04.02.2015 Views

Sayı: 10 Bahar 2012 - Dil Arastirmalari

Sayı: 10 Bahar 2012 - Dil Arastirmalari

Sayı: 10 Bahar 2012 - Dil Arastirmalari

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

..........<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong><br />

Ankara<br />

1


..........<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları/Language Studies<br />

Uluslararası Hakemli Dergi<br />

ISSN: 1307-7821<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong><br />

Sahibi/Owner<br />

Avrasya Yazarlar Birliği adına<br />

Yakup DELİÖMEROĞLU<br />

Yayın Yönetmeni/Editor<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü/Editorial Director<br />

Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />

Yayın Yönetmeni Yardımcısı/Vice Editor<br />

Araş. Gör. Hüseyin YILDIZ<br />

Yayın Danışma Kurulu/Editorial Advisory Board<br />

Prof. Dr. Şükrü Halûk AKALIN • Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH • Prof. Dr. Sema<br />

BARUTÇU ÖZÖNDER • Prof. Dr. Ahmet BURAN • Prof. Dr. İsmet CEMİLOĞLU<br />

• Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL • Prof. Dr. Nurettin DEMİR • Prof. Dr.<br />

Hayati DEVELİ • Prof. Dr. Musa DUMAN • Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY • Prof.<br />

Dr. Gürer GÜLSEVİN • Prof. Dr. Ayşe İLKER • Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ<br />

• Prof. Dr. Leylâ KARAHAN • Prof. Dr. Metin KARAÖRS • Prof. Dr. Yakup<br />

KARASOY • Prof. Dr. Ceval KAYA • Prof. Dr. M. Fatih KİRİŞÇİOĞLU • Prof. Dr.<br />

Zeynep KORKMAZ • Prof. Dr. Mehmet ÖLMEZ • Prof. Dr. Mustafa ÖNER • Prof.<br />

Dr. Mustafa ÖZKAN • Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN • Prof. Dr. Çetin PEKACAR • Prof.<br />

Dr. Osman Fikri SERTKAYA • Prof. Dr. Vahit TÜRK • Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ<br />

• Doç. Dr. İsmail DOĞAN • Doç. Dr. Bilgehan Atsız GÖKDAĞ • Prof. Dr. Zühal<br />

YÜKSEL • Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR<br />

Yazı Kurulu/Executive Board<br />

Yrd. Doç. Dr. <strong>Dil</strong>ek ERGÖNENÇ AKBABA • Yrd. Doç. Dr. Gülcan ÇOLAK<br />

BOSTANCI • Doç. Dr. Figen GÜNER DİLEK • Doç. Dr. Feyzi ERSOY •<br />

Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY • Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU • Yrd.<br />

Doç. Dr. Veli Savaş YELOK • Dr. Hakan AKÇA • Yrd. Doç. Dr. Hüseyin YILDIRIM<br />

Akademik Temsilciler/Academic Representatives<br />

Abdulkadir ÖZTÜRK (Kayseri), Yusuf ÖZÇOBAN (Balıkesir), İsmail SÖKMEN (İzmir),<br />

Musa SALAN (Çankırı), Aslıhan DİNÇER (Kırıkkale), M. Emin YILDIZLI (Nevşehir),<br />

İlker TOSUN (Edirne), Özer ŞENÖDEYİCİ (Trabzon)<br />

Düzelti/Redaction<br />

Ekrem ARIKOĞLU • Hüseyin YILDIZ<br />

İngilizce Danışmanı/English Language Consultant<br />

Yrd. Doç. Dr. Cemal ÇAKIR<br />

Web sayfası sorumluları/Web page designers<br />

Hüseyin YILDIZ • B. Yavuz PEKACAR<br />

Yönetim Merkezi/Management Center<br />

Hacettepe Mahallesi Hamamönü Sk. No: 24 Altındağ/ANKARA<br />

İletişim Bilgileri/Correspondence Address<br />

Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU - Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş<br />

Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Teknikokullar / ANKARA<br />

Tel: +90 312 202 14 20<br />

e-posta: dilarastirmalari@gmail.com<br />

web sayfası: www.dilarastirmalari.com<br />

Abonelik/Subscription<br />

Fiyatı: <strong>10</strong> TL<br />

Yurt içi Yıllık Abone Bedeli: 20 TL<br />

T.C. Ziraat Bankası Başkent Şubesi – Şube Kodu:1683<br />

Hesap No: 47095325-5001<br />

Posta Çeki Hesabı: Avrasya Yazarlar Birliği No: 53 23 008<br />

e-posta: kardeskalemler@gmail.com<br />

Yayın Türü/Type of publication<br />

6 aylık, yerel süreli<br />

Tasarım/Design by<br />

İbrahim Sağlam +90 532 460 96 41<br />

Baskı/Printed by<br />

Sage Matbaacılık Tel: +90 312 283 65 64<br />

• <strong>Dil</strong> Araştırmaları, EBSCO Publishing tarafından taranmaktadır.<br />

2


..........<br />

BU SAYININ HAKEMLERİ<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN<br />

Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY<br />

Prof. Dr. Leylâ KARAHAN<br />

Prof. Dr. Melek ÖZYETGİN<br />

Prof. Dr. Zühal YÜKSEL<br />

Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU<br />

Prof. Dr. Paşa YAVUZARSLAN<br />

Prof. Dr. Melek ERDEM<br />

Doç. Dr. Yavuz KARTALLIOĞLU<br />

Doç. Dr. Feyzi ERSOY<br />

Yrd. Doç. Dr. Ferhat TAMİR<br />

Yrd. Doç. Dr. Habibe YAZICI ERSOY<br />

3


..........<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları’ndan,<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları’nın dördüncü sayısına ulaşmış bulunuyoruz.<br />

Dergimizin meslektaşlar arasında ilgi görmesi bize şevk veriyor. Bu ilginin<br />

devam etmesini diliyoruz. Dergiyi ulaştıramadığımız meslektaşlarımız lütfen<br />

bizimle temas kursunlar.<br />

Bu sayıda yer alan “Kazakçaya Ait İlk Fonetik İzler” adlı makale,<br />

Dîvânü Lügati’t-Türk, Codex Cumanicus ve Mısır Memlük sahası sözlük ve<br />

gramerlerinde bugünkü Kazakçaya ait fonetik izlerin peşine düşüyor. Genel<br />

Kıpçak özellikleri arasında doğrudan Kazakçaya ait fonetik özelliklerin<br />

bulunup bulunmadığını araştırıyor. Leylâ Karahan’ın incelemesi Türk<br />

toponimisine yeni bir katkı olarak değerlendirilebilir. Tülay Çulha’nın Karayca<br />

“Sekirme Yoraları” hem seğirname araştırmaları hem de Karayca için önemli<br />

veriler barındırıyor. İş yeri adlarıyla ilgili saha araştırmasına dayanan yazı<br />

konuya yeni bir yaklaşımdır. “Hiç” kelimesiyle ilgili ortak çalışma da işlevsel<br />

bir yaklaşımı yansıtıyor. Şahru Pilten’in Türkmenceyle ilgili incelemesi,<br />

Türkmencedeki sıfat-fiilleri zaman çizgisindeki yerine oturtmasıyla önem<br />

taşıyor. Nihal Çalışkan’ın çalışması ise, dilde metafor yoluyla Cemil Meriç’in<br />

dünyasına girmeye çalışıyor. Seyfullah Türkmen de atasözü ve deyimlerde<br />

bulunan kişi adlarının kullanım sebepleri üzerinde duruyor.<br />

Dergide yer alan üç çevirinin de meslektaşlarımızın dikkatini çekeceğini<br />

sanıyoruz. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da kitaplarla ilgili değerlendirme,<br />

tenkit ve tanıtmalar var. Hem dil çalışanlarının eserlerini değerlendirmek hem<br />

de alanımızda bir tenkit ortamı oluşturmak bakımından bu bölümün faydalı<br />

olduğuna inanıyoruz.<br />

Dördüncü sayımızla sizlere yeniden merhaba diyoruz.<br />

Ahmet B. Ercilasun<br />

4


..........<br />

Makaleler/ Articles<br />

İçindekiler<br />

Contents<br />

Sayı: <strong>10</strong><br />

<strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong><br />

Ağız Verilerinin Etimoloji<br />

Çalışmalarına Katkısı: “söylesāne”<br />

Örneği<br />

Leylâ Karahan<br />

Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

Erol Güngördü<br />

Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Türkçe Kelime Çekimi Ulamları<br />

Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi<br />

Ulamları<br />

Özlem Deniz Yılmaz<br />

The King’s Dictionary: The<br />

Rasûlid Hexaglot Üzerine<br />

Düşünceler<br />

Galip Güner<br />

Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />

Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Orçun Ünal<br />

<strong>Dil</strong>in Kökeni:<br />

Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

Merritt Ruhlen<br />

Çev. Ahmet Bican Ercilasun<br />

9-15<br />

17-81<br />

83-97<br />

99-122<br />

123-139<br />

141-150<br />

151-165<br />

167-182<br />

5


..........<br />

Değerlendirme ve Tanıtmalar/ Reviews<br />

Ersoy, Feyzi (20<strong>10</strong>), Çuvaş Türkçesi<br />

Grameri, Gazi Kitabevi, Ankara, 490 s.<br />

ISBN 978-605-5543-45-7<br />

Ekrem Arıkoğlu<br />

Pekacar, Çetin, Kumuk Türkçesi Sözlüğü,<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara 2011,<br />

409 s., ISBN 978-975-16-2385-0.<br />

Hakan Akca<br />

Köktürk Harfli Uygur Bitigleri Üzerine<br />

İki Yeni Eser<br />

Hüseyin Yıldız<br />

185-186<br />

187-191<br />

198-202<br />

İçindekiler<br />

Contents<br />

Sayı: <strong>10</strong><br />

<strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong><br />

Akbaba, <strong>Dil</strong>ek Ergönenç (2011), Kazak<br />

ve Nogay Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir<br />

Fiilleri, Grafiker Yayınları, Ankara, 295s.,<br />

ISBN: 978-975-6355-86-2<br />

ışılay Işıktaş Sava<br />

Akca, Hakan, Ankara İli Ağızları,<br />

Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü<br />

Yayınları, Ankara, <strong>2012</strong>, 672 s.,<br />

ISBN: 978-975-456-<strong>10</strong>5-0<br />

Sümeyra Harmanda<br />

Kaçalin, Mustafa S., Niyāzi Nevâyî’nin<br />

Sözleri ve Çağatayca Tanıklar, El-Luġātu‘n-<br />

Nevā’iyye ve‘l-İstişhādātu‘l-Caġātā’iyye, Türk<br />

<strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, 2011, 1111<br />

s.+190 varak, ISBN 978-975-16-2380-5<br />

Tolga Arslan<br />

Kartallıoğlu, Yavuz, Klasik Osmanlı<br />

Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni (16, 17 ve 18.<br />

Yüzyıllar), Ankara, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, 2011, 586 s., ISBN 978-975-16-2374-4<br />

Doğan Çolak<br />

192-197<br />

203-208<br />

209-215<br />

216-221<br />

Öner, Mustafa (2011), Türkçe Yazıları,<br />

Kesit Yayınları, İstanbul, 480 s.<br />

ISBN: 978-605-4117-64-2<br />

Özlem Özmen<br />

222-226<br />

Nekrolojiler/ Necrologies<br />

Louis Bazin’in Ardından<br />

Cemile Kınacı<br />

Boris İsakoviç Tatarintsev’in Ardından<br />

İlker Tosun<br />

229-234<br />

235-237<br />

6


..........<br />

Makaleler<br />

Articles<br />

7


..........<br />

8


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 9-15 ss.<br />

..........<br />

Ağız Verilerinin Etimoloji<br />

Çalışmalarına Katkısı: “söylesāne”<br />

Örneği<br />

Leylâ Karahan *1<br />

Özet: <strong>Dil</strong> problemlerinin çözümünde başvurulan<br />

kaynaklardan biri de ağız verileridir. Kelime ve eklerin ses<br />

yapısındaki değişme evrelerini bazen tarihî metinlerden değil<br />

ağızlardan takip etmek mümkün olmaktadır. Ağız verilerinin,<br />

etimoloji çalışmalarına da çözücü veya destekleyici katkıları<br />

vardır. Bilinmeyen veya tartışmalı olan dil yapıları, bazen bir<br />

yörede karşımıza çıkan bir ipucu ile çözülüverir. Bu yazıda<br />

Nevşehir ağızlarına ait söylesāne örneğinden hareketle -sAnA<br />

ekinin yapısı tartışılacaktır.<br />

Anahtar sözcükler: Ağızlar, etimoloji, -sAnA eki<br />

The Contribution of Dialectal Datas<br />

to Etymological Studies: Example of<br />

“söylesāne”<br />

Abstract: Dialect data is one of the reference resources to<br />

solve the linguistic matters. In some instances, we are able to<br />

identify the phonetic evolution of words and affixes not with<br />

reference to historical texts, but with reference to dialect data.<br />

Dialect data is also helpful and supportive for etymological<br />

studies. Some previously unknown or controversial linguistic<br />

structures can be defined by means of dialectological clues.<br />

In this paper, we will discuss the linguistic structure of<br />

-sAnA based on the söylesāne usage in Nevşehir dialects.<br />

Key words: Dialects, etymology, -sAnA affix<br />

Türkiye Türkçesi ağızları, ses, şekil ve söz dizimi özellikleri ve söz varlığı<br />

ile sadece dil bilimi için değil, tarih, etnoloji, halk bilimi, sosyoloji ve başka<br />

disiplinler için de araştırıcılara çok değerli malzemeler sunar. Bu malzeme<br />

yardımıyla bir bilinmeyen aydınlatılabilir, bir yanlış hüküm düzeltilebilir veya<br />

bir dil olayının sebebi ortaya çıkarılabilir.<br />

*<br />

Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü, Ankara, leylakarahan@<br />

yahoo.com<br />

9


Leylâ Karahan<br />

Ağız verilerinin, etimoloji çalışmalarına da çözücü veya destekleyici<br />

katkıları vardır. Standart dilden farklı olarak çok varyantlı ve zengin bir<br />

kelime ve ek dağarcığı ile âdeta bir dil laboratuvarı görünümünde olan Türkiye<br />

Türkçesi ağızları, etimoloji çalışmalarında mutlaka yardımına ihtiyaç duyulan<br />

bir dil alanıdır. Kelime ve eklerin ses yapısındaki değişme evrelerini bazen tarihî<br />

metinlerden değil ağızlardan takip etmek mümkün olmaktadır. Bilinmeyen<br />

veya tartışmalı olan dil yapıları, bazen bir yörede karşımıza çıkan bir ipucu ile<br />

çözülüverir. Karakteristik olması bakımından araştırmalarda çok sık verilen -yor<br />

örneğini hatırlayalım. Yorır kelimesinin -yor şekline gelmeden önceki (-yorır,<br />

-yorur, -yorı, -yoru, -yörür, -yörü vb.) ve -yor’dan sonraki (-yo, -yö, -yu, -yü<br />

vb.) aşamalarını canlı dil olan ağızlardan takip edebiliyoruz. Tarihî metinlerde<br />

hiç tanığı olmasaydı, mesela Niğde ağızlarından alınan duruyorur, çıhıyorur<br />

(Karahan 1996: 141), Muğla ağızlarından alınan geliyomaz (Ercilasun 2007:<br />

376-378) örnekleri bile -yor ekinin kökeni hakkında bilgi vermek için yeterli<br />

olacaktı. Urfa ağızlarının özelliği olan biye, siye şekillerinin baŋa, saŋa’dan mı<br />

değiştiği yoksa bunların *bi zamiriyle mi bağlantılı olduğu tartışılırken, Besni<br />

ağızlarında karşımıza çıkan miye şekli, kelime başında önce b>m değişmesine<br />

sebep olmuş, sonra da y’ye değişerek kaybolmuş bir damak ŋ’sini işaret etmekte<br />

(Sökmen 2011: <strong>10</strong>7), böylece bu yapıların etimolojisine ışık tutmaktadır.<br />

Bu yazıda, ağız verileri yardımıyla, fiillere getirilen -sAnA (gelsene,<br />

alsana) ekinin yapısı hakkındaki düşüncelerimi aktaracağım.<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin 8. (<strong>Bahar</strong> 2011) sayısında Yrd. Doç. Dr. Habibe<br />

Yazıcı Ersoy’un Başkurt Türkçesinde –sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri başlıklı<br />

kapsamlı bir yazısı yayımlandı. Bu yazının bir bölümünde kiplik işaretleyici<br />

olarak isimlendirilen -hAnA (-sAnA) ekinin yapısı geniş bir literatür eşliğinde<br />

incelenmiş, çeşitli görüşler değerlendirilmiş ve ekin Başkurt Türkçesindeki<br />

işlevleri örneklerle anlatılmıştır. Türkiye Türkçesi ağızlarında tespit ettiğim bir<br />

veriyle bu değerli araştırmaya bir katkıda bulunmak istedim.<br />

Kaynaklarda rica, istek, öğüt, temenni, emir, yalvarma, nezaket vb.<br />

işlevlerinden söz edilen ve tarihî metinlerde de örnekleri (kelsene, Atalay<br />

1945: 87) bulunan -sAnA eki, bugün bazı lehçelerde, Gagavuz Türkçesinde<br />

(alsana, başlasana, KTLG 706), Türkmen Türkçesinde (alsana 711), Kırım-<br />

Tatar Türkçesinde (alsana, bilsene, KTLG, 719), Başkurt Türkçesinde (alhana,<br />

bilhänä, KTLG, 723) aynen veya bazı ses değişmeleriyle kullanılmaktadır. Ekin<br />

bazı yazı dillerinde çokluk 2. şahıslar için -sAnıza, -sAŋıza şekilleri de vardır.<br />

-sAnA ekinin yapısı ile ilgili görüşlerin bir kısmı Yazıcı Ersoy 2011’den<br />

naklen özetle şöyledir:<br />

Birinci görüş: -sAnA eki, şart eki -sA, teklik 2. şahıs eki -n ve seslenme<br />

edatı A’nın birleşmesinden oluşan bir yapıdır. Bu görüşte olan Deny, 3. şahıslarda<br />

<strong>10</strong>


Ağız Verilerinin Etimoloji Çalışmalarına Katkısı: “söylesāne” Örneği<br />

da A yerine ya seslenme edatının kullanıldığını belirterek yazsa ya, yazsalar ya<br />

örneklerini verir. Ergin, Lewis gibi başka bazı araştırıcılara göre de ekin yapısı<br />

böyledir.<br />

İkinci görüş: -sAnA eki, -sA şart eki, teklik 2. şahıs -n eki ve -A pekiştirme<br />

ekinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Birinci görüşten farkı, -A’nın<br />

seslenme edatı değil pekiştirme eki kabul edilmesidir. Türkçede pekiştirme<br />

konusu ile ilgili araştırmaları bulunan Üstüner, bu görüştedir.<br />

Üçüncü görüş: -sAnA eki, -sA ve -nA pekiştirme enklitiklerinin<br />

birleşmesinden meydana gelmiştir. Osmanlı Türkçesi döneminde -sA enklitiği<br />

-sA şart ekiyle; -nA enklitiği de şahıs eki -n ve -A seslenme edatı ile bulaşma<br />

içerisine girmiştir. Bu görüşün sahibi Ercilasun, -sA’nın enklitik olduğunu<br />

ispatlamak üzere Kırım-Tatar Türkçesinden oku anlamındaki okusa örneğini<br />

verir. Yazıcı Ersoy, -sAnIzA ekinde çokluk 2. şahıs ekinin kullanılıyor olmasının<br />

-sA-nA etimolojisini zayıflattığını; buna karşılık edebî dilde damak ŋ’sini<br />

koruyan Başkurt Türkçesinde -hAŋA şeklinde olması gereken ekin -hAnA<br />

şeklinde olmasının ve çokluk 2. şahsının bu yazı dilinde kullanılmayışının -sAnA<br />

etimolojisini kuvvetlendirdiğini ileri sürer (Yazıcı Ersoy 2011: 68-71).<br />

Türkiye Türkçesinde hem standart dilde hem de Türkiye Türkçesi<br />

ağızlarında -sAnA ve -sAnIzA ekleri kullanılmaktadır. Damak ŋ’sinin korunduğu<br />

ağız gruplarında ekin -sAŋA, -sAŋIza olması beklenir. Nevşehir ağızları, damak<br />

ŋ’sini koruyan ağızlardan biridir ve bu ağızlarda teklik 2. şahıs eki damak ŋ’li<br />

olmasına rağmen -sAnA eki, ince ve kalın ünlülü bütün fiil tabanlarından sonra<br />

-sāne şeklindedir: söylesāne bahsāne, otursāne (Korkmaz 1963, 120, 122, 200).<br />

Bu yapı, nasıl yorumlanabilir -sāne şekli, ekin etimolojisi ile ilgili bize hangi<br />

ipuçlarını verebilir<br />

Ekin yapısındaki üç özellik dikkat çekicidir. Bunları söylesāne örneği<br />

üzerinde inceleyelim:<br />

1. -sāne ekinin ilk ünlüsü, daima kalındır. söylesāne örneğinde de açıkça<br />

görüleceği üzere ek, ince taban ünlüsüne rağmen neden kalın ünlülüdür<br />

2. -sāne ekinin ikinci ünlüsü, daima incedir. Ekin ilk ünlüsü kalın olmasına<br />

rağmen neden ikinci ünlüsü incedir<br />

3. -sāne ekinin birinci ünlüsü, uzundur. Bu uzunluğun sebebi nedir<br />

Ekteki uzunluk düşen bir sesin sebep olduğu telafi uzunluğu olabilir mi<br />

4. -sāne eki, teklik 2. şahıs için kullanılır. 2. şahıslarda ek, bu ağızlarda<br />

ŋ’lidir. Buna rağmen ekin yapısında damak ünsüzü ŋ değil diş ünsüzü n<br />

bulunmaktadır. Nevşehir ağızlarında -sāne ekindeki teklik 2. şahıs eki -ŋ<br />

nerededir Değişmiş midir, kaybolmuş mudur<br />

Şimdi bu soruların cevapları üzerinde düşünelim. Ekin yapısının -se-ŋ-ne<br />

11


Leylâ Karahan<br />

olduğu varsayımından yola çıkarsak böyle bir izahta -se, istek eki; -ŋ, teklik 2.<br />

şahıs eki; -ne ise bir pekiştirme eki (enklitiği) olacaktır.<br />

1. -sāne ekinin ilk ünlüsü Nevşehir ağızlarında daima kalındır. Bu yöre<br />

ağızlarında sebepsiz ünlü kalınlaşmaları görülmez. Kalınlaşmalar genellikle ya<br />

kalın ünlülerin ince ünlüleri, ya da k, g, ğ, ŋ damak ünsüzlerinin yanlarındaki<br />

ünlüleri etkilemesiyle ortaya çıkar. Mesela düŋür kelimesinde damak ünsüzü<br />

ŋ, Nevşehir ağızlarında ve aynı gruptaki diğer ağızlarda birinci ünlüyü yarı<br />

kalınlaştırarak dúŋür şeklinde değiştirmiştir (Karahan 1996: 119).<br />

söylesāne örneğinde kalınlaştırıcı bir ünlü olmadığına göre bu yapıda<br />

kalınlaştırıcı bir ünsüz aramak gerekir ki o ünsüz, ŋ’dir. O hâlde başlangıçta<br />

ekin yapısında ŋ ünsüzü vardı ve ek, Nevşehir ağızlarında ince ünlülü fiil<br />

tabanlarından sonra -seŋne (söyleseŋne), kalın ünlülü fiil tabanlarından sonra<br />

da -saŋne (alsaŋne) şeklindeydi. Damak ünsüzü ŋ, ince ünlülü fiil tabanlarında<br />

kullanılan -seŋne şeklinin ilk ünlüsünü kalınlaştırmış ve ek -saŋne şekline<br />

dönmüştür. Ancak değişme devam etmektedir.<br />

2. -sāne ekinin ikinci ünlüsü Nevşehir ağızlarında daima incedir.<br />

İlerleyici ünlü benzeşmesinin sistemli olduğu Nevşehir ağızlarında birden çok<br />

heceli eklerde böyle bir uyumsuzluk görülmez. Hâlbuki kalınlık-incelik uyumu<br />

çerçevesinde -sāne ekinin ikinci ünlüsünün de ilk ünlüye bağlı olarak kalın<br />

olması beklenirken sadece ince ünlülü fiil tabanlarında değil mesela alsāne gibi<br />

kalın ünlülü fiil tabanlarında da ekin ikinci ünlüsü inceliğini korur. Bu yapıda<br />

aslında ince ünlülü olan -ne pekiştiricisi, standart dilde ve başka ağızlarda<br />

-sAnA şeklinde uyuma tabi olurken, Nevşehir ağızlarında asli şekli olan -ne’yi<br />

korumuştur.<br />

3. -sāne ekinin ilk ünlüsü uzundur. Bu uzunluğun ikincil bir uzunluk<br />

olduğu açıktır. İkincil uzunlukların bir kısmı, vurgudan veya kişisel söyleyiş<br />

özelliğinden kaynaklanabilir. Ancak -sāne eki yörenin tamamında, hatta Kırşehir<br />

(silsāne, Günşen 2000: 145) ve Kayseri 1 ağızlarında da kullanılan bir ek olduğu<br />

için bu ihtimaller geçerli değildir. Düşen ses veya heceyi telafi etmek üzere<br />

düşen birime en yakın ünlü uzatılır. Bu uzunluk da düşen bir sesin sebep olduğu<br />

telafi uzunluğudur. Ekin asli şekli olarak kabul ettiğimiz -se-ŋ-ne yapısında,<br />

ŋ ve n ünsüzleri yan yana bulunmaktadır. Türkçede bu iki sesin, arka arkaya<br />

boğumlanmaları fonetik olarak zordur. Bundan dolayı bu iki ses hiçbir kelimede<br />

uzun süre yan yana bulunmaz; değişir veya düşer. -se-ŋ-ne örneğinde de dil bu<br />

zorluğu, seslerden birini, -ŋ’yi düşürerek ortadan kaldırmıştır. Düşen ses ekin<br />

ilk ünlüsünü uzatır. O hâlde ekin ilk ünlüsünün uzunluğu ŋ’nin düşmesinden<br />

kaynaklanmaktadır.<br />

1 -sāne şeklinin Kayseri ağızlarında da kullanıldığına dair bilgi, soruşturmayla elde edilmiştir.<br />

12


Ağız Verilerinin Etimoloji Çalışmalarına Katkısı: “söylesāne” Örneği<br />

4. -sāne ekinde damak ŋ’si değil diş n’si vardır. Damak ŋ’sini çok seven,<br />

hatta bazı kelimelerde diş n’sini bile damak ŋ’sine değiştiren (mesela düŋya,<br />

oŋsuz, paŋga yoŋsa, Korkmaz 1963: 72, 89) Nevşehir ağızlarında teklik 2. şahıs<br />

eki damak ŋ’li olmasına rağmen -sāne ekinde diş n’si olması düşündürücüdür.<br />

Aynı ekin kullanıldığı Türkmen, Kırım-Tatar ve Başkurt Türkçelerinde de teklik<br />

2. şahıs eki damak ŋ’li, ama -sAnA eki diş n’lidir.<br />

Ünlü uzunluğunun sebebini açıklarken -ŋ’nin düştüğünü belirtmiştik. Bu<br />

düşme sonunda -ŋ şahıs ekinin işlevi de -ne pekiştirme ekinin başındaki n ünsüzü<br />

üzerine yüklenmiştir. -sāne ekindeki n, artık hem teklik 2. şahıs eki hem de<br />

pekiştirme eki ne’nin başındaki n’yi temsil etmektedir. Ekle ilgili açıklamalarda<br />

n’nin iki morfemin birden yerini tuttuğu göz ardı edildiği için -n şahıs eki; -A<br />

da seslenme edatı veya enklitik kabul edilmiştir. Hâlbuki bu yapıda -e değil -ne<br />

pekiştiricisi bulunmaktadır.<br />

Ne, çeşitli dönem ve lehçelerde kullanılmış bir pekiştirme morfemidir.<br />

Et-Tuhfetü’z-Zekiyye’deki kelsenğizne örneğinde bu pekiştirici, net bir şekilde<br />

görülmektedir (Atalay 1945: 87). Türkiye Türkçesi ağızlarında -sAnA ekinden<br />

başka yapılarda da, özellikle -CA ekli zarf/sıfat görevindeki isimlerde (iyicene,<br />

yavaşçana, Günşen 2000: <strong>10</strong>7, 216; usulcana, Mutlu 2008: 227; epeycene,<br />

Buran-Oğraş 2003:123; güzelcene, Erten 1994: 37; oylecene, Demir 2006:<br />

345) ve edatlarda (bilene, Yıldırım 2006:153; deyokına, Korkmaz 1956: 30) -ne<br />

pekiştiricisi kullanılır.<br />

Tarihî ve bugünkü lehçelerde, -sAnA ekinin farklı morfemlerle<br />

varyantlaştığı görülür. Mesela Müyessiretü’l-Ulum’daki “ve dahı emr-i hazırı<br />

bir yüzden dahı isti’mal eylerler, bilseŋene gibi, okısaŋana gibi; kezalik bundan<br />

bir murad eylerler, yani serzeniş kasd eylerler mübalaga tariki üzre (Karabacak<br />

2002: 23)” ifadesinde geçen bilseŋene, okısaŋana örneklerinde katmerli bir<br />

pekiştirme vardır. Burada damak ŋ’si korunmuştur; çünkü -ŋ şahıs ekinden hemen<br />

sonra -A veya -An morfemi gelmektedir. Böylece ŋ ve n ünsüzlerinin yan yana<br />

bulunması -A veya -An ile engellenmiştir. Dede Korkut’taki kurtarsaŋane (Ergin<br />

1963: 220) örneği de aynı yapıdadır. Tarihî metinlerde geçen bu şekillerde -An, -A<br />

ve -ne pekiştiricilerini ayırmak zordur. Harezm ve Kıpçak Türkçesi metinlerinde<br />

kullanılan -sAŋAn ekindeki pekiştirici, Sertkaya’ya göre -An’dır. Sertkaya,<br />

bu pekiştirici ile ilgili makalesinde, Osmanlı ve Azerbaycan sahasındaki bazı<br />

eserlerde geçen -sAŋAnA ekinin yapısını da -sA-ŋ-An-A şeklinde açıklar. Ona<br />

göre, -An pekiştirici; -A ise “vokativ (çağrı hâli, hitap hâli)” ekidir (Sertkaya<br />

1989: 336-340). Türkiye Türkçesi ağızlarında da -sAnA’ya benzer başka yapılar<br />

vardır. Mesela yine Nevşehir ağızlarında çokluk 2. şahıs için kullanılan -sāneŋize<br />

(söylesāneŋize, Korkmaz 1963: 138) eki, bir başka katmerli pekiştirme örneğidir.<br />

Burada teklik 2. şahıs için kullanılan pekiştirilmiş -sāne eki üzerine, çokluk 2.<br />

şahıs eki -ŋiz ve -A pekiştiricisi getirilmiştir. Hacıeminoğlu’nun Konya ağzından<br />

13


Leylâ Karahan<br />

kaydıyla verdiği -sAŋnA şekli ise ya -sAŋ eki üzerine gelmiş bir -nA pekiştiricisini<br />

yapısında barındırıyor, ya da -sA-ŋ-An-A veya -sA-ŋ-A-nA şeklinden ortaya<br />

çıkmış bir ünlü düşmesi olayını yansıtıyor olmalıdır (Hacıeminoğlu 2000: 151).<br />

Aydın ağızlarından alınmış vēsäŋä (Korkmaz 1956: 77) örneğinde ise damak<br />

ŋ’si korunduğuna göre pekiştirme herhâlde -A (-sä-ŋ-ä) ile yapılmıştır. Tabii -säŋ-nä<br />

şeklinden n düşmesi değilse. Ama düşmenin ekin yapısına etkisi, vēsäŋä<br />

örneğinde görülmemektedir.<br />

Sonuç:<br />

1. Tarihî metinlerdeki -sAŋAnA, -sAŋIznA ve mesela Amuderya Türkmen<br />

Bölgesi ağızlarındaki -sAŋIzlA ve -sAŋIzlAn (Kargı Ölmez 2004: 2229) şekilleri<br />

de ekin yapısında mutlaka (-A, An, -nA, -lA, -lAn) bir pekiştiricinin bulunduğunu<br />

gösteriyor ki ekin etimolojisi üzerindeki tartışmalarda araştırıcılar bu noktada<br />

hemfikirdir.<br />

2. Nevşehir ağızlarında kullanılan -sāne ekinin yapısı, bizi ekin<br />

etimolojisiyle ilgili birtakım sonuçlara götürmektedir. Ekteki ünlü kalınlığı, ekte<br />

artık mevcut olmayan ŋ’yi; ünlü uzunluğu, düşen ŋ ünsüzünü; ünlü inceliği de<br />

ne pekiştirme eki/enklitiğini işaret etmekte; bunlar da ekin -sA-ŋ-ne şeklindeki<br />

etimolojik izahını mantıklı kılmaktadır. Ekle ilgili ağız ve lehçelerdeki yapı<br />

çeşitliliğini, pekiştiricilerin farklı oluşuna bağlamak mümkündür.<br />

Kaynaklar<br />

ATALAY, Besim (1945), Et-Tuhfet-üz-Zekiyye fil-Lûgat-it-Türkiyye, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, İstanbul.<br />

BURAN, Ahmet -Şerife OĞRAŞ (2003), Elazığ İli Ağızları, Elazığ Valiliği Yayınları, Elazığ.<br />

DEMİR, Necati (2006), Trabzon ve Yöresi Ağızları, Gazi Kitabevi Yayınları, Ankara.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Muğla Ağzında Kullanılan Bir Şimdiki Zaman Şekli”,<br />

Makaleler (Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 376-378.<br />

ERGİN, Muharrem (1963), Dede Korkut Kitabı-II, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

ERTEN, Münir (1994), Diyarbakır Ağzı, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

GÜNŞEN, Ahmet (2000), Kırşehir ve Yöresi Ağızları, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

HACIEMİNOĞLU, Necmettin (2000), Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara.<br />

KARABACAK, Esra (2002), Bergamalı Kadri, Müyessiretü’l-Ulum, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

KARAHAN, Leylâ (1996), Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

KARGI ÖLMEZ, Zuhal (2004), Amuderya Bölgesi Türkmen Ağızları, V. Uluslar arası Türk<br />

<strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri-II, 20-26 Eylül 2004 Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, s.<br />

2221-2230.<br />

14


Ağız Verilerinin Etimoloji Çalışmalarına Katkısı: “söylesāne” Örneği<br />

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Grameri-I Fiil, Basit Çekim (2006), (Editör: Ahmet B.<br />

Ercilasun), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

KORKMAZ, Zeynep (1956), Güney-Batı Anadolu Ağızları, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara.<br />

KORKMAZ, Zeynep (1963), Nevşehir ve Yöresi Ağızları, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

MUTLU, Hüseyin Kahraman (2008), Balıkesir İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük) (I-II<br />

Cilt), Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.<br />

SERTKAYA, Osman F. (1989), -AN/-EN Ekli Yeni Şekiller ve Örnekleri Üzerine, TDAY-<br />

Belleten 1989, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, s. 335-352.<br />

SÖKMEN, İsmail (2011), Bismil Türkmen Ağzı, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü, Ankara.<br />

ÜSTÜNER, Ahat (2003), Türkçede Pekiştirme, Fırat Üniversitesi Yayınları, Elazığ.<br />

YAZICI ERSOY, Habibe (2011), Başkurt Türkçesinde –sX ve –hAnA Kiplik İşaretleyicileri,<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları, Sayı: 8 (<strong>Bahar</strong> 2011), s. 51-76.<br />

YILDIRIM, Faruk (2006), Adana ve Osmaniye İlleri Ağızları, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara.<br />

15


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 17-81 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Giriş<br />

Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Hülya Kasapoğlu Çengel * 1<br />

Özet: Bu çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci<br />

bölümde 16.-17. yüzyılda batı Ukrayna’da (Kamenets-<br />

Podolsk ve Lviv) yaşayan Ermeni–Kıpçaklar; aynı coğrafyada<br />

Ermeni harfleriyle yazılan Kıpçakça belgeler ve bu belgeler<br />

üzerine yapılan araştırmalar hakkında bilgi verilmiştir. İkinci<br />

bölümde ise bu metinlerden hareketle Ermeni Harfli Kıpçak<br />

Türkçesinin tipik ses, biçim, sözdizimi ve leksik özellikleri<br />

değerlendirilmiştir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından<br />

Kıpçak Türkçesinin tarihsel gelişim sürecine de temas<br />

edilmiştir.<br />

Anahtar sözcükler: Kıpçak Türkçesi, Ermeni-Kıpçaklar,<br />

Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi, belgeler/eserler, araştırmalar,<br />

dil özellikleri.<br />

Kypchak Turkish in Armenian Scripts<br />

Abstract: This study comprises two main parts. In the first<br />

part, information is provided on the Armeno-Kipchak who<br />

lived in Western Ukraine (Kamenets-Podolsk and Lviv) in<br />

the 16th – 17th centuries; Kipchak documents which were<br />

written in the Armenian alphabet in the same geography and<br />

the research which was carried out on these documents. In the<br />

second part, in the context of these texts, typical phonological<br />

and morphological structures, syntax and lexical features of<br />

Kypchak Turkish with Armenian letters were examined. For a<br />

better understanding of the theme, the historical development<br />

process of the Kypchak Turkish was scrutinized.<br />

Key words: Kypchak, Armeno-Kypchaks, Kypchak Turkish<br />

in Armenian scripts documents, research, linguistic features.<br />

1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü 3. sınıf öğrencileri olarak<br />

hocam Talat Tekin’in Kırgızca dersinde Aytmatov’un ünlü eseri Camıyla’nın ilk sayfalarındaki<br />

o tasvirli satırları okurken ve Türkiye Türkçesine aktarmada bir hayli zorlanırken akademik<br />

hayatımın beni, Kıpçak dilinin bu modern sahasına sürükleyeceğinden habersizdim. Modern Türk<br />

yazı dilleri ve lehçelerinin too’lu grubunda yer alan Kırgızca üzerinde 1990’lı yıllarda Sovyetler<br />

Birliği’nin çözülmesiyle birlikte başlayan ve uzun yıllar devam eden meşguliyetim, 2000’li yıllarda<br />

tarihî Kıpçak eserlerine kaymaya başladı. Bu, asla Kırgızcayı terk ettiğim anlamına gelmemelidir;<br />

tam aksine, modern Kıpçak sahasına tarihsel perspektiften ve geniş bir açıdan bakma isteğimin<br />

*<br />

Prof. Dr. Gazi Üniversitesi. Edebiyat Fakültesi. Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü Öğretim üyesi.<br />

17


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

bir sonucu olarak düşünülmelidir. Ayrıca, hocam Ahmet B. Ercilasun’un modern Kıpçakçadaki<br />

pek çok dilbilimsel sorunun anlaşılmasında ve çözümünde Codex Cumanicus ile birlikte Ermeni<br />

harfli Kıpçakça belgelerin önemine değinmesi; Kıpçak sahasına, bu metinler ışığında tarihsel<br />

karşılaştırmalı bir yöntemle yaklaşmamda önemli rol oynamıştır.<br />

Bu metinlere duyduğum ilgi, 2002 yılının sıcak yaz günlerinde Konuralp Ercilasun ile<br />

birlikte Almatı Ermenistan Büyükelçiliğinin kapısında uzun bekleyişten sonra sahip olduğumuz<br />

Armenian-Qypchaq Psalter ile gittikçe artmaya başladı. Kitap, Aleksandr Garkavets/Eduard<br />

Khurshudian imzasını taşıyordu ve elçiliğin sponsorluğunda yayımlanmıştı. İkimiz de merakla<br />

Ermeni Kıpçakçasına ait bol metin içeren bu kitabı uzun uzun incelemiştik; Kıpçakçaya çevrilmiş<br />

olan bu Zebur metni, içerdiği zengin dil malzemesiyle oldukça ilgimizi çekmişti. Aleksandr Bey’in<br />

daha sonra bu kitapla birlikte diğer metin yayınlarını ve Urumlar ile ilgili çalışmalarını birkaç<br />

nüsha hâlinde Bişkek’teki adresime göndermesi, kitapları ulaşılmaz olmaktan kurtarmıştı.<br />

Macar bozkırında Kunsag (Kumanların ülkesi) adlı köyde dünyaya gelen; çok erken yaşlarda<br />

belki de etnik mensubiyetinden dolayı Kıpçakçaya ilgi duyan; Memluk Kıpçakçası, Harezm ve<br />

Çağatayca üzerindeki araştırmalarıyla tanınan ünlü Türkolog Andras Bodrogligeti, Türk dilinin bu<br />

tarihsel dönemleriyle nasıl ilgilenmeye başladığını anlatırken Eski Kıpçak sahasını, Türk dilinin en<br />

heyecanlı ve en semereli dönemi olarak değerlendirir. Bodrogligeti’nin bu düşüncelerine naçizane<br />

katılırken Memluk Kıpçak sahası eserleriyle birlikte Türk dilinin Latin harfleriyle kaleme alınmış ilk<br />

eseri olan ve Hristiyan misyonerlerce sözlü dilden istinsah edilen Codex Cumanicus ve Hristiyanlığın<br />

Gregoryen mezhebine mensup Ermeni-Kıpçaklardan kalan belgelerin, Türk/Kıpçak dili ve kültürünün<br />

mirası olarak Türkoloji çevrelerine hizmet edeceğine olan inancımı burada belirtmek isterim. Bu<br />

vesileyle, Ermeni-Kıpçak metinlerinden istifade etmemi sağlayan Aleksandr Nikolayeviç Garkavets’e<br />

en derin saygı ve şükranlarımı sunarım.<br />

1. Kıpçaklar ve Tarihî Kıpçak Türkçesi<br />

Kuman-Kıpçaklar, İslam kaynaklarında Kıpçak, Batı kaynaklarında genel<br />

olarak Cuman, Rus kaynaklarında ise Polovets etnonimiyle adlandırılmışlardır.<br />

Başlangıçta, birbirlerine oldukça yakın iki ayrı topluluk olan Kumanlar ve<br />

Kıpçaklar, 13. yüzyılda kurulan Kuman-Kıpçak federasyonunun ardından tek<br />

bir etnik grup hâline gelmiştir. 1<br />

Uygur dönemine ait Şine-Usu yazıtında Köktürkler için kullanılan ve<br />

tartışmalı olan Tür(k) (Kı)bçak ibaresi 2 bir kenarda tutulursa, İslam öncesi<br />

kaynaklarda Kuman ve Kıpçak etnonimlerine rastlanmaz. Kıpçak adı, ilk defa<br />

<strong>10</strong>77’de kaleme alınan Divanü Lügâti’t-Türk’te geçer. Kaşgarlı Mahmud’un,<br />

Divan’da Kıpçak adını Oğuzlarla birlikte sıkça zikretmesi, Kıpçakların, 11.<br />

yüzyıl Türk dünyasında önemli bir etno-lengüistik birlik olduğuna işaret<br />

etmektedir. 3<br />

Kuman-Kıpçaklar, tarih boyunca Avrasya, Doğu Avrupa ve Afrika’da<br />

çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. İslam dünyasında Deşt-i Kıpçak,<br />

Batı dünyasında Cumania/Comania 4 olarak adlandırılan bu bölge; Volga’dan<br />

Dinyeper’e hatta Balkanlara kadar uzanır. Kuman-Kıpçaklar; Batı Sibirya,<br />

Orta Asya, Güney Rusya, Doğu Avrupa, Macaristan ve Balkanlar’ın kuzeyi,<br />

1 Gumilöv 1999: <strong>10</strong>4.<br />

2 Kıpçak ve Sir etnik adlarının bu tarihten önceki kullanımı ile ilgili olarak bk. Klyashtorny/Sultanov 2003: 134.<br />

3 Kurat 1992: 69-75. .<br />

4 Togan 1981: 160; Kurat 1992: 69-99; Golden 2002: 225.<br />

18


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Kafkasya, Kuzeydoğu Afrika’yı da içine alan bu geniş coğrafyanın politik,<br />

ekonomik, kültürel hayatı ile etnogenezinde silinmez izler bırakmıştır. 5<br />

Kuman-Kıpçaklar, bu denli geniş bir coğrafyaya yayılmalarına karşın,<br />

kalıcı bir siyasî birlik kuramamış; bu nedenle ortak, standart ve sürdürülebilir bir<br />

yazı dili geleneği oluşturamamışlardır. Kaşgarlı Mahmud’un Kıpçakça ögelere<br />

yer verdiği Divanü Lügâti’t-Türk dışında, 14. yüzyılın hemen başında (1303)<br />

Alman ve İtalyan din adamları tarafından Hristiyanlık inancını yaymak amacıyla<br />

Kırım’da Latin harfleriyle istinsah edilen Codex Cumanicus, Karadeniz’in<br />

kuzeyindeki Kıpçaklardan derlenen bir eser olarak Kıpçakçayı en iyi temsil eden<br />

yazılı belgelerden biridir ve kültür tarihi açısından oldukça önemlidir. Kuman<br />

Külliyatı anlamına gelen bu eser, sadece sözlükten ibaret değildir; aynı zamanda<br />

Kıpçaklara ait filolojik ve folklorik malzeme içerir. İtalyan bölümünde, Latince-<br />

Farsça-Kumanca alfabetik ve tematik iki sözlük listesi ve Kuman (Kıpçak) diline<br />

ait bazı gramer kuralları yer alır. Alman bölümünde ise Kumanca-Almanca ve<br />

Kumanca-Latince iki karışık sözlük listesi, İncil’den çeviriler, bazı Katolik<br />

ilahilerinin Türkçe çevirileri ve ayrıca metinlerin Latince çevirileri bulunur. 6<br />

14.-15. yüzyıllarda Avrasya coğrafyasındaki Kıpçak hanlıklarından kalan<br />

yarlıklar, Harezm ve Altın Orda’da telif edilen birkaç dinî ve seküler metin,<br />

Karadeniz’in kuzey bozkırları ve Kuzey Kafkasya’dan Mısır ve Suriye’ye<br />

göç eden Kıpçakların dili üzerine, Arap filologlar tarafından yazılan sözlük<br />

ve gramerler başta olmak üzere (Halil bin Muhammed bin Yusuf el-Konevî<br />

tarafından yazılan Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî,<br />

Ebû Hayyân’ın eseri Kitâbu’l-İdrâk li-Lisâni’l-Etrâk, yazarı bilinmeyen Et-<br />

Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye, Cemâleddin Ebû Muhammed Abdullah<br />

et-Türkî’nin yazdığı Kitâbu Bulgatü’l-Müştâk Fî Lügati’t-Türk ve’l-Kıfçak, yine<br />

yazarı belli olmayan El-Kavânînü’l-Külliyye li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye ve<br />

Ed-Dürretü’l-Mudiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye) 7 edebi eserler (Seyfi-i Sarâyî’nin<br />

Gülistân Tercümesi) 8 fıkıh, askerlik, okçuluk, baytarlık konularında yazılmış<br />

bilimsel eserler (İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn, Kitâb fi’l-Fıkh bi-Lisâni’t-Türkî,<br />

Mukaddimetü’l-Gaznevi fi’l-İbâdât (Kitâb fi’l-Fıkh), Kitâb-ı Mukaddime-i<br />

Ebu’l-Leysi’s-Semerkandî, Münyetü’l-Guzât, Kitâb fî İlmi’n-Nüşşâb (Hulâsa),<br />

Kitâbu’l-Hayl, Baytaratu’l-Vâzıh) 9 İslamî döneme ait diğer Kıpçakça belgelerdir;<br />

ancak bu belgeler, Oğuzlar ve Kıpçakların uzun yıllar birlikte yaşamalarının bir<br />

sonucu olarak genellikle Oğuzca/Kıpçakça karışık dillidir. Bunların arasında<br />

özellikle Et-tuhfetü’z-zekiyye fi’l-lügati’t-Türkiyye’de Kıpçakça kaydıyla verilen<br />

ögelerin gerçekten Kıpçakça olduğu çoğu zaman tartışmalıdır. Memluk sahasında<br />

5 Golden 2006: 16-29; Rásonyi 1971: 146-147; 150-151.<br />

6 Grønbech 1936, 1942; Drimba 2000.<br />

7 Caferoğlu 1931; Atalay 1945; Ermers 1999; Özyetgin 2001.<br />

8 Karamanlıoğlu 1989.<br />

9 Ercilasun 2008: 382-398.<br />

19


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

yazılan eserlerin genellikle Karahanlı, Harezm-Altın Orda ve bu yazı dillerinden<br />

gelişen Çağataycanın dil özelliklerini yansıttığı görülür. Ses ve biçime dayalı<br />

bazı farklılıklardan dolayı bu alanın Kıpçak olarak adlandırılması, Memluk<br />

dönemi eserlerinin yazıldığı muhitle ve dönemin gramercilerinin zaman zaman<br />

kullandığı Kıpçak terimiyle ilgili olmalıdır. Bu noktadan hareketle, 14. yüzyılın<br />

ilk yıllarında Kırım’da sözlü dilden derlenen Codex Cumanicus ve Hristiyanlığın<br />

Gregoryen mezhebine mensup Ermeni-Kıpçakların 16.-17. yüzyıllarda batı<br />

Ukrayna’da meydana getirdikleri kronikler, dinî ve hukukî belgeler ise, asıl<br />

Kıpçak dilini temsil eden metinlerdir, diyebiliriz. <strong>10</strong><br />

Kıpçak adı altında toplanan ve Müslümanlık, Musevilik, Hristiyanlık<br />

gibi farklı dinlere mensup olan Türk halklarının dilleri, dinî terminoloji ve söz<br />

dizimindeki küçük farklılıklar dışında, birbirine oldukça yakındır.<br />

2. Ermeni-Kıpçaklar<br />

Ermeni Bagratlı Devleti’nin 11. yüzyılda (<strong>10</strong>64) yıkılmasıyla 11 Ermeniler,<br />

Kafkasya’nın kuzeyine göç etmeye başlamışlar ve Kırım’a yerleşmişlerdir. 13.<br />

yüzyılın ilk yarısında (1239) Moğol ordularının, Ani şehrini ele geçirmesi,<br />

Ermenilerin aynı bölgeye büyük göçünü hazırlayan bir başka siyasî olaydır.<br />

Bu olayların sonucunda Ermeniler, önce Karadeniz’in kuzeyine ve oradan<br />

da batıya doğru gitmişlerdir. Kırım, daha sonraki dönemlerde, özellikle Altın<br />

Orda idaresinde bulunan bölgelerden de Ermeni göçleri almış; 13. yüzyılda bu<br />

bölgede büyük bir Ermeni kolonisi oluşmuştur. Kırım’ın, dönemin yazarları<br />

tarafından Armenia Maritima (Ermeni Denizi) ya da Armenia Magna (Ermeni<br />

adası) olarak adlandırılması, bu dönemde Kırım’a göç eden Ermeni nüfusunun<br />

yoğunluğunu açıkça ortaya koymaktadır. 11. yüzyılda başladığı tahmin edilen<br />

Kıpçak-Ermeni teması, 13.-14. yüzyıllarda Kırım’da ortak konuşma ve din dili<br />

oluşturacak derecede gelişmiştir. 14. yüzyılın sonlarında Timur’un akınlarıyla,<br />

aynı yönde göçler devam etmiş; başta Kefe ve Sudak olmak üzere Karasubazar,<br />

Gözleve, Akmescit (Simferopol), İnkerman (Sevastopol), Solhat, Ermenilerin<br />

yerleştiği yerler olmuştur. 12<br />

15. yüzyılın ikinci yarısında Kırım’daki Ermeniler, 35-40 bin civarında<br />

bir nüfusa ulaşmışlardır. 14.-15. yüzyıllarda daha da gelişen komşuluk ve ticaret<br />

ilişkisiyle Kıpçak dili, Ermeniler tarafından sözlü dil ve kilise dili olarak iyice<br />

<strong>10</strong> Atalay 1945; Deny 1957: <strong>10</strong>; Ercilasun 2008: 382-383. 11. yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar devam eden Orta<br />

Asya İslamî Türk yazı dili, Karahanlı (Hakaniye), Harezm-Altın Orda ve Çağatay dönemi eserleriyle temsil edilir.<br />

Çağatayca (Doğu Türkçesi), yazı dili, devlet ve hatta diplomasi dili olarak Orta Asya coğrafyasıyla birlikte Avrupa<br />

Rusyasında yaşayan ve Oğuzca (Batı Türkçesi) konuşurları dışında kalan Müslüman Türk toplulukları tarafından 20.<br />

yüzyılın başlarına kadar kullanılmıştır. bk. Eckmann 1996a: 67-69; Eckmann 1996b: 74-82.<br />

11 bk. Grousset 2005: 598-621.<br />

12 Lewicki/Kohnowa 1957: 157-158; Deny 1957: 7-9; Pritsak 1979: 131.<br />

20


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

benimsenmiştir. Yine bu yüzyılın başlarında Ermeni-Kıpçak kolonisi, ayrıca,<br />

Kiev, Lutsk, Vladimir ve Romanya’nın Suceava şehrine de yerleşmişlerdir. Bu<br />

koloninin batı Ukrayna’da (Polonya) ilk ortaya çıkışı ise, yaklaşık olarak 14.<br />

yüzyıl Altın Orda dönemine rastlar. 14. yüzyılın sonunda Kamenets-Podolsk’taki<br />

Ermeni-Kıpçak kolonisinin büyüklüğü, Aziz Nigola Ermeni Gregoryen<br />

kilisesinden de anlaşılmaktadır. Kilisenin tabelasında 1398’de İstanbul<br />

Ermenilerinden Xutlubey oğlu Sinan tarafından finanse edildiği yazılmıştır.<br />

15. yüzyılın son çeyreğinde (1475) Kefe’nin Osmanlılar tarafından fethiyle<br />

bu topluluk, bugünkü Ukrayna’nın Kamenets-Podolsk ve Lviv bölgelerine<br />

yerleşmiş ve bu coğrafyada büyük bir koloni oluşturmuştur.<br />

Lviv’deki koloninin ilk ortaya çıkışının, şehrin kuruluş yıllarına tesadüf<br />

ettiği belirtilmektedir. 13 Ermeni-Kıpçaklar; Kamenets ve Lviv şehirlerinde zanaat<br />

ve eğitim kurumları da tesis etmişler; özellikle zanaatte çok ilerlemişlerdir.<br />

Genellikle kumaş, keçe ve deri işçiliği; kuyumculuk ve kasaplıkla uğraşmışlardır.<br />

1407 yılına ait vergi kayıtlarına göre Lviv Ermeni-Kıpçaklarının % 80’inin<br />

zanaatkârlardan oluştuğu kaydedilmektedir. Bu koloni, ticaretle de uğraşmış;<br />

İstanbul, Edirne, Kefe, Kilikya, Akkerman, Lviv, Krakov, Yaroslav, Lutsk,<br />

Smolensk (Rusya), Ermeni-Kıpçakların ticaret yaptıkları önemli merkezler<br />

hâline gelmiştir. Kıpçakçaya yakın Kırım Tatarcası ve Türk dilini de bildikleri için<br />

diplomatik hizmetlerde de bulunmuşlardır. Ukrayna’daki Ermeni-Kıpçakların<br />

muhbirlik yapmaları, askerî operasyonlara katılmaları, kısacası bölgenin sosyal<br />

ve kültürel hayatındaki rolleri, incelenmesi gereken hususlardır. 14<br />

Ukrayna’daki Ermeni mahkemesinde Mhitar Goş tarafından Ermenice<br />

olarak yazılan, 1518-1519 yıllarında Polonya Kralının isteğiyle önce Latinceye,<br />

daha sonra Lehçeye ve 1523’te Kıpçakçaya çevrilen Armyanskiy sudebnik adlı<br />

kitabın Kıpçak versiyonu (Töre Bitigi) esas alınmıştır. Lviv’deki bu mahkeme<br />

dışında, 1444 ila 1734 yılları arasında dinî işlere, evlenme ve miras gibi<br />

hususlara bakan ve piskopos tarafından yönetilen dinî bir mahkeme de faaliyet<br />

göstermiştir. 15<br />

Ermeni-Kıpçakların kökeni ile ilgili olarak iki ayrı görüş mevcuttur:<br />

Bir görüşe göre; Ermenistan’da yaşadıkları sırada Kıpçaklarla sıkı bir<br />

ilişki içinde olan Ermeniler, özellikle 13.-14. yüzyıllarda büyük bir topluluk<br />

hâline geldikleri Kırım, Solhat ve Sudak’ta Kıpçaklarla temaslarını devam<br />

ettirmişlerdir. Bu üç şehir, özellikle Sudak; Rusya, Bizans ve Memluk devletinin<br />

önemli ticaret merkezi hâline gelmiştir. Ermeni göçmenler, bu bölgelerde büyük<br />

bir nüfusa sahip olan Kıpçaklardan Kuman (Kıpçak) dilini öğrenmişlerdir.<br />

13 Deny 1957: 7-17; Daşkeviç 1981: 85; Garkavets/Khurshudian 2001: 586-589; Garkavets 2002: 6-7. 15.-19.<br />

yüzyıllardaki kaynaklar doğrultusunda Ukrayna’daki Ermeni kolonileri ile ilgili bk. Daşkeviç 1962.<br />

14 Garkavets/Khurshudian 2001: 588-592; Garkavets 2002: 9-<strong>10</strong>.<br />

15 Lewicki/Kohnowa 1957: 165; Garkavets/Khurshudian 2001: 590; Garkavets 2002: 8.<br />

21


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

<strong>Dil</strong>lerini Lehçe ve Ukrancadan ayırmak için Tatarça ve bizim til tabirini<br />

kullanmışlardır. 16<br />

Daşkeviç, Altın Orda döneminden önce Kırım’daki Kıpçakların Ortodoks<br />

Urumlar, Gregoryen Kıpçaklar, Musevi Karaylar ve Müslüman Kıpçaklar<br />

olmak üzere dört gruptan oluştuğunu belirtir ve 16.-17. yüzyıl yazarlarından<br />

Fransız misyoner Gallifotskiy, İtalyan din adamı Antonia Maria Gratsini (1537-<br />

1611), Polonyalı tarihçi Martin Kromer (1512-1589), Alman Yogan Alnpeh’in<br />

gözlemlerine yer vererek Karadeniz’in kuzeyindeki Hristiyan toplulukların;<br />

özellikle Katolikler, Yunanlılar, Gotlar, Avarlar, Ruslar, Çerkesler, Kumuklar<br />

ve yerli Ermenilerin Kıpçakça konuştuklarını; Ermenilerin kendi dilleriyle<br />

birlikte Lehçeyi ve Ukrancayı da bildiklerini; ancak ibadetlerinde Kıpçak dilini<br />

kullandıklarını; Kamenets-Podolsk ve Lviv’deki bütün belgelerin Kıpçakça<br />

yazıldığını kaydeder. 17<br />

Koptaş, Türkiye’deki Ermeni Harfli Türkçenin Türkçe konuşan ve<br />

Ermeniceyi hiç bilmeyen ya da çok az bilen Hristiyanlık inancına mensup<br />

Ermenilerin, alfabe aracılığıyla kendi kültürlerini koruma ve kimlik aidiyetini<br />

sürdürme, Ermeni nüfusla yazı yoluyla iletişim kurma çabalarının bir sonucu<br />

olarak geliştiğini bildirirken Ermeni Harfli Kıpçakçanın da aynı şartlarda ortaya<br />

çıktığını belirtir. 18<br />

Aleksander Garkavets, Ermenistan coğrafyasında başlayan Kıpçak-<br />

Ermeni ilişkisinin, Ermenilerin göç ettiği Don, Kırım ve Bessarabya’da<br />

da devam ettiğini; Ermenilerin, Kıpçaklarla komşuluk ve ticaret ilişkisiyle<br />

Kıpçak dilini öğrendiklerini; Kıpçakçayı kilise dili hâline getirdiklerini; diğer<br />

taraftan Kıpçakların da Ermeni Gregoryen Hıristiyanlığını kabul ettiklerinin<br />

epigrafi verileriyle belgelendiğini ifade etmektedir. G. Alişan, R. Açaryan<br />

ve E. Hurşudyan tarafından yapılan incelemelerde Ermenistan’ın Şiraksk<br />

(Shirak) bölgesindeki Artiksk ilçesine bağlı Ariç köyünün daha önce Kipçag<br />

adını taşıması; 12. yüzyılda bu köyde, Xpçaxavank (Kıpçak manastırı) adını<br />

taşıyan ve bugüne kadar korunmuş olan bir manastırın ortaya çıkması, bu tezi<br />

kuvvetlendirmektedir. 19<br />

Ünlü Türkolog Sir Gerard Clauson, Kıpçakların, bilinmeyen bir zamanda<br />

Ermeni Gregoryen dinini kabul ettiklerini ve dillerini ise din gereği Ermeni<br />

harfleriyle kaydettiklerini belirtir. <strong>Dil</strong>in temel söz varlığı ve biçim bilgisinin<br />

Kıpçakça olduğuna dikkat çekerek Slav kökenli (Lehçe ve Ukranca) kelimelerin<br />

ve Ermenice söz varlığının, Kıpçakçaya göre daha az olduğunu ifade eder. Ona<br />

göre; Kıpçak konuşurlarının Ermeniler olması durumunda temel söz varlığının<br />

16 Deny 1957: 9; Lewicki/Kohnowa 1957: 154; Clauson 1971: 7; Pritsak 1979: 131; Greinfenhorst 1996: 13.<br />

17 Daşkeviç 1981: 79-82; 1983: 95-96; 2001: 363.<br />

18 Pamukciyan 2002: XI.<br />

19 Garkavets/Khurshudian 2001: 587; Garkavets 2002: 7.<br />

22


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Kıpçakça yerine Ermenice olması beklenirdi. 20<br />

Bu görüşler doğrultusunda şunlar söylenebilir: En geç 13. yüzyılda<br />

başlayan Kıpçak-Ermeni teması, 14. yüzyılda Kırım’da komşuluk ve ticaret<br />

ilişkisiyle daha da gelişmiştir. Kıpçak dili, 14. yüzyılın sonlarında bu coğrafyada<br />

Ermenilerin büyük bir bölümü tarafından konuşma dili olarak benimsenmiş;<br />

Osmanlı Devleti ve Devletin himayesinde bulunan ülkeler ile ticareti büyük<br />

ölçüde kolaylaştırıcı rol oynamıştır. Bu ilişkilerle Ermenilerin büyük bir<br />

bölümü, Türkçe konuşuru hâline gelirken bir bölüm Kıpçak konuşuru da Ermeni<br />

kilisesine intisap etmiştir. Böylece karmaşık bir etnik-dinsel grup meydana<br />

gelmiştir. 13. yüzyıldan 15. yüzyılın sonlarına değin konuşma dili ve din dili<br />

olarak varlığını sürdüren Ermeni Kıpçakçası, 16.-17. yüzyıllar arasında batı<br />

Ukrayna’da (Kamenets-Podolsk ve Lviv) önemli yazılı belgeler bırakacak<br />

düzeye ulaşmıştır. 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren işlevini yitiren bu dil,<br />

Mısır ve Suriye Kıpçakçası gibi unutulmaya yüz tutmuş; konuşurları da Slav<br />

halklarıyla (Leh ve Ukran) karışarak tarih sahnesinden çekilmiştir. Ermeni-<br />

Kıpçaklar ve Ermeni Kıpçak dili, diller ve dinlerin ortak yaşamına ilişkin ilgi<br />

çekici bir örnektir, diyebiliriz.<br />

3. Ermeni Harfli Kıpçakça<br />

Ermeni Harfli Kıpçakçanın tarihî gelişimi, üç evreden oluşur: 21<br />

1. Sözlü dil dönemi (13. yüzyılın sonu-15. yüzyıl).<br />

2. Yazı dili dönemi (16. yüzyıl-17. yüzyılın ilk yarısı. 1524-1669)<br />

3. <strong>Dil</strong>in kaybolduğu dönem (18. yüzyılın ikinci yarısı).<br />

Ermeni-Kıpçak kolonisinin; koloni içi evlilik şartı koymasına rağmen<br />

çevre halklarla yapılan evlilikler, zamanla dilin kaybolmasına sebep olmuştur.<br />

Lehleşme ve Latinleşme süreci yıllarca devam etmiş; 18. yüzyılın ortaları ve 19.<br />

yüzyılın başlarında bazı koloniler, tamamen asimile olmuştur. İç ve dış politik<br />

olaylarla artan göç dalgaları ve asimilasyonla dil, yok olmaya yüz tutmuş; yerini<br />

Slav dillerine (Ukranca, Rusça ve Lehçe) bırakmıştır. 22<br />

16.-17. yüzyıllarda batı Ukrayna’da yazı dili olarak kullanılan ve en parlak<br />

dönemini yaşayan Ermeni Harfli Kıpçakça, Batılı ve Sovyet Türkologların<br />

araştırmalarında Arméno-Coman, Armenisch-Kiptschakisch, Armeno-Qïpchaq,<br />

Armenian Qıpchaq, Armyano-kıpçakskiy yazık, Armyano-polovetskiy yazık<br />

olarak geçer. Pritsak’ın Armenisch-Kiptschakisch yazısının (1959), M. Akalın<br />

tarafından Türkiye Türkçesine yapılan çevirisiyle birlikte (1979) 23 bu dil,<br />

20 Clauson 1971: 8-9.<br />

21 Daşkeviç 1983: 92, <strong>10</strong>1.<br />

22 Daşkeviç 1983: <strong>10</strong>3-<strong>10</strong>4; Daşkeviç 2001: 362; Garkavets/Khurshudian 2001: 586.<br />

23 Pritsak 1959: 74-87; Pritsak 1979: 131-140.<br />

23


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

Türkiye Türkolojisinde Ermeni Kıpçakçası olarak benimsenmiştir; ancak,<br />

Anadolu sahasında yazılan Ermeni harfli Türkçe eserler, Ermeni Harfli Türkçe<br />

olarak ifade edilmiştir. 24<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça, metinlerde Xıpçaχ tili, bizim til ve Tatarça 25<br />

olarak adlandırılmıştır. <strong>Dil</strong>lerini Ukranca ve Lehçeden ayırmak için böyle bir<br />

tercih yapmışlar; Tatar terimini ise, muhtemelen Karadeniz’in kuzey kıyılarına<br />

yerleşip bu Kıpçak Türk diyalektine yaklaştıklarında ödünç almışlardır. 26<br />

Armyanskiy sudebnik (Ermeni Kanun Kodu) adlı kitabın Kıpçakça versiyonu<br />

olan Töre Bitigi (Kanun Kodu) adlı eserin ilk bölümlerinde bizim til ile<br />

kastedilen açık ve net olarak Kıpçak dilidir. Kitapta Ermeni tili (TB, 75) ve<br />

Ermeniçä (TB, 166, 197) terimlerinin kullanılması, bizim til’in Ermeni dilinden<br />

farklı olduğunu açıkça göstermektedir: 27 Tilinden ermeniniŋ latingä çıχargandır,<br />

latindän pol’skiygä, a pol’skidän bizim tilgä, χaysı ki başlanıyır bu sözlär bilä. “<br />

Ermeni dilinden Latinceye çevrilmiştir. Latinceden Lehçeye ve Lehçeden bizim<br />

dile. İşte (kitap), bu sözler ile başlar.” (TB, 74). Tatarça ise Töre Bitigi’nde iki<br />

yerde geçer: Ne türlü ki bu bitiktä yazılıptır, eki türlü til bilä, nemiççä da tatarça.<br />

“Bu kitapta ne yazılmışsa iki dil ile yazılmıştır: Lehçe ve Tatarça” (TB, 166).<br />

Da andan soŋra ne türlü özgä millätniŋ säbäplärindän boldu, alay χanlıχtan<br />

buyruχ, ki törälärni ermeniçädän tatarçaga köçürüldi, da andan soŋra latingä.<br />

“Ve ondan sonra hangi milletler sebep oldu, böylece Kralın buyruğuyla töreleri<br />

Ermeniceden Tatarcaya çevrildi ve ondan sonra Latinceye.” (TB, 197).<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça, Lehçe ve Ukranca, ayrıca Ermenice kelimeler<br />

içermesine rağmen temel söz varlığı ve biçimbilgisi bakımından Kıpçakçadır.<br />

Deny ve Kowalski; Ermeni Kıpçakçasının, Codex Cumanicus’un diline, Kırım<br />

Tatarcasına, Urum Kıpçak diyalektleri 28 ile batı Kıpçak dilleriyle (özellikle<br />

Kumukça ve Karaycanın Trakay diyalekti) 29 benzerliğine temas etmişler; ancak<br />

bu yakınlığın, fazla önemsenmediğine de dikkat çekmişlerdir. Bu dil, Karaycadan<br />

sadece dinî terminoloji bakımından ayrılır. Karaycadaki dinî terimler İbranice;<br />

Ermeni Kıpçakçasındaki terimler ise Ermenicedir. Buna rağmen, Ermenice<br />

kelimelerin sayısı, Slavca (Lehçe ve Ukranca) kelimelerden daha az yekûn<br />

tutar. 30<br />

Ermeni Kıpçakçası metinlerinden ilk defa 1912 yılında Avusturyalı<br />

Türkolog Friedrich von Kraelitz-Greifenhorst (1876-1932) 31 söz etmiştir. Bu<br />

24 Pamukciyan 2002: XII.<br />

25 Codex Cumanicus’un dili de eserde Tatarça ve Tatar til olarak geçer. bk. Gronbech 1936.<br />

26 Deny 1957: 9; Garkavets 1988: 114; Garkavets /Khurshudian 2001: 594.<br />

27 Lewicki/Kohnowa 1957: 159.<br />

28 Muratov 1997: 450-455; Garkavets 1999; Garkavets 2000.<br />

29 Kowalski 1929; Musayev 1964: 71.<br />

30 Clauson 1971: 8-9; Garkavets 1979: 1; Garkavets 1999: 13; Garkavets/Khurshudian 2001: 586-587.<br />

31 Kraelitz-Greifenhorst 1912: 307-324. Kraelitz-Greifenhorst ile ilgili ayrıca bk. Eren 1998: 200-201.<br />

24


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

metinlerle daha sonra Ukrayna Bilimler Akademisi ilgilenmiştir. Akademi üyesi<br />

olan Ukraynalı Türkolog Agatangel Efimoviç Krımskiy (1871-1942) 32 Türki<br />

ix movi ta literaturı (Türkler: Onların <strong>Dil</strong>leri ve Edebiyatları) adlı eser ile bu<br />

metinleri daha ayrıntılı bir şekilde bilim dünyasına tanıtmış ve bu topluluğu<br />

Türk olarak kabûl etmiştir<br />

Kıpçak akrabaları olan bir ailede dünyaya gelen ve Garkavets’e göre<br />

Kıpçak olan Krımskiy, Ermeni-Kıpçaklar tarafından yazılan metinler üzerinde<br />

1894’te çalışmaya başlamış; Krımskiy’den sonra öğrencisi Timofey İvanoviç<br />

Grunin bu metinlerle ilgilenmiştir. Bu metinler üzerindeki ayrıntılı çalışmalar,<br />

1960-1980’li yıllarda Jean Deny, 33 Lewicki/Kohnowa, 34 Grunin, 35 Omeljan<br />

Pritsak, 36 Edmond Schütz, 37 Sir Gerard Clauson, 38 Yaroslav Daşkeviç, 39 Edward<br />

Tryjarski, 40 Aleksandr Garkavets 41 ile devam etmiştir. Konuyla ilgili en fazla<br />

metin neşri, 2000’li yıllarda Garkavets tarafından yapılmıştır. Türkiye’de ise<br />

Nadejda Chirli 42 Algış Bitigi adlı dua kitabı üzerinde çalışmıştır. Ayrıca, Hülya<br />

Kasapoğlu Çengel 43 , Mehmet Kutalmış 44 ve Chirli 45 ’nin Ermeni harfli Kıpçak<br />

dil malzemesi üzerine hazırladıkları araştırma/inceleme yazıları bulunmaktadır.<br />

4. Ermeni Harfli Kıpçakça Eserler ve Araştırmaları<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça belgeler, çeşitli sayılabilecek bir koleksiyondan<br />

oluşur. Bu eserler, konularına göre şu şekilde tasnif edilmiştir: 46<br />

1. Kronikler<br />

2. Hukuk belgeleri ve mahkeme tutanakları<br />

3. Dinî eserler<br />

4. Filolojik eserler<br />

5. Edebî eserler<br />

6. Doğa bilimleriyle ilgili eserler.<br />

Hukuk belgeleri ve mahkeme tutanaklarını, dua kitaplarını, Zeburları,<br />

32 Krımskiy ile ilgili bk. Eren 1998: 202.<br />

33 Deny 1957.<br />

34 Lewicki/Kohnowa 1957: 153-300.<br />

35 Grunin 1967.<br />

36 Pritsak 1959: 74-87; 1979: 131-140.<br />

37 Schütz 1961: 123-130; 1962: 291-309; 1968; 1998 (Yazarın alanla ilgili makalelerinin kitaplaştırılmış hâlidir).<br />

38 Clauson 1971: 7-14.<br />

39 Daşkeviç 2001 (Daşkeviç’in yazılarının kitap olarak basılmış hâlidir).<br />

40 Tryjarski 1968-1972.<br />

41 Garkavets 1979; 1987; 1988; Garkavets/Khurshudian 2001; Garkavets 2002; Garkavets/Sapargaliyev 2003.<br />

42 Chirli 2005.<br />

43 Kasapoğlu Çengel 2007: 77-96; 2009: 165-181.<br />

44 Kutalmış 2004a: 133-141; 2004b: 35-43.<br />

45 Chirli 2009: 75-90.<br />

46 Garkavets/Khurshudian 2001: 585-601.<br />

25


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

azizlerin hayat hikâyesini, vaazları, Aziz Paul’un mektuplarını, kronikleri,<br />

filolojik eserleri içeren koleksiyon, şu kütüphanelerde muhafaza edilmektedir:<br />

Viyana Mekhitarist Manastırı (Vienna Mechitarist Monastery); Viyana Millî<br />

Kütüphanesi (Vienna National Library); Venedik Mekhitarist Kütüphanesi<br />

(Venice Mechitarist Library); Paris Millî Kütüphanesi (Paris Bibliotheque<br />

Nationale); Wroclaw Ossolineum Kütüphanesi (Wroclaw Ossolineum<br />

Library); Krakow Chartorysky Müzesi (Krakow Chartorysky Museum); Erivan<br />

Kütüphanesi (Yerevan Matenadaran); Leiden Üniversite Kütüphanesi (Leiden<br />

University Library).<br />

Ermeni-Kıpçakça metinlerin içerikleri şu şekildedir: Kiev’de 28 hukuk<br />

defteri; Lviv’de 1 sözlük ve 26 müstakil doküman; Erivan’da dil ile ilgili ve<br />

kiliseye ait 9 el yazması; St. Petersburg’da 1 sözlük, velilerin hayatına ait 1 kitap ve<br />

1 Zebur; Viyana’da 3 sözlük, Hristiyanlık ve mahkeme ile ilgili 13 hukuk defteri,<br />

mahkeme defterleri, Zeburlar, dua kitapları, Vartabed Anton’un 3 vaaz kitabı;<br />

Venedik’te <strong>10</strong> el yazması: Zeburlar, dua kitapları, kronikler, mahkeme defterleri;<br />

Krakow, Varşova ve Wroclaw’da 11 el yazması: 1 Zebur, 1 dua kitabı, 1528-<br />

1604 yıllarına ait bir mahkeme tutanağı); Paris’te 4 el yazması: Zebur, mahkeme<br />

tutanağı, takvim, 1 kronik ve bilge Hikar hakkında menkıbeler; Leiden’de 1 basma<br />

dua kitabı: 1618’de muhtemelen Türkçe olarak basılmış ilk kitap.<br />

4.1. Kronikler: Günümüze kadar 3 kronik tespit edilmiştir: Kamenets<br />

vakayinamesi, Venedik vakayinamesi, Polonya vakayinamesi.<br />

4.1.1. Kamenets vakayinamesi: Kamenets’te Ermeni aristokratlarından<br />

olan Agop tarafından 1582-1621 yılları arasında Ermenice ve Kıpçakça olarak<br />

yazılmış ve daha sonra kardeşi Aksent der Krikor (Gregoire) tarafından redaksiyon<br />

ve eklemeler yapılarak 1650-1652 yıllarında tamamlanmıştır. Bu vakayinamede<br />

Kamenets-Podolsk’ta 1430-1652 yılları arasında geçen olaylar anlatılmaktadır.<br />

Kıpçakça bölümde 1620-1621 Hotin Savaşına (Osmanlı-Lehistan Savaşı) da yer<br />

verilir. Vakayinamenin ilk Kıpçakça kaydı, 1611’de Kamenets Ermeni topluluğunun<br />

başkanlık seçimine, son kayıt ise Kefe doğumlu Vartabed Mesrob’un ölümüne aittir.<br />

Vakayinamenin iki nüshası mevcuttur: Paris ve Venedik nüshası.<br />

Paris nüshası, kısa olan nüshadır. Paris Millî Kütüphanesin’de (Paris<br />

Bibliotheque Nationale) 194 numarada kayıtlıdır. Bu nüshanın Kıpçakça bölümü,<br />

J. Deny tarafından L’arméno-coman et les “Ephémérides” de Kamieniec (1604-<br />

1613) adıyla giriş, Kamenets kroniğinin transkripsiyonlu metni, Fransızca<br />

çevirisi ve sözlük ile birlikte 1957’de yayımlanır. 47 Deny’in Fransızca girişi<br />

konuyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler içermesi bakımından dikkate değerdir.<br />

Giriş, 11 bölümden oluşmaktadır: Ermeni göçleri ve Kuman dili, Kamenets-<br />

47 Deny, Jean 1957. L’armeno-Coman Et Les “Ephemerides” De Kamieniec (1604-1613). Wiesbaden: Otto<br />

Harrassowitz. 96 p.<br />

26


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Podolsk Ermeni kolonisi, Kamenets Ermenilerinin dokunulmazlıkları ve<br />

Magdeburg hakkı, Ermeni kodu, Kodun Ermeni-Kumancasına çevirisi nasıl<br />

yapılmıştır Kamenets Ermeni kolonisinin arşivi, din konusu, Ermeni-Kuman<br />

metinleri, Kamenets kroniğinin dil özellikleri, Söz varlığı, Ermeni Kumancasında<br />

Kamenets Ermeni kolonisinin kronikleri (ephemerides) 1604-1613.<br />

Bu uzun girişte, Ermenilerin Bagratlı’dan Kırım’a, Rusya’ya ve<br />

Ukrayna’ya uzanan göçleri ile Ermeni-Kuman temasına yer verilir. Kıpçak yerine<br />

Kuman etnonimini tercih eden Deny, Deşt-i Kıpçak’ın Altın Orda topraklarını<br />

ifade ettiğini ve bu bölgeden göç eden Memluk Kıpçaklarının Kıpçak adını<br />

coğrafî anlamda kullandıklarını belirtir. Ona göre; Memluk coğrafyasında<br />

Arap dilbilimciler tarafından yazılan sözlük ve gramerler, Kuman dilini tam<br />

olarak yansıtmaz ve gramercilerin söz varlığında yaptıkları Türkmen ve Kıpçak<br />

ayrımı, sistematik ve pratik değildir. Arap kaynaklı belgeler, Kıpçakça; Codex<br />

Cumanicus’un dili, Kumanca; Ermeni harfli metinler, Ermeni Kumancası;<br />

Karay metinleri ise İbrani Kumancası olarak adlandırılmalıdır. Kıpçak genel<br />

bir adlandırmadır, Kumanca ise bu dil grubunun bir lehçesidir. Deny, ayrıca,<br />

Kamenets’te yaşayan Lehler, Rutenler 48 ve Ermeni-Kıpçakların haklarından ve<br />

o dönemde her üç topluluğun üç ayrı belediye başkanıyla (Leh. voyt) temsil<br />

edildiğinden bahseder. Bunlardan başka Kıpçakça Töre Bitigi’nin proto-tipi<br />

olan Armyanskiy sudebnik ve Kiev Devlet Arşivi’ndeki yazmalardan söz edilir.<br />

Ukrayna Bilimler Akademisi’nin, özellikle Krımskiy ve öğrencisi Grunin’in<br />

çalışmalarına yer verilir. Ermeni-Kıpçakların dinî mensubiyetlerinden (Ermeni<br />

Gregoryen mezhebi) ve 14. yüzyılın sonlarında Kamenets’te faaliyet gösteren<br />

Aziz Nigola Kilisesi’nden söz edilir. Kilisenin, İstanbul Ermenilerinden Xutlubey<br />

oğlu Sinan tarafından 1389’da yaptırıldığı ifade edilir. Daha sonra 1957’ye<br />

kadar bilinen Ermeni-Kıpçak metinlerinin hangi kütüphanelerde bulunduğuna<br />

dair bilgi verilir. <strong>Dil</strong> özellikleri bölümünde; Kamenets kroniği metni esasında<br />

transkripsiyon, fonetik, şahıs zamirleri, isim çekimi, fiil çekimi, söz dizimi gibi<br />

özellikler üzerinde durulmuştur.<br />

Venedik nüshası ise, tam olan nüshadır. Venedik’te Ermeni Mekhitarist<br />

Kütüphanesi’nde (Venice Mechitarist Library) bulunmaktadır. Venedik<br />

nüshasının tam metni Ermeni harfleriyle 1896 yılında G. Alişan tarafından<br />

yayımlanmıştır. 49 Bu yayında Kıpçakça bölüm, 68-1<strong>10</strong>. sayfalar arasında yer<br />

alır. Kamenets vakayinamesinin Venedik nüshasıyla ilgili ayrıntılı neşriyat E.<br />

Schütz’e aittir. 1968’de An Armeno-Kipchak Chronicle on the Polish-Turkish<br />

Wars in 1620-1621 başlıklı yayında Hotin Savaşı’nın tarihsel arka planı ve Lehçe<br />

48 Rutenler, eskiden Leh veya Macar hâkimiyetinde bulunan, bugün ise Ukrayna’ya bağlı olan Bukovina ve Galiçya<br />

bölgelerinde yaşamış bir doğu Slav halkıdır. Ortodoks ve Katolik inançlarını benimsemişlerdir. <strong>Dil</strong>leri, Rusça ve<br />

Ukrancanın atası olan Rutence idi. Bu Slav kavmi, zamanla Ukrainlerle karışıp kaybolmuştur.<br />

49 Alişan 1896.<br />

27


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

tarihî kaynaklar, Kamenets kroniği ve diğer Ermenice tarihî kaynaklar başlıklı<br />

bölümlerden sonra Kamenets kroniğinin transkripsiyonlu metni ve İngilizceye<br />

çevirisi yer alır. Notlar, metnin dil özellikleri, sözlük, indeks ve metnin Ermeni<br />

harfli tıpkıbasımı kitabın diğer bölümleridir. 50 Ayrıca, 1969’da aynı metnin<br />

transliterasyonlu yayını, S. Vásáry’e aittir.<br />

4.1.2. Polonya ve Venedik vakayinameleri: İki kronik de Paris’te Millî<br />

Kütüphane’de (Paris Bibliotheque Nationale) bulunmaktadır. 194 nolu yazmanın<br />

60-65. sayfalarında yer alır. Her ikisi de Alişan tarafından 1896’da yayımlanmıştır.<br />

Venedik kroniğinin fragmanlarını Deny, aynı çalışmasında yayımlamıştır. 51 Polonya<br />

kroniği, Daşkeviç ve Tryjarski tarafından 1981’de yeniden yayımlanmıştır. 52<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça ile yazılmış olan bu iki vakayiname çok kısadır; İsa’nın<br />

doğumundan 1537’ye kadar geçen olaylar anlatılır.<br />

4.2. Mahkeme tutanakları ve hukuk belgeleri<br />

Batı Ukrayna Ermeni-Kıpçak cemaatinin hukukla ilgili işlemlerini<br />

gösteren pek çok belge bulunmaktadır. Bu belgelerin en önemlileri, Kiev<br />

Devlet Arşivi’nde bulunan mahkeme tutanakları ve Wroclaw, Paris ve Viyana<br />

kütüphanelerinde muhafaza edilen Töre Bitigi (Kanun Kodu) adlı kitaptır.<br />

4.2.1. Mahkeme tutanakları:<br />

Ermeni-Kıpçak yazmaları içinde Kamenets-Podolsk Ermeni mahkemesi<br />

tutanakları ve hukuk belgeleri önemli bir yer teşkil eder. Ermeni-Kıpçak cemaatine<br />

ait 32 ciltten oluşan belgelerin bir cildi Kıpçakçadır. Bu belgeler, Kamenets’ten<br />

Kiev’e, Kiev Üniversitesi bünyesinde bulunan Devlet Arşivine getirilmiş; 16.<br />

yüzyıldan 19. yüzyıla kadar burada muhafaza edilmiştir. 1944 yılında bu evrakın<br />

bir kısmının yandığı belirtilir. Krımskiy, 1930 yılında öğrencilerinden Grunin’i,<br />

Kiev’deki bu belgeleri işlemekle görevlendirmiş; metinlerin çevriyazısını yapan<br />

Grunin, 1933’te tutuklanınca bu evraka el konulmuştur. Grunin, daha sonra<br />

1944’te yazdığı ve şu anda Moskova Üniversitesi Kütüphanesi’nde muhafaza<br />

edilen Polovetskiy yazık. Ego mesto sredi tyurkskih yazıkov (Kıpçak <strong>Dil</strong>i. Onun<br />

Orta Asya Türk <strong>Dil</strong>lerindeki Yeri) başlıklı doktora tezinde Kamenets-Podolsk<br />

metinleri üzerinde durmuştur. Kamenets-Podolsk Ermeni mahkemesinin 1559-<br />

1567 yıllarına ait olan ve II. Dünya Savaşı sırasında kaybedildiği düşünülen 298<br />

tutanağını, 1967 yılında Moskova’da yayımlamıştır. Dokumentı na polovetskom<br />

yazıke XVI v. adlı bu çalışmada Grunin, farkında olmadan Kamenets-Podolsk<br />

Ermeni mahkemesinin tutanaklarının yok olduğu haberiyle bilimsel çevreleri<br />

yanıltmış; aslında, bahsettiği 40 tutanak defterinin sadece üçü bulunamamıştır;<br />

ancak, bu yayını ile Grunin, bu metinlere büyük ölçüde ilgi çekmiştir. 53<br />

50 Schütz, Edmond 1968. An Armeno-Kipchak Chronicle on the Polish-Turkish wars in 1620-1621. Budapest:<br />

Akadémiai Kiado. 215 p.<br />

51 bk. Deny 1957: 38-41.<br />

52 bk. Dachkévytch/Tryjarski 1981.<br />

53 Garkavets / Khurshudian 2001: 585-601.<br />

28


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Kitap, 54 Grunin’in uzun bir önsözüyle başlar. Önsözü, Daşkeviç’in<br />

‘16. yüzyılda Kamenets-Podolsk Ermenileri’ başlıklı yazısı izler ve Grunin’in<br />

girişi yer alır. Girişte, Kuman-Kıpçaklar hakkında tarihsel bilgiler, Kıpçaklar<br />

ve onların Ermenilerle ve doğu Avrupa halklarıyla ilişkileri, Ermeni-Kıpçak<br />

araştırmaları, Ermeni-Kıpçak dilinde yazılan kaynaklar, Ermeni-Kıpçak dilinin<br />

genel özellikleri, transkripsiyon başlıkları altında bilgiler verilir. Bu bölümün<br />

ardından 298 mahkeme tutanağının transkripsiyonlu metni, Rusçaya çevirisi,<br />

metin esasında gramer özellikleri (fonetik ve morfoloji) ve sözlük yer almıştır.<br />

4.2.2. Töre Bitigi (Kanun Kodu)<br />

Töre Bitigi, 12. yüzyılda (1184-1213 yılları) Mhitar Goş tarafından<br />

Ermenice olarak yazılan ve 1518-1519 yıllarında Polonya Kralının emriyle<br />

Ermeniceden Latinceye, Latinceden Lehçeye ve 1523’te Lehçeden Kıpçakçaya<br />

çevrilen Armiyanskiy sudebnik adlı eserin Polonya-Kıpçak versiyonudur.<br />

Töre Bitigi, üç bölümden oluşmaktadır: Giriş, dünyevi (laik) kanunlar<br />

ve “muhakeme usûlü kanunu”nu içeren ek maddeler. Kitap, Armiyanskiy<br />

sudebnik’teki fikirlerle diğer yerel hukukların (Rus pravdası, Magdeburg ya da<br />

Alman hukuku, King Kazimir tüzükleri vb.) geliştirilmesinden oluşmuştur. Töre<br />

Bitigi’nde proto-tip olan Armiyanskiy sudebnik’in Giriş bölümü ve 98 maddesi<br />

aynen tekrar edilir. Kıpçakçaya çeviriyle muhtemelen eş zamanlı (1523) yazıldığı<br />

belirtilen dopolnitelnaya stat’ya (ek maddeler), Kıpçak hukuk anlayışı ile ilgili<br />

24 yeni maddeden ibarettir ve orijinal nüshaya çeviri sırasında eklenmiştir. Esere<br />

eklenen Kıpçakça maddeler, bunun dışında Pretsessualnıy kodeks (muhakeme<br />

usûlü kanunu) başlığı altında “yargılama” usûlünü anlatan ek bölümdedir. Paris<br />

ve Viyana yazmalarında bu ek bölümde 41; Wroclaw yazmasında ise 94 madde<br />

bulunur. 55<br />

4.2.2.1. Töre Bitigi’nin nüshaları: Kitabın üç nüshası vardır. Bunlar;<br />

farklı zamanlarda farklı kişiler tarafından Lviv ve Kamenets-Podolsk’ta<br />

yazılmıştır.<br />

1. Wroclaw Ossolinski Millî Enstitü Kütüphanesi (Wroclaw Ossolineum<br />

Library) 1916/II numarada kayıtlı Wroclaw nüshası (1523).<br />

2. Paris’te Millî Kütüphane’de (Paris Bibliotheque Nationale) 176<br />

numarada kayıtlı Paris nüshası (1568). (Lvov versiyonu)<br />

3.Viyana Mekhitarist Manastırı Kütüphanesinde (Vienna Mechitarist<br />

Monastery) 468 numarada kayıtlı nüsha (1575). (Kamenets versiyonu) 56<br />

54 Ayrıntılı bilgi için ve tutanaklarla ilgili olarak bk. Grunin, T. I. 1967. Dokumentı na polovetskom yazıke XVI v.<br />

(Sudebnıye aktı kamenets-podol’skoy armyanskoy obşçinı) Transkriptsiya perevod predislovie vvedenie grammatiçeskiy<br />

kommentariy i glossariy T. I. Grunina (Pod.redaktsiyey E. V. Sevortyana. Statya Ya. R. Daşkeviça). Moskva: İzdatel’stvo<br />

“Nauka”. 431 s.<br />

55 Garkavets/Sapargaliyev 2003: 7-<strong>10</strong>.<br />

56 Töre Bitigi (Kıpçak versiyon) ile ilgili ayrıntılı bilgi ve metnin Ermeni harfli tıpkıbasımı için bkz. Lewicki, Marian/<br />

29


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

Wroclaw yazmasında +lıq/+lik isimden isim, –maq/-mäk fiilden isim<br />

yapma eki, -q/-k I. çokluk kişi eki, -alıq/-älik I. çokluk kişi emir ekinde bulunan<br />

q/k sesi, bazen korunmaktadır. Buna dayanarak Wroclaw nüshasının arkaik<br />

olduğu söylenebilir. 57 Wroclaw’da genellikle korunan söz sonu /q/ ve /k/ sesleri,<br />

Paris ve Viyana nüshalarında /χ/ sesine gelişir: W ustalıq “ustalık” (TB, 26) krş.<br />

P, V ustalıχ (TB, 2<strong>10</strong>); W tanmaq “inkar etmek” (TB, 46) krş. P, V tanmaχ (TB,<br />

226); W tirilmäk (TB, 28) krş, P, V tirilmäχ “dirilmek” (TB, 2<strong>10</strong>); W yıγdıq<br />

“topladık” (TB, 17) krş. P,V yıγdıχ (TB, 202); W berdik “verdik” (TB, 28) krş. V<br />

berdiχ (TB, 211); W aldansaq “aldansak” (TB, 53) krş. P, V aldansaχ (TB, 231);<br />

W kläsäk “istesek” (TB, 23) krş. kläsäχ (TB, 206); W aytalıq “söyleyelim” (TB,<br />

40) krş. P,V aytalıχ (TB, 222); W berälik “verelim” (TB, 18) krş. P, V beräliχ<br />

(TB, 202) (bk. q > χ gelişmesi)<br />

4.2.2.2. Töre Bitigi’nin içeriği<br />

Armiyanskiy sudebnik’in 98 maddesi ve bu bölüme eklenen Kıpçakça<br />

maddeler (24 madde), medenî hukuk ve ceza hukukunu içermekte; Kıpçakça<br />

bağımsız hukuk belgeleri, Pretsessualnıy kodeks (Muhakeme usûlü kanunu) adlı<br />

bölümde yer almaktadır.<br />

Kıpçakça olarak yazılan bu bölümün genel içeriği ile ilgili şunlar<br />

söylenebilir:<br />

4.2.2.2.1. Medenî hukuk<br />

“Yargılama” hukukunda bir ispat vasıtası olarak “yemin”in usûlü.<br />

Borçlar hukuku: Borç veren kişi ve borçlu kişi ile ilgili uygulamalar,<br />

borçluya uygulanan cezalar, borcun para ya da mal ile ödenmesine dair esaslar,<br />

ölen kişinin borcuyla ilgili uygulamalar.<br />

Kira hukuku: Mülk sahibi ile kiracı arasındaki ilişkiler.<br />

Kefalet hukuku: Kefalet verilmesi gereken kişiler, kefil ve kefalet ile ilgili<br />

uygulamalar.<br />

Miras/aile hukuku: Miras ve eşitlik, ölen kişinin mirasının karısı; erkek<br />

ve kız çocukları arasında paylaşımı.<br />

4.2.2.2.2. Ceza hukuku<br />

Suç teşkil eden eylem ve davranışlar. Para ve beden cezası gerektiren<br />

eylem ve davranışlar. Malla ödenmesi gereken suçlar. Mahkemeyi yanıltmanın,<br />

yalancı şahitliğin ve mahkemeye saygısızlığın cezaları vb.<br />

Kohnowa, Renata 1957. Le version turque-kiptchak du Code des lois des Armeniens polonais d’apres le m. No 1916 de la<br />

Bibliotheque Ossolineum, Rocznik Orientalistyczny. Tom XXI. Wiesbaden. 153-300; Töre Bitigi’nin üç yazması ile ilgili<br />

olarak ve Sudebnik’in Latin, Leh, Ukran, Rus ve Kazak dillerine çevirisi için bk. Garkavets, Aleksandr/Sapargaliyev,<br />

Gayrat 2003. Töre Bitigi: Kıpçaksko-pol’skaya versiya armyanskogo sudebnika i armyano kıpçakskiy protsessualnıy<br />

kodeks. L’vov, Kamenets-Podol’skiy 1519-1594. Almatı: Deşt-i-Kıpçak, Baur. 791 s.<br />

57 Garkavets/Sapargaliyev 2003: <strong>10</strong>-13.<br />

30


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Töre Bitigi, 16. yüzyılda Ukrayna’daki Ermeni mahkemesinde tek kaynak<br />

olarak kullanılmış; medenî hukuk ve ceza hukuku ile ilgili uygulamalarda bu<br />

kitap esas alınmıştır. Kitap, kaynağını Leh ve Ermeni kanunlarından alsa da,<br />

Lehçeden Kıpçakçaya çeviri sırasında eklenen orijinal Kıpçakça ek maddeler<br />

ve “muhakeme usûlü kanunu” adlı ek bölüm, Kıpçak hukuk anlayışını yansıtan<br />

millî kaynak niteliğindedir.<br />

4.2.2.3. Töre Bitigi üzerine yapılan araştırmalar<br />

Kitabın Wroclaw nüshası, ilk defa Marian Lewicki ve Renata Kohnowa<br />

tarafından Rozcnik Orientalistyczny dergisinde La version turque-kiptchak du<br />

Code des lois des Arméniens polonais (Leh Ermenilerinin Kanunlar Kodunun<br />

Türk-Kıpçak Varyantı) başlıklı makaleyle bilim dünyasına tanıtılmıştır. 58<br />

Töre Bitigi ile ilgili diğer yayın, Alexander Garkavets’e aittir. Almatı<br />

Deşt-i-Kıpçak yayınları arasında çıkan Töre Bitigi adlı kitapta, 59 birinci bölümde<br />

Wroclaw nüshasının çevriyazılı metni ve Rusçaya çevirisi; ikinci bölümde ise<br />

Paris ve Viyana nüshaları karşılaştırmalı olarak verilir. Daha sonra sırasıyla<br />

Armyanskiy Sudebnik’in Rusça, Latince, Ukranca ve Lehçe çevirisi yer alır. Bu<br />

çevirileri, metindeki sözcükleri içeren Ermeni Kıpçakçası-Rusça sözlük izler.<br />

Son bölümde metnin G. Sapargaliyev tarafından yapılan Kazakça çevirisi ve<br />

Ermeni Kıpçakçası-Kazakça sözlük yer almaktadır.<br />

4.3. Dinî eserler<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça pek çok dinî içerikli yazma eser, Avrupa, Rusya<br />

ve Ermenistan kütüphanelerinde muhafaza edilmektedir. Bunlar; 5 Zebur kitabı,<br />

1 Zebur sözlüğü, 9 dua kitabı (biri basma eser), Vartabed Anton’un 4 vaaz kitabı,<br />

Havari Pavel (Paul)’in mektupları, azizlerin hayat hikâyeleri vb. yazmaları ve<br />

bir basma eseri içermektedir. Bu eserlerin büyük bir kısmı, eski Ermeniceden<br />

Kıpçakçaya çevrilmiştir.<br />

4.3.1. Zebur<br />

Zebur’un Kıpçak Türkçesine ilk tercümesi 1575’te Lviv’de yapılmıştır.<br />

İlk tercümenin, kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Diakon Lussig, beş<br />

yıl sonra 1580’de, ilk tercümeye Kıpçakça eklemeler yaparak Zebur’u yeniden<br />

yazmıştır. İlk tercümenin Lussig’e ait olduğu ihtimali zayıftır: 60<br />

4.3.1.1. Zebur’un nüshaları<br />

1. Krakow, Czartorysky Müzesi’nde (Krakow Czartorysky Museum)<br />

3646/III numarada kayıtlı Krakow nüshası (1575).<br />

2. Viyana, Millî Kütüphane’de (Vienna Austrian National Library) Arm.<br />

58 Lewicki/Kohnowa 1957: 153-300.<br />

59 Garkavets/Sapargaliyev 2003.<br />

60 Garkavets/Khurshudian 2001: 600.<br />

31


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

13 numarada kayıtlı Viyana nüshası (1580).<br />

Lussig’in Zebur kitabına hazırladığı Ermenice-Kıpçakça sözlük ise<br />

Erivan Matenadaran’da (Yerevan, Mashtots Insitute of Ancient Manuscripts.<br />

2267 nolu yazma) muhafaza edilmektedir.<br />

Ayrıca, Paris, Venedik ve St. Petersburg’da Zebur’un üç yazması mevcuttur.<br />

Bunlardan birinin yine Lussig tarafından yazıldığı tahmin edilmektedir.<br />

Zebur’un Krakow, Viyana ve Erivan yazmaları ile ilgili neşir,<br />

Aleksandr Garkavets ve Eduard Khurshudian’a aittir. 61 Kazakistan’ın<br />

Ermenistan Büyükelçiliği ve Avrasya Deşt-i Kıpçak Araştırmaları Merkezi’nin<br />

sponsorluğunda çıkan bu yayında, Kıpçakça metnin Krakow ve Viyana nüshaları<br />

karşılaştırmalı ve transkripsiyonlu olarak verilmiş; Kıpçakça metnin ortasında<br />

ise Ermenice versiyon yer almıştır. Ermeni Harfli Kıpçakça versiyon ise kitabın<br />

sonuna alınmıştır. Bu bölümü, diakon Lussig’in Zebur için hazırladığı ve Erivan<br />

Matenadaran Kütüphanesi’nde muhafaza edilen Ermenice-Kıpçakça sözlük<br />

izler. Zebur’da zor anlaşılan kelime ve cümleleri açıklayan bu sözlük, Ermeni<br />

harfleriyle ve Latin harfli transkripsiyonuyla verilmiştir. Garkavets’in “Ermeni-<br />

Kıpçakların Tarihi” başlıklı yazısı, bu kitabın son bölümünü oluşturur.<br />

4.3.2. Dua kitapları<br />

Dua kitaplarının en önemlisi, 1618’de Lviv’de basılan Algış Bitigi (Dua<br />

Kitabı) 62 adlı kitaptır. Bu eser, bilim dünyasında Türk <strong>Dil</strong>inin ilk basılı kitabı<br />

olarak bilinmektedir. Eser, Hollanda/Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’nde<br />

(Leiden University Library) muhafaza edilmektedir.<br />

Kitapla ilgili iki önemli yayın mevcuttur: Algış Bitigi’ni ilk defa<br />

Edmund Schütz, 1961 yılında bilim dünyasına tanıtmış; 1962’de üç duanın<br />

transkripsiyonlu metnini ve sözlüğünü yayımlamıştır. 63<br />

Algış Bitigi ile ilgili ayrıntılı yayın, Nadejda Chirli’ye aittir. Chirli’nin,<br />

doktora tezi olarak hazırladığı bu çalışmada, Algış Bitigi’nin Ermeni alfabesinden<br />

Latin alfabesine transkripsiyonlu metni, Türkiye Türkçesine çevirisi ve metinde<br />

geçen durum eklerinin şekil, görev ve işlev bakımından incelemesi yer alır.<br />

Ayrıca, kitabın sonunda metnin tıpkıbasımı da bulunmaktadır. 64<br />

4.4. Filolojik eserler<br />

Ermeni dili üzerine Kıpçakça yazılmış 2 ders kitabı, 5 Ermenice-<br />

61 Lvivli diakon Lussig’in Kıpçakça Zebur çevirisi ve sözlüğü için bk. Garkavets, Aleksandr / Eduard Khurshudian<br />

2001. Armenian-Qıpchaq psalter written by deacon Lussig from Lvıv 1575/1580. Almatı: Desht-i Qıpchaq. 6<strong>10</strong> p.<br />

