31.01.2015 Views

bülten 73 (pdf) - Bilim ve Sanat Vakfı

bülten 73 (pdf) - Bilim ve Sanat Vakfı

bülten 73 (pdf) - Bilim ve Sanat Vakfı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

BÜLTEN’DEN<br />

BÜLTEN<br />

May›s-A¤ustos 2010<br />

Y›l 21 Say› <strong>73</strong><br />

Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz,<br />

Mustafa Demiray, Salih Pulcu,<br />

F. Samime ‹nceo¤lu, Semih Atifl<br />

Bask› Elma Bas›m<br />

Bask› Tarihi Ekim 2010<br />

Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbul<br />

Tel: 0212. 528 22 22 pbx<br />

Faks 0212. 513 32 20<br />

e-posta bsv@bisav.org.tr<br />

www.bisav.org.tr<br />

Ücretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r.<br />

Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir.<br />

Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir.<br />

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R<br />

BSV HAVAD‹S 2<br />

K A M Küresel Araflt›rmalar Merkezi 5<br />

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 35<br />

MAM Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 36<br />

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 46<br />

SAM <strong>Sanat</strong> Araflt›rmalar› Merkezi 47<br />

MOLA K›t‘a / Yeniflehirli Avnî 60<br />

TA M Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 61<br />

SEYRÜSEFER Princeton Postas› / Serhat Aslaner 80<br />

MESNEV‹ Nûr olmay›nca renkler görünmez! 88<br />

BSV Bülten’in Yaz döneminde yap›lan faaliyetleri kapsayan<br />

<strong>73</strong>. say›s› ile karfl›n›zday›z.<br />

<strong>Bilim</strong>, kültür <strong>ve</strong> sanat alanlar›ndaki faaliyetleriyle yirmi<br />

dört y›ld›r bu topraklardaki birikime katk›da bulunmaya<br />

çal›flan <strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf›, May›s-A¤ustos 2010 döneminde<br />

de faaliyetlerine ara <strong>ve</strong>rmeden devam etti.<br />

Bu ba¤lamda, Küresel Araflt›rmalar Merkezi (KAM) 15<br />

May›s 2010’da “Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u,<br />

Bat› <strong>ve</strong> Rusya ile ‹liflkiler” <strong>ve</strong> Türkiye Araflt›rmalar›<br />

Merkezi (TAM) 8 May›s 2010’da “Gelenler, Gidenler,<br />

Kalanlar” bafll›klar›yla birer sempozyum düzenlediler.<br />

Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi (MAM) de 15 May›s<br />

2010 tarihinde çeflitli üni<strong>ve</strong>rsitelerden gelen <strong>ve</strong> çal›flmalar›n›<br />

Zeydilik üzerinde yo¤unlaflt›ran akademisyenlerin<br />

kat›l›m›yla düzenlenen Zeydilik Atölyesi’ne ev sahipli¤i<br />

yapt›.<br />

Geleneksel Yaz Program› ise, 28 Haziran-3 Temmuz 2010<br />

tarihleri aras›nda “flehir <strong>ve</strong> tarih” üst bafll›¤› alt›nda yap›ld›.<br />

Bu programlar haricinde Yuvarlak Masa toplant›lar› da<br />

devam etti. Yuvarlak Masa toplant›lar› ile KAM <strong>ve</strong><br />

TAM’›n düzenledi¤i sempozyumlara dair ayr›nt›lar› ilgili<br />

merkezlere ayr›lan sayfalarda bulabilirsiniz.<br />

15 Ekim 2010 tarihinde bafllayacak 42. dönem Güz seminerlerine<br />

ilim merak› olan herkesi bekliyoruz…<br />

Hay›rda kal›n!<br />

1


BSV<br />

HAVAD‹S<br />

Haz›rlayan: Remzi fiimflek<br />

Türk d›fl politikas›<br />

sempozyumda<br />

tart›fl›ld›<br />

Küresel Araflt›rmalar<br />

Merkezi 15 May›s 2010<br />

tarihinde “Türk D›fl Politikas›nda<br />

Dönüflüm: Ortado¤u,<br />

Bat› <strong>ve</strong> Rusya ile<br />

‹liflkiler” bafll›kl› bir sempozyum düzenledi. Dört oturumda<br />

toplam on tebli¤in sunuldu¤u sempozyumun kat›l›mc›lar›,<br />

çeflitli üni<strong>ve</strong>rsitelerin siyaset bilimi <strong>ve</strong>/ya uluslararas›<br />

iliflkiler bölümlerinden ö¤retim üyeleri <strong>ve</strong> araflt›rma<br />

görevlileri ile lisansüstü ö¤renciler idi. Sempozyumda<br />

‹ran, Filistin, Irak, AB, ABD, Rusya, Orta Asya <strong>ve</strong> Kafkasya<br />

ile iliflkiler çeflitli yönleriyle ele al›n›rken, Özal ile<br />

AK Parti dönemlerinin karfl›laflt›r›lmas›ndan Ermenistan<br />

ile iliflkilerde düflünce kurulufllar›n›n rolüne kadar genifl<br />

bir alanda Türk d›fl politikas›nda yaflanan dönüflüm tart›-<br />

fl›ld›. Küresel Araflt›rmalar Merkezi, Türk d›fl politikas› ile<br />

ilgili benzer faaliyetlere önümüzdeki dönemde de devam<br />

Dîvân 28 ç›kt›<br />

Dîvan Disiplinleraras› Çal›flmalar<br />

Dergisi’nin 28. say›s›, özel bir<br />

dosya konusuna sahip olmasa<br />

da “gelenek” kavram›n›n felsefeden<br />

tefsire, kelâmdan f›kha<br />

farkl› disiplinlerde tafl›d›¤› anlam(lar)›n<br />

<strong>ve</strong> bu anlam(lar)›n<br />

tarih içinde <strong>ve</strong> modern zamanlarda<br />

alg›lan›fl flekillerinin ayr›nt›l›<br />

olarak ele al›nd›¤› befl yaz›dan olufluyor. ‹smail Kara’n›n<br />

“fierh <strong>ve</strong> Hafliye Meselesine Dair Birkaç Not” bafll›kl› makalesi<br />

derginin ilk yaz›s›n› oluflturuyor. Bunun yan›nda M.<br />

Suat Merto¤lu, Muhammet Fatih K›l›ç, Mustakim Ar›c›,<br />

Nail Okuyucu bu say›ya katk›da bulunan di¤er isimler…<br />

Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:<br />

Gelenler, Gidenler, Kalanlar<br />

Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde bir<br />

süredir yürütülen Sözlü Tarih Atölyesi’nde teoriye<br />

yönelik baz› okumalar yap›lm›fl <strong>ve</strong> atölye<br />

kat›l›mc›lar› taraf›ndan gerçeklefltirilen sözlü<br />

tarih görüflmeleri analiz edilmiflti. 8 May›s<br />

2010 tarihinde, 10.30-18.00 saatleri aras›nda<br />

vak›f binas›nda gerçeklefltirilen ihtisas sempozyumu<br />

ile sözkonusu atölyenin kat›l›mc›lar›n›n<br />

yapt›¤› sözlü tarih projeleri birer tebli¤<br />

halinde kat›l›mc›larla paylafl›ld›. “Gelenler,<br />

Gidenler, Kalanlar” bafll›¤›n› tafl›yan sempozyum<br />

temelde göç meselesini konu edindi.<br />

Faysal Soysal ile K›sa Film Atölyesi bafllad›<br />

Faysal Soysal’›n <strong>Sanat</strong> Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde<br />

yürüttü¤ü K›sa Film Atölyesi yeni dönem (2010-<br />

2011) çal›flmalar›na bafllad›. Seçilen kat›l›mc›larla y›l<br />

boyu sanat yönetmenli¤i, görüntü yönetmenli¤i, kurgu,<br />

ses, müzik, senaryo, yönetmenlik konular›nda çal›flmalar<br />

gerçeklefltirilecek. Daha sonra pratik k›sa film<br />

çal›flmalar›na yer <strong>ve</strong>rilecek.<br />

2


BSV<br />

HAVAD‹S<br />

Zeydilik Atölyesi gerçekleflti<br />

Medeniyet Araflt›rmalar›<br />

Merkezi 15 May›s 2010 Cumartesi<br />

tam gün süren bir<br />

Zeydilik Atölyesi düzenledi.<br />

Atölyede, Zeydilik mezhebi<br />

tarihsel geliflimi içerisinde<br />

ele al›nd› <strong>ve</strong> baflta<br />

Zeyd b. Ali <strong>ve</strong> Kas›m er-<br />

Ressi olmak üzere, önemli<br />

temsilcileri <strong>ve</strong> bunlar›n kelâm,<br />

tefsir, hadis <strong>ve</strong> f›k›h<br />

gibi ilimlere dair yaklafl›mlar›,<br />

Türkiye’nin çeflitli<br />

üni<strong>ve</strong>rsitelerinden gelen<br />

<strong>ve</strong> çal›flmalar›n› bu konular üzerinde yo¤unlaflt›rm›fl olan<br />

akademisyenler taraf›ndan tart›fl›ld›.<br />

Hayal Perdesi sitesi<br />

yay›nda<br />

Ocak-fiubat 2010 say›s›ndan<br />

itibaren e-dergi format›nda<br />

yay›n hayat›na<br />

devam eden Hayal Perdesi<br />

sinema dergisinin site aya-<br />

¤› da yine ayn› adreste aktif<br />

hâle geldi: www.hayalperdesi.net.<br />

Sürekli güncellenen<br />

<strong>ve</strong> sinemayla ilgili haberlerin,<br />

vizyon de¤erlendirmeleri<br />

<strong>ve</strong> söyleflilerin<br />

yer ald›¤› site ayn› zamanda<br />

“Sinefil” <strong>ve</strong> “Neden<br />

Film Seyrediyoruz” köfleleri<br />

sayesinde takipçileriyle<br />

interaktif bir iletiflim kurmay›<br />

hedefliyor. Derginin<br />

17. say›s› (Temmuz - A¤ustos<br />

2010) “Düfllerin Eskizleri:<br />

‹lk Filmler, ‹lk ‹zler”;<br />

18. say›s› (Eylül-Ekim 2010)<br />

“Mutsuz Filmler” dosyas›yla<br />

yay›nda.<br />

2010 Güz<br />

Seminerleri<br />

bafll›yor<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf›’n›n<br />

düzenledi¤i 42. dönem<br />

seminerleri 15-16 Ekim<br />

2010 tarihinde bafll›yor.<br />

Bu dönemki seminer<br />

program›nda, edebiyat,<br />

sinema, tarih, felsefe,<br />

iktisat, iletiflim psikolojisi,<br />

sosyal teori, sosyal bilim gibi farkl› disiplinlerden<br />

seminerler yer alacak. 2010 Güz seminerleri,<br />

Cuma <strong>ve</strong> Cumartesi günleri vakf›n<br />

Vefa’da yer alan merkezinde 8 hafta sürecek.<br />

Seminerler ücretsiz olup, kat›l›m için önceden<br />

kay›t yapt›rmak gerekmektedir.<br />

‹hsan Fazl›o¤lu ‹stanbul’dayd›<br />

17 Temmuz 2010’da MAM ile ortak gerçekleflen<br />

TAM Sohbet program›nda ‹hsan Fazl›o¤lu, Kanada’da,<br />

‹slâm/Osmanl› medeniyetine iliflkin yap›lan<br />

felsefe <strong>ve</strong> bilim tarihi çal›flmalar› üzerine konufltu.<br />

3


4<br />

BSV<br />

HAVAD‹S<br />

Notlar 20-21 ç›kt›<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› <strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar› Merkezi<br />

2007 y›l›nda içeri¤iyle<br />

farkl› bir panele ev sahipli¤i<br />

yapm›flt›. “Çocu¤u<br />

Anlayan Edebiyat” bafll›kl›<br />

bu panelde sunulan<br />

konuflmalar BSV Notlar<br />

serisinin yirmincisi olarak<br />

yay›nland›. Ayn› flekilde<br />

2009 y›l›nda düzenlenen<br />

“Çocuk <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Buluflmas›” bafll›¤› alt›ndaki etkinlikler<br />

kapsam›nda gerçeklefltirilen “Çocuk Dilinde <strong>Sanat</strong>”<br />

bafll›kl› panel de yirmibirinci Notlar olarak yay›nland›.<br />

12. dönem Osmanl›ca Seminerleri<br />

bafllad›<br />

Üç seneyi aflk›n süredir<br />

baflar› ile devam eden<br />

Osmanl›ca okuma grubu<br />

12. dönemine 19<br />

Haziran’da yap›lan seviye<br />

tespit s›nav› neticesinde<br />

Matbu <strong>ve</strong> Yazma<br />

olmak üzere iki ayr›<br />

seviyede aç›lan 2 grup<br />

(yaklafl›k 66 kifli) ile 26<br />

Haziran’da bafllad›.<br />

11 Ekim-28 Ocak 2010<br />

tarihleri aras›nda Matbu,<br />

Yazma <strong>ve</strong> Arfliv olmak üzere 3 ayr› seviyede devam<br />

edecek 13. dönem seminerleri için baflvurular<br />

20 Eylül-1 Ekim 2010 tarihleri aras›nda al›nacakt›r.<br />

Mimari Düflünceler Program dizisi<br />

nihayetlendi<br />

fiimdiye kadar Saadettin Ökten, U¤ur Tanyeli, ‹hsan Bilgin,<br />

Bülent Tanju, Emine Ö¤ün, Mehmet Ö¤ün, Yusuf<br />

Ci<strong>ve</strong>lek’in kat›ld›¤› “Mimari Düflünceler” program dizisi,<br />

27 May›s tarihinde Ahmet Ersen’in “Türkiye’de Koruma<br />

Kavram›n›n Geliflimi <strong>ve</strong> Otantiklik” bafll›kl› sunumuyla<br />

yedinci <strong>ve</strong> son oturumunu gerçeklefltirdi. “Kültür<br />

<strong>ve</strong> Mimari” <strong>ve</strong> “Türkiye Mimarl›¤›” alt bafll›¤›nda yürütülen<br />

dizi, ilgili konuk <strong>ve</strong> kat›l›mc›lar eflli¤inde derinleflen<br />

bir mimarî tart›flma zeminine imkân sa¤lad›.<br />

Geleneksel iftar›m›z yap›ld›<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› geleneksel iftar yeme¤i bu y›lda genifl<br />

kat›l›mla vakf›n Vefa’daki merkezinde yap›ld›. Yeme-<br />

¤in ard›ndan Vak›f Baflkan›m›z Dr. Mustafa Özel’in yan›<br />

s›ra Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Prof. Dr. Ömer Dinçer <strong>ve</strong><br />

Prof. Dr. Ahmet Davuto¤lu birer k›sa konuflma yapt›lar.


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

KAM Tezat<br />

Çocuk Yarg›lama Sistemimizin<br />

Siyasal Boyutu<br />

Faik Akçay<br />

17 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: H ü s e y i n A l i U ¤ u r<br />

‹lkö¤retim kurumlar›nda yaklafl›k 30 y›l ö¤retmenlik<br />

<strong>ve</strong> yöneticilik yapt›ktan sonra emekli olan, halkla<br />

iliflkiler <strong>ve</strong> uluslararas› iliflkiler alanlar›nda iki<br />

yüksek lisans› bulunan Faik Akçay, çeflitli dallarda<br />

yapt›¤› araflt›rmalardan birisini, Türkiye’deki çocuk<br />

yarg›lama sisteminin siyasal boyutuna iliflkin araflt›rmas›n›<br />

sundu. Bu çerçe<strong>ve</strong>de Akçay, Türk yarg›<br />

sisteminin çocuk yarg›lama alan›na nas›l yans›d›¤›-<br />

n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u uluslararas› hukuk<br />

sözleflmelerine uygunlu¤unu <strong>ve</strong> suç iflleyen çocuklar›n<br />

ceza <strong>ve</strong>rilmek yerine topluma faydal› birer birey<br />

hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.<br />

Akçay’a göre, 1991’den sonra dünya genelinde gü<strong>ve</strong>nlik<br />

konular› ön plana ç›karken, Türkiye de bu<br />

e¤ilime uygun olarak 1991’de Terörle Mücadele Kanunu’nu<br />

kabul etti. Devlete karfl› ifllenen suçlar›<br />

düzenleyen bu <strong>ve</strong> benzeri kanunlar›n çocuk yarg›-<br />

lama alan›na yans›mas›na bak›ld›¤›nda çok vahim<br />

durumlarla karfl›lafl›ld›. “Tafl atan çocuklar” olarak<br />

Türk siyasî tarihine geçen olaylarda tutuklanan çocuklar,<br />

bu kanunlar kapsam›nda yarg›land› <strong>ve</strong> çok<br />

a¤›r cezalara çarpt›r›larak hapse kondu. Türkiye,<br />

1989’da Uluslararas› Çocuk Haklar› Sözleflmesi’ne<br />

–3 maddeye çekince koyarak– taraf olmas›na ra¤-<br />

KAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›<br />

TEZAT<br />

Çocuk Yarg›lama Sistemimizin<br />

Faik Akçay<br />

Siyasal Boyutu 17 Nisan 2010<br />

‹stanbul’un Yeni Yoksulluk <strong>ve</strong><br />

Özgür Sevgi Göral<br />

D›fllanma Pratiklerine Ayazma’dan Bakmak 24 Nisan 2010<br />

‹slâm Dünyas› <strong>ve</strong> Darfur Türkiye’nin Mehmet Özkan<br />

Darfur Politikas›n›n S›n›rlar› <strong>ve</strong> ‹mkânlar› 17 May›s 2010<br />

Yaz›l› Bas›nda ‹deolojik Söylemler: ‹brahim Efe<br />

Elefltirel Bir Söylem Analizi 20 May›s 2010<br />

ÖZEL ETK‹NL‹K<br />

Orient in Europe<br />

Jerzy Zdanowski<br />

20 Nisan 2010<br />

Pasif <strong>ve</strong> D›fllay›c› Laiklik:<br />

Ahmet Kuru<br />

ABD, Fransa <strong>ve</strong> Türkiye 25 May›s 2010<br />

Turkey in Far East<br />

Michael Mikhalis<br />

14 Haziran 2010<br />

The Myth of Islamic Exceptionalism: Mohammed Ayoob<br />

Religion and Politics in Muslim Societies 24 Haziran 2010<br />

(KAM-MAM ortak)<br />

DÎVÂN TOPLANTILARI (KAM-MAM ortak)<br />

Civil Society, Christianity and Islam: Robert W. Hefner<br />

A Clash of Civilizations or 13 May›s 2010<br />

Multiple Modernities<br />

M‹LL‹YETÇ‹L‹K KONUfiMALARI<br />

Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›k Sonras›na fiammas Salur<br />

Azerbaycan Ulusçulu¤u 15 Haziran 2010<br />

5


6<br />

Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Faik Akçay, Türk yarg› sisteminin çocuk yarg›lama<br />

alan›na nas›l yans›d›¤›n›, bu yans›malar›n taraf oldu¤u<br />

uluslararas› hukuk sözleflmelerine uygunlu¤unu <strong>ve</strong> suç<br />

iflleyen çocuklar›n ceza <strong>ve</strong>rilmek yerine topluma faydal›<br />

birer birey hâline nas›l getirilebilece¤ini ele ald›.<br />

AVRUPA KONUfiMALARI<br />

Identity and Corruption in<br />

Tim Jacoby<br />

Turkey-EU Relations 30 Nisan 2010<br />

Türkiye-AB Müzakereleri Sürecinde Ak›n Özçer<br />

Türkiye-‹spanya ‹liflkileri 8 May›s 2010<br />

ETK‹N YÖNET‹M SÖYLEfi‹LER‹<br />

Çin’den Dünyaya Bak›fl<br />

Haluk Dortluo¤lu<br />

3 Nisan 2010<br />

Bir Üst Düzey Yöneticinin<br />

Ahmet Ertürk<br />

Hayat›ndan Kesitler 8 May›s 2010<br />

Sivil Toplum Kurulufllar›nda<br />

Bar›fl Görgüç<br />

Yönetim <strong>ve</strong> Yönetiflim 22 May›s 2010<br />

Yönetimin Say›sallaflt›r›lmas› <strong>ve</strong><br />

Yakup Bilgin Koçal<br />

Etkin Yönetim 5 Haziran 2010<br />

DOKTORA TEZ TEKL‹F TARTIfiMALARI<br />

The Logic of Defection and Collaboration Kutbettin K›l›ç<br />

in Ethnic Conflicts: Kurdish Insurgencies 2 Temmuz 2010<br />

in Turkey, Iran and Iraq<br />

Religion, Historical Legacy and<br />

Mehmet Özkan<br />

Weltanschauungs: The Cases of Turkey, 7 Temmuz 2010<br />

India and South Africa<br />

Jeo-mentalite: Türkiye’de<br />

Murat Yefliltafl<br />

Jeopolitik Gerçekliklerin Rolü 15 Temmuz 2010<br />

SEMPOZYUM<br />

Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, 15 May›s 2010<br />

Bat› <strong>ve</strong> Rusya ile ‹liflkiler Sempozyumu<br />

men, çocuklara devlete karfl› iflledi¤i suçlarda en<br />

a¤›r cezalar› <strong>ve</strong>rdi. Çocuklar›n bireylere karfl› iflledi-<br />

¤i suçlarda <strong>ve</strong>rilen cezalar, devlete karfl› iflledi¤i<br />

suçlarda <strong>ve</strong>rilenlerin üçte biri kadar ki bu da devlete<br />

karfl› ifllenen suçlarda <strong>ve</strong>rilen cezalar›n adaletsizli¤ini<br />

gözler önüne seriyor. Gü<strong>ve</strong>nlik güçlerine tafl<br />

atarken yakalanan çocuklar 35 y›l gibi çok a¤›r cezalara<br />

çarpt›r›l›rken, bireylere karfl› suç iflleyen çocuklara<br />

<strong>ve</strong>rilebilecek en a¤›r ceza 12 y›lla s›n›rland›-<br />

r›lm›fl durumda.<br />

Akçay’›n araflt›rmas›ndan ç›kan bir di¤er sonuç,<br />

1997-2007 y›llar› aras›nda yarg›lanan çocuk say›s›-<br />

n›n 140.000 civar›nda olmas›. Türkiye’de 9-18 yafl<br />

aral›¤›nda bulunan suç ifllemifl çocuklar, uygun olmayan<br />

ortam <strong>ve</strong> koflullarda tutuklan›yor <strong>ve</strong> yarg›lan›yor.<br />

Amerika’da çocuk suçlular›n yakalanmas› <strong>ve</strong><br />

yarg›lanmas› s›ras›nda uzman psikologlar›n bulundurulmas›<br />

zorunlu; suçlu çocuklar›n tutuldu¤u yerlerde<br />

görevli olan personel de çocuk psikolojisi <strong>ve</strong>


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

e¤itimi konusunda e¤itimden geçiriliyor. Türkiye’de<br />

ise çocuklar›n tutuklu kald›klar› ortam <strong>ve</strong> koflullar<br />

çok a¤›r. Cezalar›n› tamamlayan çocuklar, topluma<br />

<strong>ve</strong> devlete karfl› daha düflman olarak buralardan ayr›l›yorlar<br />

<strong>ve</strong> örgütün propagandas›na daha aç›k hâle<br />

geliyorlar. Bunun önlenmesi için devlete karfl› suç<br />

iflleyen çocuklar›n daha k›sa sürede yarg›lan›p daha<br />

az cezalar almalar› gerekiyor. Ayr›ca çocuk psikologlar›<br />

taraf›ndan bu sürecin devaml› takip edilmesi <strong>ve</strong><br />

çocuklar›n psikolojik olarak desteklenmesi lâz›m.<br />

En önemlisi ise yarg›lanan çocuklar›n topluma tekrar<br />

kazand›r›lmas› için hangi ortamlarda ne tür cezalarla<br />

cezaland›r›lmas› gerekti¤inin tart›fl›lmas›.<br />

Akçay, çocuklar›n suçtan al›koyulma <strong>ve</strong> topluma<br />

geri kazand›r›lmas›na yönelik en iyi örnek uygulaman›n<br />

fianl›urfa’da gerçekleflti¤ini dile getirdi. fianl›urfa’da<br />

h›rs›zl›k yapan, turistleri rahats›z eden,<br />

yan kesicilik yapan çocuklar tespit ediliyor <strong>ve</strong> hapis<br />

cezas› yerine turistlere rehberlik etmesi amac›yla<br />

yabanc› dil <strong>ve</strong> rehberlik e¤itimi <strong>ve</strong>riliyor. E¤itimden<br />

sonra rehberlik etmeye bafllayan çocuklar hem<br />

harçl›klar›n› kazanacaklar› bir yol bulmufl hem de<br />

suçtan uzak durmufl oluyorlar. Oysa bu çocuklar<br />

hapis yatm›fl olsalard›, hapisten ç›kt›ktan sonra suç<br />

ifllemeye devam edeceklerdi. Çocuklar› topluma<br />

kazand›racak bu tür uygulamalar›n çeflitlendirilip<br />

gelifltirilmesi gerekiyor. Terör örgütünün ne oldu-<br />

¤unu alg›layacak yaflta dahi olmayan çocuklar›n terör<br />

örgütü propagandas› yap›yor diye gözalt›na al›-<br />

n›p yarg›lanmas› <strong>ve</strong> hapse at›lmas›, onlar› devlete<br />

düflman hâline getiriyor <strong>ve</strong> terör örgütünün kuca¤›-<br />

na itiyor. Bunun önüne geçilmesi için çocuklar›<br />

topluma kazand›racak yeni düzenlemelerin <strong>ve</strong> yeni<br />

uygulamalar›n yap›lmas› gerekiyor.<br />

‹stanbul’un Yeni Yoksulluk <strong>ve</strong><br />

D›fllanma Pratiklerine<br />

Ayazma’dan Bakmak<br />

Özgür Sevgi Göral<br />

24 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: G ü l n u r K › l › ç o ¤ l u<br />

Fransa’da EHESS Tarih <strong>ve</strong> Medeniyet Bölümü Osmanl›<br />

<strong>ve</strong> Türk Tarihi doktora program›na devam<br />

eden Özgür Sevgi Göral, yeni yoksulluk <strong>ve</strong> d›fllanma<br />

siyasetini ‹stanbul/Ayazma semti örne¤i üzerinden<br />

anlatt›. Göral’›n Türkiye tarihi, Türkiye’deki kad›n<br />

çal›flmalar›, yoksulluk <strong>ve</strong> d›fllanma pratiklerinin<br />

toplumu nas›l etkiledi¤i üzerine ulusal <strong>ve</strong> uluslararas›<br />

yay›nlar› bulunuyor.<br />

Göral, 1990’l› y›llar boyunca ‹stanbul’daki kentsel<br />

alanda yaflanan ciddi dönüflümün en önemli belirleyicilerinden<br />

biri olarak Kürt göçüne iflaret etti.<br />

Buradaki “etnik” meselenin sistematik bir biçimde<br />

göz ard› edilip akademik çal›flmalar›n içine yerlefltirilmedi¤ine<br />

dikkat çekti. Göral’a göre bunun bir sebebi,<br />

Kürt meselesiyle ilgili bütün toplumsal <strong>ve</strong> siyasal<br />

olaylar›n muazzam bir biçimde kriminalize<br />

edilmesi <strong>ve</strong> ilgili akademisyenlerin “terör” paradigmas›<br />

içinde damgalanabilmesi; bir di¤er sebebi de<br />

“akademinin –etnik de¤il ama bak›fl aç›s› olarak kriminalize–<br />

Türklü¤ü”.<br />

Alan›nda ilk say›labilecek bu çal›flmas›n› Göral,<br />

dört temel saikle gerçeklefltirmifl:<br />

1. Türkiye’deki kent çal›flmalar›nda ço¤unlukla<br />

birbirine karfl›t <strong>ve</strong> ket vuran fleyler olarak ele<br />

7


8<br />

Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Özgür Sevgi Göral’a göre Türkiye’deki kentsel<br />

dönüflüm projelerinin dünyan›n geri kalan›ndan fark›,<br />

o mahallelerde yaflayanlar›n hiçbir aflamada fikrinin<br />

al›nmamas›… Oysa ev basitçe bir ev de¤ildir, bir<br />

evden at›lmak da basitçe bir evden at›lmak de¤ildir.<br />

al›nan etnik köken, s›n›f, cinsiyet gibi farkl›<br />

varolufl biçimlerinin, gerçekten birbirini d›fllayan<br />

m› yoksa birbirini kuran, besleyen, çeliflkiler<br />

oluflturan kavram setleri mi oldu¤una<br />

Ayazma örne¤inden bakmak.<br />

2. ‹stanbul’un gecekondu bölgelerindeki kentsel<br />

dönüflüm projelerinin yaratt›¤› “yeni kentsel<br />

tutsakl›k/kapat›lma” biçimlerini anlamak.<br />

3. 90’lardaki Kürt göçünün politik <strong>ve</strong> kentsel sonuçlar›n›,<br />

‹stanbul’u nas›l de¤ifltirdi¤ini, yeni<br />

<strong>ve</strong> farkl› kavramsal karfl›tl›klar› nas›l ortaya<br />

koydu¤unu incelemek.<br />

4. Kürt göçmenlerin buna <strong>ve</strong>rdikleri cevaplar›<br />

tespit etmek.<br />

Göral’›n tasviriyle Ayazma, ‹kitelli’de Atatürk Olimpiyat<br />

Stad›’na bakan bir tepelikteki gecekondu mahallesi<br />

<strong>ve</strong> kentsel dönüflüm hikâyesi de stad›n inflas›yla<br />

bafll›yor. Ayazma iki bölgeden olufluyor: Biri,<br />

60’lar, 70’ler <strong>ve</strong> 80’lerde daha ziyade Karadenizlilerin<br />

göçüyle oluflan 3-4 bin nüfuslu Tepeüstü; di¤eri,<br />

90’lardaki göçle kurulan <strong>ve</strong> %90’› Kürt olan yaklafl›k<br />

3 bin nüfuslu Ayazma. Ayazma havas›yla, içinden<br />

akan nehirle yemyeflil <strong>ve</strong> çok güzel bir mahalle.<br />

Ancak sa¤l›k oca¤›, bankas›, postanesi, okulu olmayan;<br />

en yak›n ulafl›m arac›n›n 1,5 kilometre ötede<br />

oldu¤u bir yer. Gündeli¤e giden gençlerin d›fl›nda<br />

kad›nlar›n ço¤u d›flar›da çal›flm›yor, çok az paraya<br />

evde parça bafl› ifl yap›yorlar. Erkeklerin hepsi enformel<br />

sektörde çal›fl›yor, hiçbir sosyal gü<strong>ve</strong>ncesi<br />

olmadan. Burada tamamen “nöbetlefle yoksulluk”<br />

denen bir örüntü sözkonusu. E¤itim, sa¤l›k gibi kamusal<br />

haklar›n da örselenerek <strong>ve</strong> h›rpalanarak <strong>ve</strong>rildi¤i<br />

bir yer.<br />

1990’larda Türkiye’nin Güneydo¤u’sunda yaflanan<br />

çat›flma ortam›nda, devletin rakamlar›na göre 300<br />

ila 450 bin, STK’lara göre ise 2 ila 3 milyon Kürt<br />

yurttafl yaflad›¤› yerleri terk etmek zorunda kald›.<br />

‹flte Ayazma’daki ailelerin bir bölümü köyü yak›l›p<br />

da gelenler, di¤er bir bölümü ise çat›flmalar bölgedeki<br />

mevcut ekonomiyi ortadan kald›r›nca göç etmek<br />

zorunda kalanlar –ki bu ikinci grubun göçü,<br />

yasal mevzuat çerçe<strong>ve</strong>sinde “gönüllü göç” kabul<br />

ediliyor. ‹lk ma¤duriyeti zorunlu göçle ‹stanbul’a<br />

gelerek yaflayan Ayazmal›lar, ikinci ma¤duriyeti de<br />

Ayazma’n›n kentsel dönüflüm çerçe<strong>ve</strong>sinde y›k›lmas›<br />

nedeniyle TOK‹’nin yapt›rd›¤› Bezirganbahçe<br />

Toplu Konutlar›’na giderek yafl›yorlar. Tapusu <strong>ve</strong>ya<br />

tapu tahsis belgesi olanlara belli bir miktar para <strong>ve</strong>riliyor.<br />

Ald›klar› para peflinata say›l›yor, gerisini<br />

ödeyemediklerinde evlerden ç›kar›l›yorlar. Kirac›-<br />

lar›n ise zaten hiçbir hakk› yok.


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Göral’›n vurgulad›¤› bir husus dikkat çekici: Türkiye’deki<br />

kentsel dönüflüm projelerinin dünyan›n geri<br />

kalan›ndan –sadece Bat›’dan de¤il Hindistan’dan,<br />

Bangladefl’ten– fark›, o mahallelerde yaflayanlar›n<br />

hiçbir aflamada fikrinin al›nmamas›… Oysa ev basitçe<br />

bir ev de¤ildir, bir evden at›lmak da basitçe bir<br />

evden at›lmak de¤ildir. Bu insanlar›n içinde varolduklar›<br />

bütün bir ekonomik, siyasal, kültürel dayan›flma<br />

iliflkilerini <strong>ve</strong> anlam dünyalar›n› y›k›yorsunuz;<br />

onlar› ayakta tutan dayan›flma a¤lar›n› ortadan<br />

kald›r›yorsunuz. Bu insanlar giderken ayn› yere, olmazsa<br />

yak›n mahallelere gitmeye çal›fl›yorlar. Fakat<br />

asla Ayazma’daki gibi olmuyor. Onlar için Ayazma,<br />

“yitik bir cennet”; ‹stanbul’un onlar› ba¤r›na basan,<br />

onlar›n son derece travmatik bir göçten ötürü yaralar›n›<br />

saran tek yeri. Kentsel dönüflüm projesine bu<br />

yüzden muazzam bir nefret duyuyorlar. “TOK‹ ‹srail,<br />

biz Filistin” retori¤i dönüyor hep.<br />

D›fllanma konusunda Göral flu hususlara vurgu yaparak<br />

konuflmas›n› sonland›rd›: Eskiden devletin<br />

resmî söylemine göre, Kürt yoktu, hepimiz Türk’tük;<br />

onlar “da¤larda yürüyen, kart-kurt sesi ç›karan insanlar”d›.<br />

fiimdi devlet Kürtlerin varl›¤›n› kabul etti.<br />

Ama yeni bir ›rkç› tan›ma biçimi ortaya ç›k›yor;<br />

Cenk Saraço¤lu’nun kavramsallaflt›rmas›yla “tan›-<br />

yarak d›fllama” sözkonusu <strong>ve</strong> bu çok daha tehlikeli…<br />

Bu insanlar sadece gündelik d›fllanma <strong>ve</strong> afla¤›-<br />

lanma pratiklerine maruz kalan “zavall› özneler” de-<br />

¤iller. fiehirde çok tuhaf bir imkâns›z alan yarat›yorlar<br />

kendilerine. O alan kay›p duygusuyla, a¤›tla,<br />

ac›yla, ama ayn› zamanda bir itirazla, mücadele etmeyle,<br />

öfkeyle örülüyor <strong>ve</strong> bütün bu duygular›n birikiminden<br />

yeni <strong>ve</strong> kentli bir Kürtlük ortaya ç›k›yor.<br />

‹slâm Dünyas› <strong>ve</strong> Darfur<br />

Türkiye’nin Darfur Politikas›n›n<br />

S›n›rlar› <strong>ve</strong> ‹mkânlar›<br />

Mehmet Özkan<br />

17 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: B i l a l Y › l d › r › m<br />

Sevilla Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden doktora aday› Mehmet<br />

Özkan, genelde ‹slâm Dünyas›n›n özelde Türkiye’nin<br />

Darfur politikas› üzerine kaleme almakta oldu¤u<br />

makalesini bizimle paylaflt›. Konuflmas›n›n<br />

bafl›nda ‹slâm Dünyas›n›n en önemli problemlerinden<br />

biri olmas›na karfl›n kaynak-literatür eksikli¤inden<br />

dolay› Darfur sorunu üzerine çal›flma yapman›n<br />

zorlu¤una de¤indi <strong>ve</strong> çal›fl›lmas› gereken<br />

bakir bir alan›n varl›¤›na iflaret etti. Özkan sunumunu;<br />

‹slâm Dünyas›n›n Darfur politikas›, bu genel<br />

çerçe<strong>ve</strong> içerisinde Türkiye’nin Darfur politikas›<br />

<strong>ve</strong> gelece¤e dair yans›malar› olmak üzere üç bölümde<br />

gerçeklefltirdi.<br />

‹lk bölümde, Darfur’da yaflanan olaylar neticesinde<br />

200.000 ila 400.000 kiflinin hayat›n› kaybetti¤ine <strong>ve</strong><br />

bunun, Bosna Savafl›’ndaki ölümlerin 2 ya da 4 kat›<br />

olmas›na ra¤men Darfur sorununun, sivil <strong>ve</strong> uluslararas›<br />

toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar<br />

h›zl› <strong>ve</strong> genifl bir yer bulmad›¤›na, dolay›s›yla bu<br />

durumun, yabanc› medyada “‹slâm Dünyas›n›n<br />

yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.<br />

Özkan, ‹slâm Dünyas›n›n <strong>ve</strong> Türkiye’nin Darfur sorununa<br />

bak›fl›n›n anlafl›labilmesi için bu sorunu<br />

9


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Mehmet Özkan, Darfur sorununun, sivil <strong>ve</strong> uluslararas›<br />

toplumun gündeminde Bosna Savafl› kadar h›zl› <strong>ve</strong> genifl bir<br />

yer bulmad›¤›na; bu durumun, yabanc› medyada “‹slâm<br />

Dünyas›n›n yüz karas›” olarak de¤erlendirildi¤ine dikkat çekti.<br />

dört aflamada inceledi: Birinci aflama çat›flmalar›n<br />

ortaya ç›kt›¤› <strong>ve</strong> ölümlerin yaklafl›k yar›s›n›n gerçekleflti¤i<br />

fiubat 2003-Aral›k 2004 dönemi; ikinci<br />

aflama, Aral›k 2005’ten Uluslararas› Ceza Mahkemesi’nin<br />

(UCM) Sudan Devlet Baflkan› Ömer el-Beflir<br />

hakk›ndaki karar›n› aç›klad›¤› Temmuz 2008’e<br />

kadar olan dönem; üçüncü aflama, bar›fl görüflmelerinin<br />

<strong>ve</strong> seçimin gerçekleflti¤i Temmuz 2008-Nisan<br />

2010 dönemi; dördüncü aflama ise bundan<br />

sonras›na dair beklentileri içeren dönem.<br />

Özkan’a göre, ölümlerin en yo¤un yafland›¤› ilk dönemde<br />

Darfur sorununun gündemde olmamas›n›n<br />

temel nedeni, uluslararas› toplumun <strong>ve</strong> ‹slâm Dünyas›n›n<br />

dikkatinin Irak’a yo¤unlaflmas›. Çat›flmalar›n<br />

azald›¤› daha sonraki aflamada ise ABD’de Cumhuriyetçilerin,<br />

medyan›n <strong>ve</strong> “Darfur’u Koru” koalisyonunu<br />

oluflturan STK’lar›n propagandas› neticesinde<br />

uluslararas› gündem Irak’tan Darfur’a kayd›.<br />

Çin’in Afrika’da etkin olma giriflimleri esnas›nda<br />

Bat›, meseleyi Çin’e b›rakt› <strong>ve</strong> ‹slâm Dünyas›n› soyk›r›mla<br />

suçlad›. Bunun üzerine ‹slâm Dünyas› savunmac›<br />

bir tav›r tak›nd› <strong>ve</strong> bu ba¤lamda Baflbakan<br />

Tayyip Erdo¤an “Darfur’da soyk›r›m yoktur” söylemini<br />

dillendirdi. Irak Savafl›’n›n gerekçelerinin as›ls›z<br />

ç›kmas›, ahlâkî bak›mdan ABD <strong>ve</strong> ‹ngiltere’yi<br />

haks›z, ‹slâm Dünyas›n› ise hakl› bir konuma getirdikçe,<br />

bu haks›zl›¤› unutturman›n en iyi arac› Darfur’u<br />

gündeme tafl›mak oldu; yani Darfur meselesi<br />

Bat›l›lar için araçsallaflt›. Üçüncü döneme gelince,<br />

UCM’ye havale ettikten sonra Bat›’n›n meseleye ilgisi<br />

iyice azal›rken, sorumluluk art›k ‹KÖ <strong>ve</strong> çat›flan<br />

taraflar aras›nda arabuluculuk için devreye giren<br />

Katar’a düfltü. ‹slâm Dünyas›n›n, meselenin iyice<br />

fark›na varmas› <strong>ve</strong> savunmac› tepkiden sahiplenici<br />

bir tutuma yönelmesi de bundan sonrad›r. Katar’›n<br />

baflkenti Doha’da gerçeklefltirilen bar›fl görüflmelerinin<br />

ard›ndan Sudan’da yap›lan <strong>ve</strong> el-Beflir’in kazand›¤›<br />

seçimlerle bafllayan dördüncü dönem ise,<br />

zaman›n ne getirece¤ine ba¤l› olarak geliflecektir.<br />

‹kinci bölümde Özkan, Türkiye’nin konumunu anlamada<br />

üç hususun önemli oldu¤unu ifade etti:<br />

1. Teröre karfl› savafl söylemi: Müslümanlar›n<br />

potansiyel terörist olarak alg›land›¤› bir ortamda<br />

terör soyk›r›mla bir araya getirilmeye<br />

çal›fl›ld› ki bu, ‹slâm Dünyas›n›n savunmac›<br />

bir flekilde, Türkiye’nin de soyk›r›m› reddeder<br />

bir tav›rla meseleye yaklaflmas›n›n<br />

önemli bir nedeni oldu.<br />

2. Türk d›fl politikas›n›n çok boyutlulu¤u <strong>ve</strong> bu<br />

durumun küresel siyaset ortam›ndaki s›n›r-<br />

10


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

lar›: Türkiye, nas›l ki Irak Savafl›’nda ABD’nin<br />

yan›nda ya da karfl›s›nda yer alma ikilemi yaflad›ysa,<br />

Darfur sorununda da ya Bat›’n›n<br />

soyk›r›m söylemini kabul etmek ya da –son<br />

dönemde iyi iliflkiler gelifltirmeye bafllad›¤›–<br />

Arap ülkelerinin sanki hiçbir fley olmam›flças›na<br />

tak›nd›¤› tavr› benimsemek aras›nda<br />

tercih çeliflkisiyle karfl› karfl›ya geldi <strong>ve</strong> Darfur<br />

meselesinde a¤›rl›¤›n› koyamad›.<br />

3. Türkiye’nin Darfur yaklafl›m›n›n teorilefltirilebilir<br />

olup olmad›¤›: Özkan’a göre Türkiye’nin<br />

yaklafl›m›, “sessiz diplomasi”nin bir<br />

örne¤i <strong>ve</strong> bu, karar al›c›lar taraf›ndan bilinçli<br />

olarak tercih edilmese de do¤al süreçte ortaya<br />

ç›kan bir durum.<br />

Son bölümde Özkan, “sessiz diplomasi”nin tan›m›,<br />

türleri <strong>ve</strong> ona yöneltilen elefltiriler ba¤lam›nda Darfur<br />

meselesinin gelece¤ine nas›l etki edece¤ini ortaya<br />

koymaya çal›flt›. Güney Afrika’n›n Zimbab<strong>ve</strong><br />

yaklafl›m›na dayanan (aktif) sessiz diplomasi hem iç<br />

<strong>ve</strong> d›fl bask›y› k›smen görmezden gelerek hem de<br />

taraflarla do¤rudan görüflmeleri sürdürerek sorunu<br />

çözmeye çal›flan bir çaban›n kavramsallaflt›r›lmas›-<br />

d›r ki aktif <strong>ve</strong> pasif olarak ikiye ayr›labilir. Türkiye’nin,<br />

Darfur ba¤lam›nda, Devlet Baflkan› Beflir ile<br />

Ankara’da iki defa görüflmesi <strong>ve</strong> uluslararas› forumlarda<br />

görüflmeyi sürdürmesi, di¤er devletlerin iliflkileri<br />

gözden geçirdi¤i bir ortamda ekonomik <strong>ve</strong> siyasî<br />

iliflkileri gelifltirme çabas›nda olmas›, pasif sessiz<br />

diplomasinin bir örne¤idir.<br />

Pasif sessiz diplomasinin temel ö¤elerine <strong>ve</strong> sessiz<br />

diplomasiye yönelik elefltirilere de Türkiye’nin Darfur<br />

politikas› ba¤lam›nda de¤inen Özkan’›n<br />

BSV’deki bu sunumunu merak edenler, Birol Akgün<br />

ile birlikte kaleme ald›¤› <strong>ve</strong> SETA Policy Brief,<br />

Temmuz 2010’da yay›mlanan “Why Welcome Al<br />

Basheer Contextualizing Turkey’s Darfur Policy”<br />

makalesini okuyabilir.<br />

Yaz›l› Bas›nda ‹deolojik<br />

Söylemler:<br />

Elefltirel Bir Söylem Analizi<br />

‹brahim Efe<br />

20 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Abdullah Ayasun<br />

‹ngiltere, Lancaster Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde dilbilimi alan›nda<br />

yapt›¤› doktora çal›flmas›na devam eden ‹brahim<br />

Efe, sunumunda “‹slâmc›l›k” ile “laiklik” aras›ndaki<br />

mücadelenin dilbilimsel <strong>ve</strong> söyleme özgü<br />

özelliklerini tart›flt›. Tez çal›flmas›nda metodoloji<br />

olarak elefltirel söylem analizini kullanan Efe’nin<br />

temel sorunsal›, her iki olgu aras›ndaki iliflkinin<br />

mahiyetine iliflkin: ‹slâmc›l›k ile laiklik aras›nda ne<br />

türden bir iliflki sözkonusu Bir çat›flma m› yoksa<br />

devam eden bir uzlaflma m›<br />

Efe, metodolojisini aç›mlamadan önce “‹slâmc›l›k”<br />

<strong>ve</strong> “laiklik” kavramlar›na iliflkin baz› tan›mlar aktard›.<br />

Buna göre ‹slâmc›l›k, “politik uygulamalar›n<br />

merkezine ‹slâm’› yerlefltirmek, her türlü program<br />

<strong>ve</strong> projenin oda¤›na ‹slâm’› koymak; hayat›n her<br />

11


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman <strong>ve</strong> Vakit gazetelerinde en fazla yer<br />

alan kavram <strong>ve</strong> terimleri say›sal analize tâbi tutarak s›n›fland›ran<br />

