"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Bazı sabahlar uykumuz kaçmış ve elektrikler de bizi<br />
terk etmemiş olursa sahur programlarını takip ediyorduk.<br />
O günlerde televizyonlarda yüzlerce kanal<br />
ve sahur programı adı altında magazin türü etkinlik<br />
yapanlar yoktu henüz. Ailenin bütün üyelerinin <strong>bir</strong><br />
arada aynı sofra etrafında buluştukları ramazan günleriydi<br />
o günler. Sonra sırası gelen ayrıldı o sofradan.<br />
Evlenenler, okumaya gidenler derken büyüdükçe<br />
koptuk sahur sofralarından.<br />
Okula gittiğimiz hafta içi günleri<strong>nde</strong> oruç tutmamızı<br />
istemezdi anne babamız. Herhalde açlığa dayanamayacağımızı<br />
düşünürlerdi. Biz de hafta sonları<br />
için onlardan söz alırdık. Ama bazen kendi sözümüzü<br />
bile tutamazdık. Kışın günler ne kadar kısa olsa<br />
da belli <strong>bir</strong> saatten sonra midemiz hareket geçmeye<br />
başlardı. O zaman devreye giren büyükler öğleye<br />
kadar tutulan orucun da kabul olacağını söylerler,<br />
bizi rahatlatırlardı. Hatta ara sıra “Yarın da öğleden<br />
akşama kadar tutar, ikisini tam gün yaparsınız.”<br />
şekli<strong>nde</strong> de takılırlardı bize. Orucu bozup karnımızı<br />
<strong>bir</strong> güzel doyurduktan sonra pişman olurduk. Keşke<br />
<strong>bir</strong>az daha dayanıp akşama kadar sabredebilseydik<br />
diye düşünürdük. İnsanın karnı aç olunca düşünemiyor<br />
işte böyle şeyleri. Her zaman böyle olmazdı tabi.<br />
Yıllar ilerledikçe oruç tuttuğumuz gün sayısında da<br />
artış olurdu elbet. Evde kardeşler, okulda arkadaşlar<br />
arasında kaç gün oruç tuttuğumuzun yarışını yapardık.<br />
Bu rekabet hem bize oyun gibi gelirdi, hem de<br />
ramazanları ve orucu daha çok sevmeye başlardık.<br />
Oruçlu olduğumuz günlerde iftar sofralarına zafer<br />
kazanmış <strong>bir</strong> edayla oturur, bu iftarı fazlasıyla hak<br />
ettiğimizi düşünürdük. Ailemizden aldığımız övgü<br />
dolu sözler de işin <strong>bir</strong> başka güzelliğiydi.<br />
İftar sofralarının hazırlanması ne çok sevindirirdi<br />
bizleri. İkindi vakitleri<strong>nde</strong> evdeki kadınlar arasında<br />
yapılan iş bölümü sonrası yemek hazırlıkları başlardı.<br />
Tencerelerden taşan yemek kokuları akşama doğru<br />
dayanılmaz <strong>bir</strong> hâl alsa da o vakte kadar açlığa<br />
dayanmış olan biz çocuklar, öyle hemencecik pes etmeyeceğimizi<br />
gösterirdik onlara. Dışarıda yağmur,<br />
kar varken bahçeye çıkıp oyun oynayarak vakit geçiremeyeceğimize<br />
göre çaresiz dayanmak zorundaydık<br />
o kokulara. Çorbası, salatası, kadayıfı… Şu ezan<br />
<strong>bir</strong> okunsun hepsi<strong>nde</strong>n fazla fazla yiyeceğiz derdik<br />
de iş yemeye gelince <strong>bir</strong> anda kesilir, doyardık. Ramazanın<br />
bereketi derlerdi bu duruma.<br />
Tek kanalda iftar programı başladığında ekranın<br />
herhangi <strong>bir</strong> köşesi<strong>nde</strong> hangi ilin iftar saati olduğu<br />
yazardı. Şehirlerin adını okuduğumuzda oradakileri<br />