62 Algış, Eski Türkçe alka- “övmek; dua etmek” fiilinden –ş ekiyle yapılmış isimdir. Fiilin son sesi olan /a/, daralarak<br />

/ı/ ünlüsüne; tonlu sesler arasında kalan /k/ ünsüzü ise tonlulaşarak /g/ ya gelişmiştir. Bitig ise yine tarihî kökene sahip<br />

bir sözcüktür. Eski Türkçede “yazma, yazı; kitap; mektup; yazılı şey” gibi anlamlarda kullanılan bitig/bitik (DLT, 96;<br />

DTS, <strong>10</strong>3; ED, 303 ) bu dönemde de anlamını korumuştur.<br />

63 Schütz 1961; 1962. Ayrıca bk. Schütz 1998.<br />

64 Ayrıntı için bk. Chirli, Nadejda 2005. Algış Bitigi Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı (An Armeno Kipchak Prayer<br />

Book). Haarlem: SOTA Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi. 312 s.<br />

32


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Kıpçakça tercüme sözlük ve 1 Zebur sözlüğü bulunmaktadır. Gramer kitapları,<br />

tahminen 1581 ve 1613’te Lviv’de yazılmıştır; bugün Erivan Matenadaran,<br />

Viyana ve St. Petersburg kütüphanelerinde muhafaza edilmektedir. Ermenice-<br />

Kıpçakça sözlükler ise Ermeniceden tercüme edilmiştir. Bunlar; Lviv<br />

Üniversite Kütüphanesi Elyazmaları Bölümünde 366 sayfalık 51 nolu yazma;<br />

St.Petersburg’da M. E. Saltıkov-Chtchédrine adlı Devlet Halk Kütüphanesinde<br />

280 sayfalık Arm. 8 nolu yazma; Viyana’da Millî Kütüphanede <strong>10</strong>6 sayfalık<br />

Arm. 3 nolu yazma; yine Viyana Mekhitarist Manastırı’nda 178 sayfalık 84 nolu<br />

yazma ve 301 sayfalık 311 nolu yazma. Zebur sözlüğü ise Erivan Matenadaran’da<br />

bulunmaktadır (Zebur sözlüğü için bk. Dinî eserler).<br />

E. Tryjarski, 1968-1972 yıllarında Varşova’da, Ermenice-Kıpçakça olan<br />

bu sözlüğün Viyana’daki üç nüshasını esas alarak hazırladığı konkordansta<br />

madde başı olan Ermenice kelimeleri çıkarmış; Kıpçakça kelimeleri madde başı<br />

yaparak Lehçe ve Fransızca anlamlarını vermiştir. Sözlük, Kıpçakça-Lehçe-<br />

Fransızca şeklinde düzenlenmiştir. Sözlüğün başında geniş bir giriş bölümü<br />

mevcuttur. Sonunda ise 5 elyazmasının bazı sayfalarının faksimileleri yer<br />

almaktadır. 65<br />

4.5. Edebî eserler<br />

Bilge Hikar’ın hikâyesi adlı eser de Ermeni Harfli Kıpçakça ile yazılmıştır.<br />

Bu eserin de Ermeniceden tercüme edildiği düşünülmektedir. Viyana’daki<br />

Ermeni Mekhitarist Kütüphanesi’nde 468 nolu elyazma olarak kayıtlıdır. Bu eser<br />

üzerine J. Deny ve E. Tryjaski’nin ortak çalışması vardır. 66 Ayrıca, Siysenbay<br />

Jolayeviç Kudasov da bu metin üzerinde çalışmıştır. 67<br />

4.6. Doğa bilimleriyle ilgili eserler<br />

Bununla ilgili bir eser vardır ve Kiev’de bulunmaktadır. Lvivli Andrey<br />

Torosoviç’in 1626-1631 yıllarına ait Taynı filosofskogo kamnya (Felsefe taşının<br />

sırları) başlıklı bu eseri, kimyasal problemlerle ilgilidir.<br />

4.7. Diğer araştırmalar<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça üzerine yapılmış dilbilimsel çalışmalar ve<br />

metin neşriyatı da mevcuttur. Garkavets, 1970-1980’li yıllarda dil incelemeleri<br />

yapmış; 2000’li yıllarda ise Ermeni harfli Kıpçak metinlerinin Latin harfleriyle<br />

transkripsiyonunu ve metinlerin sözlüğünü hazırlamıştır.<br />

Konvergentsiya armyano-kıpçakskogo yazıka k slavyanskim v XVI-XVII<br />

vv. (16.-17. yüzyıllardaki Slav dilleri ile Ermeni-Kıpçak dilinin paralellikleri) 68<br />

adlı çalışmada Ermeni-Kıpçak dilinde isim, sıfat, sayı sıfatları, zarf, zamir,<br />

65 Tryjarski, Edward (1968-1972). Dictionnaire Arméno-Kiptchak, d’aprés trois manuscrits des collections Viennoises.<br />

Tome I, Fas. I-IV. Warszawa: Państwowe wydawnictwo naukowe. 914 p.<br />

66 Deny/Tryjarski 1964: 7-61.<br />

67 Qudasov, S. J. 1990. Armyan jazulı Qıpşaq eskertkişi “Dana Xikar söziniŋ” tili. Almatı: Gılım.<br />

68 Garkavets, A.N. 1979. Konvergentsiya armyano-kıpçakskogo yazıka k slavyanskim v XVI-XVII vv. Kiev: Nauka<br />

dumka. <strong>10</strong>0 p.<br />

33


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

fiil, zarf-fiil, edat konusu incelendikten sonra Kıpçakça ve Rusça arasındaki<br />

sözdizimsel benzerlik örnek cümlelerle anlatılmıştır.<br />

Kıpçakskiye yazıki: Kumanskiy i armyano-kıpçakskiy (Kıpçak dilleri:<br />

Kumanca ve Ermeni-Kıpçakça) 69 adlı çalışmada Kuman/Kıpçakların dil<br />

verilerini içeren Codex Cumanicus ile 16.-17. yüzyıl Ermeni Harfli Kıpçakçanın<br />

karakteristik dil özellikleri örneklerle karşılaştırılmıştır.<br />

Tyurkskiye Yazıki na Ukraine (Ukrayna’daki Türk dilleri) 70 adlı kitabında<br />

Ukrayna’nın Donetsk bölgesindeki Urumların dilindeki Grekçe unsurları<br />

verdikten sonra “Urum dili ile Ermeni-Kıpçak dilinin gramer yapısı ve fiil<br />

sisteminin gelişimi” başlıklı bölümde biri tarihî, diğeri modern iki Kıpçak dilini,<br />

fiil bakımından karşılaştırmıştır.<br />

Garkavets, ayrıca, Ermeni harfli Kıpçak metinlerini iki cilt hâlinde<br />

neşretmiştir. Kıpçakskoye pismennoye naslediye T. I, katalog i tekstı pamyatnikov<br />

armyanskim pis’mom (Kıpçakça yazılı miras: Katalog ve Ermeni harfli abidelerin<br />

metinleri) 71 adlı birinci ciltte Avusturya/Viyana; Ermenistan/Erivan; İtalya/<br />

Venedik; Hollanda/Leiden; Polonya/Varşova, Wroclaw, Krakow; Romanya/<br />

Gerla; Rusya/St. Petersburg; Ukrayna/Kiev ve Fransa/Paris kütüphanelerinde<br />

bulunan ve bazıları daha önce de yayımlanmış olan Ermeni harfli Kıpçak<br />

metinlerini Latin alfabesiyle transkribe ederek toplu hâlde neşretmiştir.<br />

Kitabın, Kıpçakskoye pismennoye naslediye T. II, pamyatniki duxovnoy<br />

kul’turı (Kıpçakça yazılı miras: Manevi kültür abideleri) 72 başlıklı ikinci cildinde<br />

Karaim duaları, Codex Cumanicus: Kuman duaları, Vartaped (Vaiz) Anton’un<br />

vaazları, Ermenice İncil için Kıpçakça sözlükler, Ermenice Zebur için Kıpçakça<br />

Sözlük transkripsiyonlu olarak verilmiştir.<br />

Bu serinin III. cildini, Garkavets’in, Ermeni harfli Kıpçak metinlerinin<br />

tamamını esas alarak hazırladığı Kıpçakskoye pismennoye naslediye T. III,<br />

Kıpçakskiy slovar’ 73 başlıklı Kıpçakça Sözlük oluşturmaktadır:<br />

5. Ermeni alfabesi<br />

Türkçe, değişik dönem ve çevrelerde başlangıçta Köktürk, daha sonra<br />

Soğd, Uygur, Mani, Brahmi, Süryani, Arap, Grek, Ermeni, İbrani, Latin ve Slav<br />

alfabeleri olmak üzere başlıca on iki değişik alfabeyle yazılmış ve yazılmaktadır.<br />

69 Garkavets, A.N. 1987.Kıpçakskiye yazıki: Kumanskiy i armyano-kıpçakskiy. Alma-ata: İzdatel’stvo “nauka”<br />

Kazaxskoy SSR. 225p.<br />

70 Garkavets, A.N. 1988. Tyurkskiye Yazıki na Ukraine (razvitiye strukturı). Kiev: Naukova dumka. 176p.<br />

71 Garkavets, A. N. 2002. Kıpçakskoe pismennoe nasledie T. I, katalog i tekstı pamyatnikov armyanskim pis’mom<br />

Almatı: Deşti-i-Kıpçak. <strong>10</strong>84 p.<br />

72 Garkavets, A. N. 2007. Kıpçakskoe pismennoe nasledie, T. II, Pamyatniki duxovnoy kulturı, Almatı: Kasean; Baur.<br />

906 p.<br />

73 Garkavets, A. N. 2011. Kıpçakskoye pismennoye naslediye T. III, Kıpçakskiy slovar’, Almatı: Kitap Baspası, 1802 p.<br />

34


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra kullanılmaya başlanan Arap<br />

alfabesi, <strong>10</strong>.-20. yüzyıllar arasında yaklaşık bin yıllık bir zaman diliminde<br />

varlığını sürdürmüştür. Türk dilinin Karahanlıca, Harezmce, Çağatayca ve<br />

Oğuzca dönemine ait metinler, Arap alfabesiyle yazılmış; Kıpçakça dil ürünleri<br />

ise Arap, Latin ve Ermeni harfleriyle kaleme alınmıştır. Arap ve Ermeni harfleri,<br />

Türkçe fonemleri karşılamada yetersiz kalmıştır. Latin alfabesiyle yazılan ve<br />

çok sayıda Türkçe ve Farsça dil malzemesini içeren Codex Cumanicus ise<br />

Türkçedeki seslerin, fonetik değerleri ve fonemik özellikleri hakkında daha net<br />

bilgiler vermektedir.<br />

5. yüzyılda Masrob Maşdots tarafından yaratılan Ermeni alfabesi, 14.<br />

yüzyıl itibarıyla Türkçe yazma eserlerde, 18. yüzyıldan itibaren Türkçe basma<br />

eserlerde yaygın olarak kullanılmış; 20. yüzyılın ilk yıllarında Türkçenin<br />

yazımında işlekliğini kaybetmiştir. Türkçe, Ermeni harfleriyle özellikle, batı<br />

Ukrayna (Polonya)’da yaşayan Ermeni-Kıpçaklar ile Osmanlı İmparatorluğu ve<br />

Türkiye Cumhuriyeti tebası olan Ermeniler tarafından yazılmıştır. 74<br />

Rum kökenli Hristiyan Ortodoks inancına mensup olan Türk dilli<br />

Karamanlıların Grek alfabesini kullanmaları gibi Türkçe konuşan Ermeniler<br />

de, gerek yazma ve gerekse basma eserlerde, Türkçenin aynı yüzyıllarda<br />

kaydedildiği Arap alfabesi yerine, kendi kutsal metinlerinin yazıldığı Ermeni<br />

alfabesini tercih etmişlerdir.<br />

14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yaklaşık altı yüz yıllık bir dönemde<br />

meydana getirilmiş olan Ermeni harfli Türkçe yazma eserler; din, hukuk, dil,<br />

tarih, edebiyat, felsefe, doğa bilimleri ve ziraat alanlarındadır. Türkçe eserler;<br />

Türkiye’de İstanbul, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Sivas, Tokat, Ankara, Van,<br />

Süleymanlı/Kahramanmaraş, Bursa, Gümüşhane vb. şehirlerde; Kıpçakça<br />

olanlar ise Türkiye dışında St. Petersburg, Astrahan, Eçmiyadzin, Kalküta,<br />

Kamenets-Podolsk, Lviv (Rus. Lvov), Kırım gibi çeşitli şehirlerde yazılmıştır. 75<br />

Ermeni Harfli Kıpçakça metinlerde kullanılan Ermeni alfabesi; 31’i<br />

ünsüz, 7’si ünlü olmak üzere 38 harften oluşmaktadır. Ukrayna Ermenileri,<br />

Ermeni yazısının batı varyantını kullanmışlardır. Bu alfabe, Kıpçakçanın<br />

özellikle ünlü sistemine tam olarak uygun değildir. /a/ ve /ä/ ünlüsü, alfabede<br />

(Ա ա) /a/ ile yazılmıştır; /ä/ için ayrı bir sembol kullanılmadığı için Deny, 76<br />

Grunin 77 , Schütz 78 , Daşkeviç ve Tryjarski 79 ’nin transliterasyonlu okumalarında<br />

bu sıkıntıyı görmek mümkündür: bermadilar “vermediler” (DPY, 213), berma<br />

74 Pamukciyan 2002: XI-XII; Tekin 1997: 1<strong>10</strong>; Tekin 1984: 6.<br />

75 Ermeni harfli Türkçe metinlerle ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Pamukciyan 2002.<br />

76 Deny 1957.<br />

77 Grunin 1967.<br />

78 Ermeni harfli Kıpçakça metinlerin transkripsiyonuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Schütz 1961: 139-161.<br />

79 Daşkeviç/Tryjarski 1978a: 85-132; 1978b: 49-69.<br />

35


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

“verme” (Deny, 127), emgak “emek, sıkıntı” (DAK, 236) vb.<br />

/o/ sesi, iki sembolle (Օ օ, Ո ո) gösterilmektedir. Ո ո, kelime başında /<br />

vo/ ses grubunu, kelime içinde /o/ sesini karşılamaktadır. /u/ için tek bir sembol<br />

kullanılır; bu sesi, ո ileււlişaretlerinin birleşmesinden oluşan ու karşılar. /ö/ ve<br />

/ü/ ünlüleri alfabede bulunmadığı için Türkçe kelimelerin yazımında yine bazı<br />

sorunlar ortaya çıkmaktadır. Grunin, Deny, Schütz, Tryjarski ve Daşkeviç gibi<br />

araştırmacılar, yukarıda da belirtildiği gibi Ermeni alfabesinin Latin harflerine<br />

transliterasyonunu yapmışlar ve dolayısıyla /ö/ ve /ü/ sesini, /o/ ve /u/ ile<br />

göstermişlerdir: koz “göz”, kun “gün”, kop “çok”, korun- “görünmek”, konuluk<br />

“doğruluk, adalet” (Deny, 61; DAK, 422; DPY, 396-398), yurak “yürek” (AKC,<br />

133; DAK, 357). Deny, 1575 yılına ait bir yazmada /ü/ ile yazılmış üç kelime<br />

bulmuştur: yürak “yürek”, tügül “değil”, üzum “yüzüm”. Deny’e göre; bu<br />

örnekler, Türkiye Ermenilerinin etkisiyle bu şekilde yazılmıştır. 80<br />

Garkavets ise kendisinden önceki araştırmacılardan farklı olarak bu<br />

metinleri, Türk transkripsiyon ve transliterasyonuna göre okumuştur: köz (TB,<br />

33); kün (TB, 35) köp (TB, 35), körün- (TB, 38), könülük (TB, 43), yüräk<br />

(AKP, 130-131; TB, 22) gibi. /a/ ile /ä/yi de transkripsiyonda ayrı sembollerle<br />

göstermiştir: barçaŋız “hepiniz” (AKP, 2); bermä (AKP, 26/27); emgäk “emek”<br />

(AKP, 127/128); yüräk (AKP, 2). Kapalı /e/ için de ayrı sembol kullanılmıştır:<br />

eyämiz “sahibimiz, Tanrı” (AKP 121/122); edilär “idiler (AKP, 139), kendiläriniŋ<br />

“kendilerinin” (AKP; 121).<br />

Ermeni-Kıpçak metinlerindeki Ermeni harflerinin transliterasyon,<br />

transkripsiyon ve ses değerleri (Garkavets / Khurshudian 2001: XXVI)<br />

80 Deny 1957: 19; Pritsak 1979:133.<br />

36


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

37


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

6. Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesinin dil özellikleri<br />

Ermeni Kıpçakçasının dil özellikleri; Armenian-Qypchaq Psalter 1575-<br />

1580 (Garkavets /Khurshudian 2001) ve Töre Bitigi Armyano-Kıpçakskiy<br />

Sudebnik 1519-1594 adlı metinler taranmak suretiyle hazırlanmıştır. Bunun<br />

yanında zaman zaman Tryjarski’nin sözlüğü (1968-1972), Deny (1957), Grunin<br />

(1967) ve Schütz (1968)’ün çalışmalarından da yararlanılmıştır. 81 Bu çalışmada,<br />

mümkün olduğunca tipik ses, biçim, sözdizimi özelliklerine ve ayrıca, leksik<br />

özelliklere yer verilmiştir.<br />

6.1. Ses özellikleri<br />

6.1.1. Ünlüler<br />

6.1.1.1. Ünlü uyumları<br />

Ermeni harfli Kıpçak metinlerinde, Türkçe kelimelerdeki damak ve<br />

dudak uyumu genellikle tam olmakla birlikte ünlü uyumunun bozulduğu bazı<br />

durumlara da rastlanır. Bu aykırılıklar, daha çok dudak uyumunda görülür.<br />

81 Ermeni Kıpçakçasının Codex Cumanicus ile karşılaştırmalı grameri için bk. Garkavets 1987; kısa gramerler için<br />

bk. Deny 1957: 18-23; Grunin 1967: 345-380; Schütz 1968: 92-118; Pritsak 1959: 74-87. Deny’nin grameri, Kamenets<br />

kroniği; Grunin’in çalışması, Kamenets-Podolsk Ermeni cemaatinin mahkeme tutanakları; Schütz’ün grameri ise,<br />

Osmanlı-Lehistan Savaşı’nın Ermeni-Kıpçak kroniği metni esasında hazırlanmıştır.<br />

38


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Damak uyumu genellikle tamdır: kendinä “kendisine” (TB, 30);<br />

kişilärdir “kişilerdir” (TB, 30); ögütlägäylär “cezalandıracaklar” (TB, 139);<br />

övrätmäki “öğretmesi” (TB, 32); temirçilik “demircilik” (TB, 65); tügällämägä<br />

“tamamlamaya” (TB, 185); aŋlamıyın “anlamadan” (TB, 31); barçasının<br />

“hepsinin” (TB, 66); çıχarmagay “çıkarmayacak” (TB, 153); χardaşlarnıŋ<br />

“kardeşlerin” (TB, 155); yazıχsız “suçsuz, günahsız” (TB, 27); yaχşılıχ “iyilik”<br />

(TB, 27).<br />

-vuçi fiilden isim yapma ekli sözcüklerde damak uyumuna aykırılık<br />

görülür: baylavuçi “bağlayan” (DAK, 121); saχlavuçi “koruyucu, bekçi” (DAK,<br />

660); sarnavuçi “okuyucu” (DAK, 667); χıynavuçi “eziyet eden” (AKP, 188;<br />

DAK, 478).<br />

Zebur kitabında –älıχ I. çokluk kişi emir eki ile +lıχ isimden isim yapma<br />

ekinin, /χ/ art damak ünsüzünün etkisiyle uyum dışında kaldığı görülür: 82 kir-älıχ<br />

“girelim” (AKP, 131/132); öp-älıχ “öpelim” AKP, 94/95); sövün-älıχ “sevinelim”<br />

(AKP, 94/95); terän+lıχ “derinlik” (AKP, 134/135); bilmäχ+lıχ “bilgi” (AKP,<br />

71/72); krş. biy+liχ “beylik” (TB, 198); öldürmäχ+liχ “cinayet” (TB, 88);<br />

üläşinmäχ+liχ “paylaşma, taksim” (TB, 71); yetkizmäχ+liχ “ulaştırma” (TB,<br />

83); ber-äliχ “verelim” (TB, 202).<br />

Birleşik kelimelerin de bu uyum dışında kaldığı görülür: yıχöv (< ıyıχ öv)<br />

“kilise, ibadethane” (TB, 72): EK ıyıχ (< ET ıduq) “kutsal”, öv (< ET eb) “ev”;<br />

yıχkün ( < ıyıχ kün) “kutsal gün/pazar günü” (TB, 76); yoχesä “yoksa” (TB, 20).<br />

Dudak uyumu da genellikle bozulmaz: esirikliktä “sarhoşken” (TB, 87);<br />

keräklidirlär “gereklidirler” (TB, 84); könülüknüŋ “doğruluğun” (TB, 95);<br />

ölümlüdür “ölümlüdür” (TB, 94); tölämägä “ödemeye” (TB, 99); uyaltmagay<br />

“utandırmayacak” (TB, 90).<br />

g/γ > v değişmesi ve ardından /v/nin yuvarlaklaştırıcı etkisiyle bazı<br />

sözcüklerde dudak uyumuna aykırılıklar görülür: EK çerüv (< ET çerig) “asker”<br />

(TB, 62); EK kiyöv ( < ET küdegü) “güvey, damat”; aruv (< ET arıγ) “arı, temiz”.<br />

Eski Türkçe –GUçI ve –(X)GçI eklerinden gelişen örnekler, dudak<br />

82 Garkavets, Armenian-Qypchaq Psalter’daki transkripsiyonda –älıχ ve +lıχ eklerinde /χ/ art damak ünsüzünün önünde<br />

yer alan ünlüyü /ı/ biçiminde kalın sıralı; Töre Bitigi’nde ise aynı ünlüyü /i/ okumuştur. Aynı sorun, –maχ/-mäχ ekinde<br />

de görülür. Ermeni alfabesinde /ä/ için ayrı bir sembol bulunmadığından Garkavets’ten önceki çalışmalarda, bünyesinde<br />

/ä/ ünlüsünün yer aldığı kelimeler /a/ ile gösterilmiştir (bk. 5. Ermeni alfabesi) ve bunun bir sonucu olarak Grunin, Deny,<br />

Schütz, Tryjarski ve Daşkeviç’in transliterasyonlarında kalın ve ince sıralı fiilerden sonra bu eke sadece –maχ biçiminde<br />

rastlanır. Alfabe sorununa rağmen Garkavets, kendi transkripsiyonunda kelimelerin tarihsel gelişim sürecini dikkate<br />

alarak /a/ ve /ä/ ayrımı yapmışsa da, bu durum, bu ek için tartışmalıdır. Bana göre; ince ünlülü fillerden sonra gelen<br />

bu ekte /χ/ ünsüzünün önünde yer alan ünlü yine /a/ olmalıdır. Yukarıdaki örnekleri esas alırsak; öldürmäχ+liχ yerine<br />

öldürmaχ+lıχ; bilmäχ+lıχ yerine bilmaχ+lıχ tercih edilmelidir. Aynı ekte ve hatta başka eklerde /χ/ art damak ünsüzünün<br />

önünde ünlü kalınlaşması ve bunun bir sonucu olarak damak uyumunun bozulması, Ardahan-Posof yerli ağzında (vermaχ<br />

“vermek”) ve Erzurum Yukarı Aras ağızlarında (demaχ “demek”, düzmaχ “dizmek”, sewmaχ “sevmek”) da görülür.<br />

bk. Ercilasun 1983: 68-74; Gemalmaz 1995: 243. Fiil mastarı, Aleksandr Garkavets’in transkripsiyonlu metinleri esas<br />

alınarak şimdilik –maχ/-mäχ biçiminde gösterilmişse de bu husus ayrı bir çalışmada daha sonra incelenecektir.<br />

39


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

uyumu dışında kalır: alda-vuçı “yalancı”; baγışla-vuçi “bağışlayan”; izdövüçi<br />

“davacı”; işlövüçi “çalışan”; χıynavuçi ~ χıynavçi “eziyet eden”; yevüçi “yiyen”;<br />

aytuçı “konuşan”; bilüçi “bilen”; kirüçi “giren, hırsız”; küydürüçi “kundakçı,<br />

kışkırtıcı”; öldürüçi “öldüren, katil”; yazuçı ~ yazuçu “katip”.<br />

I. teklik kişi ve II. çokluk kişi emir ekleri –IyIm ve –(I)ŋIz dudak uyumuna<br />

girmez: öp-iyim “öpeyim” (AKP, 6); söv-iyim “seveyim” (AKP, 17/18); bol-ıyım<br />

“olayım” (AKP, 17/18); bol-uŋız “olunuz” (AKP, <strong>10</strong>4/<strong>10</strong>5); öp-iŋiz “öpünüz”<br />

(AKP, 95/96); sövün-üŋiz “sevininiz” (AKP, 97/98).<br />

Şimdiki zaman eki –(I)yIr daima dar ünlülü eklenir ve dudak uyumu<br />

dışında kalır: buyur-ıyır “buyuruyor” (TB, <strong>10</strong>0); körgüz-iyir “gösterir” (TB,<br />

<strong>10</strong>1); körün-iyir “görünüyor” (TB, <strong>10</strong>2); ulı-yır “uluyor” (AKP, 9/<strong>10</strong>).<br />

6.1.1.2. Ünlü değişmeleri<br />

6.1.1.2.1. a/e > ı/i<br />

Eski Türkçe bazı tek heceli sözcüklerde ya da birden fazla heceli<br />

sözcüklerin ilk hecesinde yer alan /e/ sesi, Ermeni Harfli Kıpçakçada daralarak<br />

/i/ye gelişmiştir: EK tiy- (< ET teg-) “değmek” (TB, 40); EK kiy- (< ET ked-)<br />

“giymek” (TB, 70); EK biy (< ET beg) “bey, Tanrı” (TB, 19); EK biyik (< ET<br />

bedük) “yüksek; büyük” (TB, 86; 91); EK igi (< ET edgü) “iyi” (TB, 83); EK<br />

kiyik (< ET keyik ~ kiyik) “geyik” (TB, 143); EK tiyirmän (< ET tegirmen )<br />

“değirmen” (TB, 63). 83<br />

–GAy gelecek zaman ekinin edi ek fiille kullanımında kip ekinin<br />

ünlüsünün /y/ önünde bazen daraldığı görülür: bol-gay edi “olsa” (TB, 178) krş.<br />

bol-gıy edi (TB, <strong>10</strong>7); al-gay edi “alsa” (TB, 154) krş. al-gıy edi (TB, 151); bilgäy<br />

edi “anlasa” (TB, <strong>10</strong>1) krş. bil-giy edi (TB, <strong>10</strong>1); yoluχ-kay edi “karşılaşsa”<br />

(TB, 178) krş. yoluχ-kıy edi (TB, 127); et-käy edi “etse” (TB, 152) krş. et-kiy edi<br />

(TB, 153); yemä-gäy edim “yemesem” (AKP, 208); sözlä-gäy edim “konuşsam”<br />

(AKP, 126); öldür-gäy edim “öldürsem” (AKP, 208); tur-γıy edim “kalksam”<br />

(AKP, 254); χutχar-γıy edi “kurtarsa” (AKP, 30).<br />

–AyIm I. teklik kişi emir-istek kipinde de ekin başında yer alan a/e<br />

ünlüleri daralarak ı/i ye gelişir: Bu gelişme, özellikle Zebur metninde görülür.<br />

Töre Bitigi’nde bu örneklere rastlanmaz: bar-ıyım “varayım” (AKP, 180); tapunıyım<br />

“tapınayım” (AKP, 180); toχtat-ıyım “durdurayım” (AKP, 185); kir-iyim<br />

“gireyim” (AKP, 6); öp-iyim “öpeyim” (AKP, 6); yeber-iyim “göndereyim”<br />

(AKP, 18).<br />

Aynı ek, ünlüyle biten fiillere –yIm biçiminde eklenir ve eklenme sırasında<br />

fiil tabanının sonunda yer alan geniş ünlü, /y/nin etkisiyle daralır. Bu morfonolojik<br />

83 Codex Cumanicus’ta bu gelişmeyle ilgili bir kararsızlık göze çarpar: beg ~ biy “bey”; ber- ~ bir- “vermek”; emdi ~<br />

imdi “şimdi”; eşit- ~ işit- “işitmek”; ev ~ iv “ev”; eygilik ~ iygilik “iyilik”; yegit ~ igit “yiğit”.<br />

40


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

gelişme, yine Zebur’da görülür: alγışlıyım < alγışla-yım “dua edeyim” (AKP,<br />

184); χaytmıyım < χaytma-yım “dönmeyeyim” (AKP, 28); saχlıyım < saχlayım<br />

“koruyayım” (AKP, 188); sözliyim < sözle-yim “konuşayım” (AKP, <strong>10</strong>0);<br />

töliyim < töle-yim “ödeyeyim” (AKP, 84).<br />

Aynı morfonolojik gelişme –yIr şimdiki zaman ekinin a/ä ile biten fiil<br />

tabanlarına eklenmesi sırasında da meydana gelir (bk. Şimdiki zaman). Şu<br />

örneklerde +la- isimden fiil yapma eki ile –ma- olumsuzluk ekinin ünlüsü<br />

daralır: alγışlıyıχ < alγışla-yı-χ “dua ediyoruz” (AKP, 228); uvatlıyıχ < uvatlayı-χ<br />

“parçalıyoruz” (AKP, 2); χuvalıyıχ < χuvala-yı-χ “kovalıyoruz” (AKP, 17/18);<br />

yargulıyırlar < yargu-la-yır-lar (AKP, 34/35); yuχlamıyırsiz < yuχla-ma-yır-siz<br />

(AKP, 126/127); almıyır edim < al-ma-yır edim “almıyordum (AKP, 68/69).<br />

6.1.1.2.2. a > u<br />

Bu gelişme, sözcük bünyesinde bulunan /v/ sesinin yuvarlaklaştırıcı<br />

etkisiyle meydana gelir: EK tuvar “mal” (TB, 69) < ET tavar; EK yuvuχ ~ yovuχ<br />

“yakın” (TB, <strong>10</strong>4) < ET yaγuq (krş. CC yuvuq ~ yovuq).<br />

Aynı gelişme, alıntı sözcüklerde de görülür: EK cuvap “cevap” (AKP,<br />

182) < Ar. cawāb (Steingass, 375).<br />

6.1.1.2.3. a/e > o/ö<br />

Eski Türkçe söz sonunda bulunan /b/ ünsüzünün /v/ ye dönmesi sonucu<br />

oluşan –av/-ev ses grubu, /v/ nin yuvarlaklaştırıcı etkisiyle –ov/-öv biçiminde<br />

gelişmiştir: EK öv (< ET eb) “ev” (TB, 39; DAK, 595) krş. CC ev ~ öv; TZ öy;<br />

EK söv- (< ET seb-) “sevmek” (TB, 127; DAK 692) krş. CC sev- ~ söv-, TZ<br />

sövündür-, söy-.<br />

6.1.2. Ünsüzler<br />

6.1.2.1. d > δ > y<br />

Eski Türkçe söz içi ve söz sonundaki /d/ foneminin durumu (korunması<br />

ya da /y/ ve /z/ seslerine gelişmesi), Türk dili ve lehçelerinin sınıflandırılmasında<br />

kullanılan önemli fonetik ölçütlerden biridir. 84 ET söz içi ve söz sonunda yer alan<br />

/d/, Karahanlı ve Harezm Türkçesindeki /δ/ aracılığıyla Ermeni Kıpçakçasında<br />

da diğer Kıpçakça kaynaklarda ve Çağataycada olduğu gibi /y/ ye gelişmiştir:<br />

EK ayaχ “ayak” (AKP, 12) < ET adaq; EK ayır- “ayırmak” (TB,28) < ET adır-;<br />

EK ayrı “ayrı, başka” (TB, 75) < ET adruq; EK boy “boy, endam” (TB, 19) <<br />

ET bod; EK χayγu “kaygı” (TB, 92) < ET qadγu; EK χayγur- “kaygılanmak”<br />

< ET qadγur-; EK χoy- “koymak” (TB, 45) < ET qod-; EK kiy- “giymek” (TB,<br />

40) < ET ked-; EK kiyöv “güvey, damat” (TB, 80) < ET küdegü; EK tıy- “yasak<br />

etmek, haram etmek” (TB, 92) < ET tıd-; EK yuχu “uyku” (TB, 21) < ET udıqu;<br />

EK yäbär- “göndermek” (AKP, 18; TB, 141) < ET ıda ber-; EK yıχöv (< ıyıχ öv)<br />

84 Tekin 2005: 361-386.<br />

41


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

“kutsal ev, kilise” (TB, 147) < ET ıduq eb. Diğer tarihî Kıpçak metinlerinden<br />

farklı olarak Codex, Tuhfetü’z-zekiyye ve Ermeni Harfli Kıpçakça metinlerde<br />

edgü “iyi” sözcüğünde /d/ den gelişen /y/ nin eridiği tespit edilmiştir: EK igi<br />

(TB, 31) < ET edgü (krş. CC eygi, egi, eyi; TZ egi, eyi; Kİ eygü).<br />

Aynı gelişme, alıntı sözcüklerde de görülür: EK ketχoya “ihtiyar” (DPY,<br />

170; TB, 32) < Far. kad-khudā (Steingass, <strong>10</strong>14).<br />

6.1.2.2. g/γ ünsüzleriyle ilgili gelişmeler<br />

ET /g/ ve /γ/ seslerinin; ek ve hece başındaki, tek heceli ve birden fazla<br />

heceli sözlerin sonundaki gelişmeleri, Oğuz ve Kıpçak Türkçelerini birbirinden<br />

ayıran tipik ses özelliklerindendir; ancak, tarihî Kıpçak kaynaklarında da bu<br />

seslerin gelişiminde bir kararsızlık izlenmektedir. Söz içi ve söz sonu /g/ ve /γ/<br />

bazen korunurken bazı örneklerde ise /v/ ya da /y/ye gelişmiş; bazen de erimiştir.<br />

Bu ikili ve üçlü biçimleri, aynı metinde görmek de mümkündür. Gülistan<br />

Tercümesi’nde küyev ~ küyöv (< ET küdegü) ve savuq (< ET soγıq); örnekleri<br />

dışında /g/ ve /γ/ korunurken birden fazla heceli kelimelerin sonunda güneybatı<br />

lehçelerinde olduğu gibi eridiği görülür. 85 g/γ ünsüzlerinin gelişimiyle ilgili<br />

kararsız biçimlere Codex Cumanicus’ta da rastlanır. 86 Memluk sahası Kıpçak<br />

sözlük ve gramerlerinden Tuhfetü’z-Zekiyye başta olmak üzere Tercümân-ı<br />

Türkî, Kavânîn ve Kitâbü’l- İdrâk’te de aynı gelişmeler mevcuttur. 87 Özellikle<br />

Tuhfetü’z-Zekiyye’nin gerek sözlük ve gerekse gramer bölümündeki Kıpçakça<br />

kayıtlar, Kıpçak ses özelliklerine dikkat çekmesi bakımından önemlidir: TZ<br />

uvru “hırsız” krş. Trkm. uγru (< ET oγrı). 88<br />

Söz içi ve söz sonunda bulunan g/γ ünsüzleri, Codex’te bazı örneklerde<br />

/v/ ye gelişirken Ermeni Kıpçakçasında korunur: EK aγır “ağır” (TB, 67) ET<br />

aγır; EK aγız “ağız” (AKP, 25) < ET aγız; EK oγul “oğul” (TB, 56) < ET oγul;<br />

85 Karamanlıoğlu 1989: XXVIII, XLV. Gülistan’da g/γ sesi, tek heceli sözcüklerin sonunda korunur: teg- < ET teg-;<br />

toγ- < ET toγ- vb. Birden fazla heceli sözcüklerin sonunda ise bazen erir, bazen de kararsızlık gösterir: aγrı < ET aγrıγ;<br />

tiri < ET tirig; arı < ET arıγ; çerig ~ çeri < ET çerig; il < ET ilig; uluγ ~ ulu < ET uluγ (bk. Karamanlıoğlu 1989: L).<br />

86 Grønbech 1942. Farklı diyalektleri yansıtan Codex’te de g/γ; korunma, /w/ ve /y/ ye gelişme, tonsuzlaşma ve düşme<br />

şeklinde çeşitli gelişmeler gösterir: CC aγırla- ~ avurla- “ağırlamak” < ET aγır; CC avuz ~ aγız “ağız” < ET aγız; CC<br />

arı “arı, temiz” < ET arıγ, CC açı “acı, keder” < ET açıγ; CC baγla- ~ bavla- “bağlamak” < ET baγla-; CC bilev “bileği<br />

taşı” < ET bilegü; CC bitik ~ bitiv ~ bitüv “yazı” < ET bitig; CC biyen- “beğenmek” < ET begen-; CC boγday ~ buγday<br />

~ boday “buğday” < ET buγday; CC buzav ~ buzov < ET buzaγu; CC çeri “çeri, asker” < ET çerig; CC devül “değil”<br />

< ET tügül; CC küyegü ~ küyöv “güvey, damat” < ET küdegü; CC ovul “oğul” < ET oγul; CC ög- ~ öv- “övmek” < ET<br />

ög-; CC övren- ~ üren- “öğrenmek” < ET ögren-; CC övret- ~ üret- “öğretmek” < ET ögret-; CC saγ ~ sav “sağ” < ET<br />

saγ; CC savu-q ~ suvu-q < ET soγı-q; CC taγ ~ tav “dağ” < ET taγ; toγ- ~ tov- ~ tuv- “doğmak” < ET toγ-; CC teg- ~<br />

tey- “değmek” < ET teg-; CC ulu “ulu” < ET uluγ.<br />

87 Atalay 1945; Toparlı 1999, 2000; Caferoğlu 1931. Memluk sahasına ait sözlük ve gramerlerde de g/γ > v değişmesi<br />

ile ilgili örnekler mevcuttur: avu (TZ, 37); avur (TZ, 19); avurla- (TZ, 9); avrı (TZ, 30); avuz (TZ, 53); bavur (TZ, 59);<br />

bilevü (KM, 32, 59); bovuzla- (TZ, 32); (TZ, 46); savluq (TZ, 47); savuq (KM, 4); sovut-, sovuq (TZ, 12); sövle- (KK,<br />

31, 65); ovul (Kİ, 16); övren- (TZ, 16-17); övüt (TZ, 33); tav (TZ, 20; KK, 73); uvru (TZ, 23); yav (TZ, 30); yavuq (KM,<br />

35); yüvür- (TZ, 22). g/γ > y ve g/γ > ø örnekleri daha azdır: bayla- “bağlamak” (TZ, 34) < ET baγla-; sıyın- “sığınmak”<br />

(TZ, 9) < ET sıγın-; tiyirmen “değirmen” (TZ, 45) < ET tegirmen; yıy- “yığmak” (TZ, 44) < ET yıγ-; yıla- “ağlamak”<br />

(TZ, 71) < ET yıγla-; bi “bey” (TZ, <strong>10</strong>3) < ET beg; olançı “oğlancı” (TZ, 7) < ET oγlan; aız “ağız” (Kİ, 17) < ET aγız.<br />

88 Modern Kıpçak yazı dillerindeki g/γ > v, g/γ > y ve g/γ > ø örnekleri için bk. Kurışjanov 1970.<br />

42


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

EK tügül ~ dügül “değil” (TB, 46; 1<strong>10</strong>) < ET tegül; EK oγru “hırsız” (TB, 61) <<br />

ET oγrı; EK ögüt “öğüt” (TB, 23) < ET ögüt; EK toγru “doğru” (TB, 88) < ET<br />

toγru; EK saγ “sağ” (TB, 71) < ET saγ; EK toγ- “doğmak” (TB, 114) < ET toγ-.<br />

g/γ > v<br />

Eski Türkçe söz içi ve söz sonu g/γ sesi, Ermeni Harfli Kıpçakçada<br />

genellikle sızıcılaşarak dudaksıl /v/ ye gelişir: EK aruv “arı, temiz” (TB, 28) <<br />

ET arıγ; EK bızov “buzağı” (TB, 122) < ET buzaγu; EK kiyöv “güvey, damat”<br />

(TB, 70; 127) < ET küdegü; EK övrän- ~ üvrän- “öğrenmek” (TB, 32; TB, 31)<br />

< ET ögrän-; EK övrät- ~ üvrät- “öğretmek” (TB, 45; TB, 20) < ET ögret-; EK<br />

sovuχ “soğuk” (TB, 80) < ET soγuq; EK söväk “kemik” (AKP, 8) < ET sün͡gük;<br />

EK yovuχ ~ yuvuχ “yakın” (TB, 112; 122) < ET yaγuq; EK çärüv “çeri, asker”<br />

(TB, 151) < ET çerig; EK töv- “dövmek” (TB, 141) < ET tög-.<br />

Eski Türkçe –g/-γ fiilden isim yapma ekinin /v/ ye gelişmesi, Ermeni<br />

harfli Kıpçak metinlerinde yaygın ve tipik bir özelliktir: izdö-v “izleme” (TB,<br />

115); ölç-öv “ölçme” (TB, 116; DAK, 376); saç-ov “tohum, ekin” (TB, 141);<br />

sor-ov “soru” (TB, 43); tölö-v (TB, 36) “ücret”; tıy-ov “yasak” (TB, 182); tut-ov<br />

“mal, tasarruf” (TB, 84); yap-ov “örtü” (DAK, 316); yaz-ov “yazı” (TB, 199;<br />

DAK, 332; TB, 199). ( krş. CC bitiv ~ bitüv “yazı” < ET bitig; CC yabov “örtü”<br />

< ET yapıγ). 89<br />

ET –GUçI fiilden isim yapma ekinin ön sesinde yer alan g/γ ünsüzlerinde<br />

de aynı gelişme görülür. Ünlüyle biten fiillere gelen bu ek, –vUçI/ -vUçU<br />

biçimiyle işlek bir kullanım sergiler: alda-vuçı ~ aldovuçu “yalancı” (TB,<br />

52; DAK, 62); baγışla-vuçi “bağışlayan” (DAK, <strong>10</strong>4); bayla-vuçi ‘bağlayan’<br />

(DAK, 121); izdövüçi “davacı” (TB, <strong>10</strong>6); işlövüçi “çalışan” (TB, 151); saχlavuçi<br />

~ saχlovuçı “koruyucu; bekçi” (DAK, 66; TB, 44; TB, <strong>10</strong>6); sarna-vuçi<br />

“okuyucu” (DAK, 667); sözlövüçü “konuşmacı” (TB, 35); χıynavuçi ~ χıynavçi<br />

“eziyet eden” (AKP, 188; DAK, 478), talovuçı “yağmacı, haydut” (TB, 136);<br />

yevüçi “yiyen” (TB, 185) (Ünsüzle biten fiiller için bk. g/γ > ø)<br />

g/γ > y<br />

Eski Türkçe söz içi ve söz sonu g/γ ünsüzlerinin /y/ ye geliştiği örnekler,<br />

Ermeni Kıpçakçasında az sayıdadır: EK bayla- “bağlamak” (TB, 24) < ET<br />

baγla-; EK biyän- “beğenmek” (AKP, 8) < ET begen-; EK diyin “değin” (TB,<br />

183) < ET tegin; EK tiyirmän “değirmen” (TB, 114; DAK, 767) < ET tegirmen;<br />

EK tiy- “değmek” (TB, 130) < ET teg-.<br />

g/γ > ø<br />

Eski Türkçede iki ya da daha fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan<br />

89 Modern Kıpçak yazı dillerinde isimlerde genellikle eriyen g/γ ünsüzleri, fiil isimlerinde yardımcı ünlü de<br />

yuvarlaklaşmak kaydıyla /w/ye ya da /w/ aracılığıyla yuvarlak ünlüye tekabül eder. -(I)g > -ow/-uw > -oo/-uu gelişimi<br />

için bk. Kirchner 1998: 351; Berta 1998b: 305; Kasapoğlu Çengel 2005: 147-149.<br />

43


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

g/γ ünsüzlerinin Codex’te olduğu gibi, eridiği görülür. Bu gelişme, -g/-γ fiilden<br />

isim ve +lıγ/+lig isimden isim yapma eklerinin sonunda yer alan ünsüzlerde<br />

görülür: EK bälgili “belli, açık” (TB, <strong>10</strong>6) < ET belgülüg; EK kiçi “küçük” (TB,<br />

61) < ET kiçig; EK küçlü “güçlü” (TB, <strong>10</strong>6) < ET küçlüg; EK ölümlü “ölümlü”<br />

(TB, 61) < ET ölümlüg; EK tiri “diri, canlı” (TB, <strong>10</strong>0) < ET tirig; EK ulu “ulu,<br />

büyük” (TB, 61) < ET uluγ.<br />

Eski Türkçe –(X)GçI ekinde yer alan g/γ ünsüzleri de, Ermeni<br />

Kıpçakçasında erir. –IçI/-UçI; -UçU biçimindeki ek, ünsüzle biten fiillerden<br />

sonra kullanılır: 90 aytuçı “konuşan” (TB, 68); alıçı ~ aluçı “satın alıcı” (TB, 118<br />

); baχuçı “bakıcı” (TB, 135); barıştıruçı “barıştıran” (TB, 90); biliçi ~ bilüçi<br />

“bilen” (TB, 27); buzuçı “bozan” (TB, 111); cuvap berüçi “cevap veren” (TB,<br />

90); kirüçi “giren, hırsız” (TB, 111); küydürüçi “kundakçı, kışkırtıcı” (TB, 111);<br />

kütüçi “çoban” (TB, 72); χol uzatuçı “el uzatan” (TB, 89); χoyuçı “bırakan” (TB,<br />

<strong>10</strong>5); χutχaruçı ~ χutχuruçu “kurtarıcı” (TB, 66); öldürüçi ~ öldürüçü “öldüren,<br />

katil” (TB, 122); satuçı ~ satıçı “satıcı” (TB, 115; 112); soyuçı “soyguncu” (TB,<br />

144); tutuçı “tutan” (TB, 1<strong>10</strong>); uruçı “vuran” (TB, 99); yala yapuçı “iftiracı”<br />

(TB, <strong>10</strong>5); yazuçı ~ yazuçu “katip”(TB, 168); yazuχ etüçi “günahkar” (TB, 130);<br />

zıyan etüçi “zarar veren” (TB, <strong>10</strong>1).<br />

g/γ > k/ χ<br />

İki heceli kelimelerin sonunda yer alan g/γ ünsüzlerinin birkaç örnekte<br />

tonsuzlaştığı görülür: EK bilik “bilgi” (TB, 145) < ET bilig; EK bitik “kitap”<br />

(TB, 138) < ET bitig (krş. CC bitik ~ bitiv ~ bitüv); EK yapuχ “gizli, kapalı”<br />

(TB, 46) < ET yapıγ (krş. CC yabov).<br />

6.1.2.3. q/k > χ<br />

Söz başı ve söz içinde bulunan /q/ art damak ünsüzü /χ/ ya gelişmesi,<br />

Ermeni Kıpçakçasının tipik bir ses özelliğidir; ancak, söz sonu gelişmede<br />

kararsızlık izlenmektedir. Bu gelişme, bazı eklerde yine son seste (+lıq/+lik<br />

isimden isim, -maq/-mäk fiilden isim ekleri, -q/-k I. çokluk kişi eki, -alıq/-älik<br />

I. çokluk emir-istek eki) görülen kararsızlık dışında her durumda mevcuttur.<br />

Güneybatı (Oğuz) grubu Türk yazı dillerinde söz başında rastlanmayan q ><br />

χ sızıcılaşması, Codex Cumanicus’ta 91 da kararsızlık göstermekle birlikte her<br />

durumda görülür. Bu, Codex Cumanicus ve Ermeni harfli Kıpçakçanın diyalekt<br />

90 –(X)GçI eki ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Berta 1996: 592-596; Erdal 1991: 371-374.<br />

91 bk. Grønbech 1942. Ön seste q/χ kararsızlığı, Codex’teki diyalekt farklılığını gösteren bir başka ses özelliğidir:<br />

χaçan~qaçan “ne zaman”, χayda~qayda “nerede”, qadav~χadaq “çivi, mıh”, qal- ~ χal- “kalmak”, qamış~χamış<br />

“kamış”, qop-~χop- “kalkmak”, qovun~χuvun “kavun”, qanlıq~χanlıχ “kanlı”. Sadece /χ/lı kaydedilen örnekler<br />

de mevcuttur: χanat “kanat”, χuv- “kovmak”, χuvala- “kovalamak”. Codex’te bu gelişme söz içi ve söz sonunda da<br />

mevcuttur: aqsaχ ~ aχsaχ “aksak”, artuq ~ artuχ “artık, fazla”, baq- ~ baχ- “bakmak”, uyuχu “uyku”, uşaχ “ufak”<br />

vb. Grønbech 1942. Batı Kıpçak dillerindeki (Trakay Karaycası ve Kumukça) q> χ gelişimi için bk. Musayev 1964;<br />

Bammatov 1969.<br />

44


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

olarak farklılaşmasına işaret eden bir ses özelliğidir. 92<br />

q > χ gelişmesi: EK χaçan “ne zaman” (DAK, 439; DPY, 411) < ET<br />

qaçan; χarşı “karşı” (DAK, 456; DPY, 411) < ET qarşu; EK χaygu “kaygı”<br />

(DAK, 464) < ET qadγu; EK χal- “kalmak” (DAK, 443) < ET qal-; EK χara<br />

“kara” (DAK, 449) < ET qara; EK χaz- “kazmak” (DAK, 469) < ET qaz-; EK<br />

χış “kış” (DAK, 476) < ET qış; EK χıyın “zor” (DAK, 477) < ET qıyın; EK χız<br />

“kız” (DAK, 478) < ET qız; EK χol “el” (TB, 169) < ET qol; EK χonşu ~ χonçu<br />

“komşu” (DAK, 486) < ET qonşı; EK χon- “konmak” (DAK, 485) < ET qon-;<br />

EK χul “kul” (TB, 187-188) < ET qul; açχıç “anahtar” (TB, 170) < ET açqıç;<br />

EK aχsaχ “aksak, topal” (TB, 90) < ET aqsaq; çıχar- “çıkarmak” (TB, 153) <<br />

ET çıχar-; χorχu “korku” (TB, 158) < ET qorqu; oχşaş “benzer” (TB, 157) <<br />

ET oqşaş; toχta- “durmak” (TB, 160) < ET toqta-; yaχşı “iyi” (TB, 132) < ET<br />

yaqşı; artıχ “fazla” (TB, 159) < ET artıq; EK bolmaq “olmak” (TB, 17; <strong>10</strong>5)<br />

< ET bolmaq; EK χılıχ “huy, karakter” (TB, 143) < ET qılıq; χonaχ “konuk”<br />

(TB, 171) < ET qonuq; EK χutulmaχ “kurtulmak” (TB, 37) < ET qurtulmaq;<br />

EK tanıχlıχ “tanıklık” (TB, 34) < ET tanıqlıq; EK yaχşılıχ “iyilik” (TB, 23) <<br />

ET yaqşılıq; EK yovuχ ~ yuvuχ “yakın” (TB, 112; 122) < ET yaγuq; EK oχ<br />

“pekiştirme edatı” (TB, 40) < ET oq; EK yoχ “yok” (TB, 166) < ET yoq.<br />

k > χ gelişmesi: Bu gelişme sınırlı olup -mäk fiilden isim yapma eki,<br />

–k I. çokluk kişi ekinde, -älik I. çokluk kişi emir ekinde görülür. /k/ ön damak<br />

ünsüzünün /χ /ya gelişmesi, Ermeni Kıpçakçası için oldukça tipik ve ilgi çekici<br />

bir özelliktir: 93 ber-mäχ “vermek” (TB, 81); bil-mäχ “girmek” (TB, 75); iç-mäχ<br />

“içmek” (TB, 45); kel-mäχ “gelmek” (AKP, 144); kör-mäχ “görmek” (TB, 120);<br />

küydür-mäχ “yandırmak” (TB, 69); öldür-mäχ “öldürmek” (TB, 48); tölä-mäχ<br />

“ödemek” (TB, 133); üläş-mäχ “paylaşmak” (TB, 139); ye-mäχ “yemek” (TB,<br />

150); yügün-mäχ “diz çökmek” (TB, 37); berdi-χ “verdik” (TB, 28); etti-χ<br />

“ettik” (TB, 163); keldi-χ “geldik” (DPY, 192); kördü-χ “gördük” (TB, 54);<br />

tüştü-χ “düştük” (TB, 22); tüzdü-χ “dizdik” (TB, 50); sövün-äliχ “sevinelim”<br />

(AKP, 200).<br />

+lıq ve –maq/-mäk yapım ekleri ile –q/-k kişi eki ve –alıq-/-älik emiristek<br />

ekinde bulunan q/k ünsüzü, Töre Bitigi’nin Wroclaw nüshasında bazı<br />

örneklerde korunur: W aruv+luq “temizlik” (TB, 28) krş. P, V aruv+luχ (TB<br />

211); W haybat+lıq “heybetli” (TB, 25) krş. P, V haybat+lıχ (TB, 209); W<br />

usta+lıq “ustalık” (TB, 26) krş. P, V usta+lıχ (TB, 2<strong>10</strong>); W χarγa-maq “beddua<br />

etmek” (TB, 27) krş. χarγa-maχ (TB, 211); W sımarla-maq “ısmarlamak” (TB,<br />

30) krş. sımarla-maχ (TB, 212); W tan-maq “inkâr etmek” (TB, 46) krş. P, V<br />

tan-maχ (TB, 226); W yalbar-maq (TB, 26) krş. P, V yalbar-maχ (TB, 2<strong>10</strong>); W<br />

92 Ermeni Kıpçakçasındaki diyalekt farklılaşması için bk.Tryjarski 1992: 289-296.<br />

93 Bu husus, ayrı bir araştırma konusu olarak daha sonra ele alınacaktır. bk. 80. dipnot.<br />

45


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

kör-mäk “görmek” (TB, 43) krş. V kör-mäχ (TB, 225); W tiril-mäk (TB, 28)<br />

krş, P, V tiril-mäχ “dirilmek” (TB, 2<strong>10</strong>); W yazdı-q “yazdık” (TB, 56) krş. P,V<br />

yazdı-χ (TB, 235); W yıγdı-q “topladık” (TB, 17) krş. P, V yıγdı-χ (TB, 202); W<br />

berdi-k “verdik” (TB, 28) krş. V berdi-χ (TB, 211); W işitti-k “işittik” (TB, 43)<br />

krş. P, V işitti-χ (TB, 225); W yaŋılsa-q “yanılsak” (TB, 53) krş. P, V yaŋılsa-χ<br />

(TB, 232); W aldansa-q “aldansak” (TB, 53) krş. P, V aldansa-χ (TB, 231); W<br />

kläsä-k “istesek” (TB, 23) krş. kläsä-χ (TB, 206); W ayt-alıq “söyleyelim” (TB,<br />

40) krş. P,V ayt-alıχ (TB, 222); W ber-älik “verelim” (TB, 18) krş. P, V ber-äliχ<br />

(TB, 202).<br />

+lik/+lük ekindeki /k/, bütün nüshalarda korunur: eksik+lik<br />

“eksiklik” (TB, 31; 212); egir+lik “kötülük” (TB, 36; 218); könü+lük<br />

“doğruluk, adalet” (TB, 36; 218); igi+lik “varlık, servet” (TB, 36; 218).<br />

q/k ünsüzlerinin sızıcılaşması alıntı kelimelere de yansımıştır: EK χumaş<br />

“kumaş” (TB,148) < Ar. qumāş; EK χuvat (TB, 178) < Ar. quwwat; EK χısmät<br />

“kısmet” (TB, 147) < Ar. qısmat; EK χadi “kadı” < Ar. qāżī ; EK χasap “kasap”<br />

(DAK, 459) < Ar. qaṣṣāb; EK χast “kasıt” (DAK, 459) < Ar. qast; EK χayil<br />

“kail” (DAK, 464) < Ar. qāil; EK χıyas “kıyas” (DAK, 477) < Ar. qıyās; EK<br />

χurban “kurban” (DAK, 499) < Ar. qurbān; EK χusur “kusur” (DAK, 501) < Ar.<br />

qusūr; EK vaχt “vakit” (TB, 114) < Ar. vaqt; EK χağıt “kâğıt” < Far. kāghaz.<br />

6.1.2.4. q/k > γ/g<br />

Eski Türkçede söz içinde bulunan /q/ ve /k/ ünsüzlerinin birkaç örnekte<br />

tonlulaştığı görülür: EK alγış “alkış, dua” (TB, 37) < ET alqış; EK saγış “hesap;<br />

düşünce” (TB, 209) < ET saqış; EK tügäl “tam” (TB, 85) < ET tükäl; EK yoγarı<br />

“yukarı” (TB, 181) < ET yoqaru; EK yügünmäχ “diz çökmek” (TB, 37) < ET<br />

yükün-.<br />

Bunun yanında /k/ tonsuzuyla biten Türkçe sözcükler, ünlüyle başlayan ek<br />

aldığında söz sonundaki ünsüzün tonlulaşmayıp korunduğu görülür: biliksizlikim<br />

“bilgisizliğim” (TB, 25); hakimlik-i-n “hakimliğini” (TB, 86); keräki-imiz<br />

“gereğimiz” (TB, 21); könülük-ümüz “adaletimiz” (TB, 54); övränçik-imiz<br />

“erdemimiz” (TB, 46); yüräk-imiz “yüreğimiz” (TB, 53). /q/ ünsüzüyle biten<br />

sözcüklerde ise /q/, genellikle /χ/ya gelişmiştir (bk. q > χ gelişmesi): tanıχlıχ-ım<br />

“tanıklığım” (TB, 42); χanlıχ-ımız “hanlığımız” (TB, 164).<br />

6.1.2.5. r > ø<br />

Birkaç örnekte söz içinde bulunan /r/ ünsüzü düşer: χoχu ~ χorχu “korku”<br />

(DAK, 482), χutul- “kurtulmak” (DAK, 503).<br />

Ayrıca, -(I)yIr şimdiki zaman ekinin son sesi olan /r/ bazen düşer:<br />

χuvalıyıχ < χuvala-yı-χ “kovalıyoruz” (AKP, 17/18); barıyıχ < bar-ıyı-χ<br />

“gidiyoruz” (AKP, 121/122); maχtanıyıχ < maχtan-ıyı-χ “övünüyoruz” (AKP,<br />

43/44); tiriliyiχ < tiril-iyi-χ “diriliriz” (AKP, 79/80).<br />

46


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

6.1.2.6. Ünsüz tekleşmesi<br />

Ermeni Harfli Kıpçakçada bu ses olayı ile ilgili iki örnek tespit edilmiştir.<br />

/nd/, /st/ ( > /nn/, /ss/) çift ünsüzleri ünsüz benzeşmesi yoluyla önce ikizleşir ve<br />

ardından ikiz ünsüzden biri erir: EK kensi < *kennisi < kendi+öz(i) 94 “kendisi”<br />

(AKP, 2; TB, 141) krş. CC, TZ, KK kensi; üsnä


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

131); χardaşım+a “kardeşime” (TB, 20); χonşularım+a “komşularıma” (AKP,<br />

30/31); yalbarganım+a “yalvardığıma” (AKP, 27/28); esim+ä “aklıma” (TB,<br />

26); içim+ä “içime” (AKP, 39/40); yüräkim+ä “yüreğime” (AKP, 39/40).<br />

Bu metinlerde, yönelme hâli ekinin tipik özelliği, bulunma hâli ekinin<br />

yerine kullanılmasıdır:<br />

Egär ki χaysı χatun ki törägä ündälgän bolsa, χocası ya yovuχ χardaşları<br />

töräniŋ alnına zastupit etmägä bolur (TB, 162). “ Eğer herhangi bir kadın<br />

mahkemeye çağrılsa, kocası veya kardeşlerinin mahkeme huzurunda (ona)<br />

vekâlet etmesi mümkündür.”<br />

Anıŋ üçün keräktir, ki, yüz körmiyin, Teŋriniŋ yarγusun könü etkäy da<br />

Teŋriniŋ alnına açıχ yüzlü bolgay (TB, 31). “Onun için gereklidir ki, adam<br />

kayırmadan Tanrı’nın kanunlarını doğru uygulasın ve Tanrı’nın huzurunda açık<br />

yüzlü (alnı açık) olsun.”<br />

Daγı da 2 adamnıŋ arasına χalaba u dävi bolgay, K‘risdos kendi ögüt<br />

berir, yarγuga barmıyın (TB, 36). “ Ne zaman ki iki kişi arasında bir münakaşa<br />

ve dava olsa, Tanrı, kendisi öğüt verir (uzlaştırır) mahkemeye gitmeden.”<br />

Bulunma hâli ekinin yerine yönelme hâli eki kullanıldığı için bu hâl eki,<br />

fazla sıklık göstermez: ol aytılgan vaχtın+da “o söylenen zamanda” (TB, 283),<br />

öv+dä “evde” (TB, 114); bir tügäl yıl+da “tam bir yılda” (TB, 116); yer+dä<br />

“yerde” (TB, 118); baχça+da “bahçede” (TB, 118); tiyirmän+dä “değirmende”<br />

(TB, 119); törä+dä “kanunda” (TB, 119).<br />

6.2.3. İyelik ekleri, Ermeni Kıpçakçasında ünlü uyumuna girer. Ek,<br />

ünlüyle biten sözcüklere doğrudan doğruya, ünsüzle bitenlere ise yardımcı ünlü<br />

alarak eklenir {+(I)m, +(I)ŋ, +I/+sI; +(I)mIz, +(I)ŋIz, +lArI}: ata-m “atam/<br />

babam” (TB,20); es-im “aklım” (TB, 26); söz+üm “sözüm” (TB, 26); χol+um<br />

“elim” (TB, 26); biy+i “beyi” (TB,125); eyä+si “sahibi” (TB,125); χonşu+su<br />

“komşusu” (TB,125); törä+miz “kanunumuz” (TB,23); yüräk+imiz “yüreğimiz”<br />

(TB, 53); şähär+imiz “şehrimiz” (TB, 198); yarguçu+muz “yargıçımız” (TB,<br />

28); könülük+ümüz “adaletimiz” (TB, 54); boy+uŋuz “bedeniniz/kendiniz” (TB,<br />

19); χardaş+ları “kardeşleri” (TB,133).<br />

6.2.4. Soru eki {-mI}, düz/dar ünlülüdür: köp mi az mı “çok mu, az mı”<br />

(TB, 139); mülk mi aχça mı “mülk mü, para mı” (TB, 161); bilir mi yoχsa<br />

bilmäs mi (bilir mi yoksa bilmez mi” (TB, 176); tutar mısiz yoχsa yoχ “tutar<br />

mısınız yoksa yok/tutmaz mısınız” (TB, 180).<br />

6.2.5. İsim cümlelerinde isimlerin yüklem olarak kullanılmasını, fiil<br />

cümlelerinde ise birleşik çekimi sağlayan ek fiil, Ermeni Harfli Kıpçakçada e-<br />

(< er-) biçimindedir. Geniş zaman çekiminde, ek fiilin çekimlenmiş biçimi olan<br />

er-ür düşmüş, yüklem görevini kişi zamirleri ya da bu zamirlerden çıkan kişi<br />

ekleri üstlenmiştir. III. kişinin çekiminde tur- ek fiilinden gelişen –DIr/-DUr (<<br />

48


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

dUr-Ur < tur-ur) kullanılır. İsimlerin geniş zaman çekiminde kullanılan zamir<br />

kökenli kişi ekleri şunlardır: -men, -sen, -DIr; -biz, -siz, -DIrlAr. III. teklik ve<br />

çokluk kişi ekleri, ünlü ve ünsüz uyumuna girer. I. ve II. teklik/ çokluk kişi<br />

zamirleri ekleşmiştir; ancak, ünlü uyumuna girmez: χasta-men “hastayım”<br />

(AKP, 6); toγru-sen “doğrusun” (AKP, 24/25); bar-dır “vardır” (TB, 27); Teŋridir<br />

(TB,28); yarguçu-dur (TB,29), baş yevüçü-dür (baş yiyendir” (TB, 30); yoχtur<br />

“yoktur” (TB, 45); yuvuχ-tur “yakındır” (TB, 49); yük-tür “yüktür/kefalettir”<br />

(TB, 189); dügül-biz “değiliz” (TB, 49); toγru-siz “doğrusunuz” (AKP, 31/32);<br />

χarγışlı-dırlar “beddualıdırlar” (TB, 132).<br />

Yıγı yoluχur adämilär arasna, ki adam oγlun yüräkkä çıχargan eski<br />

duşmandır, ki biri birinä söz artından talaş etip tä yaman sözlär aytırlar,<br />

da ayblar berirlar, hörmätinä tiyip, ki sen yaman kişisen, ya oγurusen, ya<br />

χaraχçısen, ya taratursen, ya χalpsen, ya χaçχınçısen, ya orospı oγlusen, anda<br />

kensi ya orospı erisen, ya itsen, ya it oγlusen... (TB, 186). “İnsanlar arasında<br />

sık sık rastlanır ki insan oğlunu çıldırtan eski düşmandır ki (onlar) birbirleriyle<br />

ağız dalaşına girip birbirlerine kötü sözler söylerler ve ayıp ederler; saygısızlık<br />

ederek, sen yaman kişisin veya hırsızsın ya da eşkiyasın, ya da yağmacısın, veya<br />

yalancısın, kaçaksın, orospu oğlusun/çocuğusun, o zaman kendin (orospu) ya da<br />

orospu erisin/kocasısın, ya da itsin, it oğlusun…”<br />

İsmin görülen geçmiş zaman çekiminde edi (< er-di); şart çekiminde<br />

ise esä (< er-se) kullanılır. Duyulan geçmiş zaman çekimi metinlerde<br />

geçmemektedir. edi ve esä, iyelik kökenli kişi ekleriyle çekilir: birgäsinä edik<br />

“birlikte idik” (TB, 43); bar edi “vardı” (TB, 197); tigüllär edi “değillerdi” (TB,<br />

84); bar esä “varsa” (TB, 20); yoχesä “yoksa” (TB, 20).<br />

Köp vaχttan beri ulu saγışta edim bu Törä bitiki üçün (TB, 25). “Uzun<br />

zamandan beri bu Töre Bitigi için büyük düşünceler içindeydim.”<br />

Kimniŋ ögüzü edi (TB, 99). “Kimin öküzü idi.” Tek kendilärinä bilikli edi<br />

(TB, 75). “Sadece kendileri için anlaşılır idi.”<br />

Egär ki χul dinsiz erksiz esä, ol χul satılmaχ keräk biyiniŋ erki bilä yarım<br />

bahasına ya yarım yalına (TB, <strong>10</strong>0). “Eğer ki kul, dinsiz ve köle ise, o kulun<br />

beyinin/sahibinin isteğiyle yarı fiyatına, yarım ücretle satılması gerekir.”<br />

İsim cümlelerinde olumsuzluk dügül ~ tügül sözleriyle yapılır. Bu<br />

metinlerde ismin olumsuzunda emäs’li kullanıma rastlanmaz:<br />

Tölöv bolgay naγd bilä, χumaş bilä tügül ol borç e[y]äsinä (TB, 190).<br />

“Borç sahibine (borçlu olduğu kişiye) borcunu nakit olarak ödeyecek, mal ile<br />

değil.”<br />

A egär χonaχka utru kimesä antka tüşkäy, keräk 4-ünçi kündä antın<br />

tügällägäy, özgä türlü dügül (TB, 173). “Eğer bir kimse konuğuna karşı yemin<br />

etse, 4, günde andını yerine getirecek, başka türlü değil/olmaz.”<br />

49


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

6.2.6. İyelik kökenli kişi ekleri {-m, -ŋ, ø; -k/-q ~ χ, -ŋIz, -lAr}, görülen<br />

geçmiş zaman {-DI} ve şart kipinin {–sA} çekiminde kullanılır: yuχla-dı-m<br />

“uyudum” (AKP, 3); sımarla-dı-ŋ “ısmarladın” (AKP, 7); emgän-di-m “zahmet<br />

çektim” (AKP, 6); buyur-du-m “buyurdum” (TB, 54); sövün-dü-m “sevindim”<br />

(AKP, 118/119); maχta-dı “övdü” (TB,19); kör-di “gördü” (TB, 125); kör-dü-k<br />

“gördük” (TB, 54); yıγ-dı-q “topladık” (TB, 54); saχla-dı-χ “sakladık” (TB, 75);<br />

ayt-tı-m “söyledim” (TB, 187); et-ti-m “ettim” (TB, 25); tut-tu-χ “tuttuk” (TB,<br />

75); çıχ-sa-m “çıksam” (AKP, 131/132); bar-sa-ŋ “barsan” (AKP,31/32); “ al-sa<br />

“alsa” (TB, <strong>10</strong>9); yuχla-sa-ŋız “uyusanız” (AKP, 67/68); tölä-sä-m “ödesem”<br />

(AKP, 7); yeber-sä-lär “gönderseler” (TB, 117).<br />

Zamir kökenli kişi ekleri {-men, -sen, -DIr; -biz, -siz, -DIrlAr}, III. teklik<br />

ve çokluk ekleri dışında damak uyumuna girmez. Uzak geçmiş zaman {-GAn},<br />

duyulan geçmiş zaman {-(I)p(tIr)}, şimdiki zaman {-(I)yIr; -IIr}, geniş zaman {–<br />

(I)r; -Ar} gelecek zaman {-GAy, –sAr, –AsI, –I} kiplerinin çekiminde kullanılır:<br />

yazıl-ıp-tır “yazılmış” (TB, 193); yaz-ıp-biz “yazmışız” (TB,195); ketmi-yir-men<br />

“gitmiyorum” (AKP, 38/39); χutχar-ıyır-sen “kurtarıyorsun” (AKP, 43/44); χorχar-men<br />

(AKP, 118/119); ögütlä-r-sen “öğütlersin/cezalandırırsın” (AKP, 93/94);<br />

umsan-ır-men “ümit ederim” (AKP, 143/144); bil-ir-sen “bilirsin” (AKP, 68/69);<br />

oχşa-gay-men “benzesem” (AKP, 142/143); çıχar-gay-sen “çıkarsan” (AKP,<br />

142/143); kör-sär-sen “göreceksin” (AKP, 34/35) vb. –DIr ekinin kullanımı;<br />

-GAn, -(I)ptIr ve –AsI ekleriyle sınırlıdır: yaz-gan-dır “yazmıştır” (AKP, 39/40);<br />

tıy-gan-dır “engel olmuştur” (TB,128); itilä-gän-dir “itilemiştir/eğelemiştir”<br />

(AKP, 44/45); ündäl-gän-dirlär “çağrılmışlardır” (TB, 163); yarγuga tur-ası-dır<br />

“yargılanacaktır” (TB, 36).<br />

{-(I)yIr; -IIr} şimdiki zaman ekinin son sesi olan /r/ nin zaman zaman<br />

erimesiyle -ıyı biçimine gelen ek, zamir kökenli kişi ekleri yerine iyelik kökenli<br />

kişi eklerini alır. Bu tipik örneklere I. çokluk kişinin çekiminde rastlanır. Şu<br />

örneklerde -biz yerine –χ ( < -q ) ekleri kullanılmıştır: 96 bar- ıyı-χ “gideceğiz”<br />

(AKP,121/122); ur-ıyı-χ “vuracağız” (AKP, 43/44); maχtan-ıyı-χ “övünürüz”<br />

(AKP, 43/44); tapun-ıyı-χ “tapınırız” (AKP, 43/44).<br />

96 Genel Türk dilinde, görülen geçmiş zaman ve şart çekimlerinde iyelik kökenli; duyulan geçmiş zaman, şimdiki<br />

zaman, geniş zaman ve gelecek zaman çekimlerinde ise zamir kökenli kişi ekleri kullanılır. Ermeni Kıpçakçasında<br />

iyelik kökenli kişi ekleri, geçmiş zaman ve şart çekimi dışında da kullanılmaktadır. Bu, ünlü ile sonlanan kip eklerinde<br />

rastlanan bir durumdur. İyelik kökenli ve zamir kökenli kişi eklerinin birbiriyle karışması, hatta tek tip kişi ekleri hâline<br />

gelmesinin en çarpıcı örneği, Altaycada görülür. Bununla ilgili bk. Tenişev 1988 331-332. Kırgızcada uzak geçmiş<br />

zaman {-GAn} ve basit şimdiki zaman/kesin gelecek zamanın {-A; -y} I. teklik kişiyle çekiminde aynı duruma rastlanır:<br />

al-ga-m (


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

6.2.7. Şimdiki zaman<br />

-(I)yIr; -IIr<br />

Oğuz Türkçesinin –yor şimdiki zaman eki ( < yorı-r), Codex Cumanicus<br />

ve Et-Tuhfetü’z-Zekiyye’den sonra bu metinlerde de işlek olarak kullanılır. 97<br />

Ermeni harfli Kıpçak metinlerinde ünlüsü daralan bu ek, ünlüyle biten fiillerden<br />

sonra –yır/-yir; ünsüzle biten fiillerden sonra -ıyır/-iyir; –ıır/-iir; şeklindedir. Ek,<br />

nadiren ünlüyle biten fiilerden sonra –yı-/-yi-; ünsüzle biten fiillerden sonra -ıyı/-<br />

iyi biçiminde de görülür.<br />

Bir kimesäniŋ şulprıχtı bolgay borç üçün bir kimesädä, da kelgäy<br />

yargu alnına, da tanmagay bitikin, da aytkay, biliirmen, ki bitik menimdir,<br />

yoχsa töläpmen aŋar barçasın (TB, 193).“Bir kimsenin borç için senedi olsa<br />

bir kimsede ve gelse mahkeme huzuruna ve inkâr etmese senedini ve söylese,<br />

biliyorum. Bu senet benimdir; ancak, ona (borç verene) tamamını ödemişim.”<br />

Bitik menimdir, yoχsa töläpmen aŋar barçasın, da aŋar nemä dä borçlu<br />

χalmıyırmen, tek bitikimni zaderjat etiptir (TB, 193). “Bu senet benimdir;<br />

ancak, ona (borç verene) tamamını ödemişim ve ona borçlu kalmıyorum. Sadece<br />

o, senedimi atmamış.”<br />

Da bir kimsä ki zindanda olturgay kimsäniŋ borçu üçün, da neçik törä<br />

buyurıyır, ki kündä aŋar χarcga bir aχça bergä (TB, 169). “Ve bir kimse birine<br />

olan borcu için zindana atılsa, kanun şöyle buyuruyor: Her gün (borç veren kişi)<br />

ona (borçlu olan kişiye) harçlık için bir akça ödeyecek.”<br />

Ne ki törägä nalojit etti baş suması bilä tölämägä birgä; törä bulay<br />

buyurıyır (TB, 169). “Mahkemede ana borcu ile birlikte ödemeyi ve başka ne<br />

taahhüt ettiyse. Kanun böyle buyuruyor.”<br />

Ulu χorχulu buyruχun Teŋriniŋ köriyirbiz (TB, 44). “Tanrının ulu ve<br />

korkulu buyruğunu görüyoruz.”<br />

Şimdiki zaman ekinin son sesi olan /r/nin erimesiyle ek, -ıyı biçiminde<br />

de kullanılır. Bu durumda zamir kökenli kişi eki, yerini iyelik kökenli kişi ekine<br />

bırakır. Şu cümlelerde biz yerine –χ ( < -q ) eki kullanılmıştır:<br />

Teŋri bilä maχtanıyıχ, här kündä atına anıŋ tapunıyıχ meŋilik (AKP,<br />

43/44). “Tanrı ile övünürüz, her gün onun adıyla ebediyen tapınırız.”<br />

Färah boldum men, kimlär aytır edilär maŋa: övinä Eyämizniŋ barıyıχ biz.<br />

(AKP, 121/122). “Ferahladım ben, kimler bana söyler: Sahibimizin (Tanrının)<br />

evine gidiyoruz biz.”<br />

Seniŋ bilä duşmanlarımıznı bizim urıyıχ, da atıŋ bilä seniŋ heç etiyıχ<br />

turganlarnı üstümüzgä bizim (AKP, 43/44). “Düşmanlarımızı senin ile vururuz<br />

ve senin adın ile üstümüze gelenleri hiç ederiz.”<br />

97 Codex Cumanicus ve modern Türk yazı dillerinde –yor şimdiki zaman ekinin kullanımı için bk. Räsänen 1957:<br />

225; Atalay 1945: 111. Bu ekin, Kıpçakçadaki (Codex Cumanicus ve Et-Tuhfetü’z-Zekiyye) kullanımı için ayrıca bk.<br />

Karamanlıoğlu 1994: 129.<br />

51


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

6.2.8. Geniş zaman<br />

Ünlüyle biten fiillere –r; ünsüzle biten fiilllere ise –Ir ; -Ar şeklinde<br />

eklenir. Ekin olumsuz biçimi –mAs ( < mAz ) ile yapılır. Geniş zaman kip eki,<br />

metinlerde şimdiki zamanı da ifade eder.<br />

χal-ır “kalır” (TB, 113); al-ır-lar (TB, 168); ayt-ır-men “söylerim”<br />

(TB, 47), bil-ir-men “biliyorum” (TB, 127); yeber-ir-ler “gönderirler” (AKP,<br />

143/144); χorχ-ar-lar (AKP, 127/128); küy-är “yanar” (AKP, 9/<strong>10</strong>); söv-är<br />

“sever” (AKP, <strong>10</strong>-11); kör-är “görür” (AKP, <strong>10</strong>/11); bol-mas-tır “olmaz” (TB,<br />

115), oχşa-mas-tır “benzemez” (TB, 151); keräk-mäs-tir (TB, 126).<br />

Xaytıp aytırmen, tanıχlıχ berimen menim üçün, da tanıχlıχ berir menim<br />

üçün Atam, da siziŋ töräŋizgä dä yazgandır, ki 2 adamnıŋ tanıχlıχı könüdür<br />

(TB, 42). “Dönüp söylerim, tanıklık edeceğim kendim için ve babam benim için<br />

tanıklık edecek ve sizin törenizde de yazılmıştır ki iki kişinin tanıklığı doğrudur.”<br />

Geniş zamanın olumsuz biçiminde kontraksiyon sonucunda farklı yapılar<br />

ortaya çıkar: tan-man ( < tan-mas men) “inkâr etmem” (TB, 179); bil-män (<br />

< bil-mäs men) “bilmem” (TB, 186); ye-män-dir (< ye-mäs mendir) “yemem”<br />

(AKP, 49/50).<br />

..biy yarγucı, men bu yaχşı kişi üstünä nemä bilmän, tek barça yaχşı,<br />

bir dä, eki dä, üç dä aytkay bu söznü...(TB, 186) “Sayın yargıç, ben bu iyi kişi<br />

hakkında hiçbir şey bilmem, bütün söyleyeceğim, (o) iyidir, bir, iki, üç kere bu<br />

sözü söyleyeceğim.”<br />

6.2.9. Gelecek zaman<br />

Gelecek zaman çekimi, -GAy, –sAr , –AsI ve –I ekleriyle yapılır.<br />

6.2.9.1. -GAy<br />

Ünlü uyumuna giren bu ek, tonluyla biten fiillere –γay/-gäy; tonsuzla<br />

bitenlere –qay/-käy biçiminde eklenir. Bu ek, geleceğe yönelik istek de bildirir:<br />

–GAy = -sA<br />

Köplär aytırlar edi, ki kimlär körgüzgäy bizgä yaχşılıχın Eyämizniŋ,<br />

nışanlandı bizgä yarıχ yüzüŋdän seniŋ, da berdiŋ färahlik yüräkimizgä bizim<br />

(AKP, 4). “Çoğunluk söylerdi ki Tanrımızın iyiliğini bize kimler gösterecek,<br />

senin yüzünden bize ışık geldi ve bizim yüreğimize ferahlık verdin.”<br />

Tiyişlidir yarγuçuga, ki bitikçi, uslu, aχıllı bolgay, da ari bitiklärniŋ küçün<br />

yaχşı bilgäy, da barça adämilikni igi bilgäy, ki yarγunu toγru etkäy. Tiyişlidir<br />

yarγuçularga, ki l’ataları bilä tügäl bolgay, da aŋlı u aχıllı u saχt bolgay,<br />

bolmagay ki töräni aŋlamıyın, kimsägä eksiklik etkäy (TB, 31). “Yargıçın şöyle<br />

olması gerekir: Okur-yazar, akıllı, uslu olsa ve kutsal kitapların gücünü iyi bilse<br />

ve bütün insanlığı iyi bilse ki doğru yargılasa. Yargıçlar şöyle olmalı: Yaşları<br />

olgun olsa ve akıllı, zeki ve ihtiyatlı olsalar, kanunları bilmeden kimseye kusurlu<br />

davranmasalar.”<br />

52


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Tiyişlidir yarγuçunuŋ ki zındanı bolgay, kim ki egri bolsa, zındanga<br />

salgay, ki ögütlängäylär (TB, 36). “Yargıça şu gerekir ki zindanı olsa, kim ki suç<br />

işlese zindana atsa, (onlar) cezalandırılsalar.”<br />

–GAy gelecek zaman eki, e- ( < ET er-) fiilinin, -di görülen geçmiş zaman<br />

eki almış biçimi olan edi ile birlikte kullanıldığında /y/ önünde yer alan a/ä<br />

ünlüsü, bazen daralır.<br />

-GAy edi / -GIy edi, Codex Cumanicus’ta ve modern Kıpçak yazı dillerinde<br />

olduğu gibi şart ve geleceğe yönelik istek bildirir: 98 -GAy edi / -GIy edi = -sA<br />

Yänä yoluχkay edi bir kimesä borçlu bolgay edi bir kimesägä, da<br />

klämägäy edi yaχşılıχ bilä tölöv etmä, da kelgäy törä alnına, da klägäy aytma,<br />

öç etip borç e[y]äsinä, ki bilirmen, aŋar borçum bar, tanman, evet aχçam<br />

yoχtur, da ne χumaşım da yoχtur, tek mülküm bar, klärmen aŋar mülkümni<br />

yazdırma (TB, 178/179). “Yine bir kimse borçlu olduğu bir kimseyle karşılaşsa<br />

ve (borcunu) güzellikle ödemek istemese, mahkeme huzuruna gelecek, borçlu<br />

olduğu kişiyle münakaşa edip: Biliyorum, ona borcum var, inkâr etmiyorum,<br />

evet param yok(tur) ve malım da yok(tur), sadece gayri menkulum var, ona<br />

mülkümü yazdırmak isterim.”<br />

Egär kendi kütüçidän ziyan bolsa aγaç bilä urmaχtan, ya taş bilä, ya<br />

nemä bilä atmaχtan naχıs etkiy edi ya öldürgiy edi, ziyanın tölämäχ keräk. Egär<br />

tuvar χara biri birin öldürsä, anıŋ kibik işni törä ayırmaχ keräk kensiniŋ küçü<br />

bilä (TB, 146-147). “Eğer (hayvana) kendi çobanından ziyan gelse ağaç veya<br />

taş ile vurmaktan ya da başka bir şey atmaktan yaralasa ya da öldürse, zararını<br />

ödemek gerekir. Eğer hayvanlar (büyük baş hayvan) birbirini öldürürse o zaman<br />

bu işi kendi gücüyle çözmesi gerekir.”<br />

6.2.9.2. –sAr<br />

-GAy eki kadar işlek değildir. Ek, damak uyumuna girer. Kalın ünlülü<br />

fiillere –sar; ince ünlülü fiillere –sär biçiminde gelir.<br />

Buyurur K‘risdos, ki heç nemä üçün ant içmä, zera barça keräkmäs u boş<br />

sözlär üçün adämilär cuvap bersärlär yarγu kününä (TB, 37). “Tanrı buyurur:<br />

Hiçbir şey için ant içme. Çünkü, insanlar, bütün gereksiz ve boş sözler için yargı<br />

gününde (ahiret günü) cevap verecekler.”<br />

Biy, χaçan körsärsen (AKP, 34/35). “Tanrım, ne zaman göreceksin ”<br />

6.2.9.3. –AsI<br />

Bu ekin, gelecek zaman ifadesi, birkaç örnekte (bar-ası-men “gideceğim”;<br />

yarγuga tur-ası-dır “yargılanacaktır”) tespit edilmiştir. Bunun dışında sadece<br />

tiy- “değmek, dokunmak” ( < ET teg- ) fiiline gelen –esi eki, kendisinden sonra<br />

98 -GAy ve -GAy edi şekillerinin Codex Cumanicus ve modern Kıpçak dillerindeki şart ve istek anlamı için bk.<br />

Garkavets 1987: 88-89; Berta 1998b: 312-313; Kasapoğlu Çengel 2005: 244-245.<br />

53


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

–dir ( < durur) ekini alır ve tiy- fiiliyle neredeyse kalıplaşmıştır, diyebiliriz.<br />

Bu yapıda özne, genellikle yönelme hâli ekiyle kullanılır. Metinlerde tiyesidir<br />

(< tiy-esi-dir) “gerekir, gereklidir” anlamındadır. tiymästir ( < tiy-mäs-tir)<br />

“gerekli değildir, gerekmez”, bu yapının olumsuzunu ifade eder. Bununla<br />

birlikte keräklidir/ keräkmästir sözleri de kullanılır (tiyesidir = tiyişlidir için bk.<br />

Gereklilik kipi).<br />

Yarγunu könülük bilä tiyäsidir etmägä (TB, 33) “Adaletle yargılamak<br />

gerekir.”<br />

Tiyäsidir yarγuçılarga ertä u keçä sarnamaga Eski u Yäŋi Töräni (TB,<br />

34). “Yargıçların sabah akşam eski ve yeni kanunları okuması gerekir.”<br />

Tiyäsidir bizgä könü törämiz bilä barmaga,… (TB, 52) “Bizim âdil<br />

kanunlarla hareket etmemiz gerekir.”<br />

-AsI eki, şu cümlelerde gelecek zaman bildirir: Xaytıp esimä aldım, ki<br />

Biyimiz K‘risdosnıŋ yarγusuna barasımen, ol, ki yüz körmäs, ne orunç almas,<br />

anıŋ üçün tiyişlidir maŋa yazmaga χolum bilä Teŋriniŋ yarγusunuŋ oχşaşın (TB,<br />

26). “Dönüp aklıma koydum, Allah’ın yargısına varacağım. O, adam kayırmaz,<br />

rüşvet almaz. Onun için benim elimle Tanrı’nın kanunlarının benzerini yazmam<br />

gerekir.”<br />

Bolmagay, ki öktämlängäy yarγuçu ya kimsäni heç körgäy, alay bilsin,<br />

ki 1-dir yarγuçu Teŋri, χaysınıŋ alnïna kensi dä turasıdır yarγuga (TB, 36).<br />

“Yargıç, kibirlenmeyecek ve kimseyi hiçe saymayacak. Şöyle bilsin ki yargıç<br />

birdir, o da Tanrıdır, kendisi de onun huzurunda yargılanacaktır.”<br />

6.2.9.4. –I- ( < -A turur)<br />

–A zarf-fiil ekinin tur- yardımcı fiiliyle çekiminden (< -A-


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

6.2.<strong>10</strong>. Emir-istek kipi<br />

I. teklik şahıs emir eki, ünlüyle biten fiillerden sonra -yım/-yim; ünsüzle<br />

biten fiillerden sonra -ıyım/-iyim ( < ayım/-eyim) şeklindedir. Ünsüzle biten<br />

fiillerde ekin ön sesi olan a/e ; ünlüyle biten fiilllerde ise fiil tabanının son sesi<br />

a/e; ekin bünyesindeki /y/nin etkisiyle daralarak ı/i ye gelişir: saqla-yım ><br />

saχlı-yım “saklayayım” (AKP, 118/119); tapun-ayım > tapun-ıyım “tapınayım”<br />

(AKP,137/138) ; bar-ayım > bar-ıyım “varayım” (TB, 141) gibi.<br />

Saxlıyım anı tügäl yüräkim bilä menim (AKP, 253). “Saklayayım onu<br />

(benim) bütün kalbimle.”<br />

Keliŋiz, oγlanlarım menim da işitiŋiz maŋa, da χorχusun Eyämizniŋ<br />

övrätiyim sizgä (AKP, 63). “Geliniz, benim oğullarım ve işitiniz beni ve<br />

Tanrımızın korkusunu (Tanrı korkusunu) size öğreteyim.”<br />

II. teklik kişi emir, genellikle eksiz kullanılır. Bunun yanısıra pekiştirme<br />

ekli örneklere de rastlanır. Pekiştirme ekinin her iki metinde de sadece -γın/-<br />

gin biçimleri tespit edilmiştir: χutχarma “kurtarma” (AKP, 39/40); oyan “uyan”<br />

(AKP, 43/44); yarlıγa “bağışla” (AKP, 40/41); χaytarma-γın “döndürme” (AKP,<br />

<strong>10</strong>1/<strong>10</strong>2); çövürmä-gin “çevirme” (AKP, 126/127); yıraχ etmä-gin “uzak etme”<br />

(AKP, 39/40).<br />

Sövünmägin bu sövüklü berilmäχkä ya comartlıχka (TB, 128). “Sevinme,<br />

bu ayrıcalığa ya da cömertliğe.”<br />

Aŋmagın yazıχlarımıznı bizim burungi (AKP, 78/79). “Bizim önceki<br />

günahlarımızı anma.“<br />

III. teklik ve çokluk kişi –sIn/-sUn; -sInlAr/-sUnlAr şeklinde uyuma<br />

girer: maχtanma-sın “övünmesin” (AKP, 71/72); bermä-sin “vermesin” (TB,<br />

37); bol-sun (TB, 56); tüş-sün “düşsün” (AKP, 90/91); baχ-sınlar (AKP, 55/56);<br />

bil-sinlär “bilsinler” (TB, 35); uyal-sınlar “utansınlar” (AKP, 52/53); tapunsunlar<br />

“tapınsınlar” (AKP, 88/89).<br />

Yüzüŋdän seniŋ könülük maŋa çıχsın, da közlärim körsün toγruluχnu<br />

(AKP, 16/17). “Senin yüzünden adalet bana çıksın ve gözlerim doğruluğu<br />

görsün. ”<br />

I. çokluk kişi emir eki, ünlüyle biten fiilerden sonra genellikle –lIχ (


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

oturup ağlayalım.”<br />

II. çokluk –(I)ŋIz şeklinde eklenir. Dudak uyumuna girmez: alγışlaŋız<br />

“dua ediniz” (AKP, 65/66); çaχır-ıŋız “çağırınız” (AKP, 46/47); ber-iŋiz<br />

“veriniz” (TB, 174); keliŋiz “geliniz” (AKP, 45/46); bol-uŋız “olunuz” (AKP,<br />

<strong>10</strong>4/<strong>10</strong>5: öp-iŋiz “öpünüz” (AKP, 95/96); sövünüŋiz “sevininiz” (AKP, 97/98).<br />

Kiriŋiz eşikinä anıŋ tapunmaχ bilä da alγış bilä övinä anıŋ. Tapunuŋız<br />

Eyämizgä, da alγışlaŋız atın anıŋ (AKP, 99/<strong>10</strong>0). “Giriniz onun eşiğine ve evine,<br />

tapınmak ve dua ile. Tapınınız Sahibimize ve ona dua ediniz.”<br />

6.2.11. Niyet kipi<br />

Modern Kıpçak yazı dillerinde sıklıkla kullanılan –maq/-mäk niyet<br />

bildiren gelecek zaman kipinin <strong>10</strong>0 tarihî kullanımına bu metinlerde birkaç örnekte<br />

rastlanır:<br />

11-inçi, ki bilgäylär yarγuçılar Törä bitikindän toγru yarγu etmägä, bilip,<br />

ki kendiläri dä turmaχtırlar köktägi yarγuçınıŋ alnına yarγuga (TB, 209). “11.<br />

Yargıçlar, Töre Bitigi’nden doğru yargılamayı öğrenecekler. Çünkü, kendileri de<br />

gökteki yargıçın (Tanrı’nın) önünde huzura çıkacaklar”.<br />

Keräk kiyöv sözlägäy χıznıŋ atası bilä, budur, ki aŋar belgili etkäy, ne türlü<br />

nemä berir χızınıŋ artından cehez, χaysın ki almaχtır, artından berilgäy belgili,<br />

zera ki cehezi χatunlarnıŋ ülüşläridir atasından da anasından da mülklärdän dä<br />

(TB, 80). “Damadın kızın babasıyla konuşması gerekir. (İşte) budur, olanı (olan<br />

çeyizi) ona açıklasa, kızının arkasından çeyiz olarak ne verecek, hangisini almak<br />

niyetindedir, arkasından açık olarak verilse. Çünkü; çeyiz, kadınların, atasından,<br />

anasından ve mülkünden (kendisine düşen) paydır.”<br />

6.2.12. Gereklilik kipi<br />

Ermeni Harfli Kıpçakçada gereklilik, tiyäsidir/tiyişlidir ve keräk gibi<br />

kiplik (modality) bildiren leksik elementlerle ifade edilir: <strong>10</strong>1 +GA tiyäsidir/<br />

tiyişlidir, –mAχ keräk, –GAy keräk.<br />

6.2.12.1. +GA tiyäsidir/tiyişlidir<br />

İşlek bir kullanım gösteren bu analitik yapıda; özne, yönelme hâli ekini<br />

alır ve ardından tiyäsidir/tiyişlidir ve nadiren tiyär modal sözleri gelir: tiyişlidir<br />

maŋa yazmaga “benim yazmam gerekir/ben yazmalıyım” (TB, 26), tiyişlidir<br />

yarγuçıga “yargıçın yapması gerekir/yargıç yapmalıdır” (TB, 32-33), aŋar tiyär<br />

ant içmägä “onun ant içmesi gereklidir” (TB, 48) gibi. Modern Kıpçak yazı<br />

dillerinde gereklilik bildiren analitik yapının tarihsel biçimini, Ermeni harfli<br />

Kıpçak metinlerindeki bu yapılarda görmek mümkündür: <strong>10</strong>2<br />

<strong>10</strong>0 Kudaybergenov / Tursunov 1980: 382-383.<br />

<strong>10</strong>1 Batı Kıpçak dillerinde gerekliliği bildiren kiplik sözler için bk. Berta 1998b: 315.<br />

<strong>10</strong>2 Modern Kıpçak yazı dillerinde tiyiş (< tiy-i-ş) ile yapılan gereklilik kipi için bk. Kudaybergenov / Tursunov 1980:<br />

56


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Tiyäsidir k‘risdân χanlarga (TB, 59). “Hristiyan hanlara (şunu yapmak)<br />

icap eder.”<br />

Tiyäsidir emdidän sora bitik bilä yöpsünmägä törälärni, taŋlap barça<br />

ari bit[ik]lärdän (TB, 24). “Şimdiden sonra kanunları, bütün kutsal kitaplardan<br />

seçerek kitap hâline getirmek gerekir.”<br />

Tiyişlidir yarγuçıga, ki orunç aluçı bolmagay, zera yazgandır, ki orunç<br />

soχraytır, neçä ki iti köz bolsa (TB, 32-33) “Yargıçın şunları yapması gerekir:<br />

Rüşvet almayacak, çünkü (bu) yazılmıştır ki, eğer gözü keskin ise rüşvet gözü<br />

kamaştırır.”<br />

Xaytıp esimä aldım, ki Biyimiz K‘risdosnıŋ yarγusuna barasımen,<br />

ol, ki yüz körmäs, ne orunç almas, anıŋ üçün tiyişlidir maŋa yazmaga χolum<br />

bilä Teŋriniŋ yarγusunuŋ oχşaşın (TB, 26). “Dönüp aklıma koydum, Allah’ın<br />

yargısına varacağım. O, adam kayırmaz, rüşvet almaz. Onun için benim, kendi<br />

elimle Tanrı’nın kanunlarının benzerini yazmam gerekir.”<br />

Bu tip gerekliliğin olumsuz biçimi, tiy- ( < ET teg-) fiiline –mäs olumsuz<br />

geniş zaman ekinin getirilmesiyle yapılır: Egär ki esirikliktä yoluχsa, ki biri<br />

birin naχıs etkäy, törä buyurıyır, ki anıŋkibik iş naχıslıχnıŋ esiriktä etkän tiymäs<br />

boşatmaga, ani dä tözmägä (TB, 87-88). “Eğer sarhoşken (biriyle) karşılaşsa ve<br />

birbirlerine zarar verseler, kanun şöyle buyuruyor ki bunun gibi zarar verenin<br />

sarhoşken yaptığı bu işi bağışlamak ve buna tahammül etmek gerekmez.”<br />

6.2.12.2. –mAχ keräk<br />

Keräk kiplik sözü, -mAχ fiilden isim yapma ekinden sonra gelir:<br />

A egär esirik kişi kimesäni öldürgäy, ol çaχta törä bilä baχmaχ keräk<br />

anıŋki öldürmäχliχni câht bilä da sormaχ keräk (TB, 88). “Eğer sarhoş bir<br />

kişi bir kimseyi öldürse, o zaman kanunla (bu işe) bakmak gerekir, bu cinayeti<br />

itinayla soruşturmak gerekir.”<br />

Anıŋ üçün ki esirikliktir barça yamanlıχnıŋ başı, anıŋ üçün ki esirikliktän<br />

säbäp boldı ki biri birinä. Da anıŋkibik iş üçün törä bolmaχ keräk; toγru, budur<br />

curum, ziyan, hakimlik, χarc naχıs bolganga tölämäχ keräk (TB, 87-88). “Onun<br />

için ki sarhoşluk (içki) bütün kötülüklerin başıdır. Onun için ki sarhoşluk buna<br />

sebep oldu. Ve bunun gibi iş için kanunun olması gerekir. Haklı olarak, cürüm<br />

(para cezası), zarar ziyan, mahkeme ve tedavi masraflarını (sarhoş kişinin)<br />

ödemesi gerekir.”<br />

6.2.12.3. –GAy keräk<br />

Bu analitik yapıda, keräk modal sözü, bu kez -GAy istek kipine getirilir:<br />

Keräk kiyöv sözlägäy χıznıŋ atası bilä, budur, ki aŋar belgili etkäy, ne<br />

530-531; Kasapoğlu Çengel 2005: 252-253; Öner 2007: 718-719; Yuldaşev 1981: 279.<br />

57


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

türlü nemä berir χızınıŋ artından cehez, χaysın ki almaχtır, (TB, 80). “Damadın,<br />

kızın babasıyla konuşması gerekir. (İşte) budur, olanı (olan çeyizi) ona açıklasa,<br />

kızının arkasından çeyiz olarak ne verecek, hangisini almak niyetindedir.”<br />

6.2.13. Zarf-fiil ekleri<br />

6.2.13.1. -GInçA<br />

İşlek kullanılan bir zarf-fiil ekidir:<br />

Da bir kimsä ki zindanda olturgay kimsäniŋ borçu üçün, da neçik törä<br />

buyurıyır, ki kündä aŋar χarcga bir aχça bergäy, ol kündän, ki olturγuzdu, 3-ünçi<br />

küngä dirin, ki aŋar χarclıχın bermägäy edi, voytnuŋ χolundan ötläş berilmägäy<br />

edi, 4-ünçi kündä töräniŋ erki bar anıŋkibik kişini, borç eyäsin, erkli yebermägä<br />

zındandan yänä törägä ündäginçä (TB, 169)<br />

“Ve bir kimse birine olan borcu için zindana atılsa, kanun şöyle buyuruyor.<br />

Her gün (borç veren kişi) ona (borçlu olan kişiye) harçlık için bir akça ödeyecek<br />

ve zindana atıldığı günden üçüncü güne kadar ona (borçluya) harçlığını vermese,<br />

voytun elinden ödemek olmaz. dördüncü gün mahkemenin borçluyu zindandan<br />

çıkarmaya yetkisi var, tekrar mahkemeye çağırıncaya kadar.”<br />

6.2.13.2. –mIyIn<br />

Olumsuzluk bildiren en işlek zarf-fiil eklerinden biri, -mAyIn (< *-mAδIn)<br />

ekinden gelişen –mıyın/-miyin ekidir:<br />

Bir kimesä törägä turgay, da, töräni hörmätlämiyin, yanından χılıçın<br />

ya χıncalın şeşmägäy (TB, 174). “Bir kimse mahkeme huzuruna çıkacak ve<br />

mahkemeye hürmet etmeden yanından kılıcını ve hançerini çözmeyecek.”<br />

Xaçan ki törä oltursa da voyt aytmıyın, ki munda törä olturuptur, kimniŋ<br />

nemä işi bar esä, spravovat etsin (TB, 175). “Duruşma başlarken, mahkeme<br />

başkanı burada duruşma başlamıştır, demeden kimin ne işi varsa acele etsin.”<br />

Aşıχıp, boşatlıχ almıyın, da ilgeri tüşüp nemä izdägäy törädän, anıŋkibik<br />

kişi χalır curumga 12 aχça (TB, 175). “Acele edip af dilemeden öne çıkıp<br />

mahkemeden bir şey isterse bu kişi 12 akça ödemek zorunda kalır.”<br />

A yarγunı ayamaga bolmastır kimesägä, iş uçuna toχtamıyın,<br />

tügällänmiyin yarγu bilä (TB, 167). “Kimse için hukuk kısıtlanamaz, iş<br />

bitmeden, tamamlanmadan mahkeme ile.”<br />

Bolmagay ki töräni aŋlamıyın, kimsägä eksiklik etkäy (TB, 31).<br />

“Kanunları anlamadan kimseye zarar vermemesi gerekir.”<br />

Yänä 2 kişinin arasna nemä dävi bolgay, ki voytka ündäşmäχ bolgaylar, da<br />

povodnıy strona, inanmıyın, da birsi yandan yük izdägä[y] (TB, PK, 179). “Yine iki<br />

kişinin arasında bir dava olduğunda mahkeme başkanını çağırsalar ve davacı taraf,<br />

inanmadan karşı taraftan kefalet istese böyle kişi kefalet vermeye mükelleftir.”<br />

58


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

6.2.13.3 -mInçA<br />

-mInçA ( < -mAgInçA) eki de olumsuzluk bildirir:<br />

A egär ki atasınıŋ ölüm[ün]dän soŋra algıy edi atasınıŋ ya anasınıŋ<br />

ülüşün, kensi payın da, töläminçä ol borçun, ölgiy edi, ol çaχta anıŋkibik borç,<br />

kim ki inanır edi, bolur anıŋ ülüşü üstünä izdämägä, egär ki mülklär dä bolsa,<br />

keräk, ki bolgay ülüşü mülklärdän, anıŋ ülüşünä tüşkän, er ya χız χardaşlarnıŋ<br />

