07.02.2015 Views

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

nuda, Mimar Sinan’la ilgili çalışmalarıyla dikkati<br />

çeken araştırmacılardan başta Suphi Saatçi ile Zeki<br />

Sönmez olmak üzere, pek çok dostun teşviklerini<br />

ve yardımlarını gördüm, epeyce <strong>bir</strong> zaman okuyup<br />

hazırlandım. Eserlerini uzunca <strong>bir</strong> zaman tasarladıktan<br />

sonra ortaya koyan <strong>bir</strong> sanatçının dünyasını<br />

anlatmak da galiba onun tarzında uzun soluklu <strong>bir</strong><br />

çalışmayı gerektiriyor. Çünkü Sinan, <strong>bir</strong> bakıma<br />

tek başına Osmanlıyı temsil eden nâdir sanatçılardan...<br />

Mimar Sinan’la ilgili yaptığım okuma çalışmalarında,<br />

onun Osmanlı mührünü 16. yüzyıl dünyasına<br />

nasıl vukuflu ve şuurlu <strong>bir</strong> tarzda vurduğunu<br />

fark ettim. Onsuz Osmanlı kimliğini anlamanın<br />

imkânı olmadığı gibi, Osmanlının ruhunu anlamadan<br />

da onu ve eserlerini tam olarak değerlendirmenin<br />

mümkün olmadığı ortada. Bu hususları sanat<br />

tarihçisi Selçuk Mülayim ile tarihçi İlber Ortaylı<br />

kadar mimarlık felsefesi geliştiren Turgut Cansever<br />

ve Suphi Saatçi de eserleri<strong>nde</strong> bütün boyutlarıyla<br />

ortaya koymuşlardır. Bunlar kadar o ruha âşina sanat<br />

ve edebiyat adamları için yeterli malzeme oluştu<br />

bence.<br />

Mimar Sinan'ın romanı<br />

Değerli sanat tarihçisi Selçuk Mülayim, Ters<br />

Lâle adlı Osmanlı Mimarisi<strong>nde</strong> Sinan Çağı ve<br />

Süleymaniye’yi konu edinen eseri<strong>nde</strong>, öteki sanat<br />

eserleri yanında “büyük sanatlar” grubunda mütalaa<br />

ettiği mimari eserlerini, “<strong>bir</strong> yandan teknik olarak<br />

mühendisliğin, <strong>bir</strong> başka yö<strong>nde</strong>n de sanatın”<br />

konusu olarak ele alır. Kazancakis için antik çağın<br />

Partenon Tapınağı şudur: “Bana aklın, rakam ve<br />

geometrinin eseriymiş gibi göründü. (...) İnsanın<br />

yüreğine dokunmuyor.” V. Loon’ göre de Mısır<br />

piramitleri “Mimarlıktan çok mühendislik işidir.<br />

Onlar güzellik tutkusundan doğmamıştır;” sadece<br />

firavunların cesetleri için “banka gibi düşünülmüştür”...<br />

Bunlar elbette Hristiyan aydınların pagan dönemi<br />

yapılarına kendi bakışlarını ortaya koyuyor.<br />

Osmanlı sanat anlayışı çevresi<strong>nde</strong> konuya yaklaşan<br />

Selçuk Mülayim, Rönesans sonrası Avrupa<br />

mimari anlayışıyla bazı yönlerden paralellik gösteren<br />

ve özgün <strong>bir</strong> şehircilik anlayışı sergileyen<br />

Osmanlı mimarisinin evrensel yönleri üzeri<strong>nde</strong> dururken,<br />

Sinan çağının ortak özelliklerini de vurgular.<br />

Kitabını da “Sinan’ın mimarlık tavrı etrafında<br />

dönemin toplumsal tarihini ele alan <strong>bir</strong> deneme”<br />

olarak sunar. Bu arada konusuyla ilgili olarak şöyle<br />

<strong>bir</strong> tespit yapar:<br />

“Mimari bütün yerleşik toplumlar için, kent<br />

kültürü<strong>nde</strong>ki standardı anlatan başlıca övünç<br />

kaynağıdır, uygarlığın göstergesidir. Paris, Atina,<br />

Persopolis’in çekiciliği buradan gelir. Edebiyat<br />

için aynı şeyleri söyleyemiyoruz.”<br />

Gerçekten edebiyattan çok mimari somut <strong>bir</strong><br />

biçimde “uygarlığın göstergesi” sayılabilir. Çünkü<br />

gözle görülebilen eserlerle Eski Yunan ve Roma<br />

medeniyetlerini tanımak ve tanıtmak, edebî eserlerle<br />

tanıtmaktan kolaydır. Fakat onları yapanlardaki<br />

ruhu anlayabilmek o kadar kolay olmuyor.<br />

Olabilseydi, Partenon Tapınağı’nı oluşturan ruhu<br />

en kolay kavrayabilecek insan, o çevrede yaşayan<br />

Kazancakis olurdu. Demek ki taşların oluşturduğu<br />

yapıyı anlayabilmek için de ortak <strong>bir</strong> ruh gerekir. O<br />

yüzden olsa gerek, Selçuk Mülayim eserinin başında<br />

şöyle der: “Bu kitabı noktaladığım anda, Yahya<br />

Kemal Beyatlı’nın “Süleymamiye’de Bayram<br />

Sabahı” adlı şiirinin <strong>bir</strong> tek mısrasına bile ulaşamayacağımı<br />

anladım. Bir mimarlık kompozitörünü<br />

kavramak yeni <strong>bir</strong> yaratıcılık gerektiriyor.”<br />

Bunlar, haddini bilen <strong>bir</strong> bilim adamının tespitleri<br />

olarak son derece önemlidir.<br />

Gerçekten de Yahya Kemal’in mısraları bu değerli<br />

sanat tarihçisine hak verdiriyor:<br />

“En güzel mâbedi olsun diye en son dînin<br />

Budur öz şekli hayâl ettiği mîmarînin.”<br />

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,<br />

Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi;<br />

Taşımış harcını gâzîleri, serdarıyle,<br />

Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmarıyle.”<br />

Mimar Sinan’ın romanını, konuya ancak bu<br />

çerçevede yaklaşmakla yazabileceğimizi düşünüyorum.<br />

Çünkü Sinan 50 yıldan fazla süren Başmimarlığı<br />

ile görevde en uzun süre kalan Osmanlı<br />

sanat ve devlet adamıdır. En önemli yanı ise, her<br />

bakımdan ruhumuzu temsil eden bizden <strong>bir</strong> sanatçı<br />

oluşudur.<br />

Bizi biz yapan değerleri bütün dünyaya anlatmakta<br />

Mimar Sinan ve eserlerinin eşine e<strong>nde</strong>r rastlanacak<br />

nitelikte zengin <strong>bir</strong> <strong>bir</strong>ikim oluşturduğu<br />

hususuna sanatçılarımızın dikkatini çekmek istiyorum.■<br />

37<br />

eylül-ekim-kasım<br />

2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!