‹brahim Efe, ‹slâmc›l›k <strong>ve</strong> laiklik gibi kavramlar›n ele ald›¤› üç<br />

dönemde hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor.<br />

aflamas›nda ‹slâmî oluflum <strong>ve</strong> geleneklerin gündelik<br />

davran›fl boyutuna yans›mas›, aksetmesi” anlam›nda<br />

kullan›l›yor; laiklik de “bir devlet ideolojisi”<br />

olarak tan›mlan›yor. Michel Foucault ba¤lam›nda<br />

laiklik söylemi ise “süreklilik ifade eden, kurumlar<br />

aras›nda ifllev gören bir materyal <strong>ve</strong> dilbilimsel uygulamalar<br />

silsilesi”. Bu tan›mlar› aktard›ktan sonra<br />

Efe, elefltirel söylemin <strong>ve</strong> elefltirel olman›n ne anlama<br />

geldi¤i üzerinde durdu. Buna göre elefltirellik <strong>ve</strong><br />

elefltirel söylem, negatif anlamland›rmalar›n ötesinde<br />

düflünsel iflle<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> de¤ere sahip. Elefltirel olmak,<br />

“olaylar› <strong>ve</strong> fleyleri oldu¤u gibi kabul etmemek” anlam›na<br />

geliyor. “‹ndirgemecili¤e karfl› koymak;<br />

dogmatik ikili karfl›tl›klardan uzak kalmak; ‘self-reflecti<strong>ve</strong>’<br />

olmak; kendi pozisyonunu elefltirmek; bulan›k<br />

iktidar yap›lar›n›, ideolojileri <strong>ve</strong> güç iliflkilerini<br />

aç›k hâle getirmek” elefltirel söylem analizinin kapsam›n›<br />

oluflturuyor. Di¤er söylem analizlerinden<br />

farkl› olarak elefltirel söylem analizi, tan›mla yetinmeyip<br />

alternatif bir çözüm önerisi sunma hedefiyle<br />

de dikkat çekiyor.<br />

Efe, çal›flmas›nda üç dönemi ele al›yor:<br />

1. 28 fiubat (1997) süreci.<br />

2. fiubat 2008’de baflörtüsü ile ilgili Anayasa’da<br />

<strong>ve</strong> YÖK Kanunu’nda de¤ifliklik öngören teklifin<br />

TBMM’ye sunuldu¤u dönem.<br />

3. ‹ktidardaki AKP’ye kapatma davas›n›n aç›ld›-<br />

¤› 2008’in Mart ay› <strong>ve</strong> müteakip süreç.<br />

Bu dönemleri incelerken Efe, dört gazeteden yararlan›yor:<br />

Cumhuriyet, Hürriyet, Zaman <strong>ve</strong> Vakit. Bir<br />

bilgisayar dilbilimi program› kullanarak bu dört gazetede<br />

en fazla yer alan kavram <strong>ve</strong> terimleri say›sal<br />

analize tâbi tutarak s›n›fland›ran Efe, ‹slâmc›l›k <strong>ve</strong><br />

laiklik gibi kavramlar›n bahsi geçen süreçlerde<br />

hangi ba¤lamlarda kullan›ld›¤›n› ele al›yor. Efe’nin<br />

bu gazeteleri seçme nedeni ise, Hürriyet ile Zaman’›n<br />

tirajlar›n›n yaklafl›k ayn› olmas›, Cumhuriyet<br />

ile Vakit’in farkl› (karfl›t) ideolojik uçlarda yer<br />

alan dar <strong>ve</strong> marjinal çevrelerin temsilcileri olmalar›<br />

<strong>ve</strong> ayn› zamanda düflük tirajlar›.<br />

“Derlem analizi” olarak da tan›mlanan metodun<br />

(program›n) kolayl›klar sa¤lamakla birlikte iflin<br />

önemli k›sm›n›n yine analizciye düfltü¤üne dikkati<br />

çeken Efe, havuzda toplanan kavramlar›n salt matematiksel<br />

kompozisyonunun pek bir anlam ifade<br />

etmedi¤ini vurgulad›. Buna göre, Cumhuriyet gazetesinde<br />

“›l›ml› ‹slâm” teriminin s›kl›kla yer almas›<br />

tek bafl›na bir anlam ifade etmiyor; analizcinin bizzat<br />

metne giderek terimin hangi çerçe<strong>ve</strong>de kullan›l-<br />

12


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Din-devlet <strong>ve</strong> din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan<br />

“Türkiye’nin biricikli¤i” ön kabulünü elefltiren Ahmet Kuru,<br />

“devletin resmî dininin olup olmamas›” <strong>ve</strong> “dinin hukuka<br />

egemen olup olmamas›” kriterleri üzerinden farkl›<br />

ülkelerdeki din-devlet iliflkilerini s›n›fland›rd›.<br />

d›¤›n› ortaya koymas› gerekiyor ki bahsi geçen kavram<br />

genel olarak bu gazetede olumsuz bir kip içinde<br />

kullan›lm›fl.<br />

Bu noktada nicel <strong>ve</strong> nitel araflt›rman›n tutarl› bir biçimde<br />

birlikte kullan›lmas›n›n önemi ortaya ç›k›-<br />

yor. Efe de zaten sunumunun ilerleyen bölümünde<br />

amac›n›n, tez çal›flmas›nda nicel <strong>ve</strong> nitel boyutu<br />

elefltirel söylem analizi çerçe<strong>ve</strong>sinde birlefltirmek<br />

oldu¤una vurgu yapt›. Sunum, metodolojiye iliflkin<br />

elefltirel sorular›n yöneltildi¤i soru-cevap fasl›yla<br />

sona erdi.<br />

KAM Özel Etkinlik<br />

Pasif <strong>ve</strong> D›fllay›c› Laiklik:<br />

ABD, Fransa <strong>ve</strong> Türkiye<br />

Ahmet Kuru<br />

25 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Veysel Kurt<br />

San Diego Üni<strong>ve</strong>rsitesi ö¤retim üyesi Dr. Ahmet<br />

Kuru, Türkçeye çevrilmekte olan doktora tezi üzerinden<br />

din politikalar› uygulamalar›n›n üç farkl› örne¤i<br />

ABD, Fransa <strong>ve</strong> Türkiye’yi karfl›laflt›rd›. Sunumuna,<br />

birçok konuda oldu¤u gibi, din-devlet <strong>ve</strong><br />

din-toplum iliflkilerinde sürekli vurgulanan “Türkiye’nin<br />

biricikli¤i” ön kabulünü elefltirerek bafllayan<br />

Kuru, flu iki kriter üzerinden dünya ülkelerinin dindevlet<br />

iliflkilerini s›n›fland›rd›: (i) Devletin resmî dininin<br />

olup olmamas›; (ii) dinin hukuka egemen<br />

olup olmamas›. Bu iki ilkenin geçerli oldu¤u 12 ülke,<br />

yaln›zca birinci ilkenin geçerli oldu¤u 60 ülke<br />

var iken; her iki ilkenin de geçerli olmad›¤› laik ülkelerin<br />

say›s› ise yaklafl›k 120. Dine karfl› bir yap›-<br />

lanma içinde olan ülkelerin say›s› ise yaln›zca 5.<br />

‹deolojik saiklerle aç›klanabilecek iki tip laiklik bulundu¤unu<br />

savunan Kuru, dinin kamusal alandan<br />

d›fllanmas›n› <strong>ve</strong> dini, vicdanî bir çerçe<strong>ve</strong>ye yerlefltirmeyi<br />

içeren sosyal bir mühendislik projesi olan<br />

laiklik anlay›fl›n› “d›fllay›c› (asserti<strong>ve</strong>) laiklik”; devletin<br />

kamusal alanda da bireysel ba¤lamda da dinî<br />

tercihlere müdahil olmad›¤› daha yumuflak laiklik<br />

anlay›fl›n› ise “pasif laiklik” olarak tan›mlad›. Ard›ndan<br />

Kuru, “Her üç ülke de laik olmas›na ra¤men<br />

ABD’de dine yaklafl›m neden yumuflak” sorusu<br />

üzerinden bu ülkelerin laiklik anlay›fllar›n›<br />

13


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

karfl›laflt›rd›. Buna göre farkl›l›¤›n temel sebebi,<br />

–güç mücadeleleri hâlen devam etse de– ABD’de<br />

pasif laiklik, Fransa <strong>ve</strong> Türkiye’de ise d›fllay›c› laiklik<br />

anlay›fl›n›n hâkim olmas›. Kuru bu farkl›l›klar›<br />

aç›klayabilecek alternatif yaklafl›mlardan üçünü<br />

ele ald›:<br />

1. Modernleflme Teorisi: Ekonomik kalk›nma<br />

refah seviyesinin yükselmesine yol açt›¤›, refah<br />

seviyesi de bireylere alternatif hayat tarz›<br />

sundu¤undan, bireylere daha seküler bir anlay›fl<br />

hâkim olur. Ancak hem ülkelerin geliflmifllik<br />

seviyeleri ile laiklik uygulamalar› aras›ndaki<br />

ters orant› hem de refah seviyesi aç›-<br />

s›ndan birbirine yak›n ülkelerin laiklik uygulamalar›n›n<br />

farkl› olmas› bu teorinin yetersizli¤ini<br />

ortaya koyuyor.<br />

2. Medeniyet Yaklafl›m›: Bernard Lewis <strong>ve</strong> Samuel<br />

Huntington’›n temsil etti¤i bu yaklafl›-<br />

ma göre, dinlerin farkl› tabiatlara sahip olmas›,<br />

laiklik uygulamalar›n›n ana motoru.<br />

Hristiyanl›k’›n özünde sekülerli¤i bar›nd›rmas›,<br />

‹slâm’›n ise buna uygun olmamas›, Bat›<br />

ülkelerinin laikleflmesinin temel sebebi.<br />

Ancak bu yaklafl›ma göre, her ikisi de Bat›<br />

medeniyetinin birer parças› olan Amerikan<br />

<strong>ve</strong> Frans›z laiklik biçimlerinin birbirine benzemesi<br />

gerekirken, hem teorik yaklafl›m hem<br />

de uygulama aç›s›ndan biri Bat› di¤eri ‹slâm<br />

medeniyetine ait olan Fransa ile Türkiye birbirine<br />

benziyor <strong>ve</strong> ABD bunlardan ayr›l›yor.<br />

3. Rasyonel Seçim (Rational Choice): Bu yaklafl›m,<br />

yönetici elitin politik tercihlerinin siyasî<br />

<strong>ve</strong> ekonomik aç›dan kâr-zarar hesab›na dayand›¤›n›<br />

savunur. Hâlbuki en bariz örnek<br />

olarak baflörtüsü yasa¤›, bu uygulamay› savunan<br />

politik yöneticilerin ne siyasî ne de ekonomik<br />

bir kazanç elde etmedi¤ini gösteriyor.<br />

Alternatif yaklafl›mlar› bu flekilde elefltiren Kuru,<br />

kendi aç›klama biçimini ideolojik saikler üzerinden<br />

kurdu. Buna göre, ayn› medeniyete mensup olmalar›na<br />

ra¤men ABD ile Fransa’n›n laiklik yaklafl›mlar›n›n<br />

çok farkl›, farkl› medeniyetlere mensup olmalar›na<br />

ra¤men Türkiye ile Fransa’n›n laiklik anlay›fllar›n›n<br />

benzer olmas›n›n temel sebebi, bu ülkelerdeki<br />

yönetici elitin ideolojik tercihleri.<br />

Pasif laiklik anlay›fl›n›n geçerli oldu¤u ABD’de bireysel<br />

haklar vurgusu hâkim. Dinî sembollerin kamusal<br />

alana girifli noktas›nda farkl› görüfller bulunsa<br />

da, bu tart›flmalar›n temel ekseni dini d›fllay›c›<br />

de¤il; uygulaman›n di¤er din ya da mezhep mensuplar›n›<br />

nas›l etkileyece¤i yönünde. Fransa’da ise<br />

mücadele, radikal laikler ile pasif laikler aras›nda.<br />

Türkiye’deki mücadele de, laikler ile din savunucular›<br />

aras›nda de¤il, özellikle son 10 y›ld›r radikal laikler<br />

ile pasif laiklik savunucular› aras›nda cereyan<br />

ediyor.<br />

Peki, bu farkl› laiklik uygulamalar›n›n kayna¤› ne<br />

Kuru’ya göre bu, tarihî mirasla aç›klanabilir. Bu<br />

noktada en önemli kavram “devr-i sâb›k” (old regime)<br />

kavram›. Bir ülkedeki tarihî flartlar flu dört kritere<br />

karfl›l›k geldi¤inde d›fllay›c› laiklik ya da dinin<br />

tamamen d›fllanmas› ortaya ç›kar: (i) Meflrûtî monarflinin<br />

varl›¤›; (ii) hâkim bir dinin varl›¤›; (iii) bu<br />

monarfli ile dinin iflbirli¤i içinde olmas›; (iv) bu iflbirli¤ine<br />

karfl› baflar›ya ulaflan cumhuriyetçi bir hareket.<br />

Bu ba¤lamda ABD’yi Fransa <strong>ve</strong> Türkiye’den<br />

14


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

farkl› k›lan tarihî flartlar, ilk üç aflaman›n bu ülkede<br />

yaflanmam›fl olmas›. Ayr›ca ABD’de pasif laikli¤in<br />

benimsenmesinde kritik nokta, 1791 Anayasal De-<br />

¤iflikli¤i’nde kabul edilen “devletin hiçbir dini <strong>ve</strong>ya<br />

mezhebi desteklemeyece¤i <strong>ve</strong> hiçbir din ya da mezhebin<br />

yok say›lamayaca¤›” ilkesi. Di¤er iki ülkeye<br />

gelince, Fransa’da 1875-1905 y›llar› aras›nda cumhuriyetçi-monarfli<br />

çekiflmesi, Türkiye’de ise 1949’a<br />

kadar laiklik-din çat›flmas› yafland›.<br />

Bu üç ülke halk›n›n din konusundaki tercihlerine<br />

iliflkin istatistiklere bak›ld›¤›nda, en dindar ülke<br />

Türkiye, ikincisi ABD, üçüncüsü Fransa. Kuru’ya<br />

göre, ABD’nin pasif laiklik anlay›fl›, halk›n›n dindarl›¤›<br />

ile bir soruna yol açm›yor; Fransa’da dindarl›k<br />

oran›n›n düflüklü¤ü, d›fllay›c› laikli¤i büyük bir<br />

sorun olmaktan ç›kar›yor. Ancak bu durum, hem<br />

halk›n›n büyük bir kesimi dindar hem de d›fllay›c›<br />

laiklik anlay›fl›n›n hâkim oldu¤u Türkiye aç›s›ndan<br />

büyük bir paradoksa yol aç›yor. Bu sorunun afl›lmas›<br />

için de ya Türk halk›n›n büyük bir k›sm› sekülerleflmek<br />

ya da Türkiye’deki laiklik anlay›fl› yumuflamak<br />

durumunda.<br />

Bu tespit ile sunumunu tamamlayan Kuru, bir soruya<br />

<strong>ve</strong>rdi¤i cevapta, kitab›n›n en çok Türkiye’yi ilgilendirmesine<br />

ra¤men en az tepkiyi Türkiye’den<br />

ald›¤›n› <strong>ve</strong> bu tepkilerin de maalesef ön yarg›lara<br />

dayanan çok sathî de¤erlendirmeler oldu¤unu ifade<br />

etti.<br />

‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti:<br />

Müslüman Toplumlarda Din <strong>ve</strong><br />

Siyaset<br />

(The Myth of Islamic Exceptionalism:<br />

Religion and Politics in Muslim Societies)<br />

Mohammed Ayoob<br />

24 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: Asena Demirer<br />

Küresel Araflt›rmalar Merkezi ile Medeniyet Araflt›rmalar›<br />

Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Özel Etkinlik”<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde Michigan State Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Muslim Studies Program› Koordinatörü Prof. Mohammed<br />

Ayoob, ‹slâm’›n istisnaili¤i miti üzerine<br />

bir sunum gerçeklefltirdi. Ayoob, Bush yönetiminin<br />

son dönemlerine hâkim olan “Müslüman toplumlar›n<br />

takip edebilece¤i bir model olarak Türkiye” alg›s›n›n,<br />

son y›llarda yerini “‹slâm Dünyas› ile Bat›<br />

aras›nda seçim yapmas› gereken Türkiye” alg›s›na<br />

b›rakt›¤› tespitiyle bafllad› konuflmas›na. Bat›’n›n<br />

Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n, ‹srail’le iliflkilerin<br />

bozulmas›yla ilgisi olmakla beraber, kökeninde “‹slâm’›n<br />

istisnaili¤i miti”nin yatt›¤›n› vurgulayan<br />

Ayoob, bu konuda flunlar› söyledi:<br />

Bu mit ‹slâm’›n özsel olarak demokrasi <strong>ve</strong> ço¤ulculu¤a<br />

karfl› oldu¤unu varsay›yor. Ancak mesela ABD,<br />

Evanjelik Hristiyanl›¤›n ciddi anlamda yükselifline;<br />

‹srail, devlet kimli¤ini ›rksal-dinî terimlerle tan›mlamas›na;<br />

Hindistan, Gujarat’taki Müslümanlara<br />

karfl› 2002’de devlet destekli pogrom uygulamas›na<br />

15


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

“Model Türkiye” alg›s›n›n, son y›llarda yerini “‹slâm<br />

Dünyas› ile Bat› aras›nda seçim yapmas› gereken<br />

Türkiye” alg›s›na b›rakt›¤›n› vurgulayan Mohammed<br />

Ayoob’a göre Bat›’n›n Türkiye alg›s›ndaki bu kayman›n<br />

kökeninde “‹slâm’›n istisnaili¤i miti” yat›yor.<br />

ra¤men hâlâ demokratik <strong>ve</strong> ço¤ulcu olabiliyor da<br />

sözkonusu ‹slâm oldu¤unda durum de¤ifliyor! Demokrasi<br />

<strong>ve</strong> ço¤ulculuktan sapma olarak düflünülebilecek<br />

bütün bu durumlar Hristiyanl›k’a, Yahudilik’e<br />

ya da Hinduizm’e içkin olarak düflünülmemesine<br />

karfl›l›k, s›ra Müslümanl›¤a geldi¤inde her fleyin<br />

‹slâm’a yüklenmesi, ‹slâm’›n istisnaili¤i mitinden<br />

kaynaklan›yor.<br />

Bütün bu analizlerin arkaplan›nda, demokrasi <strong>ve</strong><br />

ço¤ulculuk kayg›s›ndan ziyade, Müslüman Dünyan›n<br />

Bat›’n›n empoze etti¤i düzenin meflruiyetini<br />

reddetmesi yat›yor. Hem bar›fl hem de savafl sanat›nda<br />

as›rlar boyunca Bat› karfl›s›nda son derece üstün<br />

olan Müslümanlar, Bat› sömürgecili¤inden<br />

–Afrika <strong>ve</strong> Asya’n›n di¤er toplumlar›na k›yasla– çok<br />

daha fazla rahats›z oldular. Dahas› bu durum, di-<br />

¤erlerinden üstün oldu¤unu varsayan Müslümanlar<br />

aç›s›ndan do¤al düzenin tersine çevrilmesi anlam›na<br />

geliyordu. Bu sebepledir ki Müslüman co¤rafyalarda<br />

‹slâm, sömürgecili¤e direncin bir ideolojisi<br />

hâline geldi. 19. yüzy›lda Cezayir’de Emir Abdülkadir’in,<br />

Sudan’da Mehdi’nin, Somali sahillerinde<br />

Muhammed Abdullah el-Hasan’›n <strong>ve</strong> Kuzey<br />

Hindistan’da fiah ‹smail fiehîd’in ön-milliyetçi cihad<br />

hareketlerinde ‹slâmî bir terminoloji kullan›ld›.<br />

‹slâm’›n Bat›’ya karfl› bir direnifl ideolojisi olarak<br />

kullan›m›, 20. yüzy›lda da sürdü <strong>ve</strong> Bat› ile ‹slâm<br />

Dünyas› aras›ndaki iliflkinin arkaplan›n› oluflturdu.<br />

Tüm di¤er milliyetçi cihad hareketleri Bat› karfl›s›nda<br />

baflar›s›zl›¤a u¤rarken, sadece Anadolu cihad›<br />

yani Türk ‹stiklal Savafl› baflar›ya ulaflt›.<br />

Ayoob “Neden Bat›’da ‹slâm’a yönelik muazzam<br />

bir korku var” sorusunu, (i) ‹slâm’da siyaset <strong>ve</strong> dinin<br />

ayr›lamazl›¤›, (ii) ‹slâm’›n demokrasiyle ba¤daflmazl›¤›<br />

<strong>ve</strong> (iii) ‹slâm’›n ulus-afl›r›c›l›¤› mitleri<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde yan›tlad›:<br />

“‹slâm’da siyaset <strong>ve</strong> dinin ayr›lamazl›¤› miti”nin<br />

yayg›n kabul görmesi, Hz. Peygamber’in hem dinî<br />

hem de dünyevî bir lider olmas›n›n bir model teflkil<br />

etmesinden <strong>ve</strong> Müslümanlar›n bu modelden sapamayacaklar›<br />

düflüncesinden kaynakland›. Oysa ‹slâm’›n<br />

klâsik döneminde –Arap Hilafeti <strong>ve</strong> Osmanl›<br />

‹mparatorlu¤u–, siyasal <strong>ve</strong> dinî alanlar aras›nda Ortaça¤<br />

Hristiyanl›¤›ndan çok daha net bir farkl›laflma<br />

sözkonusuydu. Ulema ile dünyevî yöneticiler<br />

aras›nda yaz›l› olmayan bir sözleflme vard›; uleman›n<br />

etraf›nda oluflan kalabal›¤a siyasal olarak sessizliklerini<br />

korumalar› tavsiyesinde bulunmalar›na<br />

karfl›l›k devlet de toplumla ilgili konulara gayet düflük<br />

oranda müdahale ediyordu. Bu siyasal sessizlik<br />

davran›fl›, dinî <strong>ve</strong> dünyevî alanlar›n büyük oranda<br />

birbirinden ayr›lmas›n› mümkün k›ld›.<br />

16


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

‹slâm’›n yüksek derecede siyasallaflmas›, Bat› ile etkileflimine<br />

bir reaksiyon <strong>ve</strong> ayn› zamanda Bat› ile<br />

etkilefliminin bir ürünü. Avrupa’n›n Müslüman<br />

Dünyay› sömürgelefltirme süreciyle Müslümanlar›n<br />

Müslümanlar› yönetti¤i eski paradigma ortadan<br />

kalkt› <strong>ve</strong> yabanc› siyasî bask›ya direnme, dinî bir<br />

vazife olarak görülür hâle geldi. Bu geliflmeyle beraber<br />

‹slâm Dünyas›nda önsel-reformasyon yaflanmaya<br />

baflland› <strong>ve</strong> befl mezhebin hiçbirini taklit gere¤ine<br />

inanmayan âlimler ortaya ç›kt›. Bugün ‹slâmc›l›k<br />

ya da siyasal ‹slâm dedi¤imiz olgunun 19.<br />

yüzy›lda ortaya ç›k›fl› da bu önsel-reformasyonun<br />

etkisiyle oldu.<br />

“‹slâm’›n demokrasi <strong>ve</strong> plüralizmle ba¤daflamazl›¤›<br />

miti”ne gelince, bu mit Kur’an <strong>ve</strong> hadislerin demokrasi<br />

ile ba¤daflmad›¤› varsay›m›na dayan›yor.<br />

Oysa Eski Ahit, Yeni Ahit ya da herhangi bir dinî<br />

metinin de hiçbir yerinde bir 19.-20. yüzy›l olgusu<br />

olan demokrasiden bahsedilmez, bahsedilmesini<br />

beklemek de anlams›z. Di¤er taraftan, bugün Müslüman<br />

Dünyan›n üçte ikisi muhtelif demokratik rejimlere<br />

göre yönetiliyor. “Demokrasi a盤›” büyük<br />

oranda bir Arap olgusu <strong>ve</strong> bunun kökenleri de ‹slâm’›n<br />

istisnaili¤inde de¤il, Arap toplumlar›n›n<br />

kendi ba¤lamlar›nda aranmal›.<br />

Siyasal ‹slâm’›n, ulusal s›n›rlar› aflan yayg›n <strong>ve</strong> topyekûn<br />

bir a¤ oldu¤unu öngören “‹slâm’›n ulus-afl›-<br />

r›c›l›¤› miti” de inand›r›c›l›ktan çok uzak. Nitekim<br />

Müslüman Dünyada tek bir ‹slâmî model yok; kendilerini<br />

‹slâmî yönetim modeli olarak sunan ‹ran <strong>ve</strong><br />

Suudi Arabistan kadar birbirinden farkl› iki siyasal<br />

sisteme rastlamak zor. ‹slâmî hareketler ise çok daha<br />

büyük farkl›l›klar tafl›yorlar <strong>ve</strong> hepsi de kendi<br />

ba¤lamlar›n›n ürünleri. ‹slâm’›n gerçek yüzü gibi<br />

sunulan el-Kaide <strong>ve</strong> benzeri hareketler de ‹slâm<br />

Dünyas›ndaki farkl› toplumlar›n <strong>ve</strong> siyasî yap›lar›n<br />

kayg›lar›n› temsil etmekten oldukça uzak.<br />

KAM-MAM Dîvân Toplant›lar›<br />

Sivil Toplum, Hristiyanl›k <strong>ve</strong><br />

‹slâm: Medeniyetler Çat›flmas›<br />

m›, Çoklu Moderniteler mi<br />

(Civil Society, Christianity and Islam:<br />

A Clash of Civilizations or Multiple<br />

Modernities)<br />

Robert W. Hefner<br />

13 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Ö z g ü r D i k m e n<br />

Küresel Araflt›rmalar Merkezi <strong>ve</strong> Medeniyet Araflt›rmalar›<br />

Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i “Dîvân<br />

Toplant›lar›”n›n May›s ay› konu¤u, Boston Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Kültür, Din <strong>ve</strong> Dünya Araflt›rmalar› Merkezi<br />

(The Institute on Culture, Religion, and World Affairs<br />

- CURA) Direktörü Prof. Dr. Robert W. Hefner<br />

idi. Hefner’dan ‹slâm <strong>ve</strong> Hristiyanl›k ba¤lam›nda<br />

modernleflme, sivil toplum <strong>ve</strong> demokrasi üzerine<br />

bir sunum dinledik. Uzmanl›k alan› antropoloji olmakla<br />

birlikte karfl›laflt›rmal› din sosyolojisi çal›flmalar›<br />

da yapan Hefner’›n ilgi alan›nda genelde<br />

17


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Din <strong>ve</strong> modernleflmenin modern ulus-devletler üzerindeki<br />

flekillendirici etkisine iflaret eden Robert W. Hefner’a<br />

göre ‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamizm, bu<br />

flekillendirici etkiyle <strong>ve</strong> sözkonusu iki olgunun da<br />

de¤iflikli¤e u¤ramas›yla ba¤lant›l›d›r.<br />

Güneydo¤u Asya, özelde ise Endonezya <strong>ve</strong> Malezya<br />

toplumlar› bulunuyor.<br />

Sunumuna, din <strong>ve</strong> modernleflmenin modern ulusdevletler<br />

üzerindeki flekillendirici etkisini anarak<br />

bafllayan Hefner, ‹slâm co¤rafyas›n›n de¤iflik yerlerindeki<br />

‹slâmî yap›larda meydana gelen dinamizmin,<br />

din <strong>ve</strong> modernleflmenin bu flekillendirici etkisiyle<br />

<strong>ve</strong> bu iki olgunun da de¤iflikli¤e u¤ramas›yla<br />

ba¤lant›s› oldu¤unu belirtti. Bir anekdot olarak Samuel<br />

Huntington’›n “Medeniyetler Çat›flmas›” tezine<br />

de¤inen Hefner, bu tezin Amerikan siyasetindeki<br />

etkisinden <strong>ve</strong> ‹slâm alg›s›nda yapt›¤› de¤ifliklikten<br />

bahsettikten sonra, art›k Amerika’da da giderek<br />

reddedildi¤ini sözlerine ekledi.<br />

Konuflmas›n›n “din <strong>ve</strong> modernleflme” iliflkisine<br />

ay›rd›¤› bölümünde Hefner, uzunca bir dönem Bat›<br />

siyasetinde önemli bir köfle tafl› olan modernleflme<br />

teorisinin, toplumlar modernlefltikçe dinin toplumsal<br />

hayattan çekilece¤i <strong>ve</strong> bireysel alanla s›n›rlanaca¤›<br />

öngörüsünün bofla ç›kt›¤›na; dinî canlanman›n<br />

yaln›zca ‹slâm Dünyas›nda de¤il, dünyan›n pek çok<br />

yerinde farkl› din mensuplar› aras›nda da yafland›-<br />

¤›na vurgu yapt›. Bu ba¤lamda modernleflme teorisinin<br />

<strong>ve</strong> bu teorinin öngörüsü olan sekülerleflme<br />

varsay›m›n›n akademik dünyada yeniden düflünülmesi<br />

gerekti¤ine dikkat çekti. Nitekim “sosyoloji<br />

teorisyenleri Bat› Avrupa’daki yanl›fl ülkeleri (Fransa<br />

gibi) model olarak ald›klar› için bu sonuca vard›-<br />

lar; e¤er bireylerin dinî yaflant›lar›nda modernleflmenin<br />

oldukça olumlu bir etki yapt›¤› ABD model<br />

al›nsayd›, mevcut teoriler daha farkl› olurdu.”<br />

“Din <strong>ve</strong> sivil toplum”a dair anlat›m›na Alexis de<br />

Tocqueville’in 19. yüzy›l Amerikan toplumundaki<br />

gözlemlerine de¤inerek bafllayan Hefner, bu dönemde<br />

dinin, sivil toplumun <strong>ve</strong> Amerikan demokrasisi<br />

ile piyasa ekonomisinin geliflimine katk›da<br />

bulundu¤undan söz etti. Ancak Tocqueville’in<br />

gözleminin bu ülkedeki ço¤unlu¤un diniyle s›n›rl›<br />

oldu¤unu; b›rak›n tüm dinleri, tek bir dinin çat›s›<br />

alt›ndaki farkl› mezhepler aras›nda bile demokrasi,<br />

piyasa ekonomisi <strong>ve</strong> sivil toplum aç›s›ndan ciddi<br />

farkl›l›klar bulundu¤unu kaydetti. Buradan hareketle<br />

Hefner, farkl› co¤rafyalardaki ‹slâmî geleneklerin<br />

tâbi olduklar› de¤iflkenlere göre farkl› alternatifler<br />

gelifltirdiklerine <strong>ve</strong> din-demokrasi, dinsivil<br />

toplum aras›ndaki iliflki incelenirken bu noktan›n<br />

göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ine iflaret<br />

etti.<br />

‹slâmî canlanman›n siyasî, kültürel <strong>ve</strong> örgütlenme<br />

yönüyle dünya üzerindeki di¤er dinî uyan›fl hareketleriyle<br />

kimi yönlerden benzeflti¤ini kimi yönlerdense<br />

ayr›flt›¤›n› belirten Hefner, Türkiye’nin genel<br />

‹slâmî canlanma sürecine bir istisna dahi olsa örnek<br />

gösterilebilece¤ini <strong>ve</strong> Türkiye’de –birçok Latin<br />

Amerika, Asya <strong>ve</strong>ya Afrika ülkesinde oldu¤u gibi–<br />

dinî canlanman›n, k›rsal alanda yaflayan iki neslin<br />

flehirlere göçüyle ortaya ç›kan sosyal otorite kayb›-<br />

na ra¤men gerçekleflti¤ini belirtti. Nitekim belli dönemlerde<br />

dünyan›n pek çok yerinde yaflanan kente<br />

göç dalgas›, geleneksel sosyal otoritenin etkisinin<br />

azalmas›na, hatta yok olmas›na yol açarken, buna<br />

z›t olarak dinî canlanma ortaya ç›kt›.<br />

Hefner’a göre, k›rdan kente göçün yol açt›¤› sosyal<br />

otorite kayb›n›n bir sonucu da, ulusçu elitin Müslüman<br />

nüfusa yeni bir ahlâk anlay›fl› <strong>ve</strong> sosyalleflme<br />

modeli benimsetmeye çal›flmas›. Ulusçuluk bu<br />

18


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

amaçla en ciddi flekilde ulusal e¤itimi kulland› <strong>ve</strong><br />

‹slâm Dünyas›nda toplumsal dönüflüm bu yolla<br />

gerçeklefltirilmeye çal›fl›ld›. Ancak kitlesel e¤itimin<br />

bireylere teknik beceriler kazand›raca¤› <strong>ve</strong> ulusal<br />

bir bütünleflme sa¤layaca¤› varsay›l›rken, Müslümanlar›n<br />

yaz›l› kaynaklar üzerinden dini ö¤renme<br />

çabalar›n› <strong>ve</strong> dolay›s›yla ‹slâm’a ilgiyi art›rd›. Bu, ‹slâmî<br />

kültürün aktar›m›nda okuma-yazman›n merkezî<br />

bir öneme sahip olmas›yla ba¤lant›l›yd›. Bu<br />

durumun dolays›z bir sonucu da f›k›h <strong>ve</strong> fleriat kavramlar›na<br />

dair ciddi sorular›n sorulmas› <strong>ve</strong> f›khî<br />

kavramlar›n anlam <strong>ve</strong> kapsamlar›n›n toplumun haf›zas›ndan<br />

yaz›l› kaynaklara geçifliydi. ‹slâm bu yolla<br />

Hristiyanl›k’tan ayr›ld›. ‹slâm’da Tanr›’n›n buyru¤unun<br />

<strong>ve</strong> Kur’an’›n merkezîli¤inden ötürü metinsellik<br />

ciddi bir gelenek hâline geldi. Dolay›s›yla<br />

okuryazarl›¤›n yükselifliyle birlikte Müslümanlar<br />

aras›nda fleriat›n anlam› konusunda cereyan eden<br />

tart›flmalar, baz› çevrelerce ‹slâmî canlanman›n di-<br />

¤er dinlerdekinden farkl› olarak alg›lanmas›na yol<br />

açt›. fieriat›n baz› Müslüman çevrelerce “tamamlanm›fl<br />

bir kavram” olarak düflünülmesi <strong>ve</strong> bir ba¤lama<br />

oturtulmas› için herhangi bir çabaya gerek<br />

görülmemesi, ‹slâmî canlanman›n kat› bir fleriat bilinci<br />

getirdi¤i <strong>ve</strong> bu tarz bir ‹slâm’›n bu ça¤›n gereklilikleriyle<br />

uyum sa¤layamayaca¤› düflüncesindeki<br />

Bat› Dünyas›nda kayg› uyand›rd›. Ancak mevcut<br />

sosyolojik gerçekler bundan farkl›yd›; fleriat, buna<br />

ba¤l› hukuk doktrinleri <strong>ve</strong> kamu ahlâk›yla ilgili sorular›n<br />

daha çok gündeme tafl›nmas›, Müslümanlar›n<br />

‹slâm’› kaynaklar›ndan okuyarak ö¤renebilmesinden<br />

ötürü ortaya ç›kt›.<br />

Tüm bu ifadeler ›fl›¤›nda Hefner, ‹slâmî canlanma<br />

tecrübesinin dünya üzerindeki di¤er canlanma hareketlerinden<br />

çok da farkl› bir yol izlemedi¤ini, gelecekte<br />

de küresel mânâda di¤er canlanmalarla<br />

benzer bir yolu takip edece¤ini belirtti.<br />

KAM Avrupa Konuflmalar›<br />

Türkiye-AB ‹liflkilerinde<br />

Kimlik <strong>ve</strong> Yolsuzluk<br />

(Identity and Corruption in<br />

Turkey-EU Relations)<br />

Tim Jacoby<br />

30 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: Harun Küçükalada¤l›<br />

Küresel Araflt›rmalar Merkezi’nin düzenledi¤i “Avrupa<br />

Konuflmalar›”n›n ikincisinde, Manchester<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi ö¤retim üyesi Dr. Tim Jacoby ile Türkiye-Avrupa<br />

Birli¤i iliflkilerinde kimlik <strong>ve</strong> yolsuzluk<br />

aras›ndaki iliflki tart›fl›ld›. Programda Jacoby, Review<br />

of International Studies dergisinde “Turkey and<br />

Europe: Culture, Capital and Corruption” bafll›¤› ile<br />

yay›mlanan makalesi çerçe<strong>ve</strong>sinde Türkiye’nin AB<br />

üyeli¤i önündeki engellerden biri olarak resmî belgelerde<br />

s›k s›k gündeme getirilen yolsuzluk konusunu<br />

farkl› bir aç›dan de¤erlendirdi.<br />

Jacoby, tarihsel <strong>ve</strong> kültürel arkaplan›n, di¤er konularda<br />

oldu¤u gibi yolsuzluk konusunda da Türkiye-<br />

AB iliflkilerinde önemli bir rol oynad›¤›n›, bu unsur-<br />

19


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Tim Jacoby, Türkiye’nin AB üyeli¤i önündeki engellerden biri<br />

olarak resmî belgelerde s›k s›k gündeme getirilen yolsuzluk<br />

konusunda da tarihsel <strong>ve</strong> kültürel arkaplan›n önemli bir rol<br />

oynad›¤›n›, bu unsurlar› göz ard› ederek yap›lacak<br />

analizlerle sorunun anlafl›lamayaca¤›n› savundu.<br />

lar› göz ard› ederek yap›lacak analizlerle sorunun<br />

anlafl›lamayaca¤›n› savundu. Türkiye’nin Avrupa<br />

ile bütünleflmesine iliflkin sürekli geliflen bir literatür<br />

olmas›na karfl›n, yolsuzluk konusunun, kültürel<br />

uyumsuzlu¤a dair tart›flmalardan ziyade iktisadî<br />

iliflkilerde gündeme geldi¤ine dikkat çekti. Türkiye<br />

örne¤inde bunun eksik bir de¤erlendirme olaca¤›n›<br />

savunan Jacoby, kimlik <strong>ve</strong> kültürel de¤erlerin Avrupa’n›n<br />

Türk alg›s›n› belirledi¤ini; Türklerin bu de-<br />

¤erlerle birlikte tarihsel perspektiften bak›ld›¤›nda<br />

Avrupa kimli¤ine göre “öteki” oldu¤unu; hilekâr,<br />

doland›r›c›, kurnaz Türk alg›s›n›n zihinlerde infla<br />

edildi¤ini vurgulad›. Bu iddias›n› da Oxford’un 24<br />

ciltlik sözlü¤ünde Türk kelimesinin zalim, insafs›z,<br />

kurnaz gibi anlamlarla karfl›lanmas›n› örnek göstererek<br />

destekledi. Jacoby, Avrupa’n›n siyasî <strong>ve</strong> kültürel<br />

s›n›rlar›n› belirlerken geleneksel bak›fl aç›s› çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

“medeni Bat›/barbar Do¤u (Osmanl›-<br />

Türk)” anlay›fl›n›n hâkim oldu¤unu siyasîlerden <strong>ve</strong><br />

akademi çevresinden yapt›¤› al›nt›larla aç›klad›.<br />

Jacoby’ye göre “yolsuzlu¤a bak›fl, So¤uk Savafl sonras›<br />

dönemde dönüflüme u¤rad›. So¤uk Savafl döneminde<br />

pek gündeme gelmeyen yolsuzluk,<br />

1990’dan itibaren ulusal-uluslararas› kamuoyunda<br />

<strong>ve</strong> bas›nda çok yo¤un bir flekilde tart›fl›ld›; uluslararas›<br />

organizasyonlar (BM, Dünya Bankas›, OECD,<br />

AB) taraf›ndan yolsuzlukla mücadele için çeflitli giriflimler<br />

devreye sokuldu”. Jacoby burada da konuya<br />

farkl› bir aç›dan yaklaflarak So¤uk Savafl sonras›<br />

dönemde yolsuzlukla mücadele <strong>ve</strong> iyi yönetim konular›n›n<br />

gündem hâline gelmesini, hemen her konuda<br />

oldu¤u gibi, “kültürcülü¤ün” geçmiflten bugüne<br />

süregelen hâkimiyetiyle ba¤lant›land›rd›. “AB<br />

yolsuzluk konusunda Türkiye’den çok daha kötü<br />

durumdaki Do¤u Avrupa ülkelerini Birli¤e ald› <strong>ve</strong><br />

ayr›cal›kl› muamele etti. AKP’nin 2002’de iktidara<br />

gelmesiyle birlikte de Türkiye ile Avrupa aras›ndaki<br />

farkl›l›klara iliflkin kimlik temelli sorular etraf›nda<br />

kültürel tart›flmalar ortaya ç›kt›.” Jacoby, yönetime<br />

dindar geçmifli olan bir hükümetin gelmesini, Türkiye’nin<br />

Avrupa kültürüne dâhil olmad›¤›na en<br />

önemli dayanak olarak sunan yazarlardan da örnekler<br />

<strong>ve</strong>rdi <strong>ve</strong> ekledi:<br />

AKP’nin eflcinsel evlili¤i <strong>ve</strong> zinay› yasaklayan yasa<br />

tekliflerini haz›rlamas›, AB taraf›ndan ‹slâmî<br />

kurallar çerçe<strong>ve</strong>sinde al›nm›fl kararlar fleklinde<br />

nitelenerek elefltirildi. Türkiye örne¤inde dinkanun<br />

iliflkisine vurgu yap›l›rken, ayn› yasay› ç›-<br />

karan Romanya örne¤inde karar sadece insan<br />

haklar› çerçe<strong>ve</strong>sinde de¤erlendirildi. Bu çifte<br />

standard›n kayna¤›nda ‹slamofobi bulunuyor.<br />

Jacoby, yolsuzluk konusunu iktisadî aç›dan da ele<br />

ald›. “AB’nin yolsuzlukla mücadele program› do¤rudan<br />

sorunun üstesinden gelmek için yap›lmad›.<br />

Gerçek amaç yabanc› yat›r›mc›lar›n kâr aray›fllar›n›<br />

desteklemek <strong>ve</strong> Bat› sermayesinin Türk pazar›na giriflini<br />

kolaylaflt›rmakt›. Avrupa’da yolsuzlu¤un en<br />

önemli arac› olan rüfl<strong>ve</strong>t, kiflisel olarak <strong>ve</strong>rildi¤inde<br />

suç teflkil ediyor; fakat flirketler rüfl<strong>ve</strong>t <strong>ve</strong>rdi¤inde<br />

bu, suç de¤il kolaylaflt›r›c› ifllem olarak tan›mlan›-<br />

yor <strong>ve</strong> tamamen yasal bir durum.” Buradan yola ç›-<br />

karak yolsuzlukla mücadelenin etik de¤erlerden ziyade<br />

iktisadî getiriler için yap›ld›¤›n› söyleyen Jacoby,<br />

yolsuzlu¤un gündemde tutulmas›yla Türkiye<br />

üzerinde siyasî bask› kurulmaya çal›fl›ld›¤›na da<br />

dikkat çekti.<br />

20


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki <strong>ve</strong> sonras›ndaki<br />

söylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›laflt›rmal›<br />

bir flekilde izah eden Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanya<br />

iliflkileri <strong>ve</strong> iki ülkenin yak›n siyasî tarihindeki<br />

paralellikler ba¤lam›nda ufuk aç›c› bir konuflma yapt›.<br />

Jacboy, sunumunun sonunda, AB’nin yolsuzlukla<br />

mücadele çal›flmalar›n›n tam olarak anlafl›labilmesi<br />

için yap›lan de¤erlendirmelerde kültürel miras›n<br />

mutlaka göz önünde bulundurulmas› gerekti¤ini<br />

bir kez daha vurgulad›. Program, dinleyicilerden<br />

gelen sorular çerçe<strong>ve</strong>sinde AKP Hükümeti <strong>ve</strong> Avrupa,<br />

Avrupa’da Müslüman alg›s›, ›rkç›l›k, ‹slamofobi,<br />

kültürel farkl›l›k gibi konulara iliflkin tart›flmalarla<br />

sona erdi.<br />

Türkiye-AB Müzakereleri<br />

Sürecinde Türkiye-‹spanya<br />

‹liflkileri<br />

Ak›n Özçer<br />

8 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Ebru Afat<br />

‹spanyolca ile ‹spanya tarihi <strong>ve</strong> siyasetine iliflkin derin<br />

bilgisinin yan› s›ra Türkiye’nin AB ile iliflkilerinin<br />

geliflmesine yapt›¤› katk›larla tan›nan emekli diplomat<br />

Ak›n Özçer, Türkiye-‹spanya iliflkileri <strong>ve</strong> iki ülkenin<br />

yak›n siyasî tarihindeki paralellikler ba¤lam›nda<br />

ufuk aç›c› bir konuflma yapt›. Gerek ‹spanya’daki<br />

ayr›l›kç› milliyetçilikler gerekse bu ülkenin<br />

askerî yönetim sonras› demokratikleflme süreci konusunda<br />

uzman olan Özçer’in Euskal Herria: ‹spanya<br />

Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçili¤i (2 cilt, Do¤an<br />

Kitap, 1999) <strong>ve</strong> Ço¤ul ‹spanya: Anayasal Sistemi <strong>ve</strong><br />

Ayr›l›kç› Terörle Mücadele Modeli (‹mge, 2007) adl›<br />

kitaplar› bulunuyor. Ayr›ca Newsweek Türkiye dergisinde<br />

güncel meseleleri de¤erlendiriyor.<br />

Özçer sözlerine, 1995’te ‹spanya’n›n AB Dönem<br />

Baflkan› olmas›yla birlikte ivme kazanan Türkiye-<br />

‹spanya iliflkilerinin, bundan on y›l öncesine göre<br />

çok geliflti¤i <strong>ve</strong> çeflitlendi¤ini belirterek bafllad›. Ard›ndan<br />

‹spanya’n›n AB üyeli¤i <strong>ve</strong> demokratikleflme<br />

sürecinin seyrini ana hatlar›yla ortaya koydu.<br />

‹spanya’y› So¤uk Savafl boyunca Avrupa siyasetinin<br />

periferisinde b›rakan askerî dikta yönetimi, ‹kinci<br />

Dünya Savafl›’n›n hemen öncesinde yaflanan ‹spanya<br />

‹ç Savafl›’n› (1936-39) Cumhuriyetçilerin<br />

kaybetmesiyle ülkeye hâkim oldu. Kendisi için “El<br />

Caudillo/fief, Önder” nitelemesini kullanan <strong>ve</strong><br />

1947’de “‹spanya Krall›¤›’n›n Naibi” s›fat›n› alan<br />

dikta lideri General Francisco Franco, özellikle Latin<br />

Amerika’da çok etkili olan caudillismo (otoriter,<br />

popülist sivil/asker liderlik) gelene¤inin ‹spanya’daki<br />

örne¤iydi.<br />

21


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

1975’te Franco’nun ölümünün ard›ndan, Juan Carlos’un<br />

Kral <strong>ve</strong> Devlet Baflkan› olmas› <strong>ve</strong> 1976’da<br />

