şirketlerdeki<br />

haklı sebeple şirketin feshini talep etme<br />

davasında, şirketin tüm ortaklarının davada,<br />

davacı veya davalı olarak gösterilmesi<br />

gerekir. [6]<br />

Bu şekilde bir dava açıldıktan sonra;<br />

davacı ortağın iddialarının gerçek olup<br />

olmadığını, şirketin son bulması için haklı<br />

bir sebep olup olmadığını mahkeme kendisi<br />

takdir eder. Hâkim davacının sebeplerinin<br />

somut ve gerçek olduğu sonucuna<br />

varırsa şirketin feshine karar verir. Şirket<br />

mahkeme kararının kesinleştiği tarihte<br />

son bulur.<br />

Haklı Nedenlerle Fesih Dava<br />

Dilekçesinin Unsurları:<br />

1-Davacıya İlişkin Unsurlar: Haklı<br />

sebeple şirketin feshini isteme hakkı<br />

sadece ortağa tanınmıştır. Ortak şirket<br />

pay defterinde yazılı olan kişidir. (Yargıtay<br />

11. HD. T.10.1.1987, E. 1986/7332,


MAKALE<br />

K.1987/672, T.10.1.1987) Payın devren<br />

kazanıldığı durumlarda, payı devralan kişinin<br />

şirkete karşı ortaklık haklarını kazanabilmesi<br />

için, devrin, pay defterine kaydedilmesi<br />

gereklidir ( TTK 524/II, 520/I).<br />

Ortaklar kurulunca, devir kabul edilmiş<br />

olsa bile, henüz devralanın kaydı pay<br />

defterine yapılmamışsa TTK md. 520 gereğince<br />

ortak sıfatını kazanamayacak ve<br />

TTK’nin 549/I b.4. maddesinde düzenlenen<br />

fesih davasında davacı sıfatı kabul<br />

edilmeyecektir.<br />

Bilindiği gibi TTK’nin 187. maddesinde<br />

haklı sebep tanımlandıktan sonra<br />

dört bent halinde haklı sebep hallerine<br />

örnek verilmiştir. Arkasından II. fıkrada<br />

hangi ortakların dava hakkının olmadığı<br />

belirtilmiştir.<br />

“…1. Bir ortağın, şirketin idare işlerinde<br />

veya hesaplarının tanzimi hususunda<br />

şirkete ihanet eylemiş olması;<br />

2. Bir ortağın kendisine düşen esas<br />

vazife ve borçları yerine getirmemesi;<br />

3. Bir ortağın şahsi menfaatleri uğrunda<br />

şirketin ticaret unvanını veya<br />

mallarını suiistimal etmiş olması;<br />

4. Bir ortağın, uğradığı daimi hastalık<br />

veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne<br />

aldığı şirket işlerini yapmak için lüzumlu<br />

olan kabiliyet ve ehliyetini kaybetmesi;<br />

gibi haller haklı sebeplerdendir.<br />

Bu maddenin 1, 2, ve 3 sayılı bentleri<br />

gereğince fesih sebebi meydana getirmiş<br />

olan ortağın dava hakkı yoktur.”<br />

Maddenin II. fıkrasında 1, 2, 3. bentlerindeki<br />

hallerde ortağın dava hakkının<br />

olmadığı belirtilmiştir. 1, 2 ve 3. bentlerde<br />

verilen örnekler incelendiğinde haklı<br />

sebebe davranışı ile neden olmuş ortağa<br />

dava hakkı tanınmadığı görülmektedir.<br />

(Aynı yönde Yarg. 11 HD. 24.01.2006-<br />

E.14091/K.502, Eriş, c, 2007; 2818). II.<br />

fıkrada 4. bent sayılmamıştır, 4. bentte<br />

belirtilen durumda ortağın dava hakkının<br />

olduğu söylenebilir.<br />

Dolayısıyla TTK’nin 187/b.4. maddesinde<br />

haklı sebebe örnek olarak verilen<br />

“Bir ortağın uğradığı daimi bir hastalık<br />

veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne<br />

aldığı islerini yapmak için gerekli olan<br />

ehliyet ve kabiliyetini kaybetmiş bulunması”<br />

halinde bu durumu meydana getirmiş<br />

olan ortağın dava hakkının bulunduğu<br />

açıktır. (Poroy vd, 2005; 193.)<br />

Somut olay incelenirken dava açan<br />

ortak kendisi üzerinde meydana gelmiş<br />

bir haklı sebebe dayanıyorsa, bu haklı<br />

sebebin meydana gelmesinde kusurunun<br />

olup olmadığının incelenmesi, dava<br />

hakkının olup olmadığının da cevabı olacaktır.<br />

Ayrıca öyle durumlar olabilir ki, haklı<br />

sebebin doğumuna hiçbir ortak sebebiyet<br />

vermemiştir. Belirtildiği gibi bun-<br />

lar objektif sebeplerdir. Örneğin; mali<br />

piyasalardaki aşırı dalgalanmalar şirketin<br />

faaliyetlerine devam etmesini<br />

imkânsızlaştırmış olabilir. Böyle durumlarda<br />

TTK’nin 549/I b.4 maddesi gereğince<br />

dava açma hakkı her bir ortağa aittir.<br />

(7)<br />

2- Davalıya İlişkin Unsurlar:<br />

Ortağın açacağı davada husumet şirkete<br />

yönlendirilir. Fakat Yargıtay ( Yarg.<br />

11 HD. 13.02.1985- E. 467/ K.675) “İkiden<br />

çok ortaklı bir limitet ortaklıkta, bir<br />

kısım ortakların davacı ve diğer kısmının<br />

da davalı olarak gösterilmek suretiyle<br />

ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin<br />

dava açılmasında, husumetin tevcihi<br />

yönünden herhangi bir yanlışlık yoktur.”<br />

şeklindeki kararında husumetin ayrıca<br />

şirkete yönlendirilmesini aramamıştır.<br />

Yargıtay ( 11 HD. 25.06.2002- E. 5464/<br />

K. 6568) başka bir kararında aynı yönde<br />

“… Tüm ortaklar davacı veya davalı olarak<br />

davada mevcut ise, taraf teşkili sağ-<br />

1-Örnek: Haklı Nedenlerle Fesih Dilekçesi:<br />

T.C. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE<br />

(varsa TİCARET MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE)<br />

lanmış demektir.” şeklindedir. İki kişilik<br />

bir limitet şirkette Yargıtay 12, husumetin<br />

diğer ortağa yöneltilmesinde bir isabetsizlik<br />

olmadığını belirtmiştir. Söz konusu<br />

kararda limitet şirket iki ortaklıdır,<br />

bu nedenle davacı olan ortağın, husumeti<br />

diğer ortağa yönlendirmesinin yanında<br />

şirket tüzel kişiliğini de göstermesine gerek<br />

olmadığı düşünülmüştür.<br />

Zaten davalı olan diğer ortak, şirkete<br />

açılacak davada şirketi temsil edecektir.<br />

Fakat uygulamada mahkemeler<br />

iki kişilik şirketlerde dahi davanın<br />

şirkete yönlendirilmesini istemektedir.<br />

Yargıtay HGK (Yargıtay HGK E. 1997/<br />

11-314, K. 1997/ 470, T. 28.5.1997,<br />

12.7.2007)<br />

Kanaatimiz iki kişilik limitet şirketlerde<br />

davanın diğer ortağa yönlendirilmiş<br />

olmasının yeterli olduğu, fakat kural olarak,<br />

şirketin feshi istendiği için davalı olarak<br />

şirket tüzel kişiliğinin gösterilmesi gerektiği<br />

yönündedir. (8)<br />

DAVACI : Ortak x<br />

DAVALI : Ortak y,z(iki Kişi ortaklıkta Diğer Ortak ve Şirket Tüzel kişiliği)<br />

DAVA : ŞİRKETİN TASFİYESİZ FESHİ<br />

Merkezi ………….................... bulunan ............................................…………………………………….<br />

ŞİRKET unvanlı şirketin ortağıyım. Şirketimiz ………ticaret sicil no.su ile ………….ticaret sicil memurluğuna<br />

kayıtlı bulunmaktadır. Şirketimizin bankalarda hiçbir hesabı bulunmamaktadır. Ek’te<br />

de görüldüğü üzere S.S.K.’ya ve Maliye’ye hiçbir borcumuz bulunmamaktadır. Ayrıca Tapu Sicil<br />

Müdürlüğü’nde de üzerimize kayıtlı hiçbir gayrimenkul bulunmamaktadır.<br />

Bugüne kadar şirketimiz gayri faal olup ve ortaklara mali ve yasal yükümlülükler yüklemesinden<br />

ve ana sözleşmede yazılı bulunan faaliyetlerinden hiçbirini yerine getirmediğinden dolayı şirketin<br />

tasfiyesiz feshine karar verilmesini arz ve talep ederiz.<br />

../.. /200.<br />

Adı-soyadı<br />

İmza<br />

EKLER : 1- Şirketin yasal defter ve belgeleri<br />

2- SSK, Vergi Dairesi’nden faaliyet de bulunmadığına ve borcu olmadığına dair yazı<br />

3- Tapu Sicil Müdürlüğü’nden şirkete ait mal varlığı bulunmadığına dair yazı<br />

4- İlgili bankalardan şirketin hesabının bulunmadığına dair yazı.<br />

2-Bilirkişi Raporu :<br />

………….. LİMİTED ŞİRKETİNİN FAALİYETTE BULUNUP BULUNMADIĞININ TESPİTİNE İLİŞKİN<br />

BİLİRKİŞİ RAPORU<br />

T.C.<br />

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE …………..<br />

AVANOS<br />

DOSYA NO :…<br />

KARAR NO :….<br />

TESBİTİ İSTEYEN :….<br />

KARŞI TARAF :…<br />

KONU: :.... :Ltd. Şirketinin ticari faaliyette bulunup bulunmadığının tespiti.<br />

Yukarıda tarafları, dosya no.su ve konusu belirtilen sebebi ile resen bilirkişi tayin edilerek<br />

…..tarihinde ilgili dosya tarafıma tevdi edildi. Tespit konusu şirketin kuruluşundan bu yana faaliyette<br />

bulunup bulunmadığının gerekli tespitlerini yaptım. Tespitlerim neticesinde aşağıda arz<br />

edeceğim sonuçlara vardım.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

53


54<br />

İNCELEME,SONUÇ VE NETİCE: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı tespiti istenilen şirketin faaliyetli bulunup bulunmadığına dair Vergi Dairesi<br />

,Sosyal Sigortalar Kurumu,Tapu Sicil Müdürlüğü, Ticaret Sicil Memurluğu’ndan, ….Mal Müdürlüğü yazısından, ….. sicil numarasında kayıtlı olan şirketin ticari<br />

faaliyetlerinin ve borcunun bulunmadığı, Sosyal Sigortalar Kurumu Müdürlüğü yazısından, 506 sayılı kanuna tabi işyerine ve işverenliğine ait kayıtlara rastlanılmadığı,<br />

Tapu Sicil Müdürlüğü yazısından, adına kayıtlı mal sahipleri ve karteks üzerinde yapılan aramalarda kayıtlı gayrimenkul kaydına rastlanılmadığı,<br />

Mahkemenize …. tarihinde gelen, tarafıma ….. tarihinde verilen … Ticaret Sicil Memurluğu yazısından Şirketin …. sicil no.da kayıtlı …. Tarih ve ….Sayılı<br />

Ticaret Sicil Gazetesi ile yayınlandığı ortakların … Hisseli ….., %.. …. …. olduğu,<br />

Merkezi …….. adresinde ……. Ticaret Limitet Şirket unvanı ile hiç bir faaliyette bulunmadığı ve başka bir adrese taşınmadıkları, Şirketin ….yılından itibaren<br />

hiçbir yasal defterleri tasdik ettirmedikleri, muhasebe işlemlerinin yaptırılmadığı, bilanço ve gelir tablolarının tanzim edilmediğinden dolayı TTK,<br />

Türk Vergi Kanunları yönünden inceleme yapılamamış olup, tespit ve incelemelerimin sonucunda ilgili şirketin gayri faal olduğu, ekonomik ve ticari hiçbir<br />

faaliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.<br />

İş bu rapor yüce Mahkemenize sunulmak üzere 2 (iki) nüsha olarak tarafımdan tanzim ve imza edilmiştir.<br />

Gereği yüce mahkemenize arz olunur.<br />

EKLER: 1- Vergi Dairesi Yazısı<br />

2- Nevşehir Sosyal Güvenlik Kurumu Yazısı<br />

3- Tapu Sicil Müdürlüğü Yazısı<br />

4- Nevşehir Ticaret Sicil Memurluğu Yazısı<br />

5- Ticaret Sicil Tasdiknamesi<br />

6- Ticaret Sicil Gazetesi<br />

3-Örnek Mahkeme Kararları<br />

1-Asliye Hukuk Mahkemesi Kararı<br />

AVANOS<br />

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR<br />

SAYI<br />

ESAS NO :….<br />

KARAR NO :….<br />

HAKİM :….<br />

KATİP :….<br />

DAVACI :….<br />

DAVALI :….<br />

DAVA : ŞİRKETİN FESHİ<br />

DAVA TARİHİ :….<br />

KARAR TARİHİ :….<br />

Davacı vekili verdiği dava dilekçesi üzerine yapılan açık yargılama sonunda;<br />

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :<br />

…/…/200.<br />

<strong>SMMM</strong><br />

ADI-SOYADI<br />

İMZA<br />

Dava:<br />

Davacı vekili dilekçesinde özetle: Merkezi Avanos ilçesinde bulunan ....... de kurulu bulunan ....... LTD’nin ortağı bulunduğunu, şirket ... sicil no.su ile<br />

Nevşehir Ticaret Sicil Memurluğu’na kayıtlı olduğunu bugüne kadar şirketin hiçbir faaliyet yürütmemesi ve ortaklara mali yasal yükümlülükler yüklemesi<br />

ve ana sözleşmedeki faaliyetlerini yerine getirmediğini bu nedenle şirketin tasfiyesiz feshine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.<br />

Deliller :<br />

Ana sözleşme, ticaret sicil gazetesi, ticaret il müdürlüğü yazısı, bilirkişi raporu, bilanço, ortaklar kurulu raporu,<br />

Gerekce :<br />

Şirket hakkında bütün evraktan tasdikli suret Ticaret Sicil Memurluğu’ndan getirtilmiştir. Uzman Muhasebeci bilirkişiden konu hakkında rapor alınmış;<br />

şirket ortaklarının beyanları ayrı ayrı alınmıştır.<br />

Buna göre aşağıdaki hüküm kurulmuştur.<br />

HÜKÜM :<br />

1. Davacının davası sübut bulduğundan KABÜLÜ ile, Nevşehir ticaret Sicil Memurluğu’nun … Sicil no.sunda kayıtlı ” ........ LİMİTED ŞİRKETİ” NIN TTK<br />

549/4 ve 551 maddeleri gereğince TASFİYESIZ FESHİNE,<br />

2. 4.96,00 TL maktu harçtan peşin harcın mahsubu ile bakiye harç alıı yer olmadığına,<br />

3. Davacının yaptığı masrafların üzerinde bırakılmasına,<br />

Dair, davacının yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu,<br />

usulen anlatıldı. 14.11.2002<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Katip 442 Hakim<br />

