Tüketici Yazıları III - tüpadem - Hacettepe Ãniversitesi
Tüketici Yazıları III - tüpadem - Hacettepe Ãniversitesi
Tüketici Yazıları III - tüpadem - Hacettepe Ãniversitesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
12 Tüketici Yazıları <strong>III</strong> Ekonomik Krizin Tüketicilerin Satın Alma Davranışı Üzerine Etkileri 13<br />
Burada önemle belirtelim ki, ekonomik krizler bu sayılanlarla sınırlı değildir. Son dönemlerin<br />
en önemli krizleri; 1994-95 Meksika krizi, 1997-98 Asya Pasifik Krizi, 1998<br />
Rusya ve Brezilya krizleridir. Nitekim Türkiye’de de Nisan 1994, Kasım 2000, Şubat<br />
2001, 2008 Global Ekonomik krizi ile 2009 yılında yaşanan finansal krizler örnek olarak<br />
verilebilir.<br />
Türkiye’de yaşanan bu krizleri de kısaca hatırlamamız gerekirse;<br />
Nisan 1994 Krizi: Tarihte 5 Nisan kararları olarak geçen bu krizin nedenleri olarak<br />
orta ve uzun vadede sürdürülemeyecek kadar büyük olan cari açık ve kamu açığı gösterilmektedir.<br />
Bazı uzmanlara göre, o dönemde ekonomiden sorumlu olanların hatalı denilebilecek<br />
uygulamaları krizin etkilerini daha da derinleştirmiştir. Kamunun üzerindeki<br />
yüksek faiz yükünü azaltmak için piyasaya sıcak para sürülmesi, dövize olan talebi beklenmeyen<br />
düzeyde artırmıştır. Bu talebi karşılayabilmek için de Merkez Bankası rezervlerini<br />
satmaya başlamıştır. Dolar bir anda fiyatını ikiye katlamış ve Merkez Bankası rezervleri<br />
neredeyse yarıya inmiştir. Bu da kamunun borçlarını ödemek için %400 gibi<br />
oranlardan faizle borçlanmasına sebep olmuştur. 5 Nisan kararlarının sosyal etkileri de<br />
büyük olmuştur. Dövizle borçlananların yükü bir anda ikiye katlanmıştır. İşsizlik artmış,<br />
devalüasyon gerçekleşmiş ve enflasyon üç haneli rakamlara fırlamıştır. Bu Türk tüketicisinin<br />
krizle ilk ama son sınavı olmamıştır.<br />
Kasım 2000 Krizi: Ekonomi politikası enflasyonun düşürülüp, büyümenin artırılması<br />
olarak benimsenmiş ve bunun için IMF’nin öncülüğünde birtakım ekonomik planlar<br />
hazırlanmıştır. Ancak o dönemde de bazı ekonomistlerin belirttiği gibi, IMF işbirliği yaptığı<br />
pek çok ülkede başarısız olmuş ve Türkiye’de bu başarısızlık halkasına eklenen bir ülke<br />
olmaktan kaçamamıştır. O dönemde iç pazarda dayanıklı tüketim mallarına olan talep<br />
ithalatı artırmış ve bu durum da döviz rezervlerinin istenilen seviyeye çıkmamasına<br />
sebebiyet vermiştir. KİT’lerin zarara devam etmesi ve cari açığın öngörülenden yüksek<br />
olması gibi nedenler bir araya geldiğinde “kriz geliyorum” demiştir ve 22 Kasım’da bankalararası<br />
gecelik borçlanma faizlerinin üç kat artmasıyla kriz yine patlak vermiştir. Hatta<br />
bunun sonucunda krizin giderilmesi için IMF’den üstüne üstlük 7.5 milyar dolarlık<br />
kredi alınmıştır.<br />
Şubat 2001 Krizi: Kasım 2000’de yaşanan krizin etkilerinden yavaş yavaş kurtulmaya<br />
çalışan Türkiye bu defa da devletin üst mevkisinde görev alan kişilerin anayasa kitapçığı<br />
