07.02.2015 Views

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Zehra’sına denk olabilir miydi Derin <strong>bir</strong> nefes aldı. Yan gözle Nuri’ye baktı. Sonra gözlerini arabanın camından<br />

dışarı kaydırıp amaçsız seyretti, dağları, ovaları. Neredeyse hava kararmak üzereydi.<br />

Arka koltuktaki şişman, iri yapılı Selami, yuvarlak, kıllı elleriyle karnını ovuşturarak:<br />

- Acıktım, dedi. Bir yerde durup <strong>bir</strong> şeyler yesek mi...<br />

Tekbas Nuri söyleneni duymadı bile. Gözleri dağların arasında kara <strong>bir</strong> yılan gibi gittikçe uzayan yoldaydı.<br />

Anasının mektubu aklından hiç çıkmıyor, sağ ayağı gaz pedalına daha <strong>bir</strong> gömülüyordu. “Oğlum, karın<br />

sık sık annemlere gidiyorum diye evden çıkıyor. Lâf anlatamıyorum. Söylentilere bakılırsa Tilki Selim’le kırıştırıyormuş.<br />

Gel ne yapacaksan yap ...” Nuri hırsından dişleriyle dudaklarını ısırıyor, karısının böyle <strong>bir</strong> şey<br />

yapabileceğine akıl erdiremiyordu. Bir an için söylentilerin asılsız olabileceğini düşündü. Karısını çekemeyenlerin<br />

ya da onda gözü olanların uydurduğu sözler olabilirdi. Fakat “Ateş olmayan yerde duman tütmez.”<br />

derler.<br />

- Allah kahretsin!<br />

Belli belirsiz hırsla söylenmişti. Göz ucuyla, duyup duymadığını anlamak için Kara Mehmet’e baktı. Kendi<br />

havasında, dışarıyı seyrediyordu. Nereden çıkmıştı sanki yurt dışında çalışmak! Köyünü, evini terk edip, el<br />

içi<strong>nde</strong> çile çekmeye değer miydi! Çok para kazanmak hırsıyla geldiği Almanya’da, kendisi eğlenceye dalıp<br />

benliğini unutmuş, karısı hakkında da pis dedikodular çıkmıştı. Altındaki araba bütün bunlara değer miydi!<br />

Üstelik de her geçen gün artan, Türk işçisinin horlanmasına rağmen.<br />

Selami cevap alamayınca teklifini üstüne basa basa tekrarladı. Kara Mehmet can sıkıntısıyla Selami’ye<br />

çıkıştı.<br />

- Daha çok yolumuz var. Acıktıysan arabada sandviç olacak, <strong>bir</strong> iki atıştır.<br />

Gözleri yeniden pencereden dışarı kaydı. Ağaçlar <strong>bir</strong><strong>bir</strong>iyle yarış edercesine önleri<strong>nde</strong>n hızla geçiyordu.<br />

Selami arkasına yaslandı. Uyur gibi yaptı. Aslında uyumuyor, babasının hastalığını ve köyünü düşünüyordu.<br />

Anasının “...Baban hasta, ölmeden seni görmek istiyor. Gurbete kök salmadıysan kalk da gel gayrı...”<br />

diye yazdırdığı mektup, memleket hasretinin üstüne eklenmiş, içi<strong>nde</strong>ki vatan özlemini kat kat artırmıştı. Bir<br />

an önce köyünün ağaçlarıyla, toprağıyla kucaklaşmayı o da istiyordu.<br />

Tekbas Nuri sağ eliyle konsüldeki kasetleri karıştırdı. Sonra rastgele <strong>bir</strong>ini alıp arabanın teybine sürdü.<br />

Yanık <strong>bir</strong> ses hoparlörden çıkıp üç gurbetçiyle kucaklaştı. Sonr a içleri<strong>nde</strong>ki yurt özlemiyle <strong>bir</strong>leşip otomobilin<br />

kelebek camlarından dışarı taştı ve rüzgârla <strong>bir</strong>likte bilinmeyen istikametlere doğru uçup gitti. “Yol uzun<br />

gurbet acı/ Dağlar var ara yerde/ Yol verin geçeyim dumanlı dağlar./ Dağların ardında nazlı yar ağlar.” diye<br />

boşa yakarıp durdu. Bitmez tükenmez <strong>bir</strong> dağ yığını, sanki masal kaçkını devler gibi önlerine dikiliyor, yol<br />

vermiyordu.<br />

Nuri, sinirle farları yaktı. Ön lâmbalardan çıkan kuvvetli ışık huzmesi, kıvrılıp uzayan karayolunun pürüzlü<br />

sırtını yalayıp bilinmeyen karanlıklarda eridi. Taksinin ışığında buluşan kelebekler ön cama çarpıp kayboluyordu.<br />

Kara Mehmet’in esmer yüzü buruştu. Şarkının sözleriyle <strong>bir</strong>likte, karısının hayali gözlerinin önü<strong>nde</strong>n<br />

<strong>bir</strong> kez daha geçti. Beyni<strong>nde</strong> ses olup yankılandı. “...Oğlumuzun adını ‘Hasret’e çevirdim. Babasına hasret<br />

kaldığı için ..” Elleri gayri ihtiyarî cebi<strong>nde</strong>ki tespihine gitti. Can sıkıntısıyla mırıldandı. “Geliyorum Hasret,<br />

az kaldı sabret.” Sonra Nuri’ye döndü:.<br />

- Topuklayıver Nuri... Tek basma, artık çift bas...<br />

Tekbas Nuri sanki böyle <strong>bir</strong> teklif bekliyormuş gibi, gaz pedalına daha sıkı bastı. Sürat ibresi yukarılara<br />

doğru tırmandı. Bir an önce memleketine ulaşmayı istiyordu. Gittikçe uzayan asfaltın üstü<strong>nde</strong> karısının hayalini<br />

görüyor, hırslanıyordu. Yüz hatları gerilmiş, hiç konuşmadan yolu takip ediyor, karısının hayalini ezmeye<br />

çalışıyordu. Araba ileri atıldıkça karısı kaçıyor, Nuri pedala daha <strong>bir</strong> yükleniyordu. Yurt dışına gittiği zaman,<br />

evini ihmal edip para <strong>bir</strong>iktirerek aldığı son model araba rüzgârla yarış edercesine uçar gibi gidiyordu.<br />

Akşam karanlığında karşılarından gelen arabalar <strong>bir</strong> sinek vızıltısı gibi geçiyordu yanlarından. Bir an asfaltın<br />

altlarından kaybolduğunu ve yıldızlara kavuşurcasına uçtuklarını gördüler. Teyp hâlâ çalıyordu.<br />

“…Dağlar var ara yerde...”■<br />

43<br />

eylül-ekim-kasım<br />

2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!