07.02.2015 Views

RÖPORTAJ: Prof. Dr. Mehmet AYDIN - DEM

RÖPORTAJ: Prof. Dr. Mehmet AYDIN - DEM

RÖPORTAJ: Prof. Dr. Mehmet AYDIN - DEM

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

lıklar yer alır. Mesela İspanya’daki büyük filozofumuz<br />

İbnü’l-Bacce’nin kitaplarından birinin adı<br />

Kitabu tedbiri’l-mütevahhid. Tek insanın yönetimi.<br />

Tedbir dediği yönetim demektir. Yani tek insanın<br />

siyaseti diyebilirsiniz. Kendimi nasıl yöneteceğim<br />

Rasyonel bir biçimde yani tutarlı, bütünlük<br />

arz eden bir düşünce ile ve o günün revaçta olan<br />

bilgisine dayanarak kendi kendinizi yönetmenizi<br />

ve oradan devşirdiğiniz tecrübenizi öteki insanlarla<br />

paylaşabiliyorsanız, öteki insanlarla onu<br />

konuşabiliyorsanız, tartışabiliyorsanız felsefi bir<br />

değeri vardır bunun. Bundan sonra onu topluma<br />

taşıyıp taşıyamayacağınızı toplumla konuşmanız<br />

lazım. Yani bireyin kendini yönetmesinden yola<br />

çıkan dolayısıyla toplumun yönetimine oradan<br />

da cihan için bir yönetim felsefesi düşüncesine<br />

bir gidiş bu. Ibn Bacce söz konusu eserde bunu<br />

yapıyor demiyorum. ‘Mütevvahhid’den ‘mudüne’<br />

yani ‘medineler’e giden Farabi. Bu bakımdan<br />

daha önce söylediğim gibi Farabi, bütün insanlığın<br />

erdemliliğine giden yolu felsefesinin merkezine<br />

oturtuyor. Bu açıdan bakıldığında, siyasetten<br />

daha önemli bir şey olamaz. Onun düşünce sisteminde<br />

siyaset son derece pozitif olan, aynı zamanda<br />

olmazsa olmaz olan bir kavramdır, bir san’at,<br />

bir tatbikattır. Neticede siyaset pek çok şeyin esasında<br />

akıp sükûnete kavuştuğu, vizyona dönüştüğü,<br />

plan program haline geldiği bir alan olarak<br />

görünüyor. Siyasetin, uzak durulması gereken bir<br />

alan olduğu şeklindeki kanaat çok sonraları ortaya<br />

çıkmıştır. Çok sonra ne yazık ki siyaset ve siyasetçi<br />

olumsuzlukla birlikte anılır olmuştur. Ama öyle<br />

anılır da olsa hiçbir toplum yoktur ki orada yönetici<br />

olmasın, dolayısıyla siyaset olmasın. Burada<br />

asıl mesele, erdemli bir siyasetin nasıl mümkün<br />

olacağı meselesidir. Daha mükemmeli düşünülemeyen<br />

bir imkânı kastetmiyorum, ama düşünen,<br />

bilgi sahibi olan, sağduyu sahibi olan, fikri selim,<br />

aklıselim sahibi olan çoğunluğun “evet eksiği var<br />

ama iyidir” diyebileceği bir siyaset durumunu düşünmek<br />

lazım.<br />

Farklı siyaset yaklaşımları var bunları tasnif etmek<br />

istersek en işlevsel ayrım nedir<br />

Siyasetin tarihine bakarsanız zamanın seyri<br />

içinde iki ana kola ayrıldığını görürsünüz. Biri<br />

daha çok kendisini realist olarak adlandıran diğeri<br />

idealist olarak adlandıran iki kol. Bu ikili ayrım<br />

siyaseti anlamak için işlevsel bir çerçeve sunar<br />

bize. Realist siyasetin pîri kimdir diye sorarsanız<br />

Makyavel’dir. Ama onun izinden giden yüzlerce<br />

binlerce siyasetçi olmuştur. Bugün Amerikan<br />

başkanlarının birlikte ele alındığı bir tarih kitabı<br />

okursanız Amerikan başkanlarının hangisinin gerçekçi,<br />

hangisinin idealist olduğunun yahut önemli<br />

ölçüde öyle olduğunu anlatan bir sürü örnek görürsünüz.<br />

Mesela Henry Kissinger son dönemlerde<br />

Amerikan tarihinde en tipik pratik, pragmatik<br />

ve gerçekçi siyaset adamı olarak kabul edilir. Zaten<br />

oldukça hacimli “Diplomasi” diye bir kitabı var.<br />

Bu eser, realist siyaset yaklaşımının çok ciddi bir<br />

eseri olarak gösterilir. Ama bunun yanında Mesela<br />

Jimmy Carter gibi daha idealist çerçevede siyaseti<br />

düşünen, öyle yapmaya çalışan kişiler de vardır.<br />

Bizim siyaset geleneğimiz düşünüldüğünde idealist<br />

ve realist yaklaşımlardan hangisi öne çıkmaktadır<br />

Bizim siyasi tarihimiz genellikle ikisinin ortasının<br />

bulunmaya çalışıldığı bir manzara arz etmektedir.<br />

Yani Osmanlı siyaset anlayışını dikkate alarak<br />

söylüyorum. Zaman zaman gerçekçiliğin çok ağır<br />

bastığını görüyoruz. Açıkçası o gerçekçiliğin bir<br />

kısmının da bu gün savunulmasının o kadar kolay<br />

olmadığını görüyoruz. Ama genelde hep idealle<br />

gerçekliği bir arada tutmaya çalışmışlar. Mesela<br />

bir yeri fethettiklerinde oradaki insanların inancını<br />

yaşamasına, kültürüne sahip çıkmasına bir özgürlük<br />

alanı olarak bakmışlar. İleride siyasi bir kavga<br />

çıkarıp çıkarmayacaklarına bakmaksızın onlara<br />

din ve vicdan özgürlüğü tanımışlar. Aynı zamanda<br />

gerçekçilik zaviyesinden meseleye bakıp orada<br />

yönetimde başarılı olabilecek bir kitleyi ön plana<br />

çıkarmışlar. Ama bunda da hem o toplumu tanı-<br />

Y IL 2 SAYI 5 | <strong>DEM</strong> DERGİ 43

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!