16.01.2015 Views

Odtulu54

Odtulu54

Odtulu54

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ODTÜLÜ<br />

ISSN: 1309 - 2626<br />

SAYI 54 EKİM-KASIM-ARALIK 2014<br />

Okul şart mı<br />

21. yüzyılda eğitim sistemi<br />

Yeni yüzyılın gerektirdiği beceriler, değişen beklentiler<br />

ve eğitim sisteminin Gordion düğümü...<br />

ODTÜ’DEN HABERLER... ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI... FEYZI ÖZ ILE EĞITIM ÜZERINE... ZORUNLU DEĞİL KEYİFLİ EĞİTİM... GELECEĞİN EĞİTİM FELSEFESİ


CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

C<br />

M<br />

Y<br />

K


Sevgili ODTÜ’lüler ve<br />

ODTÜ Dostları,<br />

54. sayımızın konusu, geleceğimizi belirleyen<br />

bir kavrama odaklanıyor: Eğitim. Özellikle<br />

son birkaç on yıldaki değişimler, eğitimde<br />

küresel olarak bir “dönüşümü” zorunlu<br />

kılıyor. ODTÜLÜ, eğitimi “geleceğin nasıl<br />

kurulacağına” ilişkin bir mesele olarak ele<br />

alıyor ve provokatif bir soru ile var olan<br />

ve gelecekte var olması gereken eğitim<br />

sistemlerine bakıyor, farklı bir bağlam<br />

kuruyor: Okul şart mı<br />

Herkes İçin Eğitim Küresel İzleme Raporu’na<br />

göre 1990’da dünya üzerinde 107 milyon<br />

çocuk ilkokula gidemiyordu. Oysa 2013-2014<br />

itibariyle 57 milyon çocuk ilkokula gidemiyor.<br />

Görünen o ki, insanlık, tüm çocuklarını okula<br />

kaydetmeye giderek yaklaşıyor. 1<br />

Ne var ki okullar ve eğitimin içeriği son<br />

yüzyılda insanlığın çok farklı alanlarda<br />

sağladığı hızlı değişimin gerisinde kalıyor.<br />

1980 sonrasında küreselleşme ekonomik,<br />

siyasi ve kültürel alanlarda yaygınlaştı,<br />

1989’da world wide web’in gelişimiyle<br />

başlayan süreçte bilginin ekonomideki rolü<br />

belirleyici hale geldi. 1991’de ikinci nesil<br />

cep telefonlarının tüketicilere ulaşmasıyla<br />

mobil teknolojiler günlük hayata girdi. Mobil<br />

iletişimin dünya çapında yaygınlaşması ve<br />

son olarak sosyal medya uygulamalarıyla<br />

küresel iletişim ağlarının oluşması bireylerin<br />

olanaklarını kat kat artırdı. Bu kadar kısa<br />

sürede yaşanan bu derin değişim, bireylerin,<br />

toplumun ve işgücü piyasalarının ihtiyaç ve<br />

beklentilerini etkileyerek eğitimin içeriğinde<br />

değişimi zorunlu kılıyor. Diğer yandan ise,<br />

özellikle bilişim teknolojilerinin desteğiyle<br />

eğitimin süreçlerine dair yepyeni fırsatlar<br />

sunabiliyor.<br />

Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan<br />

ODTÜ, elbette bu kavram üzerine konuşurken<br />

bizlere önemli bir nirengi noktası oluşturdu.<br />

Bu sayı, eğitim üzerine çok farklı açılardan<br />

söz söyleyen yazıları biraraya getirdi.<br />

Sizleri, eğitimin geleceğine bakmaya davet<br />

ediyoruz.<br />

Doç. Dr. Barış Sürücü<br />

1 http://www.unesco.org/new/en/education/<br />

themes/leading-the-international-agenda/<br />

efareport/reports/2013/<br />

İÇİNDEKİLER<br />

02 ODTÜ’DEN HABERLER<br />

14 OKUL ŞART MI<br />

Batuhan Aydagül<br />

20 ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE<br />

HAZIR MI<br />

Prof. Dr. Gölge Seferoğlu<br />

24 BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM<br />

ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME<br />

Yrd. Doç. Dr. Cengiz Acartürk<br />

Yrd. Doç. Dr. Murat Perit Çakır<br />

28 HEM ERKEN HEM DOĞRU!<br />

Yrd. Doç. Dr. Refika Olgan<br />

30 BIR ENTELEKTÜEL OLARAK<br />

ÖĞRETMEN<br />

Prof. Dr. İpek Gürkaynak<br />

34 HEM HAYATIN İÇINDE<br />

HEM HAYAT IÇIN ÖĞRETTIK<br />

Söyleşi: Prof Dr. Feyzi Öz<br />

36 REFAH ALANI OLARAK OKUL<br />

Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci - Başak Ekim Akkan<br />

40 OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI<br />

Yrd. Doç. Dr. Gökçe Gökalp - Dr. Koray Pekeriçli -<br />

Yrd. Doç. Dr. Serap Emil<br />

44 GÖKYÜZÜNDE ÖĞRENME<br />

Prof. Dr. Kürşat Çağıltay<br />

46 “ÇOCUK KATILIMI” DERKEN<br />

Işık Tüzün<br />

Orta Doğu Teknik<br />

Üniversitesi Mezunlarla<br />

İletişim Dergisi<br />

Ekim-Kasım-Aralık 2014<br />

Sayı 54<br />

ISSN: 1309 - 2626<br />

“ODTÜLÜ Dergisi, ODTÜ<br />

Kariyer Planlama Merkezi’nin<br />

mali desteği ile yılda dört<br />

kez yayınlanmaktadır.”<br />

Yazışma Adresi<br />

Mezunlarla İletişim<br />

Müdürlüğü<br />

ODTÜ Rektörlük 1.Kat<br />

06800 Ankara<br />

Tel: (0312) 210 71 07<br />

Faks: (0312) 210 13 58<br />

mezun@metu.edu.tr<br />

www.mezun.metu.edu.tr<br />

ODTÜ Adına Sahibi<br />

Prof. Dr. Ahmet Acar<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

Doç. Dr. Barış Sürücü<br />

Yayın Kurulu<br />

Doç. Dr. Barış Sürücü<br />

Damla Özlüer (Myra)<br />

Nokta Çelik<br />

Rauf Kösemen (Myra)<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Ecem Sümer<br />

Ekin Neşe Öztürk<br />

Senem Erçatım<br />

48 ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!<br />

Dr. A. Adnan Akçay<br />

52 BÜTÜN MESELE<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ata Öztürk<br />

54 EĞITIM & TOPLUMSAL CINSIYET<br />

Prof. Dr. Ayşe Gündüz Hoşgör<br />

56 EĞITIMIN NITELIĞI VE OKULDAN<br />

KOPUŞ<br />

Dr. Alper Dinçer<br />

58 ARAFTA OLAN OKUL MU,<br />

İNSAN MI<br />

Prof. Dr. Ziya Selçuk<br />

60 “ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK<br />

YETMEZ!”<br />

Söyleşi: Prof. Dr. Jale Çakıroğlu<br />

64 ODTÜ EĞITIM FAKÜLTESI’NIN<br />

“ETKINLIK”LERI<br />

Doç. Dr. Çiğdem Haser<br />

66 ODTÜ VE EĞITIM<br />

Prof. Dr. Gölge Seferoğlu<br />

68 ODTÜ ERDEMLI DENIZINI TANIYOR<br />

70 ODTÜ KKTC’DE ILK YIL SEMINERI<br />

72 ODTÜ’DEN ÇIKAN EĞITIM<br />

MELEKLERI<br />

Söyleşi: Ankara Gönüllü Takımı<br />

Koordinasyon<br />

Nokta Çelik<br />

Reklam Sorumlusu<br />

Ekin Neşe Öztürk<br />

Yapım<br />

MYRA<br />

www.myra.com.tr<br />

Editör<br />

Damla Özlüer<br />

Sayı Editörü<br />

Batuhan Aydagül<br />

Tasarım Danışmanı<br />

Rauf Kösemen<br />

Yayın Tasarımı<br />

Çağlar Atalay<br />

Sayfa Uygulama<br />

Serhan Baykara<br />

Yardımcı Editör /<br />

Röportajlar<br />

Ece Çelik<br />

Röportaj Fotoğrafları<br />

Bingül Özcan<br />

Baskı<br />

İmak Ofset<br />

www.imakofset.com.tr


ODTÜLÜ<br />

kısa kısa<br />

ODTÜ’den Haberler<br />

ODTÜ’de yine etkinliklerle dolu üç ayı geride bıraktık. Hareketli, heyecan<br />

ve gurur verici aylara kısa bir bakış...<br />

EKIM 2014<br />

ODTÜCLASS<br />

KULLANIMA AÇILDI<br />

ODTÜ’nün daha önce kullandığı<br />

öğrenme yönetim sistemi<br />

METU Online yerine kullanılmak<br />

üzere, ODTÜClass, 2014-2015<br />

öğretim yılı sonbahar dönemi<br />

itibariyle http://odtuclass.<br />

odtu.edu.tr adresinden genel<br />

kullanıma açıldı.<br />

KASIM 2014<br />

13. ODTÜ<br />

CUMHURIYET KUPASI<br />

DANS YARIŞMASI<br />

1 Kasım’da 23 ülkeden<br />

toplam 143 çiftin katılımı<br />

ile gerçekleşen 13. ODTÜ<br />

Cumhuriyet Kupası Dans<br />

Yarışması sekiz farklı<br />

kategoriden sporcuları<br />

ağırladı. ODTÜ Spor<br />

Merkezi’nde gerçekleşen<br />

WDSF World Open Latin<br />

yarışmasında Fransız çift<br />

Charles-Guillaume Schmitt -<br />

Elena Salikhova birinci oldu.<br />

KASIM 2014<br />

FULDEN DEHNELI’YE BIR ÖDÜL DAHA!<br />

ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu<br />

Fulden Dehneli, Electrolux Design Lab 2014’te Lotus<br />

isimli hava temizlemeye yönelik ürün tasarımı ile<br />

ikincilik ödülüne layık görüldü.<br />

KASIM 2014<br />

AĞAÇ DIKME<br />

ETKINLIĞI DEVAM<br />

EDIYOR<br />

EKIM 2014<br />

LINKEDIN SEMINERI<br />

LinkedIn Senior Relationship<br />

Manager Genco Orkun Genç<br />

17 Ekim tarihinde KKM’de iş<br />

dünyasına ait tavsiyeler içeren<br />

bir seminer gerçekleştirdi.<br />

KASIM 2014<br />

FIRMALAR VE ÖĞRENCILER<br />

BULUŞTU<br />

6-7 Kasım tarihlerinde, 2. ODTÜ Kariyer Fuarı<br />

düzenlendi. Garanti Bankası ve Sahibinden.com<br />

sponsorluğunda, ODTÜ Genç Girişimciler ve Verimlilik<br />

Toplulukları desteğiyle gerçekleşen etkinlikte 33 firma<br />

öğrencilerle buluştu.<br />

Orta Doğu Teknik<br />

Üniversitesi’nin<br />

Ankara’ya ODTÜ<br />

Ormanı’nı kazandırdığı<br />

Geleneksel Ağaç Dikme<br />

Etkinliği ve Eymir Gölü<br />

Günü; 2 Kasım 2014<br />

Pazar günü, Eymir<br />

Gölü’nde yapıldı.<br />

2<br />

ODTÜ’DE GEÇEN DÖNEM


KASIM 2014<br />

BIYOTEKNOLOJI<br />

LISANSÜSTÜ<br />

PROGRAMI 25<br />

YAŞINDA!<br />

14 Kasım tarihinde KKM’de<br />

gerçekleşen bir etkinlikte<br />

ODTÜ Biyoteknoloji Lisansüstü<br />

Programı 25. Yılını kutladı.<br />

ARALIK 2014<br />

ODTÜ EN İYI<br />

3. ÜNIVERSITE!<br />

İngiltere’deki Times<br />

Higher Education (THE)<br />

tarafından oluşturulan<br />

“Brics ve Ekonomisi<br />

Yükselen Ülkeler 2015”<br />

listesinde ODTÜ 100<br />

üniversite arasında en iyi<br />

üçüncü üniversite oldu.<br />

ARALIK 2014<br />

ODTÜ EĞITIM FUARLARINDA<br />

ÖĞRENCILERLE BULUŞUYOR.<br />

ODTÜ, Kasım sonu ve Aralık ayı boyunca Bursa, İzmir,<br />

Gaziantep, İstanbul, Adana Fuarları’nda ve Batı<br />

Karadeniz Üniversite Tercih Günleri’nde öğrencilerle<br />

buluştu.<br />

ARALIK 2014<br />

OGAM AÇILDI<br />

ODTÜ Görüntü Analizi Uygulama ve Araştırma Merkezi<br />

(OGAM), Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Acar, Havelsan<br />

Genel Müdürü Sadık Yamaç ve Savunma Sanayi<br />

Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Aydemir’in katılımları ile<br />

açıldı.<br />

ARALIK 2014<br />

ODTÜ’DE CAZ ŞÖLENI<br />

ODTÜ Caz Topluluğu<br />

D-52 Davul ve Perküsyon<br />

Festivali 10-11-12 Aralık<br />

2014 tarihlerinde<br />

ODTÜ’de gerçekleşti.<br />

Festivalde üç gün<br />

boyunca ücretsiz olarak<br />

davulcu ve perküsyonist<br />

eğitmenlerden atölyeler<br />

vardı.<br />

ARALIK 2014<br />

MEZUNLAR<br />

DERNEĞI’NDEN AILE<br />

KOÇLUĞU SEMINERI<br />

Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve<br />

Adana ODTÜ Mezunlar Derneği,<br />

22 Aralık 2014 Pazartesi<br />

günü Adana Hilton’da rehber<br />

öğretmenlerin katılımı ve Elif<br />

Duru Gönen’in sunumu ile “Aile<br />

Koçluğu Semineri” düzenledi.<br />

SAYI 54 3


ODTÜLÜ<br />

haber<br />

Geleceğin Toplum Liderleri<br />

Eğitimde<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

ve Çankaya-Oran Rotary<br />

Kulüpleri işbirliği ile<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

3. sınıf öğrencilerine yönelik<br />

“Toplum Liderleri<br />

Geliyor – 2014” Ufuk<br />

Geliştirme ve Liderlik<br />

Eğitimi Program Dizisi<br />

düzenlendi.<br />

7 Kasım – 20 Aralık tarihleri<br />

arasında gerçekleşen<br />

etkinlik Akın Öngör’den<br />

“Çağdaş Liderlik ve Değişim<br />

Yönetimi” eğitimiyle<br />

başladı. Ağırlıklı olarak<br />

ODTÜ Kampusu’nda<br />

gerçekleştirilen eğitim<br />

Melik Duyar’dan “Yaratıcı<br />

Düşünce ve Beyni Etkin<br />

Kullanma”, Halil Uğur’dan<br />

“Hayatı Zorlama” gibi pek<br />

çok konuyla devam etti.<br />

Ayrıca eğitim dahilinde<br />

27 Kasım Perşembe akşamı<br />

Ankara Opera Sahnesi’nde<br />

“Akdeniz Esintisi” isimli bale<br />

gösterisi izlendi. Katılımcılar<br />

29 Kasım Cumartesi günü<br />

ise Anıtkabir’i ziyaret etti.<br />

Rehber eşliğinde yapılan<br />

ziyaretin ardından<br />

“Tek Partiden Çok Partili<br />

Döneme Geçiş” sergisi gezildi.<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi’nden Öğretmenler Günü Paneli<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

24 Kasım Öğretmenler<br />

Günü’nde “Öğrencileri<br />

Anlamak” başlığıyla bir dizi<br />

panel düzenledi.<br />

24 Kasım Pazartesi günü<br />

ODTÜ Kültür ve Kongre<br />

Merkezi A Salonu’nda<br />

gerçekleşen etkinliğin<br />

açılışı “Özel Öğrenciler<br />

ve Öğretmenler” paneli<br />

ile yapıldı. Prof. Dr. Soner<br />

Yıldırım’ın yönettiği panele<br />

konuşmacı olarak Ankara<br />

Üniversitesi Eğitim Bilimleri<br />

Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü<br />

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cevriye<br />

Ergül, MEB Özel Eğitim ve<br />

Rehberlik Hizmetleri Genel<br />

Başkanlığı Eğitim Uzman<br />

Yardımcısı Oğuzhan Dallı,<br />

Mamak Ortaokulu Rehber<br />

Öğretmeni Senem Terzi<br />

ve Prof. Dr. Necate Baykoç<br />

Üstün Yetenekliler-Dahiler<br />

Enstitüsü ve Merkezi Eğitim<br />

Koordinatörü Duygu Aydemir<br />

katıldı. Etkinliğin öğleden<br />

sonra programında ise ODTÜ<br />

Eğitim Fakültesi, Eğitim<br />

Bilimleri Bölümü’nden<br />

Doç. Dr. Cennet Engin Demir,<br />

“Okuldan topluma: toplumsal<br />

değişim aktörü olarak çocuklar<br />

ve öğrenciler” projesini sundu.<br />

Etkinliğin son sunumu ise<br />

ODTÜ G.V. Özel Ortaokulu<br />

8. sınıf öğrencileri tarafından<br />

yapıldı. Etkinlik yapılan<br />

ikramla sonlandı.<br />

4<br />

HABER


TeachEdMobile:<br />

Öğretmen Eğitimi’nde<br />

Mobil Uygulamalar<br />

Son 20 yılda hızla gelişen ağ bağlantıları ile<br />

bireylerin vazgeçilmez araçları haline gelen<br />

mobil teknolojiler, günümüzde kullanımı<br />

gittikçe artan mobil uygulamalar sayesinde cep<br />

telefonunun bir bilgisayar ve ağ ortamı olarak<br />

kullanılabilmesine olanak sağlar hale geldi.<br />

Mobil uygulamalar hem öğrenme ve öğretme<br />

süreçlerine entegrasyonları hem de kurumların<br />

eğitim altyapılarının dönüştürülmeleri<br />

sürecinde gelecekte önemli bir rol oynama<br />

potansiyeline sahip.<br />

Yrd. Doç. Dr. Evrim Baran’ın yürütücüsü olduğu<br />

TeachEDMobile Projesi (2014-2017), ODTÜ<br />

Eğitim Fakültesi’nde yürütülmeye başlanan<br />

ilk Avrupa Komisyonu Marie Curie Kariyer<br />

Gelişim projesi. Proje kapsamında eğitsel mobil<br />

uygulamaların öğrenme ve öğretme süreçlerine<br />

entegrasyonunda kullanılacak değerlendirme ve<br />

uygulama araçları geliştiriliyor.<br />

TeachEdMobile Projesi’nin ilk aşamasında<br />

belirlenen eğitsel mobil uygulamalar üzerinde<br />

kullanılabilirlik testleri yürütülüyor, çeşitli<br />

yöntem ve cihazlar kullanılarak mobil<br />

uygulamaların eğitsel değerleri ölçülüyor. Projenin<br />

ikinci aşamasında eğitimcilerin, mobil uygulama<br />

geliştiricilerin, öğretmenlerin ve velilerin eğitsel<br />

uygulama değerlendirme ölçütlerini ve sonuçlarını<br />

paylaşabilecekleri çevrimiçi kaynak içerikleri<br />

geliştirilecek ve süreklilikleri sağlanacak. Böylece<br />

okul politikaları, ulaşılabilirlik, güvenlik gibi<br />

konularda da öğretmen eğitim programlarına ve<br />

ilköğretim kurumlarına öneriler sunulacak. Proje<br />

sonuçları Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm<br />

sürecinde bilişim kaynaklarının etkili öğrenme<br />

ve öğretme süreçlerine entegrasyonuna katkıda<br />

bulunacak.<br />

Yrd. Doç. Dr.<br />

Evrim Baran,<br />

TeachEDMobile<br />

Projesi’nin<br />

yürütücüsü.<br />

Üçüncülük ODTÜ’nün!<br />

İngiltere merkezli Times Higher Education (THE)<br />

tarafından oluşturulan “BRICS ve Ekonomisi<br />

Yükselen Ülkeler 2015” listesinde ODTÜ, 100<br />

üniversite arasında en iyi üçüncü üniversite oldu.<br />

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika<br />

(BRICS) ülkeleri ve Meksika, Tayvan, Polonya,<br />

Türkiye gibi ekonomisi yükselen toplam 18 ülkeden<br />

100 üniversitenin değerlendirildiği listede ilk iki<br />

sırayı Çin üniversiteleri aldı. Listede Türkiye’den,<br />

ODTÜ’nün yanı sıra yedi üniversite daha yer<br />

aldı. BRICS gelişmekte olan ülkelerde faaliyet<br />

gösteren üniversiteler arasında beş ana başlık<br />

altında toplam 13 performans göstergesi üzerinden<br />

değerlendiriliyor.<br />

SAYI 54 5


ODTÜLÜ<br />

rektörden<br />

ODTÜ’den Eymir Gölü Hakkında<br />

Kamuoyu Duyurusu<br />

Eymir Gölü’nde, ömürlerini tamamlamış veya hastalanmış ağaçlar, devrilmesi neticesinde<br />