ülüşü üstünä dügül, bo alar borçlu dügüllär (TB, 155). “Eğer babasının<br />

ölümünden sonra baba ve annesinin hissesini alsa, kendi hissesini de alsa, o<br />

borcunu ödemeyip ölse, o zaman bu gibi borcu ona düşen hisse üstünde aramak<br />

mümkündür. Eğer, mülkleri de olsa ve bu mülklerde onun payına düşen hissesi<br />

olsa, (bu borcu) erkek ve kız kardeşlerinin hissesi üstünde (aramak doğru) değil,<br />

onlar borçlu değiller.”<br />

6.2.14. Yeterlik fiili<br />

Ermeni Harfli Kıpçakçada yeterlik, al- ve bol- fiilleriyle ifade edilir.<br />

6.2.14.1. al- fiiliyle yapılan yeterlikte asıl fiil, –a/-e zarf-fiil ekini alır; kip<br />

ve kişi eki ise al- yardımcı fiiline gelir. Bu yapıda zarf-fiil ekinin ünlüsü ile fiilin<br />

ünlüsü, kontraksiyon sonucunda tekleşir: <strong>10</strong>3 kör-ä al-ma-dı-m > körälmädim<br />

“göremedim” (AKP, 25/26).<br />

Xutχargay meni Biy duşmanlarımdan menim χuvatlılardan da<br />

körälmägänlärimdän menim, zerä χuvatlı boldular mendän (AKP, 17/18). “Tanrı,<br />

beni düşmanlarımdan kurtarsa, kuvvetlilerden ve benim göremediklerimden.”<br />

Körälmädim men yıγının yamanlarnıŋ, da dinsizlär bilä men olturmadım<br />

(AKP, 25/26). “Ben kötülerin tamamını göremedim ve dinsizler ile oturmadım.”<br />

6.2.14.2. bol- fiilli yapıda ise asıl fiil, -ma/-mä fiilden isim yapma eki ile<br />

yönelme hâli ekini taşır. Kip ve kişi eki, bol- fiiline gelir: övrät-mä-gä bol-mastır<br />

“öğretmesi mümkün olmaz/ öğretemez” (TB, 159); tölä-mä-gä bol-ma-gay<br />

“ödeyemezse” (TB, 177); körün-mä-gä bol-ur “görünebilir” (TB, 77).<br />

A egär ki atasınıŋ ölüm[ün]dän soŋra algıy edi atasınıŋ ya anasınıŋ<br />

ülüşün, kensi payın da, töläminçä ol borçun, ölgiy edi, ol çaχta anıŋkibik borç,<br />

kim ki inanır edi, bolur anıŋ ülüşü üstünä izdämägä, egär ki mülklär dä bolsa,<br />

keräk, ki bolgay ülüşü mülklärdän, anıŋ ülüşünä tüşkän, er ya χız χardaşlarnıŋ<br />

ülüşü üstünä dügül, bo alar borçlu dügüllär (TB, 155). “Eğer babasının<br />

ölümünden sonra baba ve annesinin hissesini alsa, kendi hissesini de alsa, o<br />

borcunu ödemeyip ölse, o zaman bu borcu, ona düşen hisse üstünde aramak<br />

mümkündür. Eğer, mülkleri de olsa ve bu mülklerde onun payına düşen hissesi<br />

olsa, (bu borcu) erkek ve kız kardeşlerinin hissesi üstünde (aramak doğru) değil,<br />

<strong>10</strong>3 Batı Kıpçak (Karayca, Karaçayca, Kumukça) ve Aral-Hazar Kıpçak (Kazakça, Nogayca, Kırgızca) lehçelerindeki<br />

aynı yapı için bk. Berta 1998b: 3<strong>10</strong>; Kirchner 1998: 325; Kasapoğlu Çengel 2005: 284.<br />

59


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

onlar borçlu değiller.”<br />

Yoχesä bolmaslardır här kez zraccalıχ etmägä. A 2 da 3 könüdür, neçik<br />

ki Teŋridän buyuruldı (TB, 41). “Aksi takdirde her zaman ihanet edemezler.<br />

Tanrı’nın buyurduğu gibi 2 ya da üç (tanık) âdildir.”<br />

6.2.15. Sıfatlar<br />

Niteleme sıfatları: ulu “ulu, yüce” (TB, 44); uzun (TB, 35); kiçi “küçük”<br />

(AKP, 151); keŋ “geniş” (TB, 181); biyik “yüksek” (TB, 32); tar “dar” (TB,<br />

181); eski “eski” (TB, 183); yeŋi “yeni” (TB, 183); yaχşı “iyi” (TB, 19); ari<br />

“temiz, mukaddes” (TB, 22).<br />

kiçi biylär ulu biylär “küçük beyler, ulu beyler” (TB, 61).<br />

Belirsizlik sıfatları: barça “bütün” (AKP, 6); tügäl “bütün” (TB 148);<br />

här “her”(TB,176). barça yarγu “bütün yargı” (TB, 48); barça yaχşılıχ “bütün<br />

iyilik” (TB, 53); barça bitiklär “bütün kitaplar” (TB, 54); tügäl adämilär “bütün<br />

insanlar” (TB, 19); här vaχt “her vakit” (TB, 23).<br />

Soru sıfatları: neçik “nasıl” (TB, 93); χaysı “hangi” (TB, 94).<br />

neçik χoca “nasıl hoca” (TB, 149); χaysı bitik “hangi kitap” (TB, 17).<br />

6.2.16. Zamirler<br />

Kişi zamirleri: men “ben” (TB, 33); sen “sen” (TB, 42); ol “o” (TB, 42);<br />

biz “biz”(TB, 43); siz “siz”(AKP, 54/55); alar “onlar” (TB, 155).<br />

Kişi zamirlerinin durum ekleriyle çekimi: menim “benim” (TB, 42);<br />

meni “beni” (TB, 141); maŋa “bana” (TB, 26); mendä “bende” (AKP, 37/38);<br />

mendän “benden” (TB, 31); aŋar “ona” (TB, 48); alarga “onlara” (TB, 59);<br />

alarnı “onları” (TB, 60)<br />

İşaret zamirleri: bu (TB, 28); ol (TB, 31); şol “şu” (DPY, 359); bular<br />

(TB, 40); alar (TB, 40).<br />

İşaret zamirlerinin durum ekleriyle çekimi: munıŋ ~munuŋ “bunun” (TB,<br />

136), bunu ~ munu “bunu” (TB, 18); muŋar “buna” (TB, 28); munda “bunda”<br />

(TB, 49); mundan “bundan” (TB, 173); aŋar “ona” TB, 174); anda “onda”<br />

(TB, 179); andan “ondan” (TB, 186); bularnı “bunları” (TB, 180); bularnıŋ<br />

“bunların” (TB, 47); bulardan “bunlardan” (TB, 54).<br />

Belirsizlik zamirleri: här kez “herkes” (TB, 25); kimesä “kimse” (TB,<br />

76); heç kimesä/heç kimsä “hiç kimse” (TB, 148/158), heç nemä “hiçbir şey”<br />

(TB, 44), barçası (TB, 51); barça “hepsi” (TB,55),<br />

Barçası erkli bolgaylar “Hepsi hür olsalar.” (TB, 76); barça baχıp “hepsi<br />

bakıp” (TB, 55).<br />

Kimsä törägä utru bolgay da töräçini heç körgäy, anıŋkibik kişi ölümlüdür<br />

(TB, 120). “Kanuna karşı olan ve yargıcı hiç sayan kimse ölümlüdür.”<br />

Soru zamirleri: kim “kim” (TB, 72); kimlär “kimler” (TB, 73); nemä<br />

60


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

“ne” (TB, 72), χaysı “hangisi” (TB, 189) vb.<br />

6.2.17. Zarflar<br />

Tarz zarfları: alay oχ “öylece” (TB, 31); alay “öyle” (TB, 34); bulay<br />

“böyle” (TB, 38); tügäl “tam” (AKP,138/139); yaχşı “iyi” (TB, 31); igi “iyi” (TB,<br />

31); toγru “doğru” (TB, 31); könü “doğru” (TB, 33); yaman “kötü” (TB, 95).<br />

Maŋa da bulay körünür. “Bana da böyle görünür.” (TB, 38); Törä bulay<br />

aytıyır. “Kanun böyle söylüyor.” (TB, <strong>10</strong>1); Alay mıdır yoχsa alay dügül. “Öyle<br />

midir, yoksa öyle değil.” (TB, 23); yaman aytsa “kötü söylese” (TB, 19);<br />

Tügäl körälmädim alarnı. “Onları tam göremedim” (AKP,138/139); Ari<br />

bitiklärniŋ küçün yaχşı bilgäy, da barça adämilikni igi bilgäy ki yarγunı toγru<br />

etkäy. “Mukaddes kitapları gücünü iyi bilse ve bütün insanlığı iyi bilse, doğru<br />

yargılasa.” (TB, 31).<br />

Zaman zarfları: ertäsindän “ertesi gün” (TB,169); ertä “sabah” (TB,<br />

34); keçä “akşam” (TB, 34); kündüz “gündüz” (TB, <strong>10</strong>1).<br />

Yer zarfları: ilgäri “ileri” (TB, 37); yoγarı “yukarı”(TB, 40).<br />

Azlık-çokluk zarfları: köp “çok” (TB, 38); daγı “daha” (TB, 40); az “az”<br />

(TB,136).<br />

Bügüngi vaχtta köp yoluχur. “Bu zamanda çok rastlanır.” (TB, 132). Daγı<br />

da aytalıq. “Daha da söyleyelim.” (TB, 40).<br />

Soru zarfları: χaçan “ne zaman” (TB, 23); neçik “nasıl” (TB, 59), ne<br />

üçün “niçin” (TB, 29).<br />

Neçik aytılıptır. “Nasıl söylenmiş” (TB, 134); Neçik yazıpbiz yoγarı.<br />

“Yukarıda nasıl yazmışız.” (TB, 40); Egär töläsäm χaçan alarga, ki tölädilär<br />

maŋa yaman. “Eğer ne zaman onlara ödesem bana kötü ödediler” (AKP, 7).<br />

6.3. Söz dizimi<br />

Ermeni Kıpçakçasında, tarihî Kıpçakçayı temsil eden Codex Cumanicus<br />

ve modern Kıpçak dillerinden Karaycada olduğu gibi sözdizimsel bakımdan<br />

Genel Türk dilinden sapmalar görülür. Bu alanın en tipik özelliği, Ermeni ve<br />

Slav dillerinden ödünçlemeler içermesidir. Çeviri yoluyla giren bu yapılar,<br />

Ermeni Harfli Kıpçakçayı, diğer Kıpçak metinlerinden ayırır. Bunun yanısıra<br />

Farsça sözdiziminden ödünçlemeler de sık sık kullanılır. Kısmen yüklemin<br />

sonda bulunduğu cümlelere rastlansa da cümlenin bu temel ögesi, sıklıkla cümle<br />

başında ve ortasında yer alır. Kelime gruplarındaki en tipik özellik ise, tamlayan<br />

ve tamlananın yer değiştirmesidir.<br />

6.3.1. Düz cümle<br />

Yüklemin sonda bulunduğu cümleler, Töre Bitigi’nde az da olsa<br />

kullanılmıştır:<br />

Yänä bir kimesä kendiniŋ bitikin tangay, aytıp ki, menim dügül, da<br />

61


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

möhürü anıŋ bolgay ya bolmagay, da içinä bitikniŋ tanıχlar bolgay, kimniŋ<br />

alnına yazılıptır, da ol pretca tangay, aytıp, ki aŋar nemä borçum yoχtur, da ne<br />

bitik tä menim dügüldür (TB, 193-194). “Yine bir kimse kendi senedini inkâr<br />

etse, söylese ki bu benim değildir ve onun mührü (imzası) olsa da olmasa da<br />

ve senedin içinde tanıklar olsa ki (senet) onların önünde yazılmıştır ve o ısrarla<br />

inkâr etse ve söylese ki ona borcum yoktur ve bu senet de benim değildir.”<br />

6.3.2. Devrik cümle<br />

Yüklemin başta ve ortada bulunduğu cümleler her iki metinde de sıkça<br />

kullanılmıştır:<br />

Eyämizniŋdir yer tügälliki bilä kensiniŋ, dünyä da barça turganlar<br />

anda (AKP, 23/24). “Yeryüzü tamamıyla Tanrımızındır, kendisinin, dünya ve<br />

(dünyada) bulunanlar.”<br />

Egär ki bardım esä da men içinä χaraŋγuluχunuŋ ölümnüŋ, χorχmagaymen<br />

yamandan, zerä sen, Biy, menim bilä sen (AKP, 22/23). “Eğer ki ben ölümün<br />

karanlığının içine vardıysam kötüden korkmayacağım. Çünkü, Tanrım, sen<br />

benimlesin.”<br />

Bir kimesäniŋ şulprıχtı bolgay borç üçün bir kimesädä, da kelgäy yargu<br />

alnına, da tanmagay bitikin, da aytkay… (TB, 193). “Bir kimsenin borç için<br />

senedi olsa bir kimsede ve gelse mahkeme huzuruna ve inkâr etmese senedini<br />

ve söylese…”<br />

Daγın da bu χadar yazarbiz ögüt töräçilärgä, ki bilgäylär törälärgä körä<br />

kirmägä da yürütmägä da özgälärgä körgüzmägä törälärniŋ yolun, ne türlü (TB,<br />

166). “Ve de yargıçlara bu kadar öğüt yazarız ki kanunlara göre davranmayı ve<br />

yürütmeyi ve başkalarına kanunların türlü yolunu göstermeyi bilsinler.”<br />

6.3.3. ki’li cümle<br />

Farsça söz diziminden ödünçleme ki’li cümleler, özellikle Töre Bitigi’nde<br />

sıklıkla kullanılır.<br />

Xaytıp daγı da yaχşılıχ beriliptir bizgä, ki barça ari bitiklärni anıŋ<br />

üçün tüzdülär, ki adämilärni yazıχtan tartkaylar, ol türlü Törä bitigi caht etär<br />

tıymaga yamanlarnı u egrilärni. (TB, 28) “Tekrar bize iyilik bahşedilmiştir ki<br />

bütün mukaddes kitapları (yazıları) bunun için yazdılar ki insanları günahtan<br />

alıkoyacaklar, Töre Bitigi bu şekilde kötülere ve eğrilere mâni olmaya gayret eder.”<br />

Köplär aytırlar edi, ki kimlär körgüzgäy bizgä yaχşılıχın Eyämizniŋ,<br />

nışanlandı bizgä yarıχ yüzüŋdän seniŋ, da berdiŋ färahlik yüräkimizgä bizim<br />

(AKP, 4). “Çoğunluk söylerdi ki Tanrımızın iyiliğini bize kimler gösterecek,<br />

senin yüzünden bize ışık geldi ve bizim yüreğimize ferahlık verdin.”<br />

6.3.4. İsim tamlaması<br />

Özellikle Zebur’da, isim tamlamalarında tamlanan ve tamlayanın yer<br />

62


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

değiştirmesiyle ilgili pekçok örnek mevcuttur. <strong>10</strong>4 Töre Bitigi’nde bu yapıyla ilgili<br />

örnek oldukça azdır: yaχşı tirlikimä menim “benim güzel hayatım” (AKP,<br />

31/32); ögütün anıŋ “onun öğüdünü” (AKP, 4), alnına Biyniŋ “Tanrı’nın<br />

huzurunda” (AKP, 4), χarınları alarnıŋ “onların karınları” (AKP, 24), duşmanları<br />

alarnıŋ “onların düşmanları” AKP, 226), yüräklärinä alarnıŋ “onların<br />

yüreklerine” (AKP, 51), χorχusun Eyämizniŋ “Tanrımızın korkusunu” (AKP,<br />

63), töşäkinä kensiniŋ “kendisinin döşeğine” (AKP, 68), χolları yazıχlılarnıŋ<br />

“günahkarların elleri” (AKP, 69), χolundan yazıχlınıŋ “günahkarın elinden”<br />

(AKP, 174), könülüküŋ seniŋ “senin adaletin” AKP, 68), toγruluχuŋ seniŋ “senin<br />

doğruluğun” (AKP, 69), söväklärimniŋ menim “benim kemiklerimin” (AKP,<br />

87), canım menim “benim canım” (AKP, 87), Teŋrimiz bizim “bizim Tanrımız”<br />

(AKP, 149), χuvatın Eyämizniŋ “Tanrımızın kuvvetini” (AKP, 223), χuluŋnu<br />

seniŋ “senin kulunu” (AKP, 257, χollarına biyläriniŋ kensiläriniŋ “kendi(lerinin)<br />

beylerinin ellerine” (AKP, 272), buyruχun Tenrimniŋ menim “benim Tanrımın<br />

buyruğunu” (AKP, 261); içinä bitikniŋ “kitabın içinde” (TB, 193).<br />

6.3.5. Sıfat tamlaması<br />

Sıfat tamlamaları, Genel Türk dilindeki dizilişe genellikle uygundur.<br />

Sıfatla ismin yer değiştirdiği örnekler az sayıdadır: yolduzlar köktägi “gökteki<br />

yıldızlar” (AKP, 151); alγışlaŋız, suvuχlar da χurγaχ, χraγu da χarlar tüşkän<br />

“dua ediniz soğuklar ve kuruluk, kırağı ve düşen/yağan karlar” (AKP, 151).<br />

6.3.6. da pekiştirme edatı, bu metinlerde “ve” anlamında bağlaç olarak<br />

kullanılır; en işlek bağlaçtır: χabul kördüχ, da tuttuχ, da saχladıχ “kabul gördük<br />

ve tuttuk ve sakladık” (TB, 75); χatunlarnıŋ ülüşläridir atasından da anasından...<br />

“hatunların atalarından ve analarından kalan hisseleridi.” (TB, 80).<br />

Alγışlaŋız, χuvatları Eyämizniŋ, günäş da ay, alγışlaŋız, yolduzlar köktägi,<br />

yaγmurlar da yaγış, alγışlaŋız, suvuχlar da χurγaχ, χraγu da χarlar tüşkän,<br />

alγışlaŋız buz da açıχlıχ, zamhari da χar, alγışlaŋız kündüz da keçälär, yarıχ da<br />

χaramγu, alγışlaŋız, bulutlar da yaşnamaχlar da yer, alγışlaŋız taγlar da örlär,<br />

barça bitişläri yerniŋ, alγışlaŋız, çovraχlar, teŋiz da özänlär... (AKP, 151) “Dua<br />

ediniz Sahibimizin (Tanrımızın) kuvvetleri, güneş ve ay; dua ediniz gökteki<br />

yıldızlar, yağmurlar ve yağış; dua ediniz soğuklar ve kuruluk, kırağı ve düşen/<br />

yağan karlar; dua ediniz buz ve açıklık ve zemheri ve kar; dua ediniz gündüz ve<br />

tepeler, bütün yeryüzünün bittiği yer; dua ediniz kaynaklar, deniz ve nehirler...”<br />

Men öldürürmen da men tirgizirmen, yaralarmen da men saγaytırmen,<br />

da bolmaz kimesä, ki çıχargay sizni χolumdan menim (AKP, 54/55). “Ben<br />

öldürürüm ve diriltirim, yaralarım ve sağaltırım ve sizi benim elimden alacak<br />

kimse yoktur.”<br />

Ayrıca, Farsça kökenli u bağlacı da kullanılır: keŋ u tar yollar “geniş ve<br />

<strong>10</strong>4 Karaycadaki aynı sözdizimsel özellik için bk. Berta 1998b: 315.<br />

63


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

dar yollar” (TB, 181); Eski u yeŋi törä “Eski ve Yeni kanun” (TB, 183); er u<br />

χız χardaşlar “erkek ve kız kardeşler” (TB, 188); atasına u anasına “atasına<br />

ve anasına” (TB, 19); uluslarda u millätlär arasına “uluslarda ve milletler<br />

arasında” (TB, 20); can u ten günahı “can ve ten günahı” (TB, 23); eminlik u<br />

yaχşılıχ “emin olma ve iyilik” (TB, 28); öksüzgä u tulga “öksüze ve dula” (TB,<br />

29); yaχşı u yaman “iyi ve kötü” (TB, 30); ertä u keçä “sabah ve akşam” (TB,<br />

34); χalaba u dävi “kargaşa ve dava” (TB, 36).<br />

6.4. Söz varlığı<br />

6.4.1. Genel söz varlığı<br />

Temel söz varlığı, Türkçe/Kıpçakça kelimelerle birlikte Farsça ve<br />

Farsça aracılığıyla giren Arapça kelimelerden oluşur. Türkçe söz varlığı, Codex<br />

Cumanicus ile oldukça yakındır. Arapça ve Farsça alıntılarda, Osmanlıcanın<br />

etkisi vardır. Bunu, Lehçe, Ukranca gibi Slav kökenli alıntılar izler. Ermenice ve<br />

Rusça kelimeler ise oldukça sınırlıdır. <strong>10</strong>5<br />

6.4.1.1. Arapça ve Farsça alıntılar: <strong>10</strong>6<br />

6.4.1.1.1. Arapça sözcüklerden örnekler: adam < ādam “adam”, afat<br />

< āfat “afet”, aχıl < ‘aql “akıl”, alani < ‘alanī “aleni”, amanat < amānat<br />

“emanet”, davi < da‘wā “dava”, din < dīn “din”, caza < cazā “ceza”, cuvap<br />

< cawāb “cevap”, curum < curm/curūm “ceza”, fayda < fā’ida “fayda”, fikir<br />

< fikr “fikir”, halbat < al-batta “elbette”, halχ < χalq “halk”, haram < ḥarām<br />

“haram”, χumaş < qumāş “kumaş”, χurban < qurbān “kurban”, χala < qal’a<br />

“kale”, minara < manāra “minare”, millat < milla(t) “millet”, malım < ma‘lūm<br />

“malum”, naχt < naqd “nakit”, osiyat < waṣiyyat “vasiyet”, sahat < sa‘a(t)<br />

“saat”, sabap < sabab “sebep”, şukur < şukr “şükür”, şohrat < şuhra “şöhret”,<br />

tadbir < tadbīr “tedbir”, tamam < tamām “tamam”, tekrar < takrār “tekrar”,<br />

vaχt < waqt “vakit”, zaman < zamān “zaman”, zaytun < zaytūn “zeytin” vb.<br />

6.4.1.1.2. Farsça alıntılardan örnekler: avaz < āwāz “avaz”, baha < bahā<br />

“paha, fiyat”, barabar < bar-ā-bar “beraber”, çara < çāra “çare”, darman<br />

< darmān “derman”, daru < dāru “ilaç”, duşman < doşman “düşman”, dost<br />

< dust “dost”, can < cān “can”, cihan < cahān “cihan”, comart < cud-mard<br />

“cömert”, canavar < cān-war “canavar”, cuft < coft “çift”, frişta < fereşte<br />

“melek”, hafta < hafte “hafta”, hasta < χaste “hasta”, hem < hem “ve”, hanuz <<br />

hanuz “henüz”, k‘arvan < kārvān “kervan”, mohur < mohr “mühür”, murdar <<br />

mordār “murdar, kirli”, piyala < piyāla “bardak”, padşah < pādeşah “padişah”,<br />

poşman < paşimān “pişman”, saray < sarāy “saray”, taχ < taχt “taht”, veran <<br />

wirān “viran”, zahir < zahr “zehir”, zera < zīrā “zira”, ziyan < ziyān “ziyan”,<br />

zindan < zendān “zindan”.<br />

<strong>10</strong>5 Clauson 1971: 8-9<br />

<strong>10</strong>6 Ermeni Kıpçakçasındaki Arapça ve Farsça alıntılarla ilgili ayrıntı ve sözcük listesi için bk. Tryjarski 2000: 301-326.<br />

64


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

6.4.1.2. Ermenice ödünçlemeler: Dinî kelimelerden oluşur: <strong>10</strong>7 surp<br />

“kutsal”, arak‘äl “havari”, zinavor “asker”, k‘ahana “papaz”, anabad “çöl,<br />

sahra”, areγa “keşiş”, artar “mümin”, Awedaran “İncil”, hajrabed “patrik”,<br />

hnazant “uysal”, hokiparc “vasi”, k‘arozçı “günah çıkaran papaz”, χoran<br />

“kilisede vaaz kürsüsü”, marabed “keşiş” vb.<br />

6.4.1.3. Lehçe, Ukranca ve Ermeniceden giren kelimeler, genellikle<br />

Türkçe et- yardımcı fiiliyle kullanılarak birleşik fiil teşkil eder:<br />

nalojit et- (nalojit Leh./Ukr.): taahhüt etmek. Ne ki törägä nalojit etti baş<br />

suması bilä tölämägä birgä; törä bulay buyurıyır (TB,169). “Mahkemede ana<br />

borcu ile birlikte ödemek için başka ne taahhüt ettiyse. Kanun böyle buyuruyor.”<br />

oblojit et- (oblojit Leh./Ukr.): ödemek. A kim ki povoddur, 3 aχçanı ol<br />

oblojit etmäχ keräk zapisniŋ (TB, 174). “Davacının kayıt için üç akça ödemesi<br />

gerekir.”<br />

spravovat et- (spravovat Leh./Ukr.): acele etmek. Kimniŋ nemä işi bar<br />

esä, spravovat etsin (TB, 175). “Kimin ne işi varsa acele etsin.”<br />

obvedit et- (obvedit Leh./Ukr.): haberdar etmek. Yänä bir kimesägä<br />

keräk bolgay voytnu eki töräçi bilä obvedit etmägä, keräk bergäy deckiygä 2<br />

aχça, voytka da 2 aχça, 4 aχçası töräçilärniŋdir (TB, 174). “Yine bir kimsenin<br />

mahkeme başkanını ve iki jüri üyesini haberdar etmesi gerekse o kişi mübaşire<br />

iki akça, başkana da iki akça verecek.”<br />

priymit et- (priymit Leh./Ukr.): onaylamak. Anı törä priymit etmäχ keräk,<br />

anıŋkibik prihodada, kimgä da yoluχsa, orozsuzluχuna körä (TB, PK, 186).<br />

“Bunu mahkemenin onaylaması gerekir, böyle durumlarda, kim karşılaşsa<br />

böyle şanssız bir durumla.”<br />

pampasēl et- (pampasēl Erm.): yermek, eleştirmek. Burungisi, ki<br />

pampasēl etärlär bizni, ki töräläri yoχtur (TB, 17). “Öncelikle bizi töreleri<br />

yoktur diye eleştirirler.”<br />

zastupit et- (zastupit Leh./Ukr.): vekâlet etmek. Egär ki χaysı χatun ki<br />

törägä ündälgän bolsa, χocası ya yovuχ χardaşları töräniŋ alnına zastupit<br />

etmägä bolur (TB, 162). “ Eğer herhangi bir kadın mahkemeye çağrılsa, kocası<br />

veya kardeşlerinin mahkeme huzurunda (ona) vekâlet etmesi mümkündür.”<br />

Türkçe fiil isimlerinin de zaman zaman et- yardımcı fiiliyle kullanıldığı<br />

görülür:<br />

tölöv et- “ödemek”(TB, <strong>10</strong>9; 47) krş. tölä- (TB, 151); sorov et- “sormak”<br />

(TB, 43) krş. sor- (TB, 83).<br />

<strong>10</strong>7 Ermeni Kıpçakçasının Arapça ve Farsça sözcükleri de içine alan dinî söz varlığı için bk. Tryjarski 1993: 59-111.<br />

65


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

6.4.2. Türkçe hukukî söz varlığı<br />

Millî kültürün bir ögesini teşkil eden hukuk, tarih boyunca Türk<br />

kültürünün ve sosyal hayatının da önemli bir parçası olarak gelişmiş ve bugünkü<br />

yerini almıştır; ancak, günümüzde, “Türk Hukuku”, tarihsel açıdan layıkıyla<br />

incelenmemiştir. İslamiyetten önce ve İslamiyetin kabulünden sonra olmak<br />

üzere iki ayrı bölümde ele alınması gereken “Türk Hukuk Tarihi” ile ilgili olarak<br />

İslamiyet öncesine ait kaynaklar oldukça sınırlıdır. Özellikle Eski Türklerde<br />

hukuku düzenleyen yasaların yazılı biçimleri günümüze ulaşmamıştır.<br />

Orhun yazıtları, Uygur dönemine ait eserler ve Kutadgu Bilig, “Türk<br />

Hukuk Tarihi” için temel millî kaynaklardır. Türklerin devlet ve devlet yönetimi<br />

ile ilgili anlayış ve kanunlarına ait pek çok işaretler içermesine rağmen Orhun<br />

yazıtlarındaki hukuk malzemesi üzerine bugüne kadar herhangi bir kültürel ve<br />

filolojik inceleme yapılmamıştır. Uygur dönemine ait hukuk belgeleriyle ilgili ise<br />

sadece metin neşirleri mevcuttur. Bu belgeler de dikkatle incelendiğinde Turfan<br />

Uygurlarının çok gelişmiş bir hukuki hayat seviyesine sahip oldukları görülür.<br />

Türk devlet teşkilatının idealize edilmiş biçimini veren Kutadgu Bilig’deki<br />

hukuk malzemesi de Sadri Maksudi Arsal’ın Türk Tarihi ve Hukuk adlı çalışması<br />

dışında yeterince ele alınmamıştır. <strong>10</strong>8<br />

Eski Türk hukuk düzeninde ve özellikle medenî hukuk alanında, Türklere<br />

ait örf ve âdetler, ana kaynağı oluşturmakla birlikte geniş Asya coğrafyasında<br />

bir arada yaşayan milletlerin kültür alışverişinde bulundukları ve bunun hukuk<br />

düzenine de yansıdığı bilinmektedir. Eski Türk hukuk anlayışını yansıtması<br />

bakımından Turfan Uygurlarına ait 13.-14. yüzyıl belgeleri, bu alandaki en<br />

önemli kaynaklardandır. Bu belgelerdeki hukuk düzeni, kaynağını Türk örf ve<br />

âdetlerinden alsa da Uygurların Çinlilerle yüzyıllar boyu süren komşulukları<br />

neticesinde onların hukuk anlayışından etkilendiklerine ve bu iki milletin<br />

Asya kültür sahası içinde ortak hukuk telakkisi geliştirmiş olabileceklerine<br />

tanıklık etmektedir. <strong>10</strong>9 Bu belgeler, hem kişiler arasındaki hem de kişilerle devlet<br />

arasındaki ilişkileri düzenlemekteydi. 1<strong>10</strong><br />

16. yüzyılın ilk çeyreğinde (1523) batı Ukrayna’da Kıpçakça ilavelerle<br />

yeniden yazılan ve aynı yüzyılda Ermeni-Kıpçak mahkemesinde medenî hukuk ve<br />

ceza hukuku ile ilgili uygulamalarda kaynak olarak kullanılan Töre Bitigi ve diğer<br />

hukuk belgeleri de tarihî kaynaklar arasında zikredilmelidir. Bu belgeler, kaynağını<br />

Leh ve Ermeni kanunlarından almakla birlikte Lehçeden Kıpçakçaya çeviri sırasında<br />

eklenen orijinal Kıpçakça maddeler ve “muhakeme usûlü kanunu” adlı bölüm, Türk/<br />

Kıpçak hukuk tarihi ve hukukî söz varlığı bakımından temel kaynak niteliğindedir.<br />

<strong>10</strong>8 Arsal 1947: 18, 79.<br />

<strong>10</strong>9 Ayiter 1949-1950: 418-419.<br />

1<strong>10</strong> Arat 1964: 23-24.<br />

66


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Hukukî söz varlığından bazı örnekler:<br />

ant<br />

ant, yemin<br />

Χanlar da könülük üçün ant içärlär, alay oχ ulu biylär, ki toχtalgay, ki<br />

tiyişlidir ant içmäχ, artıχsı yarγuda (TB, 45). “Hanlar da adalet için ant içerler,<br />

aynı şekilde ulu beyler de, karar verilecek ki ant içmek gereklidir, özellikle<br />

mahkemede.”<br />

bitik<br />

mektup, yazı, kitap; belge, doküman; zabıt, tutanak;<br />

tezkere; makbuz, senet.<br />

Onunçı, ki χaysı bitiklärdän yıγdıq, ya χaysı millätlärdän aldıq törälärni<br />

(TB, 17). “Onuncu, hangi kitaplardan yığdık ya da hangi milletlerden aldık<br />

töreleri.”<br />

Tiyäsidir emdidän sora bitik bilä yöpsünmägä törälärni, taŋlap barça<br />

ari bit[ik]lärdän. 11-inçi, ki bilgäylär yarγuçılar Törä bitikindän toγru yarγu<br />

etmägä, bilip, ki kendiläri dä turmaχtırlar köktägi yarγuçınıŋ alnına yarγuga<br />

(TB, 24). “Şimdiden sonra kanunları, bütün kutsal kitaplardan seçerek kitap<br />

hâlinde kabul etmek gerekir. 11. Yargıçlar, Töre Bitigi’nden doğru yargılamayı<br />

öğrenecekler. Çünkü, kendileri de gökteki yargıçın (Tanrı’nın) önünde mahkeme<br />

huzuruna çıkacaklar”.<br />

3 yaşar oγlan tilgä çıχar, 7 yaşar bitik övränir, 14 yaşına adämiliki<br />

tepränir, 20 yaşına zinawor bolur biylär eşikinä, 25 yaşına k‘ahana bolur. Maŋa<br />

da bulay körünür, ki 25 yaşında adämini tanıχlıχın tutmaχ keräk (TB, 38). “3<br />

yaşında oğlan dil öğrenir, 7 yaşında yazı öğrenir, 14 yaşında insanlığı depreşir<br />

(ergenliğe girer), 20 yaşında komutanların kapısında asker olur, 25 yaşında papaz<br />

olur, bana da şöyle gelir ki, 25 yaşında insanın tanıklığını kabul etmek gerekir.”<br />

bitikçi<br />

okur yazar, eğitimli<br />

Tiyişlidir yarγuçuga, ki bitikçi, uslu, aχıllı bolgay, da ari bitiklärniŋ<br />

küçün yaχşı bilgäy, da barça adämilikni igi bilgäy, ki yarγunu toγru etkäy (TB,<br />

31). “Yargıcın eğitimli, zeki ve akıllı olması gerekir ve kutsal kitapların gücünü<br />

iyi bilecek ve bütün insanlığı iyi bilecek ki doğru yargılayacak.”<br />

boşat-<br />

bağışlamak, affetmek<br />

Egär ki esirikliktä yoluχsa, ki biri birin naχıs etkäy, törä buyurıyır, ki<br />

anıŋkibik iş naχıslıχnıŋ esiriktä etkän tiymäs boşatmaga, ani dä tözmägä. Anıŋ<br />

üçün ki esirikliktir barça yamanlıχnıŋ başı, anıŋ üçün ki esirikliktän säbäp boldı<br />

ki biri birinä. Da anıŋkibik iş üçün törä bolmaχ keräk; toγru, budur curum, ziyan,<br />

hakimlik, χarc naχıs bolganga tölämäχ keräk (TB, 87-88). “Eğer sarhoşken<br />

(biriyle) karşılaşsa ve birbirlerine zarar verseler, kanun şöyle buyuruyor ki<br />

bunun gibi zarar verenin sarhoşken yaptığı bu işi bağışlamak ve buna tahammül<br />

etmek gerekmez. Onun için ki sarhoşluk (içki) bütün kötülüklerin başıdır. Onun<br />

67


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

için ki sarhoşluk buna sebep oldu. Ve bunun gibi iş için kanunun olması gerekir.<br />

Haklı olarak, cürüm (para cezası), zarar ziyan, mahkeme ve tedavi masraflarını<br />

(sarhoş kişinin) ödemesi gerekir.<br />

buyruχ buyruk, emir, karar, hüküm<br />

Da andan soŋra ne türlü özgä millätniŋ säbäplärindän boldu, alay<br />

χanlıχtan buyruχ, ki törälärni ermeniçädän tatarçaga köçürüldi, da andan soŋra<br />

latingä, ne türlü ki χanlıχka biliklik boldu da, körüp, biyändi da toχtatıp berkitti<br />

(TB, 197). Ve ondan sonra hangi başka millet sebep oldu ki, böyle hanlıktan<br />

buyruk geldi ki, kanunları Ermeniceden Tatarcaya çevrildi ve ondan sonra<br />

Latine. Hanlık bilgi sahibi oldu ve görüp beğendi ve takviye edip tamamladı.<br />

egirlik kanunsuzluk, adaletsizlik; yalan<br />

Kimsä turγuzmasın yalγan tanıχlar, kläp sıŋarınıŋ tirlikin egirlik bilä<br />

almaga, zera heçtir Teŋriniŋ alnına yalγançı. Egär ki yarγuçı bilsä, ki egirlik<br />

bilä kliyir ant içmägä ya ol kliyir egirlik bilä ant bermägä, keräktir yarγuçu<br />

χoymagay, ki egirlik bolmagay (TB, 48). “Kimse yalancı tanıklar tutmasın,<br />

dostunun hayatını yalanla işgal edip. Çünkü, Tanrının huzurunda yalancı<br />

bir hiçtir. Eğer, yargıç yalan ant içmek istediğini anlasa, yargıcın buna izin<br />

vermemesi gerekir. Çünkü yalancılık olmayacak.”<br />

erk<br />

irade, istek<br />

A egär k‘risdân dinsizni öldürsä erki bilä, χan bahasın tölägäy, neçik<br />

yazgandır; a egär ki erksiz öldürsä, yarımı tölägäy, a 3 ülüşnüŋ birini öldürgän<br />

kişiniŋ χardaşlarına berilgäy. A egär k‘risdân k‘risdânnı öldürsä erki bilä,<br />

χan bahasın tölöv etkäy χardaşlarına, da χanlıχka da curum bergäy küçün[ä]<br />

körä (TB, 61). “Eğer, bir Hristiyan bir dinsizi taammüden öldürse, kan pahasını<br />

ödeyecek. Nasıl yazıldı. Eğer iradesiz öldürse, yarısını ödeyecek. 3 hissenin<br />

birini öldürdüğü kişinin kardeşlerine verecek. Eğer Hristiyan Hristiyanı öldürse<br />

kendi iradesiyle, kan pahasını kardeşlerine ödeyecek ve devlete de gücüne göre<br />

para cezası verecek.”<br />

igilik<br />

miras, varlık<br />

Da ig[i]liki ölgänlärniŋ, oγulχızı bolgannıŋ, χalır oγlanlarına, χızlarına<br />

da χatununa. A kimniŋ oγul-χızı yoχtur, anıŋki ig[i]liklär tüşär yuvuχlarına<br />

da χardaşlarına (TB, 81). “Ve ölenlerin serveti, oğulkızı olanların, oğullarına,<br />

kızlarına ve hanımına kalır. Oğul ve kızı olmayanın serveti, yakınlarına ve<br />

kardeşlerine düşer.”<br />

keliş<br />

vergi<br />

A tarlovlar, χaysı ki rekalar bilä suvarılırlar, bolgay kelişi 5-tän 1 ülüş;<br />

ol, ki suvarılmaslar, ondan bir, zera topraχ yalγızdır χannıŋ u biyniŋ, dügül<br />

68


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

suv (TB, 64). “Tarlalar, hangi kaynakla (nehir) sulanmış ise vergisi 5/1’dir,<br />

Sulanmazsa <strong>10</strong>/1’dir. Çünkü, toprak hanın ve beyindir; ama, su değil.”<br />

köktägi yarγuçı<br />

Tanrı<br />

A kim ki erki bilä egri etär yarγunu, kendi borçlu χalır köktägi yarγuçuga.<br />

Bolmagay, ki öktämlängäy yarγuçu ya kimsäni heç körgäy, alay bilsin, ki 1-dir<br />

yarγuçu Teŋri, χaysınıŋ alnına kensi dä turasıdır yarγuga (TB, 36). “Yargıç,<br />

kibirlenmeyecek ve kimseyi hiçe saymayacak. Şöyle bilsin ki yargıç birdir, o da<br />

Tanrıdır, kendisi de onun huzurunda yargılanacaktır.”<br />

könü<br />

âdil, doğru, dürüst<br />

8-inçi, körärbiz emdigi vaχtta, ki bardır aχpaşlar, vartabedlär, k‘ahanalar,<br />

biylär, baş ketχoyalar, ki yüz körüp, u orunç alıp, da biliksizliktän könü yarγunu<br />

egri etärlär. Anıŋüçün köptän az yazıp χoyduq Törä bitikindä, ki bolgay ögüt u<br />

toγruluχ anıŋkibiklärgä (TB, 23). “8. Şu zamanda biz görürüz ki piskoposlar,<br />

vaizler, papazlar, beyler ve ihtiyarlar, adam kayırıp ve orunç alıp ve bilgisizlikten<br />

doğru yargıyı yanlış ederler. Onun için az çok yazıp koyduk Töre Bitigi’nde ki<br />

bu gibilere öğüt ve adalet versin.”<br />

oγru<br />

hırsız<br />

Kimesä oγrunu keçä vaχtına kendiniŋ övinä tapkıy edi, egär anıŋkibik<br />

oγrunı keçägi öldürgäy övinä, curumsuz χalır. Yänä kimesä oγrunı kündüz övinä<br />

tapsa da öldürgiy edi, öldürgän kişi ölümlüdür. Bulay Yäŋi Törä könültiyir ol<br />

öldürüçi oγrunı (TB, <strong>10</strong>3). “Bir kimse hırsızı gece zamanı kendi evinde bulsa,<br />

eğer bu hırsızı evinde öldürse, cezasız kalır. Yine bir kimse hırsızı gündüz vakti<br />

evinde bulsa ve öldürse, öldürdüğü kişi ölümlüdür. Böylece Yeni Kanun, hırsızı<br />

öldüreni beraat ettirir.”<br />

orunç<br />

rüşvet<br />

Tiyişlidir yarγuçıga, ki orunç aluçı bolmagay, zera yazgandır, ki orunç<br />

soχraytır, neçä ki iti köz bolsa. Zera ol yarγuçu, ki könülük üstünä orunç almastır,<br />

anıŋ sözü keçär yarγuda, da könülük bilä yarγuga uç etär, da kim ki işitsä, biyänir<br />

(TB, 32-33). “Yargıçın şunları yapması gerekir: Rüşvet almayacak, çünkü (bu)<br />

yazılmıştır ki, eğer gözü keskin ise rüşvet gözü kamaştırır.”<br />

ögüt<br />

öğüt; ceza<br />

Daγın da bu χadar yazarbiz ögüt töräçilärgä, ki bilgäylär törälärgä körä<br />

kirmägä da yürütmägä da özgälärgä körgüzmägä törälärniŋ yolun, ne türlü (TB,<br />

166-167). “Ve de yargıçlara bu kadar öğüt yazarız ki kanunlara göre davranmayı<br />

ve yürütmeyi ve başkalarına kanunların türlü yolunu göstermeyi bilsinler.”<br />

ögütlä- uyarmak; cezalandırmak<br />

Egär vaχtına sahatına tutulmasa, etkänindän soŋra tutulsa, anıŋkibik<br />

ögütlänmäχ keräk zından bilä, da aχça curumu bilä, da tölämä barça ziyanlarnı,<br />

69


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

χaysı ki ot anıŋ säbäpindän boldı. Egär ol taratur yaman köŋüldän etti esä,<br />

tamaχı bilä ögütlänmäχ keräk (TB, 111). “Eğer, vaktinde saatinde tutulmazsa,<br />

yaptıktan sonra tutulsa, ateşe sebep olan kişinin şöyle cezalandırılması gerekir:<br />

Zindan ve para cezası ve bütün zararı ödeme cezası ile. Eğer o yağmacı, bu işi<br />

kötü niyetle yaptıysa asılarak cezalandırılmalıdır.”<br />

taratur yağmacı, eşkiya<br />

Yıγı yoluχur adämilär arasna, ki adam oγlun yüräkkä çıχargan eski<br />

duşmandır, ki biri birinä söz artından talaş etip tä yaman sözlär aytırlar, da ayblar<br />

berirlar, hörmätinä tiyip, ki sen yaman kişisen, ya oγurusen, ya χaraχçısen, ya<br />

taratursen, (157r/312r) ya χalpsen, ya χaçχınçısen (TB, 186). “İnsanlar arasında<br />

sık sık rastlanır ki insan oğlunu çıldırtan eski düşmandır ki (onlar) birbirleriyle<br />

ağız dalaşına girip birbirlerine kötü sözler söylerler ve ayıp ederler; saygısızlık<br />

ederek, sen yaman kişisin veya hırsızsın ya da eşkiyasın, ya da yağmacısın, veya<br />

yalancısın, kaçaksın…”<br />

törä<br />

mahkeme, kanun, hak, hukuk, hüküm, duruşma, celse<br />

töräçi<br />

hâkim, yargıç; jüri üyesi.<br />

Tiyişlidir yarγuçıga, ki töräni yalγız etmägäy, yoχsa köplär bilä, egär<br />

yoluχmasa, 2 ya 3 yaχşı biliçi adämilär bilä etkäy töräni. Neçik törägä kelgänlärgä<br />

2 ya 3 tanıχ keräktir, ol türlü yarγuçılarga, anıŋ üçün ki törä toγru bolur toχtagan<br />

adämilär bilä tanıχlıχta (TB, 34). “Yargıcın hükmü yalnız vermemesi gerekir.<br />

Aksi takdirde çoğunluk ile, hiç olmazsa iki ya da üç iyi ve bilgili insan ile hüküm<br />

verecek. Böyle yargıçlara mahkemeye gelenler için iki ya da üç tanık gerekir.<br />

Böylelikle güvenilir insanların tanıklığıyla doğru hüküm verilir.”<br />

Daγın da bu χadar yazarbiz ögüt töräçilärgä, ki bilgäylär törälärgä körä<br />

kirmägä da yürütmägä da özgälärgä körgüzmägä törälärniŋ yolun, ne türlü<br />

(TB,166) “Yargıçlara bu kadar daha öğüt yazarız ki kanunlara göre davranmayı<br />

ve yürütmeyi ve başkalarına kanunların türlü yolunu göstermeyi bilsinler.”<br />

tusnaχ rehin, güvence, teminat<br />

Törä bilä χoyulgandır, ki tul χatunlardan tusnaχ almagaylar nemä<br />

dä, ni ton-opraχ, ni özgä nemä, altın kümüş kibik, alma bolmagaylar tusnaχ<br />

ornuna. Egär ki özgä törädä buyurgan esä tusnaχ alma tullardan, ale bizim<br />

ermeni töräsinä anı tıygandır, anıŋ üçün ki ton-opraχ keräklidir tullarga.<br />

Teŋriniŋ boyruχundan şaγavat berilmäχ keräk tul χatunlarga, da ne türlü ki<br />

Teŋri cuvutlarga körgüzdi şaγavat Mısırda (TB, 129). “Kanunla belirlenmiştir<br />

ki dul kadınlardan herhangi bir rehin alınmasın. Ne üst baş, ne de başka bir<br />

şey, altın gümüş gibi, rehin olarak almak olmaz. Eğer başka anayasa, dullardan<br />

rehin almayı buyuruyorsa bizim Ermeni kanunu onu engeller. Çünkü, dullara<br />

üst baş gereklidir. Tanrı’nın emriyle dul kadınlara merhamet etmek gerek, tıpkı<br />

Tanrı’nın Mısır’da Yahudilere merhamet etmesi gibi.”<br />

70


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

yal<br />

ücret; kira<br />

DS 68 Yänä yoluχkay edi kimesägä ki, osiyät etmiyin da dünyâdan keçkäy,<br />

da χalgay anıŋ χaysı χulu, da kelip izdägäy törä bilä anıŋ yovuχlarından, kimgä<br />

ki tüşti anıŋ ig[i]liki, aytıp, ki biyim maŋa borçlu χaldı munça vaχtnıŋ χuluχ etkän<br />

yalımnı, köp mi, az mı bolgay; egär ki ermeni χul esä, keräk ki ant içkäy ermeni<br />

töräsinä körä yalγız kendi, da anıŋ yovuχları keräk aŋar tölägäylär ol yalnı,<br />

ne ki χuluχ etiptir kendi biyinä (TB, 187-188). Ve yine birisinin başına (şöyle<br />

bir olay) gelse, vasiyet etmeden dünyadan göçse ve ona hizmet eden kişi, onun<br />

malı kime düştü, diye gelip mahkeme kanalıyla bunu yakınlarından araştırsa ve<br />

söylese: Beyim, az ya da çok bunca zaman hizmetimin karşılığı olan ücretimi<br />

bana borçlu. Eğer Ermeni hizmetkâr ise kendisinin Ermeni kanununa göre ant<br />

içmesi gerekir ve onun (ölen kişinin) yakınlarının bu ücreti beye hizmetkârlık<br />

eden kişiye ödemeleri gerekir.”<br />

yarγu<br />

mahkeme, hukuk, hüküm<br />

yarγuçı yargıç<br />

DS 78. Da egär ki bolgay biri χonaχ, da yerli tüşkäy χonaχka utru antka,<br />

na 4- ünçi kün[ün]ä keräk antın tügällägäy, özgä türlü dügül. Tek χonaχka utru<br />

tügällämägä ne bir kün artıχ uzatmaχı yoχtur, kimgä dä yoluχsa, na bilgäysiz,<br />

ki yarγusu budur (TB, 190). “Ve eğer biri misafir olsa (başka şehirden) ve yerli<br />

kişi o misafire karşı ant içmek durumunda kalsa ve dördüncü günde andını<br />

tamamlaması gerekir, başka türlü olmaz. Sadece misafire karşı ant içmenin bir<br />

gün bile uzatması yoktur. Kime rastlarsa rastlasın, bilesiniz ki bunun hükmü<br />

budur.”<br />

DS 7. A yarγunı ayamaga bolmastır kimesägä, iş uçuna toχtamıyın,<br />

tügällänmiyin yarγu bilä. Da bitik yazılsa korol’ga, yarγudan keräk bir möhür<br />

voytnuŋ bolgay, bir ketχoyalıχnıŋ (TB, 167). “Kimse için hukuku kısıtlamak<br />

olmaz, iş bitmeden, tamamlanmadan mahkeme ile. Ve yazı yazılsa krala,<br />

mahkemeden bir mühür voytun olacak, bir de aksakalın.”<br />

Biliklik keräk yarγuçularga χaysı ki Teŋrigä yaraşır. Zera yarγu yarmaχ<br />

Teŋriniŋdir, oldur könü yarγuçu. (TB, 31) “Yargıçlara, Allah’a yakışır bir şekilde<br />

bilgi gerekir. Zira, hüküm vermek Allah’a mahsustur. Odur âdil yargıç.”<br />

yük<br />

kefalet, teminat<br />

yükçi<br />

kefil<br />

DS 76. Kimgä da χaçan yoluχsa, ki bir kimesä kimesä üçün yük kirgäy<br />

borçu üçün, da istec kensi anda bolmagay borç etkän, da ündägäylär yükçini<br />

yarγuga, aytıp, ki maŋa yüktür, da ol tanmagay, bilingäy, da tapkay törä, ki<br />

borçludur tölämägä yükçi, χacan ki bilindi ol roklar çıχkandan soŋra, da<br />

aytkay, ki aχçam yoχtur, χumaşım bar, ne türlü da bolsa, klärmen tölämägä,<br />

71


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

ne ki Teŋri da törä tapsa, da povod inanmaga klämägäy, da klägäy yükçini<br />

antka keltirmägä, na yükçi povinen dügül ant yürütmägä, χaçan borç vlasnıy<br />

anıŋ dügül, da tölövgä hadirdir, neçik törä tapti, munuŋ üsnä yarγu toχtamaχ<br />

keräk, kimgä dä yoluχsa χumaş bilä tölägäy, neçik aχça ti[y]är, antsız, yükçi.<br />

A tutundu esä törä alnına yükçi, ki tölägäy naγd aχça bilä, da yazıldı, na ol iş<br />

anıŋ üstünä toχtamaχ keräk, özgä türlü dügül, ki tölöv bolgay naγd bilä, χumaş<br />

bilä tügül ol borç e[y]äsinä (TB, 189-190) “Ne zaman ki bir kimse bir kimsenin<br />

borcu için kefil olsa, davalının kendisi, yani borçlu kişi o sırada olmasa ve<br />

kefili mahkemeye çağırdıklarında şöyle söyler: “Bu, benim için kefalettir” diye<br />

kabul eder ve o (kefil ) inkâr etmese ve kabul ederse ve mahkeme de kefil bunu<br />

ödemeye borçludur diye karar alırsa. Bunu kabul ettiği zaman süre dolduktan<br />

sonra söylerse ki akçam yok, malım var iyi kötü, Tanrı ve mahkemenin izniyle<br />

ödemek istiyorum. Davacı buna inanmak istemezse ve kefilin ant içmesini<br />

isterse, (bu durumda) kefil ant içmeye mecbur değildir. Bu onun kendi borcu<br />

değil; ancak ödemeye hazırdır. Mahkeme nasıl karar verdiyse bunu takip etmesi<br />

gerekir. Bu durumla kim karşılaşsa mal ile ya da akça ile ödeyecek kefil (borcu),<br />

antla değil. Eğer mahkeme huzurunda kefil, nakit ödeme yapacak (diye) kayda<br />

geçirildiyse ve bu işin üstünde durmak gerek (diye) yazıldıysa başka türlü olmaz.<br />

Borçlunun ödemesi nakit olacak, mal ile değil.”<br />

Töre Bitigi’ndeki “muhakeme usûlü kanunu” adlı Kıpçakça<br />

bölümden bazı kanun maddeleri ve Türkiye Türkçesine çevirileri<br />

1. Borçlar hukukuyla ilgili maddelerden örnekler<br />

DS 44 Ol çaχta, ki törä turup barma klägäy ol övgä, keräk ol kişi töräniŋ<br />

alnına oblojit etkäy, kimgä ki öv tüşti borç üçün ya aχça tusnaχına 12 aχça<br />

voytnuŋ, 12 aχça töräçilärniŋ, 2 aχça deckiygä (TB, 177). “Mahkeme heyeti<br />

o eve gitmek istediği zaman borç karşılığında ya da para karşılığında teminat<br />

olarak kendisine ev düşen kişi, mahkeme önünde ödeme yapmalı. 12 akça<br />

mahkeme başkanına, 12 akça yargıçlara, 2 akça mahkeme mübaşirine.”<br />

DS 32. A egär χonaχka utru kimesä antka tüşkäy, keräk 4-ünçi kündä<br />

antın tügällägäy, özgä türlü dügül. A egär aχça tölövünä kimesä bilinsä, alay ox<br />

4-ünçi küngä bermäx keräk tölövgä. Bu burungi törädä tölämädi esä, bolur ekinçi<br />

4-ünçi küngä dirin algay tölövgä, munı bolur oderjat etmägä törälärgä körä.<br />

Mundan artıχ törädän kün almaga bolmastır, alay ox, kimniŋ imen’ası bolsa,<br />

ya χumaşı, bolur zastavitsa bolma borçlusuna utru. (TB, 173-174). “Eğer bir<br />

kimse misafire karşı ant içecekse, dördüncü günde andını tamamlaması gerekir.<br />

Başka türlü olmaz. Eğer para ödemeyi kabul ederse dördüncü güne kadar ödeme<br />

yapması gerekir. Bu birinci mahkemede ödemediyse ikinci kez dördüncü güne<br />

kadar ödeme yapacak. İkincide de ödemediyse üçüncü kez dördüncü güne kadar<br />

72


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

ödeyecek. Kanuna göre bunu (bu süreyi) almak mümkündür. Mahkemeden<br />

bundan fazla gün almak olmaz. Böylece o kişinin malı mülkü varsa onu<br />

borçlusuna karşı rehin bırakmak zorundadır.”<br />

DS 14. Da bir kimsä ki zindanda olturgay kimsäniŋ borçu üçün, da neçik<br />

törä buyurıyır, ki kündä aŋar χarcga bir aχça bergäy, ol kündän, ki olturγuzdu,<br />

3-ünçi küngä dirin, ki aŋar χarclıχın bermägäy edi, voytnuŋ χolundan ötläş<br />

berilmägäy edi, 4-ünçi kündä töräniŋ erki bar anıŋkibik kişini, borç eyäsin, erkli<br />

yebermägä zındandan yänä törägä ündäginçä. A ol borç eyäsi, ki χaldı törädä,<br />

ki tölöv etkäy algan kişisinä baş borçun, yoχsa anı aŋar tölöv etmägä borçlu<br />

dügül, χaysın ki aŋar zındanda χarclıχ berdi, tek anı aŋar borçlu χalır, ne ki<br />

törägä nalojit etti baş suması bilä tölämägä birgä; törä bulay buyurıyır (TB,<br />

169. “Ve bir kimse birine olan borcu için zindana atılsa, kanun şöyle buyuruyor.<br />

Her gün (borç veren kişi) ona (borçlu olan kişiye) harçlık için bir akça ödeyecek<br />

ve zindana atıldığı günden üçüncü güne kadar ona (borçluya) harçlığını<br />

vermezse, voytun elinden ödemek olmaz. Döndüncü gün mahkemenin borçluyu<br />

zindandan çıkarmaya yetkisi var, tekrar mahkemeye çağırıncaya kadar. O borç<br />

sahibi, mahkemede, borç aldığı kişiye ana borcunu ödeyeceğini taahhüt etti.<br />

Yoksa, onu (zindanda kaldığı süre zarfındaki masraflarını) ona ödemek zorunda<br />

değil. Ona zindanda verdiği harçlığı. Sadece bunu (ana borcu) ona borçludur.<br />

Mahkemede ana borcu ile birlikte ödemek için başka ne taahhüt ettiyse. Kanun<br />

böyle buyuruyor.”<br />

DS 88. Bir kimesäniŋ şulprıχtı bolgay borç üçün bir kimesädä, da kelgäy<br />

yargu alnına, da tanmagay bitikin, da aytkay, bilirmen, ki bitik menimdir, yoχsa<br />

töläpmen aŋar barçasın, da aŋar nemä dä borçlu χalmıyırmen, tek bitikimni<br />

zaderjat etiptir (TB, 193). “Bir kimsenin borç için senedi olsa bir kimsede ve<br />

gelse mahkeme huzuruna ve inkâr etmese senedini ve söylese, biliyorum. Bu<br />

senet benimdir; ancak, ona (borç verene) tamamını ödemişim ve ona borçlu<br />

kalmıyorum. Sadece o, senedimi atmamış.”<br />

DS 89. Yänä bir kimesä kendiniŋ bitikin tangay, aytıp ki, menim dügül,<br />

da möhürü anıŋ bolgay ya bolmagay, da içinä bitikniŋ tanıχlar bolgay, kimniŋ<br />

alnına yazılıptır, da ol pretca tangay, aytıp, ki aŋar nemä borçum yoχtur, da ne<br />

bitik tä menim dügüldür, da ol tiri tanıχlar, kelip törä alnına, tanıχlıχ bergäy,<br />

neçik alarnıŋ alnına edi. Kimgä ki törä inangay, na borçlu bolur tölämägä, da<br />

törädän uyat bilä ketkäy anıŋkibik kişi, χaysı ki kendiniŋ bitikin tanar da yaχşı<br />

kişilärniŋ tanıχlıχın keri urmaga klär (TB, 193-194). “Yine bir kimse kendi<br />

senedini inkâr etse, söylese ki bu benim değildir ve onun mührü (imzası) olsa da<br />

olmasa da ve senedin içinde tanıklar olsa ki (senet) onların önünde yazılmıştır<br />

ve o ısrarla inkâr etse ve söylese ki ona borcum yoktur ve bu senet de benim<br />

değildir ve o canlı tanıklar mahkeme huzuruna gelse, tanıklık etse ve bunun<br />

onların önünde olduğunu söylese, mahkeme buna inansa borçlu bunu ödemek<br />

73


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

durumunda kalır ve böyle kişi mahkemeden bu ayıp ile ayrılır. Kendi senedini<br />

inkâr eder ve iyi kişilerin tanıklığını da geri itmiş olur.”<br />

2. Kefalet hukukuyla ilgili maddelerden iki örnek<br />

DS 53. Yük kimesälärgä bermäχ üçün. Yänä 2 kişinin arasna nemä dävi<br />

bolgay, ki voytka ündäşmäχ bolgaylar, da povodnıy strona, inanmıyın, da birsi<br />

yandan yük izdägä[y], anıŋkibik kişi povinnıydır yük bermägä o χadar anıŋ, ne<br />

χadar ki anıŋ üsnä gile etiyir suma. Egär ol χadar anıŋ os’adlosti yoχ esä, ol<br />

χadar iştä povi[n]nıydır aŋar yük bermä. (TB, 179). “Kişilere kefalet vermek<br />

için. Yine iki kişinin arasında bir dava olduğunda voytu çağırsalar ve davacı<br />

taraf, inanmayıp karşı taraftan kefalet istese bu kişi kefalet vermeye mükelleftir,<br />

ne kadarsa ileri sürülen meblağ. Eğer onun o kadar gayrimenkulü yoksa, ona<br />

kefalet vermekle mükelleftir.”<br />

DS 76. Kimgä da χaçan yoluχsa, ki bir kimesä kimesä üçün yük kirgäy<br />

borçu üçün, da istec kensi anda bolmagay borç etkän, da ündägäylär yükçini<br />

yarγuga, aytıp, ki maŋa yüktür, da ol tanmagay, bilingäy, da tapkay törä, ki<br />

borçludur tölämägä yükçi, χacan ki bilindi ol roklar çıχkandan soŋra, da<br />

aytkay, ki aχçam yoχtur, χumaşım bar, ne türlü da bolsa, klärmen tölämägä,<br />

ne ki Teŋri da törä tapsa, da povod inanmaga klämägäy, da klägäy yükçini<br />

antka keltirmägä, na yükçi povinen dügül ant yürütmägä, χaçan borç vlasnıy<br />

anıŋ dügül, da tölövgä hadirdir, neçik törä tapti, munuŋ üsnä yarγu toχtamaχ<br />

keräk, kimgä dä yoluχsa χumaş bilä tölägäy, neçik aχça ti[y]är, antsız, yükçi. A<br />

tutundu esä törä alnına yükçi, ki tölägäy naγd aχça bilä, da yazıldı, na ol iş anıŋ<br />

üstünä toχtamaχ keräk, özgä türlü dügül, ki tölöv bolgay naγd bilä, χumaş bilä<br />

tügül ol borç e[y]äsinä (TB, 189-190). “Ne zaman ki bir kimse bir kimsenin<br />

borcu için kefil olsa, davalının kendisi, yani borçlu kişi o sırada olmasa ve<br />

kefili mahkemeye çağırdıklarında şöyle söyler: “Bu, benim için kefalettir” diye<br />

kabul eder ve o (kefil ) inkâr etmese ve kabul ederse ve mahkeme de kefil bunu<br />

ödemeye borçludur diye karar alırsa. Bunu kabul ettiği zaman süre dolduktan<br />

sonra söylerse ki akçam yok, malım var iyi kötü, Tanrı ve mahkemenin izniyle<br />

ödemek istiyorum. Davacı buna inanmak istemezse ve kefilin ant içmesini<br />

isterse, (bu durumda) kefil ant içmeye mecbur değildir. Bu onun kendi borcu<br />

değil; ancak ödemeye hazırdır. Mahkeme nasıl karar verdiyse bunu takip etmesi<br />

gerekir. Bu durumla kim karşılaşsa mal ile ya da akça ile ödeyecek kefil (borcu),<br />

antla değil. Eğer mahkeme huzurunda kefil, nakdî ödeme yapacak (diye) kayda<br />

geçirildiyse ve bu işin üstünde durmak gerek (diye) yazıldıysa başka türlü olmaz.<br />

Borçlunun ödemesi nakit olacak, mal ile değil.”<br />

74


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

3. Ceza hukukuyla ilgili bir madde<br />

DS 66. A egär ki iş yoluχkay dävi arasna, ki törä tapkay, ki χaysı strona<br />

zından tartkay, na bolur er χatun üçün olturmaga, da χatun er üçün, ya χardaş<br />

χardaş üçün yük tapkınça, anı törä priymit etmäχ keräk, anıŋkibik prihodada,<br />

kimgä da yoluχsa, orozsuzluχuna körä. (TB, 186). “Eğer dava sırasında<br />

mahkeme hangi tarafın zindanda yatacağını belirlese, o zaman erkek hanımı için<br />

ve hanım kocası için veya kardeş kardeş için kefalet bulunca, bunu mahkemenin<br />

onaylaması gerekir, böyle durumlarda, kim karşılaşsa böyle şanssız bir durumla.”<br />

DS 33. Bir kimesä törägä turgay, da, töräni hörmätlämiyin, yanından<br />

χılıçın ya χıncalın şeşmägäy. Anıŋkibikni törä 12 aχça curum bilä ögütlämägä<br />

keräk, ki, aŋar baχıp, özgälär dä töräni hörmätlägäylär ya külmägäylär törä<br />

alnına (TB, 174). “Bir kimse mahkeme huzuruna çıkacak ve mahkemeye<br />

hürmet etmeyerek yanından kılıcını ve hançerini çözmeyecek. Bunun gibisini<br />

mahkemenin 12 akça para cezası ile cezalandırılması gerekir. Çünkü, ona bakıp<br />

başkaları da mahkemeye hürmet gösterecek ve mahkeme önünde gülmeyecek.”<br />

4. Vekalet hukukuyla ilgili bir madde<br />

DS 55 Da yänä yoluχkay, kimsä töräniŋ alnına ki klägäy kensiniŋ<br />

bliskiyin mocovat etmä, ya oγlun, ya χardaşın, ya kensiniŋ ötmäk yevüçüsün,<br />

bularnı bolur etmä, tek aχçaga yalga tutkan reçnikni bolmas.A bu opravalar<br />

barça burungi törädä bolmaχ keräk, egär yerli bolsun, egär χonaχ, burungi<br />

törädä nemä dä yasamasa, 2-inçi dä, 3-ünçi dä nemä arttırma bolmas (TB,<br />

180). “Ve yine birisinin başına (şöyle bir olay) gelse, mahkeme huzurunda kendi<br />

yakınlarını vekil etmek istese, oğlunu, kardeşini veya evlatlığını. Bunları vekil<br />

etmek mümkündür; sadece parayla kiraladığı kişi vekil olmaz. Bu işlemlerin<br />

hepsinin ilk mahkemede yapılması gerekir. Yerli olsun, konuk olsun ilk<br />

mahkemede yapmasa, ikinci ya da üçüncü mahkemede herhangi bir ekleme<br />

olmaz.”<br />

5. Miras hukukuyla ilgili bir madde<br />

DS 68 Yänä yoluχkay edi kimesägä ki, osiyät etmiyin da dünyâdan keçkäy,<br />

da χalgay anıŋ χaysı χulu, da kelip izdägäy törä bilä anıŋ yovuχlarından, kimgä<br />

ki tüşti anıŋ ig[i]liki, aytıp, ki biyim maŋa borçlu χaldı munça vaχtnıŋ χuluχ etkän<br />

yalımnı, köp mi, az mı bolgay; egär ki ermeni χul esä, keräk ki ant içkäy ermeni<br />

töräsinä körä yalγız kendi, da anıŋ yovuχları keräk aŋar tölägäylär ol yalnı, ne<br />

ki χuluχ etiptir kendi biyinä. A egär ki χul özgä cıns bolsa, na keräk alay ant<br />

içkäy, neçik alarnıŋ töräsinädir ölüdän soŋra, da yuvuχları anıŋ ig[i]likindän<br />

keräk tölägäylär ol χulga. Xayda ki eki yart[ı]n tanıχlıχ bolmasa, munuŋ yarγusu<br />

budur (TB, 187-188) “Ve yine birisinin başına (şöyle bir olay) gelse, vasiyet<br />

75


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

etmeden dünyadan göçse ve ona hizmet eden kişi, onun malı kime düştü, diye<br />

gelip mahkeme kanalıyla bunu yakınlarından araştırsa ve söylese: Beyim, az ya<br />

da çok bunca zaman hizmetimin karşılığı olan ücretimi bana borçlu. Eğer Ermeni<br />

hizmetkâr ise kendisinin Ermeni kanununa göre ant içmesi gerekir ve onun (ölen<br />

kişinin) yakınlarının bu ücreti beye hizmetkârlık eden kişiye ödemeleri gerekir.<br />

Ve eğer hizmetkâr başka bir milletten ise ölümden sonra kanun nasılsa ona göre<br />

ant içmesi gerekir ve yakınlarının hizmetkâra onun malından ödeme yapmaları<br />

gerekir. İki tarafın tanığı olmazsa bunun hükmü budur.”<br />

Kısaltmalar<br />

AKC : An Armeno-Kipchak Chronicle (bk. Schütz, Edmond 1968)<br />

AKP : Armenian-Qıpchaq psalter (bk. Garkavets, Aleksandr / Khurshudian, Eduard 2001)<br />

Ar. : Arapça<br />

CC : Codex Cumanicus (bk. Grønbech, K. 1942)<br />

DAK : Dictionnaire Arméno-Kiptchak (bk. Tryjarski, Edward 1968-1972)<br />

DLT : Dîvanü Lûgat-it-Türk (Atalay, B. 1986)<br />

DPY : Dokumentı na polovetskom yazıke (bk.Grunin, Timofey İ.1967)<br />

DS : Dopolnitel’naya stat’ya<br />

DTS : Drevnetyurkskiy slovar’. (Nadelyaev, V. M. Red. 1969)<br />

ED : An Etymological Dictionary... (Clauson, S. G. 1972)<br />

EK : Ermeni Harfli Kıpçakça<br />

Erm. : Ermenice<br />

ET : Eski Türkçe<br />

Far. : Farsça<br />

Kİ : Kitâbü’l-idrâk (bk. Caferoğlu, Ahmet 1931)<br />

KK : Kavânînü’l-Külliyye (bk. Toparlı, Recep 1999)<br />

KM : Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî (bk. Toparlı, Recep 2000)<br />

Leh. : Lehçe<br />

P : Paris copy of Töre Bitigi<br />

TB : Töre Bitigi (bk. Garkavets, Aleksandr /Sapargaliyev, Gayrat 2003)<br />

TZ : Tuhfetü’z-Zekiyye (bk. Atalay, Besim 1945)<br />

Ukr. : Ukranca<br />

W : Wroclaw copy of Töre Bitigi<br />

V : Vienna copy of Töre Bitigi<br />

76


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Kaynaklar<br />

Alişan, G. 1896. Taregirk hayots‘ Lehastani yeu Rumenioy hauastç‘eay yaueluatsovk‘.<br />

Venetik.<br />

Arat, R. R. 1964. Eski Türk Hukuk Vesikaları. JSFOu. No.65. Helsinki. 11-77 (= Türk Kültürü<br />

Araştırmaları. I.. Ankara 1964. 5-53).<br />

Arsal, Sadri Maksudi 1947. Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul: İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları.<br />

Atalay, Besim 1945. Et-Tuhfet-üz-Zekiyye fi’l- Lûgat-it-Türkiyye, İstanbul: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Atalay, Besim 1986. Dîvanü Lûgat-it-Türk Tercümesi Dizini ‘Endeks’. C. IV. Ankara: Türk<br />

<strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Ayiter, Ferit 1950. Eski Türk Hususî Hukukuna ait bazı notlar. İstanbul Üniversitesi, İktisat<br />

Fakültesi Mecmuası, 11 (1949-1950). 417-436.<br />

Aynakulova, Gülnisa 2009. Ermeni Kıpçakları mı Gregoryen Kıpçaklar mı. Millî Folklor<br />

Üç Aylık Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi. C. 11. S. 84. Kış/2009. 114-126.<br />

Bammatov, Z. Z. (ed.) 1969. Kumyksko-russkiy slovar’. Moskow: Sovyetska Enciklopediya.<br />

Berta Árpád 1996. Deverbale Wortbildung im Mittelkiptschakisch-Turkischen. Wiesbaden:<br />

Harrassowitz Verlag.<br />

Berta, Árpád 1998a. Middle Kipchak. The Turkic Languages. (Ed. Lars Johanson/ Éva Á.<br />

Csató). London/New York: Routledge. 158-165.<br />

Berta, Árpád 1998b. West Kipchak Languages. The Turkic Languages. (Ed. Lars Johanson/<br />

Éva Á. Csató). London/New York: Routledge. 301-317.<br />

Caferoğlu, Ahmet 1931. Abû Hayyân, Kitâb al-idrâk li lisân al-Atrâk. İstanbul: Evkaf<br />

Matbaası.<br />

Chirli, Nadejda 2005. Algış Bitigi Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı (An Armeno Kipchak<br />

Prayer Book). Haarlem: SOTA Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi.<br />

Chirli, Nadejda 2009. Ermeni Kıpçakçasının Ses Özellikleri Üzerine, Türk Dünyası <strong>Dil</strong> ve<br />

Edebiyat Dergisi, Yaz-2005, S. 20, 75-90.<br />

Clauson, Sir Gerard 1971. Armeno-Qıpčaq. Rocznik Orientalistyczny. T. 34. z. 2. Wiesbaden.<br />

7-14.<br />

Clauson, Sir Gerard 1972. An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish.<br />

Oxford: Clarendon Press.<br />

Dachkévytch, Ya./Tryjarski, Edward 1981. La Chronique de Pologne. Rocznik Orientalistyczny.<br />

T. 42. z. 1. Wiesbaden. 5-26.<br />

Daşkeviç, Ya. R 1962. Armyanskiye kolonii na Ukraine v istoçnikax i literature XV-XIX vekov<br />

(istoriografiçeskiye oçerk). Yerevan: İzdatel’stvo akademii nauk Armyanskoy SSR.<br />

Daşkeviç, Ya. 1981. Armyano-kıpçakskiy yazık XV-XVII vv. V osveşçenii sovremennikov<br />

(ob ispol’zovanii ekstalingvistiçeskix dannıx dlya istorii tyurkskix yazıkov). Voprosı<br />

Yazıkoznaniya. No. 5. 79-92.<br />

Daşkeviç, Ya. 1983. Armyano-kıpçakskiy yazık: Etapı istorii. Voprosı Yazıkoznaniya. No. 1.<br />

91-<strong>10</strong>7.<br />

Daşkeviç, Ya. 2001. Who are Armeno-Kıpchaks (on the ethnical substrate of the Armenian<br />

colonies in the Ukraine). Armenia and Ukraine. Lviv/New York: Edition M. R. Kots’.<br />

357-416.<br />

Daşkeviç Ya./Tryjarski E. 1978a. Pyat’ armyano-kıpçakskix dokumentov iz l’vovskix<br />

kollektsiy (1599-1669 g.). Rocznik Orientalistyczny. T. 39. z. 1. 85-132.<br />

77


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

Daşkeviç Ya./Tryjarski E. 1978b. Armyano-kıpçakskiye denejnıye dokumentı iz l’vova<br />

(konets XVI v. -1657 g.). Rocznik Orientalistyczny. T. 40. z. 1. 49-69.<br />

Deny, Jean 1957. L’armeno-Coman Et Les “Ephemerides” De Kamieniec (1604-1613).<br />

Wiesbaden: Otto Harrassowitz.<br />

Deny, Jean/ Tryjarski, E. 1964. “Historie du sage Hikar” dans la version arméno-kiptcak.<br />

Rocznik Orientalistyczny. T. 27. z. 2. Wiesbaden. 7-61.<br />

Drimba, Vladimir 2000. Codex Cumanicus. Édition Diplomatique Avec Fac-similés. Bucarest:<br />

Editura Enciclopedică.<br />

Eckmann Janoś 1996a. Memluk Kıpçakçasının Oğuzcalaşmasına Dair. Janos Eckmann<br />

Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar. (Haz. Osman F. Sertkaya).<br />

Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 67-73.<br />

Eckmann Janoś 1996b Çağatayca. Janos Eckmann Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi<br />

Üzerine Araştırmalar (Haz. Osman F. Sertkaya). Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 74-<strong>10</strong>8.<br />

Ercilasun Ahmet B. 1983. Kars İli Ağızları Ses Bilgisi, Ankara: Gazi Üniversitesi.<br />

Ercilasun Ahmet B. 2008. Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk <strong>Dil</strong>i Tarihi, Ankara: Akçağ.<br />

Erdal, Marcel 1991. Old Turkic Word Formation, A Functional Approach to the Lexicon, V. II,<br />

Wiesbaden: Otto Harrassowitz.<br />

Eren, Hasan 1998. Türklük Bilimi Sözlüğü I. Yabancı Türkologlar. Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Ermers, Robert 1999. Arabic Grammars of Turkic. The Arabic Linguistic Model Applied to<br />

Foreign Languages/Translation of ’Abū Hayyān al-’Andalusī’s Kitāb al-’Idrāk li-<br />

Lisān al-’Atrāk. Leiden/Boston/Köln: Brill.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 1979. Konvergentsiya armyano-kıpçakskogo yazıka k slavyanskim v<br />

XVI-XVII vv. Kiev: Nauka dumka.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 1987. Kıpçakskiye yazıki: Kumanskiy i armyano-kıpçakskiy. Almaata:<br />

İzdatel’stvo “nauka” Kazaxskoy SSR.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 1988. Tyurkskiye Yazıki na Ukraine (razvitiye strukturı). Kiev:<br />

Naukova dumka.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 1999. Urumi Nadazov’ya istoriya, mova, kazki, pisni, zagadki,<br />

prisliv’ya, pisemni pam’yatki. Alma-Ata: Ukraınskiy kul’turniy tsentr.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 2000. Urumskiy slovnik, Institut sxodoznavstva i mıjnarodnix<br />

vıdnosin “Xarkıvs’kiy kolegium”, Tsenter Evrazıys’kix Doslıdjen, Alma-ata: ‘Deşt-ı<br />

Kipçak’.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 2002. Kıpçakskoye pismennoye naslediye. katalog i tekstı<br />

pamyatnikov armyanskim pis’mom. T. I. Almatı: Deşti-i-Kıpçak. <strong>10</strong>84 p.<br />

Garkavets, Aleksandr N. 2007. Kıpçakskoye pismennoye naslediye. pamyatniki duxovnoy<br />

kulturı. T. II. Almatı: Kasean; Baur. 906 p.<br />

Garkavets, Aleksandr N./Eduard Khurshudian 2001. Armenian-Qıpchaq psalter written by<br />

deacon Lussig from Lvıv 1575/1580. Almatı: Desht-i Qıpchaq.<br />

Garkavets, Aleksandr N./Sapargaliyev, Gayrat 2003. Töre Bitigi: Kıpçaksko-pol’skaya<br />

versiya armyanskogo sudebnika i armyano kıpçakskiy protsessualnıy kodeks. L’vov,<br />

Kamenets-Podol’skiy 1519-1594. Almatı: Deşt-i-Kıpçak/Baur.<br />

Gemalmaz, Efrasiyap 1995. Erzurum İli Ağızları (İnceleme-Metinler-Sözlük ve Dizinler),C. I,<br />

Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Golden, Peter 2002. Türk Halkları Tarihine Giriş. Ankara: KaraM.<br />

Grønbech, K. 1936, Der türkische Sprachbau. 1. Kopenhagen: Levin &Munksgaard.<br />

78


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Grønbech, K. 1942. Komanisches Wörterbuch: Türkischer Wortindex zu Codex Cumanicus.<br />

Monumenta Linguarum Asiæ Maioris, Subsidia 1, Kopenhagen: Munksgaard.<br />

Grousset, René 2005. Başlangıcından <strong>10</strong>71’e Ermenilerin Tarihi (Çev. Sosi Dolanoğlu).<br />

İstanbul: Aras yayıncılık. 598-621.<br />

Grunin, Timofey I. 1967. Dokumentı na polovetskom yazıke XVI v. (Sudebnıye aktı kamenetspodol’skoy<br />

armyanskoy obşçinı) Transkriptsiya perevod predislovie vvedenie<br />

grammatiçeskiy kommentariy i glossariy T. I. Grunina (Pod.redaktsiyey E. V.<br />

Sevortyana. Statya Ya. R. Daşkeviça). Moskva: İzdatel’stvo “Nauka”.<br />

Gumilöv, L. N. 1999. Eski Türkler. (Çev. Ahsen Batur). İstanbul: Birleşik Yayıncılık.<br />

Karamanlıoğlu, Ali Fehmi 1989. Seyf-i Sarâyî Gülistan Tercümesi (Kitâb Gülistan bi’t-Türkî),<br />

Ankara : Türk <strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Karamanlıoğlu, Ali Fehmi 1994. Kıpçak Türkçesi Grameri. Ankara : Türk <strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Kasapoğlu Çengel, Hülya. 2005. Kırgız Türkçesi Grameri Ses ve Şekil Bilgisi. Ankara : Akçağ.<br />

Kasapoğlu Çengel, Hülya 2007. Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesiyle Yazılmış Töre Bitigi<br />

ve Bu Eserdeki töre, yargı, bitik Terimleri Üzerine, Gazi Türkiyat/Türklük Bilimi<br />

Araştırmaları Dergisi, Güz 2007, S. 1, 77-96.<br />

Kasapoğlu Çengel, Hülya 2009. Ermeni Harfli Kıpçakça Söz Varlığı Üzerine Notlar Festschrift<br />

To Commemorate the 80th Anniversary of Prof. Dr. Talat Tekin’s Birth. International<br />

Journal of Central Asian Studies.V. 13 The International Association of Central Asian<br />

Studies Korea University of International Studies. 165-181.<br />

Kirchner Mark 1998. Kırghız. The Turkic Languages. (Ed. Lars Johanson/ Éva Á. Csató).<br />

London/New York: Routledge. 344-356.<br />

Klyashtorny, S. G./Sultanov, T. İ. (2003). Kazakistan Türkün Üç Bin Yılı. İstanbul: Selenge.<br />

Kowalski, T. 1929. Karaimische Texte im Dialekt von Troki, Nakładem Polskiej Akademjı<br />

Umıejętnoścı, Warszawa-Kraków.<br />

Kraelitz-Greinfenhorst, Friedrich von 1912. Sprachprobe eines armenisch-tatarischen<br />

Dialektes in Polen. Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenländes. Bd. 26. 307-<br />

324.<br />

Kraelitz-Greinfenhorst, Friedrich von 1996. Ermeni Harfleriyle Türkçe Hakkında Araştırmalar<br />

(Çev. Hakan Özteke). Kebikeç. S. 4. 13-33.<br />

Kudasov, S. J. 1990. Armyan jazulı Qıpşaq eskertkişi “Dana Xikar söziniŋ” tili. Almatı:<br />

Gılım.<br />

Kudaybergenov, S./Tursunov, A. 1980. Kırgız Adabiy Tilinin Grammatikası. Fonetika cana<br />

Morfologiya. Frunze: “İlim” basması.<br />

Kurat, Akdes Nimet 1992. IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve<br />

Devletleri. Ankara: Murat Kitabevi.<br />

Kurışjanov, A. K. 1970. İssledovanie po leksike ‘Tyurksko-Arabskogo slovarya’, Alma-ata:<br />

İzdatel’stvo Nauka.<br />

Kutalmış, Mehmet 2004a. Ermeni Kıpçakçasında Olumsuzluk Şekilleri, İlmî Araştırmalar, S.<br />

17, Güz/2004. 133-141.<br />

Kutalmış, Mehmet 2004b. On the Armeno-Kipchak, Karadeniz Araştırmaları, No. 2, May<br />

2004, 35-43.<br />

Lewicki, Marian/Kohnowa, Renata 1957. Le version turque-kiptchak du Code des lois des<br />

Armeniens polonais d’apres le m. No 1916 de la Bibliotheque Ossolineum. Rocznik<br />

Orientalistyczny. T. 21. Wiesbaden. 153-300.<br />

79


Hülya Kasapoğlu Çengel<br />

Muratov, S. N. 1997. Urumskiy yazık. Yazıki mira Tyurkskiye yazıki. Bişkek: Izdatel’skiy<br />

Dom “Kırgızstan”. 450-455.<br />

Musayev K. M. 1964. Grammatika karaimskogo yazıka. fonetika i morfologiya. Moskva:<br />

İzdatel’stvo “nauka”.<br />

Nadelyaev, V. M. (Red.) 1969. Drevnetyurkskiy slovar’. Leningrad: İzdatel’stvo Nauka.<br />

Öner, Mustafa 2007. Tatar Türkçesi. Türk Lehçeleri Grameri. Ankara: Akçağ. 681-748.<br />

Özyetgin A. Melek 2001. Ebû Hayyân. Kitâbu’l-İdrâk li Lisâni’l-Etrâk-Fiil: Tarihî-<br />

Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi. Ankara: Köksav.<br />

Pamukciyan, Kevork 2002. Ermeni Harfli Türkçe Metinler. İstanbul: Aras yayıncılık.<br />

Pritsak, Omeljan 1959. Das Armenisch-Kiptschakische. Philologiae Turcicae Fundemanta.<br />

Wiesbaden. Bd. 1. 74-87.<br />

Pritsak, Omeljan 1979. Ermeni Kıpçakçası. Tarihî Türk Şiveleri (Çev. Mehmet Akalın)<br />

Ankara: Atatürk Üniversitesi. 131-140.<br />

Radloff, W. 1928. Uigurische Sprachdenkmäler, Materialien nach dem Tode des Verfassers<br />

mit Ergänzungen von S. Malov herausgegeben, Leningrad 1928, S. VIII+305, mit 3<br />

Tfln.<br />

Rásonyi, László 1971. Tarihte Türklük. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.<br />

Räsänen, M. 1957. Materialien Zur Morphologie der Türkischen Sprachen. Helsinki: Studia<br />

Orientalia. ESOF. XXI.<br />

Schütz Edmond 1961. An Armeno-Kipchak Print from Lvov. Acta Orientalia Hungarica. T.<br />

13. f. 1-2. 123-130.<br />

Schütz, Edmond 1962. An Armeno-Kipchak Print from Lvov. Acta Orientalia Hungarica. T.<br />

15. f. 1-3. 291-309.<br />

Schütz, Edmond 1968. An Armeno-Kipchak Chronicle on the Polish-Turkish wars in 1620-<br />

1621. Budapest: Akadémiai Kiado.<br />

Schütz, Edmond 1998. Armeno-Turcica Selected Studies. Bloomington: Indiana University<br />

Uralic and Altaic Series.<br />

Steingass, F. 1975. A Comprehensive Persian-English Dictionary. Beirut: Librairie du Lıban.<br />

Tekin, Talat 1984. Ermeni Alfabesiyle Türkçe. Tarih ve Toplum. C. 1. S. 4. Nisan/1984. 246-<br />

249.<br />

Tekin, Talat 1997. Tarih Boyunca Türkçenin Yazımı. TDAD 19. Ankara.<br />

Tekin, Talat 2005. Türk <strong>Dil</strong> ve Diyalektlerinin Yeni Bir Tasnifi. Talat Tekin Makaleler 3 Çağdaş<br />

Türk <strong>Dil</strong>leri (Haz. Emine Yılmaz/Nurettin Demir). Ankara: Grafiker yayınları. 361-<br />

386.<br />

Tenişev, Ethem R. (Ed.) 1988. Sravnitel’no istoriçeskaya grammatika tyurkskiχ yazıkovmorfologiya-.<br />

Moskva: “nauka”.<br />

Togan, Zeki Velidi 1981. Umumi Türk Tarihine Giriş. İstanbul: Enderun Kitabevi.<br />

Toparlı, Recep 1999. El Kavânînü’l-Külliyye li- Zabti’l- Lügati’t- Türkiyye. Ankara: Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu.<br />

Toparlı Recep 2000. Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî. Ankara: Türk<br />

<strong>Dil</strong> Kurumu.<br />

Tryjarski, Edward 1968-1972. Dictionnaire Arméno-Kiptchak, d’aprés trois manuscrits<br />

des collections Viennoises. Tome I, Fas. I-IV. Warszawa: Państwowe wydawnictwo<br />

naukowe.<br />

80


Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi<br />

Tryjarski, Edward 1992. On Dialectal Differentiation of Armeno-Kipchak. Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Araştırmaları Yıllığı Belleten 1987. Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 289-296.<br />

Tryjarski, Edward 1993. Religious Terminology in Armeno-Kipchak. Journal of Turkology.<br />

V. 1. No. 1. Warsaw. 50-111.<br />

Tryjarski, Edward 2000. Arabic and Persian loan words in Armeno-Kipchak. Hasan Eren<br />

Armağanı. Ankara: Türk <strong>Dil</strong> Kurumu. 301-326.<br />

Yuldaşev, A. A. 1981. Grammatika sovremennogo Başkirskogo literaturnogo yazıka. Moskva:<br />

Izdatel’stvo “nauka”.<br />

81


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 83-97 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

Erol Güngördü * 1<br />

Özet: Türkçenin en eski sözlerinden olan örper-~ürper- 1.<br />

‘(tüyler) kabarmak, diken diken olmak’; 2. mec. ‘korkmak’,<br />

örpe-~ürpe- fiil tabanına fiilden fiil türeten –(x)r- ekinin<br />

ulanmasıyla oluşmuştur. Örpe-~ürpe- fiil tabanının kökünde<br />

ȫr-~ör- ‘yükselmek, çıkmak, belirmek’ fiilini görürüz. Bu<br />

tabanın yapısında yer alan –pA- pekiştirme eki, yapı bilgisi<br />

çalışmalarında ihmale uğramış bir söz yapımı ögesidir.<br />

Ürper- fiilinin ikincil bir biçim olduğu, ȫr-~ör- kökünün<br />

tanıklığıyla anlaşılmıştır.<br />

Anahtar sözcükler: örper-~ürper-, ȫr-~ör- , -(x)r-, -pA-,<br />

köken bilgisi, söz yapımı.<br />

The Origin of the Verb Ürper-<br />

Abstract: Örper-~ürper- 1. ‘to bristle, stand on end’; 2.<br />

fig. ‘to fear’, which is one of the oldest words of Turkish<br />

language, is formed with deverbal suffix –(x)r- added to<br />

örpe-~ürpe- verbalstem. In the root of the örpe-~ürpe verbal<br />

stem, we see the verb ȫr-~ör- ‘to rise’. Intensive suffix –pAwhich<br />

is in this verbal stem’s structure is a word formation<br />

element which is ignored in morphological studies. It is<br />

concluded that the verb ürper- is a seconder form with the<br />

root ȫr-~ör- ‘s witness.<br />

Key words: örper-~ürper-, ȫr-~ör- , -(x)r-, -pA-, etymology,<br />

word formation.<br />

Eski Türkçe çağndan beri tarihî ve çağdaş Türk dili alanlarnda<br />

tanklanan ürper-~örper- fiili, köken açklanmas sağlam bir biçimde ortaya<br />

konmamş sözlerimizden biri olarak ilgi uyandrcdr. Tarihî ve çağdaş Türk<br />

dili alanlarndaki verilerin şğnda ürper- fiilinin sağlkl bir çözümlemesi<br />

mümkün görünmektedir.<br />

Ürper-~örper- fiilinin yapsna ilişkin tartşmalarda başlca iki görüş<br />

ileri sürülebilir. Bu savlardan ilki ürper-~örper- fiilinin tasarlanmş bir<br />

ürp~örp kökünden oluş bildiren fiiller türeten +Ar- ekiyle geliştiğidir. Ancak<br />

tarihî ve çağdaş Türk dili alanlarnda Krg. ürp ‘tulumun cidarnda kalan kmz<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi/ANKARA erolg@gazi.edu.tr<br />

83


Erol Güngördü<br />

posas’ (KrgS II:797) dşnda bir veriye rastlanmadğ gibi bu kelimenin de<br />

anlam bakmndan çözümlememize yardmc olmayacağ apaçktr. İkinci sav;<br />

ürpe-~örpe- fiilinin, nesnesiz fiiller türeten –(x)r- ekiyle genişlemiş bir biçim<br />

olduğudur. Bu ikinci sav kabul edilecek olursa –nitekim biz bu görüşteyizürpe-~örpe-<br />

gövdesinin yapsnn da açklğa kavuşturulmas gerekir. Özünde<br />

ürp~örp+A- kuruluşlu bir yapdan söz edilemeyeceğine göre başka bir teklif<br />

söz konusu olmaldr.<br />

Özünde Türkiye Türkçesi ağzlarnda görülen ürpe-~üpre- ‘birden<br />

korku, tiksinti duymak, ürpermek’ (DerSXII:4795), ürper-~örper- fiilinin bu<br />

tabandan geliştiğine güzel bir tanktr. Ürpe-~üpre- (göçüşmeli biçim)<br />

gövdesinin ür-[


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

ör- ‘çkmak (yukar), yükselmek’ (EDPT:195), ör- ‘baş kaldrmak, isyan etmek<br />

()’ (OrhTG:251), ör- ‘yükselmek, (topraktan) çkmak, bitmek, yetişmek’, örit-<br />

‘yükseltmek, beslemek, yetiştirmek’ (AY III:<strong>10</strong>8), örle-‘yükselmek’<br />

(EUTS:152)


Erol Güngördü<br />

ȫrüz- 1. ‘uyandrmak’; 2. ‘ürkütmek, kaçrmak’; 3. ‘ayağa kaldrmak’, ȫrŋe-<br />

‘çoğalmak, nesli artmak’ (Türkm-TürkS: 507)


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

nokta kabarmak’; 2. ‘titremek, sarslmak’; 3. mec. ‘korku, kayg ve kuşku<br />

veren bir şeyden, hoşa gitmeyen ürkütücü bir ihtimalden dolay endişe<br />

duymak, korkuya kaplmak, korkmak’ (MBTS III:3271), ürperti 1. ‘vücuttaki<br />

tüylerin dikilip derinin nokta nokta kabarmas durumu’; 2. ‘korku, kayg, kuşku<br />

vb. durumlardan endişe duyma hali’, ürpert- ‘ürpermesine sebep olmak’<br />

(MBTS III:3272), tüyleri ürper- 1. ‘tüyleri diken diken olmak’; 2. mec. ‘dehşet<br />

içinde kalmak, büyük bir korku duymak’ (MBTS III:3219), TT. (ağ.) ürper-<br />

‘korkmak’ (DerS XI:4070), örper- ‘ürpermek’ (DerS IX:3349), Azb. ürper-<br />

‘ürkme veya üşüme neticesinde tüyleri dikilip deride iğne gibi kabarmak’,<br />

tükleri (eti, bedeni, endam) ürper- ‘tüyleri diken diken olmak, derisi kabarmak<br />

(korku, heyecan vs.den dolay)’ (AzbTS II:1182), irpe ‘ürperti’, irpΨ get-<br />

‘ürpermek’ (AzbTS II:709).<br />

Gülensoy’un kapsaml çalşmasnda da ürper- fiili, ör- ‘yükselmek’<br />

köküyle birleştirilir (2007:995-996).<br />

Bodrum ağzndan derlenmiş şu ilgiye değer tank, ürper-~örper- fiiliyle<br />

birleştirilebilir: hörpül- ‘dikleşmek, diken diken olmak’: tüylerim hörpüldü<br />

(DerS VII:2435). Bu fiil, hörpe-r->hörpe-l- (benzeşmezlik) >hörpü-lgelişmesine<br />

bağlanabileceği gibi hörpe-l->hörpü-l- şeklinde bir<br />

yuvarlaklaşmaya da uğramş olabilir.<br />

Ürper-~örper- (


Erol Güngördü<br />

Örpe-~ürpe- (


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />


Erol Güngördü<br />

ürpeleş- fiilinin dur- ‘kalkmak’ ile birlikte kullanlş dikkat çekicidir. Yine<br />

Sivas ağzndan derlenmiş ürber- ‘bir sav kantlamak için boşuna çalşmak’<br />

(DerS XI:4067) de ancak Ār-~ör- köküyle ilgilendirilebilir: ürber-


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

Kzk. ürpi türpi ‘tarumar, karşk, darmadağnk’ (Kzk-TürkS:600)<br />

ikilemesinde yer alan ürpi sözü, ürper-~örper- fiiliyle köktaştr: ürpi


Erol Güngördü<br />

‘tüylü bir şeyin tüyleri karmakarşk olmak’ (DerS IX:3349) birleşik fiili de Ār-<br />

~ör- köküyle ilgilidir; krş. garsala- ‘karştrmak’ (DerS IX:3349)


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

‘domuz burnu ile yeri kazmak’; 2. ‘(tavuk) yeri eşelemek’ (DerS IV: 1587)<br />


Erol Güngördü<br />

Türkçe ve Orta Türkçe çalşmalarnda söz baş ünlüsü /ö/ olarak (örper-,örpek,<br />

örpet-, örpeş-) yer almalarnn (krş. Gülensoy, 2007: 668-673, 995) daha doğru<br />

olduğu görüşündeyiz. Ör-~ör- ‘çkmak, belirmek, yükselmek’ kökünden –pApekiştirme<br />

ve ulandğ nesnesiz tabanla eş anlaml oluş fiilleri türeten –(x)rekleriyle<br />

gelişen örper-~ürper- fiilinin ana biçimi, Ārper- olarak<br />

tasarlanmaldr.<br />

Kısaltmalar ve Kaynaklar<br />

AD II: KOŞAY, Hâmit ve Orhan Aydın (1952), Anadilden Derlemeler II, Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

ağ. : ağız<br />

Alt. :Altay Türkçesi<br />

Alt-TürkS : Altayca-Türkçe Sözlük (1999), (Hzl.: Emine Gürsoy-Naskali ve Muvaffak<br />

Duranlı), Ankara, TDK Yayınları.<br />

AT: Ana Türkçe<br />

AY: ÖLMEZ, Mehmet (1991), Altun Yaruk III.Kitap (=5.Bölüm), Ankara, Odak Ofsset.<br />

ay. : aynı anlamda<br />

a.y. : aynı yer<br />

Azb. : Azerbaycan Türkçesi<br />

AzbDL : Azerbaycan Dialektoloji Lügäti I (1999), II (2003), (Red.: M. Ş. Şireliyev ve M.İ.<br />

İslamov), Ankara, TDK Yayınları.<br />

AzbTS : ALTAYLI, Seyfettin (1994), Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü I-II, İstanbul, MEB<br />

Yayınları.<br />

AzTDK: HACALOĞLU, Recep Albayrak (1998), Azeri Türkçesi <strong>Dil</strong> Kılavuzu (Güney Azeri<br />

Sahası Derleme Deneme Sözlüğü), Ankara, TTK Basımevi.<br />

Başk. : Başkurt Türkçesi<br />

bk. : bakınız<br />

CLAUSON, Sir Gerard (1967), “Eski Türkçe Üzerine Üç Not”, TDAY-B 1966, Ankara, s.<br />

19- 37.<br />

Çağ. : Çağatay Türkçesi<br />

ÇAĞBAYIR, Yaşar(2009), Yukarı Karaçay (Kocapınar) Köyü Ağzı (İnceleme ve Sözlük),<br />

İstanbul, Ötüken Yayınları.<br />

Çuv. : Çuvaş Türkçesi<br />

Çuv-TürkS : BAYRAM, Bülent (2007), Çuvaş Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlük, Konya,<br />

Tablet Yayınları.<br />

DLT: ATALAY, Besim (1992), Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi I-III, Ankara, TDK Yayınları.<br />

DerS : TDK (1963-1982), Derleme Sözlüğü I-XII, Ankara, TDK Yayınları.<br />

EÇSOS: DANKOFF, Robert (2008), Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi Sözlüğü, (Katkılarla<br />

İngilizce’den çeviren: Semih Tezcan), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.<br />

EDPT: CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century<br />

Turkish, Oxford, Clarendon Press.<br />

94


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

ET : Eski Türkçe<br />

ETG : GABAIN, A.von (1988), Eski Türkçe Grameri (Çev. : Mehmet Akalın), Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

ETT : Eski Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi<br />

EUTS : CAFEROĞLU, Ahmet (1968), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul, TDK Yayınları.<br />

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü<br />

I(A-N), II (O-Z), Ankara, TDK Yayınları.<br />

GÜNGÖRDÜ, Erol (2004), “Fiilden Fiil Türeten –çı-/-çi- Eki Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S. 636,<br />

(Aralık), Ankara, s. 770-780.<br />

_______(2009), “-van Ekinin Yapısı”, TDAY-B 2006/II, Ankara, s. 41-50.<br />

Harz: Harezm Türkçesi<br />

Hks: Hakas Türkçesi<br />

Hks-TürkS: ARIKOĞLU, Ekrem (2005), Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük, Ankara, Akçağ<br />

Yayınları.<br />

İrşM: TOPARLI, Recep (1992), İrşâdü’l-Mülûk Ve’s-Selâtîn, Ankara, TDK Yayınları.<br />

KASAPOĞLU, ÇENGEL, Hülya (2005), Kırgız Türkçesi Grameri (Ses ve Şekil Bilgisi),<br />

Ankara, Akçağ Yayınları.<br />

KB: ARAT, R. Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III:İndeks, (Yyl.:Kemal Eraslan-Osman F.<br />

Sertkaya- Nuri Yüce), İstanbul, TKAE Yayınları.<br />

KE : ATA, Aysu (1997), Nāsırü’d-dīn Bin Burhānü’d-dīn Rabġūzī, Kısasü’l Enbiyā<br />

(Peygamber Kıssaları) II, Dizin, Ankara, TDK Yayınları.<br />

Kıpç: Kıpçak Türkçesi<br />

KıpçTS : TOPARLI, Recep vd. (2003), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, Ankara, TDK Yayınları.<br />

Kırg. : Kırgız Türkçesi<br />

KırgS : YUDAHİN, K.K. (1988), Kırgız Sözlüğü I-II, (Çev.: Abdullah Taymas), Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

KırgTTS: Kırgız Tilinin Tüşündürmö Sözdügü (1969), (Red.:E. Abduldayev, D. İsayev),<br />

Frunze, Mektep Basması.<br />

KİF : ÖZYETGİN, A. Melek (2001), Ebū Hayyān, Kitabu’l-İdrāk li Lisāni’l-Etrāk, Fiil:<br />

Tarihî-Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, Ankara, KÖKSAV Yayınları.<br />

Kkalp. : Karakalpak Türkçesi<br />

KkalpTTS : Karakalpak Tiliniŋ Tüsindirme Sözligi I-IV (1982-1992), Nökis, Karakalpakstan<br />

Baspası.<br />

Krç.-Malk. : Karaçay- Malkar Türkçesi<br />

Krç-MalkTS:TAVKUL, Ufuk (2000), Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

Krh. : Karahanlı Türkçesi<br />

krş. : karşılaştırınız<br />

Kry.: Karay Türkçesi<br />

KryS: ÇULHA, Tülay (2006), Karaycanın Kısa Sözvarlığı (Karayca-Türkçe Sözlük), İstanbul,<br />

