29.03.2015 Views

Bakteri Hücre Yapısı

Bakteri Hücre Yapısı

Bakteri Hücre Yapısı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BAKTERİ HÜCRE YAPISI-2011<br />

<strong>Hücre</strong> tek hücreli mikroorganizmalardan bir çok doku ve kompleks organlara<br />

sahip organizmalara kadar canlıların temel ünitesidir. Dünya, hücre kelimesi ile ilk<br />

defa 1665 yılında İngiliz bilim adamı Robert Hooke sayesinde tanıştı. Kendi<br />

mikroskobu ile bitkilerde hücre yapısı gördü. Bal peteği görünümünde bir çok<br />

hücreden oluşan görünümü çizdi. Bu ve bunu takip eden gözlemler sonucu Alman<br />

bilim adamları Matthias Schleiden ve Theodore Schwann 1838-1839 yılında<br />

hücre teorisini geliştirdiler. <strong>Hücre</strong> teorisine göre, hücre tüm organizmaların temel<br />

yapısal ve fonksiyonel birimidir.<br />

<strong>Hücre</strong> teorisinin kabul görmesinin arkasından, hücre içinde yapı konusunda<br />

spekülasyonlar başladı ve bu yapıya protoplasma ismi verildi. Protoplasma Yunanca<br />

ilk anlamına gelen proto ve öz anlamına gelen plasm kelimelerinden türetilmişti.<br />

Protoplasma; protein, su, lipit ve nükleik asitten oluşan jelatinimsi komplekstir.<br />

Protoplasma hareketli bir mebranla çevrili olup bazen sert bir hücre duvarı bulunur.<br />

Her hücrede hücreyi ve çoğalmayı kontrol eden bölgeler bulunur. Bazı hücrelerde bu<br />

yapıya nükleus(çekirdek) ismi verilir ve nükleus nükleer membran ile çevrilidir.<br />

Daha basit diğer bir grup hücrede ise kontrol materyali fiziksel olarak bir membran ile<br />

diğer hücre kısımlarından ayrılmamış halde bulunur. Bu bölge nükleoid olarak<br />

tanımlanır. Her iki hücrede de nukleus ve nukleoid taşıdığı genetik bilgileri<br />

kendisinden gelenlere aktarır. Protoplasmanın kalan kısımları sitoplazma olarak<br />

isimlendirilir.<br />

1


Tek hücreli (unicelluler) organizmalarda tüm yaşam işlemleri bu hücrede gerçekleşir.<br />

Çok hücreli (multicellular) olan bitki ve hayvanlarda hücreler yapı ve fonksiyonlarına<br />

göre doku ve organlar içinde bulunmaktadırlar.<br />

Gerek tek hücreli gerekse çok hücreli organizmalar ortak özelliklere sahiptir :<br />

1.-Çoğalırlar.<br />

2.-Yiyecekleri enerji kaynağı olarak kullanırlar.<br />

3.-<strong>Hücre</strong> yapı taşlarını sentez ederler.<br />

4.-Atıkları dışarı atarlar.<br />

5.-Çevre değişikliklerine cevap verirler.<br />

6.-Genetik değişikliklere uğrarlar.<br />

Mikroorganizmaların mikroskobik incelenmesi ışık mikroskobu veya elektron<br />

mikroskobu ile yapılır. Bir çok rutin çalışmada ışık mikroskobu kullanılırken, hücre iç<br />

yapısı ile ilgili çalışmalarda elektron mikroskobu kullanılmaktadır. Mikroskop<br />

çalışmalarının esasında özel bir lens yardımıyla hücrenin görünümünü artırmakta ve<br />

böylece iç yapıları görünür hale gelmektedir. Büyütmeye ek olarak çözünürlük<br />

kavramı vardır. Çözünürlük birbirine yakın iki noktayı ayırma kabiliyetidir. Teorik<br />

olarak büyütmenin sınırı yoktur ama çözünürlüğün vardır. Dolaysıyla çözünürlük<br />

mikroskop gücünü sınırlamaktadır. Tartıştığımız ışık mikroskobunda çözünürlük 200<br />

nm. iken elektron mikroskobunda bunun 1000 katıdır.<br />

Işık mikroskobu mikrobiyolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesinde ve rutin<br />

mikrobiyolojik incelemelerde önemli yere sahiptir. Değişik tiplerde ışık mikroskobu<br />

yaygın olarak kullanılmaktadır ; parlak ışık, faz kontrast, karanlık alan, flöresan.<br />

Bunlardan rutin olarak en fazla kullanılanı parlak ışık mikroskobudur. Parlak ışık<br />

mikroskobunda objektif ve oküler olmak üzere iki seri lens vardır. Parlak ışık<br />

mikroskobu ile incelemede incelenen örnek zemin ile farklı bir kontrastta olmalıdır. Bu<br />

kontrast farkı nedeniyle ışık geçişi ve absorpsiyonu farklı olmakta ve cisim görünür<br />

olmaktadır. Ancak bir çok bakteri etrafındaki ortam ile farklı kontrast vermez ve ışık<br />

mikroskobu ile doğrudan görülmeleri zordur. Bunun istisnası pigmentli<br />

mikroorganizmalardır.<br />

Bir ışık mikroskobunda total büyütme kullanılan oküler ve objektif lenslerinin<br />

sonucudur. Bu büyütmenin üst sınır genellikle 1500X yakınlarındadır. Büyütmede<br />

2


kullanılan ışık kaynağı ve objektifin özelliği önemli rol oynar. Objektifin ışık toplama<br />

kabiliyeti büyütmesinin göstergesidir.<br />

Kompleks ışık mikroskoplarında görülen en yüksek çözünürlük 0.2 m.’dir. Bu şu<br />

anlama gelmektedir; iki obje arasında mesafe 0.2 m’den küçük ise birbirinden<br />

ayrılmazlar ve tek obje olarak görülürler. Mikrobiyolojide kullanılan bir çok mikroskop<br />

10-15X oküler ve 10-100X objektif kullanmaktadır. Böylece ulaşılan 1000X ile 0.2 m<br />

büyüklüğünde objeler görülebilir. Bazı objektifler yağ ile beraber kullanılır. Bunlara<br />

yağlı immersiyon lensi denilir. İmmersiyon yağı objektifin ışık toplama kabiliyetini<br />

artırır çevreye ışık dağılımını engeller.<br />

Faz kontrast mikroskobu hücre ve onu çevreleyenler arasındaki kontrast farkını<br />

artırmaya yönelik olarak geliştirilmiştir. Temel düşünce hücrenin ve onu<br />

çevreleyenlerin çarpan ışığın geçirgenliği açısından farklı olduğudur. Bu mikroskopta<br />

objektif ve kondansatörde özel diyaframlar kullanılmaktadır. Önce diyaframa ve<br />

oradan kondansatöre gelen ışınlar örneğe gelirler. Işığın kırılma etkisini diyaframlar<br />

artırmaktadır. Sonuç olarak parlak çevrede karanlık imaj görüntüsü elde edilmektedir.<br />

Boyasız preparatların kullanılmasına olanak verdiği için sık olarak tercih edilmektedir.<br />

Kalınlığı 0.2 m.’den aza olan ve boyanmayan mikroorganizmaları göstermenin en<br />

güzel yollarından birisi karanlık alan mikroskobu kullanmaktadır. Karanlık alan<br />

mikroskoplarında farklı kondansatörler kullanılmaktadır. Ortası siyah boya ile<br />

karartılmış kondansatörler örneğin sadece oblik ışınlar ile aydınlatılmasını sağlarlar.<br />

Örneğe çarparak kırılan oblik ışınlar objektifde görüntüyü oluştururlar. Karanlık alan<br />

mikroskobunda incelenen mikroorganizmaların hücre bölümlerinde ışık kırma farkı<br />

olmaz. Bu nedenle hücreler bir bütün halinde görülüp, iç detay hakkında bilgi<br />

alınamazlar. <strong>Hücre</strong> şekli ve hareket gibi temel özellikler izlenebilir.<br />

Flöresan mikroskop florokrom maddelerin flöresan verme özelliğinden yararlanılarak<br />

geliştirilmiştir. Flöresan verme mikroorganzimanın kendi özelliği olabileceği gibi<br />

flöresan boyalar ile boyanması sonucu da oluşabilir. Örneğe bağlanan florokrom<br />

madde UV ışınları ile flöresan verir ve ortaya çıkan flöresan ışın demetlerinin<br />

görüntüyü oluşturmasını sağlar. Flörösan mikroskoplar klinik mikrobiyolojide ve<br />

mikrobial ekolojide sık olarak kullanılmaktadır.<br />

Elektron mikroskop hücre yapısının detaylı incelenmesi için kullanılmaktadır. <strong>Hücre</strong>nin<br />

iç yapısını ilgilendiren çalışmalarda “transmission electron microscope” (TEM)<br />