“can ve mal emniyeti” açısından tehlike arz eden ağaçlar kesim ve derin budama programına alınmıştır.<br />

olarak damgalandıktan sonra kesilmektedir. Bakım<br />

çalışmalarında kesilen tüm ağaçlar köy okullarında<br />

yakacak olarak kullanılmak üzere Ankara Milli<br />

Eğitim Müdürlüğü’ne devredilmektedir. ODTÜ<br />

olarak, 2009 yılından bugüne kadar Ankara Valiliği<br />

İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne 3 bin ster (yaklaşık 900<br />

ton) yakacak odunu ücretsiz olarak devredilmiştir.<br />

Eymir Gölü<br />

çevresinde<br />

bu mevsim<br />

yapmak zorunda<br />

olduğumuz bakım<br />

çalışması da<br />

ilgili makamların<br />

bilgisi dâhilinde<br />

gerçekleştirilmiştir.<br />

Bazı basın kuruluşlarının verdiği haberlerde yer<br />

alan iddiaların aksine ODTÜ’nün Eymir Gölü’nde<br />

restoran veya başka bir tesis yapma düşüncesi<br />

veya projesi yoktur. Üniversitemizin, Orman<br />

ve Su İşleri Bakanlığı Ankara Orman İşletme<br />

Müdürlüğü bilgisi ve izni ile yaptığı zorunlu<br />

orman bakımı kapsamında budama ve kesim<br />

işlemi bir “katliam” olarak yansıtılarak gerçekler<br />

çarpıtılmış ve kamuoyu yanıltılmıştır. Sadece son<br />

yıl içinde, öğrencileri, mensupları, mezunları ve<br />

doğaseverler ile birlikte Ankara’ya 150.000 ağaç<br />

kazandıran bir üniversitenin “ağaç katliamı”<br />

yaptığını iddia etmek mantığa ve vicdana<br />

sığmamaktadır.<br />

6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre işletilmekte<br />

olan ODTÜ ormanında yapılacak her türlü çalışma<br />

izne tabidir. Eymir Gölü’nde budanan ve kesilen<br />

ağaçlar için de Orman İşletme Müdürlüğü’nün<br />

bilgisi ve izni gereklidir. Ömürlerini tamamlamış,<br />

göl taşkınlarında su içinde kaldığı için çürümeye<br />

başlamış veya hastalanmış ağaçlar, devrilmesi<br />

neticesinde “can ve mal emniyeti açısından<br />

tehlike arz edeceği için” kesim veya derin budama<br />

programına alınır. Bu ağaçlar 2-3 yılda bir, ODTÜ<br />

Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğü’nce<br />

tespit edilmekte, Ankara Orman İşletme<br />

Müdürlüğü’ne yapılan yazılı başvuru neticesinde<br />

İşletme Müdürlüğü personeli tarafından resmi<br />

Eymir Gölü çevresinde bu mevsim yapmak zorunda<br />

olduğumuz bakım çalışması da ilgili makamların<br />

bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmiştir. ODTÜ<br />

Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğü<br />

2014 yılı çalışmaları için 26.09.2014 tarihinde<br />

Ankara Orman İşletme Müdürlüğü’ne resmi yazı<br />

gönderilmiş, bu yazıda, orman ağacı olmadığı için<br />

izne gerek olmamasına rağmen, “…Eymir gölü göl<br />

kıyısındaki sazlıklar ile yol güzergâhı arasında<br />

kalan 189 numaralı bölmedeki kuru ve tehlike<br />

arz eden kavak, söğüt vb ağaçların kesimi veya<br />

derin budanması…” ibaresi de eklenmiştir. Bakım<br />

çalışmaları tamamlandığında, yapılan işlemleri<br />

belgeleyen “Olağanüstü Hasılat Etası Raporu”<br />

ise yine Ankara Orman İşletme Müdürlüğü’ne<br />

05.11.2014 tarihli resmi yazımız ekinde<br />

gönderilmiştir. İzinli ve zorunlu olan orman bakım<br />

çalışmasının “ağaç katliamı” olarak nitelenmesi son<br />

derece yanlıştır.<br />

ODTÜ, Ankara İli Yeşil Kuşağı’nın en önemli parçası<br />

olan ODTÜ Ormanı’nı ve Eymir Gölü’nü korumak<br />

ve geliştirmek için her türlü çabayı göstermektedir.<br />

Milyonlarca ağacı ve 30 bin dönümlük alanı<br />

kaplayan ODTÜ Ormanı ve Göl arazisi, Ankara<br />

kentsel bölgesi içinde doğal yaşamın sürebildiği,<br />

kent sakinlerine temiz bir doğal çevrenin sunulduğu<br />

çok kısıtlı noktalardan biridir. Eymir Gölü de, bu<br />

doğal çevrenin ve ekosistemin ayrılmaz parçası<br />

olarak titizlikle korunmakta ve hemşehrilerimizin<br />

kullanımına sunulmaktadır.<br />

Kamuoyunun bilgisine sunulur.<br />

Rektörlük<br />

6<br />

ODTÜ’DEN EYMIR GÖLÜ HAKKINDA KAMUOYU DUYURUSU


Liseliler ODTÜ’de Bilimin Eğlenceli Yüzünü Tanıdı<br />

ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi tarafından düzenlenen “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir”<br />

etkinliği, binden fazla lise öğrencisini ODTÜ’de bir araya getirdi.<br />

Öğrencilere bilimi sevdirmek amacıyla iki yılda<br />

bir düzenlenen “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir”<br />

etkinliği 14 Kasım tarihinde ODTÜ’de gerçekleşti.<br />

Etkinlik, ODTÜ’deki 40’tan fazla bölüm ve<br />

topluluğu, stantlar aracılığıyla liselilere tanıtıyor.<br />

ODTÜ’nün üzerinde çalıştığı araştırma projeleri<br />

ve prototipler anlaşılır bir seviyede katılımcılara<br />

tanıtılıyor. Ankara’daki 22 lisenin davet edildiği<br />

etkinlikte öğrenciler fen bilimleri alanında<br />

deneyler yaparak bilimin eğlenceli yüzüyle tanıştı.<br />

ODTÜ öğretim üyeleri ve öğrenci toplulukların<br />

açtığı stantları gezen üniversite adayları, ODTÜ’de<br />

üretilen teknolojileri yerinde görme fırsatı buldu.<br />

İnsansız Hava Aracı<br />

Etkinliğe katılan öğrenciler, fiziksel ilke ve doğa<br />

olaylarını eğlendirici düzenekler ile öğrendi.<br />

Çağlar boyu Anadolu topraklarında üretilen alet<br />

ve teknolojilerin gelişimini anlatan “Anadolu’da<br />

İnsan-Çevre-Teknoloji” temalı sergi ziyarete<br />

açıldı. Güneş arabası ve insansız hava aracı<br />

gösterileri yapıldı. Simülasyonlar, gösteriler ve<br />

yarışmalarla renklenen etkinlikte öğrenciler<br />

Bilim Ağacı’na dilek dilemeyi de ihmal etmedi.<br />

Etkinliğe bu sene 18 liseden 950 öğrenci ve eşlikçi<br />

öğretmenleri, Adana Başkent Okulları, Kastamonu<br />

Mustafa Kaya Anadolu Lisesi ve Amasya Bilim<br />

Sanat Merkezi’nden kendi imkanları ile gelen<br />

150 öğrenci ve eşlikçi öğretmenleri ile 200<br />

bireysel ziyaretçi katıldı. Etkinliğe ODTÜ’den<br />

altısı mühendislik olmak üzere 11 bölüm destek<br />

verdi. GÜNAM, BİOMATEN gibi altı merkezin<br />

desteklediği etkinliğe pek çok öğrenci topluluğu da<br />

katkıda bulundu.<br />

Etkinliğe katılan<br />

öğrenciler,<br />

fiziksel ilke ve<br />

doğa olaylarını<br />

eğlendirici<br />

düzenekler ile<br />

öğrendi.<br />

SAYI 54 7


ODTÜLÜ<br />

haber<br />

ODTÜ’lüler Burs İçin Koştu<br />

ODTÜ’lüler, İstanbul Maratonu’nda ODTÜ Burs Fonları<br />

kapsamında 130 öğrenciye kaynak yaratmak için koştu.<br />

kampanyasına destek bulmak için oradaydı.<br />

ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, Kuzey<br />

Kıbrıs Kampusu Rektörü Prof. Dr. Turgut<br />

Tümer, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr.<br />

Uğurhan Akyüz, Rektör Danışmanı Doç. Dr.<br />

Barış Sürücü, akademisyenler, idari personel,<br />

Mezunlar Derneği yöneticileri, mezunlar ve<br />

öğrencilerden oluşan 300’e yakın ODTÜ’lü<br />

finiş çizgisine ulaşmak için ter döktü.<br />

Maratonda 300’e<br />

yakın ODTÜ’lü finiş<br />

çizgisine ulaşmak<br />

için ter döktü.<br />

Dünyada kıtalararası koşulan ilk ve tek<br />

yarış olan İstanbul Maratonu’nun 36.sında<br />

ODTÜ’lüler de burs için koştu. ODTÜ Rektörü<br />

Prof. Dr. Ahmet Acar, ve akademisyenler,<br />

öğrencilerine burs bulabilmek için maratona<br />

katıldı. Hedefleri bu yıl öğrencileri için 400<br />

bin TL burs bulmaktı. 1118 farklı ülkeden<br />

25 bini aşkın sporcu ve değişik kesimlerden<br />

sporsever İstanbul Maratonu’nda buluştu.<br />

Maratona iki yıldır katılan ODTÜ Rektörü<br />

Acar ve akademisyenler ise sadece spor<br />

için değil İstanbul ODTÜ Mezunları<br />

Derneği’nin başlattığı “Burs için Koşuyorum”<br />

Gençlere destek olacak<br />

Acar, “Bizimle birlikte koşmak için mezun<br />

derneğimizin ‘Burs için koşuyorum’ web<br />

sayfasına 300’e yakın ODTÜ mezunu kayıt<br />

yaptırdı. Geçen yıl bu sayı 120 idi ve 115 bin<br />

TL civarında burs toplandı. Bu yıl toplanan<br />

burs 300 bin TL’yi buldu, 400 bin TL’yi<br />

aşmasını bekliyoruz. Bu bağışlar gençlerimize<br />

burs olarak veriliyor” dedi. İstanbul ODTÜ<br />

Mezunları tarafından yapılan duyuruda<br />

bağışçılar listeden bir koşucu ismi seçerek<br />

istediği miktarda bağışı dernek tarafından<br />

duyurusu yapılan hesaplara yatırdı.<br />

8<br />

ODTÜ’LÜLER BURS İÇIN KOŞTU


ODTÜLÜ<br />

teknokent<br />

Yeni Fikirler Yeni İşler’de<br />

Kazananlar Belli Oldu<br />

ODTÜ ve ODTÜ Teknokent tarafından Teknopark İstanbul işbirliğiyle bu yıl 10’uncusu<br />

düzenlenen Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda ödüller sahiplerini buldu.<br />

Yarışmada diğer ödüller, destek veren kurum<br />

tarafından oluşturulan jüri tarafından şu<br />

şekilde dağıtıldı:<br />

Chain Grubu - TEB’in Bilişim ve<br />

Telekomünikasyon Kategorisi’de 100 bin TL<br />

Büyük Ödülü ve Bilişim ve Telekomünikasyon<br />

Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde Depark<br />

ABD Kampı Özel Ödülü.<br />

ODTÜ Kültür ve Kongre<br />

Merkezi Kemal Kurdaş<br />

Salonu’nda gerçekleştirilen<br />

Yeni Fikirler Yeni İşler 2014<br />

Final Töreni, büyük bir<br />

organizasyona sahne oldu.<br />

Finalde beş kategoride yarışan<br />

21 girişimci ekip, toplamda 2<br />

milyon TL ödülün yanı sıra<br />

ABD Kampı Özel Ödülleri için<br />

ter döktü. Türkiye genelinde<br />

birçok üniversitenin de<br />

katıldığı final etkinliğinde,<br />

yarışmanın jürisini<br />

akademisyenler, yatırımcılar,<br />

şirket sahipleri, deneyimli<br />

girişimciler, finans kuruluşları<br />

ve ekosistem içerisinde yer<br />

alan çeşitli kamu kuruluşları<br />

temsilcileri oluşturdu. 1244<br />

başvuru içinden, finale kalan<br />

21 projenin katıldığı yarışmaya<br />

büyük ilgi vardı. Yarışmada<br />

projeler Genel, Bilişim ve<br />

Telekomünikasyon, Savunma<br />

Sanayii, Enerji ve Sağlık olmak<br />

üzere beş ayrı kategoride<br />

yarıştı. Yeni Fikirler Yeni İşler<br />

Yarışmasında, Büyük ödül,<br />

Kızlar Grubu olarak lanse<br />

edilen 2C Grubu’na verildi.<br />

Ceren Can, Pelin Koçak, Pelin<br />

Şermikli ve danışmanları Yrd.<br />

Doç. Dr. Doruk Engin ekibinin<br />

geliştirdiği proje biyokontrol<br />

ajanlarının formülasyonu ile<br />

özgün bir şekilde geliştirilen<br />

AFB Kit, Amerikan Yavru<br />

Çürüklüğü Hastalığı teşhis<br />

ve tedavisinde çözüm olarak<br />

kullanılacak, ihraç değeri<br />

yüksek, tarımsal ilaç projesi<br />

kiti. Projeyle 2C Grubu, Genel<br />

Kategori’de Elginkan Vakfı’nın<br />

100 bin TL değerinde Büyük<br />

Ödülü’nü ve yine Genel<br />

Kategori’de Ostim’in 25 bin TL<br />

değerinde ABD Kampı Özel<br />

Ödülü’nü kazandı.<br />

Grafentek - Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın<br />

Savunma Sanayii Kategorisi’nde 100 bin TL<br />

değerinde Büyük Ödülü ve Genel Kategori’de<br />

25 bin TL değerinde Arçelik ABD Kampı Özel<br />

Ödülü.<br />

B&G TECH - General Electric’in Enerji<br />

Kategorisi’nde Büyük Ödülü ve Enerji<br />

Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde General<br />

Electric ABD Kampı Özel Ödülü.<br />

ExoDiag - Sağlık Kategorisi’nde 25 bin TL<br />

değerinde Teknopark İstanbul ABD Kampı Özel<br />

Ödülü<br />

Btech General Electric’in Sağlık Kategorisi’nde<br />

Büyük Ödülü ve Sağlık Kategorisi’nde 25 bin TL<br />

değerinde General Electric ABD Kampı Özel<br />

Ödülü.<br />

Testlance - Bilişim ve Telekomünikasyon<br />

Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde Microsoft<br />

ABD Kampı Özel Ödülü<br />

AIV Labs - Savunma Sanayii Kategorisi’nde<br />

25 bin TL değerinde Aselsan ABD Kampı Özel<br />

Ödülü<br />

Li-Fi Teknoloji - Enerji Kategorisi’nde 25 bin TL<br />

değerinde YEDAŞ ABD Kampı Özel Ödülü<br />

10<br />

YENI FIKIRLER YENI İŞLER’DE KAZANANLAR BELLI OLDU


Global Game Jam Türkiye<br />

Bölge Organizasyonu ATOM’da<br />

Tüm dünyada 2009 yılından<br />

bu yana eşzamanlı olarak<br />

gerçekleştirilen oyun<br />

geliştirme maratonu Global<br />

Game Jam 2015 yılında<br />

23-25 Ocak tarihlerinde<br />

gerçekleşecek. Oyun<br />

geliştiricilerin iletişimini,<br />

yaratıcılığını ve özgünlüğünü<br />

pekiştirmek amacıyla rekabet<br />

duygusunu değil, paylaşımı<br />

destekleyen ATOM, GGJ<br />

etkinliklerinde iki gün<br />

boyunca geliştiricilerin<br />

bir arada çalışabilmesi<br />

için geniş kapsamlı<br />

organizasyonlar yürütüyor.<br />

Bu yıl, dünya çapında<br />

organizasyonun verimini<br />

artırmak ve geliştiricilerin<br />

daha sağlıklı iletişim<br />

kurabilen bölge tanımlarıyla<br />

gelişmesini sağlamak<br />

amacıyla, Türkiye ayrı bir<br />

bölge olarak tanımlandı.<br />

Bölge organizasyonunun<br />

Globalgamejam.org<br />

kuruluşu tarafından ATOM’a<br />

verilmiş olması, ATOM’un<br />

organizasyon deneyimini<br />

pekiştirecek.<br />

2014 yılında 488 merkez,<br />

72 ülke ve 20 bin üzerinde<br />

geliştirici ile dünyanın en<br />

önemli eşzamanlı maratonu<br />

haline gelen GGJ ile ilgili<br />

organizasyon gelişmeleri<br />

www.atom.org.tr web<br />

sitesinden ve www.facebook.<br />

com/metutech.atom<br />

Facebook sayfamızdan<br />

takip edilebilir. Yurtdışı<br />

iletişim ağını her geçen<br />

gün zenginleştiren ATOM<br />

bu önemli haberi gururla<br />

paylaşıyor, tüm ilgilileri<br />

Global Game Jam 2015’e davet<br />

ediyor.<br />

ODTÜ Teknokent Genel Müdürü Mustafa İ. Kızıltaş<br />

IASP Yönetim Kurulu’na Seçildi<br />

Bu yıl 31.si düzenlenen<br />

Uluslararası Bilim Parkları<br />

Birliği 2014 (IASPnetwork)<br />

Konferansı Doha, Katar’da<br />

gerçekleştirildi. Konferansın<br />

son gününde gerçekleştirilen<br />

yönetim kurulu seçiminde<br />

birliğe üye bilim parkı<br />

temsilcileri oy kullandı. Katılan<br />

adayların arasından bu yıl<br />

ilk defa Türkiye’den bir aday<br />

kurula girmeyi başardı. Yapılan<br />

oylama sonucunda ODTÜ<br />

Teknokent Genel Müdürü<br />

Mustafa İ. Kızıltaş IASP<br />

Yönetim Kurulu’na Türkiye’den<br />

seçilen ilk isim oldu. Mustafa<br />

İ. Kızıltaş bu görevini iki yıl<br />

boyunca sürdürecek. Her yıl<br />

gerçekleştirilen IASP Dünya<br />

Konferansı bilim ve teknoloji<br />

parkları için gerçekleştirilen<br />

en büyük konferans olma<br />

özelliğini taşıyor. Etkinlik<br />

inovasyon, teknoloji<br />

tabanlı kuluçka merkezleri,<br />

akademi, kamu sektörü ve iş<br />

dünyası alanlarından birçok<br />

profesyoneli de bir araya<br />

getirdi. “Teknoloji Nereye<br />

Gidiyor” temalı bu yılki<br />

konferansta, teknolojinin<br />

gelişimi, üniversiteler ve<br />

firmalar arasında iş birliği<br />

modelleri konularında bilim ve<br />

teknoloji parklarının rollerinin<br />

keşfedilmesi hedeflendi.<br />

Ocak 2010’dan bu yana ODTÜ<br />

Teknokent’in Genel Müdürü<br />

olan Mustafa İ. Kızıltaş aynı<br />

zamanda Teknoloji Geliştirme<br />

Bölgeleri (Teknokentler)<br />

Derneği Yönetim Kurulu<br />

Başkanlığı, METUTECH-<br />

BAN (Teknokent Teknoloji<br />

Yatırımcıları Derneği) Yönetim<br />

Kurulu üyeliği, Mersin<br />

Teknopark (Technoscope),<br />

Trakya Teknopark ve Düzce<br />

Teknopark’ın Yönetim Kurulu<br />

üyeliği görevlerini de yürütüyor.<br />

SAYI 54 11


ODTÜLÜ<br />

teknokent<br />

Girişimcilik Eğitimi<br />

Üç yıldır yapılan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Endeksi’nde istisnasız birinci olmayı<br />

başaran ODTÜ Teknokent’in girişimcilik ve girişimcinin eğitimi konusunda yaptığı<br />

