You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
kızılbaş - sayfa 49 - sayı <strong>38</strong> - mayıs <strong>2014</strong> - http://www.kizilbas.biz - tel: 00 49 (0) 177 502 88 53<br />
Sünni kaynaklara göre Hasan Sabbah<br />
Alamut’ta İslam’ın sapkın bir versiyonunu<br />
uygulamış, şarabı serbest bırakmışt.<br />
Faik Bulut’un Şii kaynaklardan<br />
edindiği bilgilere göre ise (Faik<br />
Bulut’un sözleriyle) “Mizaç olarak<br />
çileci ve münzevi bir hayat süren Hasan<br />
Sabbah, hükmettiği kalede çalgı<br />
çalmayı, içki içmeyi yasaklamıştı. Son<br />
derece eşitlikçi ve kuralcıydı. Kimseyi<br />
kayırmaz, yakınlarını asla kollamaz;<br />
herkese karşı aynı adaleti uygulardı.<br />
Oğullarından Muhammed’i içki içti<br />
diye, üstad Hüseyni’yi de ünlü davetçi<br />
Hüseyin Kaini cinayetine karıştığı<br />
için gözünü kırpmadan öldürdü. (…)<br />
İzleyen yıllarda çevreyi kasıp kavuran<br />
kuraklık yüzünden, hanımını ve kızını<br />
kaledeki diğer kadınlarla birlikte sade<br />
hayata alışmaları ve halkla dayanışma<br />
babından çalışmaya gönderdiği köylerden<br />
bir daha geri” çağırmamıştı…<br />
NİZAMÜLMÜLK’E SUİKAST<br />
Ancak Hasan Sabbah’ı çağdaşı liderlerden<br />
ayıran, suikastı bir siyaset aracı<br />
olarak etkin biçimde kullanmasıydı.<br />
Bu suikastlardan en önlüsü 1092 yılında<br />
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ünlü<br />
veziri Nizam’ül-Mülk’e yönelik olandı.<br />
Ancak bugün ilk hamleyi Nizamü’l-<br />
Mülk’ün yaptığı biliniyor. Nizam’ül-<br />
Mülk’ün askerleri Alamut’u kuşatmışlar<br />
ama başarısız olmuşlardı. Ardından<br />
da Nizam’ül-Mülk şüpheli biçimde öldürülmüştü.<br />
Bu cinayetin Melikşah’ın<br />
kendisi tarafından veya oğlunu tahta<br />
geçirmek isteyen Terken Hatun ya da<br />
Nizam’ül-Mülk’ün rakibi Tac’ül-Mülk<br />
tarafından işlemiş olduğunu yazan<br />
kaynaklar da var.<br />
Yeri gelmişken, Nizam’ül-Mülk, Hasan<br />
Sabbah ve ünlü astronomi bilgini,<br />
şair ve felsefeci Ömer Hayyam’ın çocukluk<br />
arkadaşı olduğuna, çocukken<br />
birbirlerine sadakat yemini ettiklerine<br />
ve Hasan Sabbah ile Nizam’ül-Mülk’ün<br />
arasının, ikincisinin bu yemine sadık<br />
kalmaması yüzünden bozulduğuna<br />
dair iddiaya değinelim. Bugünkü bilgilerimize<br />
göre, Nizam’ül-Mülk 1017’de,<br />
Ömer Hayyam 1048’de, Hasan Sabbah<br />
ise 1<strong>05</strong>2 veya 1<strong>05</strong>4’de doğmuştu. Bu<br />
tarihlere bakılınca üçlünün yaşıt olmadığı<br />
açık. Ömer Hayyam ile Hasan<br />
Sabbah’ın birbirine yakın tarihlerde<br />
(biri 1124’te, diğeri 1131’de) öldüğü<br />
biliniyor. Bu ikilinin 100’er yaşını<br />
devirdiğini varsaysak bile, doğum tarihlerini<br />
Nizam’ül-Mülk’ün doğum<br />
tarihine kadar çekmek mümkün değil.<br />
Dolayısıyla bu konudaki rivayetlerin<br />
uydurma olduğu anlaşılıyor.<br />
İRAN NİZARİ DEVLETİ<br />
Hasan Sabbah’ın hikayesine devam<br />
edersek, 1092’de Büyük Selçuklu İmparatoru<br />
Melihşah’ın ölümünden sonra,<br />
oğulları Berkyâruk ile Muhammed<br />
arasındaki saltanat mücadelesi sürerken,<br />
1094 yılında, Kahire’deki Fatimi<br />
Halifesi Mustansir 60 yıllık bir iktidarın<br />
ardından ölmüştü. Mustansir’in<br />
oğulları Musta’li (asıl varis) ile Nizar,<br />
hilafet kavgasına giriştiğinde Hasan<br />
Sabbah Nizar’dan yana tavır aldı. Hatta<br />
Musta’li’yi destekleyen Kahire’deki<br />
Fatimi Halifeliği ile ilişkisini kesti.<br />
Fatimi Halifeliği o tarihlerde sınıfsal<br />
açıdan aristokratik, dinsel açıdan fanatik<br />
bir yönetim biçiminin cisimleşmiş<br />
haliydi. Yoksul halk kesimlerinin<br />
desteklediği Nizar, İsfahan’da egemen<br />
olunca bu durum Selçuklu Sultanı<br />
Berkiyaruk’u telaşlandırdı. Bu tarihten<br />