3


kullanılması esastır. TEM elektronlar ışık yerine kullanılır. Elektron mıknatısı lens<br />

görevi görmektedir. Tüm sistem yüksek vakum altında çalışmaktadır. Elektron<br />

mikroskop çözünürlük olarak ışık mikroskobundan çok üstündür. Böylece proteinlerin<br />

ve nükleik asidin moleküler büyüklüğü ortaya konulabilir. Ancak önemli bir<br />

dezavantajı vardır. <strong>Hücre</strong>den son derece ince preparatlar alınarak yapılan bir ön<br />

hazırlık sonrası TEM incelemesi yapılabilmektedir. Bu inceleme esnasında özel TEM<br />

boyaları kullanılmaktadır. Elektron mikroskop ile yapılan bir diğer inceleme “scanning<br />

electron microscopy” (SEM) yöntemidir. SEM yönteminde örnek altın gibi ağır bir<br />

metal ile kaplanmaktadır. Gönderilen elektronlar metal tarafından dağıtılmaktadır ve<br />

görüntü oluşmaktadır. SEM ile 15X kadar düşük ve 100.000X kadar büyük görüntü<br />

elde etmek mümkündür. Ancak objenin sadece yüzeyinin görülebildiği<br />

unutulmamalıdır.<br />

Boyama<br />

Asit ve baz boyalar<br />

Basit, ayırtedici, özel boyalar<br />

Gram boyama yöntemi<br />

Gram boyama ve aside dirençli boyama yöntemlerinin karşılaştırılması<br />

Bir çok mikroorganizma ışık mikroskopu ile renksiz görünmektedir. Onları görünür<br />

hale getirmenin bir yolu boyamadır. Mikroorganizma boyama işleminden önce lama<br />

sabitlenmelidir yani tespit edilmelidir. Tespit etme işlemi mikroorganizmaları<br />

öldürerek lama yapışmasını sağlamaktadır. Önce mikroorganizma içeren materyal çok<br />

ince bir halde lama sürülür. Buna yayma denilir. Yaymanın havada kuruması<br />

beklenir. Mikrobiyolojide inceleme için kullanılan yaymalarının büyük çoğunluğu<br />

bunzen alevinden birkaç defa geçirilerek tespit edilir. Diğer bir tespit yöntemi<br />

hazırlanan yaymanın üzerine metil alkol dökülerek 1 dakika beklenmesi şeklinde<br />

yapılır. Daha sonra boyama yapılan yayma su ile durulanır ve kurutma kağıtları ile<br />

kurutularak incelemeye hazır hale getirilir.<br />

Boya pozitif ve negatif iyonlarda oluşan bir tuzdur. Bu iyonlardan renkli olana<br />

kromofor denilir. Bazik boyada renkli olan pozitif iyondur, asidik boyada ise renkli<br />

olan negatif iyondur. <strong>Bakteri</strong> hafif negatif yüklü olup pH 7 civarındadır. Bu nedenle<br />

kristalviyole, metilen mavisi, malasit yeşili ve safranin gibi bazik boyalar ile iyi<br />

boyanmaktadır. Asidik boyalar ile bakteri boyanmaz etraf boyanır. <strong>Bakteri</strong>nin<br />

4


oyanmadığı ama zeminin boyandığı boya şekline negatif boyama denilir. <strong>Bakteri</strong>nin<br />

şekli, büyüklüğü, kapsülün incelenmesinde değerlidir. Bu boyama yönteminde ısı ile<br />

tespit şart değildir. Bu nedenle hücreler büzüşmeden daha rahatlıkla incelenebilir.<br />

Eozin, asit fuksin ve nigrosin asidik boyalara örnek olarak verilebilir.<br />

Mikrobiyologlar asidik ve bazik boyalar ile üç ayrı çeşit boyama yaparlar; basit,<br />

ayırtedici ve özel. Basit boyama yönteminde doymuş halde ve alkolde hazırlanan<br />

boya tespit edilmiş yaymaya uygulanır. Uygulama zaman aralığı boyada boyaya<br />

değişir. Boyama sonrası yayma su ile yıkanır, kurutma kağıdı ile kurutulur. Boya tek<br />

başına uygulandığı gibi mordant denilen katkı maddeleri eklenerek de kullanılabilir.<br />

Katkı maddesi bakterinin boyaya afinitesi artırır, flagellum gibi yapılarının boya ile<br />

kaplanmasını sağlayarak onların daha kalın halde kolaylıkla görünmesine yardımcı<br />

olur. Laboratuvarda kullandığımız basit boyalar arasında metilen mavisi, karbolfuksin,<br />

kristal viyole ve safranini sayabiliriz. Ayırtedici boyalar dediğimiz zaman aklımıza<br />

Gram boyası ve aside dirençli boyama gelir. Gram boyası 1884 yılında Danimarkalı<br />

bakteriyolog Hans Christian Gram tarafından bulunmuştur. En çok kullandığımız<br />

boyalardan birisi olup bakteriler bu boyama ile Gram-pozitif ve Gram-negatif olmak<br />

üzere iki önemli gruba ayrılmaktadır.<br />

Isı ile tespit edilmiş yayma ilk aşamada bazik bir boya, kristal viyole, ile<br />

kaplanmaktadır. Tüm hücreler boyanın rengini, mor, almaktadır. Bu nedenle bu<br />

boyaya primer boya denilir. Kısa bir zaman sonra primer boya su ile yıkanır ve bir<br />

mordant olan iyodin ile kaplanır. Yaymada bulunan tüm bakteriler yine mordur.<br />

Şimdiki aşama ise yaymanın tekrar yıknamasıdır. Ama bu yıkama işlemi alkol ve<br />

alkol-aseton karışımı ile yapılır. Bu solüsyona dekolorizasyon solüsyonu denilir. Bu<br />

solüsyon bazı hücrelerden boyayı alırken bazılardan almayacaktır. Alkol yıkanır ve<br />

yayma bazik bir boya olan safranin ile boyanır. Yayma tekrar yıkanır, kurutma kağıdı<br />

ile kurutulur.<br />

<strong>Bakteri</strong>ler kriatal viyole ve iyodin ile boyandığı zaman sitoplazmalarına boyayı alarak<br />

mor bir renk alırlar. Alkol uygulandıktan sonra boyayı vermeyen bakterilere<br />

Gram-pozitif bakteriler denilir ve hala mor renktedirler. Bazı bakteriler ise alkol<br />

uygulaması sonucu mor renklerini kaybederler ve renksiz hale gelirler, görünmez<br />

olurlar. Bu bakterilere Gram-negatif denilir. Daha sonra uygulana boyaya zıtboya<br />

(“counterstains”) denilir. Gram boyamada zıt boya safranin olmaktadır. Gram-pozitif<br />

5


akteri sitoplazması boya ile dolu olup mor renkli olduğu için boyayı zıt boyayı almaz.<br />

Ancak Gram-negatif bakteri zıt boyayı alır ve kırmızı olur. <strong>Bakteri</strong>ler arasında farklı<br />

Gram boyanmaya neden olan onların farklı duvar yapısına sahip olmalarıdır. Bu<br />

nedenle kristal viyole-iyodin kompleksinin bakteride kalmasına veya uzaklaşmasına<br />

neden olurlar. Gram-pozitif bakterilerde kalın bir peptidoglikan tabaka vardır. Buna<br />

ilave olarak Gram-negatif bakterilerde, Gram-pozitif bakterilerde olmayan<br />

lipopolisakkarit (lipid ve polisakkarit) tabaka vardır. Kristal viyole iyodin kompleksi<br />

kolaylıkla hücreden içeri girer. Gram-pozitif bakterilerde bulunan kalın peptidoglikan<br />

tabaka alkol ile muamele sonrası boyanın geri çıkmasına engel olur. Ancak Gramnegatif<br />

bakterilerde lipopolisakkarit tabaka alkol ile muamele sonrası erir ve ince olan<br />

peptidoglikan tabaka boyanın geri kaçışına engel olamaz. Bunun sonucu Gram-negatif<br />

bakteri boyayı verir ve zıt boya ile boyanıncaya kadar boyasız kalır.<br />

Gram boyası mikrobiyolojide kullanılan en yaygın boyama yöntemidir. Ancak bazı<br />

(1)bakteriler Gram ile boyanmaz ve kötü boyanırlar. Şunu unutmamalıyız ki, (2)Gram<br />

boyası taze kültürlerde iyi sonuç vermektedir. Diğer taraftan (3)Gram boyası<br />

bakterinin neden olduğu enfeksiyon hastalığın tedavisinde yol gösterici olmaktadır.<br />

Gram-pozitif bakteriler penisilin ve sefalosporin gibi antibiyotiklr tarafından kolaylıkla<br />

öldürülmektedirler. Ancak Gram-negatif bakterilerde bulunan lipopolisakkarit tabaka<br />

antibiyotiklerin geçişine genellikle engel olmaktadır.<br />

Aside dirençli boyama bir diğer ayırt edici boyama yöntemidir. Aside dirençli boyama<br />

(ADB) bakterinin hücre duvarında bulunan balmumu materyal ile ilgidir.<br />

Mikrobiyologlar ADB yöntemini Mycobacterium tuberculosis (verem hastalığı etkeni),<br />

Mycabacterium leprae (cüzzam hastalığı etkeni) tanımlanmasında kullanmaktadırlar.<br />

Elbette diğer verem etkeni mikobakterilerin tanımlanmasında da ADB kullanılır.<br />