iddialı işlerden bahsetmek gerek.<br />

X Yazı<br />

UFUK BATUM<br />

ODTÜ Teknokent Genel Müdür Yardımcısı<br />

Sadece girişimcilik alanında değil,<br />

hemen her alanda, her konuda eğitim<br />

metodolojisi, yaklaşımı tartışılıyor, yeni<br />

bakış açıları aranıyor. Değişen dünyanın eğitim<br />

ihtiyacı da şüphesiz hızla değişiyor; buna cevap<br />

veren kurumlar yaşama tutunurken, ayak<br />

uyduramayanlar doğal seleksiyon ile eleniyor,<br />

eskiyor, geride kalıyor. 2015 yılının 2014’ten<br />

daha rekabetçi olacağı kesin.<br />

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de girişimcilik<br />

artan bir şekilde öne çıkıyor. Kamu,<br />

üniversiteler, teknoparklar ve özel sektör<br />

girişimcilik konusunda birçok şey söylüyor,<br />

fikir geliştiriyor, destek veriyor, eğitim<br />

programları sunuyor. Memnuniyetle ifade<br />

etmek gerekiyor ki, üç yıldır yapılan Teknoloji<br />

Geliştirme Bölgeleri Endeksi’nde istisnasız<br />

birinci olmayı başaran ODTÜ Teknokent’in<br />

girişimcilik konusunda ve girişimcinin eğitimi<br />

konusunda yaptığı iddialı işlerden bahsetmek<br />

gerek.<br />

Yeni Fikirler Yeni İşler, ATOM ve<br />

TeknoJumpp gibi iddialı programları<br />

oluşturup yıllarca yöneten ODTÜ<br />

Teknokent’in elinde müthiş bir tecrübe<br />

birikimi var. Bugüne kadar 15-20 bin<br />

12<br />

GIRIŞIMCILIK EĞITIMI


teknogirişimciyle buluşmanın, beraber<br />

çalışmanın nasıl büyük bir laboratuvar<br />

görevi gördüğü açık. Kurumlar da ürettikçe,<br />

çalıştıkça, denedikçe gelişiyor. Kaynağını<br />

daha iyi kullanmanın yolunu, yöntemini<br />

keşfediyor. İşte ODTÜ Teknokent’in<br />

girişimcilik alanında geldiği nokta bu. Adeta<br />

elinden binlerce hasta geçen hekimin işinde<br />

fevkalade uzmanlaşması gibi.<br />

Evet, ODTÜ Teknokent yaptığı birçok işin<br />

yanında aynı zamanda “girişimci doktoru” da.<br />

ODTÜ Teknokent’in uzmanları, hocaları,<br />

mentorları girişimcilerle, özellikle de<br />

teknogirişimcilerle beraber çalışıyor. Bu<br />

çalışmaların ve ortaya çıkan tecrübelerin<br />

ışığında geleceği yeniden şekillendirmeye<br />

gayret gösteriyor, işte “FuturMaker” gibi<br />

önemli bir motto ancak böyle bir iklimde<br />

ortaya çıkabiliyor.<br />

Uzun sözün özü şu: Özellikle girişimcilik<br />

ekosistemlerinde klasik eğitim yöntemleri<br />

artık önemini yitirdi. Sadece sınıf içi yapılan<br />

eğitimler çoktandır bitti, bitmeli. Uzmanların,<br />

hocaların anlattığı katılımcıların ise dinleyip<br />

not aldığı ortamlar ilgi çekmiyor. Ondan ziyade<br />

tartışmanın ön plana çıktığı, tecrübenin<br />

ortaya döküldüğü interaktif ortamlar çok<br />

daha cazip. Fayda oranı da son derece<br />

yüksek. Küçük gruplar ve butik çalışmalar<br />

gerekiyor. Özellikle de sektörden deneyimli iş<br />

mentorlarıyla girişimcilerin birebir çalışması<br />

büyük önem kazandı. Bu ilişki şekli büyük<br />

faydalara ve fırsatlara yol açabiliyor. Deneyim<br />

konuşmalarının, kısa aktarımların, hızlı<br />

“yaratıcı çarpışmaların” çağındayız.<br />

Biz, ODTÜ Teknokent olarak çok çeşitli<br />

paydaşlarla çalışmayı uzun bir süredir yaşama<br />

geçirmiş bir ekosistemiz. Girişimcilere yol<br />

haritası çizerken, iş fikirlerini pivotlamalarına<br />

katkı sağlarken, sermaye ihtiyaçları için<br />

altyapılar kurarken, ilk müşterilerini<br />

bulmalarına imkan yaratırken, onları kendi<br />

başlarına girmekte zorlandıkları önemli<br />

networklere sokarken eğitime bakışımızın<br />

Değişen talepleri ve rekabeti<br />

anlayıp iyi yaptığımız<br />

işleri bile sorgulayabilen<br />

bir kültürü inşa etmeye<br />

çalışıyoruz.<br />

daha çağdaş ve yenilikçi olması gerektiğini<br />

bizzat yaşıyoruz, hissediyoruz.<br />

Bitirirken yenilikçiliğe bir vurgu yapmadan<br />

geçemeyeceğim. Biz endekste üç yıl arka<br />

arkaya birinci çıkan lider bir ekosistemiz.<br />

Liderliğimiz bize daha büyük sorumluluk da<br />

yüklüyor. Değişen talepleri ve rekabeti anlayıp<br />

iyi yaptığımız işleri bile sorgulayabilen bir<br />

kültürü inşa etmeye çalışıyoruz. Çünkü iyi<br />

yaptığımız işler bugünün, bilemediniz yakın<br />

geleceğin beklentilerini karşılayabiliyor. Biz<br />

ise geleceği inşa etme iddiasıyla liderliğimizi<br />

kuvvetlendiriyoruz.<br />

SAYI 54 13


OKUL<br />

ŞART MI<br />

X Yazı<br />

BATUHAN AYDAGÜL<br />

Eğitim Reformu<br />

Girişimi Direktörü<br />

Eğitim ve okulun 20. yüzyılın başında dünyaya egemen siyasi<br />

ve ekonomik düşünce kapsamında gerçekleştirilen tasarımı<br />

bugün büyük ölçüde geçerliliğini koruyor. Ancak, bu, yüzyıllık<br />

tasarım artık çağın toplumsal, siyasi, ekonomik ve teknolojik<br />

gerçekleriyle örtüşmüyor ve dünyanın farklı yerlerinde<br />

çocukların gereksinimlerini karşılamakta zorlanıyor.<br />

14 OKUL ŞART MI


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

SAYI 54 15


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Okulların eğitim<br />

misyonunun sadece<br />

toplumsal ve bürokratik<br />

bir elit yetiştirmek<br />

ötesinde kitleselleşmesi,<br />

18. yüzyıldan itibaren<br />

zorunlu eğitimin<br />

başlamasıyla oluyor.<br />

Okulun varlığı sorgulanıyor. Bu sorgulama,<br />

kendilerini fütürist olarak tanımlayan ve<br />

geleceğe yönelik tahminler yapan insanlar<br />

ya da İnternetin çok yakında okulun yerini<br />

alabileceğine inanan ve bu alanda yenilikçi<br />

çözümler üretmeye çalışanlarla sınırlı değil.<br />

Dünyanın farklı yerlerinde veliler de okulu<br />

sorguluyorlar. Bunun giderek toplumların farklı<br />

katmanlarında yayılma potansiyeli var. Okula<br />

dair tartışma, doğal olarak, çevrimiçi ya da<br />

basılı dergi ve kitaplara, bloglara da taşınıyor.<br />

ODTÜLÜ Dergisi’nin Aralık 2014 sayısının da<br />

konusu bu. Elinizdeki dergide, “Okul şart mı”<br />

diye soruyoruz<br />

Eğitim, neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt.<br />

Eğitimin okullarda verilmesiyse Antik<br />

Çağ’a kadar uzanıyor. Okulların eğitim<br />

misyonunun sadece toplumsal ve bürokratik<br />

bir elit yetiştirmek ötesinde kitleselleşmesi<br />

18. yüzyıldan itibaren zorunlu eğitimin<br />

başlamasıyla oluyor. Önce sanayi devrimi,<br />

arkasından ulus devletlerin kurulması hem<br />

işgücünün hem de ulusun kurulması için<br />

zorunlu eğitime ve okullara önemli rol veriyor.<br />

Eğitim ve okulun 20. yüzyılın başında dünyaya<br />

egemen siyasi ve ekonomik düşünce kapsamında<br />

gerçekleştirilen tasarımı bugün büyük ölçüde<br />

geçerliliğini koruyor. Ancak, bu, yüzyıllık<br />

tasarım artık çağın toplumsal, siyasi, ekonomik<br />

ve teknolojik gerçekleriyle örtüşmüyor<br />

ve dünyanın farklı yerlerinde çocukların<br />

gereksinimlerini karşılamakta zorlanıyor.<br />

Bu tablo içinde göze çarpan ilginç bir ikilem var.<br />

Eğitim ve okulla ilgili oluşan memnuniyetsizlik<br />

ya da sorgulama, eğitimden hoşnutsuzluğu<br />

dile getirse de çoğunlukla eğitimin varoluşunu<br />

16<br />

OKUL ŞART MI


kabul edebiliyor. Tabii ki burada da provokatif<br />

düşünceler var, örneğin “Eğitimin Sonu” adında<br />

bir kitap tahmin edilebileceği üzere bu sularda<br />

geziniyor. Ancak, çoğunlukla okulun varlığının<br />

sorgulandığına tanık oluyoruz. Örneğin,<br />

dünyada “un-schooling” (okul-suz-laştırma)<br />

olarak kendi tanımlayan bir akım var. Hatta,<br />

bunun da öncesinde örneğin A.B.D.’de “home<br />

schooling” (evde okul) bir eğitim ortamı ve<br />

hizmeti olarak yıllardır hem devlet tarafından<br />

hem de aileler tarafında kabul görüyor. Yani,<br />

genellersek, eğitimin hâlâ “şart” olduğuna<br />

inancımız devam ediyor.<br />

Yukarıdaki ikilem içinde okula haksızlık<br />

ediliyor olabilir mi acaba Kuşkusuz, okul<br />

çok köklü bir kurum ve tarihsel mirası içinde<br />

oluşmuş kurumsal kusurları olabilir. Bunun<br />

ötesinde okul eğitimin verildiği ana akım yapıyı<br />

oluşturuyor ve hem verilen eğitimin hem de<br />

kendi güncel tasarımının niteliği kadar nitelikli<br />

olabiliyor. Veliler ve öğrenciler okullarda verilen<br />

eğitimin özelliklerinden memnun değillerse<br />

burada okulu bir “eğitim kurumu” olarak günah<br />

keçisi ilan etmek eleştirilere bir odak sunabilir<br />

ancak eğitime dair eleştirel, yapıcı ve gerçekçi<br />

bir tartışmaya ne kadar katkı yapar<br />

Okulu sorgulatan tek başına eğitimin<br />

paydaşlarının memnuniyetsizliği değil<br />

tabii ki. Bu sorgulamada, olumsuz bir yerden<br />

yola çıkmayan, aksine yenilikçi bir bakış<br />

açısıyla son otuz yılda bilişim teknolojilerindeki<br />

hızlı ve radikal değişimden okula alternatif<br />

eğitim ortamları çıkabileceğine dair kuvvetli<br />

ve giderek yaygınlaşan inancın da katkısı var.<br />

İnternet ve mobil teknolojileri ve uygulamaları,<br />

insanlara eğitime ulaşabilecekleri ve<br />

öğrenebilecekleri daha farklı, esnek, kolay<br />

ve eğlenceli fırsatlar sunuyor. Bunun erken<br />

çocukluktan yetişkinliğe kadar farklı yaşlar<br />

için örnekleri var. İnternet’te onbinlerce<br />

kişinin kaydolabildiği Masssive Online Open<br />

Course (kitlesel, açık, çevrimiçi kurslar)<br />

programları farklı ders anlatımları, dünyanın<br />

dört bir yerinden katılanlarla forum sohbetleri,<br />

oluşturduğunuz beş-altı kişilik çalışma<br />

Önemli olan, okulu<br />

sorgularken okuldaki<br />

eğitimi ve okulun<br />

güncel tasarımını da bu<br />

sorgulamaya dahil etmek<br />

ve okulun bir öğrenim<br />

mekânı ötesinde çevresi<br />

için yapabileceklerini ve<br />

toplumun sosyal refahı ve<br />

uyumu için önemini de<br />

dikkate almak.<br />

grubuyla işbirliği ve etkileşiminiz, akranlarınız<br />

tarafından yapılan ölçme ve değerlendirmeleri<br />

ve en sonunda alabildiğiniz belgelerle okula<br />

alternatif oluşturuyorlar.<br />

Okula alternatif illa teknoloji ile sınırlı olmak<br />

zorunda değil. ABD’de yüz yüze ve uzaktan<br />

eğitimi birleştiren hibrit lise modelleri<br />

çocukların öğrenmesinde etkili olabiliyor. İş<br />

beceri eğitimine gelince günümüzde çok farklı<br />

kurumlar bireylere yeni beceriler öğrenmek<br />

için alternatif fırsatlar sunabiliyor. Örneğin,<br />

bir müzede görsel sanatlar alanında özgün<br />

bir sertifika programı, bir organize sanayi<br />

bölgesinin meslek eğitim merkezinde sanayinin<br />

ihtiyacı olan bir alanda kısa dönemli uzmanlık<br />

eğitimi ya da bir sivil toplum kuruluşunun açtığı<br />

kursta yetişkin eğitimciliği için gereken temel<br />

becerileri almak mümkün. Yukarıda da sözü<br />

geçen “evde okul” yaklaşımı da bazı ülkelerde<br />

velilerin tercih edebildiği ve çocuklarını<br />

yine devletin belirlediği ana çerçeve içinde<br />

kendilerinin eğitebildiği bir model olarak uzun<br />

süredir var olan bir alternatif.<br />

SAYI 54 17


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Başta iktidar gücü olmak<br />

üzere tekelleşmenin ve<br />

seçeneksizliğin evrensel<br />

olarak eleştirisi mevcut ve<br />

meşru iken başarılı ve yepyeni<br />

bir 21. yüzyıl dönüşümü<br />

yaşamış okulun da eğitimde<br />

tekel konumunda olmasını<br />

savunmak zor.<br />

Okulun sorgulanmasında göze çarpan bir<br />

diğer söylem ise okulu terk edenlerin hayatta<br />

yakaladıkları başarı hikâyelerinden ilham<br />

buluyor. Aklınıza hemen Steve Jobs’un okulu<br />

terk edip garajında Apple’ı kurması geliyor,<br />

ancak gittiği lisede aldığı eğitimden memnun<br />

kalmayarak okulu terk eden ve işe girdiği<br />

berberde akranlarının gıpta edeceği bir para<br />

kazanan gencin hikâyesinin de “başarı”<br />

hikâyesi olarak okunabileceğini unutmamak<br />

önemli (Alper Dinçer’in yazısında bunu<br />

okuyabileceksiniz). Tabii ki bu hikâyeler daha<br />

çok temel eğitimden sonraki kademelere dair<br />

ancak yine de insanların söylemine okulun<br />

varoluşunu sorgulatan bir şekilde yansıdığını<br />

not edelim.<br />

Geçmişte olduğu gibi<br />

gelecekte de her zaman<br />

okulun alternatifleri<br />

olacak ve olması da<br />

önemli çünkü öğrenme<br />

zamansız ve mekânsız<br />

gerçekleşebiliyor.<br />

18<br />

OKUL ŞART MI


Japonya’nın ünlü moda tasarımcısı Yoshi<br />

Yamamoto, “My Dear Bomb” (Benim Canım<br />

Bombam) adlı kitabında yaratıcılığın<br />

entelektüel manipülasyonlar ya da var olan<br />

fikirleri kopyalamaktan değil herhangi bir<br />

konuda varoluşun temellerini sorgulamaktan<br />

geçtiğini öne sürüyor. Yamamoto’nun<br />

gözünden bakınca okulun bu kadar<br />

sorgulanıyor olması aslında bu tarihsel<br />

kurum için bir talih kuşu olabilir. Önemli<br />

olan, okulu sorgularken okuldaki eğitimi ve<br />

okulun güncel tasarımını da bu sorgulamaya<br />

dahil etmek ve okulun bir öğrenim mekânı<br />

ötesinde çevresi için yapabileceklerini<br />

ve toplumun sosyal refahı ve uyumu için<br />

önemini de dikkate almak.<br />

Bu bağlam içinde, ODTÜLÜ Dergisi’nin bu<br />

sayısında, “Okul şart mı” diye sorarak aslında<br />

eğitime dair zengin ve kapsamlı bir tartışma<br />

gerçekleşiyor. Başlıkta okul olsa da eğitim temel<br />

bir insan hakkı ve her şeyden önce bireyler,<br />

özellikle de çocuklar için var olmalı. Öte<br />

yandan, bunun kamusal kabulü, okulu yüzyıl<br />

önceki tasarımından farklılaştırabilecek en<br />

kritik adım olabilir. Bundan sonra, devletlerin<br />

okulu bir kamu aygıtı olarak kullanmak yerine<br />

okulu paydaşlarının birey odaklı ve toplumla<br />

ilişkili bir bağlamda yeniden tasarlamasına<br />

hukuki, mali ve fikirsel ortam sunması gelebilir.<br />

Böyle bir ortamda, bireylerin farklılıklarıyla<br />

değer ve kabul gördüğü bir okul etosu ve<br />

toplumun okulda var olabildiği, okulun da<br />

toplumu kucaklayabildiği samimi bir etkileşim<br />

gerçekleşirse “okul-suz-laştırma” argümanın<br />

arkasında duranların en azından bir durup<br />

düşünmeleri sağlanabilir mi acaba Bu okulun<br />

mimarisi bugünkülerden nasıl farklı olur<br />

Başta iktidar gücü olmak üzere tekelleşmenin<br />

ve seçeneksizliğin evrensel olarak eleştirisi<br />

mevcut ve meşru iken başarılı ve yepyeni bir 21.<br />

yüzyıl dönüşümü yaşamış okulun da eğitimde<br />

tekel konumunda olmasını savunmak zor.<br />

Geçmişte olduğu gibi gelecekte de her zaman<br />

okulun alternatifleri olacak ve olması da<br />

önemli çünkü öğrenme zamansız ve mekânsız<br />

gerçekleşebiliyor. Buraya bir rekabet alanı<br />

yerine güç birliği ve etkileşim alanı olarak<br />

bakmak ve toplumun çok farklı öğrenme<br />

ihtiyaçlarına cevap verebilecek farklı ve zengin<br />

öğrenme ortamlarını sunabilmek çok önemli.<br />

Bu sayıda, eğitimin toplum ve farklı<br />

disiplinlerle etkileşimini göz önünde<br />

bulunduruyor ve okula o gözle de bakıyoruz.<br />

Sonuçta da size bir cevap değil, geleceğin<br />

eğitimine dair bir öngörü önerisi sunuyoruz.<br />

Öyle ki, eğitim bir araftaysa, bir yanında<br />

dün, öbür yanında yarın varsa, o yarının<br />

neye benzeyeceğini biraz daha net görmek<br />

istiyoruz. Okul şart mı sorusunun cevabını<br />

tabii ki size bırakıyoruz. Cevap vermeniz için<br />

kullanabileceğiniz birçok yeni bilgi ile.<br />

Kaynak<br />

The End of Education:<br />

Redefining the Value of<br />

School by Neil Postman.<br />

Knopf Doubleday Publishing<br />

Group, Jun 1, 2011 -<br />

Education - 224 pages<br />

SAYI 54 19


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM:<br />

Çocuklarımız<br />

Geleceğe Hazır mı<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı<br />

Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili<br />

eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda<br />

yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün<br />

görünmüyor.<br />

20<br />

21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM: ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI


Sizce toplumumuzda eğitim sistemimizden<br />

çıkan bireyler aşağıdaki yetkinliklere ne<br />

derece sahiptirler<br />

• Karmaşık sorunlara çözüm getirirler<br />

• İyi iletişim kurarlar<br />

• Etkili işbirliği içinde çalışırlar<br />

• Bilgi ve teknoloji okuryazarıdırlar<br />

• Esnektirler ve yeni şartlara uyum sağlayabilirler<br />

• Yenilikçi ve yaratıcıdırlar<br />

• Küresel ve kültürel farkındalığa sahiptirler<br />

• Finansal okuryazardırlar<br />

• Meraklı ve araştırmacıdırlar<br />

• Sosyal sorumluluğa ve etik değerlere sahiptirler<br />

• Girişimci ve liderdirler<br />

Grubu biraz daraltırsak, peki öğrencilerimiz ne<br />

durumda sizce Dün akşam kalabalık bir grup<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi öğrencisiyle birlikte<br />

Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Akdeniz<br />

Esintisi” adlı üçlü balesini izledik. İzlerken<br />

düşündüm de, “Öğrencilerimize dersler ve<br />

akademik etkinlikler dışında başka alanlarda<br />

yeterince öğrenme fırsatları sunuyor muyuz<br />

acaba”<br />

Maalesef hayır. Biz bu etkinliğe bir grup<br />

Fakültemiz öğrencisini “Toplum Liderleri<br />

Geliyor” başlıklı altı haftalık ufuk geliştirme ve<br />

liderlik eğitimi programı kapsamında götürdük.<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi ile Çankaya ve Oran<br />

Rotary Kulüpleri işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz<br />

bu eğitim programında, okulda verdiğimiz<br />

akademik bilgi ve beceriler yanında yaşamın çok<br />

çeşitli alanlarında öğrenme fırsatları sunacak,<br />

onların duygusal ve sosyal yetkinliklerine<br />

katkıda bulunacak çok değerli konuşmacılarla ve<br />

etkinliklerle buluşturuyoruz öğrencileri. Evet, bu<br />

öğrencilerimizin bütüncül gelişimi için çok güzel<br />

bir fırsat.<br />

Peki, öğrencilerimizin hepsine düzenli olarak<br />

böyle fırsatlar sunuyor muyuz Ya ülke gençliği<br />

ne durumda OECD’nin DeSeCo projesi<br />

çerçevesindeki tanımına göre, yetkinlik bilgi ve<br />

beceriden daha fazlasını gerektiriyor. Bu tanıma<br />

göre yetkinlik belirli bir ortamda bireyin<br />

psiko-sosyal kaynaklarını/birikimini<br />

seferber ederek karmaşık durumlarla<br />

başa çıkabilme ve başarılı olma yeteneğini<br />

içeriyor.<br />

Peki, eğitimciler olarak bizlere düşen görev<br />

ne Öğrencilerin yalnızca akademik olarak<br />

hazır olmalarını sağlamak mı Evet, eğitimde<br />

çoğu zaman bilişsel becerilerin gelişimine<br />

odaklanıyoruz ama aslında bireyin sadece<br />

bilişsel değil aynı zamanda duygusal ve sosyal<br />

özelliklerinin gelişmesine de fırsat vermeli<br />

ki bireyler toplumda aktif olarak yer alabilsin<br />

ve ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı<br />

sağlayabilsinler.<br />

İşte burada karşımıza son yıllarda çok sık olarak<br />

kullanılmaya başlayan 21. yüzyıl becerileri<br />

kavramı çıkmaktadır. İş yaşamında başarılı olmak<br />

için gerekli 21. yüzyıl becerileri iki ayrı kaynakta<br />

şu şekilde sıralanmakta:<br />

Bedwell, Salas<br />

ve Fiore (2011)<br />

• Etkin dinleme<br />

• Sözlü iletişim<br />

• Yazılı iletişim<br />

• İşbirliği<br />

• Koordinasyon<br />

• Güven<br />

• Hizmet yönelimi<br />

• Çatışma çözümü<br />

• Müzakere<br />

• Özgüvenli iletişim<br />

• Özsunum<br />

• Sosyal etki<br />

Association for<br />

Career and Technical<br />

Education (2010)<br />

• Eleştirel düşünme<br />

• Problem çözme<br />

• Sözlü / yazılı<br />

iletişim<br />

• Yaratıcılık<br />

• Uyum sağlama<br />

• Çeşitlilik<br />

• Sürekli öğrenme<br />

• İşbirliği<br />

• Takım çalışması<br />

• Sorumluluk<br />

• Profesyonellik/etik<br />

Eğitimciler<br />

olarak bizlere<br />

düşen görev<br />

ne Öğrencilerin<br />

yalnızca akademik<br />

olarak hazır<br />

olmalarını<br />

sağlamak mı<br />

SAYI 54 21


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

1 Serdar Turgut, 24 Kasım 2014,<br />

HaberTürk Gazetesi<br />

2 The IEA International<br />

Computer and Information<br />

Literacy Study: International<br />

Report (2014). International<br />

Association for the Evaluation<br />

of Educational Achievement:<br />

SpringerOpen.<br />

Eğitim alan her bireyin kendi potansiyelini<br />

azami olarak kullanabilmesine ve toplumda<br />

etkin bireyler olarak yer almasına yardımcı<br />

olacak bilişsel, duygusal ve sosyal özellikleri<br />

tanımlamalıyız ki eğitimi de buna göre<br />

tasarlayalım.<br />

Çocuklarımız için ve ülkemiz için nasıl<br />

bir gelecek<br />

Günümüzde artık bilgiye her yerde kolaylıkla<br />

erişilebiliyor. Onun için okullarda verilen<br />

eğitimin bilgi aktarımından çok daha fazlasını<br />

içermesi gerekiyor. Serdar Turgut, Öğretmenler<br />

Günü’nde yayımlanan “Eğitim sistemimiz<br />

yaratıcılığa soykırım uyguluyor” başlıklı<br />

yazısında 1 eğitimde başarıyı sınav odaklı<br />

tanımlamanın tehlikelerine dikkat çekiyor.<br />

Çin’in eğitim sisteminin sınav temelli bakış<br />

açısıyla gayet başarılı göründüğünü ancak<br />

yaratıcılığa ve orijinal fikir üretmeye kıymet<br />

veren bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde<br />

de dünyanın en kötü eğitim sistemi olarak<br />

görülebileceğini belirtiyor. Serdar Turgut<br />

yazısında Yong Zhao’nun “Who’s Afraid of the<br />

Big Bad Dragon Why China Has the Best (and<br />

Worst) Education System in the World” başlıklı<br />

kitabına dikkat çekiyor:<br />

“Bahsettiğim bu kitap bence bir an önce<br />

Türkçe’ye çevrilip başta eğitimciler arasında<br />

olmak üzere toplumun her kesiminde yoğun<br />

olarak tartışılmalı. Çünkü eğitim sistemimizin<br />

acilen değişmesine ihtiyaç var. Şimdiki sistem<br />

Türkiye’nin geleceğini karartıyor. Binlerce,<br />

yüz binlerce genç bu sistemden ‘Ben eğitim<br />

aldım’ yanılgısıyla çıkıyor, ama onlar sadece<br />

iyi test yapabilen cahiller oluyorlar. Bireysel<br />

gayreti ve ailesinin teşvikiyle farklı, yaratıcı<br />

düşünebilenler gayet tabii ki var, ama çoğunluk<br />

eğitilmiş cahiller ve bunların çoğunluğu<br />

yaratıcılığa, orijinal düşünceye önem veren<br />

global ekonominin şirketlerinde ancak sadece<br />

disiplinli memur olabilirler.”<br />

Çocuklarımız için böyle bir gelecek hayal<br />

ettiğimizi hiç sanmıyorum. Onun için 21.<br />

yüzyıl becerilerinin okul öncesinden üniversite<br />

sonrasına kadar her kademede eğitim<br />

süreçlerine dahil edilmesi şarttır. Fakat bu<br />

yetkinliklere ne kadar erken odaklanılırsa da<br />

o kadar iyi olur çünkü ağaç yaş iken eğilir.<br />

Eğitime yapılan yatırımın ülkenin<br />

sürdürülebilir kalkınmasına ve doğrudan<br />

toplumun refah ve mutluluğuna katkısı olacağı<br />

beklenir. Ancak, bu yatırım sadece maddi<br />

boyutta algılanmamalıdır. Fiziksel ve teknolojik<br />

22<br />

21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM: ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI


