21.01.2015 Views

mesleksel akciğer hastalıkları

mesleksel akciğer hastalıkları

mesleksel akciğer hastalıkları

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

MESLEKSEL AKCİĞER HASTALIKLARI<br />

Fatma Fişekçi Evyapan<br />

Bundan üçyüz yıl önce “meslek hastalıklarının babası” sayılan Bernardino Ramazzini Hippokrat’ın;<br />

hekimin ziyaret ettiği hastasını çevresi ile bir bütün halinde değerlendirmesi gerektiği konusundaki<br />

sözlerine dikkat çekmiş ve işyerlerlerindeki bazı tehlikelerin hastalıklara yol açabileceğini ortaya<br />

koymuş, ama pek çok meslektaşının bu konuya gereken önemi vermediğinden yakınmıştır. Yirmibirinci<br />

yüzyılda işyerinde karşılaşılan toksik maddeler ve işyerine özgü tehlikeler hala halk sağlığı üzerinde<br />

tehdit oluşturmaya devam etmektedir.Mesleki akciğer hastalıkları ise tüm meslek hastalıkları arasında<br />

sıklık açısından birinci sırada gelmektedir (1).<br />

Mesleki akciğer hastalıklarının üç önemli özelliği bulunmaktadır:<br />

1)İşyerinde çeşitli maddelere maruziyet sonucu ortaya çıkarlar ya da bu maddelerin etkisiyle<br />

alevlenebilirler; 2) Önlenebilirler; 3) Potansiyel olarak tazmin edilebilirler.<br />

Temel olarak mesleki akciğer hastalıklarını dört grupta incelemek mümkündür (1):<br />

1)Mesleki havayolu hastalıkları<br />

2) Pnömokonyozlar<br />

3)Hipersensitivite pnömonisi<br />

4) Akut toksik inhalasyon sendromları<br />

Bu sınıflamada pnömokonyozlar ve hipersensitivite pnömonisi bir arada mesleki diffüz akciğer<br />

hastalıkları başlığı altında bir arada incelenebilir.<br />

Bu açıdan öncelikle bu patolojilerin solunum sistemindeki varlığı ortaya konulur ve daha sonra bu<br />

hastalıkların meslek ile olan ilişkisi aranır.<br />

MESLEKİ HAVAYOLU HASTALIKLARI<br />

İşyerlerinde maruz kalınan çeşitli maddeler gerek iritasyon gerekse duyarlılaşmaya yol açmak suretiyle<br />

havayollarına hasar verirler. Mesleki hava yolu hastalıkları bölümünde Meslek astması, bissinozis ve<br />

mesleğe bağlı kronik bronşit anlatılacaktır.<br />

Tablo I Mesleki Havayolu Hastalıklarının Sınıflandırılması (5 )<br />

Meslek Astması<br />

Duyarlılaşma (latent) periyodu olan<br />

Düşük molekül ağırlıklı<br />

Yüksek molekül ağırlıklı<br />

Duyarlılaşma (latent) periyodu olmayan<br />

İritanla indüktlenen<br />

Tek bir toksik maruziyet<br />

Çok sayıda orta-yüksek düzey<br />

maruziyet<br />

Nisbeten geç başlayan iritanla<br />

İndüktlenen<br />

Daha önce var olan işyerinde alevlenen<br />

astım<br />

Bissinozis<br />

Kronik bronşitis /KOAH<br />

Etkenler<br />

Diizosiyanatlar, anhidrik asidler, ağaç tozu<br />

Hayvan türevi allerjenler/lateks<br />

İritan gazlar<br />

Pamuk tozu<br />

Mineral tozlar/kömür<br />

Meslek Astımı:<br />

Meslek astımını “sadece iş ortamında karşılaşılan ve işyeri dışında bulunmayan spesifik etken ya da<br />

koşula bağlı gelişen geçici havayolu obstrüksiyonu” olarak tanımlamak mümkündür (2-6). Bununla<br />

birlikte işyerlerinde ortaya çıkan astım olgularının bir kısmı da bu klasik tanım dışında daha önce var<br />

olan astımın işyerinde karşılaşılan iritanlara bağlı olarak alevlenmesi şeklinde de hekime başvurabilirler.<br />

Bunun yanı sıra daha önce astımı bulunmayan olgularda yoğun iritan maruziyetinden hemen sonra<br />

kalıcı astım semptomları gelişebilir (7-9). Tüm bu olguları bir arada değerlendirirsek semptomların<br />

başlama zamanına göre meslek astımını iki gruba ayırmak mümkündür (5):


I- Latent periyodu bulunmayan meslek astımı:<br />

1) İritanla indüktlenen astım ya da RADS (Reactive Airways Dysfunction Syndrom)<br />

II- Latent periyodu bulunan klasik meslek astımı maruziyetten itibaren 2-24 ay sonra ortaya çıkan<br />

meslek astımı (5,6)<br />

1) Düşük molekül ağırlıklı (MA) maddeler ( MA 5 kDa)<br />

Meslek Astımının Önemi<br />

Endüstrileşmiş ülkelerde en sık görülen mesleki akciğer hastalığıdır. 1997 SWORD (Surveillance of<br />

Work Related Respiratory Disease) verilerine göre mesleki akciğer hastalıkları arasında %26,4’lük bir<br />

oranla ilk sırada yer almaktadır (10). 1998 yılında ülkemizdeki verilerde meslek astımı %22,2 oranıyla<br />

silikozis ve kronik bronşitin ardından meslek hastalıklarının üçüncü nedeni olarak yer almaktadır. Batılı<br />

ülkelerde erişkinde görülen astımın %2-15’i meslek astımına bağlıdır (11).<br />

Meslek Astımının Gelişiminde Rol Oynayan Etkenler<br />

Günümüzde endüstride kullanılan ikiyüzden fazla madde duyarlılaşma yaparak meslek astımının ortaya<br />

çıkmasına neden olmaktadır. Bu maddelerin sayısı da gittikçe artmaktadır.<br />

Temel olarak bu maddeleri molekül ağırlıklarına göre yüksek molekül ağırlıklı ve düşük molekül ağırlıklı<br />

olmak üzere iki bölüme ayırmak mümkündür.<br />

Yüksek MA: Molekül ağırlıkları 5 kilodaltonun üzerinde olan maddeler<br />

Düşük MA: Molekül ağırlıkları 5 kilodaltonun altında olan maddeler<br />

Meslek astımının ortaya çıkmasında rol oynayan etkenler ülkelere göre farklılıklar göstermektedir.<br />

İngiltere’de %22 oranında izosiyanatlar önde gelen nedendir . Bunu un astımı ve latekse bağlı meslek<br />

astımı takip etmektedir (10). Buna karşın Fransa’da un astımı %23,3’lük bir oranla ilk sırada yer<br />

almaktadır. İzosiyanatlar, Lateks ve aldehidlere bağlı meslek astımı ise bunu takip eden meslek astımı<br />

nedenleridir (11).<br />

Meslek Astımının Gelişiminde Rol Oynayan Risk Faktörleri<br />

Kişisel Faktörler:<br />

1) Genetik Faktörler<br />

Atopi: Laboratuar hayvanlarına, deterjan yapımında kullanılan B Subtilis enzimlerine karşı gelişen<br />

astımda risk faktörüdür. Bu maddeler daha çok yüksek molekül ağırlığına sahiptir (12,13).<br />

HLA Doku Grubu Antijenleri: Düşük molekül ağırlıklı kimyasallarla oluşan astımda belirleyici gibi<br />

gözükmektedirler. Örn. Diizosiyanatlarla indüktlenen astımda:HLA-DQB1*0503,0201/0301 allelleriyle<br />

birliktelik gösterilmiştir. Bu özellik HLADQ molekülünün beta zincirinin 57. nolu pozisyonunda aspartik<br />

asid bulunmasına neden olur.<br />

Anhidridlerle indüktlenen astımda HLA-DR3 ile IgE yapımı sıklıkla birlikte bulunmaktadır (5).<br />

2) Kişisel Alışkanlıklar<br />

Sigara: Sigaranın solunum yolu epitelinin inhale edilen antijenlere geçirgenliğini arttırarak immün<br />

sistem hücreleriyle daha kolay temas edebilmelerini sağladığı düşünülmektedir. Nitekim sigara<br />

içenlerde B subitilis enzimi, yeşil kahve çekirdeği, anhidrik asidler ve kompleks Platinium tuzlarına karşı<br />

spesifik IgE yanıtının daha yüksek olduğu gösterilmiştir (6).<br />

Etkene Ait Faktörler<br />

Maruziyetin yoğunluğu: Özellikle deterjan yapımında kullanılan enzimler, simetidin, çam reçineleri ve<br />

un astımında yoğun maruziyet meslek astımı geliştirme riskini arttırmaktadır (6).


Tablo II Meslek Astımı Gelişiminde Rol oynayan Etkenler (8):<br />

ETKEN MADDE<br />

RİSK ALTINDAKİ KİŞİLER<br />

Yüksek molekül ağırlıklı maddeler<br />

Tahıllar<br />

Hayvanlarda türeyen allerjenler<br />

Enzimler”<br />

Lateks<br />

Reçine<br />

Deniz hayvanları<br />

Değirmenciler, fırıncılar<br />

Hayvan bakıcıları<br />

Deterjan işçileri, fırıncılar, ilaç sanayii işçileri<br />

Sağlık çalışanları<br />

Halı dokuyanlar, ilaç sanayiinde çalışanlar<br />

Deniz mahsullerini işleyenler<br />

Düşük molekül ağırlıklı maddeler<br />

İzosiyanatlar<br />

Ağaç ya da tahta tozları<br />

Anhidridler<br />

Metaller<br />

Lehimler<br />

Aminler<br />

Boyalar<br />

Kloramin T<br />

Formaldehid, glüteraldehid<br />

Persülfat<br />

Akrilat<br />

İlaçlar<br />

Sprey boyacılar, plastik, kauçuk köpük imal<br />

edenler ya da kullananlar, izolasyon<br />

malzemeleri döşeyenler<br />

Orman işçileri, marangozlar,<br />

Plastik ya da epoksi reçineler kullananlar<br />

Rafinerilerde çalışanlar ya da dökümhanede<br />

çalışanlar<br />

Elektronik sanayiinde çalışanlar<br />

Dökümcüler, cilacılar, gomalakçılar<br />

Tekstil işçileri<br />

Temizleyiciler, odacılar<br />

Hastane personeli<br />

Kuaförler<br />

Uhu, zamk yapanlar<br />

Sağlık çalışanları, ilaç sanayii işçileri


Meslek Astımının Ortaya Çıkış Mekanizmaları<br />

Meslek astımı immünolojik ve non-immünolojik olmak üzere iki tip mekanizma ile ortaya çıkar.<br />

İmmünolojik Mekanizmalar: Allerjene bağlı astımın ortaya çıkış mekanizmaları burada da temel rol<br />

oynar. Genellikle yüksek MA.lı maddelere bağlı gelişen meslek astımında bu mekanizmaları ortaya<br />

koymak mümkündür.Çünkü bunlar antijenik etkilerini gösteren ve antijenik yapıları Th2 yardımlı IgE<br />

yanıtını başlatabilecek özelliktedir (5).<br />

Düşük MA. Maddeler ise tam bir antijen özelliğini kazanabilmek için ancak vücuttaki otolog ya da<br />

heterolog bir proteine bağlanarak Th2 yardımını sağlayabilirler. Yani hapten gibi etki ederler. Vücut<br />

proteinleriyle etkileşimlerinde ise temel rolü kimyasal reaktiviteleri rol oynar. Kimyasal reaktiviteleri<br />

yüksek ise vücut proteinlerinin yapısında değişiklikler meydana getirerek yeni antijenik yapıların<br />

ortaya çıkmasına neden olabilirler. Bu nedenle etkene spesifik IgE’yi ortaya koyabilmek mümkün<br />

olmayabilir. Ayırca düşük MA’lı maddelere bağlı gelişen meslek astımında CD8 T lenfositlerinin gerek<br />

periferik kanda gerekse bronş biyopsisinde gösterilmesi; bu lenfosit alt grubunun da inflamasyonda rol<br />

oynayabileceğini düşündürmektedir (5,14).<br />

Non İmmünolojik Mekanizmalar: İritanlara bağlı refleks ya da mast hücrelerinden medyatör<br />

salgılanımını sağlayan fiziksel, farmakolojik etkenlere maruz kalındığında (hiperosmolarite, morfin,<br />

substans P) ortaya çıkan havayolu daralması ve hiperreaktivitesi astım belirtilerinin ortaya çıkmasında<br />

rol oynar (15). İritanlara bağlı mekanizmalara ise iritanla indüktlenen astımda ayrıntılı bir biçimde<br />

değinilecektir<br />

Etken Maddeye Bronşiyal Yanıt Biçimi<br />

Etken maddeyle karşılaşıldıktan sonra ortaya çıkan bronkokonstriktör yanıt aslında allerjene bağlı<br />

astımdan farklılık göstermemektedir:<br />

Erken Yanıt: Bronkospazmla karakterizedir. Etken maddeyle karşılaştıktan sonra birkaç dakika<br />

içerisinde en üst düzeyine erişir ve bir ya da iki saat içerisinde kaybolur (4-6)<br />

Geç Yanıt: Etken maddeye maruziyetten 1 saat sonra ortaya çıkar 4-6 saat sonra en yüksek düzeyine<br />

erişir ve 12-24 saat sonra kaybolur. Havayollarında eozinofil, nötrofil artışı ve permeabilite artışı ile<br />

karakterizedir. Bunu takiben bronş hiperreaktivitesi devam eder (4-6).<br />

Yüksek molekül ağırlıklı maddelere duyarlılığı olan olguların %90’ında erken yanıt ve %50’sinde iki<br />

zamanlı (erken ve geç) yanıtı ortaya koymak mümkündür. Buna karşın Düşük molekül ağırlıklı<br />

maddelere duyarlılığı olan kişilerin %50’sinde izole geç yanıt, %50’sinde ise iki zamanlı yanıt geliştiği<br />

gösterilmiştir (6).<br />

Meslek Astımında Tanı ve Prognoz<br />

Tanı<br />

Meslek astımında kullanılacak tanı yöntemleri medikal tanı ya da epidemiyolojik araştırmalarda<br />

kullanılabilir. Meslek astımı prevalansını saptamaya yönelik epidemiyolojik araştırmalarda anket<br />

formları, Zirve Akım Hızı (Peak Expiratory Flow:PEF)b takibi gibi daha basit yöntemler yeterli iken<br />

meslek hastalığı tanısını kesin olarak koymaya ve buna bağlı maluliyet saptaması ve tazminat<br />

