"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
"Dil gölgesi"nde bir Åair - ElazÄ±Ä Ä°zzetpaÅa Vakfı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
avrat, silah” darbımesel<br />
hâlini almıştır.<br />
İnsanlığın ufku,<br />
kâinatın efendisi ve<br />
Allah’ın sevgilisi peygamberimizi<br />
Miraç<br />
gecesi<strong>nde</strong> ilahî visal<br />
âlemine uçuran ışıktan<br />
hızlı vasıtanın “Burak”<br />
isimli kanatlı at şekli<strong>nde</strong><br />
yaratılışındaki hikmet,<br />
Allah tarafından<br />
atın manasına bağışlanmış<br />
ne büyük şereftir.<br />
Kâinatın efendisine<br />
ait her kelime,<br />
her hareket, her eda <strong>bir</strong><br />
hadis olduğu- na göre, Allah’ın sevgilisi,<br />
Allah’ın ve kendisinin sevdiği ata dair, söz, hareket,<br />
iş ve eda hâli<strong>nde</strong> <strong>bir</strong>çok hadis vermişlerdir:<br />
“Hayır, atların alınlarına nakşedilmiştir.”<br />
ya da “Dünya saadeti atların sırtındadır.” Ata<br />
dair ne söylense, bu muhteşem sadeliğin kavrayışı<br />
içi<strong>nde</strong> atı çepeçevre kuşatamaz. Son derece<br />
sade <strong>bir</strong> ifade içi<strong>nde</strong> öyle girift ve derin <strong>bir</strong> mana<br />
kuyusu ki, ancak, peygamber sözü olabilir.<br />
Allah, Kur’an’da, bazı mahluklar üzerine yemin<br />
eder. Bunlardan <strong>bir</strong>i de at. Allah’a mahsus<br />
sır... Kur’an’ın “El’âdiyât” suresi<strong>nde</strong>n, (âdiyât,<br />
koşan atlar demektir) dört ayet meali: “Kasem<br />
olsun, soluk soluğa koşanlar üzerine... Tırnaklarıyla<br />
taştan kıvılcım fışkırtanlar üzerine...<br />
Sabah vakti düşmanı basıp etrafı toz dumana<br />
boğanlar üzerine... Peşi<strong>nde</strong>n doğruca düşman<br />
saflarının içine dalanlar üzerine...” Dış perdeden<br />
bakıldığında muazzam <strong>bir</strong> nur cümbüşü<br />
içerisi<strong>nde</strong> atı seyrediyoruz. İşte asil atın koşu ve<br />
yarış tablosu... Sâd suresinin 31, 32 ve 33. ayetleri<strong>nde</strong>;<br />
“Akşama doğru kendisine, üç ayağının<br />
üzerine durup <strong>bir</strong> ayağını tırnağının üzerine diken<br />
çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştur.<br />
Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi<br />
anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı.<br />
(O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin,<br />
dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya<br />
başladı.”<br />
Yahya Kemal’in “Rindlerin Ölümü” şiirinin;<br />
“Her seher <strong>bir</strong> gül açar, her gece <strong>bir</strong> bülbül<br />
öter.” mısrasında olduğu gibi Türk edebiyatında<br />
gül ve bülbül mazmunları çok fazla kullanılmaktadır.<br />
Bülbülün sesi, gülün rengi ve kokusu Türk<br />
edebiyatının içine oldukça fazla sinmiştir. Çoğu<br />
yerde gül ve bülbül beraber zikredilmektedir. Bu<br />
<strong>bir</strong>liktelik Türk edebiyatında <strong>bir</strong> aşk hikâyesine<br />
dönüşmüştür. Bülbül ve gül anlatımı daha çok<br />
<strong>bir</strong> şehirli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan<br />
fazla <strong>bir</strong>likte olduğumuz, iç içe yaşadığımız<br />
“at” ise taşralı <strong>bir</strong> bakış açısı ile ele alınmıştır!<br />
Yazmaktan çok sözlü edebiyatımızda rastlanmaktadır.<br />
Neredeyse Köroğlu hikâyeleri olmasa<br />
edebiyatımızda atlara rastlayamayacağız.<br />
Hâlbuki dünyada en çok ata yakın olan, seven,<br />
sırdaş olan daha ileri gidersek kardeş (karındaş)<br />
olan Türklerdir.<br />
Türkler atı <strong>bir</strong> hayvan, <strong>bir</strong> ticari mal, ya da iş<br />
gücü<strong>nde</strong>n faydalanılan <strong>bir</strong> araç olarak düşünmemişlerdir.<br />
Onu <strong>bir</strong> dost, kardeş, aileden <strong>bir</strong> <strong>bir</strong>ey<br />
olarak görmüşlerdir. Türkler atı kendileri<strong>nde</strong>n<br />
<strong>bir</strong> parça olarak bilmiştir. “Aynı dili değil aynı<br />
duyguları paylaşanlar anlaşırlar.” diyor Mevlana,<br />
yoksa rüzgârlarla yarışan atlarla insan nasıl<br />
bu kadar iyi anlaşırdı...<br />
Canlılar arasında erkek ile dişi kıyaslandığında;<br />
erkeği kadar gösterişli, albenili, hızlı ve cesur<br />
sanırım yalnız atlarda çıkar. Şu yeryüzü<strong>nde</strong><br />
erkeğine meydan okuyan canlı, <strong>bir</strong> kadın <strong>bir</strong> de<br />
at. Başarıda erkeği<strong>nde</strong>n geri kalmazlar… Dede<br />
Korkut’ta; kız ve delikanlı yarışlarına çok zaman<br />
şahit oluruz. Atla olan bağlılığımız, cesaret<br />
ve hayat tarzı olarak olmasının yanında duygusal<br />
<strong>bir</strong> yaklaşımdır. Bu sebeple eski Türklerde at ile<br />
insan aynı çadırda kaldıklarına şahit oluyoruz.<br />
İnsanlarla atlar arasında ilginç <strong>bir</strong> benzerlik<br />
daha vardır. “Kısrağı döversen huysuz olur,<br />
aygırı döversen sessiz (pısırık) olur” sözü incelendiği<br />
zaman ortaya benzerlikler çıkmaktadır.<br />
Mesela, kadını dövmekle sövmekle sindiremezsin,<br />
itaat ettiremezsin; severek, yüzüne gülerek,<br />
okşayarak onu yola getireceksin. Kısraklara da<br />
vurursan azar, huysuzlanır ve itaat etmez. Kısrağı<br />
döverek emir altına alamazsın. Erkekler ise<br />
dövülmeyi onurlarına sığdıramazlar; onlar için<br />
küçümsenmek, küçük düşmek, hakaret sayılır.<br />
Yani atlar korkuyu bilir. Aygırlara vurmaya kal-<br />
47<br />
eylül-ekim-kasım<br />
2010