alt yapının iyileştirilmesi tabii ki önemli bir<br />

boyuttur. Ancak, öğrencilerimizin teknolojiyle<br />

iç içe yaşamaları ya da bilgisayar başında çok<br />

zaman geçirmeleri onları otomatik olarak bilgi,<br />

medya ve teknoloji okuryazarı yapmıyor. 2013<br />

yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 21 ülkede<br />

toplam 60.000 sekizinci sınıf öğrencisinin<br />

katılımıyla yapılan Uluslararası Bilgisayar ve<br />

Bilişim Okuryazarlığı Araştırması 2 sonuçlarına<br />

göre bilgisayar ve bilişim okuryazarlığında<br />

öğrencilerimiz, katılan 21 ülkenin öğrencileri<br />

arasında son sırada yer alıyor.<br />

Eğitimin bir başka bileşeni olan eğitimin<br />

içeriğinde (müfredat, ders kitapları, vs) yapılan<br />

değişiklikler de bir dereceye kadar etkilidir.<br />

Burada insan kaynağına yapılacak yatırım belki<br />

de en kritik role sahiptir. Öğretmen adaylarının<br />

ne şekilde yetiştiği, ne gibi bilgi, beceri ve<br />

donanıma sahip olarak okullarda istihdam<br />

edildikleri üzerinde düşünülmesi gereken<br />

bir konudur. Öğrencilerimizin 21. yüzyıl<br />

becerilerine sahip olmalarını istiyorsak onlara<br />

öğrenmeyi öğretecek olan öğretmenlerin de<br />

21. yüzyıl bilgi ve yetkinliklerine sahip olması<br />

gerekir.<br />

Eğitime yapılan yatırımın<br />

ülkenin sürdürülebilir<br />

kalkınmasına ve<br />

doğrudan toplumun<br />

refah ve mutluluğuna<br />

katkısı olacağı beklenir.<br />

Ancak, bu yatırım<br />

sadece maddi boyutta<br />

algılanmamalıdır.<br />

Yeni nesillerin 21. yüzyıl yetkinliklerine<br />

sahip olması isteniyorsa öğretmenlerin<br />

istihdam öncesi ve hizmet sırasında<br />

yeterliklerinin değerlendirilmesi gereklidir.<br />

Bu konuda yaşanan olumlu bir gelişme, MEB<br />

tarafından 2002 yılında başlatılan öğretmen<br />

yeterliklerinin belirlenmesi çalışmalarıdır.<br />

Ancak, öğretmen yeterliklerinin uygulamada<br />

kullanılması gerçekleşememiştir.<br />

Eğer 21. yüzyıl becerilerinin öğreniminin<br />

yaygınlaşmasını istiyorsak sınavları salt bilgiyi<br />

ölçmekten ziyade eleştirel düşünme, karmaşık<br />

ve çok boyutlu problemleri çözme, çoklu bilgi ve<br />

veriye dayalı karar verme becerilerini ölçer hale<br />

getirmemiz gerekli. Böylece yeni nesli geleceğin<br />

yaşam ve çalışma ortamlarına hazırlayabiliriz.<br />

Ancak, bu boyutları ölçmeye ve<br />

değerlendirmeye hazır mıyız acaba<br />

Günümüzde bilişsel yetkinliklerin<br />

değerlendirmesinde göreli olarak epey ilerleme<br />

kaydedilmiştir. Ancak, içsel ve kişilerarası<br />

yetkinliklerin değerlendirmesinde daha epey<br />

çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />

Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini<br />

kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim<br />

ortamları sunmadan, eğitimin tüm<br />

bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan<br />

sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün<br />

görünmüyor. Bireyler temel akademik bilgi<br />

ve beceriler yanında yukarıda belirtilen<br />

yetkinliklere de sahip olursa ancak o zaman<br />

toplumsal olarak 21. yüzyıl yetkinliklerine<br />

sahip bir ülke olabiliriz. Ancak, bu hedefe<br />

ulaşmak için eğitim sistemimizin her<br />

boyutunda oldukça köklü değişiklikler<br />

yapılmasının gerekli olduğu da bir gerçektir.<br />

Kaynaklar:<br />

Association for Career<br />

and Technical Education.<br />

(2010). What Is Career<br />

Ready Alexandria, VA:<br />

Association for Career<br />

and Technical Education.<br />

Bedwell, W., Salas,<br />

E., ve Fiore, S.<br />

(2011). Developing<br />

the 21st century (and<br />

beyond) workforce: A<br />

review of interpersonal<br />

skills and measurement<br />

strategies.<br />

Trilling, B. ve Fadel, C.<br />

(2009). 21st Century<br />

Skills: Learning for Life in<br />

Our Times. John Wiley &<br />

Sons, Inc.: San Francisco.<br />

SAYI 54 23


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

24<br />

BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME


Bilişsel Bilimler ve<br />

Sinirbilim Çerçevesinde<br />

Öğrenme<br />

X Yazı<br />

YRD.DOÇ. DR.<br />

CENGIZ ACARTÜRK<br />

YRD. DOÇ. DR.<br />

MURAT PERIT ÇAKIR<br />

ODTÜ Enformatik Enstitüsü<br />

Bilişsel Bilimler Ana Bilim Dalı<br />

Öğrenme karışık bir süreçtir ve öğrenmeyle ilgili, bilimsel olarak<br />

anlaşılamamış, sistematik çözüme ulaştırılamamış çok sayıda<br />

alt başlık bulunmaktadır. Bu yazıda öğrenmeyi bilişsel bilimler ve<br />

sinirbilim çerçevesinde ele alacağız.<br />

Eğitim, daha özel anlamda öğrenme<br />

davranışlarımızda değişikliklere yol açar.<br />

Öğrenmenin gözlenebilir davranışlar<br />

ötesinde farklılıklar da yarattığını biliyoruz.<br />

Arka planda öğrenmeyle birlikte değişen<br />

zihinsel süreçlere dair işlevlerdir. Bu işlevler<br />

beyinde gerçekleştiği için öğrenmenin beyinde<br />

değişikliklere yol açacağını öngörebiliriz.<br />

Öğrenme karışık bir süreçtir ve öğrenmeyle<br />

ilgili, bilimsel olarak anlaşılamamış, sistematik<br />

çözüme ulaştırılamamış çok sayıda alt başlık<br />

bulunmaktadır. Bu yazıda öğrenmeyi bilişsel<br />

bilimler ve sinirbilim çerçevesinde ele alacağız.<br />

Öğrenmenin Bilişsel Temelleri<br />

Bilişsel bilimler 1950’li yıllarda, bugün<br />

davranışçılık olarak adlandırdığımız bir düşünce<br />

akımına tepki olarak ortaya çıktı. J. B. Watson ve<br />

B. F. Skinner gibi davranışçı (İng. behaviorist)<br />

bilim insanları zihinsel süreçleri incelemeyi<br />

bilimsel alanın dışına itiyor, sadece gözlenebilir<br />

davranışlara odaklanıyordu (Skinner, 1953).<br />

Bu çalışmaların temel dayanak noktalarından<br />

birisi de çoğumuza tanıdık gelebilecek bir ismin,<br />

İ. Pavlov’un köpeklerle yaptığı klasik koşullanma<br />

çalışmalarıydı. Skinner, bütün bu bulgulardan<br />

yola çıkarak öğrenmenin basit ve gözlenebilir<br />

koşullanma davranışlarının bir araya gelmesiyle<br />

gerçekleştiğini iddia etti. Skinner bununla<br />

yetinmedi; bu yaklaşımın dil öğrenme gibi<br />

karmaşık görünen süreçleri açıklamak için de<br />

kullanabileceğini öne sürdü. Ancak Skinner’ın<br />

bu iddiası ve bu iddiaya yönelik ağır eleştiriler<br />

davranışçılığa gölge düşürdü (Chomsky, 1957).<br />

Bugün, dil öğrenme süreçlerinin Skinner’ın<br />

öngöremediği biçimde gerçekleştiğini, hatta<br />

anne karnında başladığını biliyoruz.<br />

Skinner aslında bugün destekli/takviyeli<br />

öğrenme dediğimiz, özellikle hayvanlarda<br />

gözlenen temel bir öğrenme türünü keşfetmiş<br />

ve sistematik olarak incelemişti. Bu yöntem<br />

robot tasarımlarında kısmen kullanılan<br />

yöntemlerden birisi haline geldi. Diğer yandan<br />

bilişsel bilimciler farklı öğrenme türlerini<br />

bilişsel psikoloji, dilbilim ve bilgisayar bilimleri<br />

çerçevesinde hem disiplinler özelinde hem de<br />

disiplinler arası yaklaşımlarla ele aldılar.<br />

Bu alt araştırma alanlarından birisi temel<br />

kavram ve kategorilerin öğrenilmesi oldu.<br />

Özellikle 1970’li yıllarda J. Bruner ve<br />

arkadaşlarının geliştirdiği teoriler öğrenilen<br />

kavramların (örneğin çocukların öğrendiği kedi<br />

kavramının) görülen tek tek örneklerin (tekil<br />

kedilerin) ortak özelliklerinin tespit edilmesi<br />

SAYI 54 25


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

ve kavramın soyut hale getirilmesi üzerine<br />

odaklanıyordu. O zaman objeler ve isimleri<br />

arasındaki ilişkilerin de bu soyutlama üzerinden<br />

belirlendiğini düşünebiliriz.<br />

Günümüzde yapay öğrenme yöntemleri,<br />

öğrenme biçimleri ile ilgili modeller öne<br />

sürmekte. Bilişsel bilimler alanında önümüzdeki<br />

yıllarda yapay öğrenme tabanlı bilgisayar<br />

modellerinin farklı öğrenme türlerini<br />

kapsayacak biçimde ilerleyeceğini öngörüyoruz.<br />

Yine de günümüzde yapay öğrenme modelleri<br />

ile günlük dildeki kullanımıyla “öğrenme”yi,<br />

yani doğal öğrenmeyi anlamak için uzun zamana<br />

ihtiyaç var.<br />

Öğrenmenin Sinirbilimsel Temelleri<br />

Öğrenmeye bağlı olarak beynimizde ne gibi<br />

değişimlerin gerçekleştiği, bu değişimlerin<br />

ne kadarına genetik ne kadarına çevresel<br />

faktörlerin etki ettiği değişik disiplinlerden pek<br />

çok araştırmacının ilgisini çeken aktif araştırma<br />

konularıdır. Beyin fizyolojisi hakkındaki mevcut<br />

bulgularımıza göre, ortalama 1.5 kg’lik kütleye<br />

sahip olan bu organ yaklaşık 160 milyar nöron<br />

ve glia hücresini barındırmaktadır (Azevedo vd.,<br />

2009). Nöronlar arası bağlantı sayıları da hesaba<br />

katıldığında karşımıza samanyolu galaksisinde<br />

yer alan yıldız miktarıyla kıyaslanabilecek<br />

karmaşıklıkta bir yapı çıkmaktadır. Bu biyolojik<br />

yapılar hayattaki deneyimlerimizi ve bu<br />

deneyimlerden öğrendiklerimizin idamesinde<br />

temel bir rol oynamaktadır.<br />

Nörobiyoloji çalışmaları hücresel seviyede<br />

öğrenmenin etkisiyle nöronların birbirlerine<br />

kimyasal seviyede yaptıkları tesirin değişebildiğine<br />

işaret etmektedir. Nöronlar birbirlerinin<br />

aktifleşme döngülerine bir dizi elektrokimyasal<br />

tepkime sonucunda tesir etmektedir. Aktifleşen bir<br />

nöron çevresindeki astrosit ve glia gibi hücrelerin<br />

de yardımıyla kan dolaşımı yoluyla sağlanan<br />

oksijen ile glikozu yakarak açığa çıkan enerjiyi<br />

elektrokimyasal bir sinyale dönüştürür. Bu sinyal<br />

akson aracılığıyla iletilerek nöro-transmitter<br />

adı verilen taşıyıcı moleküllerin akson ucundaki<br />

sinapslar üzerinden komşu nöronlara doğru<br />

salgılanmasına neden olur. Bu durum, salgılanan<br />

taşıyıcı moleküllerin türüne ve miktarına bağlı<br />

olarak, komşu nöronların aktifleşme sıklığında<br />

bir artma veya azalma olmasına neden olur.<br />

Sinirsel ağ yapısı içerisinde bu tür etkileşimler<br />

komşuluklar üzerinden ilerleyerek makro seviyede<br />

sinirsel hareketler oluşturabilmektedir. Aktifleşme<br />

döngülerindeki tekrarlı dalgalanmalar zamanla<br />

komşu nöronların taşıyıcı moleküllere reaksiyon<br />

gösterme eşiğinin değişmesine, ve dolayısıyla iki<br />

nöronun arasındaki bağlantının güçlenmesine<br />

veya zayıflamasına neden olmaktadır. Deneysel<br />

çalışmalar uzun süreli güçlenme ve baskılama<br />

(long-term potentiation/depression) olarak<br />

adlandırılan bu sürecin, öğrenmeyle yakından<br />

ilişkisi olan kısa ve uzun süreli hafıza oluşumunda<br />

önemli bir role sahip olduğunu göstermiştir<br />

(Suzuki vd., 2011).<br />

Hücre seviyesindeki gözlemlere ek olarak<br />

tomografi, manyetik rezonans gibi görüntüleme<br />

teknikleri yaşayan beyin dokusunun daha geniş<br />

ölçekte görüntülenmesine imkan vermektedir.<br />

Bu teknolojiler sayesinde öğrenmeye bağlı olarak<br />

beyin dokusunda bazı yapısal değişimlerin<br />

gerçekleştiği gözlenmiştir. Örneğin Londra’da<br />

taksi şöförlüğü yapan kişilerin uzamsal hafızanın<br />

işlendiği hipokampus bölgesindeki hücre<br />

yoğunluğunun normal kişilere kıyasla daha fazla<br />

olduğu gözlenmiştir (Maguire vd., 2000). Benzer<br />

bir çalışmada üç ay boyunca düzenli olarak tetris<br />

oynayan bir grup deneğin gösterdiği davranışsal<br />

gelişime paralel olarak, uzamsal algının idame<br />

ettirildiği sağ-parietal korteks bölgesinde yeni<br />

26<br />

BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME


sinirsel ağ yapıları geliştirdiği gözlenmiştir<br />

(Haier vd., 2009). Bu durum beynin maruz kaldığı<br />

deneyimlere bağlı olarak yeni sinir yapıları<br />

sentezleyebilen plastik bir doğası olduğuna işaret<br />

etmektedir.<br />

Nöron ağlarının aktifleşmesi sırasında açığa<br />

çıkan eletriksel hareketlerin ve kan dolaşımında<br />

gerçekleşen değişikliklerin izlenmesine imkan<br />

veren yöntemlerin MR gibi görüntüleme<br />

teknolojileriyle elde edilen görüntülerle<br />

birleştirilmesi sonucunda, beyin işlevlerinin<br />

gerçek zamanlı olarak izlenmesini mümkün<br />

hale gelmiştir. EEG/MEG gibi elektrofizyolojik<br />

yöntemler ile fMRI, NIRS ve PET gibi kan<br />

dolaşımındaki değişimleri izleyen yöntemler<br />

sayesinde belirli bilişsel süreçleri idame<br />

ettirirken beynin hangi bölgelerinde sistematik<br />

aktifleşmeler olduğu incelenebilmektedir.<br />

Bu çalışmalar bilişsel süreçlerin hangi beyin<br />

bölgeleriyle ağırlıklı olarak ilişkilendiğine ve bu<br />

bölgeler arasında nasıl bir işlevsel bağlanırlık<br />

olduğuna yönelik çıkarımların yapılmasını<br />

sağlamıştır. Beceri kazanımı ve uzmanlaşma<br />

süreçleri bu yöntemlerle izlendiğinde beyin<br />

bölgelerinde yapısal değişimlere ek olarak<br />

metabolik değişimlerin de gerçekleşmekte olduğu,<br />

beynin uzmanlaştığı işi zamanla daha az enerji<br />

kullanarak idame ettirmeye başladığı gözlenmiştir<br />

(Ayaz vd., 2012; Haier vd., 2009).<br />

Özetle, mevcut çalışmalar öğrenme sırasında<br />

kendi içyapısını, henüz boyutlarını tam olarak<br />

anlamadığımız sınırlar içerisinde değiştirerek<br />

optimize edebilen plastik bir sinir sistemine<br />

sahip olduğumuza işaret etmektedir. Ancak<br />

hücresel seviyede gerçekleşen hareketlerle<br />

bilinç, duygu, düşünme gibi üst seviye psikolojik<br />

süreçler arasındaki ilişkinin doğası halen<br />

gizemini korumaktadır. Aradaki bu boşluğun<br />

doldurulmasında nöro-görüntülemeye ek olarak<br />

bilişsel modelleme paradigmalarının da önemli<br />

bir rol oynaması beklenebilir. Sinir ağlarının<br />

bahsedilen özelliklerini sayısal modellere<br />

dönüştüren yapay sinir ağları gibi modelleme<br />

yaklaşımları, bilgi teknolojilerindeki gelişmelere<br />

paralel olarak daha kapsamlı bilişsel modellerin<br />

oluşturulmasına imkan tanımaktadır. Derin yapay<br />

sinir ağları ve makina öğrenme algoritmalarıyla<br />

insan beyninin sergilediği nesne tanıma, kavram<br />

öğrenme gibi davranışlara benzer sonuçların elde<br />

edilebilmiş olması yakın gelecekte beynin işleyişi<br />

hakkında daha kapsamlı bilgilere ulaşacağımız<br />

konusunda bizleri umutlandırmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

Ayaz, H., Shewokis, P. A., Bunce, S., Izzetoglu, K., Willems, B., & Onaral, B. (2012). Optical brain<br />

monitoring for operator training and mental workload assessment. Neuroimage, 59(1), 36-47.<br />

Azevedo, F. A., Carvalho, L. R., Grinberg, L. T., Farfel, J. M., Ferretti, R. E., Leite, R. E., ... & Herculano<br />

Houzel, S. (2009). Equal numbers of neuronal and nonneuronal cells make the human brain an<br />

isometrically scaled up primate brain. Journal of Comparative Neurology, 513(5), 532-541.<br />

Bélanger, M., Allaman, I., & Magistretti, P. J. (2011). Brain energy metabolism: focus on astrocyteneuron<br />

metabolic cooperation. Cell metabolism, 14(6), 724-738.<br />

Chomsky, A. N. (1957). A Review of BF Skinner’s Verbal Behavior. Language, 35, 26-58.<br />

Haier, R. J., Karama, S., Leyba, L., & Jung, R. E. (2009). MRI assessment of cortical thickness and<br />

functional activity changes in adolescent girls following three months of practice on a visualspatial<br />

task. BMC research notes, 2(1), 174.<br />

Maguire, E. A., Gadian, D. G., Johnsrude, I. S., Good, C. D., Ashburner, J., Frackowiak, R. S., & Frith, C.<br />

D. (2000). Navigation-related structural change in the hippocampi of taxi drivers. Proceedings<br />

of the National Academy of Sciences, 97(8), 4398-4403.<br />

Skinner, B. F. (1953). Science and Human Behavior, Simon and Schuster.<br />

Suzuki, A., Stern, S. A., Bozdagi, O., Huntley, G. W., Walker, R. H., Magistretti, P. J., & Alberini,<br />

C. M. (2011). Astrocyte-neuron lactate transport is required for long-term memory<br />

formation. Cell, 144(5), 810-823.<br />

Tenenbaum, J. (2009). Machine Learning and Cognitive Science. MIT Department of Brain and<br />

Cognitive Sciences CSAIL. Machine Learning Summer School sunumu, MLSS 2009 – Cambridge,<br />

UK.<br />

SAYI 54 27


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Hem Erken Hem Doğru!<br />

Okul öncesi eğitim kurumları, iç ve dış mekân eğitim ortamları, materyaller,<br />

öğretmenin profesyonel gelişimi, aile-okul iletişimleri ve özellikle uygulanan<br />

eğitim programları açısından yeterli donanıma sahip olmalıdır.<br />

X Yazı<br />

YRD. DOÇ. DR. REFIKA OLGAN<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

İlköğretim Bölümü<br />

Erken çocukluk dönemi doğumdan başlayarak<br />

ilk sekiz yılı kapsayan dönem olarak tanımlanır.<br />

Bu dönemde toplumdaki farklı paydaşların<br />

(öğretmenler, aileler, çocuklar, sağlık çalışanları,<br />

Sivil Toplum Kuruluşları vb.) işbirliği içerisinde<br />

çalışması ve çocukların sağlıklı gelişimini<br />

desteklemesi önemlidir. Doğumdan itibaren<br />

çocuklar çevrelerini inceleyerek, aile bireyleri<br />

ve diğer kişilerle etkileşimde bulunarak<br />

kendi öğrenmelerini yapılandırırlar. Bu<br />

süreçte çocuklara farklı öğrenme ve araştırma<br />

fırsatlarının sunulmasıyla birlikte tüm<br />

gelişim alanlarının desteklenmesi önemlidir.<br />

Araştırmalar çocukların fiziksel, bilişsel, dil ve<br />

sosyal gelişimlerinin sahip oldukları genetik yapı<br />

ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra<br />

aile içindeki bireylerin etkileşiminden, ailenin<br />

ebeveynlik stillerinden, kültürel değerlerinden<br />

ve ekonomik seviyelerinden etkilendiğini ortaya<br />

koymaktadır. Ancak, her aile eşit sosyal olanaklara,<br />

ekonomik gelire ve çocuk yetiştirme tarzına sahip<br />

olmadığından, küçük çocukların gelişimi yukarıda<br />

bahsedilen etmenler dışında erken çocukluk<br />

eğitimi kurumlarındaki (kreşler, anaokulları,<br />

anasınıfları) deneyimlerinden de büyük oranda<br />

etkilenir. Bu nedenle, bu kurumlarda sunulan<br />

öğrenme fırsatlarının sosyal ve ekonomik<br />

olarak topluma olan faydasının yanı sıra<br />

uzun vadede çocuğun sahip olduğu olumsuz<br />

koşulların sonuçlarının azaltılması açısından<br />

da önemli rol oynar. Dünya çapında nitelikli<br />

erken çocukluk eğitimi hizmetlerinin çocuğun<br />

gelişimine olan olumlu katkıları çeşitli araştırma<br />

ve programlarla ortaya konmuştur (Head-Start,<br />

High/Scope Perry Projesi). Bu nedenle, okul<br />

öncesi eğitim kurumları iç ve dış mekân eğitim<br />

ortamları, materyaller, öğretmenin profesyonel<br />

gelişimi, aile-okul iletişimleri ve özellikle<br />

uygulanan eğitim programları açısından yeterli<br />

donanıma sahip olmalıdır. Bu kurumların eğitim<br />

programlarını çocukların gelişimsel düzeylerine<br />

uygun olarak ve bireysel farklılıklarını göz önüne<br />

alarak yapılandırmasının yanında, çocuğun<br />

mevcut bilgilerini destekleyici ve geliştirici,<br />

aktif katılımlarının desteklendiği okul içi ve dışı<br />

öğrenme fırsatlarını da sunması önemlidir.<br />

28<br />

HEM ERKEN HEM DOĞRU!