Adolfo Suárez’in baflbakan olarak atanmas›yla bafllayan<br />

‹spanya’n›n demokrasiye geçifl süreci, Ekim<br />

1982’de düzenlenen genel seçimler ile tamamland›.<br />

Bu sürecin dönüm noktalar›, serbest seçimler <strong>ve</strong> yeni<br />

anayasayd›. Bütün antidemokratik kurumlar <strong>ve</strong><br />

kanunlar kald›r›ld›, yasaklanan bütün siyasî partiler<br />

yeniden aç›ld› <strong>ve</strong> 1977’de yap›lan demokratik seçimlerle<br />

oluflan parlamento taraf›ndan haz›rlanan<br />

yeni ‹spanya anayasas›, 1978’deki referandumun ard›ndan<br />

yürürlü¤e girdi. Yeni anayasan›n haz›rlanma<br />

süreci <strong>ve</strong> demokratik hukuk devleti üzerinde önemle<br />

duran Özçer’e göre ‹spanya, anayasalar›n –demokratik<br />

olmak kayd›yla– kurucu meclisler taraf›ndan<br />

yap›lmas› gerekmedi¤inin baflar›l› bir örne¤i.<br />

Demokratik anayasay› ortadan kald›rmaya dönük<br />

bir darbe giriflimi, orduda hiyerarfli d›fl›na ç›kan bir<br />

grup asker taraf›ndan 23 fiubat 1981’de ‹spanyol<br />

Temsilciler Meclisi’nin bas›lmas›yla gerçekleflti. Ülkeyi<br />

bölünmeye sürükledi¤i gerekçesiyle –ki 1978<br />

Anayasas› Bask, Katalanya <strong>ve</strong> Galiçya bölgelerine<br />

simetrik özerklik getiriyordu– demokratik yönetime<br />

isyan eden bu grubun darbe giriflimi, Juan Carlos’un<br />

engellemesiyle baflar›ya ulaflamad› <strong>ve</strong> 29 ordu<br />

mensubu yarg›land›. Bundan sonra ‹spanya’da<br />

asker-sivil iliflkilerinin demokratikleflme sürecine<br />

uygun bir flekilde yeniden tan›mlanmas› süreci h›zland›.<br />

Ordu do¤rudan Milli Savunma Bakanl›¤›’na<br />

ba¤lanarak askerin sistem içindeki özerkli¤i kald›-<br />

r›ld›. Askerin iç gü<strong>ve</strong>nlikten çekilerek tamamen<br />

yurt savunmas›na <strong>ve</strong> uluslararas› misyonlara odaklanmas›<br />

sa¤land›. 1989’da ç›kar›lan Askerî Müfredat<br />

Kanunu ile askerî e¤itim program›n›n müfredat›<br />

siviller taraf›ndan belirlenir hâle geldi.<br />

Demokratikleflme sürecinden geçen ‹spanya, Avrupa<br />

Ekonomik Toplulu¤u’na (AET) üyelik hedefini de<br />

gündemine ald›. Askerî diktatörlük ile yönetildi¤i<br />

için daha önce reddedildi¤i AET’ye 1977’de bir kez<br />

daha baflvurdu. Uzun <strong>ve</strong> oldukça zorlu bir sürecin<br />

ard›ndan 1986’da Portekiz ile birlikte AET üyesi oldu.<br />

‹spanya’n›n AET/AB üyelik sürecindeki <strong>ve</strong> sonras›ndaki<br />

söylemlerini, Türkiye’nin söylemleri ile karfl›-<br />

laflt›rmal› bir flekilde izah eden Özçer, iki ülkenin<br />

politikalar› aras›ndaki paralelliklere de dikkat çekti.<br />

‹spanya <strong>ve</strong> Portekiz’in gerçek anlamda Avrupal› olmad›¤›n›<br />

öne süren Frans›z politikac›lara karfl› ‹spanyol<br />

politikac›lar, sürekli olarak ‹spanya’n›n Avrupal›l›¤›na<br />

vurgu yap›yorlard›; bugün de Türkiye,<br />

Fransa <strong>ve</strong> Almanya’n›n benzer tezlerine Avrupal› oldu¤u<br />

iddias›yla karfl› ç›k›yor. Ayr›ca, ‹spanya Avrupa<br />

ile Akdeniz <strong>ve</strong> Avrupa ile Latin Amerika aras›nda bir<br />

köprü oldu¤unu iddia etti¤i gibi Türkiye de Do¤u ile<br />

Bat› aras›nda bir köprü oldu¤unu ifade ediyor.<br />

Tarihsel olarak ‹spanya hep bir Akdeniz gücü olageldi.<br />

Ayr›ca 15. yüzy›l›n sonlar›ndan itibaren Latin<br />

Amerika’da bir sömürge imparatorlu¤u kurarak 19.<br />

yüzy›l›n sonuna kadar bu bölgeyi do¤rudan idare<br />

etti. ‹spanya, iflte bu tarihsel geçmifline dayanarak<br />

kendisini, AB’nin Kopenhag Kriterleri’ni Latin<br />

Amerika’ya aktaran ülke pozisyonuna oturtmaya<br />

çal›fl›yor. Di¤er yandan ‹spanya, Türkiye üzerinden<br />

Ortado¤u <strong>ve</strong> Orta Asya’ya aç›l›rken; Türkiye de ‹spanya<br />

üzerinden Latin Amerika’ya aç›l›yor. ‹spanya<br />

Baflbakan› Zapatero’nun, Baflbakan Tayyip Erdo-<br />

¤an ile birlikte Medeniyetler ‹ttifak› çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

22


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

‹slâm Dünyas› ile Hristiyan Bat› aras›ndaki önyarg›<br />

<strong>ve</strong> problemleri afl›p karfl›l›kl› diyalo¤un gelifltirilmesi<br />

yönündeki çabalar›, bunun bir yans›mas›.<br />

‹spanya, 1990’lar›n sonundan beri AB’nin temellerini<br />

atan Fransa-Almanya ikilisinin Avrupa’daki egemenli¤ine<br />

karfl› mücadele yürütüyor <strong>ve</strong> bu çerçe<strong>ve</strong>de<br />

Türkiye’nin AB üyeli¤ini destekliyor. Türkiye’nin<br />

‹spanya ile iliflkilerinin geliflmesinde AB ç›pas› çok<br />

önemli. Özçer tam bu noktada, Türkiye’nin tüm Avrupa<br />

kurulufllar› içinde yer almas›na ra¤men AB’nin<br />

baz› koflullar›n› yerine getirme hususunda, “kendine<br />

özgü koflullar›”n› öne sürerek ayak diremesinin,<br />

AB üyeli¤ini zorlaflt›rd›¤›na vurgu yapt›. Türkiye’nin,<br />

‹spanya’n›n demokratikleflme deneyimlerini<br />

dikkatle incelemesi <strong>ve</strong> AB üyeli¤i için daha yo¤un<br />

çaba harcamas› gerekti¤ini dile getirdi.<br />

KAM Milliyetçilik Konuflmalar›<br />

Sovyetlerden Ba¤›ms›zl›k<br />

Sonras›na Azerbaycan Ulusçulu¤u<br />

fiammas Salur<br />

15 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: Mehmet Sabri Akgönül<br />

Hakk›ndaki bütün kehanetlere ra¤men milliyetçilik<br />

günümüzün en mühim <strong>ve</strong> en tart›flmal› konular›ndan<br />

birisi olmaya devam ediyor. Son zamanlarda<br />

özellikle Karaba¤ meselesiyle Türkiye kamuoyunu<br />

meflgul eden Azerbaycan-Ermenistan geriliminin<br />

önemli bir kolu olan Azerbaycan ulusçulu¤unu <strong>ve</strong><br />

onun Sovyetlerden günümüze uzanan de¤iflim <strong>ve</strong><br />

dönüflümünü Fatih Üni<strong>ve</strong>rsitesi ö¤retim üyelerinden<br />

fiammas Salur ile konufltuk.<br />

Bafllarken, milliyetçili¤in toplumdaki “yüksek de-<br />

¤erler”e eklemlenen bir ideoloji oldu¤unun <strong>ve</strong> her<br />

devletin milliyetçi bir altyap›s› bulundu¤unun alt›-<br />

n› çizen Salur, ulus-devletlere ait “kutsallar”›n sadece<br />

asker-bürokrat-polisten ibaret olmad›¤›n›, ö¤retmenlerin<br />

de bu ideolojinin aktar›lmas›nda <strong>ve</strong><br />

benimsetilmesinde ciddi roller oynad›¤›n› hat›rlatt›.<br />

Ö¤retmenlerin üstlendi¤i bu aktif role binâen<br />

kaynak olarak ders kitaplar›n› <strong>ve</strong> okullardaki görsel<br />

malzemeleri inceledi¤ini <strong>ve</strong> semboller üzerinden<br />

bir milliyetçilik okumas› yapt›¤›n› ifade etti.<br />

Azerbaycan ulusçulu¤unun do¤uflunda 1813, 1828<br />

<strong>ve</strong> 1830 tarihlerinin oldukça önemli oldu¤unu kaydeden<br />

Salur, tarihî arkaplan› flu flekilde özetledi:<br />

Mezkur tarihlerde Rus Çarl›¤›’n›n bölgede dizayn<br />

çal›flmalar› vard›; birtak›m spot Ermeni yerleflim<br />

yerleri oluflturuldu <strong>ve</strong> Ermeniler buralara göç ettirildi.<br />

Azerilerin alg›lar›ndaki “yak›n öteki”nin Ermeni<br />

olmas›nda göç, “uzak öteki”nin ise Rus olmas›nda<br />

Rusya’n›n s›n›r›n› gü<strong>ve</strong>nceye alma çabalar›<br />

etkili oldu. 1905’te Erivan’da Müslüman say›s› Ermeni<br />

say›s›ndan çok daha fazla oldu¤u gibi, Bakü’de<br />

de Ermeni nüfusu Müslümanlardan oldukça<br />

fazla idi. Rusya’da 1905-1917 y›llar› aras›ndaki otorite<br />

bofllu¤u millî duygular›n “yükselme”sine imkân<br />

sa¤lad›. Daha sonra Sovyetler döneminde Eri-<br />

23


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

fiammas Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerin <strong>ve</strong> Azerilerin bir<br />

araya gelmelerinin sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi<br />

temalar›n ifllendi¤ini; ayr›ca Mete’nin düflmanlar›yla nas›l<br />

“kahramanca” savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›.<br />

van’›n Ermenilefltirilmesi <strong>ve</strong> Bakü’nün Azerilefltirilmesi<br />

gibi politikalar uyguland›. Kruflçev (1953-<br />

1964) döneminde belli bir kültürel canlanma sözkonusu<br />

oldu. Stalin’in paranteze ald›¤›, tamamen<br />

yasaklad›¤› <strong>ve</strong> içini boflaltt›¤› kültür formlar canland›;<br />

onun döneminde (1922-1953) öldürülen ayd›n<br />

<strong>ve</strong> kanaat önderlerine iade-i itibar <strong>ve</strong>rildi <strong>ve</strong> bu insanlar›n<br />

kendilerini yeniden “keflfetme”sine olanak<br />

sa¤land›. Gorbaçov döneminde (1985-91) “B›rak›-<br />

n›z kendi yollar›na gitsinler” diye özetlenen politikayla<br />

ulusal sosyalizmlerin kurulabilece¤i düflüncesi,<br />

Azerbaycan ulusçulu¤unun tarihinde önemli<br />

bir etki yapt›.<br />

Sembollerin meta-linguistik bir de¤eri vard›r. Sembollerin<br />

bu etkisine dayanarak milliyetçili¤in Azerbaycan<br />

okullar›nda <strong>ve</strong> ders kitaplar›nda nas›l ifllendi¤i<br />

hakk›nda Salur flunlar› söyledi:<br />

Milliyetçili¤in sözel <strong>ve</strong> görsel yans›malar›nda<br />

(ikonografiler <strong>ve</strong> duvarlarda as›l› olan sözler)<br />

çok bariz tutars›zl›klar fark edilmesine ra¤men<br />

temel tutarl›l›¤›n Ermenilerin ötekilefltirilmesine<br />

yönelik oldu¤unu gözlemledim. Yak›n öteki<br />

olarak Ermenileri, uzak öteki olarak da Ruslar›<br />

düflmanca hedef alan birçok ikonografik malzeme<br />

gördüm.<br />

Salur, ders kitaplar›nda Ermenilerle olan tarihsel<br />

düflmanl›k, Ermeni <strong>ve</strong> Azerilerin bir araya gelmelerinin<br />

sosyolojik aç›dan mümkün olmad›¤› gibi temalar›n<br />

ifllendi¤ini; ayr›ca Türklerin misafirper<strong>ve</strong>rli¤i,<br />

Mete’nin düflmanlar›yla nas›l “kahramanca”<br />

savaflt›¤› gibi konular›n bulundu¤unu aktard›. K›saca<br />

Azerbaycan’da tarih, daima düflman <strong>ve</strong> savafl<br />

üzerinden ya da Azerilerin/Türklerin cesurlu¤u<br />

üzerinden ö¤retiliyor.<br />

Son olarak Salur, Türkiye’de Azerbaycan milliyetçili¤i<br />

üzerine yaz›lan metinlerde varolan bir eksiklikten<br />

bahsetti:<br />

Haydar Aliyev döneminde (1993-2003) Azerbaycan<br />

milliyetçili¤i için farkl› bir kavram ortaya<br />

ç›kt›. Devletin resmî ideolojisi hâline gelen<br />

bu kavram, devlet milliyetçili¤i ya da Azerbaycanc›l›k<br />

ideolojisi olarak betimleniyor.<br />

Bu dönemde Azerbaycan’da “Azerbaycanl›lar›n etnogenesisini<br />

kim(ler) oluflturuyor” tart›flmalar›n›n<br />

bafl gösterdi¤ini ifade eden Salur, bu soruya <strong>ve</strong>rilen<br />

farkl› cevaplar› flöyle s›ralad›: Bu yap›y›, (i) tarih öncesinde<br />

arayan perspektif, (ii) Mo¤ol ‹stilas› sonras›na<br />

götüren anlay›fl <strong>ve</strong> (iii) ‹slâmiyet’le karfl›lafl›lmas›<br />

sonras›na götüren bak›fl aç›s›.<br />

Sunumunun ard›ndan soru-cevap fasl›nda Salur,<br />

Karaba¤ meselesine, Ermenistan-Azerbaycan aras›ndaki<br />

sorunlara <strong>ve</strong> Türkiye’nin bu sorunlar karfl›-<br />

s›ndaki tutumuna dair sorular› cevaplad›.<br />

24


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Haluk Dortluo¤lu’na göre Çin’in kadim tarihî birikimiyle<br />

kendini dünyan›n merkezinde görmesi, Çinlilerin<br />

-oranlar› de¤iflse de- niçin birçok uluslararas› markay›<br />

Çin markas› olarak alg›lad›¤›n› aç›klayabilir.<br />

KAM Etkin Yönetim Söyleflileri<br />

Çin’den Dünyaya Bak›fl<br />

Haluk Dortluo¤lu<br />

3 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k<br />

B‹M Finansman Direktörü Haluk Dortluo¤lu, Mart<br />

ay›nda gerçeklefltirdi¤i 10 günlük Çin ziyaretinin<br />

ard›ndan bu ülkeye iliflkin izlenimlerini rakamsal<br />

<strong>ve</strong>rilerle de destekleyerek bizimle paylaflt›. Çin tarihine<br />

de¤inerek söylefliye bafllayan Dortluo¤lu’nun<br />

dikkatimizi çeken sözleri flunlard›:<br />

• Yaklafl›k 1,5 milyar nüfusa sahip Çin’de 22 ayr›<br />

dil konufluluyor <strong>ve</strong> bu dilleri konuflanlar<br />

kendi aralar›nda anlaflam›yor.<br />

• Budizm inanc› genifl bir kitle taraf›ndan sahipleniliyor.<br />

• E¤itim kalitesi giderek art›yor. Çince önümüzdeki<br />

20 y›l içerisinde dünyada önemli bir yere<br />

gelecek.<br />

• Çin’de ‹ngilizce iletiflime müsaade ediliyor. Bu<br />

konuda kat› bir milliyetçi politika güdülmüyor.<br />

• Hiçbir gayrimenkul sat›lm›yor, 99 y›ll›¤›na<br />

devletten kiralan›yor.<br />

• Dünyan›n en kirli 20 flehrinin 19’u Çin’de bulunuyor.<br />

• Köyden kente göçün giderek artt›¤› Çin’de<br />

McKinsey araflt›rmas›na göre, 2025 y›l›nda halk›n<br />

%80’inin kentte yaflayaca¤› öngörülüyor.<br />

• fiehirleraras› nüfus hareketi s›n›rl›; bir yerden<br />

baflka bir yere ancak hükümetin izniyle geçilebiliyor.<br />

• Pasaport kontrolü sonras›nda polislere oy <strong>ve</strong>rilebilen<br />

bir ayg›t bulunuyor ki bu, Çinlilerin<br />

hizmet odakl› bir yaklafl›ma ülke olarak geçtiklerinin<br />

bir göstergesi.<br />

• Çin’deki dönüflüm 1977’de Mao’nun ölümüyle<br />

bafll›yor, 1990’larda mey<strong>ve</strong>sini <strong>ve</strong>riyor.<br />

• Çinliler serbest piyasa uygulamalar›yla planl›<br />

ekonomiyi entegre etmifl görünüyorlar.<br />

• Yo¤un altyap› yat›r›mlar›n›n yap›ld›¤› Çin’in<br />

fianghay flehri, görünüm olarak New York <strong>ve</strong><br />

Londra’dan çok farkl› de¤il; ancak halk bu de-<br />

¤iflime tam anlam›yla adapte olamam›fl.<br />

• Kriz döneminde 200 milyar dolarl›k altyap› yat›r›m›<br />

yap›larak krizin etkisi en aza indirilmeye<br />

çal›fl›lm›fl.<br />

25


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

• H›zl› büyüme sürecinde Çin’deki en büyük s›-<br />

k›nt›, “kalifiye eleman” noktas›nda kendini<br />

gösteriyor.<br />

• Çinliler, gayriinsanî flartlarda çal›flt›r›l›yor; ancak<br />

bu durum giderek de¤ifliyor. Asgarî ücretin<br />

yükselmesiyle iç pazar giderek büyüyor <strong>ve</strong><br />

önümüzdeki dönemde Çin iç pazar›n›n hacmi,<br />

ABD iç pazar›n›n hacmine ulaflabilir.<br />

• Yat›r›m olanaklar› <strong>ve</strong> bürokratik ifllemler Türkiye’ye<br />

göre daha rahat.<br />

• Dünyan›n bütün büyük flirketlerinin Çin’de<br />

yat›r›m› bulunuyor.<br />

• Taklit aflamas›nda kalmayan Çinliler, AR-<br />

GE’ye büyük yat›r›m yap›yorlar. 2008’de dünyada<br />

en çok patent alan flirket, Çinli bir flirket<br />

<strong>ve</strong> ilk 10 içinde ABD flirketi bulunmuyor.<br />

• Dünya domuz eti tüketiminin %50’si Çin’de<br />

gerçeklefliyor.<br />

• Çin’de gazl› içecek <strong>ve</strong> süt-yo¤urt kültürü bulunmuyor.<br />

Özellikle süt kültürünün olmay›-<br />

fl›ndan dolay› Çinlilerde kalsiyum eksikli¤i yaflan›yor.<br />

Devlet bu konuya el atm›fl durumda.<br />

• McKinsey araflt›rmas›na göre;<br />

- Çin’de 3.000’e yak›n KFC (Kentucky Fried<br />

Chicken) var <strong>ve</strong> bu zincir bütün flehirlere yay›lm›fl<br />

durumda.<br />

- Çinliler daha çok yerli ürünlere gü<strong>ve</strong>niyor <strong>ve</strong><br />

sat›n al›yor.<br />

- Çinlilerin %41’i Coca Cola’n›n Çin markas›<br />

oldu¤unu düflünüyor. Birçok uluslararas›<br />

markada bu oran çok daha yüksek. Çin’in<br />

kadim tarihî birikimiyle kendisini dünyan›n<br />

merkezi olarak görmesinin bu durumu aç›klamada<br />

yard›mc› oldu¤unu düflünen Dortluo¤lu,<br />

böyle bir alg›n›n varl›¤›n›n yabanc›<br />

flirketlerin de ifline geldi¤ine dikkat çekiyor.<br />

Bir Üst Düzey Yöneticinin<br />

Hayat›ndan Kesitler<br />

Ahmet Ertürk<br />

8 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: N e s l i h a n S ö z e r i<br />

“Baflar›l› insanlar›n karar an›”, “Onlar nas›l yönetiyorlar”,<br />

“CEO’lar›n bilgeli¤i”, “Yöneticinin k›lavuzu”…<br />

Bu bafll›klar, herhangi bir kitapç›n›n yönetime<br />

dair raflar›n› doldurabilecek kitap isimleridir.<br />

Hepsi bize, yönetime dair karanl›kta kalm›fl noktalar›<br />

âdeta bir gece, “haminnenin kula¤›m›za bir s›rr›<br />

f›s›ldamas›” gibi anlataca¤›n› vaat eder. Yönetim<br />

ustas›n›n herkesten saklad›¤› “püf nokta”s›n›n kendi<br />

sayfalar›nda oldu¤unu söyler, ba¤›r›r, 盤›rtkanl›k<br />

yapar. Bir tanesini dayanamaz al›p okuruz. Kitab›n<br />

son sayfas›na gelip kapa¤›n› kapatt›¤›m›zda ise<br />

dilimizde kekremsi bir tat vard›r. Oysa “Etkin Yönetim<br />

Söyleflileri”ne da<strong>ve</strong>t etti¤imiz Ahmet Ertürk, 6<br />

y›ll›k TMSF <strong>ve</strong> öncesindeki 29 y›ll›k yönetim tecrübesinden<br />

yola ç›karak, teoride s›radan gibi görünen<br />

ama pratikte gerçeklefltirilmesi zor <strong>ve</strong> irade isteyen<br />

güzel noktalar› bizimle paylaflt›. “Kamu yöneticili¤i,<br />

26


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Ahmet Ertürk, 6 y›ll›k TMSF <strong>ve</strong> öncesindeki 29 y›ll›k yönetim<br />

tecrübesinden yola ç›karak, her zaman gözümüzün önünde<br />

oldu¤u için “basit” alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade <strong>ve</strong><br />

bilinç gerektiren <strong>ve</strong> sadece iyi bir yönetici olmaya de¤il,<br />

nitelikli bir insan olmaya da götüren önemli maddelere de¤indi.<br />

insanî de¤erler üzerine infla edilir” <strong>ve</strong>ciz sözüyle<br />

beraber Ertürk, “Kamu yöneticisi nas›l olmal›<br />

Hangi de¤erlere, karaktere <strong>ve</strong> bak›fl aç›s›na sahip<br />

olmal›” gibi sorular›n cevaplar›n› aktard›.<br />

Bir kamu yöneticisinin insanî de¤erlere sahip<br />

olmas›, baz› hususlarda iradeli <strong>ve</strong> ilkeli olmas›-<br />

na ba¤l›d›r. Bir yönetici, özellikle de kamu yöneticisi,<br />

afla¤›daki maddelere dikkat etmelidir:<br />

• Makam›n kendisine sa¤lad›¤› faydalara karfl›<br />

“müsta¤ni” kalabiliyor mu<br />

• Ekibini kimlerden oluflturdu Yol arkadafllar›n›<br />

seçerken kriterleri neydi<br />

• fiirketler için yap›lan SWOT (Üstünlükler, Zay›fl›klar,<br />

F›rsatlar <strong>ve</strong> Tehditler) analizini<br />

kendisi için (yani bireysel SWOT analizi)<br />

yapt› m›<br />

• Çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤›nda harekete<br />

geçen, “kendisini hakl› gösterme mekanizmalar›”n›n<br />

fark›nda m›<br />

Ertürk’ün bahsetti¤i bu maddeleri söylefliye dayanarak<br />

açal›m:<br />

Kamuda görev alan bir kiflinin öncelikli amac›, özel<br />

flirketlerde oldu¤u gibi, sadece kâr etmek de¤ildir.<br />

Kâr› sadece kamu hizmetini devam ettirebilmek<br />

ad›na gerçeklefltirir. Buradan anlayabiliriz ki kamuda<br />

yönetici olmak, ev<strong>ve</strong>la insanî de¤erleri ön planda<br />

tutmay›, makam›n getirebilece¤i gayriahlâkî<br />

rantlar <strong>ve</strong> faydalar u¤runa kamu hizmetini feda etmemeyi<br />

gerektirir. Aksi takdirde yönetimin durumu,<br />

genel fayda için infla edilmifl bir kurumu, tüm<br />

basit insanlar›n yapt›¤› gibi –bir fare misali– kemirmekten<br />

baflka bir fley olmayacakt›r. Bir k›ssada, Hz.<br />

Ömer’in kendisine hediye edilen bir elmay› tekrar<br />

geri gönderdi¤i anlat›l›r. Sebebi soruldu¤unda ise<br />

flu cevab› <strong>ve</strong>rir: “Ben burada yönetici olmasayd›m<br />

bu bana hediye edilemezdi. Devlet, bana buradaki<br />

eme¤imin karfl›l›¤›n› <strong>ve</strong>riyor. Bu elma, haramd›r.”<br />

“Makam› kötüye kullanmak, bilinçli ya da bilinçsiz<br />

olarak ç›karlara araç edinmek” son madde ile çok<br />

ba¤lant›l›d›r. Zira kifli, belli ilkelere sahip olsa bile<br />

çizgisinden ayr›lmaya bafllad›¤› zaman –bu, makam›n›<br />

kötü kullanmak ya da kiflisel hayat›ndaki de-<br />

¤erlerinden ödün <strong>ve</strong>rmek olabilir– devreye hemen<br />

“ama” mekanizmalar› girer. Ya “Ben bunu yapt›m<br />

ama herkes yap›yor” ya da “Bu yapt›¤›m do¤ru de-<br />

¤il; ama ben bunu, flu de¤erleri gerçeklefltirmek için<br />

yapt›m” der. Unutmamak gerekir ki hayra haramla<br />

ya da flerle var›lamaz. Süte damlayan bir damla zehir<br />

bile onun içilemez olmas›na kâfi gelir. “Herkes<br />

yap›yor” mant›¤› ise, herhangi biri olmay› kabul etmifllik<br />

demektir ki bu da baflar›s›z bir yönetime<br />

ad›m atmakt›r.<br />

27


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Bir ekibi kimlerden oluflturdu¤unuza bakarak<br />

iflin sonucunu rahatl›kla tahmin edebilirsiniz.<br />

Zira herkes kendinden bir renk, bir usul katacakt›r<br />

o ifle. E¤er çal›flkan, ahlâkl›, ekip ruhuna<br />

sahip insanlar seçmiflseniz baflar›ya yar› yar›ya<br />

ulaflm›fls›n›z demektir. Sizin fikirlerinize z›t,<br />

nemalanma zihniyetinde, kendini ön plana ç›-<br />

karma çabas›nda insanlar seçmiflseniz bu insanlar<br />

en yak›n zamanda bunlar› ortaya koyacaklard›r.<br />

Çal›flmak zorunda kalsan›z, “ahlâks›z<br />

ama çok çal›flkan biri” yerine “ahlâkl› ama<br />

çal›flkan olmayan kifliyi” tercih etmelisiniz.<br />

Çünkü ahlâks›zl›k bulafl›c›d›r, tembellik ise de-<br />

¤ildir.<br />

fiirketler için yap›lan SWOT analizleri, birçok<br />

flirketin güçlü <strong>ve</strong> zay›f yönlerini <strong>ve</strong> sektördeki<br />

durumunu objektif olarak ortaya koyar. Dahas›<br />

flirket, SWOT analizindeki sonuçlara göre hangi<br />

stratejiyi izleyece¤ini de belirler. SWOT analizi<br />

flirketler için hayatî bir tahlil, erken teflhis<br />

imkân› <strong>ve</strong>rir. Erken teflhis ise ço¤u zaman hayat<br />

kurtar›r. Kifli, kendi SWOT analizini yapabilirse,<br />

pek çok hatay› önleyebilir. “Hatalar, en<br />

büyük ö¤reticidir; ancak kariyer hayat›n›z› da<br />

sonland›rabilir.” Hatalar› engellemenin yolu,<br />

kiflisel SWOT analizinden geçer. Ancak bu analizi<br />

yapmak, flirketlerde yap›ld›¤› kadar kolay<br />

de¤ildir. Çünkü kifli eksik <strong>ve</strong> zay›f yönlerini<br />

kendine itiraf edemez ya da bunlar› kendinde<br />

göremez. Bu durumda kifli, gü<strong>ve</strong>ndi¤i insanlar›n<br />

uyar›lar›n› göz önüne almal›, gurur meselesi<br />

yapmamal›, bilakis bu tür uyar›lara sevinmelidir.<br />

Zira hükümdarlar›n <strong>ve</strong> krallar›n iktidarlar›n›<br />

kaybetmeleri, etraflar›n›n “flakflakç›lar” ile<br />

çevrili olmas›ndan kaynaklan›r. “fieyh uçmaz,<br />

uçurulur” deyimi bunu yeterince özetler.<br />

Ertürk, iyi yöneticili¤e dair birkaç madde <strong>ve</strong>rdi bize.<br />

Bunlar, her zaman gözümüzün önünde oldu¤u için<br />

basit alg›s› uyand›ran, fakat uygulamas› irade <strong>ve</strong> bilinç<br />

gerektiren önemli maddelerdir. Sadece iyi bir<br />

yönetici olmaya de¤il, nitelikli bir insan olmaya da<br />

götüren yollard›r. Herkes evinde –anne <strong>ve</strong> baba olarak-,<br />

iflinde –ifl<strong>ve</strong>ren, ö¤retmen vs. olarak– yönetici<br />

oldu¤u için, en az›ndan “insan” olmaya çal›flt›¤›m›z<br />

için, bu maddeler kuflat›c›d›r <strong>ve</strong> herkesi ilgilendirir.<br />

Zaten yönetici olmak da en baflta nitelikli insan olmaktan<br />

geçmez mi<br />

Sivil Toplum Kurulufllar›nda<br />

Yönetim <strong>ve</strong> Yönetiflim<br />

Bar›fl Görgüç<br />

22 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Melih Torlak<br />

Mobilya Sanayi ‹fl Adamlar› Derne¤i (MOBSAD)<br />

Genel Sekreteri Bar›fl Görgüç, “Sivil Toplum Kurulufllar›’nda<br />

(STK) Yönetim <strong>ve</strong> Yönetiflim” konulu<br />

söyleflisine STK’lar›n tan›m› ile bafllad›. Bu tür kurulufllar›n<br />

asl›nda yeni olmad›¤›n›, kendi tarihimizde<br />

Ahîlik gibi kurulufllar›n bulundu¤unu sözlerine<br />

ekledi. Bugüne kadar Türkiye’de kurulan dernek<br />

say›s›n›n 215.560, hâlen faal olanlar›n say›s›n›n<br />

28


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Bar›fl Görgüç’e göre yönetim, de¤iflmekte olan çevre<br />

koflullar›nda k›t kaynaklar› <strong>ve</strong>rimli kullanarak iflletmenin<br />

amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için baflkalar›yla iflbirli¤i<br />

yapmak anlam›na gelirken; yönetiflim ço¤ulculu¤a dayanan,<br />

birlikte yönetim <strong>ve</strong> üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r.<br />

84.594, ‹stanbul’da yer alanlar›n say›s›n›n ise<br />

17.285 oldu¤unu ifade eden Görgüç, amaç <strong>ve</strong> ifllevlerine<br />

göre STK’lar› flu flekilde s›ralad›:<br />

• Makro ekonomik amaçl› olanlar,<br />

• Belirli ekonomik grup <strong>ve</strong> mesleklerin sözcüleri<br />

olanlar,<br />

• Yard›mlaflma <strong>ve</strong> dayan›flma amaçl› olanlar,<br />

• Do¤a, çevre, hayvan, kültürel varl›klar gibi<br />

alanlarda ihtisaslaflanlar,<br />

• E¤itim, sa¤l›k, hukuk gibi alanlarda uzmanlaflanlar.<br />

Görgüç’e göre “yönetim”, de¤iflmekte olan çevre<br />

koflullar›nda k›t kaynaklar› <strong>ve</strong>rimli kullanarak iflletmenin<br />

amaçlar›na etkin bir flekilde ulaflmak için<br />

baflkalar›yla iflbirli¤i yapmak anlam›na gelirken;<br />

“yönetiflim” ço¤ulculu¤a dayanan, birlikte yönetim<br />

<strong>ve</strong> üretimin esas al›nd›¤› bir kavramd›r. Yönetim<br />

daha dar kapsaml› iken, yönetiflim gönüllü kurulufllar›<br />

da içine ald›¤› için kapsam bak›m›ndan daha<br />

genifltir. Yönetim tepeden inmeci iken, yönetiflim<br />

farkl› sistemleri yönlendirmeyi esas al›r. Yönetim<br />

daha sert, yönetiflim ise daha kat›l›mc› <strong>ve</strong> esnektir.<br />

STK <strong>ve</strong> yöneticileri için yönetiflimin baz› ilkeleri<br />

mevcuttur:<br />

• Toplumun ç›karlar›n› kendi ç›karlar›n›n önünde<br />

tutmak,<br />

• Finansal olarak baflkalar›na ba¤›ml› hâle getirecek<br />

ba¤lant›lardan kaç›nmak,<br />

• Tarafs›z olmak,<br />

• Hesap <strong>ve</strong>rebilir olmak,<br />

• fieffaf olmak,<br />

• Aç›k <strong>ve</strong> dürüst olmak,<br />

• (Yukar›da ifade edilen tüm ilkeleri) yaflayarak<br />

örnek olmak.<br />

Dünyadaki <strong>ve</strong> Türkiye’deki örneklerden hareketle<br />

Görgüç söyleflisini flöyle sürdürdü: Küresel STK’lara<br />

örnek olarak Greenpeace, Do¤al Hayat› Koruma<br />

Vakf› (WWF), S›n›r Tan›mayan Doktorlar, Soros<br />

Vakf› <strong>ve</strong> Bill&Melinda Gates Vakf› <strong>ve</strong>rilebilir. Ancak<br />

politik <strong>ve</strong> iktisadî konularda öne ç›kan söylem <strong>ve</strong><br />

davran›fllar› sebebiyle bu kurulufllar› sadece sivil<br />

toplum kurulufllar› olarak görmek pek mümkün<br />

de¤il.<br />

Ülkemizde STK’lar çeflitli yazarlar taraf›ndan “kirlenmifl<br />

bir kavram”, “oryantalist bir kavram”,<br />

“uluslararas› siyasetin ‘fetifl’ kavram›” olarak nitelendiriliyor.<br />

Türkiye’deki STK’lar de¤iflik kategori-<br />

29


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

ler alt›nda flu flekilde örneklendirilebilir: TÜS‹AD,<br />

MÜS‹AD, TUSKON, TÜMS‹AD; TOBB, ‹SO, ‹TO,<br />

ATO, DENSO; Bakkallar Federasyonu, Al›fl<strong>ve</strong>rifl<br />

Merkezleri <strong>ve</strong> Perakendecileri Derne¤i; Türkiye<br />

Bankalar Birli¤i, Barolar Birli¤i; ‹nsan Haklar› Derne¤i,<br />

Genç Siviller Hareketi, MAZLUMDER, ‹HH;<br />

KALDER; TÜRK-‹fi, D‹SK; LAS‹AD, BU‹KAD; KAG‹-<br />

DER, ÇYDD, TED. Bu kurulufllar›n hepsinin özünde<br />

belirli insan gruplar›n›n haklar›n› korumak sözkonusu;<br />

ancak uygulamada iç <strong>ve</strong> d›fl politik etkenler<br />

oldukça bask›n.<br />

Öte yandan <strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf›, Sabanc› Vakf›,<br />

Ehl-i Beyt Vakf›, TEV, LÖSEV, TEMA vb. STK olarak<br />

ifade edilebilecek vak›f <strong>ve</strong> derneklere birer örnek.<br />

Meslek grubu olarak faaliyette bulunan STK’lar aras›nda<br />

ise Türkiye Gemi ‹nfla Sanayicileri Birli¤i<br />

(G‹SB‹R), Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri <strong>ve</strong> ‹fladamlar›<br />

Derne¤i (TETS‹AD), Uluslararas› Nakliyeciler<br />

Derne¤i (UND), Otomotiv Sanayi Derne¤i<br />

(OSD), Türkiye Süt, Et, G›da Sanayicileri <strong>ve</strong> Üreticileri<br />

Birli¤i (SETB‹R) <strong>ve</strong> MOBSAD s›ralanabilir. Bu<br />

kurulufllar›n etkinlikleri, de¤iflik alanlardaki<br />

“güç”leri çerçe<strong>ve</strong>sinde flekillenmektedir. Mesela<br />

yan sanayisiyle birlikte 200-250 bin civar›nda çal›-<br />

flan› <strong>ve</strong> büyük miktarda yapt›¤› <strong>ve</strong>rgi ödemeleri ile<br />

G‹SB‹R, hükümet <strong>ve</strong> çevredeki kurulufllar ile olan<br />

iliflkilerinde güçlü bir rol alabilmektedir.<br />

Genel sekreterli¤ini yapt›¤› MOBSAD’›n görece küçük<br />

olmakla birlikte Türkiye mobilya üreticilerinin<br />

%80’inin bu derne¤e dâhil oldu¤unu ifade eden<br />

Görgüç, ifle ilk bafllad›¤›nda maafl›n› alamayacak<br />

durumda oldu¤una ama yap›lan çal›flmalar sonucunda<br />

k›sa sürede dergi <strong>ve</strong> katalog bas›m›ndan fuar<br />

kat›l›mlar›na kadar birçok ifli yapar hâle geldiklerine<br />

dikkat çekti.<br />

Sonuç olarak;<br />

• STK, dünyada <strong>ve</strong> Türkiye’de yeni de¤ildir, yeni<br />

anlamlar yüklenmifltir.<br />

• Hiçbir STK, tabiat› gere¤i tam ba¤›ms›z<br />

ol(a)maz.<br />

• ‹letiflim <strong>ve</strong> etkileflim her STK için vazgeçilmezdir.<br />

• Her STK, özünde bir lobi örgütüdür.<br />

• Her STK, yönetimden yönetiflime geçemez.<br />

• Yönetimden yönetiflime geçifl, STK’lar›n etkinli¤ini<br />

art›r›r.<br />

KAM Sempozyum<br />

Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm:<br />

Ortado¤u, Bat› <strong>ve</strong> Rusya ile<br />

‹liflkiler Sempozyumu<br />

15 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: V olkan Yahfli<br />

D›fl politikada son dönemde artan süreklilik <strong>ve</strong> de-<br />

¤iflim tart›flmalar›n›n, uluslararas› iliflkiler alan›ndan<br />

çeflitli isimler taraf›ndan mercek alt›na al›nd›¤›<br />

“Türk D›fl Politikas›nda Dönüflüm: Ortado¤u, Bat›<br />

<strong>ve</strong> Rusya ile ‹liflkiler” bafll›kl› sempozyum, her biri<br />

tematik olarak bölünmüfl dört oturumda gerçeklefl-<br />

30


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

“Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan Arabuluculu¤a” bafll›kl› ilk<br />

oturumda Kemal ‹nat, Türkiye-‹ran; Ali Balc›, Türkiye-‹srail<br />

iliflkilerini tarihsel süreci de dikkate alarak ele ald›. Mesut Özcan<br />

ise, Türkiye’nin Irak politikas›n›n mesafeli bir durufltan müdahil<br />

<strong>ve</strong> faal bir politikaya dönüflümünü üç dönemde inceledi.<br />

ti. KAM Koordinatörü Sevinç Alkan Özcan’›n daha<br />

önceki çal›flma, sempozyum <strong>ve</strong> faaliyetleri tan›t›c›<br />

konuflmas›n›n ard›ndan, Vak›f Baflkan› Mustafa<br />

Özel’in aç›l›fl konuflmas›yla bafllayan sempozyum<br />

oturum konular›na göre ilerledi.<br />

1. Oturum: Ortado¤u’da ‹yi Niyetli Tarafs›zl›ktan<br />

Arabuluculu¤a<br />

Sempozyumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Kemal<br />

‹nat, Türkiye-‹ran iliflkilerinde rekabet <strong>ve</strong> çat›flmadan<br />

uzlafl› <strong>ve</strong> iflbirli¤ine geçifli, son on y›lda ekonomi,<br />

gü<strong>ve</strong>nlik <strong>ve</strong> siyaset alanlar›ndaki geliflmelere<br />

odaklanarak ele ald›. Osmanl›-‹ran aras›nda hep bir<br />

rekabet iliflkisi sözkonusu iken, son y›llarda ikili<br />

iliflkilerde yaflanan dönüflümü “Yeni Osmanl›c›l›¤›n<br />

bir tezahürü” olarak okuman›n çok absürt oldu¤una<br />

dikkat çekti. Ticaret hacmi on y›lda on yedi kat<br />

artm›fl, enerji (do¤algaz) <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik (PKK terörü)<br />

alanlar›nda iflbirli¤ine gidilmifl vs. olsa da ‹nat, ikili<br />

iliflkilerde henüz kat edilmesi gereken uzun bir mesafe<br />

oldu¤unu vurgulad›.<br />

Dr. Ali Balc›, Türkiye-‹srail iliflkilerini tarihsel karfl›-<br />

laflt›rmal› bir analize tâbi tutarak de¤iflim <strong>ve</strong> süreklilik<br />

unsurlar›n› ortaya koydu. ‹ç politika-d›fl politika<br />

ayr›m›n›n hem klasik yaklafl›m hem de sözkonusu<br />

inceleme aç›s›ndan yetersiz <strong>ve</strong> engelleyici oldu-<br />

¤unu belirterek, Türkiye’de siyasal ‹slâm’›n yükseliflinin<br />

gü<strong>ve</strong>nliklefltirilmesi üzerinden ikili iliflkilerin<br />

ilerledi¤ine dikkat çekti. 1990’larda ‹srail’le iliflkilerin<br />

askerî-bürokratik elite ayr›cal›kl› bir konum kazand›r›rken,<br />

2000’lerde sivil politikalar›n askerin<br />

tahakkümünü azaltt›¤›n› savundu. Öcalan’›n yakalanmas›n›,<br />

Marmara Depremini, Türk d›fl politikas›n›n<br />

Avrupal›laflmas›n›, komflularla iliflkilerin düzelmesini,<br />

‹kinci ‹ntifaday› <strong>ve</strong> ekonomik krizi, askerin<br />

gü<strong>ve</strong>nliklefltirme siyasetini zay›flatan <strong>ve</strong> sivil siyaseti<br />

devreye sokan unsurlar olarak ele ald›.<br />

Yrd. Doç. Mesut Özcan, Türkiye’nin Irak politikas›-<br />

n›n mesafeli bir durufltan müdahil <strong>ve</strong> faal bir politikaya<br />

dönüflümünü üç dönemde inceledi: 1999’da<br />

Öcalan’›n yakalanmas›, gü<strong>ve</strong>nlik endiflesinin azalmas›<br />

<strong>ve</strong> AB adayl›¤›, Türkiye’nin komflular›yla iyi<br />

iliflkilerinin önünü açt›. 2003’te 1 Mart Tezkeresi’nin<br />

Meclis’ten geçmemesi, d›fl politikada demokratik<br />

aktörlerin etkinli¤ini art›rd›. 2007-2008’de<br />

PKK’n›n Da¤l›ca <strong>ve</strong> Aktütün karakollar›na sald›r›lar›<br />

karfl›s›nda Türkiye, beklentinin aksine, Irak’la temaslar›n›<br />

artt›rd›. Özcan, Türkiye’nin risk alarak<br />

yeni politikalar üretti¤ine <strong>ve</strong> karfl›l›kl› gü<strong>ve</strong>n için<br />

yeni bir dil infla etti¤ine vurgu yapt›. Ticarî iliflkiler,<br />

d›fl yard›mlar <strong>ve</strong> medya üzerinden artan etkileflim<br />

sonucunda Türkiye’nin, Irak siyasetinde aktifleflir-<br />

31


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

ken, ekonomik faktörlerin de gitgide önem kazand›¤›na<br />

dikkat çekti.<br />

2. Oturum: Bat›’ya Ra¤men Bat› ile Birlikte Hareket<br />

Etmek<br />

‹kinci oturumun ilk konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Resul<br />