MAKALE


MAKALE<br />

2-YARGITAY KARARLARI:<br />

1- Limitet ortaklığın müdürleri olan<br />

davalıların, ortaklık faaliyetini durdukları<br />

ve defterleri düzgün tutmadıkları ve ortaklara<br />

hesap vermedikleri sabit ise, bu<br />

durum haklı neden olmakla, ortaklığın<br />

fesih ve tasfiyesini gerektirir.<br />

• Limitet ortaklık müdürleri; yasa, ortaklık<br />

sözleşmesi veya iş görme koşullarını<br />

saptayan diğer hükümlerle yükletilen<br />

yükümlülükleri gereği gibi veya hiç yerine<br />

getirmemeleri halinde, yönetim kurulu<br />

üyelerinin tabi olduğu hükümler uyarınca,<br />

ortaklığa, pay sahiplerine ve ortaklık<br />

alacaklılarına karşı sorumlu olurlar<br />

(Y.11.HD.01.11.1977-E.4015/K.4723).<br />

2- İkiden çok ortaklı bir Limitet ortaklıkta,<br />

bir kısım ortakların davacı ve diğer<br />

kısmının da davalı olarak gösterilmek suretiyle<br />

ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin<br />

dava açılmasında, husumetin tevcihi<br />

yönünden herhangi bir yanlışlık yoktur<br />

(Y.11.HD.13.02.1985-E.467/K.675).<br />

3- Limitet ortaklıkta, ortak veya ortaklar,<br />

Limitet ortaklıktan çıkmaya izin<br />

verilmesini veya ortaklığın fesih ve tasfiyesine<br />

karar verilmesini isteyebilirler.<br />

• Mahkemece değerlendirme yapılarak,<br />

fesih ve tasfiye işlemi ret ile ortağın<br />

çıkmasına izin verilebilir (Y.11.<br />

HD.23.12.1988-E.9182/K.7852).<br />

4- Limitet ortaklığın feshi için dayanılan<br />

haklı nedenler ispat edilemediği<br />

takdirde, ortaklığın feshine ilişkin davanın<br />

reddine karar verilmelidir (Y.11.<br />

HD.13.11.1989-E.8574/K.6206).<br />

5- Limitet ortaklığın sadece tasfiyesi<br />

istenmiş olsa bile, tasfiye ortaklığın feshinin<br />

olağan bir sonucu olmasına göre,<br />

ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar vermek<br />

doğrudur (Y.11.HD.31.05.1990-<br />

E.4162/K.4381).<br />

6- Limitet ortaklıkta, davacı ortaklar,<br />

diğer ortaklarca ortaklığın fabrikasına<br />

sokulmadığı, ortaklığın beş yıldır genel<br />

kurulunun toplanamadığı ve ortaklık<br />

defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı<br />

ve artık ortaklığın amacına ulaşması olanaksız<br />

ise, TTK.m.549’ a göre, bu ortaklığın<br />

feshine karar vermek gerekir (Y.11.<br />

HD.17.09.1990-E.5082/K.3502).<br />

7- Davada, Limitet ortaklığın fesih<br />

ve tasfiyesi istendiğine göre, bu iddianın<br />

incelenmesi ve gerekli kararın verilmesi<br />

gerekir (Y.11.HD.16.09.1991-<br />

E.8126/K.4618).<br />

8- Limitet ortaklığın fesih ve tasfiyesi<br />

istenmiş ise, böyle bir davada taraf olarak<br />

tüm ortakların bulunmaları, söz gelimi<br />

davacı tarafta bulunmayan ortakların,<br />

davada, davalı olarak gösterilmesi gerekir.<br />

• Ortaklığın fesih ve tasfiyesi davası<br />

devam ederken, bu davada taraf olanın<br />

payını devretmesi (satması) halinde,<br />

alıcının zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle,<br />

davaya dahil edilmesi ve bu suretle<br />

davaya devam edilmesi ve sonucu çerçevesinde<br />

karar verilmesi gerekir (Y.11.<br />

HD.02.06.1994-E.544/K.4558).<br />

9- Muhik nedenlere dayalı olarak, Limitet<br />

ortaklığın fesih ve tasfiye davasında,<br />

önceki davaya göre olayların farklı<br />

oluşu ve taraflar arasında açılan genel<br />

kurul kararlarının iptali, menfi tespit<br />

ve ceza davaları içeriğine nazaran taraflar<br />

arasında karşılıklı itimadın kalmadığı<br />

ve ilk davadan sonraki olayların tepki<br />

sınırını aşması nedeniyle her iki taraf da<br />

kurulu olması halinde, muhik nedenlerle<br />

TTK.m.197 ve 549/4 uyarınca, Limitet ortaklığın<br />

fesih ve tasfiyesi gerekir.<br />

10- Limitet ortaklığın TTK.m.549/4<br />

uyarınca tasfiyesi istenmişse, taraf teşkili<br />

ve ondan sonra iddia ve savunmaya<br />

ilişkin deliller toplanmalı ve sonucu<br />

çerçevesinde karar verilmelidir (Y.11.<br />

HD.20.09.1999-E.4973/K.6918).<br />

11- Limitet ortaklık kurulduktan sonra<br />

ortaklar arasında görüş ayrılığı çıkmış<br />

ve ortaklar birbirlerine ihtarlar ve cevaplar<br />

göndermişlerdir. Bu görüş ayrılığı<br />

yedi yıl sürmüş ve ortaklık giderleri, ortaklardan<br />

alınan borçlardan karşılanmıştır.<br />

Yine bu sürede ortaklık faaliyete geçmemiş<br />

ve atıl durumda kalmış, bazı icra<br />

takipleri yapılmıştır.<br />

• Ortaklığın ortakları arasındaki anlaşmazlık,<br />

ortaklığın feshi için haklı neden<br />

olarak ortaya çıkmasından dolayı,<br />

bu ortaklığın haklı nedenle lehine karar<br />

verilmesi gerekir (Y.11.HD.21.02.2000-<br />

E.55/K.1242).<br />

12- Limitet ortaklığın haklı nedenlerle<br />

feshinin istenebilmesi için haklı nedenlerin<br />

gösterilmesi ve bu nedenlerin<br />

soyut olarak değil, fakat somut biçimde<br />

kanıtlanması gerekir.<br />

• Kar payının istenebilmesi için ortaklık<br />

sözleşmesindeki özel hükümler<br />

göz önüne alınmalı ve özel nedenler yok<br />

ise, TTK.m.469 uyarınca, ortaklar kurulu<br />

kararı olup olmadığı ve gündeme bu<br />

yolda bir maddenin konulmasının istenip<br />

istenmediği araştırılmalıdır (Y.11.<br />

HD.12.02.2001-E.10112/K.1024).<br />

13- Limitet ortaklığın haklı nedenlerle<br />

feshi davasında, ortaklığın fiilen<br />

mevcut olmadığı anlaşılmasına göre,<br />

ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar<br />

vermek gerekir (Y.11.HD.08.05.2003-<br />

12015/K.4652).<br />

14- Limitet ortaklığın feshi davasında,<br />

haklı nedenler varsa, bu ortaklığın fesih<br />

ve tasfiyesine karar vermek gerekir<br />

(Y.11.HD.08.05.2003-E.203/K.5941).<br />

15- Ortaklar arasında uyumsuzluk<br />

ve husumetin süreklileşmesi, şirket faaliyetlerinin<br />

durması, şirketin sürekli zarar<br />

etmesi, bir kısım ortağın şirketten dışlanıp<br />

ortaklık haklarından yoksun kılınması<br />

gibi durumlar, feshi gerekli kılan haklı nedenlere<br />

örnek olarak gösterilebilir (Y.11.<br />

HD.15.01.2004-E.61.06/K.230).<br />

16- Yasada haklı nedenler açıkça belirtilmemiş<br />

ise de, ortaklık anlayışını ortadan<br />

kaldıran, bireysel çıkarlara yönelik,<br />

ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların<br />

ön plana çıktığı ve ortaklık amacının<br />

gerçekleşmesi olanağının bulunmadığı<br />

durumların varlığı halinde, haklı nedenlerin<br />

oluştuğunun kabulü gerekir.<br />

• Haklı nedenlerin ortaya çıkmasında,<br />

davacı ortağın kendisinin eylem ve işlemlerinin<br />

katkısının bulunmaması gerekir<br />

(Y.11.HD.29.09.2005-E.10217/K.8962).<br />

17- Limitet şirketin müdürü olan davalıların<br />

şirket faaliyetlerini tamamen<br />

durdukları ve şirketin diğer ortaklarına<br />

hesap vermedikleri gibi, şirketin mevcudunun<br />

da tükendiği, tespiti delil dosyası<br />

ve mahkemece yaptırılan bilirkişi<br />

incelemesi anlaşılmasına nazaran bütün<br />

bu hallerin şirketin feshini gerektiren<br />

“muhik sebepler” olarak kabulü icap<br />

eder.(11.HD 1.11.1977 E. 1977/4015 K.<br />

1977/4723)<br />

KAYNAKÇA<br />

[1] ARSLANLI, Halil, DOMANİÇ, Hayri, Ticaret<br />

Kanunu Şerhi Cilt No: 3 Limitet Şirketler Hukuku<br />

Uygulaması ve Hisseli Komandit Şirketler, İstanbul,<br />

1989 s. 735,736.<br />

(2] ÇEVİK, Orhan Nuri, Limitet Şirketler Hukuku<br />

ve Uygulaması Üçüncü basım, Ankara: Yetkin Yayınevi,<br />

1994 ÇEVİK, s. 563. ; ARSLANLI/DOMANİÇ, s. 736.<br />

[3] DOĞANAY, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi,<br />

Dördüncü basım, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım<br />

A.Ş., 2004 s. 1175.<br />

[4] ARSLANLI/DOMANİÇ, s. 736. ; DOĞANAY, s.<br />

1484-1485. ; ÇEVİK, s. 563.<br />

[5] DOĞANAY, s. 1175.<br />

[6] “....Yargılama aşamasında pay devri yapılmak<br />

suretiyle şirkete yeni bir ortak girmiş ise, bu<br />

ortağın da davaya zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle<br />

katılımının sağlanması ve yargılamaya bundan<br />

sonra devam olunması zorunludur…” Y. HGK.<br />

28.05.1997 T., E. 1997/11-314, K. 1997/40 ( Meşe İçtihat<br />

Bankası 1.8 Vers.)<br />

[7-8] GİRAY, EDA_İstanbul Ticaret Üniversitesi<br />

Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:6 Sayı:12 Güz 2007/2<br />

s.195-218<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

55


56<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

SM. Esengül URŞ<br />

Sağlık kurumlarının, Sosyal Güvenlik<br />

Kurumu (SGK) ile yapılan sözleşmeye dayanarak<br />

verilen sağlık hizmetlerine ait fatura<br />

bedelleri SGK tarafından yapılan inceleme<br />

neticesinde kısmen veya tamamen<br />

noksan ödenebilmektedir. Sağlık<br />

kurumunca verilen bir hizmetin, hiç verilmemiş<br />

gibi düşünülmesi ve kesinti sebebinin<br />

küçük bir meblağdan kaynaklanmasına<br />

rağmen fatura bedelinin geneline<br />

yüzde olarak uygulanması sonucu<br />

yapılan kesinti bedelleri çok yüksek<br />

olmaktadır. SGK doktorun hastalığı tespit<br />

için istemiş olduğu tahlil ve tetkiklerle<br />

koymuş olduğu tanının uyumsuz olması<br />

veya ameliyatta kullanılan bir malzeme<br />

barkodunun bulunmaması gibi sebeplerle<br />

fatura bedellerinde kesinti yaparak<br />

mevcut şartlarda zor yürüyen sağlık<br />

kurumlarını daha da zor duruma düşürmektedir.<br />

Diğer taraftan, yapılan bu kesintilerin<br />

katma değer vergisi ve kurumlar vergisi<br />

açısından nasıl değerlendirileceği, ilgili<br />

muhasebe kayıtlarına nasıl aktarılacağı<br />

ve konuya ilişkin hangi evrakların dayanak<br />

oluşturacağı konusunda da ayrı bir<br />

muamma yaşanmaktadır.<br />

1. KATMA DEĞER<br />

VERGİSİ AÇISINDAN SGK<br />

KESİNTİLERİ<br />

Bilindiği üzere, 3065 sayılı Katma Değer<br />

Vergisi Kanunu’nun 35’inci maddesinde,<br />

malların iade edilmesi, işlemin<br />

gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi<br />

veya sair sebeplerle matrahta değişiklik<br />

olması durumunda, vergiye tabi işlemleri<br />

yapmış olan mükelleflerin bunlar için<br />

borçlandıkları vergiyi, değişikliğin mahiyetine<br />

uygun şekilde ve değişikliğin gerçekleştiği<br />

dönem içinde düzeltebilecekleri,<br />

hüküm altına alınmıştır.<br />

Dolayısıyla, yapılan hizmetin karşılığını<br />

teşkil eden bedelin, herhangi bir sebeple<br />

alıcıdan kısmen ya da tamamen<br />

noksan tahsil edilip edilmemesi bu be-<br />

MAKALE<br />

SOSYAL GÜVENLİK<br />

KURUMU (SGK)<br />

KESİNTİLERİ<br />

del üzerinden hesaplanacak katma değer<br />

vergisinin beyan edilmesine engel bir durum<br />

teşkil etmeyip; noksan ödenen katma<br />

değer vergisinin düzetilmesine de gerek<br />

bulunmamaktadır.<br />

Bu nedenle, tedavi hizmeti karşılığı<br />

düzenlenen fatura tutarının ödenmeyen<br />

kısmı ve bu kısma dahil olan katma değer<br />

vergisinin, 334 seri no.lu Vergi Usul Kanunu<br />

Genel Tebliği uyarınca şüpheli alacak<br />

veya değersiz alacak olarak dikkate<br />

alınması gerekir.<br />

2. VERGİ USUL<br />

KANUNU AÇISINDAN SGK<br />

KESİNTİLERİ<br />

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun<br />

229’uncu maddesinde, faturanın satılan<br />

emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin<br />

borçlandığı meblağı göstermek<br />

üzere, emtiayı satan veya işi yapan tüccar<br />

tarafından müşteriye verilen ticari<br />

vesika olduğu; 231’inci maddesinin (5)<br />

numaralı bendinde ise, faturanın malın<br />

teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten<br />

itibaren azami 7 gün içinde düzenleneceği,<br />

bu süre içerisinde düzenlenmeyen<br />

faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı;<br />

232’nci maddesinde de, birinci ve<br />

ikinci sınıf tüccarlarla kazancı basit usulde<br />

tespit edilenler ve defter tutmak mecburiyetinde<br />

olan çiftçilerin sattıkları emtia<br />

veya yaptıkları işler için fatura vermek<br />

ve satın aldıkları emtia ve hizmetler içinde<br />

fatura istemek ve almak zorunda oldukları,<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Bu itibarla, fatura müşterinin borçlandığı<br />

gerçek meblağı göstermekte<br />

olup; mal teslimi veya hizmet ifasının tamamlandığı<br />

günden itibaren azami 7 gün<br />

içerisinde düzenlenmesi gerekir. Sağlık<br />

hizmetinin sunulduğu anda hizmet tamamlandığından;<br />

bu aşamada hizmetin<br />

iadesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla,<br />

hizmet iade edilemeyeceğine<br />

göre iade faturası adı altında da fatura<br />

düzenlenemeyecektir.