ödenmesine yönelik medikal tanı daha ayrıntılıdır (4).<br />

I) Anket Formları: Tek başına tanı koymaya yeterli değildir. Pozitif prediktif değer %63, negatif<br />

prediktif değeri ise %83’tür (6,16,17).<br />

II) İmmünolojik Testler:<br />

1)Cilt Prick Testleri: Sayıları her gün daha da artan etken maddelerin tümü için gerekli çözeltiler<br />

piyasada yoktur. Yüksek molekül ağırlıklı maddelerin tanısına uygun solüsyonlar piyasada<br />

bulunmaktadır (6).<br />

2) Serolojik Testler:<br />

a) Spesifik IgE: Serumda etkene karşı gelişmiş spesifik IgE’yi saptamaya yöneliktir. Serolojik testlerin<br />

spesifiteleri cilt prick testlerine göre daha düşüktür. Ayrıca serumda saptanmaları semptomlar<br />

bulunmadıkça sadece maruziyeti gösterir. Bunun yanı sıra etken maddeyle temas kesildikten altı ay<br />

sonra serumda saptanamayacak düzeylere inebilirler 4-6) .<br />

b) Spesifik IgG: Özellikle düşük MA’lı maddelere (örn. İzosiyanatlar, anhidridler) bağlı meslek astımının<br />

tanısında kullanılmaktadır (14) .<br />

III)Solunum Fonksiyon Testleri:<br />

1) Spirometrik Ölçümler:Vardiya öncesi-sonrası yapılan spirometrinin tanıya katkısı bulunmamaktadır;<br />

gözlem altında seri halde yapılması gerekmektedir ( 6,16,17).


a) Non-spesifik Bronkoprovokasyon Testi: Testin negatif olması meslek astımını ekarte<br />

ettirmez.Bununla birlikte tatil dönüşü PC20 konsantrasyonunda iş haftası sonunda göre 3 kat artış<br />

gösterilmesi artık kesin tanı kriteri olarak kabul edilmektedir (6) .<br />

b) Seri Halde PEF Ölçümleri: Spesifik bronkoprovokasyon testleri ile karşılaştırıldığında sensitivitesi<br />

%72, spesifitesi %89. Günlük yapılan ölçüm sayısı miktarı ve testin yapıldığı zaman dilimi ne kadar<br />

uzun olursa bu oranlar da artmaktadır (bkz şekil1) .<br />

Şekil I Meslek Astımı İçin Tipik bir PEF değişkenliği paterni:Açık renkli alanlar hafta sonlarına karşılık<br />

gelmektedir .<br />

c) Spesifik Bronkoprovokasyon Testleri: Tanıda altın standarttır. Bununla birlikte uygulaması zor ve<br />

deneyim gerektiren bir testtir. Bu nedenle ancak belli merkezlerde uygulanmaktadır.Etken maddenin<br />

uygun konsantrasyonlarda inhale ettirilmesiyle oluşturulan bronkokonstriktör yanıttır. Bununla birlikte<br />

uygun etken madde kullanılmamışsa ya da işçi etken madde ile uzun süredir temas etmemişse test<br />

negatif sonuç verebilir. Genelde tanı test edilen maddenin subiritan dozlarına maruziyet sonucu<br />

FEV1’de %20 azalmanın gösterildiği koşullarda konur (4).<br />

Komplikasyonları: Ateş, lökositoz, lenfopeni ve FVC’de azalma (4).<br />

Tablo III. Meslek Astımında Kullanılan Tanı Yöntemlerinin Özellikleri (6):<br />

Yöntemler<br />

Avantajları<br />

Dezavantajları<br />

Anket formu Basit, duyarlı Düşük spesifiteli<br />

İmmünolojik testler Basit, duyarlı Yüksek MA maddelere bağlı tanıda<br />

yararlı; hastalığı değil duyarlılaşmayı<br />

gösterir<br />

Metakolin ya da<br />

histamine havayolu<br />

yanıtı<br />

Basit duyarlı<br />

(-) test tanıyı ekarte<br />

ettirmez;tekrarlanmalı<br />

Basit, ucuz<br />

Havayolu çapını ölçmede duyarlı<br />

Zirve akım takibi<br />

değil;okuma ve yorumlama için<br />

standardizasyon yok; işçinin işbirliği<br />

ve dürüstliği gerekir<br />

Meslek astımı tanısı konulurken belli bir yol takip edilmeli ve aşağıdaki soruların yanıtları bu sıraya göre<br />

bulunmaya çalışılmalıdır<br />

1) Kişinin anamnezi astımla uyumlu mudur<br />

2) Astımla ilgili akciğer fonksiyonlarında bir kanıt var mıdır (Değişken havayolu obstrüksiyonu)


3) Eğer varsa bu havayolu obstrüksiyonu zamansal olarak işyerinde herhangi bir madde ile<br />

temasa mı bağlıdır<br />

4) Eğer havayolu obstrüksiyonu uygunsa spesifik IgE yapımı ile ilgili bir kanıt bulunmakta mıdır<br />

5) Spesifik bronkoprovokasyon testi endikasyonu var mıdır Eğer varsa sonuçlar erken tip<br />

hipersensitivite ile uyumlu mudur<br />

ACCP (American College of Chest Physicians)’in meslek astımı olgusunun medikal tanımlaması (19)<br />

A Bir hekim tarafından astım tanısı konulması<br />

B.Astım belirtilerinin işe girdikten sonra başlaması<br />

C. Çalışma günleri ile belirtiler arasında ilişki olması<br />

D. Aşağıdaki kriterlerden bir ya da daha fazlasının bulunması<br />

1. Meslek astımına neden olduğu bilinen etkenlere işyerinde maruziyet<br />

2. FEV1 ya da PEF’te işe bağlı değişiklikler<br />

3. Bronş hiperreaktivitesinde işe bağlı değişiklikler (seri halinde metakolin testi yapılması)<br />

4. Spesifik inhalasyon testlerine pozitif yanıt<br />

5. İşyerinde iritan bir madde inhalasyonunu takiben gelişen astım semptomları<br />

Meslek astımı tanısı için A,B,C ve ek olarak D2ya da D3 ya da D4 ya da D5 bulunması<br />

Olası meslek astımı tanısı için A,B,C’ye ek olarak D1 bulunması gerekir.<br />

Prognoz<br />

Çeşitli faktörlerden etkilenmektedir Erkenden tanı konulması ve etkenle derhal temasın kesilmesi ve<br />

inhale steroid uygulanması prognoz üzerine olumlu etki ederken, tanı sırasında semptomların ağır<br />

olması, yüksek düzeyde bronş hiperreaktivitesi bulunması da prognoza olumsuz etki etmektedir (20-<br />

24).<br />

Meslek Astımında Malüliyet<br />

Meslek astımı tanısı konulan kişi o iş kolunda %100 işgörmez sayılmaktadır. Tanıdan hemen sonra<br />

geçici işgörmezlik kararı verilmekle birlikte prognozun kötü olmasından dolayı bazı sigorta şirketleri<br />

kalıcı işgörmezlik kararı verebilmektedir. Kalıcı işgörmezlik ve maluliyet tayini ise tanıdan iki yıl sonra<br />

yapılmaktadır (6).<br />

Tablo IV Meslek astmasında malüliyetin skorlaması (6)<br />

Skor Post Rx FEV1 FEV1 % değ. PC20 mg/ml En az ilaç gerek<br />

0 >alt sınır ya da 8 Tedavi verilmiyor<br />

normal<br />

1 =%70 ya da 10-19 8->0,5 Ara sıra<br />

normal<br />

bronkodilatör<br />

2 60-69 % ya da 20-29 0,5-0,125 Günlük<br />

normal<br />

bronkodilatör ya<br />

da düşük doz <<br />

8000 mikrogr<br />

beklometazon<br />

dipropiyonat<br />

3 Normalin %50-<br />

59’u<br />

>%30 < 0,125 Yüksek doz<br />

inhaler steroid 1-<br />

3 kez/yıl oral<br />

steroid<br />

gereksinimi<br />

4


yüksek düzeydeki tek bir maruziyeti takiben 24 saat içerisinde astıma benzer belirtiler ortaya çıkmış ve<br />

bu belirtilere aylarca süren bronş hiperreaktivitesi eşlik etmişti (25). Tanımlandığı günden beri mesleki<br />

havayolu hastalıkları arasındaki yeri oldukça tartışmalı olan bu sendrom sonunda latent periyodu<br />

bulunmayan meslek hastalıkları grubunda kendisine yer bulmuş ve gene iritan maddelere maruziyetle<br />

ortaya çıkan iritanla indüktlenen astım ya da nisbeten geç başlayan iritanla indüktlenen astımla aynı<br />

sınıfta yer almıştır (26). (bkz tablo I)<br />

RADS İnsidens ve Prevalans<br />

İritanla indüktlenen astımın insidens ve prevalensi tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte son<br />

zamanlarda meslek astımına yol açan maddelerden özellikle yeni kullanıma girenlerinde<br />

duyarlılaşmadan ziyade iritan etkiyle meslek astımının oluşabileceği düşünülmektedir. Tarlo ve Broder<br />

1978-1987 yılları arasında meslek astımı tanısı konanların yaklaşık %15’inde RADS da dahil olmak<br />

üzere iritanla indüktlenen astım geliştiğini bildirmişlerdir (8). Kuzey Amerika’da yaklaşık 1180<br />

inhalasyon kazası meydana gelmiş ve bu oran tüm mesleki akciğer hastalıklarının %10’unun<br />

oluşturmuştur. Bu olguların 623 tanesi 3,5 yıl izlendiğinde %23’ünde iritanla indüktlenen astım geliştiği<br />

gösterilmiştir (27).<br />

Fransa’da yapılan bir çalışmada ise 1996-1997 yılları arasında 559 meslek astımlı olgunun %4,7’sine<br />

RADS tanısı konulmuştur (11) .<br />

RADS Gelişimine Neden Olan Faktörler (28):<br />

Yukarıda da belirtildiği gibi çoğu toksik ve iritan etkisi olan gaz, buhar ya da duman halinde bulunan<br />

maddelerdir.<br />

Toksik amonyak dumanları;<br />

Asetik asid;<br />

Glasial asetik asid;<br />

Savaş gazları<br />

Fosgen<br />

Hardal gazı<br />

Klorin gazı<br />

Göz yaşartıcı gazlar<br />

Lokomotif dumanı<br />

Maden buharları<br />

İnsan yapımı madensel lifler<br />

Sprey boyalar<br />

Metal soğutucu sıvılar<br />

Formol<br />

Dezenfektan buharları<br />

Etilen oksid<br />

SO2;<br />

Sülfürik asid;<br />

Hidroklorik asid;<br />

Beyazlatıcı maddeler;<br />

Tolüen diizosiyanar<br />

Yangın Dumanı İnhalasyonu<br />

Klinik Özellikler<br />

Öncelikle toksik bir maddeyi yüksek konsantrasyonlarda inhale etmek gerekmektedir (29,30).<br />

Genellikle bu durum bir iş kazası sırasında meydana geldiği için kişi kolaylıkla anamnez verebilir.<br />

İnhalasyon süresi birkaç dakikadan 12 saate kadar değişebilmektedir. Daha önce astım yakınmaları<br />

bulunmayan bir kişide maruziyetle birlikte 24-48 saat içerisinde astım belirtileri ortaya çıkar ve bu<br />

belirtilerin en az üç ay süre ile devam etmesi ve beraberinde non-spesifik bronş hiperreaktivitesi<br />

bulunması gerekmektedir. Brooks ve arkadaşları RADS’la ilgili ek klinik özellikler de tanımlamışlardır<br />

(13):<br />

1) Hekime başvurmayı gerektirecek kadar ağır belirtiler;<br />

2) Atopik durumun bulunmaması<br />

3) Bronş biyopsisinde mukoza hasarı ve eozinofillerin bulunmadığı bir<br />

inflamasyon<br />

Predispozan Faktörler<br />

RADS’ın ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörler tam olarak ortaya konamamıştır. Kişisel ve çevresel<br />

faktörler mutlaka hastalığın ortaya çıkmasını ve seyrini etkileyebilmektedir (25).


I) Etkene ait faktörler: Burada temel faktör maruz kalınan maddenin iritan özelliğinin olması ve daha<br />

da önemlisi maruz kalınan maddenin konsantrasyonudur. Çünki etken çok düşük düzeylerde maruziyet<br />

havayolu obstrüksiyonu oluşturmaksızın sadece iritasyon belirtilerine yol açabilir . Çok yüksek<br />

maruziyetler ise akciğer ödemi, ARDS ya da ölüme yol açabilir (31).<br />

II) Kişisel Faktörler<br />

1) Non-spesifik bronş hiperreaktivitesi (NSBH): İtfaiyecilerde yapılan bir araştırmada daha önceden<br />

bulunan non-spesifik bronş hiperreaktivitesinin RADS gelişiminde etkili olmadığı gösterilmiştir. Brooks<br />

ve arkadaşları iritan maddeye ani ve yüksek dozda maruz kalan olgularda erken yanıt geliştiren ve<br />

RADS kriterlerine uyan klinik tablo gösteren olgularda NSBH oranını daha geç astım belirtileri<br />

geliştirenlere yani iritanla indüktlenen ve nisbeten geç astım geliştiren olgulara göre daha düşük<br />

(%52’ye karşı %83) bulmuşlardır (28).<br />

2) Sigara: Bronş obstrüksiyonuna katkıda bulunabilir. Ama etkisini tam ortaya koyabilmek için ek<br />

çalışmalara gerek vardır (25) .<br />

Patogenez<br />

RADS’ın patogenezisi tam olarak aydınlatılmamıştır. Bu açıdan da önemli ölçüde spekülatiftir. Toksik<br />

inhalasyonu takiben ortaya çıkan akut belirtiler şüphesiz havayolu inflamasyonuna bağlıdır. Burada<br />

sorun niçin bazı kişilerde kalıcı astım belirtilerinin geliştiğidir.<br />

Alberts ve Brooks RADS’ın başlangıcının “büyük patlama” tipi bir mekanzima olabileceğini öne<br />

sürmüşlerdir (25). Yüksek düzeyde iritan maruziyeti masif epitel hasarı ve yıkımına yol açmakta bunu<br />

takiben non-adrenerjik non-kolinerjik sistem aktive olmakta ve akson refleksiyle nörojenik inflamasyon<br />

başlamaktadır (14).<br />

Nonspesifik makrofaj aktivasyonu ve mast hücre degranülasyonu bu proinflamatuar kemotaktik<br />

medyatörler aracılığıyla gerçekleşmektedir. İnflamatuar hücrelerin hasar bölgesine ikinci göç dalgası<br />

ise daha sonra gelişecek yoğun inflamasyonu güçlendirecek ve devam ettirecektir (14,17).<br />

Tanı Tedavi Prognoz<br />

Tanı<br />

İritanla indüktlenen astımın tanısı retrospektiftir. Hasta başlangıçtaki kazadan sonra değişebilen<br />

zamanlarda hekime başvurduğu için daha önceden astım olup olmadığını ve bu astımın düşük –orta<br />

düzey bir iritan maruziyetiyle tetiklenip tetiklenmediğini ortaya koymak zordur. Bununla birlikte iritan<br />