sonra hem İran’da hem Suriye’de Nizarilere<br />
karşı son derece katı politikalar<br />
izlenmeye başladı. Nizariler de seslerini<br />
ancak şiddet eylemleriyle duyurabileceklerini<br />
keşfettiler. Hasan Sabbah<br />
kısa sürede İran’ın şehirlerinde yaşama<br />
şansı bulayacağını anlayınca Alamut’a<br />
kapandı. Fakat Alamut’ta eğitilen<br />
bir dizi suikasçı İran’da Selçuklulara<br />
karşı, Suriye ve Filistin’de yerel Arap<br />
liderlere ve 1097’den biri bölgede bulunan<br />
Haçlılara (Franklara) yönelik<br />
siyasi cinayetler yoluyla kaos ve panik<br />
yaratarak mevcut iktidarları zayıflatma<br />
stratejisi izlediler. Sünni kaynaklara<br />
göre bu suikastçılar, kuşakla bağlı<br />
beyaz bir giysi, kırmızı çizme ve kırmızı<br />
başlık giyerler, hançeri kurbanın<br />
göğsüne ne zaman ve nerede yerleştirecekleri<br />
konusunda sıkı bir eğitimden<br />
geçirilirlerdi. Bazen de zehirli ok veya<br />
mızrak kullanırlardı. Ama hangi yöntem<br />
olursa olsun, kurban ölümden kurtulamazdı.<br />
Hasan Sabbah, 1124 yılında doğal yollarla<br />
öldü. Kurduğu İran Nizari Devleti<br />
1256 yılında İlhanlı Hükümdarı<br />
Hülagu tarafından tarihe gömüldü.<br />
Suriye Nizarileri ise, Moğollardan<br />
kurtuldular ama 1265’te Mısır Sultânı<br />
Baybars’ın haracına bağlanarak etkisiz<br />
hale geldiler. Bununla beraber, Hasan<br />
Sabbah’ın kendine has mezhebi, özellikle<br />
Kafkasya’da asırlarca var olmayı<br />
başardı.<br />
SÜNNİ ARAP KAYNAKLARINDA<br />
HASAN SABBAH<br />
Buraya kadar anlattıklarım muhtemelen<br />
pek çok yerde tekrarlananların bir<br />
özeti. Buradan sonra üzerinde duracağım<br />
konu, Hasan Sabbah’a ve suikastçılarına<br />
dönemin tarihçilerinin nasıl<br />
baktığı ve bu bakışın tarih içinde nasıl<br />
şekil değiştirerek bugünkü Haşhaşi<br />
imajının ortaya çıktığı meselesi.<br />
Öncelikle şunu söylemek lazım. Hasan<br />
Sabbah ve adamları hakkındaki tüm<br />
bilgilerimizi Şiilik-İsmaililik-Nizarilik<br />
zincirine düşman olan Sünni yazarlardan<br />
derlemiş bulunuyoruz. Ancak<br />
ilginç biçimde, Hasan Sabbah’ın<br />
dönemine şahit olan ya da ondan kısa<br />
süre sonra yaşayan Sünni Arap yazarlar,<br />
ancak önemli bir Müslüman-Arap<br />
lider öldürüldüğünde Suriyeli Nizarilere<br />
veya İranlı suikastçilara (Hasan<br />
Sabbah’ın adı ya hiç geçmiyor, ya çok<br />
az geçiyor) değiniyor ve görece yumuşak<br />
bir terminoloji kullanılıyordu. Ancak,<br />
zaman ilerledikçe kaynaklardaki<br />
ifadeler sertleşiyordu.<br />
Örneğin Arap yazarı İbn’ül Kalanisi<br />
(ö.1160), Nizarilerden, 1115 yılındaki<br />
Haçlı saldırısı sırasında “Şam’ı savunan<br />
şerefli ve gururlu kahramanlar”<br />
olarak söz ediyor. Aynı yazar 1127<br />
yılında Şayzar şehrini Franklardan<br />
aldıkları için de Nizarileri övüyor<br />
buna karşılık Bahram adlı bir liderin<br />
yönettiği Nizarilerden “kafalarının<br />
içinde beyin, kalplerinde inanç olmayan<br />
köylüler” olarak bahsediyordu.<br />
Kalanisi’nin Nizarileri övmek isterken<br />
onlardan ‘İsmaili’, yermek isterken<br />
‘Batıni’ dediğini, Bahram ve adamları<br />
için ‘Haşhaşi’ veya ‘fedai’ terimlerini<br />
kullanmamasını not edelim.<br />
1162-1192/3 arasında Suriye Nizarilerinin<br />
başına geçen Raşidüddin de,<br />
hem bölgedeki Sünni Araplar, hem<br />
de Franklar tarafından saygıyla anılırdı.<br />
Raşidüddin Kuzey Irak’ta Basra<br />
kıyılarında doğmuştu ama bölgeye<br />
Alamut’tan gönderilmişti. 30 yıllık<br />
iktidarı sırasında tam bir Suriyeli oldu<br />
ve Araplar tarafından ‘İsmaililerin lideri’<br />
olarak anıldı. Haçlılar ise ona<br />
‘Dağın Yaşlı Adamı’ dediler. (Haçlıların<br />
o tarihlerde çoktan ölmüş olan