MAKALE<br />

3. KURUMLAR<br />

VERGİSİ AÇISINDAN SGK<br />

KESİNTİLERİ<br />

5520 sayılı Kurumlar Vergisi<br />

Kanunu’nun 6’ncı maddesinde, kurumlar<br />

vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi<br />

içinde elde ettikleri safi kurum kazancı<br />

üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum<br />

kazancının tespitinde ise, Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin<br />

uygulanacağı belirtilmiş olup;<br />

ticari kazançta vergiyi doğuran olay, tahakkuk<br />

esasına bağlanmıştır.<br />

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun<br />

40’ıncı maddesinde, safi kazancın tespit<br />

edilmesinde indirilecek giderler sayılmış<br />

ve bu giderler arasında maddenin 1’inci<br />

bendinde, ticari kazancın elde edilmesi<br />

ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler;<br />

3’üncü bendinde ise, işle ilgili olmak<br />

şartıyla, mukavelenameye veya ilama<br />

veya kanun emrine istinaden ödenen<br />

zarar, ziyan ve tazminatlar indirim konusu<br />

olarak kabul edilmiştir.<br />

Yukarıdaki açıklamalara göre, SGK<br />

adına düzenlenen sağlık hizmetlerine ait<br />

faturaların ödenmeyen kısmının gider<br />

olarak dikkate alınabilmesi için; Kurum<br />

ile SGK arasında yapılmış bir sözleşmeye<br />

istinaden, bir giderin (zararın) olması, bu<br />

giderin bu işle ilgili olması ve sağlık kurumunun<br />

sorumluluğu veya kusurundan<br />

kaynaklanmaması gerekmektedir. Aksi<br />

takdirde, bu giderin indirim konusu yapılabilmesi<br />

mümkün değildir.<br />

Buna göre, SGK’nın fatura bedelini<br />

herhangi bir şekilde kısmen ya da tamamen<br />

noksan ödemesi halinde, noksan<br />

ödenen tutarın hasılattan çıkarılması<br />

ve Vergi Usul Kanunu’nun alacaklarda<br />

amortisman (şüpheli alacaklar veya değersiz<br />

alacaklar) hükümlerine göre değerleme<br />

yapılabilmesi mümkün olmaktadır.<br />

Söz konusu işlemin belgelenmesi ve<br />

muhasebe kayıtlarına alınması ile ilgili<br />

olarak, Sosyal Güvenlik Kurumunca ödemenin<br />

eksik yapılmasına ilişkin verilen<br />

belgenin önceden düzenlenmiş faturayla<br />

ilişkilendirilmesinde ve bu belgenin Vergi<br />

Usul Kanununun 227’nci maddesinde<br />

yer alan hüküm uyarınca kayıtların belgelenmesinde<br />

geçerli bir belge olarak kabul<br />

edilmesi gerekmektedir.<br />

Buna göre eksik ödemede dikkate<br />

alınan bedel, örneğin KDV Hariç 30.000_<br />

TL’lik bir faturada Sosyal Güvenlik Kurumunun<br />

yapmış olduğu KDV Hariç 5.000_<br />

TL’lik bir kesinti bedeli KDV bedeli eklenerek<br />

aşağıdaki gibi kayda alınabilir.<br />

_________________________________ / ______________________________<br />

654 Karşılık Giderleri 5.400_ TL<br />

Kesinti 5.000<br />

KDV 400<br />

120 Sosyal Güvenlik Kurumu 5.400_ TL<br />

____________________________ / ______________________________<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

57


58<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Dr. <strong>SMMM</strong>. Adem Utku ÇAKIL<br />

Malzeme ve işçilik kullanmak suretiyle<br />

bir gayrimenkul (taşınmaz) yapmaya<br />

yönelik sistemli ve birbiriyle ilişkili<br />

faaliyetlerin tümünü ifade eden İnşa,<br />

isim olarak kullanılan İNŞAAT kavramının<br />

yapı halini ifade etmektedir. Özetle;<br />

inşa(at) faaliyetleri sonunda elde edilen<br />

ürün YAPI, olarak anılmakta olup, içinde<br />

yaşanmak veya çeşitli eylem ve işlevleri<br />

gerçekleştirmek için kurulan; ev,<br />

okul, köprü şeklinde tanımlanmaktadır.<br />

Yapı daha genel bir kavramdır. BİNA ise<br />

yapı oluşturma faaliyetini tanımlamaktadır.<br />

İnşaat ve inşa kavramlarının daha çok<br />

isim olarak kullanılan haline ise İNŞA(AT)<br />

denilmektedir.<br />

İnşaat İşletmesi ise: “Kendi nam ve<br />

hesabına veya taahhüt yoluyla başkalarına<br />

inşaat yapan işletmeleri” ifade etmektedir.<br />

Başkalarına bir yapının yapılmasını<br />

taahhüt ederek inşaat yapan işletmelere<br />

“inşaat taahhüt işletmeleri”; kendi nam<br />

ve hesaplarına inşaat yapan işletmelere,<br />

“özel inşaat işletmeleri” (yap-sat işletmeleri)<br />

denir.<br />

Bu iki işletme türü arasında bazı hususlarda<br />

önemli farklılıklar vardır.<br />

1. İnşaat taahhüt işletmelerinin<br />

hizmet işletmesi, özel inşaat işletmelerinin<br />

ise üretim işletmesi<br />

sayılmasıdır. Bu durum, iki işletme<br />

türünün gider ve maliyetlerin<br />

muhasebeleştirilmesinde<br />

farklı hesap kullanmalarına yol<br />

açar.<br />

2. Vergilendirilmelerinde karşımıza<br />

çıkmaktadır. Bu iki işletme türünün<br />

farklı vergilendirme sistemleri<br />

vardır.<br />

3. Özel inşaat işletmeleri, yapıları<br />

kendi nam ve hesaplarına<br />

inşa edeler, inşa edilen yapı,<br />

bilânçonun aktifinde stok grubu<br />

içinde yer alır.<br />

MAKALE<br />

Özel Bina İnşaatı ve<br />

Muhasebe Uygulaması<br />

4. Özel inşaat işletmelerinde, inşaat<br />

taahhüt işletmelerinde görülmeyen<br />

önemli bir maliyet kalemi<br />

olarak arsa maliyeti karşımıza<br />

çıkmaktadır.<br />

5. İnşa edilen yapının mülkiyeti,<br />

inşaat taahhüt işletmelerinde iş<br />

sahibine ait iken; özel inşaat işletmelerinde<br />

işletmenin kendisine<br />

aittir.<br />

6. Özel inşaat işletmelerinin yapacakları<br />

sözleşmeler, SATIŞ SÖZ-<br />

LEŞMESİ hükümlerine tabi iken;<br />

inşaat taahhüt işletmelerinde<br />

İSTİSNA SÖZLEŞMESİ hükmüne<br />

tabidir.<br />

7. İnşaat taahhüt işletmeleri ile<br />

nam ve hesabına yapı inşa edilen<br />

işveren arasında istisna akdi<br />

hükümleri geçerli iken, özel inşaat<br />

işletmelerinde böyle bir<br />

akit bulunmaz; bu işletmelerde<br />

işletme ile müşteri arasında satış<br />

akdi hükümleri uygulanır.<br />

Biz bu <strong>makale</strong>de 1 İnşaat İşletmelerinden<br />

“Özel İnşaat İşletmelerini” ele alacağız.<br />

Özel İnşaat İşletmeleri; “Yasalara<br />

uygun bir şekilde kendi nam ve hesaplarına<br />

mesken veya işyeri olarak kullanıma<br />

mahsus yapılar inşa eden ve bunları ticari<br />

bir organizasyonla satan işletmelerdir.”<br />

Esas itibariyle bu işletmeleri inşaat taahhüt<br />

işi yapan işletmelerden ayıran en<br />

önemli özellik yapıları kendi nam ve hesaplarına<br />

yapmalarıdır. Bu durum söz konusu<br />

işletmelerin yapının inşası için gerekli<br />

temel girdi olan arsanın tedarik edilmesini<br />

zorunlu kılmaktadır.<br />

Özel inşaat işletmeleri inşa ettikleri<br />

konut veya işyerleri olarak pazarlamak<br />

suretiyle satarlar ve bu satıştan elde ettikleri<br />

kar işletmenin ticari kazancını<br />

oluşturur.<br />

Özel İnşaatlar; Yapım şekline göre ikiye<br />

ayrılırlar bunlardan ilki, Daire, kat ve<br />

dükkân halinde satmak amacıyla yapılan


MAKALE<br />

inşaatlardır. İkincisi ise, kendi gereksinimi için satmak amacı olmadan yapılan inşaatlardır.<br />

Özel inşaatlar kişi ya da kurumların kullanmak ya da satmak üzere kendi adlarına yaptıkları inşaat işleridir. Yapanın kendi adına yapması<br />

esastır. Yapımın amacı önemli değildir. Kendileri kullanmak üzere yapabilecekleri gibi satmak amacıyla da yapabilirler. Bu inşaatların kimin<br />

arsasının üzerinde yapıldığı da önemli değildir. Arsa inşaatı yapanın kendi malı olabileceği gibi, kiralanmış ya da işgal etmiş dahi olabilir.<br />

Arsa sahibi kimliği de inşaatın özel inşaat olma özelliğini değiştirmez.<br />

Özel inşaatlar, inşaat sahibi tarafından yapılabileceği gibi, başkasının taahhüdüne bırakılmak yoluyla da yapılabilir. Başkasının taahhüdüne<br />

bırakılması durumunda inşaat işi hem müteahhit tarafından taahhüt şeklinde hem de işin sahibi tarafından işveren sıfatıyla başkasına<br />

yaptırılmakla birlikte, inşaatın sahibi olma bakımından özel inşaat yapılmış olmaktadır. 2<br />

Özel inşaatların iktisadi bir işletmeye dâhil olup olmaması özel inşaat olma özelliğini değiştirmez. Bu bakımdan, bir gecekondu yapılması<br />

da, bir iş merkezi veya büyük ve lüks bir site yapılması da özel inşaat olarak anılır.<br />

İnşaat Muhasebesi<br />

İnşaat işletmelerindeki, finansal karakterli olaylara ilişkin bilgilerin derlenmesi, kayıtlanması, sınıflandırılması, raporlanması, analiz edilerek<br />

yorumlanması ve ilgili kişi ve gruplara sunulması işlevlerinin yerine getirilmesidir.<br />

İnşaat endüstrisindeki muhasebe sistemi diğer endüstrilerdeki muhasebe sistemleri gibi işletme ile ilişkili kişi ve grupların işletme hakkında<br />

bilgi edinme ihtiyaçlarını karşılar. Ancak ülkemizde inşaat muhasebesinden yeterince yararlanılmadığı görülmektedir.<br />

Uygulama Örneği;<br />

Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. kurulu bulunduğu yerde birden fazla inşaat işi ile iştigal etmektedir. Genel malzeme ambarına sahip<br />

olan şirket, imalinde bulunduğu her inşaat sahası içerisinde de şantiye ambarına sahiptir. Alımlarında vitrifeye ve kaplama malzemeleri<br />

ana depoda tutan şirket, kaba inşaat malzemelerinin depolamasını şantiye ambarında yapmaktadır. Şirket, 10 Sıra No.lu MSUG Tebliğ 3<br />

ile yapılan düzenlemeye göre, “kuruluş şekli ne olursa olsun, 2000 yılı aktif toplamı 300 milyar liranın veya net satışlar toplamı 600 milyar<br />

lirayı aşan üretim ve hizmet işletmeleri, 2001 yılına ait muhasebe işlemlerini 7/A seçeneğindeki hesapları gözönünde bulundurarak<br />

yerine getireceklerdir. Bu tutarlar her yıl yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacaktır.” Hükmü gereğince muhasebe kayıtlarını<br />

7/A seçeneğinde tutmaktadır.<br />

1. Şirket, 10 adet villa yapmak için Şengül Gül ‘den 01.01.2009 tarihinde 10.000 m2 alanı 140.000,00 TL bedel ile satın almıştır. Bedelin<br />

tamamı Şirketin Banka hesabı üzerinden havale yoluyla Şengül Gül’e ödenmiştir. Satın alınan arsa üzerinde eski bir bina bulunmaktadır.<br />

Bu binanın şimdilik şantiye binası olarak kullanılmasına, villa inşaatlarının tamamlanmasına müteakip ise yıkımının yapılmasına karar<br />

verilmiştir.<br />

01.01.2009<br />

250 Arsa ve Araziler 140.000,00<br />

250.10 Arsalar<br />

250.10.05 Bahar Villa İnşaat Arsası 140.000,00<br />

102 Bankalar 140.000,00<br />

102.01 Bank 140.000,00<br />

Arsa alımı muhasebe kaydı<br />

Şirket, yeni mimari ile yapacağı Bahar Villaları için;<br />

2. 05.01.2009 tarihinde nakliye bedeli dahil 30.000,00 TL + %18 KDV çimentoyu banka üzerinden keşide ettiği çek ile satın almıştır.<br />

Satın alınan çimentonun tamamı Bahar Villa İnşaatı şantiye ambarında depolanmıştır.<br />

05.01.2008<br />

150 İlk Madde ve Malzeme 30.000,00<br />

150.01 Bahar Villa İnşaat Deposu<br />

150.01.01 Çimento 30.000,00<br />

191 İndirilecek KDV 5.400,00<br />

191.18 %18 lik İndirilecek KDV 5.400,00<br />

103 Verilen Çekler ve Ödeme Emirleri<br />

103.01 Bank Çekleri 35.400,00<br />

İnşaata malzeme alımı kaydı<br />

1. Bu çalışmada toplulaştırılmış kayıtlar kullanılmıştır. Okuyucuların bu hususa dikkat etmesi gereklidir. Bilindiği üzere kaytlar vaki olduğunda esastır.<br />

Biz toplam maliyetlerin bilinmesi açısından uygulamayı bu şekilde yaptık.<br />

2. Yılmaz, Kasım, “İnşaat Muhasebesi Vergilendirme ve Asgari İşçilik” Ankara, Ce-Ka Yayınları, Şubat 2004, S.29<br />

3. 10 Sıra No.lu MSUG Tebliği 19.12.2000 Tarih ve 24265 Sayılı Resim Gazete’de yayımlanmıştır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

59


60<br />

3. Şirket 07.01.2009 tarihinde 10.000,00 TL + %18 KDV tutarında demir satın almıştır. Bedel banka hesabı üzerinden EFT ile ödenmiştir.<br />

Satın alınan demirin nakliyesi için Sürat Nakliye İşletmesine 200,00 TL %18 KDV dahil nakliye bedeli peşin ödenmiş ve Bahar Villa İnşaatı<br />

şantiye ambarı deposuna istiflenmiştir.<br />

07.01.2009<br />

150 İlk Madde ve Malzeme 10.169,49<br />

150.01 Bahar Villa İnşaat Deposu<br />

150.01.02 Demir 10.000,00<br />

150.01.99 Alış Gideri 169,49<br />

191 İndirilecek KDV 1.830,51<br />

191.18 %18 lik İndirilecek KDV 1.830,51<br />

100 Kasa 200,00<br />

100.01 Merkez Kasa 200,00<br />

102 Bankalar 11.800,00<br />

102.01 Bank 11.800,00<br />

İnşaata malzeme alımı ve nakliyesine ilişkin muhasebe kaydı<br />

4. Şirket, inşa faaliyetini 11 Ayda tamamlamıştır. Toplam kullanılan ilk madde ve malzemeye ilişkin bilgiler aşağıdaki gibidir;<br />

a. 3200 Torba çimento alınmıştır. Ortalama Alım Fiyatı 9,50 TL dir. Toplam 30.400,00 TL ödenmiştir.<br />

b. 400 Ton demir alınmıştır. Ortalama Ton Alım Fiyatı 784,00TL dir. Demir için toplam 313.600,00 TL ödenmiştir.<br />

c. 1000 m3 kereste alınmıştır. Ortalama m3 Alım Fiyatı 330,00TL dir. Kereste için toplam 330.000,00 TL ödenmiştir.<br />

d. Vitrifiye bedeli toplamı 200.000,00 TL dir.<br />

Buna göre Bahar Villa İnşaatında dönem içinde kullanılan malzemelere ilişkin toplu kayıt; 4<br />

MAKALE<br />

07.11.2009<br />

710 Direkt İlk Madde ve Malzeme Giderleri 874.000,00<br />

710.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

710.01.01 Çimento 30.400,00<br />

710.01.02 Demir 313.600,00<br />

710.01.03 Kereste 330.000,00<br />

710.01.04 Vitrifiye 200.000,00<br />

150 İlk Madde ve Malzeme 874.000,00<br />

150.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

150.01.01 Çimento 30,400,00<br />

150.01.02 Demir 313.600,00<br />

150.01.03 Kereste 330.000,00<br />

150.01.04 Vitrifiye 200.000,00<br />

İnşaata kullanılan malzemelerin ilk madde ve malzeme giderleri hesabına aktarılmasına ilişkin muhasebe kaydı<br />