Usul, AB-Türkiye iliflkilerini bir modernleflme modeli,<br />

demokratikleflmenin parças›, ekonomik entegrasyon<br />

meselesi, kimlik sorunu, K›br›s meselesi,<br />

tarihî <strong>ve</strong> co¤rafî unsurlar gibi çeflitli boyutlarda ele<br />

ald›. Yap›sal dönüflümleri anlamak için iliflkileri<br />

dört safhada de¤erlendirdikten sonra Usul, Aral›k<br />

2004’teki Brüksel Zir<strong>ve</strong>si ile karfl›l›kl› diyalog bafllasa<br />

da AB geniflleme politikas›n›n de¤iflti¤ine; müzakerelerin<br />

ucunun aç›k olmas›, “özümseme”nin ilk<br />

kez uygulanacak olmas›, yap›sal dönüflüm için gerekli<br />

finansman›n gelmemesi <strong>ve</strong> K›br›s meselesinin<br />

AB-Türkiye iliflkilerinin gidiflat›n› mu¤laklaflt›rd›¤›-<br />

na dikkat çekti.<br />

Dr. Helin Sar› Ertem, Türkiye-ABD iliflkilerinde<br />

2000’li y›llardaki de¤iflimi Kuzey Irak <strong>ve</strong> Kürt sorunu<br />

üzerinden de¤erlendirdi. Kuzey Irak <strong>ve</strong> PKK, ikili<br />

iliflkileri tehdit eden <strong>ve</strong> stratejik ortakl›¤›n içini<br />

boflaltarak Amerikan karfl›tl›¤›n› körükleyen unsurlar<br />

iken; PKK ile mücadelede etkin iflbirli¤ine geçilmesi<br />

<strong>ve</strong> Türkiye’nin Kuzey Irak’la ekonomik <strong>ve</strong> ticarî<br />

iliflkiler gelifltirmesi, zamanla ç›karlar›n <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik<br />

alg›lar›n›n örtüflmesine yol açt›. ABD’nin, Kuzey<br />

Irak’taki istikrar› koruma <strong>ve</strong> ‹ran’›n yükselen etkisini<br />

frenlenme çabas› Türkiye’ye olan ihtiyac›n› art›rd›.<br />

‹flte iç içe geçmifl bu ekonomik, siyasal <strong>ve</strong> toplumsal<br />

hareketlilik, Ertem’e göre, ABD-Türkiye iliflkilerini<br />

Kuzey Irak özelinde olumlu yönde etkiledi.<br />

3.Oturum: Tarihi Miras <strong>ve</strong> Yeni Aktörler Ba¤lam›nda<br />

Türk D›fl Politikas›<br />

Yüksek lisans ö¤rencisi Enes Tüzgen, Türk d›fl politikas›ndaki<br />

süreklilik <strong>ve</strong> kopufl unsurlar›n› Turgut<br />

Özal <strong>ve</strong> AK Parti’nin uygulamalar›n› karfl›laflt›rarak<br />

ele ald›: Özal So¤uk Savafl’›n, AK Parti ise 11 Eylül<br />

sald›r›lar›n›n akabinde Türkiye’nin potansiyelini<br />

harekete geçirdi. Özal’›n “köprü ülke” kavramsallaflt›rmas›,<br />

Ahmet Davuto¤lu’nda “merkez ülke”ye<br />

dönüfltü. Her ikisinde de mevcut olan çok kimlikli<br />

söyleme, Davuto¤lu “medeniyet” kavram›n› da ekledi.<br />

Ç›kar alg›lar›nda ise farkl›l›klar sözkonusu:<br />

Özal’›n d›fl politikas› ekonomiye endeksli, pragmatik<br />

<strong>ve</strong> kâr-zarar iliflkisine dayal›yd›. AK Parti ise ekonominin<br />

yan› s›ra siyasî, kültürel <strong>ve</strong> sosyal iliflkileri<br />

güçlendirmeye çal›fl›yor; kazan-kazan stratejisine<br />

dayan›yor; bar›fl <strong>ve</strong> denge politikas› izliyor.<br />

Yüksek lisans ö¤rencisi Ezgi Uzun, devlet d›fl› aktörlerden<br />

Türk düflünce kurulufllar›n›n Türkiye-Ermenistan<br />

normalleflme sürecinde oynad›klar› rolleri<br />

ele ald›. Ba¤›ms›z uzmanlar›n <strong>ve</strong> akademisyenlerin,<br />

düflünsel kaynaklar sunarak siyasî giriflimcilik rolüyle<br />

politika yap›m›na müdahil olduklar›n›, atmosfer<br />

etkisi (genifl bir toplumsal etki) yaratarak k›-<br />

sa <strong>ve</strong> orta vadeli gündem <strong>ve</strong> mikro politikalar ürettiklerini<br />

anlatt›. Örne¤in USAK Azerbaycan’la üst<br />

düzey toplant› tertip ederken; TESEV olumsuz<br />

imajlar› yok etmek, GPOT Ermenistan bas›n›ndaki<br />

olumsuz alg›y› kald›rmak için çal›flmalar yap›yor.<br />

Di¤er yandan bu kurulufllar elçi görevi görüyor; Ermeni<br />

yöneticilerle flahsî iliflkiler kurup bilgi al›yor<br />

<strong>ve</strong> Türk hükümetine iletiyorlar. Ayr›ca sivil toplumu<br />

<strong>ve</strong> özel sektörü organize ediyorlar.<br />

32


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

Dördüncü oturumda Güljanat K. Ercilasun, Ankara ile<br />

Moskova’n›n Orta Asya politikalar›n›; Ali F. Demir, Ankara’n›n<br />

Güney Kafkasya politikalar›n› ele ald›. Vügar ‹manov ise,<br />

Ankara-Moskova iliflkilerinde yak›nlaflma dönemlerini<br />

mercek alt›na alarak tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›.<br />

4. Oturum: Yak›nlaflma-Uzaklaflma Sarkac›nda<br />

Rusya ile ‹liflkiler<br />

Yrd. Doç. Vügar ‹manov, Ankara-Moskova iliflkilerinde<br />

yak›nlaflma dönemlerini mercek alt›na alarak<br />

tarihsel bir karfl›laflt›rma yapt›. ‹lki Napolyon’un<br />

M›s›r’› iflgaline karfl› Osmanl›’n›n askerî yard›m talebiyle,<br />

ikincisi Mehmet Ali Pafla’n›n iflgaline karfl›<br />

Hünkar ‹skelesi Anlaflmas›’yla, üçüncüsü 1920’lerde<br />

yine bir askerî ittifakla gerçekleflen bu yak›nlaflmalar›n<br />

ortak özellikleri, tehdide karfl› askerî ittifak<br />

niteli¤inde <strong>ve</strong> k›sa süreli olmalar›, öncesinde <strong>ve</strong>ya<br />

akabinde savafllar›n yaflanmas›yd›. “So¤uk Bar›fl”<br />

olarak da adland›r›lan son yak›nlaflma ise di¤erlerinden<br />

farkl›: Taraflar›n ticaret <strong>ve</strong> yat›r›mlarla ekonomik<br />

ba¤›ml›l›¤› artt›; turizm sayesinde insanî temaslar<br />

s›klaflt›; iktidardaki yeni hükümetler siyasî<br />

diyalo¤u art›rd›... ‹manov, 1933’te Sovyet Heyeti’nin<br />

‹stanbul’da karfl›lanma görüntülerini içeren<br />

bir belgesel gösterimiyle sunumunu tamamlad›.<br />

Yrd. Doç. Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, Ankara<br />

ile Moskova’n›n Orta Asya politikalar›n› karfl›-<br />

laflt›rd›. Türkiye’nin Orta Asya’yla iliflkisi 1991’de<br />

romantik bir yak›nlaflma süreciyle bafllarken, Ruslar<br />

18.-19. yüzy›ldan itibaren bölgede hâkimiyet<br />

kurdu. Türkiye’nin bölgeyle iliflkisi daha ziyade kardefllik<br />

vurgusuna, ‹pek Yolu’nun canland›r›lmas›-<br />

na, piyasa ekonomisine geçifle, demiryoluna <strong>ve</strong> televizyon<br />

dizilerine dayan›rken; Rusya hâlihaz›rda<br />

bölgede siyasî, ekonomik <strong>ve</strong> kültürel aç›dan oldukça<br />

etkin. Mesela Türkiye’nin ticaret hacmi 4 milyar<br />

dolarken, Rusya’n›nki 17 milyar dolar. Ercilasun,<br />

Türkiye’nin imaj çal›flmas›yla, demiryolu a¤›n› gelifltirerek,<br />

uçak biletlerini ucuzlatarak, okullar açarak,<br />

do¤rudan günlük bilgi ak›fl›n› sa¤layarak bölgeyle<br />

iliflkilerini gelifltirebilece¤ini sözlerine ekledi.<br />

Sempozyumun son konuflmac›s› Doç. Dr. Ali Faik<br />

Demir, Ankara’n›n Güney Kafkasya politikalar›n›<br />

ele ald›. Kafkasya’daki flehirlerin adlar›n› dahi telaffuz<br />

edemedi¤imiz, dinleri <strong>ve</strong> etnik kökenleri hatta<br />

Karaba¤ sorununu bile tam olarak bilmedi¤imiz<br />

gerçe¤iyle söze bafllad›. Ermenistan konusunda<br />

uzun vadeli çözümler aranmas› gerekti¤ini <strong>ve</strong> ancak<br />

halklar anlaflt›¤›nda sorunlar›n tolere edilebilece¤ini<br />

söyledi. Türkiye-Kafkasya iliflkilerini dört dönem<br />

alt›nda inceledikten sonra “Rusya Abhazya’n›n ba-<br />

¤›ms›zl›¤›n› desteklerken Çeçenlerinkini neden desteklemiyor”,<br />

“Kafkasya’da bar›fl mümkün mü”,<br />

“Petrol flirketleri bar›fl istiyor mu”, “Otoriter liderler<br />

bar›fl› m›, korkuyu mu tercih eder” gibi çarp›c›<br />

baz› sorular soran Demir, “Bar›flç› savafllara ihtiyac›m›z<br />

var” diyerek son noktay› koydu.<br />

Sempozyumun sonunda Muzaffer fienel <strong>ve</strong> Mesut<br />

Özcan, Türk d›fl politikas›ndaki umut <strong>ve</strong>rici dönüflümün<br />

kal›c› olmas›n› temenni ederek oturumlarla<br />

ilgili genel bir de¤erlendirme yapt›lar.<br />

33


Küresel<br />

Araflt›rmalar<br />

Merkezi<br />

KAM<br />

KAM SEMPOZYUM<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› Küresel Araflt›rmalar Merkezi<br />

TÜRK DIfi POL‹T‹KASINDA DÖNÜfiÜM:<br />

ORTADO⁄U, BATI VE RUSYA ‹LE ‹L‹fiK‹LER<br />

15 May›s 2010 Cumartesi<br />

I. OTURUM 10.30–11.45<br />

ORTADO⁄U’DA ‹Y‹ N‹YETL‹ TARAFSIZLIKTAN<br />

ARABULUCULU⁄A<br />

Oturum Baflkan›: Fahrettin Altun<br />

III. OTURUM 14.00-15.15<br />

TAR‹H‹ M‹RAS VE YEN‹ AKTÖRLER BA⁄LAMINDA<br />

TÜRK DIfi POL‹T‹KASI<br />

Oturum Baflkan›: M. Akif Kayap›nar<br />

Kemal ‹nat / Türkiye’nin ‹ran Politikas›<br />

Ali Balc› / Türkiye- ‹srail ‹liflkilerinin<br />

Tarihsel Karfl›laflt›rmal› Bir Analizi<br />

Mesut Özcan / Mesafeden Müdahaleye:<br />

Türkiye’nin Irak Politikas›<br />

II. OTURUM 12.00–13.15<br />

BATI’YA RA⁄MEN BATI ‹LE<br />

B‹RL‹KTE HAREKET ETMEK<br />

Oturum Baflkan›: Muzaffer fienel<br />

Ali Resul Usul / Türkiye-AB ‹liflkileri:<br />

Karmafl›k Siyasette Dönüflümler<br />

Helin Sar› Ertem / Türk-Amerikan<br />

‹liflkilerinde De¤iflen Gü<strong>ve</strong>nlik<br />

Alg›lamalar›: Kuzey Irak <strong>ve</strong><br />

Türkiye’nin Kürt Sorunu<br />

Abdullah Enes Tüzgen / So¤uk Savafl Sonras›<br />

Türk D›fl Politikas›nda Süreklilik <strong>ve</strong> Kopufl: Özal<br />

<strong>ve</strong> AK Parti Dönemi<br />

Ezgi Uzun / Türkiye-Ermenistan ‹liflkilerinin<br />

Normalleflmesi Sürecinde Yeni Bir Aktör: Türk<br />

Düflünce Kurulufllar›<br />

IV. OTURUM 15.45-17.00<br />

YAKINLAfiMA - UZAKLAfiMA SARKACINDA<br />

RUSYA ‹LE ‹L‹fiK‹LER<br />

Oturum Baflkan›: Sevinç Alkan Özcan<br />

Vügar ‹manov / Türk-Rus ‹liflkilerinde<br />

Yak›nlaflma Dönemleri: Süreklilik <strong>ve</strong> De¤iflim<br />

Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun / Orta<br />

Asya’da Türkiye <strong>ve</strong> Rusya<br />

Ali Faik Demir / SSCB Sonras› Türk D›fl<br />

Politikas›nda Güney Kafkasya<br />

De¤erlendirme<br />

34


35<br />

K›t‘a<br />

Yeniflehirli Avnî<br />

Bu deyr-i harâbdan ki hayrân gittim<br />

Giryân giryân gelip peflîmân gittim<br />

Dünyâda ne iflledim ne yapt›m bilmem<br />

Mestâne gelip mest-i perîflân gittim.<br />

MOLA


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

MAM Tezgâhtakiler<br />

Felsefe 8<br />

Kant’›n Tanr› Anlay›fl›<br />

Mehmet Günenç<br />

20 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: Arif Bilir<br />

Fatih Üni<strong>ve</strong>rsitesi Felsefe Bölümü’nden Dr. Mehmet<br />

Günenç, 2009 y›l›nda ‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Felsefe<br />

Bölümü’nde tamamlad›¤› “Kant’›n Tanr› Anlay›fl›”<br />

bafll›kl› tezinin temel iddialar›n› dinleyicilerle<br />

paylaflt›.<br />

Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu,<br />

yeni bir özne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret<br />

eden Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes<br />

oldu¤u kabul edilse de, Kant’›n Descartes taraf›ndan<br />

aç›lan yolu daha da derinlefltirdi¤ini <strong>ve</strong> rafine<br />

hâle getirdi¤ini ileri sürdü. Buna göre, Kant, Descartes’in<br />

bilme temelli teorik inflas›na, eylemeyi, yani<br />

pratik alan›, ahlâk› da katarak tamamlamaktad›r.<br />

Günenç’e göre infla edilen modern özne, herhangi<br />

bir hakikat aray›fl›ndan öte bilimsel bilginin peflindedir<br />

<strong>ve</strong> Kant’›n ifadesiyle bu bilginin sentetik a<br />

priori olmas› gerekmektedir. Bilginin kriterinin sentetik<br />

a priori olmas›, onun evrenselli¤ini <strong>ve</strong> zorunlulu¤unu<br />

da garanti etmektedir. Kant, Descartes’ten<br />

farkl› olarak bilgiyi sadece düflünmenin bir ürünü<br />

olarak görmemifl, buna duyumlamay› da eklemifltir.<br />

Duyumlaman›n temelini oluflturan zaman <strong>ve</strong> mekân<br />

ise bilgilerimizin s›n›r›n› göstermekte <strong>ve</strong> bu fle-<br />

MAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›<br />

DÎVÂN TOPLANTILARI<br />

Sivil Toplum, Hristiyanl›k <strong>ve</strong> ‹slâm: Robert W. Hefner<br />

Medeniyetler Çat›flmas› ya da 13 May›s 2010<br />

Çoklu Moderniteler (MAM-KAM Ortak Etkinlik)<br />

‹slâm’›n ‹stisnaili¤i Miti:<br />

Mohammed Ayoob<br />

Müslüman Toplumlarda Din <strong>ve</strong> Siyaset 24 Haziran 2010<br />

(KAM-MAM Ortak Etkinlik)<br />

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur:<br />

‹hsan Fazl›o¤lu<br />

Kanada’da ‹slâm/Osmanl› Medeniyeti’nde 17 Temmuz 2010<br />

Felsefe <strong>ve</strong> <strong>Bilim</strong> Tarihi Çal›flmalar›<br />

(MAM-TAM Ortak Etkinlik)<br />

TEZGÂHTAK‹LER<br />

Felsefe-9: Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i Abdullah Yormaz<br />

<strong>ve</strong> Mevlânâzâde’nin Hidâyet’ül-Hikme fierhi 28 May›s 2010<br />

Felsefe-10: Türkiye’de Otantik Felsefe Recep Alpya¤›l<br />

Yapabilmenin ‹mkân› <strong>ve</strong> Din Felsefesi 15 Haziran 2010<br />

Felsefe-11: Whitehead Felsefesinde ‹nsan Yaylagül Ceran<br />

13 Temmuz 2010<br />

‹slâmî ‹limler-11: Osmanl›’da Uleman›n Abdurrahman Atç›l<br />

Bürokratikleflmesi (1300-1600) 17 Temmuz 2010<br />

‹HT‹SAS TOPLANTILARI<br />

Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-5: Kaan H. Ökten<br />

Martin Heidegger 12 May›s 2010<br />

Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-6: Ali Utku<br />

Ludwig Wittgenstein 28 Haziran 2010<br />

36


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Modern dönemde felsefenin bir infla, daha do¤rusu, yeni bir<br />

özne inflas›ndan hareket etti¤ine iflaret eden Mehmet<br />

Günenç, bu inflan›n bafl aktörünün Descartes oldu¤u kabul<br />

edilse de, Kant’›n Descartes taraf›ndan aç›lan yolu daha da<br />

derinlefltirdi¤ini <strong>ve</strong> rafine hâle getirdi¤ini ileri sürdü.<br />

munu, gerçek bir “varl›k” olarak Tanr›’ya yer <strong>ve</strong>rmeyen<br />

bu anlay›fla Kierkegaard taraf›ndan yöneltilen<br />

elefltirilere dair tespitleriyle sona erdirdi.<br />

Felsefe 9<br />

Hidâyetü’l-Hikme fierh Gelene¤i <strong>ve</strong><br />

Mevlânâzâde’nin<br />

Hidâyetü’l-Hikme fierhi<br />

Abdullah Yormaz<br />

kilde bilgiye/bilmeye dayal› bir gerçeklik alg›s› oluflmaktad›r.<br />

Duyumlama gücünün d›fl›nda olan “fleyler”<br />

art›k bilginin konusu olamamakta <strong>ve</strong> dolay›s›yla<br />

gerçeklik sahas›n›n d›fl›na ç›kmaktad›r. Günenç’e<br />

göre, bu tür bir bilgi anlay›fl› Tanr›’y› d›flar›da/kenarda<br />

b›rakmaktad›r. Her ne kadar Tanr›, Kant aç›-<br />

s›ndan teorik ak›lda bir ideal olarak bulunsa da, bu<br />

onun varoldu¤unu göstermemektedir. Klasik metafiziklerin<br />

de Kant’a göre en büyük yan›lg›s›, insan<br />

akl›n› döngüsellikten korumak için varolmak durumunda<br />

olan Tanr›’y› gerçek anlamda/bilfiil varolarak<br />

tasarlamalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Gönenç’in<br />

de belirtti¤i üzere Kant, Tanr›’n›n varl›¤›n›<br />

teorik ak›l yerine pratik ak›l aç›s›ndan anlaml› bulmakta<br />

<strong>ve</strong> insan›n ahlâkî eylemlerini temellendirmek<br />

için Tanr›’ya sisteminde bir yer <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

Descartes taraf›ndan ortaya konan mekanik âlem<br />

anlay›fl›n›n Kant taraf›ndan daha sistematik <strong>ve</strong> felsefî<br />

hâle getirildi¤ine dikkat çeken Günenç, sunu-<br />

28 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: M. Cüneyt Kaya<br />

‹slâm ilim gelene¤inde flerh <strong>ve</strong> hâfliyelerin nas›l bir<br />

konuma sahip oldu¤u, bugün bizim için ne ifade<br />

etti¤i <strong>ve</strong> hangi usul <strong>ve</strong> yöntemlerle tetkik edilebilece¤i<br />

gibi sorular son y›llarda gittikçe daha yüksek<br />

bir sesle dillendiriliyor. Medeniyet Araflt›rmalar›<br />

Merkezi, bu sorular› ‹slâm felsefesi gelene¤i aç›s›ndan<br />

soran <strong>ve</strong> Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤i çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

cevaplar bulmaya çal›flan tezi <strong>ve</strong>silesiyle<br />

Abdullah Yormaz’› a¤›rlad›.<br />

‹bn Sînâ sonras› ‹slâm felsefesi gelene¤inin en etkili<br />

eserlerinin bafl›nda Esîrüddîn Ebherî’nin Hidâyetü’l-hikme’si<br />

gelmektedir. ‹bn Sînâ felsefesini k›sa<br />

<strong>ve</strong> özlü bir flekilde ele alan Hidâyetü’l-hikme, medreselerde<br />

ders kitab› olarak okutulmas› sebebiyle<br />

üzerine çokça flerh <strong>ve</strong> hâfliye kaleme al›nm›fl bir<br />

eserdir. Yormaz’›n tespitlerine göre, eser üzerine 17<br />

37


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Abdullah Yormaz, ‹slâm ilim gelene¤inde flerh <strong>ve</strong><br />

hâfliyelerin nas›l bir konuma sahip oldu¤u, bugün bizim<br />

için ne ifade etti¤i <strong>ve</strong> hangi usul <strong>ve</strong> yöntemlerle tetkik<br />

edilebilece¤i gibi sorulara Hidâyetü’l-hikme flerh gelene¤i<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde bulmaya çal›flt›¤› cevaplar› aktard›.<br />

flerh, 67 hâfliye <strong>ve</strong> yaklafl›k 10 hâfliyetü’l-hâfliye yaz›lm›flt›r.<br />

Hidâyetü’l-hikme’nin telifinden yaklafl›k<br />

bir yüzy›l sonra bafllayan bu flerh faaliyeti, ‹slâm<br />

co¤rafyas›n›n neredeyse tamam›n› kapsayacak flekilde<br />

20. yüzy›la kadar sürmüfltür.<br />

Hayat› hakk›nda herhangi bir bilgi bulunmayan<br />

Mevlânâzâde de, Yormaz’a göre, hicrî 8. yüzy›lda<br />

yaflam›fl bir Hidâyetü’l-hikme flârihidir. Esere yaz›-<br />

lan ilk flerhlerden birisi olan Mevlânâzâde flerhinin<br />

en önemli özelliklerinden birisi, Mübârekflâh’›n<br />

flerhini esas alarak <strong>ve</strong> bir anlamda onunla hesaplaflarak<br />

yaz›lm›fl olmas›d›r. Mevlânâzâde flerhinin<br />

birçok yerinde Mübârekflâh’›, Ebherî’nin görüfllerini<br />

do¤ru anlamamakla, getirdi¤i yeni tan›mlar <strong>ve</strong><br />

delillerle filozoflar›n çizgisinin d›fl›na ç›kmakla<br />

elefltirmektedir.<br />

Yormaz’a göre, pek çok üst düzey flerh gibi Mevlânâzâde’nin<br />

flerhi de sadece Hidâyetü’l-hikme metnini<br />

aç›klayan bir eser olmay›p konuyla ilgili delile<br />

getirilen itirazlara cevap <strong>ve</strong>ren, Ebherî’nin delillendirmesini<br />

uygun bulmay›p yeni deliller ortaya koyan,<br />

flerh etti¤i metne ekleme <strong>ve</strong> ç›karmalar yapan,<br />

yeni tan›mlar getiren dinamik bir metindir. Dolay›-<br />

s›yla eserin bu özellikleri, flerh yaz›m türünün metni<br />

daha anlafl›l›r k›lmas›n›n yan›nda, metinle canl›<br />

bir iliflki içinde olan bir yöntem oldu¤unu göstermektedir.<br />

Di¤er yandan Mevlânâzâde’nin flerhi, Hidâyetü’l-hikme’nin<br />

de içinde bulundu¤u felsefe<br />

külliyat›n›n di¤er metinleriyle de (özellikle ‹bn Sînâ’n›n<br />

eserleri ile Râzî <strong>ve</strong> Tûsî’nin ‹bn Sînâ’n›n el-<br />

‹flârât <strong>ve</strong>’t-tenbîhât’›na yazd›klar› flerhlerle) irtibat<br />

hâlindedir <strong>ve</strong> flerh boyunca bu metinlere s›k s›k<br />

at›fta bulunulmaktad›r.<br />

Son olarak özellikle bir eser üzerine kaleme al›nan<br />

flerh <strong>ve</strong> hâfliyelerin tespiti noktas›nda, kütüphane<br />

kay›tlar› <strong>ve</strong> bibliyografik eserlerdeki yanl›fll›klar sebebiyle<br />

yaflanan zorluklara iflaret eden Yormaz, 13.<br />

yüzy›l <strong>ve</strong> sonras› ‹slâm felsefe gelene¤ini anlayabilmek<br />

için kilit bir role sahip olan flerh <strong>ve</strong> hâfliyelerin<br />

hangi yöntemlerle incelenebilece¤i sorusuna henüz<br />

esasl› cevaplar üretilememifl olmas›n›n, bu<br />

alan önündeki en büyük engel oldu¤unu belirterek<br />

sunumunu sonland›rd›.<br />

Felsefe 10<br />

Türkiye’de Otantik Felsefenin<br />

‹mkân› <strong>ve</strong> Din Felsefesi<br />

Recep Alpya¤›l<br />

15 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: M e t i n D e m i r<br />

Bizde felsefe var m› Neden bizden filozof ç›km›yor<br />

Özgün bir felsefemiz var m›... Modern dönem Türk<br />

düflüncesinin evladiyelik sorular›…<br />

Felsefe sahnesinde yerini almak isteyen Türk düflüncesinin<br />

s›k›nt›l› geliflimine, mezkur sorular ba¤lam›nda<br />

uygun çözümler bulma aray›fl›na bir katk›<br />

olarak, ‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi ‹lahiyat Fakültesi’nden<br />

Yrd. Doç. Dr. Recep Alpya¤›l ile yak›n bir tarihte ‹z<br />

Yay›nc›l›k’tan ç›kan Türkiye’de Otantik Felsefenin<br />

38


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Recep Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “taklit<br />

olmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamlara<br />

gelmektedir. Ancak, “kendi olma” durumu bir özdefllik<br />

durumu de¤il, aksine baflkal›kla mümkün olan bir fleydir ki<br />

öteki ile dinamik bir diyalektik içerisinde varolma sürecidir.<br />

‹mkân› <strong>ve</strong> Din Felsefesi: Paul Ricoeur Örne¤i Üzerinden<br />

Bir Soruflturma adl› son kitab› üzerine konufltuk.<br />

Alpya¤›l, konuflmas›yla ilgili özellikle iki noktaya<br />

dikkat çeki: Öncelikle, otantiklik meselesini Bat›l›<br />

bir filozofu örnek göstererek tart›flmas›n›n bafll› bafl›na<br />

bir çeliflki olsa da, buradaki amac›n›n Türkiye’deki<br />

felsefî camian›n kabul edebilece¤i Bat›l› bir<br />

düflünür üzerinden analoji ile sorunu aç›klamak oldu¤unu<br />

belirtti. Ayr›ca konuflma üslubunun burhanî<br />

de¤il, hatabî olaca¤›n› da bildirdi.<br />

Sunumunu muhtelif al›nt›larla zenginlefltiren Alpya¤›l,<br />

öncelikle kendi problemati¤ini Tanp›nar’dan<br />

yapt›¤› bir al›nt› ile flu flekilde ortaya koydu:<br />

Kim olursak olal›m, nas›l yetiflirsek yetiflelim,<br />

hayat tecrübelerimizin mahiyeti <strong>ve</strong> geniflli¤i ne<br />

olursa olsun, bizim a¤z›m›zdan hâlâ okudu¤umuz<br />

Frenk kitaplar› konuflmaktad›r. T›pk› bizden<br />

ev<strong>ve</strong>lkiler gibi...<br />

Kendini her alanda yeniden tan›mlamak isteyen<br />

cumhuriyet dönemi siyaseti, felsefe konusunda da<br />

bir s›f›r noktas› arama aray›fl› içerisine girmifl, “bizde<br />

bir felsefe gelene¤i yok” diyerek geçmifliyle ba¤›-<br />

n› kesmifltir. Kökleriyle ba¤›n› kesen felsefe, kendini<br />

Bat› felsefesine dayand›rm›fl <strong>ve</strong> taklit olma derdine<br />

düçar olmufltur.<br />

Alpya¤›l’a göre otantik olmak, “kendi olmak”, “taklit<br />

olmamak” ya da “sahte olmamak” gibi anlamlara<br />

gelmektedir. Buna ra¤men, “kendi olma” durumu<br />

bir özdefllik durumu de¤il, aksine baflkal›kla<br />

mümkün olan bir fleydir. Alpya¤›l, otantiklikten, yerelci-ulusalc›<br />

anlamda bir kendi içine kapal› olma<br />

durumundan ziyade, öteki ile dinamik bir diyalektik<br />

içerisinde varolma sürecini anlamaktad›r.<br />

Türkiye’deki sorun, kendilikteki bu diyalektik ikili¤i<br />

görememe, sadece Bat› düflüncesini nazar-› itibara<br />

alma meselesidir. Ülkemizde maalesef gelenekle<br />

s›hhatli bir iliflki kurulamam›flt›r; hatta âdeta bir<br />

hissizlik hâli sözkonusudur. Oysa Alpya¤›l’a göre,<br />

yaflanan hâlin bir yans›mas› olan felsefe ameliyesi,<br />

gelene¤e dayanmadan s›hhatli bir flekilde ayakta<br />

duramaz. Burada kastedilen gelenek yal›nkat, sabit,<br />

kendinde bir öz olan gelenek de¤il, kendi içinde devinen<br />

<strong>ve</strong> bugünün ufku ile kaynaflan “Gelen-ek”tir.<br />

fiimdinin devingenli¤inin <strong>ve</strong> orijinalli¤inin içersinden<br />

ç›kabilece¤i zengin, <strong>ve</strong>lud bir geçmifltir kastedilen.<br />

Bu geçmifl, tarihin bir an›nda bir flekilde yaflan›p<br />

sadece bir zaviyeden kayda geçirilmifl tozlu,<br />

tedavülden kalkm›fl bir miras de¤il, bilakis flimdiki<br />

zaman›n k›lcal damarlar›nda akan, flimdinin her<br />

yan›na hayat tafl›yabilecek kadar ak›flkan <strong>ve</strong> farkl›<br />

yönlere dallanabilir bir geçmifltir. “Gelen-ek” deyince,<br />

Alpya¤›l bu tarz bir geçmifli anlamaktad›r.<br />

Alpya¤›l’a göre, bu co¤rafyada gelenekten bahsetmek<br />

dine referans yapmakla eflde¤er olacakt›r <strong>ve</strong><br />

otantikli¤e gidecek yol e¤er gelenekten geçen bir<br />

yol ise, bu yolun tafllar› ancak din felsefesi ile döflenmelidir.<br />

Bu noktada Bat›l› düflünürler örnek teflkil<br />

edebilirler. Bahse konu olan Paul Ricoeur, dini,<br />

felsefesinin içerisine tafl›m›fl, kitaplar›nda Kitab-›<br />

Mukaddes üzerine düflünmüfl <strong>ve</strong> teolojiye dair yaz›-<br />

lar kaleme alm›flt›r. Ayr›ca bu yegâne örnek de de-<br />

¤ildir; Emmanuel Lévinas, Michel Henry, Gabriel<br />

Marcel, Gadamer hatta Habermas dâhil birçok muteber<br />

ça¤dafl filozof din felsefesine taalluk eden<br />

metinler kaleme alm›fllard›r.<br />

39


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Kendilerine meftun oldu¤umuz Bat›l› düflünürler,<br />

Türkiye’deki gibi sorunlar› “ya/ya da” ba¤lam›na<br />

s›k›flt›rmamakta, köprüler kurarak bu engelleri aflmaya<br />

çal›flmaktad›r.<br />

Demek ki sahih bir felsefe yapman›n yolu, din felsefesi<br />

üzerinden gelenekle tekrar s›hhatli bir iliflki<br />

içerisine girmektir. Ricoeur’ün tarih yaz›m›n›n felsefî<br />

temellerini sorgulad›¤› Zaman <strong>ve</strong> Anlat› adl› kitab›ndaki<br />

“anlat›” kavram› üzerinde duran Alpya-<br />

¤›l’a göre, gelenekle iliflkiye girebilmek için, Türkiye’de<br />

felsefenin öyküsü yeniden yaz›lmal›d›r. Bunun<br />

için de, ideolojik bir biçimde kurgulanm›fl tek<br />

yönlü bir anlat› yerine, anlat› zenginli¤i üretebilecek<br />

bir keflf-i kadime yönelmek gerekir. Ayr›ca ona<br />

göre bu yeni anlat›, sadece eskisinin yerine ikame<br />

edilecek bir baflka anlat› de¤il; yüzlerce farkl› anlat›n›n<br />

bir arada bulundu¤u, “yorumlar›n çat›flmas›”<br />

neticesinde en güçlü anlat›lar›n baki kalabilece¤i<br />

bir anlat›lar pazar› olmal›d›r.<br />

Bu noktada Bernard Russell’›n Bat› Felsefesi Tarihi<br />

ile Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi’ni karfl›laflt›ran<br />

Alpya¤›l, eserinin ad›n› özellikle “Bat› Felsefesi” diye<br />

belirten Russell’›n ‹slâm Felsefesi’ne on iki sayfa<br />

dahi olsa yer <strong>ve</strong>rdi¤i hâlde, Gökberk’in “Felsefe Tarihi”<br />

gibi kapsay›c› bir bafll›k alt›nda ‹slâm Felsefesi’nden<br />

hiç bahsetmemifl olmas›n› bir skandal olarak<br />

de¤erlendirdi. Yine, Ahmet Cevizci’nin yazd›¤›<br />

17. Yüzy›l Felsefe Tarihi gibi mukayyet olmayan bir<br />

bafll›k içerisinde Bat› d›fl›nda hiçbir felsefî çal›flmadan<br />

bahsetmemesini örnek gösterdi <strong>ve</strong> Osmanl›<br />

düflünürleriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda felsefî ehemmiyeti<br />

olmayan Hobbes gibi yeni dünyan›n sömürgeci<br />

zihniyetinin teorisyeni mesabesindeki bir zat›n<br />

yan›nda, ayn› dönemde yaflayan ‹smail Hakk› Bursevî’den<br />

<strong>ve</strong>ya Niyazi M›srî’den bahsedilmemesinin<br />

bir kadirflinass›zl›k örne¤i olarak telakki edilmesi<br />

gerekti¤ini belirtti.<br />

Osmanl› döneminin, Ali Suavi, Ahmet Vefik Pafla <strong>ve</strong><br />

Ahmet Mithat Efendi gibi münev<strong>ve</strong>rlerinden yapt›-<br />

¤› al›nt›larla, o dönemin gelene¤iyle yo¤un bir iliflki<br />

içinde olan ayd›n›n›n büyük bir özgü<strong>ve</strong>ne sahip oldu¤unu<br />

ifade eden Alpya¤›l, Türkiye’de felsefe tarihinde<br />

önemli bir figür olan Macit Gökberk ile bunlar›<br />

karfl›laflt›rarak, bu alg›n›n nas›l de¤iflti¤ini ortaya<br />

koymaya çal›flt›.<br />

Yaklafl›k iki saat süren toplant›, bu tan›d›k anlat›n›n<br />

imkân›, bugüne aktar›labilirli¤i, somut örneklerin<br />

eksikli¤i gibi elefltiriler üzerinden devam ederek yeni<br />

sorulara ilham kayna¤› oldu.<br />

Felsefe 11<br />

Whitehead Felsefesinde ‹nsan<br />

Yaylagül Ceran<br />

13 Temmuz 2010<br />

De¤erlendirme: K ü b r a fi e n e l<br />

2010 y›l›nda Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Felsefe <strong>ve</strong> Din<br />

<strong>Bilim</strong>leri <strong>Bilim</strong> Dal›’nda “Whitehead Felsefesinde<br />

‹nsan” bafll›kl› doktora tezini tamamlayan Yaylagül<br />

Ceran, bu konuyu seçerken “modern öznenin yaflad›¤›<br />

problemler, Bat› felsefesi gelene¤i içinde kala-<br />

40


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Yaylagül Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whitehead’in<br />

insan›, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen <strong>ve</strong> bilfiil<br />

varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› <strong>ve</strong> bütün bilfiil<br />

varl›klar› geçmifl, flimdi <strong>ve</strong> gelecek çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›d›r.<br />

rak nas›l afl›labilir ya da yirmi <strong>ve</strong> yirmi birinci yüzy›lda,<br />

‘modern özne’ olarak tan›mlanan insan Bat›<br />

felsefe gelene¤inde hangi sistem içinde ele al›nd›-<br />

¤›nda sorunlar çözülebilecektir” gibi sorulara <strong>ve</strong>rilen<br />

cevaplar›n varoluflçuluk, bilim felsefeleri üzerinden<br />

temellendirilen insan felsefesi anlay›fllar› <strong>ve</strong><br />

Whitehead taraf›ndan gelifltirilen süreç felsefesi fleklinde<br />

üç grupta ele al›nabilece¤ini <strong>ve</strong> araflt›rmas›nda<br />

gelene¤i aflan, kuflat›c› bir cevap sundu¤u için<br />

süreç felsefesini seçti¤ini ifade tti.<br />

Ceran’a göre, “‘Whitehead felsefesinde insan’ denildi¤inde,<br />

zihinde canlanacak olan <strong>ve</strong> modern öznenin<br />

bunal›mlar›na çözüm üretecek bir felsefî antropoloji<br />

anlay›fl› var m›d›r” sorusuna Whitehead,<br />

klasik anlamda bir felsefî antropoloji de¤il ama varl›k<br />

<strong>ve</strong> tanr› anlay›fl› ba¤lam›nda canl›c›, dinamik <strong>ve</strong><br />

iliflkiler içinde tan›mlanacak olan bir felsefî antropoloji<br />

sunmufltur. Baflka bir ifadeyle, süreç felsefesinde<br />

insan›n tan›m› üzerinde s›n›rlar› belirlenmifl<br />

temel bir argüman olmasa da, Whitehead’›n çizmifl<br />

oldu¤u kozmoloji <strong>ve</strong> teoloji çerçe<strong>ve</strong>sinde, Bat› felsefe<br />

gelene¤inde yaflanan ontolojik bunal›mlara<br />

gelene¤i aflan bir çözüm üretilmifltir.<br />

‹nsan felsefesi ba¤lam›nda dört temel problem<br />

üzerinden giderek bu sorunun çözümünü arayan<br />

Ceran, sözkonusu problemleri flöyle s›ralad›: (i) ‹nsan›n<br />

deneyimleri <strong>ve</strong> do¤as› iki ayr› alan olarak al›-<br />

nabilir mi, e¤er al›n›rsa bu iki alan aras›ndaki iliflki<br />

nas›l temellendirilmelidir Özellikle Descartes’la<br />

birlikte düflünen <strong>ve</strong> yer kaplayan insan anlay›fl›na,<br />

insan› iki ayr› töz olarak de¤erlendirilen ikici yaklafl›ma<br />

Whitehead nas›l bakm›flt›r, bunu bir problem<br />

olarak görmüfl müdür (ii) ‹yi, kötü <strong>ve</strong> günah iliflkisi<br />

içerisinde insan› nas›l konumland›raca¤›z (iii)<br />

Bilinç <strong>ve</strong> özgürlük iliflkisinde süreç içinde insan nedir<br />

(iv) Feminist söylemler aç›s›ndan cinsiyete dayanan<br />

insan anlay›fl› süreç felsefesinde var m›d›r<br />

Bu dört sorunun temellendirilmesi için Whitehead’›n<br />

kozmoloji, yani do¤a anlay›fl›n›n nas›l tan›mland›¤›n›n<br />

bilinmesi gerekir. Çünkü Whitehead daha<br />

çok kozmoloji <strong>ve</strong> teoloji üzerinde durmufltur. Bu<br />

ikisi anlafl›ld›¤›nda insan›n bilfiil varl›k olarak konumu<br />

ortaya ç›kmaktad›r.<br />

Whitehead kozmolojisinin temel kavramlar› süreç,<br />

ba¤lant›, bilfiil varl›k, sonsuz nesne <strong>ve</strong> ontolojik ilkedir.<br />

Ceran’›n özellikle üzerinde durdu¤u kavram<br />

ise bilfiil varl›k yani actual entitydir. “Bilfiil varl›k”<br />

bütün bir âlemin temelinde varolan, herfleyin kendisinden<br />

yap›ld›¤›, elektronlardan Tanr›’ya kadar<br />

bütün bir sistemin içinde yer alan en temel yap› tafl›d›r.<br />

Whitehead iliflkisellik üzerinden sistemini<br />

kurdu¤u için, monadlardan k›smen farkl› <strong>ve</strong> atomcu<br />

bir do¤a anlay›fl›na tam anlam›yla sahip de¤ildir.<br />

Newton’un sonlu-sonsuz mekân, sonlu-sonsuz zaman<br />

iliflkisi içerisinde bütün atomik varl›klar›, yani<br />

bilfiil varl›klar› iliflkilendirerek tan›mlay›p yeniden<br />

konumland›rm›flt›r. Acaba hem atomik hem bütünsel<br />

bir do¤a anlay›fl›na sahip bu kozmoloji içinde<br />

insan›n varl›¤› nas›l ele al›nm›flt›r En genel anlamda<br />

insan, bütün bilfiil varl›klar›n iliflkisiyle evrenin<br />

tümünü içerebilen bir varl›k olarak tan›mlanmaktad›r.<br />

Âlemdeki her fley bilfiil varl›ktan oluflmufltur.<br />

‹nsan da bu bilfiil varl›¤›n bir parças›d›r <strong>ve</strong><br />

bilfiil varl›klar›n iliflkisinden meydana gelmifltir.<br />

Peki di¤er varl›klardan insan› farkl› k›lan nedir Süreç<br />

felsefesinde âlemde bütün bilfiil varl›klar, zihinsel<br />

<strong>ve</strong> fiziksel kutup olarak, birbirinden ba¤›ms›z ol-<br />

41


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

mayan <strong>ve</strong> birbiriyle iliflki içinde olup birbirini tamamlayan<br />

iki yöne sahiptirler. Dolay›s›yla, bu yaklafl›m›yla<br />

Whitehead, Descartes’›n ikici varl›k anlay›fl›n›<br />

aflt›¤› gibi insan do¤as› aç›s›ndan da tart›flmalar›<br />

birci bir yaklafl›m ba¤lam›na tafl›m›flt›r.<br />

O halde Whitehead Bat› felsefesinde farkl› bir durufla<br />

sahip midir Özellikle Antik Yunan’dan bafllayarak<br />

madde-form iliflkisiyle tan›mlanan bir insan<br />

anlay›fl›n›n bulundu¤unu ifade eden Ceran, bir yanda<br />

“Tanr› imaj›ndaki insan” anlay›fl›yla di¤er yanda<br />

“Tanr›n›n yaratt›¤› fakat do¤ufltan <strong>ve</strong> tür olarak günahkar<br />

olan insan” anlay›fl›n›n Bat› felsefe gelene-<br />

¤indeki iki temel problem alan›n› oluflturdu¤unu<br />

belirtti. Buna ek olarak, gelene¤e ana rengini <strong>ve</strong>ren<br />

Ayd›nlanma felsefesi, temel bak›fl aç›s›n› Kant’›n ayd›nlanma<br />

ça¤r›s›nda somutlaflan “kendi akl›n›n erginli¤iyle<br />

ayakta durabilen insan anlay›fl›”, ak›l <strong>ve</strong><br />

kutsal aras›nda bir k›r›lmay› belirginlefltirmifltir. Ceran’a<br />

göre, Whitehead, Bat› felsefe gelene¤inin bu<br />

problemlerini insan›n akl›n› kutsalla birlefltirmesiyle<br />

afl›labilece¤ine inan›r. Whitehead, Ayd›nlanma’n›n<br />

rasyonel insan kurgusuna ek olarak ikna <strong>ve</strong><br />

sevgiye dayal›, kutsal ile bar›fl›k bir insan anlay›fl› getiriyor.<br />

Ayr›ca, insan›n ancak kutsal olana yaklaflarak<br />

aklî iradesiyle problemleri aflabilece¤ini söyleyen<br />

Whitehead, insan do¤as›n› ikici yap›n›n <strong>ve</strong> indirgemeci<br />

yaklafl›m›n d›fl›nda de¤erlendirmifl oluyor.<br />

Peki iyilik, kötülük, günah iliflkisinde insan› nas›l<br />

konumland›rabiliriz Ceran, süreç felsefesinde<br />

Tanr› yarat›c› olarak tan›nmad›¤› için Whitehead<br />

düflüncesinde kötülü¤ün yarat›lmad›¤›n›, sadece<br />

iyili¤in yoklu¤unda ortaya ç›kt›¤›n› belirtti. ‹yilik <strong>ve</strong><br />

kötülük iliflkisinde kötü, insan›n kendisini gerçeklefltirememesi<br />

durumu olarak de¤erlendirilmektedir.<br />

Whitehead’a göre, do¤ufltan insanda hem zihin<br />

fonksiyonlar› hem de ahlâkî deneyimler olarak hiçbir<br />

fley haz›r de¤ildir. Herfley deneyimle <strong>ve</strong> iliflkiler<br />

içinde ortaya ç›kar. Burada Whitehead’›n kozmolojisine<br />

bakmak gerekir. Çünkü Whitehead, kozmolojisinde<br />

geçmifl, flimdi <strong>ve</strong> gelecek iliflkisinde bilfiil<br />

varl›k olan insan, sürekli bir ak›fl içerisindedir. Geçmifl,<br />

flimdi <strong>ve</strong> gelecek içinde herfley bir anda var<br />

olup yok olmalar›na benzer flekilde insanlar›n eylemleri<br />

de bir anda var olup yok olmaktad›r. Whitehead’in<br />

süreç felsefesinde sonsuz nesne olarak tan›mlanan<br />

bu yok olma süreci, bütün bir olufl sürecini<br />

dinamik olarak özünde bar›nd›ran bir varl›kt›r.<br />

Burada sonsuz nesneyi önemli k›lan nokta, bütün<br />

âlemi kendi içerisinde resmetmesi, olan <strong>ve</strong> olmakta<br />

olan herfleyi içerisinde tafl›yan bir form olmas›d›r.<br />

Her bilfiil varl›¤›n geçmiflte yapt›¤› herfley hem flimdisini<br />

hem de onun bir sonraki yapacaklar›n› belirlemektedir.<br />

Böylece insan sürekli iyi düflünmek <strong>ve</strong><br />

iyi davranmakla varl›¤›na dair anlam›, deneyimleri<br />

<strong>ve</strong> di¤er bilfiil varl›klarla iliflkisinde infla edebilecektir.<br />

