Muhammed Hamidullah - Türkiye Diyanet Vakfı
Muhammed Hamidullah - Türkiye Diyanet Vakfı
Muhammed Hamidullah - Türkiye Diyanet Vakfı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Son iki halde faydalanma hakkına sahip kimselerin<br />
nesli tükendiğinde ehlî ve yarı ailevî vakıf hayrî<br />
vakıf haline gelmektedir.<br />
Vakfı yapana vâkıf denir. Vâkıfın vakfettiği malın<br />
mülkiyetine ve vakıf yapma yetkisine sahip (ehil),<br />
hür, akıllı ve ergin olması, borç veya aşırı müsriflikten<br />
dolayı malını kullanmaktan alıkonulmamış bulunması<br />
gerekir.<br />
Birkaç safhadan geçtikten sonra hükmi şahsiyet<br />
ve hukuki statü kazanan vakfın konumunu belirleyen<br />
belgeye vakfiye denmektedir. Vakıf tescilinden sonra<br />
kurucusu dahil herkesi bağlayan hukuki bir akid<br />
olup, bu akide bulunması gereken temel kuralların<br />
yer aldığı ve hakimin kararıyla hüküm ifade eden<br />
belgeye ise vakfiye denmektedir.<br />
Vakfiyeler ait oldukları toplumun sosyal ve kültürel<br />
yapısı ile değer hükümlerini ifade eden çok<br />
önemli belgelerdir. Türk milletinin estetik zevkleri,<br />
kabiliyetleri ve sanat anlayışı sayıları 35.000’leri aşan<br />
vakfiyelerde bulunmaktadır. Vakfiyelerin en sonunda<br />
yer alan vakfiye şartlarını sonsuza kadar aynen<br />
uygulayacaklara vâkıfın (vakfı kuranın) duası, aksine<br />
davranacaklara bedduası yer alır. Bu beddualardan<br />
en serti Kanunî (1520-1566)’nin vakfiyesinde yer<br />
alan beddualardır. Kanunî vakfiyesinde şunları söylemektedir:<br />
“bunu herkes böyle bilmelidir ki, … inananlardan<br />
hiçbir kimseye, kararlaştırılıp yazıldığı şekilde<br />
kat’ileştikten sonra artık bu vakfı bozup değiştirmek<br />
helal değildir. Tahvil ve tağyirine yeltenen ve<br />
sırf kendi tezviri ile iptaline çalışan kimsenin Allah<br />
eğrisini, doğrusunu, farz ve nafile ibadetlerini kabul<br />
etmesin. Amellerini hüsrana, kendilerini halce ve<br />
malca kötülüğe uğrayanlar zümresine katsın. Allah’ın<br />
meleklerin ve insanların laneti onun üzerine yağsın.<br />
Yeri cehennem olsun.”<br />
Vakfın menşei İslam prensiplerine dayandırılmakta<br />
ve Kur’an’dan ve Peygamberin hadislerinden<br />
deliller getirilerek bir İslam kurumu olduğu savunulmaktadır.<br />
Vakfa delil gösterilen ayet şudur: “Sevdiğiniz<br />
şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz”<br />
(Al-i İmran, 3/92). Peygamber ve Ömer,<br />
Ali gibi sahabilerin vakıf yaptığı belirtilerek, vakfın<br />
İslami bir uygulama olduğu vurgulanmaktadır. Vakfın<br />
menşeini çeşitli kültürlere dayandıran görüşler bulunmakla<br />
birlikte önemli olan ortaya çıkışını ve devamlılığını<br />
sağlayan sebepleri belirlemek olsa gerektir.<br />
İlk dönemden itibaren İslam toplumunun yapısında<br />
meydana gelen siyasi ve sosyal değişmeler sonu-<br />
cunda İslam devletinin halka karşı zorunlu<br />
görevlerini ihmali sebebiyle bir<br />
takım ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar<br />
ortaya çıkmıştır. Yeni fetihler sayesinde<br />
zenginleşen Müslümanların, bir takım<br />
ruhi ve dinî arzularını çağdaş ve<br />
daha önceki yabancı kültürlerin benzer<br />
kurumlarının bazı unsurlarını İslami<br />
prensiplerle birleştirerek oluşturdukları<br />
vakıf kurumu yoluyla tatmine<br />
çalışmaları gibi etkenler, İslam vakıf<br />
kurumunun ortaya çıkış ve şekillenmesinde<br />
önemli rol oynamıştır.<br />
Bir kurum oluştuğu muhitin dışına<br />
taştığında varlığını sürdürebiliyorsa,<br />
bundan kendisini destekleyen<br />
başka unsurların da varlığı söz konusudur.<br />
Mesela, bedava yemek dağıtılan<br />
imaret vakıflarının Türkler’de<br />
çok yaygın olmasını, Türkler’deki şölen<br />
adetinin devamı olarak değerlendirmek<br />
mümkündür. Aynı kurum,<br />
farklı toplumlarda farklı gayeler için<br />
kullanılabilmektedir. Mesela Araplar<br />
bu kurumu eski adetleri gereği kızları<br />
mirastan mahrum etmek için kullanabilirken,<br />
Türkler bu kurumdan,<br />
yine kendi ananeleri gereğince, mirası<br />
kız ve erkek çocuklar arasında eşit<br />
taksim için faydalanmışlardır. Bütün<br />
bunlar vakfın varlık ve sürekliliğini<br />
birkaç sebebe bağlamanın mümkün<br />
olmadığını göstermektedir.<br />
Vakıflar faydalanma bakımından<br />
ikiye ayrılır. İlki bizzat kendisinden<br />
yararlanılan vakıflardır ki bunlara<br />
hayrî kurumlar denilir. Mabetler,<br />
medreseler, mektepler, imaretler, zaviyeler,<br />
kütüphaneler, misafirhaneler,<br />
köprüler, hastaneler, çeşmeler, sebiller,<br />
makbereler bu hayır kurumlarını<br />
oluşturur. İkincisi bunların sürekli ve<br />
düzenli işlemesini sağlayan bina, arazi,<br />
nakit para vs. gelir kaynaklarının<br />
oluşturduğu vakıflardır.<br />
Peygamber döneminden itibaren<br />
varlığından söz edilebilen vakıf<br />
kurumları kargaşa dönemlerinde<br />
< 62<br />
TÜRKİYE DİYANET VAKFI HABER BÜLTENİ<br />
www.diyanetvakfi.org.tr