Bazı çalışmalarda inşaat için malzeme alımlarının stoklara kaydedilmeden, doğrudan maliyet hesabına kaydedilmesi de öngörülmüştür.<br />

Özellikle bir inşaat sahasına sahip olan işletmeler üretimini yaptıkları inşaa faaliyeti için almış oldukları ürünleri farklı depolar kullanmandan<br />

ve tam zamanlı olarak ilgili üretim yerine aktarabilir bu halde 150 İlk Madde ve Malzeme Hesabını kullanmaları gereksiz olacaktır. Ancak<br />

hem muhasebe disiplini hem de Tek Düzen Hesap Planı mantığı ile bakıldığında stoklar hesabının kullanılması gerekteğini düşünüyorum.<br />

Daha önce bu tür stok kalemlerini kullanmamış, mal ve malzemeleri gider hesaplarında tutmuş olan işletmeler, raporlama döneminde<br />

veya envanter çalışmaları sırasında, inşaatta kullanılmayan malzemelerin saptanması halinde, bu stokları 711 – Direkt İlk Madde ve Malzeme<br />

Yansıtma Hesabı karşılığı ile 150 – İlk Madde ve Malzeme hesaplarına almak durumdadırlar.<br />

5. Şirket, Temmuz 2009 dönemi içerisinde çalıştırdığı işçiye ait aşağıdaki ücret hesap bildirimini hazırlamıştır. Bu bilgilere ait muhasebe<br />

kaydı;<br />

SAYI 3 / OCAK 2010


MAKALE<br />

Brüt Aylık Ücret 693,00<br />

İşçi İşsizlik Sigortası (%1) 6,93<br />

İşçi SGK Payı (%14) 97,02<br />

Gelir Vergisi Matrahı 589,05<br />

Gelir Vergisi Tutarı (%15) 88,36<br />

Damga Vergisi (%0 6) 4,16<br />

İşçi Üzerinden Kesintiler Toplamı 196,47<br />

İşçinin Eline NET Geçen Tutar (+AGİ Dahil Tutar) 496,53 + 74,93=571,46<br />

Asgari Geçim İndirimi (AGİ – Evli ve 2 Çocuklu) 74,93<br />

İşveren SGK Payı (%22) 152,46<br />

İşveren İşsizlik Sigortası Payı (%2) 13,86<br />

Toplam İşverene Maliyet 859,32<br />

31.07.2009<br />

720 Direkt İşçilik Giderleri 859,32<br />

720.01 Bahar Villa İnşaatı İşçilik Giderleri<br />

720.01.01 Brüt Ücret 693,00<br />

720.01.02 SGK İşveren Payı 152,46<br />

720.01.03 İşsizlik İşveren Payı 13,86<br />

360 Ödenecek Vergi ve Fonlar 92,52<br />

360.01 Gelir Vergisi 88,36<br />

360.02 Damga Vergisi 4,16<br />

361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri 270,27<br />

361.01 SGK Primi 249,48<br />

361.02 İşsizlik Primi 20,79<br />

335 Personele Borçlar 496,53<br />

Temmuz 2009 Bahar Villa İnşaatı İşçilik Mahsubu kaydı<br />

6. İnşaatla ilgili olup, doğrudan doğruya inşaat maliyetine yüklenebilen işçilik giderlerinin izlendiği hesap olan 720 – Direkt İşçilik<br />

Giderleri hesabı İnşaat işlerinde, işçilere ücret ödemesi yapılmadan mahsuplanır ve ödeme noktasına aktarılır. Bilindiği üzere 10 işçinin yukarısındaki<br />

ödemeler bankalar aracılığıyla yapılmaktadır. Buna göre bir işçi için banka ödemesi kaydı aşağıdaki gibi olacaktır.<br />

01.08.2009<br />

335 Personel Borçlar 571,46<br />

335.01 Esas Net Ücret 496,53<br />

335.02 Asgari Geçim İndirimi 74,93<br />

102 Bankalar 571,46<br />

102.01 Bank 571,46<br />

İşçilik ödemesine ilişkin muhasebe kaydı<br />

7. Şirketin 11 aylık çalışan sayısı Ortalama 100 işçi üzerinden 11 Aydır. Ortalama ücretlerin asgari ücret seviyesinde tutulduğu esas<br />

alınır ise, aşağıdaki işçilik tablosu elde edilecektir. Kayıtlarımız da bu hesap tutarları toplamı olacaktır. Ancak Kesilen gelir vergisi ve damga<br />

vergisinin, ödemenin yapıldığı tarihi izleyen ayın 23. günü akşamına kadar beyanı ve 26. günü de ödemesi yapılmış olacağından yine SGK<br />

tahakkuklarının 23. Günü akşamına kadar beyanı 30. veya 31. günü de ödemesi olacağından bu hesapların kalan tutarı olmayacaktır. Biz<br />

burda bunun nakit çıktı tutarlarının görülmesi açısından hesap bakiyesi verildiğini düşündük. Dolayısı ile ödeme tarihleri itibari ile bakiyeler<br />

banka veya kasa hesabı ile karşılaştırılarak kapatılacaktır.<br />

4. Kullanılan malzemelere ilişkin kayıt aylık olarak veya kullanım yapıldıkça yapılmalıdır. Biz burada tekra düşmemek ve toplu maliyeti gösterebilmek<br />

amacıyla kaydı toplu değerler üzerinden yaptık.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

61


62<br />

720.01.01 Brüt Aylık Ücret 762.300,00<br />

720.01.02 İşçi İşsizlik Sigortası (%1) 7.623,00<br />

720.01.03 İşçi SGK Payı (%14) 106.722,00<br />

Gelir Vergisi Matrahı 647.955,00<br />

360.01 Gelir Vergisi Tutarı (%15) 97.196,00<br />

360.02 Damga Vergisi (%0 6) 4.576,00<br />

İşçi Üzerinden Kesintiler Toplamı 216.117,00<br />

335.01 İşçinin Eline NET Geçen Tutar 546.183,00<br />

335.02 Asgari Geçim İndirimi (AGİ – Evli ve 2 Çocuklu) 82.423,00<br />

361.01 İşveren SGK Payı (%22) 167.706,00<br />

361.02 İşveren İşsizlik Sigortası Payı (%2) 15.246,00<br />

Toplam İşverene Maliyet 945.252,00<br />

8. Özel İnşaat İşletmelerinde; işçilik giderleri ile ilgili özel durumlar ortaya çıkabilir. Özellikle geçmiş muhasebe şeriyelerinden elde<br />

edilen bilgilerde; mevsimsel şartlar nedeni ile çalışma zaafiyeti doğmuş olabilir veya aynı zamanlı malzeme nakliyesi veya ihtiyacı karşılanamamış<br />

olabilir bu durumda; Örnek işletmemizde de olduğu gibi kış koşulları nedeni ile şubat 2009 döneminde yoğun kar yağışı nedeni<br />

ile Bahar Villa İnşaatında işçiler 2 gün çalışamamışlardır. Şubat ayı için 1.400, 00 TL işçilik kayıptır. Yine Nisan 2009 döneminde de malzeme<br />

nakliyesinin geç gelmesi sebebiyle inşaat 1 gün süre ile durmuş ve 10 işçilik kayıp olmuştur. Nisan 2009 ise kayıp 5.714,60 TL dir. İlgili kayıtlar<br />

şu şekildededir.<br />

Şubat 2009<br />

680 Çalışmayan Kısım Gider ve Zararları 5.714,60<br />

680.05 Bahar Villa İnşaatı 5.714,60<br />

381 Gider Tahakkukları 5.714,60<br />

381.01 Ücret<br />

Tahakkukları<br />

5.714,60<br />

Mevsim koşulları nedeniyle kaybolan işçilik giderlerine ilişkin kayıt<br />

Dönem sonunda bu hesap 690 - Dönem Karı veya Zararı hesabı ile mahsup edilecektir.<br />

01.01.2009<br />

690 Dönem Karı veya Zararı 7.114,60<br />

680 Çalışmayan Kısım Gider ve Zararları 5.714,60<br />

680.05 Bahar Villa<br />

İnşaatı<br />

7.114,60<br />

Kayıp işçilik giderlerinin dönem sonu kar veya zarar hesabıyla mahsubu<br />

9. Özel inşaat faaliyetinde asgari işçilik uygulaması 5<br />

a. Başladığı yıl içinde bitirilmiş olan inşaatın maliyetinin hesaplanmasında o yıl için tespit edilen birim maliyet esas alınır.<br />

Örnek:<br />

Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin 01.01.2009 tarihinde başlamış olan III-A Grubu Bahar Villa İnşaatı 28.11.2009 yılında tamamlanmıştır.<br />

İnşaat Sahası 10.000 m² inşa sahası toplam alanı: 6.000 m² dir.<br />

2009 Yılı Yapı Yaklaşık Birim m² İnşaat Maliyeti6 : 437,00 TL dir.<br />

Asgari işçilik oranı7 : %9 dur. (Iskonto %25)<br />

Bina Maliyeti = 437,00 TL * 6.000 m2 = 2.622.000,00 TL<br />

Uygulanacak Asgari İşçilik Oranı = %9 - (%9 * %25) = %6,75<br />

SGK’ya Bildirimi Gereken İşçilik Tutarı = 2.622.000,00 * %6,75 = 176.985,00 TL<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

MAKALE


MAKALE<br />

b. Başladığı yıldan sonraki yıllarda bitirilmiş inşaatın maliyetinin hesabında ise bitirildiği yıldan önceki yıla ait birim maliyet esas alınır.<br />

2003 Yılından önce başlayıp, 2004 veya daha sonraki yıllarda bitirilen binaların maliyeti, 01.05.2004 tarihinden önceki ve sonraki sürede<br />

yapılan uygulamalar dikkate alınarak, ayrı ayrı hesaplanacak, bu suretle bulunan iki ayrı birim maliyet bedelinin aritmetik ortalamasının<br />

alınması ve binanın yüzölçümü ile çarpılması suretiyle hesaplanacaktır.<br />

Faaliyeti iki yıldan fazla süren özel bina inşaatlarının maliyetinin tespit şekli 8 , yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 01.05.2004 tarihinden itibaren<br />

değiştirilmiş bulunduğundan;<br />

I. Yapımına 01.05.2004 tarihinden sonra başlanılan veya 01.01.2003 tarihinden sonra başlandığı halde 01.05.2004 tarihinden<br />

sonra bitirilen binaların maliyeti, ortalama maliyet yerine, bitirildiği yıldan bir önceki yıla ilişkin birim maliyet bedeli esas<br />

alınarak hesaplanacaktır.<br />

Örnek 1: 05 Eylül 2003 Tarihinde başlayan ve 01 Haziran 2004 tarihinde bitirilen özel nitelikteki binanın maliyeti hesaplanırken,<br />

2003 yılı için belirlenmiş olan birim maliyet bedeli dikkate alınacaktır.<br />

Örnek 2: 01.07.2004 Tarihinde başlayan ve 31.12.2006 tarihinde bitirilen özel nitelikteki binanın maliyeti hesaplanırken, 2005<br />

yılı için belirlenecek olan birim maliyet bedeli dikkate alınacaktır.<br />

II. 2003 Yılından önce başlayıp, 2004 veya daha sonraki yıllarda bitirilen binaların maliyeti, 01.05.2004 tarihinden önceki<br />

ve sonraki sürede yapılan uygulamalar dikkate alınarak, ayrı ayrı hesaplanacak, bu suretle bulunan iki ayrı birim maliyet bedelinin<br />

aritmetik ortalamasının alınması ve binanın yüzölçümü ile çarpılması suretiyle hesaplanacaktır.<br />

Örnek 1: Yapımına 06.08.1998 tarihinde başlanılan ve 22.04.2004 tarihinde bitirilen (01.05.2004 tarihinden önce) bir binanın<br />

maliyet bedeli, 17.11.1995 tarih ve 16-118 ek sayılı genelgede belirtildiği gibi, yani faaliyeti 2 yıldan fazla devam etmiş olması<br />

nedeniyle son yıl (2004) hariç, 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 ve 2003 yıllarına ait birim maliyet bedellerinin aritmetik ortalaması<br />

inşaatın yüzölçümü ile çarpılmak suretiyle bulunacaktır.<br />

Örnek 2: Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. işletmesi III-A Grubu Bahar Villa İnşaatı 05.05.1999 tarihinde başlamış ve inşaat<br />

22.06.2004 tarihinde tamamlanmıştır.<br />

İnşaat sahası 10.000 m² İnşaat yapılmış olan alan ise 6.000 m² dir.<br />

Asgari işçilik oranı %9 dur. (Iskonto %25)<br />

İnşaatın Yapıldığı Yıllar Yapı Yaklaşık Birim<br />

m² İnşaat Maliyeti (TL)<br />

1999 60,54<br />

2000 99,90<br />

2001 123,00<br />

2002 202,95<br />

2003 264,00<br />

2004 283,00<br />

Bina Ortalama Birim Maliyeti = (60.54 + 99,90 + 123,00 + 202,95) / 4 = 121,60 TL<br />

Bina Ortalama Birim Maliyeti = (121,60 + 264,00) / 2 = 385,60 / 2 = 192,80 TL<br />

Bina Maliyeti = 192,80 * 6.000 m2 = 1.156.800,00 TL<br />

Uygulanacak asgari İşçilik Oranı = %9 - (%9 * %25) = %6,75<br />

SGK’ya Bildirimi Gereken İşçilik Tutarı = 1.156.800,00 * %6,75 = 78.084,00 TL<br />

5. Asgari İşçilik tespiti;<br />

1- Sigorta Kurumun Ünitelerinde Yapılan Asgari İşçilik Tespiti<br />

2- Meslek Mensuplarının (SMM veya YMM) Raporlarıyla Yapılan Asgari İşçilik Tespiti<br />

3- Sigorta Müfettişlerin İncelemesiyle Yapılan Asgari İşçilik Tespiti<br />

Olmak üzere üç şeklinde yapılır.<br />

6. 19 Mart 2009 Tarih ve 27174 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2009 Yılı<br />

Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ”<br />

7. 12.10.2005 Tarih ve 16 – 353 Ek SGK Genelgesinde sıralı Liste olarak sunulmuştur.<br />

8. Yukarıda belirtilen inşaat işyerlerinde işe başlanılan ve bitirilen yıllarda faaliyet olması kaydıyla, aradaki yılların bazılarında (örneğin 2001 ve<br />

2003 yıllarında) kısmen veya tamamen faaliyette bulunulmamış olsa bile, bu durum bina maliyetinin hesaplanma şeklini değiştirmeyecektir.<br />

Bu durumdaki bina inşaatlarının maliyetinin hesabında yeni yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 01.05.2004 tarihinden önceki ve sonraki hesaplama<br />

yöntemleri dikkate alınmak suretiyle işlem yapılmıştır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

63


64<br />

III. Yapımına 01.05.2004 tarihinden sonra başlanılan ve 01.05.2004 tarihinden sonra 2 takvim yılından daha uzun sürede<br />

bitirilen binaların maliyeti, ortalama maliyet yerine, bitirildiği yıldan bir önceki yıla ilişkin birim maliyet bedeli esas alınarak hesaplanacaktır.<br />

Örnek:<br />

Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. işletmesi III-A Grubu Bahar Villa İnşaatı 10.01.2004 tarihinde başlamış olsun inşaat<br />

28.11.2009 tarihinde tamamlanmıştır.<br />

İnşaat sahası 10.000 m² İnşaat yapılmış olan alan ise 6.000 m² dir.<br />

2008 Yılı Yapı Yaklaşık Birim m² İnşaat Maliyeti9 : 399,00 TL dir.<br />

Asgari işçilik oranı %9 dur. (Iskonto %25) 10<br />

Bina Maliyeti = 399,00 TL * 6.000 m2 = 2.394.000,00 TL<br />

Uygulanacak asgari İşçilik Oranı = %9 - (%9 * %25) = %6,75<br />

SGK’ya Bildirimi Gereken İşçilik Tutarı = 2.394.000,00 * %6,75 = 161.595,00 TL<br />