Nocardia türlerinin tanımlanmasında da ADB yöntemi kullanılmaktadır yalnız burada<br />

kullanılan ADB yöntemi biraz farklıdır.<br />

ADB yönteminde ilk uygulanan boya kırmızı bir boya olan karbolfuksindir.<br />

Karbolfuksin boyası yayma üzerine yaymayı tamamen kapatıncaya kadar dökülür.<br />

Yayma alttan ısıtılıp soğutularak boyayı alıp vermesi sağlanır. Daha sonra yaymanın<br />

soğuması beklenir. Yayma su ile yıkanır. Dekolorizasyon işleminde asit-alkol karışımı<br />

kullanılır. ADB-negatif bakteriler bu işlem esnasında kırmızı boyayı tamamen verirler.<br />

ADB-pozitif bakteriler ise kırmızı kalırlar. Karbolfuksin hücre duvarı lipidlerinde asit-<br />

6


alkol karışımından daha iyi erimektedir. Bu nedenle asit-alkol muamelesi sonucu<br />

boyayı vermezler. Dekolarizasyon işlemi zıt boya olarak metilen mavisi kullanılır. Aside<br />

dirençli olmayan bakteriler mavi rengi alırlar.<br />

Özel boyama yöntemi olarak kapsül boyası, endospor boyası ve flagella boyasından<br />

bahsetmek istiyorum. Bir çok bakteri sizlere ilerde anlatacağım bir yapı olan kapsüle<br />

sahiptir. Kapsül bakterinin virulansını gösterir. Kapsülün gösterilmesi klasik boyama<br />

yöntemleri ile mümkün değildir. Çünkü kapsül materyali suda erimektedir. Kapsülün<br />

gösterilmesi için çini mürekebi veya nigrosin gibi boyalar ile bakteri karşılaştırılır ve<br />

negatif boyama yapılır. Daha sonra bakteri basit boyama yöntemi ile safranin gibi<br />

boyalar ile boyanır.<br />

Endospor bazı bakterilerde çevre şartlarının bakteri için olumsuz hale gelmesi sonucu<br />

ortaya çıkmaktadır. Her bakteride görülmez. Doğal olarak çok daha sağlam bir<br />

yapıdır. Klasik boyalr ile boyanın endospor içine girmemesi nedeniyle boyanmaz. En<br />

yaygın kullanılan endospor boyası Schaeffer-Fulton endospor boyasıdır. Hazırlanan<br />

yayma ısı ile tespit edilir. Malasit yeşili primer olarak uygulanır. Uygulama esnasında<br />

alttan ısı uygulanarak 5 dakika boyama yapılır. Isı uygulaması boyanın endospor içine<br />

girmesine yardım eder. Süre sonunda yayma su ile 30 saniye yıkanarak spor dışında<br />

tüm hücrenin boyayı vermesi sağlanır. Daha sonra zıt boya olarak safranin kullanılır.<br />

İyi bir boyama sonucu kırmızı veya mor hücreler içinde yeşil endospor görünümü<br />

karşımıza çıkar. Endospor ışığı kıran bir madde olduğu için normal boyama ile ışık<br />

mikroskobunda görülebilir.<br />

<strong>Bakteri</strong> flagellası onun hareketi sağlayan yapı olup boyanmadan ışık mikroskop ile<br />

görünmesi küçüklüğü nedeniyle mümkün değildir. Boyama amacıyla mordant<br />

maddeler ve karbolfuksin kullanılır. Bu şekilde flagella daha kalın bir şekilde ışık<br />

mikroskop ile görülebilir hale gelir.<br />

Glikokaliks<br />

Bir çok bakteri kendi doğal ortamında çoğaldığı zaman büyük miktarda hücre dışı<br />

polimer sentez ederler. Bu hücre dışı materyal polisakkarit yapısındadır. Bunun tek<br />

istisnası Bacillus antracis olup poly-D-glutamik asit yapısında kapsülü vardır. Bu<br />

madde sınırları belirgin bir halde bakteri hücresini sıkıca sararsa kapsül adını<br />

almaktadır. Glikokaliks hücre üzerine sıkıca yapışarak durmuyorsa slime adını alır.<br />

Glikokaliks sentezleyen enzimler hücre yüzeyinde bulunur. Oluşan polimer bir çeşit<br />

7


şeker içeriyorsa homopolimer, birden fazla çeşit şeker içeriyorsa heteropolimer ismini<br />

alır. Kapsül bakterinin patojenite özelliklerinden birisidir. Kapsüle özgül antikorlar ile<br />

kaplanmadığı sürece, bakteriyi fagositozdan korur. Slime tabakası ise fagositozdan<br />

korumasa dahi bakterinin katheter, kalp kapakları, protez diğer cihazlar gibi bir takım<br />

yüzeylere yapışmasını sağlar. Örneğin Streptococcus mutans slime tabakası sayesinde<br />

diş minesine tutunabilir ve plak denilen oluşumu ortaya çıkmasına neden olur. Buraya<br />

gelen aynı veya farklı tür bakteriler ile beraber çürük oluşumuna neden olur.<br />

<strong>Hücre</strong> Duvarı<br />

<strong>Hücre</strong> duvarı, (1)sitoplazmik membranın dışında yer alan, (2)bakteriye şeklini veren<br />

(3)birden fazla tabakadan oluşmuş, dayanıklı ve kompleks yapıdır. <strong>Bakteri</strong>nin şeklini<br />

verir ve (4)korumasını sağlar, (5)boyanmadan sorumludur, artan iç osmotik basınca<br />

karşı hücreyi patlamaktan korur. (6)<strong>Hücre</strong> duvarı kendi biyosentezini gerçekleştirerek,<br />

hücre bölünmesinde önemli bir rol oynar. (7)<strong>Hücre</strong> duvarının değişik tabakaları hücre<br />

yüzeyinin majör antijenik determinant bölgeleridir bu nedenle birçok antibiyotik ve<br />

faj için reseptörleri içermektedir.<br />

<strong>Hücre</strong> duvar yapısı Gram-pozitif ve Gram-negatif bakterilerde farklılık gösterir. Her iki<br />

grup bakteride ortak olan peptidoglikan tabakadır. Gram-pozitif bakterilerde hücre<br />

duvarı kalın bir peptidoglikan tabaka ve teikoik asitden oluşur. Gram-negatif<br />

bakterilerde ise ince bir peptidoglikan ve dış membrandan oluşmaktadır. Gramnegatif<br />

bakterilerde hücre duvarında bulunan dış membranı oluşturan katmanlar<br />

arasında yer alan lipopolisakkarit(LPS) endotoksin aktivitesinden sorumludur. Duvar<br />

genel yapısı ile seçici olmayan bir geçirgenlik gösterir ise de Gram-negatif<br />

bakterilerde dış membran büyük moleküllerin geçmesine izin vermez.<br />

Peptidoglikan (murain, mukopeptid) tabaka Gram-pozitif ve Gram-negatif bakterilerde<br />

ortakdır. Peptidoglikan tabaka N-asetilmuramik asit (NAM), N-asetilglukozamin (NAG)<br />

ve tetrapeptid zincirlerinden oluşur. Peptid zincirleri genellikle L-Alanin, D-Glutamik<br />

asit, Diaminopimerik asit(DIP) ve D-Alaninden oluşmaktadır. Gram-pozitif bakterilerde<br />

DIP yerine L-Lizin veya başka bir L-Aminoasit olabilir. NAM ve NAG birbirine 1-4<br />

bağları ile bağlıdır. Bu bağlar lizozim ile parçalabilir. Tetrapeptidler NAM’e bağlı olup<br />

kendi aralarında D-Alanin ve DIP arasında(Gram-negatif) veya D-Alanin ve L-<br />

Lizin (Gram-pozitif) arasında tetrapeptid yan zincirleri oluşmaktadır. İskelet yapı tüm<br />

bakterilerde aynı olmasına karşılık tetrapeptid yan zincirler ve çapraz bağlar türden<br />

8


türe değişiklik göstermektedir. Tetrapeptidlerden ilki L-Alanin olup NAM’a bağlıdır.<br />

İkinci aminoasit D-Glutamik asit, üçüncü DIP ve dördüncüsü ise D-Alanindir. Daha<br />

önce de vurguladığımız gibi en değişken olan üçüncü aminoasit olan DIP olup<br />

Gram-pozitif bakterilerde DIP aynen kalabildiği gibi yerine L-Lizin veya diğer L<br />

aminoasitler gelebilir. Gram-negatif bakterilerde lipoprotein tabaka DIP’a bağlanır.<br />

DIP sadece prokaryotik hücre duvarında bulunur. Glikan zincirini oluşturan glikozid<br />

bağları çok güçlü bağlar olmasına karşılık çapraz bağlar ile bu yapı yeterli güçlülüğe<br />

kavuşabilir. Yapının dayanıklılığnı esas olarak veren esnek çapraz bağlardır. Çapraz<br />

bağlar patojen bakterilerde, patojen olmayanlara göre daha fazladır. Bu şekilde vücud<br />

sıvılarında bulunan lizozim etkisine daha dirençli olurlar.<br />

Peptidoglikan Sentezi<br />

Peptidoglikan sentezini basamaklar halinde sıralamak istiyorum.<br />

1.-Otolizin olarak tanımlanan bir grup enzim peptidoglikan monemerleri arasındaki<br />

transglikozid ve transpeptidaz bağlarını yıkar. Böylece yeni sentezlenecek monomerler<br />

için yer açılır.<br />

2.-Peptidoglikan monomerleri sitozolda sentezlenir. İlk olarak NAG üridin difosfata<br />

bağlanarak UDP-NAG kompleksini oluşturur. Bazı NAG bileşikleri enzimatik olarak<br />