Bu noktada, Whitehead felsefesinde insan›n sürekli<br />

iyi olmaya da<strong>ve</strong>t edildi¤ini ifade eden Ceran,<br />

bütün varl›¤›n ortaya ç›kt›¤› temel ilkenin “sevgi”<br />

kavram› oldu¤unu belirterek kötülü¤ün yarat›lmad›¤›n›,<br />

insan›n kendini gerçeklefltirememesi durumunda<br />

ortaya ç›kt›¤›n› <strong>ve</strong> bu durumdan kurtuluflun<br />

bilinç uyan›kl›¤›n› gerektirdi¤ini vurgulad›. Günah<br />

meselesinin de en çok bu esnada gündeme getirildi¤ini<br />

<strong>ve</strong> elefltirildi¤ini iddia eden Ceran’›n ifade<br />

etti¤i üzere Whitehead, Keltik Hristiyanl›¤›’n›n devam›<br />

olan bir Hristiyanl›k yorumu gelifltirerek klasik<br />

kilise kurumunu <strong>ve</strong> dogmalar›n› elefltirmifltir.<br />

42


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Bu anlay›flla hem Hz. ‹sa’n›n peygamber ya da <strong>ve</strong>li<br />

olarak kabul edilip Tanr›’n›n yeryüzündeki simgesi<br />

<strong>ve</strong> kefaret olma durumu ortadan kald›r›lm›fl hem<br />

de özgür iradesini kullanarak insana kendi deneyimleriyle<br />

iyi-kötü <strong>ve</strong> günah olan› infla etme imkân›<br />

sunulmufltur. Dolay›s›yla, sonuçta, ilk günah anlay›fl›<br />

sistemden ç›kar›larak, insan›n günahs›z bir flekilde<br />

var k›l›nd›¤› <strong>ve</strong> deneyimleriyle kendini gerçeklefltirdi¤i<br />

vurgulanm›flt›r.<br />

Whitehead felsefesi aç›s›ndan özgürlük <strong>ve</strong> bilinç<br />

konular›nda ise Ceran flunlar› söyledi: ‹nsan ancak<br />

toplum, do¤a <strong>ve</strong> Tanr›’yla olan iliflkisi <strong>ve</strong> deneyimleriyle<br />

kendi özgürlü¤ünü elde eder. Ona göre, do-<br />

¤ufltan kimse özgür de¤ildir. Dolay›s›yla özgürlük,<br />

süreç içinde <strong>ve</strong> insan›n aklî iradesiyle kendi varl›¤›<br />

üzerine düflünebilmesiyle ortaya ç›kan bir “insan<br />

olma” durumu olarak tan›mlanabilir. Bu nedenle<br />

Whitehead’in iyiyi, kutsal›, güzeli, özgürlü¤ü deneyimleyebilen<br />

bir varl›k olarak insan üzerinde durdu¤undan<br />

söz edilebilir.<br />

Ayr›ca cinsiyet ayr›m›, feminizm söylemi çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

konuyu de¤erlendiren Ceran, Whitehead felsefesinde<br />

bilfiil varl›¤›n yap›s› aç›s›ndan iliflkiselli-<br />

¤in temel al›nmas›yla, cinsiyet ayr›m›na dayal› insan<br />

anlay›fl›n›n elefltirildi¤ini <strong>ve</strong> sistemin d›fl›na itildi¤ini<br />

ifade etti. Kozmolojisi nedeniyle Whitehead’in<br />

bu yaklafl›m›n›n feminist felsefelere aç›k bir<br />

kap› b›rakt›¤› iddialar›n›n ortaya at›ld›¤›n› belirten<br />

Ceran, özellikle 1980’den sonra feminist söylemlerde,<br />

tanr›-insan <strong>ve</strong> do¤a ba¤lant›s›nda kendilerini<br />

gerçeklefltirdikleri sürece kad›n-erkek ayr›m›n›n<br />

farkl› bir de¤erlendirmeye tâbi tutulamayaca¤›n›<br />

savundu.<br />

Sonuç olarak, Ceran’›n sunumu ba¤lam›nda Whitehead’in<br />

insan›, etik <strong>ve</strong> estetik deneyimleri çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

varl›¤› biçimlendiren, deneyimleriyle Tanr›’ya<br />

yönelen, kutsal› anlayan, anlamland›rabilen<br />

<strong>ve</strong> bilfiil varl›klarla iliflkisinde içkin olan Tanr› <strong>ve</strong><br />

bütün bilfiil varl›klar› geçmifl, flimdi <strong>ve</strong> gelecek çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

aklî iradesiyle dönüfltürebilen bir canl›<br />

olarak tan›mlad›¤›n› söyleyebiliriz. Ayr›ca onun bu<br />

yaklafl›m› çerçe<strong>ve</strong>sinde, Whitehead’in Bat› felsefesi<br />

gelene¤i içinde farkl› bir insan anlay›fl› <strong>ve</strong> teoloji<br />

okumas› gerçeklefltirdi¤i de iddia edilebilir. Oturum<br />

soru-cevap fasl›n›n ard›ndan nihayete erdi.<br />

‹slâmî ‹limler 11<br />

Osmanl›’da Uleman›n<br />

Bürokratikleflmesi (1300-1600)<br />

Abdurrahman Atç›l<br />

17 Temmuz 2010<br />

De¤erlendirme: H a l i s K a y a<br />

Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi ile Türkiye Araflt›rmalar›<br />

Merkezi’nin ortaklafla düzenledi¤i toplant›da<br />

Abdurrahman Atç›l, Chicago Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde bitirmifl<br />

oldu¤u “The Formation of Ottoman Learning<br />

Class and Legal Scholarship 1300-1600” bafll›kl›<br />

doktora tezinin bir bölümünü “Osmanl› Ulemas›n›n<br />

Bürokratikleflmesi 1300-1600” bafll›¤› alt›nda sundu.<br />

43


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

Abdurrahman Atç›l, uleman›n tan›m›n› <strong>ve</strong> ayr› bir s›n›f<br />

olarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel koflullar›n› ortaya<br />

koyduktan sonra siyasî meflruiyetin kayna¤› olan din<br />

konusunda otorite konumundaki ulema s›n›f›n›n,<br />

otonom bir yap› olarak ortaya ç›k›fl›n›n en önemli<br />

muhatab›n›n siyasî iktidar oldu¤unu vurgulad›.<br />

Atç›l, sunumunun girifl k›sm›nda, uleman›n tan›m›-<br />

n› <strong>ve</strong> ayr› bir s›n›f olarak ortaya ç›k›fl›n›n tarihsel koflullar›n›<br />

ortaya koydu. Daha sonra, siyasî meflruiyetin<br />

kayna¤› olan din konusunda otorite konumundaki<br />

ulema s›n›f›n›n, otonom bir yap› olarak ortaya<br />

ç›k›fl›n›n en önemli muhatab›n›n siyasî iktidar oldu-<br />

¤unu vurgulayan Atç›l, Mihne Hadisesi’nin iki taraf›n<br />

karfl› karfl›ya geldi¤i ilk vak›a oldu¤unu belirtti.<br />

Atç›l, sunumuna uleman›n otoritesini kuv<strong>ve</strong>tlendiren<br />

geliflmelere de¤inerek devam etti. Medreselerin<br />

ortaya ç›k›fl›, uleman›n otonomisini sa¤layan vak›f<br />

imkânlar›na kavuflmas› aç›s›ndan önemli bir kurumsal<br />

geliflme iken; Mo¤ol istilas› da, siyasî meflruiyetin<br />

kayna¤› olarak dinin yerine soyu getirmesiyle<br />

bafllatt›¤› fleriat-yasa tart›flmas›nda, uleman›n<br />

tart›flman›n fleriat taraf›n› temsil etmesi nedeniyle<br />

otoritesini ön plana ç›karan bir geliflme olmufltur.<br />

Atç›l, çal›flmas›n›n merkezî kavramlar›ndan “bürokratikleflme”yi<br />

“varolan pozisyonlar›n hiyerarflik<br />

olarak bir düzene sokulmas› <strong>ve</strong> devlet hizmetinin<br />

geçici bir atama olarak de¤il, daha çok kariyer olarak<br />

alg›lanmas›” fleklinde tan›ml›yor. Osmanl›’dan<br />

önce ‹slâm ülkelerinde olmayan bu yap› Memlûklular<br />

taraf›ndan belli bir düzeyde hayata geçirilmeye<br />

çal›fl›ld›ysa da, fiam ulemas› gibi yerel uleman›n<br />

direnci nedeniyle baflar›l› olamam›flt›.<br />

Osmanl› co¤rafyas›ndaki ulemadan, sadece Osmanl›’n›n<br />

merkezinde bulunan ya da merkezle iliflki<br />

içerisinde kalarak her daim merkezi temsil eden<br />

ulemay› “Osmanl› Ulemas›” diye tan›mlayan Atç›l,<br />

bunun d›fl›nda kalanlara örnek olarak da ‹bn Nuceym,<br />

Molla Fenârî, Seyyid fierif Cürcânî <strong>ve</strong> Cemâleddîn<br />

Aksarâyî gibi âlimleri <strong>ve</strong>riyor.<br />

Atç›l’a göre, ‹stanbul’un fethi daha önce Timurlulara<br />

yenilen Osmanl›’n›n kendisine bak›fl›nda çok<br />

köklü bir de¤iflim meydana getirdi. ‹mparatorluk<br />

vizyonuyla siyasetine yön <strong>ve</strong>rmeye bafllayan Fatih,<br />

devlette merkeziyetçi bir sistem infla etmeye bafllad›.<br />

Ulema s›n›f› da bürokratikleflerek bu sistemdeki<br />

yerini alm›fl oldu. Merkeziyetçi yap›ya geçiflteki<br />

önemli ad›mlardan birisi de baz› vak›flar›n nesh yoluyla<br />

mîrî topra¤a dönüfltürülmesiydi. Al›nan bu<br />

tür önlemlerle çeflitli güç odaklar› <strong>ve</strong> kaynaklar›<br />

kontrol alt›nda tutuluyordu.<br />

Merkeziyetçilik yönündeki en önemli ad›mlardan<br />

birinin de Fatih Kanunnamesi oldu¤unu belirten<br />

Atç›l, Kanunname’nin otantisesi tart›flmalar›na de-<br />

¤inse de, kendisi aç›s›ndan önemli olan kanunnamenin<br />

üçüncü bölümündeki devlet memurlar›n›n<br />

hiyerarflisi <strong>ve</strong> atama kurallar› üzerinde durdu. Memuriyet<br />

makamlar›n›n <strong>ve</strong> atamalar›n kanuna ba¤lanmas›,<br />

sistemde bir öngörülebilirlik oluflturdu¤u<br />

için hem sistem içindeki hem de sistem d›fl›ndaki<br />

ulemada bir beklenti oluflturmufl <strong>ve</strong> bu da merkez<br />

etraf›nda bir ba¤l›l›k <strong>ve</strong> taliplik halkas› meydana getirerek<br />

merkeze güç sa¤lam›flt›r.<br />

‹kinci Bayezid <strong>ve</strong> Yavuz döneminde adalet <strong>ve</strong> kanuna<br />

yap›lan vurgunun artm›fl olmas›na dikkat çeken<br />

Atç›l, bu sayede uleman›n daha otonom bir statüye<br />

kavufltu¤unu <strong>ve</strong> sultanla iliflkilerin daha gayriflahsî/resmî<br />

bir mahiyet kazand›¤›n› ifade etti. Buna<br />

delil olarak da, bu dönemde yap›lan atamalar›n kanuna<br />

uygun olarak yap›lm›fl olmas›n› gösterdi. Ayr›ca,<br />

bu dönemde ‹slâm topraklar›ndaki idarî istikrars›zl›klar<br />

<strong>ve</strong> Osmanl›’daki patronaj sistemi uleman›n<br />

Osmanl›’ya yönelmesine neden olmufltur.<br />

44


Medeniyet<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

MAM<br />

MAM ATÖLYE<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf›<br />

Medeniyet Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

ZEYD‹L‹K ATÖLYES‹<br />

Kanuni döneminde en dikkat çekici geliflmenin bürokratik<br />

yap›n›n hem genifllemesi hem de geliflmesi<br />

oldu¤unu belirten Atç›l, bu geliflmeyle birlikte<br />

uleman›n tedris <strong>ve</strong> kaza alanlar›ndaki rollerinin daha<br />

da ön plana ç›kt›¤›n› belirtti. Bu genifllemede<br />

fethedilen Arap topraklar›n›n da etkisi olmufltu. Kazaî<br />

faaliyetler daha önceleri bahse konu olan bölgeden<br />

seçilen <strong>ve</strong> merkezden onaylanan yerel ulema<br />

taraf›ndan yürütülürken, art›k merkezden gönderilen<br />

ulema bu faaliyetleri üstlenmeye bafllad›.<br />

Bunun d›fl›nda, Kanuni döneminde ortaya ç›kan<br />

yeni bürokratik tekniklerin do¤urdu¤u yeni uzmanl›klara<br />

da de¤inen Atç›l, uleman›n bu dönemde<br />

bürokratik <strong>ve</strong> malî ifllerin görüldü¤ü merkezlerden<br />

giderek uzaklaflt›r›ld›¤›n› aktard›. Bu bürokratik<br />

merkezler kendi uzmanlar›n› flakird-kalfa sistemi<br />

arac›l›¤›yla kendileri yetifltirmeye bafllad›lar. Bunun<br />

bir sonucu olarak ilmiyye kendi içinde daha<br />

fazla kurumsallaflm›flt›r.<br />

Atç›l’a göre, “Osmanl› ulemas›” denen tip bütün<br />

unsurlar›yla (Osmanl› gibi giyinen, davranan, hisseden)<br />

bu dönemde ortaya ç›km›flt›r. Bunlar için<br />

kanuna <strong>ve</strong> gelene¤e itaat çok önemliydi. Bürokraside<br />

en üst makamlara ç›km›fl olanlar›n <strong>ve</strong>rebildi¤i <strong>ve</strong><br />

terfi için gerekli olan “mülâzamet belgesi” uygulamas›<br />

sayesinde merkez, kültürünü yayma <strong>ve</strong> ideal<br />

tiplerini yetifltirme mekanizmas› oluflturmufltu.<br />

Sunumunun sonunda Atç›l, bahsedilen bürokratikleflmeyi<br />

neden Osmanl›’n›n baflarabildi¤i sorusuna;<br />

“zira Osmanl› mevcut bir medrese sisteminin<br />

olmad›¤› Hristiyan topraklar›na do¤ru genifllemifl<br />

<strong>ve</strong> burada kendi sistemini infla edebilme olana¤›<br />

bulmufltur.” cevab›n› <strong>ve</strong>rerek sunumunu noktalad›.<br />

15 May›s 2010 Cumartesi<br />

Aç›fl Oturumu (09:00-09:30)<br />

Aç›fl Konuflmas›: Eyyüp Said Kaya<br />

I. OTURUM (09:30 -10:50)<br />

Oturum Baflkan›: Mehmet Ali Büyükkara<br />

Eren Gündüz / “Zeyd b. Ali <strong>ve</strong> ‹slâm<br />

‹limleri Tarihindeki Yeri”<br />

Hasan Yaflaro¤lu / “Taberistan Zeydili¤i”<br />

II. OTURUM (11:10-12:30)<br />

Oturum Baflkan›: Ali Hakan Çavuflo¤lu<br />

Yusuf Gökalp / “Zeydili¤in Yemen’de<br />

Yay›l›fl› <strong>ve</strong> Kurumsallaflmas›”<br />

Mehmet Ünal / “Zeydi Tefsirinin<br />

Karakteristikleri”<br />

III. OTURUM (13:30-14:50)<br />

Oturum Baflkan›: Mustafa Sinano¤lu<br />

Mehmet Ümit / “Zeydiyye – Mutezile<br />

Etkileflimi <strong>ve</strong> Kas›m er-Ressî”<br />

Resul Öztürk / “Kas›m er-Ressî’nin<br />

Sistematik Kelâma ‹liflkin Görüflleri”<br />

IV. OTURUM (15:10-16:30)<br />

Oturum Baflkan›: Sami Erdem<br />

Kadir Demirci / “Zeydiyye’nin Hadis<br />

Anlay›fl›”<br />

Fatih Yücel / “Zeydi Usûlünde Kaynak<br />

Anlay›fl›”<br />

De¤erlendirme Oturumu (16:30-17:30)<br />

45


46<br />

K›t‘a<br />

Yeniflehirli Avnî<br />

‹drâkimi muhtâc-› misâl eyleme yâ Rab<br />

Âyînemi rû-pûfl eyleme yâ Rab<br />

Çeflm ü dil-i nâ-flâduma yârâ-y› nazar <strong>ve</strong>r<br />

Mahrem-i temâflâ-y› cemâl eyleme yâ Rab<br />

MOLA


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

SAM K›rkambar Tez / Sohbet / Kitap<br />

Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik Bir<br />

Eser: Muhyî’nin Hüsn ü Dil’i<br />

Berat Aç›l<br />

21 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: Z e y n e p G ö k g ö z<br />

Hâlihaz›rda ‹stanbul fiehir Üni<strong>ve</strong>rsitesi Türk Dili <strong>ve</strong><br />

Edebiyat› Bölümü’nde ö¤retim görevlisi olan Berat<br />

Aç›l, 2010 y›l› itibariyle Bo¤aziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

tamamlad›¤› doktora tezini bizlerle paylaflt›.<br />

Doktora döneminde ald›¤› bir ders neticesinde alegoriyle<br />

ilgilenmeye bafllad›¤›n› söyleyen Aç›l, bu<br />

konu hakk›nda çal›flma iste¤i duymufl, tek bir eser<br />

üzerinden yap›lan incelemenin daha sa¤l›kl› olaca-<br />

¤›n› düflünerek Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil<br />

adl› mensur eserini kendine konu olarak seçmifl <strong>ve</strong><br />

Farsça olarak Fettâhî-i Niflâbûrî taraf›ndan yaz›lan<br />

eserle Osmanl› Türkçesi ile yaz›lan eserlerin (Lami‘î,<br />

Ahî, Keflfî <strong>ve</strong> Vâlî taraf›ndan yaz›lan eserlerin)<br />

karfl›laflt›rmas›yla ifle bafllam›fl. Bunun için flah›s<br />

kadrosunun, olay <strong>ve</strong> durumlar›n, anlat› için hayati<br />

öneme sahip âb-› hayât tan›mlar› ile mekân isimlerinin<br />

mukayesesine giriflmifl, böylece hem eserin<br />

zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri, hem de birbirlerinden<br />

ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›karm›fl.<br />

Daha sonra Muhyî’nin hayat› <strong>ve</strong> üslubu üzerinde<br />

duran Aç›l, son bölümde araflt›rmas›n›n as›l<br />

amac› olan alegorik incelemeye yönelmifl; “alegori<br />

nedir, hangi kavramlarla kar›flt›r›lmaktad›r, Bat› <strong>ve</strong><br />

SAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›<br />

KIRKAMBAR TEZ/SOHBET/K‹TAP<br />

Onalt›nc› Yüzy›la Ait Alegorik Bir Eser: Berat Aç›l<br />

Muhyî’nin Hüsn ü Dil’i 21 Nisan 2010<br />

Nam›k Kemâl’in Edebiyat Elefltirisinde Fatih Altu¤<br />

Modernlik <strong>ve</strong> Öznellik 5 May›s 2010<br />

Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si<br />

Reyhan Çorak<br />

9 Haziran 2010<br />

Metinler Aras› Ba¤lam›nda ‹hsan Oktay Mehmet Sar›<br />

Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri 16 Haziran 2010<br />

ÖZEL ETK‹NL‹K<br />

Belgesel Gösterimi: Bedr: Sinemada Mehmet Ery›lmaz<br />

Bir Dolunay, Kani Karaca, Tuncel Kurtiz 27 Mart 2010<br />

M‹MAR‹ DÜfiÜNCELER<br />

Türkiye Mimarl›¤›: Ça¤dafl Mimarimiz, Yusuf Ci<strong>ve</strong>lek<br />

Gelenek <strong>ve</strong> Tektonik Kültür: 30 Nisan 2010<br />

Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›<br />

Türkiye Mimarl›¤›: Türkiye’de Koruma Ahmet Ersen<br />

Kavram›n›n Geliflimi <strong>ve</strong> Otantiklik 27 May›s 2010<br />

OKUMA GRUPLARI<br />

<strong>Sanat</strong> Okumalar›<br />

‹slam Esteti¤ine Girifl (Oli<strong>ve</strong>r Leaman, Küre Yay›nlar›, 2010)<br />

Sunum: Ayfle T. Demirkaynak / 11 May›s 2010, 6 Temmuz 2010<br />

Çocuk Edebiyat› Okuma Grubu<br />

Melike Erdem Günyüz / Mart 2010- (‹ki haftada bir Sal›)<br />

ATÖLYELER<br />

Hayal Perdesi Film Atölyesi I-II<br />

Nisan<br />

Dersu Uzala / Akira Kurosawa, Japonya-S.S.C.B 1975<br />

‹zsürücü / Andrey Tarkovsky, S.S.B.C 1979<br />

Ah Güzel ‹stanbul / At›f Y›lmaz, Türkiye 1966<br />

47


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

May›s<br />

Paris, Texas / Wim Wenders, Bat› Almanya-Fransa-‹ngiltere 1984<br />

Dekalog: Kadere Yan Bakmayacaks›n / Krzysztof Kieslowski,<br />

Polonya 1990<br />

Kaybolan Gü<strong>ve</strong>rcin Gerdanl›¤› / Nas›r Hamir, Tunus-Fransa 1991<br />

Kiraz›n Tad› / Abbas Kiyarüstemi, ‹ran 1997<br />

Haziran<br />

May›s S›k›nt›s› / Nuri Bilge Ceylan, Türkiye 1999<br />

E<strong>ve</strong> Yolculuk / Yimou Zhang, Çin 1999<br />

Düz Hikâye / David Lynch, Fransa-ABD, ‹ngiltere 1999<br />

Büyük Yolculuk / ‹smail Faruki, Fas-Fransa 2001<br />

Temmuz<br />

Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak / Ahmet Uluçay, Türkiye 2004<br />

Sar› Köpe¤in Yuvas› / Byambasuren Davaa, Almanya 2005<br />

Yumurta / Semih Kaplano¤lu, Türkiye 2007<br />

Kar / Aida Begiç, Bosna-Hersek-Almanya-Fransa-‹ran 2008<br />

Senaryo Atölyesi II<br />

Gökhan Yorganc›gil / Mart 2010- (Her Cumartesi)<br />

K›sa Film Atölyesi<br />

Faysal Soysal / Temmuz 2009- (Her Cumartesi)<br />

Türk Sinemas› Atölyesi<br />

‹hsan Kabil / Nisan 2010 (‹ki haftada bir Sal›)<br />

Nisan<br />

Aysel, Batakl› Dam›n K›z› / Muhsin Ertu¤rul, 1934<br />

May›s<br />

Hal›c› K›z / Muhsin Ertu¤rul, 1953<br />

‹stanbul’un Fethi / Ayd›n Arakon, 1950<br />

Haziran<br />

Kanun Nam›na / Ömer Lütfi Akad, Türkiye 1952<br />

Düflman Yollar› Kesti / Osman F. Seden, 1959<br />

Temmuz<br />

K›r›k Plak / Osman F. Seden, 1959<br />

Üç Arkadafl / Memduh Ün, 1958<br />

A¤ustos<br />

Gecelerin Ötesi / Metin Erksan, 1960<br />

Do¤u edebiyat›nda nas›l ortaya ç›km›fl <strong>ve</strong> geliflmifltir,<br />

Muhyî’nin eserinde alegorinin iflleyifli ne flekilde<br />

olmufltur” gibi sorulara cevap arayarak tezini biçimlendirmifl.<br />

Akl’›n o¤lu, Beden fiehri’nin padiflah› Dil bir gün<br />

âb-› hayâttan bahsedildi¤ini duyar. Onu aramak<br />

için flehrin gözeticisi Nazar’› Do¤u’ya gönderir. Bu<br />

yolculuk s›ras›nda rastlad›klar›na âb-› hayât› soran<br />

Nazar bir gün Aflk’›n k›z› Hüsn’ün Dil’e âfl›k oldu-<br />

¤unu ö¤renir. Dil de bu aflka karfl›l›ks›z kalmaz. Görünen<br />

anlam›n› bir aflk hikâyesi olarak özetleyebilece¤imiz<br />

eserin di¤er anlat›s› gönül <strong>ve</strong> güzellik aras›ndaki<br />

iliflki üzerinden, yazar›n›n tasavvufî anlamda<br />

ak›ldan aflka yol alan, kendi yaflad›¤› seyr-i sülûkunun<br />

bir özetidir sanki. “Sanki”nin alt›n› çizen<br />

Aç›l bu yorumunun, tasavvufî anlamda “ne ifade<br />

ediyor olabilir”in bir denemesi olarak okunmas›n›<br />

ister. Bunun imkân›n› Muhyî’nin tasavvuf ehli olufluna<br />

<strong>ve</strong> Gülflenî tarikat›na mensubiyetine ba¤lar.<br />

Eserden belki bir Divan edebiyat› alegorisi de ç›kart›labilecekken<br />

tezin iki anlam katman› üzerinden<br />

ilerlemesi tercih edilir. Yoksa daha baflka katmanlar<br />

da mümkün olabilir. Mesela Hüsn ü Aflk’›n bar›nd›rd›¤›<br />

yedi anlam katman› bilinmesi gereken<br />

önemli bir örnek olarak karfl›m›zda durmaktad›r.<br />

Hatta Hüsn ü Aflk’a alegorinin alegorisi yak›flt›rmas›<br />

yap›l›r. Bu flekilde birden fazla anlat› metnin içinde<br />

parça parça de¤il de bafltan sona devam eden bir<br />

nitelik arzederek birlikte yürürler. Bunun için yazar<br />

hem her kelimesini önemle seçer hem de müphem<br />

bir dil tutturur. Çünkü alegorilerde “bir fley söylenir,<br />

baflka bir fley kastedilir”. Tan›m›n› bu flekilde<br />

ortaya koydu¤umuzda alegori ile yak›n anlaml›, ka-<br />

48


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

Muhyî’nin 16. yüzy›la ait Hüsn ü Dil adl› mensur eserini<br />

inceleyen Berat Aç›l, benzer eserlerin flah›s kadrosunu,<br />

olaylar›n›, anlat› için hayati öneme sahip âb-› hayât<br />

tan›mlar› ile mekân isimlerini mukayese ederek, hem<br />

eserlerin zaman içinde geçirdi¤i de¤ifliklikleri hem de<br />

birbirlerinden ne flekilde etkilendiklerini ortaya ç›karm›fl.<br />

r›flt›r›lmas› mümkün baflka kavramlar hemen akla<br />

gelir: mecâz, istiâre, temsil, metafor, teflbih, sembol<br />

gibi. Hepsinde de bir anlam aktar›m› sözkonusudur.<br />

Fakat bunlar alegori gibi birden çok anlam katman›na<br />

sahip olmay›p birer söz sanat›d›r. Oysaki<br />

alegori bunlar› da içinde bar›nd›rabilen bir anlat›m<br />

tekni¤i, bir türdür.<br />

Zikredilen çok anlaml›l›k <strong>ve</strong> müphemiyetin d›fl›nda<br />

alegorik metinlerde rastlanan di¤er temel özellikler<br />

ise flunlard›r:<br />

• Kiflilefltirme (Teflhis)<br />

• ‹ç çat›flma (ki genelde erdem <strong>ve</strong> kötülük aras›nda<br />

cereyan eder)<br />

• Aray›fl (Bu genelde bir yolculuk olur)<br />

• Metinleraras›l›k (Modern anlamda de¤il de yazar›n<br />

ayn› metnin bir di¤er bölümüne ya da<br />

daha önceki metinlerine <strong>ve</strong>ya baflka metinlere<br />

gönderme yapmas› fleklinde)<br />

• Tenasüp (Bat›l› eserlerde olmayan bir özellik)<br />

• Zaman d›fl›l›k (Gene müphem b›rakma iste¤inin<br />

devam› olarak)<br />

Yukar›da s›ralanan yap›sal unsurlara dayal› bir alegori<br />

tart›flmas›n› daha el<strong>ve</strong>riflli bulan Aç›l, anlam›n<br />

anlam›n›n dahi mu¤lâkl›¤›na vurgu yaparak bu<br />

yönde inceleme yapmak yerine Williams’›n* iflletimsel<br />

yöntemini s›nar. Bunun için anlat›y› üç ana<br />

bafll›kta inceler:<br />

* Arnold Williams, “Medieval Allegory: An Operational<br />

Approach”, The Bulletin of the Midwest Modern<br />

Language Association 1 (1969): 77.<br />

1. fiah›slar Kadrosu: Canland›rma <strong>ve</strong>ya flekillendirme<br />

fleklinde ayr›l›r. Hüsn ü Dil’de yer alan<br />

flah›slar›n ço¤u canland›rmad›r; çünkü bu flah›slar›n<br />

ço¤u birer kavramdan mülhemdir.<br />

2. Ba¤l› eylemler serisi: Epizodik <strong>ve</strong>ya olay örgülü<br />

diye ayr›l›r. Hüsn ü Dil olay örgülü bir yap›<br />

sunar, çünkü neredeyse tüm olaylar âb-› hayât<br />

aray›fl› çerçe<strong>ve</strong>sinde sunulur.<br />

3. ‹flaret, emare <strong>ve</strong> yap›lar serisi: ‹flaret daha çok<br />

flah›slara yönelikken, emare ise olaylarla ilgilidir.<br />

Ama bu eser için bu uygulama pek oturmaz.<br />

Çünkü iflaret <strong>ve</strong> emare kullan›m›na pek<br />

fazla rastlanmaz.<br />

Tezine eserin transkripsiyonlu metnini <strong>ve</strong> t›pk›bas›-<br />

m›n› da ila<strong>ve</strong> eden Aç›l’a sunumunun sonunda yöneltilen<br />

ilk soru niçin alegorik bir anlat›ma ihtiyaç<br />

duyuldu¤u fleklindeydi. Dilin yetersizli¤i, tasavvuf<br />

sözkonusu oldu¤u için hâl dilinin gerektirdi¤i direkt<br />

anlatamazl›k, hatta yazar›n kendi müritleri için giz-<br />

49


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

li anlamlar kullanmak iste¤i, belki siyasî bask› gibi<br />

nedenler neticesinde yazar bu yola baflvurmufl olabilir<br />

denildi. Özellikle 16. yüzy›l›n bu tür anlat›larda<br />

bereketli oldu¤unu, bu yüzy›l›n özellikle bu ba¤lamda<br />

incelenmesi gerekti¤ini aktaran Aç›l, dinleyenlerine<br />

yeni bir araflt›rma sahas›n›n kap›lar›n›<br />

aralayarak sunumunu nihayete erdirdi.<br />

Nam›k Kemâl’in Edebiyat<br />

Elefltirisinde Modernlik <strong>ve</strong> Öznellik<br />

Fatih Altu¤<br />

5 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: Neslihan Demirci<br />

Nam›k Kemâl’i nas›l bilirsiniz ‹ster edebî, ister siyasî<br />

kiflili¤iyle, Türk edebiyat›nda Bat›l›laflma hikâyesinin<br />

izini sürerken u¤ramadan geçemeyece¤imiz<br />

duraklardan biridir. Tanzimat Devrinde Bat›’ya<br />

aç›lan edebiyatç›lar›n hedeflerinden biri, Divan fliirinin<br />

içine düfltü¤ü bofllu¤u f›rsat bilerek eskiye kap›y›<br />

bir daha açmamak üzere kapamakt›. Eski fliire<br />

ilk darbeyi vuran ise hürriyet, vatan, millet romantizmini<br />

bafllatan Nam›k Kemâl’di (1840-1888).<br />

Tanzimat Devrinin –genelde içerik aç›s›ndan da olsa<br />

yenilikçili¤in– öncülerinden olan Nam›k Kemâl’in<br />

edebî kiflili¤i üzerine yap›lan akademik çal›flmalar<br />

tatmin edicilikten uzak ne yaz›k ki. Eserlerinin<br />

ciddi bir k›sm›n›n hâlâ Latin harfleriyle bas›lmad›¤›n›,<br />

yani gün›fl›¤›na ç›kmad›¤›n› düflünürsek,<br />

Nam›k Kemâl’in elefltirilerine odaklanan bir çal›flma<br />

ilgiyi hak ediyor. <strong>Sanat</strong> Araflt›rmalar› Merkezi’ne<br />

doktora teziyle konuk olan ‹stanbul fiehir<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi ö¤retim üyesi Fatih Altu¤ bu türden saiklerle<br />

yola ç›km›fl.<br />

Bugün Türkiye’nin renklerini oluflturan farkl› görüflteki<br />

insanlar›n s›kça baflvurdu¤u karizmatik bir<br />

ismin üzerinde çal›flmak iki sorumlulu¤u devralmak<br />

anlam›na geliyor Altu¤’a göre: ‹lkin, Nam›k<br />

Kemâl <strong>ve</strong> kufla¤›na neleri borçlu oldu¤umuz; ikincisi,<br />

bu sanc›l› dönemin fikir adamlar›ndan hangi zaaflar›<br />

devrald›¤›m›z sorular›n›n cevab›n› aramak.<br />

Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›l aktar›ld›¤›-<br />

na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü” konumundan<br />

dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün<br />

ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle hak etti-<br />

¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte. Burada,<br />

kendisinin de tecrübe etti¤i gibi, araflt›rmac›lar›n<br />

içine düfltü¤ü, bugünü eskiden daha iyi, daha do¤ru<br />

sanma yan›lg›s›yla hesaplaflma f›rsat› da do¤uyor.<br />

Nam›k Kemâl’in elefltiri dili de edebî dilinden farkl›<br />

de¤il; öznel, duygusal, öfke <strong>ve</strong> heyecan dolu.<br />

Gençlik y›llar›ndan itibaren yazd›¤›, çok say›daki<br />

elefltiri metinlerinde savafl terminolojisini kullan›-<br />

yor, eserleri acizlik <strong>ve</strong>ya iktidar kavramlar›yla de-<br />

¤erlendiriyor. Bilhassa sadme yaflad›¤› devrin edebiyat<br />

deneyimini anlat›rken Nam›k Kemâl’in baflvurdu¤u<br />

karakteristik kavramlardan biri; vurma,<br />

çarpma, darbe gibi anlamlara geliyor. Bat›l› marifet<br />

günefli bu topraklara ulafl›rken bunun “sadme”sine<br />

maruz kalan en bariz alan edebiyatt›. Her fley yerli<br />

yerindeyken bir darbeyle, sars›nt›yla yerle bir oldu;<br />

tam bir altüst olma hâli yafland›. Bundan sonra hiçbir<br />

fley eskisi gibi olmayacakt›. Eski türler ifllevini<br />

50


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

Fatih Altu¤’un, Nam›k Kemâl’in bugüne nas›l<br />

aktar›ld›¤›na dair tespiti flöyle: Yaflad›¤› devirde “öncü”<br />

konumundan dolay› fazlaca göklere ç›kar›l›yordu, bugün<br />

ise edebî de¤eri tart›flmal› eserleri sebebiyle hak<br />

etti¤inden daha de¤ersiz bir konuma itilmekte.<br />

kaybetti, yeni türler ithal edildi; bu ikisinin bir araya<br />

gelmesinden melez türler do¤du. Tanzimat’›n ilk<br />

nesline mensup her ayd›n›n›n darbe sonras› takip<br />

edilecek yol haritas›na yönelik önerdi¤i çözüm yollar›<br />

dikkate de¤erdir. Altu¤, Nam›k Kemâl’in önerisini<br />

Frans›z felsefeci Alain Badiou’nün özne kavram›yla<br />

ortaya koydu¤u teze benzetiyor. Buna göre<br />

“özne olman›n imkân›, o toplumdaki sars›nt›lar›n<br />

fark›na varmak <strong>ve</strong> o olaylar›n açt›¤› imkânlarla özdeflleflmek<br />

yoluyla gerçekleflir.” Nam›k Kemâl de<br />

Bat›l› edebiyat anlay›fl›n›n yol açt›¤› travma sonras›nda<br />

do¤an imkânlara sahiplenme çabas›nda bir<br />

özne olarak yeni bir edebiyat kurmaya çal›flmaktad›r.<br />

Türkçedeki edebiyat kavram›n› da, bugünkü<br />

ba¤lam›yla ilk kez kullanan Nam›k Kemâl’e borçluyuz.<br />

Kavram 17. yüzy›l metinlerinde farkl› bir anlamda<br />

geçer; ama bütün türleri ayn› flemsiye alt›nda<br />

toplayan estetik bir kategori olarak kullan›lmas›<br />

Bat›’dan iki yüzy›l kadar sonraya denk düflüyor.<br />

Bat› etkisindeki edebiyat›n ilk elefltiri metni olma<br />

özelli¤ini tafl›yan, 1866’da Tasvir-i Efkâr’da “Lisan-›<br />

Osmaniyenin Edebiyat› Hakk›nda Baz› Mülâhâzat›<br />

fiâmildir” bafll›¤›yla yay›nlanan makalesinde Nam›k<br />

Kemâl, edebiyat›n fonksiyonlar›n›, iktidarla iliflkisini<br />

ele al›rken k›y›c› bir dille “sadme öncesi” edebiyat›-<br />

m›z› hiçlefltiriyor. Eski, ileri-geri kavramlar› üzerinden<br />

elefltiriliyor, çocuksu olmakla suçlan›yor. Altu¤,<br />

Nam›k Kemâl’in eskiye dair bir boflluk üreterek kendi<br />

projesine yer açt›¤›n› söylüyor, flairin çözüm önerisi<br />

ise edebiyat›n ›slah›ndan yanad›r. Kritik kavram›n›<br />

karfl›lamak için “tenkit” <strong>ve</strong> “muâheze” kelimelerini<br />

öneriyor, tercihini ikincisinden yana koyuyor.<br />

Buna göre tenkit, nesneler aras›nda hakiki <strong>ve</strong> sahteyi<br />

ay›rmaya yarar; muâheze ise bir fleyin kendi hakikatinde<br />

bulunan bat›l yönünü temizlemek, onu<br />

kendi hakikatine döndürmek anlam›ndad›r.<br />

Nam›k Kemâl’in bak›fl›na göre edebiyat evrenseldi<br />

<strong>ve</strong> ak›l-hakikat-tabiat esas›na göre kurulmufltu;<br />

Hint’ten Yunan’a, oradan da Araplara geçerek evrenselli¤ini<br />

sürdürdü. Zamanla bu medeniyetler<br />

evrenselliklerini kaybettiler, Bat› da bu de¤eri ald›<br />

<strong>ve</strong> kendinin k›ld›. Di¤er bir deyiflle biz Bat›’dan<br />

bünyemize yabanc› bir unsuru de¤il, zaten bizim<br />

olan› geri al›yoruz. ‹ntibah’›n mukaddimesinde hakikat<br />

ile hikâyeyi karfl›laflt›r›rken, hakikati ç›plak bir<br />

genç k›za, hikâyeyi ise güzel giyinmifl koca kar›ya<br />

benzetiyor. ‹lki do¤all›¤› sebebiyle çirkin gelirken,<br />

di¤eri allan›p pullanm›fl bir çirkinliktir. Kad›n-elbise-örtünme<br />

metaforlar›na s›kça baflvuran Nam›k<br />

Kemâl’in gözünden bak›nca edebiyat eyleminin temelinde<br />

de yer alan budur asl›nda; ç›plak gerçekten<br />

hofllan›lmaz, sahtenin göz boyay›c›l›¤›na aldan›l›r.<br />

Fatih Altu¤, Nam›k Kemâl’in Fars edebiyat› <strong>ve</strong> Divan<br />

fliirinden, güzel giydirilmifl bir ceset metaforuyla<br />

<strong>ve</strong>ya pisli¤in kayna¤› olarak bahsetmesinin Julia<br />

Kristeva’n›n “zillet” kelimesiyle karfl›layabilece¤imiz<br />

abject kavram›yla örtüfltü¤ünü dile getiriyor.<br />

Kristeva’ya göre her insan yüce <strong>ve</strong> süfli de¤erlerle<br />

yarat›l›r ama özneye dönüflmesi, süfli taraf›n› yok<br />

saymas›yla mümkün olur. Tanzimat ayd›n›n›n yeni<br />

bir edebiyat üretme sanc›s› bu çabayla benzefliyor.<br />

Devrinin ço¤u ayd›n› gibi Nam›k Kemâl de bir ikilemin<br />

içindeydi. Sade yazmak isterken babas›na yazd›¤›<br />

mektupta bile sanat yapmaktan kurtulamamaktan<br />

yak›n›yordu. Altu¤’un alt›n› çizdi¤i gibi, hararetli<br />

tart›flmalar›nda fliddetle elefltirdikleri, kendinde<br />

bar›nd›rd›¤› e¤ilimlerdi bir yandan da. Beflir<br />

51


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan “mahallileflme cereyan›”ndan<br />

bahseden Reyhan Çorak, Dîvân fliirine Türkçeyi de ihmal<br />

etmeden atasözlerinin, deyimlerin, günlük hayata dair<br />

birtak›m unsurlar›n dâhil olmaya bafllad›¤›n›, Münîrî’nin de<br />

bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.<br />

Fuat gibi kendisinden daha radikal kalemler ortaya<br />

ç›k›nca, Nam›k Kemâl’i eski fliir <strong>ve</strong> Fars edebiyat›na<br />

karfl› daha insafl›, fikirlerinde daha itidalli bir konumda<br />

görüyoruz.<br />

Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si<br />

Reyhan Çorak<br />

9 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: B e r r a K e p e k ç i<br />

Reyhan Çorak, Marmara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Türkiyat<br />

Araflt›rmalar› Enstitüsü’nde tamamlad›¤› “Münîrî’nin<br />

(öl.1521) Manzum Siyer-i Nebî’si (‹nceleme-<br />

Metin)” bafll›kl› doktora tezini sundu.<br />

Yedi cilt <strong>ve</strong> otuz üç bin beyitten oluflan Siyer-i Nebî<br />

adl› eserin, iki hoca gözetiminde dört ö¤renci aras›nda<br />

paylafl›ld›¤›n› ifade eden Reyhan Çorak, 2. <strong>ve</strong><br />

3. ciltlerini çal›flt›¤›n› <strong>ve</strong> bu nedenle tespitlerinin de<br />

sadece bu iki cildi kapsad›¤›n› belirtti.<br />

Manzum Siyer-i Nebî’nin konusu Hz. Peygamber’in<br />

hayat› oldu¤u için tezin girifl bölümünde “siyer” kelimesinin<br />

mânâs›, bir ilim olarak “siyer”in do¤uflu,<br />

klasik Türk edebiyat›nda bir tür olarak önemi <strong>ve</strong> yeri,<br />

manzum <strong>ve</strong> mensur siyerler, Türk edebiyat›nda<br />

Hz. Peygamber’i konu alan esma-i nebî, naat, mevlid,<br />

miraçnâme, hicretnâme, mucizât-› Nebî, hilye<br />

gibi di¤er türler hakk›nda bilgi <strong>ve</strong>rilmektedir. Bunlarla<br />

birlikte Türk edebiyat›nda yaz›lm›fl müstakil<br />

siyerler; manzum siyerler <strong>ve</strong> mensur siyerler fleklinde<br />

iki k›sma ayr›larak incelenmektedir.<br />

Çorak, tezinin birinci bölümünde flairin hayat›, do¤du¤u<br />

yer <strong>ve</strong> y›l, ad›, mahlas›, ailesi, mesle¤i, eserleri<br />

<strong>ve</strong> yaflad›¤› dönem ile ilgili araflt›rmalar yapt›¤›n›<br />

ifade ederek flu bilgileri <strong>ve</strong>rdi: fiair Amasyal›’d›r,<br />

ölüm tarihi 1521, yaflad›¤› dönem II. Bâyezid devridir<br />

<strong>ve</strong> o devirde Amasya’da II. Bâyezid’in o¤lu fiehzade<br />

Ahmed bulunmaktad›r. Münîrî, fiehzade Ahmed’in<br />

nedimlerindendir. Tezkirelerde flairin ad›<br />

Münîr, Münîrî, Münîrî ‹brahim Çelebi ya da Mehmed<br />

Çelebi fleklinde geçmektedir. Münîrî’nin flairli-<br />

¤inden ziyade çok nazik, kibar <strong>ve</strong> zarafet sahibi bir<br />

devlet adam› olmas› ön plana ç›kmaktad›r. fiairli¤i<br />

ikinci planda olmas›na ra¤men siyeri otuz üç bin beyitten<br />

oluflmaktad›r. Dîvân adl› eserinde Münîrî, Ali<br />

<strong>ve</strong> Ferah isminde iki çocu¤undan, Mihr-i Müflteri<br />

ad›nda uzunca mesnevîsinde de kendisinin sipahî<br />

oldu¤undan <strong>ve</strong> hat meflk etti¤inden bahseder. Ölü-<br />

52


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

mü ile ilgili sadece Evliya Çelebi’nin Seyâhatnâmesi’nde<br />

Amasya’da öldü¤üne dair bir kay›t bulunmaktad›r.<br />

Siyer-i Nebî’den baflka Mihr-i Müflteri<br />

ad›nda mesnevîsi, Türkçe Dîvân›, Farsça Dîvân› <strong>ve</strong><br />

Tezkiretü’l-Vefâyî, Risâle, Münfleât Mecmûas› adl›<br />

üç küçük eseri tespit edilmektedir.<br />

Amasya’y› da ele alan Çorak, o dönemde Amasya’n›n<br />

flehzade sanca¤› olmas› nedeniyle Münîrî’nin<br />

medeniyet <strong>ve</strong> kültür aç›s›ndan çok canl› bir<br />

flehirde yetiflti¤ini <strong>ve</strong> yaflad›¤›n› ortaya koydu.<br />

16. yüzy›l bafllar›nda yaflanan edebî bir geliflmeden<br />

bahisle Çorak, ‹ran edebiyat› ürünü olan Dîvân fliirine<br />

Türkçeyi de ihmal etmeden atasözlerinin, deyimlerin,<br />

günlük hayata dair birtak›m unsurlar›n<br />

dâhil olmaya bafllad›¤›n›, buna da Fuat Köprülü’nün<br />

“mahallileflme cereyan›” dedi¤ini <strong>ve</strong> Münîrî’nin<br />

de bu cereyan›n içinde oldu¤unu ifade etti.<br />

Dolay›s›yla Siyer-i Nebî, 15. <strong>ve</strong> 16. yüzy›l geçifl dönemi<br />

Türkçesi özelliklerini göstermektedir.<br />

Tezin ikinci bölümünde eserin yaz›l›fl sebebinin,<br />

flekil flartlar›n›n, dil-üslup özelliklerinin, edebî sanatlarla<br />

ilgili birtak›m hususiyetlerinin incelendi¤i,<br />

siyer olmas› hasebiyle eserde âyet <strong>ve</strong> hadislerin<br />

mevcut oldu¤u, deyim, atasözleri, sosyal hayata ait<br />

birtak›m özelliklerin ele al›nd›¤› <strong>ve</strong> sekiz bin beytin<br />

genifl özetiyle tamamland›¤› dile getirildi.<br />

Eski Anadolu Türkçesi döneminde, 15. yüzy›l sonu<br />

<strong>ve</strong> 16. yüzy›l bafl›nda yaz›lm›fl <strong>ve</strong> istinsah hatt›yla<br />

tek nüsha olan Siyer-i Nebî’nin mesnevî naz›m fleklinde<br />

yaz›ld›¤›, kafiye sisteminde cinas›n kullan›ld›-<br />

¤› <strong>ve</strong> tahkiye, nasihatnâme, sanatkârane <strong>ve</strong> mükâleme<br />

fleklindeki dört farkl› üslupla kaleme al›nd›¤›<br />

örneklerle anlat›ld›.<br />

Tamamen teknik bir bölüm olan <strong>ve</strong> bibliyografya<br />

ile biten üçüncü bölümde Çorak, yazma nüshan›n<br />

tan›t›m›n› yaparak metnin transkripsiyonu esnas›nda<br />

nelere dikkat etti¤ini, Arapça, Türkçe <strong>ve</strong> Farsça<br />

eklerin <strong>ve</strong> terkiplerin nas›l yaz›ld›¤›n› anlatt›.<br />

Reyhan Çorak, dördüncü bölümde metnin transkripsiyonlu<br />

hâlini <strong>ve</strong>rdi¤ini söyleyerek flu bilgileri<br />

paylaflt›: Beyitlerin her birine numara konuldu. 15.<br />

yüzy›l sonu 16. yüzy›l bafl› aras›ndaki Türkçe dil<br />

özelliklerini gösteren arkaik kelimelerden birer seçim<br />

yaparak bir sözlük oluflturuldu. Kafiyesi cinas<br />

sistemi üzerine kurulan metinden bir tür “Cinas<br />

Sözlü¤ü” denemesi yap›ld›. Münîrî’nin Siyer-i Nebî’si<br />

Türk edebiyat›n›n bilinen en uzun manzum siyerdir.<br />

Metinler Aras› Ba¤lam›nda<br />

‹hsan Oktay Romanlar›nda<br />

Kutsal Metinlerin ‹zleri<br />

Mehmet Sar›<br />

16 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: E l i f S e z e r<br />

