07.02.2015 Views

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

deniyet Taşkent, Semerkant, Buhara gibi şehir<br />

medeniyetleri meydana getirmiş olsa da sürekli<br />

olarak taşradaki insanın gönlü<strong>nde</strong>ki sıcaklığını<br />

korumuştur.<br />

Türk tarihi ve toplumu hakkındaki asıl<br />

ve sağlam görüşlerden hareket edilerek<br />

hem mahallî ağızları hem de Türkçenin<br />

küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini<br />

yeni gelişmelerle kaynaştırarak kullanmak<br />

gerekir. Yazılmayan/konuşulmayan<br />

kültür zamanla hafızalardan silinir. Önce<br />

konuyla ilgili terminoloji bilinmelidir.<br />

Eğer Türklere koyun ile at arasında<br />

<strong>bir</strong> tercih yapma hakkı sunulsaydı, belki<br />

çok düşünülebilir. Koyun ve at kültürü<br />

çok eskilere dayanır. Hayatını sürdürmek<br />

ve geçim için koyun kaçınılmaz ve çok tercih<br />

edilmesine rağmen bu göçebe millet sanırım<br />

atı seçerdi. Yalnız hayatta kalmak, yeni<br />

otlaklar elde edebilmek, yurt kurabilmek, millet<br />

olmak, bağımsız kalabilmek için, sözün kısası<br />

Kafdağı’nın ötesi<strong>nde</strong>ki hedeflere (Kızılelma’ya)<br />

varabilmek için ata ihtiyaç vardı. Kızılelma ülküsü,<br />

elbette atın kısa zamanda ulaşacağı <strong>bir</strong> yer<br />

değildi ama başını dikip keskin gözlerle en iddialı<br />

bakış ondaydı. Bakışlarıyla uzak hedefleri<br />

en iyi gözüne kestiren ve hayalini kuran sanırım<br />

ki atlardır. Bir tepenin üzerine çıkıp sonsuzluğa<br />

gözlerini dikerek dakikalarca kıpırdamadan bakabilir.<br />

Onsuz da o hedeflere ulaşmak mümkün<br />

görünmüyordu.<br />

Türkler, attan cesaret, attan kuvvet, attan<br />

can almıştır! Yeryüzü<strong>nde</strong> at sütünü içen<br />

Türklerden başka <strong>bir</strong> millete daha rastlayamazsınız.<br />

Bu <strong>bir</strong> akrabalık gibi kabul edilebilir.<br />

Kımız olarak kullanılmanın yanı sıra,<br />

annesi ölen ya da annesinin sütü olmayan bebeklere<br />

at sütü çoğu zaman atın memesi<strong>nde</strong>n<br />

emzirilmiştir, sütanne olmuştur, taylara kardeş<br />

olmuştur. “Yiğit yiğidin yoldaşı / At yiğidin<br />

öz kardaşı...” derken Karacaoğlan bunu kastetmiş<br />

olmalı. At sütünün bebekler için şifalı olduğu<br />

düşünülmektedir.<br />

Anam; “Allah, atların ayaklarını mühürlemiştir.”<br />

derdi. Yıllarca bu kafama takıldı. Halk arasında<br />

da, “Atların ayakları mühürlüdür ya da atın<br />

girdiği yerde bereket vardır.” sözlerini duyardım.<br />

Mutlaka bu sözlerin <strong>bir</strong> dayanağı olmalıydı…<br />

Uzun yıllar aradım durdum. Ta dört bacağında o<br />

işareti bulana kadar. Hz Süleyman’ın atların bacaklarını<br />

sıvazlamasını, düşünüyorum,<br />

ayette öyle geçiyordu<br />

(Sâd<br />

suresi 33).<br />

Mührü yıllarca<br />

ben atların tırnaklarında aramışım meğer. Annemin<br />

mühür dediği bu olsa gerek!... Ön bacaklarının<br />

iç tarafında, dirsek eklemi<strong>nde</strong>n dört/beş<br />

parmak üste ortanın <strong>bir</strong>az gerisine düşecek şekilde,<br />

elips <strong>bir</strong> oluşum durur. Orada tüy olmazdı.<br />

Neden şimdiye kadar gözümden kaçtı, ona hayıflandım.<br />

Aynı şeklin benzeri ama daha küçük,<br />

arka ayakların diz eklemlerinin <strong>bir</strong>/iki parmak<br />

aşağısında, iç kısımda oldukça geriye doğru yer<br />

almaktadır. Bu oluşum diğer hayvanlarda bulunmaz,<br />

yalnız atlara mahsus <strong>bir</strong> oluşumdur. Bu<br />

oluşumdan dolayı halk arasında, “ayakları mühürlü<br />

atlar” denmiş olmalı. Doğrusu bu mührün<br />

hikmeti henüz çözülememiştir.<br />

1894’te Tolu Biğ (Dolu Bey) adında <strong>bir</strong> Türk<br />

beyinin emriyle yazılmış olan (Kitab’ı Riyazat’ı<br />

Hayil) isimli <strong>bir</strong> risalede “El hayru makûdun<br />

bi-nevasıyıl hayl ilâ yevm’ilkıyame” hadis’i şerifi<br />

Türkçeye nakledilerek şöyle denilmektedir:<br />

“Eş’şumu Yani Nebi eydür kim ercellik üç nesnede<br />

türür. Biri apcıda ve <strong>bir</strong>i atta ve <strong>bir</strong>i evde<br />

(Uğur ya da uğursuzluk üç şeydedir: Kadın, ev<br />

ve at.)” İşte dinî cevaz hâli<strong>nde</strong> kendileri<strong>nde</strong>n<br />

uğur beklenmesi gereken üç şeyin içi<strong>nde</strong> at... Bu<br />

peygamberin sözü... Sanırım Türklerdeki, kadın,<br />

at ve silah kutsallığı buradan gelmektedir ve<br />

kimseye emanet edilmez. <strong>Dil</strong>imizde bu olay; “at,<br />

46<br />

eylül-ekim-kasım<br />

2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!