07.02.2015 Views

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

"Dil gölgesi"nde bir şair - Elazığ İzzetpaşa Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

evlidir. Tasavvuf tarihi<strong>nde</strong> sufîlerin Müslüman olmayanlara<br />

karşı hoşgörü ile muamele ettiğine dair<br />

<strong>bir</strong>çok örnek bulunmaktadır. Bunlardan bazıları<br />

şunlardır:<br />

Bayezid-i Bistami’nin Mecusi olan (ateşe tapan,<br />

zerdüşt) <strong>bir</strong> komşusu ve bu komşunun süt emme çağında<br />

<strong>bir</strong> de çocuğu vardı. Bu Mecusi <strong>bir</strong> gün yolculuğa<br />

çıktı. Evlerini aydınlatacak <strong>bir</strong> şeyi bulunmadığı<br />

için çocuk ağlıyordu. Bayezid-i Bistami her<br />

gün <strong>bir</strong> çıra alıp komşusunun evine götürdü. Mecusi<br />

yolculuktan dönünce durumu haber alıp kendisi<strong>nde</strong><br />

değişiklikler hissetti. Bayezid’e karşı kalbi<strong>nde</strong> <strong>bir</strong><br />

sevgi hâsıl oldu ve: “Mademki o zâtın aydınlığı geldi,<br />

bizim kendi karanlığımızda yaşamamız uygun<br />

değildir.” deyip Bayezid-i Bistami’nin huzuruna<br />

gitti ve Müslüman oldu [24] .<br />

Hz. Mevlânâ’ya da nispet edilen fakat ondan<br />

daha önce yaşamış olan Ebu Said-i Ebu’l-Hayr’ın<br />

şiirleri arasında yer alan şu rubai meşhurdur:<br />

Yine gel, yine gel, ne olursan ol, yine gel,<br />

Kâfir, mecûsî, putperest olsan da yine gel,<br />

Bu bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir,<br />

Yüz kere tevbeni bozmuş olsan da yine gel. [25]<br />

Anadolu sûfîleri<strong>nde</strong>n Yunus Emre:<br />

Yetmiş iki millete <strong>bir</strong>lig ile bakmayan<br />

Şer‘ ile evliyâsa hakîkatde ‘âsîdür.<br />

diyerek bütün insanlara (72 millete) aynı gözle bakmak<br />

gerektiğini ifade etmiş, böyle bakamayanların<br />

görünüşte evliya gibi olsalar bile aslında asi ve<br />

günahkâr olduklarını kaydetmiştir.<br />

İlk dönem sufîleri<strong>nde</strong>n Mâlik b. Dinar’ın komşusu<br />

Yahudi idi. Bu kişi Mâlik b. Dinar’ın evinin<br />

duvarını tuvalet olarak kullanır ve bahçesini kirletirdi.<br />

Mâlik de her gün duvarını ve bahçesini temizlerdi.<br />

Bir gün komşusu Mâlik’e: “Bu necasetten rahatsız<br />

olmuyor musun” diye sordu. Mâlik: “Evet,<br />

rahatsız oluyorum ama temizliyorum.” dedi. Komşusu:<br />

“Bu sıkıntıyı niçin ve kim için çekiyorsun”<br />

diye sorunca, Mâlik: “Allah rızası için, çünkü Allah<br />

24. Ferîdeddin Attâr, age. s. 176.<br />

25. Ebû Sa‘îd-i Ebu’l-Hayr, Sühanân-ı Manzûm-i<br />

Ebû Sa‘îd-i Ebu’l-Hayr (nşr. Sa‘îd Nefîsî), Tahran 1334<br />

hş./1955, s. 4 (rubâî no: 21). Rubâî’nin metni şöyledir: Bâz<br />

â bâz â her ânçi hestî bâz â/ Ger kâfir u gebr u but-perestî<br />

bâz â/ În dergeh-i mâ dergeh-i nevmîdî nîst/ Sad bâr eger<br />

tevbe şikestî bâz â.<br />

öfkesini yutup insanları affedenleri muttakilerden<br />

saymaktadır. [26] ” diye cevap verdi. Bunun üzerine<br />

Yahudi komşusu: “Ne güzel <strong>bir</strong> din! Allah dostu,<br />

Allah düşmanının sıkıntısına katlanıyor ve sabır<br />

ediyor.” dedi, Müslüman oldu [27] . Bu hikâyenin <strong>bir</strong><br />

benzeri de İmam-ı A‘zam Ebu Hanife için anlatılır<br />

[28] .<br />

Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve dostları sema<br />

ederlerken meclise <strong>bir</strong> sarhoş daldı ve sağa sola çarpıp<br />

meclistekileri rahatsız etmeye başladı. Oradaki<br />

müritler o sarhoşu azarlayınca Mevlânâ müritlerine<br />

mâni oldu ve: “Şarabı o içmiş ama sarhoş siz olmuşsunuz.”<br />

dedi. Müritler: “Bu adam Hristiyan’dır.”<br />

dediler. Mevlânâ: “Siz niye Allah’tan korkmuyorsunuz.”<br />

diye cevap verdi [29] .<br />

Bu menkıbelerden anlaşılmaktadır ki, gayrimüslimlere<br />

karşı hoşgörü ile yaklaşmak sufîlerin hayat<br />

felsefesi olmuştur. Ve bu hoşgörü, <strong>bir</strong>çok gayrimüslimin<br />

İslamiyete girmesine de vesile olmuştur.<br />

Hoşgörünün bulunduğu yerde muhabbet ve ülfet<br />

olur. Gayrimüslimlerin İslama ısınması ve hidayete<br />

ermesi<strong>nde</strong> en önemli unsurlardan <strong>bir</strong>i de hoşgörü<br />

olmuştur. Hoşgörünün zıddı olan kabalık ve sertlik<br />

ise insanları küstürmek ve uzaklaştırmaktan başka<br />

işe yaramaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle<br />

buyrulur: “Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç<br />

şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi” (Âl-i İmrân,<br />

3/159). Güzel söz, hoşgörü ve fedakârca davranışlar<br />

tarihte olduğu gibi bugün de insanların İslama<br />

yönelmesine sebep olmaktadır.<br />

Netice olarak Hoca Ahmed Yesevî’de ve onun<br />

bağlı bulunduğu tasavvuf kültürü<strong>nde</strong> “sevgi ve<br />

hoşgörü” en temel kavramlardır. Bu iki kavramı<br />

yitiren toplumlar huzursuzluğa ve kargaşaya<br />

mahkûmdurlar. Diğer taraftan toplumda sevgi ve<br />

hoşgörüyü özümsemiş insanlar çoğaldıkça, huzur<br />

ve asayiş de artacaktır. Bu sebeple bütün felsefelerin<br />

eskiyip modasının geçebildiği dünyamızda, Hoca<br />

Ahmed Yesevî ve Mevlânâ gibi büyük mütefekkir<br />

sufîlerin hayat felsefesi ve ilkeleri eskimeden, hatta<br />

her zamanki<strong>nde</strong>n daha fazla önemi anlaşılarak devam<br />

etmekte ve insanlığa ışık tutmaktadır.■<br />

26. Âl-i İmrân, 3/134.<br />

27. Ferîdeddin Attâr, age. s. 52.<br />

28. Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî, et-Tabakâtü’l-kübrâ,<br />

Kâhire 1374/1954, I, 54.<br />

29. Ahmed Eflâkî, Menâkıbu’l-ârifîn (Frs. nşr. Tahsin<br />

Yazıcı), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976, I,<br />

356.<br />

28<br />

eylül-ekim-kasım<br />

2010

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!