Amerikan Çocuk Eğitimi Ulusal Birliği (NAEYC)<br />

ailelere okul öncesi kurumu seçiminde rehber<br />

olması amacıyla bazı öneriler sunmuştur. Bu<br />

doğrultuda iyi bir okul öncesi kurumunda<br />

çocuklar:<br />

• Zamanlarının çoğunu materyallerle veya diğer<br />

çocuklarla oynayarak geçirirler. Amaçsız bir<br />

şekilde zaman geçirmeleri ve uzun süreler<br />

sessiz bir şekilde oturmaları istenmez.<br />

• Gün içerisinde farklı türde etkinlikler<br />

yaparlar. Çocuklar gruplar halinde farklı<br />

materyal ve oyuncaklar (tahta/sünger bloklar,<br />

resimli kitaplar, pazıllar, boya ve diğer<br />

sanat malzemeleri, masa başı ve eşleştirme<br />

oyunları, vb.) kullanarak bireysel, küçük ve<br />

büyük grup etkinliklerine katılırlar.<br />

• Uygulanan program çocukların farklı etnik<br />

geçmişlerini ve deneyimlerini göz önünde<br />

bulundurur ve aynı şeyleri aynı zamanda ve<br />

aynı yollarla öğrenmediklerini dikkate alarak<br />

uygulanır. Ayrıca, öğretmenler fazladan<br />

yardıma ihtiyacı olan veya üstün yetenekli<br />

çocuklar için programda ve etkinliklerde<br />

uyarlamalar yapar.<br />

• Okul-aile işbirliği ve iletişimi sağlıklı bir<br />

şekilde sağlanır. Öğretmenler ve okul<br />

yöneticileri ailelerin çocuğun eğitiminde en<br />

önemli paydaşlardan biri olduğunu bilir ve<br />

katılımlarını destekler.<br />

• Sınıf öğretmeni eğitici etkinlikleri sürekli<br />

tüm sınıfın aynı anda katılacağı büyük grup<br />

etkinlikleri olarak değil, çocukların ilgi, istek,<br />

gelişim düzeyleri ve desteklenmesi gereken<br />

yönlerini gözeterek küçük grup ve/veya<br />

bireysel etkinlikler olarak planlar.<br />

• Çocuklar görüş ve düşüncelerini özgürce dile<br />

getirebilirler.<br />

• Sınıf ortamı çocukların yaptığı orijinal sanat<br />

etkinlikleri ile dekore edilmiştir.<br />

• Çocuklar canlı-cansız varlıkları, sayıları ve<br />

günlük yaşamla ilgili kural ve uygulamaları<br />

onların düzeyine indirgenmiş ve aktif<br />

katılımlarının sağlandığı etkinliklerle<br />

öğrenirler.<br />

• Çocuklar projeler hazırlayarak, araştırarak,<br />

sorgulayarak ve uygulayarak öğrenirler.<br />

• Her gün mutlaka günün bir kısmını dış<br />

mekânlarda, oyun parklarında ve doğal<br />

alanlarda oyun oynayarak ve doğayı<br />

gözlemleyerek zaman geçirirler.<br />

SAYI 54 29


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. İPEK GÜRKAYNAK<br />

Gürkaynak Yurttaşlık Enstitüsü<br />

ODTÜ PSY<br />

’68<br />

Bir Entelektüel Olarak<br />

Öğretmen<br />

Öğretmen, öğrenciyi dönüştürücü kişi. Sınıfta da, sınıf dışında da.<br />

Ama önce kendisini dönüştürecek…<br />

30<br />

BIR ENTELEKTÜEL OLARAK ÖĞRETMEN


Kısıtlar,<br />

öğretmenlerin<br />

entelektüel olarak<br />

gelişmelerini,<br />

hayata ve<br />

mesleklerine farklı<br />

bakış açılarıyla<br />

bakma ve eleştirel<br />

düşünme yetisi<br />

kazanmalarını zora<br />

sokmaktadır.<br />

Bir zamanlar, öğretmenin entelektüel<br />

gelişimini desteklemek üzere<br />

planlanmış -çeşitli nedenlerle<br />

uygulanmasına geçilemeyen- bir girişimin<br />

parçası olmuştum. Neden entelektüel gelişim<br />

üzerinde durma gereksinmesi duymuştuk<br />

Zira biliyorduk ki, (a) öğrenme ve öğretme<br />

entelektüel işlemlerdir ve işe yarayan öğretme<br />

ve öğrenme, öğretenden de öğrenenden de<br />

“entelektüel terleme” bekler, (b) ne öğretmen<br />

yetiştiren kurumlar ne de MEB kaynaklı hizmet<br />

içi eğitimler öğretmeni entelektüel açıdan<br />

donandırır; ufuk açıcıdır, dünyayı daha iyi<br />

kavramayı sağlar, (c) zaman zaman sunulan,<br />

çok iyi kotarılmış ama ücretli programlara<br />

da, konser, opera vb. sanatsal etkinliklere de<br />

öğretmenler, maddi olanaksızlık nedeniyle<br />

yönelememektedir; oysa, kültür sanatın her<br />

alanındaki gelişme hem kişiliklerine hem<br />

öğretmenliklerine yansıyacaktır, (d) öğretmen,<br />

hem okul içinde hem okul dışında yalnızdır:<br />

Öğretmenler arası bir uygulayıcılar topluluğu<br />

yaratılamamış olduğu gibi, öğretmenin, farklı<br />

bakış açıları taşıyan, farklı ilgi alanlarına sahip<br />

kişilerle kaliteli ve dönüştürücü birliktelik<br />

olanakları sınırlıdır. Yine biliyorduk ki, bu<br />

kısıtlar, öğretmenlerin entelektüel olarak<br />

gelişmelerini, hayata ve mesleklerine farklı<br />

bakış açılarıyla bakma ve eleştirel düşünme<br />

yetisi kazanmalarını zora sokmaktadır; bu<br />

da, öğrenci yetiştirme sürecinin de yetişen<br />

öğrencilerin de kalitesini etkileyecektir.<br />

SAYI 54 31


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Öğretmen<br />

eğitim ve<br />

pedagoji üzerinde<br />

düşünüyor mu<br />

Gerçekten de, öğretmen uygulamacıdır, bilim<br />

insanıdır, yansıtıcıdır, eylemci-savunucudur.<br />

Uygulamacıdır çünkü aktarıcı değil, bakış açısı<br />

oluşturucu rol üstlenir (ya da üstlenmelidir).<br />

Yansıtıcıdır çünkü öğretmenliğini sürekli gözden<br />

geçirir; “ne yaptım, nasıl yaptım, yaptıklarımın<br />

hangileri bir işe yaradı” sorularını sorar.<br />

Eylemci-savunucudur çünkü yansıtma sırasında<br />

eksikleri, hataları görür; kendisinin, öğrencinin,<br />

sınıfın, okulun, toplumun dönüşümüne yol<br />

açabilir. O halde, öğretmenin öğrencisiyle bir<br />

eğitici olarak paylaşabileceği en güzel şey, kendi<br />

öğrenme yetisi ve entelektüel birikimidir.<br />

Öğrenciyle doğrudan temas halinde olan<br />

öğretmenin donanımının (özel alanı konusundaki<br />

bilgisinden öğretmenlik niteliklerine, öğrenciye<br />

yönelik tutumuna, çağcıl dünyanın insanı<br />

olarak taşıdığı kültür sanat formasyonuna ve<br />

birikimine dek her türlü donanımının) yaşamsal<br />

bir önem taşıma nedenlerini burada bir kez daha<br />

yinelemeye gerek yok. Şu kadarını vurgulayayım:<br />

Çocuklarımızda ve gençlerimizde daha zengin<br />

bir dünya görüşü ve eleştirel düşünme yetisi<br />

yaratılmasına önemli katkı yapmasını, onlara<br />

düşünme ve eylem becerileri edindirmesini<br />

beklediğimiz insanlar, öğretmenler.<br />

Öğretmenin bunu başarabilmesinde, zengin<br />

disiplinlerarası bilgi paylaşımı, açık, esnek, çok<br />

katmanlı ve çağcıl bir yapı önemli; güncel ve<br />

toplumsal sorunlar konusunda bilgi ve duyarlılık<br />

geliştirmeye yönelik stratejiler önemli; modern<br />

pedagojik yöntemleri ve çağdaş dünyadaki<br />

gelişmeleri bilmek önemli; sosyal bilimlerden<br />

ve fen bilimlerinden çeşitli alanlar önemli;<br />

öğretmenin demokratik yurttaş profilini, onun<br />

gerektirdiği bir dizi ana niteliği (ki aralarında<br />

siyasal ve hukuksal okur-yazarlık, etik anlayış,<br />

dili çözümleyebilme ve kullanabilme, sorun<br />

çözme-uzlaşma-barış kültürü, karar verme ve<br />

verilen kararlara uyma sayılabilir) taşıması<br />

önemli; öğrencinin sesinin duyulması önemli;<br />

öğrencinin bu sesi çıkarabilmesi için ortamın<br />

yaratılmış olması, görünür görünmez kurumsal<br />

yapıların özgür demokratik tartışmayı olanaksız<br />

kılmıyor olması önemli. Dahası, öğrencinin,<br />

karmaşık gerçek dünya, gerçek yaşam sorunlarına<br />

entelektüel olarak yönelmeyi öğrenmiş olması<br />

gerek ki bu, toplumsal konuların sınıf içinde ve<br />

dışında tartışılmasının olağanlaştırılmasıyla<br />

yakından ilintili. Okulların içindeki ve<br />

etrafındaki görünmez duvarlar alaşağı edilip<br />

çocukların ve gençlerin hem okullarının<br />

yönetiminde hem de komşu çevrenin toplumsal<br />

meselelerine bakmakta yer almaları, gözlemlerini<br />

ve deneyimlerini paylaşmaları, onları siyasal<br />

okuryazar kılmakta da toplumsal duyarlılıklarını<br />

geliştirmekte de eleştirel düşünmelerini<br />

tetiklemekte de paha biçilmez olanaklar<br />

yaratacaktır. Okul dışına çıkarılmış olan kültürel<br />

mekân ve etkinlikleri çoğaltmak gerekiyor. Bunun<br />

hedef kitlesi olmaya en yatkın meslek sahipleri de<br />

öğretmenler ve öğrencilerdir.<br />

Yukarıdakileri yapıp edebilen bireylerin ortaya<br />

çıkışında (ya da çıkmayışında) eğitimin tüm<br />

bileşenlerinin ama özellikle de öğretmen<br />

entelektüel düzeyinin, donanımının, kalitesinin<br />

etkisi büyük. Öğretmen kaliteli entelektüel<br />

çalışmanın ne olduğu, ne olması gerektiği<br />

konusunda vizyon/görüş sahibi olacak ki,<br />

öğrencisinden kaliteli entelektüel öğrenme<br />

bekleyebilsin, bunun olmasına katkı yapabilsin.<br />

Özetle, yukarıda anlatılanları öğrencide -yani<br />

yetişmekte olanda- görebilmek için, öncelikle<br />

öğretmende -yani öğrencinin yetişmesinde rol<br />

alanda- görebilmek gerek.<br />

32<br />

BIR ENTELEKTÜEL OLARAK ÖĞRETMEN


Öğretmenin (ve öğretimin) kalitesi/niteliği ile<br />

öğrenci öğrenmesi arasında ciddi bir işlevsel<br />

bağ olduğunu, bunun ilköğretim, ortaöğretim<br />

ve üniversite düzeylerinin tümü için geçerli<br />

olduğunu, çok çeşitli araştırma sonuçlarından<br />

biliyoruz. Öğrenciye ilgi gösterme/önem<br />

atfetme, ulaşılır olma, ilgilenme/umursama,<br />

geribildirim verme, öğrenme için uygun<br />

fiziksel-duygusal ortamı yaratma, öğrencinin<br />

seçme ve bağımsızlık istemine duyarlılık, uygun<br />

öğretim ve değerlendirme yöntemlerini bilme<br />

vb. olguların hepsi öğrenci edinimi ile doğrudan<br />

ilişkili. Öğrencinin edinimi de, onu eğiten kişinin<br />

entelektüel donanımı ile...<br />

Entelektüel birikimi sağlam olan öğretmen, yerel,<br />

ulusal, evrensel toplumsal siyasal konuları hemen<br />

“hassas konu” diye yaftalayan steril eğitimden<br />

yana olmayacak, bu karmaşık konuları sınıfta<br />

ya da dışarıda öğrencisiyle tartıştırmaktan<br />

korkmayacak, bunu yapabilecek yöntemlere,<br />

tekniklere ve zihinsel donanıma sahip olacak,<br />

öğrencilerinin fikirlerini yargılamayarak onları<br />

tartışmaya katılmaya özendirecek; pat diye<br />

sonuca ulaşan ya da ulaştığını sanan öğrencisinin<br />

yaptığını fark edip kendisini, uslamlamanın<br />

adımlarını atmadığı için uyarabilecek; bu<br />

tartışmalar sırasında açık uçlu sorular sorarak<br />

öğrencilerini düşündürmeyi; farklı bakış<br />

açılarını dinleyip anlamalarını, uslamlamalarını<br />

ve düşüncede tutarlı olmalarını özendirmeyi,<br />

kapalı noktaların açıklığa kavuşturulmasına,<br />

ahlaki yargılar oluşturulmasına yardım etmeyi<br />

önemseyecek ve başaracak.<br />

İşte, yaratıcı, entelektüel yapıyı destekleyecek<br />

programlar düşlemek ve geliştirmek burada<br />

devreye giriyor.<br />

Güncel siyasal ve toplumsal/kültürel/sanatsal<br />

konularda bilgilenen, düşünen, deneyim kazanan,<br />

entelektüel donanımını pekiştiren, yeni fikirler,<br />

oluşumlar üzerinde düşünmeye başlayan,<br />

muhakeme gücünü ve güzel duyusunu geliştiren<br />

öğretmen, bir yandan yeni kazandığı donanımı<br />

çeşitli doğrudan ya da dolaylı yollarla öğrenciye<br />

yansıtacak ve bir yandan da onun merakının<br />

törpülenmemesi, tam tersine, yeni öğrenmedüşünme-deneyim<br />

kazanma olanakları edinmesi<br />

konusunda duyarlılaşacaktır. Öğretmenin hiç<br />

Entelektüel gelişim<br />

öğretmenin uyanmasını<br />

–ve uyanık kalmasınısağlayacak,<br />

onu, insan ve<br />

birey olarak geliştirecek,<br />

öğrenene model olma işlevine<br />

katkı yapacaktır.<br />

ağzından düşürmediği “yaparak yaşayarak<br />

öğrenme” olanağı –hem de yamama ve yüzeysel<br />

olmayarak- işte artık kendi kapısındadır.<br />

Önemsenmiş, güçlenmiş olan öğretmen,<br />

mentorluk edebilir, edinimini meslektaşlarıyla<br />

paylaşabilir, tüm çevresine yansıtabilir.<br />

Entelektüel gelişim öğretmenin uyanmasını –ve<br />

uyanık kalmasını- sağlayacak, onu, insan ve birey<br />

olarak geliştirecek, öğrenene model olma işlevine<br />

katkı yapacaktır. Dahası, öğrenilecek ne kadar<br />

çok şey olduğunu keşfettikçe, iyi bir öğretmenin,<br />

eleştirel gözle kendi birikimini ve öğretmenliğini,<br />

ve giderek içinde yaşadığı ve öğretmenlik yaptığı<br />

toplumu sorgulamaması düşünülemez. Bunun da<br />

hem eğitim hem insan olma bağlamında istendik<br />

olduğunu unutmamak gerek.<br />

Öğretmenin entelektüelliği konusunda bence<br />

önemli olan birkaç soruyla bitireyim:<br />

Öğretmen üst düzey düşünme becerilerine<br />

sahip mi, sınıf içinde ve dışında uslamlama,<br />

kuramsal tartışma vb. alışkanlığı, “yapabilirliği”<br />

var mı, ki öğrencisine bu yolda aydınlanma<br />

ve deneyim edinmenin yolunu açabilsin,<br />

öğrenci ediminin entelektüel boyutunu<br />

değerlendirebilsin<br />

Öğretmen eğitim ve pedagoji üzerinde<br />

düşünüyor mu<br />

Öğretmen kendisini bir entelektüel olarak görüyor<br />

mu (yoksa bunu duysa, “estağfurullah” mı<br />

diyecek ya da sözcükten tüyleri diken diken olup<br />

entel dantel takımından addolunduğu için kalbi<br />

mi kırılacak)<br />

SAYI 54 33


ODTÜLÜ<br />

söyleşi<br />

Hem Hayatın İçinde<br />

Hem Hayat için Öğrettik<br />

Prof. Dr. Feyzi Öz yaşamını eğitime adamış bir isim.<br />

16 yılı yurtdışındaki üniversitelerde olmak üzere<br />

40 yılı aşkın zamandır pek çok üniversitenin Eğitim<br />

Fakültesi’nde görev alan Feyzi Öz anlattı, biz dinledik...<br />

Hocam isterseniz en baştan başlayalım, sizin<br />

eğitim maratonunuz nerede başladı<br />

Lisans öğrenimime Gazi Üniversitesi Eğitim<br />

Fakültesi’nde başladım. Ankara’daki neredeyse<br />

bütün üniversitelerde hocalık yaptım. Çok uzun<br />

yıllar ODTÜ’de hocalık yaptım. Daha sonra<br />

İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne geçtim.<br />

Oradan sonra ise 16 yıl kadar yurt dışındaki<br />

üniversitelerde asistanlıktan rektörlüğe kadar<br />

pek çok pozisyonda görev aldım. Türkiye’ye<br />

döndüğümde Vakıf Üniversiteleri’nde hocalık<br />

yaptım. Daha sonra da Cumhurbaşkanlığı’nda<br />

eğitim danışmanı olarak görev aldım.<br />

Pek çok okuma yazma seferberliğinde görev<br />

aldınız, o dönemleri nasıl hatırlıyorsunuz<br />

16 yıl dünyadaki pek çok ülkede çalıştım. Avrupa<br />

Konseyi’nin ve UNESCO’nun ve Türkiye’nin<br />

temsilcisi olarak görev aldım. Endonezya’dan<br />

başlayarak tüm Türki ülkeleri, Balkan ülkeleri,<br />

Avrupa ülkelerine, Kanada’ya kadar görev icabı her<br />

yerde bulundum. Unesco’nun Eğitim Bölümü’nde<br />

Türkiye temsilcisiydim. Türk halkının eğitime ve<br />

öğretime olan ilgisini başka hiçbir yerde görmedim.<br />

Türkiye’de ilk okuma seferberliği, Atatürk<br />

döneminde gerçekleşti. Ardından üç seferberlik<br />

daha oldu. Okuma-yazma seferberliğinde sadece<br />

sivil okullara değil askeri okullara da okuma<br />

yazma eğitimi götürdük. Askeriyede “Ali Okulu”<br />

derlerdi. Onun sebebi de okumayı ilk öğrenirken<br />

“Ali okula gitti” gibi kalıplar yazılır, ismi oradan<br />

geliyor. Okuma-yazma okullarında ve askeri<br />

34<br />

HEM HAYATIN İÇINDE HEM HAYAT IÇIN ÖĞRETTIK


irliklerde eşzamanlı olarak 14 yıl çalıştım. Okumayazma<br />

okullarını kurduk, ardından geliştirdik.<br />

Cumhuriyet ilk kurulduğunda okuma-yazma oranı<br />

dörttü. Atatürk’le birlikte bu oran yüzde 20’ye<br />

ulaştı. Benim çalışma dönemimde ise bu rakam<br />

yüzde 94’e yükseldi. Biz bilimsel bir çalışma yaptık.<br />

Adım adım bütün Türkiye’yi dolaştık.<br />

Türkiye’deki okuma yazma oranının Avrupa’ya<br />

göre az olduğunu görüyoruz. Sizce bunun sebebi<br />

nedir<br />

Türkiye’de okuma-yazma adına çok güzel atılımlar<br />

oldu fakat o atılımları devam ettiremedik. Bizim<br />

yaptığımız çalışmalar devam etseydi bu oran çok<br />

çok yükselir, Avrupa oranlarına ulaşırdı. Bizim<br />

alfebemiz kolay, çabuk öğreniliyor.<br />

Hocam siz meslek hayatınız boyunca esas<br />

olarak eğitimci yetiştirdiniz. Zihninizde nasıl<br />

bir eğitimci yetiştirme hedefi vardı<br />

Bana göre bir eğitimcinin temel kültür alması,<br />

eğitimi sevmesi, gönül vermesi, eğitimle meşgul<br />

olmaktan mutluluk duyması gerekiyor. Eğitimci<br />

adayı öğrencilerime bunları aşılamaya çalıştım.<br />

Eskiden bu bir devlet politikasıydı değil mi<br />

Çok doğru söylüyorsunuz. Bir eğitim politikası<br />

vardı. Eğitim politikası Atatürk zamanında vardı,<br />

bizim zamanımızda da devam etti. Aslında doğru<br />

ekipler kurulunca çok fazla insana ulaşılmak<br />

mümkün oluyor. Çünkü bizim halk kadar<br />

öğrenmeye meraklı bir halk görmedim.<br />

Bu merak karşısında ne gibi çalışmalar yapıldı<br />

Öyle bir projemiz oldu, halkın hangi kelimelerle<br />

konuştuğunu tespit ettik. Ardından bu kelimelerle<br />

40 tane halk kitabı yazıldı. Tanınmış isimler kaleme<br />

aldı bu kitapları, Fakir Baykurt, Şükrü Kayalar gibi<br />

değerli yazarlar... Ben de birkaç tane kitap kaleme<br />

aldım. Bu kitapları yapmadan önce detaylı bir<br />

araştırma yapmıştık. Örneğin halk tavukları nasıl<br />

yetiştireceğine dair kitaplar okuyordu.<br />

Hocam yaşama dahil olan bir eğitim anlayışını<br />

benimsemişsiniz...<br />

Hem hayatın içinde hem hayat için öğretmeyi<br />

benimsedik. Okuma-yazma öğrenince buğday nasıl<br />

Türkiye’de okuma-yazma adına<br />

çok güzel atılımlar oldu fakat o<br />

atılımları devam ettiremedik.<br />

yetiştirilir, daha çok verim nasıl alınır, hayvan<br />

nasıl yetiştirilir tüm bunları öğrenmiş oldular.<br />

Bu öğrenmeyi de kolaylaştıran bir yöntem<br />

olmalı...<br />

Hayat içinde öğretince çok motive oluyor<br />

insanlar. Biz bu yönteme “fonksiyonel/ işlevsel”<br />

öğrenme diyoruz. Biz bunların sonuçlarını bire<br />

bir aldık. Örneğin Kars’ta daha çok ve daha<br />

verimli hayvan yetişmeye başladı. Hayvanlar<br />

daha çok süt vermeye başladı.<br />

ODTÜ’de geçirdiğiniz yılları nasıl<br />

hatırlıyorsunuz<br />

ODTÜ Türkiye’nin o zaman da şimdi de gözbebeği<br />

olan bir üniversite. Çağdaş normlara göre işler<br />

iyi yürüyor. O zamanlar ODTÜ’de Amerikalı,<br />

yabancı üniversitelerden hocalar vardı, yararlı<br />

bilgi verme metotlarını uyguluyorlardı. Bizim<br />

Türk hocalarla kaynaşmışlardı, uyum içerisinde<br />

çalışıyorlardı.<br />

Hocam oranın metotlarıyla buranın<br />

metotlarını karşılaştırdığınızda ne gördünüz<br />

Burada hocalar daha çok anlatıyor, orada hocanın<br />

anlatmasından ziyade kitaplar veriliyor ve<br />

öğrencinin okuması, kavraması bekleniyor.<br />

Katılımcı eğitim Türkiye’de çok az vardı, ODTÜ<br />

bu konuda daha ilerideydi. ODTÜ, Boğaziçi ve<br />

Bilkent bu üç üniversitenin katılımcı eğitim<br />

modelini benimsediğini düşünüyorum.<br />

Bir dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet<br />

Sezer’in danışmanlığını yaptığınızı biliyoruz.<br />

O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz<br />

O dönemde Ahmet Necdet Sezer ve eşi ile<br />

çok güzel bir proje gerçekleştirdik. Eşi Semra<br />

Hanım da öğretmen zaten. Yine bir okuma yazma<br />

seferberliği gerçekleştirdik, o projede de benim<br />

kitaplarım okutuldu. Benim için keyifli bir<br />

dönemdi.<br />

SAYI 54 35


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

ÇOCUĞUN İYI OLMA HALI YAKLAŞIMI ÇERÇEVESINDE<br />

X Yazı<br />

DOÇ. DR. PINAR UYAN SEMERCI<br />

Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü<br />

BAŞAK EKİM AKKAN<br />

Boğaziçi Üniversitesi<br />

Sosyal Politika Forumu<br />

Sosyal Refah Alanı<br />

Olarak Okul<br />

Okulu çocukların farklı ihtiyaçlarına cevap verecek bir sosyal refah alanı olarak da<br />