özelliklere sahip gaz, duman, is ya da buharın aniden yüksek konsantrasyonlarda inhale edildiğine dair<br />

kesin bir tarih bulunmaktadır. Bu maruziyetleri takiben dispne, esas belirti olma eğiliminde olan<br />

öksürük, bazen de vizing üst solunum yolları belirtilerine ek olarak karşımıza çıkar. Duyarlılaşma<br />

sürecine bağlı olarak ortaya çıkan meslek astımının aksine işyerinde uzaklaştırılma belirtilerde belirgin<br />

bir iyileşmeye yol açmamaktadır. RADS’lı hastalar işten birkaç gün ayrıldıktan sonra kendilerini daha iyi<br />

hissetmezler buna karşın yakınmaları genellikle birkaç ay içerisinde kademeli olarak düzelir (28) .<br />

Tablo V: Latent periyodu bulunan meslek astımı ile RADS özelliklerinin kıyaslanması ( 28 ):<br />

Latent periyodu olan meslek astması RADS<br />

Semptomlar:<br />

Üst solunum yollarında yanma,maruziyetten<br />

İlk maruziyetten aylar ya da yıllar sonra sonraki 24 saat içerisinde ortaya çıkan astma<br />

ortaya çıkan astım<br />

belirtileri<br />

İlerleyici seyir<br />

Ani ortaya çıkış<br />

İşten uzaklaştıkça belirtilerde düzelme İşten uzaklaşmadan bağımsız olarak iyileşme<br />

Solunum Fonksiyonları:<br />

Değişken havayolu obstrüksiyonu kısa etkili b-<br />

2 agonistlere iyi yanıt<br />

NSBH<br />

Sitoloji (BAL<br />

Eozinofili, mast h. artışı, bazen nötrofiller<br />

Anatomopatolojik Özellikler:<br />

Bronş epitelinde deskuamasyon, retiküler<br />

tabakada kalınlaşma, eozinofiller ve aktive T<br />

lenfositlerinden oluşan inflamasyon<br />

Bronş obstrüksiyonu kural değil;bazen restiktif<br />

bir sendromla birlikte,b2agoniste yanıt daha<br />

az<br />

NSBH<br />

Lenfositoz<br />

Bronş epitelinde deskuamasyon, retiküler<br />

bazal membranda kalınlaşma T<br />

lenfositlerinden ve az sayıdaki eozinofilden<br />

oluşan inflamasyon<br />

ACCP (American College of Chest Physicians)’nin İşyeri Astımı Uzlaşı Raporu’na Göre RADS kriterleri<br />

(19) :<br />

1) Daha önce solunum yolu yakınmalarının olmadığının belgelenmesi;


2) Kaza ya da başlatıcı olay sırasında tek bir maruziyetten sonra belirtilerin başlaması;<br />

3) İritan özellikleri olan gaz, duman, is gibi maddelere çok yüksek konsantrasyonda<br />

maruziyet olması;<br />

4) Belirtilerin maruziyetten sonraki 24 saat içerisinde başlaması ve en az üç ay süre ile<br />

devam etmesi<br />

5) Öksürük, nefes darlığı,wheezing gibi astım benzeri belirtilerin varlığının bulunması;<br />

6) Solunum fonksiyon testlerinde havayolu obstrüksiyonunun ya da non-spesifik bronş<br />

hiperreaktivitesinin varlığı;<br />

7) Diğer akciğer hastalıklarının ekarte edilmesi.<br />

Tedavi<br />

Tanı konulmuş RADS’lı olguların tedavisi diğer astımlılardan farklı değildir. Semptomları ortadan<br />

kaldırmaya yönelik tedaviye ek olarak altta yatan bronş hiperreaktivitesini ortadan kaldırmak<br />

gerekmektedir. Gautrin’in yapmış olduğu bir çalışmada RADS’lı hastaların beta-2 agonistlere<br />

reversiblite yanıtının daha düşük olduğu gösterilmiştir (26). Palczynski ve ark. tedavinin ilk üç ayında<br />

kortikosteroidlere ek olarak ipratropium önermişlerdir.<br />

Bununla birlikte inhale kortikosteroidlerin (IKS) akut iritan maruziyetine bağlı havayolu hiperreaktivitesi<br />

üzerine etkisi henüz tartışmalıdır. Lemiere’in yaptığı çalışmada klorin gazına maruz kalan ve IKS ile<br />

tedavi edilen olguların provokativ konsantrasyonlarnda 1 ay sonra yükselme olduğu saptanmış<br />

steroidler kesilince tekrar provokativ konsantrasyonda bir düşme görülmüş yeniden IKS verilince bu<br />

doz tekrar yükselmiştir. Bununla birlikte IKS’lerin RADS ya da iritanla indüktlenen astımdaki rollerinin<br />

tam olarak ortaya konması gerekmektedir (28).<br />

Prognoz<br />

Brooks ve Bernstein RADS’lı iki olgunun tedaviden yaklaşık bir yıl sonra kısmen düzeldiklerini<br />

göstermiştir. Demeter ve Condasco >2 yıl takip edilen 11 hasta arasında %55’inin belirtilerinde<br />

gerileme olduğunu, %27’sinin stabilleştiğini %18’inin daha da kötüleştiğini ortaya koymuştur (25) .<br />

Bissinozis<br />

Pamuk tozuna maruziyetin meslek hastalığına yol açabileceği 1705 yılında Ramazzini tarafından öne<br />

sürülmüştür. Ramazzini “kendir, keten ve pamuk dokuyanların uğraştıkları meslek nedenilye daha<br />

sağlıksız oldukları” nı gözlemlemiştir. “Bissinozis” ise eski yunan ve latin dillerindeki bissos (Gr)<br />

sözcüğünden türemiş olup bissos sözcüğü “dokuma için kullanılan çok ince değerli lif ve bu lifle yapılan<br />

dokuma” anlamına gelmektedir. Bissinozis terimi ilk olarak 1877’de Proust tarafından kullanılmıştır.<br />

Collis 1909 yılında yaptığı bir çalışmada dokuma fabrikalarının tarak bölümünde çalışanlarda %74<br />

oranında Pazartesi semptomlarına rastlamıştır. Bissinozis sadece pamuk tozu maruziyetine değil aynı<br />

zamanda keten, jüt, kenevir, kendir, sisal gibi diğer doğal dokuma liflerinden kaynaklanan tozlara<br />

maruziyetle de ortaya çıkmaktadır (35) .<br />

Pamuk Tozunun Bileşimi:<br />

Pamuk Gossypium adı verilen bir bitki türünden elde edilir. Lifleri saf selüloz pamuk mumu ve<br />

yağından meydana gelmiştir; lifleri tekstilde dokuma amacıyla kullanılır , tohumları yağ ve protein<br />

kaynağı olarak; kökleri ise ilaç yapımında kullanılır (36).<br />

Pamuk tozu pek çok maddeyi içeren karmaşık bir yapıya sahiptir :<br />

1)Sellüloz fibrilleri;<br />

2)Bitki artıkları (küçük kırılmış bitki parçacıkları, kozaları)<br />

3)Topraktan bulaşan maddeler;<br />

4)Saprofit mikroorganizmalar (genellikle gram (-) bakteri ve funguslar).<br />

Pamuğun İşlenmesi<br />

Pamuk toplandığı tarladan dokuma ipliği haline gelene kadar pek çok işlemden geçer. Bu işlemler<br />

sırasında da bileşiminde değişiklikler meydana gelir. Bu işlemler sırasıyla şöyledir(36):<br />

1) Çırçır ve Balyalama: Tohumlar ayrılır ve lifli kısım balyalanır<br />

Balyaların Açılması<br />

2) Harman Hallaç: Balyaların açılması, pamuğun harmanlanıp atılma (hallaç) işlemiyle devam eder<br />

gevşek pamuk vatkaları oluşturulur;<br />

3) Tarak:tarak işleminde ise pamukta kalan yabancı maddeler ve artıklar temizlenir<br />

4) Cer Fitil: daha sonra liflerin birleştirilmesi ve silindirden geçirilmesiyle kalın kaba fitiller oluşturulur


5) İplik, bobinaj : Bu fitillerden hızla dönen bir iğ aracılığıyla istenilen kalınlıkta iplik elde edilir ve<br />

sonunda bu iplikler bobinlere sarılarak dokumaya hazır hale getirilir.<br />

Epidemiyoloji:<br />

Epidemiyolojik çalışmalar hastalığın prevalansının zamanla azaldığını ortaya koymuşlardır. Örneğin<br />

Schilling ve ark. pamuk atılması sırasında en tozlu ortamda çalışan işçilerde bissinozis prevalansını<br />

%50 olarak bulmuşlar; daha sonra yapılan çalışmalarda ise bu oran aynı riskli ortamda çalışanlarda<br />

%10 olarak bulunmuştur. Tüm pamuklu tekstil işçilerinde ise genel bissinozis prevalansı %4 olarak<br />

bildirilmiştir (35).<br />

Günümüzde pamuk üretimi artmakta olan gelişmekte olan ülkelerde bissinozis prevalansı<br />

İngiltere ve ABD’de 1950’li, 1960’lı yıllarda rastlanan prevalansa benzer özellikler göstermektedir.<br />

Prevalans oranları Endonezya’da %30; Sudan’da %37; Etyopya’da %40 dolaylarında; Hindistan’da ise<br />

%50 dolayında bulunmuştur. İngiltere’de bissinozis prevalansı büyük oranda endüstride bir gerileme<br />

yaşanmasına bağlı olarak azalmaktadır. Buna karşın dünyanın diğer bölgelerinde tıpkı 30 yıl öncesine<br />

benzer düzeylerde epidemiler yapmaktadır (36) .<br />

Ülkemizden Altın’ın yapmış olduğu çalışmada toz konsantrasyonları ölçülmüş ve ve 0.1-0.4mg/m3<br />

düzeyinde değerler elde edilmiş; böylesi düşük pamuk tozu konsantrasyonuna rağmen bissinozis<br />

prevalansı %15,4 olarak bulunmıştır. Çalışmada tarak bölümünde bissinozise rastlanmaması da ilgi<br />

çekicidir. Çalışmada cer-fitil ve bobinaj bölümlerinde çalışanlarda bissinozis oranları %33, %30 gibi<br />

oranlarda bulunmaktaydı (37)<br />

Patogenez<br />

Bissinozis inert bir toz maruziyetine bağlı olarak meydana gelmemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi<br />

pamuk tozu bir çok bileşenden meydana gelmiştir. Yıkanmış pamuğun bissinozis yapıcı etkisinin<br />

azalmış olması suda eriyebilen etkenin hastalığın ortaya çıkmasından sorumlu olabileceğini<br />

düşündürmektedir (38). Patogenezde IgE’de bağımsız bir immünolojik mekanizmanın rol<br />

oynayabileceği öne sürülmekte ve pamuk tozunun doğrudan mast hücrelerinden histamin<br />

salgılanmasını uyarması , kompleman aktivasyonu, araşidonik asid kaskadının aktivasyonu ya da<br />

presipitinlerin rolü üzerinde durulmaktadır(39) . Pamuk tozunun yapısında bulunan ve patogenezde<br />

suçlanan başlıca bileşenler şunlardır<br />

Ham pamuk ekstresi: Özellikle kirleticilerin etkisiyle akut bronkokonstriksiyona neden olabileceği öne<br />

sürülmektedir (39).<br />

1) Tanninler: Deney hayvanlarının bronş düz kaslarında konstriksiyon oluşturmaktadır (40,41) .<br />

2) Mikrobiyolojik kirleticiler: Bunlar Gr (-) mikroorganizmalar, termofilik aktinomiçesler ve funguslardır.<br />

Bakteri miktarı ile bissinozis sıklığı arasında ilişki ortaya konabilmiştir (39) .<br />

3) Endotoksinler: Epidemiyolojik veriler endotoksin maruziyeti ile bissinozis arasındaki ilişkiyi ortaya<br />

koymuşlardır (38) .<br />

Klinik Özellikler<br />

Kişisel faktörlerden sigara içiminin bissinozis gelişimindeki etkisi tam olarak ortaya konmamakla birlikte<br />

FEV1 düşme hızı ve solunum fonksiyon bozukluğu üzerinde ek bir katkısı olduğu gösterilmiştir. Bunun<br />

yanısıra pamuk işçileri arasında atopi prevalansı çok düşük olarak belirlenmiştir. Muhtemelen atopik<br />

işçiler işe girdikten sonraki ilk yıllar içerisinde yakınmaları nedeniyle bu iş kolundan ayrılmaktadırlar.<br />

Belirtilerin ortaya çıkış zamanına göre bissinozis akut ve kronik olmak üzere iki bölümde incelenebilir<br />

(36).<br />

1) Akut Bissinozis: Pamuk tozuyla ilk defa karşılaşanlarda akciğer fonksiyonlarında akut olarak<br />

meydana gelen değişiklikler belirtmek için kullanılmaktadır.<br />

2)Kronik Bissinozis: Akut bissinozisten en önemli farklı semptomların ilk pamuk tozu maruziyetinden<br />

15-20 yıl sonra ortaya çıkmasıdır. Semptomlar periyodiktir. En ağır oldukları gün haftanın ilk çalışma<br />

günüdür (genellikle Pazartesi).<br />

En tipik semptomlar göğüste huzursuzluk hissi (Chest tightness) ve nefes darlığıdır. Bu yakınmalar<br />

haftanın ilerlemesiyle hafifler.<br />

Hastanın tanımlamasıyla bissinozis semptomları: “Pazartesi benim için çok farklı bir gündür. Saat 11’e<br />

doğru göğsümde bir sertlik ve soluğumda daralma hissederim ama öksürüğüm yoktur. Saat 5.30’da<br />

doğru soluğum tükenir ve nefes almaya çabalarım. Pazartesileri ölü bir at gibiyimdir. Ama salı günü<br />

boğa gibiyimdir.” (36)<br />

Bissinozisin Derecelendirilmes<br />

İlk defa Schilling tarafından yapılmıştır (35) :


0. Derece: Semptom yok;<br />

1/2. Derece: Pazartesileri ara sıra ortaya çıkan göğüste sıkışılık ya da direnç hissi ; ya da Pazartesi<br />

hava yolları iritasyonu gibi hafif belirtilerin ortaya çıkması;<br />

1.Derece: Sadece Pazartesileri göğüste sıkışıklık ya da direnç hissi ve/veya nefes darlığı;<br />

2.Derece: Pazartesi ve diğer günlerde de göğüste sıkışıklı ya da direnç hissi ve/veya nefes darlığı.<br />

3.Derece: yukarıda 2. Derecede belirtilenlere ek olarak ventilatuar işlevlerde bozukluk görülmesi.<br />

Daha sonra Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) solunum fonksiyonlarındaki etkilenmeyi de. içeren yeni bir<br />

sınıflandırma yapmıştır. (Bkz tablo VI)