NAM’a dönüşerek UDP-NAM kompleksini oluşturur. Beş amino asit UDP-NAM’a<br />

9


ağlanarak pentapeptidi oluştururlar. Son iki aminoasit olan D-alanin L-alaninden<br />

oluşturulmaktadır.<br />

3.-UDP-NAM-pentapeptid kompleksi baktoprenola taşıyıcı protein olan baktoprenole<br />

bağlanmaktadır. Enerji UDPmolekülünde bulunan yüksek enerjili fosfat bağından<br />

karşılanmaktadır.<br />

4.-UDP-NAG kompleksi baktoprenola bağlanmış olan NAM-pentapeptid molekülüne<br />

bağlanır. Bu esnada UDP uzaklaşır.<br />

5.-Artık monomer tamamlanmıştır. Tamamlanmış olan monomer baktoprenol<br />

tarafından peptidoglikan tabakada bulunan ve otolizinler tarfından oluşturulan kırık<br />

bölgeye taşınır.<br />

6.-Transglikozidaz enzimi NAM ve NAG arasında glikozid bağlarını oluşturur.<br />

7.-Son olarak transpeptidaz enzimi petid bağlarını oluşturu. Bu esnada son D-alanin<br />

uzaklaştırılır.<br />

Gram-pozitif <strong>Bakteri</strong> <strong>Hücre</strong> Duvarı<br />

Peptidoglikan tabaka en az 40 kat olup hücre duvar ağırlığının %50’den, total hücre<br />

ağırlığının ise %10’dan fazlasını oluşturur. <strong>Hücre</strong> duvarında teikoik asit, teikuronik<br />

asit ve polisakkaritler vardır. Teikoik asit ribitol veya gliserol gibi bir alkol ve buna<br />

bağlı fosfattan oluşmaktadır. <strong>Hücre</strong> duvarında bulunan 2 tür teikoik asit vardır; duvar<br />

teikoik asidi peptidoglikan tabakaya bağlıdır, membran teikoik asit ise lipoteikoik asit<br />

Gram-pozitif bakteri hücre duvarı<br />

Gram-negatif bakteri hücre duvarı<br />

de denilir ve sitoplazmik membrana bağlıdır. En fazla mezozomda bulunur. Bazı<br />

Gram-pozitiflerde duvar teikoik asit bulunmaz. Membran teikoik asit her zaman<br />

gliserol içerir ve gereklidir. Teikoik asit Mg ++ iyonlarına bağlanarak hücre içine<br />

girmesini sağlar. Mg ++ duvar sentezinde enzimler için kofaktördür. Teikoik asit aynı<br />

10


zamanda fajlar için reseptör görevini yapar. Teikoik asit Gram-pozitiflerde majör<br />

yüzey antijenlerini de oluştururlar. Teikoik asit negatif yüklü olduğu için pozitif yüklü<br />

iyonların(katyonların) bağlanması ve hücre içi ve dışına alınmasının kontrolünden<br />

sorumludur. Böylece 3 görev tanımını yapmış olduk; katyonların içeri alımı ve dışarı<br />

atılması, hücre çoğalması, antijenik reseptör görevi. <strong>Bakteri</strong>nin bulunduğu ortamda<br />

fosfat yoksa teikoik asit teikuronik asit sentezlenir. Duvarda bulunan polisakkarit<br />

mannoz, arabinoz, galaktoz, ramnoz gibi nötral ve glukozamin, glukronik asit ve<br />

mannuronik asit gibi asit şekerlerden oluşmaktadır. Örneğin aside-dirençli bir bakteri<br />

olan Mycobacterium tuberculosis hücre duvarı mikolik asit içermektedir.<br />

Mycobacterium tuberculosis Gram boyası ile boyanır ve Gram-pozitif olarak kabul<br />

edilir.<br />

Gram-negatif<br />

Gram-negatif bakterilerde ince bir peptidoglikan tabaka (1, 2 kat) üzerinde<br />

lipoprotein tabaka, dış zar ve lipopolisakkarit tabakadan oluşan hücre duvar yapısı<br />

görülmektedir.<br />

Lipoprotein peptidoglikan ve dış membran arasındadır. Türe özgül değildir.<br />

Peptidoglikan tabakasında bulunan DAP grubuna bağlıdır. Dış membrana lipid kısmı<br />

girmiştir. Dış membranı stabilize eder. Dış ve iç membranlar arsındaki boşluğa<br />

periplazmik aralık denilir. Lipoproteinler bu aralıkta yer almaktadır. Periplasmik aralık<br />

yüksek konsantrasyonda yıkıcı enzimler ve taşıyıcı proteinler içeren sıvı bir kısımdır.<br />

Dış membran diğer membranlardan farklı yapıdadır. Lipoprotein tabakaya bağlı<br />

fosfolipidlerden başlamaktadır. Üst kısımda ise yine fosfolipidler olmasına karşılık LPS<br />

ile devam etmektedir. LPS tabakanın lipid kısmı fosfolipidler içine gömülü halde iken<br />

polisakkarit (PS) kısmı dış membrandan çıkıntılar halinde uzanmaktadır. Fosfolipid<br />

matriks içine gömülmüş özgül proteinleri içermektedir. Periplazmik sahadaki<br />

proteinlerin ayrılmasını engellerler. Dış membran hidrofobik molekülleri hücre dışına<br />

atabilme yeteneğine sahiptir. Diğer biyolojik membranlarda bulunmayan bu özellik<br />

sayesinde bakteri safra tuzları etkisinden korunmaktadır. <strong>Yapısı</strong>ndaki lipidlerden<br />

dolayı dış membranın hidrofilik molekülleri içine alamayacağı düşünülürken porin adı<br />

verilen kanalların varlığı gösterilmiştir. Enterik bakterilerde hücreyi konak hücrenin<br />

hidrolik enzimlerinden ve safra tuzlarından korur. Bu proteinlere kısaca Omp denilir.<br />

Porin proteinler dış membranın iki yüzüne penetre olan proteinler olup kendilerini<br />

11


kodlayan genlere göre OmpC,D,F, PhoE gibi isimler almaktadır. Dış membrandaki bu<br />

majör proteinler şeker, amino asit ve belirli iyonlar gibi düşük molekül ağırlıklı<br />

hidrofilik bileşiklerin hücre içine pasif difüzyonunu sağlar. Dış membran proteinleri<br />

aynı zamanda fajlar ve bakteriyosinler için reseptör görevi görmektedir. Büyük<br />

molekül ağırlıklı antibiyotikler dış membrandan oldukça yavaş penetre olmaktadırlar.<br />

Dış membran permeabilitesi türler arasında değişiklik göstermektedir. Omp A dış<br />

membranda en fazla görülen protein olup dış membranın peptidoglikan tabakaya<br />

bağlanmasında rol alır. Omp A ayrıca bakteriyofaj ve diğer bakteri pilusları için<br />

reseptör görevi görür. Dış membranda vitamin B12 ve demir siderofor<br />

komplekslerinin transportunda görevli porinler bulunmaktadır. Bunlara ek olarak dış<br />

membranda bazı minör proteinler de bulunmaktadır. Fosfolipaz, proteinaz ve bazı<br />

PBP’leri saymak mümkündür.<br />

Lipolisakkarit tabaka üç kısımdan meydana gelmektedir; Lipid-A, Kor ve Tekrarlayan<br />

Üniteler. Lipid A Gram-negatif bakterilerin toksik etkisinden sorumludur. Fosforile<br />

olmuş glukozamin disakkarit ünitelerinden oluşmuştur. Ayrıca bu yapıya uzun zincirli<br />

yağ asitleri eklenmiştir. Kor kısmı 7 karbonlu olup bütün Gram-negatif türlerinde<br />

aynıdır. Tekrarlayan üniteler antijenik özgüllüğü verir. Antijenik özgüllük üçlü<br />

şekerlerin konfigürasyonuna bağlı. Polisakkarit bakteri hücresinin major yüzey<br />

antijenidir ve O Antijeni adını alır. LPS tabaka Gram-negatif bakterilerin<br />

endotoksinidir. <strong>Hücre</strong> yüzeyine sıkıca bağlı olup sadece hücre parçalandığında açığa<br />

çıkar. LPS Lipid A ve polisakkarit olarak ayrıştırıldığında gerçek toksik etkiden<br />

Lipid-A’nin sorumlu olduğu görülmektedir.<br />

Gram-negatif bakterilerin bazılarında dış membran LPS yapısı bulunmamaktadır. Bu<br />

bakterilerde LPS yerine LOS bulunmaktadır. Tekrarlayan ünite kısa zincirli<br />

oligosakkaritler olduğu için LOS denilmektedir.<br />

İç ve dış membranlar arasındaki aralığa periplazmik aralık denilmektedir. <strong>Hücre</strong><br />

hamcının %20-40’ını oluşturmaktadır. Periplazmik aralıkta bulunanlar aşağıdadır.<br />