içten içe kıskanırdık. Şimdi iftar sofrasında doya<br />
doya yemek yiyorlar diye hayal ederdik. Gözümüz<br />
<strong>bir</strong> ekranda, <strong>bir</strong> duvardaki imsakiyede, <strong>bir</strong> de saatte;<br />
kulağımız ise ezanda olurdu. İftar yaklaştıkça zaman<br />
sanki durur, vakit geçmezdi. Köyde olduğumuz için<br />
daha sonra şehirlerde duyacak olduğumuz top sesini<br />
de bilmezdik. Hele elektrikler de kesikse evde çıt<br />
çıkmazdı. Televizyonda da iftar saatini takip edemeyeceğimize<br />
göre okunacak ezanı duyabilme gayesiyle<br />
susardık. İmamın “Allahu Ekber” nidası ne büyük<br />
<strong>bir</strong> mutluluk ve huzurdu bizim için! Hem günü<br />
oruçlu geçirmiş hem de yer soframızdaki yemeklere<br />
rahatça dokunabileceğimiz anı yakalamıştık. Önce<br />
dualar edilir, ardından sular içilirdi. Sonra derin <strong>bir</strong><br />
sessizlik… Herkes karnını doyurmakla meşgul olurdu.<br />
Yemeğin akabi<strong>nde</strong> imsakiyeden o günün üzerini<br />
çizme görevi bana verilmişti. İlk günler bitmeyecekmiş<br />
gibi görünen ramazan günleri sona doğru sanki<br />
çifter çifter azalırdı. Sayılı günler çabuk geçermiş.<br />
Öyle derlerdi.<br />
Teravih namazı hazırlığı mutluluğun zirveye<br />
çıktığı anlardı. İbrikten alınan abdest, ellerimize<br />
sürdüğümüz esans, giyilen temiz elbiseler teravih<br />
hazırlıklarından yalnızca <strong>bir</strong>kaçıydı. Yollar çamur<br />
içi<strong>nde</strong> olduğundan paçalarımızı çoraplarımızın içine<br />
sokar, o şekilde giderdik camiye. Namaz esnasında<br />
çocukların yeri hep en arkalardı. Ön saflar yaşlılara<br />
ayrılmıştı. İnsanlar saflarda ilerledikçe yaşlanıyorlardı<br />
ya da yaşlandıkça saflarda ilerliyorlardı. Saflara<br />
veda edenlerin yerini başkası alıyordu. Namazın<br />
uzun olmasından mı nedir camideki çocuklar <strong>bir</strong><br />
süre sonra sıkılmaya, kendi aralarında gülüşmeye<br />
hatta son cemaat yeri<strong>nde</strong> koşuşturmaya başlarlardı.<br />
Bu yaramazlıkların büyüklerin tepkisine neden olduğunu<br />
hatırlamıyorum hiç. Ne onlara kızmak ne de<br />
onlardan orayı terk etmelerini istemek… Hiç<strong>bir</strong>ine<br />
başvurmuyorlardı. Yaşlıların çocuklara olan sevgi ve<br />
tahammülü o dönemde daha fazlaydı.<br />
Ramazanda soframıza katılan misafirlerin içi<strong>nde</strong><br />
en çok pideyi severdik. Babamın pazardan getirdiği<br />
pidelerin evimize girdiği günlerin oruçları daha <strong>bir</strong><br />
güzel gelirdi bize. O gelene kadar sofrada saltanat<br />
süren mısır ekmeği onun karşısında ikinci plana atılmış<br />
gibi olurdu. Evimize pidenin girmesi gerçekten<br />
olağanüstü <strong>bir</strong> şeydi. Sanki farklı <strong>bir</strong> dünyadan gelmiş<br />
gözüyle bakardık ona.<br />
Önce teravih namazları ayrılırdı bizden. Sonra<br />
son sahur… Arife günleri bayram coşkusunun arttığı<br />
günlerdi. Yine temizlik başlardı evde. Tatlıların<br />
kokusu buram buram yayılırdı etrafa. Arife hangi<br />
güne denk gelirse gelsin o gün ilçede pazar kuru-<br />
58<br />
eylül-ekim-kasım<br />
2010