"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Dede Korkut Türbesi<br />
men bize 2011 Kış Olimpiyatlarını hatırlatıyor. Bir<br />
geçidin yanında duruyor, tünel girişi<strong>nde</strong>ki yazıyı<br />
okuyoruz: Harput Kapısı... Gel de heyecanlanma.<br />
Bu güzel memleketin <strong>bir</strong><strong>bir</strong>lerine açılan kapıları,<br />
Harput Kapısı, Kars Kapısı; Urfa Kapısı, Mardin<br />
Kapısı hiç kapanmasın.<br />
18.00’de Bayburt’a hareket edeceğiz. Hava püfür<br />
püfür. Malum terminal manzaraları. Bavullu,<br />
valizli, çanta ve poşetli insanlar, perona giren ya<br />
da perondan ayrılan otobüsler... Suluboya gözyaşı<br />
tabloları... Bizi <strong>bir</strong> fıskiye karşılamıştı yine aynı<br />
fıskiye uğurluyor. Anlaşılan şehre sırtımızı dönüyoruz.<br />
Kop Dağı’ndaki Abidenin ayakuçlarından<br />
geçiyoruz. “Ayağını turabı olmaya razıyım<br />
Mehmet’im.” diyorum. Aklıma hemen Arif Nihat<br />
Asya’nın Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor şiiri geliyor:<br />
Bir bayrak rüzgâr bekliyor<br />
Şehitler tepesi boş değil,<br />
Biri var bekliyor.<br />
Ve <strong>bir</strong> göğüs, nefes almak için;<br />
Rüzgâr bekliyor.<br />
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;<br />
Yattığı toprak belli,<br />
Tuttuğu bayrak belli,<br />
Kim demiş meçhul asker diye<br />
Ülkemin doruklarına ay yıldızlı al bayraktan<br />
başkasını kimse yakıştırmasın!... Sesim titriyor,<br />
gözlerim doluyor ancak Nihal Atsız’ın o mısrası<br />
ile irkiliyorum:<br />
“Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz<br />
Çünkü bu yol kutludur gider Tanrı Dağı’na.”<br />
Hey koca Türk, se<strong>nde</strong>ki bu ‘yufka yürekliliği’<br />
tedavi ettirmediğin müddetçe, başına daha çok iş<br />
açılacak!<br />
Ve Çoruh bizi şehre götürüyor, Bayburt<br />
Kalesi’nin bütün kapıları açılıyor.<br />
Öğretmenevi’ne vardığımızda saat 20.00’ye<br />
geliyordu.<br />
İki kişilik 411 numaralı odamız herhâlde güneydoğuya<br />
bakıyor. Balkondan aşağıdaki üç katlı<br />
apartmanla Öğretmenevi arasının sol yanına tarh<br />
tarh lahana, sol yanında geniş <strong>bir</strong> çayırlık... Ve<br />
Anadolu’nun subaşlığını yapan kavak ile söğüt.<br />
Akşam kokteyl var.<br />
Arabalara binip kale surlarının dibine kadar<br />
yaklaşıyoruz. Kalabalık. Masalarda kokteyl geleneğine<br />
uygun yiyecek ve içecekler. Gömlekli kravatlı<br />
insanların çokluğu dikkatimizi çekiyor. Be<strong>nde</strong><br />
<strong>bir</strong> tişört, Nazım Payam Hoca’da <strong>bir</strong> gömlek. Üşüyoruz<br />
da. Kale dibi<strong>nde</strong>ki daracık yamaca 16 meşale<br />
83<br />
eylül-ekim-kasım<br />
2010