Örnek olarak fiili işçilik tutarı 150.000,00 TL olsa idi.<br />

Bildirilecek Ek İşçilik Tutarı = 161.595,00 - 150.000,00 = 11.595,00 TL<br />

Kasım 2009<br />

720 Direkt İşçilik Giderleri 11.595,00<br />

720.02 SGK İşveren Payı 11.595,00<br />

361 Ödenecek Sosyal Güvenlik<br />

Kesintileri<br />

361.01 SGK Primleri 11.595,00<br />

Asgari inşaat işçiliği muhasebe kaydı<br />

11.595,00<br />

10. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin Bahar Villa İnşaatı’nın Projelerini NetSA Mühendislik Hizmetleri A.Ş. ne hazırlatmıştır. Bunun<br />

için 10.01.2009 tarihinde düzenmiş fatura tutarı olan 15.000,00 TL + %18 KDV Çek mukabili firmaya ödenmiştir.<br />

10.01.2009<br />

730 Genel Üretim Giderleri 20.000,00<br />

730.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

730.01.02 Proje Giderleri 15.000,00<br />

191 İndirilecek KDV 2.700,00<br />

191.18 %18 lik İndirilecek KDV 2.700,00<br />

103 Verilen Çekler ve Ödeme<br />

Emirleri<br />

103.01 Banka üzerinden verilen çekler<br />

Mühendislik hizmeti alımına ilişkin muhasebe kaydı<br />

MAKALE<br />

22.700,00<br />

11. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin Bahar Villa İnşaatı’nın hafriyatını, Temel İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd.Şti. 28.01.2009 tarihinde<br />

yaptırmıştır. Bunun için 20.000,00 TL ve %18 KDV den oluşan fatura tutarı bankadan ödenmiştir.<br />

28.01.2009<br />

730 Genel Üretim Giderleri 20.000,00<br />

730.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

730.01.01 Harfiyat Giderleri 20.000,00<br />

191 İndirilecek KDV 3.600,00<br />

191.18 %18 lik İndirileecek KDV 3.600,00<br />

102 Bankalar 23.600,00<br />

102.01 Bank<br />

SAYI 3 / OCAK 2010


MAKALE<br />

Harfiyat işine ilişkin muhasebe kaydı<br />

12. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin Bahar Villa İnşaatı’nın İnşaat Ruhsatı Belediye İmar İşleri Müdürlüğüne 30.01.2009 tarihinde<br />

2.000,00 TL nakit ödenmiştir.<br />

30.01.2009<br />

730 Genel Üretim Giderleri 2.000,00<br />

730.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

730.01.03 İnşaat Ruhsat Giderleri 2.000,00<br />

100 Kasa 2.000,00<br />

100.01 Merkez Kasa<br />

İnşaat ruhsatı işlem bedeli olarak yapılan ödemeye ilişkin muhasebe kaydı<br />

13. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin 2009 yılında Bahar Villa İnşaatı, Beren Konutları İnşaatı ve Ceyhan Sanayi İşletmesi inşaatları<br />

devam etmektedir. Bu inşaatlarda kullandığı makineler için 2009 yılı için ayrılan amortisman tutarı 8.260,00 TL dir.<br />

31.12.2009<br />

730 Genel Üretim Giderleri 8.260,00<br />

730.06 Amortisman ve İtfa Giderleri<br />

730.06.01 Dağıtıma Tabi Amortisman ve İtfa Giderleri<br />

730.06.01.03 İş Makineleri Amortismanı 8.260,00<br />

257 Birikmiş Amortisman 8.260,00<br />

257.04 Makine Amortismanı<br />

257.04.01 İş Makinesi<br />

Amortismanı<br />

8.260,00<br />

İnşaatta kullanılan makine tesis cihazlara ilişkin amortisman kaydı<br />

14. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin 2009 yılında Bahar Villa İnşaatı, Beren Konutları İnşaatı ve Ceyhan Sanayi İşletmesi inşaatları<br />

devam etmektedir. Bu inşaatlara malzeme taşıyan kamyonun şoförleri ve taşıma ekibi 9 personelden oluşmaktadır. Bu departmanda<br />

çalışan persoenelin Ekim 2009 yılı ücret bilgileri şu şekildedir;<br />

730.01.01 Brüt Aylık Ücret 6.237,00<br />

730.01.02 İşçi İşsizlik Sigortası (%1) 62,37<br />

730.01.03 İşçi SGK Payı (%14) 873,18<br />

Gelir Vergisi Matrahı 5.301,45<br />

360.01 Gelir Vergisi Tutarı (%15) 795,24<br />

360.02 Damga Vergisi (%0 6) 37,44<br />

İşçi Üzerinden Kesintiler Toplamı 1.768,23<br />

335.01 İşçinin Eline NET Geçen Tutar (+AGİ Dahil Tutar) 4.468,77<br />

335.02 Asgari Geçim İndirimi (AGİ – Evli ve 2 Çocuklu) 674,37<br />

361.01 İşveren SGK Payı (%22) 1.372,14<br />

361.02 İşveren İşsizlik Sigortası Payı (%2) 124,74<br />

Toplam İşverene Maliyet 7.733,88<br />

9. 26 Mart 2008 Tarih ve 26828 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2008 Yılı<br />

Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ”<br />

10. Asgari İşçilik Oranı için; Kurum ünitelerince asgari tespit yapılabilmesi için süresinde işyeri bildirimin yapılmış ve en az bir kez işçilik bildiriminde<br />

bulunmuş olmalıdır. Özel inşaatlarda maliyet bedeline asgari işçilik tespit komisyonunca belirlenen asgari işçilik oranlarının %25 eksilterek uygulanması<br />

suretiyle bulunan asgari işçilikle, işverenin bildirdiği işçilik mukayese edilmektedir. Kurum ünitelerince yapılan asgari işçilik tespitinde, işverenin<br />

işçilik faturaları dikkate alınmamakta bunun yerine bu tür faturalara karşılık gelmek üzere %25 götürü bir oran eksilterek uygulanmaktadır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

65


66<br />

31.10.2009<br />

730 Direkt İşçilik Giderleri 7.733,88<br />

730.01 Dağıtıma Tabi Olan İşçilik Giderleri 7.733,88<br />

730.01.01 Brüt Ücret 6.237,00<br />

730.01.02 SGK İşveren Payı 1.372,14<br />

730.01.03 İşsizlik İşveren Payı 124,74<br />

360 Ödenecek Vergi ve Fonlar 832,68<br />

360.01 Gelir Vergisi 795,24<br />

360.02 Damga Vergisi 37,44<br />

361 Ödenecek Sosyal Güvenlik Kesintileri 2.432,43<br />

361.01 SGK Primi 2.245,32<br />

361.02 İşsizlik Primi 187,11<br />

335 Personele Borçlar 4.468,77<br />

Endirekt işçilik muhasebe kaydı<br />

15. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin tüm şirket bünyesinde kullandığı 2 otomobil, 14 Kamyon ve İş Makinesi için 2009 II. Dönemine<br />

ait 3.468,00 TL Motorlu Taşıtlar Vergisi banka aracılığıyla 28.07.2009 ödenmiştir.<br />

28.01.2009<br />

730 Genel Üretim Giderleri 3.468,00<br />

730.06 Vergi Resim Harç Giderleri<br />

730.06.01 Dağıtıma TabiOlan İşçilik Giderleri<br />

730.06.01.06 MTV 3.468,00<br />

16. Genel Üretim Giderlerinin Dağıtımı<br />

102 Bankalar 3.468,00<br />

102.01 Bank<br />

Taşıtlara ilişkin MTV Kaydı<br />

a. Ülger inşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin 2009 yılında ortaya çıkan Genel Üretim Giderleri ve bu giderlere ilişkin detaylar<br />

aşağıdaki gibidir;<br />

Genel Üretim Giderinin Cinsi Giderin Tutarı Dağıtım Ölçütü<br />

Endirekt İlk Madde ve Malzeme 60.456,40 DİMM Tutarı<br />

Endirekt İşçilik 69.964,92 D.İşçilik Saati<br />

Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler 23.567,90 Eşit %’ye göre<br />

Çeşitli Giderler 8.564,50 Eşit<br />

Vergi Resim ve Harçlar 12.345,80 Öng.%<br />

Amortisman ve Tüketim Payları 36.876,20 Çalışılan Gün Sayısı<br />

b. Bu giderlerin esas üretim gider merkezleri olan inşaatlara dağıtımında kullanılacak dağıtım anahtarları ise aşağıdaki gibidir.<br />

Gider Yeri DİMM Tutarı D.İşçilik Tutarı Çalışma Günü Öngörülen %<br />

Bahar Villa İnşaatı 874.000,00 762.300,00 320 40<br />

Beren Konutları İnşaatı 947.000,00 645.600,00 360 45<br />

Ceyhan Sanayi İşletmesi 120.000,00 193.000,00 280 15<br />

TOPLAM 1.941.000,00 1.600.900,00 960 100<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

MAKALE


MAKALE<br />

I. Endirekt İlk Madde ve Malzemenin Dağıtımı<br />

Yükleme Oranı = (Dağıtım Yeri DİMM Giderleri / Toplam DİMM Giderleri) = (874.000,00 / 1.941.000,00) = 0.4503<br />

II. Endirekt İşçilik Dağıtımı<br />

Bahar Villa İnşaatı GÜG Payı = 0,4503 * 60.456,40 = 27.223,52 TL<br />

Yükleme Oranı = (Dağıtım Yeri Dİ Giderleri / Toplam Dİ Giderleri) = (762.300,00 / 1.600.900,00) = 0.4762<br />

Bahar Villa İnşaatı GÜG Payı = 0,4762 * 69.964,92 = 33.315,17 TL<br />

III. Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetlerin Dağıtımı<br />

IV. Çeşitli Giderler<br />

Bahar Villa İnşaatı GÜG Payı = 0,3333 * 23.567,90 = 7.855,97 TL<br />

Bahar Villa İnşaatı GüG Payı = 0,3333 * 8.564,50 = 2.854,83 TL<br />

V. Vergi Resim ve Harç Giderlerinin Dağıtımı<br />

Bahar Villa İnşaatı GÜG Payı = %40 * 12.345,80 = 4.938,32 TL<br />

VI. Amortisman ve İtfa Payları Giderlerinin Dağıtımı<br />

Yükleme Oranı = (Dağıtım Yeri Çalışma Günü / Toplam Çalışma Günü) = (320 / 960) = 0.3333<br />

Gider Dağıtım Yeri Endirekt İlk<br />

Madde ve<br />

Malzeme<br />

Bahar Villa İnşaatı GÜG Payı = 0,3333 * 36.876,20 = 12.292,07 TL<br />

Endirekt<br />

İşçilik<br />

Dışarıdan<br />

Sağlanan<br />

Fayda ve<br />

Hizmetler<br />

Çeşitli<br />

Giderler<br />

Vergi<br />

Resim ve<br />

Harçlar<br />

Amortisman<br />

ve Tüketim<br />

Payları<br />

Toplam<br />

Bahar Villa İnşaatı 27.222,51 33.315,17 7.855,97 2.854,83 4.938,32 12.292,07 88.478,87<br />

Beren Konutları İnşaatı 29.496,24 28.214,97 7.855,97 2.854,83 5.555,61 13.828,58 87.806,20<br />

Ceyhan Sanayi İşletmesi İnşaatı 3.737,64 8.434,77 7.855,97 2.854,83 1.851,87 10.755,56 35.490,65<br />

Toplam 60.456,40 69.964,92 23.567,90 8.564,50 12.345,80 36.876,20<br />

17. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Bahar Vilları İnşaatı için 28.500,00 TL Finansman Gideri yapmıştır.<br />

28.11.2009<br />

780 Finansman Giderleri 28.500,00<br />

780.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

780.01.01 Finansman Giderleri 28.500,00<br />

102 Bankalar 28.500,00<br />

102.01 Bank<br />

Yapılan finansman giderlerine ilişkin muhasebe kaydı<br />

18. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Bahar Vilları İnşaat alanında varolan ve şantiye binası olarak kullanılan eski yapının yıkımı ve<br />

tasfiyesi işini Zaim Yıkım ve Hurda İşleri İşletmesine vermiştir. Yıkım işi için Zaim Yıkım ve Hurda İşletmesine 2.500 + %18 KDV nakit olarak<br />

ödenmiştir. Ayrıca Binanın yıkımı nedeniyle ortaya çıkan hurda malzeme bedeli de Zaim Yıkım ve Huda işletmesine verilmesi kararlaştırılmıştır.<br />

Yıkım sonucu hurda malzeme tutarı 1.500,00 TL olduğu ve bu tutarın %18 KDV ile A Seri - 0023987 nolu şirket faturası ile Zaim Yıkım ve<br />

Hurda İşletmesine fatura edilmiştir.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

67


68<br />

01.01.2009<br />

250 Arsa ve Araziler 4.270,00<br />

250.10 Arsalar<br />

250.10.05 Bahar Villa İnşaat Arsası 4.270,00<br />

191 İndirilecek KDV 450,00<br />

191.18 %18 lik İndirilecek KDV 450,00<br />

250 Arsa ve Araziler 1.500,00<br />

250.10 Arsalar<br />

250.10.05 Bahar Villa<br />

İnşaat Arsası<br />

1.500,00<br />

391 Hesaplanan KDV 270,00<br />

391.20.18 %18 lik İlave KDV 270,00<br />

100 Kasa 2.950,00<br />

100.01 Merkez Kasa 2.950,00<br />

Şantiye binasının yıkım ve hurda değerleri ile satımına ilişkin muhasebe kaydı<br />

19. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin yapımını sürdürdüğü Bahar Villa İnşaatı; Mini Villa, Midi Villa ve Maksi Villa inşaatı olmak<br />

üzere üç çeşittir. Tamamlanan villa inşaatlarının toplam alanı 6.000 m² olup inşaat modellerine göre dağılımı şu şekildedir;<br />

a. Bahar Villa İnşaatının Toplam Maliyeti<br />

Bahar Villa İnşaat Modelleri m² Adet Toplam m²<br />

Midi Villa 300 5 1.500<br />

Mini Villa 400 5 2.000<br />

Maksi Villa 625 4 2.500<br />

Giderler Tutarlar<br />

250 Arsa Payı 142.770,00<br />

710 Direkt İlk Madde ve Malzeme 874.000,00<br />

720 Direkt İşçilik Giderleri 762.300,00<br />

730 Genel Üretim Giderleri 88.478,87<br />

Toplam 1.867.548,87<br />

b. Tamamlanan Villa Modellerine Göre İnşaat Maliyetleri Aşağıdaki gibi olacaktır. M2 maliyeti : 311,26 TL dir.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

Bahar Villa İnşaat<br />

Modelleri<br />

m 2 Villa Adet<br />

Maliyeti<br />

Adet Toplam m 2 Toplam İnşaat<br />

Maliyeti<br />

Midi Villa 300 93.377,44 5 1500 466.887,22<br />

Mini Villa 400 124.503,26 5 2000 622.516,29<br />

Maksi Villa 625 194.536,34 4 2500 778.145,36<br />

Toplam 6000 1.867.548,87<br />

MAKALE


MAKALE<br />

30.11.2009<br />

151 Yarı Mamül Üretim 1.867.548,87<br />

151.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

711 Direkt İlk Madde ve Malzeme<br />

Yansıtma Hesabı<br />

874.000,00<br />

711.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

721 Direkt İşçilik Giderleri Yansıtma Hesabı 762.300,00<br />

721.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

731 Genel Üretim Giderleri<br />

Yansıtma Hesabı<br />

88.478,87<br />

731.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

250 Arsa ve Arazilar 142.770,00<br />

Bahar Villa İnşaatı maliyetlerinin 151 nolu hesaba virmanı<br />

30.11.2009<br />

152 Mamüller 1.867.548,87<br />

152.01 Bahar Villaları 1.867.548,87<br />

152.01.01 Midi Villa 466.887,22<br />

152.01.02 Mini Villa 622.516,29<br />

152.01.03 Maksi Villa 778.145,36<br />

151 Yarı Mamül Üretim 1.867.548,87<br />

151.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

Bahar Villa İnşaatı maliyetlerinin 152 nolu hesaba virmanı<br />

20. Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 31.12.2009 tarihine kadar satışını yapmış olduğu villa modelleri ile satış adet ve tutarları aşağıdadır.<br />