Kitap Matbaası.<br />

KTLS : ERCİLASUN, Ahmet Bican vd. (1991), Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I,<br />

Ankara, KB Yayınları.<br />

95


Erol Güngördü<br />

KTSV: BOROVKOV, A.K. (2002), Orta Asya’da Bulunmuş Kur’an Tefsirinin Söz Varlığı<br />

(XII.-XIII. Yüzyıllar), (Çev. : H. İbrahim Usta, Ebülfez Amanoğlu), Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

KurT:TOPALOĞLU, Ahmet (1978), Muhammed Bin Hamza, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış<br />

Kur’an Tercümesi II ( Sözlük ),Ankara, KB Yayınları.<br />

KW: KUNOS, Ignác (1999), Kasantatariches Wörterverzeichnis, (Zusammengesteltt von<br />

Zsuzsa Kakuk unter Mitwirkung von İmre Baski), Ankara, TDK Yayınları.<br />

Kzk. : Kazak Türkçesi<br />

KzkTS : KEŊESBAYEV İ. K. vd. (1984), Kazak Türkçesi Sözlüğü, (Terc. : Hasan Oraltay-<br />

Nuri Yüce-Saadet Pınar), İstanbul, TDAV Yayınları.<br />

KzkTTS : KEŊESBAYEV İ.K. vd. (1959-1961), Kazak Tiliniŋ Tüsindirme Sözligi I-II,<br />

Almatı, Kazak SSR Gılım Akademiyasının Baspası.<br />

Kzk-TürkS : KOÇ, Kenan vd. (2003), Kazak Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlüğü, Ankara,<br />

Akçağ Yayınları.<br />

Marz : KORKMAZ, Zeynep (1973), Marzuban-nâme Tercümesi, Ankara, AÜDTCF Yayınları.<br />

ME: YÜCE, Nuri (1988), Ebu’l-Kāsım Cārullāh Mahmūd Bin èOmar Bin Muhammed Bin<br />

Ahmed Ez-Zamaòşari El- Hwārizmi, Mukaddimetü’l-Edeb, Ankara, TDK Yayınları.<br />

MersS: TOR, Gülseren (2004), Mersin Ağzı Sözlüğü, İstanbul, Kitap Matbaası.<br />

MBTS: AYVERDİ, İlhan (2005), Misalli Büyük Türkçe Sözlük I-III, İstanbul, Kubbealtı<br />

Neşriyatı.<br />

NF: ATA, Aysu (1998), Nehcü’l-Ferādis, UştmaòlarnıÆ Açuk Yolı, III, Dizin-Sözlük,<br />

Ankara, TDK Yayınları.<br />

OrhTG: TEKİN, Talat (2000), Orhan Türkçesi Grameri, Ankara, Sanat Kitabevi.<br />

Osm. : Osmanlı Türkçesi<br />

OTWF: ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation I-II, Wiesbaden, Otto<br />

Harrasowitz.<br />

OYTŞ: TEKİN, Talat (1989), XI. Yüzyıl Türk Şiiri, Divānu Lugāt’it-Turk’teki Manzum<br />

Parçalar, Ankara, TDK Yayınları.<br />

Özb.: Özbek Türkçesi<br />

Özb-TürkK: YAMAN, Ertuğrul ve NizamiddinMAHMUD (1998), Özbek Türkçesi-Türkiye<br />

Türkçesi Ve Türkiye Türkçesi-Özbek Türkçesi Karşılıklar Kılavuzu, Ankara, TDK<br />

Yayınları.<br />

ÖZTÜRK, Rıdvan (1997), Uygur ve Özbek Türkçelerinde Fiil, Ankara, TDK Yayınları.<br />

Saha. : Saha Türkçesi, Yakut Türkçesi<br />

SDD: TDK (1947), Söz Derleme Dergisi III, İstanbul, TDK Yayınları.<br />

ŞT: Şecere-i TerÀkime (1996), (hzl. Zuhal Kargı Ölmez), Ankara, Simurg Yayınları.<br />

Şor. :Şor ağzı<br />

ŞorS : TANNAGAŞEVA, N.N. Kurpeşko ve Şükrü Haluk AKALIN (1995), Şor Sözlüğü,<br />

Adana, ÇÜ Basımevi.<br />

TarS: TDK (1963-1972), Tarama Sözlüğü I-VIII, Ankara, TDK Yayınları.<br />

Tat. : Tatar Türkçesi<br />

TDBUÜ= TEKİN, Talat (1995), Türk <strong>Dil</strong>lerinde Birincil Uzun Ünlüler, Ankara, T.C. Kültür<br />

Bakanlığı-Simurg.<br />

96


Ürper- Fiilinin Kökeni<br />

Tel. : Teleüt ağzı<br />

TelS: RYUMİNA-SIRKAŞEVA, L.T. ve N.A. KUÇİGAŞEVA (2000), Teleüt Ağzı Sözlüğü,<br />

(Çev.: Şükrü Haluk Akalın ve Caştegin Turgunbayev), Ankara, TDK Yayınları.<br />

TT: Türkiye Türkçesi<br />

Tuv. : Tuva Türkçesi<br />

TuvTS: ARIKOĞLU, Ekrem ve Klara KUULAR (2003), Tuva Türkçesi Sözlüğü, Ankara,<br />

TDK Yayınları.<br />

Türkm. : Türkmen Türkçesi<br />

Türkm-TürkS: Türkmence-Türkçe Sözlük (1995), (Hzl.: Talat Tekin vd.), Ankara, Simurg<br />

Yayınları.<br />

yuk. bk. : yukarıya bakınız<br />

YUyg. :Yeni Uygur Türkçesi<br />

YUygTS: NECİP, Emir Necipovic (1995), Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, (Çev.: İklil Kurban),<br />

Ankara, TDK Yayınları.<br />

97


20<strong>10</strong> Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 99-122 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba * 1<br />

Özet: Ad verme, Eski Türklerden beri Türk toplumunda<br />

önem verilen bir gelenektir. Günümüzde Aral-Hazar grubu<br />

Türklerinden olan Nogay Türklerinde çocuğa ad verme, toy<br />

yapılarak kutlanan önemli bir olaydır.<br />

Adlar hiçbir zaman gelişigüzel seçilmez, adların veriliş<br />

sebeplerine, veriliş zaman ve tarzlarına dikkat edililir.<br />

Nogayca adlar, hem şekil hem de anlam bakımından farklı<br />

özellikler göstermektedir. Adlar şekil bakımından basit<br />

ve birleşik yapıda olabilir. Anlam bakımından kişi adları<br />

seçilirken; çocuğun daha önceki kardeşlerinin yaşayıp<br />

yaşamaması, çocuğa mutluluk, başarı, iyi bir hayat tarzı, iyi<br />

karakter özelliği dilenmesi, artık çocuk istenmeyişi, yeni<br />

doğmuş çocuğun göze çarpan bir özelliği, doğumdan sonra<br />

ilk göze çarpan veya işitilen nesne veya hayvan, ana babanın<br />

işittiği veya söylediği ilk söz, çocuğun doğduğu yer, gün, ay,<br />

mevsim, doğum zamanında hava ve gökyüzünün durumu,<br />

kimi kişilere karşı duyulan hayranlık, şükran ve minnet<br />

duyguları vb. gibi pek çok durum etkilidir. Totem adları,<br />

dilek adları, tesadüfî adlar, dinî adlar, görkemli adlar gibi kişi<br />

adlarının çeşitli kaynakları vardır.<br />

Bu çalışmada Nogay Türklerinde kullanılan adlar hem şekil<br />

olarak incelenmiş hem de ad vermede etkili olan anlam<br />

özelliklerine göre sınıflandırılmıştır.<br />

Anahtar sözcükler: Nogay Türkleri, kişi adları.<br />

Personal Names in Noghay Turks<br />

Abstract: Giving names to babies is an important tradition<br />

in Turkish society, which has existed since the time of the<br />

ancient Turks. Today, name giving is an important event that<br />

is celebrated with a feast (toy) among Noghay Turks, who are<br />

Aral-Caspian Turks.<br />

Names are never chosen randomly. The reason for giving the<br />

name, the time and style of giving the name are taken into<br />

consideration. Names in Noghay Turkish show differences<br />

in terms of both form and meaning. Names are divided into<br />

two groups according to their forms: simple and compound<br />

names. While choosing the names according to meaning, the<br />

*<br />

Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi. dileker@gazi.edu.tr.<br />

99


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

following elements are important: whether previous brothers<br />

and sisters of the child are alive; wishing the child happiness,<br />

success, a good life style and a good character; unwillingness<br />

for another child; a notable characteristic of the newborn<br />

baby; an object or animal seen or heard just after the birth;<br />

the first word that parents hear or say after the birth; the place,<br />

day, month, and season of the birth, the weather and state of<br />

sky at the moment of birth; the feelings of admiration and<br />

gratefulness felt towards someone. Personal names have<br />

various sources such as totem names, wish names, random<br />

names, religious names and majestic names.<br />

In the study, the names used by Noghay Turks are examined in<br />

terms of form and were classified according to the meanings<br />

that are effective in giving Noghay personal names.<br />

Key words: Noghay Turks, personal names.<br />

Toplum hayatında önemli bir yeri olan kişi adları, ad bilimi içinde ayrı<br />

bir alandır. Kişi adları bilimi (anthroponymy), bu bilim dalı içinde yer alan<br />

özel adların (İng. onomastics, Fr. onomastique, Alm. onomastik, namenkunde,<br />

bezeichnungskunde) inceleme konularından biridir (Aksan 1998 I; 32). Kişi<br />

adları; adı verenin karakteri, zevkleri, eğilimleri, dünya görüşü, içinde bulunduğu<br />

toplumun yapısı, kültürü, dili gelenekleri vb. ile ilgili bilgiler verir. Bu sebepten<br />

kişi adları; toplum bilimi, halk bilimi, kültür tarihi, dil bilimi gibi pek çok bilim<br />

dalının da konusu olmuştur (Karahan 2011, 292).<br />

Ad verme geleneği Türk kültüründe önemli bir yer tutmaktadır. Kişi<br />

adlarının verilmesi Türk toplumunda dinsel nitelikli bir törenle gerçekleşmekte<br />

ve birçok Türk topluluğunda toy (düğün) yapılarak kutlanmaktadır. Balaga at<br />

atama (çocuğa ad koyma) Kıpçak Türklerinden olan Nogaylarda da toy yapılarak<br />

kutlanır. Diğer Türk topluluklarında olduğu gibi ad önceden tespit edilir ve bu<br />

amaç için tertiplenen bir toplantı ile çocuğa verilir.<br />

Nogayların “Yaxşı ädem ölse, atı qalar, yaman ölse –kiyimi qalar” (İyi<br />

insan ölürse adı kalır, kötü ölürse giyimi kalır) (Kapayev 1995: 39) atasözü,<br />

adın insan için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan çocuğa<br />

verilecek adın anlamına daha bir özen gösterilmektedir. Türk topluluklarında<br />

ad gelişigüzel seçilmez. Çocuğun doğduğu gün, zaman, ay, mevsim, doğum<br />

yapılan yer, doğum sırasındaki olaylar, gelenekler, bazı büyüklere karşı duyulan<br />

hayranlık, şükran ve minnet, ailenin maddî durumu, çocuğun daha önceki<br />

kardeşlerinin yaşayıp yaşamadığı, moda, kültür değişmeleri vb. bir çok durum<br />

etkili olmaktadır (Örnek 1995: 149). Bunların dışında Allah ve din büyüklerinin<br />

adları, tarihten alınan adlar, soyut ve somut kavramların adları, tabiat-coğrafya,<br />

hayvan ve bitki-çiçek adları, çocuğun doğduğu zamanı belirten adlar, aile<br />

büyüklerinin adları, kafiyeli adlar, aynı kökten veya benzer hece ile yapılan adlar,<br />

<strong>10</strong>0


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

beğenilen veya özenilen kişilerin adları, moda adlar, anne ve babanın adlarının<br />

birleştirilmesiyle oluşturulan adlar, siyasî tarihle ilgili adlar, kahramanlık adları,<br />

gizli güçlerin etkisinden korunmak için verilen adlar, lohusanın odasına ilk<br />

giren kişi dikkate alınarak verilen adlar, çocuğun yaşaması dileğiyle konulan<br />

adlar, yeni kavramlarla ilgili adlar, hayat tarzının, çevrenin etkisiyle verilen<br />

adlar, çocuğun çift milliyete sahip olması durumunda söyleyiş açısından ortak<br />

olabilecek adlar, çocukların doğuş sırası, doğan çocuğun son olması temennisi,<br />

ve ailedeki çocuk sayısına göre yapılan adlandırmalar vb. birçok durum, çocuğa<br />

ad verirken etkili olabilmektedir (Yalçıner 2004: 3120).<br />

Eski Türklerde çocuklar ad alıncaya kadar “adsız” diye yaşar, 13-14<br />

yaşlarına gelince ad verilmeye uygun bir iş yapmamışsa ömür boyu bu şekilde<br />

anılırdı (Kalafat 2006: 149). Bu durum Dede Korkut hikâyelerinde de görülür.<br />

Çocuğa ad verilebilmesi, ancak onun olağanüstü bir iş başarması, düşmana karşı<br />

bir kahramanlık göstermesi ile mümkün olur (İnan 1966: 145-159).<br />

Nogaylarda kişi adlarına anlam olarak bakıldığında; çocuğun doğduğu<br />

zamanda dünyadaki, etraftaki, ailedeki çeşitli durumların etkili olduğu<br />

görülmektedir. Çocuğa ad verilmesi özel bir kutlama, âdeta bir kutsanma ile<br />

yapılır. Ad önceden tespit edilir ve özel olarak bu amaç için tertiplenen bir<br />

toplantı ile çocuğa verilir. Anadolu’da da genellikle bu iş için bir hoca, müftü<br />

veya dinselliği ile tanınan saygın bir kişi gelerek ezan okur ve çocuğun kulağına<br />

adını üç kere söyleyerek “hayırlı, uğurlu” olmasını diler. Toplanan kişiler için<br />

hazırlanan yemek yenir ve bazı yerlerde de mevlit okutulur (Örnek 1995: 149).<br />

Tarihî ve günümüz Türk lehçelerindeki kişi adları, bugüne kadar çeşitli<br />

araştırmacılar tarafından değişik yönleriyle ele alınmıştır. Bu çalışmada da<br />

Nogay Türklerinin çocuklarına verdikleri adlar şekil ve anlam bakımından<br />

incelenmiştir. Adların anlam bakımından sınıflandırılmasında Rásonyı’den<br />

faydalanılmıştır.<br />

NOGAY KİŞİ ADLARININ ŞEKİL VE ANLAM ÖZELLİKLERİ:<br />

A. ŞEKİL ÖZELLİKLERİ:<br />

Nogaylarda kullanılan adlarda katı fonetik kurallar yoktur, birçok<br />

adın ikili şekillerine (g~k’li, d~t’li, f~p, ä~a’lı) rastlanmakta, bir Kıpçak<br />

lehçesi olan Nogay Türkçesinde, kişi adlarında Oğuz Türkçesi özellikleri de<br />

görülebilmektedir: Alibek~Älibek, Ärüwgız~Qıztamam, Geldimorat~Keldimurat,<br />

Gülşaxar~Külimxan, Gündogan~Küntuwgan, Safarbiy~Saparali vb.<br />

Nogay Türklerinde kullanılan kadın ve erkek adlarının şekil özellikleri<br />

şunlardır:<br />

<strong>10</strong>1


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

1. BASİT ADLAR<br />

1.1.Türkçe Basit Adlar: Nogay kişi adları genellikle birden fazla<br />

hecelidir ve Türkçe kökenli olanları muhtemelen ekli veya birleşik yapıdadır.<br />

Aşağıdaki adları, -ihtiyat kaydıyla- Türkçe ve basit yapılı olarak kabul ettik.<br />

1.1.1.Kadın Adları: Altın, Baa, Biyke, Yibek.<br />

1.1.2.Erkek Adları: Arslan, Bätir, Botaş, Dobay, Qoqaş, Qrım, Nanay,<br />

Oraz, Otar, Tengiz.<br />

1.2.Arapça Basit Adlar:<br />

Nogay Türkleri sünnî olup Şafiî mezhebine mensupturlar. Yapılan<br />

istatistiklere göre Nogayların inanç ve millî yapılarından dolayı Ruslarla<br />

karışmamaya çalıştıkları anlaşılmaktadır (Alpargu 1996: 205). İslâm dini ile<br />

birlikte Arapçadan giren kadın ve erkek isimleri Nogaylarda da kullanılmaktadır.<br />

Bunlar Nogay Türkçesinin ses özelliklerine göre birtakım ses değişikliklerine<br />

uğramıştır.<br />

1.2.1. Kadın Adları: Älime, Ayse, Farida, Kerime, Kewsar, Madina,<br />

Maripat, Marziye, Märiyem, Medine, Mekke, Nafise, Sälime, Zarifa, Zeynap,<br />

Zuxra.<br />

Arapçada Çokluk İfade Eden “-at/-et” ile Biten Kadın Adları<br />

Nogaylarda kullanılan Arapça kadın adlarının çoğu “-at/-et” sesleriyle<br />

bitmektedir. Bunun sebebi, Arapça kadın adlarında aslında varolan tâ-i tenîsin<br />

(dişilik te’si) Nogay kadın adlarında, olduğu gibi kullanılması ve okunmasıdır:<br />

Abibat, Abidat, Asiyat, Ayşat, Älimet, Änipet, Farizat, Fatimat, Qanitat, Maliyat,<br />

Maripat, Minat, Mükminat, Müslimat, Napisat, Nasipat, Nuripat, Parizat,<br />

Rabiyat, Raziyet, Sabirat, Sakinet, Saliyat, Sapiyet, Saybat, Sälimet, Säniyet,<br />

Sofiyat, Soltanat, Şaydat, Taybat, Tayrat, Urqıyet, Yumaziyet.<br />

“Sofiyat” adının ise, Rusça olan Sofiya’dan değil, bütün “-at/-et” gelen<br />

adlar Arapça olduğuna göre, Arapça “sûfî 1 ”den gelmesi muhtemeldir.<br />

1.2.2. Erkek Adları: Abdulla, Ali, Alladin, Anwar, Arifulla, Asan, Asxad,<br />

Aşim, Ayıp, Azamat, Äbid, Ämin, Ämit, Baxbiy, Bäis, Biytulla, Cabrail, Calaldin,<br />

Camaldin, Daut, Farid, Fazil, Xarun, İbragim, İsa, İsaq, İslam, İsmail, Kerim,<br />

Qadir, Magomet, Maxmud, Mawlüt, Mämet, Mecit, Muxtar, Murat, Musa,<br />

Muslim, Nacmudin, Nädir, Ospan, Ramazan, Raşid, Sälim, Şaban, Umar, Yunus,<br />

Yusup, Zubair, Zulqaniy.<br />

1.3. Farsça Basit Adlar:<br />

1.3.1.Kadın Adları: Saray.<br />

1.3.2.Erkek Adları: Niyaz, Oraz (rûze: oruç).<br />

1 Sûfî: (Ar.) Yünden yapılmış elbise giyenler.<br />

<strong>10</strong>2


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

1.4.Mastar Şeklindeki Adlar:<br />

1.4.1.Kadın Adları: Banuw, Batuw, İysuw, Kündarüw, Maylaw, Müsirew,<br />

Näşüw, Saylaw, Yagüw.<br />

1.4.2.Erkek Adları: Biyüw, Qaşaw, Qazuw, Yaşaw.<br />

1.5. Çekimli Fiilin Ad Olarak Kullanılması:<br />

Fiillerden türemiş veya fiillerin çekimli şekillerden yapılmış kişi adları<br />

Türkçenin tarihî dönemlerinde de görülmektedir. Köktürklerde kullanılan Bilge<br />

Kağan, İltiriş Kağan (Ergin 1991), Uygurlarda Tapmış, Amratmış Teñrim,<br />

(Sümer 1999), Divân-ı Lügâti’t-Türk’te geçen Utar, Tapar (Amanoğlu 2000: 8),<br />

Karahanlılarda geçen Ay Toldı, Kün Togdı, Ögdülmiş, Odgurmış (Arat 1991:<br />

9-<strong>10</strong>) bu tür adlardandır (Demirez-Güneri 2011: 169). Böyle adlar günümüz<br />

Türk lehçelerinde de (Kazak, Karakalpak, Altay, Yeni Uygur, Ahıska Türkleri<br />

vb.) yaygın biçimde kullanılmaktadır (Demirez Güneri 2011: 169-177). Nogay<br />

Türklerinde fiilin farklı kiplerle çekimlenmiş hâlleri, kadın ve erkek adı<br />

olabilmektedir.<br />

1.5.1. Kadın Adları: İysim (iysin-: umut beslemek), İysimxan, İysindik<br />

(umut besledik), Ölmes (ölmez), Yuwdır (yıkat).<br />

1.5.2. Erkek Adları: Dormaz “durmaz”, Küsep (isteyip). Qaragan (baktı,<br />

bakan), Qoqaş (kok), Oraş (sar, sarıl), Sagındıq (özledik), Suyun (


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

“Biyke” veya “Bike” ile Biten Kadın Adları: “Hanım” anlamına<br />

gelen bu kelime birçok kadın adını tamamlamaktadır:, Aybike, Äcibiyke<br />

Balbiyke, Bayrambiyke, Bazarbiyke, Bekbiyke, Boranbiyke, Elbiyke, Esenbiyke,<br />

Xanbiyke, Köşbiyke, Künbiyke, Qadırbiyke, Qambiyke, Qurmanbiyke, Nurbiyke,<br />

Orazbiyke, Ötebiyke, Rıslıbiyke, Şarbiyke, Tañbiyke, Taybiyke, Toqbiyke,<br />

Yawbiyke, Yembiyke.<br />

“Can” ile Biten Kadın Adları: Afuwcan, Ärüwcan, Nurcan.<br />

“Gül” ile Başlayan Kadın Adları: Farsça çiçek anlamındaki “gül”<br />

hem g’li hem de k’li şekliyle kadın adlarında kullanılmaktadır: Gülli, Gülnara,<br />

Gülnazar, Gülsim, Gülşaxar, Külimxan, Külizar.<br />

“Gül” ile Biten Kadın Adları: Aygül, Qızılgül, Yumagül.<br />

“Xan” ile Biten Kadın Adları: “Hükümdar” anlamındaki bu ad, Türklerde<br />

en eski devirlerden beri kadın adlarını tamamlamaktadır (Rásonyı 1963: 77).<br />

Nogay Türklerinde birleşik ad şeklindeki kadın adları en çok “xan” kelimesiyle<br />

biter: Aslıxan, Aşuwxan, Awasxan, Aysexan, Aytxan, Äcixan, Älimxan, Äskerxan,<br />

Bayramxan, Bazarxan, Cennetxan, Dämesxan, Dävletxan, Erkexan, İncixan,<br />

İysimxan, Kebaxan, Keldixan, Kencexan, Külimxan, Kümisxan, Küşlixan,<br />

Qaralxan, Qılışxan, Qırımxan, Qurasxan, Malaxan, Mamırxan, Maylıxan,<br />

Mekerxan, Meñlixan, Mıratxan, Misirxan, Näsipxan, Nurxan, Orazxan,<br />

Ölmesxan, Sälimxan, Sekerxan, Seperxan, Sıylıxan, Stambılxan, Süydimxan,<br />

Tätlixan, Totayxan, Yapxan, Yelletxan, Yemisxan, Zalımxan, Zäbitxan.<br />

“Sıluw” ile Biten Kadın Adları: “Güzel, itibarlı, güzel vücutlu”<br />

anlamlarına gelen “sıluw” birçok Türk lehçesinde kadın adlarının arkasına<br />

gelerek birleşik ad yapar 2 : Amansıluw, Aysıluw, Künsıluw, Meñsıluw, Tañsıluw,<br />

Yensıluw.<br />

Bunların dışında Balseker (bal şeker), Yansaray (can saray) vb. Türkçe<br />

adlardan oluşan birleşik kadın adları da bulunmaktadır.<br />

Birleşik kadın adlarında Türkçe, Arapça ve Farsça adlarla Nogaycanın<br />

fonetiğine uygun olarak birleşik adlar yapılmaktadır:<br />

Arapça-Türkçe adlar: Äcibiyke, Cennetxan, Qadırbiyke, Mıratxan,<br />

Nurxan, Seperxan, Zäbitxan, Zalımxan; Türkçe-Arapça ad: Tawcan; Arapça-<br />

Arapça ad: Nurcan; Farsça-Türkçe adlar: Bazarbiyke, Bazarxan, Orazbike,<br />

Orazbiyke, Orazxan; Türkçe-Farsça ad: Qızılgül.<br />

2.1.1.2. Erkek Adları:<br />

“Abdul” ile Başlayan Erkek Adları: Abdulgazı, Abdulhamid,<br />

Abdulqadır, Abdulqasım, Abdulla, Abdulmuslim.<br />

2 Sulu: Kazakça, Tobol Tatarcası vb. (Rásonyı 1963: 78).<br />

<strong>10</strong>4


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

“Ali” ile Biten Erkek Adları: Asanali, Bayramali, Begali, Indırali,<br />

İmamali, İstamali, Köşali, Qıdırali, Qurmanali, Mämetali, Meñlali, Mollali,<br />

Muratali, Murtadali, Orazali, Sabanali, Saparali, Seyitali, Teñali, Yenali.<br />

“Aman” ile Başlayan Erkek Adları: “Aman” (sağ salim) ile kullanılan<br />

adlar: Amanaqay, Amanbay, Amangadı, Amangeldi, Amankey.<br />

“Bay” ile Biten Erkek Adları: Amanbay, Bazarbay, Dobay, Dombay,<br />

Indırbay, Köşekbay, Köşerbay, Qoylıbay, Qurmanbay, Nurlıbay, Orazbay,<br />

Otarbay, Sallıbay, Sañlıbay, Sarıbay, Yarıqbay, Yazlıbay.<br />

“Bek” ile Başlayan Erkek Adları: “Bek” Nogay Türkçesinde “bey”<br />

anlamındadır: Bekberdi, Bekbolat, Bekmanbet, Bekmurza, Bektemir.<br />

“Bek” ile Biten Erkek Adları: Alibek, Arslanbek, Älibek, Bätirbek,<br />

Bawbek, Dinibek, Qairbek, Qayırbek, Qazbek, Qılınbek, Murzabek, Nawurbek,<br />

Niyazbek, Ömirbek, Özbek, Temirbek, Uzbek, Vatasıbek, Yanbek, Yanibek,<br />

Zaurbek.<br />

“Biy” ile Başlayan Erkek Adı: “Biy” bey anlamındadır ve genellikle<br />

adın sonunda kullanılmaktadır. Bir erkek adında başta kullanıldığı görülmüştür:<br />

Biysoltan.<br />

“Biy” ile Biten Erkek Adları: Arslanbiy, Asanbiy, Askerbiy, Ämirbiy,<br />

Äskerbiy, Baxbiy, Düysenbiy, Xanbiy, Meñlibiy, Murzabiy, Musabiy, Müsirbiy,<br />

Safarbiy, Soltanbiy, Türkbiy, Ullıbiy.<br />

“Bolat” veya “Polat” ile Biten Erkek Adları: “Bolat” (çelik) ile<br />

kullanılan adlar: Aqbolat, Bekbolat, Erbolat, Kencebolat, Qambolat, Qasbolat,<br />

Qazbolat, Yambolat, Yarbolat, Temirpolat.<br />

“Temir” ile Başlayan Erkek Adları: Temirbek, Temircan, Temirxan,<br />

Temirpolat.<br />

“Temir” veya “Demir” ile Biten Erkek Adları: Nogay Türkçesinde<br />

kelime başında /d/ ünsüzü bulunmaz. Buradaki kelimenin “temir” olması<br />

beklenirken “demir” olması ilginçtir. Bunun sebebi birleşik isimdeki ikinci ad<br />

olması olabileceği gibi, bu özellik Oğuz lehçelerinden ödünçleme de olabilir:<br />

Aydemir, Baydemir, Bektemir, Centemir.<br />

“Gazı” ile Biten Erkek Adları: Arapçada “işgal eden” anlamına gelen<br />

“gazi”, Türkçeye geçince semantik bir değişime uğrayarak “savaştan sağ ve<br />

zafer kazanmış olarak dönen kimse” anlamı kazanmıştır. Nogaycada da bu<br />

olumlu anlamıyla kullanılmaktadır: Abdulgazı, Älimgazı, Bätirgazı, Bayramgazı,<br />

Boramgazı, Nurgazı, Umargazı, Yangazı.<br />

“Gerey” ile Biten Erkek Adları: “Gerey” Rusça “geroy” kelimesinden<br />

değişmiştir ve “kahraman” anlamındadır. “Gerey” ile kullanılan adlar: Äcigerey,<br />

Ädilgerey, Älimgerey, Qazgerey, Qılışgerey, Meñligerey, Sälimgerey, Zabitgerey.<br />

<strong>10</strong>5


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

“Manbet” veya “Mambet” ile Biten Erkek Adları: Ada eklenen<br />

“Manbet” veya “Mambet” Arapça “Muhammed” adından kısalmıştır. Addaki<br />

bu kısalmanın sebebi kolay söyleme ihtiyacı ve en az çaba kanunudur. Nogay<br />

erkek adları arasında tek başına da kullanılan “Muhammed”, Nogay Türkçesinin<br />

ses değişikliklerine uygun şekilde “Magomet” şeklinde de yaşamakta ve işlek<br />

olarak kullanılmaktadır. Tek başına “Manbet” adı da vardır. Bu ad birleşik<br />

adlarda, adların sonuna eklenerek kullanılır: Acmambet, Aqmanbet, Baymanbet,<br />

Bekmanbet, <strong>Dil</strong>manbet, Doymanbet, Esmanbet, Qısmenbet, Köşmanbet,<br />

Mämbet, Manbet, Nurmanbet, Orazmanbet, Yolmanbet, Zarmanbet.<br />

“Murza” veya “Mırza” ile Biten Erkek Adları: “Murza” (bey)<br />

ile kullanılan adlar: Aqmurza, Äcimurza, Bätirmırza, Baymırza, Bekmurza,<br />

Xanmurza, Qanmurza, Salimırza, Yanmurza, Yawmırza.<br />

Erkek adlarında Türkçe, Arapça ve Farsça adlarla yapılan birleşik<br />

adlardan bazıları şöyledir:<br />

Arapça-Türkçe adlar: Asanbiy, Cumageldi, Dinibek, Qairbek, Ömirbek,<br />

Raşidxan, Safarbiy, Yumageldi; Türkçe-Arapça adlar: Bätirgazı, Geldimorat,<br />

Keldimurat, Köşali, Meñlali; Arapça-Arapça adlar: Äcikerim, Äcimolla,<br />

Äcisxaq, Älimgazı, Asanali, Awbekir, Dinislam, Qıdırali, Mämetali, Saparali,<br />

Seyitali, Umargazı, Yanquwat; Farsça-Türkçe adlar: Qudayberdi, Niyazbek;<br />

Farsça-Arapça ad: <strong>Dil</strong>manbet, Qocaxmet, Orazali; Arapça-Farsça ad: Elgaytar,<br />

Yumagul, Yumaniyaz.<br />

2.1.2. Ad+ Çekimli Fiil Şeklindeki Birleşik Adlar: Bunlar, cümle<br />

yapısındaki adlardır.<br />

2.1.2.1.Erkek adları: Yawgaytar (düşman döner), Yarboldı (yar oldu). Şu<br />

birleşik adlarda ise ilk ad aslında zarftır: Apsatar (hep satar), Alıpqaş (alıp kaç).<br />

“Berdi” ile Başlayan Erkek Adları: Ber- fiilinin geçmiş zaman kipiyle<br />

çekimlenmesiyle oluşan “berdi” (3. teklik şahıs), erkek adlarının sonuna<br />

gelerek birleşik bir ad oluşturmaktadır: Bayramberdi, Bekberdi, Qudayberdi,<br />

Mawlimberdi, Ramberdi.<br />

“Boldı” ile Biten Erkek Adları: “Bol-” fiilinin geçmiş zaman kipi,<br />

3. teklik şahsı olan “boldı”, birleşik erkek adlarında sonda kullanılmaktadır:<br />

Elboldı, Yarboldı<br />

“Geldi” ile Başlayan Erkek Adları: “Gel-” fiilinin geçmiş zaman, 3.<br />

teklik şahıs şekli olan “geldi”, Nogayca birleşik erkek adlarında hem başta hem de<br />

sonda bulunabilmektedir. Nogay Türkçesinde kelime başında /g/ ünsüzü yoktur.<br />

Fiil “gel-” değil, “kel-” iken isimlerde kullanılan şekil “geldi”dir: Geldimorat.<br />

Bu fiilin Nogay Türkçesinin fonetiğine uygun olarak “keldi” şekliyle<br />

<strong>10</strong>6


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

birleşik bir erkek adı olarak kullanılmasına Ak Nogaylar 3 arasında rastlanmıştır:<br />

Keldixan.<br />

“Geldi” ile Biten Erkek Adları: “Geldi” fiili birleşik erkek adlarında<br />

daha çok sonda kullanılmaktadır: Amangeldi, Dcumageldi, Esengeldi, Orazgeldi,<br />

Yumageldi.<br />

“Tursın” ile Biten Erkek Adı: “Tur-” fiilinin emir kipi 3. teklik şahsı<br />

olan “tursın” bir erkek adında, sonda kullanılmıştır: Quruptursın (Qruptursın).<br />

2.1.3. Çekimli Fiil+Ad Şeklindeki Birleşik Adlar: Bu adlar, devrik<br />

cümle kuruluşundaki adlardır.<br />

2.1.3.1.Kadın Adı: Küsebiyke (küse- çok istemek), Qurasxan (quras-:<br />

dilimlerin, parçaların biraraya gelmesi), Ötebiyke (öte-: geçmek), Süydimxan<br />

(sevdim han), Süydümxan, Yapxan (yap-: örtmek), Yelletxan (yellet-:<br />

havalandırmak), Yensıluw (yeñ-: yenmek).<br />

2.1.3.2.Erkek Adı: Keldixan, Quwanay (quwan-: sevinmek).<br />

2.1.4. Ad+Sıfat-fiil Şeklindeki Birleşik Adlar:<br />

2.1.4.1.Erkek Adları: Adın arkasına eklenen sıfat-fiil şeklindeki bu tür<br />

erkek adlarında genellikle –GAn sıfat-fiil eki bulunmaktadır. Adlarda rastlanan<br />

başka bir ek ise –Ar geniş zaman sıfat-fiil ekidir: Ertuwgan (er olarak doğmuş,<br />

doğan), Esbergen (akıl veren), Estuwgan (akıllı doğan), Küntuwgan (gün<br />

doğmuş veya doğan gün), Tanatar, Yanbolgan.<br />

2.1.5. Sıfat-fiil +Ad Şeklindeki Birleşik Adlar:<br />

2.1.5.1. Kadın Adı: Ölmesxan. Genellikle erkek adları “bay” ile biterken,<br />

“Göçerbay” adlı bir kadın adı bulunmaktadır.<br />

2.1.5.2. Erkek Adı: Kadın adı olarak “Göçerbay” şekli olan kullanılan bu<br />

ad, erkek adı olduğunda Köşerbay şeklindedir.<br />

2.1.6. Vasıf adı + Ad Şeklindeki Birleşik Adlar:<br />

2.1.6.1. Kadın Adları:<br />

“Ärüw” ile Başlayan Kadın Adları: Ärüwcan (iyi can), Ärüwgız (iyi<br />

kız), Ärüwzat (iyi şey).<br />

“Qara” ile Başlayan Kadın Adları: “Qara” sıfatı hem erkek hem de<br />

kadın adlarının başında bulunabilmektedir: Qaragöz, Qaraşaş.<br />

Ayrıca kadın adlarında kullanılan vasıf adları arasında renk adları da<br />

bulunmaktadır: Aqtamaq (ak damak), Qızılgül.<br />

Mallıbiyke (mallı: hayvanlı), Maylıxan (maylı: yağlı), Zalımxan şekil<br />

3 Çerkessk şehri civarında yaşayan Nogaylar.<br />

<strong>10</strong>7


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

yönünden bu gruba giren adlardandır. 4<br />

2.1.6.2. Erkek Adları:<br />

“Aq” ile Başlayan Erkek Adları: Aqbolat, Aqmanbet, Aqmurza, Aqtay.<br />

“Qara” ile Başlayan Erkek Adları: Qarayan (kara can), Qaradaw,<br />

Qarasay, Qaraydar (kara Haydar)<br />

“Äci” ile Başlayan Erkek Adları: “Äci” (hacı) ile kullanılan adlar:<br />

Äcibatir, Äcibayram, Äcigerey, Äcikerim, Äcimolla, Äcimurza, Äcimusa, Äcishaq.<br />

“Älim” ile Başlayan Erkek Adları: “Bilgin, âlim” anlamına gelen<br />

“älim”, tek başına da kullanılan bir erkek adıdır: Älimgazı, Älimgerey, Älimxan.<br />

“Bay” ile Başlayan Erkek Adları: “Bay” (zengin) ile kullanılan adlar:<br />

Baydemir, Bayet, Baygadı, Baymanbet, Baymırza, Bayşora.<br />

“Yan” ile Başlayan Erkek Adları: “Yan” (can) ile kullanılan adlar:<br />

Yangazı, Yanbek, Yanibek, Yanquwat, Yanmurza, Yanpoy.<br />

“Yar” ile Başlayan Erkek Adları: Yaragay, Yarbolat.<br />

B. ANLAM ÖZELLİKLERİ:<br />

Kişi adlarını semantik olarak incelemek için özellikle birleşik kişi<br />

adlarındaki birtakım tamlayıcıları ele almak gerekir. Anlam bakımından Türk<br />

kişi adları üzerinde çalışan ve bunları sınıflandıranlardan biri László Rásonyı’dir<br />

(1963; Güngördü 1991). Sınıflandırmalarda verilen kategoriler hem kadın hem<br />

de erkek adları için geçerlidir. Kadın ve erkek adlarının semantik bakımdan temel<br />

farkı, -kızların ikinci derecede önemli olmaları dolayısıyla- onlara verilecek ad<br />

seçiminde akılcı etkenlerin daha az rol oynaması, duygulu etkenlerin ise erkek<br />

adlarına göre daha baskın olmasıdır (Rásonyı 1963: 87).<br />

Nogay Türklerinde verilen adların anlamında çocuğun doğduğu zamanda<br />

dünyadaki, etraftaki, ailedeki çeşitli durumların etkili olduğu görülmektedir<br />

(Kapayev 1995: 40). Nogay adlarının anlam özellikleri bakımından<br />

sınıflandırılması konusunda Rásonyı’den yararlanılmıştır (1963: 63-87;<br />

Güngördü 1991). Ancak bu sınıflandırma aynen alınmamış, adlarda rastlanan<br />

özelliklere göre bir bazı değişiklikler yapılmıştır:<br />

1. Totem Adları:<br />

İnsanlığın ilkel devirlerdeki davranışları olan totemizm, kişi adlarını<br />

etkileyen bir unsurdur. Rásonyı’ye göre totemizm Türklük bakımından fazla<br />

önem taşımaz. Ancak bazı kişi adları totemcilik havası taşımaktadır. Yine<br />

Rásonyı’ye göre Nogay Türkçesinde de bir kadın adı olarak kullanılan “Aybike”,<br />

4 Xan ile biten kadın adlarından bir kısmı bu gruba da girer.<br />

<strong>10</strong>8


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

(1963: 78-79). ve “Biyday” (Eski Türkçede Bogday) (Rásonyı 1976: 201) bu tür<br />

adlardandır.<br />

2. <strong>Dil</strong>ek Adları:<br />

Yeni doğan çocuk ile ilgili dilekler, ona ad olarak konulabilir.<br />

2.1.Çocuğun Yaşaması <strong>Dil</strong>eğiyle Konulmuş Adlar:<br />

En önemli dilek adlarından biri çocuğun hayatta kalması için verilen<br />

adlardır. Özellikle ailede ölmüş bir çocuk varsa, yeni doğan erkek veya kız<br />

evladın yaşaması için bu tür adların verilmesi daha önemli hâle gelir. “Tur-”<br />

(dur-) fiili bu yüzden çoğunlukla erkek adlarında kullanılmaktadır: Quruptursın<br />

veya Qruptursın, Tursın, Tursınxan, Toxtar, Toqtar. Çocuğun yaşaması için<br />

konan başka bir ad da “Yaşaw”dır.<br />

Sağlamlığı ifade eden “temir” (demir) ve “bolat” (çelik) gibi kelimeler,<br />

çocuğun yaşamasını sağlayacak güçlü adlar olduğu için bunlarla yapılan<br />

adlar, aynı kategoride sayılabilir: Aqbolat (saf çelik gibi sağlam) (ATKA, 43),<br />

Aydemir, Azamat, Baydemir, Bekbolat, Bektemir, Centemir, Erbolat, Kencebolat,<br />

Qambolat, Qasbolat, Qaşaw (çelik kalem, keski), Qazbolat, Yambolat, Yarbolat,<br />

Temirbek, Temirxan, Temirpolat (demir ve çelik gibi sağlam). Sağlamlık,<br />

dayanıklılık “taw” (dağ) kelimesiyle de ifade edilir: Tawsoltan, Tawcan 5 (taw:<br />

dağ). Kızlara verilen Şarbiyke (şar: bileğ taşı) bu tür adlardandır.<br />

Çocuğun yaşaması için ada getirilen “ölmez” çekimli fiili de kadın<br />

adlarında kullanılan başka bir yaşatacak addır: Ölmes, Ölmesxan.<br />

Afuwcan 6 (afuw: af), Taymas (kaymaz), Taymasxan, aynı niyetle konan<br />

adlardandır.<br />

Töle- fiiliyle yapılan adlarda kötü ruhları aldatmak niyeti gizlidir. Bir<br />

ailenin çocuğu ölüp tekrar bir çocukları dünyaya gelirse “ödendi” anlamına<br />

gelen bu adlar konmaktadır (ATKA 14): Tölegen, Tölemis. “Öte-” (geç-) fiiliyle<br />

yapılan adlar da aynı amaçla verilir: Ötebiyke, Ötegul, Ötemis, Öteş.<br />

Çocuğu olmayan ailelerin Tanrı’nın adını kullanarak ad vermelerinin<br />

sebebi de yine kötü ruhları korkutmaktır. Rásonyı’ye göre bunlar teofor (Allah<br />

adını kapsayan) adlardır (1963: 74): Qudayberdi (Hüda verdi), Qudaynet<br />

(Hüda’nın niyeti), Mawlim (Mevlâm), Mawlimberdi (Mevlâm verdi).<br />

Kötü ruhları korkutan, onlardan daha güçlü ve süratli olan hayvanların<br />

adları veya bunlarla ilgili adlara ad biliminde apotropaeon (koruyan adlar) denir<br />

(Sakaoğlu 2001: 11). Bu tür adlar, çocuğun yiğit olması dileğiyle verilebileceği<br />

gibi koruma amacıyla da verilebilir. Bu sebeple bu tür adlar iki grupta da yer<br />

almıştır: Arslan, Arslanbek, Arslanbiy, Qaplan, Qazbek, Qazbolat, Qazgerey.<br />

5 Adın içinde “taw” varsa, çocuğun doğduğu yerde bir dağın bulunduğu anlamı da aranabilir.<br />

6 Nogay Türkçesi edebî dilinde “can” kelimesi “yan” şeklindedir.<br />

<strong>10</strong>9


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Kız adlarından Müsirew (yalvararak elde etmek), Saylaw (seçmek, seçip<br />

ayırmak) anlam olarak bu grubun içindedir.<br />

Eski Türk kültüründe Gök tanrı inancı ve Şamanizm’in etkilerinin<br />

derinliği; Budizm, Manihaizm, Nastorizm ile birlikte dışarıdan gelen diğer<br />

unsurlar, erkek adları ile kadın adlarını ayırmayı güçleştirmiştir. Yalnız Türkçe<br />

olarak konan adlarda bile cinsiyet farkı belirgin değildir (Abdurrahman 2004:<br />

129: Demirez-Güneri 2011-176). Bunun yanında çocuğun kötü ruhlardan<br />

korunması amacıyla oğlanlara kız, kızlara oğlan adı verilir (Sakaoğlu 2001: 11).<br />

Nogay Türklerinde Keldixan, Köşerbay veya Göçerbay hem kadın hem de erkek<br />

adlarındandır. Kızlara verilen Papaş (papa: Rus. Baba, küçültme ekiyle) adının<br />

verilme amacı da bu olmalıdır.<br />

Bazı güzel adların kötü ruhların ilgisini çektiği düşünülerek çocuğa<br />

kötü anlamlı adlar da verilebilmektedir (Aksan 1995: 439). Türk toplumundaki<br />

geleneklerden biri de, kötü ruhlar insanları rahatsız ederlerse onlardan<br />

kurtulabilmek için, rahatsız edilen kişinin adının değiştirilmesidir (Üçok 1947:<br />

34; Karahan 2011; 293)<br />

Nefret edilen kavimlerin adları, çocuğun yaşamasını sağlamak amacıyla<br />

verilen adlardandır. Amaç, ana babanın çocuğu aslında sevmediği inancını<br />

uyandırarak kötü ruhları kandırmaktır: Urusmurza (Rus beyi), Apaz (Abaza).<br />

Bazı hayvan adları, aynı niyetle çocuğun yaşaması için verilir: Botaş<br />

(bota: deve, küçültme ekiyle), Qumar (himâr: Ar. Eşek, küçültme ekiyle). Buna<br />

benzer şekilde güzel bir anlamı olmayan veya anlamı olumsuz olan adların<br />

konma amacı aynıdır: Ayıp (ayıp), Ayub, Batuw (batmak), Qambiyke (qam:<br />

gam, kaygı, tasa), Mataq (mataqay: pasaklı), Mekerxan (mekir: (Kaz.) art niyet,<br />

kurnazlık), Süyrik (kız adıdır ve “bıyıklı” anlamındadır), Şingil (şüñgil: çukur,<br />

oyuk), Zalımxan (zalım: zalim).<br />

“Yaw” (düşman) vasıf adıyla kullanılan adların da böyle bir amacı vardır:<br />

Yawbiyke, Yawmırza.<br />

2.2.Uzun Ömür <strong>Dil</strong>eyen Adlar:<br />

Ömirzaq (ömri uzaq: ömrü uzun) ve Ömirbek bu niyetle verilen<br />

adlardandır.<br />

Çocuğun sağlıklı yaşaması için verilen adlardan bazıları şunlardır: Sälim,<br />

Sälime, Sälimet, Sälimgerey, Sälimxan, Salimırza. Yine Küsep (isteyip, istenmiş)<br />

bu tür bir addır.<br />

2.3. Oğul <strong>Dil</strong>eyen, Oğlan Olduğunu Belirten veya Kız <strong>Dil</strong>eyen Adlar:<br />

Ertu (“er tuwsın”dan kısaltılmış), Qıztamam, Mıratxan, Muradasıl,<br />

Muradin, Murat, Muratali.<br />

Türk kültüründe genellikle oğula daha çok değer verilmekte ve evlâdın<br />

1<strong>10</strong>


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

erkek olması istenmektedir. Ancak Nogaylarda bunun tersi bir ada da rastlanmıştır.<br />

Küsebiyke (küse- çok istemek) adı kız evlâdın istendiğini göstermektedir.<br />

2.4. Artık Çocuk İstenmeyişini Bildiren Adlar:<br />

Çocuğun yaşaması için konan şu adlar “dur-” anlamıyla kullanıldıysa artık<br />

çocuk istenmediğini de ifade edebilir: Atyeter, Quruptursın, Tursın, Tursınxan,<br />

Toxtar, Toqtar.<br />

2.5. Mutluluk, Başarı Gibi İyi Bir Hayat Tarzı <strong>Dil</strong>eyen Adlar:<br />

Ana babaların yeni doğan çocuk için sağlık, mutluluk, rızık, zenginlik vb.<br />

birçok şey dilerler. Bu dilekler ad olarak konabilir:<br />

Doğan çocuğun güzel, hayırlı bir ömrü olsun diye verilen adlar: Däwletxan<br />

(däwlet: iyilik, hayır), İnal (inanılan, güvenilir), Qayırbek (qayırlı: hayırlı),<br />

Quwanay (quwan-: sevinmek), Näsip, Nasipat, Näsipxan, Näsipli, Ogırlı, Suyun<br />

(


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Güç, sağlamlık ve dayanıklılığı gösteren bazı nesnelerin adları bu grupta<br />

yer alır. Buna göre biçimle öz arasındaki bağlantı, bir şeyin özü ile onu ifade eden<br />

ad arasında da vardır (ATKA, 42): Aydemir, Aqbolat (bolat: çelik), Baydemir,<br />

Bekbolat, Bektemir, Centemir, Erbolat, Kencebolat, Qambolat, Qasbolat,<br />

Qazbolat, Temirbek, Temircan, Temirxan, Temir-Polat, Yambolat, Yarbolat.<br />

Silah adları bu tür kişi adlarındandır (ATKA, 44): Qaşaw (oyma kalemi,<br />

keski), Qılışxan, Qılışgerey.<br />

2.7. Vücutla İlgili İyi Özellikleri Belirten Adlar:<br />

Nogaylarda verilen bu tür kişi adları şunlardır: Esengeldi (sağlıklı geldi),<br />

Esenbiyke, Esmanbet 8 (akıllı Muhammed) Estuwgan (akıllı doğdu).<br />

Çocuğun çabuk ve güzel konuşması için verilen adlardan bazılar: Aytxan,<br />

Aytuwlı.<br />

2.8. Görkemli Adlar:<br />

“Yiğit” anlamına gelen “batir” iyi karakter dilemenin yanında görkemli<br />

adlar arasında da sayılmaktadır. “Batir” büyük savaşçılara verilen unvandır.<br />

Proto-Bulgar yazıtlarında Bagatur~Bogatur şeklinde geçen kelime Menges ve<br />

Beşevliyev’e göre unvan, Tekin’e göre kişi adıdır (1987: 51): Äcibatir, Bätir,<br />

Bätirbek, Bätirgazı, Bätirmırza.<br />

Ayrıca Älim, Älimgazı, Älimxan, Ämirbiy, Ämirxan , Äskerbiy, Bayşora<br />

(şora: asilzade, soylu), Küşlixan (küşli: güçlü), Yarıqbay (yarıq: ışık, ziya)<br />

görkemli adlardandır.<br />

Rusça “geroy” (kahraman, alp), Nogaycada “gerey” biçimine dönüşerek<br />

Türkçe adlarla birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaktadır: Äcigerey, Ädilgerey,<br />

Älimgerey, Qazgerey, Qılışgerey, Meñligerey, Sälimgerey, Zabitgerey.<br />

“El” (memleket, ülke) kelimesiyle kullanılan adlar da bu gruba girer:<br />

Elbiyke, Elboldı, Eldar, Elgaytar.<br />

“Xan” (hükümdar) ile kullanılan kadın adları da görkemli adlardandır:<br />

Aslıxan, Aşuwxan, Awasxan, Aysexan, Aytxan, Äcixan, Älimxan, Äskerxan,<br />

Bayramxan, Bazarxan, Cennetxan, Dämesxan, Dävletxan, Erkexan, İncixan,<br />

İysimxan, Kebaxan, Keldixan, Kencexan, Külimxan, Kümisxan, Küşlixan,<br />

Qaralxan, Qılışxan, Qırımxan, Qurasxan, Malaxan, Mamırxan, Maylıxan,<br />

Mekerxan, Meñlixan, Mıratxan, Misirxan, Näsipxan, Nurxan, Orazxan,<br />

Ölmesxan, Sälimxan, Sekerxan, Seperxan, Sıylıxan, Stambılxan, Süydimxan,<br />

Tätlixan, Totayxan, Wezirxan Yapxan, Yelletxan, Yemisxan, Zalımxan, Zäbitxan.<br />

“Gazı” ile kullanılan erkek adları bu gruptadır: Abdulgazı, Älimgazı,<br />

Bayramgazı, Bätirgazı, Boramgazı, Nurgazı, Umargazı, Yangazı.<br />

8 Nogaycada esüw (esmek) fiili de bulunmaktadır.<br />

112


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

“Murza” veya “mırza” (bey) ile kullanılan adlar görkemli adlardandır:<br />

Aqmurza, Äcimurza, Baymırza, Bätirmırza, Bekmurza, Xanmurza, Qanmurza,<br />

Salimırza, Yanmurza, Yawmırza.<br />

Eski Türkçeden beri kullanılan “bek” ve “biy” başlangıçta asilzâde<br />

anlamına gelmiştir (ATKA, 51). “Bek” ile kullanılan adlar: Alibek, Arslanbek,<br />

Älibek, Bawbek, Bätirbek, Bekberdi, Bekbiyke, Bekbolat, Beket, Bekinat, Bekiş,<br />

Bekkani, Bektemir, Bekuv, Dinibek, İncibek, Qairbek, Qayırbek, Qazbek,<br />

Qılınbek, Murzabek, Nazlıbek, Nawurbek, Niyazbek, Ömirbek, Özbek, Şaşlıbek,<br />

Tatlıbek, Temirbek, Uzbek, Vatasıbek, Yanbek, Yanibek, Zaurbek.<br />

“Biy” ile kullanılan adlar: Arslanbiy, Asanbiy, Askerbiy, Ämirbiy, Äskerbiy,<br />

Meñlibiy, Musabiy, Müsirbiy, Safarbiy, Soltanbiy, Türkbiy, Ullıbiy (ullı: büyük,<br />

ulu).<br />

“Soltan” ile kullanılan adlar: Biysoltan, Soltan, Soltanat, Soltanbiy,<br />

Soltanmurat, Tawsoltan.<br />

Unvan veya rütbeler birleşerek kullanıldığında görkemli adlardan olur:<br />

Bekmanbet, Bekmurza, Biysoltan, Xanbiy, Qanmurza, Murzabiy.<br />

Qanamat (qan>xan), Qambolat (n>m değişikliği) bu tür adlardandır.<br />

3. Tesadüf Adları:<br />

3.1. Yeni Doğmuş Çocuğun Göze Çarpan Bir Özelliği:<br />

Yeni doğan çocuğun ilk göze çarpan özelliği ona ad olarak verilebilir:<br />

Aqmañlay (beyaz alın) [geleneğe göre Nogay Türklerinin büyükannelerinden<br />

biri (Rásonyı 1963: 81)], Aqtamaq, (beyaz boğaz), Aşuwxan (aşuw: sinir, hiddet),<br />

Dombay (şişman), Kökkez (kök: mavi, yeşil), Küren (koyu sarı), Qaragöz,<br />

Qaraşaş (kara saç), Qasbolat (qas: kaş), Qızılgül, Mamırxan (mamır: şişman,<br />

semiz), Meñlali (meñli: benli), Meñlibiy, Meñligerey, Sarıbay, Sarıbas (sarı baş),<br />

Sarıtay, Şaşlı (saçlı), Toqal (kadın adı, “tıraşlı” anlamında), Toqsaba (tok tulum)<br />

[geleneğe göre Nogay Türklerinin büyükannelerinden biri (Rásonyı 1963: 81)].<br />

Çocuğun esmer olması ile ilgili kullanılan “qara” sıfatıyla oluşturulmuş<br />

olan Qaradaw (kara dev), Qarasay (say: sığ, derin olmayan, kısa boy için<br />

kullanılmış olabilir), Qarayan (yan: can), Qaraydar (Qara Haydar) bu tür<br />

adlardandır.<br />

3.2. Doğumdan Sonra İlk Göze Çarpan veya Adı Geçen Nesne veya Hayvan:<br />

Aqtay (ATKA, 66) (beyaz tay), Qaplan, Qaşaw (oyma kalemi, keski),<br />

Qazbek (qaz: kaz), Qazbolat, Qazgerey, Qılışgerey (qılış: kılıç), Qoylıbay (qoylı:<br />

koyunlu), Qurman (Oğuz ve Kıpçaklarda yaylık, yay kabı) (DLT, 382, ATKA,<br />

68), Qurmanali, Qurmanbay, Qurmanbiyke, Malaxan (mala: tırmık), Sarıtay,<br />

Sawqat (hediye), Şoqay (deriden yapılmış bir tür ayakkabı), Taybiyke (tay: atın<br />

yavrusu), Yabin (jabın: Kaz. çatı örtüsü), Yibek (ipek).<br />

113


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

3.3. Doğumdan Sonra Çadıra, Odaya İlk Giren Kimse, Avulda<br />

Bulunan Yabancı (Adı, Rütbesi, Kavmi, İşi, Göze Çarpan Vücut Özelliği):<br />

Äcixan (äci: hacı), Äcimolla, Qocahmet (qoca: hoca), Mollali, Özbek,<br />

Uzbek, Teñali (teñ: arkadaş), Türkbiy.<br />

3.4. Doğumdan Sonra Ana Babanın İlk İşittiği veya Söylediği Söz:<br />

Amangeldi (aman: mesut, mutlu), Atyeter (ad ulaşır veya yeter), Boldıgız<br />

(kız oldu), Dcumageldi, Ertuwgan (erkek doğdu), Esengeldi (sağlıklı geldi),<br />

Geldimorat, Keldixan, Keldimurat, Kencebolat (kence: en küçük), Kencexan,<br />

Quwandıq (sevindik), Orazgeldi, Satır (patırtı, gürültü), Sewunduq, Süwret<br />

(resim), Süyindik, Süyündük (sevindik), Şerpu (şarpı-: hafiften ateş yakmak),<br />

Yapxan (yap-: örtmek), Yarboldı, Yelletxan (yellet-: havalandırmak), Yumageldi,<br />

Yuwdır (yıka-t).<br />

3.5. Doğum Zamanındaki Hava veya Gökyüzünün Durumu:<br />

Boranbiyke (boran: fırtına), Gündogan, Küntuwgan, Künbiyke, Künsıluw,<br />

Qarlı (karlı), Yarıqbay (ışıklı, aydınlık ve zengin olan).<br />

3.6.On İki Hayvanlı Türk Takvimine Göre Doğum Yılının Adı:<br />

Qoylıbay (qoy: koyun).<br />

3.7. Mevsim, Ay, Gün, Günün Bir Bölümü, Bayram:<br />

Bayramberdi, Eradil (era: Rus. Devir, zaman), Yazlıbay (ATKA, 77) (yaz<br />

mevsiminde dünyaya gelmiş).<br />

Cuma günü doğanlara verilen adlar: Dcumageldi (ATKA, 77), Yumadüw<br />

(yuma: cuma), Yumageldi, Yumagül, Yumagisi, Yumaniyaz, Yumaş, Yumaziyet.<br />

Ramazan ayında doğanlara verilen adlar: Orazbike, Orazbiyke, Orazxan,<br />

Oraz, Orazali, Orazbay, Orazgeldi, Orazmanbet, Orozmanbet, Orozniyez (oraz<br />

veya oroz: oruç).<br />

Kurban bayramında doğanlara verilen adlar: Qurman (kurban),<br />

Qurmanali, Qurmanbay.<br />

Nevruzda doğanlara verilen ad: Nawruz.<br />

Haftanın günleri: Sarsenbi, Düysenbiy.<br />

Tan atarken dünyaya gelen çocuklara verilen ad: Tañatar, Tanbike,<br />

Tañbiyke, Tañsıluw, Tansıluw, Tanyatıq.<br />

3.8. Doğum Günündeki Önemli Olay:<br />

Çocuk bir göç veya taşınma sırasında doğmuş ise verilen adlar: Köşbiyke,<br />

Köşali, Köşekbay, Köşerbay, Köşmanbet.<br />

Seçim gününde doğana verilen ad: Saylaw.<br />

Pazar kurulduğu gün çocuğa verilen ad: Bazarbiyke, Bazarxan, Bazarbay.<br />

114


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

Düğün günü doğan çocuğa verilen ad: Toybike, Doymanbet.<br />

Sefer sırasında doğan çocuğa verilen ad: Safarbiy, Saparali, Seperxan.<br />

Yola çıkılması söz konusuysa verilen adlar: Yolaqay, Yolgisi, Yollı, Yolmanbet.<br />

Düşmandan kurtulunduğu gün verilen ad: Yawgaytar (düşman döner).<br />

Yine “yaw” (düşman) ile ilgili adlar: Yawbiyke, Yawmırza.<br />

Tarlada çalışılan gün verilen ad: Qazuw (qazı-: kazmak), Şäliş (şal-:<br />

biçmek, tırpanlamak).<br />

3.9. Doğum Yerinin Yanında Bulunan Şehir, Nehir, Dağ vb.:<br />

Şehir adlarının ad olarak kullanması: Qrım, Qırımxan, Madina, Medine,<br />

Mekke, Saray, Stambılxan.<br />

Bawbek (baw: bağ, bahçe), Bawdin, Elboldı (el: vatan), Indırali (ındır:<br />

harman), Indırbay, Qurgan (siper, sur), Otar (mera, otlak), Otarbay, Sabanali,<br />

Tawcan (taw: dağ), Tawsoltan, Tengiz (deniz), Tuqay (orman, ağaç ve bitki<br />

yığını).<br />

4. Ana Baba Duygularını (Sevgi, Şefkat vb.) Gösteren Adlar (Okşama<br />

Adları):<br />

Genel olarak Türkçede kadın adlarının birçoğu bu grupta yer almaktadır<br />

(Rásonyı 1963: 85). Ad biliminde “hypochoristica” denen bu adlar; “ana babanın<br />

duygularını, sevgisini, şefkatini gösteren, genellikle güzel, ince, tatlı, değerli,<br />

küçük bir şey anlamındaki adlardır” (Sakaoğlu 2001: 11): Altın, Amansıluw,<br />

Ärüwcan (ärüw: iyi, güzel), Ärüwgız, Ärüwxan, Ärüwzat (zat: şey), Aygül,<br />

Aypara, Aybike 9 , Aysıluw, Baa (paha), Balbiyke, Balgisi, Balseker (bal şeker),<br />

Biyke (hanım), Cennetxan, Erkexan (erke: sevgili, gözde), Gülli, Gülnara,<br />

Gülnazar, Gülsim, Gülşaxar, İncixan, Kümis (gümüş), Kümisxan, Künsıluw,<br />

Qızılgül, Marcan, Meñsıluw, Nazlıbek, Nurbiyke, Nuradil, Nurcan, Nurgazı,<br />

Nurgisi, Nurxan, Nurlıbay, Nurmanbet, Sawqat (hediye), Sekerxan (şeker<br />

han), Sıylı (değerli), Sıylıxan, Tañsıluw, Tätli (tatlı), Tätlixan, Totay (prenses),<br />

Totayxan, Totıy, Yansaray (can saray), Yibek (ipek), Yensıluw, Yumagül, Yuldız<br />

(yıldız), Zılıyqa (zılıy: fevkalade).<br />

Bazı kadın adlarında sona gelen –ş eki, küçültme ekidir ve sevgi ifadesi<br />

vermek için kullanılmıştır: Bätoş, Bayraş, Mar’yeş, Mataş, Üzlipeş.<br />

Şu erkek adları da aynı niyetle verilmiş adlardandır: Nuradil (nur: nur,<br />

ışık), Nurgazı, Nurgisi, Nurlıbay, Nurmanbet, Söltik (söl: öz suyu).<br />

9 İçinde“ay” olan her ad totem adı değildir.<br />

115


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

5. Kişilere Bağlı Olarak Verilmiş Adlar:<br />

5.1. Milletin Hayal ve Hatırasında Yüceltilen Kişilerin Adları:<br />

Adı duyulmuş, meşhur bir yiğidin adını vermek de âdettendir. Böylelikle<br />

çocuğun da aynı şekilde yiğit olması temenni edilir. Özellikle halk arasında<br />

adı kötüye çıkmış birinin isminin verilmemesine dikkat edilir. Nogaylarda atı<br />

aytuvlı “adı anılan, nam salmış” deyimi vardır. Atıñdı yaman dañkka şıgarma,<br />

balam, ärüv ayttırmaga şalıs “Adını kötüye çıkarma yavrum, iyi anılmaya çalış”,<br />

sözü büyüklerin kendinden küçüklere mutlaka verdikleri bir öğüttür (Kapayev<br />

1995, 40). Soltanmorat, Umar (Ömer), Umargazı milletin hayal ve hatırasında<br />

yüceltilen kişilerin adlarındandır.<br />

6. Rusça Adlar:<br />

Nogay Türkleri arasında Rus adları da yaygındır. Erkek adları olarak<br />

verilen Sıtalinat, Sıtalinbey, Valeriy vb.; kadın adlarından Almita, Elmira,<br />

Gelena, Miyanda, Sofya vb. bunlardan bazılarıdır.<br />

A<br />

Abibat<br />

Abidat<br />

Afuwcan<br />

Aqlime<br />

Aqmañlay<br />

Aqtamak<br />

Almira<br />

Altın<br />

Amansıluw<br />

Aminat<br />

Apuwzar<br />

Asıl<br />

Asiyat<br />

Aslıxan<br />

Aşuwxan<br />

Awasxan<br />

Aybike<br />

Aygül<br />

Aypara<br />

Ayse<br />

NOGAYCA ADLAR<br />

NOGAYCA KADIN ADLARI:<br />

Aysexan<br />

Aysıluw<br />

Ayşat<br />

Aytxan<br />

Aytuwlı<br />

Ä<br />

Äbiybe<br />

Äcibiyke<br />

Äcixan<br />

Änipet<br />

Älime<br />

Älimet<br />

Älimxan<br />

Ärüwcan<br />

Ärüwgız<br />

Ärüwxan<br />

Ärüwzat<br />

Äsiret<br />

Äsiyet<br />

Äskerxan<br />

B<br />

Baa<br />

Balbiyke<br />

Balseker<br />

Banuw<br />

Bapu<br />

Batuw<br />

Bayrambiyke<br />

Bayramxan<br />

Bayraş<br />

Bazarbiyke<br />

Bazarxan<br />

Bäti<br />

Bätok<br />

Bätoş<br />

Bekbiyke<br />

Bekinat<br />

Berdaus<br />

Biyke<br />

Boranbiyke<br />

Borsıy<br />

C<br />

Cennetxan<br />

D<br />

Dämekey<br />

Dämesxan<br />

Däwetey<br />

Däwletxan<br />

Dodaw<br />

Dodıy<br />

E<br />

Ediya<br />

Elbiyke<br />

Emine<br />

Erkexan<br />

Ertu<br />

Esenbiyke<br />

F<br />

Farida<br />

Farizat<br />

Fatimat<br />

G<br />

116


117<br />

Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

Gülli<br />

Gülnara<br />

Gülnazar<br />

Gülsim<br />

Gülşaxar<br />

X<br />

Xanbiyke<br />

Xaniy<br />

İ<br />

İmsınay<br />

İncixan<br />

İysim<br />

İysimxan<br />

İysindik<br />

İysuw<br />

K<br />

Kebaxan<br />

Kebay<br />

Keldixan<br />

Kencexan<br />

Kerime<br />

Kewsar<br />

Kökey<br />

Kökkez<br />

Köşbiyke<br />

Külimxan<br />

Külizar<br />

Külsi<br />

Külsim<br />

Kümis<br />

Kümisxan<br />

Künbiyke<br />

Kündarüw<br />

Künsıluw<br />

Küren<br />

Küsebiyke<br />

Küşlixan<br />

Q<br />

Qadırbiyke<br />

Qambiyke<br />

Qandaza<br />

Qanipet<br />

Qanitat<br />

Qaniy<br />

Qaragöz<br />

Qaralxan<br />

Qaraşaş<br />

Qarlı<br />

Qatamay<br />

Qawsarat<br />

Qılışxan<br />

Qrım<br />

Qırımxan<br />

Qızılgül<br />

Qoqa<br />

Qoqaş<br />

Qurasxan<br />

Qurmanbiyke<br />

M<br />

Madina<br />

Malaxan<br />

Maliyat<br />

Mallıbiyke<br />

Mamırxan<br />

Mar’yeş<br />

Marcan<br />

Marxaba<br />

Maripat<br />

Märiyem<br />

Marziye<br />

Mataş<br />

Maylaw<br />

Maylıxan<br />

Mayor<br />

Medine<br />

Mekerxan<br />

Mekke<br />

Meñlixan<br />

Meñsıluw<br />

Mesku<br />

Mıratxan<br />

Minat<br />

Misirxan<br />

Mükminat<br />

Müsirew<br />

Müslimat<br />

Mütli<br />

N<br />

Nafise<br />

Napisat<br />

Narbiyke<br />

Nasipat<br />

Nazlıbek<br />

Näsipxan<br />

Näsipli<br />

Näşüw<br />

Näyme<br />

Nurbiyke<br />

Nurcan<br />

Nurxan<br />

Nuripat<br />

O<br />

Orazbike<br />

Orazbiyke<br />

Orazxan<br />

Ö<br />

Ölmes<br />

Ölmesxan<br />

Ötebiyke<br />

P<br />

Papaş<br />

Parizat<br />

R<br />

Rabiyat<br />

Rayxan<br />

Rayme<br />

Raziyet<br />

Rıslıbiyke<br />

S<br />

Sabirat<br />

Sakinet<br />

Saliyat<br />

Sapiyet<br />

Saray<br />

Saybat<br />

Saylaw<br />

Sälime<br />

Sälimet<br />

Sälimxan<br />

Säniyet<br />

Säpelek<br />

Sekerxan<br />

Seperxan<br />

Sıylı<br />

Sıylıxan<br />

Sofiyat<br />

Soltanat<br />

Stambılxan<br />

Süwret<br />

Süydimxan<br />

Süydümxan<br />

Süyrik<br />

Süyünbike<br />

Ş<br />

Şabwar<br />

Şarbiyke<br />

Şaşlı<br />

Şaydat<br />

T<br />

Tanbike<br />

Tañbiyke<br />

Tañsıluw<br />

Tansıluw<br />

Tanyatıq<br />

Tatuwey<br />

Tawcan<br />

Taybat<br />

Taybiyke<br />

Tayrat


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Tätim<br />

Tätli<br />

Tätlixan<br />

Tımıs<br />

Toqal<br />

Toqbiyke<br />

Toqsaba<br />

Totay<br />

Totayxan<br />

Totımay<br />

Totıy<br />

Toybike<br />

U<br />

Ulıymet<br />

Urkıyet<br />

Ü<br />

Üzliken<br />

Üzlipeş<br />

W<br />

Waidat<br />

Y<br />

Yagüw<br />

Yansaray<br />

Yapxan<br />

Yawbiyke<br />

Yelletxan<br />

Yembiyke<br />

Yemis<br />

Yemisxan<br />

Yensıluw<br />

Yibek<br />

Yuldız<br />

Yumaş<br />

Yumaw<br />

Yumaziyet<br />

Yuwdır<br />

Z<br />

Zalımxan<br />

Zarifa<br />

Zayrat<br />

Zäbitey<br />

Zäbitxan<br />

Zekiy<br />

Zeynap<br />

Zılıyqa<br />

Zuxra<br />

Zul’fiya<br />

Anadolu’da yaşayan Nogay Türkleri arasında, kız çocuklarına eskiden<br />

verilen ancak günümüzde kullanılmayan bazı adlar tespit edilmiştir. <strong>10</strong><br />

NOGAYCA ERKEK ADLARI:<br />

A<br />

Abdulgazı<br />

Abdulxamid<br />

Abdulqadır<br />

Abdulqasım<br />

Abdulla<br />

Abdulmuslim<br />

Abduraxman<br />

Abu<br />

Abubekir<br />

Acdaut<br />

Acmambet<br />

Axmet<br />

Aqbolat<br />

Aqmanbet<br />

Aqmurza<br />

Aqtay<br />

Alawdin<br />

Alıpqaş<br />

Ali<br />

Alibek<br />

Älimgerey<br />

Alladin<br />

Amanaqay<br />

Amanbay<br />

Amangadı<br />

Amangeldi<br />

Amankey<br />

Anwar<br />

Apaz<br />

Apsatar<br />

Arifulla<br />

Arslan<br />

Arslanbek<br />

Arslanbiy<br />

Asan<br />

Asanali<br />

Asanbiy<br />

Asxad<br />

Aşim<br />

Atyeter<br />

Awbekir<br />

Aydemir<br />

Ayıp<br />

Ayub<br />

Azamat<br />

Ä<br />

Äbid<br />

Äblez<br />

Äcibatir<br />

Äcibayram<br />

Äcigerey<br />

Äcikerim<br />

Äcimolla<br />

Äcimurza<br />

Äcimusa<br />

Äcisxaq<br />

Ädilgerey<br />

Ädis<br />

Äkim<br />

Älibek<br />

Älim<br />

Älimgazı<br />

Älimxan<br />

Ämin<br />

Ämirbiy<br />

Ämirxan<br />

Ämit<br />

<strong>10</strong> Acıqan, Aduwle, Atike, Azime, Bayramqan, Bekiş, Bekkani, Bekuv, Boldıgız, Caciy, Cumaş, Cumaziye, Cülüyce,<br />

Damaqan, Dameş, Döndü, Dursun, Göçerbay, Güldane, Gülmalek, Gülperi, Hacımelek, İncibek, İnciqan, İsmiqan,<br />

İstanbulqan, Qadife, Qanbelek, Qanike, Qaniş, Qaside, Qayırzade, Qıztamam, Qurbanapakay, Menliapakay, Nasipqan,<br />

Nayme, Nazik, Nazlıbek, Nazlıqan, Nazmiye, Nütbiye, Pazarqan, Rabiye, Rayme, Sabriye, Sapiye, Saşlıbek, Sayme,<br />

Seperqan, Sepli, Sevqa, Tansıq, Tatlıbek, Televqan, Telliqan, Tomay, Tomay, Tomina, Totay, Totayqan, Toyaş, Toybike,<br />

Zakiy, Zaripe (Kaynak kişi: Hasan Benli).<br />

118


119<br />

Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

Äskerbiy<br />

Äsrepi<br />

Äwez<br />

B<br />

Baap<br />

Baxbiy<br />

Balgisi<br />

Bawbek<br />

Bawdin<br />

Baydemir<br />

Bayet<br />

Baygadı<br />

Baymanbet<br />

Baymırza<br />

Bayram<br />

Bayramali<br />

Bayramberdi<br />

Bayramgazı<br />

Bayremet<br />

Bayşora<br />

Bazarbay<br />

Bäis<br />

Bäit<br />

Bälew<br />

Bäli<br />

Bätir<br />

Bätirbek<br />

Bätirgazı<br />

Bätirmırza<br />

Begali<br />

Bekberdi<br />

Bekbolat<br />

Beket<br />

Bekmanbet<br />

Bekmurza<br />

Bektemir<br />

Belyal<br />

Bıdayxan<br />

Biysoltan<br />

Biytulla<br />

Biyüw<br />

Blıqay<br />

Boramgazı<br />

Botaş<br />

Bozyigit<br />

C<br />

Cabrail<br />

Calaldin<br />

Camaldin<br />

Camaw<br />

Centemir<br />

Cumageldi<br />

D<br />

Daut<br />

<strong>Dil</strong>manbet<br />

Dinibek<br />

Dinislam<br />

Diniş<br />

Dlimxan<br />

Dobay<br />

Dombay<br />

Dormaz<br />

Doymanbet<br />

Düysenbiy<br />

E<br />

Elboldı<br />

Eldar<br />

Elgaytar<br />

Eradil<br />

Erbolat<br />

Erecep<br />

Ertuwgan<br />

Esbergen<br />

Esengeldi<br />

Esmanbet<br />

Estuwgan<br />

F<br />

Farid<br />

Fazil<br />

G<br />

Geldimorat<br />

Gündogan<br />

X<br />

Xalimat<br />

Xanbiy<br />

Xanmurza<br />

Xarun<br />

Xüsin<br />

I<br />

Idrıs<br />

Indırali<br />

Indırbay<br />

İ<br />

İbragim<br />

İmamali<br />

İnal<br />

İrsuw<br />

İsa<br />

İsaq<br />

İsxaq<br />

İslam<br />

İsmail<br />

İsmaq<br />

İstamali<br />

K<br />

Keldixan<br />

Keldimurat<br />

Kelemet<br />

Kelendik<br />

Kencebolat<br />

Kerim<br />

Kökkez<br />

Köşali<br />

Köşekbay<br />

Köşerbay<br />

Köşmanbet<br />

Küntuwgan<br />

Küsep<br />

Q<br />

Qadir<br />

Qairbek<br />

Qaliş<br />

Qambolat<br />

Qanamat<br />

Qanmurza<br />

Qaplan<br />

Qaradaw<br />

Qarasay<br />

Qarayan<br />

Qaraydar<br />

Qasbolat<br />

Qasım<br />

Qaşaw<br />

Qayırbek<br />

Qazbek<br />

Qazbolat<br />

Qazgerey<br />

Qaziwet<br />

Qaziy<br />

Qazuw<br />

Qıdır<br />

Qıdırali<br />

Qıdırniyaz<br />

Qılışgerey<br />

Qocaxmet<br />

Qopış<br />

Qoylıbay<br />

Qruptursın<br />

Qubray<br />

Qudayberdi<br />

Qudaynet<br />

Qumaraş<br />

Qurgan<br />

Qurıy<br />

Qurman<br />

Qurmanali<br />

Qurmanbay<br />

Qurpış


120<br />

<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

Quwanay<br />

Quwandık<br />

L<br />

Luqpan<br />

M<br />

Magomet<br />

Maxmud<br />

Mamaş<br />

Manbet<br />

Mataq<br />

Matay<br />

Maut<br />

Mawledin<br />

Mawlim<br />

Mawlimberdi<br />

Mawlüt<br />

Mämbet<br />

Mämet<br />

Mämetali<br />

Mämew<br />

Mecit<br />

Medew<br />

Meñlali<br />

Meñlibiy<br />

Meñligerey<br />

Mıtallap<br />

Mollali<br />

Muxtar<br />

Muradasıl<br />

Muradin<br />

Murat<br />

Muratali<br />

Murtadali<br />

Murzabek<br />

Murzabiy<br />

Musa<br />

Musabiy<br />

Muslim<br />

Müsirbiy<br />

N<br />

Nacmudin<br />

Nanay<br />

Nawruz<br />

Nawurbek<br />

Nädir<br />

Niyaz<br />

Niyazbek<br />

Nuqay<br />

Nuradil<br />

Nurgazı<br />

Nurgisi<br />

Nurlıbay<br />

Nurmanbet<br />

O<br />

Ogırlı<br />

Oraş<br />

Oraz<br />

Orazali<br />

Orazbay<br />

Orazgeldi<br />

Orazmanbet<br />

Orozmanbet<br />

Orozniyez<br />

Ospan<br />

Otar<br />

Otarbay<br />

Ö<br />

Ömirbek<br />

Ömirzaq<br />

Ötegul<br />

Ötemis<br />

Öteş<br />

Özbek<br />

R<br />

Ramazan<br />

Ramberdi<br />

Rasil<br />

Raşid<br />

Raşidxan<br />

S<br />

Saadin<br />

Sabanali<br />

Saduwaqas<br />

Safarbiy<br />

Sagındıq<br />

Salix<br />

Salimırza<br />

Sallıbay<br />

Sangişi<br />

Sañlıbay<br />

Saparali<br />

Saraydar<br />

Sarıbas<br />

Sarıbay<br />

Sarıtay<br />

Sarsembi<br />

Sarsey<br />

Satay<br />

Satır<br />

Sawqat<br />

Saydibeli<br />

Sayıt<br />

Säli<br />

Sälim<br />

Sälimgerey<br />

Sewunduq<br />

Seydaxmet<br />

Seyit<br />

Seyitali<br />

Seypılla<br />

Seypidin<br />

Seypit<br />

Sıdıyıq<br />

Soltan<br />

Soltanbiy<br />

Soltanmurat<br />

Söltik<br />

Suyun<br />

Süleymen<br />

Süyindik<br />

Süyündük<br />

Ş<br />

Şaban<br />

Şaxim<br />

Şäliş<br />

Şämetey<br />

Şämşit<br />

Şäntik<br />

Şäwdir<br />

Şerpu<br />

Şingil<br />

Şoqay<br />

Şomat<br />

Şümet<br />

T<br />

Tañatar<br />

Tawcan<br />

Tawsoltan<br />

Taymas<br />

Taymasxan<br />

Temirbek<br />

Temircan<br />

Temirxan<br />

Temir-Polat<br />

Tengiz<br />

Teñali<br />

Toxtar<br />

Toqtar<br />

Tölegen<br />

Tölemis<br />

Tuqay<br />

Turubek<br />

Türkbiy<br />

U<br />

Ullıbiy<br />

Umar<br />

Umargazı<br />

Urusmurza<br />

Uzbek


Nogay Türklerinde Kişi Adları<br />

W<br />

Wezirxan<br />

Y<br />

Yabin<br />

Yagapir<br />

Yax’ya<br />

Yaqup<br />

Yambolat<br />

Yameş<br />

Yamet<br />

Yametey<br />

Yanbolgan<br />

Yandu<br />

Yangazı<br />

Yanbek<br />

Yanibek<br />

Yanquwat<br />

Yanmurza<br />

Yanpoy<br />

Yaragay<br />

Yarbolat<br />

Yarboldı<br />

Yarıqbay<br />

Yarıs<br />

Yaşaw<br />

Yawgaytar<br />

Yawmırza<br />

Yazlıbay<br />

Yenali<br />

Yolaqay<br />

Yolgisi<br />

Yollı<br />

Yolmanbet<br />

Yumadüw<br />

Yumageldi<br />

Yumagisi<br />

Yumagul<br />

Yumandıq<br />

Yumaniyaz<br />

Yumart<br />

Yumay<br />

Yunus<br />

Yusup<br />

Z<br />

Zabitgerey<br />

Zalımxan<br />

Zarmanbet<br />

Zaurbek<br />

Zeker’ya<br />

Zeynadin<br />

Zeynal<br />

Zeynulla<br />

Ziyaw<br />

Ziyawdin<br />

Zubair<br />

Zulqaniy<br />

Zulqarnay<br />

Zunqarnay<br />

Kısaltmalar:<br />

Ar: Arapça<br />

ATKA: Ana Çizgileriyle Türk Kişi Adları Sistemi<br />

Kaynaklar:<br />

AKSAN, Doğan (1995): Her Yönüyle <strong>Dil</strong>/Ana Çizgileriyle <strong>Dil</strong>bilim, TDK Yayınları, Ankara.<br />

ALİYEVA, Esen Minara (2009): “Ahıska Türklerinde Kişi Adları”, U.Ü. Fen-Edebiyat<br />

Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: <strong>10</strong>, Sayı: 16.<br />

ALPARGU, M., (1996): “Dünden Bugüne Kafkasya’da Nogaylar”, Tarih Boyunca<br />

Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyasi Semineri, I.Ü. Ed. Fak. Tarih Arastirma<br />

Merkezi, Ed. Fak. Basimevi, İstanbul.<br />

AMANOĞLU, Ebulfez Kulı (2000): “Divanü Lugat-it-Türkî’deki Kişi Adları Üzerine”,<br />

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 15, s. 5-14.<br />

ARAT, Reşit Rahmeti (1991): Kutadgu Bilig I, Metin, Ankara.<br />

ATALAY, Besim (1986): Dîvân-ı Lügâti’t-Türk Dizini “Endeks” C.4, TDK Yayınları, Ankara.<br />

BASKAKOV, N.A. (1963): Nogaysko-Russkiy Slovar, Moskva, s. 485-489.<br />

ÇELİK ŞAVK, Ülkü, “Karakalpak Kişi Adları Üzerine Bir İnceleme” Millî Folklor Dergisi,<br />

Yıl: 14, Sayı: 54.<br />

DEMİREZ GÜNERİ, Aysun (2011): “Yeni Uygur Türkçesinde Fiillerden Türetilmiş Kişi<br />

Adları”, Bilkent Üniversitesi VI. Uluslararası Büyük Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri,<br />

Erzurum- 25-28 Eylül 2011, s. 169-177, Ankara.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (1984): Kutadgu Bilig Grameri –Fiil-, Gazi Üniversitesi Yayınları,<br />

Ankara.<br />

ERGİN, Muharrem (1991): Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.<br />

GÜNGÖRDÜ, Erol (1991): Ana Çizgileriyle Türk Kişi Adları Sistemi, Gazi Üniversitesi,<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü (yayımlanmamış yüksek lisans tezi).<br />

121


<strong>Dil</strong>ek Ergönenç Akbaba<br />

İNAN, Abdülkadir (1966): “Dede Korkut Kitabında Eski İnançlar ve Gelenekler” Türk<br />

Kültürü Araştırmaları, s. 145-159.<br />

KALAFAT, Yaşar (2006): Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara.<br />

KARAHAN, Leylâ (2008): “Türkçede Dinî Anlamlı Bazı Kişi Adlarını Ekle Değiştirme<br />

Geleneği” The 51st Meeting of the Permanent İnternational Altaistic Conference<br />

(PIAC 51), Romanya, Türk <strong>Dil</strong>i Üzerine İncelemeler, Ankara 2011, s. 292-299.<br />

KİBAR, Osman (2005): Türk Kültüründe Ad Verme, Akçağ Yayınları, Ankara.<br />

ÖRNEK, Sedat Veyis (1995): Türk Halk Bilimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.<br />

RÁSONYI, Lászlo (1976): “The Psychology and Categories of Name Giving Among the<br />

Turkish Peoples”, Hungaro Turcica, Budapest, s. 207-223.<br />

RÁSONYI, Lászlo (1988): Türklükte Kadın Adları, Türk <strong>Dil</strong>i Araştırmaları Yıllığı Belleten<br />

1963, Ankara, s. 63-87.<br />

SAKAOĞLU, Saim (2001): Türk Ad Bilimi I Giriş, TDK Yayınları, Ankara.<br />

SÜMER, Faruk (1999): Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları I-II, Türk Dünyası Araştırmaları<br />

Vakfı Yayınları, İstanbul.<br />

TEKİN, Talat (1987): Tuna Bulgarları ve <strong>Dil</strong>leri, Ankara.<br />

UCA, Alaattin (2004): Türk Toplumunda Ad Verme Geleneği, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları<br />

Enstitüsü Dergisi, Sayı: 23, Erzurum<br />

ÜÇOK, Necip (1947): Genel <strong>Dil</strong>bilim, Ankara Üniversitesi, DTCF Yayınları, Ankara.<br />

VARİS, Abdurrahman (2004): “Türklerin Ad Koyma Gelenekleri Üzerine Bir İnceleme”,<br />

Millî Folklor, Yıl: 16, Sayı: 61.<br />

YALÇINER, Necla (2004): “Türkçede Son Çocuğa Verilen Adlar”, 4. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Kurultayı, (20-26 Eylül 2004), C II Ankara, s. 3119-3130.<br />

122


20<strong>10</strong> Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 123-139 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

Türkçe Kelime Çekimi Ulamları<br />

Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi<br />

Ulamları<br />

Özlem Deniz Yılmaz * 1<br />

Özet: Kelime çekimi (düzeneği), sözcük birimlerinin sahip<br />

olduğu (çoğunlukla bağımsız) leksik anlamlara bu anlamların<br />

kendisiyle özdeşliğini bozmadan biçim birimleri aracılığıyla<br />

yardımcı anlamlar katmayı amaçlayan dil araç ve işlemlerinin<br />

tümü veya bu araç ve işlemleri içeren şekil bilimi alt dizgesidir.<br />

Makalede bu görüş doğrultusunda Türkiye Türkçesi ad çekimi<br />

ulamları ele alınmakta ve sınıflandırılması yapılmaktadır.<br />

Anahtar sözcükler: kelime çekimi, kelime çekimleyici biçim<br />

birimi, ad çekimi ulamları.<br />

On the Inflectional Categories<br />

System of Turkish: Inflectional<br />

Categories of the Noun<br />

Abstract: Inflection (inflectional mechanism) is a set of<br />

instrumentals and processes of language that aims to join<br />

connecting meanings by morphemes to lexical meanings<br />

of lexemes (often to independent lexical meanings), not<br />

destroying identities of their meanings, or is a morphological<br />

subsystem that includes a set of inflectional forms and<br />

processes. This opinion is supported by the author in this<br />

article and the inflectional categories of the noun in Turkish<br />

are analysed and classified.<br />

Key words: inflection, inflectional morpheme, inflectional<br />

categories of the noun.<br />

Türkçe gramerlerin çoğu, Hint-Avrupa dilleri verilerinden kaynaklanan<br />

görüşlerin etkisi altında kalınarak hazırlanmıştır. Oysa Türk dillerinin<br />

özelliklerini, Hint-Avrupa dilleri esasında oluşan bu görüş ve kavramların<br />

ışığında açıklamak her zaman mümkün değildir. Bu görüş ve kavramların<br />

*<br />

Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / İstanbul, ozlem.yilmaz@marmara.edu.tr,<br />

ozlemyilmaz_spb@hotmail.com<br />

123


Özlem Deniz Yılmaz<br />

Türk dili olgularına uygulanması ise gerçek durumu sergilemek yerine, tahrif<br />

etmekte, bu da genel olarak Türkoloji çalışmalarını, özel olarak da teorik Türk<br />

dil bilgisi ve dil biliminin gelişimini yavaşlatmaktadır. Çağdaş teorik Türk dil<br />

bilgisi ve dil biliminin görevi, bir yandan Türkçenin öz yapısının yansıması olan<br />

dil modellerini ortaya koymak, gramer görüşlerini geliştirmek, diğer yandan<br />

dünyadaki genel dil biliminin görüş ve kavramlarını Türk dili malzemesinden<br />

de yararlanarak zenginleştirip evrenselleşmesini teşvik etmek olmalıdır. Bu iki<br />

amaca katkıda bulunma gayretiyle yapılan çalışmalar arasında St. Petersburg<br />

Devlet Üniversitesi Doğu <strong>Dil</strong>leri (Şarkiyat) Fakültesi profesörlerinden Viktor<br />

Grigoryeviç Guzev’in Eski Anadolu Türkçesi malzemesi üzerinde 1970-1980’li<br />

yıllarda geliştirdiği bakış açısı da (bk. Guzev 1987 ve 1990) zikredilmelidir.<br />

Söz konusu bakış açısının kaynağı, hem klasik Rus dil bilimi ile Rusya’da<br />

oluşan Türkolojik görüşlerdir hem de dünya teorik dil biliminin kazanımlarıdır.<br />

Elinizdeki çalışmada ise bu görüşler, çağdaş Türkiye Türkçesi (TT) malzemesine<br />

uygulanmaktadır.<br />

Konuya girmeden önce çağdaş dil biliminde birçok kavram ve terimin<br />

tartışmalı bir nitelik taşıdığı, dolayısıyla kişisel tercih ve yorumların sıkça<br />

görüldüğü hem de iyi ve kolay anlaşılabilmek kaygısıyla çalışmada kullanılan<br />

temel kavram ve terimlerin içeriğine ilişkin görüşlerimizi kısaca açıklamayı<br />

uygun buluyoruz. Burada öncelikle dil, monem, söylev (söz), şekil bilimi<br />

(morfoloji), şekil bilimsel sözcük birimi (morfolojik leksem) üretimi, sözcük<br />

birimi üretici anlam, kelime çekimi, yardımcı anlam, biçim birimi (morfem),<br />

gramer şekli, gramer ulamı, şekil üretimi, şekil çekimi, ad (adlık) (isim, sıfat,<br />

zarf, sayı adı, predikatif ve zamir), yargı, mantıksal özne (sü(b)je), mantıksal<br />

yüklem (predika) ve fiil kavramları ele alınacaktır.<br />

<strong>Dil</strong> (dil dizgesi), bir toplulukta yaşayan her bir bireyin zihninde nesnel<br />

olarak bulunan bir bilme, ideal bir bildirişim düzeneğidir (Melnikov 1978:<br />

218-354; ayrıca bk. Guzev - Deniz Yılmaz 2004: 21; Deniz Yılmaz 2009: 24).<br />

Dolayısıyla dilin bütün, yani hem dağarcık (envanter) [ses birimi (fonem),<br />

monem, biçim birimi, sentagma vb.] hem de yapı (örneğin, her zaman birer<br />

düzenek olan şekil ve ulam) birimleri (Guzev 2006: 44-46) soyut birer imge<br />

sayılmalıdır. <strong>Dil</strong>in en az iki taraflı, yani anlamlı birimi, André Martinet’nin<br />

terimiyle monemdir (1998: 23).<br />

Monem, 1 beyinde birbirine çağrışım yoluyla bağlanan en az iki imgenin,<br />

yani biri herhangi bir nesnel dünya unsurunun, diğeri herhangi bir söylev<br />

göstergesinin yansıması olan iki soyut imgenin birliğidir. Nesnel dünya<br />

unsurunun soyut yansıması olan imge, “anlam, değer”, söylev göstergesinin<br />

1 Berke Vardar’ın tercümesinde monem terimine karşılık olarak “anlambirim” önerilmiştir (Martinet 1998). Bizce<br />

“anlam birimi” terimi semantemin karşılığı olabilir. Daha elverişli bir terim bulamadığımız için bu çalışmada “en küçük,<br />

iki taraflı, anlamlı dil birimi” karşılığı olarak A. Martinet’nin teklif ettiği monem kavram ve terimi kullanılacaktır.<br />

124


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

soyut yansıması olan imge ise “dil imi, dil göstergesi”dir. Bu bakımdan anlam/<br />

değer, iki bileşenden oluşan monemin “gösterilen” yönünü, dil göstergesi ise<br />

“gösteren” yönünü oluşturur (bk. Saussure 1998: <strong>10</strong>8-111; Martinet 1998: 23).<br />

Monemler iki türe ayrılır: sözcük birimi (leksem 2 ) ve biçim birimi (morfem).<br />

<strong>Dil</strong>den farklı olarak söylev (söz), bilgi alışverişi amacıyla kullanılan,<br />

yani herhangi bir bilginin temsilcisi olarak işleyen bir gösterge veya göstergeler<br />

zinciridir. Düşünme etkinliği ideal, dil de ideal birer olgu olduğuna göre söylev,<br />

bildirişim etkinliğinin maddi bileşenidir (krş. Saussure 1998: 36-48).<br />

Şekil bilimi (morfoloji), sözcük birimi dağarcığı (leksem bilimi,<br />

leksikoloji), söz dizimi (sentaks), ses bilimi (fonoloji) ve şekil bilimsel ses bilimi<br />

(morfonoloji) gibi dil dizgesinin en büyük alt dizgelerinden biridir. Şekil bilimi,<br />

hem sözcük birimlerinin sınıflandırılmasından hem de (sözcük birimi üretimi<br />

ve kelime çekimi amacıyla gerçekleştirilen) düzenli bir nitelik taşıyan teknik<br />

(operatif-gramer) kelime dönüşümünü (Guzev 1987: 34-35; 1990: 23-24) konu<br />

edinen dil alt dizgesi olarak yorumlanmaktadır.<br />

Şekil bilimsel sözcük birimi (morfolojik leksem) üretimi (alt dizgesi),<br />

dünya unsurlarının birer imgesi, soyut yansıması olan anlamlara sahip sözcük<br />

birimlerinden biçim birimleri aracılığıyla bağımsız veya yardımcı sözcük<br />

birimleri üretmeyi ve bu işlevi yerine getiren teknik kelime dönüşümü araçlarını<br />

işleyen şekil bilimi dil alt dizgesinin bir alt dizgesidir. Örneğin, balık, balıkçı,<br />

balıkçılık sözcük birimlerinin her birinin anlamı, ayrı bir dünya unsurunun soyut<br />

yansımasıdır. Bu sözcük birimlerinden balıkçı ve balıkçılık ise sözcük birimi<br />

üretici işlemin birer ürünüdür. Bu bakımdan +Cİ ve +lİk biçim birimlerinin<br />

anlamı, mevcut bağımsız (verilen örneklerde balık sözcük biriminin) sözcük<br />

birimsel anlamla birleşerek başka dünya unsurlarının yansımaları olan (balıkçı ve<br />

balıkçılık sözcük birimlerinin sahip olduğu) anlamlar meydana getirdiklerinden<br />

sözcük birimi üretici anlamlardır.<br />

Kelime çekimi (alt dizgesi), dünya unsurlarını temsil eden söylevdeki<br />

kelimelerin sözcük birimsel anlamlarını, bu anlamların kendi kendisiyle<br />

özdeşliğini bozmadan biçim birimleri aracılığıyla yardımcı anlamlarla<br />

birleştirmeyi ve bu işlevi yerine getiren kelime dönüşümü araçlarını içeren konu<br />

edinen şekil bilimi dil alt dizgesinin bir kısmıdır. Yardımcı anlam ise çoğunlukla<br />

ya dünya unsurlarının bağıntılarını ya da ikincil niteliklerini karşılayan anlamdır.<br />

Kelime çekimi alt dizgesinin dağarcık ve yapı olmak üzere iki tür birimi<br />

vardır: Dağarcık birimleri, kelime çekimleyici biçim birimleri, yani yardımcı<br />

(kelime çekimleyici) anlamlara sahip monemlerdir; yapı birimleri ise gramer<br />

2 B. Vardar’ın çevirisinde leksem terimine karşılık olarak “sözlükbirim” teklif edilmiştir (bk. Martinet 1998: 24). Bizce<br />

“sözcük birimi” daha tutarlı bir karşılıktır. Bu yüzden elinizdeki çalışmada leksem teriminin karşılığı olarak “sözcük<br />

birimi”, bununla ilişkili leksik karşılığı olarak ise “sözcük birimsel” terimleri kullanılmaktadır.<br />

125


Özlem Deniz Yılmaz<br />

şekilleri ve ulamlarıdır. <strong>Dil</strong>–söylev karşıtlığı bakımından sözcük birimsel biçim<br />

birimi (leksik morfem), söylevdeki bağımsız kelimenin; kelime çekimleyici biçim<br />

birimi ise söylevdeki ekin dil içi karşılığıdır.<br />

Gramer şekli (kelime çekimleyici gramer şekli, morfolojik şekil, şekil),<br />

söylevdeki belirli bir tür kelime şeklinden kaynaklanan ve aynı zamanda böylesi<br />

kelime şekillerinin kurulmasını sağlayan dil aracıdır (bk. Guzev 1987: 40; 1990:<br />

24). Örneğin, ettirgen çatı şekli, yaptırmak, bekletmek, ürkütmek, çıkarmak gibi<br />

kelime şekillerinin temelinde bireyin zihninde meydana gelen soyut bir bilme<br />

birimidir, bir tasarımdır, bir düzenektir ve bireyin kendisinin de konuşurken<br />

yukarıda sıralanan örneklere benzer somut ettirgen çatı kelime şekillerini<br />

üretmesini sağlayan dil aracıdır. Gramer şekli, herhangi bir sözcük biriminin<br />

sahip olduğu (bağımsız/esas kavramlı veya yardımcı sözcük birimsel) anlamın<br />

kendi kendisiyle özdeşliğini bozmayan, buna karşılık söz konusu anlamın<br />

yardımcı anlamla birleştirilmiş biçimde ifade edilmesini sağlayan soyut bir imge<br />

veya soyut imgeler düzeneğidir. Soyut bir dil birimi olan gramer şeklinin söylev<br />

düzeyindeki karşılığı ise somut bir birim olan kelime şeklidir.<br />

Gramer ulamı (kelime çekimleyici gramer ulamı, şekil bilimsel ulam,<br />

ulam) ise çoğunlukla ya bir ortak (aynı) yardımcı gramer anlamı ya da farklı,<br />

fakat bir türden (akraba) yardımcı gramer anlamları esasında birleşen şekiller<br />

topluluğu, seyrek olarak münferit, yani anlamı bağımsız tek bir şekilden ibaret,<br />

şekil bilimi mekanizmasının kuruluşu bakımından gramer şeklinden üstün<br />

sayılması gereken yapı birimidir (Guzev 1987: 40-41; Guzev 1990: 24-25; Guzev<br />

- Deniz Yılmaz 2004: 43). Örneğin, -(İ)yor şimdiki zaman ulamı (her bir zaman<br />

ulamı gibi), bir ortak anlam temelinde birleşen altı şahıs şekli topluluğudur; çatı<br />

ulamı ise akraba anlamlarca birleştirilen işteş, ettirgen, edilgen ve dönüşlü çatı<br />

olmak üzere dört şekilden ibaret bir öbektir 3 . Ama bir dizgenin içinde tek bir<br />

üye olan, yani hiçbir diğer şekille çağrışımsal ilişkide bulunmayan bağımsız bir<br />

şekil de ulam olarak değerlendirilmelidir. Bu bakımdan TT’deki +lEr ile +ki<br />

şekli, tek bir şekilden oluşan birer ulamdır (aşağıya bk.). Çok üyeli bir ulamın<br />

şekillerini birleştiren ortak bir anlam veya akraba anlamlar ve de tek şekilli bir<br />

ulamın anlamı, ulam üretici, diğer bir deyişle ulamsaldır.<br />

Bu çalışmada kelime çekimi alanında iki tür düzenek arasında fark<br />

gözetilmektedir: Bunlar (1) şekil üretimi ile (2) şekil çekimi düzenekleridir<br />

(bk. Guzev 1987: 43-44; 1990: 26-28). Şekil üretimi düzeneğinin amacı,<br />

herhangi bir ulamsal anlamı söylevde temsil etmektir. Şekil üretimiyle örneğin,<br />

şimdiki zaman şekli gövdesi, yap-ıyor vb. kelime şekli kurulup bu düzeneğin<br />

işlevi yerine getirilir. Kurulan yap-ıyor oluşumuna şahıs ekleri getirilerek<br />

çekimlendiğinde ikinci düzeneğin, yani şekil çekiminin işlevi gerçekleştirilmiş<br />

3 Türkçede “etken çatı”nın bulunduğu görüşü ise tartışmalıdır.<br />

126


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

olur. Bu ikinci işlemin amacı, ulamsal anlamın ilettiği bağıntıya her zaman aynı<br />

görevde, aynı rolde katılan nesneleri (verilen örnekte edeni, fâili) şahıs anlamları<br />

aracılığıyla temsil etmektir. Bütün çekimleme ulamları ulamsal anlama sahip<br />

olduğundan, şekil üretimi düzeneği hepsine özgüdür. Şekil çekimi ise sadece<br />

ad(lık) ve fiil yüklemlik ulamı ile isim iyelik ulamının işleyişinde gözlemlenir.<br />