Mehmet Sar›, edebiyat elefltirisinin önemli tart›flmalar›ndan<br />

biri olan “kurmaca-kutsal metin” tart›flmas›n›<br />

‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Sosyal <strong>Bilim</strong>ler Ens-<br />

53


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

Post-modern roman›n özelliklerinden bahseden Mehmet<br />

Sar›, ‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,<br />

Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›<br />

k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz flekilde<br />

romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini anlatt›.<br />

titüsü’nde haz›rlad›¤› “Metinler Aras› Ba¤lam›nda<br />

‹hsan Oktay Romanlar›nda Kutsal Metinlerin ‹zleri”<br />

bafll›¤›n› tafl›yan tezinin etraf›nda ele alarak kurmaca<br />

metin ile kutsal metin aras›ndaki iliflkiye <strong>ve</strong><br />

s›n›ra de¤indi.<br />

Sunumuna, genel çerçe<strong>ve</strong>de post-modern roman›n<br />

özelliklerini anlatarak bafllayan; üstkurmacan›n, yazar›n<br />

okurla oynad›¤› alan <strong>ve</strong> Mihail Bakhtin’in kulland›¤›<br />

anlamda bir “ço¤ul söylem” alan› oldu¤unu<br />

ifade eden Sar›, baflta Julia Kristeva olmak üzere birçok<br />

edebiyat elefltirmeninin metni, baflka metinlerin<br />

kesiflim alan› olarak belirledi¤ini söyledi. Sar›,<br />

böylece bunun bizi post-modern kurmacan›n üstkurmaca,<br />

ço¤ul ses gibi özelliklerinin yan›nda “metinleraras›l›k”<br />

özelli¤ine götürdü¤ünü belirtti.<br />

Mehmet Sar›, bu noktada bir parantez açarak bizim<br />

gelene¤imizde bir metinde di¤er metinlerin kullan›m›na<br />

nas›l bak›ld›¤›na de¤indi. Sar›, fieyh Galip’in<br />

meflhur “Çald›ysam mîrî mal› çald›m” deyiflinden<br />

hareketle, Osmanl›-Türk edebiyat›ndaki iktibas<br />

(kutsal metinlerden <strong>ve</strong> hadislerden al›nt› yapma),<br />

telmih (kutsal metinlerde geçen bir k›ssay› hat›rlatma),<br />

nazire (baflka bir yazar›n-flairin metnini<br />

üslup fark›yla yeniden yazma) gibi özellikleri ifade<br />

etti. Sar›, “Gökkubbe alt›nda söylenmemifl hiçbir<br />

fley yoktur” sözüyle anlat›lmaya çal›fl›lan olgunun,<br />

modern hatta post-modern dönemde (1950’lerden<br />

sonra) “metinleraras›l›k” ad›n› ald›¤›n› söyledi.<br />

Sunumun ikinci <strong>ve</strong> as›l bölümünde Mehmet Sar›,<br />

‹hsan Oktay Anar’›n kutsal metinlerden (Kur’an,<br />

Tevrat, ‹ncil) farkl› metinleraras› yöntemlerle ald›¤›<br />

k›ssalar› “tarihsel üstkurmaca” diyebilece¤imiz flekilde<br />

romanlar›na nas›l ustal›kla yerlefltirdi¤ini anlatt›<br />

<strong>ve</strong> al›nt›lar yaparak bol bol örnek <strong>ve</strong>rdi. Mesela<br />

Amat kitab› bafltan sona Nuh k›ssas› üzerine kurulmufltur.<br />

Kitapta geçen “sakar” gü<strong>ve</strong>rtesi, Kur’ân-›<br />

Kerîm’de geçen cehennemin yedi kat›ndan birisidir<br />

<strong>ve</strong> kitapta ayete gönderme yap›lm›flt›r. Suskunlar<br />

kitab›n›n karakteri Zahir, birçok göndermeyle birlikte<br />

Hz. ‹sa’y› hat›rlat›r. Hz. ‹sa’n›n meflhur “Tanr›m!<br />

Tanr›m! Beni neden terk ettin” sözü Zahir’in<br />

a¤z›ndan “Ah be babal›k niye çamura yatt›n” fleklinde<br />

duyulur. Hz. ‹sa’n›n son akflam yeme¤i Zahir’in<br />

son iftar yeme¤ine ilham olacakt›r. Mehmet<br />

Sar›, roman okurken bu tür göndermeleri daha iyi<br />

anlamak için Y›ld›z Ecevit’in Türk Roman›nda Postmodernist<br />

Aç›l›mlar kitab›n› önerdi.<br />

Sorular bölümünde tart›flma kutsal metne yap›lan<br />

göndermelerin s›n›r› ne olmal›d›r sorusu etraf›nda<br />

flekillendi. Kurmaca metinle kutsal metin hangi<br />

54


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

noktaya kadar kesiflebilir, bu tür bir metinleraras›l›k<br />

kutsal metnin kutsall›¤›na zarar <strong>ve</strong>rir mi, dinî de¤er<br />

<strong>ve</strong> imajlar›n baflka amaçlarla kullan›lmas› sözkonusu<br />

mudur gibi tart›flmalarla sunum sona erdi.<br />

SAM Mimari Düflünceler<br />

Türkiye Mimarl›¤›<br />

Ça¤dafl Mimarimiz,<br />

Gelenek <strong>ve</strong> Tektonik Kültür:<br />

Betonarme Yap›n›n S›n›rlar›<br />

Yusuf Ci<strong>ve</strong>lek<br />

30 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: K übra Turangil<br />

Günümüzde birço¤umuz için apartman hayat›<br />

pek de cazip bir fley de¤il. Özellikle nüfusu yo¤un<br />

kentlerde eskiden oldu¤u gibi müstakil tip konutlar<br />

daha yaflan›las› bulunuyor art›k, bir eskiye yönelifl<br />

sözkonusu. Eski evlerimiz çok güzel; yenileri<br />

çirkin, ama neden Eskiden bugünkü teknolojiye<br />

göre daha basit flekilde infla edilen yap›lar günümüzdekilere<br />

nazaran neden daha göze hitap eder<br />

bulunuyor Sunumunda bu <strong>ve</strong> benzeri birkaç soru<br />

ile yola ç›kan Uluda¤ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Mimarl›k Fakültesi<br />

ö¤retim görevlisi Dr. Yusuf Ci<strong>ve</strong>lek günümüzde<br />

s›n›rlar› aflman›n daha kolay oldu¤u bir dünyada<br />

yaflad›¤›m›za vurgu yap›yor. Özellikle mimarî<br />

alanda bu durum oran kavram›yla <strong>ve</strong> dolay›s›yla<br />

estetikle alakal›. Geçmiflte fiziksel <strong>ve</strong> yap›sal çevrenin<br />

özellikleri kan›ksanm›fl hâldeyken günümüzde<br />

art›k bizler için birer güzellik nesnesi olmaya bafllad›lar.<br />

Ci<strong>ve</strong>lek, oran meselesini çelikten de sonra<br />

ortaya ç›km›fl en son tektonik kültür olma özelli¤ine<br />

sahip betonarmeye <strong>ve</strong> betonarmeleflme sürecine<br />

ba¤l›yor.<br />

Tarihsel sürece flöyle bir göz gezdirecek olursak; 19.<br />

yüzy›l ortalar›nda Alman mimarl›k düflüncesinden<br />

kaynaklanan bir söylem tektonik kültür. Meâlen bir<br />

fleyleri ba¤lamak, üst üste koymak denilebilir k›saca.<br />

Genel olarak ikiye ayr›l›yor: Birincisi y›¤ma üzerine<br />

kurulan bir sistem; toprak, tafl, kerpiç <strong>ve</strong> tu¤la<br />

vs. ‹kincisiyse çatk›c›l›k üzerine, ahflap <strong>ve</strong> son dönemlerde<br />

de çelik kullan›l›yor. Bu iki unsurun her<br />

toplumda oluflturdu¤u geleneksel tektonik kültür<br />

yap›s›na de¤inen Ci<strong>ve</strong>lek, bizde görülen ba¤dadî<br />

duvarlar, ahflap evler, karma teknolojiler gibi unsurlar›n<br />

her birinin yap›y› meydana getiren bilgi birikimi<br />

<strong>ve</strong> kültürle ba¤lant›s›na, k›sacas› bir co¤rafyaya<br />

nas›l yerleflece¤inizle ilgili oldu¤una vurgu yap›yor.<br />

Türkiye’nin bu konuda çok zengin oldu¤unu,<br />

do¤usundan bat›s›na fark› uygulamalar görmenin<br />

imkân›n› anlatan Ci<strong>ve</strong>lek, tektonik kültür ile do¤rudan<br />

kültürün birbiriyle alakal› oldu¤unu düflünüyor.<br />

Betonarme yap›n›n kendi ilkelerini ortaya koymas›ndan<br />

sonra yap›sal çevreyi alg›lay›fl tarz›m›z›n<br />

da de¤iflti¤ini söyleyen Ci<strong>ve</strong>lek, Frans›zca “güçlendirilmifl<br />

beton” anlam›na gelen betonarmenin do-<br />

¤ufl hikâyesini de flöyle anlat›yor: 19. yüzy›lda yaflanan<br />

krizle yani Avrupa’da klasik düflüncenin çökmeye<br />

bafllamas›yla beraber devrin mimarlar› bun-<br />

55


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

Türkiye’nin s›kl›kla yüz yüze geldi¤i deprem gerçe¤inin bir<br />

getirisi olarak çeli¤e yöneliflin oldu¤unu dile getiren Yusuf<br />

Ci<strong>ve</strong>lek, tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› aras›nda<br />

<strong>ve</strong> Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rma <strong>ve</strong> mimariyi bir de<br />

bu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama gayretinin önemine de¤indi.<br />

dan böyle yap›lar› hangi üslûpta infla edece¤iz diye<br />

düflünür olmufl. O esnada çok farkl› düflünceler ortaya<br />

konulmufl. Kimi neoklasizmden yana, kimisi<br />

neogotik, kimiyse eklektikten yana olmufl <strong>ve</strong> akabinde<br />

materyalizm ortaya ç›km›fl. Tüm bu geliflmeler<br />

yaflan›rken Alman Karl Böttcher yaflad›¤› dönemde<br />

art›k tafl›n kullan›labilirli¤inin bitti¤i, taflla<br />

yap›labilecek bir fley kalmad›¤› <strong>ve</strong> gelecek dönemde<br />

yeni bir malzeme olmadan yeni bir mimarî üslûbun<br />

yakalanamayaca¤› tezini savunmufl. O dönemde<br />

Fransa <strong>ve</strong> ‹ngiltere’de demir kullan›larak yap›lm›fl<br />

önemli yap›lar mevcut. Crystal Palace’›n 1851<br />

y›l›nda Joseph Paxton taraf›ndan çelik <strong>ve</strong> metal<br />

malzeme kullan›larak Londra’da infla edilmesi Avrupa’da<br />

büyük yank› uyand›r›yor örne¤in <strong>ve</strong> Böttcher<br />

de bu durumu mimarinin gelece¤i olarak de-<br />

¤erlendiriyor. fiüphesiz ki Böttcher bu konuda yan›lm›yordu.<br />

20. yüzy›lda çelik önemli bir mimarî<br />

malzeme; bugün dahi pek çok geliflmifl ülke betonarmeden<br />

ziyade çeli¤i tercih ediyor. Ancak ilginçtir<br />

ki modernizm ak›m›n› ortaya ç›karan unsur çelik<br />

de¤il de betonarme oluyor. ‹lerleyen dönemde Le<br />

Corbusier betonarmeyle ilgili befl ilke öne sürüyor:<br />

(i) Birincisi serbest plan yani kolonlardan ba¤›ms›z<br />

bir bölme sistemi düflünebilmenin rahatl›¤›. (ii)<br />

‹kincisi serbest cephe, d›fl duvarlar›n yap›y› tafl›ma<br />

ifllevi olmad›¤›na göre pencereleri istedi¤imiz flekilde<br />

konumland›rabilme serbestisi <strong>ve</strong> buna ba¤l› olarak<br />

(iii) üçüncü ilke yatay bant pencere ilkesi, cephe<br />

serbest konumda oldu¤una göre pencereyi de<br />

bant fleklinde yapabilme kolayl›¤› sunuyor. (iv)<br />

Dördüncüsü yükseltilmifl zemindir; zira Corbusier’e<br />

göre tüm kötülükler yerden gelmektedir. Haflereler,<br />

rutubet <strong>ve</strong> sair etkenlerden dolay› ki o y›llarda,<br />

1920-1930’larda modernistler için hijyen oldukça<br />

önemli bir konu. O hâlde zemini yerden yükseltti¤imiz<br />

takdirde binan›n alt k›sm›n› da rahatl›kla<br />

kullanabiliriz. (v) Beflinci <strong>ve</strong> son ilke çat› bahçesi,<br />

pitoresk bir görüntü <strong>ve</strong>rdi¤i için yerde kaybedilen<br />

bahçeyi çat›da kullanabiliriz. Bu bir k›r›lma noktas›<br />

çünkü art›k geleneksel tektoni¤i devam ettirmeme<br />

yönünde önemli bir ilk ad›m.<br />

Avrupa’da süreç böyle ifllerken Türkiye’deki betonarmeleflme<br />

sürecine bakacak olursak, 19. yüzy›l›n<br />

ikinci yar›s›nda Türk konut tipinin yang›nlara karfl›<br />

dayan›ks›z olmas› <strong>ve</strong> hijyenik aç›dan kullan›fls›zl›¤›-<br />

na vurgu yap›ld›¤›n› görürüz. 1865 y›l›nda ‹stanbul’da<br />

meydana gelen Hocapafla Yang›n› akabinde<br />

bütün bir mahalle kârgir olarak yeniden infla ediliyor<br />

<strong>ve</strong> 1866 y›l›nda o bölgede ahflap inflaat yap›m›<br />

yasaklan›yor. Birinci Ulusal Mimarl›k ak›m›n›n önde<br />

gelen isimlerinden Mimar Kemaleddin Bey’in<br />

geleneksel tektonik kültürü modernize etme çaba-<br />

56


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

s›yla 1922 y›l›nda ‹stanbul’da infla etti¤i Harikzedegân<br />

(Tayyare) apartmanlar› ise ilk betonarme yap›<br />

örnekleridir. 1927 y›l›ndan itibaren tamam›yla modern<br />

mimariye geçiflle beraber geleneksel tektonik<br />

kültür de Türkiye’de art›k terkedilmifl oluyor.<br />

1930’lu y›llar›n modernizm anlay›fl›yla beraber Birinci<br />

Milli Mimari Dönemine ulaflt›¤›m›zda Kemaleddin<br />

Bey <strong>ve</strong> Vedat Tek zaman›nda kullan›lan kubbeler<br />

<strong>ve</strong> kemerler dinî kültürü ifade eden formlar<br />

olarak kabul edilip cami mimarisi olarak ayr› tutuluyor.<br />

Bu noktada Sedad Hakk› Eldem’in “Türk evi”<br />

Türk modernleflme ideolojisinde çok önemli bir yer<br />

tutuyor <strong>ve</strong> Türk’e has, ‹slâm’la ilgisi olmayan, seküler<br />

yap›lar olarak benimseniyor.<br />

1940’lara gelindi¤inde modernizmin özellikle Almanya’da<br />

bask› alt›na girmesiyle beraber Türk modernleflmesinde<br />

melezleflme ihtimali do¤uyor <strong>ve</strong><br />

bu yönde geçmiflteki ba¤lar›ndan tamam›yla kopart›l›p<br />

bir imge, bir estetik nesne olarak modernlefltiriliyor,<br />

betonarmelefltiriliyor. Betonarmenin<br />

kolay evrilebilen yap›s›, taklit gücü <strong>ve</strong> taflla, ahflapla<br />

uygulayabildi¤iniz hemen her formu alabilme<br />

yetene¤i sayesinde kolayca tercih edilen bir yap›ya<br />

dönüflüyor. Betonarme dedi¤imiz öyle bir yap› eleman›<br />

ki ister temel yap› malzemelerini, ister sembolik<br />

biçimleri, isterseniz de tipolojik elemanlar›n<br />

her birini betonarmeyle gerçeklefltirebilmek mümkün<br />

<strong>ve</strong> bu noktada akla tak›lan soru flu: Bu denli basit,<br />

ö¤retilmesi <strong>ve</strong> infla edilmesi kolay bir malzeme<br />

elimizde olmasa idi daha baflka bir tektonik kültür<br />

gelifltirip buna daha uyumlu bir çevre oluflturabilir<br />

miydik Zira ahflab›n, kârgirin hatta çeli¤in bile ülkemizde<br />

<strong>ve</strong> geliflmekte olan birçok ülkede tam mânâs›yla<br />

geliflemeden kald›¤› âflikar. Betonarmenin<br />

bu imitati<strong>ve</strong> kolayc›l›¤›n›n di¤er tektonik kültürlerin<br />

zarar›na iflledi¤i söylenebilir. Geleneksel tektonik<br />

kültürde çok farkl› ustal›k alanlar› vard› <strong>ve</strong> insanlar<br />

o kültürün içerisinde usta-ç›rak iliflkisi içerisinde<br />

yetifliyorlard›. Betonarmede ise böyle bir zanaat<br />

sözkonusu de¤il; çok k›sa sürede ö¤renebilinir<br />

bir sisteme sahip betonarme.<br />

Konuflmas›n› bitirirken Türkiye’nin s›kl›kla yüz yüze<br />

geldi¤i deprem gerçe¤inin bir getirisi olarak çeli-<br />

¤e yöneliflin sözkonusu oldu¤unu dile getiren Ci<strong>ve</strong>lek,<br />

tektonik kültür düflüncesini Türk mimarlar› aras›nda<br />

<strong>ve</strong> Türk toplumu içerisinde yayg›nlaflt›rmaya<br />

<strong>ve</strong> mimariyi bir de bu yönde alg›lamalar›n› sa¤lama<br />

gayretinin önemine de¤indi. Ci<strong>ve</strong>lek, ancak o sayede<br />

flekillerin d›fl›nda baflka bir perspektiften mimariyi<br />

görmenin mümkün olabilece¤ine dair inanc›n›<br />

ifade ederek sunumunu nihayete erdirdi.<br />

Türkiye Mimarl›¤›<br />

Türkiye’de Koruma Kavram›n›n<br />

Geliflimi <strong>ve</strong> Otantiklik<br />

Ahmet Ersen<br />

27 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: F e y z a K ö s e<br />

‹stanbul Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi Mimarl›k Fakültesi<br />

Restorasyon Bölümü hocalar›ndan Prof. Dr. Ahmet<br />

Ersen, koruma <strong>ve</strong> restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› <strong>ve</strong><br />

57


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

Mimarî Düflünceler program›n›n son konu¤u Ahmet Ersen,<br />

koruma <strong>ve</strong> restorasyonun ortaya ç›k›fl›n› <strong>ve</strong> bilimsel bir<br />

disiplin olarak geliflim sürecini, Türkiye’de tart›flmal› bir alan<br />

olan koruma alan›ndaki tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.<br />

bilimsel bir disiplin olarak geliflim sürecini, Türkiye’de<br />

tart›flmal› bir alan olan koruma alan›ndaki<br />

tecrübeleri üzerinden de¤erlendirdi.<br />

Ahmet Ersen konuflmas›nda öncelikle otantiklik<br />

kavram›n›n <strong>ve</strong> bu kavram›n mimarî korumada nas›l<br />

bir anlam tafl›d›¤›n›n üzerinde durdu. Ard›ndan<br />

koruma düflüncesinin 19. yüzy›l Avrupa’s›nda nas›l<br />

ortaya ç›k›p geliflti¤ini, hangi süreçlerle olgunlafl›p<br />

bilimsel koruma disiplinine ulaflt›¤›n› <strong>ve</strong> Türkiye’de<br />

nas›l yer buldu¤unu, tarihî çevre üzerinde nas›l bir<br />

etkiye sahip oldu¤unu 1869-1996 y›llar› aras›ndaki<br />

dönem aral›¤›nda de¤erlendirdi.<br />

Günümüz koruma disiplininde temel anlay›fl›n<br />

otanti¤i koruma oldu¤unu vurgulayan Ersen otanti¤in<br />

kelime anlam›n› gerçek, dürüst; sahte, ikinci<br />

üretim yahut replika olmayan fleklinde aç›klad›.<br />

Otantiklik kavram›n›n mimarî korumadaki uygulamalara<br />

yans›mas›n›n 1960’lardan sonra bafllad›¤›n›<br />

<strong>ve</strong> 1990’larda belli bir noktaya geldi¤ini aktard›.<br />

Otantikli¤in korunmas›n›, bir fleyin, tafl›d›¤› de¤erin<br />

arkas›ndaki soyut kültürle birlikte, yani inançlar›<br />

<strong>ve</strong> felsefesiyle bütün olarak korunmas› fleklinde<br />

aç›klayan Ersen, tafl›n›r objelerde otantikli¤in çok<br />

net olmas›na karfl›n, mimaride daha belirsiz oldu-<br />

¤unu vurgulad›. Yap›lar›n zaman içinde ifllev de¤iflikli¤ine<br />

u¤rayabilece¤ini <strong>ve</strong> çeflitli tamirler geçirebilece¤ini,<br />

bu aç›dan yap›lar›n geçirdi¤i çeflitli evrelerin<br />

de tarihsel otantiklik kavram›n›n bir parças›<br />

olarak orijinal kabul edildi¤ini aç›klad›.<br />

Konuflmas›n›n ikinci bölümünde Ersen restorasyon<br />

düflüncesinin Avrupa’da ilk defa 19. yüzy›l›n<br />

ortalar›nda belirmeye bafllad›¤›n›, bu süreçte en<br />

önemli faktörün Sanayi Devrimi <strong>ve</strong> sonras›nda geliflen<br />

süreçler oldu¤unu aç›klad›. Bu ba¤lamda, restorasyon<br />

düflüncesinin ortaya ç›k›fl›ndaki di¤er<br />

önemli faktörler flunlard›r: Sanayi Devrimi ile yeni<br />

yap› malzemeleri <strong>ve</strong> yap› tiplerinin ortaya ç›k›fl›;<br />

kentlerdeki nüfus art›fl›yla yeni konut tiplerinin yap›l›fl›;<br />

motorlu tafl›t trafi¤i ile yeni yollar›n aç›lmas›<br />

<strong>ve</strong> Frans›z Devrimiyle burjuvazinin aristokrasiye<br />

düflmanl›¤› sebebiyle onu temsil eden an›t <strong>ve</strong> yap›-<br />

lar› tahrip etmesi. Bundan önceki dönemlere ait yap›lardaki<br />

tamirlerin <strong>ve</strong> yeni eklerin dönemin mimarî<br />

üsluplar› ile yap›ld›¤›n› söyleyen Ersen, 19. yüzy›-<br />

la gelindi¤inde üsluplar›n çözülmesi, malzeme<br />

morfolojisindeki de¤iflimler, yeni yap› tekniklerinin<br />

ortaya ç›k›fl› <strong>ve</strong> modern mimariye geçiflin erken<br />

sanc›lar› gibi sebeplerin süregelen iflleyifli de¤ifltirdi¤i<br />

belirtti. Tüm bu faktörlerin o zamana kadar varolmayan<br />

koruma <strong>ve</strong> restorasyon düflüncesini ortaya<br />

ç›kartt›¤›n›, Fransa’da Viollet le Duc isminin bu<br />

58


<strong>Sanat</strong><br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

SAM<br />

alandaki yeni yaklafl›m›yla öne ç›kt›¤›n› söyleyen<br />

Ersen, Viollet le Duc’ün ayn› zamanda Frans›z merkezî<br />

ulus-devletinin idaresi <strong>ve</strong> deste¤i alt›nda yapt›-<br />

¤› uygulamalarla bu alanda öncü oldu¤unu ifade<br />

etti. Duc’ün düflüncesine göre “restorasyon korumak<br />

<strong>ve</strong> onarmak de¤il yap›y› hiçbir zaman varolmad›¤›<br />

kadar bir bütünlük içinde sunmakt›r” diyen<br />

Ersen’e göre bu düflünce Avrupa’da da etkili bir biçimde<br />

yay›l›r; fakat bu anlay›fl yap›lar› özgün hâllerinden<br />

farkl›laflt›r›r. Ersen, zaman içinde yap›lar›<br />

tahrif eden restorasyon anlay›fl›na da tepkiler do¤du¤unu,<br />

bu alanda en önemli muhalif ismin modern<br />

koruma kuram›n›n öncüsü olan ‹skoç kökenli<br />

John Ruskin oldu¤unu aç›klad›. Fransa’da do¤an<br />

bu restorasyon anlay›fl›na ciddi elefltiriler getiren<br />

Ruskin, Ersen’in ifadelerine göre teknik olarak bir<br />

fley söylemese de ilkesel olarak ortaya koydu¤u düflünceleriyle<br />

önemli oranda kabul görmüfltür. Di¤er<br />

taraftan 20. yüzy›lda modern restorasyon kuram›-<br />

n›n do¤du¤u yerin ‹talya oldu¤unu söyleyen Ersen’e<br />

göre, ‹talya’n›n ekonomik güçsüzlü¤ünden<br />

dolay› bu tart›flmalar› geriden takip etmesi, ona bu<br />

avantaj› sa¤lam›flt›r. Bu iki z›t düflüncenin sentezi<br />

olan bilimsel restorasyonun ilkeleri 1930’larda ‹talya’da<br />

ortaya konmufltur. ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda<br />

Avrupa’da yaflana tahribata karfl› ayd›nlar, bilim<br />

adamlar› <strong>ve</strong> sanatç›lar UNESCO alt›nda toplanarak<br />

an›tlar›n korunmas› için ICCROM kurarlar,<br />

1964 Venedik Toplant›s› <strong>ve</strong> Venedik Tüzü¤ü modern<br />

restorasyon kuram›n›n temel ilkelerini tan›mlar.<br />

Venedik Toplant›s›’ndan sonra kurulan di¤er<br />

bir sivil toplum örgütü olan ICOMOS “Dünya Kültür<br />

Miras”› kavram›n› ortaya ç›kart›r. Ersen, bu süreçleri<br />

koruma kuram›n›n olgunlaflmas›nda önemli<br />

aflamalar olarak aç›klarken, ayr›ca “Dünya Kültür<br />

Miras›” kavram›n›n insanl›k tarihinin tan›mlanmas›<br />

bak›m›ndan öne ç›kan önemli an›tlar <strong>ve</strong> sitlerin<br />

özgün <strong>ve</strong> otantik bir flekilde korunmas› ilkesini kapsamas›<br />

aç›s›ndan çok önemli oldu¤unu vurgulad›.<br />

Ersen, bizde koruma düflüncesinin ortaya ç›k›fl› <strong>ve</strong><br />

yerleflmesinde etkili olan yasal geliflmelerin kronolojisini<br />

de aç›klayarak konuflmas›na devam etti <strong>ve</strong><br />

yasal süreçlere karfl›n tarihî çevrenin korunamamas›,<br />

toplum içinde koruma bilinci <strong>ve</strong> duyarl›l›¤›-<br />

n›n yetersizli¤i gibi meseleler üzerinde durdu. Bu<br />

durumu, 1923’ten sonraki dönemde cumhuriyetle<br />

birlikte siyasî, toplumsal <strong>ve</strong> kültürel de¤iflimin çevreye<br />

bak›fl› da etkilemifltir. Ersen, bir yandan Osmanl›<br />

Devleti’nin yaratt›¤› fiziksel çevre içinde yaflarken<br />

di¤er taraftan onun kültürel miras›n› reddederek<br />

infla edilen yeni rejimin yaratt›¤› yeni anlay›-<br />

fl›n tarihî çevrenin tahribat›n›n alt›nda yatan en temel<br />

sebep oldu¤unu aç›klad›. Ahmet Ersen, son<br />

olarak art›k küreselleflme <strong>ve</strong> uluslararas› iliflkiler yoluyla<br />

Türkiye’nin de evrensel ortak kabullerin içinde<br />

yer ald›¤›n›, koruma ilkelerindeki geliflmeleri<br />

resmiyette dünya ile paralel kabul etti¤ini söyledi.<br />

Bu kabulün tarihî çevrenin korunmas›nda yeterince<br />

etkili olamamas›n› da modernleflme ile toplumda<br />

meydana gelen zihinsel dönüflümle yaflanan<br />

kültürel kopufl karfl›s›nda koruma <strong>ve</strong> restorasyon ilkelerinin<br />

ifllerlik kazanamamas›na ba¤lad›.<br />

59


60<br />

K›t‘a<br />

Yeniflehirli Avnî<br />

Akl›n kemâl-i dânifli bî-hûflluktad›r<br />

Nutkun me‘âl-i hikmeti hâmûflluktad›r<br />

Hayrettedir nicesi idrâk-i ârifin<br />

Endiflenin meziyeti medhûflluktad›r<br />

MOLA


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

TAM Tez / Makale Sunumlar›<br />

Siyasal fiiddet, Korku <strong>ve</strong> Ac›:<br />

Türkiye’de Kürtlü¤ün ‹nflas›<br />

Ramazan Aras<br />

26 Nisan 2010<br />

De¤erlendirme: S e n a T e k<br />

Ramazan Aras, Western Ontario Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

tamamlad›¤› “Political Violence, Fear and Pain: The<br />

Formation of Kurdishness in Turkey” bafll›kl› doktora<br />

tezinde, siyasal fliddet, korku <strong>ve</strong> ac›n›n Kürt<br />

toplumu taraf›ndan nas›l tecrübe edildi¤ini incelemektedir.<br />

Tez, bu üç olgunun sadece bireysel tecrübeler<br />

olmad›¤›n›, fliddet, ac› <strong>ve</strong> korku hikâyelerinin<br />

nesilden nesile aktar›lmas› ile toplumsal haf›-<br />

zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤ini,<br />

bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›-<br />

¤›n› savunmaktad›r.<br />

Çal›flmaya kaynakl›k eden hayat hikâyeleri Aras’›n<br />

memleketi olan Mardin Dargeçit’ten bafllayarak,<br />

Batman, ‹stanbul, Fransa <strong>ve</strong> Almanya’ya kadar<br />

uzanmaktad›r. Burada, “çok alanl› araflt›rma tekni-<br />

¤i” kullan›larak yaflanm›fll›klar›n, Kürt bölgesinde<br />

yaflayanlar üzerindeki etkileri kadar, farkl› merkezlerde,<br />

kad›nl›k <strong>ve</strong> erkeklik ba¤lam›nda farkl› insanlar,<br />

farkl› yafl gruplar› <strong>ve</strong> ideolojik görüfllere sahip<br />

kifliler üzerindeki etkileri mercek alt›na al›nmaktad›r.<br />

Tezin kurgusu aflamas›nda ise Kürt olarak küçük<br />

yafllarda kendi deneyimledi¤i fliddet hikâyesinden<br />

yola ç›kt›¤›n› belirten Aras, meselenin Kürtlü-<br />

¤ün <strong>ve</strong> Türklü¤ün ötesinde bir fliddet sorunu oldu-<br />

¤unu tespit ederek, ulus-devletlerin hâkim oldu¤u<br />

TAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›<br />

TEZ/MAKALE SUNUMLARI<br />

Elias Riggs (1810-1901) <strong>ve</strong> Osmanl›’da Mehmet Ali Do¤an<br />

Amerikan Misyonerlik Faaliyetleri 24 May›s 2010<br />

Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi Merce¤inden Mustafa Öztürk<br />

Osmanl›’da Sosyo-Ekonomik Durum 21 Haziran 2010<br />

Türkiye’de Üni<strong>ve</strong>rsite: Dârülfünûn <strong>ve</strong> Mustafa Selçuk<br />

Edebiyat Fakültesi (1900-1923) 19 Temmuz 2010<br />

Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl› Irak’›nda Faruk Yasl›çimen<br />

“fiiili¤in Yükselifli” 2 A¤ustos 2010<br />

TAM SOHBET<br />

Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz-4: Raif Kaplano¤lu<br />

Bir Ömür Bursa Tarihi 31 May›s 2010<br />

Bir Osmanl› Taflras› Di¤erine<br />

A. Rahim Abu-Husayn<br />

Bak›yor: Beyrut Bas›n›nda 2 Haziran 2010<br />

Balkan Krizi, 1876-1908<br />

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur: ‹hsan Fazl›o¤lu<br />

Kanada’da ‹slâm-Osmanl› 17 Temmuz 2010<br />

Medeniyeti’nde Felsefe <strong>ve</strong><br />

<strong>Bilim</strong> Tarihi Çal›flmalar›<br />

Taflran›n ‹mparatorlu¤u:<br />

Ali Yayc›o¤lu<br />

Osmanl› Dünyas›na Merkezden Bakmamak 9 A¤ustos 2010<br />

TAM SEMPOZYUM<br />

Sözlü Tarih Atölyesi ‹htisas Sempozyumu:<br />

Gelenler, Gidenler, Kalanlar… 8 May›s 2010<br />

61


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Ramazan Aras, Kürt toplumu taraf›ndan tecrübe edilen siyasal<br />

fliddet, korku <strong>ve</strong> ac›n›n sadece bireysel tecrübeler olmad›¤›n›,<br />

fliddet, ac› <strong>ve</strong> korku hikâyelerinin nesilden nesile aktar›lmas› ile<br />

toplumsal haf›zan›n flekillenip bireysellikten kolektifli¤e geçildi¤ini,<br />

bu durumun da Kürtlük bilincini ortaya ç›kard›¤›n› savunmaktad›r.<br />

modern dönemde fliddetin nas›l alg›land›¤›, devlet<br />

fliddetinin nas›l ortaya ç›kt›¤›n› sorgular.<br />

Aras, fliddetin farkl› <strong>ve</strong>rsiyonlar› bulundu¤unu, devlet<br />

taraf›ndan uygulanan fliddetin yan›s›ra, PKK’n›n<br />

ya da korucular›n uygulad›¤› fliddetin de bölge halk›<br />

üzerinde ciddi bir etkisi oldu¤unu kabul etmekle<br />

beraber hâlen çat›flman›n devam etti¤i bir bölgede<br />

alan çal›flmas› yapman›n riskleri <strong>ve</strong> uygulanan fliddet<br />

formlar›n›n farkl› yap›lara sahip olmas› nedeniyle<br />

doktora tezinde sadece devlet taraf›ndan uygulanan<br />

fliddete yer <strong>ve</strong>rmektedir. Tezin ana çerçe<strong>ve</strong>si<br />

içerisinde, öncelikle devletin korkuyu kullanma<br />

biçimleri <strong>ve</strong> Kürtlerin devlet fliddetini nas›l alg›lad›-<br />

¤› ortaya koyuluyor. Ard›ndan, ac›n›n hem erkeklik<br />

ba¤lam›nda hem de kad›nl›k ba¤lam›nda Kürtler taraf›ndan<br />

nas›l tecrübe edildi¤i meselesine hayat hikâyeleri,<br />

flark›lar <strong>ve</strong> a¤›tlar üzerinden cevap aran›-<br />

yor. Sonraki aflamada ise, tecrübe edilen yaflanm›fll›klar›n<br />

Kürtler taraf›ndan hangi kanallarla ifade<br />

edildi¤i meselesi üzerinde duruluyor.<br />

Tezde ifade edilen önemli bir husus; devletin, ilk<br />

aflamada, uygulayaca¤› fliddeti meflrulaflt›rmak için<br />

kendini “korkan” olarak sunmas›. ‹kinci aflamada<br />

ise devlet, kendisini “korkutan” bir özne olarak kurup,<br />

öldürme, afla¤›lama, gözalt›nda kay›p, iflkence,<br />

derin <strong>ve</strong> hayalet devlet, gözlemleme, sürekli kontrol<br />

alt›nda tutma, ajanlaflt›rma <strong>ve</strong> fiflleme stratejilerini<br />

kullan›yor. Aras’a göre devlet, 1923 öncesi varolan<br />

uzlaflma dönemi sonras›, II. Meclis sürecinde Kürtleri<br />

kontrol etmek <strong>ve</strong> asimile etmek için “bölünme<br />

korkusu”nu bilinçli olarak oluflturmufltur.<br />

Bununla birlikte çal›flmada, devletin uygulad›¤›<br />

fliddet <strong>ve</strong> terör travmas›n›n Kürtlerin toplumsal haf›zas›n›<br />

flekillendirmesine, sadece bu dönemde de-<br />

¤il meselenin tarihsel arka plan›nda da s›kça rastlan›ld›¤›na<br />

dikkat çekiliyor. Otuz sene boyunca yaflanan<br />

fliddet olaylar›n›n hukuk zemininde karfl›l›k<br />

bulamamas›, fliddete maruz kalanlar›n, suçlular›n<br />

bedel ödediklerini görememeleri, yaflad›klar› ac›<br />

hikâyelerini anlatacak muhatap bulamamalar›<br />

travmalar›n derinleflmesine neden olmaktad›r.<br />

Aras’›n ifadesine göre, travma üzerine çal›flan antropologlar›n<br />

önemli tezi, paylafl›lamad›kça travman›n<br />

derinleflerek kuflaktan kufla¤a aktar›ld›¤›,<br />

bunun sonucunda ortaya intikam duygusunun ç›kt›¤›,<br />

nefret <strong>ve</strong> ötekilefltirilmifl olma duygusunun<br />

bunlara efllik etti¤idir. Kürt meselesinin belli aral›klarla<br />

tekrar tekrar gündeme gelmesinin en temel<br />

nedenlerinden biri de budur. Bu zamana kadar zulmedenlerin<br />

cezaland›r›lmamalar› ötekilefltirilme<br />

sürecini katlayan bir etmen olmufltur. Dolay›s›yla,<br />

meselenin çözümü için Türkler, Kürtler <strong>ve</strong> devleti<br />

yöneten mekanizmalar yüzleflmeye aç›k olmal›d›r.<br />

62


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Elias Riggs (1810-1901) <strong>ve</strong><br />

Osmanl›’da Amerikan Misyoner<br />

Faaliyetleri<br />

Mehmet Ali Do¤an<br />

24 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: T u b a n u r S a r a ç o ¤ l u<br />

Misyonerlik faaliyetlerinin h›zl› bir flekilde artt›¤›<br />

19. yüzy›l dünyas›nda, Osmanl› topraklar›nda, Avrupa<br />

<strong>ve</strong> Amerika menfleli birçok misyoner grup<br />

okul, hastane, kilise, matbaa açmak suretiyle faaliyet<br />

göstermifltir. “American Board of Commissioners<br />

for Foreign Missions (ABCFM) and ‘Nominal<br />

Christians’: Elias Riggs (1810-1901) and American<br />

Missionary Activities in the Ottoman Empire” bafll›kl›<br />

doktora tezi bu konuya odaklanan tezlerden<br />

biri. Mehmet Ali Do¤an’›n Utah Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

tamamlad›¤› tez, Osmanl›’da Amerika merkezli,<br />

özellikle Protestan misyonerlerin faaliyetlerini<br />

1810’da ABD’de kurulan American Board of Commissioners<br />

for Foreign Missions (ABCFM) adl› teflkilat<br />

<strong>ve</strong> Elias Riggs (1810-1901) adl› misyonerin hayat›<br />

özelinde incelemektedir.<br />

Tezde ön planda tutulan meseleler, Amerikal› misyonerlerin<br />

ABD d›fl›ndaki faaliyetlerinin nas›l bafllad›¤›,<br />

Elias Riggs’in faaliyetlerinin Osmanl› toplumundaki<br />

gruplar› nas›l etkiledi¤i, Riggs’i önemli k›-<br />

lan hususlar›n neler oldu¤u, materyal bas›m› <strong>ve</strong> da-<br />

¤›t›m›n›n ABD’li misyonerler için önemidir. Çal›flma<br />

s›ras›nda yurt içinden <strong>ve</strong> yurt d›fl›ndan birçok<br />

arfliv belgesi kullan›lm›flt›r. Elias Riggs’in günlü¤ü<br />

ile kendisi hakk›nda torunu taraf›ndan yaz›lan bir<br />

biyografi de tezin önemli kaynaklar›ndand›r.<br />

Tezde, birçok olay› tetikleyen önemli meselelerden<br />

biri olan sekülerizm gibi ak›mlar sonras›nda insanlar›n<br />

dine yönelmesi ile ortaya ç›kan dinin ikinci<br />

yeniden inflas› hareketine dikkat çekilmektedir.<br />

Binlerce insan›n bir araya gelerek ibadetler yap›p<br />

vaazlar dinledi¤i, bir müddet sonra ise bu cemaatlerin<br />

örgütlenerek yeni dinî hareketleri do¤urdu¤u<br />

gözlenmektedir. Dinin ikinci yeniden inflas›nda<br />

önemli bir baflka geliflme ise misyoner örgütlerin<br />

kurulmas›d›r. ABD’de kurulan, ilahiyat e¤itimi <strong>ve</strong>ren<br />

okullar ilk misyonerlerin yetiflti¤i önemli merkezler<br />

hâline gelir. ABD’nin co¤rafî aç›dan genifllemesi,<br />

göçler <strong>ve</strong> buna ba¤l› olarak geliflen nüfus hareketi<br />

kiliselerin hay›rse<strong>ve</strong>r cemaatleri kurmas›na<br />

neden olur. ABCFM teflkilat› da ABD’de <strong>ve</strong> di¤er<br />

toplumlarda ‹ncil’i yaymay› kendisine vazife edinen<br />

misyoner bir örgüt olarak ortaya ç›kar. ABD d›-<br />

fl›na misyoner yollayan ilk örgüt olan ABCFM, Yahudileri,<br />

Do¤u Hristiyanlar›n› <strong>ve</strong> Müslümanlar› hedef<br />

alarak faaliyetlerini sürdürmüfltür. Elias Riggs<br />

de bu örgütün bir mensubu olarak 69 sene Osmanl›’da<br />

misyonerlik yapm›flt›r.<br />

Do¤an’›n tespitlerine göre Elias Riggs, misyon<br />

okullar›nda ö¤retmenlik, misyon dergilerinde editörlük<br />

gibi vazifeler ifa eder. Dinî broflür ile Ermeni<br />

<strong>ve</strong> Yunan alfabesinde kitap bas›m› yapar. 69 sene<br />

gibi uzun bir süre misyonerlik yapmas› onu önemli<br />

k›lan hususlar›n bafl›ndad›r. Yirmiyi aflk›n dili vaaz<br />

<strong>ve</strong>recek <strong>ve</strong> çeviriler yapacak düzeyde konuflup<br />

yazabilmektedir. Dil bildi¤i için Yunan bölgesine<br />

gönderilmifl, Atina <strong>ve</strong> Argos’ta bulunmufltur. Daha<br />

63


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Mehmet Ali Do¤an’›n tespitlerine göre yirmiyi aflk›n<br />

dili vaaz <strong>ve</strong>recek, çeviriler yapacak düzeyde konuflup<br />

yazabilen <strong>ve</strong> 69 sene gibi uzun bir süre misyonerlik<br />

yapan Elias Riggs, misyon okullar›nda ö¤retmenlik,<br />

misyon dergilerinde editörlük gibi vazifeler ifa eder.<br />

sonra ‹zmir’e gönderilir. Osmanl› s›n›rlar› içindeki<br />

bütün dillerde ‹ncil basan, Malta’dan ‹zmir’e nakledilen<br />

misyon matbaas›nda 20 dil bilmesi dolay›-<br />

s›yla editör olarak çal›fl›r. 1852’de matbaa ‹zmir’den<br />

‹stanbul’a nakledilince Riggs de ‹stanbul’a<br />

gelir. Aile üyeleri aras›ndan da birçok misyoner yetiflmifl,<br />

Riggs ailesi uzun y›llar misyonerlik faaliyetlerinde<br />

bulunmufltur.<br />

Elias Riggs’in de içinde yer ald›¤› <strong>ve</strong> tezin konusunu<br />

teflkil eden ABCFM teflkilat› ilk misyonerlerini<br />

1820’de ABD d›fl›na gönderir. Teflkilat ulaflt›¤› yerlerde<br />

okullar, kolejler açar. Her misyonun bir merkezi<br />

vard›r <strong>ve</strong> bu merkezler de ‹stanbul’a ba¤l›d›r.<br />

Misyon istasyonlar› olarak adland›r›lan bu merkezlerde<br />

en az bir Amerikan misyonerin bulundu¤u<br />

kaydedilmektedir. Bir okul, bir kitapç›, bazen de bir<br />

hastanenin misyon merkezinde yer ald›¤› görülür.<br />

Bu istasyonlarda yetiflen kifliler ise daha küçük bölgelerdeki<br />

flubelerde faaliyet göstermektedirler.<br />

ABCFM, Do¤u Hristiyanlar›, özellikle Ermeniler<br />

aras›ndaki faaliyetleri güçlü olan bir örgüt. 1870 y›-<br />

l›ndan sonra Ermeniler <strong>ve</strong> baz› Rumlar için Anadolu’nun<br />

birçok bölgesinde kolejler aç›lm›flt›r. ‹lden<br />

ile ö¤renci portföyünün de¤iflti¤i gözlenen okullarda<br />

e¤itim ö¤retim dilinin de gelen ö¤rencilere göre<br />

farkl›l›k gösterdi¤i tespit edilmifltir. 1824’te ilk olarak<br />

Beyrut’ta aç›lan okullardan amaç, halka ulaflmak<br />

<strong>ve</strong> misyoner yetifltirmektir.<br />

Do¤an, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun misyonerlik<br />

faaliyetlerini hiçbir zaman yasaklamad›¤› fakat denetimden<br />

geçirdi¤ine iflaret ederek özellikle Müslümanlara<br />

<strong>ve</strong> Hristiyanlar d›fl›ndaki gayrimüslimlere<br />

yönelik faaliyetlerin takibine dikkat edildi¤ini <strong>ve</strong><br />

bunlar›n zaman zaman yasakland›¤›n› belirtir. Abdülhamid<br />

döneminde e¤itim faaliyetlerinin bafllamas›<br />

misyoner okullar›yla birebir irtibatl›d›r. Bir<br />

Hristiyan mezhepten di¤erine geçifl problem de¤ildir;<br />

fakat bu gruplar d›fl›nda faaliyet gösterenlere<br />

birtak›m s›n›rlamalar getirilmifltir. Birinci Dünya<br />

Savafl›’ndan sonra birçok istasyon faaliyeti ask›ya<br />

al›nm›fl, Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda misyonerlik<br />

faaliyetleri yasaklanm›flt›r. Daha önce misyoner<br />

okullar› olarak bilinen kolejler ise, 1930’dan sonra<br />

hay›rse<strong>ve</strong>r kifliler taraf›ndan aç›lan, Bat› tarz› e¤itim<br />

<strong>ve</strong>ren yabanc› okullar statüsündeki kurumlar olarak<br />

Türkiye’de varl›klar›n› devam ettirmektedir.<br />

Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi<br />

Merce¤inden Osmanl›’da<br />

Sosyo-Ekonomik Durum<br />

Mustafa Öztürk<br />

21 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: Osman Safa Bursal›<br />