Bahar Villa Modeli m ² Satış Adeti Adet Satış Fiyatı Satış Fiyatı Toplamı<br />

Midi Villa 300 4 156.000,00 624.000,00<br />

Mini Villa 400 3 208.000,00 624.000,00<br />

Maksi Villa 625 2 325.000,00 650.000,00<br />

Toplam 1.898.000,00<br />

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28’inci maddesinde; 2007/13033 sayılı Kararname Eki 1 sayılı listenin 11. sırasında yer alan<br />

net alanı 150 m2’ye kadar olan konut teslimlerinin %1, aynı madde de ayrıca 1 ve 2 sayılı listelerde yer almayan teslim ve hizmetlerin ise<br />

genel oranda (%18) katma değer vergisine tabi tutulacağı belirtilmiştir. Bu sebeple Ülger İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. nin yapmış olduğu Bahar<br />

Villaları 150 m² den büyük olduğu için KDV Oranı %18 olarak alınmıştır.<br />

31.12.2009<br />

102 Bankalar 2.239.640,00<br />

102.01 Bank<br />

600 Yurtiçi Satışlar 1.898.000,00<br />

600.10 Bahar Villaları<br />

600.10.01 Midi Villa 624.000,00<br />

600.10.02 Mini Villa 624.000,00<br />

600.10.03 Maksi Villa 650.000,00<br />

391 Hesaplanan KDV 341.640,00<br />

391.10.18 %18 lik Hesaplanan KDV<br />

Villa satış kaydı<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

69


70<br />

21. Satılan Villaların Maliyetlerine ilişkin tablo aşağıdaki gibidir;<br />

Bahar Villa Modeli m 2 Satış Adedi Birim Maliyet Toplam Maliyet<br />

Midi Villa 300 4 93.377,44 373.509,77<br />

Mini Villa 400 3 124.503,26 373.509,77<br />

Maksi Villa 625 2 194.536,34 389.072,68<br />

Toplam 1.136.092,23<br />

620 Satılan Mamül Maliyeti 31.12.2009 1.136.092,23<br />

620.01 Bahar Villa İnşaatı<br />

Sonuç<br />

152 Mamüller 1.136.092,23<br />

152.01 Bahar Villaları<br />

152.01.01 Midi Villa 373.509,77<br />

152.01.02 Mini Villa 373.509,77<br />

152.01.03 Maksi Villa 389.072,68<br />

Satışı yapılan villalara ilişkin maliyetlerin 620 nolu hesaba alınması<br />

MAKALE<br />

İnşaat Muhasebesi, muhasebe biliminin özel alanlarından birisidir. Burda anlatılan muhasebe uygulaması ise muhasebenin bu özel<br />

sahasında yapılan uygulamanın sadece küçük bir bölümüdür. Çok geniş bir çerçeveye sahip olan inşaat muhasebesi kendi disiplinini<br />

geliştirerek gelecekte daha fazla ayrıntıya dökülebilecektir. Yukarıdaki çalışmadan da anlaşılacağı üzere inşaat muhasebesi, Tek<br />

Düzen Hesap Planının 7/A ve 7/B seçenekleri üzerinde özel uygulama alanına sahiptir.<br />

Kural olarak kullanılan maliyet hesaplarının yılsonunda veya aylık raporlama yapan işletmelerde her ay sonunda, yansıtma hesapları<br />

ile ilgili fonksiyonel gider hesaplarına devredilmesi bu sistem içinde kolaylıkla yapılabilmektedir.<br />

Burada yapılacak tercih; fonksiyon esasına göre açılan defter-i kebir hesabının alt hesabının öncelikle gider çeşidi veya gider yeri<br />

olarak kırılıma esas açılmasının sağlanmasıdır. Örneğimizde de yapılan tercih, ilk kırılmanın gider yeri olması yönündedir. Böylelikle<br />

gelecekte Türkiye Muhasebe Standartları ve/veya Türkiye Finansal Raporlama Standartları çerçevesinde edinilmesi gereken bilgilerinde<br />

elde edilmesinde kolaylık sağlayacaktır.<br />

Bunun yanında daha özel maliyet uygulamalarına esas teşkil etmek üzere örneğin, faliyete dayalı maliyetleme sisteminin uygulanabilirliği<br />

de mümkün olabilecektir. Bu tür kayıt yöntemi, hem muhasebe tekniği hem de masraf merkezleri açısından birçok ayrıntılara<br />

ulaşmada da doğru tercih olmaktadır.<br />

SAYI 3 / OCAK 2010


MAKALE<br />

I- GENEL BİLGİ<br />

Kural olarak, toplantı ve karar nisapları,<br />

yani toplantı ve karar yeter sayısı<br />

anonim şirketlerin ana sözleşmeleri ile<br />

düzenlenir. Ancak, anonim şirket anasözleşmeleri<br />

Türk Ticaret Kanunu’nun emredici<br />

hükümlerine aykırı olamaz. Türk<br />

Ticaret Kanunu’nun 378’inci maddesine<br />

göre; “Kararlar mevcut reylerin ekseriyeti<br />

ile verilir”.Yani karar yeter sayısı<br />

bakımından kural olarak oy çokluğu ilkeleri<br />

kabul edilmiştir. Ancak, Türk Ticaret<br />

Kanunu’nun 388, 396, 423, 434 ve<br />

443’üncü maddelerinde ağırlaştırılmış<br />

karar yeter sayıları öngörülmüştür. Anasözleşme<br />

değişiklikleri için Türk Ticaret<br />

Kanunu’nun 388’inci maddesinde özel<br />

bir düzenleme yapılmıştır. Toplantı ve<br />

karar nisabı başlığını taşıyan Türk Ticaret<br />

Kanunu’nun 388’inci maddesinin tam<br />

metni aşağıdaki gibidir.<br />

“Şirket tabiiyetini değiştirmek veya<br />

pay sahiplerinin taahhütlerini artırmak<br />

hususundaki kararlar için, bütün pay sahiplerinin<br />

ittifakı şarttır.<br />

Şirketin mevzu veya nevi’nin değiştirilmesine<br />

taalluk eden umumi heyet<br />

toplantılarında, şirket sermayesinin en<br />

az üçte ikisine malik olan pay sahiplerinin<br />

veya temsilcilerinin hazır bulunması<br />

şarttır. İlk toplantıda sermayenin üçte ikisi<br />

temsil edilmediği takdirde, idare meclisi,<br />

umumi heyeti usulüne uygun olarak<br />

ikinci defa toplantıya çağırabilir. İkinci<br />

toplantının yapılabilmesi için, esas sermayesinin<br />

yarısına malik olan pay sahipleri<br />

veya temsilcilerinin hazır bulunması<br />

gerekir.<br />

Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı hususlar<br />

değişiklikler için yapılacak umumi<br />

heyet toplantılarında, şirket sermayesinin<br />

en az yarısına malik olan pay sahiplerinin<br />

veya temsilcilerinin hazır bulunmaları<br />

gerekir. İlk toplantıda bu nisap<br />

hasıl olmadığı takdirde, 368’inci maddeye<br />

uyulmak suretiyle, en geç bir ay içinde<br />

ikinci bir toplantı yapılabilir. İkinci top-<br />

<strong>SMMM</strong>. Serkan Önder DİNÇ<br />

ANONİM ŞİRKET YÖNETİM<br />

KURULLARININ SORUMLULUKLARI<br />

VE TOPLANTI KARAR YETER SAYILARI<br />

lantıda müzakere yapabilmek için, şirket<br />

sermayesinin en az üçte birine malik<br />

olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin<br />

hazır bulunması yeterlidir.<br />

İkinci ve üçüncü fıkralara göre umumi<br />

heyetin kararları mevcut reylerin ekseriyeti<br />

ile verilir.<br />

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 317.<br />

maddesinde açıkça belirtildiği üzere anonim<br />

şirketler, yönetim kurulu tarafından<br />

idare ve temsil olunur. Yönetim kurulu,<br />

anonim şirketlerde daimi, kanuni ve<br />

mecburi bir kurul organdır.<br />

Yönetim kurulunca alınan kararların,<br />

hukuki olarak sonuç doğurması ve bu kararların<br />

geçerli bir şekilde uygulanabilmesi<br />

için öncelikle toplantıya ilişkin şekil<br />

şartlarının yerine getirilmesi lazımdır. Yönetim<br />

kurulu toplantıları için aranan şekil<br />

şartlarından bazıları; üyelere usulüne<br />

uygun olarak çağrı yapılmış olması, üyelerin<br />

tamamının toplantıya davet edilmesi,<br />

toplantı ve karar yeter sayılarına uyulmasıdır.<br />

Bu çalışmada, Yargıtay kararları ve<br />

doktrindeki görüşler de dikkate alınarak,<br />

TTK’ ya ve tasarına göre anonim şirket<br />

yönetim kurullarının toplantı ve karar<br />

yeter sayılarının (nisabının) ne olduğu etraflıca<br />

incelenecektir. Söz konusu nisaplara<br />

uyulmaması haline yapılan yönetim<br />

kurulu toplantılarının hukuki durumuyla<br />

ilgili değerlendirmeler ise başka bir çalışmada<br />

ele alınacaktır.<br />

Anonim ortaklıkların yönetim kurulu<br />

üyeleri¬nin sorumlulukları Türk Ticaret<br />

Yasası’nın 336. maddesinde “Mesuliyet”<br />

başlığı altında hüküm altına alınmıştır.<br />

Buna göre, yönetim kurulu üyeleri<br />

şirket namına yapmış oldukları sözleşme<br />

ve işlemlerden dolayı şahsen sorumlu<br />

tutulamazlar. Ancak, aşağıda sayılan<br />

hallerde, gerek şirkete ve gerekse münferit<br />

pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına<br />

karşı müteselsilen (birlikte) sorumludurlar.<br />

• Hisse senetleri bedellerine<br />

mahsuben pay sa¬hipleri tarafından<br />

yapılan ödemelerin doğru<br />

olma¬ması,<br />

• Dağıtılan ve ödenen kâr paylarının<br />

gerçek ol¬maması,<br />

• Yasal olarak tutulması gereken<br />

defterlerin mev¬cut olmaması<br />

veya bunların düzensiz bir şekilde<br />

tutulması,<br />

• Genel kuruldan çıkan kararların<br />

sebepsiz olarak yerine getirilmemesi,<br />

• Gerek Yasa’nın gerekse ana sözleşmenin<br />

kendilerine yüklediği<br />

diğer görevlerin kasten veya ihmal<br />

nedeniyle yerine getirilmemesi<br />

hallerinde yönetim kurulu<br />

üyelerinin birlikte so¬rumluluğu<br />

söz konusu olmaktadır.<br />

II- YASA VE ANASÖZLEŞME-<br />

NİN YÜKLEDİĞİ GÖREVLERDEN<br />

DOĞAN SORUMLULUK<br />

Mevcut yasal düzenleme çerçevesinde;<br />

“yasa ve ana sözleşmenin kendilerine<br />

yüklediği görevleri ge¬reği gibi yerine getirmeyen<br />

yönetim kurulu üyeleri, bu yüzden<br />

oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa,<br />

or¬taklara ve ortaklık alacaklılarına karşı<br />

sorumlu tutul¬muşlardır.<br />

Türk Ticaret Yasası, yönetim kurulu<br />

üyeleri için “kusurlu sorumluluk” ilkesini<br />

benimsemiştir. Ancak yasa koyucu, karine<br />

olarak yönetim kurulu üyeleri¬nin kusursuzluklarının<br />

ispatlanıncaya kadar kusurlu<br />

olarak kabul edileceklerini hüküm<br />

altına almıştır. Buna göre yönetim kurulu<br />

üyeleri yaptıkları işlem¬lerde kusurlu bulunuyorsa<br />

sorumlu olmakta, kusur¬suz<br />

iseler sorumluluk söz konusu olmamaktadır.<br />

Bir başka anlatımla Türk Ticaret Yasası,<br />

yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına<br />

dayanan bir sorumluluk öngörmüş<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

71


72<br />

ve yönetim kurulu üyele¬rinin aleyhine<br />

kusur karinesini kabul etmiştir.<br />

Türk Ticaret Yasa’nın 336. maddesinin<br />

5 numaralı bendinde yer alan düzenleme<br />

uyarınca yönetim kurulu üyelerinin<br />

yasayla veya ana sözleşmeyle kendilerine<br />

yüklenilen görevleri yerine getirmemiş<br />

olmaları halinde ortaya çıkan sorumluluk,<br />

farklı şekillerde söz konusu olabilmektedir.<br />

Ana sözleşme veya yasa uyarınca<br />

yapılması gere¬ken görevlerin kasten<br />

veya ihmal sonucu yapılmamış olması<br />

halinde, ortaya çıkan zarardan yönetim<br />

kurulu üyeleri birlikte sorumlu tutulabilirler.<br />

Türk Ticaret Yasası, yönetim kurulu<br />

üyelerinin görevlerini, temsil görevi, yönetim<br />

görevi, ortaklık def¬terlerinin tutulması,<br />

genel kurul toplantıları ile ilgili<br />

görevleri, genel kurul kararlarının uygulanması,<br />

yıl¬lık raporların düzenlenmesi,<br />

mal varlığının azalması halindeki görevleri,<br />

tescil ve ilan görevleri ile tahvil¬lerle<br />

ilgili görevleri olarak belirlemiştir. Bu görevlerden<br />

özelikle özen ve sadakat borcuna<br />

aykırı davranış halinde de yönetim<br />

kurulu üyeleri Türk Ticaret Yasa’nın<br />

336/5. mad¬desi uyarınca sorumlu olmaktadırlar.<br />

III- TOPLANTI YETER SAYISI<br />

Yönetim kurulu tarafından alınan kararların,<br />

şirket için bağlayıcı olabilmesi<br />

için, uyulması zorunlu şekil şartlarından<br />

biri de, anonim şirket yönetim kurulu<br />

toplantılarının “toplantı yeter sayısına”<br />

uygun olarak yapılmasıdır. Yönetim kurulunun<br />

toplantı yeter sayısıyla ilgili düzenleme<br />

TTK’nun 330. maddesinde yer<br />

almakta ve söz konusu maddede; “esas<br />

sözleşmede aksine hüküm olmadıkça yönetim<br />

kurulunun bir karar verebilmesi<br />

için, üyelerin en az yarıdan bir fazlasının<br />

hazır bulunması şarttır.” denilmektedir.<br />

Dolayısıyla, anasözleşmede aksine<br />

bir hüküm yoksa anonim şirket yönetim<br />

kurulunun toplantı nisabı, toplam üye sayısının<br />

yarıdan bir fazlasıdır. TTK, toplantı<br />

yeter sayısı için ağırlaştırılmış çoğunluk<br />

nisabını aramaktadır.<br />

Yönetim kurulu, asgari 3 kişiden oluşur<br />

(TTK md. 312/1). Anonim şirketlerde<br />

bu asgari sayı buyurucu bir kuraldır.<br />

Şirketin 3 yönetim kurulu üyesi varsa ve<br />

anasözleşmede aksine bir kural yoksa yönetim<br />

kurulu yarıdan bir fazla olan üç üye<br />

ile toplanır. Çünkü 3’ün yarısı 1,5 olup,<br />

bunun bir fazlası 2,5 edeceğine ve buçuk<br />

kişi olamayacağına göre zorunlu olarak<br />

toplantı yeter sayısı 3’tür. Yargıtay’ın<br />

kökleşmiş içtihatları da bu yöndedir. Aynı<br />

durum 5 veya diğer tek rakamlı bütün sayılar<br />

için geçerli olup, buçuklu çıkan sayılar<br />

tama iblağ edilir ve bunun bir fazlası<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