Bazı Türk dilleri (ör. Salarca, Sarı Uygurca, Tatarca, Türkmence, Çuvaşça) ile<br />

yabancı dillerde şekil çekimi düzeneğinden yoksun bitimli (finit) fiil şekilleri<br />

bulunduğuna göre [ör. Türkmencede gelecek zaman şekli (Azimov vd. 1966:<br />

<strong>10</strong>1; ayrıca bk. Deniz Yılmaz 2009: 35)] şekil çekimi bildirişim açısından ikincil<br />

bir düzenektir.<br />

Kelime çekimi ulamları, çoğunlukla bağımsız anlamlı (esas kavramlı,<br />

otosemantik) sözcük birimi türlerinin (ad ve fiillerin) hizmetinde bulunduğu<br />

için burada zamirler de dahil bu sözcük birimi türlerini tanımlamak yerinde<br />

olacaktır. <strong>Dil</strong> biliminde yaygın olan bir geleneğe göre fiil olmayan bütün<br />

bağımsız anlamlı sözcük birimleri, yani isim, sıfat, zarf, sayı adı ve predikatif<br />

sözcük birimi türleri, ad(lık) (nōmen) terimi kapsamına girer. <strong>Dil</strong>, yorumlayıcı<br />

bir dizge olduğuna göre her bir bağımsız anlamlı sözcük birimi türü de sahip<br />

olduğu sınıflandırıcı anlama dayanılarak tanımlanabilir. Bu bakımdan isim,<br />

nesne (varlık) ve nesne olarak algılanan her türlü dünya unsurunu, olayını (ör.<br />

hareketi: gezinti; niteliği: dürüstlük; durumu: hastalık vb.); sıfat, nesne veya<br />

eylemlerin niteliklerini; zarfların çoğunluğu, herhangi bir olaya eşlik eden olayı,<br />

yani belirteci (sirkonstansı); sayı adı, somut nicelik karşılayan sözcük birimidir.<br />

Predikatif de, yani var, yok, gerek gibi sözcük birimleri, bağımsız anlamlara<br />

sahip olmalarına karşın, ortak sınıflandırıcı anlamdan yoksun olup ancak yargının<br />

mantıksal yüklemini (predikasını) dile getirme bildirişim işlevi sayesinde ayrı<br />

bir ad sınıfını oluşturur (bk. Guzev 1987: 54). Bilindiği üzere, mantık biliminde<br />

yargı, iki bileşenli, yani mantıksal özne (sü(b)je) ve mantıksal yüklemi içeren<br />

düşünce biçimidir. Mantıksal özne, hakkında konuşulan, söz konusu edilen<br />

nesne imgesi, tasarımı; “fikrin konusunu yansıtan yargı parçası”dır (Kondakov<br />

1971: 503). Mantıksal yüklem, bilgi içeren imge; yargıda mantıksal özne<br />

hakkında ileri sürülen (doğrulanan veya yadsınan) bir şey, bir bilgi, bir iddiadır<br />

(bk. Kondakov 1971: 413). Görevsel açıdan adlara çok yakın olmakla birlikte,<br />

bağımsız anlamdan mahrum olan zamirler ise her biri zaten ayrı birer ad sınıfını<br />

oluşturan “nesne”, “nitelik”, “belirteç (sirkonstans)” ve “nicelik”i dolaysız değil,<br />

dolaylı, yani “gösterme” olarak adlandırılan yöntemle ifade etmeleri sayesinde<br />

bir sınıfta toplanırlar (bk. Guzev 1987: 52-54). Fiil, eylem (hareket, süreç) ve<br />

eylem şeklinde algılanan her türlü olayı (oluşu, durumu, değişimi vb.) karşılayan<br />

sözcük birimidir.<br />

Sözcük biriminin belirli bir sözcük birimi sınıfına ait olması, o sözcük<br />

birimini şekil bilimsel açıdan karakterize eder, yani onun gizil morfolojik<br />

127


Özlem Deniz Yılmaz<br />

potansiyellerini belirler. Örneğin, bir sözcük biriminin isim olması, onun çoğul,<br />

iyelik, hal ulamı vb. ekleri alması demektir. Bir sözcük biriminin sayı adı<br />

olması, onun sıra ve üleştirme şekillerine sahip olduğu anlamına gelir. Bir fiil<br />

söz konusu olursa akla çatı, statü, görünüşlük (aspektüel), eylemi ad(lık)laştırma<br />

ve yüklemlik ulamları gelir. Bu yüzden yukarıda sıralanan ve her biri morfolojik<br />

ulamlara sahip olan sözcük birimi sınıfları, yapı kurucu leksem türleri olarak<br />

adlandırılabilir, diğer bir deyişle esas anlamlı sözcük birimi türleri, şekil bilimsel<br />

düzeneğin yapı temelleri olarak düşünülmelidir. Bu sözcük birimi türleri,<br />

bünyelerinde yer alan kelime çekimi şekilleri ve ulamlarıyla birlikte söz konusu<br />

dilin morfolojik dizgesinin kuruluşunu oluştururlar.<br />

Şekil biliminin yapı birimleri olan şekil ve ulamlar, kelime dönüşümü<br />

yoluyla leksik (hem bağımsız hem de yardımcı) anlamlara yardımcı (kelime<br />

çekimleyici) anlamlar katma işlevini görür. En basit durumda bir isim şekli,<br />

“nesne”nin ikincil niteliği ya da bağıntısı; bir fiil şekli ise benzer bir biçimde<br />

“eylem”in ikincil niteliği ya da bağıntısı hakkında bilgi verir.<br />

Konumuz için gerekli kavramlara kısaca değindikten sonra, söz konusu<br />

ad çekimi ulamlarına gelelim. Bu ulamlar, eklerinin kelime şekli içindeki<br />

yerlerinden hareketle bu çalışmada ele alınacaktır.<br />

Ad Çekimi Ulamları<br />

Yukarıda açıklanan görüşler doğrultusunda ad çekimi ulamlarından hem<br />

isim, sıfat, zarf ve sayı adlarının bağımsız anlamları olan, sırasıyla “nesne”,<br />

“nitelik”, “belirteç (sirkonstans)” ve “somut nicelik”lerin hem de zamirlerin<br />

gösterme yoluyla temsil ettikleri dünya unsurlarının ya ikincil nitelikleri ya<br />

da bağıntıları hakkında bilgi aktaran ulamlar anlaşılmalıdır. Başka bir deyişle<br />

ad çekimi ulamları, morfolojik gereçler aracılığıyla adların sözcük birimsel<br />

anlamlarının yardımcı anlamlarla birleştirildiği müstakil bir şekil ya da birtakım<br />

şekiller topluluğudur.<br />

1. Ad Öznel Değerlendirme Ulamı (“Küçültme” Ulamı)<br />

Hem Hint-Avrupa (dillerinde) hem de teorik Türk dil biliminde tartışmalı<br />

bir konudur. Bu ulamla kastedilen öncelikle isim, zamir ve sıfatların “küçültme”<br />

şekilleridir: ör. yavru+cak, adam+cağız, kedi+cik, kimse+cik, ince+cik vb.<br />

Verilen örnekler göz önünde bulundurulduğunda söz konusu şekillerin “küçültme<br />

şekilleri” diye adlandırılması da tartışmaya açıktır. Görüldüğü üzere bu şekiller,<br />

sadece “nesnelerin küçük boyutlara sahip olduğu” bilgisini iletmemektedir.<br />

Bu ulamla ilgili temel sorun ise söz konusu oluşumların sözcük birimi<br />

üretimi alanına mı yoksa kelime çekimi sahasına mı ait olduğudur. <strong>Dil</strong> biliminde<br />

128


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

yaygın olan gelenek, bunları “leksem üretimsel”, yani “sözcük birimi üretimi”<br />

sahasının ürünleri sayar. Şüphesiz bu oluşumlar da tıpkı diğer kelime şekilleri<br />

gibi zamanla kalıplaşıp daha doğrusu leksemleşip bağımsız sözcük birimi<br />

haline gelme özelliğine sahiptir: benek, gelincik, kılçık, kızılcık, oyuncak,<br />

sıcak vb. (örneğin bk. Deny 1941: 305-306, § 509; Eren 1999; Korkmaz 1994:<br />

42, § 27). Ancak işlek, yani kalıplaşmamış söz konusu oluşumlar, nesnelerin<br />

küçük boyutlara sahip olduğu bilgisi (ör. tepe+cik) yanında, niteliklerin artmış<br />

(ör. kara kara [gözler], kap+kara, ter+temiz, yem+yeşil) ya da azalmış (ör.<br />

yeşil+si, yeşil+imsi, yeşil+imtırak, küçü(k)+cük, yüksek+çe [bir yer]) ölçüleri/<br />

dereceleri ile zaman ve mekan belirteçlerinin nicelik özelliklerini (ör. akşam<br />

akşam, güpe+gündüz) de dile getirirler (Guzev - Deniz Yılmaz 2004: 51-52, 67.<br />

Ayrıca krş. Cikia 2007). Bu vasıflar ise yeni bir sözcük birimi üretecek kadar<br />

belirgin değildir, yani ikincil derecelidir. Sözü edilen kelime şekillerinin bunları<br />

ifade etmesi, sözcük biriminin kendisiyle özdeşliğini bozmaz. Böylesi bir şeklin<br />

bağımsız lekseme kattığı anlam, nesne, nitelik ve belirteçlerin ikincil niteliklerine<br />

dair olduğu için söz konusu oluşumlar çekimleme alanının ürünleri sayılmalıdır.<br />

Bu bakımdan ad öznel değerlendirme ulamı, dünya unsurlarının ikincil nitelikleri<br />

ve bu nitelikler üzerine konuşanın öznel tutumunu/değerlendirmesini dile getiren<br />

akraba anlamlara sahip, işlek isim, sıfat, zarf ve zamir şekilleri topluluğudur.<br />

Dolayısıyla bunlara “öznel değerlendirme şekilleri” (Guzev 1987: <strong>10</strong>2-<strong>10</strong>3)<br />

denmesi daha isabetli olacaktır.<br />

2. İsim Çoğul Ulamı<br />

Türkçenin özgünlüğünü ortaya koyan isim ulamlarından biridir. Hint-<br />

Avrupa dillerinin yapısından farklı olarak, Türkçede şekil üretici bir ek almayan<br />

kelime gövdesi/tabanı, sıfır biçim birimine (görevsel sıfıra), yani anlamlı ek<br />

yokluğuna sahip değildir. Şekil üretimi alanında –yalnız isim iyelik ulamı ile fiil<br />

emir kipi tartışmalı sayılabilir– maddi ekin yokluğu bütün durumlarda salttır,<br />

mutlaktır, başka bir deyişle ek yoksa hiçbir gramer şekli de yoktur (Guzev ve<br />

Deniz-Yılmaz 1999: 414). Bir kelimede herhangi somut bir ekin bulunmaması,<br />

sıfır biçim birimi demek değildir. Bu yaklaşım bakımından kendisine +lEr eki<br />

getirilmiş kelime (ör. elma+lar, misafir+ler), çoğul şeklini temsil eden kelime<br />

şeklidir. Buna karşılık çoğul eki almamış isim gövdesi (ör. elma, misafir), nicelik<br />

(tekil veya çoğul) anlamına sahip değildir ve karşıladığı nesnenin sayısının bir<br />

mi, birden fazla mı olduğuna ilgisizdir (Guzev 1987: 69). Örneğin, konuşan,<br />

Elma aldım, Misafirim vardı vb. anlatımları kurduğunda (nicelik bilgisini<br />

iletecek hiçbir anlama başvurmadan mana, yani anlatılan 4 olarak) hem bir hem<br />

4 Bu çalışmada anlam ile anlatılan arasında fark gözetilmektedir. Anlam, bildirişim için intibak ettirilmiş, dil içine<br />

alınmış, yani dilleşmiş, bir dil göstergesi ile sabit ilişkide bulunan herhangi bir dünya unsurunun yansıması olan soyut<br />

bir imge, dilin en küçük, iki taraflı birimi olan monemin gösterileni; anlatılan ise bildirişim eyleminde bildirilen dil dışı,<br />

129


Özlem Deniz Yılmaz<br />

de birden fazla elma veya misafir kastedebilir. Böyle bir bilgiyi dile getirme<br />

zorunluluğu varsa Bir elma aldım, Bir misafirim vardı veya Bir kilo elma<br />

aldım, Misafirlerim vardı vb. anlatımlardan biri teşkil edilir. Bu olgu, gramer<br />

nicelik anlamından yoksun olan Türkçe yalın/eksiz gövdenin morfolojik tekil<br />

şekli olmadığını [Tekillik (nesnenin tekliği) Türkçede “morfolojik olmayan”,<br />

yani “leksik” yolla, bir sayı adıyla dile getirilir: ör. Bir elma aldım.] ve Avrupa<br />

geleneksel görüşü uyarınca sözde iki şekilden (tekil ve çoğuldan) oluşan çoğul<br />

ulamının üyesi sayılamayacağını gösterir. Şu halde söz konusu ulam, nesnenin<br />

birden fazla olduğunu bildiren ve herhangi bir morfolojik dizi içinde yer<br />

almayan tek bir şekilden (+lEr) ibaret olan bir ulam kabul edilmelidir (Guzev<br />

1987: 69-70). Üstelik çoğul şekli zorunlu da değildir, isim söylevde çoğul eki<br />

getirilmeden de işleyebilir: Ayağının biraz ötesinde eski iskarpininin bir teki yan<br />

yatmış (Peyami Safa, Yalnızız) (Verilen örnekte kendisine çoğul eki getirilmemiş<br />

isim gövdesi, nesnenin tekliğini değil çokluğunu, somutlaştırılırsa ikiliği dile<br />

getiriyor.); – Dersin yok muydu – Vardı, ama öğrenci gelmedi (informant)<br />

(Bu örnekte ise eksiz isimle yine nesnenin tek olduğu değil tersine birden fazla<br />

olduğu bildirilmektedir.). Çoğul şekli, ancak konuşanın nesnenin çok olduğunu<br />

vurgulamaya gereksinim duyduğunda kullanılır.<br />

3. İsim İyelik Ulamı<br />

Bileşiminde hem şekil üretiminin hem de şekil çekiminin ayrılmaz bir<br />

şekilde işlediği, yani aynı zamanda hem şekil üretimi hem de şekil çekimi<br />

işlevi gören düzeneğe ait olan bir ulamdır. İsim iyelik ulamı, en az iki nesne<br />

imgesinin, konuşan tarafından “iyelik (mülkiyet)” olarak yorumlanan bağıntı<br />

ile birbirine bağlı olduğunu bildiren altı şahıs şekli topluluğudur. İyelik şekli,<br />

şekil üretimi bakımından gövde ile şahıs anlamlı yardımcı morfemin bireşimi<br />

olan tek bir gramer şeklinden oluşur. Guzev’e göre yardımcı morfem (yani şahıs<br />

eki) değil, şeklin kendisi (yani gövde + şahıs eki: ev+im) karmaşık ulamsal<br />

anlamın taşıyıcısıdır, demek ki aslında Türk dillerinde iyelik ulamının, şahıs<br />

ekleri yanında “şahıssız iyelik” ekleri bulunan diğer dillerden farklı olarak kendi<br />

iyelik eki yoktur (1987: 74). İyelik anlamı, iyelik bağıntısında bulunan biri “mal<br />

(sahip olunan)”, diğeri “iye (sahip)” olan iki nesne imgesini içeren karmaşık<br />

soyut bir imgedir. Anlatımlardaki her bir iyelik kelime şeklinde gövde, “mal”<br />

olarak algılanan nesneyi, şahıs anlamlı ek ise “iye” olarak yorumlanan nesneyi<br />

iletir. Bu ulamın şekil çekimi ise “iye”nin, şahıs anlamlarından biri aracılığıyla<br />

ifade edilmesini sağlar.<br />

dil içine alınmamış, yani dilleşmemiş, dilleşemeden kalmış soyut düşünme imgesi (birimi) veya imgeleri topluluğu,<br />

diğer bir deyişle bildirişim eyleminde aktarılan, ifade edilen düşünme içeriğidir (Mel’nikov 1978: 253-258, 267-<br />

290). Kısacası anlam dil birimi, anlatılan ise düşünme birimidir. Anlam, bir grup “anlatılan”ı temsil eden bir araç,<br />

(alışılmış) anlatılanların çağrışım yoluyla bağlandığı nokta, birkaç anlatılan karşılanırken korunan “ortak zihinsel öğe”<br />

(invariant)’dir (Mel’nikov 1978: 272-274). Dolayısıyla bir anlam, düşünme birimi olan birden fazla anlatılanı aktarabilir.<br />

130


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

İyelik ulamının verimliliği, Türk dili konuşurunun dünyayı nasıl<br />

algıladığıyla ilgili önemli bir özelliği de ortaya koyar: Türkçe konuşan biri, bir<br />

nesne bağıntısını dile getirecekse bunu ilk önce iyelik bağıntısı olarak yorumlar<br />

ve iyelik ulamı aracılığıyla dile getirmeye çalışır. Böylece iyelik anlamı<br />

aracılığıyla gerçekte iyelik bağıntısı olarak yorumlanamayacak türlü türlü nesne<br />

bağıntıları da (ör. yol+um, düşman+ım vb.) iletilir.<br />

4. İsim Hal Ulamı<br />

Akraba yardımcı anlamlara sahip şekiller topluluğudur. Her bir hal<br />

şeklinin anlamında nesnenin, diğer bir nesne, eylem veya olayla bağıntısı<br />

yansıtılır. Bunun için isim hal ulamı, nesne bağıntılarını bireşim (sintetik), yani<br />

ekleme yoluyla ileten ulam olarak tanımlanabilir (Örneğin krş. Börekçi 2007).<br />

4.1. İlgi (İyelik) Hali. İsim gövdesinin dile getirdiği nesnenin, (herhangi<br />

bir diğer nesneyle) konuşan tarafından “iyelik” olarak yorumlanan bağıntıya<br />

“iye” niteliğinde katıldığını bildiren anlama sahip isim şeklidir. Başka bir deyişle<br />

ilgi hali, isim gövdesince temsil edilen nesnenin, diğer bir nesnenin “sahib”i<br />

olduğunu bildiren haldir (Guzev 1987: 79): Ev, ben+im / Ali+nin vb. İlgi hali,<br />

iyelik ulamınca dile getirilen, “iye” ve “mal” olmak üzere iki bileşenden oluşan<br />

sahnedeki “iyelik” bağıntısının sadece “iye” katılımcısını (aktanını) aktaran,<br />

dolayısıyla iyelik ulamının görevsel akrabası olan ve bu nedenle iyelik ulamıyla<br />

söylevde işbirliğinde bulunan (Ahmet’in evi, benim evim vb.) dil aracıdır.<br />

4.2. Yükleme Hali. İsim gövdesince karşılanan nesnenin, geçişli bir<br />

fiil tarafından temsil edilen eylemin dolaysız (direkt) objesi olarak algılanmış<br />

olduğunu bildiren anlama sahip isim şeklidir (Guzev 1987: 81): Makale+yi<br />

okudum vb.<br />

4.3. Yönelme Hali. İsim gövdesinin temsil ettiği nesnenin, herhangi bir<br />

olayla kendine yönelik dolaylı bir bağıntıda bulunduğunu bildiren anlama sahip<br />

isim şeklidir (Guzev 1987: 83, 86). Bir anlamlı, ama “çok anlatılanlı” bir şekildir<br />

(bk. Guzev 1987: 84-85). Şeklin ilettiği anlatılanların (Ev+e girdim, Ev+e gittim,<br />

Ev+e yöneldim vb.) tahlili ise araştırıcıyı hepsinin yukarıda formüle edilen tek<br />

bir anlam aracılığıyla ifade edildiği sonucuna vardırır.<br />

4.4. Bulunma Hali. İsim gövdesinin karşıladığı nesnenin, herhangi bir<br />

diğer nesnenin kendisiyle zaman veya mekan içinde durağan (statik) bir biçimde<br />

birleştiği nokta, obje olduğunu bildiren isim şeklidir (bk. Guzev 1987: 92; Guzev<br />

- Deniz-Yılmaz 2004: 49): Pencerem+de kuş ötüyor; Zaman+da yolculuk vb.<br />

4.5. Ayrılma (Çıkma) Hali. “Anlam–anlatılan” ayrımı bakımından gayet<br />

öğretici bir şekil bilimsel araçtır. Melnikov’a göre dil içi düşünme birimi olan<br />

“anlam”, dil dışı düşünme birimi olan “anlatılanlar”ın birleştiği doruk noktasıdır<br />

ve dolayısıyla bir anlam birden çok anlatılanı aktarmaya muktedirdir (1978: 272-<br />

131


Özlem Deniz Yılmaz<br />

274). Bu sava dayanan tahlil ise bizi ayrılma halinin iki anlamı olduğu sonucuna<br />

vardırır. Birinci anlamı, nesnenin, kendinden yönelik olan dolaylı bir bağıntıya<br />

(Ev+den ayrıldı vb.); ikincisi ise nesnenin, kendisinin her iki sınırını kesen<br />

(transgresif) dolaylı bir bağıntıya (Dere+den geçtim vb.) katılmış olduğunu<br />

bildiren imgedir (bk. Guzev 1987: 87, 91).<br />

4.6. Eşitlik Hali (Ekvatif). Sahip olduğu iki anlam aracılığıyla birçok<br />

anlatılanı iletebilen hal şeklidir. +cE biçim birimini içeren bu hal şeklinin dile<br />

getirdiği türlü türlü anlatılanlar, iki doruk noktasında birleşir, başka bir deyişle şeklin<br />

ilettiği bütün anlatılanlar, iki anlam aracılığıyla aktarılır. Şeklin birinci anlamı, isim<br />

gövdesinin temsil ettiği nesnenin, herhangi bir eylemin gerçekleşmesini sağlayan<br />

vasıta (TRT Haber Merkezi+nce hazırlanan haberleri dinlediniz vb.); ikincisi<br />

ise isim gövdesinin karşıladığı nesnenin, başka bir nesnenin, olayın kendisiyle<br />

karşılaştırılması amacıyla bağıntı kurulan obje (Babasına (kızın) ağırlığı+nca<br />

altın, gümüş verilmiş; fikrim+ce; kanaatimiz+ce vb.) olduğunu bildiren imgedir<br />

(bk Guzev 1987: 94-95; Guzev - Deniz-Yılmaz 2004: 50).<br />

Yalın Hal Sorunu. Türkçede geleneksel olarak ismin yalın hal şekli<br />

niteliğinde yorumlanan “gövde şekli”, ismin karşıladığı nesnenin herhangi<br />

diğer bir nesne veya eylemle bağıntıya katıldığını bildiren anlama, yani belirli,<br />

somut bir hal anlamına ve bunu temsil edecek sıfır biçim birimine sahip değildir<br />

(bk. Guzev 1987: 98-99, <strong>10</strong>0. Örneğin krş. Tepeli 2007). Türkçe eksiz isim,<br />

baştan beri dile getirdiği nesnenin katıldığı bağıntı çeşidine karşı ilgisizdir.<br />

Göktürkçe ve Eski Anadolu Türkçesinde gözlemlenen bazı hal (özellikle ilgi,<br />

yükleme, yönelme ve yönlük) eklerinin seçimlik kullanılışı, buna işaret eden<br />

olgulardandır. Daha açık söylemek gerekirse hal eki ulanmamış isim, sözü geçen<br />

hal şekillerinin yerine geçebilir (bk. Guzev - Nasilov 1981: 29-30; Guzev 1987:<br />

99-<strong>10</strong>0): bänüm gözüm nūrlary (Kälīla vä Dimna); … hep askerlerimiz yüzü<br />

suyuna … (Refik Halid Karay); Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim vb.<br />

Verilen ilk iki anlatımda hal eki getirilmemiş isim, ilgi hali şekli, son anlatımda<br />

ayrılma hali şekli yerine geçmektedir. Bu husus gövde şeklinin görevsel-anlamsal<br />

bakımdan belirli bir gramer (yardımcı) anlamının temsilcisi olacak kelime şekli<br />

olarak kabul edilmesini imkânsız kılar.<br />

Yukarıda söylenenler ışığında Türkçede “yalın hal” (nominativus)<br />

kavramının kullanılması, ancak betimleyici Türk dili gramerlerinde kabul<br />

edilebilir, görevsel-anlamsal açıdan ise böyle bir şeklin olmadığı görüşündeyiz.<br />

5. İsim Belirlilik–Belirsizlik Ulamı<br />

Eski Anadolu Türkçesinde bulunmayıp Osmanlıcada 15. asırdan sonra<br />

oluşmuş, kendi eki bulunmayan, bu yüzden bazı gramercilerce “saklı ulam”<br />

sayılan, gramerleşmiş, yani şekil bilimi aracı haline gelmiş postpozitif (yani<br />

132


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

belirtenden sonra yer alan) “bir” sayı adı ile yükleme halinin işleyişinde ortaya<br />

çıkan bir ulamdır (Guzev - Deniz-Yılmaz 2004: 46-47).<br />

(1) (İlginç) bir kitap okudum, (2) Kitab+ı okudum, (3) (İlginç) bir kitab+ı<br />

okudum türünden anlatımların tahlili, araştırıcıyı şu ön sonuçlara vardırır:<br />

Birinci anlatımdaki bir tanımlığı (harfi tarifi, artikeli), hem konuşanın hem de<br />

dinleyenin söz konusu nesneden haberdar olmadığını (en azından konuşanın<br />

haberdar olduğunu dile getirmediğini); ikinci anlatımdaki kitabı kelime şekli,<br />

bildirişim eylemine katılanların her ikisinin de söz konusu nesneden haberdar<br />

olduğunu; üçüncü anlatımdaki bir kitabı öbeği, konuşanın söz konusu nesneden<br />

haberdar olduğunu, dinleyenin ise haberdar olmadığını bildirir (krş. Üstünova<br />

2009: 1181-1183. Ayrıca krş. Yükseker 2003). Bu üç ön sonuçtan hareket<br />

ederek şu genel neticeye varırız: İsim belirlilik–belirsizlik ulamı, bildirişim<br />

katılımcılarının, ismin karşıladığı nesneden haberdar olup olmadığını bildiren<br />

şekil bilimsel araçlar topluluğudur (Guzev - Deniz Yılmaz 2004: 46-47). Bu<br />

ulam, nesne bağıntıları ileten ulamlardandır.<br />

Yukarıdaki tahlilin dışında kalan Kitap okudum türü anlatımlarda<br />

soyut nesne kavramını temsil eden isim (verilen anlatımda kitap), bizce şekil<br />

bilimi alanına değil, söylendiği üzere, ismin soyut nesne kavramını ifade etme<br />

amacıyla kullanıldığı sahaya aittir. Bu husus, ikinci genel sonucu çıkarmamızı<br />

gerektirir: İsim belirlilik–belirsizlik ulamı, (ancak somut bir varlık, “belirli” ya<br />

da “belirsiz” olabileceği için) ismin somut nesne dile getirme alanında işlev<br />

görür. Kitap okudum örneğindeki eksiz gövdenin ise ismin somut kullanım alanı<br />

olan belirlilik–belirsizlik ulamıyla ilgisi yoktur.<br />

Belirsiz tanımlık işlevi gören bir göstergesi, biçim birimi olarak<br />

yorumlanmaktadır. bir unsurunun biçim birimi haline gelmiş olduğunu gösteren<br />

deliller ise şunlardır: 1) İlginç bir kitap örneğinde olduğu gibi, belirtenden sonra<br />

yer alması [Sayı adı olarak kullanılan bir ise prepozitiftir: bir (iki, üç …) ilginç<br />

kitap vb.]; 2) bir sayı adından farklı olarak vurgusuz olması.<br />

6. Ad İkincil Temsil Etme Ulamı (+ki Şekli)<br />

Dünya unsurlarının nitelik ya da bağıntılarını karşılayan ulam türlerinden<br />

değildir. Fiilin “eylemi ad(lık)laştırma ulamı”yla birlikte herhangi bir olayı<br />

ikincil imgede temsil etmeyi sağlayan ulam türünü oluşturur. Bu ulam, isim<br />

çoğul ulamı gibi tek bir şekilden ibarettir.<br />

Ad ikincil temsil etme ulamının bildirişim amacı, kelime ve kelime<br />

şekillerinin birincil sözcük birimsel anlam ve anlatılanlarını “ikincil temsil etme”<br />

(Guzev 1976: 56-64; 1987: 39-40, <strong>10</strong>4-<strong>10</strong>5; 1990: 23, 115-131; ayrıca bk. Deniz<br />

Yılmaz 2009: 39-47) yoluyla ad (nesne veya nitelik) imgelerinde göstermektir.<br />

Örnek vermek gerekirse ev(im)de, orada, yazın vb. kelime ve kelime şekillerinin<br />

133


Özlem Deniz Yılmaz<br />

dile getirdiği belirteç anlatılanı, olayın birincil temsil edilme aşaması olarak<br />

kabul edilir. Aynı bilginin nesneleştirilmiş ya da nitelikleştirilmiş biçimi olan<br />

ev(im)de+ki, orada+ki, yazın+ki (Verilen örneklerde belirteç anlatılanları<br />

nesne veya nitelik imgesinde temsil edilmiştir.) kelime şekillerinin anlamı, aynı<br />

olayın ikincil temsil edilme aşaması olarak yorumlanır. Bu ulam, örneklerden<br />

görüleceği üzere zaman (ör. yazın+ki) ve mekan (ör. ev(im)de+ki, orada+ki)<br />

belirteci anlamlı kelime ve kelime şekilleri ile bir nesnenin başka bir nesneye<br />

ait olduğunu bildiren ilgi hali şeklinin (ör. arkadaşımın+ki, onun+ki) işleyişinde<br />

gözlemlenir (bk. Deniz Yılmaz 2009: 42, 44-45). Özetlenecek olursa ad ikincil<br />

temsil etme ulamı, zaman veya mekan belirteçlerini “nesne” ya da “nitelik” veya<br />

iyelik bağıntısını “nesne” imgesinde karşılayan ve bütün adlara özgü olan bir<br />

çekimleme ulamıdır.<br />

7. Sayı Adı Nicelik Bağıntıları Ulamı<br />

Sayı adı nicelik bağıntıları ulamı, (1) “sıra sayı” ve (2) “üleştirme sayı<br />

şekli” olmak üzere iki şekilden oluşan ve nesnelerin birbiriyle nicelik açısından<br />

bağıntılarını, yani ya (1) tek tek bulunan nesnelerin sıralama bakımından dizi/<br />

sıra içindeki yerini (ör. bir+inci, iki+nci, üç+üncü vb.) veya (2) nesnelerin ya<br />

teker teker bulunduklarını ya da nicelikçe eşit öbeklerde toplanmış olduklarını<br />

(ör. bir+er, iki+şer, üç+er vb.) bildiren anlama sahip şekiller topluluğudur (bk.<br />

Guzev 1987: <strong>10</strong>6; Guzev - Deniz Yılmaz 2004: 61-62).<br />

Türk dil biliminde yukarıda belirtilen sayı adı kelime şekillerini “şekil”<br />

değil, “sayı adı” veya “sıfat” leksem sınıfının alt sınıfları biçiminde niteleme<br />

geleneği yerleşmiştir. Oysa söz konusu şekilleri, Hint-Avrupa geleneğine uyarak<br />

birer sözcük birimi niteliğinde yorumlamanın esası yoktur. Bu oluşumlar, sayı<br />

adı sözcük birimlerinin ulamsal anlamını değiştirmeden nesnelerin nicelik<br />

bağıntılarına dair ilave bilgi ilettiği için bizce leksem üretimi alanına ait<br />

değillerdir. Ayrıca bu şekillerin bağımsız sözcük birimi olmadığı yönündeki<br />

görüşümüzü, bunların kesir oluşumlarının bulunuşu da pekiştirmektedir.<br />

Ancak kesir oluşumları [ör. üçte bir veya bir bölü üç (= 1/3), yüzde üç veya üç<br />

bölü yüz (= %3 = 3/<strong>10</strong>0); sıfır tam onda beş (= 0,5) vb.], gramer (morfolojik)<br />

yöntemiyle değil, sözcük birimsel (leksik) yolla kurulduğundan bu ulamın üyesi<br />

sayılamazlar. Yine söz konusu oluşumların kelime çekimsel olduğu tezini, sayı<br />

adlarının iyelik (ör. Üçümüz birlikte geldik), hal (ör. Dördü ödevini teslim etti),<br />

yüklemlik (ör. Allah birdir) gibi tartışmasız bir biçimde kelime çekimsel olan<br />

şekillerinin varlığı da doğrulamaktadır.<br />

8. Ad Yüklemlik Ulamı<br />

Fiillerin bitimli şekillerinin “fiil yüklemlik ulamı”nı oluşturduğu gibi<br />

adların bitimli şekilleri de “ad yüklemlik ulamı”nı oluşturur. Bu ulam, “ad<br />

134


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

ikincil temsil etme ulamı” gibi, bütün adlara özgü bir çekimleme ulamıdır. Ad<br />

yüklemlik ulamı, ad genel sözcük birimi türünü oluşturan bütün özel sözcük<br />

birimlerinin (yani isim, sıfat, zarf, sayı adı, zamir ve predikatiflerin) anlatım<br />

içinde söz dizimsel yüklem görevinde kullanıldığında girdiği bitimli şekiller<br />

topluluğudur (Guzev 1987: <strong>10</strong>6).<br />

Söz konusu sorunun ayrıntılarına inmeden önce yargı, bitimli (finit) şekil<br />

ve yüklemlik ulamı kavramlarına değinmek uygun olur.<br />

Çalışmanın başında belirtildiği gibi yargı, birisi, fikrin konusu olan<br />

mantıksal özne; diğeri, mantıksal özne hakkında bildiri olan mantıksal yüklem<br />

olmak üzere iki bileşenden oluşan düşünce biçimidir (yukarıya bk.). <strong>Dil</strong>lerde<br />

ise yargı iki yöntemle, yani mantıksal özne (mö) ve mantıksal yüklemi (my)<br />

temsil eden birer kelime [ör. Hava (mö) / sıcak (my)] (leksik yöntem) veya özel<br />

bir morfolojik şekil vasıtası ile (Sıcaktır; Geldim vb.) (morfolojik yöntem) dile<br />

getirilebilir.<br />

Bitimli şekilden bizce yargıyı morfolojik yöntemle karşılamada<br />

ihtisaslaşmış ad veya fiil şekli anlaşılmalıdır (bk. Deniz Yılmaz 2009: 30, 37-38).<br />

Bitimli şekil, yargıyı temsil eden morfolojik bir araç olarak kabul edilirse her bir<br />

bitimli şeklin anlamını “yargı (mantıksal özne + mantıksal yüklem) modelini<br />

içeren soyut bir imge” olarak tasavvur etmek akla uygun olur. Ancak bitimli<br />

şekillerin yegâne ulamsal anlamı “yargı soyut tasarımı” değildir. Bu ortak ulamsal<br />

anlamın yanı sıra söz konusu şekillerin “kiplik (modalite)”, çoğunun “zaman”<br />

ya da bazılarının “görünüşlük” (yani “kılınış” ve “görünüş”) ulamsal anlamları<br />

da bulunur. Üstelik bitimli şekil kavramının sadece şekil biliminde değil söz<br />

diziminde de büyük bir önemi vardır. Bu yüzden, örneğin, L. Karahan’ın tümce<br />

kavramını yargı kavramına bağlamasına tamamen katılıyoruz. Karahan’ın,<br />

bir söz veya söz dizisi yargı bildirirse cümledir görüşüyle (2000: 17) bizim<br />

görüşümüz arasında yalnızca bir kavramsal adım vardır: O da, tümcenin, yargı<br />

ifade etme aracı olan herhangi bitimli bir kelime şeklinden (ör. Çocuktum; Geldi<br />

vb.) ibaret olan ya da bitimli kelime şekli esasında kurulan bir anlatım (ör. Hava<br />

sıcaktı; Yarın bana gelmenizi istiyorum vb.) veya anlatım parçası ([İstiyorum ki,]<br />

yarın bana gelesiniz vb.) olan söz birimi olduğudur (Guzev - Deniz Yılmaz 2004:<br />

74). Diğer bir deyişle tümce kavramı bir morfolojik belirtiye sahip olmalıdır. Bu<br />

bakımdan örneğin Hava sıcak, Mehmet asker anlatımları, yargısal (predikatif)<br />

birer öbek; Hava sıcaktır, Mehmet askerdir anlatımları ise birer tümcedir.<br />

Türkolojide sıkça görülen “bitimli şekil”in “şahıs şekli” ile<br />

özdeşleştirilmesi de bizce yanlıştır. , <strong>Dil</strong>lerde şekil çekimi düzeneği<br />

bulunmayan bitimli şekillerin varlığı [İngilizce I came, You came; Rusça Ya<br />

prişel (“Geldim”), Tı prişel (“Geldin”) veya bir Tatar ağzındaki Men kelgen,<br />

Sen kelgen vb. anlatımlar] hem de Türk dillerinde şahıs şekilleri olduğu halde<br />

bitimli şekiller olmayan iyelik şekillerinin (kalem+im vb.) bulunuşu bu görüşün<br />

135


Özlem Deniz Yılmaz<br />

yanlış olduğunu gösterir. Geldim, Geldin ve I came, You came; Ya prişel, Tı<br />

prişel; Men kelgen, Sen kelgen örneklerinden de görüldüğü üzere, yargı bileşeni<br />

olan mantıksal özne, hem şahıs anlamıyla (bk. TT örneği) hem de daha soyut<br />

bir kavramla (bk. İngilizce, Rusça ve Tatarca örnekler) temsil edilebilir. İyelik<br />

şekillerinde ise şahıs anlamı aracılığıyla yargının “mantıksal özne”si değil, “iye”<br />

olan nesne temsil edilmektedir.<br />

Bitimli şeklin ortak ulamsal anlamı olan yargı modelini içeren soyut<br />

tasarım, bütün bitimli şekilleri birleştiren ve bunları “yüklemlik ulamı” haline<br />

getiren ulamsal anlamdır. Bunun için yüklemlik ulamı kavramı, yukarıda<br />

belirtildiği gibi, “bitimli şekiller topluluğu” olarak anlaşılmalıdır. Yüklemlik<br />

ulamının, fiil yüklemlik ulamına oranla daha dar, basit bir türü olan ad yüklemlik<br />

ulamı kavramı, bütün “ad bitimli şekilleri topluluğu”nu kapsar. Ad yüklemlik<br />

ulamının bildirişim amacı, yüklemi nesne, nitelik, belirteç veya nicelik olan<br />

yargıları dile getirmektir. TT’de yüklemlik ulamı şekil çekimi düzeneğine<br />

sahip olduğu, başka bir deyişle her bir şeklin altı şahıs varyantı bulunduğu için<br />

yargıların mantıksal özneleri şahıs anlamlarınca temsil edilmektedir.<br />

Ad yüklemlik ulamı hiyerarşik bir kuruluşa sahiptir. Dolayısıyla genel ad<br />

yüklemlik ulamının içinde aşağıda ele alınacak üç alt ulam yer alır:<br />

8.1. Ad Bildirme Kipliği Ulamı. Bitimli şekillerin ikincil bildirişim<br />

işlevlerinden biri, yukarıda da belirtildiği gibi, kiplik dile getirmektir. Kiplik<br />

terimi, teorik dil biliminde en sık iki kavramı iletmek için kullanılır: 1) Anlatım<br />

içeriğinin gerçekle bağıntısının karakterini veya anlatım içeriğinde yansıtılan<br />

nesnel ilişkilerin karakterini (bk. Panfilov 1971: 192, 198, 200); 2) Konuşanın,<br />

anlatımın içeriği ve doğruluğu üzerine tutumunu, görüşünü. Bununla birlikte bazı<br />

dilciler emir; istek, niyet, davet, çağrı, buyruk, rica, temenni vb. anlatılanları dile<br />

getirebilen irade bildirme; koşul; eylemin zorunluluğu; muktedir olma; eylemin<br />

gerçekleşmesinin muhtemel olup da aslında gerçekleşmediği (subjonktif) gibi<br />

kavramları da kiplik sayar (örneğin krş. Panfilov 1971: 178, 191, 199-200).<br />

Görüldüğü üzere, kiplik kavramı açık ve mükemmel değil bulanıktır. Çağdaş<br />

teorik dil biliminde bu kavram hâlâ işlenmektedir. Bu durum göz önünde<br />

bulundurulursa yüklemlik ulamı yorumlanırken bu çalışmada niçin Türk dil<br />

biliminde oluşmuş geleneğin dışına çıkılmak zorunda kalındığı anlaşılacaktır.<br />

Ad bildirme kipliği ulamı, iletilen yargının gerçekle büsbütün örtüştüğü,<br />

gerçeğe denk düştüğü kiplik bilgisini ileten iki tür bitimli şahıs şekli topluluğudur.<br />

Demek ki ad bildirme modalitesinin bileşiminde iki küçük alt ulam, daha doğrusu<br />

iki özel zaman ulamı bulunur:<br />

8.1.1. Ad Bildirme Kipliği Şimdiki Zaman Ulamı. Şahıs eklerince<br />

teşkil edilen bitimli şekiller topluluğudur: ör. [Ben] öğrenci+yim, [Sen]<br />

öğrenci+sin, [O] öğrenci(+dir), [Biz] öğrenci+yiz, [Siz] öğrenci+siniz, [Onlar]<br />

136


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

öğrenci(+dir)(+ler); Çalışkan+ım, Çalışkan+sın, Çalışkan(+dır), Çalışkan+ız,<br />

Çalışkan+sınız, Çalışkan(+dır)(+lar)); Bir+im, Bir+sin, Bir(+dir), Bir+iz,<br />

Bir+siniz, Bir(+dir)(+ler); Var+ım, Var+sın, Var(+dır), Var+ız, Var+sınız,<br />

Var(+dır)(+lar) vb.<br />

8.1.2. Ad Bildirme Kipliği Geçmiş Zaman Ulamı. Kendisine şahıs ekleri<br />

getirilen idi (yarı analitik) ekine/göstergesine sahip bitimli şekiller topluluğudur:<br />

ör. Öğrenci+ydim, Öğrenci+ydin, Öğrenci+ydi, Öğrenci+ydik, Öğrenci+ydiniz,<br />

Öğrenci+ydi(ler); Çalışkan+dım, Çalışkan+dın, Çalışkan+dı, Çalışkan+dık,<br />

Çalışkan+dınız, Çalışkan+dı(lar) vb.<br />

8.2. Ad Dolaylılık (Rivayet) Kipliği Ulamı. Ad yüklemlik ulamının<br />

dolaylılık 5 kipliği alt ulamı, kendisine şahıs ekleri ulanan imiş (yarı analitik)<br />

göstergesine sahip, dile getirdiği yargı içeriğinin doğrudan doğruya değil dolaylı<br />

yoldan edinilmiş (“anladığıma göre”, “duyduğuma göre” vb. ifadelerle de dile<br />

getirilebilecek) olduğunu bildiren anlama sahip bitimli şekiller topluluğudur:<br />

ör. Mutlu+ymuşum, Mutlu+ymuşsun, Mutlu+ymuş, Mutlu+ymuşuz,<br />

Mutlu+ymuşsunuz, Mutlu+ymuş(lar).<br />

8.3. Ad Şart Kipliği Ulamı. Kendisine şahıs ekleri getirilen ise (yarı<br />

analitik) göstergesine sahip olan ve dile getirdiği yargı içeriğinin bir olayın şartı<br />

olduğunu bildiren bitimli şekiller topluluğudur: ör. Haklı+ysam, Haklı+ysan,<br />

Haklı+ysa, Haklı+ysak, Haklı+ysanız, Haklı+ysa(lar).<br />

Ad şart kipliği ulamının, şart kipi ve fiil şart kipliği ulamları gibi, bitimli<br />

şekil temeline dayandığı için yüklemlik ulamına dahil edildiği, açıktır. Şüphe<br />

uyandıran husus ise şart anlamının kiplik anlamlarından biri sayılmasıdır. Bazı<br />

Türkologlarca belirtildiği gibi (örneğin bk. Radloff 1906: 30; Yüce 1999: 123-<br />

125; Nevskaya 1990: 5; Gülsevin 1990: 277-278; Karahan 1994: 472; 2000:<br />

20; Develi 1995; Korkmaz 2003: <strong>10</strong>38; Deniz Yılmaz 2009: 90, 159-160) bu<br />

oluşumları belirteç anlamlı bitimli şekiller (ulaç şekilleri) saymak daha tutarlıdır.<br />

Ancak bu tür bir görüşün, yalnız ad yüklemlik ulamının şart kipliği ulamını<br />

değil fiil şart kipi ile fiil şart kipliği ulamlarının yorumunu da şüpheli duruma<br />

düşüreceği açıktır.<br />

Sonuç<br />

Türkiye Türkçesinde sekiz ad çekimleme ulamı vardır: Bunlar, nesne<br />

bağıntıları ileten isim iyelik ulamı, isim hal ulamı, isim belirlilik–belirsizlik<br />

ulamı, sayı adı nicelik bağıntıları ulamı ve ad yüklemlik ulamı, nesne nitelikleri<br />

dile getiren ad öznel değerlendirme ulamı ile isim çoğul ulamı ve herhangi bir<br />

olayı ikincil temsil etme yoluyla ad (nesne, nitelik veya belirteç) imgelerinde<br />

5 Dolaylılık kavram ve terimi için bk. Johanson 2000.<br />

137


Özlem Deniz Yılmaz<br />

karşılayan ad ikincil temsil etme ulamıdır. Ad ikincil temsil etme ulamı ile ad<br />

yüklemlik ulamı bütün adlara; ad öznel değerlendirme ulamı isim, sıfat, zarf<br />

ve zamirlere; çoğul ulamı, iyelik ulamı, hal ulamı ve belirlilik–belirsizlik ulamı<br />

isimlere; sayı adı nicelik bağıntıları ulamı ise sayı adlarına özgü ulamlardır.<br />

Kaynaklar<br />

AZİMOV, P., Dj. AMANSARIYEV ve K. SARIYEV (1966), “Turkmenskiy yazık”, Yazıki<br />

narodov SSSR. Tyurkskiye yazıki, Tom vtoroy, İzdatel’stvo “Nauka”, Moskva, s. 91-<br />

111.<br />

BÖREKÇİ, Muhsine (2007), “Türkçede Hâl Eklerinin İşlevsel Olarak Sınıflandırılması<br />

Üzerine Bir Deneme”, IV. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı 2000, C I, Türk <strong>Dil</strong><br />

Kurumu Yayınları, Ankara, s. 245-275.<br />

CIKIA, Maria (2007), “Pekiştirilmiş Kelimeler Türk <strong>Dil</strong>inde”, IV. Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Kurultayı 2000, C I, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, s. 291-299.<br />

DENİZ YILMAZ, Özlem (2009), Türkiye Türkçesinde Eylemsi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara.<br />

DEVELİ, Hayati (1995), “-sA Eki Nedir Kip mi, Zarf-fiil mi”, İlmi Araştırmalar, C 1,<br />

İstanbul, s. 91-94.<br />

DENY, Jean (1941), Türk <strong>Dil</strong>i Grameri (Osmanlı Lehçesi) (Çev. Ali Ulvi ELÖVE), Maarif<br />

Matbaası, İstanbul.<br />

EREN, Hasan (1999), Türk <strong>Dil</strong>inin Etimolojik Sözlüğü, Bulak Neşriyat, Ankara.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç (1976), “Sistema imennıh form tyurkskogo glagola kak<br />

morfologiçeskaya kategoriya (na materiale staroanatoliyskogo i turetskogo yazıkov)”,<br />

Turcologica. K semidesyatiletiyu akademika A. N. Kononova, Otvetsvennıye redaktorı<br />

Sergey Grigor‘yeviç KLYAŞTORNIY, Yu. A. PETROSİAN, Edhyam Rahimoviç<br />

TENİŞEV, “Nauka”, Leningradskoe otdeleniye, Leningrad, s. 56-64.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç (1987), Oçerki po teorii tyurkskogo slovoizmeneniya: imya (na<br />

materiale staroanatoliysko-tyurkskogo yazıka), İzdatel’stvo LGU, Leningrad.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç (1990), Oçerki po teorii tyurkskogo slovoizmeneniya: glagol<br />

(na materiale staroanatoliysko-tyurkskogo yazıka), İzdatel’stvo LGU, Leningrad.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç (2006), “Opıt razrabotki teoriteçeskih osnov opisaniya<br />

tyurkskogo funktsional‘nogo sintaksisa”, Vostokovedeniye: Filologiçeskiye<br />

issledovaniya, Otvetsvennıy redaktor Viktor Grigor’yeviç GUZEV, Vıp. 27,<br />

İzdatel’stvo S.-Peterburgskogo universiteta, Sank-Peterburg, s. 40-63.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç ve Dmitriy Mihayloviç NASİLOV (1981), “Slovoizmenitel’nıye<br />

kategorii v tyurkskih yazıkah i ponyatiye «grammatiçeskaya kategoriya»”, Sovetskaya<br />

tyurkologiya, № 3, Baku, s. 22-35.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç ve Özlem DENİZ-YILMAZ (1999), “Teorik Türk <strong>Dil</strong>bilimi<br />

Açısından Eski Anadolu Türkçesi’nin Özelliklerinin Kıymeti Üzerine”, Osmanlı, C 9,<br />

Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s. 412-417.<br />

GUZEV, Viktor Grigor’yeviç ve Özlem DENİZ-YILMAZ (2004), Opıt postroyeniya<br />

ponyatiynogo apparata teorii turetskoy grammatiki: Uçebnoye posobiye na turetskom<br />

yazıke, İzdatel’stvo S.-Peterburgskogo universiteta, S.-Peterburg.<br />

GÜLSEVİN, Gürer (1990), “Türkçede -SA Şart Gerundiumu Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i. <strong>Dil</strong> ve<br />

Edebiyat Dergisi, S 467, Ankara, s. 276-279.<br />

138


Türkçe Kelime Çekimi Ulamları Dizgesi Üzerine: Ad Çekimi Ulamları<br />

JOHANSON, Lars (2000), “Turkic Indirectives”, Eds. Bo UTAS – Lars JOHANSON,<br />

Evidentials – Turkic, Iranian and neighbouring languages, Berlin - New York:<br />

Mouton de Gruyter, pp. 61-87.<br />

KARAHAN, Leyla (1994), “-sa/-se Eki Hakkında”, Türk <strong>Dil</strong>i. <strong>Dil</strong> ve Edebiyat Dergisi, S 516,<br />

Ankara, s. 471-474.<br />

KARAHAN, Leyla (2000), “Yapı Bakımından Cümle Sınıflandırmaları Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i.<br />

<strong>Dil</strong> ve Edebiyat Dergisi, C II, S 583, Ankara, s. 16-23.<br />

KONDAKOV, Nikolay İvanoviç (1971), Logiçeskiy slovar’, İzdatel’stvo “Nauka”, Moskva.<br />

KORKMAZ, Zeynep (1994), Türkçede Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması<br />

Olayları, 3. bs., Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

MARTİNET, André (1998), İşlevsel Genel <strong>Dil</strong>bilim (Çev. Berke VARDAR), 2. bs.,<br />

Multilingual Yayıncılık, İstanbul.<br />

MEL’NİKOV, Gennadiy Prokop’yeviç (1978), Sistemologiya i yazıkovıye aspektı kibernetiki,<br />

Sovetskoye radio, Moskva.<br />

NEVSKAYA, İrina A. (1990), Sostav i funktsii deyepriçastiy v şorskom yazıke, Avtoreferat<br />

dissertatsii na soiskaniye uçenoy stepeni kandidata filologiçeskih nauk, Alma-Ata.<br />

PANFİLOV, V. Z. (1971), Vzaimootnoşeniye yazıka i mışleniya, İzdatel’stvo “Nauka”,<br />

Moskva.<br />

RADLOFF, Wilhelm (1906), Einleitende Gedanken zur Darstellung der Morphologie der<br />

Türksprachen, Mémoires de l’Acadmie İmpériale des sciences de St.-Pétersbourg,<br />

VIII-e série, Tome VII, № 7, St.-Pétersbourg.<br />

SAUSSURE, Ferdinand de (1998), Genel <strong>Dil</strong>bilim Dersleri (Çev. Berke VARDAR), 3. bs.,<br />

Multilingual Yayıncılık, İstanbul.<br />

TEPELİ, Yusuf (2007), “Türkçede Hâl Kategorisi Olarak Yalın Hâl (+Ø)”, IV. Uluslararası<br />

Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri 2000, C II, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara, s.<br />

1757-1767.<br />

ÜSTÜNOVA, Kerime (2009), “Adlarda Tanımlılık”, Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu<br />

(25-27 Nisan 2007). Bildiriler - 2 (K-Z), Mega Ofset Matbaacılık, Erzurum, s. 1179-<br />

1184.<br />

YÜCE, Nuri (1999), Gerundien im Türkischen. Eine morphologische und syntaktische<br />

Untersuchung, Simurg, İstanbul.<br />

YÜKSEKER, Hitay (2003), “Bir ‘One’”, in: A. Sumru ÖZSOY - Didar AKAR - Mine<br />

NAKİPOĞLU-DEMİRALP - E. Eser ERGUVANLI-TAYLAN - Ayhan AKSU-<br />

KOÇ (ed.), Studies in Turkish Linguistics. Proceedings of the Tenth International<br />

Conference in Turkish Linguistics, August 16-18, 2000, İstanbul: Boğaziçi University<br />

Press, pp. 165-172.<br />

139


20<strong>10</strong> Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

..........<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 141-150 Dîvânü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

The King’s Dictionary: The Rasûlid<br />

Hexaglot Üzerine Düşünceler * 1<br />

Galip Güner ** 2<br />

Özet: Nüfusları ve yayıldıkları coğrafya bakımından Türk<br />

tarihinde Kıpçakların önemli ve kendine özgü bir yeri vardır.<br />

Bizler, X. yüzyıldan itibaren Karadeniz’in kuzeyi başta<br />

olmak üzere Kıpçakların Doğu Anadolu, Kafkaslar ve Mısır<br />

coğrafyasında yoğun kitleler hâlinde mevcudiyetlerine tanık<br />

oluruz. İşte bu çalışmada evvela Karadeniz’in kuzeyinden<br />

getirilerek Mısır coğrafyasında asker olarak değerlendirilen<br />

Kıpçak Türklerinin dillerini ve kültürlerini korumaları<br />

sonrasında teşekkül eden Memluk Kıpçak Türkçesinin<br />

dil verilerini ihtiva eden bir sözlük olan Rasûlid Hexaglot<br />

hakkında bilgi verilecektir. Ardından eserin Peter Golden’in<br />

editörlüğünde ve Tibor Halasi-Kun, Peter B. Golden, Louis<br />

Ligeti, Edmund Schütz ve Thomas T. Allsen’in katılımlarıyla<br />

yayımlanmış olan metni, ihtiva ettiği Türkçe kelimeler<br />

bakımından eleştirel bir değerlendirmeye tâbi tutulacaktır.<br />

Anahtar sözcükler: Kıpçak Türkleri, Memluk Kıpçakçası,<br />

Rasûlid Hexaglot, etimoloji<br />

Notes on The King’s Dictionary:<br />

The Rasûlid Hexaglot<br />

Abstract: Kipchaks have an important and distinctive place<br />

in Turkish history on account of their population and the<br />

physical geography where they have spread. We have seen<br />

their existance in dense masses of population especially on<br />

the North of the Black Sea, East Anatolia, Caucasus, and<br />

Egypt beginning from the X. century. First of all, in this work<br />

the information about Rasûlid Hexaglot, a dictionary which<br />

contains Mamluk-Kipchak Turkish language data and was<br />

formed after the Kipchak Turks, who had been brought from<br />

the north of the Black Sea to Egypt and had been seen as<br />

soldiers, had protected their language and culture. Afterwards<br />

a critical evaluation will be made on the text of the work that<br />

was published under Peter Golden’s editorship and with the<br />

participations of Tibor Halasi-Kun, Peter B. Golden, Louis<br />

*<br />

Bu çalışma 4-5 Mayıs 2009 tarihinde Kayseri’de düzenlenmiş olan IV. Klâsik Türk Edebiyatı Sempozyumu’nda sunulan<br />

bildirinin gözden geçirilmiş biçimidir.<br />

**<br />

Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, Kayseri, e-posta: gunerg@<br />

erciyes.edu.tr<br />

141


Galip Güner<br />

Ligeti, Edmund Schütz, and Thomas T. Allseen, with regard<br />

to the Turkish words it includes.<br />

Key words: Kipchak Turks, Mamluk Kipchak, Rasulid<br />

Hexaglot, etymology<br />

1. Giriş<br />

XIV. yüzyldan itibaren Kpçak Türklüğünün ana karargâh durumunda<br />

bulunan Harezm-Altn Ordu Devleti’nin diğer Kpçak Türklerinin yaşadğ<br />

devletler ve coğrafyalarla da pek çok sosyal, siyasi ve kültürel ilişkileri olmuş<br />

ve Kpçaklar bu bölgelerde gelişen dile ve kültüre önemli katk sağlamşlardr.<br />

Bunlarn başnda, Orta Doğu coğrafyasnda (ağrlkl olarak Msr ve Suriye)<br />

Kpçaklar tarafndan kurulmuş olan Memluk Kpçak Devleti gelmektedir. Çok<br />

farkl sebeplerle bu bölgeye gelip yerleşen Kpçak Türklerinin varlğn aşağ<br />

yukar üç yüzyl sürdüren bir Memluk Kpçak Devleti etrafnda resmî yaz dili<br />

konumundaki Memluk Kpçakçasn oluşturduklar görülür. Bugün henüz<br />

yeterince incelenmemiş olan Ermeni Harfli Kpçak Türkçesi metinlerini<br />

saymazsak tarihî Kpçak Türkçesine ait en zengin dil malzemesini bu sahadan<br />

elde edebiliyoruz. Bu alanda Memluk Kpçak Türkçesinde kaleme alnmş<br />

edebî, dinî ve askerî eserler yannda, sözlük-gramerler Türk dili tarihi için<br />

büyük bir öneme sahiptir. Bu yaz dilinin en önemli özelliği, Arap dilinde<br />

Türkçe için yazlmş çok önemli sözlük ve gramer kitaplarnn olmasdr<br />

(Özyetgin 2006: 11). Biz, bu sözlük ve gramer kitaplarnn Kâşgarl<br />

Mahmud’un XI. yüzylda bu coğrafyada başlattğ bir geleneğin devam olduğu<br />

kanaatindeyiz.<br />

Memluk Kpçak dönemi, hem tarihî Kpçak hem de genel Türk dili<br />

tarihi araştrmalar için son derece önemli kaynak eserlerin verildiği bir dönem<br />

olmuştur. Yağz Türkmen delikanllaryla sarşn Kpçak yiğitleri çeşitli<br />

nedenlerden ötürü göç yoluyla köle ve asker olarak geldikleri Orta Doğu<br />

coğrafyasnda zamanla Arap nüfusu içinde güç kazanarak bölgenin Türk<br />

hâkimiyeti altna girmesinde ve Türkleşmesinde başrolü oynamşlardr.<br />

Gelenek olarak Altn Ordu-Kpçak Türkçesi ile çoğu zaman denk bir<br />

ilerleme gösteren Memluk Kpçak Türkçesi ve alt katman oluşturan Türkmen<br />

Türkçesi bunun yannda mevcut Türkmenlerin dil potansiyeli ile karma bir<br />

yaps olan bir yaz dili biçiminde gelişmiştir. Memluk sahasnda yazlmş olan<br />

eserlerin dilinde bu karma yap yannda çevre Türk kültür muhitlerinden,<br />

Harezm ve Anadolu’dan gelen etkileri de görmek mümkündür. Memluk<br />

Kpçak Türkçesi, paralel bir gelişme gösterdiği Altn Ordu Türkçesi ile çeşitli<br />

çevre muhitlerdeki dil ile desteklenmiş bir yap içinde Msr-Suriye alannda<br />

gelişmiştir. Memluk sahasnda XV. yüzyldan itibaren özellikle Anadolu<br />

142


The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot Üzerine Düşünceler<br />

sahasyla siyasî, sosyal ve kültürel bağlarn kuvvetlenmesi, Memluk<br />

sahasndaki Osmanl nüfuzunu artrmş ve sonuçta Msr’n Osmanllar<br />

tarafndan fethiyle Memluk Kpçak Türkçesinin Oğuz Türkçesi ile karşlkl<br />

etkileşimi neticesinde, Osmanlcalaştğ görülmüştür. Dolaysyla bu yüzyldan<br />

itibaren Kpçakça özellikler de artk kaybolmaya yüz tutmuştur (Özyetgin<br />

2006: 11).<br />

2. Rasûlid Hexaglot Hakknda<br />

İşte bu döneme ait olan ve Memluk Kpçak sahas Türkçesinin verilerini<br />

ihtiva eden önemli eserlerden biri de Rasûlid Xehaglot’tur. Rasûlid Xehaglot<br />

terimi Yemen’in altnc sultan olan El-Malik el-Efdal el-‘Abbas b.‘Alî (1363-<br />

1377) için XIV. yüzylda yazlmş olan Arapça bir antolojinin içerisinde yer<br />

alan yirmi sayfalk (186-206) çok dilli bir sözlük için kullanlmaktadr. Bu<br />

sözlüğün bünyesinde Arapça, Türkçe, Farsça, Grekçe, Ermenice ve Moğolca<br />

kelimeler yer almaktadr. Antolojinin bünyesinde ayrca tp, astronomi, politika<br />

gibi pek çok konuda metinler de bulunmaktadr. Eserin faksimilesi Daniel<br />

Martin Varisco ve G. Rex Smith tarafndan 1998 ylnda yaymlanmştr<br />

(Varisco-Smith 1998). Sözlüğün çok dilli olmas XIV. yüzyln kaynayan<br />

coğrafyasndaki başat dillerin karşlaştrmal olarak incelenmesine imkân<br />

tanmaktadr. Bunun yan sra eserin bilim âleminde, özellikle de ülkemizde,<br />

(Orta Doğu coğrafyasnda Türkçenin söz varlğn ortaya koymak gayesiyle<br />

yazlmş sözlükler bağlamnda) bugüne kadar çok da fazla dikkate alnmadğ<br />

gözlemlenmektedir. Bu vaziyetten hareketle biz, hem bu eserin daha iyi<br />

tannmasn sağlamak hem de Peter Golden’in editörlüğünde ve Tibor Halasi-<br />

Kun, Peter B. Golden, Louis Ligeti, Edmund Schütz ve Thomas T. Allsen’in<br />

katlmlaryla yaymlanmş olan metnini, ihtiva ettiği Türkçe kelimeler<br />

bakmndan bir değerlendirmeye tâbi tutmak istedik. Değerlendirmeleri<br />

yaparken Türkçenin tarihî lehçelerine ait sözvarlğnn yan sra ağrlkl olarak<br />

Memluk Kpçak sahasnda yazlmş olan eserleri esas almann daha uygun<br />

olacağn düşündük. Eser hakknda şimdiye kadar en önemli tantma yazsn<br />

Dankoff yazmştr (Dankoff 2001). Üç sayfalk bu yazda Dankoff’un eser<br />

hakknda ayrntl bir değerlendirme niteliği taşmayan baz düzeltme teklifleri<br />

de mevcuttur. Bu çalşmamzda Dankoff’un bu tekliflerinin de dikkate<br />

alndğn belirtmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz.<br />

3. The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot Üzerine Düşünceler<br />

3.1. Metinde (186B-<strong>10</strong>) “Kokla!” olarak anlamlandrlan kelime<br />

okunamamş ve transkripsiyonu sez, ’lh biçiminde yaplmştr. Dipnotta ise<br />

bu biçimin sez- “hissetmek” ve sezin-, sezinle- “farknda olmak” ile<br />

karşlaştrlabileceği veyahut da kokla- biçiminde düzeltilebileceği<br />

143


Galip Güner<br />

söylenmiştir. Ben, bu okuyuşun düzeltilerek kelimeyi yiyle/yiyile (< yiy+le-)<br />

“Kokla!” (krş. yi (TA, TZ), yiy (İM), yiyi (Kİ) “koku” (Toparl 2003: 322-325;<br />

krş. yδla Dankoff 2001: 515) olarak okumay öneriyorum (yiyle- “koklamak”<br />

için ayrca bk. <strong>Dil</strong>çin 1983: 248). Çünkü, diğer Kpçak Türkçesi metinlerinde<br />

“koklamak” anlamnda bir kokla- veya sezin-, sezinle- fiili mevcut değildir.<br />

3.2. “Öldür!” anlamndaki kelime metinde (186B-19) ölürt olarak<br />

okunmuştur. Tarihî Türk dili alannda “öldürmek” anlamnda ölürt- fiili sadece<br />

Altun Yaruk’ta geçmektedir (Kaya 1994: 633; Clauson 1972: 151b). Ben, bu<br />

kelimenin kendisinden dört ve beş satr yukarda yer alan keltir “Getir!” ve<br />

kötür “Taş, kaldr!” fillerindeki –tir ve –r ettirgenlik eklerinden hareketle öltür<br />

(< öl-tür-) biçiminde okunmasnn daha doğru olacağn düşünüyorum.<br />

Hakeza, kelime bütün Kpçak metinlerinde de öltür- (BV, GT, İM, İN, TZ) ve<br />

öldür- ( BM, CC, GT, Gİ, İN, KF, KFT, TA) biçiminde geçmektedir (Toparl<br />

2003: 2<strong>10</strong>).<br />

3.3. (186B-22) de geçen ve “Öldür!” olarak anlamlandrlan kelime<br />

yokla olarak okunmuştur. Metnin imlasnn son derece bozuk olmas sebebiyle<br />

farazi bir yazm denemesi yaplarak kelimenin Arap harfli biçimi ( ‏(يُقْلهْ‏ olarak<br />

gösterilmiştir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki “öldürmek” anlamnda<br />

hiçbir Kpçak metninde yokla- fiili geçmemektedir. Tarihî Türk dili alannda<br />

ise bu anlamda yokla- fiili sadece Ozneçennaya Yazt’nda kanŋz yoklayur<br />

kadaş alpŋz karganur ünüŋüz “Hannz yok oluyor; Arkadaş!<br />

Kahramanlğnz şöhretiniz ayplanr” olarak yer almaktadr (Orkun 1994:<br />

574).<br />

Ben, bu kelimenin yazmndan kaynaklanan skntlardan dolay yoklaokunduğunu<br />

düşünüyorum ve ayn dönem metinleriyle (Kİ, Toparl 2003: 270)<br />

tarihî Türk lehçelerinde de (Paçacoğlu 2006: 545) mevcut olan tepele/depele<br />

“Öldür, helâk et!” (< tep-ele-; krş. depelemek “çiğnemek, ezmek, öldürmek”,<br />

depelenil- “öldürülmek”, depelen- “öldürülmek”, depeleş-“birbirini öldürme<br />

savaş yapmak, mukatele etmek”, depeleyici agu “öldürücü zehir”, bk. <strong>Dil</strong>çin<br />

1983: 64) şeklinde okunmasnn daha doğru olacağ fikrini taşyorum (krş.<br />

Dankoff 2001: 515). Zira metnin orijinalinde kelime ‏(يَثلَه)‏ gibi yazlmştr. Yani<br />

müellif yanlşlkla /t/yi ‏(ت)‏ /y/ ile, /p/yi ‏(پ)‏ ise peltek /s/ ‏(ث)‏ ile yazmştr.<br />

3.4. “Döv, vur!” anlamnda tögil biçiminde değerlendirilen kelime<br />

(186B-26) yazarlarn dipnotta belirttiği üzere muhtemelen değil kesinlikle tög-<br />

“dövmek” fiilinin teklik ikinci şahs emir biçimi olan töggil (< tög-gil!)<br />

şeklinde okunmaldr.<br />

3.5. Metinde “Oku!” olarak anlamlandrlan ve ‏(اغي)‏ olarak yazlan<br />

kelime, imlaya istinaden oġ şeklinde okunmuştur (187A-5). Ben, kelimenin<br />

öyle yazlmş olmasndan dolay oġ biçiminde aktarlmasnn doğru<br />

olmadğn düşünüyorum ve oķ olarak düzeltilmesini tavsiye ediyorum.<br />

144


The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot Üzerine Düşünceler<br />

3.6. “Kr!” biçiminde anlam verilen kelime, metinde ‏(سَيْعَل)‏ biçiminde<br />

yazlmş ve seyġl okunmuştur (187A-19). Her ne sebeptense eserin sonundaki<br />

Türkçe kelimeler dizinine alnmamştr. Türkçede “krmak” anlamnda bir seyfiili<br />

yoktur. Bu kelime “krmak” anlamna gelen Türkçe s- (Clauson 1972:<br />

782a) fiilinin teklik ikinci şahs emir biçimidir ve sġl (< s-ġl) (krş. Dankoff<br />

2001: 515) veyahut syġl (< sy- “krmak, yenmek” +ġl) olarak düzeltilmelidir<br />

(sy- “krmak” < sd- için bk. Paçacoğlu 2006: 485).<br />

3.7. “dokumak” anlamndaki ör- fiili orijinal metinde ‏(اوير)‏ biçiminde<br />

yazldğ için metnin yaymnda öyr olarak gösterilmiştir (187A-23).<br />

Kanaatimizce müellif ‏(اوير)‏ yazmnda fiilin okunuşundan kaynaklanan<br />

fonetik bir olay yanstmak istemiştir.<br />

3.8. “Kucakla!” anlamnda koç ‏(قوج)‏ olarak okunan fiil (187B-4) kuç<br />

biçiminde düzeltilmelidir.<br />

3.9. “Dön!” anlamnda dönidür (187B-6) biçiminde okunan kelime<br />

döndür (< dön-dür-) olarak düzeltilmelidir (krş. döndürü koy- “yerine koymak”<br />

(TA), töndür- “döndürmek” (İM); Toparl 2003: 64-282; krş. Dankoff 2001:<br />

515). Hakeza, orijinal metinde y harfinin dişi varmş gibi görünmesine rağmen<br />

noktalar yoktur; ayrca kelimeyi dönid okutacak bir esre de konulmamştr.<br />

Zaten 186B-3’te kelime döndür ( ‏(دُنْدُرْ‏ biçimiyle de mevcuttur.<br />

3.<strong>10</strong>. Metinde her ne kadar ( طر ‏(او olarak yazlsa da otur “ayağa kalk!”<br />

(187B-16) anlamndaki bu kelime Türkçenin hemen her döneminde karşmza<br />

çkan örü tur/öre tur (< ör-ü/e tur-) (bk. TA, KFT, TZ, İM; Toparl 2003: 211-<br />

212; krş. Dankoff 2001: 515) olarak düzeltilmelidir. Zira, Türkçede ayağa<br />

kalkmak anlamnda bir otur- fiili yoktur ve bu durum bizce bir istinsah<br />

hatasdr.<br />

3.11. “Sen yapmazsn.” anlamndaki sen klmasn okunuşu (188A-18)<br />

şeddeli olarak sen klmassn şeklinde olmaldr. Çünkü anlam geniş zamann<br />

olumsuzluğunu ifade etmektedir. Ayn şekilde 188A-23’teki siz klmasz<br />

okuyuşu da siz klmassz olarak düzeltilmelidir (Kpçak Türkçesinde -mAs ile<br />

yaplan geniş zamann olumsuzluk biçimleri için bk. Karamanloğlu 1994:<br />

136).<br />

3.12. “yapan, eden” biçiminde anlamlandrlan ve klġay (188B-4)<br />

olarak okunan kelime klġl (< kl-()ġl) olmaldr (krş. Dankoff 2001: 515).<br />

Çünkü -ġay gelecek zaman eki yapan bildirmez. Oysa başta -(I)ġlI olmak<br />

üzere pek çok sfat-fiil ekinin Türkçede işi, oluşu veya hareketi yapan veya<br />

edeni bildirdiği durumlar her Türk dilcisinin malumudur (bk. Bayraktar 2004:<br />

83).<br />

3.13. Metinde “bunlar” anlamna gelen kelime bungar okunmuştur (188<br />

B-17). Dipnotta ise muhtemelen bular olmas gerektiği belirtilmiştir. Bu<br />

145


Galip Güner<br />

kelime, muhtemelen değil kesinlikle bu zamirinin çokluk eki almş biçimi olan<br />

bular (< bu-lar) biçiminde okunmaldr. Zira kendisinden önce gelen kelime<br />

“onlar” anlamndaki alar’dr. bungar biçimi bir yazm yanlş olmaldr.<br />

biçiminde yazlan ve içer “içeri” (189A-28) okunan ‏(ايجر)‏ 3.14.<br />

kelimenin doğru biçimi içerü ya da içre olmaldr. Bir yazm hatas söz<br />

konusudur. Hakeza bir önceki kelime taşra ‏,(تسرا)‏ bir sonraki kelime ise ilerü<br />

şeklindedir. ‏(ايلرو)‏<br />

3.15. “baldr, oturak” anlam verilen ve becek okunan (190A-23) kelime<br />

Et-tuhfetü’z-zekiyye’de de mevcut olan beçek’tir (Toparl 2003: 26).<br />

3.16. snr (190B-6) biçiminde okunmuş olan ve “sinir” şeklinde<br />

anlamlandrlan kelimenin doğru biçimi siŋir’dir (Clauson 1972: 841a; krş.<br />

siŋir BM, BV, DM, İM, İN, Kİ, MG, TA, TZ, Toparl 2003: 237). Kelimenin<br />

metinde ‏(سنر)‏ biçiminde yazlmş olmas onun kaln ünlüyle okunmasn<br />

gerekli klmaz. Zira metnin başka bir yerinde (199A-24) kelime doğru imlayla<br />

biçiminde yazlmş olmasna karşn hata tekrarlanarak kelime kaln ‏(سكر)‏<br />

ünlüyle sngr okunmuştur.<br />

biçiminde yazlmş olan ve “kemik iliği” anlamna gelen ‏(يلك)‏ 3.17.<br />

kelime yilek şeklinde yanlş okunmuştur (190B-7). Kelimenin doğru biçimi<br />

yilik’tir (bk. CC, İM, Kİ, TZ; Toparl 2003: 323; Clauson 1972: 927b).<br />

3.18. “mercimek” anlamndaki kelime ‏(مرجماى)‏ yazmndan ötürü<br />

mercümey olarak okunmuştur (190C-2). Kanaatimizce burada bir yazm yanlş<br />

vardr. Bilindiği üzere kelime Far. merdumek (Güncel Türkçe Sözlük 2005:<br />

1372) biçiminden Türkçeye geçmiştir. Kelime, diğer Kpçak Türkçesi<br />

metinlerinde bercimek, marcumak, mercemek, mercimek, merdümük ve<br />

mürdümük şeklinde bulunmaktadr (BM, KK, TA, DM, Kİ; Toparl 2003: 181).<br />

Eğer bu durum bir müstensih hatas veya bir ağz özelliği değilse kelimenin<br />

mercemek veya mercimek okunmas şarttr.<br />

‏(دلبى)‏ 3.19. Metni yayma hazrlayanlar tarafndan Arap harfli imlas<br />

biçiminde gösterilen ve delbe “deli” (191A-21) olarak okunan kelimenin<br />

orijinal metne dikkatlice bakldğnda imlasnn ‏(دلى)‏ olarak yazldğ<br />

görülmektedir. Zira, Eski Türkçede télbe/télve (Clauson 1972: 493) biçiminde<br />

bulunan kelimenin Kpçak Türkçesinin bütün metinlerinde v‘nin düşmesiyle ve<br />

kendisinden sonra gelen e ünlüsünü yuvarlaklaştrmasyla délü (Gİ, İM, KF,<br />

KFT, Kİ, MS; Toparl 2003: 58), téli (CC, İM, TA; Toparl 2003: 269), télü<br />

(KF; Toparl 2003: 269), tilü (İM; Toparl 2003: 276) biçimine geldiği<br />

görülmektedir. Ayrca kelimenin metnin başka bir yerinde (197A-4) délü<br />

biçiminde geçtiği göz önüne alndğnda déli olarak okunmas zorunluluğu bir<br />

kez daha ortaya çkmaktadr.<br />

146


The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot Üzerine Düşünceler<br />

3.20. “öğle” anlamndaki öglek ( يلك ‏(ا kelimesinin (192B-30) bir istinsah<br />

hatas sonucunda böyle okunduğunu düşünüyoruz. Zira Türkçede “öğle vakti”<br />

anlamnda bir öglek kelimesi mevcut değildir. Biz, diğer Kpçak metinlerinden<br />

hareketle (krş. öyle (Gİ, İH, KF, MS), öylen (TA), evle (GT), eylen (BM);<br />

Toparl 2003: 213) kelimenin öylen olarak düzeltilmesi gerektiği<br />

kanaatindeyiz.<br />

3.21. “gök gürültüsü” anlam verilen ve metinlerle tanklanamadğ<br />

yldz konularak ifade edilen *ötkün (193A-4), Mukaddimetü’l-Edeb’de geçen<br />

ve ayn anlama gelen ötgün (Yüce 1993: 167) kelimesinden başkas değildir.<br />

Kelime yap olarak öt- “ötmek, kükremek, gürlemek” (Clauson 1972: 39b)<br />

fiilinden -gün ekiyle türetilmiş bir isimdir.<br />

3.22. “makas” anlamnda sindü (193B-27) olarak okunan kelimenin sinfiiliyle<br />

herhangi bir anlam ilişkisi yoktur. Kelimenin doğru biçimi “krmak,<br />

kesmek” anlamndaki s- fiilinden, fiilden fiil yapma eki -n- ve fiilden isim<br />

yapma eki -du ile genişletilmiş sndu’dr (krş. snd Clauson 1972: 836b).<br />

3.23. Türkçede “pirinç” anlamnda brġun (194A-7) diye bir kelime<br />

bulunmamaktadr. Kelimenin orijinal metindeki imlasnda harflerin noktalar<br />

konulmadan yazlmş; fakat eseri yayma hazrlayanlar kendi fikirlerince nokta<br />

ekleyerek kelimenin yazmn ( ‏(بيرغ olarak göstermişlerdir. Bize göre bu<br />

kelime tarihî Türk lehçelerinde pirinç anlamna gelen ve Moğolcadan Türkçeye<br />

geçen (Lessing: 2003-2: 1306) tuturġan olmaldr (bk. CC, DM, Kİ, RH, TZ,<br />

KK, TA; Toparl 2003: 285; krş. Dankoff 2001: 515). Hakeza, metnin bir<br />

başka yerinde kelime tuturkan olarak da mevcuttur (202B-17).<br />

ن<br />

3.24. “av” anlamna gelen kelime farazi bir *avlig kelimesiyle (195B-<br />

18) ifade edilmiş ve yazm da ( وليك ‏(ا olarak gösterilmiştir. Bu kelime bizce bir<br />

ikilemedir ve av kéyik olarak düzeltilmelidir. Orijinal metin dikkatlice<br />

incelendiğinde kelimenin yazmnn ( و كيك ) olduğu görülmektedir. kéyik<br />

kelimesinin tek başna Türkçede “geyik” anlamnn dşnda “av hayvan, vahşi<br />

hayvan” anlamna geldiği bilinmektedir (bk. kedik Paçacoğlu 2006: 305; keyik<br />

“vahşi hayvan”, keyik sgr “yaban sğr” Toparl 2003: 142; ayrca Türklerde<br />

av hayvan ve motif olarak geyik için bk. Esin 2006: 192-219). Bu anlamyla<br />

örtüşür biçimde kelime Kpçak Türkçesi metinlerinde keyikle- “avlamak, av<br />

yapmak” şeklinde de mevcuttur (BM; Toparl 2003: 142).<br />

3.25. “okun tüyü” anlamna gelen kelime yanlşlkla tibit okunmuştur<br />

(196A-15). Kanaatimizce bu kelime “tüy, kl” anlamna gelen ve pek çok<br />

Kpçak Türkçesi metninde de rastladğmz tüy olmaldr (BV, İM, KFT, RH,<br />

TZ; Toparl 2003: 286; krş. Dankoff 515).<br />

3.26. “ilk, birinci” anlam verilen, birin (201B-16) okunan ve metinde<br />

Arap harfleriyle ‏(بيرين)‏ şeklinde yazlmş olan kelimede bir istinsah hatas<br />

olduğunu düşünüyor ve kelimenin birinç olarak düzeltilmesini öneriyoruz.<br />

ا<br />

147


Galip Güner<br />

Çünkü metinde bu kelimenin hemen ardndan “ikinci” anlamnda ikinç<br />

kelimesi gelmektedir (201 B-17).<br />

3.27. “fahişe” anlamna gelen ve Farsçadan (< rûspî) Türkçeye geçmiş<br />

olan kelime röspi olarak okunmuştur (203A-1). Biz, kelimenin Türkçe<br />

biçiminin de rûspi veya rosp okunmasnn doğru olacağ kanaatindeyim (Far<br />

rûspi > rosp > (o)rosp > orospu).<br />

3.28. “eski, yrtlmş, yrtk” anlamna gelen ve tutulmuş olarak okunan<br />

kelime (203C-14) yanlştr. Kelimenin doğru biçimi tt- “ditmek, ziyadesiyle<br />

parçalamak” (DLT II/292-29)’tan –l- (bk. ttl- “didilmek” (DLT II/120-24) ve<br />

-mş ekleriyle türetilmiş olan ttlmş olmaldr (krş. Dankoff 2001: 516).<br />

‏(حمكن)‏ (203C-29)’da “çirkin” anlamna gelen, metinde metinde 3.29.<br />

biçiminde yazlan fakat eseri hazrlayanlarca Türkçe biçimi okunamayan<br />

kelime çirkin (< Far. çirkîn) olmaldr (bk. çirkin CC, GT, Kİ, TA, TZ, Toparl<br />

2003: 52; şirkin KK, TZ, Toparl 2003: 252; krş. Dankoff 2001: 516)<br />

3.30. “keçe” anlamna gelen ve kiviz (204B-6) olarak okunan kelime<br />

Arap harfleriyle ‏(كويز)‏ biçiminde yazlmştr. Kelimenin en eski biçimi kiδiz’dir<br />

(Clauson 1972: 707a). Biz, kelimenin hem Arap harfli yazmndan hem de<br />

Türkçenin yaygn ses değişmelerinden biri olan δ > y değişmesiyle diğer<br />

Kpçak Türkçesi metinlerinde geçen ve ayn anlama gelen kiyiz “keçe, keçeden<br />

yaplmş örtü, çul” (CC, DM, İH, İM, KFT, Kİ, TA; Toparl 2003: 151) ve<br />

küyüz “yayg, döşek” (TZ; Toparl 2003: 170) şekillerinden hareketle küyiz<br />

okunmas gerektiği kanaatindeyiz.<br />

3.31. “torba, kese” anlamna gelen ve Ar. al-harîta, Far. kîsa ve Moğ.<br />

yançuk olarak gösterilen kelimenin Türkçesi okunamamştr (205A-15).<br />

Hâlbuki biraz dikkat edilseydi müellifin Türkçe kelimeyi yanlşlkla Moğolca<br />

sütununa yazdğ anlaşlabilirdi. Çünkü yançuk kelimesi Türkçedir ve yan<br />

ismine +çuk küçültme ekinin getirilmesiyle türetilmiştir (Clauson 1972 945a;<br />

Kpçak Türkçesi metinleri için bk. yançk, yançuk “kese, para kesesi, torba”<br />

CC, DM, İM, Kİ; Toparl 2003: 3<strong>10</strong>).<br />

Kelime Ermeniceye yankuç “azk torbas, yolcu çantas”, Bulgarcaya<br />

yancík, encík “yan tarafa aslan deri torba; eyerin yan tarafna aslan torba”;<br />

Arnavutçaya janxhik “azk torbas, yemek çantas” ve Makedoncaya ise yancik<br />

“çoban torbas” biçiminde Türkçeden geçmiştir (Karaağaç 2008: 904).<br />

3.32. “eyer, semer” anlamndaki eyer (CC, DM, Gİ, KF, KFT, Kİ, KK,<br />

TA; Toparl 2003: 78) kelimesi yanlşlkla eyir okunmuştur (205A-18).<br />

3.33. Arap harfli imlas ( ‏(قوسقو biçiminde doğru olarak verilen ve<br />

“kuyruk kuşağ” anlamna gelen kuskun ( ‏(قوسقو (Paçacoğlu 2006: 377; krş.<br />

kusġun, kuskun “atn kuyruğu altndan geçirilen kayş” (TA, Kİ), Toparl 2003:<br />

ن<br />

ن<br />

148


The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot Üzerine Düşünceler<br />

165) kelimesi sanrm bir yanlşlk sonucu kuşkun biçiminde aktarlmştr<br />

(205A-20).<br />

4. Sonuç<br />

Son söz olarak diyebiliriz ki Tibor Halasi-Kun, Peter B. Golden, Louis<br />

Ligeti, Edmund Schütz ve Thomas T. Allsen gibi çok kymetli bilim<br />

insanlarnn katklaryla hazrlanmş olan bu eserin bugüne kadar ülkemizde<br />

kymetinin pek bilinmediğini gözlemlemek üzüntü vericidir. Memluk Kpçak<br />

sahasnda yazlmş bu metnin Türk dili alanndaki çalşmalarda, özellikle de<br />

Eski Kpçak Türkçesine ilişkin yaz ve yaynlarda, yeni verileri ihtiva eden bir<br />

kaynak olarak çok sk kullanlacağn belirtmek benim için bir vazifedir.<br />

5. Eser Kısaltmaları<br />

BM: Kitâbü Bulgatü’l-Müştâk Fî Lügati’t-Türk Ve’l-Kıfçak.<br />

BV: Baytaratu’l-Vâzıh.<br />

CC: Codex Cumanicus.<br />

DLT: Divânü Lügati’t-Türk.<br />

DM: Ed-Dürretü’l-Mudiyye Fi’l-Lügati’t-Türkiyye.<br />

GT: Gülistan Tercümesi.<br />

İH: El-İdrâk Haşiyesi.<br />

İM: İrşâdü’l-Mülûk Ve’s-Selâtîn.<br />

İN: Kitâb FÎ İlmi’n-Nüşşâb.<br />

KF: Kitâb Fi’l-Fıkh.<br />

KFT: Kitâb Fi’l-Fıkh Bi’l-Lisâni’t-Türkî.<br />

Kİ: Kitâbü’l-İdrâk Li-Lisâni’l-Etrâk.<br />

KK: El-Kavanînü’l-Külliyye Li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye.<br />

MS: Kitâb-ı Mukaddime-i Ebu’l-Leysi’s-Semerkandî.<br />

RH: Kitâb Fî Rıyâzati’l-Hayl.<br />

TA: Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî.<br />

TZ: Et-Tuhfetü’z-Zekiyye Fi’l-Lügati’t-Türkiyye.<br />

Kaynaklar<br />

Atalay, Besim (1998), Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, I-II-III (Tercüme), IV (Endeks), TDK<br />

Yay., Ankara.<br />

Battal, Aptullah (1997), İbni-Mühenna Lûgati, TDK Yay., Ankara.<br />

Bayraktar, Nesrin (2003), Türkçede Fiilimsiler, TDK Yay., Ankara.<br />

Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish,<br />

Oxford.<br />

149


Galip Güner<br />

Dankoff, Robert (2001), “The Kings Dictionary: The Rasûlid Hexaglot: Fourteenth Century<br />

Vocabularies in Arabic, Persian, Turkic, Greek, Armenian and Mongol, Translated by:<br />

Tibor Halasi-Kun, Peter B. Golden, Louis Ligeti and Edmund Schütz with essays by<br />

Peter B. Golden and Thomas A. Allsen. Edited with notes and commentary by Peter<br />

B. Golden. Handbook of Oriental Studies, section 8: Central Asia , vol. 4. Leiden:<br />

Brill, 2000. Pp. xiii+418, plates.”, Journal of the American Oriental Society, 121-3,<br />

s. 514-516.<br />

<strong>Dil</strong>çin, Cem (1983), Yeni Tarama Sözlüğü, TDK Yay., Ankara.<br />

Esin, Emel (2006), “Sıgunlar Begi: Kök Türk Kağan Damgası Hakkında”, Türklerde Maddi<br />

Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yay., İstanbul.<br />

Güncel Türkçe Sözlük (2005), TDK Yay., Ankara.<br />

Karaağaç, Günay (2008), Türkçe Verintiler Sözlüğü, TDK Yay., Ankara.<br />

Karamanlıoğlu, Ali Fehmi (1994), Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara.<br />

Lessing, Ferdinand D. (2003), Moğolca-Türkçe Sözlük, 2 C., (çev. Günay Karaağaç), TDK<br />

Yay., Ankara.<br />

Orkun, Hüseyin Namık (1994), Eski Türk Yazıtları, TDK Yay., Ankara.<br />

Özyetgin, A. Melek (2006). “Tarihten Bugüne Türk <strong>Dil</strong>i Alanı”, Chinese Academy of Social<br />

Science, Sino-Foreign Relationship Department of Institute of History, Beijing<br />

(CHINA) (23 January 2006). (Konferans), ( www.eurasianhistory.com).<br />

Paçacıoğlu, Burhan (2006), VIII-XVI. Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözlük Dağarcığı, Bizim<br />

Büro Basımevi, Ankara.<br />

The King’s Dictionary: The Rasûlid Hexaglot: Fourteenth Century Vocabularies in Arabic,<br />

Persian, Turkic, Greek, Armenian and Mongol, Translated by: Tibor Halasi-Kun,<br />

Peter B. Golden, Louis Ligeti and Edmund Schütz with essays by Peter B. Golden and<br />

Thomas A. Allsen. Edited with notes and commentary by Peter B. Golden. Handbook<br />

of Oriental Studies, section 8: Central Asia , vol. 4., Brill, Leiden-Boston-Köln, 2000.<br />

Toparlı, Recep; Hanifi Vural, Recep Karaatlı (2003), Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, TDK Yay.,<br />

Ankara.<br />

The manuscript of al-Malik al-Afdal, al-’Abbas b. ‘Ali b. Daud b. Yusuf b. ‘Umar b. ‘Ali<br />

Ibn Rasul, A Medieval Arabic Anthology from the Yemen, edited by Varisco, Daniel<br />

Martin; G. Rex Smith (1998), E. J. W. Gibb Memorial Trust.<br />

Yüce, Nuri (1993), Mukaddimetü’l-Edeb: H v ârizm Türkçesi ile Tercümeli Şuşter Nüshası,<br />

TDK Yay., Ankara.<br />

150


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 151-165 ss.<br />

Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde”<br />

Kelimesinin Kökeni Üzerine * 1<br />

Orçun Ünal ** 2<br />

Özet: Bu çalışmada, ilk kez Dīvānü Luġāti’t-Türk’te geçen ve<br />

Oğuzca ibaresiyle verilen ayla “öyle, o şekilde” kelimesinin<br />

tarihi ve modern Türk dillerindeki varyantları araştırılarak<br />

kelimenin Eski Türkçe anılayu kökünden geldiği ortaya<br />

konmaya çalışılacak ve Oğuzca ayla kelimesinin aslında<br />

Kıpçakçadan bir alıntı olduğu gösterilecektir.<br />

Anahtar sözcükler: Oğuzca, Kıpçakça, Similatif eki, Alıntı,<br />

Ayla, Alay<br />

On The Origin of The Word Ayla<br />

“thus, in this way” in Oghuz<br />

Abstract: The present article studies the word ayla “thus,<br />

in this way” which first appears in Dīvān Luġāt al-Turk as<br />

Oghuz. Investigating its variants in historical and modern<br />

Turkic languages the author will try to show that the word<br />

goes back to OT anılayu and that supposedly Oghuz ayla is in<br />

fact a loanword from Kipchak languages.<br />

Key words: Oghuz, Kipchak, Similative case, Loanword,<br />

Ayla, Alay<br />

Giriş<br />

İlk kez DLT’de geçen ve Oğuzca ibaresi ile verilen ayla “öyle, o şekilde”<br />

kelimesinin tarihi ve çağdaş Türk lehçelerinde görülen örnekleri aşağıda<br />

verilmiştir:<br />

Tarihi lehçelerde:<br />

DLT (Oğuz) ayla “böyle, bu suretle” (fol. 69, madde başı); (Oğuz) ayloq<br />

ayloq “böyle böyle” (fol. 69, madde başı). Ayrıca ayla fol. 93, 526 ve bir okuyuşa<br />

göre (DankKelly 280, dn. 2) 555’te geçer.<br />

*<br />

Dergimizin 8. (<strong>Bahar</strong> 2011) sayısında yayımlanan bu yazıyla ilgili bazı işaretlerin tam gösterilememesi hatasından dolayı<br />

yazıyı doğru biçimiyle yeniden neşrediyoruz.<br />

**<br />

Okutman, Beykent Üniversitesi, orcununal@live.com.<br />

151


Orçun Ünal<br />

CC alay, alay-oχ, alley 1 “öyle, o şekilde” (Grønbech 1942: 34).<br />

Osmanlıca eyle ‹’YL’ ›, ‹’YLH› “öyle” (TS 1582-1585), öylelik “öylesine,<br />

öyle bir, öylece” (TS 3151), beyle “böyle” (TS 527), böyle ile “böylelikle, bu<br />

suretle” (TS 670).<br />

Senglah (57v. 2) ayla “thus, in that way”, (92v. 19) öyle (EDPT 272b).<br />

Borovkov (1963: 72) äylä ‹’YL’› (ayla ) “tak”.<br />

Resuli Sözlüğü (205D33) öyle ‹’YL’› “this way, that way”, (205D32)<br />

böyle ‹BWYL’› “thus, like this, in this way” (Golden 2000: 313) 2 .<br />

’Alī’nin Kıṣṣa-yı Yūsuf’u (16) ayla “thus” (EDPT 272b).<br />

Kutb’un Ḫüsrev ü Şīrīn’i (7) alay “thus” (EDPT 272b).<br />

Et-Tuhfetü’z-Zekiyye (37. b.-13) alaydır “öyledir”, bulaydır 3 (37. b.-12)<br />

“böyledir”.<br />

Bulġatü’l-Muştāḳ (15, 13) ayla kim “öyle ki” (EDPT 272b).<br />

Gülistan Tercümesi alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />

Münyetü’l-Guzāt alay “öyle, öylece, o şekilde” (KTS 6b).<br />

El-İdrâk Haşiyesi öyle “zuhr vakti, ve ‘evet’ gibi tasdik edatı” (İzbudak<br />

1936: 37).<br />

Baytaratu’l-Vāzıh eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Abuşka Lugatı alay mu bolur “öyle mi olur” (Atalay 1970: 26).<br />

Gülistan Tercümesi eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Kitāb Fī İlmi’n-Nüşşāb eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Kitāb Fī Rıyazati’l-Hayl eyle (ayla) “öyle, o şekilde” (KTS 78b).<br />

Alġış Bitigi alay “böyle, bu şekilde”, alayọḫ “öyle, böyle” (Chirli 2005: 134).<br />

Çağdaş lehçelerde:<br />

Türkçe öyle “onun gibi olan, ona benzer”.<br />

Anadolu Ağızları (Rize İli) oyleyin “öylece”; (Adana, Osmaniye) öyleleyin<br />

“öylece”, (Adana, Osmaniye) öylelik sıra ~ sire “öylece, böylece” (DS).<br />

Anadolu Ağızları (“Karaçaycadan” Başhöyük *Kadınhanı -Konya) allay<br />

“öyle, o şekilde”, bıllay “böyle, bu şekilde”; (Kılkış -İzmir, -Manisa, *Susurluk<br />

1 CC’ta alley sadece iki kez geçer. Bu şekli Clauson (EDPT 272b) allay, Gabain (1959: 56) allȧy olarak göstermiştir.<br />

Bizce bu şekil fonetik allїy veya alley biçimlerini yansıtmaktadır. Bu şekiller aley ve alїy olarak Karaycada yaşamaya<br />

devam etmektedir.<br />

2 Golden’ın öyle okuduğu şekil, äylä olarak da okunabilir. Ancak aynı eserdeki böyle kelimesi, Golden’ın okuyuşunu<br />

haklı çıkarmaktadır.<br />

3 Atalay (1945) böleydir olarak ince sıradan okurken, Clauson bulaydır okur. Bizce Clauson’ın okuyuşu doğrudur.<br />

152


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

-Balıkesir, *Keşan -Edirne, Konyar, Katransa *Kayalar, Selanik) bolay ki “bari,<br />

keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (Havran *Edremit -Balıkesir, -Kütahya) bulay<br />

“bari, keşke, hiç olmazsa, öyle ise”, (*Lapseki -Çanakkale) bulayki “bari, keşke,<br />

hiç olmazsa, öyle ise” (DS).<br />

Azerice éle ~ éyle “öyle” (AzDİL II 20-21, 49), béle (AzDİL I 255-6).<br />

Gagauzca öle “öyle”, öleliklen, böle ~ bööle “böyle” (GTS 40b, 188b);<br />

yö:le “öyle” (Sevortyan 1974: 247).<br />

Türkmence eyle “öyle” (TTS 208).<br />

Kazakça olay “öyle, onun gibi”, bılay “öyle, böyle”, bulayşa “böylece”<br />

(KTTTS 76a, 80a, 379b).<br />

Tatarca alay “da, tak, kak, tot” (Budagov 1869: 79-80); alay “so” (TDW 9).<br />

Kazan Tatarcası ǟlī “so, auf solche Weise” (< *äläy) (Radloff 1893: 814).<br />

Karayca ewle “öyle, şöyle”, bewle “böyle, bunun gibi”, öyle “öyle, onun<br />

gibi”, böyle “böyle, bunun gibi” (Çulha 2006: 52, 54, 63, 93); alay, (Trakay)<br />

alıy, aley “öyle, böyle, şöyle” (Sevortyan 1974: 133, Çulha 2006: 43); alayoḫ<br />

“öyle, şöyle” (Çulha 2006: 43).<br />

Kırım Karaycası oylˊa (Sevortyan 1974: 247).<br />

Kırım Tatarcası oyle “o biçimde, o yolda” (Sevortyan 1974: 247; Güllüdağ<br />

2005: 614), alay “öyle, onun gibi, ona benzer” (Sevortyan 1974: 133; Güllüdağ<br />

2005: 521).<br />

Başkurtça äläy (Sevortyan 1974: 133).<br />

Kırgızca alay “tak” (Yudahin 1965: 44).<br />

Kumukça olay, bulay, şulay (Berta 1998: 314).<br />

Karaçay-Malkarca alay ~ allay “öyle”, bılay “böyle”, nellay “nasıl”,<br />

kalay ~ kallay “nasıl” (Tavkul 2000: 77b, 80b, 121b, 237b, 306a).<br />

Çuvaşça alay 4 “öyle mi, sahi mi” (Bayram 2007: 32b).<br />

Görüldüğü üzere, tarihi ve çağdaş lehçelerde bu kelimenin iki ana<br />

varyantı geçmektedir: İlk kez DLT’de geçen Oğuz merkezli ayla ve Kıpçak<br />

merkezli alay. Bulay, beyle veya böyle gibi b-’li varyantlar DLT ve CC’ta<br />

görülmemektedir, fakat nellay ve kallay gibi geç analojik varyantların aksine<br />

eskicil ve orijinal oldukları kesindir.<br />

2. Alay/ayla Kelimelerinin Kökeni ve Eski Türkçe Anılayu<br />

EDPT (272), ilk olarak DLT’de ayla şekli görülmesine rağmen kelimenin<br />

esas şeklinin alay olması gerektiğini belirtmekte ve kelimeyi *anlayu şeklinden<br />

4 Çuvaşça alay kelimesi başka bir kökten gelmiyorsa, Kıpçakçadan geç bir alıntı olabilir.<br />

153


Orçun Ünal<br />

getirmektedir. Clauson, bu zarfın an+ veya ol zamiri ve ile edatından geldiği<br />

kuramının eleştiriye açık olduğunu belirtmektedir. Yukarıda verdiğimiz Kazakça<br />

olay biçimi, ol+layu oluşumunu düşündürse de DLT ayla ve CC alay verileri<br />

ışığında bu pek de olası gözükmemektir. Kazakça olay, alay şeklinden ol<br />

zamirinin analojik etkisiyle meydana gelmiş olmalıdır.<br />

Çulha (2006: 54, 93), Karayca öyle kelimesinin etimolojisini ET ödläg<br />

“time; noon, midday” (EDPT 55-56) sözcüğüne, böyle kelimesini ise bu<br />

öd+le’ye dayandırmaktadır. Türkçe öyle ve böyle kelimelerinin sırayla *o+ile ve<br />

*bu+ile şekillerinden geldiğini savunan etimolojiler gibi yukarıdaki etimolojiler<br />

de, bizce, yanlıştır.<br />

Clauson’un farazi *anlayu şekline karşılık, Erdal (1991: 4<strong>10</strong>; 2004:<br />

200-1) Eski Türkçe işaret zamirlerinin similatif hali için anılayu ve munılayu<br />

şekillerini verir. Bu şekiller, akuzatif anı ve munı şekillerinin üzerine +lAyU<br />

similatif ekinin getirilmesiyle kurulmuştur 5 . İşte bu şekiller DLT ayla ve CC<br />

alay zarflarının kökeni olmalıdır.<br />

ET anılayu göz önünde tutulduğunda alay şu şekilde meydana gelmiş<br />

olmalıdır:<br />

ET anılayu > *anlayu > *allayu > alay ~ allay 6<br />

Yukarıda varsayılan *-nl- > -ll- benzeşmesi, genel fonetik ve Türkçe için<br />

gayet olası bir gelişmedir. Gabain (1959: 56) da burada bir benzeşme olduğunu<br />

düşünmektedir: “Das ll in allȧy ‘so’ und allında ‘vor’ kann als einer der seltenen<br />

Fälle von Assimilation angesehen werden”. CC allında 7 , -ln- > -ll- ilerleyici<br />

benzeşmesiyle alnında kelimesinden geldiğine göre, allay da *anlay(u) < ET<br />

anılayu şeklinden gerileyici benzeşme ile geliyor olabilir.<br />

ET anılayu zarfının alay/ayla şekline gelişimini daha iyi anlayabilmek<br />

için öncelikle +lAyU ekinin tarihi ve çağdaş varyantlarını inceleyecek, sonra da<br />

ekin iç yapısı üzerinde duracağız.<br />

3. Eski Türkçe +lAyU Similatif Ekinin Tarihi ve Çağdaş Varyantları<br />

Öncelikle +lAyU similatif ekine bir bütün olarak bakmamız gerekmektedir:<br />

Bu ek, Orhon Yazıtları’ndan 8 beri Eski Türkçede kullanılmaktadır, fakat<br />

Maniheist metinlerde görülmez (Erdal 2004: 179). Eski Uygurcada özellikle<br />

5 Erdal (1991: 4<strong>10</strong>-11) ve (2004: 198) ET kişi zamirlerinin similatif hali için bizinçüläyü, biziŋçiläyü, siniçüläyü ve<br />

sizniçiläyü şekillerini veriyor. Similatif ekinin zamirlerin akuzatif hali (bizin, sini, sizni, munı, anı) üzerine eklenmesini<br />

