You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Şemsi Paşa Bostanı <strong>Sokak</strong><br />
Dershanenin ve odaların önünde, baklavalı mermer<br />
başlıklı sütunların taşıdığı bir revak vardı. Odaların<br />
yola ve avluya bakan pencereleri bugün hâlâ mevcuttur.<br />
Dershanenin, medrese odalarının ve revakın<br />
kubbeleri tamamen yıkılmıştır. Mermer sütunların<br />
ve başlıkların pek azı kalmıştır. 1855 tarihindeki büyük<br />
zelzelede yıkıldığı sanılmaktadır. 1955 tarihlerinde<br />
Üsküdar İtfaiyesi medresenin avlusuna büyük<br />
bir su deposu yapmış ve bu sırada çıkan toprağı da<br />
medrese odalarına yığmıştır. Bu moloz bakiyeleri<br />
1974 senesinde kaldırılmış ve medrese bütün detaylarıyla<br />
ortaya çıkmıştır. Sümbülzâde <strong>Sokak</strong>’ta<br />
bulunan bir başka tarihî yapı olan Ali Ağa Sıbyan<br />
Mektebi ise Doğancılar Camii avlusunda ve Ali<br />
Ağa’nın mektep ile beraber 1702 tarihinde yaptırdığı<br />
çeşmesinin üzerinde idi. Bugün mevcut değildir.<br />
Karşısında Ahmet Paşa Türbesi vardır. 1910 tarihlerinde<br />
mevcut olduğunu Mir’at-i İstanbul yazarının;<br />
“Camiin yanında bir mekteb-i ibtidaî ve altında bir<br />
çeşme vardır” ibaresinden anlamaktayız. 1920 tarihine<br />
kadar, Sümbülzâde Sokağı bu çeşme ile Ahmet<br />
Paşa Türbesi arasından geçmekte idi. Türbe önündeki<br />
Sümbülzâde Sokağı 1925 tarihlerinde açılmıştır.<br />
Kaynak: (Süreyya A.Beyzâdeoğlu, Sünbülzade Vehbi, Şûle Yayınları,<br />
2000) (Mir’at-i İstanbul, s.100-101)<br />
Şemsi Paşa Bostanı <strong>Sokak</strong><br />
H<br />
asbahçe Sokağı’nı Şemsi Paşa Caddesi’ne<br />
bağlayan sokaktır. Çeşmeyi Cedid <strong>Sokak</strong><br />
ile kesişmektedir. <strong>Sokak</strong> adını Şemsi<br />
Tahririye <strong>Sokak</strong><br />
Ahmet Paşa’nın buradaki bostanından almaktadır.<br />
Şemsi Ahmet Paşa, 16. yüzyılda yaşamış, Kanunî<br />
Sultan Süleyman, Sultan II. Selim ve Sultan III. Murad<br />
dönemlerinde önemli devlet hizmetlerinde bulunmuş<br />
bir kimsedir. Kaynaklardaki bilgiler, O’nun<br />
Kanunî ve Sultan II. Selim’e yakın olup bu sultanların<br />
musahipleri arasında yer aldığı, Sultan III. Murad<br />
zamanında ise bir ara baş defterdarlık makamına<br />
getirildiği ve devlet işlerinde etkili bir kimse olduğu<br />
yönündedir.<br />
Şemsi Ahmed Paşa’nın babası Mirza Paşa’nın II.<br />
Bâyezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman<br />
döneminde hizmet edip bu pâdişahların yakın<br />
musahipleri arasında bulunduğu Şemsi Ahmet Paşa<br />
Vakfiyesi’ndeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Vakfiyede<br />
Şemsi Paşa’nın Üsküdar’da bulunan camii hakkında<br />
da bilgiler bulunmaktadır. Üsküdar’daki camiini,<br />
onun ikametgâhı olan yerde hayır ve hasenat<br />
için yaptırdığı belirtilmektedir. Bu ifadelerden Şemsi<br />
Paşa’nın Üsküdar’da, kendi konağı civarında deniz<br />
kıyısında bugün de hizmet veren Şemsi Paşa Camii/<br />
Kuşkonmaz Camii’ni inşa ettirdiği anlaşılmaktadır.<br />
Şemsi Paşa’nın annesi ise Sultan II. Bâyezid’in (1481-<br />
1512) oğlu Şehzâde Abdullah’ın kızıdır.<br />
Üsküdar İskelesi’nin güney bölümünden Salacak’a<br />
doğru giden kıyı ve yakın sırtlar, günümüzde Şemsipaşa<br />
diye bilinir. Şemsi Ahmet Paşa’ya Üsküdar<br />
kıyısındaki bu geniş araziyi Kanuni Süleyman’ın<br />
oğlu Sultan II. Selim vermişti. Yalısı da buradaydı.<br />
Sultan Selim, pekiyi olmayan sağlığına iyi geldiğine<br />