alınır. Bu halde, yönetim kurulunun üye<br />

sayısı 3 ise toplantı yeter sayısı 3, üye sayısı<br />

5 ise toplantı yeter sayısı 4, üye sayısı<br />

7 ise toplantı yeter sayısı 5, üye sayısı 9<br />

ise toplantı yeter sayısı 6’dır.<br />

Yönetim kurulu toplantı yeter sayısı,<br />

fiili üye sayısına göre değil, genel kurulca<br />

yönetim kuruluna seçilen üye sayısına<br />

göre hesap edilir. Yönetim kuruluna yedi<br />

üye seçilmiş ve sonradan iki üye istifa etmişse,<br />

burada esas alınacak sayı beş değil,<br />

yedidir.<br />

Öte yandan, yönetim kurulunun toplantı<br />

sayısıyla ilgili olarak anasözleşmeye<br />

yasada öngörülenden daha yüksek bir<br />

yeter sayının, yani ağırlaştırılmış nisabın<br />

konması mümkündür. TTK’daki nisaptan<br />

daha aşağı bir nisabın ana sözleşmeye<br />

konamayacağı doktrinde kabul edilmekle<br />

birlikte, Yargıtay’ın bir Kararı’nda; “Ana<br />

sözleşme ile yönetim kurulu üye sayısı 5,<br />

7 ve 9. kişi olarak belirlenerek TTK’nın<br />

312. maddesinde belirlenen 3 asgari<br />

sayısının üzerine çıkıldığında, TTK’nın<br />

330/1. maddesinde öngörülen ‘aksinin<br />

ana sözleşme ile kararlaştırılabileceği’<br />

hükmünden yararlanılarak, toplantı yeter<br />

sayısının “yarıdan bir fazlası” ilkesine<br />

aykırı olarak çoğunluk, yani “yarıdan<br />

fazla” ilkesinin benimsenebileceğinin ve<br />

bu benimsemenin emredici hükme aykırılık<br />

teşkil etmeyeceğinin kabulü şirketler<br />

uygulamasında şirketin çalışabilirliği bakımından<br />

menfaatler dengesine uygun<br />

düşeceği gibi, yine şirketler hukukundaki<br />

ana prensip olan “çoğunluk kararı ile yönetilme”<br />

ilkesine de ters düşmeyecektir.”<br />

denilmektedir.<br />

Yukarıda yer verilen Yargıtay kararı<br />

bağlamında konuyu değerlendirdiğimizde,<br />

yönetim kurulu üye sayısı 3’ten fazla<br />

olan anonim şirketlerin ana sözleşmelerine,<br />

yönetim kurulunun “yarıdan bir fazlası”<br />

yerine, “çoğunluğu” ile toplanabileceğine<br />

dair hükmün konulabilmesi mümkün<br />

görülmektedir.<br />

IV- KARAR YETER SAYISI<br />

Anonim şirket yönetim kurulunda<br />

karar yeter sayısı “mevcut üyelerin çoğunluğudur”<br />

(TTK md. 330/1). Yasa’da<br />

“mevcut üyeler” sözü ile “toplantıda hazır<br />

bulunan üyeler” kastedilmektedir. Bu<br />

durum, özellikle yönetim kurulunun 3 kişiden<br />

daha fazla olduğu hallerde önem<br />

arz etmektedir. Buna göre 3 kişiden oluşan<br />

yönetim kurulunda toplantı yeter sayısı<br />

3, karar yeter sayısı 2’dir. 5 kişi olduğunda<br />

toplantı yeter sayısı 4, karar yeter<br />

sayısı 3; 7 kişi olduğunda ise toplantı yeter<br />

sayısı 5, karar yeter sayısı 4’tür.<br />

3 kişilik bir yönetim kurulunda bir<br />

üye aksi yönde oy kullansa bile, iki üye-<br />

MAKALE<br />

nin aynı yönde karar vermeleri ile yönetim<br />

kurulu kararı oluşacaktır.<br />

Uygulamada, bazı yönetim kurulu<br />

üyelerinin toplantıya katılmalarına rağmen,<br />

toplantı tutanağını imzalamayarak<br />

kanunun emredici hükmü olan toplantı<br />

ve karar yeter sayılarına uyulmadığını ileri<br />

sürdükleri ve şirketin faaliyetlerini engellemeye<br />

çalıştıkları görülmektedir. Bu<br />

bağlamda, özellikle ihtilaflı yönetim kurulu<br />

toplantılarında üyelerden bazılarının<br />

tutanağı imzalamaması veya tutanağa<br />

muhalefet şerhi düşmemesi halinde<br />

oluşacak muhtemel hukuki problemleri<br />

engellemek amacıyla, toplantı öncesinde<br />

bir hazirun listesinin düzenlenmesi ve<br />

bunun yönetim kurulu üyelerince imzalanmasının<br />

sağlanması uygun olacaktır.<br />

Sözleşmeye konacak hükümlerle yönetim<br />

kurulunun karar yeter sayıları arttırılabilir.<br />

Kararın şirket yönünden taşıdığı<br />

öneme göre çeşitli kararlar için değişik<br />

nisaplar öngörülmesi de mümkündür.<br />

Örneğin kredi alınması, ortaklık taşınmazlarının<br />

satılması veya teminat gösterilmesi<br />

veya başka şirketlere iştirak kararları<br />

oybirliğine kadar varan değişik ağırlaştırılmış<br />

nisaplara bağlanabilir. Uygulamada<br />

genellikle yönetim kurulunda çeşitli<br />

(imtiyazlı) grupların temsilcileri veya<br />

yabancı sermaye iştirakli şirketlerde belirli<br />

kararların oluşması için grup temsilcisi<br />

üyelerin tümünün veya bir kısmının<br />

olumlu oyunu şart kılan düzenlemelere<br />

rastlanmaktadır. Öte yandan, özel nitelikli<br />

anonim şirketlerle ilgili çıkartılan bazı<br />

kanunlarda da bu yönde düzenlemeler<br />

yer almaktadır. Örneğin; 5411 sayılı Bankacılık<br />

Kanunu’na (md. 50) göre, bir banka<br />

tarafından dahil olduğu risk grubunda<br />

bulunan gerçek ve tüzel kişilere kredi<br />

kullandırılması halinde, gerekli kararların<br />

yönetim kurulunun üye tam sayısının<br />

üçte iki çoğunluğu ile alınması gerekmektedir.<br />

Ayrıca 4456 sayılı Türkiye Kalkınma<br />

Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu<br />

Hakkında Kanun’da (md. 11), yönetim<br />

kurulunun üye tam sayısının salt çoğunluğu<br />

ile toplanacağı ve kararlarını bu<br />

salt çoğunluğun oybirliği ile alacağı hüküm<br />

altına alınmıştır. Benzer şekilde 233<br />

sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında<br />

KHK’ ya (md. 10) göre de, KİT’lerin yönetim<br />

kurulları, üye tamsayısının salt çoğunluğu<br />

ile toplanacak ve kararlarını üye<br />

tamsayısının salt çoğunluğu ile alacaktır.<br />

Diğer taraftan, TTK’nın 332. maddesine<br />

göre, yönetim kurulu üyeleri kendilerinin<br />

ya da alt ve üst soydan birinin<br />

veya eşinin yahut üçüncü dereceye kadar<br />

(bu derece dahil) kan ve kayın hısımlarının<br />

menfaatlerini ilgilendiren konuların<br />

yönetim kurulundaki görüşmelerine<br />

katılamaz; bir başka deyişle belirtilen du-


MAKALE<br />

rumdaki üyeler, yönetim kurulu toplantısında<br />

bulunamazlar. Bu halde, toplantı<br />

ve karar yeter sayılarının tespiti, toplantıya<br />

katılmaması gereken üye dışındaki<br />

diğer üyeler dikkate alınarak hesaplanır.<br />

Buna göre, 5 kişiden oluşan bir yönetim<br />

kurulunda, bir üyenin TTK md. 332<br />

bağlamında toplantıya katılamaması halinde,<br />

4 kişi kalan kurulun toplantı yeter<br />

sayısı 3, karar yeter sayısı ise 2’dir.<br />

Yönetim kurulu toplantısında<br />

vekâleten oy kullanma imkânı yoktur.<br />

Toplantıda oyların eşit olması halinde,<br />

görüşülen konu gelecek toplantıya ertelenir<br />

ve bu toplantıda da eşitlik bozulmazsa,<br />

ilgili öneri reddedilmiş sayılır<br />

(TTK md. 330/1). TTK’da oylarda eşitlik<br />

halinde, yönetim kurulu başkanına üstün<br />

oy hakkı tanıyan özel bir hüküm bulunmamaktadır.<br />

Ancak bizim de katıldığımız<br />

doktrindeki görüş, oyların eşitliği<br />

halinde ana sözleşmeye yönetim kurulu<br />

başkanının bulunduğu tarafın oyunun<br />

kabul edileceğine dair bir hükmün konabileceğidir.<br />

Öte yandan, yönetim kurulu toplantısı<br />

yapılmadan, yönetim kurulu kararları,<br />

içlerinden birinin belirli bir hususa<br />

ilişkin yaptığı öneri diğerlerinin yazılı<br />

izni alınmak suretiyle de verilebilir<br />

(TTK 330/2). Bu suretle “elden dolaştırma”<br />

yoluyla alınan kararların geçerli olabilmesi<br />

için yazılı önerinin bütün üyelere<br />

sunulmuş olması ve üyelerce imza edilmesi<br />

gerekir.<br />

V- YENİ TTK TASARISI’NDA<br />

YER ALAN YÖNETİM KURULU-<br />

NUN TOPLANTI VE KARAR YETER<br />

SAYISIYLA İLGİLİ DÜZENLEMELER<br />

Yeni TTK Tasarısı’nın “Kararlar” başlıklı<br />

390. maddesinde, “ana sözleşmede<br />

aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı<br />

takdirde, anonim şirket yönetim kurulunun<br />

“üye tam sayısının çoğunluğu”<br />

ile toplanacağı ve kararlarını “toplantıda<br />

hazır bulunan üyelerin çoğunluğu” ile<br />

alacağı, bu kuralın yönetim kurulunun<br />

on-line yapılması halinde de uygulanacağı”<br />

hüküm altına alınmıştır.<br />

Bu kapsamda Tasarı, yönetim kurulunun<br />

“üyelerin yarıdan bir fazlası” ile toplanması<br />

kuralını terk etmekte, toplantılar<br />

için “çoğunluk” ilkesini getirmektedir. Karar<br />

yeter sayısı içinse TTK’ da olduğu gibi<br />

“hazır bulunan üyelerin çoğunluğu” şartını<br />

aramaktadır. Bu durumda, 5 kişiden<br />

oluşan bir yönetim kurulu, 3 kişi ile toplanıp,<br />

2 kişiyle karar alabilecektir.<br />

İlgili maddenin gerekçesinde; “Birçok<br />

güçlüğe ve istenmeyen sonuçlara yol açtığı<br />

için şiddetle eleştirilen ağırlaştırılmış<br />

toplantı nisabına ilişkin hükmün değiştirildiği<br />

ve ana sözleşmede daha ağır bir<br />

toplantı nisabı öngörülmemişse yönetim<br />

kurulunun üye tam sayısının çoğunluğu<br />

ile toplanabilmesine kanunen olanak tanındığı”<br />

belirtilmektedir.<br />

TTK’ da olduğu gibi Tasarıda da, oyların<br />

eşit olması halinde konunun gelecek<br />

toplantıya bırakılacağı, ikinci toplantıda<br />

da eşitliğin bozulmaması durumunda söz<br />

konusu önerinin reddedilmiş sayılacağı<br />

yer almaktadır. Öte yandan, Tasarı’nın<br />

aynı maddesinde; üyelerden birinin müzakere<br />

isteminde bulunmadığı takdirde,<br />

yönetim kurulu kararlarının, içlerinden<br />

birinin belirli bir konuda yaptığı öneriye,<br />

üye tam sayısının en az çoğunluğunun<br />

yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebileceği,<br />

aynı önerinin tüm yönetim kurulu<br />

üyelerine yapılmış olmasının kararın<br />

geçerlilik şartı olduğu, ancak onayların<br />

aynı kâğıtta bulunmasının şart olmadığı;<br />

bununla birlikte onay imzaların bulunduğu<br />

kâğıtların tümünün yönetim kurulu<br />

karar defterine yapıştırılmasının, kararın<br />

geçerliliği yönünden gerekli olduğu<br />

belirtilmiştir. Diğer taraftan, Tasarı’ya<br />

(md. 1527) göre öngörülen belirli durumlarda<br />

yönetim kurulu üyelerinin, kurul<br />

toplantılarına görüntü ve ses aktarılması<br />

yoluyla katılabilmeleri ve oy vermeleri<br />

esas sözleşme ile düzenlenebileceği<br />

hüküm altına alınmıştır.<br />

VI- SONUÇ<br />

TTK’ ya (md. 330/1) göre, anasözleşmede<br />

aksine bir düzenleme yoksa<br />

anonim şirket yönetim kurulunun toplantı<br />

yeter sayısı, üye tamsayısının yarısından<br />

bir fazlası; karar yeter sayısı ise<br />

toplantıya katılanların çoğunluğudur. Bu<br />

kapsamda, 3 kişiden oluşan bir yönetim<br />

kurulunun toplantı yeter sayısı 3, karar<br />

yeter sayısı ise 2’dir.<br />

Yönetim kurulunun toplantı ve karar<br />

yeter sayılarıyla ilgili olarak Yeni TTK<br />

Tasarısı’nda, ana sözleşmede aksine ağırlaştırıcı<br />

bir hüküm bulunmadığı takdirde,<br />

anonim şirket yönetim kurulunun “üye<br />

tam sayısının çoğunluğu” ile toplanacağı<br />

ve kararların “toplantıda hazır bulunan<br />

üyelerin çoğunluğu” ile alınacağı hüküm<br />

altına alınmıştır. Dolayısıyla Tasarı, karar<br />

yeter sayısında bir değişiklik yapmamakla<br />

birlikte, toplantı yeter sayısında yönetim<br />

kurulunun “üyelerin yarıdan bir fazlası”<br />

ile toplanması kuralını terk etmekte,<br />

toplantılar için “çoğunluk” ilkesini benimsemektedir.<br />

Yukarıda da ifade edildiği<br />

üzere Türk Ticaret Yasa’nın 336. maddesi<br />

hükmüne göre, yö¬netim kurulu<br />

üyeleri, şirket sözleşmesi ve yasanın kendilerine<br />

yüklediği görevlerin kasten veya<br />

ihmalen yapılmamış olmasından müte-<br />

selsilen sorumludurlar. Ayrıca şirket muamelelerinin<br />

bir kıs¬mını tevdi ettikleri<br />

kimselerin vazifelerini gerekti¬ği gibi ifa<br />

edip etmediklerini, yönetim kurulu kontrol<br />

ve nezaretle yükümlüdür. Dolayısıyla<br />

da anonim şirketin organlarının veya<br />

görevlendirdiği kimselerin, kasıt veya ihmalleri<br />

sonucu üçüncü şahıslara verdikleri<br />

zararlardan şirket sorumlu olur.<br />

Kaldı ki, yönetim kurulu üyelerinin<br />

hukuki sorumluluğu için kastın varlığı<br />

zorunlu değildir. Tedbirsizlik veya buna<br />

benzer hafif kusur halinde dahi hukuki<br />

sorumluluk söz konusu olur.<br />

Yönetim kurulu üyeleri genel kurul<br />

tarafından ibra edilmiş olsalar bile, şirket<br />

işlemlerinden zarar gören üçüncü kişiler<br />

bakımından ibranın herhangi bir etki¬si<br />

söz konusu olamaz. Çünkü, yöneticilerin<br />

üçüncü kişilere vermiş olduğu zararın<br />

ibra yoluyla giderilme¬si mümkün değildir.<br />

Yararlanılan kaynaklar.<br />

• Gönen ERİŞ, Anonim Şirketler Hukuku,<br />

Seçkin Yayınevi, Ankara.<br />

• Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku,<br />

Karahan Kitabevi, Adana.<br />

• POROY-TEKİNALP-ÇAMOĞLU, Ortaklıklar<br />

ve Kooperatif Hukuku,<br />

Beta Yayınları, İstanbul.<br />

• Bankaların anonim şirket statüsünde<br />

kurulmaları zorunludur (Bankacılık<br />

Kanunu md. 7).<br />

• KİT, iştirak ve bağlı ortaklıkların<br />

birçoğu anonim şirket statüsünde<br />

kurulmaktadır.<br />

• Orhan Nuri ÇEVİK, Anonim Şirketler,<br />

Seçkin Kitabevi, Ankara.<br />

• Hayri DOMANİÇ, Anonim Şirketler<br />

Hukuku ve Uygulaması-II, Temel Yayınları,<br />

İstanbul.<br />

• Yaşar KARAYALÇIN, Anonim Şirket<br />

Yönetim Kurullarında Başkanın Üstün<br />

Oyu, BATIDER, 1970/3 s.<br />

• Veysi SEVİĞ, “Yönetim Kurulu Üyelerinin<br />

Sorumluluğu (TTK Açısından),<br />

Dünya, 03.05.2004<br />

• Yargı Kararları ve Çeşitli Makaleler<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

