"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
çatır çatır Arapça konuştuğu asparagası var. Bütün<br />
bunları <strong>bir</strong> tarafa atın; “Türkçe bilim dili değildir;<br />
olacağa da benzemiyor.” diyen YÖK Başkanımız<br />
bile oldu çok şükür!<br />
1.2 Atı gemi ile götürmek<br />
ONUNCU FASIL - İstihbarat sahiplerine,<br />
memleket işleri için alınacak ted<strong>bir</strong>lere dair<br />
Hikâye: Sultan Mahmut, Irak’ı aldığı zaman<br />
<strong>bir</strong> kadın gelerek eşyalarını Deyr Keçin’den olduğu<br />
bilinen hırsızlar tarafından çalındığını söyler.<br />
Sultan’dan, “Kirman vilayeti mülkümün dışındadır.”<br />
karşılığını alan kadın, “Şu hâlde raiyyeti koruyamadığına<br />
göre, niçin cihan kethüdalığı yaparsın<br />
Ve ne biçim çobansın ki koyunları kurttan koruyamazsın<br />
Şimdi ha benim zayıflığım, ha senin<br />
kabiliyetsizliğin.”dedi.<br />
Mahmut’un gözü<strong>nde</strong>n yaşlar aktı...<br />
Hüküm: “...eğer <strong>bir</strong> kimse, haksız yere <strong>bir</strong> tavuğu<br />
veya <strong>bir</strong> torba samanı almışsa 500 fersahlık<br />
mesafedeki padişahın bundan haberi olmuş ve bu<br />
kimseyi cezalandırmıştır.”<br />
Yorum: Eloğlu minareyi çalmak için kılıf<br />
diktirir, deveyi hamutuyla, atı gemi ile götürür.<br />
1.3 Nedim, her şeye ‘iyi yaptın’ ve<br />
‘bravo’ demelidir<br />
ON YEDİNCİ FASIL- Padişahların nedimlerine<br />
dair<br />
Hikâye: Bir toplantıda konuşma yapan hatibin<br />
konuşmaları esnasında ağlayanların yanlarında<br />
mendilleri olmadığı için oturdukları mi<strong>nde</strong>rleri ve<br />
dahi yere serili Acem işi halıları, gözlerdeki sürmelerin<br />
ise akarak yüzlerdeki maskeleri tahriş ve<br />
tahrip ettiği görülmüştür.<br />
Hüküm : “Padişahın büyükler, vilayetler erkânı<br />
ve sipahsalarla çok oturması, padişahın kudret ve<br />
haşmetine ziyan verir ve onlar cüretli olur. Nedimler<br />
padişaha arkadaşlık eder. Padişahın ruhu nedim<br />
sayesi<strong>nde</strong> açılır. Padişah, rahat yaşamak, maskaralık<br />
ile şakayı <strong>bir</strong><strong>bir</strong>ine karıştırmak, nedimlerin<br />
önü<strong>nde</strong> güldürücü ve nadir hikâyeler söylemek<br />
isterse haşmetine ve padişahlığına ziyan vermez.<br />
Nedim küstah olmazsa, padişah ondan hiç zevk almaz,<br />
dinlenmez. Bir tehlike vuku bulursa, nedim,<br />
ceket ve kravatını çıkarıp vücudunu belaya siper<br />
etmekten korkmaz. Padişah her ne yapar ve söylerse,<br />
nedim ona ‘iyi yaptın’ ve ‘bravo’ demelidir.<br />
Padişaha ‘bunu yap, onu yapma’ diye öğretmenlik<br />
yapmamalıdır. Sonra nefrete götürür.<br />
“Gazneyn sultanının 10’u ayakta, 10’u da<br />
oturmuş 20 nedimi olur. Onlar bu âdeti ve düzeni<br />
Sâmânilerden almışlardır.”<br />
Yorum: Nedimler, <strong>bir</strong> yandan kendileri eğlenirken<br />
<strong>bir</strong> yandan da padişahı eğlendirirler. Zaman<br />
zaman padişahın küfür ve hakaretlerine maruz<br />
kalsalar da padişah efendimizin deşarj olmalarını<br />
temin ettikleri<strong>nde</strong>n nedimler asla bu kabilden sözlere<br />
aldırmayarak içtimai <strong>bir</strong> vazifeyi zevk ve dahi<br />
şevkle edaya devam ederler. İşbu sebeple yeni nedim<br />
kadrolarının ihdasına ihtiyaç vardır.<br />
1.4 “Elçiye lüzum yok, Mısır’a ben<br />
geliyorum.”<br />
YİRMİ BİRİNCİ FASIL- Elçilerin ahvaline<br />
dair<br />
Hikâye: “...ben kendi çadırımda oturmuş satranç<br />
oynuyordum. Arkadaşlardan <strong>bir</strong>ini satrançta<br />
yenmiştim ve yüzüğünü rehin olarak almıştım. Sol<br />
parmağıma geniş geldiği için yüzüğü sağ parmağıma<br />
takmıştım.’Semerkant elçisi kapıdadır.’ dediler.<br />
‘İçeri getiriniz dedim.’ Elçi içeri girdiği zaman söyleyeceğini<br />
söylüyor; ben de sağ parmağımdaki yüzüğü<br />
dalgınlıkla çeviriyordum. Elçi parmağıma ve<br />
yüzüğüme bakıyordu. Şemsü’l-Mülk, Alp Aslan’ı<br />
nasıl bulduğunu sordu. Elçi, ‘Efendimizi, görünüş<br />
ve gösteriş, yiğitlik, siyaset ve heybet... bakımından<br />
hiç<strong>bir</strong> eksiği yoktur. Ancak vezirinin <strong>bir</strong> kusuru<br />
vardır. Onun sağ parmağına <strong>bir</strong> yüzük takmış olduğunu<br />
gördüm. Hem parmağında döndürüyor hem<br />
de benimle konuşuyordu.’dedi. Bu söz sultanın kulağına<br />
gitmesin diye otuz bin dinar sarf ettim.”<br />
Hüküm: “Elçiler daha fazla kusur arayıcıdırlar...<br />
söz söylemekte cesur olan, her ilimden nasibi<br />
olan, hafız ve ileriyi gören, boyu ve gösterişi iyi<br />
olan <strong>bir</strong> adam elçiliğe layıktır.”<br />
Yorum: Elçi, zeki ve uyanık olmalı; kapıda<br />
asla üç dakikadan fazla beklememeli; oturup kalktığı<br />
yeri iyi bilmeli; iskemle ya da mi<strong>nde</strong>r seviyesinin<br />
muhatap olduğu kimselerinki<strong>nde</strong>n alçak<br />
olması hâli<strong>nde</strong> ya oturmamalı ya da maiyeti<strong>nde</strong>kilere<br />
mi<strong>nde</strong>r getirmelerini emretmeli. İlle de Ömer<br />
Seyfettin’in ‘Pembe İncili Kaftan’ını okumuş ve<br />
hatmetmiş olmalı.<br />
Reşat Ekrem Koçu’dan:<br />
Yavuz Sultan Selim, 1515 yılında Dulkadiroğlu’nu<br />
65<br />
eylül-ekim-kasım<br />
2010