Tablo VI D.S.Ö Bissinozis Sınıflandırması ( 36 )<br />

Sınıflandırma<br />

Belirtiler<br />

0 Derece Semptom yok<br />

Bisinnozis (B)<br />

İşe geri dönüldüğünün ilk günü göğüste<br />

1. Derece (B1)<br />

direnç, sıkışma ya da nefes darlığıhissi<br />

2. derece (B2)<br />

Haftanın diğer günlerinde göğüste direnç,<br />

sıkışma ya da nefes darlığı hissi<br />

Solunum yolları iritasyonu (RTI)<br />

1. derece RTI1<br />

2. derece RTI2<br />

2. derece RTI3<br />

Akciğer Fonksiyonları<br />

Akut etkiler<br />

Etki yok<br />

Hafif etki<br />

Orta etki<br />

Ağır etki<br />

Kronik etkiler<br />

Etki yok<br />

Hafiften orta dereceye kadar etki<br />

Ağır<br />

Toz maruziyeti ile birlikte öksürük<br />

Pamuk tozu solunmasına bağlı sürekli (örn.<br />

Yılın 3 ayının çoğu günlerinde balgam)<br />

Pamuk tozuna maruziyetle ortaya çıkan ya da<br />

maruziyetten dolayı artan balgam ile birlikte<br />

solunum yolları hastalığında alevlenme ya da<br />

bu belirtilerin > 2 yıl sürmesi<br />

Vardiya sırasında FEV1’de %20 düzeyinde azalma<br />

FEV1 > beklenenin %80’I<br />

FEV1 %60-79 beklenen<br />

FEV1 < %60 beklenen<br />

Bissinoziste Solunum Fonksiyon Testleri:<br />

1) Kronik bissinozisli hastalarda haftanın ilk çalışma günü solunum fonksiyon kaybı daha fazladır.<br />

2) FEV1’deki düşme düzeyi ile belirtiler arasında korelasyon bulunmamaktadır.<br />

3) Küçük havayollarındaki obstrüksiyon daha belirgindir;<br />

4) Akciğer fonksiyonlarındaki değişiklikler üzerinde sigaranın etkisi bulunmamaktadır;<br />

5) Bronş hiperreaktivitesinde artış söz konusudur.Bissinozis semptomu olanlarda bu oran<br />

%78’dir. Bu açıdan küçük havayollarının astma benzeri hastalığı olarak da düşünülebilir (36).<br />

Bissinozisin Tanısı:<br />

Tanıda semptomların zamansal özellikleriyol göstericidir.Bu açıdan anket formları tanıda önemli rol<br />

oynamaktadır. Her zaman -klinik ve laboratuar - bulgulara rastlanmayabilir (36).<br />

Ayrıca vardiya öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testlerinde meydana gelen değişiklik de tanıyı<br />

destekler. FEV1, FVC, FEF25-75 gibi parametrelerde beklenen değerlerin %80’inden daha düşük<br />

değerler uyarıcı olmalıdır .<br />

Çevresel Değerlendirme :Çalışılan farklı ortamlarda toz ölçümleri yapılmalıdır. Kişilerin maruz kaldıkları<br />

kişisel toz ölçümleri çok daha değerlidir. ABD’de Ulusal İş Güvenliği Konseyi’nin izin verdiği toz<br />

limitleri:İplik üretilen alanlarda:0.2 mg/m3,tekstil atıklarını işleyen alanlarda: 0.5mg/m3; dokuma<br />

yapılan alanlarda:0.75mg/m3’tür .<br />

Koruyucu Önlemler<br />

1) Çevresel Kontrol: Özellikle iş ortamındaki toz kontrolü için mühendislik önlemlerinden yararlanılır.<br />

Etkin aspirasyon sistemleri kullanılmalı, vakumlu olanlar tercih edilmelidir.


2) Kişisel Önlemler:<br />

Maske: İzin verilen toz konsantrasyonları aşıldığında geçici olarak kullanılır.<br />

3 Pamuk yerine sentetik lifler kullanılması;<br />

4 İşlenmemiş pamuğun buhar ya da su ile yıkanarak suda eriyebilen bronkokonstriktör maddelerden<br />

arındırılması sağlanmalıdır (24).<br />

İzlem ve Takip<br />

Solunum sistemi bulguları olan, FEV1 değeri beklenenin %80’inden az olanlar uzman bir hekim<br />

tarafından değerlendirilmeli ve kontrolleri altı ayda bir yapılmalı;<br />

Ciddi solunum sistemi semptomları olan ve FEV1 değerleri beklenenin %60’ından daha az olan olgular<br />

işe alınmamalıdır .<br />

Haftanın ilk günü spirometrik ölçümler vardiya öncesi ve sonrası yapılarak FEV1 düzeyinde vardiya<br />

sonrası %10 ya da üzerinde düşme görülenler iş ortamından uzaklaştırılmalıdır.<br />

Kronik bissinozisin on yıldan sonra ortaya çıktığı unutulmamalı ve işyerinde uzun zamandır çalışan<br />

işçiler yakın takibe alınmalıdır .<br />

Mesleğe Bağlı Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH)<br />

KOAH tam olarak açılmayan hava akımı azalmasıdır. Hava akımındaki bu azalma sıklıkla ilerleyicidir ve<br />

akciğerlerin zararlı gaz ve partiküllere olan anormal inflamatuar yanıtı ile birliktedir (42).<br />

Her ne kadar benzer biçimde işyerinde inhale edilen iritanlara karşı da benzer bir yanıt verilmemesi için<br />

hiç bir neden bulunmasa da epidemiyolojik çalışmalarda bu tip bir ilişkiyi ortaya koymak oldukça<br />

güçtür. Bu zorluklar pek çok nedene bağlı olabilir :<br />

1- Öncelikle KOAH genellikle konağa bağlı çoğu ortaya konamamış çok faktörlü bir hastalıktır. Burada<br />

çevre dışı riskler de olaya katkıda bulunmaktadır.<br />

2- Pnömokonyozlar dışında mesleğe bağlı KOAH tanısı konanlarda ortaya çıkan hastalık özelliklerini<br />

başta sigara olmak üzere diğer nedenlere bağlı gelişen KOAH’tan ayırdetmek mümkün değildir.<br />

3- Pek çok KOAH’lı işçi aynı zamanda doğrudan ya da dolaylı sigara dumanına ya da işyerindeki<br />

iritanlara maruz kalmaktadır.<br />

4- Çalışan kişilerin temel sağlık ya da solunum fonksiyon değerleri genel popülasyona göre daha<br />

yüksektir. Buna sağlıklı işçi etkisi denilmektedir.<br />

5- İşgücüne yönelik çalışmalar halen yaşamakta olan kişilere yöneliktir işlerini bırakan işçilere ulaşmak<br />

oldukça güçtür bu nedenle maruziyetin kronik etkileri hep daha az öne çıkar (43,44).<br />

Popülasyon Temelli Çalışmalar:<br />

Popülasyon üzerinde yapılan çalışmalar KOAH’ın nedeni olarak toz ya da duman maruziyetini<br />

desteklemektedirler. KOAH gelişiminde <strong>mesleksel</strong> faktörlere ait relatif risk daha düşük olmakla birlikte<br />

özellikle işyerinde maruz kalınan toz miktarı arttıkça relatif riskin günde 10 paket sigaraya benzer nisbi<br />

bir risk artışı ortaya konmuştur (43).<br />

Kronik Bronşite Neden Olan Meslek ya da Meslek Grupları<br />

KOAH geliştirmesi açısından yüksek riskli meslek grupları şunlardır (45):<br />

1)Tekstil<br />

2)Kuartz ya da silika maruziyeti<br />

3)Dökümhanede çalışanlar<br />

4)Yapı ve çimento işçiliği<br />

5)Taşımacılık<br />

6)Mobilya yapımı<br />

7)Orman endüstrisi<br />

8)Kağıt sanayii<br />

9)Çiftçilik tarım işçiliği<br />

10)Kazan ve kalorifer işçiliği<br />

Yapılan çalışmalar bu toz maruziyetinin FEV1’de yıllık fazladan 7 ml azalmaya neden olduğunu<br />

göstermişlerdir. Buna karşın sigara içmeyenlerde toz maruziyeti etkileri daha az olarak bildirilmiştir.<br />

Kuartz ve silika ise yılda fazladan 60ml’lik bir düşmeye neden olmuştur (46,47). Bkz tablo VII


Tablo VII: Kronik bronşite neden olduğu bilinen bazı maddeler (44 ):<br />

Mineraller:<br />

Kömür<br />

İnsan yapımı cam elyaf<br />

Mineral yağ buharı<br />

Silika<br />

Silikatlar<br />

Metaller<br />

Osmium<br />

Vanadium<br />

Kadmium<br />

Lehim dumanları<br />

Organik tozlar<br />

Pamuk<br />

Tahıl<br />

Ağaç, tahta<br />

Duman<br />

Motor ekzos dumanları<br />

Çevresel tütün içimi<br />

Yangın dumanı<br />

Kömür ve Silika<br />

Erken evrelerde yapılan çalışmalar komplike olmamış pnömokonyozlu işçilerde akciğer fonksiyonlarının<br />

pnömokonyozu olmayanlarla benzerlikler gösterdiğini ortaya koymuşlardır. Bu bulgular progresif masif<br />

fibrozis olmadıkça kömür ya da silika ya da kömür maruziyetinin havayollarına bir etkisi<br />

olmayabileceğini düşündürmüştür. Daha yeni çalışmalar radyolojik olarak komplike olmayan<br />

pnömokonyozun etkisinin bulunmadığını göstermekle birlikte silika ya da kömür tozu maruziyeti<br />

arttıkça FEV1’de azalmanın daha fazla olduğunu ortaya koymuşlar, ve bu etkinin akciğerlerdeki nodüler<br />

opasitelerden bağımsız olduğunu göstermişlerdir.<br />

Güney Afrika’daki altın madenlerinde %30 dolayında serbest silika bulunmaktadır.Bu madenlerde<br />

çalışan işçiler üzerinde yapılan incelemeler silikozisli olsun ya da olmasın işçilerde FEV1’deki düşüşün<br />

sigara içenlerde daha belirgin olmak üzere kontrol grubuna göre daha fazla olduğunu göstermişlerdir.<br />

Radyolojik olarak silikozis olanların etkisi kontrol edildikten sonra daha az sigara içen ve silikaya daha<br />

yoğun olarak maruz kalan işçilerde tek başına madenciliğe bağlı FEV1 azalması yılda 8 ml iken sadece<br />

sigaraya bağlı azalma yılda 6,9 ml idi. KOAH, sigara ve silika tozu maruziyetine bağlı mortalite oranları<br />

incelendiğinde silikanın etkilerinin ön planda sigara içenlerde görüldüğü, ve mortalitenin sadece toz<br />

maruziyetine bağlı olarak %5, sigaraya bağlı %34, her ikisinin birlikte etkisine bağlı olarak %59<br />

oranında arttığını ortaya koymuşlardır. Erken erişkin yaşta maruziyetin geç erişkin yaşa göre daha fazla<br />

etkili olduğu düşünülmektedir (47,48).<br />

Kadmiyum ve Amfizem<br />

Kadmiyum dumanı spesifik olarak amfizeme yol açan maruziyete en iyi örnektir. Kadmiyumun<br />

vücuttaki yarı ömrü oldukça uzundur (4-19 yıl). Karaciğerde depolandığı için maruziyetten yılları sonra<br />

bile maruz kalınan toplam dozun doğru olarak ölçülmesini sağlar. Bakır kadmiyum alaşımı yapan bir<br />

dökümhanede çalışan işçilerde yapılan bir çalışmada en yüksek düzeyde maruziyeti olanlarda yıllık<br />

FEV1 kaybı 398 ml idi. Diffüzyon koefisyantı kümülatif maruziyetle belirgin bir biçimde korele halde<br />

bulunmuştur (44).<br />

MESLEĞE BAĞLI DİFFÜZ PARANKİMAL AKCİĞER HASTALIKLARI<br />

Bu bölümde organik ve inorganik tozlara bağlı olarak gelişen ve genelde akciğerde fibrozisle sonlanan<br />

inflamatuar yanıtlara bağlı ortaya çıkan belli başlı hastalıklar incelencektir: Bu hastalıklar<br />

Hipersensitivite pnömonisi: Organik toz maruziyetine bağlı olarak ortaya çıkar ve Pnömokonyozlar:<br />

Kömür işçisi pnömokonyozu, slikozis ve asbestozistir (49).<br />

Pnömokonyozların Genel Özellikleri (49, 50):<br />

1) Pnömokonyozlar akciğer fibrozisi ile seyreden bir grup hastalıktır.


2)Tanı sıklıkla anamnezde maruziyetin saptanmasınave uygun maruziyet yanıt süresinin geçmesine ve<br />

tipik radyolojik bulgulara göre konulur. Tanı için akciğer biyopsisine gerek yoktur<br />

3)Patogenezde inhale edilen minerallere karşı akciğerin vermiş olduğu granülomatöz ve fibrotik yanıt<br />

rol oynar.<br />

4) Fizik muayene bulguları ve restriktif ve/veya kombine ventilatuar fonksiyon bozukluğu tanıyı<br />

destekler.<br />

Silikozis:<br />

Yer kabuğunun yapısında yaygın olarak bulunan silikon dioksid (silika kristallerinin inhalasyonu ile<br />

gelişen ve bazen hızla ilerleyerek ölüme neden olabilen bir pnömokonyozdur. Kristal halindeki silika<br />

doğada üç şekilde bulunur: kuvars, kristabolit ve tridimit. Bu üçü arasında kuvars daha az fibrojenik<br />

etki gösterir. Bunun dışında akciğerler için toksik olmayan amorf silis vardır (50).<br />

Silikozisin Sıklığı<br />

Dünya’da en sık görülen meslek hastalığıdır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise prevalansın %6 ila<br />

%36,3 arasında değiştiği gösterilmiştir.SSK Meslek Hastalıkları Hastanesinde konulan meslek hastalığı<br />

tanıları arasında silikozis %23,1 ile ilk sırada gelmektedir. Silikozis riskinin yüksek olduğu bazı iş kolları<br />

şunlardır (49, 50):<br />

1) Taş ocakları<br />

2) Kuvars değirmenleri<br />

3) Kumlamacılık<br />

4) Madencilik<br />

5) Dökümcülük<br />

6) Cam sanayi<br />

7) Seramikçilik<br />

8) Porselen işçiliği<br />

9) Vitraycılık<br />

10) Çimento üretimi<br />

11) Kiremit ve tuğla üretimi<br />

Silikozisin Patogenezi:<br />

Kömür işçisi pnömokonyozu ve silikozisin patogenezi pek çok ortak özellikler gösterir. Zaten yer<br />

kabuğunda bol miktarda bulunan silisyumun kömür madencilerini de etkilememesi düşünülemez.<br />

Bununla birlikte inhale edilen tozdaki kristaize haldeki silisyum oluşan akciğer hasarında temel<br />

belirleyicidir (51,52).<br />

1- Kömür tozu ya da silikanın doğrudan sitotoksik etkileri ve bunun sonucu ortaya çıkan hücre<br />

hasarı, lipaz ve proteazların serbestleşmesi ve olası akciğer skarlaşması. Silikanın kendine has olan<br />

toksisitesinin yüzeyindeki SiOH gruplarına bağlı olduğu ve biyolojik membranlarda hidrojen köprüleri<br />

oluşturduğu öne sürülmüştür. Si. Ve SiO radikalleri aköz ortamda OH radikalleri oluşturmaktadırlar.<br />

2- Pulmoner fagositlerde ve alveoler makrofajlarda oksidan yapımının aktivasyonu. Oksidan<br />

süreçler antioksidan defans mekanizmalarını aşarsa lipid peroksidasyonu ve protein nitrozasyonu<br />

meydana gelir ve doku hasarı ve bunun sonucu skar dokusu oluşur.<br />

3- Alveoler makrofajlar ve alveoler epitelial hücrelerden medyatör serbestleşmesi. Kemokinler<br />

PNL ve makrofajların akciğer kapillerlerinden hava boşluklarına doğru toplanmasına neden olurlar.<br />

Hava boşluklarına girdiklerinde bu lökositler proinflamatuar sitokinler ile aktive olurlar ve reaktif<br />

oksijen ara ürünleri salgılarlar bu da akciğerin oksidan hasarını arttırır ve akciğerde nedbeleşmeye<br />

neden olur.<br />

4- Alveoler makrofajlardan ve alveol epitel hücrelerinden growth faktörlerinin salgılanması<br />

fibroblast proliferasyonunu uyarır ve fibrozisi indüktler.<br />

Sigaranın da etkileri benzerdir ve her ikisi de akciğer interstisyumuna reaktif oksijen ara ürünleri<br />

serbestleştirmesine neden olur. Silikozisi olmayan ve sigara içmeyen altın madencilerinin periferik<br />

kanlarında maruz kalmayan olgularla benzer düzeylerde reaktif oksijen türlerinin gösterilebilmesi sigara<br />

içilmediği takdirde o anki silika düzeylerinin oldukça güvenli olduğunu göstermektedir.