Bağlayıcı proteinler<br />

Amino asit, şeker, vitamin, iyon<br />

Detoksifiye enzimler<br />

-laktamaz,aminoglikozid fosforilaz<br />

Hidrolitik enzimler<br />

Alkalen fosfataz, 5’-nükleotidaz<br />

Ayrıca membran kaynaklı oligosakkaritler, D-glukoz polimerleri ve gliserol fosfat.<br />

12


Özellikler MDO (membran kaynaklı oligosakkaritler) osmoregülasyonda rol oynar ve<br />

antibiyotiklerin tutunmasına neden olur.<br />

Aside-Dirençli <strong>Bakteri</strong>lerin <strong>Hücre</strong> Duvarı<br />

Tıbben önemli olan aside dirençli bakteriler Mycobacterium tuberculosis,<br />

Mycobacterium leprae, Mycobacterium avium-intracellulare complex ve Nocardia<br />

türleridir.<br />

Aside dirençli bakteriler Gram-pozitif<br />

yapıdadır. <strong>Hücre</strong> duvarında peptidoglikan<br />

yapısına ilave olarak glikolipidler bulunur.<br />

Örneğin Mycobacterium tuberculosis’de<br />

mikolik asit hücre duvarının %60’ını<br />

oluşturur. Mycobacterium hücre duvarında<br />

ince bir peptidoglikan yapısı bulunur.<br />

Peptidoglikan yapı arabinogalaktan (Darabinoz<br />

ve D-galaktoz) ile devam eder.<br />

Arabinogalaktan mikolik asit içeren dış<br />

membrana bağlıdır.<br />

Arabinogalaktan/mikolik asit tabakası serbest lipid, glikolipid ve peptidoglikolipid<br />

içeren polipeptid ve mikolik asit tabası ile kaplıdır. Diğer glikolipidler arasında<br />

13


lipoarabinomanna ve fosfatilinositol mannoside sayılabilir. Tıpkı Gram-negatif<br />

bakterilerde olduğı gibi dış membran porin içermektedir. Bu porinler küçük hidrofilik<br />

moleküllerin duvardan geçişi için gereklidir. Dış membran yüzeyinde tür ve şuşlarda<br />

farklılık gösteren proteinler bulunur. Peptidoglikan ve sitoplazmik membran arasında<br />

jelatinöz bir yapı gösteren periplasm bulunur.<br />

<strong>Hücre</strong> Duvarını Etkileyen Enzimler<br />

Lizozim peptidoglikan omurganın -1,4 bağını etkiler. Ter, tükrük ve nasal<br />

sekresyonda bulunur. Gram-pozitif bakteriler lizozim ile muamele edilirse duvarsız<br />

şekil protoplast oluşur. Normal olarak Gram-negatif bakteriler lizozim tarafından<br />

etkilenmez. Eğer hücreler önce EDTA daha sonra Lizozim ile muamele edilirse duvar<br />

kalıntılarına sahip olan sferoplast oluştururlar.<br />

<strong>Bakteri</strong>lerin kendileri de otolizinler ve peptidoglikan tabakaya bağlanan hidrolitik<br />

enzimler salgılarlar. Bu enzimler hücre üreme ve bölünmesinde önemli fonksiyonlara<br />

sahipdir. Ayrıca ölü hücrelerin ortadan kaldırlması (otoliz) gibi önemli bir fonksiyona<br />

sahipdir.<br />

L-formları bakteri hücre duvarının lizozim veya penisillin gibi duvarı etkileyen bir<br />

antibiyotikle muamele edilmesi sonucu oluşur. Eğer bu hücreler üreyebiliyor ve<br />

bölünebiliyor ise L-formları adını alır.<br />

L-formlarının bazıları indükleyici etkinin ortadan kalkması ile tekrar ana forma<br />

dönebilir. Bazı bakteri türleri ise ortada indükleyici etki olmaksızın L-formlarını<br />

oluştururlar. L-formlarının gerek antibiyotik etkisi ile ve gerekse kendiliğinden<br />

oluşması sonucunda infeksiyon kronikleşir. L formlarının kültürü zordu. L formları<br />

penisilin etkisiyle lizozim etkisinden daha kolay oluşurlar.<br />

Sitoplazmik Membran-<strong>Hücre</strong> Membranı<br />

Sitoplazmik membran 8 nm. kalınlığında ince bir membran olup sitoplazmayı<br />

çepeçevre sarmaktadır. Bu yapı sitoplazma içindekileri çevreden korumaktadır.<br />

Membranın bütünlüğü bozulur ise hücre yapısı bozulur ve sitoplazma dışarıya akar,<br />

hücre ölür. Ancak sitoplazma aynı zamanda seçici bir geçirgenlik göstermektedir. Bu<br />

geçirgenlik sayesinde özel moleküller hücre içine girebilir ve hücre içindeki atıklar<br />

dışarıya atılabilirler.<br />

14


Sitoplazmik membran iki katlı fosfolipid bir yapı göstermektedir. Fosfoglid yapı<br />

hidrofilik gliserol ve hidrofobik yağ asitlerinden oluşmaktadır. Yağ asitlerinin farklı<br />

özellikler taşıması ve gliserole bağlı farklı fosfat içeren gruplar farklı sitoplazmik<br />

membranların oluşumuna neden olmaktadır. Sitoplazmik membranda ayrıca<br />

membranda boydan boya uzanan çeşitli proteinler bulunmaktadır. Prokaryotik hücre<br />

sitoplazmik membranları ile ökaryotik hücre membranları benzerlik göstermektedir.<br />

Ancak ökaryotik hücre membranlarında bulunan sterol prokaryotik hücre<br />

menbranlarında bulunmaz. Bunun tek istisnası hücre duvarı olmayan Mycoplasma<br />

türleridir. Ayrıca prokaryotik hücre duvarlarında bulunan hopanoidler sitoplazmik<br />

membrana dayanıklılık verirler ve ökaryotik hücrelerde bulunmazlar.<br />

Sitoplazmik Membran Fonksiyonları :<br />

1.-Seçici geçirgenlik ve transport<br />

2.-ETS<br />

3.-Hidrolitik enzimlerin salınması<br />

4.-Biyosentez<br />

5.-Çeşitli taksis uyaranlarına karşı reseptörler içermesi<br />

Sitoplazmik membran fonksiyonları içinde seçici geçirgenlik ve transport fonksiyonu<br />

önemli bir yer tutmaktadır. Sitoplazma tuz, şeker, aminoasit, vitamin, koenzim ve<br />

diğer çözünebilir materyalleri içermektedir. Sitoplazmik membranın hidrofobik özelliği<br />

nedeniyle bazı küçük hidrofobik moleküller membrandan diffüzyon yoluyla<br />

geçebilmektedir. Hidrofilik olan ve elektriksel yük yaşıyan moleküller ise sitoplazmik<br />

membrandan geçememektedirler. Küçük bir yapı olan H + iyonu membrandan<br />

geçemez ama yeterince küçük olan ve elektriksel yük taşımayan su molekülü<br />

15


membrandan geçebilir. Görüldüğü gibi membran geçişinin ilk aşaması pasif difüzyon<br />

olup aşağıdaki tabloda pasif difüzyon ile geçebilecek çeşitli moleküller verilmektedir.<br />

Yandaki tabloda suyun geçişi 100<br />

kabul edildiği zaman çeşitli moleküllerin<br />

membrandan pasif difüzyon ile<br />

geçişi görülmektedir. Bu tablo bize<br />

bakteri için hayati önem taşıyan bir<br />

çok melokülün membrandan<br />

difüzyon ile geçemeyeceğini göstermektedir.<br />

<strong>Bakteri</strong> hücresi kendisine gerekli olan moleküllerin büyük bir çoğunluğunu proteinlere<br />

bağlı olarak taşımaktadır. Bu taşıma sistemleri enerji gerektirmektedir.<br />

Basit Taşıma<br />

Grup Translokasyonu<br />

ABC Sistem<br />

Şekil(a) proton kuvveti ile substratın taşınması<br />

göstermektedir. Şekil(b)’de ise grup translokasyonu<br />

ile taşıma görülmektedir. En aşağıda<br />

kısaca ABC olarak adlandırılan ve 3 aşamalı<br />

olan sistem görülmektedir. İlk aşamada periplazmik<br />

aralıktaki proteinlere bağlanarak gelen<br />

substratın 2. aşamada membran proteinlere<br />

bağlandığı ve 3. aşamada ATP’nin 3. bir<br />

protein tarafından hidrolize edilerek gerekli<br />

enerjinin sağlandığı görülmektedir.<br />

16


Membran kanalları prokaryotik<br />

hücrede 12 alfa heliksinden<br />

oluşmaktadır. Aşağıdaki şekilde<br />

ise sadece membrandan kanallarını<br />

oluşturan proteinleri kullanarak<br />

yapılan 3 değişik geçiş<br />

görülmektedir. Uniporter sadece<br />

substratı gececeği yöne taşıyan<br />

bir proteindir. Symporter ise iki<br />

değişik substratı aynı yöne<br />

taşıyan proteindir. Antiporter ise<br />

iki ayrı substratı karşılıklı taşıyan<br />

proteindir.<br />

Yukarıda grup translokasyonu görülmektedir. Grup translokasyonunda taşınan Grup<br />

substrat geçiş esnasında kimyasal olarak değişikliğe uğrar. Grup translokasyonuna en<br />

iyi örnek glukoz, mannoz, fruktoz gibi şekerlerin fosfortansferaz sistemi ile geçiş<br />

esnasında fosforile edilmeleridir. Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi Enzim IIc geçiş<br />

esnasında fosfat vererek substratı fosforile etmektedir. Enzim I, Hpr ve Enzim IIa<br />

sitoplazmik proteinler iken Enzim IIb ve Enzim IIc membran proteinleridir. Enzim I ve<br />