görmek mümkündür. Okul, çocukları ailelerinin sosyo-ekonomik durumlarından<br />

bağımsız olarak toplumsal içermeye katkıda bulunacak, fırsat eşitliğini sağlayacak<br />

bir eğitim modeline sahip olmalıdır.<br />

1 UYAN SEMERCİ, P. vd., Eşitsiz<br />

Bir Toplumda Çocukluk:<br />

Çocuğun “İyi Olma Hali”ni<br />

Anlamak, İstanbul Örneği<br />

İstanbul, İstanbul Bilgi<br />

Üniversitesi Yayınları, 2012.<br />

UNICEF 2013 Türkiye Çocuk<br />

Yoksulluğu ve Çocuğun İyi<br />

Olma Hali Raporu, http://www.<br />

unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/<br />

doc/cocukrefahbelgesi-tr.pdf<br />

UNICEF 2014 Türkiye Çocuğun<br />

Gözünden Çocuğun İyi Olma<br />

Hali Alanları ve Endikatörleri<br />

Tespiti ve Değerlendirmesi,<br />

http://www.unicef.org.<br />

tr/bilgimerkezidetay.<br />

aspxid=10164<br />

Eğitim, bir toplumda eşitsizlikler ile<br />

mücadele etmenin en güçlü araçlarından<br />

biridir. Bu açıdan da okulun sosyal olarak<br />

içerici bir kurum olması ve çocuğun sosyoekonomik<br />

durumunu dezavantajlı olmaktan<br />

çıkaracak bir donanıma sahip olması temel bir<br />

eşitlik politikası olarak düşünülmelidir. Oysa,<br />

ne yazık ki şu an Türkiye’de var olan eğitim<br />

sistemimiz eşitsizlikleri azaltmak yerine,<br />

yeniden üreten ve nesilden nesile aktaran bir<br />

yapı içindedir. Bu yüzden de özellikle yoksulluk<br />

ve yoksunluğun egemen olduğu bölge, il,<br />

ilçelerde okullar sosyal refah alanı olarak<br />

düşünülmeli ve kurgulanmalıdır. Bu yazı, 2008<br />

yılından beri özellikle çocukların iyi olma hali<br />

çerçevesinde yaptığımız çeşitli araştırmalar<br />

ve bu araştırmaların sonuçlarının yer aldığı<br />

raporlarda sosyal refah alanı olarak okulları ele<br />

aldığımız bölümlerin çok kısa bir derlemesini<br />

içermektedir 1 .<br />

Çocuğun İyi Olma Hali<br />

Çocuğun iyi olma hali (childwell-being)<br />

yaklaşımı sağlık, maddi durum, eğitim, ev ve<br />

çevre koşulları, ilişkiler gibi farklı alanlarda<br />

çocuğun “iyi” olmasını hedefleyerek,<br />

çocuğun refahına ve gelişmesine bütünsel<br />

olarak yaklaşır. Bu farklı alanlar altında<br />

takip edilmesi ve geliştirilmesi gereken<br />

göstergelerin belirlenmesi yardımıyla<br />

çocuğun yapabilirliklerini arttırmayı<br />

hedefler. Çocuğun iyi olma hali yaklaşımı,<br />

yoksulluğun ve yoksunluğun sadece<br />

gelir eksikliği olmadığını vurgularken;<br />

tüm tarafları eşitlik, katılım gibi<br />

konuları irdelemeye ve çocukların<br />

yapabilirliklerini artırmak üzere onlara<br />

sunulan mevcut toplumsal kaynakların<br />

eleştirel bir değerlendirmesini yapmaya<br />

yönlendirmektedir. Çocukları nasıl<br />

36<br />

SOSYAL REFAH ALANI OLARAK OKUL


sosyal ilişkilerinden bağımsız olarak<br />

düşünemiyorsak, yaşadıkları ortamlardan<br />

ve mekânlardan bağımsız olarak da<br />

düşünemeyiz. Aile, okul ve yaşanan mahalle,<br />

çocukların iyi olma halini belirleyen ekonomik<br />

ve sosyal bağlamı oluşturur. Diğer yandan<br />

geçen 20 yıl içinde ortaya çıkan çocuk gelişimi<br />

literatürü göstermektedir ki; yoksulluk<br />

durumu ve sahip olunan diğer dezavantajlar<br />

çocukların yaşamlarındaki izlerini erken<br />

yıllarda göstermeye başlamaktadır.<br />

Bu nedenle de etkili müdahale yöntemleri<br />

erken yaşlarda uygulandığında başarılı<br />

olmaktadır.<br />

Eğitim ve Eşitsizlikler<br />

Eğitim, çocukların sadece bugün içinde<br />

bulundukları iyi olma durumunu değil,<br />

gelecekteki yaşam kalitelerini de belirleyen<br />

temel alanlardan biri olarak karşımıza<br />

çıkmaktadır. Zira yoksulluk ve buna bağlı<br />

olarak ortaya çıkan toplumsal dışlanmanın<br />

yarattığı olumsuz etkilerin çocukların eğitime<br />

katılımlarını ve eğitim başarılarını, daha<br />

genel bir ifadeyle eğitimden yararlanma<br />

ve sonuç alma durumlarını belirlediği<br />

bilinmektedir (Bkz. ERG, 2008 Eğitim İzleme<br />

Raporu). Eğitim sistemi fırsat eşitsizliğine<br />

bağlı olarak, toplumda sosyal hareketliliği<br />

sağlayabilen bir yapıya sahip değildir. Sosyoekonomik<br />

durum, Türkiye’de eğitimsel<br />

kazanımın başlıca belirleyicilerinden biridir. 2<br />

Eğitimi konu alan farklı raporlarda eğitim<br />

alanındaki eşitsizliklere vurgu yapılmaktadır. 3<br />

TEPAV raporuna göre, eğitimin kalitesi<br />

ile ebeveynlerin gelir düzeyi arasındaki<br />

ilişkiye bakıldığında Türkiye’deki eğitim<br />

2 OECD (2010) PISA 2009<br />

Results: Overcoming Social<br />

Background – Equity in<br />

Learning Opportunities and<br />

Outcomes – Volume II. Paris:<br />

OECD Publications.<br />

3 ASLANKURT, B. (2013)<br />

“Eğitimde Kuşaklararası<br />

Hareketlilik: Fırsat Eşitliğinde<br />

Türkiye Nerede”, TEPAV<br />

Değerlendirme Notu, No.<br />

201302. Ankara.; CANDAŞ, A.<br />

vd. (2011) Devlet İlköğretim<br />

Okullarında Ücretsiz Öğle<br />

Yemeği Sağlamak Mümkün<br />

mü İstanbul: Açık Toplum<br />

Vakfı.; EĞİTİM REFORMU<br />

GİRİŞİMİ (ERG) (2011) PISA<br />

2009 Sonuçlarına İlişkin<br />

Değerlendirme. Istanbul: ERG.<br />

SAYI 54 37


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Dezavantajlı<br />

çocukların<br />

gittikleri okullarda<br />

uygulanacak ücretsiz<br />

öğle yemeği programı,<br />

sosyal politika<br />

açısından öncelikli<br />

hale getirilebilir.<br />

Bu tip programlar,<br />

çocukların<br />

ihtiyaçlarına göre<br />

çeşitlendirilebilir.<br />

sistemi “düşük kalite - yüksek eşitsizlik<br />

olarak tanımlanmaktadır. Candaş vd. ( 2011)<br />

raporuna göre ailelerin sosyo-ekonomik<br />

koşulları çocuğun nasıl bir devlet okuluna<br />

gideceğini belirlemektedir. Burada vurgulanan<br />

husus yalnızca özel ve devlet okulları<br />

arasındaki uçurumdan bahsedilmediği, aynı<br />

zamanda çocuklara eşit imkânları sağlaması<br />

beklenen devlet okulları arasında gittikçe<br />

büyüyen uçurumun olduğudur. Başarılı eğitim<br />

sistemleri öğrencilerin ailesinin sosyoekonomik<br />

durumundan bağımsız olarak her<br />

öğrenciye eşit standartlarda eğitim fırsatı<br />

sunan sistemlerdir. OECD ülkelerinin büyük<br />

bir kısmı sosyo-ekonomik göstergeleri düşük<br />

olan okullara kaynak aktarımı açısından<br />

pozitif ayrımcılık uygularken (daha fazla<br />

öğretmen göndermek gibi) Türkiye’de<br />

bunun bir politika önceliği olmadığının<br />

altının çizilmesi gerekir. Oysa ki daha iyi<br />

şartlara sahip okullar daha başarılı çocuklar<br />

yaratmaktadır.<br />

Sosyal Refah Alanı Olarak Okul<br />

Bu bağlamda okulu çocukların farklı ihtiyaçlarına<br />

cevap verecek bir sosyal refah alanı olarak<br />

da görmek mümkündür. Okul, çocukları<br />

ailelerinin sosyo-ekonomik durumlarından<br />

bağımsız olarak toplumsal içermeye katkıda<br />

bulunacak, fırsat eşitliğini sağlayacak bir<br />

eğitim modeline sahip olmalıdır. Dezavantajlı<br />

çocukların gittikleri okullar, çocukların farklı<br />

ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde daha<br />

donanımlı hale getirilmelidir. Böylece okul<br />

ailenin sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan<br />

eşitsizliği bertaraf edebilecek bir sosyal kurum<br />

rolünü üstlenebilir. Dezavantajlı okullara iyi<br />

öğretmenleri çekmek ve bu okullarda kalıcı<br />

kılmak için öğretmenlere belli teşvikler (maaş,<br />

kariyer gibi) tanınmalıdır. Bu okullarda öğretmen<br />

sayıları artırılmalıdır. Öğretmen başına düşen<br />

çocuk sayısı düşürülerek öğretmenlerin çocuklar<br />

ile daha yakından ilgilenmeleri sağlanmalıdır.<br />

Dezavantajlı ailelerden ve hatta mahallelerden<br />

gelen çocuklar için okulun gerek çalışma<br />

38<br />

SOSYAL REFAH ALANI OLARAK OKUL


ortamı gerekse faaliyetleri ekstra önem taşır.<br />

Çocukların çalışma ve sosyalleşme düzenini<br />

okulun imkanlarından yararlanarak kurması<br />

önemlidir. Daha fazla öğretmen olan bir okulda<br />

çocuklara, okul sonrası programların sayılarının<br />

ve çeşitliliğinin arttırılması gibi birçok program<br />

uygulamaya konabilir. Bu çok donanımlı<br />

okul yaklaşımı, çocukların farklı alanlardaki<br />

yapabilirliklerini ortaya çıkarmak açısından da<br />

son derece önemlidir. Dezavantajlı çocukların<br />

gittikleri okullarda çocukların ihtiyaçlarına<br />

cevap verebilecek rehberlik hizmetlerinin önemi<br />

de vurgulanması gereken diğer bir noktadır.<br />

Bu okullarda rehberlik hizmetlerine öncelik<br />

verilerek, rehber öğretmenlerin sayılarının<br />

arttırılması ve<br />

belli rehberlik standartları koyulması önemlidir.<br />

Dezavantajlı çocukların gittikleri<br />

okullarda çocukların ihtiyaçlarını farklı<br />

şekillerde giderecek sosyal programların<br />

uygulanması da öncelikli hale getirilebilir.<br />

Buna bir örnek, okullarda ücretsiz öğle<br />

yemeği programıdır 4 . Çalışmalar gösteriyor<br />

ki, çocukların okul başarıları aldıkları besin<br />

değerleri ile ilişkilidir. Çocukların okul<br />

ortamı içerisinde doğru besin alımlarının<br />

takviye edilmesinin çocukların okul ile<br />

kurdukları olumlu ilişkiye katkısının olduğu<br />

tespit edilmiştir. Öncelikle konsantrasyon<br />

düzeylerini arttırması ve uzun vadede de bilişsel<br />

kapasitelerine olumlu etkisi belirtilmesi gereken<br />

iki noktadır. Dezavantajlı çocukların gittikleri<br />

okullarda uygulanacak ücretsiz öğle yemeği<br />

programı sosyal politika açısından öncelikli<br />

hale getirilebilir. Bu tip programlar, çocukların<br />

ihtiyaçlarına göre çeşitlendirilebilir. Bir diğer<br />

örnek, okul gezileridir. Tüm çocukların katılmak<br />

istedikleri ama finansal sebepler ile katılmadıkları<br />

bir okul aktivitesi olarak okul gezileri ücretsiz<br />

şekilde dezavantajlı bölgelerde planlanabilir.<br />

Birçok çocuğun maddi sebeplerle mahalle dışına<br />

dahi çıkamadığı da bir gerçektir ve dezavantajlı<br />

bölgelerdeki okullara çocukların okul gezilerine<br />

ücretsiz katılmalarını sağlayacak bir mekanizma<br />

oluşturulabilir.<br />

Çocuğun iyi olma hali endekslerinde önemli bir<br />

gösterge olan okulların nitelikleri (rehberlik<br />

hizmeti, sağlık hizmeti/revir, okulun ısınması,<br />

temiz tuvalet, temiz kantin, okul bahçesi, spor<br />

alanı, kütüphane, bilgisayar/İnternet erişimi,<br />

etkinlik odaları, boş geçen ders gibi) tam da bu<br />

açıdan önceliklidir. Okulların çocuklara sundukları<br />

imkânlar açısından bir standardın belirlenmesi<br />

ve bu standardın tüm okullarda uygulanan ve<br />

izlenen bir durum haline gelmesi son derece<br />

gereklidir. MEB İlköğretim Kurumları Standartları<br />

Belgesi (İKS) bu açıdan önemli bir adımdır<br />

ancak standartların göstergelerinin son derece<br />

açık ve izlenebilir bir şekilde ortaya konması<br />

ivedilikle sağlanmalıdır. Bu noktada ERG’nin<br />

(2011: 52-3) 2010 Eğitim İzleme Raporu’nun<br />

altını çizdiği uyarılar dikkate alınmalıdır. Ayrıca<br />

okullar çocukların katılım mekanizmalarının<br />

sağlanabileceği en temel kurumlardan biridir.<br />

Okul yaşamında çocukların fikirlerini özgürce<br />

ifade edebilecekleri, kendileri ile ilgili kararlara<br />

katılabilecekleri mekanizmaların kurulması ve<br />

sağlamlaştırılması gerekir.<br />

Okulların<br />

çocuklara<br />

sundukları<br />

imkânlar açısından<br />

bir standardın<br />

belirlenmesi ve<br />

bu standardın<br />

tüm okullarda<br />

uygulanan ve<br />

izlenen bir durum<br />

haline gelmesi son<br />

derece gereklidir.<br />

4 Bkz. CANDAŞ vd. (2011)<br />

SAYI 54 39


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Okul 4 Duvar 1 Kiriş mi<br />