Yukarıdaki patogenetik özellikler sonucu gelişen lezyonlar özellikle akciğerin üst loblarında yerleşme<br />

eğilimi gösterir. Nodüller erken evrede mediyastinal ya da hiler lenf bezlerinde gelişirler. Daha sonra<br />

viseral plevra ve parankime yerleşirler. Kömür işçisi pnömokonyozundan farklı olarak bu nodüller daha<br />

fibrotiktir ve hücreden daha fakirdir.Renkler kömür içeriklerine göre açık renkten siyaha kadar<br />

değişebilir. Bu evrede nodüller nadiren palpabldır. Nodüller birbirleriyle birleşme eğilimi gösterirler ve<br />

bazen bu konglomere kitlelerin ortalarında iskemik nekroza ya da tüberküloza bağlı kaviteler<br />

gelişebilir.Benzer lezyonlara hiler ve mediyastinal lenf bezlerinde de rastlanabilir lenf bezleri radyolojik<br />

olarak yumurta kabuğu kalsifikasyonunu oluşturacak biçimde periferik bölgelerden itibaren kalsifiye<br />

hale gelebilirler. Hastalık ilerlemeye devam ettiğinde ise lezyonların gittikçe büyümesi ile basit form<br />

ilerleyerek progresif masif fibrozis (PMF) gelişir (53).<br />

Klinik Özellikler:<br />

Silikozisin tanısında tüm meslek hastalıklarında olduğu gibi anamnez çok büyük önem taşır. Bunun yanı<br />

sıra PMF gelişip gelişmediği ya da hastalığın evresi semptomların gelişiminde önemli rol oynamaktadır<br />

(54).<br />

Klinik olarak silika maruziyetinden sonra hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar geçen zamana<br />

göre üç şekilde karşımıza çıkar (55):<br />

1)Akut silikozis<br />

2) Subakut akselere silikozis<br />

3) Kronik silikozis<br />

Akut Silikozis: Bu tabloya silikoproteinozis ya da alveoloproteinozis adı da verilir. Yüksek kuvartz içeren<br />

ince kristalin silikaya yoğun biçimde maruziyete bağlı olarak birkaç ay içerisinde ortaya çıkar. Akciğer<br />

grafisinde özellikle alt zonlarda asiner infiltrasyonlar vardır ve alveoller PAS pozitif boyanan proteinden<br />

zengin bir madde ile doludur. Son yayınlarda patogenezde tıpkı pulmoner alveoler proteinoziste olduğu<br />

gibi GM-CSF eksikliğinin rolü olabileceği bildirilmektedir.Hastalık hızlı seyirlidir ve çoğunlukla fataldir.<br />

Subakut Akselere Silikozis: Bu hastalarda klinik belirtiler 5 ila 15 yıl arasında ortaya çıkar.<br />

Kronik Silikozis: Bu hastalarda da belirtiler klasik olarak maruziyetten 15 yıl sonra ya da daha geç<br />

ortaya çıkar.<br />

Yukarıda da belirtildiği üzere bu hastaların çoğunda semptom görülmez. Ortaya çıktığında ise<br />

çoğunlukla PMF ile birliktedir. Belli başlı semptom nefes darlığıdır. Özellikle yoğun silika maruziyetinde<br />

ileri evre balpeteği akciğeri gelişebilir.<br />

Tüberküloz ve Silikozis:<br />

Silikozis tüberküloz hastalığının ortaya çıkışını kolaylaştırıyor gibi gözükmektedir. Tüberkülozun ağır<br />

formları silikozislilerde daha sık görülmektedir. PPD pozitif olanlarda INH profilaksisi verilmeli,şayet<br />

hastalık tedavi edilecekse tedavi süresi 9 aya kadar uzatılmalıdır.<br />

Radyolojik Özellikler:<br />

Kömür işçisi pnömokonyozu bölümünde anlatılacaktır.<br />

Kömür İşçisi Pnömokonyozu:<br />

Kömür işçisi pnömokonyozu (KİP) kömür tozu inhalasyonuna bağlı olarak ortaya çıkan solunum sistemi<br />

hastalığıdır (56).<br />

KİP Sıklığı:<br />

Son yıllarda özellikle toz kontrol sistemlerinin etkin bir biçimde yerleştirilmesiyle KİP sıklığı %30’lardan<br />

% 3-5 düzeyine çekilmiştir. Ülkemizde SSK hastanelerinde tanı konulan meslek hastalığı olgularının<br />

%15,6’sını KİP olguları oluşturmaktaydı.<br />

Patogenez<br />

Silikoziste olduğu gibi KİP ağırlığına göre basit ve komplike KİP olmak üzere sınıflandırılabilir. KİP<br />

başlangıç evresi akciğerin üst loblarında yoğunlaşan maküllerle karakterizedir. Kömür makülleri<br />

kömürle yüklü makrofajları ve retikülin ve biraz da kollajenden meydana gelen ince bir ağdan meydana<br />

gelmiştir. Bu maküller 1-5 cm çapındadır, solunumsal bronşiollerin çatallanma bölgelerinde yer alır ve<br />

fokal amfizem ile birlikte görülebilir.<br />

Maruziyet arttıkça kömür nodülleri oluşur ve bunlar fibröz materyalden oluşmuş alanlardır. Bunlar bir<br />

araya toplanarak 2 cm çapına eriştiklerinde hastalık artık komplike KİP haline gelir ve bu durum<br />

progresif masif fibrozis olarak da bilinmektedir (57).<br />

Radyoloji<br />

Bu histolojik ilerlemeyi radyolojik olarak da ortaya koymak mümkündür. Radyolojik olarak silikoziste de<br />

benzer özellikler görülmektedir:


Basit KİP’de yuvarlak opasiteler üst zonların yüzeysel bölgelerinde yer alır. Hastalık PMF’ye ilerledikçe<br />

opasitelerin çapı (>1cm) ve sayısı artar. Basit KİP erken evrelerinde sıklıkla semptomsuzdur buna<br />

karşın PMF’e ilerlediğinde irreversibl havayolu obstrüksiyonu ve azalmış gaz alış verişi belirgin hale<br />

gelir (56) (bkz resim 1,2,3).<br />

Uluslar arası çalışma örgütü (ILO) yukarıda belirtilen bu küçük opasitelerden yuvarlak ve çapı 0-1,5<br />

mm arasında olanları p,1,5 -3 mm arasında olanları q; 3-10 mm arasında olanları r opasiteleri olarak<br />

sınıflamaktadır. Sınırları düzensiz aynı çaplarda olan opasiteler ise sırasıyla s,t ve u opasiteleri olarak<br />

adlandırılır. Küçük opasitelerin yoğunluğuna göre ayrıca 8 farklı kategoride sınıflandırma yapmak<br />

mümkündür. Büyük opasitenin çapı ya da var ise birden fazla opasitenin toplam çapı 1cm’den büyük 5<br />

cm küçük ise A kategorisi 5 cm den büyük ama sağ üst zonun kapladığı alandan küçük ise B kategorisi<br />

bu sınırların dışında kalıyor ise C kategorisi olarak sınıflandırılabilir (56).<br />

Resim1 Silikozis<br />

Resim 2 Silikozis BT bulguları


Resim 3 : Silikozis PMF<br />

Klinik<br />

Anamnezde en az 5-10 yıl kömür tozu teması olması gerekmektedir. Basit KİP söz konusu olduğunda<br />

çoğu kez klinik bulunmamaktadır. Buna karşın PMF gelişen olgularda öksürük, balgam, nefes darlığı<br />

gibi KOAH’a ait bulgular tabloya hakimdir. Bu hastalarda lezyonların bronşa açılması sonucu<br />

melanoptizi de gelişebilir<br />

Solunum fonksiyon testleri:. Hafif olgularda sadece küçük havayolu obstrüksiyonu saptanırken ağır<br />

olgularda mikst tip ventilatuar bozukluk ve diffüzyon bozukluğu görülebilir (57).<br />

Caplan Sendromu<br />

İlk olarak 1953’te Caplan tarafından tanımlanmış bu sendromda kömür işçisi pnömokonyozu olan<br />

kişilerde romatoid artrit birlikte görülmektedir. Bu hastaların akcğier grafilerindeki romatoid nodülleri<br />

pnömokonyoza ait lezyonlardan ayırt etmek oldukça güçtür. Caplan sendromu aynı zamanda diğer<br />

inorganik toz hastalıkları ile birlikte görülen romatoid artrit olgularını belirtmek için de kullanılır (58).<br />

Asbestozis ve Asbeste Bağlı Plevra Hastalıklar<br />

Asbest lifli kristal yapısına sahip kompleks bir sodyum, demir, magnezyum silikat bileşiğidir. Isıya,<br />

sürtünmeye son derece dayanıklı olduğu gibi aynı zamanda kolayca şekil verilebilir bir maddedir. Bu<br />

özelliklerinden dolayı 3000’den fazla ticari alanda kullanılabilmektedir.<br />

Asbest olarak bilinen mineralin başlıca iki tipi bulunmaktadır:<br />

1) Krizotil ya da kıvrımlı serpantin asbest:Beyaz asbest olarak da bilinir daha kısa liflere parçalanabilir<br />

2) Amfibol : Düz liflerdir ve daha kısa liflere parçalanmaz. Düz asbestler de şu alt gruplara ayrılır (58):<br />

a) Krozidolit<br />

b)Amozit<br />

c) Antofilit<br />

d)Tremolit<br />

e)Aktinolit<br />

Asbest maruziyetinin yüksek olduğu işçiler ve işkolları şunlardır (58):<br />

1) Metal kaplama işçileri (tersane işçileri de dahil)<br />

2) Motorlu araç işçileri<br />

3) Marangozlar<br />

4) Elektrikçiler<br />

5) Yapı işçileri<br />

6) Kazan operatörleri<br />

7) Mühendisler<br />

8) Dökümcüler<br />

9) Dok işçileri<br />

10) Makine yedek parça operatörleri<br />

11) Badanacılar ve dekoratörler<br />

Abestozis<br />

Asbeste genelde uzun süreli ve yüksek dozda maruz kalan kişilerde görülen interstisyel akciğer<br />

fibrozisidir. Genellikle maruziyet süresi 20 yıldan fazladır.Maruziyetten sonra akciğer belirtilerinin<br />

ortaya çıkması için gereken süre temasın yoğunluğuna ve süresine bağlı olarak değişebilir.<br />

Patogenez:


Asbest lifleri aerodinamik özellikleri aracılığıya asinüslere kadar ulaşabilir.Krizotil asbest amfibole göre<br />

daha kolay inhale edilmektedir.Buna karşın kolay kırıldığı için küçük parçacıklar daha kolay ve etkin<br />

olarak alveoler makrofajlar tarafından fagosite edilir ve interstisyumdan uzaklaştırılabilir. Buna karşın<br />

daha kalıcı olan lifler interstisyum ve alveol boşluklarına inflamatuar hücre birikimi parankim hasarının<br />

başlamasında temel rolü oynamaktadır. Burada da diğer pnömokonyozlarda olduğu gibi alveoler<br />

makrofajlar olayları düzenler. Nitekim akciğere giren asbest liflerine karşı ilk reaksiyonu alveoler<br />

makrofajlar verir. Bunların salgıladıkları sitokinler diğer inflamatuar hücrelerin –lenfositlerin,<br />

nötrofillerin- olay yerine toplanmasını sağladığı gibi oluşturdukları serbest radikaller de hasarın<br />

ilerlemesinde rol oynamaktadır. Özellikle asbestin yapısındaki Fe Mg gibi tranzisyon metallerinin varlığı<br />

serbest oksijen radikallerinin oluşmasını daha da arttırır. Oluşan inflamatuar reaksiyon zamanla fibrozis<br />

gelişimine yol açar. Önceleri terminal bronşiollerin çevresinde gelişen fibrozis ilerleyerek terminal<br />

bronşiollere ve alveoler septalara doğru uzanır ve son evre balpeteği akciğere doğru ilerleme meydana<br />

gelir. Özellikle ışık mikroskopisinde terminal bronşiyollerin çevresinde biriken asbest liflerinin etrafında<br />

fibrin ve takiben kollajen birikimi ile asbest cisimciği görülmesi tanıyı oldukça destekleyici olmakla<br />

birlikte bu liflerin akciğerin kuru ağırlığı başına miktarı belirleyici rol oynar. Asbest lifleri ise ancak<br />

elektron mikroskopisinde görülebilir (58).<br />

Akciğer Grafisi<br />

Erken evrede alt zonlarda 1-3 mm çapında lineer dansite artışları (s,t gölgeleri) gelişir. Bu açıdan<br />

lezyonları idyopatik pulmoner fibrozisin erken evrelerinde, yaşlanma gölgelerinden ya da sigaraya bağlı<br />

interstisyel değişikliklerden ayırt etmek zordur. Akciğer grafisinde belli bir bulgu saptanmadığı erken<br />

evrelerde yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) bu sayılan lezyonları ortaya koymada daha<br />

duyarlıdır. Bunun yanı sıra asbeste maruziyet sonucu görülebilen plevral plaklar, benign effüzyonlar,<br />

gibi anormallikleri de açığa çıkararak tanıyı desteklerler. Başlangıçta seyrek olan bu düzensiz gölgeler<br />

birleşerek düzensiz, yıldız biçiminde uzantılar gösteren özellik kazanabilirler. Lezyonlar daha çok alt<br />

zonlarda yer almaktadır. İleri evrede ise yoğun balpeteği görünümü gelişir (59).<br />