+lA- yapım ekiyle açıklıyor. Benzer surette +lXg yapım eki de biznilig şeklinde görüleceği üzere bizni akuzatif halinin<br />

üzerine ekleniyor (Erdal 2004: 201). Genitif ekiyle oluşturulan biziŋçiläyü ise, Erdal’ın dediği gibi geç bir şekil olmalıdır.<br />

6 Sevortyan (1974: 133) da doğru fakat eksik bir gelişme dizisi gösterir: anlay > allay > alay.<br />

7 Allında şekli, Kıṣāṣü’l-Enbiyā’da da “ön, karşı taraf” anlamıyla görülür (Ata 1997: 22a). Bu şekil, alında (Bulġatü’l-<br />

Muştāḳ) biçiminden ikizleşmeyle de gelişmiş olabilir.<br />

8 Yazıtlardaki tek örnek, 15 kez geçen op+layu täg- şeklindedir.<br />

154


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

doğa fenomenleri (yagmur, bulıt, şı, kıragu), bitkiler (kamış, kavık), hayvan adları<br />

(op) ve insanları niteleyen isimlerle (küdän, ortuk, bod) kullanılır (Erdal 1991:<br />

408-9 ve 479n.). DLT ve KB’de, Orhon Yazıtları’nda olduğu gibi sıkça hayvan<br />

adları (adıġ, arju, arslan, ḳaz, us, böri, ud) ile birlikte kullanılır (Sertkaya 1995:<br />

155-6). Ayrıca, KB 6549. beyitte özel bir isme getirilir: Rüstäm+läyü (Erdal<br />

1991: 409).<br />

Orta Türkçe döneminde, +lAyIn ve +cIlAyIn olarak Eski Anadolu<br />

Türkçesinde sıkça kullanılır (Kerslake 1998: 196-7). Kerslake, +lAyIn ekinin<br />

3. şahıs iyelik ekinden önce pronominal n’yi gerektirdiğini yazar. Bu duruma<br />

anasınlayın “annesi gibi”, yetdüginleyin, dédüklerinleyin ve erinleyin “kocası<br />

gibi” gibi örnekler verilebilir. Bu ek; isimlere (bülbülleyin, deryalayın), özel<br />

isimlere (Mansur’layın), partisiplere (ınanacaklayın) ve zamirlere 9 (sizleyin)<br />

eklenerek “gibi, olarak, kadar” anlamı katar (TS Ekler 177-182). Ekin +layınca<br />

şekli de (uġurlayınca) bir kez tanıklanmıştır. Behcetü’l-Ḥadāik’te geçen<br />

eşekinleyü örneği de (Sertkaya 1995: 157) dikkate değerdir, fakat Eski Anadolu<br />

Türkçesindeki +lAyIn ekinin yaygınlığına karşı tek bir +lAyU örneği sadece söz<br />

konusu eserin eski yazı diline olan yakınlığını gösterir.<br />

Berta (1998: 164), ekin Orta Kıpçakçada kullanıldığını yazar ve CC<br />

yamġurlayın “like the rain” örneğini verir. CC’ta +ley (< +lAyU) ve +leyin <strong>10</strong><br />

ekleri yan yana geçer: kügürçinley, uçmışley, qurtlȧy, buzowlȧy, kümüşley<br />

(Gabain 1959: 51, 66) ve yavlȧyın “yağ gibi” (Gabain 1959: 65), ogrılayın<br />

(Erdal 1991: 406).<br />

Çağataycada benzer bir eke rastlanmamaktadır.<br />

Çağdaş Türk lehçelerindeyse, Schönig (1998: 269) Türkmencede<br />

+lAy(In) ekinin kullanıldığını yazar ve vaġtlayın “for a while” örneğini verir.<br />

Buna halkalayın, hepdeleyin, töverekleyin ve aytmışlayın (TLG 250), aşaklayın<br />

(TTS 35b), atlayın, bütünleyin ve +lAy için yüzley “yüzeysel olarak” (Hanser<br />

2003: 87) gibi örnekler eklenebilir. Berta (1998: 314); Karayim Türkçesi için<br />

yalınley ve issileyin, Kırım Tatarcası için aqşamlayın gibi örnekler vererek<br />

Batı Kıpçak dillerinde -lAy ve -lAyIn eklerinin kullanıldığına işaret eder. Buna,<br />

Kırım Tatarcası sabalayın (TLG 851) eklenebilir. Karaçay-Malkarcada +lAy<br />

eki halen ekvatif eki olarak kullanılmaktadır: börü+läy, kılıç+lay, män+läy,<br />

sän+läy, biz+läy, siz+läy (Tavkul 2000: 28, 45-46, 52; ayrıca bk. -gAnlAy ve<br />

-mAgAnlAy gerundium ekleri).<br />

Türkiye Türkçesinde sadece kalıplaşmış olarak akşamleyin, sabahleyin,<br />

9 Bu ekin çokluk 2. şahıs zamiriyle kullanımı ilginçtir ve bu türdeki tek örnektir.<br />

<strong>10</strong> Bu iki ek, okuması şüpheli olan ogrılayın örneği hariç incelik-kalınlık uyumuna girmemektedir. Söz konusu<br />

ekler bütün örneklerde +ley ve +leyin olarak yazılmıştır. Bu durum +leyin ekinin Türkçedeki durumuna benzerlik<br />

göstermektedir.<br />

155


Orçun Ünal<br />

öğleyin ve gündüzleyin gibi örneklerde görülür. Ancak Anadolu Ağızlarında<br />

“gibi, -ımsı, vakti, -dığı zaman, taraftan” anlamları kattığı birçok sözcükte<br />

görülür 11 . Gagauzcada sabaalen ~ sabaalin “sabahleyin”, avşamneyin ~<br />

avşamnen “akşamleyin” ve uurlayın “uğru gibi” (TLG <strong>10</strong>4) gibi örneklerde ve<br />

+cilä(ä)n olarak benimcilän ve senincilään zamirlerinde görülür. Azericede ise<br />

bu ek kullanımdan düşmüş gibi gözükmektedir.<br />

Çuvaşçada benzer bir eke rastlayamadık, fakat kökü śul “yıl” olan śullen<br />

“yıllık, her yıl” (Bayram 2007: 2<strong>10</strong>a) kelimesindeki +len eki büyük bir olasılıkla<br />

+lAyIn ekinden gelmektedir. Bu ek, śulla “yaz, yazın” kelimesinde görülen +lA<br />

(< ET +lA) ekinden farklı bir ektir.<br />

TT öyle ve böyle zarflarının Halaççadaki karşılığı ina ~ inaγ ~ inaγda<br />

~ inaγça ve mina ~ minaγ ~ minaγda ~ minaγça’dır (Doerfer 1988: <strong>10</strong>2). Bu<br />

şekiller hiç bir şekilde +lAyU ekiyle ilişkili değildir. Fakat Halaççada iki husus<br />

dikkati çeker: Bunlardan birincisi, genellikle yer ve yön bildiren kelimelere<br />

eklenerek zarf yapan +lAşU 12 , +lAşUyA, +lAyU ve +lAyUyA ekleridir (Doerfer<br />

1988: <strong>10</strong>0-1). Zaman bildiren tek örnek olarak yil+laşo “jährlich” mevcuttur<br />

ve bu da Çuvaşça śullen (= *yašlayın) örneğine benzemektedir. Halaçça<br />

+lAyU(yA) zarf ekinin ET +lAyU ile bağlantılı olduğu aşikardır. Bu durumda<br />

başka bir eskicil özellik olarak, Halaçça ET +lAyU ekini olduğu gibi koruyan<br />

tek çağdaş Türk dilidir. İkinci dikkat çeken bir husus ise, sabāy+la ~ sabāy+lan,<br />

yavāş+la ~ yävāş+lan (Doerfer 1988: <strong>10</strong>2) zarflarında görülen +lA(n) ekidir. Bu<br />

ek, Doerfer’in belirttiği gibi ET +lA zarf ekinden gelebileceği gibi, Oğuzcadan<br />

alınmış +lAyIn ekinin büzülmüş hali de olabilir (krş. TT sabahleyin, Gagauz<br />

sabaalän ve Çuvaşça +len).<br />

4. +lAyU Ekinin İç Yapısı<br />

+lAyU ekinin uzunluğu, onun birleşik bir ek olduğunu ele vermektedir.<br />

Ekin iç yapısını belirlemek, onun hangi morfemlerden oluştuğunu ortaya<br />

koymaktır.<br />

+lAyU similatif ekinin iç yapısı, Erdal (1991) ve (2004) tarafından farklı<br />

açıklanır. Erdal (1991: 406-7), eki kalıplaşmış +lA-yU gerundiumundan ayrı<br />

11 +leyin: ancileyin, annakleyin, bayakleyin, benceleyin, bencileyin, büyükleyin, dillileyin, erteleyin, etlikleyin,<br />

ettikleyin, gafilleyin, gelmişleyin, getmişleyin, guşluhleyin, gücüleyin (~ gücüle), güzelleyin, habesleyin, hapesleyin,<br />

kırmızıleyin, kısaleyin, küçükleyin, mavileyin, onceleyin, ovleyin, önceleyin, övleyin, sabahleyin, sabaleyin, sebahleyin,<br />

sencileyin, uzunleyin, yuvarleyin, zabahleyin. +layın: ancılayın, arıklayın, arkalayın (~ arkalayı), buldulayın,<br />

doruklayın, onculayın, sabahlayın, uğurlayın, yastılayın, zabahlayın. +lAyn: bıldırlayn, etraflayn, ettikleyn, öleyn. +layı:<br />

arkalayı, kabalayı ~ gabalayı (~ kabala), ardalayı, kabaklayı, ortalayı. +leyi: karşıleyi. (DS) Anadolu ağızlarında +lAy<br />

şekli hiç görülmez.<br />

12 Halaçça +lAşU(yA) eki, ET +lAşU kalıplaşmış gerundiumundan (Erdal 1991: 403) gelmektedir ve +lAp, +lAyU,<br />

+lAyIn ve +lAtI gibi analiz edilmelidir: +lA-(X)ş-U. Yani bu ek +lA- yapım ekine getirilen işteşlik ekinin kalıplaşmış<br />

gerundiumudur.<br />

156


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

tutarak +lA zarf ekinin +yU 13 ile genişletilmiş bir hali olarak inceler. Erdal’a (1991)<br />

göre; birtämläti, näçökläti, nätägläti ve kaltı (< ka+la+tı) kelimelerinde geçen<br />

+lAtI eki de, +lA zarf ekinin yine bir zarf eki olan +tI ile genişletilmiş şeklidir.<br />

Erdal’a (1991: 409) göre işlevleri açısından üç farklı +lAyU eki mevcuttur:<br />

1) İFY +lA- eki ile türetilmiş fiillerin kalıplaşmış vokalgerundiumu:<br />

baş+la-yu, äzüK+lä-yü, çın+la-yu ve yeläyü (< yel+lä-yü).<br />

2) +lA zarf eki ile oluşturulmuş zarfların +yU ile genişletilmiş ve yine<br />

zarf görevi gören şekillleri: iki+lä+yü, tägirmi+lä+yü, üzä+lä+yü, yaŋı+la+yu,<br />

yana+la+yu, kur+la+yu.<br />

3) Eklendiği isme veya zamire “gibi, -miş gibi” anlamları katan ve<br />

örnekleri yukarıda verilen +lAyU similatif ekli şekiller.<br />

Bu gruba aynı işlevli +çUlAyU ~ +çIlAyU eki de girer: bulıtçulayu,<br />

bulıtçılayu ve kürägçüläyü (Erdal 2004: 179-80). Çalışmamızın esas konusu olan<br />

anılayu şekli de üçüncü gruba dahil edilmelidir çünkü zarf olarak kullanılmasının<br />

yanında öncelikle “onun gibi” anlamını taşır.<br />

Bizi ilgilendiren üçüncü gruptaki +lAyU similatif ekini Erdal (1991: 409)<br />

+lA+yU olarak açıklar: “[…] its origin must have been in the sequence +lA+yU”.<br />

Erdal (2004: 179) ise, similatif eki için şöyle yazar: “The similative suffix +lAyU<br />

no doubt comes from the vowel converb of denominal verbs ending in +lA-”.<br />

Bizce, ikinci gruptaki +lAyU zarf eki, +lA+tI 14 eki gibi +lA+*yU olarak<br />

analiz edilebilir. Bu analizin en büyük desteği +lAyU ekli zarfların çoğunun +lA<br />

ekli varyantlarının (ya da köklerinin) bulunmasıdır. İkinci gruba giren Osm.<br />

yäŋi+yin „yeniden“ (YTS 242b; krş. ET yaŋılayu), ikiläyin „ikinci kez“ (YTS<br />

113b, iki+lä+yin 15 , krş. ET ikiläyü) ve Türkmence arka+yın „arkasında“ (Hanser<br />

2003: 90) +lA+*yU analizini destekler.<br />

Ancak üçüncü gruptaki similatif eki +lAyU, Erdal’ın (2004) savunduğu<br />

gibi +lA-yU olarak görülmelidir. Bu ek, Orta Türkçe döneminde +lAy şeklini<br />

almıştır. -yU gerundiumunun kısalmasını aşağıda inceleyeceğiz. Fakat şimdilik<br />

şunu söyleyebiliriz ki hem -yU gerundiumunun hem de +lAyU ekinin kısalması,<br />

Erdal’ın görüşünü destekler mahiyettedir.<br />

Aynı şekilde, Oğuz merkezli Orta Türkçe +lAyIn eki de İFY +lA- ve -(X)<br />

13 Farazi *+yU eki, ET kañu “hangi” (< ka(n)+yu) soru zamirinin içinde gizlidir. Özönder (2001: 1435) de bu görüşe<br />

katılmaktadır.<br />

14 +tI ~ +dI eki, (farazi *+yU ekinin aksine) ET yazıtlarda da görülen ve varlığı kesin olan bir zarf ekidir (Tekin 2003:<br />

142-144, Erdal 2004: 330). +lAtI ekinin +lA- yapım eki üzerine gelen -(X)t- ettirgen çatının gerundiumu olma ihtimali<br />

düşüktür. Ancak Tekin’in (2002) +lA-tI şeklindeki analizi Osm. ikilädin „ikinci kez“ (YTS 113; krş. ET ikiläyü) göz<br />

önüne alınırsa doğru olabilir. Tekin, bu ekteki *-tI ekini -mAtI(n) gerundiumundaki -tI(n) ve Halaççadaki -di ~ -dU<br />

gerundium ekleri ile bir ve aynı sayar. EAT -mA-dIn ve iki+lä-din dikkate alındığında +lAtI eki, Eski Oğuzca için<br />

*+lAdIn olarak yeniden kurulabilir.<br />

15 Bu kelime, gerundium ekli iki+lä-yin olarak da incelenebilirdi, fakat yäŋi+yin yukarıdaki analizi haklı çıkarmaktadır.<br />

157


Orçun Ünal<br />

yXn gerundium eki (Erdal 2004: 316-7) olarak analiz edilebilir.<br />

Bazı benzer örneklere 16 bakarak ET +lAyU > +lAyIn gibi bir gelişim<br />

düşünülse bile, eklerin farklı olan ikinci ünlüleri yüzünden bu pek olası<br />

gözükmemektedir. Eski Türkçe eklerdeki /U/ arkefonemi, Eski Anadolu<br />

Türkçesinde /U/ olarak devam eder: ET -dUk+ : EAT -dUk+, ET -sUn ~ -zUn :<br />

EAT -sUn, ET -tUr- : EAT -dUr-.<br />

Bütün bunlara ek olarak, bazı çağdaş Türk lehçelerinde görülen +lA-p<br />

eki, yapısal olarak +lA-yU ve +lA-yXn eklerine çok benzemektedir. Bu ek, daha<br />

Codex Cumanicus’ta kalıplaşmaya ve zarf eki olarak kullanılmaya başlamıştır:<br />

berklep, kertilep, terklep (Gabain 1959: 67). Türkmencede +lAp halen işlek bir<br />

ektir: aylap, sagatlap, günläp, minutlap, piyadalap, yüzläp, müŋläp (Hanser<br />

2003: 88). Kazakçada da +lAp, zarf eki olarak görülmektedir: jayaw+lap<br />

“yayan, yaya olarak” (Kirchner 1998: 327) < jayaw < ET yadaġ. Bu ek, +lAyU<br />

ve +lAyIn eklerinin gerundium kökenli olduğu varsayımını güçlendirir.<br />

Moğolcaya baktığımızda Türkçedekine benzer ilginç bir tabloyla<br />

karşılaşıyoruz: Klasik Moğolcada “öyle, böyle” anlamlarını taşıyan egünçilen<br />

“similarly to this, [in] this way, thus”, tegünçilen “thus, so, that way” ile ein<br />

“so, thus, in this way or manner”, tein “such, so, this way, thus; yes; that is<br />

right” zarflarıdır (Lessing 1995: 301b, 304a, 795b, 796b). Lessing, egünçilen<br />

ve tegünçilen şekilleri için “modal conv[erb] of egünçile-/tegünçile-” diye<br />

yazar. Bahsedilen ‘modal converb’, “yoluyla” (“by way of”) anlamı veren<br />

Moğolca -(U)n gerundium ekidir (Janhunan 2003: 25). Janhunan (2003: 20)<br />

ise eyin ve teyin şekillerini *e.yi- ve *te.yi- farazi fiillerinin modal gerundiumu<br />

sayıyor. Görüldüğü gibi, Moğolcada da “öyle, böyle” anlamlarına gelen zarflar,<br />

gerundium eki ile oluşturulmuştur.<br />

Janhunan’ın aksine, eyin ve teyin şekilleri e+*yin ve te+*yin şeklinde de<br />

yorumlanabilir. Osm. yäŋi+yin de göz önüne alınınca, zarf yapan bir +yIn ekinin<br />

varlığı da olası gözükmektedir.<br />

5. Eski Türkçe -yU Gerundium Ekinin Tarihi ve Çağdaş Varyantları<br />

Similatif ekinde görülen -yU gerundiumunun -y şeklinde kısalması; ilk<br />

olarak Harezm Türkçesinde, gerundium eki -y ve olumsuzu -mAy 17 ekinde<br />

16 Nogay sayın, Türkmence gün+sayın, Çağatayca sayın < ET sa-yu; EAT degin, CC deyin (Gabain 1959: 62), Karayca<br />

deyin < ET täg-i; CC daḫın (Gabain 1959: 71), Tatarca tagın, Özbek tagin, Karayca tagın < ET taq-ї; EAT arqun (YTS<br />

13a), CC aqrın ~ arqun (Gabain 1959: 66) < ET aqr-u; EAT yüzinḳwyun (YTS 256b), TT yüzükoyun, çalt koyun “arka<br />

üstü” (İH <strong>10</strong>) < ET qud-ї; Başkurtça, Kazan Tatarcası taban (Grönbech 1995: 41) < ET tap-a; Karayca yaşırın “gizlice”<br />

< ET yaş-ur-u.<br />

17 -yU gerundiumunun olumsuzu olan -mAyU, Eski Türkçede çok nadir görülür: umayu, körmäyü ve ilinmäyü. Bir<br />

kez de kısa şekliyle görülür: bulmay (Erdal 2004: 314, 507dn.). Ata’nın (2002: 91) verilerine bakılırsa, -y ve -mAy kısa<br />

şekilleri Harezm Türkçesinde sadece Kıṣāṣü’l-Enbiyā’da görülür.<br />

158


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

görülür (Ata 2002: 91). -y ve -mAy gerundium ekleri, Çağataycada varlığını<br />

sürdürür 18 (Eckmann 2003: 97-98, <strong>10</strong>0, 142-143; Boeschoten&Vandamme<br />

1998: 172). Tekin (2002) Çağatayca -mAy gerundium ekinin -mA- olumsuzluk<br />

eki ile ET -yU ekinden geldiğini yazar. Aynı durum, Memluk Kıpçak Türkçesi<br />

için de geçerlidir (Berta 1998: 164). Berta, aynı zamanda arkaik -yU varyantının<br />

varlığından da bahseder. Codex Cumanicus’ta -y ve -mAy kısa şekilleri görülür.<br />

Ancak bunun yanında -mAyIn 19 (< ET -mAyIn) gerundiumuna da rastlanır.<br />

-y ve -mAy gerundium ekleri; Özbekçede (TLG 338-39), Yeni Uygurcada<br />

(TLG 411), Kazakçada (TLG 472), Karakalpakçada (TLG 596) Nogaycada<br />

(TLG 662), Tatarcada (TLG 725-26), Kırım Tatarcasında (TLG 862-63),<br />

Karaçay-Malkarcada (TLG 919-21), Kumukçada (TLG 997), Altaycada (TLG<br />

<strong>10</strong>65-66) yaşamaktadır. -y eki ise, Kırgızcada (TLG 526), Başkurtçada (TLG<br />

794), Tuvacada (TLG 1208) mevcuttur. 20<br />

Oğuzcada ise durum farklıdır: ET -yU gerundium eki, -y şeklinde<br />

kısalmaz. Eski Anadolu Türkçesinde -yA, -yI ve -yU (Kerslake 1998: 195),<br />

Türkiye Türkçesinde -yA (TLG 65), Türkmencede -(y)A 21 (Schönig 1998: 269),<br />

Azericede -yA (TLG 213) ve Gagauzcada -yA olarak devam eder. Olumsuzu<br />

-mAy da görülmez. Olumsuz gerundium eki olarak; Eski Anadolu Türkçesi<br />

-mAdIn, -mAzdAn, -mAksIzIn (Kerslake 1998: 195) ve -mAyIn 22 , Türkiye<br />

Türkçesi -mAdAn ve -mAksIzIn (TLG 66), Türkmence -mAAn 23 (TLG 278)<br />

ve -mAzdAn (Schönig 1998: 269, Hanser 2003: 120), Azerice -mAdAn ve<br />

-mAzdAn (TLG 213) ve Gagauzca -mAdAAn (TLG 137) eklerini kullanır.<br />

Sonuç olarak;<br />

1) -yU eki (Türkmence hariç) Oğuz grubunda kısalmaz. Oğuz grubu<br />

dışında ise neredeyse istisnasız -y olarak kısalmış görülür.<br />

2) ET +lAyU similatif eki, *+lAyIn şekliyle öncelikle Oğuz grubunda,<br />

sonra da ona komşu olan ve ondan etkilenmiş tarihi ve çağdaş lehçelerde<br />

görülür. Anlaşılacağı üzere +lAyIn Oğuz merkezlidir. Bu bakımdan, Maniheist<br />

metinlerde Eski Türkçede yaygın olarak kullanılan ançulayu yerine ançula<br />

zarfının görülmesi 24 ve +lAyU similatif ekinin kullanılmaması ilginçtir.<br />

3) Oğuzca +lAyIn, doğrudan ET +lAyU ekinden getirilemez. +lA-yU,<br />

18 Eckmann (2003: 98), Çağataycada -yU ekinin “sadece şiirde, vezin zaruriyetiyle” kullanıldığını yazar.<br />

19 Gabain (1959: 66) -mAyIn ekli örnekleri -n gerundium altında verir. Ayrıca bk. Erdal 2004: 317.<br />

20 Bu dillerde -mAy eki görülmez.<br />

21 Hanser (2003: 124) ünlüden sonra -y gerundiumunun geldiğini yazar.<br />

22 Kerslake’de (1998: 195) gösterilmemiş olmasına rağmen -mAyIn eki, Süheyl ü Nevbahār’ın 2882. ve 2892.<br />

beyitlerinde olmak üzere iki kez geçer (<strong>Dil</strong>çin 1991). Türkiye Türkçesindeki -mAyIncA eki, genellikle -(y)IncA (<<br />

ET -gInçA) ekinin olumsuzu olarak görülse de, aslında Codex Cumanicus’ta (Gabain 1959: 66) ve modern dillerden<br />

Kırgızca, Karayca ve Tatar ağızlarında (Schönig 1997: 19n.) var olan -mAyInçA ekinden geldiği düşünülebilir.<br />

Kıpçakçadaki bu -mAyInçA ekinin *-mA-gInçA şeklinden gelmediği ve -mAyIn+çA şeklinden geliştiği açıktır.<br />

23 Bu ek, ET -mAyIn ekinin büzülmesi ile meydana gelmiştir.<br />

24 Ançula, ET ançulayu zarfının sadece Maniheist metinlerde geçen nadir bir varyantıdır (Erdal 1991: 4<strong>10</strong>).<br />

159


Orçun Ünal<br />

+lA-p, +lA-tI ve +lA-ş-U ekleriyle yapı benzerliği gösterir ve +lA-yXn olarak<br />

analiz edilmelidir. -yXn gerundium eki, Eski Türkçede hem müstakil olarak hem<br />

de olumsuzu -mA-yXn ekinde görülür.<br />

4) CC, Türkmence, Karaçay-Malkarcadaki +lAy eki ve Halaçça<br />

+lAyU(yA), doğrudan ET +lAyU similatif ekinden gelir.<br />

5) -yU gerundium ekinin Orta Türkçeden itibaren kısa şeklinin (-y)<br />

görülmesi, anılayu > allay zarfının kısalmasına bire bir paralellik gösterir.<br />

6. Eski Türkçe Ançulayu ve Eski Anadolu Türkçesindeki Devamı<br />

Ancılayın<br />

Erdal (1991: 4<strong>10</strong>; 2004: 202-3), Eski Türkçede anılayu ve munılayu<br />

yanında ançulayu ve munçulayu ~ mınçulayu şekillerinin de kullanıldığını<br />

belirtiyor. Erdal (1991: 404) +çU+ ekini ‘locative formative’ olarak açıklarken,<br />

Erdal (2004: 198) bunu ekvatif eki +çA+ olarak görüyor, fakat Eski Türkçenin<br />

fonolojisinde A/U nöbetleşmesinin pek mümkün olmadığını da belirtiyor.<br />

Özönder (2001: 1433), bu ‘ara ek’i “tabi olduğu isme ‘şüphesiz, kesin olarak,<br />

kesinlikle’ anlamlarını veren çI/çU ek-edatı” olarak görüyor. Bu ek, aşağıda<br />

göreceğimiz gibi, Eski Anadolu Türkçesinde +çI+ olarak sadece düz ünlülü<br />

olarak karşımıza çıkıyor. Bizce, bu ek ne ‘locative formative’ +çU, ne ekvatif eki<br />

+çA, ne de çI/çU edatının ekleşmiş halidir. Bizce +çI+ ~ +çU+ eki, ET üstürti,<br />

içtirti, taştırtı, kedirti ve öŋdürti zarflarının ve antıran ~ antaran, muntıran,<br />

mundırtın zamirinin orta hecesinde bulunan, gün+düz kelimesinin ikinci<br />

hecesini oluşturan ama tek başına kullanılmayan +dXr+ ekine 25 benzer bir ektir<br />

(Erdal 2004: 203, 330). Yukarıda bahsedilen Moğolca egünçilen ve tegünçilen<br />

zarflarında görülen +çI+ ekiyle de aynı olmalıdır. Bu durumda Oğuzca +çI+<br />

eki, ET +çU+ ekine göre daha eskicildir. Fakat Eski Türkçede erken örneklerin<br />

+çUlAyU ile (bizinçüläyü, siniçüläyü) ve geç örneklerin +çIlayU ile (biziŋçiläyü,<br />

sizniçiläyü) görülmesi (Erdal 2004: 198), +çU+ > +çI+ gelişmesini de muhtemel<br />

göstermektedir.<br />

Eski Anadolu Türkçede äylä ~ öylä yanında ET ançulayu zarfının devamı<br />

niteliğinde olan ancılayın (TS 129-31) da kullanılır. Bunun dışında buncılayın ~<br />

muncılayın (TS 698-99) ve anlarcılayın örnekleri de aynı gruba dahildir.<br />

Ancılayın, äylä zarfına göre sayıca daha azdır. Örnek olarak, Süheyl ü<br />

Nevbahār’da ancılayın 3 kez, äylä 16 kez kullanılmıştır. Dede Korkut Kitabı’nda<br />

ancılayın geçmez; äylä 16 kez, öylä 2 kez kullanılmıştır. Cem Sultan Divanı’nda<br />

da ancılayın geçmez, sadece äylä kullanılır. Ḫüsrev ü Şīrīn ve Kitābu Evsāfı<br />

Mesācidi’ş-Şerīfe’de äylä ve buna ek olarak anca “öyle” kullanılır, fakat<br />

25 Bu ek, Moğolcaya geçerek +dUr şeklini almış ve datif eki olarak kullanılmıştır (Erdal 2004: 203).<br />

160


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

ancılayın zarfı geçmez. Örnekler çoğaltılabilir ancak sonuç yine yukarıdakine<br />

benzer olacaktır.<br />

Ancılayın zarfının sayıca azlığı, i) eskicil oluşuna ii) daha kısa olan äylä<br />

~ öylä zarfının tercih edilmesinden kaynaklanıyor olabilir.<br />

Yukarıda verdiğimiz birinci sebebin dayanak noktalarını aşağıda<br />

açıklayacağız.<br />

7. Oğuzcada Kıpçakçadan Eski Bir Alıntı: Ayla ~ Äylä<br />

EAT ancılayın iki sebepten ötürü eskicildir ve tamamen Oğuzca özellikler<br />

gösterir:<br />

1) ET +lAyU ekine karşılık EAT (Oğuzca) +lAyIn ekini barındırması;<br />

2) ET +çU+ ‘ara eki’ne karşılık EAT (Oğuzca) +çI+ ekini barındırması 26 .<br />

Bizce, ‘Oğuzca’ ancılayın’a karşılık äylä, Kıpçakçadan çok eski bir<br />

alıntıdır. Yukarıda verdiğimiz gelişim çizgisini devam ettirelim:<br />

1) ET anılayu > *anlayu > *allayu > Eski Kıpçakça alay ~ allay<br />

2) Eski Kıpçakça alay ~ allay → Eski Oğuzca *alay<br />

3) Eski Oğuzca *alay > DLT (Oğuz) ayla > EAT äylä > EAT öylä<br />

Al(l)ay zarfının Oğuzca olmadığının iki dayanak noktası vardır:<br />

1) -yU ve +lAyU ekleri, Oğuz değil Kıpçak merkezli olarak son ünlüsünü<br />

düşürür ve kısalırlar.<br />

2) +lAyU ekinin Oğuzca karşılığı +lAyIn’dır. 27<br />

Yukarıda görüldüğü üzere, Kıpçakça al(l)ay Oğuzcaya girdikten sonra,<br />

ilk olarak göçüşmeye, sonra incelmeye 28 ve son olarak ol zamirine analojiyle<br />

ilk hecede yuvarlaklaşmaya maruz kalmıştır. Bu değişimler onu Kıpçakça al(l)<br />

ay’dan uzaklaştırmış ve Oğuzca bir görünüm vermiştir.<br />

DLT’ye göre 11. Yüzyılda Oğuzcada ayla var olduğuna göre, en geç <strong>10</strong>.<br />

Yüzyılda Kıpçakçada al(l)ay şekli var olmuş ve aynı yüzyılda Oğuzca tarafından<br />

ödünç alınıp göçüşme yoluyla DLT’deki şeklini almış olmalıdır.<br />

Bu durumda, DLT ayla ve EAT äylä ~ öylä Kāşġarī’nin bahsettiği Oğuz-<br />

Kıpçak kardeşliğinin hatırı sayılır bir yadigarıdır.<br />

26 Benzer bir düzleşme veya düz ünlülü varyant, ET mU : EAT mI soru edatında görülür.<br />

27 Anadolu ağızlarında görülen ve yukarıda örneklerini verdiğimiz +lAyI eki eskicil ise, doğrudan ET +lAyU ekinin<br />

devamı olmalıdır.<br />

28 Benzer bir incelme, ET yaŋı > EAT yäŋi, ET ayıt- > EAT äyt- ve ET amtı > EAT emdi kelimelerinde de görülür.<br />

161


A. V. Dıbo (Çev. Minara Aliyeva Esen)<br />

8. Proto-Oğuzcada Kıpçakçadan Alıntı Başka Bir Kelime: *Çigäläk “Çilek”<br />

Oğuzcadaki tek Kıpçakça alıntının ayla/äylä kelimesi olamayacağı<br />

açıktır. O yüzden Oğuzcada Kıpçakçadan alıntı olduğunu düşündüğümüz başka<br />

bir kelimeyi daha aşağıda vermeyi uygun gördük.<br />

Biz; Türkçe çilek, Türkmence çigelek (Räsänen 1949: 226) ve Azerice<br />

çiyäläk (AzDİL I 488) kelimelerinin kökeni olan Proto-Oğuzca *çigäläk 29<br />

kelimesinin Kıpçakçadan çok eski bir alıntı olduğunu düşünüyoruz. ET yigdä<br />

“iğde” kelimesinin bir türevi olan ve tanıtlanmamış *yigdäläk 30 kelimesi,<br />

önce göçüşmeye uğrayarak *yidgäläk (EDAL 1549-50), sonra [d] > [y] ses<br />

değişimiyle *yiygäläk üzerinden Kıpçakçada *yigäläk ~ *yīgäläk şeklini<br />

almıştır. Kıpçakçada söz başı [y] > [c] değişimiyle 31 *cigäläk olmuş ve [c] sesini<br />

bulundurmayan Oğuzcaya 32 *çigäläk olarak alıntılanmıştır. *Yigdäläk, Hakas<br />

lehçesinde çistek ~ sestek (< *yiz(ä)läk < *yidäläk) (Baskakov 1953: 317), Altay<br />

lehçesinde dístäk, Tatar lehçesinde ciläk ~ (dial.) yeläk, Başkurt lehçesinde<br />

yeläk, Kazakçada cidek, Karaçay-Malkar lehçesinde cilek, Kumukçada ciyelek,<br />

Nogaycada yelek (EDAL 1549) şeklinde devam etmektedir.<br />

Kısaltmalar<br />

CC: Codex Cumanicus<br />

DLT: Dīvānü Luġāti’t-Türk<br />

EAT: Eski Anadolu Türkçesi<br />

EDPT: Clauson 1972.<br />

ET: Eski Türkçe<br />

İFY: İsimden fiil yapan<br />

KB: Kutadgu Bilig<br />

KM: Klasik Moğolca<br />

TT: Türkiye Türkçesi<br />

29 Kelime bu haliyle Farsçaya çigalak olarak geçmiştir (TMEN § 11<strong>10</strong>).<br />

30 Gülensoy (2007: 242) Eski Türkçe için *yidläk ~ *yigläk şeklini öneriyor.<br />

31 DLT’de Kıpçakçadaki söz başı [y] > [c] değişiminden bahsedilmekte ve birçok örnek verilmektedir.<br />

32 Her ne kadar DLT’de Oğuzca için de [y] > [c] değişiminden bahsedilmiş olsa da böyle bir değişim tarihi ve çağdaş<br />

Oğuz lehçelerinde görülmemektedir.<br />

162


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

Kaynaklar<br />

ATA, Aysu (1997), Nāṣırü’d-dīn Bin Burhānü’d-dīn Rabġūzī: Kıṣāṣü’l-Enbiyā, II: Dizin,<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 681-2, Ankara.<br />

ATA, Aysu (2002), Harezm - Altın Ordu Türkçesi, Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 36,<br />

İstanbul.<br />

ATALAY, Besim (1945), Et-Tuhfetü’z-Zekiyye, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, İstanbul.<br />

—, (1970), Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü, Ankara.<br />

AzDİL I= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lüğäti, (2006), I. Cild, Azärbaycan Milli Elmlär<br />

Akademiyası, Bakü.<br />

AzDİL II= Azärbaycan <strong>Dil</strong>inin İzahlı Lüğäti, (2006), II. Cild, Azärbaycan Milli Elmlär<br />

Akademiyası, Bakü.<br />

BARUTÇU ÖZÖNDER, Sema (2001), “Türkçe Enklitik Edatlar Üzerine: ÇI/ÇU”, IV.<br />

Uluslararası Türk <strong>Dil</strong>i Kurultayı Bildirileri (24-29 Eylül 2000), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları, Ankara.<br />

BASKAKOV, N. A. (1953), Hakassko-Russkiy Slovar, Moskova.<br />

BAYRAM, Bülent (2007), Çuvaş Türkçesi-Türkiye Türkçesi Sözlük, Tablet Yayınları, Konya.<br />

BERTA, Árpád (1998a), “Middle Kipchak”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Éva<br />

Ágnes Csató), Routledge, London-New York, s. 158-165.<br />

—, (1998b), “Tatar and Bashkir”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Éva Ágnes Csató),<br />

Routledge, London-New York, s. 283-300.<br />

—, (1998c), “West Kipchak Languages”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Éva Ágnes<br />

Csató), Routledge, London-New York, s. 301-317.<br />

BOESCHOTEN, Hendrik, VANDAMME, Marc (1998), “Chagatay”, Turkic Languages, (ed.<br />

Lars Johanson, Éva Ágnes Csató), Routledge, London-New York, s. 166-178.<br />

BOROVKOV, A. K. (1963), Leksika sredneaziatskogo Tefsira XIII-XV vv., İzdatel’ctvo<br />

Vostoçnoy Literaturı, Moskova.<br />

BUDAGOV, Lazar’ (1869), Sravnitelnıy Slovar’ Turetsko-Tatarskih Narçiy, Tom 1, Nauk, St.<br />

Petersburg.<br />

CHIRLI, Nadejda (2005), Ermeni Kıpçakça Dualar Kitabı: Alġış bitigi, Stichting SOTA,<br />

Haarlem/Hollanda.<br />

CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century<br />

Turkish, Clarendon, Oxford.<br />

ÇULHA, Tülay (2006), Karaycanın Kısa Sözvarlığı: Karayca-Türkçe Kısa Sözlük, <strong>Dil</strong> ve<br />

Edebiyat Dizisi 6, İstanbul.<br />

DankKelly = DANKOFF, Robert, KELLY, James (1982-1985), Mahmūd al-Kāšgarī:<br />

Compendium of the Turkic Dialects (Diwān Lugat at-Turk), Parts I-III, Harvard<br />

University Printing Office, Cambridge.<br />

DİLÇİN, Cem (1991), Mes‘ūd Bin Aḥmed: Süheyl ü Nev-Bahār (İnceleme-Metin-Sözlük),<br />

Atatürk Kültür Merkezi Yayını: Sayı 51, Ankara.<br />

DOERFER, Gerhard (1988), Grammatik des Chaladsch, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />

DS = http://tdkterim.gov.tr/ttas/ (13.09.2009)<br />

ECKMANN, Janos (2003), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, (yay.<br />

haz. Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 635, Ankara.<br />

163


Orçun Ünal<br />

EDAL = STAROSTİN, S. A., DYBO A. V., MUDRAK O. A. (2005), An Etymological<br />

Dictionary of Altaic Languages, Brill.<br />

ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation: A Functional Approach to the Lexicon,<br />

I- II, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />

—, (2004), A Grammar of Old Turkic, Brill, Leiden-Boston.<br />

GABAİN, Annemarie Von (1959), “Die Sprache des Codex Cumanicus”, Philologiae Turcicae<br />

Fundamenta, Vol. 1, Wiesbaden, s. 46-73.<br />

GOLDEN, Peter (2000), The King’s Dictionary: The Rasulid Hexaglot, Handbook of Oriental<br />

Studies, section 8: Central Asia, vol. 4, Brill, Leiden.<br />

GRØNBECH, Kaare (1942), Komanisches Wörterbuch (Türkischer Wortindex zu Codex<br />

Cumanicus), Einar Munksgaard, Kopenhagen.<br />

GRÖNBECH, Kaare (1995), Türkçenin Yapısı, (çev. Mehmet Akalın), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu<br />

Yayınları: 609, Ankara.<br />

GTS = BASKAKOV, Nikolay Aleksandroviç (1991), Gagauz Türkçesinin Sözlüğü, Çev. Prof.<br />

Dr. İsmail Kaynak, Prof. Dr. A. Mecit Doğru, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.<br />

GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi<br />

Sözlüğü, I (A-N), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

GÜLLÜDAĞ, Nesrin, (2005), Kırımçak Türkçesi Grameri, Fırat Üniversitesi, Yayımlanmamış<br />

Doktora Tezi.<br />

HANSER, Oskar (2003), Türkmence Elkitabı, (Çev. Zühal Kargı Ölmez), Türk <strong>Dil</strong>leri<br />

Araştırmaları Dizisi: 17, İstanbul.<br />

İZBUDAK, Veled (1936), El-İdrâk Haşiyesi, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, İstanbul.<br />

JANHUNAN, Juha (2003), Proto-Mongolic, Mongolic Languages, (ed. Juha Janhunan),:<br />

Routledge, London-New York, s. 1-29.<br />

KERSLAKE, Celia (1998), Ottoman Turkish, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Éva<br />

Ágnes Csató), Routledge, London-New York, s. 179-202.<br />

KIRCHNER, Mark (1998), Kazakh and Karakalpak, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson,<br />

Éva Ágnes Csató), Routledge, London-New York, s. 318-332.<br />

KTTTS = KOÇ, Kenan, BAYNİYAZOV, Dr. Ayabek, BAŞKAPAN, Vehbi (2003), Kazak<br />

Türkçesi Türkiye Türkçesi Sözlüğü, Turan Yayınevi, Türkistan.<br />

KTS = TOPARLI, Recep, VURAL, Hanifi, KARAATLI, Recep (2007), Kıpçak Türkçesi<br />

Sözlüğü, 2. Baskı, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

LESSING, Ferdinand D. (1995), Mongolian-English Dictionary, The Mongolia Society,<br />

Bloomington.<br />

RADLOFF, Wilhelm (1893), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, Vol. 1, St.<br />

Petersburg.<br />

RÄSÄNEN, Martti (1949), Materialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen, Sto. XV.<br />

SCHÖNİG, Claus (1998), “Turkmen”, Turkic Languages, (ed. Lars Johanson, Éva Ágnes<br />

Csató), Routledge, London-New York, s. 261-272.<br />

—, (2007), “Some Notes on Modern Kipchak Turkic (Part 1)”, Ural-Altaische Jahrbücher,<br />

Neue Folge, Band 21, 170-202.<br />

SERTKAYA, Osman Fikri (1995), “Köl Tigin ve Köl-iç-çor kitabelerinde geçen oplayu<br />

tegmek deyimi üzerine”, Göktürk tarihinin meseleleri, TKAE Yayınları, Ankara, s.<br />

153-59.<br />

164


Oğuzca Ayla “Öyle, o şekilde” Kelimesinin Kökeni Üzerine<br />

SEVORTYAN, Edvard Vladimiroviç (1974), Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov, t. I,<br />

Nauk, Moskova.<br />

TAVKUL, Ufuk (2000), Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları: 770,<br />

Ankara.<br />

TDW = Dawletschin, Tamurbek, Dawletschin, Irma, Tezcan, Semih (1989),<br />

Tatarisch-Deutsches Wörterbuch, Harrassowitz, Wiesbaden.<br />

TEKİN, Talat (2002), “On the Turkic Gerundial Suffix {-mAtI(n)}”, Splitter aus der Gegend<br />

von Turfan, Festschrift für Peter Zieme, Türk <strong>Dil</strong>leri Araştırmaları Dizisi: 35, İstanbul-<br />

Berlin, s. 375-384.<br />

TMEN = Doerfer, Gerhard (1963-1975). Türkische und mongolische Elemente im<br />

Neupersischen, unter besonderer Berücksichtigung älterer neupersischer<br />

Geschichtsquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit. Franz Steiner Verlag,<br />

Wiesbaden.<br />

TLG = Türk Lehçeleri Grameri, (2007), (ed. Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun), Akçağ Yayınları,<br />

Ankara.<br />

TS = Tarama Sözlüğü, (1963-1972), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TS Ekler = Tarama Sözlüğü: Ekler, (1974), Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

TTS = TALAT, Tekin, ÖLMEZ, Mehmet, CEYLAN, Emine, ÖLMEZ, Zuhal, EKER, Süer<br />

(1995), Türkmence-Türkçe Sözlük, Simurg, İstanbul.<br />

YTS = Yeni Tarama Sözlüğü, (1983), Düz. Cem <strong>Dil</strong>çin, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara.<br />

YUDAHİN, Konstantin Kuz’miç (1965), Kirgizsko-Russkiy Slovar’, İzdatel’ctvo Sovetskaya<br />

Entsiklopediya, Moskova.<br />

165


20<strong>10</strong> Yılı İtibarıyla Höşöö Tsaídam Bölgesi ve Orhun Vadisi<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

..........<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 167-182 Dî......ü ss. Lügati’t-Türk’te Geçen Her Kelime Türkçe Kökenli midir<br />

<strong>Dil</strong>in Kökeni:<br />

Geçmişe ve Geleceğe Bakış * 1<br />

Il linguaggio…è l’archivo più<br />

copioso e più sicuro dell’umanità<br />

Merritt Ruhlen<br />

Çev. Ahmet Bican Ercilasun ** 2<br />

<strong>Dil</strong>in kökeni konusu, -ki bu konudaki bütün tartışmalar 1866’da Société<br />

de Linguistique de Paris tarafından yasaklanmıştır- her zaman, genel toplumu<br />

ilgilendiren birkaç lengüistik problemden biri olmuştur. ***3 Belki de bu yaygın,<br />

fakat tenkitçi olmaktan uzak ilgi ve bu ilginin doğurduğu, ilmî değeri olmayan<br />

çok amatörce çalışmalar, bir de bilginlerin bu gibi konularla ilgilenmedeki genel<br />

isteksizlikleri yüzünden konu, karmakarışık bir durumda kalmış; konunun çeşitli<br />

parçaları çok defa açık bir şekilde birbirinden ayırt edilmemiştir. Ben burada<br />

konunun tek bir yönünü ele alacağım: Şu anda dünyada mevcut bütün diller<br />

ortak bir kökeni paylaşıyorlar mı, paylaşmıyorlar mı Bu kökenin yerini ve<br />

zamanını incelemeyeceğim.<br />

Problem<br />

Biyoloji ile dil bilimi arasında, özellikle evrim yönünden göze çarpan<br />

paralellikler, genellikle 19. yüzyılın ortalarından beri bilinmektedir. <strong>Dil</strong>e yaptığı<br />

az sayıdaki atıflardan birinde Charles Darwin 1871’de şunu belirtmiştir: “Farklı<br />

dillerin ve farklı insan gruplarının oluşumu ve her ikisinin tedricî bir süreç içinde<br />

gelişmiş olduğunun kanıtları ilgi çekici bir şekilde birbirleriyle paraleldir.” Bu<br />

“ilgi çekici” benzerlikler olmasaydı biyologlar ile sınıflandırmacı dil bilimciler<br />

her hâlde ortak bir konferans yapmayı hiçbir zaman düşünmezlerdi; oysa tarihçiler<br />

ile matematikçiler bile nadir de olsa görüşürler. Fakat benim odaklandığım<br />

nokta, biyolojik ve lengüistik perspektiflerin birbirine yardım etmekten çok<br />

birbiriyle çarpıştığı alan üzerindedir. Biyologlar için Homo sapiens sapiens’in<br />

tek bir (monogenetik) kökeni olduğu bugün genellikle kabul edilmiştir (Çok<br />

*<br />

Merritt Ruhlen, On The Origin of Languages (Stanford 1994), s. 261-276’daki 13. bölümün çevirisi.<br />

*<br />

Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, Emekli Öğretim Üyesi.<br />

***<br />

Bu bölümün ilk biçimi, International Conference on Language Change and Biological Evolution, Torino, İtalya<br />

1988’de sunulmuştur. Rusça tercümesi Voprosı Yazıkoznaniya 1 (1991): 5-19’da yayımlanmıştır.<br />

167


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

bölgeli evrim [Multiregional Evolution] taraftarları bunu tartışmaya devam<br />

etse de). Dolayısıyla biyologlar için Hint-Avrupa halklarının bilinen biyolojik<br />

akrabaları olmadığı fikri artık gülünçtür. <strong>Dil</strong> bilimcilerin pek çoğu için ise hâlâ,<br />

bütün insan dillerinin ortak kökeni olduğu çok şüphelidir ve hâlâ Hint-Avrupa<br />

ailesinin bilinen bir dil akrabası olmadığına sadece emin bir şekilde inanmakla<br />

kalmazlar; aynı zamanda bu tutum, onlar için pratikte temkinli araştırmacılığın<br />

bir değer ölçüsüdür. Teoride değilse bile pratikte lengüistik yaklaşım, Darwin<br />

öncesi yaklaşımdır; yani düzinelerce hatta yüzlerce lengüistik kol (taxa) tarihî<br />

olarak sanki birbirinden bağımsız bir şekilde gelişmeye maruz kalmışlardır. <strong>Dil</strong><br />

bilimciler bütün bu kolların sonuçta akraba oldukları ihtimalini reddetmeye<br />

nadiren yanaşırlar; fakat böyle bir hipotez için herhangi bir lengüistik delilin<br />

varlığını reddederler.<br />

Şüphesiz, Homo sapiens sapiens’in tek kökenliliği, insan dilinin<br />

de mutlaka tek kökenli olmasını gerektirmez. İki konu farklıdır ve farklı<br />

tutulmalıdır. Ve biyoloji ile dil bilimi arasında ilişkiler bulduğumuz zaman<br />

bu ilişkilerin bağımsız bir şekilde oluştuğunda ısrar ederiz. Ancak, çeşitli dil<br />

ailelerinin dillerini konuşan halklar arasındaki biyolojik farklar sıklıkla küçük<br />

olduğu hâlde, sözde biribiriyle ilişkisiz yüzlerce dil ailesinin manzarasında<br />

tuhaf bir şeyler vardır. Şüphesiz ki hiç kimse bu yüzlerce dil ailesinin her<br />

birinin bağımsız bir dil oluşumunu temsil ettiğini tasavvur etmez. Fakat, eğer<br />

o dil aileleri bağımsız gelişmelerin sonucu değillerse, her birinin diğerinden,<br />

daha derin ilişkilere ait herhangi bir iz bırakmayacak kadar uzun zaman önce<br />

ayrılmış olması makul ve hatta mümkün müdür İki asrı aşkın zaman önce kaba<br />

çizgileriyle keşfedilen ve çoğunlukla Hint-Avrupa ailesi kapsamında kullanılan<br />

karşılaştırmalı metodun, bu aileyle herhangi bir başka dil arasında, en azından<br />

dil bilimciler için tatminkâr olacak şekilde bir bağlantı kuramaması da aynı<br />

şekilde tuhaf değil mi Bu muamma, Hint-Avrupa ailesinin arkaik veya üstün<br />

bir aile olduğu şeklindeki saçma ve bayağı bir olguyla birleşmiştir.<br />

Hint-Avrupa ile diğer aileler arasında bağlantı kurma teşebbüslerine karşı<br />

genel kabullenmezliğin, oldukça erken bir tarihte şoven bir kendini beğenmişlik<br />

duygusundan cesaret aldığına ve her türlü uzun menzilli karşılaştırmanın (longrange<br />

comparison) önüne bir set dikerek tek kökenlilik konusunu düşünmeyi<br />

etkili bir şekilde engellediğine inanıyorum. Eğer, üzerinde en çok çalışılmış ve<br />

bütün ailelerden daha iyi anlaşılmış Hint-Avrupa ailesiyle herhangi bir başka<br />

aile arasında inandırıcı bir bağlantı kurmak mümkün değilse, üzerinde çok az<br />

çalışma yapılmış ve istenen zaman derinliği Hint-Avrupa’nınkinden daha uzun<br />

olan aileler arasında teklif edilmiş bağlantılara nasıl güvenebiliriz Demek ki<br />

Hint-Avrupa’nın harika genetik izolasyonu devam ettiği sürece tek kökenlilik<br />

konusu da tartışmalı olmaya devam edecektir. <strong>Dil</strong>in kökeni üzerinde çalışma<br />

konusundaki Paris yasağı açıklandığı sırada, Avrupa’nın dünyayı kültürel<br />

168


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

bakımdan ve her bakımdan yönettiği bir zamanda, bu Avrupai büyüyü bu<br />

konudaki eseriyle ilk çözen, Birleşik Devletler’deki tarihî dil bilimci William<br />

Dwight Whitney (1867: 383) de daha az kötümser değildi: “<strong>Dil</strong> biliminin, ne<br />

şimdi ne de herhangi bir zaman, türümüzün tekliği veya çeşitliliği hakkında bize<br />

güvenilir bir fikir vermesini ümit edemeyiz.” Bu geleneksel görüşün kalıntıları<br />

pek çok dil bilimci arasında bugüne kadar devam etse de ben inanıyorum ki<br />

bu, bir asrı aşkın zamandan beri araştırıcıların nesilden nesile geliştirdiği büyük<br />

bir mittir. Bu mitin bu kadar uzun devam etmesinin, açık bir şekilde saklanan<br />

ırkçılık dışında, akademik ve kurumsal olmak üzere iki sebebi vardır. En çok<br />

sorumlu olan iki husus şudur: Yirminci asır dil biliminin baskın eş zamanlılık<br />

eğilimi ve akademik çevrelerde sürekli artan ihtisaslaşmaya sıkıca yapışma.<br />

Her ne kadar tarihî dil bilimi hiçbir zaman tamamen yenilmemiş ve genel dil<br />

biliminin ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmeye her zaman devam etmiş<br />

ise de 20. asrın büyük bölümünde tarihî dil biliminin, eş zamanlı incelemelere<br />

göre arka sırada yer aldığından şüphe edilemez. Üstelik tarihî dil biliminde de,<br />

gerek yayın gerek ihtisaslaşma bakımından artan adımlar, kendi aileleri veya<br />

ilgili oldukları dil dışındaki gelişmeleri bir arada yürütmek konusunda pek<br />

çok araştırıcının cesaretini kırmıştır. Gelişmeler hakkında, mesela Bantu dil<br />

bilimindeki gelişmeler hakkında, Latin dilleri araştırıcıları arasında bunlara<br />

önem verilmeyebilir şeklinde zımni bir tavır birliği vardı. 1<br />

Alternatif Bir Görüş<br />

Bu genel düşmanca entelektüel iklime ve bazı meslektaşların asap<br />

bozucu şekilde korkutma ve suçlamada bulunmaları riskine rağmen Paris<br />

emrini ve Whitney’in uyarısını reddeden ve daha kapsamlı bir şekilde dünya<br />

dillerini sınıflandırmanın delillerini bulmaya çalışan bazı bilginler her zaman<br />

mevcut olmuştur. Bu bilginlerden altısı burada zikredilecektir. Yirminci<br />

yüzyılın ilk çeyreğinde yayımlanmış birkaç eserinde İtalyan dil bilimci Alfredo<br />

Trombetti, dünyadaki çeşitli dillerden ve dil ailelerinden leksik ve gramatik<br />

kökleri mukayese ederek insan dilinin tek kökenliliğini kurmaya çalışmıştır.<br />

Trombetti’nin bazı teklifleri doğru değildi; diğer birçok teklifi ise daha sonra<br />

benimsenmiş (veya ondan bağımsız olarak keşfedilmiş) ve başka bilginlerce<br />

ince bir şekilde işlenmiştir; herhangi bir kimsenin bunu inkâr edebilmesi zordur.<br />

O daha 1905’te insan dilinin tek kökenliliği için güçlü bir ilk çerçeve sunmuştur.<br />

Yeni Dünya’da, yaklaşık olarak 19<strong>10</strong>’dan 1930’a kadar, Amerikan dil<br />

bilimcisi Edward Sapir, 19. asrın dil sınıflandırmalarıyla ilgili kataloglarında,<br />

kendisinden önce sadece onlarcası tanımlanan sayısız Amerikan yerli dil ailesinin<br />

1 Ruhlen 1979’da bu anlayışa meydan okumaya çalıştım. Ayrıca Henry Sweet’in (1901), bu eserin altıncı bölümünde<br />

alıntılanan yorumlarına bak.<br />

169


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

birleştirilmesi için birtakım kapsamlı teklifler yaptı. Sapir aynı zamanda, Na-<br />

Dene ile Çin-Tibet aileleri arasındaki genetik akrabalığı ilk teklif eden kişi idi.<br />

Bu bağlantı hâlihazırda yeniden canlandırılmakta ve genişletilmektedir (Bk.<br />

Bölüm 1 ve 4). Sapir’in Amerind dillerinin sınıflandırılmasıyla ilgili birçok<br />

katkısının tam bir tartışması için Ruhlen 1987’ye bakınız.<br />

Sapir’in öğrencisi Morris Swadesh hem üstadının Amerind dil bilimindeki<br />

ilgisini hem de Trombetti’nin global keşif tutkusunu paylaştı. Her ne kadar onun<br />

ilk çalışmasında önceden teklif edilmiş çeşitli gruplar için etimolojiler verilirken<br />

Sapir’in çok tesiri görülüyorsa da daha sonraki çalışmasında, karışık sonuçlarıyla<br />

birlikte, kendi leksiko-istatistik tekniğini koydu. Bu sonraki safha esnasında,<br />

bütün dünyayı kapsayan bir lengüistik ilişkiler ağı kurmakla ilgilendi ve dünya<br />

dillerinin hiyerarşik sınıflandırılması problemi onun için daha az önemli hâle<br />

geldi. Onun 1967’deki mevsimsiz ölümü yüzünden, onun hayatının eseri asla<br />

hak ettiği şekilde tamamlanmayacak veya bir icmali ortaya çıkmayacaktır.<br />

1960’ların ilk yarısında iki Rus araştırıcı, Vladislav İllich-Svitych ve<br />

Aron Dolgopolsky; Danimarkalı Holger Pedersen’in, Hint-Avrupa ailesinin<br />

Avrasya ve Kuzey Afrika’nın diğer birkaç ailesiyle birlikte Nostratik dalı<br />

altında bir grup oluşturduğu yolundaki eski teklifini yeniden canlandırdılar.<br />

Her ne kadar başlangıçta birbirlerinin çalışmalarından haberdar değil idiyseler<br />

de ulaştıkları sonuçlar o derece örtüştü ki Nostratik teorisi tek bir birleşik alan<br />

hâline geldi ve İllich Svitych’in 1966’daki trajik ölümü sebebiyle bu alandaki<br />

çalışma, Dolgopolsky ve diğerleri tarafından devam ettirildi. Klasik Nostratik<br />

teoriye göre, Hint-Avrupa ailesi, altı akraba alt gruptan biridir. Diğerleri Afro-<br />

Asyatik, Kartvel, Ural, Altay ve Dravid aileleridir. Bugüne dek, Nostratik<br />

grubunu destekleyen aşağı yukarı 400 etimoloji yayımlandı. Son zamanlarda<br />

Dolgopolsky (1984) Elam, Gilyak ve Çukçi-Kamçatka gibi grupların da<br />

Nostratik içine alınmasını teklif etmiştir.<br />

Amerikan dil bilimcisi Joseph Greenberg, lengüistik sınıflandırma<br />

bilimine belki de en büyük katkıları yapmıştır. Greenberg 1950’lerde,<br />

Afrika dilleri üzerinde devrim sayılabilecek sınıflandırmasından itibaren dil<br />

sınıflandırmalarının az ilerlemiş olduğu bölgelerin incelenmesi işini üzerine<br />

aldı. 1963’te bütün Afrika dillerini dört dala ayırdı (Hoysan, Nijer-Kordofan,<br />

Nil-Sahra, Afro-Asyatik). Bu sınıflandırma, Afrika dil bilimindeki bütün çağdaş<br />

araştırmaların temellerini oluşturur. 1971’de Greenberg, Yeni Gine ve etrafındaki<br />

adalarda konuşulan çok çeşitli Papua dillerini içine alan Hint-Pasifik ailesinin<br />

delillerini ileri sürdü. 1987’de de Na-Dene ile Eskimo-Aleut dilleri hariç Yeni<br />

Dünya’nın bütün dillerini içine alan Amerind ailesinin önemli delillerini ortaya<br />

koydu. Şu anda; Afro-Asyatik, Kartvel ve Dravid’i dışarıda bırakan; Japon,<br />

Aynu, Gilyak, Çukçi-Kamçatka ve Eskimo-Aleut’u içine alan ve bu yönüyle<br />

Nostratik teorisinden farklılaşan kapsamlı Avrasyatik teorisiyle ilgili bir kitap<br />

170


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

üzerinde çalışmaktadır.<br />

Probleme Daha Yakından Bakış<br />

Bu araştırıcıların çığır açıcı çalışmalarına rağmen dil bilimcilerin<br />

çoğunluğu hâlâ, Hint-Avrupa ailesinin bilinen bir dil akrabasının olmadığı ve<br />

hiç kimsenin hiçbir zaman böyle bir akrabalığı kanıtlayamayacağı inancına<br />

bağlıdırlar. Çünkü onlara göre Hint-Avrupa ailesinin zaman derinliğinden öteye<br />

gidebilecek herhangi bir delile ait genetik akrabalık izlerinin tamamı, aralıksız<br />

devam eden fonetik ve semantik erozyon tarafından tamamen tahrip edilmiştir.<br />

Bu inanç o kadar güçlüdür ki aksini ispat etme gücüne sahip dil bilimciler dahi,<br />

tarihî karşılaştırmalı dil biliminin hâkim görüşlerine meydan okumak yerine<br />

sıklıkla genetik akrabalığı reddeden delilleri bulmayı tercih ederler. Avustralya<br />

dil ailesi bu açıdan öğreticidir. Avustralya zamanımızdan en az 40 000 yıl önce<br />

insanların sürekli yerleşimine sahne olmuştur ve Proto-Avustralya dilini bu<br />

tarih civarına tarihlemeyi düşünmemek için sebep yoktur (Avustralya’nın Yeni<br />

Gine’den daimî kopuşunun <strong>10</strong> 000 yıl kadar önceye uzandığı olgusunu da akılda<br />

tutmak gerekmesine rağmen). Proto-Avustralya dili, Hint-Avrupa’dan en az iki<br />

misli; daha büyük ihtimalle 7-8 misli yaşlı olmalıdır. Standart lengüistik evrim<br />

görüşüne göre bu zaman derinliğinde ilkel bir üniteye ait herhangi bir delil<br />

varlığını sürdüremez ve fakat Avustralya dalı, geçerli bir aile olarak evrensel<br />

kabul görmüştür.<br />

Bu açık çelişkiyi uzlaştırmak için R. M. W. Dixon (1980), lengüistik tek<br />

biçimlileşme (üniformitaryanizm) ilkesini bir kenara attı ve Avustralya dillerinin<br />

izolasyon sebebiyle, dünyadaki diğer dillerden çok daha yavaş değiştiğini ileri sürdü:<br />

Proto-Avustralya dili geçmişte, muhtemelen birkaç on bin yıl önce, hayli uzun bir zaman<br />

konuşulmuş olmalıdır. Bu durum, Avustralya ailesi ile herhangi bir başka dil ailesi arasında genetik<br />

bir ilişkinin asla mevcut olamayacağını gösterir. Proto-Avustralya dili arkada, mesela Güney-Doğu<br />

Asya’da herhangi bir kardeş dil bırakmış olsaydı bile, araya giren uzun dönem yüzünden bütün<br />

tanınabilir özelliklerini tamamen değiştirmiş ve neticede tanınabilir bir ilişki için geride kalan<br />

benzerlikler yetersiz noktalar hâline gelmiş olacaktı. (Daha doğrusu, Proto-Avustralya dilinin<br />

akrabaları, yaşayan torunlara sahip olmayacaktı.) Genellikle diller o hızla değişir ki, ayrılmadan üç<br />

veya dört bin yıl kadar sonra genetik bağlar tanınabilir olmaktan çıkar. Avustralya dilleri, diğer dil ve<br />

kültürlerle temastan nispeten izole olmuşlardır ve onlara kıyasla daha yavaş bir hızla değişmişlerdir.<br />

Geride, lengüistik olarak daha kozmopolit bölgelerde kalan herhangi bir akraba dil ise bu şekilde<br />

korunmuş olmaz. (s. 237)<br />

“Zamanın Unuttuğu Ülke” şeklindeki romantik Avustralya anlayışı hiçbir<br />

şekilde desteklenemez; bu anlayışın delillerden çok beklentilere dayandığı<br />

gözden kaçırılmaması gereken bir olgudur. Her hâlükârda Dixon şu inancında<br />

kategoriktir: “Avustralya dilleri ile kıt’a dışı herhangi bir dil arasında genetik bir<br />

ilişki olduğunu gösteren herhangi bir delil kesinlikle yoktur; hatta araştırıcıların<br />

ileri sürebileceği uzak bir ‘ihtimal’ dahi söz konusu olamaz. Avustralya dilleri o<br />

kadar uzun zamandan beri şimdiki yerlerinde bulunmaktadırlar ki başka dillerle<br />

171


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

ilişkilerine dair herhangi bir delil zaman içinde aşınıp gitmiştir.” (s. 238)<br />

Proto-Avustralya dili için yeniden kurulmuş (rekonstrüksiyonu yapılmış)<br />

köklerden, sayısı çok az olsa da bazılarının başka ailelerdeki köklerle akraba<br />

oldukları anlaşılmaktadır (bk.: Bölüm 14). Mesela çeşitli modern dillerde<br />

semantik genişlemelerle, bükülen, kıvrık şeyleri (dalga, nehir büklümü, yılanın<br />

vücudundaki tümsek) anlatan Proto-Avustralya dilindeki *bungu “diz” kelimesini<br />

düşünelim. Bu biçim, “diz” anlamı için Hint-Pasifik dillerindeki etimolojiye<br />

sesçe de anlamca da çok benzerdir. Mesela Tobelo dilinde buku, Koyanu’da poku<br />

ve Teri Kawalş dilinde bugu sözleri aynı anlamdadır. Bu kökün izleri Avrasya’da<br />

da bulunur. Aynuca (he-) poki(-ki) “aşağı eğmek” buraya ait görünüyor. Aynı<br />

şekilde Proto-Hint-Avrupa’daki *beug(h) “kıvırmak”; Proto-Altay’daki *bük(ä)<br />

“kıvırmak, bükmek” (Mesela Uygurcadaki bük “diz çökmek”, Yakutçadaki<br />

bük “kıvırmak”, Halhacadaki bóx(ón) “devenin hörgücü”, Evenkicedeki buku<br />

“kıvrım, eğri”) de bu kökle ilgilidir. Afrika’da Proto-Bantu dilindeki *bóngó<br />

“diz”, gerçekten Avustralya’daki biçimle hem sesçe hem anlamca aynıdır.<br />

Nijer-Kongo ailesinin Batı Atlantik kolunda, mesela Baga dilinde –buŋ “diz”<br />

şekillerini buluruz. Nijer-Kongo ailesinin diğer dillerinde de bu kökün başka<br />

yansımalarının bulunması beklenebilir; fakat Nijer-Kongo dillerine ait herhangi<br />

bir etimolojik sözlük olmayışı şimdilik bunu gerçekleştirmeyi güçleştirmektedir.<br />

Nihayet aynı kök Amerind ailesinde de iyi tanıklanmıştır. Mesela Kuzey<br />

Amerika’daki Çumaş dilinde (si-)buk “dirsek”, Walapay dilinde (mi-)puk “diz”<br />

kelimelerini; Güney Amerika’daki Guamaka dilinde buka “diz, dirsek”, İranşe<br />

dilinde poku “yay” kelimelerini buluruz.<br />

Bu örnek, Avustralya ailesi ile dünya dillerinin geri kalanı arasında asla<br />

tek genetik bağ değildir. Dixon, Proto-Avustralya dilinde *bula “iki” kökünü<br />

yeniden kurmuştur. Blake (1988) de Pama-Nyungan alt grubunda bu sayının,<br />

ikilik zamirleri kurmak için nasıl kullanıldığını göstermiştir: *nyuNapalV “siz<br />

ikiniz” ve *pula “o ikisi”. Yok olmuş iki Tasmanya dili (Dixon, Avustralya<br />

dilleriyle akraba olmadıklarını düşünür.) benzer biçimler sergiler: Güneydoğuda<br />

boula “iki”, güneyde pooalih “iki”. Paul Benedict (1975), Astro-Tay hipotezi<br />

bağlamında, Güneydoğu Asya’nın belli başlı ailelerinin hepsinde iki sayısının<br />

benzer olduğunu belirtir. Benedict, Proto-Astroasyatik için *(m)bar “iki” (krş.<br />

Santalice bar, Jehçe bal, Khmu’ dilinde bār, Eski Mon dilinde bar); Proto<br />

Miao-Yao için *(a)war “iki” köklerini yeniden kurar. Benedict aynı zamanda,<br />

Daik ailesinden mesela Mak dilindeki wa “ikiz” ve Astronezya ailesinden mesela<br />

Javanese dilindeki kĕmbar “ikiz” biçimlerinin de öncekilerle akraba olduğunu<br />

düşünür. Afrika dillerinde, Edgar Gregersen’in (1972) Kongo-Sahra ailesini<br />

(Nijer-Kordofan ile Nil-Sahra’yı tek bir aile kabul eden teklifi) desteklemek için<br />

ileri sürdüğü delillerden biri iki sayısını anlatan biçimlerdi ki bunlar, şimdiye<br />

kadar gördüğümüz örneklerden güçlükle ayrılır. Nijer-Kongo ailesinden<br />

172


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

Temnecede (kə)bari “ikiz”, Nimbaricede bala “iki”, Manocada pere “iki” ve<br />

Proto-Bantu dilinde *bàdí “iki”; Nil-Sahra ailesinden mesela Nubicede bar(-<br />

si) “ikiz”, Meraret dilinde warē “iki” ve Kunama dilinde barā “çift” biçimleri<br />

vardır. Avrasya dillerinde İllich-Svitych’in Nostratik etimolojilerinden biri şu<br />

ana dek ele aldığımız biçimlerle ilgili görünmektedir; ancak bu ailelerde anlam,<br />

“iki” yerine “yarım, yan, parça” olmuştur. İllich-Svitych (1967) özellikle Proto-<br />

Hint-Avrupa dilindeki *pol “yarım, yan” (krş. Sanskritçe (ka-)palam “yarım”,<br />

Arnavutça palë “yan, parça, çift”, Rusça pol “yarım”) ile Proto-Ural dilindeki<br />

*pälä / *pole “yarım” (krş. Yurak Samoyedcede peele “yarım”, Macarcada fele<br />

“yarım, ikinin bir yanı”, Vogulca pääl “yan, yarım”, Votyakça pal “yan, yarım”)<br />

ve Proto-Dravid dilindeki *pāl “parça, kısım” (krş. Tamilce pāl “parça, kısım,<br />

pay”, Teluguca pālu “pay, kısım”, Parjice pēla “kısım”) arasında ilişki kurar.<br />

Nihayet akraba biçimler Kuzey ve Güney Amerika dillerinde de (krş. Wintunca<br />

palo(l) “iki”, Wappoca p’ala “ikizler”, Huavece apool “ikili kopça”, Koloradoca<br />

palu “iki”, Sabancece palin “iki”) bulunur.<br />

Avustralya ailesinin, dünyanın diğer bütün dilleriyle ilişkili olduğunu<br />

ispat edecek son bir delil sunmak istiyorum. Bu, en yaygın şekilleri mi(n)<br />

veya ma(n) olan ve “ne, kim” yahut başka bir soru kavramını ifade eden soru<br />

kelimesidir. Bu kök Trombetti, İllich-Svitych ve Greenberg’in çalışmalarında ele<br />

alınmıştır ve öyle görünüyor ki insanoğlunun dilinde en geniş olarak yayılmış<br />

şekillerden biridir. Dixon modern yansımalarına, mesela Dyirbalcadaki minya<br />

“ne” ve Pitta-Pitta dilindeki minha “ne” örneklerine göre Proto-Avustralya için<br />

*miNHa 2 “ne” biçimini yeniden kurmuştur. Bu biçimler, Greenberg’in Hint-<br />

Pasifik etimolojilerinden birine dikkati çekecek şekilde benzemektedir. Mesela<br />

Matapça mina “ne”, Arapeşçe mane “ne”, Nyauraca məndə “ne, şey”, Katice<br />

man “herhangi bir şey”, Biadaca min “şey”, Laumbece mina “şey” biçimleri.<br />

Avrasya dillerinde, az önce zikrettiklerimizle muhtemelen hep akraba<br />

olan çeşitli biçimler vardır. Astroasyatik ailesinde şu örnekler bunu gösterebilir:<br />

Kurkuca amae “kim”, Monca mu “ne”, Merkezî Sakayca mā / mō “ne”. Hint<br />

alt kıt’asındaki iki izole dil, Buruşaski ve Nahali dillerinde, konumuz olan<br />

soru biçiminin yansımaları vardır. Buruşaskicede men “kim” ve amin “hangi”,<br />

Nahalicede miŋgay “nerede” ve miyan “kaç” vardır. Kafkaslarda Proto-(Kuzey)<br />

Kafkasya dilindeki bir soru parçacığı olarak *ma kökü yeniden kurulmuştur<br />

ve bazı diller m soru parçacığının da zamirsel kullanımına sahiptir. Mesela<br />

Çeçence mila “kim” ve Batsça me “kim”. Kartvel dilleri için G. Klimov (1964)<br />

*ma (ne) ve *mi(n) “kim” köklerini yeniden kurmuştur. Kuzey Avrasya boyunca<br />

m soru parçacığı geniş olarak yayılmıştır. Bunun pek çok tezahürleri hem<br />

İllich-Svitych’in Nostratik etimolojilerinde hem de Greenberg’in Avrasyatik<br />

2 NH, lamino-diş arası nh ile lamino-damaksı ny arasındaki bir karşılıklığı gösterir ve modern Avustralya dillerinde<br />

bulunur.<br />

173


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

etimolojilerinde vurgulanmıştır. Örnekler şunlardır: Proto-Hint-Avrupa dilinde<br />

*mo (soru zarflarının temeli); Proto-Ural *mi “ne” (krş. Vogulca män “hangi,<br />

ne”, Tavgice ma “ne”, Macarca mi “ne, hangi”, Fince mi / mi(-kä) “ne, hangi”);<br />

Proto-Türkçe *mi “ne” (krş. Çuvaşça mĕn “ne” ve Türkçe mi -bir cümle<br />

enklitiği-); Moğolca –ū(< *mu) -cümle soru parçacığı- ve Mongurca amu / ama<br />

“ne”; Tunguzca -ma (bir belirsizleştirci); Korece muōt “ne” ve Eski Korece<br />

mai “niçin”; Ryukyuanca (Japoncaya çok yakın bir dil) mī “ne”; Aynuca mak /<br />

makanak “ne”, makan “ne tür”; Çukçaca mikin “kim”, Kamçadalca min “hangi,<br />

ne tür”.<br />

Yeni Dünya’da, benim çok iyi bildiğime göre Eskimo-Aleut ailesinde de,<br />

Na-Dene ailesinde de m soru parçacığı bulunmaz; fakat Amerind ailesinde geniş<br />

olarak yayılmıştır. Kuzey Amerika örnekleri şunlardır: Kuzey Sahatince mēn<br />

/ mna “nerede”, Merkezî Sierra Miwok dilinde minni “kim”, San Jose dilinde<br />

mani “nerede”, Çoktawcada mana “ne zaman” ve Çikasawcada mano “nerede”.<br />

Güney Amerika’dan şu örneklere sahibiz: Kagabaca mai “kim”, mani “nerede”,<br />

Paezce maneh “ne zaman”, Allentiak dilinde men “kim”, Katyoca mai “nerede”,<br />

Guajajara dilinde mon “kim”, Maripuca manub “hangi yönde”, Kofanca mañi<br />

“nerede”, Krenje dilinde menõ “kim” ve Botokudo dilinde mina “kim”.<br />

Afrika’da, Afro-Asyatik ailesinde m soru parçacığı geniş olarak yayılmıştır<br />

ve muhtemelen Hoysan ailesinde de bulunmaktadır. Hoysan örnekleri nispeten<br />

azdır (krş. Kxoe dilinde mã “kim”, mắ “hangi”, Naroncada kama “eğer, ne<br />

zaman”, Namacada maba “nerede”); fakat Afro-Asyatik ailesinin her kolunda<br />

yaygın olarak vardır. Örnekler şunları içine alır: Akadca mīn “ne”, mann “kim”,<br />

Amharca min “ne”, Arapça man / min “kim”, Tuaregce ma “ne”, mi “kim”,<br />

Sahoca mā “ne”, mi “kim”, Somalice máĥä “ne”, Oromo dilinde māni “ne”,<br />

Kaffaca amone “ne”, Hausa dilinde mē / mī “ne”, Bataca mən “ne”, Logene<br />

dilinde mini “kim”.<br />

Yukarıdaki bütün biçimlerde, kökün başında bulunan m- parçasının aynı<br />

olduğu iddiasındayım. Sondaki -n parçası değişik kaynaklara sahip olmakla<br />

beraber bunlardan biri bulunma hâlidir. Yukarıdaki bazı örneklerde görülebilen<br />

k soru parçacığı ise dünya dillerinde m soru parçacığının başlıca rakibidir. Bazen<br />

ona katılır; bazen onun yerini alır; bazen de yerini ona bırakır. Bu iki soru<br />

parçacığının (ayrıca üçüncü olarak y parçacığı) karmaşık etkileşimi, Trombetti,<br />

İllych-Svitych ve Greenberg tarafından tartışılmıştır ve her üçü de m soru<br />

parçacığının umumiyetle şahıs bildirmeyen (ne) bir karakter taşıdığına; buna<br />

karşılık k soru parçacığının umumiyetle şahıs bildirici (kim) bir özelliğe sahip<br />

olduğuna dikkat çekmişlerdir. Nihayet, bu kökün, Afrika’dan Amerika’ya aşırı<br />

dağılımına rağmen Nijer-Kordofan veya Nil-Sahra ailelerinde görülmemesi<br />

anlamlı olabilir ki bu noktaya daha sonra döneceğim.<br />

Bu kökler; çok geniş bir şekilde yayıldıkları ve bunlardan birçoğu en az<br />

174


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

Trombetti zamanından beri bilindiği hâlde; teorik açıdan örosantrik inancını<br />

koruyan tarihî-karşılaştırmalı dil bilimi üzerinde çok az tesir bırakmıştır. Bir<br />

örnek olarak, Hint-Avrupa ailesine giriş mahiyetindeki metin kitapları dahi<br />

bunu göstermeye yeterlidir; bunlarda hâlâ, neredeyse evrensel bir şekilde, Hint-<br />

Avrupa ailesinin herhangi bir diğer aileyle ilişkisi olmadığı görüşü hâkimdir.<br />

Bu yüzyılda iki Amerika’yla ilgili dil sınıflandırmalarında gerçek bir gerileme<br />

görülür ve sözde bağımsız ailelerin sayısı 200’ü geçer. Bu durum, Greenberg’in,<br />

Amerika’da aslında sadece üç aile olduğunu ikna edici delillerle ileri sürdüğü<br />

1987 yılına kadar sürer (bk. 6. Bölüm). Ayrıca birçok Altayist Asya’da üç Altay<br />

dili arasında herhangi bir akrabalık olduğunu reddetme noktasına gelmiştir<br />

ve hatta Yukagir’in Ural ailesiyle akrabalığı da bazen inkâr edilmiş veya<br />

sorgulanmıştır. Birçok yönü bulunan daha kapsamlı sınıflandırmaların kabul<br />

edilmemesinin sebepleri, Greenberg (1987) ve Ruhlen (1987)’de yeteri kadar<br />

tartışılmıştır. Uzun menzilli karşılaştırma (long-range comparison) karşıtlarının<br />

havasını vermek için birkaç özel eleştiriyi, fazla derine dalmadan, bir kere daha<br />

burada ele alacağım.<br />

Uzun menzilli karşılaştırma yöntemine geleneksel olarak yapılan en<br />

yaygın eleştiri şudur: İleri sürülen bağlantılar, semantik ve/veya fonolojik<br />

olarak, tarihî bir ilişki kurmaya imkân vermeyecek kadar farklıdır. Bu, yukarıda<br />

yapılan etimolojilerle ilgili ters bir durumdur. Çünkü o etimolojiler, teklif edilen<br />

zaman derinliğinde ilişki kurmaya imkân vermeyecek kadar, sesçe ve anlamca<br />

benzer olmakla eleştirilmiştir. Bu etimolojilerde ortaya konan farazî yakınlıklar,<br />

ses ve anlamca o kadar kapsamlı ve o kadar benzerdir ki eğer sadece bazı Güney<br />

Amerika yerli dilleriyle ilgili olsalardı onların genetik akrabalıkları hiç de<br />

ihtilaflı olmayacaktı. Fakat, dünyanın her köşesinden, birbiriyle ilişkili olmadığı<br />

kabul edilen dil ailelerine ait olduğu için bu etimolojilerin gerçek sağlamlığı,<br />

araştırıcılar için, nasıl bir genetik ilişkinin mümkün olabileceği hakkındaki<br />

beklentilerden daha az önemli olmuştur. Alçak seviyeli bir sınıflandırma (a<br />

low level of classification) için açık olan bir etimolojinin, daha yüksek seviyeli<br />

(higher level) sınıflandırmalarda 3 -özde hiç fark olmamasına rağmen- “tesadüfi<br />

ses” hâline gelmesi nasıl bir düşüncenin sonucudur acaba Trombetti bu<br />

tutarsızlığı şöyle eleştirmiştir: “Aşikârdır ki, Fin-Ugor me “ben”, te “sen” ile<br />

Hint-Avrupa me- ve te- (aynı anlamlar ile)’nin mukayesesinin bizatihi kendisi,<br />

Hint Avrupa dillerinin kendi aralarındaki zamir biçimlerinin denkliği konusunda<br />

yapılabilecek bir mukayese kadar değerlidir. Tek fark, Hint-Avrupa dillerinin<br />

ortak kökeni kabul edilirken Hint-Avrupa ile Fin-Ugor arasındaki ilişkinin<br />

reddedilmiş olmasıdır.” (1905: 44).<br />

Latin dilleri gibi alçak seviyeli bir grubun üye dillerinin sık sık, çok benzer<br />

3 “Alçak seviyeli sınıflandırma” kavramı yakın akrabalıklar için, “yüksek seviyli sınıflandırma” kavramı ise uzak<br />

akrabalıklar için kullanılmaktadır. (çevirenin notu)<br />

175


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

ve hatta aynı köktaşlar sergilemesini hiç kimse reddetmez. Ancak, 1) ister, sözde<br />

bağımsız olan yüksek seviyeli gruplaşmalarda (mesela Hint-Avrupa, Avustralya<br />

ve Amerind) biçim ve anlamca benzer köktaşlar paylaşılabilir olsun; 2) ister<br />

yeniden kurulmuş ana dillerin (mesela Proto-Hint-Avrupa, Proto-Nostratik<br />

veya Proto-Avustralya) hâlen yaşayan kardeş dillerinde, yeniden kurulmuş<br />

biçimle benzer veya aynı yansımalar görülmüş olsun; işte o zaman ihtilaf<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların her ikisinin de cevabı lengüistik değişimin<br />

derece ve tabiatına bağlıdır. Dixon’ın yorumlarının gösterdiği gibi, birçok dil<br />

bilimcinin inanışına göre lengüistik değişimin derecesi öyle bir derecedir ki<br />

sadece birkaç bin yıl sonra genetik ilişkinin bütün izleri silinir; o hâlde onun için<br />

her iki sorunun cevabı da hayırdır. Fakat eğer, bağımsız kabul edilen bütün dil<br />

aileleri ortak bir kökten türemiş ise, çeşitli ailelerde yeniden kurulabilir en eski<br />

ögelerin benzerliğinin hiç de sürpriz olmaması gerektiği bir vakıadır. Daha fazla<br />

derinlikte daha fazla yakınlık, beklenen bir şeydir.<br />

İkinci sorun hakkında sadece şunu belirtmek istiyorum. Ne zaman<br />

etimolojik bir sözlüğe göz gezdirsem görürüm ki bir ana dil için yeniden kurulmuş<br />

bazı biçimler, o ana dilin hâlen yaşayan kardeş dillerindeki bazı yansımalarla<br />

ya aynıdır ya da benzerdir. Pokorny (1959) Proto-Hint-Avrupa *nepōt “erkek<br />

yeğen, erkek torun” biçimini yeniden kurar ki bu biçim en az 5 000 yıl önce<br />

mevcut olmalıdır. Fakat aynı biçim aynı anlamla, Rumence nepot “erkek yeğen,<br />

erkek torun” kelimesinde bugüne kadar el değmemiş şekilde korunmuştur. En<br />

azından bu örnekte Dixon’ın acımasız erozyonu kendini göstermemiş görünüyor.<br />

Hint-Avrupa’dan daha eski olan ailelerde de aynı olgu vardır. Yukarıdaki ilk<br />

etimolojide mesela Proto-Avustralya bungu “diz”, birçok modern dilde bungu<br />

“diz” yansımasını gösterir ( msl. Guugu Yimidhir, Yidiny, Dyirbal). Şimdi<br />

eğer, bütün ihtimallere göre günümüzden 40 000 yıl önceye veya daha önceye<br />

tarihlenen Proto-Avustralya, çağdaş dillerdeki yansımalarla -ki onlar yeniden<br />

kurulmuş biçimle aynıdır- uyumlu olabiliyorsa bir kimse, Proto-Avustralya’dan<br />

sadece 20 000 – 30 000 yıl daha eski olması muhtemel Proto-Sapiens ile modern<br />

diller arasındaki benzer olguya neye dayanarak itiraz edebilir<br />

Kaldı ki lengüistik değişimin, Homo sapiens sapiens’in ortaya çıkışından<br />

beri daimi ve sürekli olduğu varsayımı yanlış da olabilir. Antropologlar,<br />

arkeologlar ve hatta tarihçiler arasında iyi bilinir ki kültürel evrim genel olarak,<br />

şu ana yaklaşır gibi her hızlanan adımda, gelişmiş bir şekilde ortaya çıkar.<br />

Aynı şey lengüistik evrim için de doğru olabilir. Aynı şekilde, tedrici ve daimi<br />

değişimin yavaş yürüyen bir süreci imişçesine biyolojik evrimin de çok uzun<br />

olması gerekliymiş gibi düşünülmüştür. Niles Eldredge ve Stephen Jay Gould<br />

gibi araştırıcılar, zamanın çok uzun dönemleri boyunca küçük değişimler<br />

barındıran evrimin daha epizodik bir karakter taşıdığını iddia etmişlerdir (bk.<br />

Eldredge 1985); felaketler ve toplu yok oluşlar üzerine yapılan son araştırmalar<br />

176


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

da bu karakteri destekler çizgidedir. Geçmiş <strong>10</strong>0 000 yılda nasıl bir lengüistik<br />

evrim olduğunu bilmediğimiz için o bize, muhtemel zeminlerdeki mümkün<br />

gelişmelerin elendiği bir premature gibi görünür.<br />

Şüphesiz bazı dil bilimciler, diğer dil ailelerinin sık sık, kendi ilgilendikleri<br />

ailedekilere benzer köklere sahip olduğunun farkında değildirler. Öyle sanıyorum<br />

ki Dixon’ın durumu da böyledir. Diğer dil bilimciler ise böyle köklerin<br />

farkındadırlar; fakat onları önemsememeyi tercih ederler. Greenberg’in 1987’de<br />

Amerind ailesini desteklemek için teklif ettiği deliller arasında en ikna edici<br />

olanlardan biri, 11 dalın tamamında birinci şahısta n, ikinci şahısta m bulunması<br />

idi. 12. Bölüm’de not edildiği gibi, birinci ve ikinci şahıs zamirlerinin, zamanlar<br />

boyunca en istikrarlı anlamlar arasında olduğu bilinmektedir. Dolgopolsky<br />

(1964), birinci şahıs zamirinin en istikrarlı öge olduğunu, ikinci şahıs zamirinin<br />

de (ikinciyi takiben) üçüncü sırada yer aldığını keşfetmiştir. Yine çok iyi<br />

bilinir ki ön ses durumundaki geniz ünsüzleri en istikrarlı sesler arasındadır ve<br />

istikrarlı seslerin istikrarlı anlamlarla birlikte bulunması, 12 000 yıl sonra bile bu<br />

zamirlerin Amerind ailesinin her dalında korunmuş olduğu manasına gelir. Bu<br />

iki zamirin Kuzey ve Güney Amerika’daki geniş dağılımına ilk dikkati çeken<br />

Greenberg değildir. Swadesh (1954), Amerind (henüz bu adlandırma yoktu) için<br />

ek deliller de içeren bir makalesinde bu zamirlerin dağılımını vurgulamış; bir<br />

yıl sonra da Greenberg, Swadesh’in makalesinden habersiz olarak aynı dağılımı<br />

keşfetmiştir. Greenberg şöyle der: “İki araştırıcının birbirinden bağımsız olarak<br />

aynı temel gözlemi yapması, benim belirlediğim Amerind gruplandırması için<br />

ilgi çekici bir dolaylı delildir.” (1987: 54).<br />

Bir Amerind araştırıcısı ve Greenberg’in baş eleştiricisi olan Lyle<br />

Campbell bunlara farklı bakar: “Yaygın birinci şahıs n ve ondan daha az yaygın<br />

ikinci şahıs m işaretleyicileri… sınıflandırmada başlangıçtan beri, çok anlamlı<br />

olmayan bir unsur kabul edilmiştir.” (Campbell 1986: 488). Campbell doğru<br />

söylüyor, acınacak şekilde doğru söylüyor; çünkü o kadar önemli bir delil<br />

göz ardı edilmiş, daha da kötüsü küçümsenmiştir ki bu iftihar edilecek bir şey<br />

değildir. Eğer bir biyolog kendini beğenmişçesine “o bahsettiğiniz hayvanlar<br />

grubunun omurgalı olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir ve bu beni<br />

şaşırtmamıştır” deseydi meslektaşları kahkahayla güler ve “haydi başka kapıya”<br />

derlerdi. Burada belki de biyoloji ile dil bilimi arasındaki farkın bir derecesini<br />

görüyoruz; özellikle kendilerini ortaya koyarken. Greenberg (1987) iki Amerind<br />

zamirinin temel ve aşikâr önemini şöyle özetler:<br />

Tesadüfi olmayan olguları not etmek ve onları açıklamak bilimin görevidir. Eğer bir dünya<br />

haritasında özel birinci ve ikinci şahıs işaretleyicilerinin yerlerini belirliyorsak, Avrupa’da, Kuzey<br />

Asya’da ve Kuzey Amerika’nın ta Grönland’a varıncaya kadarki kuzey kısmında görülen birinci<br />

şahıs m ve ikinci şahıs t (s ile birlikte) kümesine; Eskimo-Aleut ve Na-Dene bölgeleri dışındaki<br />

Amerika kıt’asının tamamında görülen birinci şahıs n ve ikinci şahıs m kümesiyle birlikte dikkat<br />

etmeyi ihmal etmezdik. Bence tek başına bu gözlem dahi tarih fikri olan bir antropoloğun şu görüşe<br />

yönelmesi için yeterli olurdu: Burada en azından, birinci küme için hesaba alınması gereken bir<br />

şey, çok geniş bir stok ve ikinci küme için de hesaba alınması gereken diğer bir şey olmalı. (s. 55)<br />

177


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

Mitolojiye Bir Son<br />

Burada, günümüzde çok yaygın olan iki inanışın, Hint-Avrupa ailesinin<br />

bilinen bir akrabasının olmadığı ve dillerin tek kökenliliğinin lengüistik delillere<br />

dayanarak kanıtlanamayacağı şeklindeki inanışların ikisinin de doğru olmadığını<br />

ileri sürdüm. Bu hatalı iddialardaki inanış, dünyadaki lengüistik literatürün ciddi<br />

bir şekilde incelenmesinden çok, yaygın şekilde dil bilimi dışı ölçütlere ve peşin<br />

kabullere dayanmaktadır. Gittikçe artan, fakat sayıları hâlâ az olan bazı dil<br />

bilimciler, bütün dünya dillerinin ortak bir kökeni paylaştığını anlama noktasına<br />

gelmekte ve bu esas üzerinde çalışmaya başlamaktadırlar. Bu bölümün geri<br />

kalan kısmında, lengüistik sınıflandırmada tek kökenliliğin birkaç sonucundan<br />

söz edeceğim.<br />

1. Lengüistik ilişkiyi araştırma artık bitmiştir (veya bitecektir); çünkü artık<br />

iki dil (veya iki dil ailesi) birbiriyle ilişkili midir diye sormanın anlamı yoktur.<br />

Her şey birbiriyle ilişkilidir ve iki farklı aile içinde veya arasında incelenmesi<br />

gereken mesele onlar arasındaki ilişkinin derecesidir, ilişkinin kendisi değil.<br />

Bütün sınıflandırma sorunları bir şeyle sona erdirilir: İnsan ailesinin hiyerarşik<br />

alt gruplarını lengüistik özellikler temelinde keşfederek. Bu özellikler leksikal<br />

(msl. Kökler, ekler) de olabilir; tipolojik (msl. geniz ünlüleri, ÖTY sıralı cümle,<br />

“biz” için içleyen / dışlayan ayrımı) de olabilir. Belirli bir alt grubu desteklemek<br />

üzere leksikal delillerin kullanımı, gerekçeye ihtiyaç göstermez; çünkü o, uzun<br />

zamandan beri karşılaştırmalı metodun esaslı bir tekniğine sahiptir. O teknik de<br />

bir kökün toplam dağılımıdır (total distribution) ki dağılımın sadece şu veya<br />

bu ailedeki varlığını değil, sınıflandırmadaki rolünü de ortaya koyar. Toplam<br />

dağılımda; Hint-Avrupa ailesindeki Grimm kanunu örneğinde olduğu gibi, belirli<br />

alt gruplar içindeki belirli gelişmeler, alt grup için ilave deliller de sağlayabilir.<br />

Genetik sınıflandırmada tipolojik özelliklerin kullanımı daha tartışmalıdır.<br />

Genellikle kabul edilen görüş, bu tür özelliklerin genetik ilişkiyi göstermediğidir.<br />

İyi bilindiği gibi, Afrika dil bilimi üzerindeki bazı erken çalışmalarda tipolojik<br />

özelliklerin kullanımı kesinlikle, soyca genetik (phylogenetic) olmayan<br />

sınıflandırmalara yol vermiştir. Bu erken sınıflandırmacıların hatası, gereğinden<br />

az (bazen sadece bir) özelliklere güvenmelerinden çok özelliklerin kendisinden<br />

kaynaklanır. Böylece, katı bir tarihî perspektifle, cinsiyet kategorisi, geniz<br />

ünlüleri veya kelime sırası ölçütlerinin tek başına, dillerin sınıflandırılması<br />

için kullanılması saçma sonuçlara yol açıyordu. Böyle özellikler hâlâ, gramer<br />

ve sözlükten aşağı kalmayacak şekilde, genetik olarak dilin bir parçası gibi<br />

aktarılmakta ve böylece bazen, mutlak olmasa bile bir delil değeri taşımaktadır.<br />

700 civarında Papua dilinde temel kelime düzeninin (Astronezya etkisinde kalmış<br />

birkaç dikkate değer istisna ile) değişmez olarak ÖTY şeklinde sıralanmasının,<br />

tabiatın bir tesadüfü olabilmesi çok zordur. Hint-Avrupa cinsiyet sisteminin<br />

diğer ailelerdeki cinsiyet sistemiyle akraba olmamasının, cinsiyet kategorisinin<br />

178


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

Hint-Avrupa tarihinde genetik bir özellik olarak aktarılmış olmadığı anlamına<br />

gelmediği bir gerçektir (şüphesiz diğer ailelerde de bağımsız olarak gelişmiştir.).<br />

Dünyanın lengüistik dallanmasıyla ilgili ilk sınıflandırma analizlerinde (Darlu,<br />

Ruhlen ve Cavalli Sforza 1988), bazı tipolojik özelliklerin kullanıldığını<br />

görürüz. Mesela ünsüzler (p, m, s vb.nin varlığı veya yokluğu), ünlüler (i, e, a<br />

vb.’nin varlığı veya yokluğu), zamirler (içleyici, birinci şahıs ikilik zamirinin<br />

varlığı veya yokluğu) ve kelime sırası (temel bildirimli cümlede ÖTY sırasının<br />

varlığı veya yokluğu). Söz konusu dallandırmalarda dil bilimciler bunları sık<br />

sık akrabalık ilişkisi saymışlar ve tipolojik özelliklere dayanarak, hemen diğer<br />

bir dil ailesinin üyesi kabul etmişlerdir (msl. Ural ve Altay, Çukçi-Kamçatka ve<br />

Eskimo-Aleut, Na-Dene ve Kafkas, Nijer-Kordofan ve Nil-Sahra, Hint-Avrupa<br />

ve Afro-Asyatik). Bu ilk veriler tipolojide, önceden tahmin edilenden daha çok<br />

genetik bileşen olduğunu kabul eder.<br />

2. Tek kökenliliğin ikinci bir sonucu şudur: İnsan ailesinin lengüistik<br />

özelliklere dayalı soy ağacını, biyolojik özelliklere dayalı olanla karşılaştırmak en<br />

azından teorik olarak mümkün hâle gelmiştir. Birçok dil bilimci hâlâ, lengüistik<br />

ve biyolojik özellikler arasında az bağlantı olduğuna inanmaktadır. Campbell<br />

şöyle der (1986: 488): “Apaçık olan bir şeyi tekrar etmek şart görünüyor: <strong>Dil</strong><br />

ile gen havuzları yahut kültür arasında gerekirci (illî, deterministik) bir bağlantı<br />

yoktur.” Bununla beraber, L. L. Cavalli-Sforza vd. tarafından yapılan son bir<br />

çalışma (1988) göstermektedir ki biyolojik ve lengüistik sınıflandırmalar<br />

arasındaki bağlantılar, tabiatça en yakın olanlardır: “Lengüistik aileler; insan<br />

(popülasyon) gruplarına, kolaylıkla anlaşılabilen örtüşmelere ve onların, bir<br />

zaman çerçevesi belirlenebilmiş kökenine çok az olarak uygun düşer. Lengüistik<br />

büyük aileler ise, genetik ve lengüistik gelişme arasında önemli paralelliklere<br />

işaret etmek suretiyle dikkat çekici bir uygunluk gösterir.”<br />

Birinci bölümde gördüğümüz gibi birçok lengüistik grup, sadece alçak<br />

seviyeli sınıflandırmalarda (msl. Doğu Astronezya, Altay) değil, yüksek<br />

seviyelilerde de (msl. Kongo-Sahra, Ostrik, Nostratik / Avrasyatik, Amerind)<br />

neredeyse aynen biyolojik gruplara uygun düşer. Bunlardan biri çok merak<br />

uyandırmıştır. Sahra altı Afrikası ile dünyanın geri kalanı arasındaki biyolojik<br />

bölünme, Kongo-Sahra (Gregersen 1972’de leksik ve gramatik delilleri sunulan)<br />

ile Kongo-Sahra dışı arasındaki temel lengüistik bölünme ile uyuşacak mı,<br />

uyuşmayacak mı 14. bölümde gösterileceği gibi, Gregersen’ce tespit edilen<br />

bazı kökler gerçekten Kongo-Sahra’da daha yaygın olsa da dünyanın başka<br />

yerlerinde de görülmektedir ve bu bakımdan o kökler Kongo-Sahra’ya ait<br />

yenilikler olamazlar. Bu sebeple Gregersen’in etimolojileri, bir yandan Kongo-<br />

Sahra ile sınırlanmış, bir yandan da Kongo-Sahra ile diğer aileler arasında ortak<br />

olan bir karışımı içine alır. Bu konuyla ilgili olarak, yukarıda ele alınmış olan<br />

soru bildirici min “ne” kelimesinin etimolojisi ilgi çekicidir; çünkü o, Kongo-<br />

179


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

Sahra dışında her yerde bulunmaktadır ve bu sebeple, geçerli bir lengüistik sınıfı<br />

ters yüz etse de Kongo-Sahra dışı gruplar için bir yenilik olabilirdi.<br />

3. Tek kökenlilik kabul edildiği takdirde onun bir sonucu da, aile içi çeşitli<br />

fenomenlerle ilgili olarak yapılmış birçok iyi açıklamanın mecburen yeniden<br />

değerlendirilmesine yol açması olacaktı. Buna bir örnek olarak Dixon’ın (1980),<br />

Avustralya soru bildiricisi miNHa “ne” kelimesinin kökeniyle ilgili açıklamasına<br />

bakalım:<br />

Kuzey Queensland’deki dillerde belirsiz soru biçimi olarak miNHa yoktur; onlarda miNHa “et,<br />

(yenebilir) hayvan” genellikle leksik bir ögedir. Büyük bir ihtimalle burada semantik bir değişim<br />

vardır; bir cins adı olan miNHa “hayvan”, bir belirsizlik terimi olan ‘herhangi bir şey’ anlamına<br />

geçmiştir. Pek çok Avustralya dilindeki diğer belirsizlik terimleri gibi bu da bir soru anlamını “ne”<br />

taşımaktaydı. Bugün, belirsizlik ve soru bildiren miNHa, New South Wales’te merkezîleşen geniş<br />

bir bölgede (ve bu bölge dışında dağılmış birkaç dilde) görülmekte ve bölgesel bir dağılım modeli<br />

ortaya koymaktadır.” (s. 376).<br />

Böylece Dixon soru bildirici miNHa “ne” kelimesini, “herhangi bir<br />

şey” anlamını bir ara basamak olarak kullanmak suretiyle, sesçe aynı olan “et”<br />

anlamındaki kökten türetir. Avustralya soru bildiricisi miNHa’nın, birçok başka<br />

dil grubunda benzer biçimli akrabası olduğuna dair pek çok delil olmasaydı bile<br />

Dixon’ın aile içi açıklamasının reddedilmesi gerektiğine inanıyorum. MEAT ><br />

SOMETHİNG (ET > HERHANGİ BİR ŞEY) anlam değişmesi görülmemiş; en<br />

azından diyebiliriz ki dünya dillerinde muhtemelen, tam olarak kanıtlanmamış<br />

bir şeydir. Daha da ötesi, normal semantik evrim, SORU > BELİRSİZLİK<br />

yönündedir; aksi yönde değil. Sonuç olarak Dixon’ın aile içi açıklaması, basit ve<br />

açık olmakla birlikte en ihtimal dışı açıklamadır. Greenberg (1990, 1991) Hint-<br />

Avrupa’daki belirli fenomenleri anlamak için geniş bir perspektifin önemini<br />

açıklar ki bu konu aynı zamanda Nostratik araştırmalarına da büyük katkı<br />

sağlayan konulardan biriydi. Biyoloji sınıflandırmacıları, geniş perspektifin çok<br />