X Yazı<br />

YRD. DOÇ. DR. GÖKÇE GÖKALP<br />

ODTÜ Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

DR. KORAY PEKERIÇLI<br />

ODTÜ Mimarlık Bölümü<br />

YRD. DOÇ. DR. SERAP EMIL<br />

ODTÜ Eğitim Bilimleri Bölümü<br />

Mahmut Hoca’nın tabiriyle öğrenimin, bilginin, kendine<br />

karşı saygının öğrenildiği her yer okuldur. Peki gerçekten<br />

okul nedir Okul deyince akla ne gelir Okullar öğrenilen<br />

bilgiye ve edinilen deneyimlere fiziksel mekân açısından<br />

destek verebilir mi<br />

40<br />

OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI


Hababam Sınıfı serilerinden birinde<br />

Mahmut Hoca Hababam Sınıfı’nı<br />

kampa götürür. Öğrenciler her<br />

ne kadar bunu bir ceza olarak görseler de,<br />

Mahmut Hoca’nın niyeti okulun dört<br />

duvarla çevrili, tepesinde damı olan bir<br />

binadan ibaret olmadığını, yeri geldiğinde<br />

bir ormanın, bazen de bir dağ başının okul<br />

olabileceğini göstermektir. Mahmut Hoca’nın<br />

tabiriyle öğrenimin, bilginin, kendine karşı<br />

saygının öğrenildiği her yer okuldur. Peki<br />

gerçekten okul nedir Okul deyince akla ne<br />

gelir Okullar öğrenilen bilgiye ve edinilen<br />

deneyimlere fiziksel mekân açısından destek<br />

verebilir mi<br />

Okul kelimesi Fransızca’daki “école”<br />

sözcüğünden esinlenilerek oku fiilinden<br />

türetilmiş olup, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde<br />

eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı<br />

yer anlamında kullanılmış. İngilizce’de<br />

Yunanca’dan gelen “scholé” sözcüğü, orijinal<br />

anlamı itibariyle boş vakit ya da boş vakit<br />

geçirilen yer olarak kullanılırken, Antik<br />

Yunan döneminde ders verilen grup anlamına<br />

gelmektedir. Günümüzde ise okul,<br />

eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapıldığı<br />

yer olarak değil de, Yale Üniversitesi’nin<br />

desteklediği 21. yüzyıl okulları tanımında<br />

olduğu gibi güvenli, yapılandırılmış ve merak<br />

uyandırıcı ortamlar olarak görülmektedir.<br />

Bu döneme ait öğrenme teorileri de öğreneni<br />

pasif konumundan çıkararak aktif bir şekilde<br />

öğrenme süreçlerine dahil olan bireyler<br />

olarak tanımlar. Buna paralel olarak, son<br />

yıllarda İngilizce’de çok kullanılan bir deyim<br />

var “Thinking outside the box” (“Kalıpların<br />

dışında düşünmek”). Bu deyim bireylerin<br />

aktif öğrenme süreçlerinde yaratıcılığını, yani<br />

sınırlarından arınarak düşünmesini teşvik<br />

etmek için kullanılır.<br />

Deyimden yola çıkarak 21. yy Becerileri<br />

Ortaklığı’nın geliştirdiği öğrenme<br />

becerilerini bir düşünelim: Sorumluluk<br />

ve Uyarlanabilirlik, İletişim Becerileri,<br />

Yaratıcılık ve Entelektüel Merak, Eleştirel<br />

Düşünme ve Sistemli Düşünme, Bilgi ve<br />

Medya Okur Yazarlığı Becerileri, Kişilerarası<br />

ve İşbirliği Becerileri, Problemi Tanımlama,<br />

Formüle Etme ve Çözme, Öz-Yönelim ve<br />

Sosyal Sorumluluk. İşte ancak bu becerileri<br />

edinen yeni nesiller sınırlarından arınarak<br />

özgürce ve kalıpların dışında düşünebilirler.<br />

Okullarda bu becerilerin öğretilmesi ve<br />

daha da önemlisi deneyim edinilmesini<br />

sağlayan müfredattan, öğretim yöntemlerine,<br />

araç-gereçten, teknolojiye ya da<br />

öğretmen-öğrenci ilişkisine kadar birçok<br />

değişkenden bahsedilebilir. Bu değişkenlerin<br />

yanı sıra öğrenmeyi destekleyen fiziksel<br />

mekânın nasıl planlandığı, kullanıldığı;<br />

yani okulların dört duvar olmaktan çıkarılıp<br />

öğrenmeyi destekleyen bir ortam haline<br />

getirilmesi giderek önem kazanmaktadır.<br />

Eğitim Reformu Girişimi kapsamında<br />

İpek Gürkaynak, Füsun Üstel ve Sami<br />

Gülgöz’ün yazdıkları raporda, okulların<br />

mimari yapı olarak incelendiğinde yüksek<br />

duvar, tel örgü, bekçili kapılardan oluşan<br />

hastane ve hapishane gibi disiplin altına<br />

alma görevini yerine getiren mekânlar<br />

olduğu belirtilir. Eleştirel düşünmeye engel<br />

olarak gösterilen okulların iç ve dış mimari<br />

yapısını incelediklerinde “öğrenmeyi,<br />

demokratik katılımı, düşünme becerilerini<br />

ve alışkanlıklarını geliştirmeyi hedefleyen<br />

yapılar olduğunu” söylemenin çok zor<br />

olduğu da belirtilir. Okullarımız adeta kutu<br />

SAYI 54 41


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Dewey sıradan<br />

binaların<br />

öğrencilerin akıl<br />

yürütme, yaratıcılık<br />

ve uygulayıcılık<br />

yeteneklerini<br />

sınırlayacağını<br />

vurgulamıştı.<br />

gibiler. Öğrencilerimizi bu okul denen<br />

kutulara sıkıştırıp, sonra onlardan bu aktif ve<br />

deneyim yoluyla öğrenmelerini ve kalıpların<br />

dışında düşünmelerini bekleyebilir miyiz<br />

Ya da bu dört duvar arasında neler yapmalıyız,<br />

bu dört duvarı nasıl şekillendirmeliyiz ki<br />

öğrencilerimiz 21. yy öğrenme becerilerini<br />

geliştirebilsinler<br />

İşte mimari ve eğitim de tam bu noktada<br />

yeniden kesişiyor. Yeniden diyoruz çünkü<br />

bundan tam 90 yıl önce dünyanın en<br />

tanınmış eğitim filozoflarından Dewey bir<br />

okul binasının inşasıyla orada uygulanan<br />

eğitimin, disiplinin ve öğretimin arasında<br />

düşündüğümüzden çok daha yakın bir<br />

ilişki olduğunu, yani okulun daha dört<br />

duvar örülmeden, nasıl bir eğitim, öğretim<br />

vereceğine göre planlanması gerektiğini,<br />

o zamanın Türkiye’sinin eğitim sistemiyle<br />

ilgili raporunda belirtmişti. Dewey sıradan<br />

binaların öğrencilerin akıl yürütme,<br />

yaratıcılık ve uygulayıcılık yeteneklerini<br />

sınırlayacağını; bu nedenle okul binalarının<br />

bu gereksinimleri karşılayacak biçimde<br />

eğitimciler ve mimarlar tarafından birlikte<br />

planlanması gerektiğini vurgulamıştı.<br />

Dewey’in vurguladığı konu aslında iki bin<br />

yıl önce Romalı mimar-mühendis Vitruvius<br />

tarafından şöyle ifade edilmişti: Firmitas,<br />

Utilitas, Venustas; bir mimari eser sağlam,<br />

kullanışlı ve güzel olmalı. Bir mimarın sadece<br />

malzeme ve inşa tekniklerini iyi bilmesi<br />

yetmez; kullanıcıların hayat tarzlarını,<br />

ihtiyaçlarını, isteklerini de gözlemlemesi ve<br />

42<br />

OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI


değerlendirmesi beklenir. İyi bir mimar bu<br />

süreci binalarının ömrü boyunca sürdürür ve<br />

kendine dersler çıkarır.<br />

Dewey’in yeni kurulan Türkiye’nin<br />

okulları için yaptığı tavsiyeler ne yazık ki<br />

unutulmuştur. Geçtiğimiz dönemlerde<br />

devletin tek bir mimari projeyle, ülkenin<br />

farklı iklime sahip yörelerinde aynı okul<br />

tipolojisini, güneşe yönelenim ya da hâkim<br />

rüzgâr gibi kıstasları dikkate almadan inşa<br />

ettirdiğini görürüz. Tek tip mimarinin aynı<br />

anda Antalya’nın sıcağında, Erzurum’un<br />

soğuğunda ya da Samsun’un nemli havasında<br />

çalışamayacağı ortadadır. Oysa ki yapılan<br />

araştırmalarda temel fiziksel koşulların<br />

(havalandırma, sıcaklık, ışık, renk vs.) eğitim<br />

üzerindeki ölçülebilir etkileri kanıtlanmıştır.<br />

Bunun artık halledilmiş bir problem olduğunu<br />

varsayan bilim insanları değişen eğitim<br />

paradigması ile mekân tasarımında daha<br />

öte konuları tartışmaktadır. Oysa biz hâlâ<br />

tip projeli okullarda temel fiziksel koşulları<br />

sağlayamamanın sıkıntısını çekiyoruz.<br />

Mimarlıkta güncel konulardan birisi de yüksek<br />

performanslı binalardır. Bunlar, kullanıcıların<br />

sağlık ve güvenliğini, memnuniyetini ön plana<br />

alan, verimli, çevreye duyarlı, ölçülebilir,<br />

sürdürülebilir çözümler sunar. 21. yy eğitim<br />

hedeflerine ancak bu hedefleri destekleyen<br />

yüksek performanslı mekânların desteğiyle<br />

varılabilir. Yapılan çalışmalarda farklı<br />

hedeflere uygun karakterde mekânlar ile<br />

varılabileceği vurgulanmıştır. Örneğin sosyal<br />

gelişim/sorumluluk ya da takım çalışması<br />

için genel/açık mekânlar; sorgulama ve<br />

analiz ya da eleştirel düşünce için uyarıcı<br />

karakterde mekânlar; öz-yönelim yetenekleri<br />

için odaklanmayı destekleyen, sakin, özel<br />

mekânlar önerilebilir. Ayrıca çeşitli bilgi ve<br />

bilişim araçları ile çok fonksiyonlu esnek<br />

mobilyaların entegrasyonu önemlidir.<br />

Bir mekân (space) tüm bu düşüncelerle<br />

oluşturulur ve belirli bir kullanıcı grubu<br />

tarafından benimsenirse orası artık bir yer’e<br />

(place) dönüşür.<br />

Böyle bir okul tasarlanırken yeni müfredat<br />

ve öğretim metotları mimara aktarılmalı;<br />

hedefler atölye çalışmaları ve odak grupları<br />

aracılığıyla aileler, eğitim çalışanları,<br />

öğrenciler tarafından çerçevelere<br />

dönüştürülmeli ve bu tür karşılıklı görüş<br />

alışverişleri ile esnek ya da özel çözümler<br />

üretilmeli, alternatifler yaratılmalıdır. İşte<br />

bu noktada eğitmenin mekân tasarımı süreci<br />

içinde alacağı yer çok önemlidir. Araştırmalar<br />

gösteriyor ki bazen mimarinin tek taraflı<br />

olarak dikte ettiği yeni çözümler öğretmenin<br />

aldığı karşı kararlar ile bertaraf edilebiliyor.<br />

Bu tür yeni okul mimarilerinin özellikle<br />

öğretmenler tarafından benimsenmesi ancak<br />

onların eğitilmesi ve sürekli olarak geri<br />

bildirimlerinin alınmasıyla mümkündür.<br />

Okul dört duvar bir çatıdan ibaret bir<br />

bina değil, aksine tarihte eğitimcilerin,<br />

mimarların kafa yorduğu üzere akıl yürütme,<br />

yaratıcılık ve uygulama yeteneklerini<br />

geliştiren, öğrenmenin merkezde olduğu<br />

mekânlar olmalıdır. Kalıpların dışında<br />

düşünürsek, Mahmut Hoca’nın dediği gibi<br />

okul her yerdir!<br />

ODTÜ Kuzey Kıbrıs<br />

Kampusu<br />

ÖDÜLLÜ BIR OKUL MIMARISI: ODTÜ KKTC<br />

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu eğitim kalitesinin yanı sıra<br />

mimarisiyle dikkat çekiyor. Bugüne dek pek çok mimari ödüle<br />

layık görülen ODTÜ KKTC, TMMOB Şehir Plancıları Odası<br />

Raci Bademli İyi Uygulamalar Ödülü’nün de sahibi.<br />

SAYI 54 43


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

KITLESEL AÇIK ÇEVRIMIÇI DERSLER (KAÇD)<br />

MOOC – MASSIVE OPEN ONLINE COURSES<br />

Gökyüzünde<br />

Öğrenme<br />

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde ortaya çıkan MOOC<br />

girişimi çok sayıda (hatta binlerce) kişinin<br />

çevrimiçi ve herkese açık dersleri yüzyüze<br />

süreçteki gibi takip edebilmesi üzerine<br />

kurulmuştur.<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. KÜRŞAT ÇAĞILTAY<br />

ODTÜ, Öğretim Teknolojileri<br />

Destek Ofisi Koordinatörü<br />

Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri<br />

Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />

“Bir bilgisayar başındayım. Masamda<br />

oturuyorum. Yalnızım. Öğreniyorum. Hem de<br />

çok keyif alarak. Aynı dersi benimle beraber alan<br />

on binlerce öğrenci daha var, bunların altı tanesi<br />

de grup arkadaşım. Yalnız da değilim hani.” Bu<br />

tanımlama bugün İnternet’ten erişilebilen Kitlesel<br />

Açık Çevrimiçi Dersler (KAÇD) (MOOC – Massive<br />

Open Online Courses) hakkında konuşulurken<br />

hayal edilen senaryolardan birisi. İnternet<br />

teknolojileri ile eğitimde değişimin gerçekleştiği<br />

yeni bir dünyaya geçişin olduğu iddia ediliyor.<br />

MOOC acaba uzun dönemde eğitimi dönüştürecek<br />

ve hatta okulun varlığını da sorgulatan bir dünya<br />

olacak mı<br />

1990’lı yılların sonunda ortaya çıkan ve<br />

Massachusetts Institute of Technology-MIT<br />

tarafından öncülüğü yapılan ders malzemelerinin,<br />

videolarının, eğitsel kaynakların öğrenmeye<br />

hevesli ve bu kaynaklara ihtiyaç duyan herkes<br />

ile İnternet üzerinden paylaşıldığı Açık Ders<br />

Kaynakları girişimi dünyadaki pek çok akademik<br />

kurum tarafından sahiplenilmiştir. ODTÜ olarak<br />

bizim de aktif şekilde, ocw.metu.edu.tr adresi<br />

üzerinde sunulan 118 adet açık ders kaynaklarıyla<br />

içinde olduğumuz bu girişim, herhangi bir<br />

uzaktan eğitim uygulamasından farklı olarak<br />

kaynaklardan faydalanan kişilere akademik bir<br />

derece ya da sertifika sağlamamaktadır. Telif<br />

hakkı sorunu olmayan eğitim araç gereçlerine<br />

erişim sağlayarak eğitimde fırsat eşitliği<br />

gözetilmektedir. Dersini zenginleştirmek isteyen<br />

veya kendi üniversitesinde benzer ders açmayı<br />

planlayan öğretim üyeleri, ilgilendiği alandaki<br />

gelişmeleri takip etmek isteyen ya da bilgilerini<br />

tazeleme ihtiyacı duyan mezunlar, bir üniversitede<br />

öğrenim gören öğrenciler ve herhangi bir konuda<br />

bilgi edinmek isteyen insanlar bu sistemin doğal<br />

kullanıcılarıdır.<br />

Ancak, ders malzemelerine ulaşmak ve<br />

kullanmanın ötesinde bir öğretim etkinliğinin<br />

olmaması Açık Ders Kaynakları’na yönelik önemli<br />

eleştirilerden birisiydi. Geçtiğimiz birkaç yıl<br />

içinde ortaya çıkan MOOC girişimi ise çok sayıda<br />

(hatta binlerce) kişinin çevrimiçi ve herkese açık<br />

dersleri yüz yüze süreçteki gibi takip edebilmesi<br />

üzerine kurulmuştur. Bu sisteme İnternet<br />

üzerinden katılan tüm katılımcılara, üniversitenin<br />

normal öğrencilerine verildiği gibi ders<br />

verilmesi için çalışılmaktadır. Dersler sırasında<br />

öğrencilerin tümü, sorulacak soruları cevaplamak,<br />

ödev yapmak, ara sınav ve yıl sonu sınavlarına<br />

girmek ve sonuçlarını öğrenme hakkına sahip<br />

44<br />

GÖKYÜZÜNDE ÖĞRENME


olabilmektedir. Sonuçta öğrenciler takip ettikleri<br />

dersin sertifikasını da alabilmektedir.<br />

Özellikle dünyanın önde gelen üniversitelerinden<br />

MIT ve Harvard, tüm dünyaya ücretsiz elektronik<br />

ders verme projesine milyonlarca dolar kaynak<br />

ayırmışlardır. EdX ismi verilen projedeki<br />

hedef, MOOC ile 1 milyar kişiye ücretsiz<br />

eğitim vermektir. ABD’de Stanford, Princeton,<br />

Pennsylvania ve Michigan Üniversiteleri de<br />

benzer şekilde ücretsiz elektronik dersler<br />

vermektedir, ayrıca özel şirketler de MOOC<br />

yaklaşımı ile dersler vermek üzere çalışmaktalar.<br />

Stanford Üniversitesi’nde açılan MOOC özellikli<br />

bir bilgisayar dersine 100 bin öğrenci kayıt<br />

olmuştu ve dersin hocası “Normalde benim yılda<br />

400 öğrencim oluyor. Bu sayıya ancak 250 yılda<br />

ulaşırdım” şeklinde açıklama yapmıştı. MOOC ile<br />

ilgili olarak çok yüksek seviyede iyimser beklenti<br />

mevcuttur. Ama bu konuda büyük adımlar<br />

atmadan önce dikkatli olunmasını da gereklidir.<br />

MOOC sistemine getirilen en temel eleştiriler<br />

şunlardır: MOOC yapısındaki derslere çok yüksek<br />

ilgi olmakla beraber eğitsel etkileri hakkında<br />

elimizde henüz yeterli bir veri bulunmamaktadır.<br />

Yani, bir MOOC dersi acaba yüz yüze bir dersten<br />

daha etkili midir Bu dersi alan kişiler konuyu<br />

gerçekten öğrenmişler midir Dersi çalıştıkları<br />

alana uygulayabilecekler midir Bu soruların<br />

cevapları ne yazık ki mevcut değildir.<br />

Diğer bir konu ise MOOC sayesinde herkesin<br />

istediği dersi alabileceği ve böylece eğitimde<br />

demokratikleşmenin olup olamayacağı<br />

yönündedir. 29 Ekim tarihli New York Times’da<br />

çıkan “Demystifying the MOOC” başlıklı yazıda<br />

bu dersleri takip edenlerin zaten eğitimli kişiler<br />

oldukları ve eğitimlerini daha üst seviyeye çekmek<br />

için dersleri aldıkları belirtilmektedir. Bunun<br />

sonucunda iyi eğitimlilerin bundan bir fayda<br />

sağlayacağı ve diğer kesimlerin dezavantajlı<br />

durumuna bir katkısı olmayacağı iddia<br />

edilmektedir.<br />

Diğer bir potansiyel tehlike de batı ülkelerinde<br />

geliştirilen MOOC’ların yaygın kullanımı<br />

nedeni ile yeni bir sömürgeciliğin ortaya çıkması<br />

ihtimalidir. Endüstri devrimi esnasında nasıl yerel<br />

dokumacılık sektörü batı ülkelerinin fabrikasyon<br />

dokuma ürünleri nedeni ile yok olduysa aynı<br />

şekilde MOOC’ların gelişmekte olan ülkelerin<br />

akademik gelişimine de olumsuz etki yapma riski<br />

bulunmaktadır.<br />

Son olarak, eğitim ve öğretim kavramlarının aynı<br />

şeyler olmadığı konusu tartışılmaktadır. MOOC<br />

ile ders almanın öğretim ile sınırlı kaldığı, ama<br />

eğitimin ders almanın ötesinde bir kültürlenme<br />

süreci olduğu dile getirilmektedir. Sonuç olarak,<br />

Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler’in günümüz<br />

eğitim sistemi için bir potansiyel faydaları<br />

bulunmaktadır. Ancak, bu faydaların uzun<br />

soluklu olup olamayacağı konusunda dikkatli<br />

olmakta fayda vardır. Eğitim sistemini kökten<br />

değiştireceğini iddia eden pek çok girişim ne yazık<br />

ki bir süre sonra tarih olmuştur. MOOC’da benzer<br />

bir son ile karşılaşmamak için eğitim alanının<br />

kendi iç dinamiklerini dikkate alıp adımlar<br />

atılmasında yarar bulunmaktadır.<br />

ODTÜ Açık Derslerin<br />

İnternet Sayfası<br />

EdX Kitlesel Açık<br />

Çevrimiçi Dersler’in<br />

İnternet sayfası<br />

SAYI 54 45


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

“Çocuk Katılımı”<br />

Derken<br />

Katılım, Türkiye’nin Çocuk Haklarına dair Sözleşme’yi (ÇHS) onaylarak her çocuk<br />

için yaşama geçirmeyi taahhüt ettiği haklardan biri. Çocukların kendilerini<br />

ilgilendiren tüm konularda görüşlerini özgürce ifade etme hakkı var.<br />

X Yazı<br />

IŞIK TÜZÜN<br />

Eğitim Reformu Girişimi Savunu<br />

ve Eğitim Programları Koordinatörü<br />

“<br />

Çocuklar çok değerli çünkü onlar geleceğimiz.”<br />

“Çocuk ne anlar ki”<br />

“Haklarını fazlasıyla biliyorlar,<br />

sorumluluklarını öğretmeliyiz.”<br />

“Kararlara biz yetişkinler katılamıyoruz,<br />

çocuklara gelene kadar...”<br />

“Görüşlerini sorduk, yetmez mi”<br />

“Ay bir görseniz, tıpkı büyükler gibi toplantı<br />

yapıyorlar.”<br />

Türkiye’de çocuk hakları alanında mücadele<br />

veren pek çok çocuk ve yetişkin için bu sözler<br />

o kadar tanıdık ki... Çocuk hakları arasında<br />

katılım hakkı belki de mücadele alanlarının<br />

en zorlusu. Bu durumun tek bir nedeni yok;<br />

ancak çocukların birey olarak görülmemeleri,<br />

potansiyellerine inanılmaması ve görüşlerine<br />

değer verilmemesi temel etmenler arasında<br />

yer alıyor. Bu durum, sadece geleceğin değil<br />

bugünün de hak sahibi yurttaşları olan<br />

çocukların öznesinden çok nesnesi olarak<br />

konumlandırıldığı eğitim süreçlerinde de<br />

fazlasıyla hissediliyor. Oysa eğitim hakkı ve<br />

katılım hakkı arasında son derece güçlü bir<br />

ilişki var ve çocuklar eğitim süreçlerinde söz<br />

sahibi olamadıklarında eğitim hakları da tam<br />

olarak yaşama geçmemiş oluyor.<br />

Katılım, Türkiye’nin Çocuk Haklarına dair<br />

Sözleşme’yi (ÇHS) onaylarak her çocuk için<br />

yaşama geçirmeyi taahhüt ettiği haklardan<br />

biri. Çocukların kendilerini ilgilendiren tüm<br />

konularda görüşlerini özgürce ifade etme<br />

hakkı var. Bu görüşlerin yetkililerce dikkate<br />

alınması, yani kararları etkileyebilme de<br />

katılım hakkının diğer temel bileşeni. Özü<br />

sözleşmenin 12. maddesinde ele alınan bu<br />

hak aynı zamanda, yaşama ve gelişme hakkı,<br />

46 “ÇOCUK KATILIMI” DERKEN


ayrımcılık yasağı ve çocuğun yararına öncelik<br />

verilmesiyle birlikte, tüm haklara eşlik etmesi<br />

gereken temel ilkelerden biri.<br />

Türkiye’de eğitimde çocukların karar<br />

alma süreçlerine katılımı, sistemin diğer<br />

pek çok paydaşı için geçerli olduğu üzere,<br />

sistemin güçlü merkeziyetçi yapısından<br />

olumsuz etkileniyor. ÇHS’den doğan,<br />

eğitim politikaları ve öğretim programları<br />

geliştirilirken çocuklara danışılması gibi<br />

yükümlülükler, ne yasal düzenlemelerde ne de<br />

uygulamalarda yer buluyor. Okul düzeyinde<br />

bakıldığında, her okulda bulunması zorunlu<br />

olan okul meclislerinin çocuklara bir seçim<br />

alıştırması sunmanın ötesine geçmediği;<br />

bu yapılara okul yönetişiminde hiçbir rol<br />

atfedilmediği ortaya çıkıyor. Öte yandan,<br />

okullara karar alanı bırakılan durumlarda da<br />

-örneğin seçmeli dersler ve sosyal etkinliklerbu<br />

alanlar anlamlı biçimde kullanılmıyor.<br />

Çocukların ilgilerinin ve kapasitelerinin<br />

göz ardı edildiği, çocukların bire bir<br />

yetişkin yöntemlerini kullanarak katılım<br />

göstermelerinin beklendiği durumlara da<br />

sıklıkla rastlanıyor. Bunda, yetişkinlerin<br />

çocuk katılımına ilişkin inançsızlığının yanı<br />

sıra donanımsızlığı da önemli rol oynuyor.<br />

Ek olarak, olumsuz tutumların, “4+4+4” ile<br />

birlikte artan ikili öğretim uygulamasının<br />

derinleştirdiği yer ve zaman gereksinimiyle<br />

daha da güçlendiği görülüyor. 1<br />

Çocukların katılım haklarını kullanabildikleri<br />

bir eğitim sistemi istiyorsak, her şeyden<br />

önce yetişkinlerden çocuklara yayılan ve<br />

okullarındaki kararları etkileyemediklerini<br />

gördükçe katılaşan inançsızlık döngüsünü<br />

kırmanın yollarını bulmalıyız. Bu süreçte,<br />

çocuklara katılım haklarını kullanmaları<br />

için alan açmaya istekli bürokratların<br />

ve okul çalışanlarının olması çok gerekli<br />

ancak yeterli değil. Başta ilgili bakanlıklar<br />

olmak üzere resmi kurumların, hiçbir<br />

rehberlik sunmadan ve kararlar üzerinde<br />

bir etki yaratmalarına olanak tanımadan<br />

çocuklara görüşlerini sorması gibi görece sık<br />

rastlanan uygulamalarının ötesine geçmek<br />

gerekiyor. Bu doğrultuda, çocuk katılımını,<br />

hem çocuklar hem okul çalışanları ve veliler<br />

için hazırlık ve rehberlik içeren, yaşı ve<br />

gereksinimleri ne olursa olsun tüm çocukları<br />

kapsayan, ortamları ve yöntemleri çocukların<br />

kapasitelerine göre düzenlenmiş, çocukların<br />

sürece ilişkin tüm bilgilere erişebildikleri ve<br />

görüşlerinin kararları ne ölçüde etkilediğine<br />

ilişkin geribildirim alabildikleri bir süreç<br />

olarak kurgulamak gerekiyor.<br />

1 Türkiye’de eğitimde çocuğun<br />

katılım hakkıyla ilgili bir durum<br />

analizi raporu, İstanbul Bilgi<br />

Üniversitesi Çocuk Çalışmaları<br />

(ÇOÇA) ve Eğitim Reformu<br />

Girişimi (ERG) tarafından<br />

yürütülen Demokratik<br />

Okullara Doğru: Öğrencileri<br />

ve Okulları Güçlendiren<br />

Katılım Uygulamaları Projesi<br />

kapsamında önümüzdeki<br />

günlerde yayımlanacak.<br />

Ayrıntılı bilgi için yazarla<br />

iletişime geçilebilir.<br />

SAYI 54<br />

47


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Zorunlu Değil, Keyifli Eğitim!<br />

Çocuklar için bir bayrama sahip olan yegâne ülke olmakla hep övündük ama<br />

bayramları çocuklar için bir işkence haline getirme becerisini gösteren tek ülke<br />

olup olmadığımızı hiç düşünmedik. Öğrenme gibi büyülü bir süreci neredeyse<br />

kâbusa dönüştürme başarımızı da…<br />

X Yazı<br />

DR. A. ADNAN AKÇAY<br />

ODTÜ Sosyoloji Bölümü<br />

Emekli Öğretim Üyesi<br />

Yıllar önce (2001) uzun bir otobüs<br />

yolculuğunda karıştırdığım bir dergide,<br />

radyo programcısı olarak bildiğim<br />

Ayça Şen’in bir yazısını okumuştum. Mealen şöyle<br />

diyordu: “O Milli Eğitim Bakanı olacak arkadaş<br />

her sabah gelip beni öperek uyandırmalı<br />

ve de kahvaltımı hazırlamalıdır, çünkü en güzel<br />

yıllarımı okullarda mahvettiler!”<br />

Yılını hatırlamadığım ikinci anı TV<br />

haberlerinden; 23 Nisan’ın tüm dünyadan gelen<br />

çocuklarla birlikte kutlandığı yıllardan, yer<br />

Ankara olmalı. Daha önce elçilik görevlisi olarak<br />

bulunduğu Türkiye’ye 23 Nisan münasebetiyle<br />

bu kez ilkokul çocuklarını getiren bir Japon<br />

öğretmen, biraz da Türkçe bildiğini gören<br />

muhabirlerin teşvikiyle Türkiyeli çocuklarla<br />

konuşuyordu. Çocukların kendisine sorduğu<br />

“Japonya’da çocuklar nasıl” sorusuna “onlar da<br />

sizin gibi neşeli, mutlu” yanıtına çocukların hep<br />

bir ağızdan anında verdikleri tepki hiç aklımdan<br />

çıkmadı: “Ama biz hiç mutlu değiliz ki!”<br />

Türk milli eğitiminin en belirgin niteliği,<br />

hedefinde küçücük çocukların olduğu delik deşik<br />

bir deneme tahtası olmasıdır. Bir başka özelliği ise,<br />

iktidarı ele geçiren zihniyetin kendi ideolojisini<br />

eğitim adı altında çocukların kafasına gelişigüzel<br />

doldurmasıdır. Oysa büyükleri bile ikna etmeyecek<br />

bir hamaseti çocukların üzerine boca etmeye<br />

eğitim denmeyeceğini herkes pekâlâ bilir.<br />

Devletin ideolojik aygıtlarının belki de en etkilisi<br />

olan okul, aslında her ideolojinin kendine uygun<br />

48<br />

ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!