Klinik<br />

İdyopatik pulmoner fibrozisle çok benzerlik gösterir bununla birlikte anamnezde doğrudan ya da dolaylı<br />

asbest maruziyetinin saptanması son derece yol göstericidir. Belli başlı semptomlar ekzersiz dispnesi<br />

ve sıklıkla kuru öksürüktür. Dispne kademeli olarak şiddetlenir.Radyolojik olarak lezyonlar hafif de olsa<br />

bazallerde selofan raller duyulması tipiktir.Parmaklar en son evrede çomaklaşır. Son evrede hipoksiye<br />

bağlı kor pulmonale gelişebilir.<br />

Akciğer Fonksiyonları: Restriktif tip ventilatuar bozukluk söz konusudur ve CO diffüzyonunda azalma<br />

saptanır (59).<br />

Plevral Plaklar<br />

Asbest maruziyetine bağlı olarak en sık görülen lezyonlardır. Çok az asbest lifi bile plak oluşturmaya<br />

yeterlidir Bununla birlikte kümülatif maruziyetin yüksek olmasıyla plak gelişme riski daha da artar (60).<br />

Patogenez<br />

Muhtemelen lenfatikler aracılığıyla paryetal plevraya gelen liflerin mezotel hücreleri üzerine doğrudan<br />

sitotoksik etkileri aracılığıyla inflamasyona yol açtıkları ve bu hücrelerden kollajen, laminin, fibronektin<br />

gibi integrin reseptörü sentezini arttırdıkları ve konnektif doku oluşumuna yol açtıkları düşünülmektedir<br />

(60).<br />

Radyoloji<br />

Plakların radyolojik görünümleri son derece karakteristiktir. Çoğunlukla diafragma kubbesi üzerinde ya<br />

da göğüs duvarının posterolateralinde 5-8.kotlar arasında kotlara paralel yüksek dansiteli lezyonlar<br />

şeklindedirler: Apeksler ve kostofrenik sinüsler çoğunlukla açıktır. Yaş ilerledikçe plakların sayısında ve<br />

kalsifikasyonlarında artış görülür. Bilgisayarlı tomografi plaklar konusunda daha kapsamlı bilgi<br />

verir.Tanıda standart radyolojik tetkikler yeterlidir. Buna karşın diffüz kalınlaşmalarla birlikte olan<br />

plevral plaklarda ayırıcı tanı için plevra biyopsisi gerekebilir (61).


Resim 4: Asbeste bağlı plevral plaklar<br />

Diffüz Plevral Kalınlaşma<br />

Çoğu zaman kostofrenik sinüsü kapatan ve kesintisiz olarak göğüs duvarının ¼’üne kadar uzanan<br />

plevral dansite şeklinde kendisini gösterir. Plevral plaklar sadece paryetal plevrayı tutarken diffüz<br />

plevral kalınlaşma hem paryetal, hem de visseral plevrayı içerisine alır(61).<br />

Klinik<br />

Genellikle yoğun asbest maruziyetine bağlı olarak ortaya çıkar. Çoğunlukla efor dispnesi ve restriktif<br />

tipte ventilatuar bozukluk saptanır.<br />

Bazen malign mezotelyomadan ayırt edilmesi güç olabilir. Bununla birlikte mediyastinal plevrayı<br />

tutmaması ile malign plevral mezotelyomadan ayırt edebilmek mümkündür (62).<br />

Plevral plaklardan başlıca farkları ise plakların kostofrenik açıyı tutmaması, diffüz kalınlaşmanın nadiren<br />

kalsifiye olması, plaklara göre diffüz plevral kalınlaşmanın sınırlarının belirsiz olması, plakların<br />

genişliğinin nadiren 4 interkostal aralığı geçmesidir (63).<br />

Benign Asbest Plörezisi<br />

Asbest temasına bağlı olarak nisbeten daha erken ortaya çıkar. Genellikle maruziyetten itibaren ilk 10<br />

yıl içerisinde görülebilir. Ama bazen bu süre 50 yıla kadar da uzayabilir. Benign asbest plörezisi doza<br />

bağlı olarak ortaya çıkar. Bu açıdan maruziyet dozu ne kadar fazla ise plörezi görülme riski o kadar<br />

artmaktadır. Asbeste dolaylı maruz kalanlarda %3,7 ağır maruz kalanlarda ise %7 oranında<br />

gelişebileceği bildirilmiştir (60).<br />

Patogenez:<br />

İyi bilinmemekle birlikte asbest liflerinin lenfatikler aracılığıyla plevraya taşınması ile mekanik iritasyon<br />

oluşturması ve kemotaktik aktivitenin uyarılması ve damar geçirgenliğinin artması ile plevral sıvının<br />

oluşabileceği öne sürülmektedir. Oluşan sıvı eksüda özelliğindedir. PNL ya da mononükleer hücre<br />

artışına rastlanabilir.<br />

Klinik:<br />

Olguların 2/3’ü asemptomatiktir ve tesadüfen çekilen akciğer grafilerinde saptanabilir. Bazen plöritik<br />

göğüs ağrısı, lökositoz ateş gibi klinik bulgular saptanabilir.Bazı olgularda göğüs ağrısı ile birlikte<br />

frotman saptanabilir (61).<br />

Fazla miktardaki sıvılarda mezotelyoma ile karışabilir.<br />

Tanı için şu kriterleri önemlidir:<br />

Anamnezde asbest maruziyeti<br />

Plevral effüzyonun diğer nedenlerinin ekarte edilmesi<br />

Effüzyonun benign natürlü olduğunu isbat etmek için en az üç yıllık takip<br />

Malign Plevral Mezotelyoma<br />

Plevrayı döşeyen mezotel hücrelerinden kaynaklanan malign tümördür. Etyolojisinde bilinen iki önemli<br />

neden her ikisi de mineral lif olan asbest ve eriyonit teması vardır (63-65).Malign plevral<br />

mezotelyomalı olguların %50 ila 90’ında asbest teması vardır. Hastalık genellikle asbest temasından<br />

20-40 yıl sonra gelişir. Ülkemizde çevresel asbest temasına bağlı olarak geliştiğinden genellikle<br />

mezotelyoma olguları sanayide maruz kalınan asbeste bağlı mezotelyoma olgularından daha erken<br />

yaşlarda yani 50-55 yaşlarında görülmektedir (64).


Klinik<br />

Hastalığın başlangıç döneminde en sık saptanan belirtiler nefes darlığı ve şiddetli, künt, sıkıştırır<br />

tarzdaki göğüs ağrısıdır. Nefes darlığı sıklıkla kalınlaşmış plevranın ya da fazla miktardaki sıvının alttaki<br />

akciğeri sıkıştırmasına bağlı ortaya çıkar.<br />

Radyoloji<br />

Konvansiyonel radyoloji<br />

Plevral sıvıyı ya da sıvı ile birlikte plevral kalınlaşmayı düşündüren bulgular söz konusudur. Sıvının az<br />

olduğu durumlarda ise plevraya ait nodüler kalınlaşmayı saptamak mümkündür.<br />

Bilgisayarlı tomografi<br />

Hastalığın yaygınlığını saptamada oldukça önemlidir. Nodüler plevral kalınlaşma ya da düzensiz yüzeyli<br />

diffüz plevral kalınlaşma en sık rastlanan bulgulardır. İleri olgularda plevral kitle tüm hemitoraksı<br />

doldurmaktadır.<br />

Tanı<br />

Kapalı iğne biyopsisi hem yetersiz miktarda doku sağlaması, hem de implantasyon metastazı riskini<br />

arttırması nedeniyle tercih edilmemektedir. Bunun yerine torakoskopi hem tanıda hem de<br />

evrelendirmede son derece önemli bilgiler verir. Tanıda duyarlılığı %80 civrındadır (62).<br />

HİPERSENSİTİVİTE PNÖMONİSİ<br />

Hipersensitivite pnömonisi immün aracılıklı mekanizmalarla gelişen diffüz parankimal bir akciğer<br />

hastalığıdır . Organik tozların inhalasyonuna bağlı olarak ortaya çıkar. Küf, organik partiküller, rutubete<br />

maruz kalan işçiler- ki çoğunlukla tarım sektöründe yer almaktadır- hipersensitivite pnömonisi için<br />

yüksek risk altındadırlar. Hayvan proteinleri (örn kuş antijenleri) ve saman, talaş gibi bitkisel ürünleri<br />

kirleten mikroorganizmalar (örn. bakteriler ve funguslar) hastalığın en sık belirtilen nedenleridir.<br />

Kuşlara, bu arada evcil kuşlara olan maruziyet sık rastlanan nedenlerdendir(66,67).<br />

Pek çok organik maddeye tekrarlayıcı maruziyet farklı adlarla anılan hipersensitivite pnömonisine yol<br />

açabilir. Bkz tablo VIII


Tablo VIII: Hipersensitivite Pnömonisine Neden Olan Etkenler ve Oluşturdukları Hastalıklar (66) :<br />

Etken Kaynak Hastalık<br />

Termofilik Aktinomiçesler<br />

Faeni rectivirgula (Micropolyspora<br />

faeni)<br />

Thermoactinomyces Vulgaris, T<br />

viridis, Tsacharii,T Candidus<br />

Küflü bitki içerisinde<br />

Çiftçi akciğeri,<br />

Mantar işçisi akciğeri<br />

Ventilasyon pnömonisi<br />

Bagassozis<br />

Mantarlar<br />

Alternaria spp<br />

Aspergillus spp<br />

Cephalosporium spp.<br />

Cryptostroma corticale<br />

Penicillium caseii<br />

Penicillium frequentans<br />

Pullularia spp.<br />

Tricosporon cutaneum<br />

Hayvan proteinleri<br />

Kuţ proteinleri<br />

İnek proteinleri<br />

Küflü ağaç parçacıkları<br />

Küflü arpa<br />

durgun su<br />

Islak akağaç kabuğu<br />

Peynir küfü<br />

Mantar tozları<br />

Küflü tahta<br />

Ev tozu<br />

Kuş tozları<br />

ahır gübresi<br />

Tahta işçisi hastalığı<br />

Arpa iţçisi akciğeri<br />

Hipersensitivite pnömonisi<br />

Akağaç kabuğu soyanların<br />

hastalığı<br />

Peynir işçisi akciğeri<br />

Suberosis<br />

Sequoiosis<br />

Yaz tipi<br />

Kuţ besleyicisi akciğeri<br />

Gübre temizleyicisi akciğeri<br />

Laboratuar teknisyenleri akciğeri<br />

Fare idrar proteinleri<br />

Hayvan idrarı<br />

Böcek proteinleri<br />

Sitophilus granarius Küflü tahıl Değirmenci akciğeri<br />

Amibler<br />

Naegleria gruberi<br />

Acantamoebla Castellani<br />

Kimyasal maddeler<br />

Tolüen diizosiyanat<br />

Trimelletik anhidrid<br />

Ftallik anhidrid<br />

İlaçlar<br />

Altın<br />

Prokarbazin<br />

Amiodaron<br />

Nemlendirme suyu<br />

Plastik endüstrisi<br />

İlaçlar<br />

Ventilasyon pnömonisi<br />

Hipersensitivite pnömonisi<br />

İlaçla indüktlenen hipersensitivite<br />

pnömonisi<br />

Epidemiyoloji<br />

Hipersensitivite pnömonisinin prototipi olarak kabul edilen çiftçi akciğeri prevalansı ülkeden ülkeye,<br />

ilklim koşullarına göre değişmekle birlikte ortalama 44/100000’dir.<br />

Predispozan Faktörler<br />

Sigara içmeyenlerde daha sık görülür. Ancak sigara içenlerde tekrarlama oranı daha sık, semptomlar<br />

daha ciddi, solunum fonksiyonlarında kötüleşme daha fazladır.<br />

HLA doku grupları ile ilişkisi gösterilmemiştir.<br />

Patogenez<br />

Hipersensitivite pnömonisinin patogenezinde rol oynayan temel faktörler şunlardır(68):<br />

1) Tekrarlanan antijen teması<br />

2) Konağın antijene karşı immünolojik açıdan duyarlı hale gelmesi<br />

3) Lendositten zengin bir inflamasyon<br />

Tekarlayan antijen teması Hipersensitivite pnömonisine yol açan farklı antijenler benzer patogenez ile<br />

benzer klinik tablolara yol açarlar: akut,subakut ve kronik hipersensitivite pnömonisi. Burada<br />

karşılaşılan antijenin miktarı klinik üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Aniden yüksek doz maruziyet<br />

akut hipersensitivite pnömonisine yol açarken, düşük dozlarda tekrarlayıcı maruziyet ise kronik<br />

hipersensitivite pnömonisi tablosu oluşturmaktadır.<br />

Konağın antijene karşı immünolojik açıdan duyarlı hale gelmesi: Bunun en iyi göstergesi konağın<br />

serumunda duyarlı hale geldiği antijene karşı salgılanan çoğunlukla IgG sınıfından bazen de IgM ya


da IgA sınıfından da olabilen presipitin antikorlarının gösterilmesidir. Bununla birlikte bu antikorların<br />

varlığı sadece antijenle karşılaşılmış olduğunu gösterir. Hastalığın bulunduğuna işaret etmez (69).<br />

Lenfositten zengin bir inflamasyon<br />

Bronkoalveoler lavaj: Lenfositik alveoliti gösterir ve lenfositlerin çoğu aktive CD45RO fenotipi gösteren<br />

lenfositlerdir. Lenfosit oranı oldukça yüksektir (>%40) CD4/CD8 1’in altına inmiştir. Bunun yanı sıra<br />

NK hücrelerinde artış da yine hipersensitivite pnömonisi için oldukça tipiktir. Ayrıca BAL’da presipitinleri<br />

saptamak da mümkündür. Akciğer biyopsilerinde bronşiollerden başlayarak interstisyuma kadar<br />

uzanan lenfosit ve makrofajlardan zengin bir inflamasyon ve bu oluşumların organize olması ile oluşan<br />

ve merkezinde nekroz göstermeyen granülomlardır (69).<br />

Tüm bu bulgular patogenezde tip III ve tip IV aşırıduyarlık reaksiyonlarının bir arada etki ettiğini<br />

göstermektedir.<br />

Klinik Özellikler<br />

Akut form kendiliğinden düzelebilen ateş, öksürük ve dispne ile karakterizedir. Bu belirtiler maruziyeti<br />

takiben 4 ila 6 saat içerisinde ortaya çıkar (67).<br />

Subakut form öksürük, dispne ve kilo kaybı ile karakterizedir ve aylar ya da yıllar boyunca maruz<br />

kalınan tekrarlayıcı partikül inhalasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkar<br />