Hpr özgül olmayan komponentler iken Enzim II her şeker için özgüllük<br />

17


göstermektedir. Metabolik ara ürün olan fosfoenolprüvattan sağlanan yüksek enerjili<br />

fosfat bağı fosfotransferaz sistemine aktarılmaktadır.<br />

“peripasmic binding protein<br />

transport” kısaca ABC<br />

dediğimiz peripasmik bağlayıcı<br />

proteinlere dayalı taşıma<br />

sistemi yanda görülmektedir.<br />

Daha önce de gördüğümüz<br />

gibi periplasmik sahada,<br />

periplasmik bağlanma proteini<br />

olarak tanımlanan bir çok<br />

protein vardır.<br />

ABC sistemi üç komponentten oluşmaktadır. İlk komponent periplasmik bağlayıcı<br />

proteinler, ikinci komponent membranda kanalı proteinleri ve üçüncü komponent ise<br />

ATP hidrolizi ile gerekli enerjiyi sağlayan komponenttir. Prokaryotlar için 200’den fazla<br />

ABC sistemi tanımlanmıştır. Enteresan olan nokta ise periplasmik aralık olmayan<br />

Gram-pozitif bakterilerde de bu sistemin bulunmasıdır. Gram-pozitif bakterilerde<br />

periplasmik saha proteinleri yerine sitoplazmik membranda sabit olan proteinler<br />

bulunmaktadır. Bu proteinler bağladıkları substratı kanal proteinlerine iletmektedirler.<br />

ETS içinde yer alan sitokromlar, diğer enzim ve komponentler(flavoprotein, kinonlar,<br />

demirli proteinler ve dehidrogenazlar) bakterilerde sitoplazmik membranda<br />

bulunurlar. Sitoplazmik membran solunum ve oksidatif fosforilasyon görevlerini yerine<br />

getirmektedir.<br />

<strong>Bakteri</strong>ler sitoplazmik membrandan salgıladıkları hidrolitik enzimler ile sitoplazmik<br />

membran dışındaki besin maddelerini küçük ve taşınabilir parçalara ayırılar. Gramnegatif<br />

bakteriler hidrolitik enzimlerini periplazmik aralığa, Gram-pozitif bakteriler ise<br />

dış ortama salrlar. <strong>Bakteri</strong>ler kendileri için patojenite faktörü olan enzim ve toksinleri<br />

de sitoplazma dışına salarlar.<br />

<strong>Bakteri</strong>ler sitoplazmalarında bulunana enzimler ile hücre duvarı, fosfolipid ve DNA<br />

sentezlerini yaparlar. Sitoplazmik membran biyosentez de önemli bir rol<br />

oynamaktadır.<br />

18


Sitoplazmik membranın hücre içine doğru yaptığı girintilere mezozom denilir. Septal<br />

ve lateral olmak üzere iki tip mezozom bulunmaktadır. Septal mezozom hücre<br />

bölünmesi sırasında kromozomun tutunduğu bölgedir. Replikasyonun başladığı<br />

septumun oluştuğu yerdir. Lateral mezozom ise plazmidlerin çoğalmasında ve spor<br />

oluşumunda rol oynamaktadır.<br />

Sitoplazmik membran üzerinde flamentous tempature sensitive olarak isimlendirilen<br />

ve Fts olarak ifade edilen bir grup protein vardır. Bu proteinler divisom olarak<br />

tanımlanan bölünme aygıtını oluştururlar. Bu proteinler FtsZ, FtsA, FtsI ve FtsK’dır.<br />

FtsI peptidoglikan tabakasının sentezinde transpeptidasyon enzimi olarak görev<br />

yapar. Mikoplazmalar hariç tüm öbakterilerin sitoplazmik membranlarında yer alırlar.<br />

Bunlar aynı zamanda etkilerini hücre duvar sentezini bozarak gösteren penisilinlerin<br />

hedefleridir. Enzimlere bu nedenle penisilin bağlayan proteinler de denmektedir.<br />

Sitoplazma ve Sitoplazmik Yapılar<br />

<strong>Bakteri</strong> sitoplazması su, çeşitli iyonlar, metabolitler (biyosentez ve katabolizma<br />

sonucu oluşan) ve makromoleküller (protein, nükleik asit ve garanüller) içeren<br />

saydam, koloidal sistemdir.<br />

Prokaryotik hücrelerde mitokondri ve kloroplast gibi kendiliklerinden çoğalan<br />

plastidler bulunmaz. Elektron transport sistemi sitoplazmik membranda yer alır.<br />

Ancak elektron mikroskobu ile sitoplazmada çok sayıda ribozomların bulunduğu<br />

gözlenmiştir. Ayrıca bir çok bakterini sitoplazmasında plazmidler ve transpozonlar<br />

bulunabilir.<br />

Nukleoid<br />

Ökaryotlarda nukleusun bakterilerdeki karşılığı olan nükleoid, sitoplazmada DNA’nın<br />

lokalize olduğu alandır. Feulgen boyası ile boyanmış preparatlarda ışık mikroskobu ile<br />

ayrı bir bölge olarak görülebilir. Elektron mikroskop ile yapılan ileri çalışmalar<br />

sonucunda nükleer membranının ve mitotik aygıtının olmadığı saptanmıştır.<br />

Kromozom ise içerdiği proteinler nedeniyle granüler olarak görülmektedir. Nükleoid<br />

yapısının büyük bir kısmını DNA oluşturur, ayrıca RNA, RNA polimeraz ve proteinler<br />

de bulunmaktadır. Histon bulunmaz. Ancak bakterilerde histon benzeri proteinler<br />

olduğu ve bu proteinlerin histonların işlevini gördüğü bilinmektedir.<strong>Bakteri</strong><br />

kromozomu çift sarmallı tek bir kromozomdur. Çembersel bir yapı gösterir ancak<br />

kendi üzerine kıvrılmış bir yumak halinde bulunur. Açılmış bakteri kromozomunun<br />

19


oyu yaklaşık 1 mm. civarındadır. Bazı bakterilerde çembersel değil lineer kromoz<br />

bulunduğu gösterilmiştir. <strong>Bakteri</strong>ler tek bir kromozoma sahip olduklarından, bölünme<br />

sırasında kromozomların bölünmesine yardımcı olacak mitotik aygıta ihtiyaçları<br />

yoktur. Replikasyon sonucu oluşan ürünler koordineli bir biçimde yavru hücrelere<br />

bölüştürülür. Elektron mikroskop ile yapılan incelemelerde bakteri kromozomunun bir<br />

ucu ile sitoplazmik membranın içeriye doğru yapmış olduğu girintitye tutunduğu<br />

gözlenebilir. Bu bölgeye mezozom adı verilir. Bu bölge hücre bölünmesinde işlev<br />

yapar (septum bu bölgede oluşur).<br />

Plazmidler<br />

Plazmidler küçük, çembersel kromozom dışı DNA parçacıklarıdır. <strong>Bakteri</strong><br />

kromozomondan bağımsız olarak çoğalabilirler ve bakteriden bakteriye aktarılabilirler.<br />

Plazmidlerin varlığı bakteriler için şart olmamakla birlikte Gram-pozitif ve Gramnegatif<br />

bakterilerde sitoplazmalarında bulunurlar. Plazmidlerde bir veya daha fazla<br />

antibiyotiğe, ağır metal tuzlarına ve UV ışınlarına direnç gibi özellikleri kodlayabilirler.<br />

Ayrıca plazmidler bakterilere fibria, hemolizin ve ekzotoksin yapma özellerini<br />

kazandırabilirler.<br />

Transpozonlar<br />

Serbest hareket etme özelliğine sahip DNA parçacıklarıdır. Bir genomdan kalkıp başka<br />

bir genoma yerleşebilirler. Bu yer değiştirme, bakteri DNA’sı, plazmidleri ve<br />

bakteriyofajlar arasında olabilir. Bunlara sıçrayıcı genler denilmektedir. Plazmidlerden<br />

farklı olarak bağımsız olarak çoğalamazlar. Direnç genleri taşımaları açısından<br />

önemlidirler.<br />

Ribozomlar<br />

Temel yapıları RNA olan ribozomlar bilindiği gibi protein sentezinin yapıldığı yerdir.<br />

<strong>Hücre</strong> RNAsinin %80’i ribozomlarda bulunmaktadır. <strong>Bakteri</strong>yel ribozomlar 30S ve 50S<br />

alt birimlerden olu$an toplam 70S büyüklüğündedir (S: sedimentasyon hızı birimi olan<br />

