Ancak Tolstoy, öyle bir noktaya gelir ki, romanın ortasını geçtikten sonra hikâyeyi götüremez. Belki de yazarlığın kudreti kadar, bir roman kahramanının da yazar üzerinde kudreti olabiliyor. sürebilecek derin bir üzüntüye sebep olsa da, ona halen bağlı oluşumun nedeni, dış dünyaya karşı daha farklı bakabilmemi sağlamasıdır. Bu hikâye, karşımızdakiyle bir özdeşlik kurabilme düşüncesinin tohumudur. Yaş itibariyla ilkokul üçüncü sınıftayken böyle şeyleri bilemezsiniz. Ama o içinizde biriken bir sezgi, insana ait bir şeydir herhalde ki, öyle bir ışıma olarak belirir ve kaybolur. “Kirazlar”ı yerine oturtabilmem, anlamam, yıllar sonra çok başka bir eser ve yazar sayesinde oldu. Anna Karenina’yı anlamak ! Lev Tolstoy’a dair daha önce sadece Anna Karenina ’yı okumuştum. Çok sevdiğim bir romandı. Tolstoy’un yaşamına ilişkin bir kitabı okuduğumda, Anna Karenina ’yı başlangıçta hiç de Anna’yı savunmak amacıyla yazmadığını öğrendim. Tolstoy, Puşkin’in kızına biraz bozulurmuş; çünkü Puşkin’in kızı biraz hafif meşrep bir hanımmış. O zamanın Çarlık Rusya’sında, bu tarz flörtöz bir hanım, kemikleşmiş klasik ahlak değerleri tarafından pek de hoş karşılanmıyordu. Tolstoy bu olumsuz yaklaşımına rağmen, Puşkin gibi çok önemli bir yazarın kızı olması nedeniyle, onun babasına verdiği zararı düşünmüş ve bundan esinlenmiştir. Tolstoy, böylesi bir hanımın cemiyet hayatında ailesine ve tüm o kemikleşmiş kurumlara verebileceği zararı yansıtmak amacıyla, romanın yarısına kadar ondan söz etmiştir. Tolstoy’un kafasında önyargılarla yaklaştığı Anna’yla romanda kendi kurduğu, yaşattığı, ama artık hakikaten yaşamakta olan Anna’nın söyledikleri birbiriyle çelişmeye başlar. Suçlamak için yola çıktığı Anna, ona kendi iç gerçekliğini yansıttığı için en başa dönüyor yazar. Ardından, Anna Karenina ’yı yeniden, bugün okuduğumuz haliyle yazmaya başlıyor. Bu sefer suçlamak için değil, anlamak için... Tolstoy, Anna Karenina’yla özdeşlik kurmanın üzerinde duruyor ve daha önce yazdığı kısımları yok ederek, sil baştan Anna Karenina ’yı yazıyor. Eser bu açıdan okunduğunda, çok çarpıcı ve çağının ötesinde bir roman. Tolstoy’un Anna’yı yeniden yaşatma çabası, benim de o iç gerçekliği kavrayıp dünyaya başka türlü bakabilmemi sağladı. Bu beni yeniden “Kirazlar”a götürdü. Halide Edip ve Yakup Kadri’nin yanında hep üçüncü isim olarak anılan, ama aslında çok önemli bir yazar, sevgi ve şefkatin yazarı olduğunu düşündüğüm Reşat Nuri’nin “Kirazlar”ı bunu başardı. Anladım ki, Reşat Nuri, iç gerçeklikle dış yaşamın somut bakış açısı arasındaki farkı, bizim edebiyatımızda ilk ve en çok değerlendiren kişilerdendir. Sanatın gençlik için, bizim için, herkes için iyilik, sevgi ve anlam dışında bir şey getireceğini düşünmemize olanak yoktur. Sanatın, özellikle bugün gelmiş olduğumuz korkunç iletişimsizlik döneminde, birbirimizi anlamakta, birbirimizle bağ kurmakta çok daha derin anlamlar taşıdığına inanıyorum. : 8
NOTOS İLAN notoskitap.com özel sayı <strong>2014</strong> 9
- Page 3: Edebiyattan yaşam odalarına açı
- Page 7: amaçları nedir, o beğenilmeyen t
- Page 12 and 13: okullardaki eğitime yönelik ve ö
- Page 14 and 15: 6. Eğitimde Edebiyat Semineri, May
- Page 16 and 17: mi seyrettim. “Aşk ve sevda budu
- Page 18: 6. Eğitimde Edebiyat Semineri, May
- Page 21 and 22: Yeni kitaplar. Tekrar tekrar okumak
- Page 24 and 25: 5. Eğitimde Edebiyat Semineri, Ara
- Page 26 and 27: Desen: Behiç Ak tarma ve taklit et
- Page 28 and 29: 4. Eğitimde Edebiyat Semineri, May
- Page 30 and 31: KONUK Çocuklar büyürken... Zeyne
- Page 32 and 33: 2. Zeynep Cemali Edebiyat Günü, E
- Page 34: Kafka henüz o biçimi bulamadığ
- Page 38: 4. Eğitimde Edebiyat Semineri, May
- Page 41 and 42: özel sayı 2014 41
- Page 43 and 44: kendim için yazıyorum, diyen kiş
- Page 45: Bir makale, köşe yazısı, eleşt
- Page 48: “ DİLARA KARABEKMEZ • 2013 bir
- Page 52 and 53: Dünya fuarlarında Söyleşi: Banu
- Page 54 and 55: Halk Kütüphanelerinden ÇOCUK SES
- Page 58 and 59:
Medya, siyaset ve ekoloji üçgenin