Kronik form: Nadiren hasta ileri derecede dispne ve son evre balpeteği akciğeri bulgularıyla çıkabilir.<br />

Bunun yanı sıra kazeöz nekroz göstermeyen granülomlara rastlanabilir. Özellikle yıllar boyu çok düşük<br />

dozlarda antijen maruziyetine bağlı olarak karşımıza çıkan klinik bir tablodur.<br />

Akciğer Fonksiyon Testleri: Restriktif tipte bir ventilatuar bozukluk söz konusudur.<br />

Radyoloji<br />

Organik antijenlere tekrarlayıcı maruziyetler tekrarlayıcı hastalığa neden olur. PA akciğer grafisi ve BT<br />

‘de yamalı tarzda buzlu cam görüntüsü saptanabilirken, daha ağır hastalıklarda ya da tekrarlayıcı<br />

epizodlarda santrilobüler nodüller, ve beraberinde sınırları belirsiz yamalı infiltratlar ya da buzlu cam<br />

opasitelerini görmek mümkündür.<br />

Kronik hipersensitivite pnömonisinde. akciğer grafisinde üst loblarda skarlaşma, balpeteği akciğeri ve<br />

sikatrizasyon atelektazileri granülomatöz hastalığı taklit edebilir (68).<br />

Tanı<br />

Tanı için majör kriterler(67)<br />

1) Anamnez ya da şüpheli alanda aerobiyolojik ya da mikrobiyolojik incelenmesinde sorumlu etkenin<br />

tesbiti ve maruziyet ve duyarlılaşmaya daha iler düzeyde kanıtlayabilecek presipitin antikorlarının<br />

gösterilmesi<br />

Pek çok klinik laboratuarda belli sayıdaki organik madde antijenlerini içeren paneller bulunmaktadır<br />

böylece bu antijenlere spesifik presipitan antikorları ortaya koyabilmek mümkündür. Bu panellerde<br />

sıklıkla funguslardan, termofilik aktinomiçeslerden ve kuş proteinlerinden türeyen antijenler<br />

bulunmaktadır. Presipitan antikorların varlığı hastalığa neden olduğu bilinen bir antijene olan<br />

maruziyeti gösterir. Uygun klinik tablonun varlığında pozitif laboratuar testi tanıyı destekler, ve olası<br />

etyolojik faktörü ortaya koyar.<br />

2) Uygun belirtilerin maruziyetten birkaç saat sonra ortaya çıkması<br />

3)Akciğer grafisinde infiltratların görülmesi<br />

Ek kriterler:<br />

1) Bazallerde krepitan rallerin duyulması<br />

2) İstirahatte ya da ekzersizde anormal diffüzyon kapasitesi<br />

3)Restriktif ventilatuar yetersizlik<br />

4) Aciğer biyopsisi örneklerinde hipersensitivite pnömonisi ile uyumlu bulgular<br />

Tüm majör kriterler ve en az iki minör kriterin bulunması tanı koydurucudur.<br />

Bunun yanı sıra kişi tekrar işyerine döndüğünde doğal ortamda antijen maruziyeti ile provokasyon testi<br />

de tanı koydurucudur. Maruziyetten sonra (69):<br />

1) Krepitan rallerin ortaya çıkması<br />

2)Vital kapasitenin başlangıç değerine göre %20 düşmesi<br />

3)PaO2’nin 5 mmHg ya da diffüzyon kapasitesinin %20 düşmesi<br />

4)Lökositlerde 2500/mm3 artış olması<br />

5) Vücut ısısının 0,8°C yükselmesi<br />

Kriterlerden üç tanesinin pozitif olması hipersensitivite pnömonisi tanısını destekler<br />

Tedavi ve Prognoz


Akut form daha fazla antijen teması olmadıkça kendiliğinden geçer.Kortikosteroidler ağır düzelmeyen<br />

akut hastalığın tedavisinde ve bazen de daha hafif vakalarda yararlı olabilir. Prednizolon yaklaşık 2<br />

hafta boyunca uygulanır ve 2 ila 6 hafta içerisinde doz yavaş yavaş azaltılır. Bu etkenlerin kronik<br />

hastalıktaki rolleri tam olarak bilinmemektedir. Hem akut hem de kronik hastalıkta etken ajanlara<br />

maruziyetin önlenmesi tedavinin en önemli parçasıdır.<br />

AKUT TOKSİK İNHALASYON SENDROMLARI<br />

Mesleki iritan maruziyeti akut solunum yolları iritasyonuna neden olur bu ya maruziyetin hemen<br />

akabinde ya da saatler sonra ortaya çıkar. Daha düşük doz toksik iritasyon maruziyetinde de<br />

havayollarında inflamasyon meydana gelebilir (34).<br />

Toksik inhalan maruziyeti ile karşılaşma ağır solunumsal semptomlara neden olabilir. Bu belirtiler üst<br />

solunum yollarına , iletici havayollarına ve akciğer parankimine ait olmalarının yanı sıra sistemik<br />

etkilere de neden olabilirler. Özellikle solunum sisteminin hangi bölümünde etki edeceğini belirleyen en<br />

önemli faktör gazın solübilitesidir. Suda daha az eriyen gazlar hemen iritasyona yol açmazlar ve bunun<br />

sonucu tehlikeyi haber verici özellikleri bulunmamaktadır. Suda eriyebilirliği az olan gazlar arasında<br />

silolarda ve gübre yapımında kullanılan nitrojen oksidleri, plastik üretimi ve kaynak yapımı sırasında<br />

serbestleşen fosgen gazı sayılabilir. Bu gazlar alt solunum yolları hastalığına neden olurlar (49).<br />

Amonyak ve klorin respiratuar morbiditeye en sık yol açan iritan gazlardandır. Bu gazlara<br />

maruziyet bir endüstri kazasında olabileceği gibi ev kazası sonucu da olabilir. Klorin maruziyeti su<br />

arıtıcılarında, plastik ve kimya endüstrilerinde görülebilir. Amonyak gübre üretiminde kullanılmaktadır.<br />

Diğer etkenler arasında mikroelektronik endüstrisinde ve cam endüstrisinde kullanılan hidrojen flüorid,<br />

kimyasal maddelerin yapımında ve kağıt mukavva endüstrisinde kullanılan kükrtdioksid sayılabilir (70).<br />

Üst Solunum Yollarına Ait Belirtiler<br />

Öncelikle iritan maddenin konsantrasyonu ve özellikleri üst solunum yollarına ait belirtilerin ortaya<br />

çıkmasına neden olur. Ciltte iritasyon ve yanıklari gözlerde ve burunda yanma hissi ve yaşarma, burun<br />

akıntısı, öksürük, epitel hasarına bağlı olarak gelişen larenks mukozasında ödem ve laringospazm<br />

yaşamı tehdit edebilir. Ses kısıklığı, hırıltı gibi semptomlar bulunabilir (34).<br />

İletici Havayollarına Ait Belirtiler<br />

Burada havayolu epitelinde yaygın harabiyet, nörojenik inflamasyona bağlı bronkospazm ve mukoza<br />

ödemi ve havayolu obstrüksiyonu söz konusudur. Daha önce havayolu hastalığı olanlarda ya da sigara<br />

içenlerde bu etkiler daha kolay gelişir.Öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı belli başlı belirtilerdir.<br />

Belirtiler iritan maruziyetinden hemen sonra gelişebileceği gibi bazı kişilerde 24-48 saat sonra da<br />

ortaya çıkabilir. Bu açıdan inhalasyon kazalarında hastalar semptomları olmasa da bu süreler de göz<br />

önüne alınarak takip edilmelidir.<br />

Akciğer Parankimi<br />

Suda çözünürlüğü az olan fosgen azotoksidler gibi gazlar üst solunum yollarında iritasyon belirtilerine<br />

yol açmazlar. Bu açıdan tehlikeden haberdar olmayan kişi uzun süre o ortamda kalabilir ve maruziyet<br />

devam eder. Ayrıca suda çözünürlüğü orta derecede olan klor, kükürt dioksit gibi gazlara yüksek<br />

konsantrasyonlarda maruziyet de akciğer parankimini etkileyebilir.Akciğer parankimi zedelenmesi<br />

kimyasal pnömonitise, akciğer ödemine ya da Erişkinin Sıkıntılı Solunum Sendromuna (Adult<br />

Respiratory Distress Syndrome: ARDS) neden olabilir. Örneğin cıva, kadmiyum, çinko gibi metallerin<br />

dumanının ARDS’ye yol açtığı bilinmektedir (49,70).<br />

Sistemik Etkiler<br />

Belirli toksik ajanların inhalasyonu sadece pulmoner hasar meydana getirmekle kalmayıp, bunun yanı<br />

sıra sistemik etkilerin de gelişmesine yol açar. Bunlar üşüme titreme, baş ağrısı, ateş, halsizlik, miyalji<br />

gibi grip benzeri semptomlardır. Bunun yanı sıra cıva dumanı inhalasyonu tremora yol açar.İnhale<br />

edilen maddelerin özelliğine göre klinik tablo “metal dumanı ateşi”(çinko, bakır ve magnezyum<br />

oksidleri gibi metal oksidlerinin dumanının inhalasyonu), “polimer dumanı ateşi” (teflon olarak bilinen<br />

tetraflüoroetilen dumanlarının inhalasyonu ile) gibi adlar almaktadır (71).<br />

Toksik Organik Toz Sendromu (TOTS)<br />

Yopun organik toz maruziyetine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıktır. TOTS 1980’de toplanan bir uzlaşı<br />

konferansı sonunda alınmiş bir kararla kabul edilmiş bir terimdir. Bu terim oldukça yararlıdır çünki<br />

işçilerin pek çok toksik ajanı karışım şeklinde içeren tarım tozuna maruziyet sonucu hastalanabildiğini<br />

ortaya koymaktadır. Patogenezde spesifik bir immün reaksiyon bulunmamaktadır. TOTS’nin kaut olan<br />

kliniğinin akut hipersensitivite pnömonisiyle karıştırılabilmesi mümkündür (70)<br />

Epidemiyoloji: Tarım tozuna hafif maruziet TOTS semptomlarının tümünü ortaya çıkartmayabilir.<br />

Bununla bilrikte önemli olabilir. Tarım işçilerinde kronik bronşit ve solunum sistemi prevalansı oldukça<br />

yüksektir. Bir tarım gösterisine katılan çiftçilerine yapılan ankette TOTS olan kişilerde tarım tozuyla<br />

uğraştıktan sonra çok daha fazla hekim tarafından tanı konulan astma öksürük ve göğüste sıkışıklık


hissi saptanmıştır. TOTS anamnezi olan işçilerde tahılla çalıştıktan sonra öksürük yakınmasına 7,5 kat<br />

daha fazla rastlanmaktadır. Organik tozlara maruz kalanlarda akut febril hastalık halinde belirti<br />

vermeyen kronik solunumsal hastalıklara rastlanmaktadır (70).<br />

Etyolojik Ajanlar: Organik tozlar hayvan yemlerinden, hayvan dışkısından ve mikroorganizmalardan<br />

oluşan bir karışım olup hayvan yemlerini kirletmektedir. Bu tozlarda bulunan potansiyel etkenler<br />

endotoksinler, mikotoksinler ve organizmaların diğer komponentleridir (70).<br />

Patogenez: Bakteriyel endotoksiner ağır inflamatuar reaksiyonlara hatta maruziyet devam ettiği<br />

takdirde şoka yol açmaktadırlar. Akciğer biyopsisi yapıldığında bronşiol ve alveollerde mültifokal akut<br />

inflamasyona rastlanmıştır Doğal immün sistemde patojenlerdeki çeşitli proteinleri tanıyabilecek pek<br />

çok reseptör bulunmaktadır. Bunlar arasında TLR’ler başta gelmektedir. Gram pozitif bakterilerdeki<br />

lipoteikoik asid, funguslarda gelen glükanlar, mayalardaki zimozan diğer PAMP’lardır. TLR’ler IL-1<br />

reseptörününhomoloğu olan intrasitoplazmik domen içermektedirler.TLR’nin asp299 glisin ve thr399 ile<br />

arasındaki missens mutasyonların bulunması lipopolisakkaridlere olan yanıtı küntleştirdiğini<br />

göstermiştir (70).<br />

Klinik Özellikler: TOTS’un kliniği hipersensitivite pnömonisinin akut epizoduna çok benzemektedir. Kuru<br />

öksürük, titreme, ateş, fenalık hissi, dispne ve kas ağrılarının ortaya çıkması için 4 ila 12 saatlik bir<br />

sürenin geçmesi gerekmektedir. Akciğerde radyolojik bulgular sıklıkla normal ya da sadece minimal<br />

interstisyel değişiklikler olarak kaydedilebilir.. Radyolojik infiltrasyonların ve solunum yetersizliğinin<br />

bulunabildiği çok ağır olgular da bilidirilmiştir. Bu ağır olguların akciğer biyopsilerinde yoğun alveoler<br />

hasar ve fungal sporlara rastlanmıştır. Ağır fatal hastalıkta mikotoksinlerin rolü bulunup bulunmadığı<br />

açık değildir (71). Bkz tablo IX<br />

Tablo IX Hipersensitivite Pnömonisi ve TOTS ayırıcı tanısı (67)<br />

TOTS<br />

HP<br />

Klinik bulgular: akut belirtiler Kuru öksürük, titreme, ateş, Ateş, titreme, fenalık hissi kuru<br />

fenalık hissi, dispne, miyalji öksürük maruziyetten 4-8 saat<br />

maruziyetten 4-12 saat sonra sonra ortaya çıkar<br />

ortaya çıkar<br />

Kronik hastalık<br />

Öksürük, göğüste sıkışma hissi, Akut lökositoz, nötrofili,hafifi<br />

lökositoz ve nötrofili hipoksemi eozinofili görülebilir,hipoksemi<br />

Serum presipitinleri Genellikle negatif Hemen her zaman pozitif<br />

Akciğer grafisi<br />

Normal ya da hafif interstisyel Yamalı sınırları tam seçilemeyen<br />

inflamasyon<br />

parankimal dansiteler<br />

Akciğer fonksiyon testleri Normal ya da hafif restriktif Orta ya da ağır restriksiyon<br />

patern<br />

Açık akciğer biyopsisi sonuçları Bronşiollerde, alveollerde ve Akut olgularda akut inflamasyon<br />

interstisyumda mültifokal akut görülmektedir. Kronik olgularda<br />

inflamasyon, ağır olgularda kronik granülomatöz interstisyel<br />

mantar sporları<br />

pnömoni yabancı cisim dev<br />

hücreleri<br />

BAL Artmış nötrofili Maruziyetten hemen sonra<br />

artmış nötrofili, daha sonraki<br />

evrede lenfositoz<br />

Tedavi Maruziyetten uzaklaştırmak, Maruziyetten uzaklaştırma,<br />

solunum korunma gereçleri, ağır<br />

olgularda kortikosteroidler<br />

kullanılmaktadır.<br />

Prognoz Akut semptomlar tekrarlayıcı<br />

maruziyette artar<br />

kortikosteroifler akciğer<br />

fonksiyonlarında hızlı düzelme<br />

eğer daha sonraki maruziyetler<br />

devam ettikçe hastalğı düzeltmez<br />

Duyarlılaşma varsa herhangi bir<br />

maruziyette nüks görülür,<br />

akciğer fibrozisi oluşabilir.<br />

Tedavi: ODTS’nin saptanması çalışma sürecinde önemli bir değişiklik yapılması gerekliliğini ortaya<br />

koymaktadır. Filtreli respiratörler ağır tozumanın önüne geçilemeyen durumlarda yardımcı olabilir (70).