Svedberg iinitesini ifade eder). Ökaryotlarda ise 80S büyüklüğündeki ribozomlar 40S<br />

ve 60S alt birimlerinden oluşmuştur. Ayrıca bakteriyel ribozomları oluşturan RNA ve<br />

proteinler ökaryotlarınkinden önemli farklılıklar gösterir.<br />

Granüller<br />

<strong>Bakteri</strong>ler genellikle ceşitli maddeleri granüller içerisinde depolarlar. Kompleks<br />

polimerler halinde depolanan bu maddeler genellikle enerji ve besin deposu olarak<br />

20


işlev gorürler. Nitrojen, fosfor, fosfat kaynaklannın yetersiz olması, pH düşüklüğü gibi<br />

uygunsuz koşullarda bakteri granüllerini kullanır. Örneğin ortamdaki fazla lipid<br />

Myobacterium, Bacillus, Azobacter, Spirillum gibi bazı bakterilerde poly-P-hydroxy<br />

butyric acid polimerlerine dönüştürülür. Lipid granülleri Sudan boyası ile<br />

gösterileblir. Polisakkaritler ise ise glikojen ve nişaşta gibi glikoz polimerlerine<br />

düştürülerek depolanir. Polisakkarit granülleri iyot boyaları ile boyanabilirler. Sülfür<br />

bakterileri olarak anılan ve Thiobacillus cinsine bağlı bakteriler enerjiyi sülfür<br />

bileşiklerinden elde ederler. Bu bakteriler sülfür granülleri içerirler ve gerektiği zaman<br />

enerji temini için kullanırlar. Karbon kaynağı olarak karbondioksit kullanan fotosentez<br />

yapan bakterilerin karbondioksiti sabitlemek için ribulose 1,5-diphosphate<br />

carboxylase enzimi kullanırlar. Cyanobacteria ve Thiobacilli gibi bakteriler enzimi<br />

carboxysomes granülleri şeklinde depolarlar. Birçok bakteri aynca ATP sentezinde<br />

kullanmak uzere gerekli olan inorganik fosfatı polifosfat granulleri halinde<br />

depolamaktadir. Bu polifofat granullerine volutin cisimcikleri ya da<br />

metakromatik granüller adı da verilmektedir. Çünkü bu granüller metakromazi<br />

gösterirler; yani bakteri boyalan ile zıt renkte boyanirlar Bu granüller<br />

Corynebacterium cinsi bakterilerin karakteristik bir özelligidir. Yine bazı bakterilerde<br />

gaz vakuolleri bulunur.<br />

Magnetozom demir minerali olan magnetit (Fe 3 O 4 ) içeren hücre içi partiküllerdir.<br />

Flagella<br />

<strong>Bakteri</strong>nin çok ince, protein yapılı uzantılarıdır. Çapları 12-20 nm. Arasında<br />

değişmektedir. Hareket organalleridir. Basillerde ve kıvrık bakterilerde bulunurlar.<br />

Sayıları bir kaç taneden yüzlerceye kadar değişmektedir. <strong>Bakteri</strong>lerde 4 farklı şekilde<br />

yerleşmektedir. Aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi; tek bir polar flagella(monotiriş),<br />

her iki kutupda birer flagella(amfitiriş), bir kutupda birden fazla (lofotiriş) ve<br />

bakterinin bütün yüzeyinde(peritiriş) olabilir. Aşağıdaki şekilde sağda faz-kontrast<br />

mikroskop görüntüsü verilen bir monotriş basil, sağda ise 4 tip görülmektedir.<br />

21


Flagella yapısı son derece komplektir. Aşağıda flagella yapısı görülmektedir.<br />

Şekilde görüldüğü gibi flament, dirsek ve bazal cisimcik bölgelerinden oluşmaktadır.<br />

Gram-negatif bakteride bazal cisimcik 2 çift disk ile bakteriye bağlıdır. Bu disklerlerde<br />

bir çifti sitoplazmik membranda olup S-M ismini alır. Diğerleri peptidoglikan (P) ve<br />

LPS tabakada (L) yer almaktadır.<br />

Flagella flagellin olarak<br />

isimlendirilen helikal yapı<br />

gösteren protein alt birimlerden<br />

meydana gelmiştir.<br />

Flagellin antijeniktir gösterir<br />

ve bakterilerin H antijenini<br />

oluşturmaktadır. Mekanik<br />

olarak ortadan kaldırılan<br />

flagella bakteri tarafından<br />

3-6 dakikada tekrar<br />

oluşturulur.<br />

Gram-pozitif bakteride ise sadece S-M diskleri vardır. Sitoplazmik membranda yer<br />

alan S-M disklerinin etrafında Mot proteinleri, iki disk arasında ise fili proteinleri<br />

bulunmaktadır. Mot proteinlerinde oluşan proton akışı sonucu oluşan elektrostatik<br />

kuvver ile disk adeta bir elektrikli motor gibi dönmektedir. Burada dalgalanmaların<br />

önemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü dalgalanma flagellayı bir geminin uskumrusuna<br />

22


çevirmekte ve bakteri sıvı ortamda çok kolay hareket edebilmektedir. Hareket saat<br />

yönü veya tersine olabileceği gibi değişen hızlarda da ortaya çıkabilmektedir.<br />

Spirochetes yapısal ve hareket olarak farklı bir grup bakteriyi içerir. <strong>Bakteri</strong>ler<br />

arasında frengi (sifiliz) hastalığı etkeni Treponema pallidum ve Lyme hastalığı etkeni<br />

Borrelia burgdorferi sayılabilir. Bu bakterile hareketlerini aksial flament ve<br />

endoflagella denilen yapıları ile sağlarlar.<br />

Flagella ilerleyerek ve takla atarak çevresel uyaranlara cevap vermektedir. Bu olaya<br />

taksis diyoruz. Kemotaksis bakterinin çevrede bulunan çekici veya itici kimyasal<br />

moleküllere hareket şeklinde cevabıdır. Aerotaksis, oksijen konsantrasyonuna;<br />

fototaksis, fotosentetik bakterilerin ışığa; elektron akseptör taksis solunum yapan<br />

bakterilerin nitrat, fumarat gibi alternatif elektron alıcılarına doğru hareketidir.<br />

Kemotaksis sitoplazmik membran veya periplasmik aralıkta bulunan özgül reseptörler<br />

aracılığı ile olmaktadır. Reseptörler metillenebilir kemotaksis proteinleri olup MCP<br />

olarak kısaltılabilir. MCP metillenmesi veya demitilasyonu sonucu bakterinin saat<br />

yönünde veya tersinde hareketi sağlanmaktadır. Bu reseptörler aynı zamanda o<br />

maddenin membrandan transportunu da sağlamaktadır.<br />

Fimriae ve Pili<br />

Bir çok Gram-negatif bakteride bulunmasına karşılık Gram-pozitif bakteriler içinde<br />

sadece Corynebacterium renale’de bulunmaktadır. Flagelladan daha ince ve kısadır.<br />

Pili bir çok kitapda Fibriae ile aynı anlamda kullanılmakta ise de bazı kitaplarda pili<br />

uzun olan yapılar için kullanılmaktadır. Fibriae pilin adı verilen basit protein alt<br />

ünitelerinden oluşmaktadır. Pilin genellikle tek tip olmaktadır. <strong>Bakteri</strong> hücresine göre<br />

fimbriae boyu ve kalınlığı değişmektedir. Fimbriae antijenik özelliğe sahip olup<br />

kendilerine karşı antikor oluşmaktadır.<br />

Fimbriae adi(normal) ve seks fimbriası olmak üzere iki tipdirler. Normal fimbriae<br />

patojenik bakterilerin konak hücreye tutunmasını sağlarlar. Bu işleme adherens<br />

denilir. Patogenezde önemli rol oynar.<br />

23


Seks fimbriae ise konjugasyon aşamasında verici<br />

hücreden alıcı hücreye uzanarak genetik materyal geçişini<br />

sağlar. Seks fimbriae verici hücreye yapıştıktan sonra<br />

depolimerize olarak alıcı ve verici hücrenin yapışmasına<br />

neden olur. Bu esnada iki hücre arasında fimriae<br />

depolimerizasyonu sonrası por oluşur. Genetik madde bu<br />

poru kullanarak verici hücreden alıcı hücreye geçer. Seks<br />

fimbriae normal fimbriae ile kıyaslandığı zaman daha<br />

uzundur ve az sayıdadır .<br />

Yapı ve fonksiyonlarına göre bir çok fibriae sınıfı bulunmaktadır. Bunlar arasında tip<br />

IV fimriae/pili değişik bir yer tutmaktadır. Tip IV fimbriae polimerize ve depolimerize<br />

olarak bakterinin titreşme hareketi yapmasına neden olmaktadır. Diğer fimbriaların<br />

tersine sadece kutuplarda bulunmaktadır. Bu özelliği sayesinde Vibrio cholerae,<br />

