03.04.2015 Views

düşün ve sanat dergisi eylül - ekim 2007 - Ankara Ağın Derneği

düşün ve sanat dergisi eylül - ekim 2007 - Ankara Ağın Derneği

düşün ve sanat dergisi eylül - ekim 2007 - Ankara Ağın Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

HEDİYE<br />

Feridettin ATATUĞ<br />

Ayakları çıplaktı... İri, laci<strong>ve</strong>rt gözleri,<br />

morarmış derisinin içinden, yeni açılmış bahar<br />

çiçekleri gibi gülüyordu.<br />

- Kömürünüzü taşıyabilir miyim? dedi.<br />

Böyle çocuklar bir iki değil, yüzlerceydi.<br />

Güzel bildikleri bir su birikintisinde, çamurlu,<br />

tozlu sokaklarda hep oynadıklarını sanırladı...<br />

O da bunlardan biriydi, diye düşündüm.<br />

Aslında, “Kömürü taşıyayım” diyerek benimle<br />

alay ettiğini sandım. Yüzümü buruşturdum.<br />

Yoksa, içimdeki çocukluk daha ölmemişti.<br />

Minik kafasını okşar, “Buna gücün yetmez”<br />

derdim.<br />

Konuşmasına devam etti:<br />

- Çabuk <strong>ve</strong> temiz taşırım, dedi.<br />

Bu defa alay sırası bendeydi.<br />

- Tane tane taşıyarak mı? dedim.<br />

Sustu. Geri geri gitti. İri gözleri, donuklaştı.<br />

Sadece:<br />

- Sen bilirsin, dedi.<br />

Baltayı taşa mı vurmuştum? Bilmiyordum.<br />

Ama gittikçe soğuyan havada, kovanın<br />

demiri elime yapışıyordu. Bin kiloluk kömür<br />

yığınının biteceği yoktu. Hani utanmasaydım<br />

oturup ağlayacaktım.<br />

Biraz sonra, küçük bir elin kovaya uzandığını<br />

gördüm. Başımı kaldırdığım zaman, yine<br />

o çocuktu. Bana göz kırptı:<br />

- Denemesi bedava, dedi.<br />

Cevap <strong>ve</strong>recek halim mi vardı?<br />

Her şeyi oluruna bırakmıştım. Tane tane<br />

de taşısaydı, akşama kadar da devam etseydi,<br />

kabulümdü.<br />

Sıcak odamın penceresinden, biraz önce<br />

pes ettiğim işin, nasıl gittiğine baktım. Gözlerime<br />

inanamıyordum. Kömür yığını bitmek<br />

üzereydi.<br />

Şaşırmıştım...<br />

Olanlara inanmak için, kömürlüğe koştum.<br />

Olamaz, kömürlük dolmuştu. Yerler tertemizdi...<br />

Bir an kendi kendime, “Neydi bu<br />

be, bir Herkül mü, bir Hızır mı?” diye düşündüm.<br />

Hemen sobanın üzerine bir çaydanlık koyarak,<br />

kahvaltı hazırlamalıydım. Öyle yaptım.<br />

Masayı en değerli misafirlerime mahsus<br />

bir özenle hazırladım. Sofraya kızarmış ekmek<br />

dilimi, sucuk, reçel, yağ <strong>ve</strong> peynir koydum.<br />

Belki de ilk defa yediğimin tadına varacaktım.<br />

Ona baktım. Kara kömür tozlarının kapladığı<br />

yüzündeki gözleri, emeğini haketmenin<br />

mutluluğu ile parlıyordu. Minik dudakları, beyaz<br />

dişlerini sergileyerek açıldı:<br />

- Benim işim bitti. Güle güle ısının.<br />

Onu kucaklamak, öpmek istiyordum. Ancak:<br />

- Yüzünü yıka, birlikte kahvaltı yapacağız,<br />

diyebildim.<br />

Dışarıda kar yağıyordu.<br />

O çoktan yüzünü yıkamış, odanın kapısında<br />

bekliyordu.<br />

- Ben gitsem, dedi.<br />

- Olmaz, kahvaltıyı birlikte yapacağız, diye<br />

ısrar ettim.<br />

Kabul etti. Masaya birlikte oturduk. Yaşından<br />

umulmayan bir olgunlukla çayını içiyor,<br />

ekmeğini yiyordu. Arada bir başını kaldırarak<br />

çevresine bakıyordu. Kitaplıktaki kitaplarım<br />

ilgisini çekmişti.<br />

- Ne kadar çok kitabınız var.<br />

- Senin de var mı?<br />

- Bu kadar değil.<br />

- Demek okuyorsun.<br />

- Zamanım olunca.<br />

Ayağa kalktı. Kitaplığa doğru yürüdü.<br />

18 ağın Eylül-Ekim <strong>2007</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!