07.02.2015 Views

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

devlet adamlarıyla ilgili biyografik kitaplar yazılmıyor;<br />

mimarlar ve müzisyenlerle de ilgili çok zengin<br />

<strong>bir</strong> kütüphane var. Millî kültür, ana edebiyat türleri<br />

sayılan şiir, hikâye, roman ve tiyatro eserleri kadar,<br />

yardımcı türler sayılan biyografi, seyahatnâme ve<br />

portre kitaplarıyla da zenginleşir. Edebî eserlerin<br />

ortaya çıkışı <strong>bir</strong>az da sanatçının mizacı ve temel<br />

tercihlerine bağlı olduğu için, yan türlerde eser verilmesi<br />

daha çok toplumla yöneticilerin alâkasına<br />

bağlı. Pek çok tarihî romanla biyografik eserin yazımında,<br />

kültür çevreleri kadar millî kültüre önem<br />

veren kamu görevlileriyle devlet yöneticilerinin de<br />

etkisi vardır. Çünkü bunların ortaya çıkışı kadar<br />

etkili olması da tamamen marifet-iltifat hususuyla<br />

ilgilidir.<br />

Bugün Mimar Sinan’ın hayatıyla ilgili kitapların<br />

hemen hepsini <strong>bir</strong> araya toplasanız iki elin<br />

parmaklarını aşmaz. Bunlar çoğu da onun Mustafa<br />

Sâi Çelebi’ye not ettirdiği kitapların tıpkıbasımıyla<br />

sadeleştirmeleri<strong>nde</strong>n ibaret. Sinan’ı anlatan edebî<br />

eserlerin sayısı üçü beşi geçmez. Çoğu da yetersiz…<br />

Sinan'ın kubbeleri<br />

Osmanlı dili ve kültürü gibi, Osmanlı mimarlığının<br />

da devletin gelişimine paralel <strong>bir</strong> gelişim<br />

içi<strong>nde</strong> olduğunu görüyoruz. Özellikle çok kubbeli<br />

yapıdan tek kubbeli yapıya doğru gelişen cami<br />

mimarisi<strong>nde</strong>, Osmanlının Anadolu <strong>bir</strong>liği yanında<br />

İslam <strong>bir</strong>liğini de sağlamayı başaran ve “imparatorluk<br />

gücü”ne ulaşan iradenin eserlerini ortaya<br />

koyduğu görülebilir. Bu iradenin sözcüleri olan Fatih,<br />

Yavuz ve Kanunî gibi büyük şahsiyetlerin iddialarını<br />

somut mimarî yapılara kavuşturan Mimar<br />

Sinan’ın dünya çapındaki eserleri klasik Osmanlı<br />

çağının bütün özelliklerini çarpıcı <strong>bir</strong> tarzda temsil<br />

etmektedir.<br />

Büyük devlet olmakla büyük kubbeli mabet<br />

yapmak arasında her zaman vazgeçilmez <strong>bir</strong> alâka<br />

kurulmuştur. Sözlü rivayetlerden efsanelere kadar<br />

üzeri<strong>nde</strong> durulan bu husus, devlet gücünün temsili<br />

gibi algılanmakta, tarihçiler bile bu türden rivayetleri<br />

çalışmalarında dikkate almaktadırlar. O yüzden,<br />

Süleyman Peygamberi sadece devlet adamı<br />

gibi gören Yahudi geleneğine itibar eden Yunanlı<br />

tarihçi Stefanos Yerasimos, Süleymaniye adlı kitabının<br />

ön sözü<strong>nde</strong> şöyle <strong>bir</strong> yorum yapar:<br />

“İmparator İustinianus’un, Süleyman’ı ve<br />

onun Kudüs Tapınağı’nı alt ettiğini açıkladığı 27<br />

Aralık 537 günü ile Süleyman’ın, adaşı Muhteşem<br />

Süleyman aracılığıyla öcünü aldığı 15 Ekim<br />

1557 günü arasında kalan bin yıllık iktidar düşleri,<br />

Ayasofya’nın kubbesiyle Süleymaniye’nin minarelerini<br />

ayıran zaman-mekân içi<strong>nde</strong> <strong>bir</strong><strong>bir</strong>i ardınca<br />

tespih taneleri gibi sıralanırlar.”<br />

Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Camii<br />

ve külliyesini Sinan’a yaptırırken Stefanos<br />

Yerasimos’un sözünü ettiği türden <strong>bir</strong> öç alma<br />

duygusunu taşımadığını elbette biliyoruz. Fakat<br />

İmparator Justinianus’un Roma İmparatorluğunu<br />

yeniden kurmaya çalışmasıyla Osmanlının dünya<br />

hâkimiyetine yürüyüşü arasında paralellik kuran<br />

ve “Ayasofya’nın ilk rakibi: Fatih Sultan Mehmed<br />

Camisi” diyen Yunanlı tarihçi, mimarî eserleri siyasi<br />

bakış açısıyla değerlendirirken önemli <strong>bir</strong> tavır<br />

ortaya koyuyor. Konstantinopolis’i yeni Roma’nın<br />

merkezi yapmaya çalışan imparatorunkiyle ondan<br />

dokuz yüzyıl sonra İstanbul’u fetheden Fatih’in<br />

hedefini karşılaştırırken, Süleymaniye’yi yaptıran<br />

Kanunî’nin bunu her alanda gerçekleştirdiğini de<br />

vurgulayarak, Ayasofya gibi Süleymaniye’yi de<br />

dinî olduğu kadar siyasi <strong>bir</strong> eser olarak nitelendirir:<br />

“Böylece Süleymaniye, imparatorluk başkentinin<br />

göğü<strong>nde</strong> ikinci kez, hem <strong>bir</strong> saygı duruşu hem<br />

de <strong>bir</strong> meydan okuma gibi yükselen kubbesinin<br />

kusursuz biçimiyle, tarihte yaşanan değişikliklerin<br />

ötesi<strong>nde</strong> <strong>bir</strong> sonrasızlığın peşine düşmüş gibidir.”<br />

Burada, Süleymaniye için kullanılan, “kubbesinin<br />

kusursuz biçimi” ile “<strong>bir</strong> sonrasızlığın peşine<br />

düşmüş gibidir” ifadelerine dikkat çekmek istiyorum.<br />

Doğrusu Sinan’ın kubbeleri için söylenen<br />

takdir ifadeleri arasında bu kadar net <strong>bir</strong> sonsuzluk<br />

iştiyakı tespitine az rastlandığını belirtmek zorundayız.<br />

Yakın zamana kadar pek çok sanat tarihçisiyle<br />

mimarın, Sinan’ın büyüklüğünü anlamak ve<br />

anlatmakta yetersiz olduğu ve kof övgülerle <strong>bir</strong><br />

dehayı anlamaktan uzak kaldığı ortadadır. Hâlbuki<br />

büyük eser ancak ona benzer <strong>bir</strong> eserle anlaşılıp anlatılabilir.<br />

Sakarya Türküsü’<strong>nde</strong>, “Hani ardına çil çil kubbeler<br />

serpen ordu” diyen ve Osmanlı kubbelerinin<br />

her <strong>bir</strong>ini çil çil altınlara benzeten Necip Fazıl,<br />

“Mermerlerin nabzında çarpar mı hâlâ tek<strong>bir</strong>”<br />

mısraıyla camilerin manasını vurgularken yapılış<br />

amacını da belirtmiş olur. Büyük şairimizi Yunan-<br />

35<br />

eylül-ekim-kasım<br />

2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!