önemli olduğunu uzun zaman önce anlamışlardı. Umulur ki dil sınıflandırmacıları<br />

da kısa zamanda benzer bir anlayışa kavuşacaklardır.<br />

Biz sadece, insan popülasyonunun biyolojik ve lengüistik özelliklerdeki<br />

yansımalarının yapısını anlamaya başlıyoruz. İnsan türünün en yüksek seviyede<br />

sınıflandırılması konusunda biyolojik sınıflandırma şimdilik daha ileri durumda<br />

görünüyor; fakat hiç şüphesiz biyoloji ve dil biliminin her ikisinin de, türümüzün<br />

soy dallanmasını çözmede kendilerine ait farklı ve önemli rolleri bulunmaktadır.<br />

Biyolojik ve lengüistik sınıflandırmaların her ikisi üzerinde de daha güvenle ve<br />

daha ayrıntılı olarak durulduğu zaman belki de, iki alan arasındaki paralellik ve<br />

benzerlikler artık tuhaf değil tabii görünmeye başlanacaktır.<br />

180


<strong>Dil</strong>in Kökeni: Geçmişe ve Geleceğe Bakış<br />

Kaynaklar<br />

Benedict, Paul K. (1975), Austro-Thai: Language and Culture, New Haven, Conn.<br />

Bengtson, John D. ve Merritt Ruhlen (1992), “Global Etymologies”, On The Origin of<br />

Languages, Stanford 1994, 277-336.<br />

Blake, Barry J. (1988), “Redefining Pama-Nyungan: Towords and Prehistory of Australian<br />

Languages”, Yearbook of Australian Linguistics 1.<br />

Campbell, Lyle (1986), “Comment”, on an article by Joseph H. Greenberg, Christy G. Turner<br />

ve Stephen L. Zegura, Current Anthropology 27: 488.<br />

Cavalli-Sforza, L. L., Alberto Piazza, Paolo Menozzi ve Joanna Mountain (1988),<br />

“Reconstruction of Human Evolution: Bringing Together Genetic, Archeological and<br />

Linguistic Data”, Proceedings of the National Academy of Sciences 85: 6002-6.<br />

Darlu, Pierre, Merritt Ruhlen ve L. L. Cavalli-Sforza (1988), “A Taxonomic Analysis of<br />

Linguistic Families”, a. y.<br />

Darwin, Charles (1871), The Descent of Man, London.<br />

Dixon, R. M. W. (1980), The Languages of Australia, Cambridge, Eng.<br />

Dolgopolsky, Aron B. (1964), “Gipoteza drevneyşego rodsva yazıkovıħ semei severnoy<br />

Eurasii s veroyatnostnoy toçki zreniya”, Voprosı Yazıkoznaniya 2: 53-63 [İngilizce<br />

çevirisi: Typology, Relation and Time (editörler: Vitaliy V. Shevoroshkin and Thomas<br />

L. Markey), 1986, Ann Arbor, Mich., s. 27-50].<br />

------- (1984), “On Personal Pronouns in the Nostratic Languages”, Linguistica et Philologica<br />

(editörler: Otto Gschwantler, Károly Rédei, Hermann Reichert), Vienna, 65-112.<br />

Eldredge, Niles (1985), Time Frames, New York.<br />

Greenberg, Joseph H. (1963), The Languages of Africa, Bloomington, Ind.<br />

------- (1971), “The Indo-Pacific Hypothesis”, Current Trends in Linguistics (editör: Thomas<br />

A. Sebeok), Vol. 8, The Hague, 807-71.<br />

------- (1987), Language in the Americas, Stanford, Calif.<br />

------- (1990), “The Prehistory of the Indo-European Vowel System in Comparative and<br />

Typological Perspective”, Proto-Languages and Proto-Cultures (editör: Vitaly<br />

Shevoroshkin), Bochum, Germany, 77-136 (Rusça çeviri: Voprosı Yazıkoznaniya,<br />

1989, No. 4: 5-31).<br />

------- (1991), “Some Problems of Indo-European in Historical Perspective”, Sprung from<br />

Some Common Source: Investigations into the Prehistory of Languages (editörler:<br />

Sydney M. Lamb, E. Douglas Mitchell), Stanford, Calif., 125-40.<br />

------- (yayına hazırlanmakta), The Eurasiatic Language Family: Indo-European and Its<br />

Closest Relatives, Stanford, Calif.<br />

Gregersen, Edgar A. (1972), “Kongo-Saharan”, Journal of African Languages 11: 69-89.<br />

İllich-Svitych, Vladislav (1967), “Materialı k sravnitel’nomu slovaryu nostratiçeskiħ<br />

yazıkov”, Etimologiya 1965 (Moskva), 321-73 [İngilizce çeviri: Reconstructing<br />

Languages and Cultures (editör: Vitaly Shevoroshkin), Bochum, Germany, 125-76].<br />

------- (1971-84), Opıt sravneniya nostratiçeskiħ yazıkov, 3 cilt, Moskva.<br />

Klimov, G. A. (1964), Etimologiçeskiy slovar’ kartvel’skiħ yazıkov, Moskva.<br />

Pokorny, Julius (1959), Indogermanisches Etymologisches Wörterbuch, Bern.<br />

Ruhlen, Merritt (1979), “On the Origin and Evolution of French Nasal Vowels”, Romance<br />

Philology 32: 321-35.<br />

181


Merritt Ruhlen (Çev. Ahmet Bican Ercilasun)<br />

------- (1987), A Guide to the World’s Languages, Vol. 1: Classification, Stanford, Calif.<br />

------- (1991), “Proisħojdeniye yazıka: retrospektiva i perspektiva”, Voprosı Yazıkoznaniya 1:<br />

5-19 (Bu makalenin Rusça çevirisi).<br />

Swadesh, Morris (1954), “Perspectives and Problems of Amerindian Comparative<br />

Linguistics”, Word <strong>10</strong>: 306-32.<br />

Sweet, Henry (1901), The History of Language, London.<br />

Trombetti, Alfredo (1905), L’unità d’origine del linguaggio, Bologna.<br />

Whitney, William Dwight (1867), Language and the Study of Language, New York.<br />

182


..........<br />

Değerlendirme<br />

ve Tanıtmalar<br />

Reviews<br />

183


Sir Gerard Clauson, (Çev. Fatma Ertürk)<br />

184


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 185-186 ss.<br />

Ersoy, Feyzi (20<strong>10</strong>), Çuvaş Türkçesi Grameri,<br />

Gazi Kitabevi, Ankara, 490 s. ISBN 978-605-5543-45-7<br />

Ekrem Arıkoğlu * 1<br />

Sovyetlerin çöküşünden sonra ülkemizde çağdaş Türk lehçeleriyle ilgili<br />

çalışmalar çok büyük bir ivme kazandı. Bu ivmeye Ahmet B. Ercilasun’un<br />

katkısı başka herhangi bir kimseyle kıyaslanamayacak derecede fazla oldu.<br />

Onun yetiştirdiği, yönlendirdiği öğrencileri Türk lehçelerinde bilimsel<br />

tezlerinin yanında, uzmanlaştıkları alanların çeşitli yönlerini araştıran eserler de<br />

ortaya koymaya başladılar. Elimizdeki Çuvaş Türkçesi Grameri de Ahmet B.<br />

Ercilasun’un genç öğrencilerinden Feyzi Ersoy’un hocasına adadığı bir eseri.<br />

Çuvaşça, herkesçe kabul edilen fikre göre, Türkçeden en erken kopan<br />

Türk lehçesi (bazılarınca dili)’dir. Son yıllarda ülkemizde Emine Yılmaz, Metin<br />

Yılmaz, Oğuzhan Durmuş ve Bülent Bayram’ın Çuvaşçayla ilgili çeşitli kitap ve<br />

makale çapında çalışmalarını görmekteyiz.<br />

Doç. Dr. Feyzi Ersoy; yüksek Lisansını (Ulıp Halapisem Metni<br />

Esasında Çuvaşçada İsim, Gazi Üni. 2000, Bu çalışmada faydalanılan Ulıp<br />

Halapisem Metni TDK tarafından “Çuvaş Alp Hikâyeleri” adıyla basılmıştır.)<br />

ve doktorasını (Türk-Moğol <strong>Dil</strong> İlişkisi ve Çuvaşça, Gazi Üni. 2008) Çuvaşça<br />

üzerine yapmıştır. Özellikle doktora çalışmasında Çuvaşça, Moğolca, İngilizce<br />

ve Eski Türkçe bilgilerini gerektiren zor bir konunun üstesinden başarıyla<br />

gelmiştir. Ersoy’un bu başarılı çalışması da yakında basılacaktır.<br />

Çuvaş Türkçesi Grameri; Giriş, Ses Bilgisi, Şekil Bilgisi, Söz Dizimi,<br />

Metinler ve Kaynakça olmak üzere altı ana bölümden oluşuyor. Giriş bölümünde<br />

Çuvaşistan ve Çuvaşlar hakkında bilgi verildikten sonra, Çuvaş Türkçesi ve bu<br />

Türkçeyle ilgili yapılan çalışmalar tanıtılıyor.<br />

Eserin Ses Bilgisi bölümünde Çuvaşçanın ses özelliklerinin Eski<br />

Türkçeyle mukayeseli olarak verildiğini görüyoruz.<br />

Eserde en geniş yer Şekil Bilgisi bölümüne ayrılmış. Bölümde yapım ekleri<br />

işlendikten sonra kelime türlerine geçiliyor. Çekim ekleri bu türler içerisinde<br />

sırası geldikçe işleniyor. Kelime Türlerinde sırasıyla isimler, sıfatlar, zarflar,<br />

zamirler ve fiiller veriliyor. İsim-fiiller, Sıfat-fiiller, Zarf-fiiller konularından<br />

sonra görevli kelimeler başlığı altında edatlar ve bağlaçlar, anlamlı-görevli<br />

*<br />

Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, arikoglu@gazi.edu.tr<br />

185


Ekrem Arıkoğlu<br />

kelimeler başlığı altında ise ünlemler anlatılıyor. Eserin sonlarında ise söz dizimi,<br />

metinler ve kaynakça bölümleri bulunuyor.<br />

Bizce bu grameri diğerlerinden ayıran temel özellik, verilen hemen<br />

her örneğin kaynağının gösterilmesi. Örnek olarak gösterilen kelimelerin<br />

Çuvaşça sözlükteki tabanı, sayfa numarasıyla birlikte esere alınmış. Eserde<br />

bir nevi metinden hareketle gramer özelliklerinin ayrıntılı bir şekilde işlendiği<br />

söylenebilir. Çoğunlukla anlatılan özellik cümle içinde verildiğinden örneğin<br />

metin bağlamında kazandığı anlam daha kolay anlaşılıyor.<br />

Eser, Çuvaşçanın grameriyle ilgili herhangi bir konuyu merak edenlere<br />

kaynaklık edeceği gibi, verilen bolca örnek ve bu örneklerin çoğu zaman<br />

birebir yapılan çevirisiyle aynı zamanda bir Çuvaşça öğretme kitabı vazifesi de<br />

göreceğe benziyor.<br />

Feyzi Ersoy; Çuvaşçayı Çuvaşistan’da, Moğolcayı Moğolistan’da,<br />

İngilizceyi Amerika Birleşik Devletleri’nde öğrenmiş genç ve gayretli bir<br />

arkadaşımız. Elimizdeki eseri onun ilerde daha spesifik, ülkemizde uzmanı az<br />

bulunan Çuvaş Türkçesi, Türkçe Moğolca ilişkisi, Türkçenin Altayistik içindeki<br />

yeri vb., konularda Türkoloji bilimine güzel eserler kazandıracağının bir<br />

göstergesi. Arkadaşımızı kutluyoruz ve bu tür çalışmalarının devamını diliyoruz.<br />

186


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 187-191 ss.<br />

..........<br />

Pekacar, Çetin, Kumuk Türkçesi Sözlüğü,<br />

Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, Ankara 2011, 409 s.,<br />

ISBN 978-975-16-2385-0<br />

Hakan Akca * 1<br />

Türk insanı “Söz gümüşse sükût altındır.” atasözünü bazen espri<br />

yapmak amacıyla değiştirerek “Söz gümüşse sözlüğü olan yaşadı.” şeklinde<br />

söylemektedir. Aslında espri yapmak amacıyla söylenmiş olan bu söz bir bakıma<br />

bir dil veya lehçe için sözlüğün ve söz varlığının önemini vurgulamaktadır.<br />

Gerçekten de sözcükler, söz varlığı bir dilin gücünü ve büyüklüğünü, dilin<br />

büyüklüğü de o dili konuşan milletin büyüklüğünü göstermektedir. Nitekim<br />

küçük bir Türk lehçesi sayabileceğimiz Kumuk Türkçesine ait 12.000 madde<br />

başı kelime bulunan bir sözlüğünün olması Türk dilinin büyüklüğünün bir<br />

göstergesi sayılabilir.<br />

Bilindiği gibi Çağdaş Türk lehçeleri üzerine çalışma yapan araştırmacılar<br />

için çalışma yaptıkları lehçenin sözlüğüne sahip olmak son derece önemlidir.<br />

Çünkü Türk lehçeleri üzerine çalışma yapan araştırmacılar ilk zamanlarda bir<br />

kelimenin anlamını bulabilmek için birden fazla sözlük taramak ya da madde<br />

başı Türkçe, açıklamaları Rusça olan sözlüklerden faydalanmak zorunda<br />

kalmışlardır. Ancak daha sonra araştırmacılar, üzerinde çalıştıkları Türk<br />

lehçelerinin sözlüklerini hazırlayarak veya Türkçe-Rusça sözlükleri Türkiye<br />

Türkçesine aktararak bu konudaki eksiği gidermişler ve böylece daha sonraki<br />

araştırmacılara büyük kolaylık sağlamışlardır.<br />

Türkiye’de çalışan dilciler için sözlük konusunda eksiği olan Türk<br />

lehçelerinden biri de Kumuk Türkçesiydi. Kumuk Türkçesi, bugün Dağıstan<br />

Özerk Cumhuriyetinde yaşayan ve Dağıstan’daki nüfusları toplam 365.804<br />

olan Kumuk Türklerince kullanılan bir Türk lehçesidir. 2002’de yapılan son<br />

nüfus sayımına göre Rusya Federasyonu içerisindeki toplam Kumuk sayısı<br />

ise 422.409’dur (http://www.perepis2002.ru/index.htmlid=87, 26.04.<strong>2012</strong>).<br />

Türk lehçelerinin tasnifinde Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dahil edilen Kumuk<br />

Türkçesi 1928 yılına kadar Arap alfabesiyle, 1928-1938 yılları arasında<br />

Latin Alfabesiyle yazılmıştır. Kumuk Türkleri, 1938 yılında bugün hâlen<br />

yürürlükte olan Kiril Alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Kumuk Türkçesinin<br />

*<br />

Öğr. Gör. Dr. Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü Teknikokullar/ANKARA.<br />

hakca@gazi.edu.tr<br />

187


Hakan Akca<br />

standartlaştırılması da bu yıllarda gerçekleşmiş ve Kumuk Türkçesi standart dili<br />

Buynaksk ve Hasavyurt ağızlarına dayandırılmıştır (Pekacar 2011: 7).<br />

Kumuk Türkçesi çalışanlarının sözlük konusunda günümüze kadar<br />

faydalandığı kaynak Z. Z. Bammatov’un redaktörlüğünde hazırlanan ve 1969<br />

yılında Moskova’da yayımlanan Kumukça-Rusça Sözlük’tü. Rusça bilen<br />

araştırmacılar bu kaynaktan rahatlıkla yararlanırken Rusça bilmeyenler başka<br />

sözlük veya sözlüklere bakmak zorunda kalıyordu. Kumuk Türkçesindeki bu<br />

eksiği Prof. Dr. Çetin Pekacar, hazırlamış olduğu sözlükle gidermiş, Kumuk<br />

Türkçesi çalışanlarına ve Türkoloji’ye önemli bir katkıda bulunmuştur. Burada<br />

Pekacar tarafından hazırlanan ve Türk <strong>Dil</strong> Kurumu tarafından yayımlanan<br />

Kumuk Türkçesi Sözlüğü (2011) üzerinde durulacaktır.<br />

Kumuk Türkçesi Sözlüğü: Sunuş, Kısaltmalar (s. 9-<strong>10</strong>), Eser Kısaltmaları<br />

(s.11), Kumuk Türkçesi Alfabesi (Kiril Harfli Alfabeden Çeviri Yazı Alfabesine)<br />

(s. 13), (Çeviri Yazı Alfabesinden Kiril Harfli Alfabeye) (s. 14), Sözlüğün<br />

Hazırlanması ve Kullanılması ile İlgili Açıklamalar (s. 15-17) ve Sözlük (s. 21-<br />

409) bölümlerinden oluşmaktadır.<br />

Eserin Sunuş bölümünde yazar, Kumuk Türkleri hakkında kısa bilgi<br />

verdikten sonra kendi sözlüğüne kaynaklık eden Kumukça-Rusça Sözlük<br />

hakkında birtakım açıklamalar yapmış, daha sonra kendisinin hazırladığı Kumuk<br />

Türkçesi Sözlüğü ile Kumukça-Rusça Sözlük arasındaki farklara değinmiş, daha<br />

sonra sözlüğünün hazırlanmasındaki esasları ve sözlüğünü hazırlama sürecini<br />

anlatmıştır.<br />

Sunuş’tan sonra iki ayrı bölümde verilen Kısaltmalar yer almaktadır. Bu<br />

kısaltmalardan ilki (s. 9-<strong>10</strong>) sözlükte kullanılan kısaltmaların, ikincisi ise madde<br />

başı kelimelere verilen örneklerin alındığı edebî eserlerin kısaltmalarından<br />

oluşmaktadır (s.11). Eser Kısaltmaları kısmında, faydalanılan edebî eserlerin<br />

hem kısaltmaları hem de künyeleri gösterilmiştir.<br />

Sözlükte kısaltmalardan sonra Kumuk Türkçesi Alfabesi bulunmaktadır.<br />

Burada verilen Kumuk Türkçesi Alfabesi, klâsik Kiril harf ve Latin harf karşılığı<br />

şeklinde hazırlanmamıştır. Pekacar, alfabenin gösterimi konusunda bir yenilik<br />

yapmış, Kumuk Türkçesi alfabesini Kiril (BÜYÜK / küçük), Latin (BÜYÜK<br />

/ küçük), Açıklamalar ve Örnekler (Kiril / Latin / Anlamı) olmak üzere dört<br />

başlık altında ayrıntılı olarak göstermiştir. Söz konusu alfabenin gösteriminde<br />

Açıklamalar kısmında bazı harflerin Kumuk Türkçesindeki özel kullanımına dair<br />

açıklamalar yer almaktadır. Örneğin: “Sadece kelime başında (kullanılır), sadece<br />

Rusça alıntılarda (kullanılır), kelime ve hece başında (kullanılır)” vb. Alfabenin<br />

Örnekler kısmında ise her harf için Kumuk Türkçesinden verilen örnek kelimeler<br />

Kiril ve Latin harfleriyle ve Türkiye Türkçesindeki karşılıklarıyla birlikte<br />

gösterilmiştir (s. 13). Daha sonra aynı alfabe Çeviri Yazı Alfabesinden Kiril<br />

188


Pekacar, Çetin, Kumuk Türkçesi Sözlüğü<br />

Harfli Alfabeye olmak üzere aynı yöntemle ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir<br />

(s. 14). Alfabenin bu şekilde Latin’den Kiril’e gösterilmesi de yine bir yenilik<br />

olarak görülebilir.<br />

Sözlük bölümünden önce son olarak Sözlüğün Hazırlanması ve<br />

Kullanılmasıyla İlgili Açıklamalar yer almaktadır (s.15-17). Bu bölümde<br />

Pekacar, Kumuk Türkçesi Sözlüğü’nü hazırlamasındaki esasları açıklamıştır.<br />

Sözlüğün hazırlanmasındaki belli başlı esaslar şunlardır:<br />

1. Kumuk Türkçesi Sözlüğü, madde başı kelimeler Kumukça, açıklamalar<br />

Türkçe olmak üzere iki dilli olarak hazırlanmıştır. Sözlükte Türkiye Türkçesinde<br />

bire bir karşılığı olan kelimelerin yalnızca söz konusu karşılıkları verilmiş,<br />

kelimelerin ayrıca izahı yapılmamıştır. Ancak Kumuk Türkçesine has kültürel<br />

öğeleri taşıyan kelimeler kaçınılmaz olarak aynı şekilde verilmiş, fakat aynı<br />

zamanda bu kelimelerin izahı yapılmıştır.<br />

2. Sözlükte Kumuk Türkçesine ait bütün kelime, kelime grubu ve<br />

cümleler madde başı olsun veya olmasın koyu harfli yazı tipiyle, bunların<br />

Türkiye Türkçesindeki karşılıkları ise normal yazı tipiyle yazılmış, herhangi bir<br />

sözcükle ilgili Türkçe açıklamalar ise italik olarak gösterilmiştir.<br />

3. Sözlükte Ortak Türk Alfabesine dayanan çeviri yazı alfabesi kullanılmış,<br />

Türkiye Türkçesinde harf karşılığı olmayan damak n’si (ŋ), arka damak k’si (q)<br />

ve hırıltılı h (x) ünsüzlerini karşılayan ünsüzler Latin alfabesindeki sıralarına<br />

göre düzenlenmiştir.<br />

4. Sözlükte eşsesli olan kelimeler Romen rakamlarıyla birbirinden<br />

ayrılmıştır:<br />

gözen I ağaç sansarı<br />

gözen II esk. atlar için ağıl<br />

5. Birden fazla anlamı olan kelimelerin farklı anlamları rakamlarla<br />

birbirinden ayrı olarak gösterilmiştir.<br />

cahillik 1. gençlik; 2. cahillik<br />

6. Bazı kelimelerin cümle içindeki kullanımını ve anlamını göstermek<br />

amacıyla edebî eserlerden örnek cümleler verilmiş, verilen örnek cümlelerin<br />

geçtiği eserler kısaltmayla ve eserde geçtiği sayfa numarası belirtilerek<br />

gösterilmiştir.<br />

7. Sözlükte çekim eki aldığında yapısında sesçe değişme olan<br />

kelimelerdeki değişmeler gösterilmiştir:<br />

burun, -rnu burun…<br />

göŋül, -öŋü gönül… göŋü açıq açık yürekli…<br />

8. Madde başı yapılan kelimelerin daha yaygın kullanılan biçimleri varsa<br />

189


Hakan Akca<br />

o biçime bk. (bakınız) kısaltmasıyla gönderme yapılmış ve kelimenin anlamı<br />

yaygın kullanılan madde başında verilmiştir:<br />

çiŋ bk. çink<br />

9. Sözlükte kelimelerin içinde geçtikleri söz öbekleri atasözleri ve<br />

deyimler de gösterilmiştir:<br />

abat adım har abatında her adımında… abat almaq yürümek, adım<br />

atmak… vb.<br />

aç 1) aç, tok olmayan; aç qarınğa: aç karnına; açnı qarnı toyar gözü<br />

toymas atas. açın karnı doyar, gözü doymaz; açnı xadirin toq bilmes atas. açın<br />

hâlinden tok anlamaz…<br />

<strong>10</strong>. Birbirinin yerine kullanılan söz öbekleri, aralarına veya kelimesi<br />

konularak gösterilmiştir:<br />

yoluŋ tüz bolsun! veya yaxşı yol! yolun açık olsun!, güle güle, iyi<br />

yolculuklar! vb.<br />

11. Tek başına kullanılmayan ancak bir söz öbeğinde kullanılan kelimeler<br />

madde başı yapılmış, iki nokta işaretinden sonra kelimenin içinde geçtiği söz<br />

öbeği anlamıyla birlikte gösterilmiştir:<br />

labizi: labizidey bolmaq baştan aşağı ıslanmak.<br />

12. Sözlükte alıntı olan kelimeler kısaltmalarla gösterilmiştir: Rus.<br />

(Rusça) Ar. (Arapça) gibi.<br />

13. Madde başı sözlerin gramerdeki türleri de yine kısaltmalarla<br />

gösterilmiştir.<br />

14. Türkiye Türkçesinde aynen karşılığı olmayan kelimelerin karşılığı<br />

aynen verilmiş fakat parantez içinde tanımlamaları yapılmıştır:<br />

pryanik pryanik (Ruslarda balla, şekerle yapılan bir çeşit tatlı).<br />

15. Bazı söz öbeklerinin, deyimlerin ve atasözlerinin Türkiye<br />

Türkçesindeki anlamları verildikten sonra sözlük anlamları parantez içinde ve<br />

harf. (harfiyen) kısaltmasıyla verilmiştir:<br />

mıyığın balta kesmey gururlanıyor, kibirleniyor (harf. bıyığını balta<br />

kesmiyor).<br />

Pekacar, Kumuk Türkçesi Sözlüğü adlı eserini yukarıda bahsedilen<br />

Kumukça-Rusça Sözlük’ü (1969) esas alarak hazırlamıştır. Ancak Pekacar,<br />

Kumukça-Rusça Sözlük’te gördüğü hataları düzeltmek, eksiklikleri gidermek ve<br />

yeni kelimeler eklemek suretiyle âdeta yeni ve farklı bir sözlük ortaya koymuştur.<br />

Örneğin, Kumukça-Rusça Sözlük’te 11.851 madde başı sözcük vardır; fakat<br />

Kumuk Türkçesinde yaygın olarak kullanılmasına rağmen Kumukça-Rusça<br />

190


Pekacar, Çetin, Kumuk Türkçesi Sözlüğü<br />

Sözlük’te yer almayan iki yüzün üzerinde sözcük Kumuk Türkçesi Sözlüğü’ne<br />

alınmıştır. Böylece Kumuk Türkçesi Sözlüğü’nde madde başı sözcük sayısı<br />

12.000 olmuştur. Aynı şekilde Pekacar’ın sözlüğünde Kumukça-Rusça Sözlük’te<br />

anlamları eksik yazılan kelimelerin anlamları tamamlanmış, yanlış yere yazılan<br />

bazı örnekler düzeltilmiş, atasözü olmasına rağmen deyim olarak belirtilen<br />

sözler ayıklanmış ve atasözleri ayrılmıştır. Madde başı sözcükler için verilen<br />

örnekler Kumuk Türkçesi edebi eserlerinden taranıp sözlüğe alınmış, söz<br />

konusu edebi eserlerin adları ve kısaltmaları Eser Kısaltmaları (s.11) başlığı<br />

altında gösterilmiştir. Bir sözlüğe iki yüzün üzerinde kelime ilave ederek katkıda<br />

bulunmak önemli bir iştir. Ayrıca Kumuk Türkçesi Sözlüğü, kelimelerin içinde<br />

geçtikleri atasözleri, deyimler, söz öbekleri ve tabirlerle zenginleştirilmiştir.<br />

Bilindiği gibi bireysel olarak sözlük hazırlamak kolay bir iş değildir.<br />

Bu sebeple sözlükler genelde komisyon ya da ekip tarafından hazırlanır. Daha<br />

önce Kumuk Türklerinin Atasözleri (Pekacar 2006) adlı çalışmasıyla 3006 adet<br />

Kumuk atasözünü Türk kültürüne kazandıran Pekacar, böyle bir sözlüğü bireysel<br />

olarak hazırlayarak zorlu bir işin üstesinden gelmiştir. Nitekim bizler, hocamızın<br />

bu sözlüğü hazırlama aşamasında çektiği sıkıntılara yakinen şahit olduk. Prof.<br />

Dr. Çetin Pekacar hocamızı bu önemli çalışmasından dolayı tebrik eder, Türk<br />

kültürü, Türk dili ve Kumuk Türkçesine katkılarının devamını dileriz.<br />

Kaynaklar<br />

Kumukça-Rusça Sözlük (1969), Redaktör: Z.Z. Bammatov, Moskova.<br />

Pekacar, Çetin (1997). “Kumuk Türkleri”, Yeni Türkiye Türk Dünyası Özel Sayısı II, Mayıs-<br />

Haziran 1997, Yıl: 3, Sayı: 15, s. 2062-2066.<br />

Pekacar, Çetin (2006). Kumuk Türklerinin Atasözleri (İnceleme-Metin-Dizinler), Ankara.<br />

Pekacar, Çetin (2011). Kumuk Türkçesi Sözlüğü, Ankara, TDK Yay.<br />

http://www.perepis2002.ru/index.htmlid=87, 26.04.<strong>2012</strong>.<br />

191


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 192-197 ss.<br />

Köktürk Harfli Uygur Bitigleri Üzerine<br />

İki Yeni Eser<br />

Hüseyin Yıldız * 1<br />

Köktürk harfli metinler denildiğinde akla ilk gelenler, her ne kadar<br />

Köktürk Bengütaşları olsa da çok farklı coğrafyalarda bu harflerin izlerine<br />

rastlandığı Türklük bilimi dünyasınca bilinen bir gerçektir. İlk örneklerinden<br />

günümüze kadar geçen zamanda içinde, sürekli yeni bengütaşlar keşfedilmekte<br />

ve bilim adamlarınca bazı sınıflandırma denemeleri yapılmaktadır. Prof. Dr.<br />

Ahmet Bican Ercilasun’un dört ana başlıkta ve <strong>10</strong> grupta sınıflandırdığı bu<br />

metinlerin ikinci grubunu Uygur Bitigleri oluşturmaktadır:<br />

Köktürk Yazılı Metinleri<br />

1. Köktürk Bengütaşları<br />

2. Uygur Bitigleri<br />

3. Yenisey Yazıtları<br />

4. Diğer Yazıtlar<br />

4.1. Moğolistan’daki Diğer Yazıtlar<br />

4.2. Dağlık Altay Cumhuriyeti’ndeki Yazıtlar<br />

4.3. Kırgızistan Yazıtları<br />

4.4. Türkistan’daki Diğer Yazıtlar<br />

4.5. Kuzey Kafkasya Yazıtları<br />

4.6. Kırım, Balkanlar ve Macaristan’da Bulunan Yazıtlar<br />

4.7. Sekel Yazısı (Ercilasun, 20<strong>10</strong>: 128-146)<br />

Uygur Kağanlığı döneminden kalan yazıtlar konusunda tartışmalar<br />

sürmekte, hangi yazıtların bu döneme ait olduğu hususunda farklı görüşler<br />

bulunmaktadır. Ancak konuyla ilgilenen Türkologlar Tes, Tariat ve Şine Usu<br />

bitiglerinin Uygur Kağanlığı’na ait olduğu düşüncesinde hemfikirdir. Suci,<br />

Hoyto Tamir, I. II. ve III. Karabalgasun, Ar Hanin, Somon-Sevrey, Gürbelcin,<br />

Somon-Tes, Mutrın Temdeg yazıtlarının ait olduğu dönem hakkında ise çeşitli<br />

fikirler ileri sürülmektedir:<br />

Osman Fikri Sertkaya (1995)<br />

Osman Fikri Sertkaya (1998)<br />

Árpad Berta (2004, 2006)<br />

Ahmet Bican Ercilasun (2006)<br />

Tes, Terh/Taryat, Şine Usu, Karabalgasun Yazıtları<br />

Tes, Terh/Taryat, Bayan Çor / Moyun Çor (Şine Usu), Hoytu<br />

Tamır, Karabalgasun (Orhun III), Üç Köşe (Gurvaljin),<br />

Somon-Tes<br />

Tes, Taryat, Şine Usu, Süüci<br />

Tes, Taryat, Şine Usu, Somon-Sevrey, Suci, Karabalgasun<br />

Bitigleri, Ar Hanin, Gürbelcin, Somon-Tes, Mutrın Temdeg<br />

*<br />

Arş.Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü, Eski Türk <strong>Dil</strong>i Asistanı,<br />

hyildiz@gazi.edu.tr<br />

192


Köktürk Harfli Uygur Bitigleri Üzerine İki Yeni Eser<br />

Cengiz Alyılmaz (2009)<br />

Osman Mert (2009)<br />

Hatice Şirin User (2009)<br />

Erhan Aydın (2011)<br />

Tes, Tariat, Şine Us, Karabalgasun I-II-III, Mutrın Temdeg<br />

Tes, Tariat, Şine Us, Karabalgasun I-II-III, Mutrın Temdeg<br />

Tes, Taryat, Şine Usu, Suci<br />

Tes, Tariat, Şine Usu, Karabalgasun I-II, Gürbelcin, Hoyto<br />

Tamir<br />

Burada tanıtımını yapacağımız iki eser de, Türkologlarca tartışmasız bir<br />

biçimde Uygur Kağanlığı dönemine tarihlendirilen ve her biri de 747-759 yılları<br />

arasında kağanlık yapan Tengride Bolmış El Etmiş Bilge Kagan adına dikilmiş<br />

olan Tes, Taryat ve Şine Usu yazıtlarını konu edinmektedir. Lâkin, kitapların<br />

tanıtımına geçmeden önce, söz konusu yazıtlar hakkında kısa bilgiler vermekte<br />

fayda vardır.<br />

İlk olarak 1915’te B. Ya. Vladimirtsov’un bulduğu, ancak kaşifi tarafından<br />

kopya edilip yayımlanmasına izin verilmeyerek kaybolmasına sebep olunan Tes<br />

yazıtı; 1976’da S. G. Klyaştornıy ve S. Karcavbay tarafından tekrar bulunur.<br />

Halen Moğolistan Arkeoloji Müzesi’nde koruma altına alınan yazıtın batı<br />

yüzünde 6, kuzey yüzünde 5, doğu yüzünde 6 ve güney yüzünde 5 olmak üzere<br />

toplam 22 satır bulunmaktadır. Yazıtın ilk neşrini S. Karcavbay (1978) yapsa<br />

da, ilerleyen yıllarda M. Şinehüü (1980) ve S. G. Klyaştornıy (1984), T. Ôsawa<br />

(1999), Á. Berta (2004), O. Mert (2009), H. Şirin User (2009), E. Aydın (2011)<br />

da yazıtı neşrederler. A. Róna-Tas, G. Doerfer, O. F. Sertkaya, T. Tekin ise yazıt<br />

üzerinde çalışmaları bulunan diğer Türkologlardır.<br />

Taryat/Tariat (Terh) yazıtının ilk parçası Ts. Dorjsuren; yazıta ait taş<br />

kaplumbağa Kh. Luvsanbaldan, M. Şinehüü, B. Bazilhan, S. G. Klyaştornıy’den<br />

oluşan Moğol-Sovyet bilim heyetince 1969’da; kalan iki parça da N. Ser-Odjav<br />

ve V. V. Volkov tarafından 1970’te bulunmuştur. Bugün Moğolistan Arkeoloji<br />

Müzesi’nde bulunan yazıtın batı ve doğu yüzünde dokuzar, kuzey ve güney<br />

yüzlerinde ise altışar satır olmak üzere kaplumbağa altlığındaki satırla birlikte<br />

toplam 31 satır bulunmaktadır. Yazıt üzerindeki neşir çalışmaları M. Şinehüü<br />

(1975), S. G. Klyaştornıy (1980, 1982), T. Tekin (1982, 1983), A. Katayama<br />

(1999), Á. Berta (2004), O. Mert (2009), H. Şirin User (2009) ve E. Aydın<br />

(2011)’a aittir.<br />

Uygur Kağanlığı yazıtları içinde en hacimlisi olan Şine Usu yazıtı<br />

G. J. Ramstedt tarafından 1909’da bulunmuş olup batı ve doğu yüzlerinde<br />

12’şer, kuzey yüzünde 13 ve doğu yüzünde 15 olmak üzere toplam 52 satırdan<br />

oluşmaktadır. Bugün Arhangay Aymak’ın Hayrhan Sum ile Bulgan Aymag’ın<br />

Sayhan Sum sınırlarının kesiştiği Mogoyn Şine-Us bölgesinde bulunan yazıt<br />

hakkındaki neşir çalışmalarını G. J. Ramstedt (1913), H. N. Orkun (1936), S. Ye.<br />

Malov (1959), G. Aydarov (1971), T. Moriyasu (1999), Á. Berta (2004), E. Aydın<br />

(2007, 2011), O. Mert (2009) ve H. Şirin User (2009) yapmışlardır.<br />

193


Hüseyin Yıldız<br />

MERT, Osman (2009) Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes, Taryat,<br />

Şine Us, Belen Yayıncılık, Ankara, XI+337 s., ISBN: 978-9944-5006-7-8<br />

Yüksek lisans tezini Hamdullah Subhi’nin ‘Dağyolu 2’ Adlı Eserinde<br />

Söz Dizimi 1 adıyla 1996’da, doktora tezini ise Kutadgu Bilig’de Hal Kategorisi 2<br />

adıyla 2002’de savunan Osman Mert bu çalışmasıyla, hocası Prof. Dr. Cengiz<br />

Alyılmaz’ın izinden gittiğinin bir kanıtını sunmaktadır. İsmail Doğan tarafından<br />

hazırlanıp Türk <strong>Dil</strong> Kurumu tarafından basılan Kafkasya’daki Göktürk (Runik)<br />

İşaretli Yazıtlar (2000) ve Doğu Avrupa’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar<br />

(2002); Osman Fikri Sertkaya, Cengiz Alyılmaz ve Tsendiyn Battulga’nın<br />

hazırladığı ve TİKA tarafından yayımlanan Moğolistan’daki Türk Anıtları<br />

Projesi Albümü (2001); Cengiz Alyılmaz’ın Orhun Yazıtlarının Bugünkü<br />

Durumu (2005) ve (Kök)Türk Harfli Yazıtların İzinde (2008) başlıklı çalışmaları<br />

ile Türkiye Türkolojisine özellikle de Eski Türkçe sahasına getirilen yeni bakış<br />

açısının devamı niteliğindeki bu çalışma hiç şüphesiz diğerleri kadar değerlidir.<br />

Çalışmasını Giriş, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtları ve Sözlük-Dizin<br />

ana bölümlerinden oluşturan Mert; Uygur adı, Ötüken Uygurları, Ötüken<br />

Uygurlarında ekonomik ve yerleşik hayat, Ötüken Uygurlarının dini gibi<br />

konularda bilgi verdiği uzunca bir giriş bölümünden sonra çalışmanın esasını<br />

oluşturan ikinci bölüme geçer.<br />

Dört alt başlıktan oluşan ve Ötüken Uygur Dönemi Yazıtları adını<br />

taşıyan ikinci bölümde ilk olarak I., II. ve III. Karabalgasun Yazıtları ile Mutrın<br />

Temdeg Yazıtı hakkında her biri birkaç paragraftan oluşan, kısa ancak açıklayıcı<br />

bilgilerin verildiği Ötüken Uygur Dönemi Kağan ve Kumandan Yazıtları alt<br />

başlığı gelmektedir. Söz konusu yazıtların fotoğraf ve çizimlerinin de bulunduğu<br />

bu bölümü, çalışmanın asıl sebebi ve çıkış noktası olan üç yazıtı, sırasıyla<br />

Tes, Tariat (Terh / Terhiín Gol / Terh Irmağı) ve Şine Us / Moyun Çor Kağan<br />

yazıtlarının işlendiği bölümler takip etmektedir.<br />

Her üç yazıt hakkındaki bilgilendirici nitelikte olan birkaç sayfalık girişten<br />

sonra yazıtların ünlüler, ünsüzler, çift ünsüzler ve hece işaretlerine bağlı olarak<br />

yazım ve dil özellikleri verilmiştir. Ayrıca burada, renklendirilmiş tablolarla<br />

işaretlerin konumuna ve seslerin çıkış yerine bağlı farklılıklar da gösterilmiştir.<br />

Buna göre 8 ünlü işareti Köktürk harfli metinlerde ve diğer Uygur<br />

Kağanlığı yazıtlarında olduğu gibi bu üç yazıtta da aynen tatbik edilmiştir.<br />

Grafemlerin yani iki işaretli (kalın / ince) ünsüzlerin yazımında genel<br />

itibariyle aynılık görülse de bazen harflerin ters (aynalı görüntü) biçimlerinin<br />

kullanıldığına rastlanır. Mesela N 2 ve S/Ş 1 sesleri böyledir. Köktürk yazıtlarıyla<br />

1 Mert, Osman (1996), Hamdullah Subhi’nin ‘Dağyolu 2’ Adlı Eserinde Söz Dizimi (Dan.: Yrd. Doç. Dr. Muhsine<br />

Börekçi), Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 286 s.<br />

2 Mert, Osman (2002), Kutadgu Bilig’de Hal Kategorisi (Dan.: Yrd. Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz), Atatürk Üniversitesi,<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 228 s.<br />

194


Köktürk Harfli Uygur Bitigleri Üzerine İki Yeni Eser<br />

kıyaslandığında görülen en belirgin farklılık ise T 1 sesindedir. Bilinen genel<br />

Türk runik alfabesinde işaretiyle gösterilen T 1 sesi; Tes yazıtında , Tariat<br />

yazıtında , Şine Us yazıtında ise biçimlerinde işaretlenmiştir.<br />

Benzer durumlara çift ünsüzlerde, tek işaretli ünsüzlerde ve hece işaretlerinde<br />

de rastlanmaktadır.<br />

Eserde, yazıtlarla ilgili yazım ve dil özelliklerinden sonra, yazıtların<br />

epigrafik belgelenmesi bölümü gelmektedir. Öncelikle yazıtların ilgili yüzleri<br />

renklendirilmiş Köktürk harfleriyle gösterilmekte, sonra yorumlu yazı çevrimi<br />

verilmekte ve en son Türkiye Türkçesine aktarımı yapılmaktadır. Yazıtların<br />

Köktürk harfli biçimlerini verirken renklendirme sistemi şu şekildedir:<br />

Siyah<br />

Kırmızı<br />

Mor<br />

Mavi<br />

Yeşil<br />

……<br />

Yükseltilmiş Kırmızı<br />

: Sağlam durumda olan harfleri göstermektedir.<br />

: Harcaubay ya da Klyaştorniy tarafından yapılan ilk<br />

yayınlarda olan, ancak günümüzde aşınıp dökülen kısımları<br />

göstermektedir.<br />

: Tamamen yok olmak üzere olan harfleri göstermektedir.<br />

: Okunabilen ancak aşınıp dökülmeye yüz tutmuş harfleri<br />

göstermektedir.<br />

: (Alttan veya üstten) bir kısmı kırılmış olan harfleri<br />

göstermektedir.<br />

: Tamamen dökülmüş/yok olmuş harfleri göstermektedir.<br />

: Yazıttan kopan ve şu an herhangi bir parça üzerinde<br />

bulunmayan harfleri göstermektedir (Mert, 2009: 124)<br />

Çalışmada verilen, yazıtlara ait genel, ayrıntılı ve estampajlı görüntüler;<br />

yazıtların zamana bağlı durum tespiti için de önem arz etmektedir. Böylece,<br />

görüntü tespiti içeren kendisinden önceki çalışmalarla yapılacak kıyaslamalarda<br />

kullanılmanın yanı sıra; kendisinden sonra yapılacak bu tip çalışmalara da bir<br />

karşılaştırma unsuru olarak yansıyabilecektir.<br />

Sözlük-Dizin bölümüyle devam eden çalışmanın bu bölümü, adından<br />

anlaşılacağı üzere, kelime ve kelime grubundan oluşan verilerin anlamca<br />

Standart Türkiye Türkçesindeki karşılıklarını ve gramatikal dizinini birlikte<br />

içermektedir.<br />

Çalışmanın yaklaşık 45 sayfalık (s. 289-334) bibliyografya bölümünden<br />

sonra bir de iki tam sayfayı kaplayan Moğolistan Haritası yer almakta ve burada<br />

ve malum yazıtların yerlerinin işaretlendiği görülmektedir.<br />

AYDIN, Erhan (2011), Uygur Kağanlığı Yazıtları, Kömen Yayınları,<br />

Konya, 196 s., ISBN: 978-975-6527-83-2<br />

Yüksek lisans tezini Şerhü’l-Menar Grameri 3 adıyla 1997’de, doktora<br />

3 Aydın, Erhan (1997), Şerhü’l-Menar Grameri (Dan.: Prof. Dr. Mustafa Canpolat), Ankara Üniversitesi, Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 122 s.<br />

195


Hüseyin Yıldız<br />

tezini ise Türk <strong>Dil</strong>inde Zaman Adları 4 adıyla 2002’de savunan ve daha önce Şine<br />

Usu Yazıtı 5 ve Türk Runik Kaynakçası 6 başlıklı kitap çalışmalarına imza atmış<br />

olan Erhan Aydın; bu eseriyle üçüncü kitabını Türkoloji âleminin dikkatine<br />

sunmuş oluyor.<br />

Erhan Aydın’ın Uygur Kağanlığı Yazıtları adını taşıyan yeni çalışması<br />

bu üç yazıtın neşri olup 2011 yılında Kömen Yayınları arasından çıkmıştır.<br />

Aydın’ın, daha önce müstakil bir kitap olarak neşrettiği Şine-Usu yazıtını; Tes<br />

ve Tariat (Terh) yazıtlarıyla birlikte yeniden yorumlaması şüphesiz hem Türkiye<br />

Türkolojisi hem de dünya çapındaki runik metin çalışmaları bakımından<br />

önemlidir.<br />

<strong>10</strong> bölümde tertip edilen çalışmanın ilk üç bölümü giriş mahiyetinde olup<br />

Uygur Adı, Tokuz Oguz ve On Uygur, Uygurlar ve Uygur Kağanlığı başlıklarını<br />

taşımaktadır. Uygur adıyla ilgili olarak Kâşgarlı Mahmud, Ebu’l-Gazi Bahadır<br />

Han, V. Thomsen, J. Németh, S. G. Clauson, J. R. Hamilton, S. Tezcan, İ.<br />

Kafesoğlu, P. B. Golden ve J. P. Roux’nun görüşüne ve d > y gelişmesine<br />

değinen Erhan Aydın; ikinci ve üçüncü bölümde tarihî bilgiler verdikten sonra<br />

Jiu Tang-shu’nun verdiği 9 Uygur boyu ile Reşidüddin’in belirttiği <strong>10</strong> Uygur<br />

boyuna da değinmektedir:<br />

Jiu Tang-shu (9 Uygur boyu)<br />

1. Yaglakar / Yaglakır<br />

2. Hou-tou-ko [Hu-duo-ge]<br />

3. Hou-Kiu-lo-wou [Hu-luo-wu]<br />

4. Mo-ko-si-ki [Mo-ge-xi-qi]<br />

5. A-wou-tchö [A-wu-di]<br />

6. Ko-sa / Kasar [Gesar]<br />

7. Hou-wou-sou [Hu-wa-su]<br />

8. Yo-wou-ko [Yao-wu-ge]<br />

9. Hi-ye-wou [Xi-ye-wu]<br />

Reşidüddin (<strong>10</strong> Uygur boyu)<br />

1. İşgil<br />

2. Ütīger<br />

3. Bökr / Bōkīr / Tōkīr<br />

4. Ōrkundur<br />

5. Tūlār / Tūlū / Tūlūr<br />

6. Tārdār / Badār<br />

7. Ad.r<br />

8. Üç-Tābīn<br />

9. Kamlāncū<br />

<strong>10</strong>. Ōtīkān<br />

Çalışmanın dördüncü bölümü sırasıyla Tes (s. 30-37), Tariat (Terh) (s.<br />

38-58) ve Şine Usu (s. 59-90) yazıtlarının metin neşirlerinin yapıldığı bölümdür.<br />

Daha önceki yazıt neşirlerinden farklı olarak satır altı metoduyla, üç satırlık<br />

usulle (ilk satırda runik harfli metin, ikinci satırda transkripsiyonlu metin ve<br />

üçüncü satırda tercüme metin) ele alınan metinlerin dipnotlarında, aynı Mert de<br />

4 Aydın, Erhan (2002), Türk <strong>Dil</strong>inde Zaman Adları (Dan.: Prof. Dr. Mustafa Canpolat), Ankara Üniversitesi, Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 290 s.<br />

5 Tanıtma metni için bk. Yıldız, Hüseyin (2008), AYDIN, Erhan (2007), Şine Usu Yazıtı, Karam Yayınları, Çorum,<br />

ISBN: 978-975-6467-25-1, <strong>Dil</strong> Araştırmaları (Uluslararası Hakemli Dergi), Sayı: 2 (<strong>Bahar</strong> 2008), s. 149-150.<br />

6 Tanıtma metni için bk. Yıldız, Hüseyin (2008), AYDIN, Erhan (2008), Türk Runik Kaynakçası, Karam Yayınları,<br />

Çorum, ISBN: 978-975-6467-27-5, <strong>Dil</strong> Araştırmaları (Uluslararası Hakemli Dergi), Sayı: 2 (<strong>Bahar</strong> 2008), s. 151-152.<br />

196


Köktürk Harfli Uygur Bitigleri Üzerine İki Yeni Eser<br />

olduğu gibi, önceki çalışmalara dair atıflara da yer verilmiştir. E. Aydın’ın, Tes<br />

yazıtının neşrinde Berta, Klyaştornıy, Mert, Ôsawa, Şirin User; Tariat (Terh)<br />

yazıtın neşrinde Berta, Klyaştornıy, Katayama, Mert, Şirin User, Tekin; Şine Usu<br />

yazıtının neşrinde ise Aydarov, Berta, Malov, Mert, Morıyasu, Orkun, Ramstedt,<br />

Şirin User neşirlerine mukayeseli atıflarda bulunması ve üç yazıtla ilgili olarak<br />

toplam 1276 dipnota yer vermesi çalışmanın önemini bir kat daha artırmaktadır.<br />

Üç yazıtın ortak dizininin oluşturulduğu beşinci bölümden sonra, işlenen<br />

her kelime hakkında uzun açıklamaların bulunduğu altıncı (Yer Adları), yedinci<br />

(Boy ve Halk Adları) ve sekizinci (Unvanlar ve Unvan Niteleyicileri) bölümler<br />

gelir. 62 yer adı, 35 boy ve halk adı ve 27 unvan ve unvan niteleyicisi hakkında<br />

verdiği mukayeseli görüşlerle birlikte çoğu zaman kendi görüşünü de ileri süren<br />

E. Aydın, böylece onomastik ve tematik çalışmalar için de fikir verici, kaynak<br />

niteliğinde notlar kaleme almıştır denilebilir.<br />

Yaklaşık yirmi sayfalık kaynaklar bölümünden sonra yer alan son<br />

bölümde ikisi Tes, ikisi Tariat (Terh) ve kalanı Şine Usu yazıtına ait toplam 7<br />

fotoğraf bulunmaktadır.<br />

Her iki çalışma da şüphesiz, Türkolojiye getirdikleri gerek yeni bakış<br />

açıları ve yeni okuma denemeleleri gerekse dipnotları ve notları bakımından<br />

değerlidir. Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Osman Mert’i<br />

ve Erciyes Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Erhan Aydın’ı mezkûr<br />

çalışmaları sebebiyle tebrik ediyor ve runik harfli metinler üzerindeki metin<br />

neşri çalışmalarının devamını diliyoruz.<br />

Kaynaklar<br />

AYDIN, Erhan (2011), Uygur Kağanlığı Yazıtları, Kömen Yayınları, Konya, 196 s., ISBN:<br />

978-975-6527-83-2<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (20<strong>10</strong>), Başlangıcından Yirminci Yüzyıla Türk <strong>Dil</strong>i Tarihi, Akçağ<br />

Yayınları (9. Baskı), Ankara.<br />

HİRİK, Erhan (2011), [Tanıtma] Osman Mert, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes,<br />

Taryat, Sine Us. Belen Yayıncılık, Ankara, 2009, Karadeniz Araştırmaları, <strong>Bahar</strong><br />

2011, Sayı: 29, s. 157-163.<br />

MERT, Osman (2009) Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes, Taryat, Sine Us, Belen<br />

Yayıncılık, Ankara.<br />

ŞAHİN, İbrahim (20<strong>10</strong>), [Tanıtma] Osman Mert, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes,<br />

Taryat, Sine Us. Belen Yayıncılık, Ankara, 2009, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi /<br />

Journal of Turkish World Studies, X/2 (Kıs 20<strong>10</strong>), s.190-192.<br />

YILDIZ, Hüseyin (2008), [Tanıtma] Erhan Aydın, Şine Usu Yazıtı,Karam Yayınları, Çorum,<br />

2007, <strong>Dil</strong> Araştırmaları, <strong>Bahar</strong> 2008, Sayı: 2, s. 149-150.<br />

197


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 198-202 ss.<br />

Akbaba, <strong>Dil</strong>ek Ergönenç (2011), Kazak ve Nogay<br />

Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir Fiilleri, Grafiker<br />

Yayınları, Ankara, 295s.,<br />

ISBN: 978-975-6355-86-2<br />

Işılay Işıktaş Sava * 1<br />

Asıl fiil+zarf fiil eki+yardımcı fiilden meydana gelen tasvir fiilleri, Türk<br />

dili ve lehçeleri ile ilgili yazılan çeşitli gramer kitaplarında, makalelerde ve<br />

tezlerde incelenmiş birleşik fiil yapılardır. Genel Türk <strong>Dil</strong>i ile ilgili kitaplarda<br />

tasvirî fiillerin incelendiği bölümlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Muharrem<br />

Ergin’in Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi 12 kitabında Birleşik Fiiller başlığının altında “Fiille<br />

birleşik fiil yapan yardımcı fiiller”, Süer Eker’in Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>i 23 kitabının<br />

altıncı bölümünün içinde Sözcük Grupları adlı maddenin Birleşik Eylem Grubu.<br />

Tarihî Türk Şivelerinin gramerlerinde yer alan tasvirî fiillerle ilgili<br />

kısımlardan birkaçı şöyledir: Necmettin Hacıeminoğlu’nun Karahanlı Türkçesi<br />

Grameri 34 kitabında ana başlıklardan biri olan Fiiller bölümünün altında Birleşik<br />

Fiiller kısmının c maddesinde Fiil+Fiil Şeklinde Olan Birleşik Fiiller; Necmettin<br />

Hacıeminoğlu’nun Harezm Türkçesi ve Grameri 45 kitabında Fiiller bölümünün<br />

içinde Birleşik Fiiller; Faruk Kadri Timurtaş’ın Eski Türkiye Türkçesi 56 kitabının<br />

Fiiller bölümünün altında Birleşik Fiiller başlığında, Necmettin Hacıeminoğlu’nun<br />

Türk <strong>Dil</strong>inde Yapı Bakımından Fiiller 67 adlı kitabında Birleşik Fiiller Kavramı<br />

bölümünde Eski Türkçeden günümüze kadarki dönemlerinde Birleşik Fiiller<br />

incelenmiş ve sonra Azeri Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Musul-<br />

Kerkük Türkmen Türkçesi, Kırım Türkçesi, Yeni Uygur Türkçesi alt başlıklarında<br />

Birleşik Fiiller işlenmiştir. Ali Fehmi Karamanlıoğlu’nun Kıpçak Türkçesi<br />

Grameri adlı eserinde Yardımcı Fiiller 78 başlığında al-, bil-, ber, er-, tur-, yazyardımcı<br />

fiillerinin tasvir fiil olarak kullanılmaları örnekleriyle verilmiştir.<br />

*<br />

Araş. Gör. Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, isilay@gazi.edu.tr<br />

1 ERGİN, Muharrem, Türk <strong>Dil</strong> Bilgisi, Bayrak Basım Yayım Tanıtım, İstanbul 1998<br />

2 EKER, Süer, Çağdaş Türk <strong>Dil</strong>i, Grafiker Yayınları, 6. Baskı, Ankara, Eylül 20<strong>10</strong><br />

3 HACIEMİNOĞLU, Necmettin, Karahanlı Türkçesi Grameri, TDK Yayınları, 2 baskı, Ankara 2003<br />

4 HACIEMİNOĞLU, Necmettin, Harezm Türkçesi ve Grameri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,<br />

No: 3406, Ankara 1997<br />

5 TİMURTAŞ, Faruk Kadri , Eski Türkiye Türkçesi, Akçağ Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2005<br />

6 HACIEMİNOĞLU, Necmettin, Türk <strong>Dil</strong>inde Yapı Bakımından Fiiller, Kültğr Bakanlığı Yayınları/1348, Kaynak<br />

Eserler Dizisi/ 47, Ankara 1991<br />

7 KARAMANLIOĞLU, Ali Fehmi, Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK Yay. Ankara, 1994<br />

198


Akbaba, <strong>Dil</strong>ek Ergönenç (2011), Kazak ve Nogay Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir Fiilleri<br />

90’ların sonlarından sonra Çağdaş Türk Lehçerinin gramer kitaplarının<br />

yayınlanmasıyla bu konudaki çalışmalar daha da teferruatlı bir şekilde ele<br />

alınmaya başlanmıştır. Bu gramer kitaplarının 89 bazılarında birleşik fiiller başlığı<br />

içinde değerlendirilen tasvirî fiiller, kimi zaman da bu alanla ilgili yüksek lisans<br />

ve doktora tezlerinde başlı başına bir konu olarak çalışılmıştır 9 . <strong>10</strong> <strong>Dil</strong>ek Akbaba<br />

Ergönenç’in Kazak ve Nogay Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir Fiilleri adlı 2005<br />

yılında, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’de tamaladığı doktora tezi<br />

de bunlardan biridir. Ve bu tez tekrar gözden geçirilerek kitap hâline getirilmiş,<br />

Grafiker Yayınları tarafından 2011 de basılmıştır. <strong>Dil</strong>ek Akbaba Ergönenç,<br />

fiillerle ilgili daha önceden yayımladığı makaleler <strong>10</strong>11 bu kitabının hazırlanmasına<br />

katkıda bulunmuştur.<br />

<strong>Dil</strong>ek Akbaba Ergönenç’in Kazak ve Nogay Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde<br />

Tasvir Fiilleri adlı kitabı, 295 sayfa olup Söz Başı, Kısaltmalar, Giriş, İnceleme,<br />

Sonuç, Tablolar, Kaynaklar adlı başlıklardan oluşmaktadır.<br />

Eserin Söz Başı’nda yazar, çalışmasında her iki lehçe üzerinde (Kazak ve<br />

Nogay lehçelerinde) eş zamanlı bir çalışma yaptığını, her tasvir fiili incelenirken<br />

Eski Türkçe, Harezm ve Eski Kıpçak Türkçelerindeki yapısına ve kullanılışına<br />

değindiğini ve her fiilin diğer Türk lehçerindeki fonetik varyantlarını gösterdiğini<br />

ifade etmiştir. Ayrıca Kazak ve Nogay Türkçelerinde, tasvir fiillinin ifade ettiği<br />

anlam çoğu zaman Türkiye Türkçesinde tek bir kelimeyle karşılanamadığından<br />

açıklama yapılması gerektiği, bu sebeple de “Kullanılışı” bölümünde verilen<br />

örnek fiillerin Türkiye Türkçesine aktarılmadığı ve gerekli açıklamaların<br />

“İşlevler” bölümünde yapıldığı bilgilerine yer verilmiştir. Bunların akabinde her<br />

8 Mesela; ÖZTÜRK, Rıdvan, Özbek Türkçesi El Kitabı, Çizgi Yayınları, Kayseri, 2005 kitabında Tasvir Fiileri<br />

bölümünde, s.73-75, KARA, Mehmet, Türkmence (Giriş-Gramer-Metinler-Sözlük),Akçağ Yayınları, Ankara, 2001<br />

kitabında fiil çekimlerinden sonra Yeterlilik/İktidar Şekli alt başlığında, YÜKSEL, Zühâl, Kırım Tatar Türkçesi<br />

Grameri Ses ve Şekil Bilgsi, Semih Eğitim Kültür Yayınları, Ankara 2005 kitabında fiil çekimlerinden sonra Tasvir<br />

Fiiller başlığında, ÇENGEL, Hülya Kasapoğlu, Kırgız Türkçesi Grameri, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005 kitabında fiil<br />

çekimlerinden sonra Tasvir Fiiller başlığında, KOÇ, Kenan, DOĞAN, Oğuz, Kazak Türkçesi Grameri, Gazi Kitabevi,<br />

Ankara, 2004 kitabında Birlşik Fiillerin altında İki veya Daha Çok Fiilin Oluşturduğu Birleşik Fiiller alt başlığında<br />

incelenmiştir.<br />

9 Bu tezlerin bir kısmı Birleşik Fiiller başlığı taşıyıp içinde ayrı başlıklarda tasvirî fiiller değerlendirilirken, bazılarının<br />

tez başlığı doğrudan Tasvirî fiil adını taşımaktadır. Mesela: Şeylan, Ali, Türkçede Birleşik Fiiller, İstanbul Üniversitesi,<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1997 (Yüksek Lisans Tez.); Allanazarov, Akmurat, Ses, Yapı, İmlâ ve Söz Dizimi<br />

Açısından Birleşik Fiiller ve Bunların Türkmence İle Karşılaştırılması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,<br />

Ankara, 1999 (Dok. Tez.); Ghazy. M. E. Said, Harezm ve Kıpçak Türkçesinde Birleşik Fiiller, Gazi Üniversitesi, Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2001 (Dok. Tez.); Aydeniz Süleyman, Türkiye Türkçesinde Tasvirî Fiiller ve Fonksiyonları,<br />

Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon, 1995, (Yüksek Lisans Tez.); İşlek, Gülnaz, Türkiye<br />

Türkçesi ve Kazak Türkçesinde Birleşik Fiil ve Fonksiyonları, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,<br />

İzmir, 2001 (Yüksek Lisans Tez.); Tan, Ali, Kırgız Türkçesinde Tasvir Fiilleri, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler<br />

Enstitüsü, Adana, 2005 (Dok. Tez. TDK Yay. Ankara 2011); Tulum, Mehmet Mahur, Özbekçede Tasvir Yardımcı Fiilleri,<br />

İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1997, (Dok. Tez.) ve diğerleri gibi...<br />

<strong>10</strong> Ergönenç, <strong>Dil</strong>ek Akbaba, “Nogay Türkçesinde Sıfat Fiillerle Kullanılan Bolmak Fiilinin İşlevleri”, Karadeniz<br />

Araştırmaları, 2006 Yaz, Sayı <strong>10</strong>, s.148-156; Ergönenç, <strong>Dil</strong>ek Akbaba, Türkiye Türkçesinde Yapısında İsim Fiil<br />

Bulunan Birleşik Fiiller,” <strong>Dil</strong> Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Güz 2007, 85-95; Ergönenç, <strong>Dil</strong>ek Akbaba, “Nogay<br />

Türkçesinde Yat-Yardımcı Fiilinin Kip ve Tasvir Fiil olarak Kullanılışı,” Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,<br />

2007<br />

199


Işılay Işıktaş Sava<br />

iki lehçede transkripsiyon konusunun problemli olduğu belirtilmiş, eserde hangi<br />

harflerin kullanıldığına değinilmiştir. Yazar, daha sonra da çalışma hazırlanırken<br />

hem Kazak iki lehçenin gramerlerindeki tasvir fiillerini, hem de Türkiye<br />

Türkçesi gramerlerinde tasvir fiilleri ve bu konuyla ilgili yapılan çalışmaları<br />

incelediklerini dile getirmiştir.<br />

Kısaltmalar adlı bölüm A. Taranan Eserler, B. Yararlanılan Eser ve Diğer<br />

Kısaltmalar başlıklarında verilmiştir. Taranan Eserler başlığı da kendi içinde a.<br />

Kazak Türkçesi, b. Nogay Türkçesi alt başlıklarına ayrılmış ve listeler hâlinde<br />

sıralanmıştır.<br />

Kitabın Giriş bölümü A) Lehçe Tasniflerinde Kazak ve Nogay Türkçesinin<br />

Yeri, B) Kazak ve Nogay Türkçesinin Transkripsiyon Alfabesi, C) Birleşik Fiiller<br />

alt başlıklarına ayrılmıştır. A) Lehçe Tasniflerinde Kazak ve Nogay Türkçesinin<br />

Yeri başlıkta Türk Lehçelerini tasnif eden Radloff, Vambery, Samoyloviç, Ligeti,<br />

Rásánen, Baskakov, Reşit Rahmeti Arat, Talat Tekin, Ahmet Bican Ercilasun<br />

gibi türkologların tasniflerinde Kazak ve Nogay Türkçelerinin hangi grupta yer<br />

aldığı açıklanır. B) Kazak ve Nogay Türkçesinin Transkripsiyon Alfabesi adlı<br />

başlıkta Kazak ve Nogay Türkçelerinin Kril ve Latin Alfabeleri sıralanmıştır.<br />

C) Birleşik Fiiller başlığında önce birleşik fiilin tarifi verilmiş, sonra bu başlık<br />

da kendi içinde üç gruba ayrılmıştır. 1. Tasvir Fiilleri ve Birleşik Fiiller İçindeki<br />

Yeri, 2. Eski Türkçede Birleşik Fiiller ve Tasvir Fiilleri, 3. Kazak ve Nogay<br />

Türkçesi Gamerleri Birleşik Fiiller ve Tasviri Fiillerin Yeri.<br />

Tasvir Fiillerin tanımıyla başlayan 1. Tasvir Fiilleri ve Birleşik Fiiller<br />

İçindeki Yeri başlıklı kısımda, tasvir fiil teriminin hangi gramerlerde hangi adla<br />

verildiği ve ne şekilde işlendiği anlatılmıştır. Muharrem Ergin, Tahsin Banguoğlu,<br />

Haydar Ediskun, Zeynep Korkmaz, Nurettin Koç, M. Kaya Bilgegil, Vecihe<br />

Hatipoğlu, T. N. Gencan, A. B. Ercilasun, L. Karahan, K. H. Menges, A.von<br />

Gabain, gibi bilim adamlarının gramerlerinde tasvir fiillerinin nasıl incelendiği<br />

ayrıntılı bir biçimde açıklanmış ve bu eserdeki tasvir fiillerinin sınırlarının ne<br />

olduğu maddeler hâlinde sıralanmıştır. Arkasından Türkiye’de birleşik fiiller<br />

ve tasvir fiiller konusunda yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinin adları<br />

listelenerek verilmiştir. 2. Eski Türkçede Birleşik Fiiller ve Tasvir Fiilleri adını<br />

taşıyan kısımda Eski Türkçedeki birleşik fiillerin bugünkü Türk Lehçelerindeki<br />

birleşik fiillerle ortak ve farklı özellikleri bulunduğu belirtildikten sonra A.von<br />

Gabain’in Eski Türkçenin Grameri adlı kitabında birleşik fiiller ve tasvir fiillerin<br />

yapısı örnekleriyle verilmiştir. Akabinde A. B. Ercilasun’un “Kutadgu Bilig<br />

Grameri-Fiil” adlı eserindeki birleşik fiiller ve tasvir fiillerin nasıl işlendiği<br />

açıklanmıştır. 3. Kazak ve Nogay Türkçesi Gamerleri Birleşik Fiiller ve<br />

Tasviri Fiillerin Yeri başlığı ise kendi içinde iki grupta incelenmiştir: a) Kazak<br />

Türkçesinde Birleşik Fiiller ve Tasvir Fiiller, b) Nogay Türkçesinde Birleşik<br />

Fiiller ve Tasvir Fiiller. Kazak araştırmacılarıdan Iskakov, Mamanov’un<br />

200


Akbaba, <strong>Dil</strong>ek Ergönenç (2011), Kazak ve Nogay Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir Fiilleri<br />

kitaplarındaki birleşik fiiller ve tavir fiillerin işlenişi örnekleri ve açıklamalarıyla<br />

verildiği a) Kazak Türkçesinde Birleşik Fiiller ve Tasvir Fiiller başlığında, Tasvir<br />

Fiillerin Değerlendirilmesi adını taşıyan bir yan başlıkta yazarın bu konudaki<br />

kendi değerlendirmeleri yer almıştır. b) Nogay Türkçesinde Birleşik Fiiller ve<br />

Tasvir Fiiller başlığında ise Nogay Türkçesi gramerlerinde bu konunda pek<br />

fazla bilgi bulunmadığı belirtilmiş ve Baskakov tarafından hazırlanan Nogay<br />

Türkçesi gramerindeki tasvir fiillerin nasıl işlendiği açıklanmıştır.<br />

Eserin İnceleme bölümünde Tasvirli Birleşik Fiillerde Kullanılan Yardımcı<br />

Fiiller adlı bir başlık açılmış ve al-, baq-, bar-, basta-, ber-, bil-, bit, bol-, jat-,<br />

fiillerinin Kazak ve Nogay Türkçelerindeki kullanılışı ve işlevleri açıklamaları<br />

yapılıp örnekleriyle verilmiştir. Arkasından Tasvir işlevinde olmayan kullanılışlar<br />

başlığı açılmış ve açıklamalar yapılmıştır. Sonra da jazda-, jiber-, jönel-, jür-,<br />

otur-, tur- , tüs- kalıp fiilleri adıyla bir başlık daha açılmış bu fiillerin kullanılışı<br />

ve işlevleri örnekleriyle incelenmiştir. Ayrıca bu fiiller incelenirken Tasvir<br />

işlevinde olmayan kullanılışlar başlığıyla da değerlendirilmişlerdir.<br />

Sonuç bölümünde ise Kazak ve Nogay Türkçelerinde tasvir fiillerinde asıl<br />

zarf fiil eklerinde kullanılan yardımcı fiiller maddeler hâlinde mukayese edilerek<br />

açıklanmıştır.<br />

Tablolar bölümünde 1. Tabloda Hareketin Başlangıç Safhasını Bildiren<br />

Tasvir Fiilleri, 2. Tabloda Süreklilik Bildiren Tasvir Fiilleri-1, 3. Tabloda<br />

Süreklilik Bildiren Tasvir Fiilleri-2, 4. Tabloda Hareketin Bitiş Safhasını<br />

Bildiren Tasvir Fiilleri, 5. Tabloda Tezlik Bildiren Tasvir Fiiller, 6. Tabloda<br />

Yeterlik Bildiren Tasvir Fiilleri,7. Tabloda Gayret, Çaba Bildiren Tasvir Fiilleri,<br />

8. Tabloda Umursamazlık Bildiren Tasvir Fiilleri, 9. Tabloda Şu An İçin Geçici<br />

Anlamı Veren Tasvir Fiilleri, <strong>10</strong>. Tabloda İstek, Rica Bildiren Tasvir Fiilleri, 11.<br />

Tabloda Hareketin Kendisi İçin Yapıldığını Bildiren Tasvir Fiilleri, 12. Tabloda<br />

Hareketin Başkası İçin Yapıldığını Bildiren Tasvir Fiilleri, 13. Az Kalsın,<br />

Neredeyse Anlamı Veren Tasvir Fiilleri-I, 14. Tabloda Az Kalsın, Neredeyse<br />

Anlamı Veren Tasvir Fiilleri-II, 15. Yardımcı Fiilin Kavram Alanını Aıl Fiilde<br />

Taşıyan Tasvir Fiilleri, 16. Tabloda Olumsuz (-May ekiyle) Kullanılan Az Tasvir<br />

Fiilleri, 17. Tabloda Nesnenin Yönünü Bildiren Tasvir Fiilleri, 18. Bir Vaziyet<br />

Almak Anlamı Veren Tasvir Fiilleri, 19. Tabloda Hareketi Yapmak İstememek<br />

Anlamı Veren Tasvir Fiilleri, 20. Tabloda Şekil Olarak Tasvir Fiiline Benzeyen<br />

Ancak Kip Yapan Yapılar adlı tablolar yer almakta ve bu tablolarda ek ve<br />

yapıların Kazak ve Nogay Türkçelerindeki şekilleri verilmektedir.<br />

Kaynaklar bölümünde A. Taranan Eserler: a. Kazak Türkçesi, b. Nogay<br />

Türkçesi; B.Yararlanılan Eserler alt başlıklarında sıralanmıştır.<br />

Birçok araştırmacı tarafından gerek makalelerle, gerek yüksek lisans<br />

ve doktora tezleriyle gerekse gramer kitaplarında bölümlerle incelenen tasvirî<br />

201


Işılay Işıktaş Sava<br />

fiiller/tasvir fiilleri konusu <strong>Dil</strong>ek Akbaba Ergönenç’in önce Kazak ve Nogay<br />

Türkçesi Yazı <strong>Dil</strong>lerinde Tasvir Fiilleri adıyla doktara tez konusu olmuş,<br />

sonra da genişletilerek kitap hâline getirilmiştir. Özellikle Birleşik Fiiller<br />

başlığının altında tasvir fiillerin gramerlerdeki yeri konusunda verdiği açıklayıcı<br />

bilgilerle ve bu konuda yapılmış yüksek lisans ve doktora tezlerinden bazılarını<br />

listelemesiyle benzer çalışmalardan farklılık gösterdiği için <strong>Dil</strong>ek ERGÖNENÇ<br />

AKBABA’ya bu eserinden dolayı teşekkür eder, bundan sonraki çalışmalarında<br />

başarılar dileriz.<br />

202


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 203-208. ss.<br />

Akca, Hakan, Ankara İli Ağızları, Türk Kültürünü<br />

Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, <strong>2012</strong>, 672 s.,<br />

ISBN: 978-975-456-<strong>10</strong>5-0<br />

Sümeyra Harmanda * 1<br />

Türk dili araştırmalarının önemli bir kolunu oluşturan Türkiye Türkçesi<br />

ağız araştırmaları uzun zamandır ihmal edilmiş konularından biridir. Ancak son<br />

yıllarda bu konu üzerindeki çalışmalarda önemli bir artış görülmektedir. Pek çok<br />

bölgenin ağız araştırması yapılmış ve bu çalışmalar çeşitli kurumlar tarafından<br />

yayımlanmıştır. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından geçtiğimiz<br />

aylarda yayımlanan önemli bir ağız araştırması da “Ankara İli Ağızları<br />

(İnceleme-Metinler-Dizin)” adlı çalışmadır. Eser, Hakan Akça’nın büyük bir<br />

sabır ve titizlikle hazırlamış olduğu doktora tez çalışmasının ürünüdür. Eserin<br />

Giriş kısmında da ifade edildiği gibi eser, Ankara ili sınırları içerisinde yer<br />

alan bütün ağız yörelerinden derleme yapmak, Ankara ilindeki ağız gruplarını<br />

tespit etmek, daha sonra derlemeleri esas alarak Ankara ili ağızlarının ses bilgisi<br />

özelliklerini ve söz varlığını ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.<br />

Ankara ili ağızlarıyla ilgili olarak yapılan çalışmalara bakıldığında lisans<br />

ve yüksek lisans tez çalışmalarının dışında herhangi bir çalışmanın yapılmamış<br />

olduğu görülmektedir.<br />

Eser “Giriş” (1-7), “Ankara İli Üzerine” (9-29), “İnceleme” (31-134),<br />

“Metinler” (147-324), “Dizin” (325-666), “Ekler” (668-672) olmak üzere altı<br />

bölümden oluşmaktadır.<br />

Eserin Giriş bölümünden önceki kısmında, çalışmada kullanılan<br />

“Transkripsiyon İşaretleri” dört ayrı başlık halinde tablo verilmek suretiyle<br />

gösterilmiştir. Bu tabloların ilki “Ünlüler” adını taşımaktadır ve iki sütun<br />

halindedir. İlk sütun ikiye bölünmüş ve ilk kısmına çalışmada kullanılan<br />

transkripsiyon işaretleri, ikinci kısmına da bu işaretlerin tanımları yazılmıştır.<br />

Diğer sütun da aynı şekilde ikiye bölünmüş ve ilk kısmına çalışmada kullanılan<br />

transkripsiyon işaretlerinin Uluslararası Fonetik Alfabedeki (IPA) karşılıkları,<br />

ikinci kısmına da bu işaretlerin tanımları yazılmıştır. İkinci tablo “Ünsüzler”<br />

adını taşımaktadır ve ilk tablo ile aynı şekildedir. Üçüncü tablo olan “Ünlülerde<br />

Kullanılan Diakritikler” başlığını taşıyan tablo da iki sütun halindedir.<br />

*<br />

Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, sharmanda@gazi.edu.tr<br />

203


Sümeyra Harmanda<br />

Sütunun ilk kısmına çalışmada kullanılan diakritik işaretler, ikinci kısmına<br />

da bu işaretlerin tanımları yazılmıştır. İkinci sütun da aynı şekilde iki kısım<br />

halindedir. İlk kısımda çalışmada kullanılan diakritik işaretlerin Uluslararası<br />

Fonetik Alfabedeki (IPA) karşılıkları, ikinci kısımda da bu işaretlerin tanımları<br />

gösterilmiştir. Son tablo olan “Ünsüzlerde Kullanılan Diakritikler” tablosu da<br />

yine aynı şekildedir. Bu tabloların ardından gelen “Diğer İşaretler” bölümünde<br />

önceki tablolarda yer almayan işaretler açıklamalarıyla birlikte gösterilmiştir.<br />

Eser Kısaltmalar başlığı ile devam etmektedir. Bu kısımda çalışmada kullanılan<br />

kısaltmalar verilmiştir.<br />

Eserin Giriş kısmı “Çalışmanın Konusu ve Amacı”, “Çalışmada<br />

Kullanılan Materyal ve Yöntem”, “Malzemenin Yazıya Geçirilmesi ve<br />

İncelenmesi”, “Dizinin Hazırlanmasında İzlenen Yol” olmak üzere dört ana<br />

başlıktan oluşmaktadır. Çalışmanın Konusu ve Amacı başlığı altında verilen<br />

bilgilere göre çalışmanın konusu, Ankara ili sınırları içerisinde yer alan<br />

bütün ağız yörelerinden 2003-2006 yılları arasında yapılan derlemeler esas<br />

alınarak Ankara ilindeki ağız gruplarının tespit edilmesi, Ankara İli ağızlarının<br />

özelliklerinin ve söz varlığının ortaya konulmasıdır. Yazar çalışmanın konusunu<br />

açıkladıktan sonra Ankara’da günümüze kadar kayda değer bir çalışma<br />

yapılmadığını vurgulayarak konuyla ilgili yapılan Lisans tezleri hakkında<br />

kısaca bilgi vermiştir. Daha sonra, Ankara’nın Bâlâ (Kaya 2004), Beypazarı<br />

(Yıldırım 2007), Evren (Balyemez 2004) ilçelerinin ağızları üzerine hazırlanan<br />

Yüksek Lisans tez çalışmalarından bahsederek söz konusu çalışmalardan ve<br />

ses kayıtlarından faydalandığını belirtmiştir. Yazar bu bölümdeki sözlerini bu<br />

çalışmayı hazırlamaktaki amacını açıklayarak bitirmiştir. Çalışmada Kullanılan<br />

Materyal ve Yöntem başlıklı kısımda ise, çalışmada kullanılan metinler ve<br />

bu metinlerin derlenme yöntemleri, derleme yapılmadan önceki hazırlıklar,<br />

derlemelerdeki kaynak kişiler, derleme yapılırken karşılaşılan zorluklar, kaynak<br />

kişilere yöneltilen sorular hakkında bilgiler verilerek derlemelerin konuları<br />

tasnif edilmiştir. Daha sonra derleme yapmak için gidilen ilçe, belde, köy sayısı<br />

belirtilerek derleme yapılan kaynak kişi sayısından ve derlemeler sonucunda<br />

elde edilen kaset sayısından bahsedilmiştir. Son olarak, Ankara il sınırları dışına<br />

taşan yerleşim birimlerinde konuşulan ağızların, çalışma kapsamına giren<br />

yerleşim birimlerindeki ağızlarla aynı veya çok yakın olsa bile sahanın geniş<br />

olması, zamanın kısıtlı olması, maddi külfetin ağır olması, ulaşım zorlukları<br />

gibi nedenlerden dolayı çalışmaya dâhil edilmediği vurgulanmıştır. Malzemenin<br />

Yazıya Geçirilmesi ve İncelenmesi adlı başlık altında derlenen metinlerin<br />

yazıya geçirilme yöntemi, çalışmada esas alınan transkripsiyon sistemi, yazıya<br />

geçirilen metinlerin sıralanması ve numaralandırılması hakkında bilgi verilerek<br />

yazıya geçirilen metinler incelenirken kullanılan yöntemler açıklanmıştır.<br />

Dizinin Hazırlanmasında İzlenen Yol adlı başlıkta çalışmanın sonunda yer alan<br />

204


Akca, Hakan, Ankara İli Ağızları<br />

gramatikal dizin hazırlanırken kullanılan yöntem ve dikkat edilen hususlar<br />

örneklerle anlatılmıştır.<br />

Eserin birinci bölümünü oluşturan Ankara İli Üzerine adlı başlık üç gruba<br />

ayrılarak incelenmiştir. İlk ana başlık olan Genel Bilgiler başlığı da kendi içinde<br />

Ankara İlinin Genel Coğrafyası ve Yeryüzü Şekilleri, Ankara İlinin İklimi ve<br />

Bitki Örtüsü, Ankara İlinin Akarsu ve Gölleri, Ankara İlinin Nüfusu, Ankara<br />

İlinin İlçeleri olarak dörde ayrılmıştır. Bu bölümde Ankara’nın coğrafi özellikleri<br />

ile yeryüzü şekilleri, sahip olduğu iklim ve bitki örtüsü, akarsu ve gölleri, nüfusu,<br />

ilçeleri hakkında ayrıntılı bilgiler verilerek il genel özellikleriyle okuyuculara<br />

tanıtılmıştır. Ankara İlinin Tarihi adlı ikinci ana başlıkta Ankara’nın tarihi,<br />

“Selçuklular Dönemine Kadar Ankara”, “Selçuklular Döneminde Ankara”,<br />

“Osmanlı Döneminde Ankara”, “Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Ankara”<br />

olmak üzere dört alt başlıkta sınıflandırılarak incelenmiş ve bu tarihî dönemler<br />

hakkında ayrıntılı bilgiler sunulmuştur. Bu başlığın son alt başlığı olan “Ankara<br />

İlinde Etnik Durum ve Sosyo-Kültürel Yapı” başlığı altında Ankara’nın etnik<br />

ve sosyo-kültürel yapısı ele alınmış ve Ankara’ya en eski yerleşenlere Türk,<br />

daha sonra yerleşenlere Türkmen, en son gelenlere de Yörük denildiği ifade<br />

edilmiştir. Daha sonra Ankara’da yerli halkın dışında mevcut olan etnik unsurlar<br />

sıralanmış ve yerli halkın dışındaki bu etnik unsurların ağızları farklı bir çalışma<br />

konusu olduğu için bu ağızların incelemeye dâhil edilmediği ifade edilmiştir.<br />

Bölümün sonunda Ankara Sancağındaki Oğuz boyları ve Oğuz boy adlarını<br />

taşıyan belli başlı yerler üzerinde durulmuştur. Ankara İli Ağızlarına Genel Bir<br />

Bakış adını taşıyan son ana başlık Ankara İli Ağızları Üzerine Günümüze Kadar<br />

Yapılan Çalışmalar ve Ankara İlinin Diyalektolojik Durumu olmak üzere iki<br />

ana gruba ayrılarak incelenmiştir. Ankara İli Ağızları Üzerine Günümüze Kadar<br />

Yapılan Çalışmalar başlığı da kendi içinde “Derleme Çalışmaları”, “Derleme<br />

ve İnceleme Niteliği Taşıyan Çalışmalar”, “Türk Dünyasından Ankara İline<br />

Göçen Türk Topluluklarının <strong>Dil</strong>leri Üzerine Yapılan Çalışmalar”, “Sözlük<br />

Çalışmaları”, “Folklor Çalışmaları” olmak üzere beş alt başlıktan oluşmaktadır.<br />

Derleme Çalışmaları kısmında, Ankara İli ağızlarıyla ilgili ilk çalışmaların<br />

yabancı araştırmacılar tarafından 1930’lu yıllarda yapıldığından bahsedilmiş<br />

ve bu çalışmaların genellikle derleme niteliğinde olduğu vurgulanmıştır. Daha<br />

sonra Anadolu ağızlarıyla ilgili yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından<br />

yapılan çalışmalar ve ortaya çıkan eserler hakkında bilgiler verilmiştir. Derleme<br />

ve İnceleme Niteliği Taşıyan Çalışmalar başlığında dil incelemesi içerikli<br />

çalışmaların büyük bir kısmını lisans bitirme tezlerinin oluşturduğu söylenmekte<br />

ve bunların son derece özensiz biçimde hazırlandığı vurgulanmaktadır.<br />

Ayrıca bu çalışmaya eş zamanlı olarak yapılan Bâlâ (Kaya 2004), Beypazarı<br />

(Yıldırım 2007), Evren (Balyemez 2004) ilçelerinin ağızları üzerine hazırlanmış<br />

Yüksek Lisans tezlerinden bahsedilmekte ve bu tezlerden de faydalanıldığı<br />

205


Sümeyra Harmanda<br />

belirtilmektedir. Son olarak, bu çalışma hazırlanırken yürütücülüğünü Nurettin<br />

Demir’in yaptığı “Ankara Ağızlarının Dokümantasyonu” adlı bir projenin de<br />

TÜBİTAK destekli olarak başlatıldığı ifade edilmektedir. Türk Dünyasından<br />

Ankara İline Göçen Türk Topluluklarının <strong>Dil</strong>leri Üzerine Yapılan Çalışmalar<br />

adlı kısımda Polatlı ve Haymana’da yaşayan Kırım Türklerinin ağızları üzerine<br />

yapılan çalışmalar hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Sözlük Çalışmaları<br />

başlığında Ankara İli Ağızlarıyla ilgili yapılan sözlükler hakkında kısaca bilgi<br />

verilmiştir. Folklor Çalışmaları başlıklı kısımda ise Ankara ili ile ilgili tespit<br />

edilen folklor çalışmaları sıralanmıştır. Ankara İlinin Diyalektolojik Durumu<br />

başlığı altında, Ankara ilinin diyalektolojik durumu ile ilgili ilk bilginin Leylâ<br />

Karahan’ın “Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması” adlı çalışmasında verildiği<br />

ifade edilerek söz konusu çalışmaya göre Ankara ilinin Batı Grubu Ağızları<br />

içerisinde yer aldığı belirtilmiştir. Ardından Karahan’ın Batı Anadolu Ağızlarını<br />

dokuz alt gruba ayırdığı söylenerek Ankara ilinin ve ilçelerinin hangi alt<br />

gruplarda yer aldığı sıralanmıştır. Bu çalışmada da Karahan’ın tasnifinden çok<br />

farlı bir tasnifin ortaya çıkmadığını ifade eden yazar, kendi tasnifinin Karahan’ın<br />

tasnifinden ayrılan yönlerini vurgulamıştır. Daha sonra, Türkiye Türkçesi<br />

ağızlarının sınıflandırılmasında genellikle fonetik ve morfolojik ölçütlerin esas<br />

alındığı ifade edilmiş ve {-yor} şimdiki zaman ekindeki fonetik varyantlaşmanın<br />

Türkiye Türkçesi ağızlarını sınıflandırma çalışmalarında en çok kullanılan<br />

ölçütlerden biri olduğu vurgulanmıştır. Ardından Ankara ilinin diyalektolojik<br />

durumunu belirlemek amacıyla denenen fonetik ölçütler sıralanmış ve bu<br />

ölçütlerden hiçbirinin Ankara ili ağızlarını net olarak gruplara ayıramadığı<br />

belirtilerek Ankara ili ağızlarını net olarak ayırmak için {-yor} şimdiki zaman<br />

ekindeki fonetik varyantlaşmanın esas alınabileceği dile getirilmiştir. Çalışmada<br />

şimdiki zaman ekindeki ses değişmeleri esas alınmış ve Ankara İli Ağızları I.<br />

Ağız (-yo) Grubu, II. Ağız (-yoru) Grubu, III. Ağız (-yI) Grubu olmak üzere<br />

üç ana gruba ayrılarak incelenmiştir. Bu gruplardan II. Ağız (-yoru) Grubu<br />

da düz ünlülü kelimelere gelen ek ünlülerinde yuvarlaklaşmanın görülüp<br />

görülmemesine göre kendi içinde 1. Alt Grup: Ek Ünlüleri Yuvarlaklaşmayan<br />

Grup ve 2. Alt Grup: Ek Ünlüleri Yuvarlaklaşan Grup olmak üzere ikiye ayrılarak<br />

incelenmiştir. Ardından bu grupların her birinin konuşulduğu yerler verilmiş ve<br />

başlıca özellikleri örneklerle açıklanmıştır. Bu bölümün ardından okuyucuya<br />

Ankara İlindeki Ağız Gruplarının Belirlenmesinde Esas Alınan Ölçütler başlıklı<br />

bir tablo sunulmuştur. Üç ana gruba ayrılan Ankara ili ağızlarının başlıca<br />

özelliklerinin tablo şeklinde verilmesiyle okuyucunun bütün ağız gruplarına ait<br />

özellikleri bir arada görmesi sağlanmıştır.<br />

Eserin ikinci bölümünü oluşturan İnceleme kısmında derlemeler sonucunda<br />

elde edilen metinler Ses Bilgisi açısından ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.<br />

Ses Bilgisi bölümü de Ünlüler ve Ünsüzler olmak üzere iki ana başlık halinde<br />

206


Akca, Hakan, Ankara İli Ağızları<br />

incelenmiştir. Ünlüler başlığı altında standart Türkiye Türkçesinde bulunmayan<br />

ünlüler ele alınmıştır. Bu başlık da kendi içinde Ünlü Türleri, Ünlü Uyumları,<br />

Ünlü Değişmeleri, Ünlü Düşmesi, Ünlü Türemesi, Ünlü Birleşmesi olmak üzere<br />

altı gruptan oluşmaktadır. Ünsüzler başlığı altında Ünsüz Türleri, Ünlü-Ünsüz<br />

Uyumunun Bozulması, Ünsüz Uyumu, Ünsüz Değişmeleri, Ünsüz Benzeşmesi,<br />

Aykırılaşma, Ünsüz İkizleşmesi, İkiz Ünsüzlerin Tekleşmesi, Ünsüz Düşmesi,<br />

Ünsüz Türemesi, Ünsüz Göçüşmesi, Hece Kaynaşması, Hece Düşmesi, Hece<br />

Türemesi, Yakıştırma (Analoji), Vurgu alt başlıkları yer almaktadır. İnceleme<br />

kısmında, konu hakkında açıklamalar yapıldıktan sonra örnekler verilmiştir. Bu<br />

örneklerdeki Roma rakamı ağız grubu numarasını, ikinci rakam kaynak kişinin<br />

numarasını, üçüncü rakam da ilgili metnin cümle numarasını ifade etmektedir.<br />

Çalışmanın Giriş kısmında da belirtildiği gibi inceleme bölümünde Ankara<br />

ili ağızlarındaki bütün ağız grupları ayrı ayrı incelenmemiş yeri geldikçe ağız<br />

gruplarındaki farklılıklar belirtilmiştir. Metot olarak eş zamanlı karşılaştırmalı<br />

dilbilgisi metodu kullanılmıştır. Konunun daha iyi anlaşılması için bazı<br />

kısımlarda Eski Türkçe, Eski Anadolu Türkçesi ve Türkiye Türkçesi yazı dili<br />

ile karşılaştırmalar yapılmıştır. İnceleme bölümünün sonunda yer alan Sonuç<br />

kısmında Ankara ili ağızları ile ilgili tespit edilen hususlar Ünlüler, Ünsüzler<br />

ve Şekil Bilgisi olmak üzere üç gruba ayrılarak maddeler halinde örneklerle<br />

açıklanmıştır. Ardından Diyalektolojik Durum başlığı altında bu çalışmanın<br />

sonunda Ankara ilinde 3 ana ağız grubunun tespit edildiği, bunlardan II.<br />

grubun da kendi içinde iki alt gruba ayrıldığı vurgulanmıştır. Ayrıca ana ağız<br />

gruplarının tespit edilmesinde şimdiki zaman ekinde görülen ses değişmelerinin<br />

esas alındığı, alt grupların belirlenmesinde ise Eski Anadolu Türkçesinde<br />

görülen daima yuvarlak ünlülü eklerin korunup korunmamasının esas alındığı<br />

belirtilmiştir. Eser Kaynakça ile devam etmektedir. Bu kısımda, çalışma sırasında<br />

faydalanılan kitaplar, makaleler, tezler ve sözlükler verilmiştir. Ayrıca kaynakça<br />

kısmının sonunda yer alan Elektronik Kaynaklar başlığı altında çalışma sırasında<br />

faydalanılan internet sitelerinin adresleri de sıralanmıştır.<br />

Eserin üçüncü bölümünü oluşturan Metinler başlığı altında derlemeler<br />

sonucunda elde edilen metinler verilmiştir. Eserin Giriş kısmında verilen<br />

bilgilere göre, söz konusu metinlerin derlenmesi için 2003-2006 yılları arasında<br />

20 ilçeden 197 yerleşim yerine gidilerek 470 kaynak kişiyle görüşülmüştür.<br />

Bu görüşmelerden toplam 65 kaset elde edilmiştir. Seçilen metinler teypten<br />

dinlenerek yazıya geçirilmişlerdir. Eserde sunulan metinlere bakıldığında,<br />

metinlerin sayı bakımından oldukça fazla ve muhteva açısından da çok zengin<br />

oldukları görülmektedir. Çalışmada, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu tarafından kabul edilen<br />

“Ağız Araştırmaları Transkripsiyon Sistemi” kullanılmıştır. Ancak kullanılan<br />

transkripsiyon işaretleri uluslararası dilbilim çevrelerinde tanınmadığı için<br />

işaretlerin International Phonetic Alphabet (IPA) “Uluslararası Fonetik<br />

207


Sümeyra Harmanda<br />

Alfabe”deki karşılıkları ve tanımları da gösterilmiştir. Metinlerin sonunda yer<br />

alan IPA İle Yazılmış Örnek Metin başlıklı kısımda I. ağız grubunun 1. metni<br />

örnek olarak Uluslararası Fonetik Alfabe’deki karşılığıyla yazılmıştır. Yazıya<br />

geçirilen bütün metinler ağız gruplarına göre sıralanmıştır. Her farklı kaynak<br />

kişiden derlenen metinler ayrı bir metin numarası ile numaralandırılmıştır. Ayrıca<br />

metinlerdeki bütün cümleler de cümle numarası ile numaralandırılmıştır. Bu<br />

şekilde bir numaralandırma yönteminin kullanılmasıyla okuyucuların metinlere<br />

daha kolay ulaşması sağlanmıştır. Metinlerin başında kaynak kişinin adı, soyadı,<br />

yaşı veya doğum tarihi, mesleği, eğitim durumu belirtilmiştir. Ayrıca derleme<br />

yapılan yer, derleme tarihi, kaset numarası da gösterilmiştir. Başka araştırmacılar<br />

tarafından yapılmış derlemelerde ise derlemeyi yapan araştırmacının adı da<br />

metinde gösterilmiştir.<br />

Çalışmanın son bölümü olan Dizin kısmı gramatikal dizin şeklindedir.<br />

Metinlerde geçen bütün kelimeler anlamları ve çekimli biçimleriyle alfabetik<br />

olarak sıralanmıştır. Ayrıca çekim ekleri de kendi içinde alfabetik olarak<br />

sıralanmıştır. Dizinde kelimelerin metinlerde geçtiği yerler de belirtilmiştir.<br />

Metinlerde geçen bütün kelimelerin anlamları ile birlikte verilmesiyle Ankara<br />

ilinin söz varlığı ortaya konulmuştur.<br />

Çalışmanın sonunda yer alan Ekler başlığı altında okuyucunun konuya<br />

daha iyi hâkim olabilmesi amacıyla beş adet harita sunulmuştur. Bu haritalardan<br />

birinci harita “Leylâ Karahan’ın Tasnifine Göre Batı Grubu Ağızlarının Alt<br />

Gruplarında Ankara İlinin Durumu”, ikinci harita “Ankara İlindeki Ana Ağız<br />

Grupları”, üçüncü harita “II. Ağız Bölgesinin Alt Grupları”, dördüncü harita<br />

“Derleme Yerleri”, beşinci “Ankara İli ve İlçeleri” başlığını taşımaktadır.<br />

Eserin hazırlanması için, 2003-2006 yılları arasında Ankara’nın 197<br />

yerleşim birimine gidilerek 470 kaynak kişiyle görüşülmüştür. Bu derlemeler<br />

sonucunda elde edilen metinler üzerinde ses bilgisi bakımından ayrıntılı<br />

bir inceleme yapılmıştır. Çok büyük bir emek ve sabırla hazırlanmış olan<br />

çalışma Ankara ili ağızlarıyla ilgili önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Ağız<br />

araştırmalarına büyük katkılarda bulunan bu değerli eserinden dolayı Hakan<br />

Akca’yı kutluyor, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyoruz.<br />

208


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 209-215 ss.<br />

..........<br />

Kaçalin, Mustafa S., Niyāzi Nevâyî’nin Sözleri ve<br />

Çağatayca Tanıklar, El-Luġātu‘n-Nevā’iyye ve‘l-<br />

İstişhādātu‘l-Caġātā’iyye, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları,<br />

Ankara, 2011, 1111 s.+190 varak,<br />

ISBN 978-975-16-2380-5<br />

Tolga Arslan * 1<br />

Türk dili leksikografi mektepleri arasında Çağatay Türkçesine ait olanın,<br />

Türk dili gelişmesi tarihi için, cidden büyük bir değeri vardır. Türk<br />

dilinin imtiyazlı sözlükleri olmaları yönünden daima hatırı sayılır, millî<br />

birer dil yadigârımız olarak kalacaklardır. Çünkü içerlerine aldıkları<br />

sözlük karakterlerindeki kelime serveti, bir taraftan Çağataycanın öz<br />

malı sayıldıkları halde, diğer taraftan da çeşitli Türk şivelerine mal<br />

edilmişlerdir. Bu yolla ekseri ana kaynak olarak göz önünde tuttukları Mir<br />

Ali Şir Nevayi Orta Asyalıktan çıkmış yakın Şark ülkeleri Türklüğünün en<br />

mümtaz düşünürü ve “Seramedan-ı suhen”i olmuştur. Buna göre de bir<br />

Çağatay leksikografi mektebi geleneği kurulmuştur.<br />

A. Caferoğlu<br />

“50. Yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü 50. Yıl<br />

Sempozyumu”nda hocamız Kemal Eraslan çalışmalarına dair kendisine<br />

yöneltilen bir soruyu, yıllardır yoğun bir emek vererek titizlikle devam ettirdiği<br />

Çağatayca sözlük hazırlığında y maddesi üzerinde meşgul olduğunu belirtmek<br />

suretiyle cevaplamıştı. Hocamızın eseri Türkoloji çevrelerinde merakla<br />

beklenirken Mustafa S. Kaçalin’in “Devlet-hâne sarayından Devlet-i Aliyye<br />

pây-i tahtına doğudan batıya bir ömürlük yolcuya durgun akan Dicleli Kemal<br />

ERASLAN hocama” şeklindeki nazik ithafıyla Türklük Bilimine armağan ettiği<br />

NEVÂYÎ’NİN SÖZLERİ VE ÇAĞATAYCA TANIKLAR isimli çalışması,<br />

araştırmacılar için güzel bir teselli olmuştur.<br />

Bugüne kadar <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinde Türk dilinin tarihî ve çağdaş<br />

lehçelerine ait, çeşitli muhtevalar esasında tertip edilmiş olan dokuz adet<br />

sözlük tanıtımı yapılmıştır. Kaçalin’in NİYĀZİ NEVÂYÎ’NİN SÖZLERİ<br />

VE ÇAĞATAYCA TANIKLAR El-Luġātu‘n-Nevā’iyye ve‘l-İstişhādātu‘l-<br />

*<br />

Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Teknikokullar/ANKARA<br />

209


Tolga Arslan<br />

Caġātā’iyye’si dergimizde Çağatay sahasına ait tanıtılan ilk sözlük olacaktır.<br />

Ahmet Caferoğlu tarihî dönem sözlükçülük çalışmaları çerçevesinde,<br />

sadece Kıpçak ve Çağatay lehçelerine ait iki mektepten bahsetse de temellerini<br />

XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un atmış olduğu Türk sözlükçülük geleneğini<br />

Türk dilinin tarihî lehçeleri etrafında; Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatay ve<br />

Osmanlı Sahası Türk Sözlükçülüğü olmak üzere beş ana başlık altında incelemek<br />

mümkündür. Bu sahaların her biri kendi bünyelerinde ayrı ayrı şekillendirdikleri<br />

sözlüklerle Türkçenin ortak kelime hazinesi potasında eriyen altın eserler vücuda<br />

getirmişlerdir.<br />

XI. yüzyıldan itibaren Türk devletlerinin İslam dünyası üzerinde artarak<br />

devam eden siyasi hâkimiyeti ve coğrafyada ciddi bir yoğunluk göstermeye<br />

başlayan Türk varlığı ister istemez Türk dilinin öğrenilmesi mecburiyetini<br />

doğurmuştur. Böylece devlet yöneticilerinin dilinin yapısını, sözvarlığını<br />

öğrenme ve anlama kaygısıyla Memlûk Kıpçak ve Harezm Türkçesinin dil<br />

özelliklerini de kayda geçiren sözlükçülük mektepleri meydana getirilmiştir.<br />

Bu çalışmalar, Kaşgarlı Mahmut ve Ali Şir Nevâyî’nin eserleri gibi Arapça ve<br />

Farsça karşısında Türk dilinin zenginliğini ve üstünlüğünü müdafaa etmekten<br />

ziyade halkın yöneticisinin dilini anlama ihtiyacından doğmuştur.<br />

Bu bakımdan Çağatay sahasında gelişen Türk sözlükçülüğü,<br />

hem Kaşgarlı’nın kurduğu mektepten hem de Harezm ve Kıpçak Sahası<br />

sözlükçülüğünden ayrılmaktadır. Çağatay Türkçesi ile düzenlenen sözlükler<br />

başlangıçta büyük Türk şairi Ali Şir Nevâyî’nin eserlerinde geçen sözvarlığını<br />

açıklamak için kaleme alınmıştır. Bu sebeple Ali Şir Nevâyî’nin eserlerinin<br />

beğenilip okunduğu Türkistan, İran, Hindistan ve Osmanlı coğrafyasında<br />

Çağatayca sözlükler düzenlenmiştir (Yavuzarslan 2009: 11).<br />

Çağatay sözlükçülüğünün temelini, her kelimenin kendi anlamı dışında<br />

farklı şairlerin şiirlerinde kullanılan semantik biçimleri ile karşılaştırmalı olarak<br />

verilmesi oluşturmaktadır. Bir anlamda tanıklı sözlük yöntemi kullanılmıştır.<br />

Buna göre de her bir sözlük yazarı, kendi sözlüğünün tekâmülü adına kendinden<br />