Mustafa Öztürk ile 19. yüzy›l›n son çeyre¤inde Hülâsatü’l-Efkâr<br />

gazetesi ba¤lam›nda Osmanl›’n›n<br />

günlük yaflam›ndaki sosyal <strong>ve</strong> ekonomik geliflmeler<br />

üzerine tart›flt›k. “Hülâsatü’l-Efkâr Gazetesi <strong>ve</strong><br />

18<strong>73</strong>-1875 Aras› Osmanl› Devleti’nin Ekonomik <strong>ve</strong><br />

Sosyal Durumu” bafll›kl› yüksek lisans tezini Marmara<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde tamamlayan Öztürk tezinde,<br />

gazeteye yans›d›¤› kadar›yla sözkonusu y›llar dâhi-<br />

64


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar; özellikle sosyal<br />

<strong>ve</strong> ekonomik tarih üzerine çal›flanlar için en temel araflt›rma<br />

kaynaklar›ndan olan gazetelerin önemine binâen Osmanl› bas›n<br />

tarihine yer <strong>ve</strong>ren Öztürk’e göre, Tanzimat dönemini konu edinen<br />

çal›flmalarda, gazetelerin etkisini göz ard› etmemek gerekir.<br />

linde günlük hayatta ne gibi sosyal <strong>ve</strong> ekonomik geliflmeler<br />

yafland›¤›n› tespit <strong>ve</strong> analiz ediyor.<br />

Tarihin farkl› alt-dallar›nda araflt›rmalar yapanlar;<br />

özellikle sosyal <strong>ve</strong> ekonomik tarih üzerine çal›flanlar<br />

için en temel araflt›rma kaynaklar›ndan olan gazetelerin<br />

önemine binâen, tezde öncelikle Osmanl›<br />

bas›n tarihine yer <strong>ve</strong>riliyor. Öztürk’e göre, Tanzimat<br />

dönemini konu edinen çal›flmalarda, bilhassa<br />

1860 sonras› say›lar› artan gazetelerin etkisini göz<br />

ard› etmemek gerekir. Bu düflünceden hareketle<br />

Öztürk, dönemin gazetelerinden, 22 Haziran<br />

18<strong>73</strong>’te yay›na bafllayan, Hülâsatü’l-Efkâr gazetesini<br />

mercek alt›na al›yor tezinde.<br />

Bazen gün içinde iki kez bazen de cumartesi günleri<br />

yay›nlanmak suretiyle haftada alt› kez ç›kt›¤› tespit<br />

edilen gazete ilk 67 say›s›ndan sonra Matbuat<br />

‹daresi taraf›ndan kapat›l›yor, ancak k›sa bir süre<br />

sonra tekrar yay›n›na devam ediyor. Gazetenin yay›n<br />

hayat›na <strong>ve</strong>da etti¤i tarih ise 22 Temmuz 1874.<br />

135. say›s›yla kapanan gazetenin niçin kapat›ld›¤›-<br />

na dair ayr›nt›l› bir bilgi yoktur. Ayr›ca, gazetenin<br />

sahibi olarak görünen Antuan Efendi’nin kimli¤ine<br />

iliflkin gerek arflivde gerekse ikincil literatürde yap›-<br />

lan inceleme sonucunda da henüz bir bilgiye ulafl›-<br />

lamam›flt›r. Yaz› iflleri müdürü olarak zikredilen<br />

Lütfi Efendi d›fl›nda gazeteyi ç›karan <strong>ve</strong>ya haberleri<br />

yazan baflka bir isme ço¤u zaman rastlanmamaktad›r.<br />

Ancak isim yerine bazen haberi yazan kiflinin<br />

hangi sosyal pozisyonda bulundu¤unu gösteren<br />

ipucu say›lacak baz› ibarelerin kullan›ld›¤› görülmektedir.<br />

Dönemin di¤er birçok gazetesinde geniflçe<br />

yer <strong>ve</strong>rilen siyasî yahut fikrî tart›flmalar gazetede<br />

daha az yer almakta, ço¤unlukla günlük hayat› ilgilendiren<br />

haberler bulunmaktad›r. Gazete, misyonu<br />

itibariyle “tarik-i terakki”ye hizmet etmeye yönelik<br />

bir yay›n yapt›¤›n› deklare etmektedir. Öztürk’e göre<br />

bu do¤rultuda, günlük hayatta yaflanan problemler<br />

gündeme getirilerek yöneticilerin gereken<br />

düzenlemeleri yapmalar›, flartlar› iyilefltirmeleri<br />

hedefleniyor.<br />

Gazete genelde dört sayfa olarak ç›km›flt›r. ‹lk sayfada<br />

sarayla ilgili haberlere, devlet görevlilerinin<br />

yükselmelerine, önemli toplant›lara yer <strong>ve</strong>rilmifltir.<br />

‹kinci sayfa sosyal olaylara tahsis edilmiflken, üç <strong>ve</strong><br />

dördüncü sayfalarda reklamlar bulunmaktad›r. Gazetenin<br />

ilk say›lar›nda d›fl haberler de mevcuttur.<br />

Öztürk çal›flmas› ba¤lam›nda sosyal <strong>ve</strong> ekonomik<br />

haberler ile ulafl›ma iliflkin haberleri tarayarak,<br />

ikincil literatür eflli¤inde analiz etmektedir. Ulafl›mla<br />

ilgili haberlerde demiryollar›, ‹stanbul’daki<br />

flehir içi kara <strong>ve</strong> deniz ulafl›m›yla ilgili sorunlar›<br />

65


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

yans›tan haberler öne ç›kmaktad›r. Burada halk›n<br />

bu konudaki s›k›nt›lar›ndan <strong>ve</strong> meydana gelen kazalardan<br />

bahsedilmektedir.<br />

Öztürk, sosyal içerikli haberlerde öncelikle, e¤itim<br />

konusundaki düzenlemelere yer <strong>ve</strong>riyor. Ayr›ca<br />

edebî tart›flmalar, tercüme faaliyetleri gazete haberlerinden<br />

izlenebilmektedir. Yine bu dönemde gerçeklefltirilen<br />

okul <strong>ve</strong> hastane inflaatlar›, sa¤l›k hizmetleri<br />

konusunda karantina uygulamalar› s›kça<br />

haberlere konu olmaktad›r. Kad›nlar›n sosyal statüleri<br />

üzerine de baz› haberler göze çarpmaktad›r.<br />

Ekonomik alanda ise, özellikle k›tl›k <strong>ve</strong> buna ba¤l›<br />

ma¤duriyetlerin, ma¤durlara yap›lan yard›mlar›n<br />

yan›s›ra Osmanl› Devleti’ndeki genel malî s›k›nt›n›n<br />

günlük ekonomik hayata olan yans›malar› haberlerden<br />

takip edilebilmektedir. Zira Osmanl› Devleti bu<br />

y›llarda art›k borçlar›n› ödeyemeyece¤ini (moratoryum)<br />

alacakl›lar›na ilan etmifltir. Ancak ekonomik<br />

aç›dan böylesine dar bir durumda dahi yap›labilen<br />

yat›r›mlar gazetenin sayfalar›nda yer almaktad›r.<br />

Gazete hakk›nda daha önce yap›lan baz› de¤erlendirmeleri<br />

de elefltiren Öztürk’e göre, gazetenin kamuoyu<br />

oluflturmay› hedefleyen bir yay›n takip etti-<br />

¤ini; ancak bunu baflaramad›¤›n› iddia edenler detayl›<br />

bir analiz yapmadan bu sonuca ulaflm›fllard›r.<br />

Öte taraftan gazete salt ekonomik <strong>ve</strong> sosyal aç›lardan<br />

de¤il, siyasî, hukukî vb. aç›lardan da araflt›rmaya<br />

konu edilebilir.<br />

Türkiye’de Üni<strong>ve</strong>rsite: Dârülfünûn<br />

<strong>ve</strong> Edebiyat Fakültesi (1900-1923)<br />

Mustafa Selçuk<br />

19 Temmuz 2010<br />

De¤erlendirme: Cumhur Ersin Ad›güzel<br />

Mustafa Selçuk’un ‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde tamamlad›¤›<br />

“‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi<br />

(1900-1923)” bafll›kl› doktora tezi çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

‹stanbul Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi özelinde<br />

Türkiye’de üni<strong>ve</strong>rsite mevzusu üzerine konufltuk.<br />

Tez, 23 y›ll›k süreçte (1900-1923) geçirdi¤i aflamalar,<br />

akademik kadrolar›, ders programlar›, ö¤rencileri<br />

<strong>ve</strong> bilimsel faaliyetleri ba¤lam›nda Türkiye’de<br />

ilk Dârülfünûn kurma teflebbüslerinden itibaren<br />

üni<strong>ve</strong>rsitenin flubeleri aras›nda yer alan Edebiyat<br />

Fakültesi’nin Türk kültür <strong>ve</strong> e¤itim hayat›na katk›-<br />

lar›n› incelemektedir.<br />

Genelde Türkiye’de üni<strong>ve</strong>rsite özelde Dârülfünûn<br />

çal›flman›n kaynaklar› üzerinde duran Selçuk’un<br />

bafll›ca kaynaklar›, Maârif-i Umûmiye Nezâreti <strong>ve</strong><br />

bu nezarete ba¤l› olan Tedrisât-› Âliye Dairesi kay›tlar›,<br />

Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›, ‹radeler <strong>ve</strong> Dârülfünûn<br />

talebe rehberleridir. Bu kaynaklardan<br />

Tedrisât-› Âliye kay›tlar›, bir hocan›n göre<strong>ve</strong> bafllama<br />

tarihinden, <strong>ve</strong>rdi¤i dilekçelere kadar tüm evraklar›<br />

ihtiva etti¤inden; Meclis-i Müderrisîn zab›tlar›<br />

fakülte hakk›nda al›nan kararlar› gösterdi¤inden;<br />

talebe rehberleri ise ö¤renci hakk›nda oldukça zengin<br />

malzeme sundu¤undan konu ile ilgili bafll›ca<br />

kaynaklar› teflkil etmektedir.<br />

66


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim faaliyetleri,<br />

teflkilat yap›s› gibi konulara de¤inen Mustafa Selçuk’a göre ilk<br />

kuruldu¤u dönemlerde fakültenin pek de istikrarl› görünmeyen<br />

bir manzara çizmesi, esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim<br />

sisteminin bulunmay›fl›ndan kaynaklanmaktad›r.<br />

Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin e¤itim-ö¤retim<br />

faaliyetleri, hocalar› <strong>ve</strong> mezun olan ö¤rencileri üzerinde<br />

duran tez, fakültenin teflkilat yap›s›na <strong>ve</strong> çeflitli<br />

aral›klarla idarî iflleyiflindeki de¤iflikliklere de<br />

yer <strong>ve</strong>rmektir. Di¤er taraftan ilk kuruldu¤u dönemlerde<br />

Dârülfünûn’un pek de istikrarl› görünmeyen<br />

bir manzara çizdi¤ini ortaya koymakta <strong>ve</strong> bu durumun<br />

esas›nda sa¤l›kl› iflleyen bir ortaö¤retim sisteminin<br />

bulunmay›fl›ndan kaynakland›¤›n› tespit etmektedir.<br />

Sonraki y›llarda, özellikle savafl y›llar› <strong>ve</strong><br />

mütareke döneminde mezun say›s›nda önceki y›llara<br />

göre bariz düflüfller görülmüfltür, hatta 1917 <strong>ve</strong><br />

1918’de Edebiyat Fakültesi hiç mezun <strong>ve</strong>rememifltir.<br />

Fakülte mezunlar› ise genellikle çeflitli devlet<br />

kademelerinde görev almaktayd›.<br />

Daha önce üç y›l okunarak mezun olunan Edebiyat<br />

Fakültesi’nde e¤itim 1902’de iki y›la indirilmifltir.<br />

Aç›k bir kay›t yoksa da ders programlar›nda yap›-<br />

lan de¤ifliklik <strong>ve</strong> düzenlemeler 1908-1909’dan itibaren<br />

e¤itimin üç y›la ç›kar›ld›¤›na dair ipuçlar›<br />

<strong>ve</strong>rmektedir. 1910’lu y›llar›n sonuna do¤ru M. Fuad<br />

Köprülü, Ziya Gökalp, M. Ali Aynî, ‹smail Hakk›<br />

Uzunçarfl›l› gibi hocalar kadroya al›nm›flt›r. Ayr›ca<br />

bu dönemde baz› Alman hocalar da istihdam edilmiflse<br />

de, hepsi iki y›l kadar sonra ülkelerine dönmüfltür.<br />

Fakültenin e¤itim <strong>ve</strong> iflleyiflinde Alman etkisi<br />

görülmektedir. Alman yüksek ö¤retim sisteminde<br />

uygulanan konferans sistemi, serbest defter,<br />

tatbikat fleklinde uygulamalar Edebiyat Fakültesi’nde<br />

de uygulanm›flt›r. Edebiyat Fakültesi<br />

1915’te Felsefe, Edebiyat <strong>ve</strong> Tarih-Co¤rafya olarak<br />

üç bölüme ayr›lm›flt›r. ‹nâs Dârülfünûnu 1915’te<br />

aç›lm›fl <strong>ve</strong> 1919’da kapat›lm›fl; 1919’dan 1922’ye<br />

kadar sabahtan ö¤lene kadar erkekler, ö¤leden<br />

sonra ise k›zlar ö¤renim görmüfltür.<br />

Ondokuzuncu Yüzy›l Osmanl›<br />

Irak’›nda “fiiili¤in Yükselifli”<br />

Faruk Yaslݍimen<br />

2 A¤ustos 2010<br />

De¤erlendirme: M . T a l h a Ç i ç e k<br />

Münih-Ludwig Maximilian Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde doktora<br />

ö¤rencisi olan Faruk Yasl›çimen, Bilkent Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤› “Sunnism<br />

Versus Shi’ism Rise of The Shi’i Politics and of The<br />

Ottoman Apprehension in Late Nineteenth Century<br />

Iraq” bafll›kl› yüksek lisans tezinde Irak bölgesinde<br />

“fiiili¤in yükselifli” söyleminin neye tekabül<br />

67


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda literatürdeki baz› temel<br />

kabulleri tart›flmaya açan Faruk Yasl›çimen, bu ba¤lamda fiiilerin<br />

Irak’la olan ba¤lant›s›n›n <strong>ve</strong> fiii yay›lmas› söyleminin nas›l<br />

anlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz <strong>ve</strong> Osmanl› arflivlerinde<br />

yapt›¤› araflt›rmalar neticesinde vard›¤› sonuçlar› aktard›.<br />

etti¤inin yan›s›ra Irak’ta yaflayan fiiilerin ayn› bölgede<br />

yaflayan Sünniler <strong>ve</strong> Osmanl› idarecileri ile<br />

olan karmafl›k iliflikler a¤›n›n izini sürüyor.<br />

‹lk olarak, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›na kadar, gelenekselleflti¤i<br />

varsay›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun<br />

Irak politikas›n› ele alan Yasl›çimen, bu politikan›n<br />

19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan itibaren, bilhassa son<br />

çeyre¤inde, yaflanan de¤iflimi anlamak <strong>ve</strong> anlamland›rmak<br />

aç›s›ndan oldukça önemli oldu¤una iflaret<br />

etmektedir. Yasl›çimen’in ifade etti¤i üzere bu<br />

konuda, böyle bir geleneksel politika oldu¤una dair<br />

devlet <strong>ve</strong>sikalar›nda aç›kça belirtilmifl bir fikre rastlanmamaktad›r.<br />

‹kinci olarak, Irak’taki fiiilerin durumu hakk›nda literatürdeki<br />

baz› temel kabulleri tart›flmaya açan<br />

Yasl›çimen, bu ba¤lamda bir taraftan fiiilerin Irak’la<br />

olan ba¤lant›s›n› di¤er taraftan da fiii yay›lmas› söyleminin<br />

nas›l anlafl›lmas› gerekti¤ine dair ‹ngiliz <strong>ve</strong><br />

Osmanl› arflivlerinde yapt›¤› araflt›rmalar neticesinde<br />

vard›¤› sonuçlar› dinleyicilerle paylaflt›.<br />

Yitzhak Nakash, Meir Litvak, Gökhan Çetinsaya gibi<br />

Irak fiiili¤i üzerine çal›flm›fl akademisyenlerin<br />

tezlerini de de¤erlendiren konuflmac›, bu yazarlar›n<br />

Osmanl› merkezileflmesinin Bedevi-fiii kabileler<br />

üzerindeki tesirine <strong>ve</strong> Irak’ta fiii yay›lmas›na dair<br />

vard›klar› sonuçlar›n, kendi çal›flmas› penceresinden<br />

bak›ld›¤›nda k›smen do¤ru olabilece¤ini ifade<br />

etti.<br />

Akabinde, Osmanl›lar›n varl›¤›ndan flüphe etmedikleri<br />

fiii yay›lmas› karfl›s›nda ald›klar› tedbirlerin<br />

neler oldu¤unu anlatan Yasl›çimen, buna müteakip<br />

belgeler <strong>ve</strong> mevcut bilgiler el<strong>ve</strong>rdi¤i ölçüde Irak’ta<br />

fiiiler ile Sünniler aras›ndaki toplumsal iliflkilere de-<br />

¤indi. Son olarak, Osmanl› devletinin fiiilere karfl›<br />

kulland›¤› resmî söylem ile fiilî muamelesi aras›nda<br />

ayr›m yap›lmas› gerekti¤i sonucuna ulaflan Yasl›çimen’e<br />

göre, Osmanl›lar›n fiiileri “potansiyel olarak<br />

sadakatsiz” gördükleri, hatta fiiilerin kendilerine<br />

karfl› düflman olduklar›n› düflündükleri do¤rudur.<br />

Lâkin bu türden kanaatler genellikle Osmanl› tebaas›<br />

olmayan fiiiler için geçerlidir.<br />

fiii sorununun varl›¤›n› zaman içinde de¤iflen Osmanl›<br />

bürokratik zihniyetine borçlu oldu¤u gerçe¤i<br />

göz ard› edilmemekle birlikte fiii sorunu üzerinden<br />

kurulan bütün bu söylemin “hayalî bir kurgu” oldu-<br />

¤unu iddia etmek de mümkün de¤ildir. Bu konuda<br />

dikkate de¤er en temel husus, “rakamlar›n› bilmesek<br />

de fiiilik yay›lm›fl olmal› ama as›l önemlisi fiiili-<br />

¤in artan tesiri <strong>ve</strong> zaten say›ca fazla olan fiiilerin siyaseten<br />

bir anlam ifade etmeye bafllamas›d›r”.<br />

68


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Raif Kaplano¤lu, hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrin<br />

do¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur olarak<br />

karfl›m›za ç›kan yerel bilinci <strong>ve</strong> bu bilincin inflas›nda yerel<br />

tarihçilerin rolünü Bursa örne¤i üzerinden de¤erlendirdi.<br />

TAM Sohbet<br />

Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz 4<br />

Bir Ömür Bursa Tarihi<br />

Raif Kaplano¤lu<br />

31 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: M u s t a f a Ö z t ü r k<br />

Son dönemde yapt›¤› çal›flmalarla Bursa flehir tarihi<br />

alan›nda dikkate de¤er ürünler ortaya koyan Raif<br />

Kaplano¤lu ile yapt›¤›m›z sohbet, gerek tarih ilmiyle<br />

u¤raflanlara gerekse de farkl› disiplinlerde<br />

çal›flanlara önemli bir bak›fl aç›s› sundu. Kaplano¤lu<br />

bir flehrin tarihini yazmak için yerel bilincin ne<br />

kadar önemli oldu¤una de¤indi. Çünkü yerel bilinç,<br />

hem siyasî iradeyi etkilemede hem de flehrin<br />

do¤al zenginliklerini korumada en önemli unsur<br />

olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu bilincin sa¤lanmas›nda<br />

ise yerel tarihçilerin rolü önemlidir. Kaplano¤lu,<br />

son dönemde Bursa’da tarihî eserlere belediyelerin<br />

gösterdi¤i ilgiyi yerel bilince ba¤lamakta<br />

<strong>ve</strong> flehrin bu anlamda önemli bir örnek teflkil etti¤ini<br />

söylemektedir.<br />

Raif Kaplano¤lu 1958 Bursa Orhangazi do¤umlu.<br />

‹lk <strong>ve</strong> orta ö¤renimini Orhangazi’de, yüksek okulu<br />

Bursa E¤itim Enstitüsü’nde tamamlad›ktan sonra<br />

‹stanbul’da 1979-1985 y›llar› aras›nda çeflitli liselerde<br />

tarih ö¤retmenli¤i yapar. Ayr›ca ‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

Tarih Bölümü’nde lisans e¤itimini tamamlar.<br />

Bir dönem genel tarih üzerine çal›flmalar<br />

yapt›ktan sonra flehir tarihine yönelir <strong>ve</strong> çabas›n›<br />

Bursa üzerine yo¤unlaflt›r›r.<br />

Bursa Araflt›rmalar› Vakf› <strong>ve</strong> Avrasya Etnografya<br />

Vakf›’n›n kurucular›ndan Kaplano¤lu, bu vak›flar<br />

sayesinde irtibat kurdu¤u akademisyenlerle ortak<br />

çal›flmalar da yürütüyor. Özellikle Bursa Araflt›rmalar›<br />

Vakf›, büyük hedeflerle yola ç›km›fl. Bursa’n›n<br />

en zenginlerini kurucu üye olarak bünyesinde bar›nd›ran<br />

vak›f, Bursa tarihi üzerine çok önemli çal›flmalar<br />

gerçeklefltirmektedir. Örne¤in vak›f taraf›ndan<br />

bir kent müzesi kurulmufltur. Müze, Türkiye’de<br />

kurulan ilk kent müzesi olma özelli¤ini tafl›-<br />

maktad›r. Kaplano¤lu’na göre flehir alg›s›n›n ortaya<br />

ç›kmas›, tarihî <strong>ve</strong> kültürel miras› bünyesinde bar›nd›ran<br />

kent müzeleriyle olacakt›r.<br />

Kaplano¤lu, 1994 y›l›nda en önemli çal›flmalar›ndan<br />

biri olarak de¤erlendirdi¤i Osmanl›’n›n kurulufluna<br />

dair araflt›rmalar›n›, Halil ‹nalc›k hocayla bir-<br />

69


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

likte yürütmeye bafllar. 6 y›l süren faaliyette tarihî<br />

bilgilerle topo¤rafik <strong>ve</strong>rileri bir araya getirerek, Afl›kpaflazâde’nin<br />

eserinde zikredilen yerleflim yerlerini<br />

tespit eder. Ayr›ca arkeolojik kaz›lar da yaparak, kurulufl<br />

döneminin toprak alt›nda kalm›fl eserlerini<br />

gün yüzüne ç›kartmaya çal›flmaktad›r. Bu çal›flmalar<br />

Avrasya Etnografya Vakf› Yay›nlar› taraf›ndan<br />

2000 y›l›nda Osmanl› Devleti’nin Kuruluflu ad›yla <strong>ve</strong><br />

Halil ‹nalc›k’›n girifl yaz›s›yla yay›nlanm›flt›r.<br />

Bursa’n›n dününü gün yüzüne ç›kart›p bugününü<br />

yeniden infla etme ad›na flehrin kültür envanterini<br />

yapan <strong>ve</strong> bu minvalde Bursa Yer Adlar› Ansiklopedi’sini,<br />

Bursa An›tlar Ansiklopedisi’ni, Bursal› fiair<br />

Yazarlar <strong>ve</strong> Ünlüler Ansiklopedisi’ni yay›nlayan<br />

Kaplano¤lu, ayr›ca Bursa ekseninde Cumhuriyet’in<br />

ilk y›llar›ndaki mübadeleye dair araflt›rmalar›n›<br />

Bursa’da Mübadele (1923-1930 Yunanistan Göçmenleri)<br />

ad›yla kitaplaflt›rm›flt›r.<br />

Konuflmas›nda flehir tarihi çal›flmalar› için önemli<br />

kaynak türlerine de yer <strong>ve</strong>ren Kaplano¤lu, Bursa örne¤i<br />

üzerinden di¤er flehir tarihi çal›flmalar› için yol<br />

gösterici bilgileri bizlerle paylaflt›. Kendi araflt›rmalar›nda<br />

özellikle salnâmeler çok önemli bir yer tutuyor.<br />

Kaplano¤lu’na göre maliye ile ilgili çal›flmalarda,<br />

bütçeleri ihtiva etmesinden dolay› vilayet zab›tlar›<br />

dikkate de¤er <strong>ve</strong>riler sunmaktad›r. fiehir tarihi<br />

için önemli bir di¤er kaynak ise temettuat defterleridir.<br />

Bununla birlikte bir flehrin tarihine daha iyi<br />

nüfuz edebilmenin yolu sözlü tarih çal›flmalar›ndan<br />

geçmektedir.<br />

Bir Osmanl› Taflras›<br />

Di¤erine Bak›yor:<br />

Beyrut Bas›n›nda Balkan Krizi,<br />

1876-1908<br />

Abdul Rahim Abu-Husayn<br />

2 Haziran 2010<br />

De¤erlendirme: Z . T u b a K o r<br />

Osmanl› tarihi denince akl›m›za payitaht›n merkezi<br />

‹stanbul gelir hep. Osmanl› tarihçileri ço¤unlukla<br />

ya merkeze odaklan›r ya da merkezden taflraya<br />

<strong>ve</strong>ya taflradan merkeze bakar. Bu aç›dan Beyrut<br />

Amerikan Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tarih <strong>ve</strong> Arkeoloji Bölümü<br />

Baflkan› Prof. Abdul Rahim Abu-Husayn’›n, Balkanlarda<br />

yaflanan krizlerin Beyrut bas›n›na nas›l<br />

yans›d›¤›na dair konuflmas› farkl› bir perspektif<br />

sundu bize; çok az bilinen bir konuya, bir Osmanl›<br />

taflras›n›n di¤erine bak›fl›na <strong>ve</strong> dolayl› olarak Beyrut/Lübnanl›lar›n<br />

emperyal merkezi alg›lamas›na<br />

›fl›k tuttu. Abu-Husayn, Osmanl› <strong>ve</strong> Arap-‹slâm tarihi<br />

alan›nda, özellikle de Bilâd-i fiam bölgesi konusunda<br />

uzman akademisyenlerden.<br />

Bu çal›flmas› için Abu-Husayn, 1870’lerde yay›n hayat›na<br />

bafllayan flu dört bas›n organ›n› seçerek iki<br />

meflrutiyet aras› dönemdeki (1876-1908) yay›nlar›-<br />

n› incelemifl: Katolik Cizvitlerce kurulan <strong>ve</strong> Fransa’ya<br />

yak›n duran dinî e¤ilimli el-Beflîr gazetesi;<br />

Beyrut’un önde gelenlerinden fieyh Abdülkadir el-<br />

Kabbanî öncülü¤ünde yerel Sünni bir grup taraf›ndan<br />

kurulan dinî e¤ilimli Semerâtu’l-Fünûn gazete-<br />

70


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Abdul Rahim Abu-Husayn’a göre Beyrut bas›n›n›n<br />

Balkanlardaki krize yönelik de¤erlendirmeleri ideolojik<br />

arkaplanlar› <strong>ve</strong> bölgeye iliflkin bilgileri sebebiyle farkl›<br />

olsa da; Beyrut bas›n› özünde ayr›l›kç› de¤il, Osmanl›c›d›r.<br />

si; Lübnan’›n en önemli entelektüellerinden Butros<br />

el-Bustanî taraf›ndan kurulan seküler çizgideki<br />

siyasî dergi el-Cinân; el-Cinân ile ayn› entelektüel<br />

gelenekten gelen Halil Serkis’in kurdu¤u <strong>ve</strong> 1976<br />

Lübnan ‹ç Savafl›’na kadar yay›n hayat›na devam<br />

eden seküler çizgideki Lisânu’l-Hâl gazetesi.<br />

Abu-Husayn Balkanlardaki krizler hakk›nda Beyrut<br />

bas›n›nda, ideolojik arkaplanlar› <strong>ve</strong> bölgeye iliflkin<br />

bilgilerine paralel olarak farkl› de¤erlendirmelerin<br />

sözkonusu oldu¤unu belirtti. Buna göre, dinî e¤ilimli<br />

Semerâtu’l-Fünûn ile el-Beflîr, sadece d›fl bas›nda<br />

ç›kan haber <strong>ve</strong> yorumlar›n tercümesiyle yetinirken;<br />

seküler çizgideki el-Cinân ile Lisânu’l-Hâl<br />

ise sosyal <strong>ve</strong> siyasî meseleleri derinlemesine inceliyor,<br />

Osmanl›’n›n Balkan krizlerini ele al›fl biçimini<br />

de¤erlendirip çözüm tekliflerinde bulunuyordu. Bu<br />

nedenle Abu-Husayn’›n konuflmas›n›n oda¤›nda s›k<br />

s›k al›nt›lar yapt›¤› el-Cinân <strong>ve</strong> Lisânu’l-Hâl vard›.<br />

Peki, Balkan meselesi nas›l yans›d› Beyrut bas›n›na<br />

Bustanî <strong>ve</strong> Serkis, sahibi olduklar› dergi <strong>ve</strong> gazetelerdeki<br />

yaz›lar›nda genel olarak Balkanlara karfl›<br />

elefltirel yorumlar›yla dikkat çektiler. Buradaki ayaklanmalar<br />

Osmanl›’n›n siyasî, iktisadî <strong>ve</strong> askerî gücünü<br />

k›rd›¤› için imparatorlu¤un di¤er bölgelerindeki<br />

problemlerden dolay› da Balkan halklar›n› suçlad›-<br />

lar. Hatta onlara göre Balkan halkalar›n›n ço¤u devlete<br />

ihanet ediyordu, do¤u eyaletleri ise sad›kt›.<br />

Bafllang›çta Balkanlardaki kronik sorunlar› Osmanl›’n›n<br />

modernleflme probleminin bir sonucu<br />

olarak görüp çat›flmalar›n önlenebilmesi <strong>ve</strong> bölgenin<br />

sisteme entegre edilebilmesi için s›k s›k sosyal<br />

<strong>ve</strong> idarî reform ça¤r›s›nda bulundular. Özellikle el-<br />

Cinân, hem Balkanlardaki hem de Suriye bölgesindeki<br />

problemlerin çözümü <strong>ve</strong> farkl› mezheplerin<br />

entegrasyonu için Osmanl›c›l›¤› <strong>ve</strong> 1856 Islahat<br />

Ferman›’ndaki “bütün dinlerin eflitli¤i prensibi”ni<br />

uygun bir zemin olarak savundu. Ancak Osmanl›’n›n<br />

isyanlar› baflar›yla bast›rmas›na ra¤men Avrupal›lar›n<br />

müdahalesiyle topraklar›n› isyanc›lara<br />

<strong>ve</strong>rmek zorunda kalmas› karfl›s›nda Bustanî, reformlar›n<br />

yetmedi¤i, uluslararas› konjonktürün de<br />

uygun olmas› gerekti¤i sonucuna vard›. Serkis de<br />

Osmanl›’n›n yaflad›¤› problemlerden <strong>ve</strong> reform çabalar›n›n<br />

baflar›s›zl›¤a u¤ramas›ndan dolay› Balkan<br />

Hristiyanlar›n› suçlad›; yaflananlar›n, Müslümanlar<br />

ile Hristiyanlar aras›ndaki dinî bir çat›flma<br />

de¤il, baz› Hristiyan milletlerin devlet içinde kendi<br />

kadim geleneklerini canland›rma çabas›n›n bir sonucu<br />

oldu¤una dikkat çekti. Avrupal›lar›n Balkanlarda<br />

Osmanl›’n›n iç ifllerine müdahalesinden duyduklar›<br />

rahats›zl›klar› da s›k s›k dile getirdiler.<br />

71


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Öte yandan Balkanlarda savafl ihtimalinin artt›¤›n›<br />

hisseden Beyrut bas›n› meselelerin bar›flç›l <strong>ve</strong> diplomatik<br />

yollarla çözülmesi için ça¤r›lar yapt›. Serkis<br />

bir makalesinde (1908), gerekti¤i takdirde sadece<br />

Suriye Hristiyanlar›n›n de¤il, Kuzey <strong>ve</strong> Güney Amerika’daki<br />

binlerce Lübnanl› göçmenin de gelip Osmanl›<br />

ordusu saflar›nda savaflmaya haz›r oldu¤unu<br />

yazd›. Yine 1908’de Bosna-Hersek’in Avusturya-<br />

Macaristan taraf›ndan ilhak› üzerine bafllat›lan<br />

Avusturya mallar›na boykot ça¤r›s›na el-Beflîr d›-<br />

fl›ndaki bas›n tam destek <strong>ve</strong>rdi.<br />

Abu-Husayn bu dönemde Beyrut bas›n›n›n ayr›l›kç›<br />

de¤il Osmanl›c› oldu¤unu özellikle vurgulad›.<br />

Ona göre bunun en iyi göstergesi, Balkanlarda yaflanan<br />

krizleri ele al›fl tarzlar›. Çünkü “E¤er Hristiyan<br />

Beyrut bas›n› milliyetçi karakterde <strong>ve</strong>ya Osmanl›c›l›¤a<br />

mesafeli olsayd›, en az›ndan Balkan<br />

krizlerindeki duruflu farkl› olur, Balkanlardaki milliyetçi<br />

hareketlere <strong>ve</strong> Hristiyan kardefllerine sempati<br />

duyarlard›”. Özellikle Bustanî <strong>ve</strong> Serkis’in Balkanlardaki<br />

krizler hakk›ndaki yaz›lar›ndan hareketle (ki<br />

bu entelektüel gelenek ‹stanbul’a tam ba¤l›yd›)<br />

Abu-Husayn, art›k günümüz tarihçilerinin “Osmanl›<br />

Hristiyanlar›, Müslümanlara göre daha az<br />

Osmanl›c› <strong>ve</strong> daha fazla milliyetçiydi; Bat›l› ideallere<br />

çok daha aç›k <strong>ve</strong> Bat› medeniyetinin büyüsüne<br />

daha fazla kap›lm›flt›” fleklindeki faraziyelerini gözden<br />

geçirme zaman›n›n geldi¤ini vurgulayarak konuflmas›n›<br />

tamamlad›.<br />

De¤iflen Dünya De¤iflen Tasavvur:<br />

Kanada’da ‹slâm-Osmanl›<br />

Medeniyeti’nde Felsefe <strong>ve</strong> <strong>Bilim</strong><br />

Tarihi Çal›flmalar›<br />

‹hsan Fazl›o¤lu<br />

17 Temmuz 2010<br />

De¤erlendirme: C a h i d fi e n e l<br />

‹lginin do¤as›n› amaç belirler!<br />

‹ki y›ld›r Kanada McGill Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde çal›flmalar›n›<br />

sürdüren ‹stanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi Felsefe Bölümü<br />

ö¤retim üyesi ‹hsan Fazl›o¤lu, Türkiye ziyareti<br />

s›ras›nda kalabal›k bir dinleyici kitlesiyle sohbet etti.<br />

Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe<br />

<strong>ve</strong> bilim tarihi araflt›rmalar› hakk›nda bireysel deneyimleri<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde flahsî kanaatlerini dinleyicilerle<br />

paylaflt›. Fazl›o¤lu özetle flunlar› aktard›:<br />

Birinin bir baflkas›n› merak›, tan›ma iste¤i <strong>ve</strong> bu<br />

yöndeki çabas›n›n alt›nda yatan nedir <strong>ve</strong> bu ba¤lamda<br />

oryantalistler nerede durmaktad›r ‹lk oryantalist<br />

çal›flmalar denilince Frans›z hariciyesinin<br />

bir görevlisi olan Guillaume Postel’in ad›n› anmak<br />

gerekir. Postel <strong>ve</strong> ard›llar›n›n amac› o dönemde<br />

“güçlü olan› tan›mak” <strong>ve</strong> bu güçlü organizasyonun<br />

temellerini araflt›rmakt›. ‹lk Do¤u-Bat› iliflkisi (her<br />

ne kadar Do¤u-Bat› kavramsallaflt›rmas› sorunluysa<br />

da) güçlüyü tan›mak üzerinden kurulur. Osmanl›’n›n<br />

Bat› karfl›s›nda ateflli gücü yitirdi¤i ikinci aflamada<br />

Bat›’n›n tavr› “yönetme <strong>ve</strong> kontrol etmeye”<br />

evrilmifltir; buna Napolyon’un M›s›r üzerine yapt›r-<br />

72


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Genel olarak Bat›’da özelde ise Kanada’da felsefe <strong>ve</strong> bilim tarihi<br />

araflt›rmalar› hakk›nda bireysel deneyimleri çerçe<strong>ve</strong>sinde flahsî<br />

kanaatlerini dinleyicilerle paylaflan ‹hsan Fazl›o¤lu’nun iflaret<br />

etti¤i üzere ilginin do¤as›n› amaç belirlemektedir.<br />

d›¤› çal›flmalar örnek olarak <strong>ve</strong>rilebilir. ‹lginin do-<br />

¤as›n› amaç belirlemektedir. Amaç de¤ifltikçe ilginin<br />

do¤as› da de¤iflmektedir <strong>ve</strong> bu da eserlere yans›maktad›r.<br />

Birinci Dünya Savafl› sonras›nda “ilgi,<br />

ortaya ç›kan yeni durumu kontrol etmek” üzerinden<br />

iflliyor. 1800’lerin sonunda bafllamakla birlikte<br />

Birinci Dünya Savafl› sonras› Do¤u’daki araflt›rmac›lar<br />

da “Bat›l› tarzda” Do¤u araflt›rmalar›na yöneliyorlar.<br />

Fakat birço¤unun maksad› “Bat› Dünyas›-<br />

n›n, ‹slâm medeniyet perspektifini de¤ifltirme<br />

amaçl›” yeni bir perspektif gelifltirmek. ‹kinci Dünya<br />

Savafl› sonras› Bat›’ya göç eden Do¤u kökenli ailelerin<br />

çocuklar›n›n bu araflt›rmalara (oryantalist<br />

çal›flmalara) dâhil olmas› da bir baflka önemli faktördür.<br />

Buradan itibaren üç tür araflt›rmac› profili gözlemlenmektedir:<br />

1. Bat›l› oryantalistler.<br />

2. Bat› metodolojisini kullanan Do¤ulu araflt›rmac›lar.<br />

3. Bat›’da do¤up büyümüfl <strong>ve</strong> kendi kültürlerinden<br />

uzak yetiflen araflt›rmac›lar. Bu kategoridekiler<br />

ya kendilerini tamamen Bat› ya da<br />

medeniyet mensubiyeti bak›m›ndan kendisini<br />

Do¤u içinde görüp Bat›’n›n kendi içinden<br />

yapt›klar› çal›flmalara dâhil oluyorlar. Bu<br />

ikinci gruptakiler zamanla objektif bir yaklafl›m<br />

gelifltirmifllerdir; buna pek çok örnek<br />

<strong>ve</strong>rmek mümkündür. Özellikle 1950’lerden<br />

(1957) sonra Do¤u kökenli araflt›rmac›lardan<br />

etkilenerek Edward Kennedy “saf entelektüel<br />

kayg›yla” araflt›rmalarda bulunmufl, Bat›l›<br />

anlamda objektif çal›flma tarz›yla ifl görmüfl,<br />

elden geldi¤ince dine bir faktör olarak dikkat<br />

etmifl <strong>ve</strong> bir ekol de oluflturmufltur. Dimitri<br />

Gutas ise ‹slâm düflünce gelene¤inin inflas›nda,<br />

entelektüel çal›flmalarda dinin bir faktör<br />

olarak al›nmas›na karfl› dikkatlidir.<br />

11 Eylül sonras› Bat› Dünyas›ndaki ‹slâm medeniyetine<br />

yönelik araflt›rmalar bir tür “medeniyet sorgulamas›”na<br />

dönüflmüfltür <strong>ve</strong> bu medeniyet sorgulamas›nda<br />

iki tür alg›ya rastlamak mümkündür:<br />

1. Frans›z merkezli bir grup araflt›rmac›n›n “‹slâm<br />

medeniyeti rasyonel bir perspektif gelifltirmifl<br />

midir, bu rasyonalite bugüne tafl›nm›fl<br />

m›d›r <strong>ve</strong> bugün ortaya ç›kan geliflmeler bu<br />

rasyonalitenin neresine düfler” sorular› etraf›nda<br />

<strong>ve</strong>rdikleri cevaplardaki temel tezleri ‹slâm<br />

medeniyetinin bu tarz bir rasyonileteyi<br />

gelifltirmedi¤i yönündedir. 19. yüzy›l oryantalizmi,<br />

‹slâm medeniyetini Antik miras› al›p oldu¤u<br />

gibi Bat›’ya aktaran bir “postac›” olarak<br />

görmüfltür.<br />

2. ‹kinci yaklafl›m ise ‹slâm medeniyetinin her<br />

aç›dan özgün bir yere sahip oldu¤unu ileri süren<br />

bir grup araflt›rmac›n›n fikrine dayan›r.<br />

Felsefede Dimitri Gutas, <strong>Bilim</strong> Tarihinde Columbia<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nden George Saliba <strong>ve</strong> Ahmed<br />

Dallal ile Jamil Ragep’in ismi an›labilir.<br />

‹kinci Dünya Savafl› sonras›nda ortaya ç›kan bir<br />

baflka yaklafl›m tarz› da Bat› kökenli bilim tarihçilerinin<br />

‹slâm medeniyetinde üç etnik yap›y› öne ç›-<br />

karmalar›d›r: Arap, Türk <strong>ve</strong> Fars. Son zamanlarda<br />

ise Berberî <strong>ve</strong> Kürt etnisitesi de ön plana ç›kar›l›yor.<br />

<strong>73</strong>


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Yine Bat›’da özellikle Farslar ayr›cal›kl› bir yere sahiptir.<br />

Fârisîlerin Aryan ›rk›na mensup olmalar›n›n<br />

bunda etkin oldu¤u düflünülebilir; ayr›ca “Fars Akl›”<br />

<strong>ve</strong> “Fars Medeniyeti” terkipleri Bat›l›lar aç›s›ndan<br />

kula¤a hofl gelen ifade flekilleridir. Arap kültürü<br />

ise “daha köfleli” ifadelerle <strong>ve</strong> daha sert bir flekilde<br />

dile getiriliyor. Türkler ise ‹slâm’›n organik bir üyesi<br />

gibi ele al›nm›yor. Türkler ya d›flar›dan gelen,<br />

Arap <strong>ve</strong> Fars kültürünü bozan yabanc› bir güç olarak<br />

görülüyor ya da sanki Müslüman de¤ilmifl gibi<br />

bir anlay›flla ele al›n›yor.<br />

Bat›’da ‹slâm felsefe-bilim araflt›rmalar› ço¤unlukla<br />

Ortado¤u Araflt›rma Merkezlerinde (Middle East<br />

Studies) yap›l›yor <strong>ve</strong> bu da baflka problemleri bar›nd›r›yor.<br />

Buradaki çal›flmalar genelde iki temayülü<br />

içeriyor:<br />

1. ‹slâm felsefe-bilim birikimini Yunan’a indirgeme<br />

çabas› içinde bulunanlar.<br />

2. Bat› felsefe-bilim birikimini ‹slâm’a indirgeme<br />

çabas› içindekiler.<br />

Neden bu çal›flmalar <strong>Bilim</strong> Tarihi <strong>ve</strong> Felsefe Bölümü<br />

içerisinde yap›lm›yor Bat›’daki ‹slâm felsefebilim<br />

gelene¤ine yönelik çal›flmalar art›k Felsefe <strong>ve</strong><br />

<strong>Bilim</strong> Tarihi bölümlerine kayd›r›lmal› <strong>ve</strong> o disiplin<br />

içindeki yeri belirginlefltirilmelidir. Ortado¤u Araflt›rma<br />

Merkezlerinde yap›lan çal›flmalar problematik<br />

olmaktan çok tarihî, tasvirî, biyografik <strong>ve</strong> monografik<br />

çal›flman›n s›n›rlar›n› aflam›yor. Ayr›ca,<br />

felsefe <strong>ve</strong> bilim tarihi bölümlerinden mezun olanlar<br />

‹slâm felsefe bilim gelene¤inden habersiz olarak<br />

mezun oluyorlar. Bu durum akademik çal›flmalara<br />

da ister istemez yans›yor.<br />

fiu s›ralarda Kanada ölçe¤inde neler incelendi¤i sorulacak<br />

olursa: Yap›lan çal›flmalarda Amerikan zihniyetinin<br />

bask›n karakter hâline gelmesiyle esas<br />

amaç “sosyal fonksiyonu <strong>ve</strong> pratik de¤eri” olan çal›flmalar›n<br />

öncelenmesidir. fiu s›ralar ‹slâm Dünyas›ndaki<br />

‹slâmî cemaatler, bu cemaatlerin ekonomik<br />

iliflkileri, kad›n hareketleri, sosyal hayat, marjinal<br />

gruplar, az›nl›klar <strong>ve</strong> mahallî idarelerdeki sosyal<br />

hayat üzerine yap›lan çal›flmalar ön plana ç›kmaktad›r.<br />

Özellikle etnisite problemi olan bölgelerden<br />

gelen doktora ö¤rencileri geldikleri bölge <strong>ve</strong> etnik<br />

problemler üzerine çal›flmalar› için yönlendirilmektedir.<br />

Doktora müracaatlar›nda kavramsal çal›flmalar<br />

dikkat çekmemekle birlikte herhangi bir<br />

marjinal cemaatin ekonomik altyap›s›na yönelik<br />

bir teklif hemen kabul görebiliyor.<br />

Taflran›n ‹mparatorlu¤u:<br />

Osmanl› Dünyas›na<br />

Merkezden Bakmamak<br />

Ali Yayc›o¤lu<br />

9 A¤ustos 2010<br />

De¤erlendirme: F. Samime ‹nceo¤lu<br />

Fairfield Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde, Ortado¤u tarihi, Osmanl›<br />

<strong>ve</strong> global etkileflimler üzerine dersler <strong>ve</strong>ren, Harvard<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tarih Bölümü’nde tamamlad›¤›<br />

doktora çal›flmas›n› The Provincial Challenge: Regionalism,<br />

Crisis and Integration in the Late Ottoman<br />

Empire, 1792-1812 bafll›¤› ile yay›na haz›rlayan Ali<br />

74


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

Osmanl› taflras›nda do¤an, yetiflen, daha sonra yollar›<br />

‹stanbul’a düflen Osmanl› flair <strong>ve</strong> düflünürlerinin ‹stanbul’daki<br />

ilmî çevreler ile iliflkilerini de¤erlendiren Ali Yayc›o¤lu, her<br />

birinin hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra aras›ndaki<br />

iliflkinin farkl› <strong>ve</strong>çhelerini ortaya koyuyor.<br />

Yayc›o¤lu ile 18. yüzy›l Osmanl›’s›nda, Osmanl›<br />

merkezî otoritesi ile periferisinde kalan taflra elitleri<br />

aras›ndaki güç iliflkileri üzerine konufltuk.<br />

Konuflmas›na öncelikle Kânî, fieyh Galip, Erzurumlu<br />

‹smail Hakk›, Mütercim Âs›m gibi Osmanl› taflras›nda<br />

do¤an, yetiflen, daha sonra yollar› ‹stanbul’a<br />

düflen Osmanl› flair <strong>ve</strong> düflünürlerinin ‹stanbul tecrübeleri<br />