Kaynaklar:<br />

1. Kuschner WG, Stark P. Occupatonal lung disease Pt 1 Identifying work related asthma and<br />

other disorders. Postgraduate Med 2003; 113 (4): 70-8.<br />

2. Petsonk E.L Work related asthma and implications for the general public. Environ Health<br />

Perspect 2002; 100 Suppl 4 : 569- 72.<br />

3. Hendrick DJ. The world wide problem of occupational asthma. Clin Exp Allergy 2001; 31: 1-<br />

4.<br />

4. Lombardo LJ, Balmes JR. Occupational asthma: A review. Environ Health Perpec 2000; 108<br />

(Suppl 4): 697-704.<br />

5. Mapp CE, Saetta M, Maestrelli P, Fabbri L. Occupational Asthma In: Mapp C, ed. Occupational<br />

Respiratory Disorders .Eur Respir Mon 1999; 11: 255-85.<br />

6. Tarlo SM, Liss GM. Occupational Asthma: an approach to diagnosis and management. Can<br />

Med Ass J 2003; 168 (7): 867-71.<br />

7. Blanc HD, Toren K. How much adult asthma can be attributed to occupational factors Am J<br />

Ind Med 1999; 107: 580-7.<br />

8. Tarlo S, Leung K, Broder I, et al. Asthmatic subjects symptomatically worse at work:<br />

prevalence and chracterization among a general asthma clinic population. Chest 2000; 118:<br />

1309-14.<br />

9. Toren K, Brisman J, Olin A-C, Blanc PD. Asthma on the job : work related factors in new<br />

onset asthma and in exacerbations of preexisting asthma. Respir Med 2000 ; 94 (6): 529-<br />

535.<br />

10. Meyer JD, Holt D, Chen NM et al. SWORD: Surveillance of Work Related and Occupational<br />

Respiratory Diseases in the UK. Occup Med 2001; 51 (3): 204-8.<br />

11. Kopfferschmit Kubler MC, Ameille J, Popin E. Occupational asthma in France 1 year report of<br />

the Observatoire National des Asthmes Professionels project. Eur Respir J 2002 ;18: 84-9.<br />

12. Bardana E, Occupational asthma and allergies. J Allergy Clin Immunol 2003; S 530-S 539 .<br />

13. Brikman J, Lillienberg L, Relin L et al Sensitisation to occupational allergens in bakers asthma<br />

and rhinitis: a case-referent study. Int Arch Occup Environ Health 2003 ; 76:167-170.<br />

14. Diller W. Frequency and trends of occupational asthma due to toluene diisocyanate : a critical<br />

review. Appl Occupational and Environ Hyg 2002; 17 (12): 872-76.<br />

15. Flodin U, Jonsson P. Non-sensitivity Air Pollution at workplaces and adult onset asthma. Int<br />

Arch Occup Environ Health 2004; 77:17-22.<br />

16. Tan RA, Lespector S. Diagnostic Testing in Occupational Asthma Ann Allergy Asthma Immunol<br />

1999; 83: 587-92 .<br />

17. Burge PS Practical Issues in asthma management: occupational asthma. In: Barnes P, Ed in<br />

chief; aan den Rijn Netherlands Van Zuiden comm BV Alphen; 2000; 24: 2-10.<br />

18. British Occupational Health Resarch Foundation (BOHRF) a guide for employers, workers and<br />

their representatives. 2001 www.bohrf.org.uk<br />

19. Arnaiz NO, Kaufmann P. New developments in work-related asthma. Clin Chest Med 2002; 23<br />

: 737-47<br />

20. Tarlo S, Liss GM. Diisocyanate-induced asthma: diagnosis, prognosis and effect of medical<br />

surveillance measures. Appl Occup Environ Hyg 2002; 17 (12): 902-8.<br />

21. Burge S. New Guidlines for the management of occupational asthma in primary care and<br />

occupational health. Prim Care Respir J 2004; 13: 131-2.<br />

22. Draper A, Occupational asthma . J Asthma 2002; 39 (1): 1-10.<br />

23. Tarlo S, Liss G Can medical surveillance measures improve the outcome of occupational<br />

asthma J Allergy Clin Immunol 2001; 107 (4): 583-5.<br />

24. Marabini A, Siracusa A, Stopponi R ve ark Outcome of occupational asthma in patients with<br />

continuous exposure . Chest 2003; 124: 2372-6.<br />

25. Brooks SM, Weiss MA, Bernstein IL. Reactive Airways Dysfunction Syndrome (RADS):<br />

Persistent asthma after high level irritant exposures. Chest 1985; 88 (3): 376-84.<br />

26. Gautrin D, Boulet CP, Boutet MD et al. Is reactive airways dysfunction syndrome a variant of<br />

Occupational Asthma J Allergy Clin Immunol 1993 ;93: 12-22.<br />

27. Demeter SL, Cordasco P, Giudoti TL. Permanent respiratory impairment and upper airway<br />

symptoms despite clinical improvment in patients with reactive airways dysfunction syndrome<br />

The Science of the total Environ 2001; 270: 49-55.


28. Lemiere C, Kopfershmit-Kubler MC. Syndrome d’Irritation Bronchique Rev. Fr. Allergol<br />

Immunol Clin 2001;52: 294-300.<br />

29. Conrad E, William L. Reactive airways dysfunction syndrome after exposure to dfinitrogen<br />

tetroxide. Southern Med J 1998; 91 (4): 338-41.<br />

30. Glindmeyer HW, Lefante JJ, Freyder LM, Friedman HW, Jones RN. Realtionship of asthma to<br />

irritant gas exposure in pulp and paper mills. Respir Med 2003; 97 (5): 541-8.<br />

31. Hickmann MA, Nelson ED, Siegel EG, Bernstein JA. Are high doses toxic exposures always<br />

associated with reactive airways dysfunction syndrome Arch Environmental Health 2001;<br />

Sept/Oct 56 (5): 439-42.<br />

32. Lemiere C, Malo JL, Boutet M. Reactive airways dysfunction syndrome due to chlorine:<br />

sequential bronchial biopsies and functional assesment. Eur Respir J1997 10:241-4<br />

33. Meggs WJ. Hypothesis for Iinduction and propagation of chemical sensitivity based on biopsy<br />

studies . Environ Health Perpect 1997 ; Suppl (2): 473-81.<br />

34. Nowak D. Chemosensory Irritation and the Lung Int Arch Occup Environ Health 2002; 75:<br />

326-31.<br />

35. Byssinosis in Cotes JE, Steel J Work Related Lung Disorders 1st edt; London; Blackwell<br />

Scientific Pbl 1987 pp 309-19.<br />

36. Niven R , Pickering CAC, Byssinosis and Related Diseases. In: Mapp C ed. Occupational Lung<br />

Disorders Eur Respir Mon 1999; 11: 286-300.<br />

37. Altın R, Özkurt S, Fişekçi F et al. Prevalence of byssinosis and respiratory symptoms among<br />

cotton mill workers. Respiration 2002; 69 (1): 52-6.<br />

38. Petsonk EL, Olenchock SA, Castellan RM et al. Human ventilatory response to washed and<br />

unwashed cottons from different growing areas .BrJ Ind Med 1986; 43: 182-7.<br />

39. Milton DK, Godleski J, Feldman A, Areaves IA. Toxicity of intratracheally instilled cotton dust,<br />

cellulose and endotoxin. Am rev Respir Dis 1990; 142: 184-92.<br />

40. Cloutrier MM, Guernsey L. Tannin inhibits adenylate cyclase in airway epithelial cells. Lung Cell<br />

Mol Physiol 1995; 12: L-851-L855.<br />

41. Johnson CM, Hanson MN, Rohrbach M. Toxicity to endothelial cells mediated by cotton bract<br />

tannin: potential contribution to the pathogenesis of byssinosis. Am J Pathol 1986; 122:399-<br />

409.<br />

42. World Health Organisation. The GOLD Global Strategy for the Management and Prevention of<br />

COPD 2003.<br />

43. Manino DM, Conigle KMM COPD in the Never Smoker PCCU 2004 ;vol 16:less 23<br />

http://www.chestnet.org<br />

44. Burge PS Occupational Obstructive Pulmonary Disease Occupational Lung Disorders edt<br />

Mapp C Eur Respir Mon 1999; 242-54.<br />

45. Balmes JR Occupational Airways Diseases from Chronic low-level Exposures to Irritants<br />

ClinChest Med 2002 ; 727-36.<br />

46. Başer S, Fişekçi FE, Özkurt S, Zencir M. Respiratory Effects of Chronic Animal Feed Dust<br />

Exposure J Occup Health 2003; 45 (5): 324-30.<br />

47. Hnizdo Sullivan PA, Bag KM, Wagner G .Association Between COPD and employment industry<br />

and occupation in the US population: a study of the data from the third National Health and<br />

Nutrition Examination Survey Am J Epidemiol 2002; 165:738-46.<br />

48. Leigh JP, Romano P, Schenker MB, Kreiss K Costs of occupational COPD and asthma: Chest<br />

2002; 121:264-72.<br />

49. Kuschner WG, Stark P Occupational lung disease Pt 2: Discovering the cause of diffuse<br />

parenchymal lung disase Postgraduate Med 2003 113 (4): 81-8<br />

50. Silicosis in Work Related Lung Disorders edt Cotes JE, Steel J, Leathart GL.1st edt. Blackwell<br />

Sci Publ Oxford 1987 ; 145-164.<br />

51. Castranova V .From coal mine dust to quartz: mechanisms of pulmonary pathogenity. Inhal<br />

Toxicol 2000; 12 (suppl 3): 7-14<br />

52. Fubini B, Hubbard A. Reactive Oxygen Species (ROS) and Reactive Nitrogen Species (RNS)<br />

generation by silica in inflammation and fibrosisç Free Radical Biology and Med 2003; 34 (12):<br />

1507-16 .<br />

53. Parker JE, Petsonk EL Coal Workers’ Lung Diseases and silicosis in Fishmann AP. Fishmann’s<br />

Pulmonary Diseases and Disorders edt Fishman AP 3rd edt New York Mc Graw-Hill<br />

International edt 1998; 901-14.


54. Hnizdo E. Combined effect of silica dust and tobacco smoking on mortality from chronic<br />

obstructive lung disease in gold miners Br J Ind Med 1992; 49: 472-479.<br />

55. Seaton A Occupational Lung Disease in : Crofton and Douglas’s Respiratory Diseases 5th edt.<br />

edt. Seaton A, Seaton D,Leitch AG ; Blacwell Science publ.Oxford; 2001; 1408-1437.<br />

56. Pneumoconiosis of coalworkers and related occupation in Work Related Lung Disorders edt<br />

Cotes JE, Steel J, Leathart GL.1st edt. ; Blackwell Sci Publ Oxford 1987 ; 165-96.<br />

57. Brichet A, Salez F, Lamblin C, Wallaert B. Coal workers’ pneumoconiosis and silicosis Asthma<br />

in Occupational Respiratory Disorders edt Mapp C Eur Respir Mon 1999; 11: 136-56<br />

58. Bégin R Asbestos related diseases in Occupational Lung Disorders Edt Mapp Eur Respir Mon<br />

1999; 11: 158-77.<br />

59. Rom WN Asbestos related lung diseases in Fishman’s Pulmonary Diseases and Disorders edt<br />

Fishman AP 3td edt. Mc Graw-Hill New-York 1998; 102-20.<br />

60. Pleural Effusion due to Miscellaneous Diseases in Pleural Diseases edt Light RW; 4th<br />

edt.Lippincott Williams and Wilkins; Philadelpiha; 2002: 272-72.<br />

61. Winterbauer RH, Nonmalignant Pleural Effusions . in Fishmann’s Pulmonary Diseases and<br />

Disorders edt Fishman AP 3rd edt New York Mc Graw-Hill International edt 1998; 1411-29.<br />

62. Primary Tumors of the Pleura in Pleural Diseases edt Light RW, 4th edt.Lippincott Williams<br />

and Wilkins Philadelpiha 2002: 135-145.<br />

63. Metintaş M, Özdemir N, Hillerdall G. Environmental Asbest Exposure and malignant pleural<br />

mesothelioma. Respir Med 1999;<br />

64. Selçuk ZT, Çöplü L, Emri S et al Malign Pleural Mesothlioma due to environmental mineral<br />

fiber exposure in Turkey: Analysis of 135 cases. Chest 1992; 102:790-6.<br />

65. Şahin AA, Çöplü L, Selçuk ZT et al Malignant pleural mesothelioma caused by environmental<br />

exposure in asbestos or erionite in rural Turkey: CT findings in 84 patients AJR 1993; 161:<br />

535-7.<br />

66. Trentin L, Facco M, Semenzato G. Hypersensitivity pneumonitis in Occupational Lung<br />

Disorders Edt Christina Mapp 1999; Eur Respir Mon 11: 301-19.<br />

67. Spurzem JR, Romberger DJ, Von Essen SG. Agricultural Lung Disease Clin Chest Med 2002;<br />

23:795-810.<br />

68. Schuyler M Hypersensitivity Pneumonitis in Fishmann’s Pulmonary Diseases and Disorders edt<br />

Fishman AP 3rd edt New York Mc Graw-Hill International edt 1998; 1085-98.<br />

69. Venegas AJ, Sansore RH, Padilla RP. Utility of provocation test for diagnosis of chronic pigeon<br />

breeder’s disease.Am J Rerpir Crit Care Med 1998; 158:221-28.<br />

70. Rabinowitz PM,Siegel MD Acute inhalation injury Clin Chest Med 2002; 23: 707-1<br />

Boluet L-P, Bowie D. Acute Occupational Respiratory Diseases in Occupational Lung Disorders Edt<br />

Mapp Eur Respir Mon. 1999; 11: 320-346

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!