25.01.2015 Views

Tess GERRITSEN KAN GÖLÜ Orijinal adı : Blood ... - Kitabxana

Tess GERRITSEN KAN GÖLÜ Orijinal adı : Blood ... - Kitabxana

Tess GERRITSEN KAN GÖLÜ Orijinal adı : Blood ... - Kitabxana

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Đçerisi çok bunaltıcıydı değil mi" dedi Noah.<br />

"Daha fazla dinleyemedim. Herkesin içinde ağlamaya başlamak istemedim."<br />

Ben de, diye düşündü Noah, ama böyle bir şeyi asla söyleyemezdi.<br />

Đkisi yine konuşmadan birbirlerine bakmadan öylece yan yana dikilmeye başl<strong>adı</strong>lar. Đkisi de<br />

konuşmaya başlayabilecekleri bir konu düşünüyorlardı. Noah derin bir nefes alarak birdenbire<br />

konuştu: "Cenazelerden nefret ederim" dedi "Bana hep şeyi..."<br />

"Biliyorum, bana da hep babamın cenazesini hatırlatırlar," dedi Amelia. Başını yukarı kaldırarak,<br />

kararmaya başlayan gökyüzünden süzülen karları izlemeye başl<strong>adı</strong>.<br />

Warren Emerson yürürken botlarının altındaki buz tutmuş otlardan çıkan seslere dikkat ediyordu.<br />

Turuncu bir eşofman giymiş, kafasına da yine turuncu olan bir bere takmıştı; ama ne yaparsa yapsın<br />

ormandan gelen her silah sesiyle irkiliyordu yine de. Ne de olsa kurşunlar renk körüydü. Bu sabah<br />

hava çok soğuktu, dünden bile daha soğuk. Đnce yün eldivenlerinin içindeki elleri artık soğuktan<br />

ağrımaya başlamıştı. Ellerini cebine sokarak yürümeye devam etti, çünkü biliyordu ki bir mil sonra<br />

soğuğu artık hissetmeyecekti.<br />

Yılın her mevsiminde geçmişti buradan. Belki de binlerce defa yürümüştü bu yolu. Geçtiği nirengi<br />

noktalarına bakarak ne kadar yol aldığını da kolayca anlayabiliyordu. Devrilmiş koca kaya evinden dört<br />

yüz <strong>adı</strong>m; Murray'in köhne ahırı ise dokuz yüz elli <strong>adı</strong>m ilerideydi. Đki bininci <strong>adı</strong>mda Toddy Point<br />

caddesinin girişine ulaştı. Şehre doğru yaklaştıkça yol işaretleri artıyordu, trafik de tabii; öyle ki geçen<br />

her araba yahut kamyonet, muhakkak biraz çamur sıçratıyordu üstüne. Kasabadan olanlar Warren'i<br />

pek nadiren onun yanında durarak yaşlı adamı kasabaya kadar götürmeyi teklif ederlerdi. Yazın gelen<br />

turistlerse sürekli yaşlı adamın yanında durarak onu götürmeyi teklif ederlerdi. Bol giysileri ve<br />

konuşmasıyla ilginç olan bu yaşlı adamı, kasabanın yaşayan, nefes alan yöresel renklerden biri olarak<br />

görürlerdi. Hemen arabalarını durdurarak ona yardım teklif ederler, sonra da yol boyunca onu soru<br />

yağmuruna tutarlardı, hep aynı sorular: "Buranın halkı kışın ne yapar" 'Bütün hayatınız burada mı<br />

geçti" "Stephen King'le karşılaştınız mı hiç" Warren somları genelde evet, hayır şeklinde ya da<br />

oldukça kısa bir biçimde cevaplandırırdı, ki bu turistleri daha çok eğlendirirdi. Kasabaya varıp, onu<br />

merkezi deponun orada indirdiklerinde yaşlı adama öyle bir el sallarlardı ki görenler ayrılanların kırk<br />

yıllık dost olduğunu sanırlardı. Bu dost canlısı yazlıkçıların gittiğini görmek onu her zaman üzerdi<br />

çünkü bu, yine bir dokuz ay boyunca, tek araba yanında durmadan bu yolu yürümek zorunda<br />

kalacağının habercisiydi.<br />

Kasabalılar ondan korkuyorlardı.<br />

Warren, eğer araba sürmeyi biliyor olsa yaşlı bir adama bu kadar zalimce davranamayacağını<br />

düşündü. Ama araba süremiyordu. Aslında samanlığında paslanmakta olan çok güzel bir Ford'u vardı.<br />

Babasının arabası. Çok az kullanılmış bir 1945. Ama Warren onu kullanamazdı. Kendisi ve<br />

karşısındakiler için bir tehlikeydi; Doktorlarının onun araba kullanması konusunda yaptığı yorum<br />

buydu.<br />

Yani araba elli yıldır aynı samanlıkta babasının onu park ettiği şekil ve temizlikte duruyordu. Zaman<br />

arabaya karşı, bir insanın bedenine gösterdiğinden daha müsamahalı davranıyordu. Ya da bir insan<br />

kalbine gösterilen müsamahadan.... Ben kendim ve karşımdakiler için bir tehlikeyim.<br />

En sonunda elleri ısınmaya başlamıştı. Ellerini cebinden çıkartarak yürümeye devam etti. Yürürken<br />

kollarını hızlı hızlı sallıyordu. Kalbi daha hızlı atmaya, beresinin altından yüzüne terler akmaya<br />

başlamıştı. En dondurucu günde bile yeteri kadar hızlı yürürse üşümeyeceğini bilirdi.<br />

Kasaba merkezine vardığında paltosunun önünü açarak beresini çıkardı. Cobb ve Morong'un<br />

Merkez Deposu'na girdiğinde ise sıcaklık artık dayanılamayacak gibiydi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!