fırlatma sahnesine maruz kalmış ve bu siyasi olayın ekonomik krize dönüşmesi hiç de<br />
zor olmamıştır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri spekülasyona çok açık<br />
olduğundan bu tip bir siyasi kriz yabancı yatırımcıyı ürkütmüş ve onlarda çareyi borsada<br />
veya diğer alanlardaki paralarını alıp ülkemizden kaçmakta bulmuşlardır. Borsada da<br />
ağır kayıplar yaşanmış ve gecelik faizler %7000’lere kadar yükselmiş ve ülkede devalüasyon<br />
gerçekleşmiştir. Bu krizin etkisiyle de Türk halkı dalgalı kur sistemi ile tanışmıştır.<br />
Böylece IMF, enflasyonla mücadele de dövizi çıpa olarak kullanmaktan vazgeçmiş ve<br />
bunun faturası devletin 51 trilyonluk fazladan faiz yükünün altına girmesi ile sonuçlanmıştır<br />
(Alantar,2009:11).<br />
2008 Global Ekonomik Krizi: Bu kriz mortgage kredilerinin geri ödenememesi sonucunda<br />
çeşitli finans kuruluşlarının sıkıntıya düşmesinden kaynaklanmış ve tüm dünyada<br />
etkisini göstermiştir. Diğer yaşanan krizlerden belli dersler çıkaran Türkiye, 2000<br />
ve 2001 krizlerinde çok etkin bir rol oynayamasa da BDDK’yı kurarak, bankacılık sektörüne<br />
belli düzenlemeler ve sınırlamalar getirmiştir. Böylece Türk bankalarının yaşanabilecek<br />
ekonomik krizler karşısında daha sağlam bir şekilde ayakta durabilmelerine yardımcı<br />
olmuştur. Yaşanan bu global kriz diğerlerinden farklı olarak Türkiye’nin ekonomisindeki<br />
zayıflıktan değil, küresel etkilerden kaynaklansa da krizin etkileri çok yakından<br />
hissedilmiştir. Yabancı sermayeye yüksek derecede bağımlı olan Türkiye ekonomisi, dış<br />
piyasalarda yaşanan sorunlar karşısında yeterince direnç gösterememiş ve ilk dalga olarak<br />
sayılabilecek dönemde daha önceki krizlerde olduğu gibi yabancıların piyasadan çekilmeleri<br />
sonucunda borsada ağır kayıplar vermiş ve döviz fiyatlarının kısa zamanda aşırı<br />
artışı ile karşı karşıya kalmıştır. Merkez Bankasının müdahalesi sonucu döviz fiyatlarındaki<br />
artış önlense de günümüzde halen döviz fiyatlarında bir artış yaşanmaktadır. Bu<br />
durum hem ihracatçıları hem de ithalatçıları olumsuz yönde etkileyerek, cari açık üzerinde<br />
olumsuz bir etki oluşturmuştur.<br />
2009 Krizi: Özellikle 2009 yılının ilk üç ayı için ekonomistler çok fazla yorumlar yapmışlardır.<br />
Ancak herkesin üzerinde birleştiği nokta; “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağıdır”.<br />
ABD’deki yönetim değişikliği ile birlikte alınacak önlemler sadece ABD’yi<br />
değil, bütün dünyayı etkileyecek gibi görünmektedir. Bir kısım uzmanlar; ABD ve AB<br />
birlikte hareket edip, bir koordinasyon içinde çalışırlarsa 2009’un ikinci yarısından itibaren<br />
piyasalarda bir düzelme yaşanacağını ileri sürmektedir. Diğer bir kısım uzmanlar ise,<br />
şu anda bir tarihe tanıklık ettiğimizi ve daha her şeyin yeni başladığını belirtmektedir.<br />
Durum ne şekilde gelişirse gelişsin Türkiye’nin ekonomisinin bu durumdan etkilenmesi<br />
kaçınılmaz olmuştur (Özbilen,2001:12).