<strong>ve</strong> ‹stanbul’daki ilmî çevreler ile iliflkilerini<br />

de¤erlendirerek bafllayan Yayc›o¤lu, burada her birinin<br />

hayat hikâyesi üzerinden merkez-taflra aras›ndaki<br />

iliflkinin farkl› <strong>ve</strong>çhelerini ortaya koyuyor.<br />

Tokatl› flair Ebu Bekir Kânî Efendi ‹stanbul’da arad›¤›n›<br />

bulamam›fl, Rusçuk a¤as›, ayan›, daha sonra<br />

da Eflak voyvodas› taraf›ndan himaye edilmifl bir<br />

flairdir. fieyh Galib önce Konya’ya gitmifl, Babas›<br />

Mustafa Reflid Efendinin bask›s› üzerine ‹stanbul’a<br />

dönmüfl, Galata Mevlevihanesi’ne atanm›flt›r. Erzurumlu<br />

‹smail Hakk› ‹stanbul’da ona gösterilen<br />

büyük itibara karfl›n Tillo’ya dönmüfltür. Mütercim<br />

Âs›m, Gaziantep’ten ç›km›fl <strong>ve</strong> vakanüvis olmufltur.<br />

Alemdar Mustafa Pafla Rusçuk’tan ç›km›fl, <strong>ve</strong>ziriazam<br />

olmufltur.<br />

Bu minvalde Yayc›o¤lu’nun dikkat çekti¤i bir baflka<br />

husus gerçekte 18. yüzy›l›n hem do¤ululaflma hem<br />

de bat›l›laflma yüzy›l› oldu¤udur. ‹shak Pafla Saray›<br />

‹ranl› bir Ermeni taraf›ndan yap›lm›flt›r mesela. Çapano¤ullar›n›n<br />

Barok camisini yapan ‹stanbullu<br />

Rum mimarlard›r… Asl›nda o dönemin edebiyatç›-<br />

lar› da, astronomlar› da, mutasarr›flar› da, Hint’i,<br />

‹ran’› <strong>ve</strong> Türkistan’› ilgiyle izlemektedir. Edebiyatta<br />

Sebk-i Hindi ak›m› ortaya ç›km›flt›r. Bir yandan Bat›<br />

bir yandan Do¤u…<br />

Bu noktada merce¤i taflradan ‹stanbul’a gelenlere<br />

de¤il, taflrada kalanlara çeviren Yayc›o¤lu, Osmanl›<br />

taflras›n›n flairlere, mutasavv›flara, mühendislere,<br />

bahç›vanlara, haydutlara, bankerlere, müteflebbislere<br />

sundu¤u farkl› olanaklar›n üzerinde duruyor:<br />

Taflra, ‹stanbul’da, Viyana’da, Paris’te tutunamayanlar<br />

için yeni merkezler sunmaktad›r. Buradaki<br />

önemli ayan a¤alar›, aileler taflran›n yeni egemenleridir.<br />

Tepedelenli Ali Pafla’n›n Venedikli mimar›,<br />

Frans›z bahç›van›, Rusyal› mühendisleri vard›r.<br />

Türkçesi zay›f olan Arnavutça <strong>ve</strong> Rumca bilen Tepedelenli,<br />

torunlar›na Türkçe ö¤retmek üzere ‹stanbul’dan<br />

iki âlim getirtmifltir. Yanya bu figürler için<br />

önemli bir merkeze dönüflmüfltür. 18. yüzy›l Rum<br />

ayd›nlanmas›n›n önemli figürleri, ‹stanbul’daki Fenerli<br />

Rum aileler, Rum ayd›nlamas›ndan hofllanmad›klar›<br />

için Tepedelenli’nin etraf›nda küçük bir Rum<br />

akademyas› kurmufllard›r. Eflak, Petersburg <strong>ve</strong> ‹stanbul’da<br />

ofisi bulunan Eflakl› Manuk Bey, Rusçuk-<br />

75


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

lu ‹smail A¤a’n›n <strong>ve</strong> Alemdar Mustafa Pafla’n›n<br />

uluslararas› bankeridir. Osman Pazvanto¤lu Belgrad<br />

yeniçerileri için bir s›¤›nma olmufltur…<br />

Ortaya ç›kan bu foto¤raf bize neyi göstermektedir<br />

Tüm bunlar 18. yüzy›l Osmanl› dünyas›nda güç iliflkilerinin<br />

Osmanl› taflras› lehine dönüflümünün<br />

ipuçlar› m›d›r Çapano¤ullar› Yozgat’› kurduktan<br />

sonra Tokat <strong>ve</strong> Kayseri’de Ermeni tüccar konaklar<br />

yapm›fllar, büyük ticaret a¤lar› kurmufllard›r. 18.<br />

yüzy›l taflras›nda ‹stanbul’a ya da ‹stanbul’un taflradaki<br />

geleneksel merkezlerine alternatif yeni merkezler<br />

mi oluflmaktad›r Bu merkezler ‹stanbul’u<br />

devre d›fl› b›rakarak kendi aralar›nda <strong>ve</strong> dünyadaki<br />

farkl› bölgeler ile yeni iliflkiler mi kurmaktad›r<br />

Yayc›o¤lu’na göre, 18. yüzy›lda taflra, Osmanl› Devleti’nin<br />

zenginli¤inin üretildi¤i yerdir. Yerel bilginin<br />

kaynaklar› <strong>ve</strong> üretimi de taflra elitinin kontrolündedir.<br />

Kurulan bu yeni merkezler, taflradaki di¤er aileler,<br />

dinî liderlikler, eflk›yalar <strong>ve</strong> ‹stanbul ile irtibatl›<br />

belli ailelerin kontrolü alt›ndad›r. Merkezin taflra<br />

üzerindeki dolays›z kontrolü oldukça azalm›flt›r.<br />

Taflra kendi liderlerini, yerel seçkinlerini üretmifltir.<br />

Bu liderlikler kendi bölgelerindeki yerel halk, dinî<br />

liderlikler, halk ozanlar›, flairlerle kurduklar› iliflkilerle<br />

birlikte bir tür regionalizm, bir bölgeselleflmeye<br />

do¤ru evrilmeye bafllam›fllard›r. Yozgatl›l›k Çapano¤ullar›ndan,<br />

Yanyal›l›k Tepedelenli Ali Pafla’dan<br />

ayr›lamaz. Yerellik ile yerel seçkinler iç içe<br />

bir yap› arzeder. Mesela Çukurova’n›n hikâyesi, Çapano¤ullar›<br />

ile Kozano¤ullar› aras›ndaki mücadelenin<br />

hikâyesidir. Padiflah›n yeri yoktur orada. Bölgesel<br />

liderliklerin oluflturdu¤u bir imparatorluk göze<br />

çarpar, bu dönemde.<br />

Öte taraftan taflradaki ekonomik, askerî, entelektüel<br />

yap›lar› kontrol eden bu liderlikler, <strong>ve</strong>zirlik, valilik,<br />

mütesellimlik, muhass›ll›k gibi görevler üstlenerek<br />

Osmanl› Devleti’nin kurumsal yap›s› içinde<br />

kalm›fllar, bir yandan da o yap›y› dönüfltürmüfllerdir.<br />

Çapano¤lu <strong>ve</strong> Karaosmano¤lu gibi Osmanl› kurumsal<br />

yap›s›n›n kendilerine sundu¤u statüleri, pozisyonlar›<br />

reddedip, ancak bu flartlar alt›nda imparatorluk<br />

ile uzlaflanlar da olmufltur. Zira imparatorlu¤un<br />

taflrada varolabilmesi ancak bu yerel seçkinlerle<br />

yapt›¤› iflbirli¤ine ba¤l›d›r. Baflka türlü varolmas›<br />

mümkün de¤ildir. Çapano¤ullar›n›n büyük<br />

K›z›lbafl dedeleri ile yak›nl›¤› üzerinden devlet bu<br />

büyük dedelere <strong>ve</strong> yörüklere ulaflmaktad›r mesela.<br />

Ama bu durum ayn› zamanda taflra elitlerini Osmanl›laflt›rm›flt›r.<br />

Netice itibariyle taflra ‹stanbulsuz,<br />

‹stanbul taflras›z yapamaz. Burada ayr›ca bu liderliklerin<br />

dünya ile iliflkisi, bir kozmopolitizm de<br />

sözkonusudur. Bunlar›n büyük ço¤unlu¤u, Adriyatik’e,<br />

Rusya’ya, ‹ran’a yelken açm›fllard›r.<br />

Son olarak, bu dönüflümü taflran›n imparatorlukla<br />

iliflkisi aç›s›ndan; bir yerel-merkez çat›flmas›, bir rekabet,<br />

adem-i merkezileflme, da¤›lman›n erken<br />

aflamas›, merkezin gücünün azalmas›ndan kaynaklanan<br />

bir kaos <strong>ve</strong> gerileme olarak de¤erlendiren<br />

farkl› yaklafl›mlar› tart›flan Yayc›o¤lu’na göre, bu<br />

iliflkiyi çat›flma olarak kurgulamak zordur. Yönetimin<br />

her alan›nda merkezî otoritenin, gücünü taflra<br />

eliti ile paylaflt›¤› 18. yüzy›l›n bu düzeninde imparatorlu¤un,<br />

taflras› ile öncekinden farkl› bir entegrasyon<br />

sürecine girdi¤i aç›kt›r. Bu süreçte “imparatorluk<br />

taflralafl›rken, taflra Osmanl›laflm›flt›r”.<br />

76


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› sempozyumda,<br />

Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde üç dönemdir<br />

yürütülen sözlü tarih yöntemine <strong>ve</strong> prati¤ine yönelik<br />

çal›flmalar›n son döneminde her bir kat›l›mc›n›n<br />

do¤rudan sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek elde<br />

etti¤i kay›tlar Türkiye tarihi ba¤lam›nda analiz edildi.<br />

TAM Sempozyum<br />

Sözlü Tarih ‹htisas Sempozyumu:<br />

Gelenler, Gidenler, Kalanlar<br />

8 May›s 2010<br />

De¤erlendirme: K a z › m B a y c a r<br />

“Gelenler, Gidenler, Kalanlar…” bafll›kl› Sözlü Tarih<br />

‹htisas Sempozyumu <strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› Türkiye<br />

Araflt›rmalar› Merkezi’nin yaklafl›k dört senedir<br />

sürdürdü¤ü Sözlü Tarih Atölyesi’nde yap›lan çal›flmalar›n<br />

bir ürünü. Sözlü Tarih Atölyesi’nin kat›l›mc›lar›nca<br />

haz›rlanan tebli¤lerin sunuldu¤u bu programla,<br />

daha sonra yap›lmas› ön görülen daha yüksek<br />

niteli¤e <strong>ve</strong> niceli¤e sahip çal›flmalar›n bir ilk<br />

ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.<br />

Bir tarih araflt›rma metodu olarak karfl›m›za ç›kan<br />

“sözlü tarih” bütün dünyada oldu¤u gibi Türkiye’de<br />

de akademinin yeni çal›flma sahalar›ndan biridir.<br />

Tarih disiplininin klasik temel kayna¤›n› oluflturan<br />

yaz›l› belgelere <strong>ve</strong> metinlere mukabil belli bir<br />

yafl›n üzerindeki kiflilerin yaflamlar›nda tan›kl›k ettikleri<br />

olaylar› alternatif bir kaynak olarak sunmaktad›r.<br />

Sözkonusu bu yeni kaynaklardan hareketle<br />

sözlü tarih, klasik tarihçilikte kendilerine yer bulamam›fl<br />

kesimlerin seslerini tarihte duyurabilme iddias›yla<br />

ortaya ç›km›flt›r.<br />

Öte yandan sözlü tarih sadece yaz›l› kaynaklarda<br />

ulafl›lamayacak nitelikli bilgileri ulafl›labilir k›lmakla<br />

kalmam›fl ayn› zamanda tarihsel bilginin niteli¤inde<br />

de radikal bir de¤iflim önermifltir. Bu yeni<br />

yöntemi kullanan tarihçilik, art›k geçmiflte ne oldu<br />

sorusundan öte, geçmiflte olan ya da oldu¤u düflünülen,<br />

varsay›lan olaylar›n bireylerin dünyalar›nda<br />

nas›l anlamland›r›ld›¤›, farkl› toplumsal kesimlerce<br />

nas›l alg›land›¤› ile ilgilenmektedir. Bu ba¤lamda<br />

sözlü tarihçilik tek bir bilgiye de¤il, farkl› kiflilerce<br />

farkl› flekilde alg›lanan bilgi çeflitlili¤ine dikkat çekiyor.<br />

Yüzy›llar öncesine dayanan köklü bir sözlü kültüre<br />

sahip Türkiye sözlü tarih çal›flmalar› aç›s›ndan son<br />

derece ciddi bir potansiyel tafl›maktad›r. Ancak<br />

dünyan›n pek çok yerinde oldu¤u gibi sözlü tarihçilik,<br />

akademik çal›flmalarda etkin bir yere henüz sahip<br />

de¤ildir. <strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› Türkiye Araflt›rmalar›<br />

Merkezi bünyesinde üç dönemdir yürütülen<br />

sözlü tarih yöntemine <strong>ve</strong> prati¤ine yönelik çal›flmalar<br />

bu aç›dan daha da anlaml›d›r. Atölyenin son döneminde<br />

her bir kat›l›mc› do¤rudan çal›flma sahas›na<br />

inip sözlü tarih görüflmeleri gerçeklefltirerek<br />

77


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

elde etti¤i kay›tlar› Türkiye tarihi ba¤lam›nda analiz<br />

etti. Atölye kat›l›mc›lar›nca yap›lan görüflmelerin<br />

genel içeri¤ine bak›ld›¤›nda göç meselesinin yo-<br />

¤un bir flekilde ifllendi¤i görüldü¤ü için, önceden<br />

planlanmamakla birlikte, çal›flmalar›n göç meselesi<br />

etraf›nda kurgulanmas› <strong>ve</strong> “Gelenler, Gidenler,<br />

Kalanlar…” bafll›¤›yla sunulmas›na karar <strong>ve</strong>rdik.<br />

Sözlü tarih atölyesi olarak böylesi bir sempozyumla<br />

daha sonra yap›lacak daha nitelikli çal›flmalar›n<br />

ilk ad›m›n› oluflturmay› hedefledik.<br />

Sempozyum bafll›¤›ndaki her bir kelimenin bir oturuma<br />

karfl›l›k geldi¤i sempozyumun ilk oturumu<br />

çeflitli zamanlarda Anadolu topraklar›na yerleflmek<br />

için göç eden insanlar›n hayat hikâyelerinden oluflmaktad›r.<br />

Oturumun ilk konuflmac›s› Elif Konar<br />

“Buhara’dan Sibirya’ya Sibirya’dan Konya’ya Uzanan<br />

Yol” bafll›¤›n› tafl›yan tebli¤inde Naci ‹dil Beyin<br />

ço¤unlu¤u siyasî <strong>ve</strong> kültürel kayg›lar›n neticesinde<br />

ortaya ç›kan göç serü<strong>ve</strong>nini kendi formasyonuna<br />

paralel olarak edebî bir üslupla ele al›yor. Daha<br />

sonra söz alan Selma Y›lmaz, Makedonya’dan Türkiye’ye<br />

göç eden <strong>ve</strong> geldi¤i yeni vatan›nda gerek siyasî,<br />

gerek iktisadî anlamda baflar› sa¤layan Eyüp<br />

Uçak Beyin hayat hikâyesini aktarmakta, Eyüp<br />

Beyin yaflam›n› kendi dilinden iktibasla “Biz göçmen<br />

de¤il, muhaciriz” sözüyle özetlemektedir.<br />

Üçüncü tebli¤in sahibi Zeynep Akgün de benzer biçimde,<br />

anlatt›¤› Balkan muhacereti tecrübesini bu<br />

defa bir kad›n›n, Cemile Han›m›n dünya penceresinden<br />

tasvir ediyor. Oturumda son olarak söz alan<br />

Rahime Demir ise Kartal ilçesi kapsam›nda gerçeklefltirdi¤i<br />

genifl çapl› sözlü tarih projesinin bir örne-<br />

¤ini “Kartal’da Küçük Bir Evin Sessiz Sakini: Zümrüt<br />

Düzgöz” özelinde sunuyor.<br />

Sempozyumun ikinci oturumunda Türkiye’de mukim<br />

<strong>ve</strong> s›radan vatandafl olarak tan›mlanabilecek<br />

dört kiflinin hayat hikâyeleri üzerinden yaflanan dönemin<br />

analizi yap›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Oturumun<br />

ilk konuflmac›s› Meryem Babacan, ‹stanbullu Garbis<br />

Horasanc›yan’›n bir Ermeni olarak Türkiye’deki<br />

yaflam tecrübesini konu edinmektedir. ‹kinci olarak<br />

söz alan Süleyman K›nl›, Tavasl› bir köy kad›n›-<br />

n›n anlam dünyas›nda ölüm temas›n›n cezaland›r›-<br />

c› <strong>ve</strong> disipline edici rolüne de¤inirken, üçüncü konuflmac›<br />

Bilal Emre Biral da sözlü tarih kaynaklar›ndan<br />

hareketle milli mücadelenin Kütahya-Emet<br />

mahallî direnifline odaklan›yor. Oturumun son konuflmac›s›<br />

Ayfle Celep, Türkiye’nin zorlu y›llar› olan<br />

1960’lar›, ‹stanbul do¤umlu Kastamonu as›ll› bir<br />

berberin aynas›ndan hikâye ediyor.<br />

Sempozyumun son oturumu Türkiye’den çeflitli<br />

nedenlerle yurtd›fl›na giden kiflilerin hayat tecrübelerini<br />

ele al›yor. Zeynep Bayrak, Sümeyye Do¤an <strong>ve</strong><br />

Osman Çetin, Türkiye’den Almanya’ya çal›flmak<br />

amac›yla yap›lan göç sürecini üç ayr› kiflinin perspektifinden<br />

inceleyerek entegrasyon, yabac›laflma,<br />

asimilasyon gibi bugünün de temel meseleleri olan<br />

konular› bu farkl› perspektiflerden de¤erlendirdiler.<br />

Cumhuriyet döneminin önemli mütedeyyin<br />

kad›n figürlerinden biri say›labilecek Hümeyra Ökten’in<br />

bir doktor <strong>ve</strong> dindar bir Müslüman olarak yaflam›nda<br />

tan›k oldu¤u s›ra d›fl› durumlar <strong>ve</strong> vazgeçemedi¤i<br />

Hac yolculuklar› ise oturumun <strong>ve</strong> sempozyumun<br />

son konuflmac›lar› Emel Öncel <strong>ve</strong> Fatma<br />

Y›ld›r›m taraf›ndan aktar›ld›.<br />

78


Türkiye<br />

Araflt›rmalar›<br />

Merkezi<br />

TAM<br />

TAM SEMPOZYUM<br />

<strong>Bilim</strong> <strong>ve</strong> <strong>Sanat</strong> Vakf› Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi<br />

SÖZLÜ TAR‹H ‹HT‹SAS SEMPOZYUMU:<br />

GELENLER, G‹DENLER, KALANLAR<br />

8 May›s 2010 Cumartesi<br />

Sinevizyon Gösterimi 10:30<br />

As›rl›k Bir Ömür: Hasan Ifl›k<br />

AÇILIfi OTURUMU 10:50<br />

Neden Sözlü Tarih<br />

Konuflmac›lar<br />

Mustafa Özel<br />

Kaz›m Baycar / Önce Söz Vard›: Tarihsel<br />

Araflt›rma Yöntemi Olarak Sözlü Tarih<br />

B‹R‹NC‹ OTURUM 11:15<br />

ANADOLU’NUN YEN‹ SAK‹NLER‹<br />

Oturum Baflkan›: Abdulhamit K›rm›z›<br />

Elif Konar / Buhara’dan Sibirya’ya, Sibirya’dan<br />

Konya’ya Uzanan Yol: Naci ‹dil<br />

Selma Y›lmaz / “Biz göçmen de¤il muhaciriz”:<br />

Eyüp Uçak’›n Baflar› Öyküsü<br />

Zeynep Akgün / “Ne dinimize kar›flan oldu ne<br />

de bayram›m›za”: Yunanistan Göçmeni Cemile<br />

Han›m’›n Anlatt›klar›<br />

Rahime Demir / Kartal’da Küçük Bir Evin<br />

Sessiz Sakini: Zümrüt Düzgöz<br />

‹K‹NC‹ OTURUM 14:00<br />

B‹R ZAMANLAR TÜRK‹YE’DE<br />

Oturum Baflkan›: fievket Kamil Akar<br />

Meryem Babacan / Gidenlerin Ard›ndan:<br />

Garbis Horasanc›yan’›n Anlatt›klar›<br />

Süleyman K›nl› / “Gitti, gara yerin gara toprak<br />

oldu”: Tavasl› Naile Nine’nin Dünyas›nda Ölüm<br />

Bilal Emre Biral / Sözlü Tan›kl›klar Üzerinden<br />

Milli Mücadele’de Kütahya-Emet Mahalli<br />

Direnifli<br />

Ayfle Celeb / Bir Berberin Aynas›ndan 1960’lara<br />

Kadar Türkiye<br />

ÜÇÜNCÜ OTURUM 16:00<br />

EVDEN UZAKLARDAK‹ YAfiAMLAR<br />

Oturum Baflkan›: Suat Merto¤lu<br />

Zeynep Bayrak / “Bir evimiz olsun diye gittik”:<br />

Terzi Naciye Han›m’›n A¤z›ndan Almanya’ya<br />

Göç’ün Öyküsü<br />

Sümeyye Do¤an / Aflkale’den Alamanya’ya<br />

R›fk› Bey’in Hayat›<br />

Osman Çetin / Dedemin Anlatt›klar›:<br />

Kafkasya’dan Sakarya’ya, Sakarya’dan<br />

Avusturya’ya<br />

Emel Öncel / Cumhuriyet Döneminde Bir<br />

“tabibe-i haz›ka-y› mütedeyyine”: Hümeyra<br />

Öktem<br />

Fatma Y›ld›r›m / Hac Yolunda T›bbiyeli Bir<br />

‹stanbul Han›mefendisi: Hümeyra Öktem<br />

De¤erlendirme<br />

79


80<br />

Princeton Postas›<br />

Serhat Aslaner<br />

14 fiubat 2010. 9 ay 10 günlük Amerika seferinin ilk günü. Sabah 10.30 civarlar›nda kalkan<br />

uça¤›m›z 14.30 gibi New York J. F. Kennedy Havaliman›’na inifl yapt›. Vak›a do¤u vilayetlerimizin<br />

erken iftar açmas› <strong>ve</strong>silesi ile ne idü¤ünü anlad›¤›m›z meridyen fark›ndan kaynaklanan<br />

saat farkl›l›¤›n›, ziyadesiyle tecrübe ediyoruz. 11 saat süren yolculuk me¤er 4 saat<br />

sürmüfl, ömrüm 7 saat uzam›fl gibi… Güneflli bir hava <strong>ve</strong> fakat ayn› zamanda keskin bir<br />

ayaz. Bir türlü öteleyemedi¤im –hararetten müte<strong>ve</strong>llid– çay içme arzusu, alt›ndaki dört tekerin<br />

dördünün de bir ifle yaramad›¤› bavulum <strong>ve</strong> elimdeki kaba yol tarifi ile New Jer-<br />

SEYRÜSEFER


81<br />

sey/Princeton’a revan oluyorum. Yol, iz bilmezli¤imi hesaba katarsak benimkisi “revan olmak”tan<br />

ziyade “Ya nasip” deyip yola düflmek. Gelgelelim her ne kadar yol, iz bilmesem de<br />

karamsar de¤ilim. Darda kald›¤›m zamanlarda, ellerinde adresleri dahi olmaks›z›n Avrupalara<br />

giden Jön Türkler <strong>ve</strong> bâhusus Amerika’y› teflrif eden Ubeydullah Efendi hat›r›ma geliyor<br />

<strong>ve</strong> ferahl›yorum. Haddizât›nda fakir de onlarla hemdem olmaya gayret etmiyor muyum!<br />

Al iflte bana f›rsat… Havaliman›ndan d›flar›ya ad›m atar atmaz flöyle bir durup etrafa<br />

bak›yorum. “Ulan Amerika ya ben seni fethedece¤im ya sen beni” makam›nda de¤ilim<br />

ama herhalde bu durup bakmada Yeflilçam filmlerindeki Haydarpafla sahnelerinin de etkisi<br />

olsa gerek. Aman efendim, limuzinlerin biri geliyor biri gidiyor… Demek filmlerde gördü¤ümüz<br />

kadar varm›fl diye geçiriyorum içimden, ama daha Penn Station’a giderken bu ilk<br />

izlenim yerle bir oluyor. New York’un en sünepe hâl <strong>ve</strong> mahallerini bu yolculuk esnas›nda<br />

gördüm. Sonra; yola ç›kmadan önce bir bir önümden geçen Amerikan arabalar› yavafl yavafl<br />

yerlerini Asya arabalar›na b›rak›yor: Honda, Toyota, Nissan zibil gibi. ‹lk flaflk›nl›¤›m.<br />

Demek ki adamlar kast-› mahsusla kendi arabalar›n› kullan›yorlar filmlerde. Vatandafl›n<br />

tercihleri bambaflka. ‹mdi; bu yaz›n›n maksad› Amerika, Amerikal›lar yahut New York hakk›nda<br />

malumat <strong>ve</strong>rmek olmay›p Princeton <strong>ve</strong> daha ziyade Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi izlenimlerini<br />

aktarmak oldu¤undan sair yerlere dair fazla kelam etmeyece¤im. Mamafih bir parça<br />

görmüfllü¤üme nazaran New York hakk›nda diyece¤im ki: Azizim, bu New York dedi¤imiz<br />

eyalet ile ortalama bir Türk’ün zihnindeki New York imaj› aras›ndan epeyce fark vard›r herhalde.<br />

Bizim New York’umuz Manhattan’dan müteflekkil bir dünya. Velakin, Manhattan<br />

New York’un mühim bir cüzü olmakla beraber sadece bir cüzü. Siz ne düflünürsünüz Manhattan<br />

hakk›nda bilmem ama; buras› yetmifl iki milletin bir arada oldu¤u, kalabal›k, genifl<br />

ama pis kald›r›ml›, berbat trafikli, homelessten geçilmeyen bir metropol. Bir de metrosu var<br />

ki, herhalde, diyor insan, inflas›ndan beri temizlenmemifl. Havas›z, fena bir pis koku <strong>ve</strong> elbette<br />

fareler. ‹nsan bu hâli gördükten sonra Ninja Kaplumba¤alar’›n <strong>ve</strong> terbiyecileri olan<br />

farenin metroda yaflamalar›na flafl›rm›yor. Bir de hakk›n› yememek için baflta Central Park<br />

olmak üzere muhtelif parklar›n› zikretmek gerekir. Her ne kadar bu muhtelif parklar yüksek<br />

yüksek binalar aras›nda kaybolsalar da… Keflke mümkün olsayd› da Evliya Çelebi’den<br />

okuma imkân›m›z olsayd› New York’u diye geçirmifl durmuflumdur içimden. Belki öbür tarafta<br />

dinleriz… fiimdilik Selim Karl›tekin’i bekleyece¤iz… Her ne ise; New York Penn Station’dan<br />

binece¤im New Jersey treninden Princeton Junction dura¤›nda inecek <strong>ve</strong> oradan da


82<br />

146 senedir hizmette olan Dinky’ye binerek Princeton’a varaca¤›m. Princeton’a varmadan<br />

önce flunu da belirtmek isterim ki bu memleketin trenlerinde de ifl yok. Ne h›zl› trenleri pek<br />

h›zl› ne de normal trenleri bizim TCDD’den h›zl›. Bir hayal k›r›kl›¤› daha. Demek ki diyorum,<br />

bu adamlar Keynes’ten sonra bir arpa yol alamam›fllar ya da dünya ile ilgilenmekten<br />

kendilerine vakit ay›ramam›fllar. Geçelim…<br />

Akflam 6:30 gibi nihayet Princeton’day›m. Çay fasl› <strong>ve</strong> hemen ard›ndan k›sa bir Princeton<br />

turundan sonra sabah ola hayrola deyip uykuya geçiyoruz. Efendim, okudu¤um yazd›¤›m<br />

benim olsun, ben flimdi size kalemim yetti¤ince izlenimlerimi aktaray›m.<br />

30.000 civar›nda bir nüfusa <strong>ve</strong> ortalaman›n üzerinde bir gelir düzeyine sahip küçük bir kasaba<br />

olan Princeton, New Jersey’nin de refah seviyesi en yüksek kasabas› ayn› zamanda.<br />

New Jersey’nin baflkenti Trenton’a 15 dakika New York’a ise 1 saat mesafede (trenle) yer<br />

alan Princeton asl›nda Anadolu’da örneklerine fazlas›yla rastlayaca¤›m›z türden tek caddeli<br />

bir flehir. Bizde umumiyetle “Cumhuriyet” tesmiye k›l›nan caddelerin buradaki muadili<br />

Nassau Setreet. Caddenin bir yan› meskûn mahaller <strong>ve</strong> ma¤azalar di¤er yan› ise bilimsel<br />

mekânlar. Mekânlar diyorum; zira Princeton’daki kayda de¤er tek akademik merkez Princeton<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi de¤il. Ayr›ca; çal›flmalar›n› tamamen araflt›rmalara hasreden <strong>ve</strong> alanlar›nda<br />

birer otorite mesabesinde pek çok Nobel ödüllü hocay› da bünyesinde bar›nd›rm›fl<br />

olan/bar›nd›ran Institute for Advanced Study de burada yer al›yor. Üni<strong>ve</strong>rsite ile kurumsal<br />

olarak herhangi bir ba¤› bulunmamakla beraber Institute for Advanced Study’deki hocalar›n<br />

bir k›sm› dün de bugün de Üni<strong>ve</strong>rsite’de ders <strong>ve</strong>rmeye devam ediyor. Yeri gelmiflken Albert<br />

Einstein’in kadrosunun da esas itibari ile Institute for Advanced Study’de oldu¤unu,<br />

bununla beraber Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde de dersler <strong>ve</strong>rdi¤ini bir örnek olarak belirtelim.<br />

Mevzu dâhilere intikal etmiflken, Ak›l Oyunlar› ile popülaritesi epeyce artan John Nash’in<br />

de Princeton’da yaflad›¤›n› dedikodu mahiyetinde bir bilgi olarak paylaflay›m. Bu üni<strong>ve</strong>rsitenin<br />

en kayda de¤er mekân› benim aç›mdan hiç flüphesiz Firestone Library. Üni<strong>ve</strong>rsite<br />

bünyesinde irili ufakl› 12 kütüphanenin (buradaki ufakl› s›fat›n› pek ciddiye almay›n zira<br />

bir kaç istisnay› d›flta tutarsak her birinin ‹SAM’dan daha fazla kitap ihtiva etti¤ini söyleyebilirim)<br />

en büyü¤ü. Di¤er kütüphaneler belirli bir disipline hasredilmifl yahut yo¤unlaflm›flken<br />

Firestone ana kütüphane olarak hizmet <strong>ve</strong>riyor <strong>ve</strong> hâliyle pek çok disiplinden kaynaklar<br />

ihtiva ediyor. Türkiye standartlar›n›n fazlas›yla üzerinde olan bu kütüphane –kendi<br />

istatistiklerine göre– 6 milyondan fazlas› matbu kitap olmak üzere 13 milyon civar›nda<br />

SEYRÜSEFER


83<br />

matbu/gayr›matbu kitap/yazma/belgeye sahip <strong>ve</strong> bu rakama ila<strong>ve</strong>ten her ay yaklafl›k<br />

10.000 yeni eseri bünyesine kat›yor. Buna bir de kütüphane üyelerinin Yale, Brown, Columbia,<br />

Pennsylvania, Cornell <strong>ve</strong> Dartmouth üni<strong>ve</strong>rsitelerinin kütüphanelerinden kitap getirtebilme<br />

imkan›n› da ekleyince Türkiye ile aradaki mesafe çok daha fazla aç›l›yor. Firestone’un<br />

kayda de¤er bir baflka özelli¤i ise, aç›k raf sistemi ile iflleyen bir kütüphane olmas›.<br />

‹nsan›n bu kadar çok kayna¤a bu kadar kolay eriflebiliyor olmas› ‹SAM’›n banilerine duahan<br />

olan benim için ayn› zamanda bir teessür, teessüf <strong>ve</strong> sövgü sebebi de. “Niçin böyle bir<br />

kütüphanemiz yok” ya da “bizde de böyle kütüphaneler olsa herhalde dünyaya kök söktürürdük”<br />

meâlinde beyhude temenniler gelip gelip gidiyor. Herhalde mesele, bizde kütüphane<br />

olmamas›ndan ziyade iddia olmamas›. Öyle ya baflka türlü Milli Kütüphane’deki rezaleti<br />

yahut di¤er kütüphanelerdeki fukaral›¤› nas›l izah edebiliriz… Firestone’a dair bahsetmem<br />

gereken bir di¤er husus kitaplar›n gü<strong>ve</strong>nlik sistemi ile alakal›. Bu kütüphanede ki-


84<br />

taplar›n kay›t d›fl› bir flekilde d›flar›ya ç›kar›lmalar›n› önlemeye yönelik her hangi bir uyar›<br />

<strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nlik sistemi bulunmuyor. Gü<strong>ve</strong>nlik ad›na yap›lan tek fley kütüphane ç›k›fl›nda görevlilerin<br />

çantan›za flöyle bir bakmas›ndan ibaret. Pekala pek çok flekilde bahaya gelmez<br />

kitaplar› d›flar›ya ç›karabilmek mümkün. Bu durumu, “Amerika’da ya da Princeton’da insanlar<br />

o kadar dürüsttür ki …” fleklinde bafllayan cümle <strong>ve</strong>ya cümleler ile izah etmek isteyenler<br />

olabilir mi bilemem ama fikrimce bunun “miskinlik”ten öte bir aç›klamas› olmasa<br />

gerek. Kald› ki, resmen do¤rulanm›fl olmasa da baz› zevat›n hususî kütüphanelerini neredeyse<br />

buradan ç›kard›klar› binlerce kitapla oluflturduklar›na dair hikâyeler a¤›zdan a¤›za,<br />

kulaktan kula¤a dolafla gelmekte. Son olarak; Osmanl›ca-Türkçe, Arapça, Farsça <strong>ve</strong> ‹branice<br />

a¤›rl›kl› olmak üzere 230.000 ciltlik Near Eastern koleksiyonunun da bu binada oldu¤unu<br />

belirterek bu bahsi kapatay›m.<br />

SEYRÜSEFER


85<br />

Dinî Hayat<br />

Princeton gayrimüslim dünyadaki kampüsler içerisinde en büyük üçüncü kiliseye sahip.<br />

Pek tabi, kilisenin büyük olmas› üni<strong>ve</strong>rsite mensuplar›n›n çok da dindar olduklar› anlam›na<br />

gelmiyor. fiu ana kadar lebalep dolu oldu¤una flahit olmad›¤›m gibi neredeyse dolmufl<br />

mesabesini de görmüfllü¤üm yok. Kiliseye âbidlerden ziyade yerli turistler ra¤bet<br />

gösteriyor. Bir de dü¤ünler için s›kl›kla kullan›l›yor. Bununla beraber; Amerikal› <strong>ve</strong> çekik<br />

gözlüler baflta olmak üzere yetmifl iki milletten * <strong>ve</strong> muhtelif dinlerden ö¤rencilere sahip<br />

* Bu yetmifl iki millet içerisinde Türkleri yaklafl›k 50 kiflilik bir ö¤renci grubu temsil ediyor. Yaklafl›k<br />

30 civar›nda olan lisansüstü ö¤rencileri a¤›rl›kl› olarak Bilkent <strong>ve</strong> Bo¤aziçi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

mezunlar›ndan olufluyor. Uzun zamand›r (1960 sonras› istatistiklerine intizaren) her sene<br />

Türkiye’den 5 lisans ö¤rencisi kabul eden Princeton’da 20’ye yak›n da Türk lisans ö¤rencisi bulunuyor.<br />

Galatasaray, Koç, Sabanc› liselerinin son y›llarda ö¤renci göndermeye bafllamalar›n›<br />

d›flta tutacak olursak bu vadide Robert Kolej <strong>ve</strong> Üsküdar Amerikan Koleji mezunlar›n›n önemli<br />

bir yer iflgal ettiklerini belirtelim. Türk ö¤renciler ayr› bir yaz›ya mevzu teflkil edecek mahiyette<br />

oldu¤u için burada ele al›nmad›lar. fiimdilik istatistikî mahiyetteki bu bilgiler <strong>ve</strong> lisanslisansüstü<br />

ö¤rencilerinin düflünce dünyalar›n›n <strong>ve</strong> birbirleri ile irtibatlar›n›n zay›fl›¤›n› vurgulamakla<br />

yetinelim.


86<br />

olan Princeton’da dinî hayat bu kiliseden ibaret de¤il. Kilisenin hemen çapraz›nda<br />

bulunan Murray-Dodge Hall ayn› zamanda dinî ofis olarak hizmet <strong>ve</strong>riyor.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de Müslüman ö¤rencilerin dinî ihtiyaçlar›n› karfl›lamak üzere<br />

kurulan Muslim Student Association <strong>ve</strong> onun baflkan›, cemaatin imam›, nikâh<br />

da dâhil olmak üzere bütün dinî ifllerden sorumlu olan <strong>ve</strong> ayn› zamanda Princeton<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi personeli/memuru olan Suhaib N. Sultan’›n ofisi bu binada<br />

yer al›yor. Binan›n en üst kat›nda Müslüman ö¤rencilerin vakit namazlar›n›<br />

k›labilmeleri için abdesthane <strong>ve</strong> küçük bir mescid bulunuyor. Cuma namazlar›<br />

ise daha kalabal›k oldu¤u için –kad›nlarla beraber 40 kifli civar›nda– binan›n<br />

girifl kat›nda bulunan salonlardan birisinde ifa ediliyor. Hâkeza, Ramazan<br />

ay› boyunca da gâh üni<strong>ve</strong>rsitenin gâh sair Müslümanlar›n maddi yard›mlar›<br />

ya da ö¤renciler taraf›ndan haz›rlanan yemeklerle donat›lan iftar sofralar› da<br />

bu salondayd›. Türkiye’de oldu¤u gibi en kalabal›k cemaate sahip olan namaz<br />

oldu¤u için üni<strong>ve</strong>rsite bayram namazlar› için daha genifl bir salon tahsis ediyor.<br />

Ramazan› burada geçirmifl olmam münasebeti ile flunu da ila<strong>ve</strong> etmek isterim<br />

ki, 30 gün boyunca muhtelif mutfaklardan yedi¤imiz iftar yemekleri içerisinde<br />

en lezzetlilerinin bafl›nda kesinlikle Türk mutfa¤› geliyor. Müteakip s›-<br />

ralar ise Osmanl›’n›n taht-› hâkimiyetinden ya da rahle-i tedrisinden geçmifl<br />

ülkelerde.<br />

***<br />

Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi, College of New Jersey ad›yla 1746 y›l›nda New Jersey – Elizabeth’te<br />

kurulmufl ilk kez. 1756 y›l›nda ise Princeton’a tafl›narak faaliyetlerine Nassau Hall’da devam<br />

etmifl. Princeton’›n baflkentlik yapt›¤› 4 ay boyunca Meclis fonksiyonu da gören Nassau<br />

Hall flu anda k›smen müze olarak hayatiyetini sürdürüyor. Nassau Hall Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

kampüsünde yer alan en eski bina olma özelli¤ini de tafl›makla beraber kampüs<br />

içerisindeki di¤er binalar da onu aratmayacak denli eski ya da eski gibi. Son derece modern<br />

çizgiler tafl›yan birkaç binay› d›flta b›rakacak olursak kampüs tarihî bir hüviyete <strong>ve</strong><br />

mimarî haysiyete sahip izlenimini ziyadesi ile <strong>ve</strong>riyor. Buna, –asl›nda bunu New Jersey’inin<br />

ya da di¤er ad› ile Garden State’in tamam› için söyleyebiliriz; zira bu bölge yerleflim<br />

mekân› olmadan önce ya¤mur ormanlar› ile kapl› imifl– pek ço¤u binalar kadar ya da<br />

binalardan daha yafll› duran devasa a¤açlar› da eklersek tablo biraz daha net hâle gele-<br />

SEYRÜSEFER


87<br />

cektir. Zannederim kampüsün, birbirinin mütemmim cüzü olarak görebilece¤imiz mimarî<br />

<strong>ve</strong> do¤al hususiyetleri Princeton ö¤rencilerinin kimlik alg›lar›n› <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsiteye aidiyet<br />

duygular›n› müspet yönde etkiliyor. Bugüne kadar Türkiye d›fl›ndaki akademik geleneklerle<br />

karfl›laflmam›fl <strong>ve</strong> hatta devlet üni<strong>ve</strong>rsitesinden d›flar›ya ad›m atmam›fl birisi olarak<br />

beni en çok etkileyen, düflündüren <strong>ve</strong> yer yer flafl›rtan meselelerden birisi buradaki üni<strong>ve</strong>rsite<br />

<strong>ve</strong> ö¤renci iliflkisinin yahut da biraz önce bahsetti¤im aidiyet duygusunun kuv<strong>ve</strong>ti<br />

oldu diyebilirim. Zira devletten çok az yard›m alan yahut da almayan bu özel/vak›f üni<strong>ve</strong>rsitesinin<br />

temel gelir kayna¤›n› mezunlar›n›n yapt›¤› ba¤›fllar teflkil ediyor. Mevzunun<br />

ehemmiyetini vurgulamak için birkaç rakam <strong>ve</strong>rmem gerekirse: Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin<br />

ba¤›fl havuzunda 12,6 milyar dolar bulunuyor (Bu rakam›n kriz sonras›ndaki tutar<br />

oldu¤unu <strong>ve</strong> üni<strong>ve</strong>rsitenin kriz esnas›nda bu miktara yak›n bir mebla¤› kaybetti¤ini de ayr›ca<br />

belirtmem gerekiyor). Üni<strong>ve</strong>rsitenin 1995-2000 y›llar› aras›nda mezunlar› bünyesinde<br />

yürüttü¤ü bir kampanyada toplad›¤› 1,14 milyarl›k ba¤›fl ya da kampüs içerisindeki pek<br />

çok tafl›nmazda (tafl, bank, bina, s›ra, masa vs.) görebilece¤iniz <strong>ve</strong> sözkonusu tafl›nmaz›n<br />

ba¤›fl oldu¤unu gösteren mezun isimlerinin çoklu¤u, hem ba¤›fl›n üni<strong>ve</strong>rsite aç›s›ndan tafl›d›¤›<br />

önemi hem de –art›k mezun olmufl– ö¤rencilerin üni<strong>ve</strong>rsiteleri ile kurduklar› ba¤lar›n<br />

kavili¤ini göstermesi aç›s›ndan kayda de¤er. Di¤er taraftan üni<strong>ve</strong>rsitenin de –özellikle<br />

lisans– ö¤rencileri ile ziyadesiyle ilgilendi¤ini belirtmek gerekiyor. Bu tavr›n Princeton’a<br />

has olmad›¤›n› hat›rdan ç›karmamak kayd› ile Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin ö¤rencilerine en<br />

fazla fon ay›ran üni<strong>ve</strong>rsitelerden birisi oldu¤unun da alt›n› çizelim. Örne¤in; 5000 civar› lisans<br />

<strong>ve</strong> 2500 civar› lisansüstü ö¤rencisi olan Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin 2002-2003 dönemi<br />

içerisinde ö¤rencilerine yapt›¤› yard›m 13,25 milyon dolar. Bizde emsaline rastlanmayan<br />

bu nev‘i üni<strong>ve</strong>rsite-ö¤renci iliflkisinin tebârüz etti¤i faaliyetlerden birisi ise mezuniyet<br />

töreninin hemen ard›ndan düzenlenen <strong>ve</strong> üç gün süren mezunlar buluflmas›. Bizde liselerin<br />

mezunlar dernekleri taraf›ndan düzenlenen <strong>ve</strong> –birkaç üni<strong>ve</strong>rsiteyi istisna olarak kabul<br />

edersek– üni<strong>ve</strong>rsite düzeyinde esamesi okunmayan pilav günlerine muadil olan bu etkinlikteki<br />

(ücretli olmas›na ra¤men) kat›l›m yo¤unlu¤u <strong>ve</strong> neredeyse yürümeye mecali olmayacak<br />

kadar ihtiyar mezunlar›n dahi turuncu-siyah (Princeton Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nin bu<br />

renkleri kullan›yor) elbiseleri ile ifltirak etmeleri herhalde yukar›da alt›n› çizmeye çal›flt›-<br />

¤›m aidiyet duygusunun en bariz göstergelerinden birisi.<br />

Ne kadar uzak bize…<br />

Mabadi var…


88<br />

Nûr olmay›nca renkler görünmez!<br />

Nûr, ›fl›k olmayan yerde k›rm›z›, yeflil, sar›; bu üç rengi ne vakit, nas›l görebilirsin<br />

Fakat senin akl›n fikrin renklere tak›ld› kald›; renklerde kayboldu da, bu renkler<br />

nûru görmene perde oldu. Gece gelip de renkleri örtünce, renkler görünmez olunca,<br />

rengi görmenin ›fl›¤a, nûra ba¤l› oldu¤unu anlars›n. Gönül âleminin hâli de böyledir;<br />

nûr olmay›nca iç âlemin renklerini de göremezsin.<br />

D›fl âlemin renkleri güneflin <strong>ve</strong> süha y›ld›z›n›n ›fl›¤›yla; iç âlemin renkleri ise Allah’›n<br />

yücelik nûrlar›n›n aksi ile belli olur. Asl›nda gözün nûru da, gönüllerin nûrundan<br />

meydana geldi¤i için gönül nûrunun aksidir. Gönül nûrunun nûru, Allah’›n<br />

nûrudur. Allah’›n nûru ise, hem ak›l hem de duygu nûrundan pâkt›r, tamam›yla<br />

ayr›d›r.<br />

Gece nûr olmad›¤› için renkleri göremedin, flu hâlde nûrun z›dd› ile flunu anlad›n<br />

ki: Önce nûr görünür, sonra renk… Bunu da –flüphesiz ki– nûrun z›dd› olan karanl›kla<br />

anlars›n! fiu hâlde sen nûru, nûrun z›dd› ile bilirsin. Çünkü z›d meydana ç›karak<br />

z›dd› gösterir.<br />

Varl›k âleminde, Allah nûrunun z›dd› yoktur ki z›d ile meydan ç›k›p görünsün!<br />

MESNEVÎ’DEN

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!