öncekileri gözden geçirmek ve kendi bilgisini kontrol etmek mecburiyetinde<br />

kalmıştır. Bu bakımdan Çağatay sahası sözlükleri birbirlerinden yararlanılarak<br />

oluşturulmuştur. İşte sözlüklerin kültür tarihimiz için gerçek değeri de uygulanan<br />

bu metot sayesinde ortaya çıkmıştır. Sanat değeri bakımından Çağatay<br />

sözlüklerinin en belirgin özelliği ise Ali Şir Nevâyî’nin şiir ve söz dehasını<br />

etraflıca ortaya koymalarında gizlidir. Çağatay sözlükçülük mektebinin Anadolu<br />

ve Osmanlı sahasından ayrılan en önemli tarafı ise sözlüklerde Arapça ve Farsça<br />

kelimelere hemen hemen hiç yer vermemiş olmalarıdır. Çağatay sözlüklerinin<br />

kelimelerin semantik derinliğini tam anlamıyla ortaya koyabilmek maksadıyla<br />

zaman zaman Anadolu, Azerbaycan ve Türkmen Türkçelerinden örnekler alma<br />

yoluna gitmesi geleneğin dikkati çeken bir başka özelliği olarak karşımıza çıkar<br />

2<strong>10</strong>


Kaçalin, Mustafa S., Niyāzi Nevâyî’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar<br />

(Caferoğlu 2000-II: 223-224).<br />

Çağatayca sözlüklere dair genel değerlendirmelerin yer verildiği Hasan<br />

Eren’in Çağatay Lûgatleri Hakkında Notlar (Eren 1950: 145-163) ve Zuhal<br />

Kargı Ölmez’in Çağatayca Sözlükler (Ölmez 1998: 137-144) isimli makaleleri<br />

incelenirse, her iki yazarın da J. Thury’den aldıkları bilgilerden hareketle<br />

Çağataycaya ait en eski sözlük olarak kabul edilen Abuşka üzerinde durmakla<br />

işe başladıkları görülür.<br />

Söz konusu önemine binaen malum olduğu üzere eser, sonuncusu<br />

Besim Atalay (Atalay 1970: 452) tarafından Türkiye’de olmak üzere dört kez<br />

basılmıştır. Ayrıca Muharrem Güzeldir’in (Güzeldir 2002) eser üzerinde Abuşka<br />

Lügati (İnceleme-Metin-İndeks) başlıklı bir de doktora tezi bulunmaktadır. Bu<br />

yayımlar içerisinde A.Vambery eserinde madde başlarına örnek cümle ya da<br />

beyitler vermezken kimi kelimelerin Koybal, Karagas ve Yakutça biçimlerini<br />

göstererek Sibirya lehçeleri üzerinde çalışan dilcilerin ilgisini çekebilecek bir<br />

eser ortaya koymuştur.<br />

Kaçalin, “Ahmet Besim Atalay [1882-1965], beş yazmaya dayanarak bir<br />

metin hazırlamış, ancak eser Atalay’ın ölümünden beş yıl sonra yayımlanmıştır<br />

(Abuşka Lugatı veya Çağatay Sözlüğü: Ankara 1970, IV+450 sayfa). Bu yayımı,<br />

içerisinde barındırdığı pek çok yanlış, eksik ve tutarsızlıktan dolayı itham etmek<br />

yerine ömrü vefa etmeyen hazırlayıcının yarım kalmış çalışmasına, meslekten<br />

olmayan birinin himmeti ve destek veren çalışma arkadaşlarının vefa örneği<br />

olarak bakmak yerinde olacaktır.”(s. 18) diyerek Çağatay sahası çalışmalarında<br />

büyük bir eksiklik olarak hissedilen kâmil bir sözlük ihtiyacına cevap vermek<br />

maksadıyla böylesi önemli bir eseri ortaya koyduğunu izah etmektedir.<br />

Kaçalin, mevcut çalışmalardan farklı olarak eserin birçok yazmasını<br />

karşılaştırıp bir metin tesisi yoluna gitmektense yazarın ikinci müsveddesi<br />

olmasını kuvvetle muhtemel gördüğü hacimli yazmasını kendi kaynaklarıyla<br />

karşılaştırmayı tercih etmiştir.<br />

Eser, Ön Söz (s.9), Giriş (s.11-87), Metin (s.87-849), Dizinler (849-<br />

1111) ve Tıpkıbaskı (s.1111+190 varak.) gibi altı temel bölümden oluşmaktadır.<br />

Bölümlerin tanıtımına geçmeden evvel eserin ismi üzerinde durmak<br />

istiyorum. El-Luġātu‘n-Nevā’iyye ve‘l-İstişhādātu‘l-Caġātā’iyye Kaçalin’in<br />

üçüncü dipnotta (s.13) belirttiği on farklı isimle anılsa da aslında adsız olduğu<br />

için yaygın bir şekilde ilk maddesiyle Abuşka takma adıyla bilinmektedir.<br />

Fakat yazar eserine bu isimlerden herhangi birini vermektense NİYĀZİ<br />

NEVÂYÎ’NİN SÖZLERİ VE ÇAĞATAYCA TANIKLAR El-Luġātu‘n-<br />

Nevā’iyye ve‘l-İstişhādātu‘l-Caġātā’iyye başlığını uygun görmüştür. Çünkü<br />

bugüne kadar eserin müellifi bilinmemesine rağmen Osmanlı edebiyatı tarihinde<br />

Nevâyî’nin şiirleriyle çokça ilgilenen kişi olarak kayda geçmesinden hareketle<br />

211


Tolga Arslan<br />

müellifin Niyazi olması ihtimali üzerinde duran Kaçalin bu orijinal tespitini<br />

başlıkta vurgulamak istemiştir.<br />

Eserin Giriş (s.11-87) bölümü, El-Luġātu‘n-Nevā’iyye ve‘l-İstişhādātu‘l-<br />

Caġātā’iyye hakkında birkaç söz (s.13-23), Yazma (s.23-36), Çevriyazı (s.36-<br />

37), Kaynaklar (s.39-85) adı altında dört kısma ayrılmaktadır. Birinci kısımda<br />

divanlarından örnekler alınan Çağatay şairlerinin isimleri tekrarlarıyla sıklık<br />

sırasına göre listelenmiştir. Yazar ayrıca bu başlık altında metnin tertibinde<br />

izlediği usule dair önemli bilgiler vermiştir: İlk on altı yaprakta yazıda ve<br />

anlamda farklılıklar bulunan bazı Çağatayca kelimelerin altına karşılıklar ve<br />

açıklamalar konulma yoluna gidilmiş, sonra bu yoldan vazgeçilmiştir. Metindeki<br />

biçimiyle madde başına çekilen kelimeler dizildikten sonra örnekleri verilirken<br />

karışıklıklar olmuştur. Bunlar bulundukları yerlerden alınıp bulunmaları gereken<br />

yere konulmuştur. Örneksiz bir maddenin örneklendirilmesi yapılmamış; ancak<br />

rastlanabilen örnekler göz ardı edilmeyip dipte verilmiştir.<br />

Yazma (s.23-36) başlığı altında yazar, yazma kollarının belirlenip güvenilir<br />

yazmaların karşılaştırılması yoluna gidilmediğini, metnin yayımında en hacimli<br />

yazmanın esas alınıp, bugüne değin herkesin elinde bulunan Sanktpeter’burg’<br />

basması ile kendisinden alıntılar yapılan 34 eserin ayrıca yazma kimliği ile<br />

burada değerlendirildiği belirtilmiştir. Ayrıca Kaçalin burada “Artık bu değerli<br />

ve bildiğimiz kadarıyla Osmanlı sahasında ilk düzenli Çağatay sözlüğünün kuru<br />

bir kelime dizisi olmadığının, çoğu yerde Çağataycanın yazılmasıyla ilgili çeşitli<br />

ses ve yapı bilgilendirmelerini de içinde taşıdığının farkında olmamız gerekir.”<br />

diyerek okuyucuyu önemli bir hususta aydınlatarak uyarmıştır.<br />

Çağatay sözlükçülük mektebinin yukarıda belirttiğimiz iki özelliğini burada<br />

tekrar hatırlamakta fayda olacağı kanaatindeyiz: 1. Madde başlarını örneklerle<br />

tanıklama. 2. Sözlük yazarlarının kendilerinden önceki çalışmaları ikmal etmesi.<br />

Kaçalin, maddelerin hemen hemen yarısının yazmada örneğinin bulunmadığını<br />

belirttikten sonra; maddelere kendi içinden bir örnek bulunabilmişse “Şöyle<br />

tamamlanabilir: Bk.” ile maddeye gönderilenlerin sayısının 311, eserin kendi<br />

içinde bir örnek bulunamamışsa Bedāyi’u ‘l-Luġat ve Sanglah’tan örnek<br />

bulunarak verilenlerin sayısının 222 olduğunu söyleyerek toplam 533 ikmal<br />

yaptığını belirtmiştir. Anlaşılacağı üzere Kaçalin’in çalışmasının bütünüyle<br />

Çağatay sözlükçülük mektebini temsil ettiğini söyleyebiliriz.<br />

Çevriyazı(s.36-37) kısmında yazar aynı ses için kullanılan ikili işaretlerin<br />

tercih sebepleri ile alışılagelmiş çevriyazı alfabesindeki farklı tercihlerini izah<br />

etmiştir.<br />

Çevriyazıda aynı sesin ~ ‏(نك)‏ ve ŋ ‏(ڭ)‏ ile aynı ses biriminin ė ve<br />

e ile yazıldığı görülecektir. Aynı ses Çağataycada n ve g’den oluşan iki ayrı<br />

harfle Osmanlıcada ise tek harfle gösterildiğinden Latin harfli imlada da ikili<br />

212


Kaçalin, Mustafa S., Niyāzi Nevâyî’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar<br />

görüntünün yansıtılması yazarın özel tercihidir. ė ve e’de de durum aynıdır. Sesin<br />

y ‏(ى)‏ ile yazıldığı yerlerde ė, y’siz yazıldığı yerlerde e tercih edilmiştir. Kaçalin,<br />

kelimelerin önce duyulmuş sonra yazılmış ise girdiği ikinci dile göre, önce<br />

görülmüş sonra yazılmış ise alındığı birinci dile göre yazıya geçirilmesinden<br />

hareketle çevriyazıda yerleşmiş biçimlerin değil göz imlasının esas aldığını<br />

söylemektedir. Buna göre Arap harflerinde /t/ ‏(ت)‏ sesine bir nokta ilavesi ile<br />

elde edilen peltek /s/ ‏(ث)‏ Latin harflerinde /s/nin altına bir çizgi konularak /ŝ/<br />

ile değil /t/nin altına bir çizgi konularak /ṯ/ ile gösterilmiştir. Aynı durum peltek<br />

z’nin ‏(ذ)‏ de /ẕ/ ile değil /ḏ/ ile yazılışında da görülmektedir.<br />

Burada Arap harflerine karşılık gelebilecek bir çevriyazı tablosu da<br />

eklenmiş olsaydı sözlük kullanıcıları için daha faydalı olurdu düşüncesindeyiz.<br />

Kaçalin’in eserini kuvvetli bir Kaynaklar (s.39-85) listesi ile beslemiştir.<br />

Sözlüğün asıl yapısını oluşturan 2753 Çağatayca madde başı kelimenin<br />

dizilmesinden meydana getirilmiş Metin(s.87-849) bölümünden önce yazar,<br />

Göstermeler (s.88) başlığı altında metnin daha iyi anlaşılabilmesi için kullandığı<br />

işaretleri tanımlama yoluna gitmiştir. Özellikle bu kısmında daha önce Ön Söz<br />

(s.9)’de belirtilmiş olan “Sanktpeter’burg’ basmasında [köşeli yaylar] içerisinde<br />

verilen ibareler yanlış olup metinden çıkartılması gerekenleri, (yaylar) içerisinde<br />

bulunan ibareler de doğru olup metne eklenmesi gerekenleri anlatır. Burada<br />

bunlar değiştirilmiş, [ ] köşeli yay yerine < > temren, ( ) yay yerine [ ] köşeli yay<br />

kullanılmıştır.” uyarısı hatırlanmalıdır. Kaçalin edisyon kritik yapmaktansa eserin<br />

kendi kaynaklarıyla karşılaştırılması yolunu tutmuştur. Ancak VELIAMINOF-<br />

ZERNOF’un el-luġātu‘n-nevā’iyye… neşrinin şimdiye kadar ki başvuru kitabı<br />

olmasını gerekçe göstererek söz konusu bu baskının sayfa numaralarının da<br />

göstermeyi ihmal etmemiştir. İşte bu işaret değişikliklerindeki çaprazlamanın<br />

sebebini de her iki yayını değerlendirmek isteyenlerin karşılaşabileceği<br />

sorunların önüne geçmek düşüncesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.<br />

= eşit işareti ile Kaçalin’in, Çağatay Türkçesinden Türkiye Türkçesine<br />

yaptığı aktarmaları da çeviri terimi ile karşıladığı görülmektedir:<br />

andaķ aylandı köʔlüme bu heves<br />

ki luġātını cem’ ėtey-mėn bes<br />

[= Birden içimi onun kelimelerini toplama hevesi sardı.](s.93)<br />

Yazar için metnin yayımından kasıt doğru bilginin sağlam ve kullanışlı<br />

bir biçimde sunulmasıdır. Metin kurulurken eserin aslında var diye yanlış, ters,<br />

uyumsuz, uygunsuz, kullanışsız, yararsız biçimleri olduğu gibi bırakılmamış;<br />

söz gelimi sıralanışında bir sonraki maddede alınması gerekirken bir önceki<br />

maddenin tanıkları arasına alınmış bir ibare yerinde bırakılarak haşiye<br />

213


Tolga Arslan<br />

düşülmemiş, doğru yerine konularak haşiye düşmek yoluna gidilmiştir.<br />

Metinde madde başı olarak verilen her kelimenin morfolojik olarak tahlil<br />

edilmesi sözlüğü daha zevkli bir hale getirmiştir:<br />

boynıġa [< bōyın+ı+ġa] Boynına dėmekdür.<br />

Sözlüğün en önemli zenginlik kaynaklarından bir tanesini de dip notlardaki<br />

“Açıklama”lar oluşturmaktadır. Zaman zaman okuyucunun dikkatine sözlükten<br />

bağımsız gramer bilgileri sunularak örneğe yoğunlaşması sağlanmış, zaman<br />

zaman da Çağatay şiirinin derinliklerinde yatan kültür unsurları örnekteki edebi<br />

zevkin daha iyi kavranmasına imkân verecek ölçüde izah edilmiştir:<br />

melāmet başladı Gül’ge kim ėy māh<br />

Açıklma: Ėy: Konunun tartışması için bk. ERASLAN: “ Çağatay şâiri<br />

Atayî’nin gazalleri”, 153.(s.<strong>10</strong>0)<br />

…. Ya’ķūb ‘alayhi’s-salām ķaşıġa kėltürdiler.<br />

Açıklama: Ķaşı: Ķaşı < ķarşı. İç seste /r/ türemesi için bk. ķutķul-.<br />

(s.377)<br />

Kaçalin, Dizinlere geçmeden önce Metnin Kaynakları (s.839-847) başlığı<br />

altında metnin kurulmasında kullanılan ve kendisinden alıntı yapılan 45 eserin<br />

künyelerini de vermeyi ihmal etmemiştir.<br />

Eserin Dizinler (s.849-1111) başlığı altında, araştırmacılar tarafından<br />

kolay ve pratik bir şekilde kullanılmasına imkân verecek ölçüde dört ayrı dizinle<br />

tertip edilmesi yaygınlık kazanmasına büyük katkı sağlayacaktır.<br />

Abece sırasıyla maddeler (s.851-891) kısmında, çekimsiz olsun çekimli<br />

olsun madde başı olarak kaydedilmiş kelimelerin dizmesi verilmiştir. Ardından<br />

Abece sırasıyla madde başlarında (s.893-<strong>10</strong>45) madde başlarının mükerrer<br />

olmayan çekimsiz biçimleri verilmiştir. Son olarak anlamdan madde başına<br />

geçişi kolaylaştırmak için Anlam sırasıyla madde başları (s.<strong>10</strong>47-<strong>10</strong>94) da<br />

ayrıca verilerek sözlük çok kullanımlı amaçlara hizmet eder hale getirilmiştir.<br />

Çıkmadaki açıklamaların (s.<strong>10</strong>89-<strong>10</strong>94) alfabetik dizini verildikten sonra<br />

eserde kullanılan bütün vezinler adları, kalıpları ve kaç kere geçtiği ad sırasına göre<br />

ve geçiş sıklıkları da ele alınarak listelenmiştir (s. <strong>10</strong>97-<strong>10</strong>98). Bu kısmın özellikle<br />

alıntıların geçiş sıklıklarının verildiği liste (s.1<strong>10</strong>9-11<strong>10</strong>) ile beraber Çağatay<br />

edebiyatı üzerinde çalışan bilim adamalarına ayrıca yardım olacağı açıktır.<br />

214


Kaçalin, Mustafa S., Niyāzi Nevâyî’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar<br />

Ali Şir Nevâyî’nin nefesini taze bir esintiyle yeniden solumamıza imkân<br />

veren değerli bilim adamı Prof.Dr. Mustafa S. Kaçalin’e derin bir sabrın ve ince<br />

bir titizliğin eseri olan bu çalışmasından dolayı teşekkür ediyoruz. Umuyoruz<br />

ki bu eser Çağatay sözlükçülük mektebinde yapılacak olan bundan sonraki<br />

çalışmalara da öncülük edecek ve kendisini de aşan yeni sözlüklere vesile<br />

olacaktır.<br />

Kaynaklar<br />

ATALAY, Besim(1970), Abuşka Lûgatı veya Çağatay Sözlüğü, Ankara, Ayyıldız Matbaası.<br />

CAFEROĞLU, Ahmet (2000), Türk <strong>Dil</strong>i Tarihi, İstanbul, Enderun Kitabevi.<br />

EREN, Hasan (1950), “Çağatay Lügatleri Hakkında Notlar”, DTCFD VIII/1-2, Ankara, s.<br />

145-163.<br />

ÖLMEZ KARGI, Zuhal (1998), “Çağatayca Sözlükler”, Kebikeç, S.6 (Yıl:3), Ankara, s.137-<br />

144.<br />

YAVUZARSLAN, Paşa (2009), Osmanlı Dönemi Türk Sözlükçülüğü, Ankara, Tiydem<br />

Yayıncılık.<br />

215


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 216-221 ss.<br />

Kartallıoğlu, Yavuz, Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin<br />

Ses Düzeni (16, 17 ve 18. Yüzyıllar),<br />

Ankara, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu Yayınları, 2011, 586 s.,<br />

ISBN 978-975-16-2374-4<br />

Doğan Çolak * 1<br />

Türk dili üzerine yapılmış birçok ses ve şekil bilgisi çalışması<br />

bulunmasına karşın biçimbilimsel sesbilim (morfonoloji) çalışmaları diğerleri<br />

kadar çok değildir. Türk dilinin Arap alfabesini kullandığı dönemleri kapsayan<br />

morfonolojik çalışmalar ise daha da azdır. Arap alfabesinin Türk dilinin seslerini<br />

tam olarak yansıtamamasından kaynaklanan zorluklar, araştırmacıları bu dönem<br />

üzerine morfonolojik çalışmalar yapmaktan uzak tutuyor olsa gerek. Konuyla<br />

ilgili olarak Kartallıoğlu, eserinin Sunuş bölümünde şöyle diyor: “Osmanlı<br />

Türkçesi yabancı unsurların belli dönemlerde yoğunluğu, imlanın XVI.<br />

Yüzyıldan itibaren kalıplaşması ve bundan dolayı ünlülerin kalınlık-incelik<br />

ve düzlük-yuvarlarlık niteliklerinin açıkça tespit edilememesi gibi sebeplerle<br />

çok az incelenmiştir. Mesela, bazı eklerin Köktürk, Uygur, Karahanlı ve<br />

Eski Türkiye Türkçesindeki morfonolojik yapısı hakkında –aşağı yukarı- bir<br />

hüküm verilebilirken Osmanlı Türkçesindeki yapısı ancak tahminlerle ortaya<br />

konulabilmiştir” (s.11). Tüm bu zorluklara rağmen yazarın bu eseri kaleme<br />

almasının nedenini, XVI, XVII ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Türkçesi ile<br />

yazılmış Arap harfli metinlerdeki bütün ekleri, karşılaştırmalı olarak bir bütün<br />

hâlinde ele alan bir eserin olmamasına bağlamaktadır (s.12). Yazar eserini<br />

oluştururken izlediği yöntemi şöyle dile getirmektedir: “…XVI. yüzyıldan 5,<br />

XVII. yüzyıldan 6 ve XVIII. yüzyıldan 5 adet olmak üzere toplam 16 harekeli<br />

el yazması seçildi. Bu Arap harfli metinlerin verileri XVI, XVII, XVII, XIX VE<br />

XX. Yüzyıllarda yazılan çeviriyazılı metinler ve Tanzimat döneminde Osmanlı<br />

Devlet’nin sınırları içerisinde yazılan gramerlerin verileriyle desteklendi. Bu<br />

araştırmada, on altı el yazması eserin yanında sürekli olarak başvurulan yirmi<br />

beş civarındaki kaynak ve bilimsel eserle, Klasik Osmanlı Türkçesindeki eklerin<br />

ses düzenleri ortaya konmaya çalışılmıştır” (s.12).<br />

586 sayfadan oluşan eser üç bölümden meydana gelmektedir. Bu üç<br />

bölümünün öncesinde “İçindekiler”, “Sunuş”, “Kısaltmalar ve İşaretler” ve<br />

*<br />

Araş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

216


Kartallıoğlu, Yavuz, Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni<br />

“Giriş” bölümü bulunan eserin otuz sayfalık giriş kısmı, içeriği itibariyle<br />

kitabın üç bölümüne ilaveten ayrı bir bölüm niteliği taşımaktadır. Giriş<br />

kısmını dört başlıktan oluşturan yazar, ilk olarak “Klasik Osmanlı Türkçesi”<br />

başlığıyla başlayıp, Türk dili araştırmacıları tarafından yapılan Osmanlıcanın<br />

tasnifi çalışmalarına kısaca yer verilmiştir. Genel olarak Arapça ve Farsça<br />

unsurların Osmanlıcadaki durumuna göre yapılan tasnif denemelerine karşılık<br />

yazar, dış unsurlar kadar iç unsurlara da dikkat edilmesi gerektiğini belirterek,<br />

Osmanlıcanın klasik dönemini XVI, XVII ve XVIII. yüzyıllarla sınırlamıştır<br />

(s.18). Devamında “Arap Harfli Metinlerde <strong>Dil</strong> Ve İmla” başlığının ardından<br />

“Kaynaklar” başlığı altında eserde kullanılan kaynak metinler, dönemlerine<br />

göre tek tek tanıtılmıştır. Öncesinde kullanılan kaynakların seçimi ile bilgi<br />

veren yazar, özellikle harekeli metinleri tercih ettiğini, bunun nedenini de<br />

harekesiz Arap harfli metinler üzerinde morfonolojik bir çalışma yapmanın zor<br />

ve verimsiz olmasına bağlamaktadır (s.22). Eser seçimindeki kıstaslarından<br />

bazılarını şöyle ifade etmiştir: “Eserler seçilirken tarih bakımından da adı<br />

geçen yüzyılların geneline yayılmasına özellikle dikkat edilmiş; yani, aynı<br />

yüzyıla ait seçilen 5 eserin birbirine yakın zaman diliminde yazılanları değil,<br />

farklı zaman dilimlerinde yazılanları tercih edilmiştir. Taradığımız eserlerin bir<br />

kısmının tıpkıbasımı yapılmış, bir kısmı ise günümüz Türkçesine aktarılmıştır.<br />

Aktarılan eserlerde, eserin Arap harfli metni esas alınmış; aktarma kısmı dikkate<br />

alınmamıştır. Çünkü bazı araştırıcılar, yazmalardaki ekler farklı yazılsa da<br />

bunları görmezden gelip, normalize etme yoluna gitmişlerdir. Bu da değişmeye<br />

başlayan bazı şekillerin gözden kaçırılarak, değişme zamanının tam olarak<br />

tespit edilememesi sonucunu doğurmaktadır” (s.22). Ardından açıklamalarıyla<br />

birlikte eserler dönemlerine göre tasnif edilip sıralanmıştır. Giriş kısmının<br />

son bölümünde ise “Metot” başlığı altında eserin meydana getirildiği yöntem<br />

hakkında bilgi verilmiştir.<br />

Giriş kısmından sonra “<strong>Dil</strong> Uyumu” başlığıyla kitabın birinci bölümü yer<br />

almaktadır. İlk olarak dil uyumunun tanımı, Türkçedeki önemi, dil uyumu için<br />

kullanılan diğer isimler gibi konulara değinildikten sonra “Eski Türkçede <strong>Dil</strong><br />

Uyumu” başlığı yer almaktadır. Bu bölümde Türkologların Eski Türkçedeki dil<br />

uyumu ile ilgili görüşlerine yer verilip, “…Eski Türkçeden çok önce oluşmaya<br />

başlayan dil uyumu, Eski Türkçe döneminde büyük oranda tamamlanmıştır”<br />

(s.48) denilerek sonuca bağlanmıştır. Devamında “Eski Türkiye Türkçesinde<br />

Eklerde <strong>Dil</strong> Uyumu” başlığı altında bu dönemin dil uyumu hakkında özetle<br />

şöyle denilmiştir: “Eski Türkiye Türkçesi metinlerinde, eklerin büyük oranda<br />

dil uyumuna bağlı olduğu kabul edilmelidir; fakat aynı döneme ait metinlerde<br />

bu genel görüntüye uymayan, kural dışı örneklere rastlanmaktadır. Bu örnekler<br />

yanlış yazım yahut görmezlikten gelinecek sapmalar değil, Batı Türkçesinin<br />

fonetik gelişme sürecine ve ağızlar şeklinde çeşitlenmesine tanıklık eden şahitler<br />

217


Doğan Çolak<br />

olarak değerlendirilmelidir. Eski Türkiye Türkçesi metinlerinde kalın tabandan<br />

sonra ince, ince tabandan sonra kalın ünlülü bir ek gelebilmektedir. Bunlar,<br />

müellif/müstensih hatası olarak kabul edilmemeli; ağız özelliği olarak kabul<br />

edilmelidir. Uyumsuz yazılışların ağız özelliği olarak açıklanmaya çalışılmasının<br />

sebebi, bunların çok az görülmesidir” (s.48). Akabinde dil uyumunun Osmanlı<br />

Türkçesinde durumu izah edilmiştir. Osmanlı Türkçesinde dil uyumunu<br />

tespit etmenin zor olduğu, bunun nedenin de Arap alfabesinin ünlü harfleri<br />

göstermedeki yetersizliği sebebine bağlanmaktadır. <strong>Dil</strong> uyumunda en belirleyici<br />

etkenin bazı ünsüzler olduğuna vurgu yapılmıştır (s.48). Yine bu bölümde<br />

dikkate değer tespitlerden biri ise, günümüz Anadolu ağızlarında bulunan dil<br />

uyumuna aykırı pek çok örneğin, esasında Osmanlı Türkçesinden kalma izler<br />

olduğudur (s.49). Önemli bir başka tespitte ise, Osmanlı Türkçesinde yazı dili<br />

ve konuşma dili terimlerine ek olarak okuma dili teriminden bahsedilmiştir.<br />

“Okuma dili teriminin ortaya atılmasını Viguier’nin verdiği bilgiler sağlamıştır.<br />

Viguier’in Elemens de la Langue Turque adlı eserinin 283-294. sayfalarındaki<br />

hikmetli sözler Pend-i Attar isimli Farsça bir eserin ilk bölümlerinde yer alan ve<br />

İzzet Efendi tarafından edebî bir şekilde Türkçeye aktarılmış olan cümlelerdir.<br />

Bunlar imlaya bağlı edebî söyleyişlerle birlikte Ali Efendi adında bir meddaha<br />

okutularak iki söyleyişle Latin harfli yazıya geçirilmiştir. Yazıya Latin harfli<br />

olarak geçirilen metinlerde, aydınların ve halkın aynı metni farklı okudukları<br />

tespit edilmiştir.<br />

Aydınların okuması: Allah’e, Hakk’e, ani, paslandiran, Tañriniñ, nazari,<br />

rızasi…<br />

Halkın okuması: Allah’e, Hakk’a, anı, paslandıran, Tañrınıñ, nazarı,<br />

rızası…<br />

Yukarıdaki örneklere bakıldığında, XVIII. yüzyılda “okuma dili”nde,<br />

aydınlar dil uyumunu dikkate almamaktadırlar. Halkın dilinde de alınma bazı<br />

kelimelerde dil uyumunun ihlal edildiği görülmektedir. Alınma kelimelerin<br />

Türkçedeki seslendirilmelerindeki kararsızlık, bazen dil uyumunun bozulmasına<br />

sebep olmaktadır. Burada dikkat çekici bir başka nokta ise, halkın dilinde dudak<br />

uyumu tamken, aydınların dilinde bu uyum da bulunmamaktadır” (s.48-49).<br />

Eklerdeki dil uyumunun tespitinde kullanılacak işaretlerin elif, meldi elif, güzel<br />

he, kef, kaf, gayın olduğunu söyleyen yazar, bu işaretler sayesinde incelenecek<br />

eklerden elde edilen sonuçları, çeviriyazılı metinlerin verileri ile karşılaştırılacağı<br />

belirtilerek eklerin açıklamasına geçmiştir (s.50).<br />

Kitabın ikinci kısmını ise “Dudak Uyumu” bölümü oluşturmaktadır.<br />

Dudak uyumunun Türkçedeki gelişimiyle ilgili kısa bir açıklama yapan yazar,<br />

Osmanlı Türkçesindeki dudak uyumunun anlaşılabilmesi için Eski Türkçe ve<br />

Eski Türkiye Türkçesinde eklerde dudak uyumunun incelenmesi gerektiğini<br />

218


Kartallıoğlu, Yavuz, Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni<br />

belirtmiştir (s.95). Devamında ise yukarıdaki açıklamayla paralel olarak “Eski<br />

Türkçede Eklerde Dudak Uyumu” başlığı yer almaktadır. “…her ne kadar<br />

istisnaları bulunursa bulunsun Eski Türkçede dudak uyumunun varlığından<br />

söz edilebilir; fakat bugünkü gibi düzenli bir dudak uyumundan bahsedilemez.<br />

Uyumlu şekiller, eski Türkçe döneminden önce başlayan dudak uyumunun yine<br />

bu dönemde devam eden uzantılarıdır” (s.95) şeklinde bir girişten sonra Eski<br />

Türkçe üzerine çalışan Talat Tekin, Anna Von Gabain, J. Johanson, Alessia<br />

Bambacı, Marcel Erdal ve Brendemoen’in dudak uyumu ile ilgili görüşlerine yer<br />

verilmiştir. Bu araştırmacıların verdiği bilgilere dayanarak yazar, Eski Türkçede<br />

dudak uyumunun tam olarak var olmadığını; bu dönemden önce oluşmuş olan<br />

dudak uyumunun Eski Türkçe döneminde gelişimini sürdürdüğünü belirtmiştir<br />

(s.96-97). Ardından Eski Türkiye Türkçesinde eklerde Dudak uyumu başlığıyla,<br />

bu dönemde eklerdeki dudak uyumunun izahı yapılmıştır. Dudak uyumunun<br />

Eski Türkçeden Eski Türkiye Türkçesine kadarki gelişim sürecinin genel olarak<br />

şu şekilde göstermiştir:<br />

X > U: -(X)m/ñ > -(U)m/ñ; -(X)p > -(U)p; lXG > lUG.<br />

X > I: -Xn (vasıta hali eki) > -In; -(X)n- (dönüşlülük eki) > -(I)n- (s.98).<br />

Brent Brendemoen’e dayanılarak yapılan bu açıklamanın ardından Faruk<br />

Kadri Timurtaş ve L. Johanson’un Eski Türkiye Türkçesindeki ekler hakkındaki<br />

tasnif çalışmaları verilmiştir. Yazarın izlenimleri neticesinde Eski Türkçedeki<br />

dudak uyumuna bağlı bazı eklerin, Eski Türkiye Türkçesinde çeşitli nedenlerden<br />

dolayı uyum dışına çıktığı belirtilmiştir.<br />

“Osmanlı Türkçesinde Dudak Uyumu” başlığı, bölümün esas kısmını<br />

oluşturan son ana başlıktır. Birçok yerli ve yabancı araştırmacının Osmanlı<br />

Türkçesindeki ses olaylarıyla ilgili gerek Arap harfli metinler gerek de çeviriyazılı<br />

metinler üzerinde araştırmalar yaptığını ifade eden yazar, bu araştırmaların daha<br />

çok XVII ve XVIII. yüzyılları kapsadığını, XVI. Yüzyıl üzerinde ise yeterince<br />

yoğunlaşılmadığını belirtmiştir (s.<strong>10</strong>0). Devamında ise, XV. yüzyıl metinlerinde<br />

uyumlu ve uyumsuz şekillerin aynı metinde -hatta aynı satırda veya mısradabulunabildiğini;<br />

ancak dudak uyumuna geçiş sürecine uymayan eklerinde var<br />

olduğunu belirtip, uyumsuz kullanılan bu şekillere “tepkime fenomeni (reaction<br />

fonema)” teriminin kullanıldığı vurgulamıştır (s.<strong>10</strong>0). Kendisinin çalışmasında<br />

da böyle bir çok örnek olduğunu ve bu durum için “ters uyumsuzluk” terimini<br />

kullandığını da eklemiştir. “Bu terim ile de Eski Türkiye Türkçesinde sadece<br />

düz veya yuvarlak şekli bulunan bir ekin, Osmanlı Türkçesi döneminde diğer<br />

uyumlu şeklinin ortaya çıkması ve bunun -uyumlu şekli varken- uyumsuz olarak<br />

kullanılması kastedilmektedir. Mesela Eski Türkiye Türkçesinde {+CI} ekinin<br />

yuvarlak şekli yoktur, {+CU} şekli Osmanlı Türkçesinde ortaya çıkmıştır.<br />

Osmanlı Türkçesinde bu yuvarlak şekil, -düz şekil varken- düz tabanlardan<br />

sonra kullanıldığında ters uyumusuzluğa yol açmaktadır” (s.<strong>10</strong>1). Yazar, yerli<br />

219


Doğan Çolak<br />

ve yabancı araştırmacıların dudak uyumunun gelişim süreçleri hakkındaki<br />

çalışmalarından hareketle eklerdeki dudak uyumunun gelişimini dört safhada<br />

inlememiştir: “… çalışmamızda eklerin dudak uyumuna göre durumları hakkında<br />

bilgi verilirken uyumsuzluk, düzensizlik, geçiş ve uyum terimleri kullanılacaktır.<br />

Uyumsuzluk safhası, eski Türkiye Türkçesindeki, yani ekin dudak uyumuna<br />

girmediği safhayı; düzensizlik safhası, eklerin az da olsa uyumlu örneklerinin<br />

görüldüğü safhayı; geçiş safhası, ekin uyumlu şekillerinin artmaya başladığı veya<br />

uyuma yakın olduğu safhayı; uyum safhası ise ekin dudak uyumuna bağlandığı<br />

safhayı göstermektedir. Bir eserde veya bir yüzyılın genelinde herhangi bir ek,<br />

%30 oranına kadar dudak uyumuna bağlıysa düzensizlik; %30, %80 arasında<br />

dudak uyumuna bağlıysa geçiş; %80 üzerinde dudak uyumuna bağlı ise uyum<br />

safhasında kabul edilmiştir” (s.<strong>10</strong>2).<br />

“Osmanlı Türkçesi Metinlerinde Dudak Uyumunun İpuçları” alt<br />

başlığıyla, metinlerdeki dudak uyumu incelemelerinde dikkat edilen durumlar<br />

izah edilmiştir. Daha çok ötre, esre ve üstün gibi harekelerden faydalanan<br />

yazar, harekesiz metinlerde “vav” ve “ye” gibi işaretlerden de yararlanmıştır.<br />

Metinlerde yazarın karşısına çıkan, bir ekte farkı nitelikteki hareke ve harf<br />

kullanımında ise harekenin ölçüt alındığını belirtiliyor. Harekesiz metinlerde<br />

kafiyelerin de yazara yol gösteren bir diğer ölçüt olduğu bu bölümde belirtiliyor.<br />

Ardından Eski Türkçedeki ses yapılarına göre belirlenen “I Sınıfı Ekler”, “U<br />

Sınıfı Ekler” ve “X sınıfı Ekler” başlıklar altında Osmanlı Türkçesindeki ekler<br />

sıralanmıştır (s.<strong>10</strong>3).<br />

“I Sınıfı Ekler” başlığı kendi içinde iki alt başlığa ayrılmıştır: Eski<br />

Türkçeden beri düz ünlü bulunduran ekler ve Eski Türkiye Türkçesinde ünlüsü<br />

düzleşen ünlüler. “U Sınıfı Ekler” başlığı da kendi içinde ikiye ayrılmıştır: Eski<br />

Türkçeden beri yuvarlak ünlü bulunduran ekler ve Eski Türkiye Türkçesinde<br />

ünlüsü yuvarlaklaşan ekler. Ayrıca üç ana başlığın sonunda da eklerin Arap harfli<br />

metinlerdeki uyum yüzdeleri ve eklerdeki genel uyum yüzdeleri verilmiştir.<br />

Eserin üçüncü ve son bölümü ise Ünsüz Benzeşmeleri. Bu bölümde Arap<br />

harfli metinlerin verileri, çeviriyazı metinlerin verileri ile karşılaştırılarak ünsüz<br />

uyumu incelenmiştir. Ekler ilk fonemine göre “C Sınıfı Ekler”, “D Sınıfı Ekler”<br />

ve “G Sınıfı Ekler” olmak üzere üç grupta verilmiştir. “C Sınıfı Ekler” başlığı<br />

altında yapılan incelemedeki asıl amacın tonsuz tabanlardan sonra /ç/ foneminin<br />

bulunup bulunmadığının tespit edilmesi olduğu belirtilmiştir. Bunun için<br />

yardımcı olabilecek en iyi kaynak olan çeviriyazılı metinlerden faydalanıldığı<br />

belirtilmiştir (s.528). “D Sınıfı Ekler” bölümünde yazar şöyle demektedir:<br />

“Osmanlı Türkçesindeki Arap harfli metinlerde “D Sınıfı Ekler” daima “dal”<br />

harfi ile yazılmıştır. Bunun istisnası taradığımız metinlerde yoktur. Ekin t’li<br />

şekli, birkaç çeviriyazılı metinlerde bulunmaktadır; bu da her zaman bir kurala<br />

tâbi değildir” (s.549). “G Sınıfı Ekler” bölümünde “kef”, “kaf” ve “gayın”<br />

220


Kartallıoğlu, Yavuz, Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni<br />

işaretlerinin ince-kalın tabanlardaki ve tonlu-tonsuz ünsüzlerden sonraki<br />

okunuşları incelenmiştir (s.564). Her üç bölümün sonunda da Değerlendirme<br />

başlığı altında incelenen eklerden elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir.<br />

Kitabın sonuç bölümünde dil uyumu, dudak uyumu ve ünsüz<br />

benzeşlemeleri ara başlıklarıyla eserde incelenen eklerle ilgili çıkarımlar<br />

sıralanmıştır. Ardından ekler ve eklerin görevlerinin sıralandığı dizin bölümü<br />

yer almaktadır. Eser “Kaynakça” kısmıyla sona ermektedir.<br />

Yazar bu çalışmasıyla, diğer çalışmalarıyla da olduğu gibi, bir boşluğu<br />

doldurmuş ve araştırmacıların işini kolaylaştırmıştır. Oldukça çetrefilli bir<br />

çalışmanın ürünü olduğu anlaşılan bu eser, araştırmacıların başvuru kaynakları<br />

arasında kendisine yer bulacaktır. Biz de hem az çalışılan bir dilbilgisi konusunda<br />

hem de yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, zor bir alanda morfonoloji<br />

çalışması yapma cesaretini gösteren ve de bunun altından başarıyla kalkan eserin<br />

yazarı Yavuz Kartallıoğlu’nu tebrik ediyor, böyle bir eseri Türkoloji dünyasına<br />

kazandırdığı için teşekkürü kendisine bir borç biliyoruz.<br />

221


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

..........<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 222-226 ss.<br />

Öner, Mustafa (2011), Türkçe Yazıları, Kesit Yayınları,<br />

İstanbul, 480 s. ISBN: 978-605-4117-64-2<br />

Özlem Özmen * 1<br />

“…dünyayı dil ile keşfettiğim için dili dünya sandım.” der J. Paul<br />

Sartre. Bizler de Türkçe konuşurları olarak dünyayı Türkçe ile keşfettiğimiz<br />

için Türkçeyi dünya sanıyoruz. “Ses Bayrağı” mız olan Türkçe dünyada 200<br />

milyona yakın kişi tarafından konuşulmaktadır. Türkçe, dünya dilleri arasında<br />

konuşulduğu coğrafyanın büyüklüğü bakımından birinci, ana dili olarak üçüncü<br />

ve en çok konuşulan dil sıralamasında beşinci sıradadır.<br />

Bir dünya dili olan Türkçemiz ile ilgili bugüne kadar pek çok araştırma<br />

yapıldı. Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü<br />

öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa ÖNER’ in “Türkçe Yazıları” adını taşıyan<br />

eseri bu alana önemli katkılar sağlayan yeni bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Yayın editörlüğünü Prof. Dr. Hayati DEVELİ’ nin yaptığı eser 2011 yılının Mart<br />

ayında birinci baskısını yapmıştır. Kesit yayınları tarafından basılan eserin<br />

kapağı da oldukça ilgi çekicidir. Ön kapakta arka fon olarak kullanılan Kazan<br />

Tatarlarının milli benliğinin simgelerinden Süyüm Bike Minaresi ve Türkçenin<br />

ilk yazılı eserlerini işaretlemekte kullanılan Köktürk alfabeli metinden bir kesit<br />

okuyuculara eserin içeriği hakkında ilk bakışta bir fikir vermektedir. Arka kapakta<br />

yine Köktürk alfabeli bir metin ve eserin içeriği hakkında okuyucuların bir fikir<br />

edinebilmeleri için iki paragraftan oluşan şu tanıtma yazısı bulunmaktadır: “XX.<br />

Yüzyıla damgasını vuran siyasi gelişmeler, 1938 sonrasında Türk dünyasını<br />

birbirine kapatınca, ülkemizdeki Türkçe çalışmaları da bundan olumsuz yönde<br />

etkilenmiştir. Yüzyıl sona ermeden bu dünyanın kapılarının açılmasıyla elde<br />

edilen dil malzemesi ve araştırma kaynakları, Türkçe Yazıları’na esas oluşturdu.<br />

O açılım sayesinde, Finlandiya’dan Sibirya’ya kadar uzanan merkezlerden<br />

toplanan Türk dili verilerini, Türkiye Türkçesine, Eski Türkçeye veya Çağdaş<br />

Türk Lehçelerine ilişkin herhangi bir sorunu incelemek üzere kullanmak fırsatı<br />

doğdu.<br />

Bu kitapta Türk dilinin uzun yazılı tarihine ve geniş coğrafyasına<br />

ait örnekler karşılaştırmalı dil biliminin yöntemlerinden yararlanılarak<br />

incelenmektedir. Yapım ve çekim ekleri, edatlar ve yardımcı fiiller gibi bağlı<br />

*<br />

Arş. Gör. Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk <strong>Dil</strong>i ve Edebiyatı Bölümü oozmen@nku.edu.tr.<br />

222


Öner, Mustafa (2011), Türkçe Yazıları<br />

biçimlere ağırlık verilen Türkçe Yazıları içinde Tatarca, Başkurtça, Karayca,<br />

Kırgızca gibi ülkemizde az araştırılmış Türk lehçelerinin dil bilgisi ve söz varlığı<br />

incelemeleri de yer almaktadır.”<br />

“Türkçe Yazıları” adını taşıyan ve 480 sayfadan oluşan eser, içindekiler<br />

bölümünde de belirtildiği gibi, dil bilgisi, söz varlığı ve sözlük adını taşıyan<br />

iki ana bölümden oluşmaktadır. Bu iki bölümün sonunda araştırmacılar için<br />

son derece yararlı olan kaynaklar ve kısaltmalar, ayrıca eserdeki kavramların<br />

sayfa numaralarıyla listelendiği bir dizin bölümü de bulunmaktadır.<br />

“Türkçe Yazıları” her ne kadar elinize aldığınızda sayfa sayısı itibariyle<br />

hacimli bir eser olsa da kullanılan kağıt cinsi itibariyle çok ağır olmayan,<br />

rahatlıkla taşınabilecek bir eser. Eserin yazı tipi ve boyutu da okuyucuları hiç<br />

yormuyor. Her makalede soldaki sayfanın sol üst kısmında yazarın ve eserin<br />

adı, sağdaki sayfanın sağ üst tarafında da o sayfadaki makalenin adı verilmiştir.<br />

Böylece her hangi bir sayfayı açtığınızda hangi makalede olduğunuzu zaman<br />

kaybetmeden belirleme imkânına sahip oluyorsunuz.<br />

Kitabın dil bilgisi adını taşıyan ve toplam 245 sayfadan oluşan ilk ana<br />

bölümünü, farklı zaman dilimlerinde çeşitli dergilerde ve kitaplarda yayınlanmış<br />

olan şu on iki makale oluşturmaktadır:<br />

Türkçede İsimden Fiil Yapımı Üzerine Notlar (s.9),<br />

Türkçe Söz Diziminde Eklenme Yönündeki Yapılar Üzerine (s.25)<br />

Türkçede Edatlı (Sentaktik) İsim Çekimi (s.31)<br />

Türkçede Çekim Edatlarının Karşılaştırma ve Sınırlandırma Bağlantıları (s.39)<br />

Türkçede –lIG> -lI Ekli Niteleme Sözlerinin Edatlaşması (s.49)<br />

Türkçede dan/den Edatı (s.61)<br />

-mATI Gerundiyumu Hakkında (s.67)<br />

Türkçede –prAK Zarf-Fiili (s.77)<br />

Tatarca Kısa <strong>Dil</strong> Bilgisi (s.81)<br />

Başkurtça Kısa <strong>Dil</strong> Bilgisi (s.167)<br />

Kırım-Tatar Türkçesinde Sıfır Morfem (s.231)<br />

Kuzey Batı Türkçesinde –nI Ekli Zaman Zarfları (s.237)<br />

Yine çeşitli dergilerde ve kitaplarda yayınlanan on dokuz makaleden<br />

oluşan ve 190 sayfayı içine alan kitabın ikinci ana bölümü olan söz varlığı ve<br />

sözlük bölümünde ise sıra ile şu makaleler yer almaktadır:<br />

Yarlık Sözü Hakkında (s.247)<br />

Türkçede Yardım Sözü – Köken Bilgisi ve Kavram Alanları (s.253)<br />

Barış-/Barış Sözü Hakkında (s.259)<br />

Orhun Yazıtlarındaki İçik- Üzerine (s.265)<br />

Or ~ Tor ~ Çor ~ Sözleri Hakkında (s.269)<br />

Türkçede Soru ve Belirsizlik (s.273)<br />

Ortak Türkçe Söz Varlığı Denemesi (s.283)<br />

Kâşgarlı Mahmud ve Panteleymon Krestoviç Juze (Al-Jawzi Bandali Saliba) (s.301)<br />

Bugünkü Kıpçak Türkçesi Ortak Söz Varlığı Denemesi (s.309)<br />

223


Özlem Özmen<br />

K. K. Yudahin Sözlüğüne Göre Kırgızca Söz Varlığı (s.341)<br />

Başkurtça Söz Varlığı Üzerine Notlar (s.351)<br />

Sibirya Tatarcası Söz Varlığı Üzerine Notlar (s.361)<br />

Karay Türkçesinde Eski Unsurlar (s.367)<br />

Tatar, Başkurt ve Kazak Sözlükleri (s.373)<br />

Türkçe-Rusça İlişkilerine 1552 Dönün Noktasından Bir Bakış (s.391)<br />

Tatarca-Rusça İlişkilerinde Geri Dönen Alıntılar (s.401)<br />

Türkçede Rumca ve Yunanca Alıntılar Üzerine (s.407)<br />

Fincedeki Türkçe Alıntılar (s.415)<br />

Eserin hem dilbilgisi hem de söz varlığı ve sözlük isimli ana<br />

bölümlerindeki makalelerin her birinin sonunda, bu makalelerin daha önce<br />

nerede yayınlandıkları da künye olarak verilmiştir. Yazarın diğer makaleleri<br />

arasından seçilerek “Türkçe Yazıları” kitabına alınan yukarıdaki makaleler bile<br />

Prof. Dr. Mustafa ÖNER’ in çalışma alanının genişliği hakkında okuyuculara bir<br />

fikir vermektedir.<br />

“Her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi vardır.” derler. Yukarıda isimlerinden<br />

bahsettiğimiz makaleleri okuyanlar da hocamızın her makalesinde bir suyun akışı<br />

gibi bizi alıp götüren düşüncelerin akışını ve düzenini yani hocamızın kendine<br />

has üslubunu hemen fark edeceklerdir. Pek çok makale adeta giriş gelişme ve<br />

sonuç planı gibi numaralandırılmıştır. Giriş bölümü 0 (sıfır) ile başlar yazının ana<br />

düşüncelerini oluşturan fikirler, birer alt başlık gibi 1, 1.1, 1.2, 2, 2.1 vb. şekilde<br />

numaralandırılarak ilerlerken siz de anlatılmak istenenleri hiç zorlanmadan<br />

kolaylıkla izleyebiliyorsunuz. Hocamızın makalelerinin pek çoğunda görülen<br />

bir başka güzellik de pek çok bilginin formülleştirilmesidir. (morfolojik yol=<br />

söz+ek vb. s.9) Uzun uzun cümlelerle anlatılacak bir kavram görsel olarak daha<br />

kalıcı bir şekilde ifade edildiği için öğrenme de kolay olmaktadır. Zaten bilimsel<br />

yazıların amacı ortaya yeni bir şeyler koymak ve bunları en iyi şekilde kavratmak<br />

olduğuna göre “Türkçe Yazıları” kitabında toplanan makalelerin hepsinde bu<br />

özelliklerin fazlasıyla olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Kitabın ilk bölümünün ilk makalesi olan “Türkçede İsimden Fiil Yapımı<br />

Üzerine Notlar” (s.9-25) adlı makalede yukarıda bahsetmeye çalıştığımız<br />

düzeni ve üslubu görebilirsiniz. Makalenin akışının genelden özele doğru<br />

gittiğini söyleyebiliriz. Bahsedilen makalede 0 (sıfır) olarak numaralandırılan<br />

yazının giriş bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ana dili<br />

imkânlarını genişletmenin yani “söz yapımı” nın Türkçecilik hareketinde büyük<br />

yer tuttuğundan, Türk <strong>Dil</strong> Kurumunun yayımladığı ilk kitap ve süreli yayınların<br />

araştırma konularının da bunu gösterdiğinden bahsedilip Türkçenin tarihî<br />

devirleri veya lehçeleri üzerine yazılmış pek çok gramerde söz yapımı konusunun<br />

yer aldığından, bu çalışmaların yöntemlerinin nasıl olduğundan bahsedildikten<br />

sonra, gramer yazarlarımıza eklerin üretkenliği hakkında fikir verecek tarihî<br />

ve çağdaş metinlerin gramer dizinlerinin olmamasından dolayı sözlerin veya<br />

224


Öner, Mustafa (2011), Türkçe Yazıları<br />

eklerin kullanım sıklıklarını tespit etme imkânının eskiden olmadığı ancak<br />

bugünkü Türk dili araştırmalarının ulaştığı verimleri kullanarak hiç değilse<br />

ana hatları ile herhangi bir morfemin kullanım şeklini ve oranlarını belirleme<br />

imkânına sahip olduğumuz belirtilmektedir. 1. şeklinde numaralandırılan diğer<br />

bölümde Türkçede söz yapımının esasen üç türünden (morfolojik yol, sentaktik<br />

yol, semantik yol) kısaca bahsedip yazının konusu isimden fiil yapımı olduğu<br />

için isimden fiil yapım ekleri ve ismi fiilleştiren yardımcı fiiller ile yetinileceği<br />

belirtilmiştir. 1.1 bölümünde Türk yazı dilinin ilk örneklerinden itibaren isimden<br />

fiil yapan belli başlı ek kadrosu, 1.2 bölümünde ise ismi fiilleştiren belli başlı<br />

yardımcı fiiller verilmiş ve bir fiilin yardımcı bir fiil haline geliş aşaması<br />

adeta formülize edilip anlatılarak aslında yardımcı fiil kuruluşunda sentaktik<br />

dizimin (yardımcı unsur+asıl unsur), zamanla yerini morfolojik dizime (asıl<br />

unsur+yardımcı unsur) bıraktığı böylece hem yardımcı fiil kuruluşunun hem de<br />

isimden yapım ekiyle yapılmış fiillerin denk hale (yok bol- = yok+ad- > asıl<br />

unsur+yardımcı unsur) geldiği belirtilmiştir. Bu genel açıklamalardan sonra<br />

da makalede izlenecek yol açıklanmıştır. Gramer dizinleri yapılmış dil anıtları<br />

aynı fonksiyonu taşıyan isimden fiil yapım ekleri ile ismi fiilleştiren yardımcı<br />

fiiller metinlerde yan yana izlenmiş ve oranları tespit edilerek tarihî gelişmeye<br />

veya metinden metine değişen oranları çıkarılarak bazı sonuçlara varılmıştır.<br />

Bu çalışma için Türkçenin her dönemine ışık tutacak dizinleri yapılmış hangi<br />

eserlerin tarandığı (toplam 13 eser) belirtildikten sonra 2. bölümünde Türk dili<br />

anıtlarında isimden fiil yapımı başlığı ile sırasıyla ele alınan eserde sentaktik<br />

ve morfolojik fiil yapımı oranlarının hem toplam yüzdesi hem de tek tek her<br />

yardımcı fiil ve her ek için kullanım sıklığı sayılarla ifade edilmiştir. Sadece<br />

sayıların verilmesiyle yetinilmemiş bu oranlarla ilgili yorumlar da yapılmıştır.<br />

Örneğin Nehcü’l Feradis’te sentaktik fiil yapımının (%80) morfolojik fiil<br />

yapımına (%20) göre daha fazla olması, eserin mensur bir eser olması ve İslâmî<br />

terminolojinin büyük bir miktarda alıntı sözlerle temsil edilmesine bağlanmıştır.<br />

Her eser için benzer çalışma yapılmış ve 3. bölüm olan sonuç bölümünde de<br />

isimlerden morfolojik yolla fiil yapımının dil tarihi içinde giderek azaldığı<br />

yapımın bu şubesi yerine, ismin sentaktik yolla (yardımcı fiil kullanılarak)<br />

fiilleştirildiği belirtilmiştir. Hocamızın makalelerini okuyanları, bu makalede de<br />

olduğu gibi sonda bir ödül bekler. Hocamız araştırılması gereken konularla ilgili<br />

diğer araştırmacılara adeta bazı ipuçları fısıldar. Bu makaledeki ipucu benzer<br />

çalışmanın fiilden fiil yapımı üzerinde yapılmasının da faydalı olacağıdır. Alın<br />

size yeni bir makale konusu! Unutmadan söyleyelim daha önce belirttiğimiz gibi<br />

her makalenin sonunda bu makalenin daha önce hangi dergide yayınlandığına<br />

dair künye de verilmiştir. [Türkçede İsimden Fiil Yapımı Üzerine Notlar. Modern<br />

Türklük Araştırmaları Dergisi. Cilt 3, Sayı1, (Mart 2006) Mak.7, 60-76]<br />

Eserin ikinci bölümünde yer alan “Bugünkü Kıpçak Türkçesi Ortak<br />

225


Özlem Özmen<br />

Söz Varlığı Denemesi” (s.309-341) adlı makalede olduğu gibi eserdeki bazı<br />

makalelerde yazar, çeşitli tablolardan da yararlanmıştır. Örneğin söz varlığı<br />

karşılaştırılması yapılırken “al-“ fiilinin, Gülistan Tercümesi, Türkiye Türkçesi,<br />

Rusça, Tatarca, Başkurtça, Karaçay-Balkarcadaki şekillerinin ne kadar örtüştüğü<br />

tablo üzerinde gösterildiği için konu çok daha net ortaya konulmuş oluyor.<br />

Prof. Dr. Mustafa ÖNER’ in “Türkçe Yazıları” kitabının ne kadar nitelikli<br />

bir eser olduğunu görmek için kaynaklar ve kısaltmalar başlığını taşıyan bölüme<br />

şöyle bir göz gezdirmek yeterli olacaktır. 26 sayfadan oluşan bu bölümde, hepsi<br />

birbirinden değerli toplam 522 yerli ve yabancı kaynağı görebilirsiniz. Özellikle<br />

Türk dili çalışmalarına yeni başlayanlar, adını duydukları ama tam künyesini<br />

bilemedikleri alanın temel kaynaklarının künyelerine ulaşmak için bile bu esere<br />

başvurulabilirler. Kitabın toplam sayfa sayısından bile fazla olan kaynak sayısı<br />

ile “Türkçe Yazıları”, Türk dili araştırıcılarının çok istifade edeceği temel bir<br />

başvuru kitabı olacağını şimdiden gösteriyor.<br />

Eserin son 19 sayfası ise kitaptaki eklerden özel isimlere kadar çeşitli<br />

kavramların geçtiği sayfa numaralarıyla birlikte verildiği dizin bölümüne<br />

ayrılmıştır. Dizin bölümünün de araştırmacıların oldukça istifade edeceği bir<br />

bölüm olduğunu düşünmekteyiz. Bu dizin sayesinde araştırıcılar, yazarın bu<br />

kitaba aldığı makalelerinde kendi araştırma konuları ile ilgili kavramların olup<br />

olmadığını, varsa hangi sayfalarda bulabileceklerini zahmetsizce belirleme<br />

imkânına sahip olmaktadırlar.<br />

Daha önce başka araştırmacılar da yıllarca yazdıkları makalelerini tek<br />

çatı altında toplayan kitaplar oluşturdular. Ancak “Türkçe Yazıları”, gerek<br />

kitabın sonundaki kaynaklar ve dizin bölümlerinin varlığı gerekse her makalenin<br />

sonunda makalenin daha önceki künyesinin verilmesiyle bile diğer yayınlara<br />

göre ayrı bir yerde duracak gibi görünüyor.<br />

Sonuç olarak belli başlı özellikleri ile tanıtmaya çalıştığımız ülkemizin<br />

en üretken bilim adamlarından olan ve çok sayıda öğrenci yetiştiren sayın<br />

hocamız Prof. Dr. Mustafa ÖNER’ in “Türkçe Yazıları” adlı eseri, yazarın uzun<br />

birikimlerinden bazılarını bir araya toplayan dolayısıyla araştırmacıların farklı<br />

zaman dilimlerinde, farklı dergi ve kitaplarda yayınlanan makalelere kolaylıkla<br />

ulaşmalarına olanak veren bir eser olmasıyla her araştırmacının kitaplığında<br />

bulunması gereken bir kaynak eser. Özellikle kitapta bulunan Tatarca Kısa<br />

<strong>Dil</strong> Bilgisi (s.81) ve Başkurtça Kısa <strong>Dil</strong> Bilgisi (s.167) isimli, aslında her biri<br />

ayrı bir kitapçık olabilecek bu makaleler, hocamızın pek çok eseri gibi Çağdaş<br />

Türk Şiveleri üzerinde çalışmayı düşünenlerin ve çalışanların sonsuz bilim<br />

yolculuğuna çıkarken yanlarından ayırmayacakları azıkları olacaktır.<br />

226


..........<br />

Nekrolojiler<br />

Necrologies<br />

227


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 229-234 ss.<br />

Louis Bazin’in Ardından<br />

(1920-2011)<br />

Cemile Kınacı * 1<br />

Türklük bilimine büyük katkıları olan Fransız Türkolog Louis Bazin,<br />

Normandiya’nın Calvados şehrinde, 20 Aralık 1920’de dünyaya gelmiştir.<br />

Liseyi bitirene kadar klasik tarzda eğitim almış, Fransızca yanında Latince,<br />

Grekçe, Almanca ve klasik edebiyat derslerine devam etmiştir. Lise yıllarında<br />

Osmanlı ve Türk tarihi ile ilgili az da olsa bazı bilgisi olan Bazin’in Türk<br />

diliyle ilgilenmeye başlaması daha geç olmuştur. 1943’te üniversite eğitiminin<br />

ardından Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi<br />

olunca genel dilbilimi ile ilgilenmeye başlayan Louis Bazin’e, dönemin<br />

tanınmış dilcilerinden Profesör Vendryés klasik batı dillerinden bambaşka bir<br />

dil olan Türkçeyi öğrenmesini tavsiye etmiştir. Çünkü, o dönemde Doğu <strong>Dil</strong>leri<br />

kürsüsünde Türk dilinin çok kuvvetli profesörlerinden olan Jean Deny vardır<br />

ve Deny, o yıllarda Türkiye Türkçesi ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. Deny,<br />

Bazin’i çok iyi karşılayınca Bazin onun yanında üç yıl okur ve Yaşayan Doğu<br />

<strong>Dil</strong>leri Fakültesi’nden Türkçe üzerine diploma alır.<br />

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1945 yılında Fransız hükümeti Bazin’i,<br />

*<br />

Arş. Gör. Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Ankara,<br />

kcemile@gazi.edu.tr<br />

229


Cemile Kınacı<br />

Türkçesini ilerletmesi için Ankara’ya gönderir. Bazin ve ailesi üç buçuk yıl<br />

Ankara’da yaşarlar. O dönemde Ankara, her ne kadar büyük ve gelişmiş bir<br />

şehir olmamasına rağmen devrinin büyük dilci, edebiyatçı ve tarihçilerinin bir<br />

kısmına ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, Türk <strong>Dil</strong> Kurumu, Türk Tarih Kurumu,<br />

Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu gibi devlet kurumlarında da devrin önde<br />

gelen ve alanında uzman olan kişiler çalışmaktadır. Louis Bazin Ankara’daki<br />

bu ortamdan faydalanmış ve Ankara’da olduğu dönemi çok verimli geçirmiştir.<br />

Yazar Nurullah Ataç, şair Orhan Veli ve edebiyat tarihçisi Mehmet Fuat Köprülü<br />

ile yakın ilişkiler kurmuş, onların deneyimlerinden istifade etmiştir.<br />

1948 yılının sonlarında Türkiye’den ayrılan Louis Bazin, 1949 yılında<br />

hocası Jean Deny’nin emekliliğinin ardından Doğu <strong>Dil</strong>leri Enstitüsüne profesör<br />

olmuş ve orada kırk yıl Türkçe dersleri okutmuştur. 1950’den itibaren uzun<br />

bir süre Sorbonne Üniversitesinde Türk dili tarihi ve Türk lehçeleri hakkında<br />

dersler vermiştir. Bütün hayatı boyunca Türklük bilimine hizmet eden Bazin,<br />

Türk dilinin derinliklerine inebilmek için Azerbaycan Türkçesi, Türkmen<br />

Türkçesi, Kırgız Türkçesi gibi Türk lehçelerini ve bunun yanında Moğolcayı da<br />

öğrenmiştir.<br />

Türkler ve Türklük üzerine pek çok eser yazan ünlü Türkolog Louis<br />

Bazin 2 Mart 2011 tarihinde vefat eder. Onun ardında bıraktığı eserlerden en<br />

önemlisi Introduction à l’étude pratique de la langue turque (1987) (Türk <strong>Dil</strong>i<br />

Araştırmalarına Giriş) adlı eseridir. Bazin’in Fransızlara Türkçe’yi öğretmek<br />

amacıyla yazdığı bu kitap Fransa’da halen Türkoloji meraklılarının başucu<br />

kitabı durumundadır.<br />

Bazin’in diğer bir çalışması Les Qalendriers Turcs Anciens et Mediveaux<br />

(1974) (Eski ve Orta Çağlarda Türklerin Takvimleri) adlı eseridir. Eserde<br />

Türklerin takvimleri konusundaki bilgiler bir araya getirilmiş ve bir araya gelen<br />

malzeme Bazin tarafından değerlendirilmiştir. Bazin’in bu eseri alandaki boşluğu<br />

dolduran önemli bir çalışmadır. Eser on iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm<br />

«Tarih öncesi: Lengüistiğe ait veriler» (La prehistoire: données linguistiques)<br />

başlığını taşımaktadır. «Yukarı Yenisey’deki Türkçe konuşan boyların arkaik<br />

takvim tespiti» (Les comput archaique des turcophanes du Haut-İénisséi)<br />

başlıklı ikinci bölümde Yenisey nehri etrafındaki taşlar ve bu taşlar üzerindeki<br />

çalışmalar anlatılmaktadır. «On iki hayvanlı takvim ve Türkler (Tukyu)» (Les<br />

Turc (T’ou-kiue) et le Calendrier des Douze Animaux) adlı üçüncü bölümde 12<br />

hayvanlı Türk takvimi ve bu takvimde yer alan hayvan isimleri açıklanmıştır.<br />

Eski Türklerde tarih belirtme sisteminin de incelendiği bu bölüm Kül Tigin ile<br />

Bilge Kağan’ın ölümüyle, abidelerin dikilme tarihleri üzerinde de bilgiler verir.<br />

Dördüncü bölüm «Moğolistan Uygurlarında 12 hayvanlı takvim» (Le Calendrier<br />

des Douze Animaux chez les Uygurs de Mongolie) başlığını taşımakta olup 744-<br />

850 tarihleri arasındaki Ötüken Uygurlarına ait metinler işlenmektedir. Beşinci<br />

230


Louis Bazin’in Ardından<br />

böıüm, «Sonraki Uygurlarda takvim ilmi» (La science des calendriers chez les<br />

Uygur postérieurs) altıncı bölüm «Türk takvimlerinin ilk islami tanzimleri»<br />

(le premieres recensions islamiques des calendriers turcs), yedinci bölüm<br />

«Uygur-Mogul takvimi ve onun yayılımı» (Le calendrier uyguro-mongol et<br />

son extension), sekizinci bölüm «Nasturi Türklerin çifte takvimi» (Le double<br />

calendrier des Turcs Nestoriens), dokuzuncu bölüm «Kumanların takvimi» (Le<br />

calendrier de Comans), onuncu bölüm «Bulgarlardan (takvime ait) kronolojik<br />

izler» (Vestiges chronologique des Bulgar), on birinci bölüm «Pléiades takvimin<br />

kalıntıları» (Survivances d’un calendrier des Pléiades), on ikinci bölüm<br />

«Halka ait takvimlerin öğretilmesi» (Enseignement des calendriers populaires)<br />

başlıklarını taşımaktadır. Bazin’in 1974 yılında yayımlanan bu eseri henüz<br />

Türkiye Türkçesine tercüme edilmemiştir. Eserin Türkiye Türkçesine tercüme<br />

edilmesi şüphesiz eserden daha çok kişinin faydalanmasını sağlayacaktır.<br />

Bazin’in Les Turcs Des Mots, Des Hommes (Türkler, Sözcükler, İnsanlar)<br />

adlı eseri Pudapeşte’de 1994 yılında yayımlanmıştır. James Hamilton’un önsözü<br />

ile başlayan ve yedi bölümden oluşan eserde Louis Bazin’in Türk dili ile ilgili<br />

yazdığı pek çok makale yer almaktadır. Fragments et İnscriptions (Yazıtlar ve<br />

Parçalar) başlığını taşıyan ilk bölüm Moğolistan ve Yenisey’deki bazı yazıtlarla<br />

ilgili makalelerden oluşmaktadır. İkinci bölüm Structures Linguistiques (<strong>Dil</strong>sel<br />

Yapılar) adını taşımakta olup burada eski Türkçenin vokalleri ve konsonantları<br />

hakkında yazılan makaleler ile Türkçe fiiller üzerine yazılan makaleler yer<br />

almaktadır. Üçüncü bölüme Études Lexicales (Sözcüksel İncelemeler) başlığı<br />

konmuş ve bazı Türkçe kelimelerin kullanımları ile etimolojileri üzerine<br />

düşüncelere yer verilmiştir. Des Hommes, Des Titres (İnsanlar ve Unvanlar)<br />

başlıklı dördüncü bölümde Oğuz, Türk, Korkut, Kül Tigin isimleri ve ataman,<br />

çavuş gibi unvanlar ile ilgili Bazin’in fikirlerini dile getirdiği makaleler yer<br />

almaktadır. Beşinci bölüm Vocabulaire Animalier (Hayvanlarla İlgili Kelimeler)<br />

adını taşımakta ve bu bölümde Moğol ve Türklerde keçi, yak, ayı kelimeleri<br />

üzerine yazılan makaleler bulunmaktadır. Dans le Temps et Dans L’espace.<br />

Astrologie et Mesure du Temps (Zamanda ve Mekanda. Zamanın Ölçüsü ve<br />

Astroloji) başlıklı altıncı bölümde Türklerde zaman kavramı, on iki hayvanlı Türk<br />

takvimi gibi konularda yazılan makaleler yer alıyor. Yedinci bölüm Moments de<br />

la vie d’une Langue (Bir <strong>Dil</strong>in Hayatının Dönemleri) adını taşımakta. Türkçenin<br />

değişik dönemleri ile ilgili Kaşgarlı’nın Divanı, Şemseddin Sami’nin Kamus’u,<br />

Türkiye’deki dil reformu gibi konularla ilgili makaleler bu bölümde yer almakta.<br />

Eserin Türkiye Türkçesine çevirisi henüz yapılmamıştır.<br />

Bazin’in bir diğer eseri Les systèmes chronologiques dans le monde turc<br />

ancien (1991, Budapest: Akadémiai Kiado) adını taşımaktadır. Bu eser, 2011<br />

yılında Eski Türk Dünyasında Kronoloji Yöntemleri adıyla Vedat Köken tarafından<br />

Türkiye Türkçesine tercüme edilmiş ve Türk <strong>Dil</strong> Kurumu tarafından yayımlanmıştır.<br />

231


Cemile Kınacı<br />

Eserde Çin’den Balkanlara kadar uzanan coğrafyada, VI. yüzyıldan XIV. yüzyıl<br />

sonlarına kadarki ilk ve orta dönemde, Türkçe konuşan halkların kullandıkları<br />

tarih saptama yöntemleri ve değişik takvimlerle ilgili çeşitli yöntemler üzerinde<br />

durulmuş, bunların özgün yönlerine dikkat çekilerek anlatılmıştır. Eser on iki<br />

bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, Prehistorya: <strong>Dil</strong> Bilimi Verileri başlığını<br />

taşımakta olup, Bu bölümde Türkçe konuşan halkların tarih saptama yöntemleri ve<br />

takvimleri konusunda VI. yüzyıldan itibaren takip edebildiğimiz dil bilimi verileri<br />

değerlendirilmektedir. Eski Türkçe, Orta Türkçe, Modern Türkçe ve Bulgar-Çuvaş<br />

Grubu şeklinde yapılan sınıflandırmaya göre “gün”, “kamer ayı”, “ilkbahar”,<br />

“yaz”, “sonbahar”, “kış”, “yaş yılı”, ve “takvim yılı” gibi kavramlar metinlerdeki<br />

kullanımlarına göre incelenmektedir. İkinci bölüm, Yukarı Yenisey’deki Türkçe<br />

Konuşanların Arkaik Tarih Saptama Yöntemleri adlı bölümdür. Türkçe konuşan<br />

halklar arasında, tarih saptama ve kronoloji ögeleri içeren en eski yazılı belgeleri<br />

bırakanlar, Yukarı Yenisey havzasındakiler olup, bunların hemen hemen hepsi de<br />

mezar yazıtı niteliğindeki runik harflerle taşa kazınmış yazıtlardır. Bu bölümde<br />

Yukarı Yenisey yazıtlarında verilen bilgilerden hareketle tarih saptamaları<br />

yapılmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölüm, Türkler (Tu-Kiyü’ler) ve On İki Hayvanlı<br />

Takvim başlığını taşımaktadır. Bu bölümde Türklerin kullandıkları on iki hayvanlı<br />

takvimin kökenleri konusunda düşünceler ortaya koyulmuştur. Bazin, on iki<br />

hayvanlı takvimin kökeninin Çinlilere mi, yoksa Türklere mi ait olduğuyla ilgili<br />

sorular yöneltmiş ve eldeki verilerden hareketle takvimin kökenini saptamaya<br />

çalışmıştır. Dördüncü bölüm, Moğolistan’daki Uygurlar’ın Kullandıkları On<br />

İki Hayvanlı Takvim başlığını taşımaktadır. Beşinci bölüm, Sonraki Uygurlarda<br />

Takvim Bilimi adlı bölümdür. Türk Takvimleriyle İlgili İlk İslam Yayınları başlıklı<br />

altıncı bölümde Birunî ve Kaşgarlı tarafından, Türklerin kullandığı takvimlerle<br />

ilgili verdikleri bilgiler değerlendirilmiş ve İslamiyeti kabul eden Türkler arasında<br />

on iki hayvanlı takvimin önemini yitirdiği sonucuna varılmıştır. Yedinci bölüm,<br />

Uygur-Moğol Takvimi ve Uzantıları başlığını taşımakta olup, Moğolların kendi<br />

takvimlerini zorla kabul ettirdiklerine değinilmektedir. On İki Hayvanlı eski Türk<br />

takviminin Moğolcaya uyarlanmış şekli olan bu takvim Moğol İmparatorluğunun<br />

ister kentlerinde ister göçebe bölgelerinde yaygın bir şekilde kullanılmıştır.<br />

Nesturi Türklerdeki Çifte Takvim başlıklı sekizinci bölümde kronolojik sistemler<br />

açısından ilginç olmasına rağmen Türkologların ihmal ettikleri Çu bölgesi<br />

mezar taşı yazıtları incelenmiştir. Çu bölgesi Nesturi mezar taşı yazıtları, Nesturi<br />

Türklerin 13. yüzyılda ve 14. yüzyılın ilk yarısında Kilise Takvimi’nden yararlanış<br />

biçimleri ile bu takvimi On İki Hayvanlı Takvimle nasıl bağdaştırdıklarına ilişkin<br />

bilgiler verir. Ayrıca bu metinler, Orta Asya’daki Türkçe konuşan toplulukların<br />

hangi dinden olurlarsa olsunlar Çin-Türk Hayvan Çevrimini ne kadar derin bir<br />

şekilde özümsediklerini göstermesi açısından da önem taşımaktadır. Dokuzuncu<br />

bölüm Kumanların Takvimi başlığını taşıyor. Bazin burada, Codex Cumanicus<br />

232


Louis Bazin’in Ardından<br />

adlı eserdeki zamanla ilgili kavramları, Kumanların kronolojik yöntemlerini ve<br />

takvimlerini değerlendirmiştir. Onuncu bölümün başlığı Bulgarların Kronolojik<br />

Kalıntıları olup Bulgarların kronolojileri, Eski bir Rus kroniğinin içine sıkıştırılmış,<br />

14 satırlık “Bulgar Prenslerinin Listesi” adıyla bilinen ünlü bir metne ve Bulgar<br />

Hükümdarı Omurtag’ın 822 yılında, bugünkü Preslav kenti yakınlarındaki<br />

sarayının yapılışını anlatan “Çatalar Yazıtı”na dayanarak ortaya koymaya<br />

çalışılmıştır. Bazin, Bulgarlar’ın kendi hanedanlık geleneklerinde 7. yüzyıldan<br />

itibaren kullandıkları On İki Hayvanlı Takvim’in onlara, Çin’e komşu Türk-<br />

Moğol dünyasının doğusundan, Avrupa Avarları tarafından getirilmiş olabileceği<br />

sonucuna varmıştır. Eserin on birinci bölümü Ülker Yıldız Kümelerine Dayalı<br />

Takvim Kalıntıları adını taşımaktadır. Eski Türk yazıtları arasında hem içeriği hem<br />

de biçimi açısından son derece özgün olan iki yazıtla ilgili değerlendirmeler bu<br />

bölümde yer almıştır. Bu yazıtlar Baykal Gölü’nün ortasındaki, Olhon adasının<br />

güneydoğusunda, bugün Moğol-Buryat halkının yaşadığı bölgede bulunmuş<br />

yazıtlardır. Olhon yazıtı, Türk halk takvimlerinden biri hakkında çok değerli<br />

bilgiler içermektedir. Bu takvimde, Ülker yıldız kümelerinin gözlemlenmesi<br />

sayesinde, kamer aylarının, mevsimlerle ilişkili Güneş yılı içindeki dağılımı<br />

sorunu basit ve etkili bir şekilde çözümlenmiştir. Bazin bu bölümde, Türk-Moğol<br />

dünyasının halk takvimlerindeki eğilimin, Ay-Güneş yılını, önce, Ay ve Ülker’in<br />

kavuşumlarını izleyerek belirlemek; yılın başlangıcını da, Ülker ve Güneş’in karşı<br />

konumlara geldiği ya da kavuştuğu zamanlara göre saptamak olduğu sonucuna<br />

varmıştır. Eserin on ikinci bölüm başlığı Halk Takvimlerinin Öğrettikleri’dir. Bu<br />

bölümde çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türkçe konuşan halkların yalnızca<br />

yaşam biçimlerine ve kültürlerine değil, çok farklı iklim koşullarına da bağlı olan<br />

çeşitliliklerinin takvim yöntemlerine de yansıdığına değinilmiştir. Bazin, Türkçe<br />

konuşan halklarda kullanılan On İki Hayvanlı Takvim, Dört Mevsim Takvimi ve<br />

Ürker takvimi gibi takvimlerin dışında, kullanılan başka halk takvimlerinin olup<br />

olmadığının sorulması gerektiğini düşünmüştür. Ancak çok geniş bir alana yayılmış<br />

Türklerin kullandıkları halk takvimleriyle ilgili tam ve karşılaştırmalı bilimsel bir<br />

incelemenin ayrı bir çalışma konusu olduğunu dile getirerek bu tür takvimlerden<br />

yalnızca geniş ve farklı bir kullanım gösteren birkaçına değinmiştir. Türkçe<br />

konuşan çevrelerin tümünde kullanılmış olan halk takvimlerinin, çeşitliliklerine<br />

rağmen, ortak yönü Ay-Güneş tanımlarıyla ilişkili oluşudur; ay kavramı genel<br />

olarak Ay’ın, yıl kavramı ise Güneş’in hareketlerine bağlıdır. Louis Bazin’in bu<br />

eseri Sonuçlar ve Dizinler bölümleriyle ile sona ermektedir.<br />

Bazin’in diğer çalışmaları:<br />

Le Livre de Dédé Korkut, récit de la geste Oghuz (1998, with Altan<br />

Gölkap) (Dede Korkut Destanı), Gallimard Publishing.<br />

Bazin Türk lehçelerinden Fransızcaya tercümeler de yapmıştır. Bunlardan<br />

bazıları Azerbaycan Türkçesinden tercüme ettiği Mirza Fethali Ahundzade’nin<br />

233


Cemile Kınacı<br />

komedyaları ve Kırgız Türkçesinden Pertev Naili Boratav ile birlikte tercüme<br />

ettiği Er-Töshtük’tür (1989).<br />

Louis Bazin, şüphesiz yazdığı eserlerle Türklük bilimine büyük katkılar<br />

sağlamıştır. Ölümünün ardından da geride bıraktığı bu eserlerle anılmaya devam<br />

edecektir. En kısa zamanda Bazin’in Türkiye Türkçesine henüz çevrilmemiş<br />

eserlerinin Türkiye Türkçesine kazandırılarak, daha çok araştırmacıya ve<br />

Türklük bilimi meraklılarına sunulması dileğiyle… Ruhu şad olsun.<br />

Kaynaklar<br />

BAZİN, Louis, (1978), İntroduction a l’étude Pratique de la Langue Turque, Librairie<br />

d’Amerique et d’Orient, Paris.<br />

BAZİN, Louis, (1994), Les Turcs des mots des hommes, Etudes réunies par Michéle Nicholas<br />

et Gilles Veinstein, Budapest: Akadémiai Kiado.<br />

BAZİN, Louis, (2011), Eski Türk Dünyasında Kronoloji Yöntemleri, çev. Vedat KÖKEN,<br />

Ankara, TDK Yayınları.<br />

SERTKAYA, Osman Fikri, Tahlil ve Tenkidler: Louis Bazin, Les Calendriers Turcs Anciens<br />

et Mediveaux (Eski ve Orta Çağlarda Türklerin Takvimleri), [baskı yılı: 1980], 1977-<br />

1979, C: 19, s. 335-344.<br />

http://www.turkishlanguage.org/intervtr.htm (son erişim tarihi 03.04.12)<br />

234


<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Sayı: <strong>10</strong> <strong>Bahar</strong> <strong>2012</strong>, 235-237 ss.<br />

..........<br />

Boris İsakoviç Tatarintsev’in Ardından<br />

Boris İsakoviç Tatarintsev, (1939-2011)<br />

İlker Tosun * 1<br />

Tuva Türkçesi ile ilgili son derece kıymetli sözlük çalışmaları ile tanınan<br />

Boris İsakoviç Tatarintsev, 72 yaşında vefat etti.<br />

4 Ekim 1939 yılında Kazakistan’ın “Petropavlosk” olarak da bilinen<br />

“Kızılyar” şehrinde doğan Tatarintsev, yüksek öğrenimini 1963’te Novosibirsk<br />

Devlet Üniversitesinde, Eğitim Fakültesinin Tarih ve Filoloji Bölümünde<br />

tamamladı. 1964 yılında yine aynı üniversitede Bilimler Akademisinin Sibirya<br />

bölümüne bağlı Tarih-Filoloji-Felsefe Enstitüsünde asistan olarak görev yaptı.<br />

B. İ. Tatarintsev, kendisi de başta Saha Türkçesi olmak üzere Sibirya grubu Türk<br />

lehçeleri üzerine araştırmaları olan Prof. Dr. Elizaveta İvanovna Ubryatova’nın<br />

öğrencisi oldu. Bu dönemde uzmanlık alanı olarak Tuva Türkçesini seçen Boris<br />

İsakoviç, hocası Prof. Dr. Ubryatova’nın rehberliğinde bilhassa Tuva Türkçesinin<br />

söz varlığı üzerinde çalıştı.<br />

1968 yılında “Vliyaniye Leksiki Ruskogo i Mongol’skogo Yazıkov Na<br />

*<br />

Okt. Dr. Trakya Üniversitesi, Araştırma Enstitüsü, Edirne,<br />

235


İlker Tosun<br />

Razvitiye Leksiçeskoy Sistemı Sovremennogo Tuvinskogo Literaturnogo Yazıka”<br />

(Rus ve Moğol <strong>Dil</strong>lerinin Söz Varlığının Çağdaş Tuva Yazı <strong>Dil</strong>i Söz Varlığının<br />

Gelişimine Etkisi) adlı doktora tezini tamamlayan Boris İsakoviç Tatarintsev,<br />

Tuva’da daha önce “Tıvanır Dıl, Literatura bolgaş Töögünür Ertem-Şiinçilel<br />

İnstitudu” (Tuva <strong>Dil</strong>, Edebiyat ve Tarihini Araştırma Enstitüsü) adıyla faaliyet<br />

gösteren, günümüzde ise “Tıvanır Gumanitarlıg Şiinçilelder İnstitudu” (Tuva<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü) adını alan araştırma enstitüsünde çalışmaya başladı.<br />

Tatarintsev, enstitüde görev yaptığı yıllarda özellikle Tuva Türkçesinin söz<br />

varlığı ve komşu dillerle olan ilişkileri üzerine odaklanırken, bu konularla ilgili<br />

olarak “Russkiye Leksiçeskiye Zaimstvovaniya v Sovremennom Tuvinskom<br />

Yazıke” (Modern Tuvacada Rusça Ödünç Sözcükler), “Mongol’skoe Yazıkovoe<br />

Vliyaniye Na Tuvinskuyu Leksiku” (Moğolcanın Tuvacanın Söz Varlığına Etkisi),<br />

“Smıslovıye Svyazi i Otnoşeniya Slov v Tuvinskom Yazıke” (Tuva Türkçesinde<br />

Anlam İlişkileri) gibi eserler kaleme aldı.<br />

B. İ. Tatarintsev, enstitü bünyesinde bir taraftan kendi eserlerini<br />

yayımlarken, bir taraftan da kurumda hazırlanan diğer dil çalışmalarına da<br />

redaktör olarak katıldı. 1970-1990 yılları arasında yoğunlaşan bu çalışmalar<br />

arasında “Tuvinsko-Mongol’sko-Russkiy Razgovornik (1972)” (Tuvaca-<br />

Moğolca-Rusça Konuşma Kılavuzu”, “Tuvinsko-Russkiy Frazeologiçeskiy<br />

Slovar (1973)” (Tuvaca-Rusça Deyimler Sözlüğü), “Russko-Tuvinskogo<br />

Slovarya Obşçestvenno-Politiçeskih Terminov (1979)” (Rusça-Tuvaca Sosyo-<br />

Politik Terimleri Sözlüğü), “Russko-Tuvinskogo Slovar (1980)” (Rusça-Tuvaca<br />

Sözlük) gibi Tuva Türkçesi açısından temel sayılabilecek eserler yer almaktadır.<br />

Tatarintsev’in Türklük bilimi açısından en büyük hizmetlerinden birisi<br />

de Tuva Türkçesinin ilk tek dilli sözlüğü olan ‘Tolkovıy Slovar’ Tuvinskogo<br />

Yazıka’nın (Tuva Dıldır Tayılbırlıg Slovarı / Tuvacanın Açıklamalı Sözlüğü)<br />

hazırlanması için ilk somut adımı atmasıdır. Tuva Türkçesinin bir yazı dili<br />

oluşu sürecinde Rusça-Tuvaca, Tuvaca-Rusça, Tuvaca-Moğolca ve Tuvaca-<br />

İngilizce (daha sonradan bu sözlüklere Tuvaca-Türkiye Türkçesi Sözlüğü<br />

de eklenmiştir) gibi iki dilli sözlükleri ortaya konmuş, ancak Tuvaca-Tuvaca<br />

bir sözlüğü hazırlanmamıştı. İlk defa 1943 yılında planlanan ancak bir türlü<br />

gerçekleştirilemeyen tek dilli sözlük projesi için Boris İsakoviç’in 1981<br />

yılında yayımladığı “Tıva Dıldır Tayılbırlıg Slovarınga Material Çıır Talazıbile<br />

İnstruktsiya” (Tuva <strong>Dil</strong>inin Açıklamalı Sözlüğüne Malzeme Toplanması<br />

Hakkında Kılavuz) adlı çerçeve program, bir milat teşkil etmektedir. Bu<br />

kılavuzdan sonra B. İ. Tatarintsev, K. A. Biçeldey, Ç. M. Dorju, M. B. Martanool,<br />

D. A. Monguş, Y. Ş. Hertek gibi dilciler ile birlikte bu sözlük için ikinci<br />

kılavuz olan ‘Tıva Dıldır Tayılbırlıg Slovarın Turguzarınır İnstruktsiyazı’nı<br />

(Tıva <strong>Dil</strong>inin İzahlı Sözlüğünün Hazırlanması İçin Kılavuz) yayımlanmış,<br />

sözlükteki madde başları, bu madde başlarının açıklamaları ve örnekleri<br />

236


Boris İsakoviç Tatarintsev’in Ardından<br />

kartotekse yazılmaya başlanmıştır. Boris İsakoviç’in somutlaştırdığı bu çalışma<br />

nihayet sonuçlarını vermiş, sözlüğün ilk cildi 2003, ikinci cildi ise 2011 yılında<br />

yayımlanmıştır.<br />

Merhum Türkolog Tatarintsev’in en bilinen eseri, kuşkusuz<br />

‘Etimologiçeskiy Slovar’ Tuvinskogo Yazıka’dır. Boris İsakoviç Tatarintsev’in<br />

tamamlamaya ömrünün vefa etmediği bu eser ilki 2000, ikincisi 2002, üçüncüsü<br />

2004 ve sonuncusu 2008 yılında yayımlanan dört ciltten oluşmaktadır. İlk<br />

dört ciltte 3658 sözcük madde başı olarak değerlendirilmiş, bu sözcüklerin<br />

kökenleri gerek Türk dilin tarihi ve çağdaş lehçeleri ile gerek Moğolca gibi<br />

Tuva Türkçesinin üzerinde büyük etkisi olan komşu dillerle kıyaslanarak<br />

araştırılmıştır. Hacim bakımından sahasının en büyük eserlerinden bir olan bu<br />

etimolojik sözlük, Tuva Türkçesi ve diğer dillerin arasındaki ortak söz varlığını,<br />

Tuva Türkçesinin ağızlarında yaşayan sözleri göstermesi açısından son derece<br />

kıymetli bir çalışmadır.<br />

Ömrünün büyük bir kısmını kendi doğum yerinden uzakta, Tuva’da ve<br />

Tuva Türkçesine adayarak geçiren Boris İsakoviç Tatarintsev, Tuva Devlet<br />

Üniversitesinde ders vermiş, bu süre zarfında pek çok asistan yetiştirmiştir.<br />

Hazırladığı etimolojik sözlüğün başarısı üzerine 2007 yılında Tuva Cumhuriyeti<br />

Başkanlık Ödülüne layık görülen bilim adamı, iki yıl sonra “profesör” unvanı<br />

almaya hak kazanmıştır. 25 Ocak 2011 tarihinde uzun süredir tedavi gördüğü<br />

rahatsızlığının ardından geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat eden büyük Türkolog<br />

Boris İsakoviç Tatarintsev, kırk yıldan fazla bir süredir hizmet verdiği Tıvanır<br />

Gumanitarlıg Şiinçilelder İnstitudu’nda yapılan törenin ardından toprağa verildi.<br />

Gerek Tuva Türkçesi gibi Türk dili için büyük önem arz eden bir saha üzerine<br />

verdiği çalışmalar, gerek yetiştirdiği bilim adamları nedeniyle Türk kültürü ve<br />

dili için büyük emekleri olan Boris İsakoviç Tatarintsev’in vefatı Türklük bilimi<br />

için çok büyük bir kayıptır.<br />

237


238


Yayın İlkeleri<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Uluslararası Hakemli Dergi<br />

Yayın İlkeleri<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, uluslararası hakemli bir dergidir. <strong>Bahar</strong> ve Güz<br />

olmak üzere yılda iki kez yayımlanır. Dört sayıda bir dizin oluşturulur. Dergi, Yayın<br />

Kurulu tarafından belirlenen yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelere, uluslararası<br />

indeks kurumlarına, abonelere ve ilgililere gönderilir.<br />

Amaç: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin amacı, genel Türk dili, genel dil bilimi,<br />

tarihî ve çağdaş Türk lehçeleri alanlarındaki özgün çalışmalara bir ortam hazırlamak<br />

ve bu yolla söz konusu alanlardaki araştırmaları ilgili kamu oyuna duyurmaktır.<br />

Konu: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisi, tarihî ve çağdaş Türk lehçeleriyle genel dil<br />

bilimi konularını ele alan özgün araştırmalara yer verir.<br />

İçerik: Araştırmaya dayalı, alanında bir boşluğu dolduracak ve daha önce<br />

hiçbir yerde yayımlanmamış özgün yazılar ile bilimsel toplantılarda sunulmuş<br />

bildiriler (bu durum açık bir şekilde belirtilmek şartıyla), alanın gelişimine katkı<br />

sağlayacak tanıtım ve eleştiri yazıları <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinde yayımlanır.<br />

Yazıların Değerlendirilmesi: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine gönderilen<br />

yazılar, Yayın Kurulu tarafından derginin yayın ilkelerine uygunluk bakımından<br />

değerlendirilir. Yayın Kurulunun uygun bulduğu yazılar, alanında çalışmalarıyla<br />

kabul görmüş iki hakeme gönderilir. İki hakemden olumlu rapor alan yazılar<br />

yayımlanır. Hakem raporlarından biri olumlu diğeri olumsuz ise, yazı üçüncü bir<br />

hakeme gönderilir. Hakemlere yazar adı gönderilmez ve hakemlerin isimleri gizli<br />

tutulur. Gelen raporlar beş yıl süreyle saklanır.<br />

Yazarlar hakemlerin eleştiri, öneri ve düzeltme taleplerini dikkate alırlar;<br />

katılmadıkları hususlar varsa, gerekçeleriyle birlikte itiraz etme hakkına sahiptirler.<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisine kabul edilmeyen yazılar istek hâlinde yazarlarına iade<br />

edilir.<br />

Yayın <strong>Dil</strong>i: <strong>Dil</strong> Araştırmaları dergisinin yayın dili Türkiye Türkçesidir.<br />

Ancak her sayıda Yayın Kurulunun kararıyla diğer Türk lehçelerinde de yazı<br />

yayımlanabilir.<br />

Yazım Kuralları<br />

1. Başlık: 14 punto, koyu, küçük harflerle yazılmalıdır.<br />

2. Yazar Adı: Başlığın altında sağ tarafta, soyadı küçük harflerle, koyu<br />

yazılmalı; unvan, görev yapılan kurum ve e-posta adresi italik olarak bir yıldız<br />

239


Yayın İlkeleri<br />

işareti ile soyadına dipnot düşülerek ilk sayfanın altında verilmelidir.<br />

3. Özet: Yazının başında, Türkçe ve İngilizce özet (en fazla yüz kelime)<br />

mutlaka bulunmalıdır. Özet içinde kaynak, şekil, çizelge vb. bulunmamalıdır. Özetin<br />

hemen altında en fazla on kelimelik anahtar kelimeler yer almalıdır. Özet ve anahtar<br />

kelimeler Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmalıdır.<br />

4. Makale Metni: Yazılar, A4 boyutundaki kâğıtlara, MS Word programında<br />

Times New Roman yazı karakteriyle, 11 punto, tek satır aralığıyla, sayfa kenarlarında<br />

3’er cm. boşluk bırakılarak ve sayfalar numaralandırılarak yazılmalıdır. Gönderilen<br />

yazılar, <strong>10</strong> 000 kelimeyi geçmemelidir. Metinde geçen örnekler eğik harflerle,<br />

anlamlar tırnak içinde ve düz olmalıdır. Yazılarda Türk <strong>Dil</strong> Kurumunun yazım<br />

kuralları geçerlidir. Yazar özel bir font kullandıysa, yazıyla ile birlikte bu fontları da<br />

göndermelidir. Ayrıca yazıda kullanılan resim, şekil vb. için numaralar verilmelidir.<br />

5. Kaynak gösterme ve alıntılar: Metin içinde atıflar ad ve tarih ve/veya<br />

sayfa olarak parantez içinde (Hacıeminoğlu 1991), (Hacıeminoğlu 1991: 30)<br />

şeklinde gösterilmelidir. Üç satırdan az alıntılar satır arasında ve tırnak içinde; üç<br />

satırdan uzun alıntılar ise satırın sağından ve solundan birer santimetre içeride, blok<br />

hâlinde, 9 puntoyla, tek satır aralığıyla verilmelidir. Atıfta bulunulan tezlerin hangi<br />

üniversitede, hangi akademik derece için ve hangi tarihte yapıldığı belirtilmelidir.<br />

Dipnotlar sayfa altında numaralandırılarak verilmeli ve sadece açıklamalar<br />

için kullanılmalıdır.<br />

6. Kaynaklar: Kaynaklar, metnin sonunda, yazarların soyadına göre alfabetik<br />

olarak, 9 punto, tek satır aralığıyla ve aşağıdaki biçimde yazılmalıdır. Eser adları<br />

yatık, makale adları tırnak içinde ve diğer bilgiler örneklerdeki gibi verilmelidir. Bir<br />

yazarın birden fazla yayını olması durumunda, kaynaklar yayımlanış tarihine göre<br />

sıralanmalı; bir yazara ait aynı yılda basılmış yayınlar ise 2008a, 2008b şeklinde<br />

olmalıdır.<br />

CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />

Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />

Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />

ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />

İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />

(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />

KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />

549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />

Ankara, TDK Yayınları.<br />

Yazıların Gönderilmesi<br />

Belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmış yazılar, internet veya yazışma<br />

adresimize gönderilmelidir. Yazarlara raporlar doğrultusunda geliştirilmek veya<br />

240


Yayın İlkeleri<br />

düzeltilmek üzere gönderilen yazılar, gerekli düzenlemeler yapılarak en geç bir<br />

ay içinde tekrar dergiye ulaştırılmalıdır. Yazı işleri, esasa yönelik olmayan küçük<br />

düzeltmeler yapabilir.<br />

Yukarıdaki kurallara uymayan makaleler yayımlanmaz. Yayımlanan<br />

makalelerin fikrî ve ilmî, çevirilerin ise hukukî sorumluluğu yazarlarına /<br />

çevirmenlerine aittir.<br />

Yazışma adresi<br />

Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />

Gazi Üniversitesi<br />

Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />

Tel: 0 312 202 14 20<br />

dilarastirmalari@gmail.com<br />

www.dilarastirmalari.com<br />

241


Editorial Principles<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

International Refereed Journal<br />

Editorial Principles<br />

<strong>Dil</strong> Araştırmaları is an international refereed journal and it is published twice<br />

a year as spring and fall seasons. An index is prepared and published at the end of<br />

each fourth issue. Each issue is forwarded to national/ international libraries and<br />

international indexing institutions determined by editorial board and to subscribers.<br />

Aim: <strong>Dil</strong> Araştırmaları is published to bring forth original studies in the<br />

fields of Turkish Language, linguistics, historical and modern Turkish Dialects and<br />

to inform the public opinion about these studies.<br />

Topic: Articles related to historical and modern Turkish Dialects and<br />

linguistics are published in <strong>Dil</strong> Araştırmaları<br />

Content: Articles forwarded for publication must be original, contributing to<br />

knowledge and scientific information in related fields or bringing forth new views<br />

and perspectives. Articles shouldn’t have been previously published or accepted to<br />

be published elsewhere. Papers presented at conferences may be accepted (provided<br />

that it is clearly stated). Articles introducing works and critiques can also be published<br />

in <strong>Dil</strong> Araştırmaları.<br />

Evaluation of Articles: Articles forwarded to <strong>Dil</strong> Araştırmaları are first<br />

reviewed by the editorial board in terms of journal’s publishing principles. Those<br />

regarded as acceptable are initially sent to two referees who are well-known for their<br />

studies in the fields. Articles are published if the referees sent affirmative reports. If<br />

one of the reports is affirmative and the other is negative, it is forwarded to a third<br />

referee. Names of the authors are not sent to the referees. Names of the referees are<br />

also kept secret. The reports are kept for five years.<br />

The authors are expected to consider the criticism, suggestions and corrections<br />

proposed by the referees. If the authors disagree, they are entitled to express their<br />

views with justifications. Articles which are not accepted for publication can be<br />

returned to their authors if requested.<br />

The Language of Publication: The publication language of <strong>Dil</strong> Araştımaları<br />

is Turkish. Articles in other Turkish dialects may be published upon the decision of<br />

the Editorial Board in each issue.<br />

Writing Rules<br />

1. Title: The title should be written in bold, with 14 type size.<br />

242


Editorial Principles<br />

2. Name of the Author: It should be written with the surname in small<br />

letters and bold, under the title and on the right side. Academic position, institution<br />

and e-mail address should be written in italics with an asterisk as a footnote to the<br />

surname at the bottom of the first page.<br />

3. Abstract: The article should include an abstract in Turkish and English<br />

(in maximum <strong>10</strong>0 words) at the beginning of the text. There should be no reference<br />

to sources used, figures and charts etc. There should be key words, maximum ten<br />

words, under the abstract. Abstracts and key words should be written in Turkish and<br />

English.<br />

4. Main Text: The article should be written in MS word program in Times<br />

New Roman, 11 type size and 1 line on A4 format papers. There should be 3 cm<br />

space on the margins and pages should be numbered. Articles should not exceed<br />

<strong>10</strong>000 words. The examples should be in italic, their equivalents in Turkish should<br />

be in quotation marks and not in italic. The articles must confirm to the writing rules<br />

of The Turkish Language Association. If the author had used a special font type, he<br />

should forward it with the article. Besides, the pictures and figures etc. in the article<br />

should be numbered.<br />

5. Indicating Sources and Citations: References within the text should be<br />

given with name and date and/or page in parentheses as follows: (Hacıeminoğlu 1991),<br />

(Hacıeminoğlu 1991: 30). Citations less than 3 lines should be typed between lines and in<br />

quotation marks; citations more than 3 lines should be typed with indent of 1 cm in block, 9<br />

type size and with 1 line space. At which university, for which academic position and when<br />

the cited dissertations are prepared should be stated.<br />

Footnotes should be numbered at the bottom of the page, and be used only for<br />

explanations.<br />

6. References: References should be typed at the end of the text in alphabetical<br />

order of the authors’ surnames, with 9 type size and 1 line space as follows. The names of<br />

the works should be in italic, the names of the articles should be in quotation marks and<br />

other information should be as in the examples. If there are more than one source by the<br />

same author, then they will be listed according to their publication date; sources of the same<br />

author published in the same year will be shown as 2008a, 2008b.<br />

CLAUSON, Sir Gerard (2005), “Altayca Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir<br />

Değerlendirmesi” (Çev. İsmail ULUTAŞ) Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi V/2,<br />

Kış, Bornova, İzmir, s. 311-324.<br />

ECKMANN, Janos (1988), Çağatayca El Kitabı (çev. Günay KARAAĞAÇ),<br />

İÜEF Yayınları, İstanbul.<br />

ERCİLASUN, Ahmet B. (2007), “Türkçenin En Eski Komşuları” Makaleler<br />

(Haz. Ekrem ARIKOĞLU), Akçağ Yayınları, Ankara, s. 41-62.<br />

KARAHAN, Leyla (1997), “Fiil-Tamlayıcı İlişkisi Üzerine”, Türk <strong>Dil</strong>i, S.<br />

549 (Eylül), Ankara, s. 209-213.<br />

243


Editorial Principles<br />

KORKMAZ, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),<br />

Ankara, TDK Yayınları<br />

How to Forward Articles<br />

The articles prepared in accordance with the principles should be sent to the<br />

e-mail address given below. The articles returned to the authors for correction and<br />

improvement should be sent back to the Journal not later than one month. Minor<br />

editing may be done by Editorial Board.<br />

Articles not prepared in accordance with the principles above will not<br />

be published. The scientific responsibility of the published articles and legal<br />

responsibility of the translations belong to the authors/translators.<br />

Correspondence Address<br />

Prof. Dr. Ekrem Arıkoğlu<br />

Gazi Üniversitesi<br />

Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü<br />

06500-Teknikokullar/ Ankara/ TÜRKİYE<br />

Tel: 0 312 202 14 20<br />

dilarastirmalari@gmail.com<br />

www.dilarastirmalari.com<br />

244

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!