73


74<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

1. Danıştay Vergi Dava Daireleri<br />

Genel Kurulu’nun E.2006/291,<br />

K.2006/334 sayı ve 08.12.2006 tarihli<br />

kararı<br />

“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi<br />

ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla<br />

dava ve icra safhasında bulunan alacaklar<br />

ile yapılan protestoya veya yazı<br />

ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen<br />

borçlu tarafından ödenmemiş bulunan<br />

veya icra takibine değmeyecek küçük<br />

alacaklar VUK’nun 323. maddesi gereğince<br />

şüpheli alacak olarak kabul edilir.<br />

Alacağın şüpheli hale geldiği 2000 yılında<br />

karşılık ayrılmasına konu edilmesi<br />

gerekir. Aksi bir şekilde şüpheli alacak<br />

karşılığı ayırmanın yükümlünün ihtiyarına<br />

bırakılması, onları en çok kâr sağladıkları<br />

yılda şüpheli alacak karşılığı ayırmaya<br />

teşvik eder ve bu durumda kanun koyucunun<br />

amacına da aykırılık teşkil eder.<br />

Davacının ihtirazi kayıt dilekçesinde<br />

831.300.380.816 liranın tamamının<br />

şüpheli alacak karşılığı olarak belirtildiği,<br />

dava dilekçesinde 541.612.041.330 liranın<br />

da VUK’nun 324. maddesine göre<br />

vazgeçilen alacaklar kapsamında olduğunun<br />

ileri sürüldüğü, ancak davacı tarafından<br />

ihtirazi kayıt dilekçesinde bu<br />

hususa hiç değinilmediği, VUK’nun 324.<br />

maddesinde, konkordato veya senet yoluyla<br />

alınmasından vazgeçilen alacakların<br />

borçlunun defterinde özel bir karşılık<br />

hesabına alınacağı, dava dilekçesine ekli<br />

belgelerin incelenmesinden bu belgelerin<br />

resmi niteliğinin olmadığı ve borçluya<br />

ait senetlerin henüz alınmadığı anlaşıldığından,<br />

davacının vazgeçilen alacakla<br />

ilgili iddiasına da itibar edilmemesi gerekir.”<br />

2. Danıştay Vergi Dava Daireleri<br />

Genel Kurulu’nun E.2007/20,<br />

K.2007/211 sayı ve 15.06.2007 tarihli<br />

kararı<br />

“Şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi<br />

için alacağın dava veya icra safhasında<br />

olması gerekmekte olup, 2002 yılında ihtilafa<br />

konu alacakla ilgili dava sonra erdiğinden,<br />

şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına<br />

olanak yoktur.<br />

Ancak, davacı şirketin 1998 yılında<br />

fatura düzenleyip bedelini tahsil edemediği<br />

tutarı hasılat olarak kayıtlarına intikal<br />

ettirdiği ve 2002 yılı sonunda da bu<br />

MUKTEZA<br />

YARGI KARARLARINDA ŞÜPHELİ<br />

ALACAK KARŞILIĞI<br />

alacağın tahsil edilemediği açıktır.<br />

Söz konusu alacakla ilgili olarak davacı<br />

şirketle borçlu arasında imzalanan<br />

08.11.2002 tarihli protokolle, karşılıklı<br />

olarak açılan davalardan hiçbir bedel talep<br />

edilmeksizin feragat edilmesine karar<br />

verilmiş ve asliye ticaret mahkemesi kararıyla<br />

da dava feragat nedeniyle reddedilmiştir.<br />

VUK’nun 322/1. maddesinde alacağın<br />

kazai bir hükme veya kanaat verici bir<br />

vesikaya göre tahsiline imkân kalmaması<br />

halinde değersiz alacak sayılacağı öngörülmüş<br />

olup, imzalanan protokol davacı<br />

şirketin alacağının tahsilinin imkânsız olduğunu<br />

göstermeye yeterli belge niteliğindedir.<br />

1998 Yılı kayıtlarına hasılat olarak intikal<br />

ettirilen tutarın, 2002 yılı sonunda<br />

tahsil edilememesi nedeniyle zarar yazılmasında<br />

kanuna aykırılık bulunmadığından,<br />

aksi yönde verilen vergi mahkemesi<br />

ısrar kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.”<br />

3. Danıştay Vergi Dava Daireleri<br />

Genel Kurulu’nun E.2002/35,<br />

K.2002/186 sayı ve 12.04.2002 tarihli<br />

kararı<br />

“Davacı kooperatifin ortağından olan<br />

alacağına karşılık almış olduğu ve aile bireylerinin<br />

müştereken imzaladığı iki adet<br />

bono için asliye ticaret mahkemesinden<br />

ihtiyati haciz kararı aldığı, traktör ve tarlalar<br />

üzerine ihtiyati haciz uygulandığı,<br />

VUK’nun 323. maddesi karşısında, davacının<br />

mahkemede ihtiyati haciz kararı<br />

alarak uygulatması ve 1997 yılında borçluyla<br />

anlaşarak haciz konusunu değiştirip<br />

borcu tahsil etmesi nedeniyle alacağın<br />

teminat altında bulunduğunun tartışmasız<br />

olması, aynı gayrimenkul üzerine başkaca<br />

hacizler bulunduğu yolundaki iddianın<br />

ise ipotek tarihinin davacının işleminden<br />

çok sonraki tarihi taşıması karşısında<br />

yerinde olmadığı, öte yandan davacının<br />

1997 yılında hasılat yazılan miktarı<br />

Kurumlar Vergisi beyannamesinde beyan<br />

etmekle ihtirazi kayıtla verilen beyanname<br />

üzerinde yapılan tahakkukun<br />

vergi mahkemesi kararıyla terkin edildiği<br />

ve kararın kesinleşmiş olması sebebiyle<br />

tarhiyatın onanması yönündeki vergi<br />

mahkemesi ısrar kararında hukuka aykırılık<br />

bulunmamaktadır.”


MUKTEZA<br />

1. İzmir Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 16.4.2007 tarih ve<br />

1092 sayılı özelgesi<br />

“Gelirleri sadece gayrimenkul sermaye<br />

iradından ibaret olan mükellefler beyannamelerini<br />

bulundukları yer vergi dairesine<br />

verirler. Süresinde verilmeyen beyannameler<br />

için ceza tatbik edilir.<br />

Beyannamenin beyan süresi içinde<br />

verilmesi esas olup, ödeme süresi içinde<br />

beyannamenin verilmiş olması ceza tatbikine<br />

engel teşkil etmez.<br />

Bu sebeple kira gelirlerine ilişkin beyannamesini<br />

beyan süresinden sonra ancak<br />

ödeme süresi içinde veren mükellef<br />

hakkında VUK’nun 352/1-1 maddesi uyarınca,<br />

bir kat usulsüzlük cezası kesilir.”<br />

2. Adana Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 01.09.2009 tarih ve<br />

2644 sayılı özelgesi<br />

“Mükelleflerin 2008 yılı ve devam<br />

eden yıllardaki Ba ve Bs formlarını vermelerine<br />

ilişkin usul ve esaslara ilişkin<br />

düzenlemeler VUK’nun 381 seri no’lu<br />

Genel Tebliği’nde yapılmıştır.<br />

Anılan tebliğ açıklamalarına göre sadece<br />

Bs formlarına ilişkin olarak belirtecek<br />

olursak, 8000 TL ve üzeri mal ve hizmet<br />

satışları Bs formu ile bildirilir. Limitin<br />

altında kalan alış ve satış bedelleri toplamı<br />

ise ‘Diğer Mal ve Hizmet Bedelleri<br />

Toplamı’ (Tablo III) bölümünde gösterilir.<br />

Ödeme kaydedici cihazlar kullanılmak<br />

suretiyle yapılan satışlar toplamı da KDV<br />

hariç tutarlar olarak Tablo III’e dahil edilir.<br />

Bu düzenleme uyarınca, akaryakıt istasyonu<br />

işletmeciliği faaliyeti sürdüren<br />

mükellefin, akaryakıt pompasına bağlı<br />

ödeme kaydedici cihazlardan sadece plaka<br />

numarası girerek alınan fişlere konu<br />

satışlarının KDV hariç bir aylık toplam tutarını<br />

Bs formunun Tablo III bölümüne<br />

dahil etmesi gerekir.”<br />

3. Bursa Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 26.10.2009 tarih ve<br />

3310 sayılı özelgesi<br />

“01.08.2009 tarihinden itibaren geçerli<br />

olmak üzere VUK’nun mükerrer<br />

355. maddesine eklenen 7. fıkra gereğince,<br />

elektronik ortamda beyanname<br />

ile bildirim ve form mecburiyetine uyma-<br />

ÖZELGELERDE BEYANNAME VE EKLERİ<br />

yanlara söz konusu maddeye (mük. 355)<br />

göre ceza kesilmesi halinde, VUK’nun<br />

352. maddesinin birinci derece usulsüzlüklerle<br />

ilgili (I) numaralı bendi ile ikinci<br />

derece usulsüzlüklerle ilgili (7) numaralı<br />

bendi uyarınca ayrıca ceza kesilmez.<br />

Bu arada, 1.8.2009 tarihinden önce<br />

elektronik ortamda verilmesi gereken<br />

ancak verilmeyen beyannamelerle ilgili<br />

olarak takdir komisyonlarına yapılan<br />

sevk işlemlerinde 2006/1 sıra no’lu VUK<br />

iç genelgesi düzenlemelerine göre işlem<br />

yapılır.<br />

Bu hükümler gereğince, takdir komisyonu<br />

kararına istinaden, 6.10.2009<br />

tarihinde verilmeyen beyannameler ilgili<br />

olduğu dönemde (10-12/08 dönem<br />

geçici vergi beyannameleri) yürürlükte<br />

olan kanun hükümlerine göre her bir dönem<br />

için ayrı ayrı olmak üzere VUK’nun<br />

352/1-1. maddesi uyarınca 2 kat 1. derece<br />

usulsüzlük cezası ile mükerrer 355/1.<br />

maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası<br />

kesilerek yapılan işlemler ilgili mevzuat<br />

hükümlerine uygundur.”<br />

4. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 26.05.2009 tarih<br />

ve 17600 sayılı özelgesi<br />

“Gelir İdaresi Başkanlığı’nın<br />

23.3.2007 tarihinde yapılan ‘Düzeltme<br />

Beyannamelerinin E-Beyanname Sistemi<br />

Aracılığıyla Gönderilmesi’ ile ilgili duyurusunda,<br />

5.3.2007 tarihinden itibaren<br />

düzeltme beyannamelerinin de elektronik<br />

ortamda gönderileceği, gönderilen<br />

düzeltme beyannamesi süresinden sonra<br />

ise (DZT) seçeneği yanı sıra KANUNİ<br />

SÜRESİNDEN SONRA (KSS) veya PİŞMAN-<br />

LIK TALEPLİ (PIS) seçeneklerinden birisi<br />

seçilerek ‘ÖZEL ONAY’ butonuna tıklanarak<br />

işlem tamamlanmasından sonra süresinden<br />

sonra olması nedeniyle ihbarname<br />

aşamasına geçileceği, açıklamalarına<br />

yer verilmiştir.<br />

Ayrıca, VUK’nun “yetki” başlıklı mükerrer<br />

257. maddesinin 5. fıkrasında da<br />

kanuni süresinden sonra kendiliğinden<br />

veya pişmanlık talepli olarak elektronik<br />

ortamda gönderilen beyannameler üzerine,<br />

tahakkuk fişi ve/veya ihbarnamenin<br />

de yine elektronik ortamda mükellefe<br />

iletileceği ve bu iletinin de tahakkuk fişi<br />

ve/veya ihbarnamenin muhataba tebliği<br />

yerine geçeceği hükmüne yer verilmiştir.<br />

Hükümler ve açıklamalar uyarınca,<br />

eksik beyanına ilişkin olarak düzeltme<br />

beyannamesini elektronik ortamda gönderirken<br />

(PIS) yerine sehven (KSS) olarak<br />

işaretleyip gönderen mükellef hakkında,<br />

sistem tarafından VUK’nun 341. ve 344.<br />

maddelerine göre işlem yapılması ve ek<br />

vergilerin %50 nispetinde cezayı içeren<br />

ihbarname düzenlenmesi kanun gereğidir.<br />

Mükellefin ihbarnameden haberdar<br />

olmadığını belirtmiş ise de VUK Mük.<br />

257/son gereğince tahakkuk tarihi itibariyle<br />

sistemden ihbarname iletilmiş ve<br />

dolayısıyla tebliğ edilmiş sayılacağından,<br />

söz konusu tarihten itibaren 30 günlük<br />

süre içinde gerekli yasal/idari başvuru<br />

yapılmadığından ihbarname kesinleşmiş<br />

olup, kesinleşen kamu borcunun ödenmesi<br />

gerekir.”<br />

5. İstanbul Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 15.06.2007 tarih ve<br />

4726 sayılı özelgesi<br />

“Beyannamelerini elektronik ortamda<br />

vermek zorunda olan mükelleflerin<br />

bu zorunluluğa uymayarak beyannamelerini<br />

posta kanalı ile göndermeleri, söz<br />

konusu beyannamelerin tahakkuk işlemine<br />

tabi tutulmasına engel bir durum<br />

teşkil etmez.<br />

Ancak beyannamenin elektronik ortamda<br />

gönderme kuralına riayet edilmediğinden<br />

beyanname verme dönemini<br />

izleyen ay içerisinde VUK mükerrer 355<br />

gereğince özel usulsüzlük cezası kesilir.”<br />

6. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 16.06.2009 tarih<br />

ve 20496 sayılı özelgesi<br />

“381 sıra no’lu VUK Genel Tebliği düzenlemesi<br />

gereğince, bilanço esasına<br />

göre defter tutan mükelleflere, 2008 yılı<br />

ve müteakip yıllarda düzenleyecekleri Ba<br />

ve Bs bildirim formlarını aylık dönemler<br />

halinde verme zorunluluğu getirilmiştir.<br />

Ba ve Bs formlarının süresinde verilememesi<br />

halinde, her bir form için ayrı<br />

ayrı ceza kesileceğine dair bir hüküm bulunmadığından,<br />

fiilin işlendiği 2009 yılında<br />

geçerli olan ceza miktarı olarak 1600<br />

TL tutarında tek bir özel usulsüzlük cezası<br />

kesilir.”<br />

SAYI 3 / OCAK 2010<br />

75


76<br />

SAYI 3 / OCAK 2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!