Neisseria meningitis gibi bakterilerin önemli kolonizasyon faktörleri arasındadır. Tip IV<br />

fimbriae tüm bunların yanında geniş bir bakteri grubunda genetik transferden<br />

sorumludur.<br />

Endospor<br />

<strong>Bakteri</strong> için ortam koşulları elverişsiz hale gelmiş ise, bu bakterilerden bazıları spor<br />

denilen dirençli yapılara dönüşürler. Sporlar fiziksel ve kimyasal çevre etkenlerine<br />

karşı daha dayanıklı yapılardır. Sporlar vejetatif bakteriler için hiç de uygun olmayan<br />

koşullarda canlılıklarını yıllarca devam ettirirler. Her bakteri spor oluşturmaz. Spor<br />

oluşturan bakteri dediğimiz zaman hemen aklımıza Gram-pozitif aerop bir bakteri olan<br />

Bacillus cinsi ve yine Gram-pozitif olan ama anaerop bakteriler olan Clostridium cinsi<br />

gelir. Bacillus türlerinde spor santral iken, Clostridium türlerinde spor terminal veya<br />

subterminal olabilir. Santral spor dediğimiz zaman sporun bakterinin ortasında<br />

olduğunu anlarız. Terminal spor basilin bir ucunda, subteriminal spor ise merkez ile<br />

uç arasında bulunmaktadır.<br />

24


Terminal spor Santral spor Subterminal spor<br />

25


Spor kor, spor duvarı, korteks, kılıf, ekzospordan oluşmaktadır. Kor sporun en içte<br />

bulunan kısmıdır. Nükleoid, sitoplazma ve sitaplazmik yapılardan oluşmaktadır.<br />

Sitoplazmik membran ile çevrilidir. Flavoproteinlerden oluşan kısa bir ETS vardır.<br />

Büyük miktarda kalsiyum dipiklonat içerir. Vejetatif hücre enzimlerinin bir kısmı<br />

miktarı artmış, bazıları ise yeni sentezlenmiştir. Enerji 3-fosfogliserat şeklinde<br />

depolanmıştır.<br />

Spor zarfının en kalın kısmını ise yine peptidoglikan yapılı korteks oluşturnaktadır.<br />

Korteks iki tabakalı bir yapıdan oluşmaktadır. İnce olan ve vejetatif hücre duvarına<br />

benzeyen ilk tabakadan sonra daha kalın olan ve farklılık gösteren ikinci tabaka gelir.<br />

İkinci tabakada muramik asit miktarı %3 gibi olup yapısı β-laktam muramik asit<br />

şeklindedir. <strong>Yapısı</strong> değişmiş muramik asit germinasyonda enzimlerin hedefi olur.<br />

Ayrıca peptidoglikan tabakada çapraz bağlar daha az olup bu spor lizozimin otolitik<br />

etkisine çok dayanıksız kılar.<br />

Korteks tabakasını disülfit bağlarından zengin, özel proteinlerden oluşan kılıf(manto)<br />

tabakası çevrelemektedir. Bu tabaka geçirgen olmayıp sporun dirençli olmasında<br />

önemli role sahiptir. Sporun en dışında lipoprotein yapısında ekzospor bulunmaktadır.<br />

<strong>Yapısı</strong>nda bazı karbonhidratları içermektedir.<br />

Spor korteksi içinde su azlığı, kalsiyum-dipikolinik asit varlığı gibi temel faklılıkların<br />

yanında bir diğer yapısal özelliği küçük asit-eriyebilir protein (“small acid-soluble<br />

protein”, SASP) varlığıdır. Bu proteinin iki temel işlevi vardı; (1) DNA’yı UV, kuruluk ve<br />

ısıdan korumak, (2) vejetatif hücreye dönüşme esnasında karbon ve enerji kaynağı<br />

26


olmak. SASP DNA’yı normal B konumunda çok daha kompakt olan A formuna çevirir.<br />

Bu form UV etkisiyle pirimidin dimerleri oluşmasına çok daha dirençlidir.<br />

Spor oluşumuna sporülasyon denmektedir. Sporülasyon besin kaynaklarının<br />

tükenmesi ile başlar. Özellikle C ve N kaynaklarının tükenmesi önemlidir. Sproülasyon<br />

olayında yüzlerce gen alır ve bu genler aktif hale geçerken vejetatif hücre genleri<br />

inaktif hale gelir. Olayı tetikleyen sigma faktör olarak tanımlanan ve transkripsiyonun<br />

başlangıcını seçen elemanlardır. Bu eleman sayesinde spor mRNA’sı oluşmaktadır.<br />

Ortamdaki besin maddelerinin tükenmesi ile tetiklenen genetik değişim sonucu hücre<br />

değişikliği ortaya çıkar. Önce transkripsiyon ile spor mRNA’sı oluşur. Dipikolinik asit<br />

sentezlenir. Replike olan DNA hücrenin bir kutbuna gider. Plazma membranı<br />

(sitoplazmik membran) DNA ve sitoplazma etrafını tamamen sarar. Sitoplazmik<br />

membran ile sarılı kısım tekrar sitoplazmik membran tarafından kuşatılmaya başlar.<br />

Bu sırada “forespor” denilen yapı oluşur. İki sitoplazmik membran arasına<br />

peptidoglikan tabaka girer. Daha sonra manto ve ekzospor tabakaları oluşur. Spor<br />

ana hücreyi eriterek dışarı çıkar. Spor oluşumu 6-8 saatte tamamlanır<br />

Germinasyon sporun vejeatatif hücreye dönüşmesidir. Zengin bir ortamda bu olay<br />

çeşitli aşamalar ile ortaya çıkar. Aktivasyon devresinde; ısı, pH değişikliği ve<br />

serbest sülfüdril gruplarının varlığı gibi çeşitli çevresel nedenler ile spor kılıfında hasar<br />

oluşur. Çevresel koşullar uygun ise spor aktif hale geldikten sonra germinasyon<br />

devam eder. Germinasyon devresinde farklı sinyal moleküllerine ihtiyaç<br />

duyulmaktadır. Türler için farklı olan bu moleküller arasında L-alanin ve adenozini<br />

sayabiliriz. Sinyal proteinin reseptöre bağlanması sonucu korteks peptidoglikanını<br />

parçalayan otolizinler aktif hale gelir. <strong>Hücre</strong> içine su girererek kalsiyum dipikolinik asit<br />

serbest hale geçer. Spor komponentleri hidrolitik enzimle rile parçalanırlar. Korteks ve<br />

dış katmanların yıkılmasıyla çoğalma devresine girilir. Spor protoplastı ve spor<br />

duvarından itibaren yeni vejetatif hücre oluşur. <strong>Hücre</strong> su almaya başlar, yeni RNA,<br />

protein ve DNA sentez edilmeye başlanır.<br />

Not :<br />

27


Yapı Prokaryotik hücre Özgül<br />

Mikroskobik görünüm Işık kırmaz Işığı Kırar<br />

Kalsiyum içeriği Düşük Yüksek<br />

Dipikolinik asit Yok Var<br />

Enzimatik aktivite Yüksek Düşük<br />

Metabolizma Yüksek Düşük veya Yok<br />

Makromolekül sentezi Var Yok<br />

mRNA Var Düşük veya Yok<br />

Isıya direnç Az Yüksek<br />

Radyasyona direnç Az Yüksek<br />

Kimyasallara direnç Az Yüksek<br />

Boyanabilme Boyanabilir Ancak Özel Yöntemler<br />

Lizozime tavrı Hassas Dirençli<br />

Su içeriği Yüksek, 80-90% Düşük, 10-25%<br />

“Small acid soluble Yok<br />

Var<br />

protein”<br />

Sitoplazmik pH pH7 pH5.5-6.0<br />

28


Gram-reaksiyon Mor Pembe<br />

Peptidoglikan tabaka Kalın İnce<br />

Periplasmik aralık Yok Var<br />

Dış membran Yok Var<br />

LPS Yok Var<br />

Lipid ve lipoprotein içeriği Düşük Yüksek<br />

Flagellar yapı 2 halka 4 halka<br />

Endotoksin Var, Peptidoglikan Var, LPS<br />

Lizozime tavrı Çok Hassas Önce EDTA ile muamele<br />

<strong>Hücre</strong> duvar sentezini Çok Hassas<br />

Düşük Hassasiyet<br />

engelleyenlere tavrı<br />

Fimria Yok Var<br />

29


Büyüklük Genellikle 0.2-2 m. Genellikle 10-100m.<br />

Çekirdek Zarı Yok Var<br />

Çekirdekçik Yok Var<br />

DNA<br />

Tek kromozom, Histon Yok Birden fazla kromozom,<br />

Histon Var<br />

Bölünme İkiye bölünerek Mitoz<br />

Sitoplazmik Membran KH, Streol Yok, Hopanoid KH ve Streol Var,<br />

Var<br />

Hopanoid Yok<br />

Ribozom 70S 80S<br />

Sitoplazmik Organel Yok Var<br />

Solunum Sistemi Sitoplazmik Membran Mitokondri<br />

<strong>Hücre</strong> Duvarı Var, Komplek Yapı Hayvanlarda Yok, Bitki,<br />

Alg, Funguslarda var.<br />

Endospor Var Yok<br />

Gaz Vezikülleri Var Yok<br />

Seksüel Çoğalma Yok Var<br />

30

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!