inandığı için, sık sık paşanın “Şerefâbâd” isimli bu<br />
yalısına gelirdi. Şemsi Paşa Bostanı Sokağı ile Has<br />
Bahçe Sokağı’nın birleştiği noktada Abdülaziz Efendi<br />
Çeşmesi ve namazgâhı yer alır. Bir zamanlar aynı<br />
sokak üzerinde ve bu çeşmenin karşısında Sultan II.<br />
Mahmud’un 1814 tarihli bir çeşmesi ve Adliye Camii<br />
ile karakolu bulunmakta idi. Namazgâh 1765-66 tarihlidir<br />
ki çeşmenin de o tarihlerde yapılmış olması<br />
muhtemeldir. Bugün yalnız namazgâhın kitabesi<br />
bilinmektedir. Bu sokakta bulunan Rum Mehmet<br />
Paşa İmareti’ne ait kalıntılar bugün de görülebilmektedir.<br />
İmaret Rum Mehmet Paşa Cami’nin kuzeydoğusunda<br />
bulnuyordu. Kalıntılardan anlaşıldığı<br />
kadarıyla iki sıra tuğla bir sıra taş, ahşap hatıllı inşa<br />
edilen yapı tonoz örtülüydü.<br />
Tahririye <strong>Sokak</strong><br />
S<br />
ümbülzâde ve Açık Türbe sokakları birbirine<br />
bağlayan L şeklinde bir sokaktır. Düğün Alayı<br />
<strong>Sokak</strong> ile kesişmektedir. Tahririye; Yazı İşleri<br />
Müdürlüğü demektir. Muhtemelen bu sokak Üsküdar<br />
Mutasarrıflığı Tahririye Müdürlüğü’nün olduğu<br />
sokaktı. Bu yüzden de bu sokağa Tahririye <strong>Sokak</strong> adı<br />
Teb(p)hirhane <strong>Sokak</strong>’ta tarihi bir ahşap ev<br />
verilmiştir. Aralık 1894 sonrası resmî yazışmalarda<br />
sokağın adı Tahririye Sokağı olarak geçmektedir.<br />
Kaynak: (Ahmet Uçar, İstanbul’un <strong>Sokak</strong> İsimleri Tarihi, S. 569)<br />
Teb(p)hirhane <strong>Sokak</strong><br />
sküdar’da, Ayazma semti yakınlarında<br />
ve Ayazma Camii ile Kaptanpaşa Camii<br />
arasında, Doğancılar Caddesi’nin batı yönünde<br />
kalan sokaktır. <strong>Sokak</strong> adını burada bulunan<br />
Tebhirhane’den almıştı.<br />
Ü<br />
Bu ilginç isim “dezenfeksiyon” işleri ile ilgili idi. Bu<br />
işlemlerin yapıldığı tesislerin adına “tebhirhane” denirdi.<br />
1892 yılında Avrupa’yı kasıp kavuran kolera<br />
salgınının Osmanlı topraklarını da etkilemesinden<br />
endişe eden Sultan II. Abdülhamid’in emri ile Eylül<br />
1892’de Gedikpaşa, Tophane ve Üsküdar’da [Doğancılar<br />
Caddesi’nde şimdiki 76 numarada] olmak üzere<br />
İstanbul’da toplam üç tebhirhâne, yâni mikrop bulaşmış<br />
eşyadaki mikrop ve sair bakterileri öldürmek<br />
üzere dezenfeksiyon merkezleri kurulması kararlaştırılmıştı.<br />
Tesislerin başında ise Fransız uzman Eugeni<br />
Mondragon bulunuyordu.<br />
Bu tebhirhânelerin “Geneste & Herscher” marka<br />
etüvleri ve sair makine aksamı Fransa’dan getirtilmişti.<br />
“Geneste & Herscher” sabit etüvü; buhar üreten<br />
bir su kazanına bağlı, madenden yapılmış iki<br />
tarafı kapaklı silindir şeklinde yatay olarak kullanılan<br />
bir kazandır.<br />
Osmanlıca’da “tebhir etmek” buhar üretmek anlamındadır.<br />
Söz konusu etüv kazanının her iki tarafında<br />
kirli ve temiz olmak üzere birer kapak ve içinde<br />
dezenfekte edilecek eşyanın yerleştirildiği metal<br />
raflar vardır.<br />
Mikroplu eşya kirli taraftaki kapaktan raflara yerleştirilir<br />
kapaklar sıkıca kapatılıp kazan çalıştırılır;<br />
kazandaki buharın ısısı 110-120 dereceye yükseldiğinde<br />
20 dakika bekletildikten sonra temiz tarafın<br />
kapağı açılır; bütün mikropları ölmüş olarak<br />
dezenfekte olmuş olan eşya dışarı çıkarılıp kurutulurdu.<br />
6 Ocak 1894’de faaliyete başlayan Üsküdar<br />
104 ÜSKÜDAR SOKAK İSİMLERİ TARİHÇESİ<br />
105