kuşaklar yaratmasının da teminatıdır. Okul,<br />

geleceği ipotek altına almanın ideolojik/politik<br />

mücadele alanı olduğu sürece toplumsal bir fayda<br />

üretmesi mümkün değildir. Güvenlik kuvvetleri<br />

güvenliğinizi tehlikeye düşürebileceği gibi,<br />

eğitim de pekâlâ cehaletinizin nedeni olabilir.<br />

Okul ve eğitim, düşünmenin öğrenildiği değil, ne<br />

düşünüleceğinin dayatıldığı yerler olduğu sürece<br />

ancak bir kıyma makinesi işlevi görür.<br />

Aklınızı ipoteğe verdikten sonra kime verdiğiniz<br />

çok da önemli değildir. Eğitimi, geleceğin düşünen<br />

bireylerini yetiştirmek yerine Atatürkçü ya da<br />

dindar nesiller yetiştirmenin aracı olarak görmek<br />

arasında ancak niceliksel bir fark vardır. Geleceğe<br />

dikiz aynasından bakarak gelecek kuşakları<br />

yetiştiremezsiniz. Bir yandan “muasır<br />

medeniyetler” seviyesine çıkmayı hedeflerken, öte<br />

yandan çocukları “medeniyet denilen tek dişi<br />

kalmış canavar” diye bağırtmak, en hafif tabiriyle<br />

tutarsızlıktır.<br />

Türkiye’de eğitimin en büyük başarısı eğitim<br />

işlevini yerine getirememesidir. Maazallah, önüne<br />

amaç diye koyduklarını gerçekleştirecek olsa,<br />

ortaya çıkacak manzarayı düşünmek bile<br />

istemezsiniz. Lakin başardığı bir şey maalesef var:<br />

neredeyse minik bir kedi yavrusu gibi merakla her<br />

şeye saldıran küçücük çocukları öğrenmekten de<br />

bilgiden de nefret ettirip, merak ve ilgilerini<br />

lobotomiye tabi tutmak. Kısacası, Türk milli<br />

eğitimi her biri kendince sıradışı olan her çocuğu<br />

sıradan biri haline getirmekte gayet başarılıdır!<br />

İlgi olmadan verilen bilgi anlamsızdır. Okul ve<br />

eğitimin temel amacı, insanın zaten var olan<br />

ilgilerini derinleştirmek, zenginleştirmek ve<br />

bilgiye ulaşma kanalları konusunda rehberlik<br />

etmek olmalıdır. Dünyanın en sıkıcı insanı, size<br />

onları niye söylediğini açıklamadan dünyadaki<br />

doğruları arka arkaya sıralayan insandır. Bu<br />

yalnızca sıkıcı bir şey olmaz, böyle bir saçmalığa<br />

çocuk yaşta mazur kalırsanız, bilgiyle aranızda<br />

olumsuz ve onarılmaz bir ilişkinin kurulmasına da<br />

neden olur. Ülkemizde de gayet yaygın olduğu gibi,<br />

bilgiyi iletene, iletme biçimine ya da çoğunlukla<br />

her ikisine birden olan tepkiniz nedeniyle, hiç<br />

fark etmeksizin, bizzat bilginin kendisinden<br />

Okula zaten mecbur<br />

ve muhtacız, yeter ki<br />

müstahak olmayalım!<br />

nefret eder hale gelirsiniz. Bu sistemin İngilizce<br />

öğretememesini haydi bir şekilde anladık diyelim<br />

ama Türkçe bile öğretememesini ne ile<br />

açıklayabilirsiniz ki Matematik dersinde<br />

sayılara, fizik dersinde tabiata, resim dersinde<br />

renklere ve okul nedeniyle hayata küs(türül)müş<br />

çocuklar gördüm. Eğiteceğiz diye çocukların<br />

yaratıcılıklarını öldürmekten de yaşama<br />

sevinçlerini karartmaktan da acilen<br />

vazgeçmeliyiz.<br />

İyi bir şeyler yapmak için her şeyden önce<br />

niyetinizin iyi olması gerekir. Türk mili<br />

eğitiminin niyeti hiç de “iyi” değildir! Örneğin,<br />

herkesin klavyeyle yazdığı bir çağda normal<br />

yazı bile değil ille de el yazısı öğretme inadını<br />

başka neyle açıklayabilirsiniz ki İyi niyetin ne<br />

olduğunu görmek istiyorsanız Finlandiya eğitim<br />

sistemine acilen bir göz atın. Amerika’yı yeniden<br />

keşfetmenize de kimin keşfettiği konusunda absürt<br />

tartışmalara girmenize de hiç gerek yok yani.<br />

Hayal etmek başarmanın yarısı ise, başarı<br />

hırsıyla körleşmiş ve hayal kurmayı yanına bile<br />

yaklaştırmayan Türk milli eğitimi yaratıcılığı<br />

katletmenin garantisidir! Emeğinizi bilgiyi<br />

paylaşmaktan çok ölçme değerlendirme<br />

tekniklerine hasrediyorsanız, tüm eğitim<br />

sisteminin giderek şıkları seçme becerisine<br />

dönüşmesini engelleyemezsiniz. Bazen tam da<br />

başardığınızda kaybedersiniz, en büyük hasarı<br />

başardığınızı sandığınız anda alırsınız.<br />

Okula zaten mecbur ve muhtacız, yeter ki<br />

müstahak olmayalım! Okula mecburuz çünkü<br />

artık ne geniş aile kaldı ne de mahalle. Ana-babası<br />

çalışan bir çocuğun okuldan başka gidebileceği bir<br />

yer, fiilen çoğunlukla namevcut. Okula mecbur<br />

olmamızın yanı sıra maalesef müstahak<br />

olduğumuzu gösteren kanıtlar da oldukça fazla.<br />

“Eti senin kemiği benim” diyen kalmadı belki ama<br />

çocuğunun eğitimini toplumsal bir işlevden ziyade<br />

SAYI 54 49


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

bireysel düzeyde kotarabilecek bir alan olarak<br />

görüp, kendi çocuğunun “iyiliği” için öğretmen ve<br />

yöneticilerle “özel” ilişkiler kurmanın her şeyi<br />

halledeceğini düşünen velilerin sayısı hiç de az<br />

değil. Çocuğunun haytalığından ve az ödev<br />

verilmesinden yakınanları ya da kendisi telefonu<br />

elinden hiç düşürmeyip çocuğunun sürekli<br />

telefonla konuşmasından şikâyet edenleri; daha<br />

çok şu ya da bu dersin verilmesini talep edenleri<br />

hiç söylemiyorum.<br />

Her aile kendi geçmişinin faturasını çocuğuna<br />

çıkarmak zorunda mıdır Hayal kırıklıklarınızın<br />

faturasını çocuğunuzdan çıkarmak zorunda<br />

değilsiniz. Çocuk, kendi yapıp edemediklerinizin<br />

ağırlığı altında telef edebileceğiniz bir kurban<br />

değildir. Evet, geleceğin tüm ağırlığını çocuklara<br />

yüklüyoruz ama hiç de buna uygun<br />

davranmıyoruz. Anlamasız bir disiplin anlayışıyla<br />

çoğunlukla itip kakıyor ve neredeyse alenen<br />

aşağılıyoruz; olması gereken<br />

saygıyı göstermiyoruz.<br />

Çocuklar, kendilerine<br />

davranılma biçimlerine<br />

bakıp, ne kendilerinden<br />

beklenenlere ne de bunun<br />

için kendilerine yapılanlara<br />

hiç mi hiç inanmıyor.<br />

Çocukların yalnızlık<br />

yeteneği kazanmalarına<br />

el verecek şekilde<br />

onları kendi hallerine<br />

bırakmayı bilmeliyiz.<br />

Onlara “sıkılma” ve<br />

pozitif tembellik hakkı<br />

tanımalıyız. Onlar için<br />

yalnızca toplumsal<br />

beklentiye uygun roller<br />

sunmakla yetinmemeli, tam<br />

tersine özgürce kimlikler<br />

edinmelerine el verecek<br />

ortamlar hazırlamalıyız.<br />

Topluma boyun eğmenin<br />

değil, toplum içinde ayakta<br />

kalmanın ve toplumu<br />

dönüştürmenin araçlarını<br />

edinmelerine yardımcı<br />

olmalıyız. Kendimiz gibi olmaları için değil,<br />

kendileri gibi olmaları için eğitmeliyiz. Çocuk,<br />

aileye ya da devlete ait bir nesne değil, topluma<br />

ait bir öznedir. Çocuğun yarının özerk ve özgür<br />

bireyi olduğu/olması gerektiği düşüncesi bizde<br />

aileye de okula da Mars kadar uzaktır. Çocuk<br />

bizde aileye kaydedilmiş bencil bir mülkiyet alanı<br />

olarak kaldığı ve eğitim de çocukların tüm merak<br />

ve ilgilerini iğdiş eden okul tabir ettiğimiz yerlere<br />

terk edildiği sürece, gelecek kuşaklardan umutlu<br />

olmamız için hiçbir neden maalesef yok demektir!<br />

Çocuklarımızı çaresizce okula gönderdiğimiz için<br />

aslında hepimiz suçluyuz. Çocuklarınızı okuldan<br />

koruyun, onları küstürmeyin. Çocuğunuzun okulla<br />

değil, okula rağmen adam ya da kadın olacağını<br />

unutmayın.<br />

Son Söz<br />

Bu yazıyı çok sert bulanlar olabilir. Lakin<br />

anlaşılmak için yanlış anlaşılmayı göze almak<br />

ve bazı şeyleri göze batırmak gerekiyor. Ben öyle<br />

yaptım. Yukarıda anlatılanlarla hiç örtüşmeyen<br />

anılarım olduğunu da itiraf edeyim. Bunlardan<br />

en önemlisi, yıllar önce (sanırım 90’lar)<br />

Mardin’de, sokakta saçlarını savurarak koşma<br />

özgürlüğüne sahip olan yegâne dişilerin, kapkara<br />

önlükleri içinde keyifle kıkırdayan ortaokullu<br />

kızlar olduğunu görüp, bazıları için zindan olan<br />

kimi şeylerin başkaları için yegâne özgürlük<br />

umudu olduğunu hayretle fark edip çok şaşırmış<br />

olmamdır. İkincisi, toplumsal bir kurum olarak<br />

eğitimin bütün olumsuzluklarına rağmen, kişisel<br />

iyilikleriyle hayatî farklar yaratan öğretmenler<br />

benim hayatımda da oldu, öyle insanlar kuşkusuz<br />

şimdi de fazlasıyla var. Bırakın Anadolu’nun ücra<br />

köşelerini, Ankara’nın gecekondu mahallelerinde<br />

görev yapıp yoksul öğrencilerinin birçok<br />

gereksinimini kendi maaşlarından karşılayan<br />

mucizevî öğretmenler de tanıdım. Kısacası, en<br />

kötü koşullarda bile her zaman yapılabilecek bir<br />

şeyler ve bunları yapabilen iyi insanlar vardır. Ne<br />

var ki, yapısal kötülük hepimizi, kişisel iyilik ise<br />

yalnızca temas ettiklerini etkiliyor. Bu yazıdaki<br />

yorumlar iyilikleriyle hayatı etkileyen insanlara<br />

değil, sisteme ilişkindir.<br />

Tekrar etmem gerekirse, zorunlu değil keyifli ve<br />

anlamlı eğitime ihtiyacımız var, ACİLEN!<br />

50<br />

ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Bütün Mesele<br />

X Yazı<br />

YRD. DOÇ. DR. MEHMET ATA ÖZTÜRK<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

Beden Eğitimi ve Spor Bölümü<br />

Kafamı kaldırdığımda tepemde dikilip duran o çocuğu gördüm.<br />

Baktım; gözlerini kaçırdı... “N’oluyoruz yaa” dedim içimden.<br />

“Nerden çıktı şimdi bu tip!”<br />

Okulun ikinci haftasıydı... 10 dakikalık<br />

tenefüsün her anının hakkını vermiş,<br />

sağlam bir futbol kapışmasının<br />

ardından istemeye istemeye de olsa sınıfa<br />

dönmüştük. Bir yandan terimi siliyor, bir<br />

yandan da sıranın içinden ders kitabımı ve<br />

kalem kutumu bulmaya çalışıyordum. Sonra<br />

ayakkabılarımın gevşeyen bağcıklarını sıkmak<br />

için aşağı eğildim. Kafamı kaldırdığımda<br />

tepemde dikilip duran o çocuğu gördüm.<br />

Baktım; gözlerini kaçırdı... “N’oluyoruz<br />

yaa” dedim içimden. “Nerden çıktı şimdi bu<br />

tip!” Metin Öğretmen’le Müdür Yardımcısı<br />

kapı girişinde bir şeyler fısıldaşıyordu.<br />

Öğretmenim bizim tarafı süzüyordu ama kulağı<br />

konuşulanlardaydı belli ki; arada kafasını<br />

bir şeyleri onaylıyor edasıyla sallıyordu. Kapıyı<br />

kapattı, ağır adımlarla ilerledi. Kısa cümleler<br />

kurarak Can’la tanıştırdı. Sıra arkadaşım belli<br />

olmuştu.<br />

Can okuma yazmayı sökememişti, garip<br />

konuşuyordu – böyle peltek gibi; hafif kiloluydu<br />

ve sıranın çoğunu kaplıyordu. Beni sıkıştırdığı<br />

zaman ona kızıyordum ama annem benden<br />

daha kızgındı. Diğer sınıf arkadaşlarımın<br />

anneleri de öfkeliydi, bazen toplanıp onu<br />

konuşuyorlardı. Bir gün babamla konuşurken<br />

duymuştum; hep birlikte okulu şikayet etmişler.<br />

Müfettiş geldi, bizlerle konuştu. Velilerle,<br />

öğretmenlerle falan da konuşmuş.<br />

Can’ımız bizimle kaldı. Bazen bizden ayrı bir<br />

sınıfta Seda öğretmenden özel ders alıyordu<br />

ama yüzmede hiçbirimiz onu geçemiyorduk.<br />

İlk başta o kadar iyi yüzemiyordu ama zamanla<br />

hem kilo verdi hem de okul takımına girdi.<br />

Ben de öğretmenlerimden bazı konularda nasıl<br />

52<br />

BÜTÜN MESELE


destek olabileceğimi öğrendim. Mesela “6 kere<br />

6; 36” ve “6 kere 8; 48”i tekerleme ile öğrettim.<br />

Sonraları bazı spor kurallarını da öğrettim.<br />

Kimini tam anlamadı ama olsun. Ben de<br />

yüzmede ondan birkaç teknik öğrendim. Mesela<br />

kulaç atarken ciğerdeki havayı yavaşça vermek<br />

gerekiyormuş. Zamanla birbirimize o kadar<br />

alıştık ki yazın ailelerimizle birlikte doğum<br />

günlerimizi bile kutladık. 1989 Kasımında, okul<br />

çıkışı anneme verdiği limonlu kek tarifini hâlâ<br />

uygularız. Okulda öğrendiği püf noktalarını<br />

paylaşırken ne kadar da mutlu ve gururluydu;<br />

hiç aklımdan çıkmaz!<br />

Can’ın tarifiyle yapılan o kekten ertesi gün<br />

bir dilim de ona getirmiştim. Fakat okula<br />

gelmedi. Ertesi gün de... 24 Kasım Cuma günü<br />

aldık vefat haberini. Aniden gitmesi miydi<br />

yoksa bir öğretmenler gününde kimseye<br />

bir şey öğretememek miydi beni etkileyen;<br />

bilemiyorum... Bildiğim; öğretmen olmaya o<br />

gün karar verdiğimdir!<br />

Mesleğe başladığım ilk yıldan beri<br />

aksatmadığım bir alışkanlığım var. Çalıştığım<br />

ilkokuldan eve dönünce öğrencilerim ve<br />

velilerden gelen çiçekleri suya koyarım.<br />

Minicik, narin elleriyle yazdıkları sevgi<br />

dizelerini karşıma dizerim. Kollarımı sıvar ve<br />

limonlu kekimi yapmaya koyulurum...<br />

Kimi zaman kaynaştırma, kimi zaman<br />

bütünleştirme olarak karşımıza çıkan; teknik<br />

bazı farklılıkları olmakla birlikte temelde<br />

engelli öğrencilerle engelsiz akranlarının<br />

bir arada eğitim aldığı ortamları ifade eden<br />

uygulamalar günümüzde sıklıkla karşımıza<br />

çıkmaktadır. Tüm eğitsel fırsatlardan bireysel<br />

farklılıkları ne olursa olsun toplumdaki tüm<br />

bireylerin adilce, hakça yararlanmasını<br />

hedefler. 2006 yılında bu tarz eğitim alan 55<br />

bin civarında öğrenci varken günümüzdeki sayı<br />

yaklaşık 180 bindir.<br />

Hikâyede örneklendirilmeye çalışılan,<br />

genellikle konunun tam bilinmemesi ve<br />

yanlış anlaşılmalardan, yahut destek personel<br />

veya ekipman noksanlığından kaynaklanan<br />

sıkıntılar aşıldığında, tüm tarafların fayda<br />

sağlayabileceği bir eğitim uygulamasıdır.<br />

Ankara Gökkuşağı İlkokulu örneğinde olduğu<br />

gibi aksi yönde uygulanması da mümkündür<br />

(özel eğitim okuluna engelsiz öğrencilerin de<br />

kaydolması). Esasen tüm uygulamaların temeli,<br />

evrensel tasarım yardımıyla okul ortamlarının<br />

her öğrenciye uygun hale getirilmesidir.<br />

Kimi zaman kaynaştırma, kimi<br />

zaman bütünleştirme olarak<br />

karşımıza çıkan uygulamalar,<br />

tüm eğitsel fırsatlardan bireysel<br />

farklılıkları ne olursa olsun<br />

toplumdaki tüm bireylerin adilce,<br />

hakça yararlanmasını hedefler.<br />

Ülkemize özgü engelsiz bir okul modeli<br />

geliştirebilmek amacıyla, kuram ile uygulamayı<br />

birleştirecek, iyi uygulama örnekleri ve kanıta<br />

dayalı yöntemlerin harmanlandığı bir modeli<br />

ortaya çıkarabilmek amacıyla “Özel Eğitimin<br />

Güçlendirilmesi Projesi” hayata geçirilmiştir.<br />

Çeşitli bileşenlere sahip bu projenin önemli<br />

çıktılarından olan “Engelsiz Okul Modeli Yol<br />

Haritası”, “Mesleki Eğitimde Bütünleştirme<br />

Uygulamaları” ve “Öğretmen Kılavuz Kitabı”<br />

konuyla ilgili pratik bilgiler, örnekler ve<br />

görselleri de içermektedir. Türkiye’nin çeşitli<br />

illerinden öğretmenler, veliler, uzmanlar ve<br />

uluslararası akademisyenlerden oluşan geniş<br />

bir ekibin katkılarıyla hazırlanan bu kaynaklar,<br />

Haziran 2013’ten beri ülkemiz eğitimcilerinin<br />

hizmetindedir.<br />

Toplumumuzun daha geniş bir kesiminin;<br />

farklılıkları kültürel bir rengimiz, eğitsel<br />

bütünleşmeyi de insan hakları gelişiminin<br />

önemli bir kilometre taşı olarak görebilmesi<br />

ümidiyle…<br />

SAYI 54 53


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Eğitim & Toplumsal Cinsiyet<br />

Araştırmalar, eğitim düzeyi düşük olan kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip<br />

ol(a)madıklarını, kadının ikincil toplumsal konumunu vurgulayan ataerkil değerleri<br />

gelecek nesillere yeniden üreterek aktarmada önemli rol oynadıklarını gösteriyor.<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. AYŞE GÜNDÜZ HOŞGÖR<br />

ODTÜ, Sosyoloji Bölümü<br />

Fen Edebiyat Fükültesi Dekan Yardımcısı<br />

En temel insan haklarından birisi<br />

eğitimdir. İnsan Hakları Evrensel<br />

Bildirgesi, madde 26’ya göre cinsiyet<br />

ayrımı gözetmeksizin “herkesin eğitim<br />

hakkı vardır.” Sahip olunan eğitim düzeyi<br />

bireyin ekonomik ve sosyal refahının önemli<br />

bir belirleyenidir. Türkiye’de kadınlar ve<br />

erkekler arasında eğitime katılım oranlarını<br />

incelediğimizde, altı ve üzeri yaş erkeklerin<br />

ortalama eğitim düzeyinin 6.9 yıl; kadınların<br />

ise 4.7 yıl olduğunu görüyoruz (TNSA, 2013). 1<br />

Bu fark kadın hakları açısından önemli<br />

bir toplumsal sorunu yansıtıyor. Kadınlar<br />

aldıkları eğitimleri nispetinde haklarını<br />

arayabiliyor.<br />

Araştırmalar, eğitim düzeyi düşük olan<br />

kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip<br />

ol(a)madıklarını, kadının ikincil toplumsal<br />

konumunu vurgulayan ataerkil değerleri<br />

54<br />

EĞITIM & TOPLUMSAL CINSIYET


gelecek nesillere yeniden üreterek aktarmada<br />

önemli rol oynadıklarını gösteriyor. 2 Bir kez bu<br />

döngü kırılınca - yani kadınlar eğitim hakkına<br />

erişince - eğitimli kadınların kızlarının da<br />

eğitim alma şansları artıyor. Bu döngüyü<br />

kırmak için kadın eğitimine özel önem<br />

verilmesi gerekiyor.<br />

Kadınların eğitime erişmelerinde iki önemli<br />

taraf var: hizmet sunan (sosyal devlet) &<br />

hizmet alan (aileler). Genellikle geleneksel<br />

toplumsal cinsiyet rollerini benimseyen<br />

aileler kız çocuklarını daha fazla kontrol<br />

altında tutma eğilimindeler. Kızlarını okula<br />

göndermede bir tür direnç gösterebiliyorlar.<br />

Çocukların eğitime katılımını etkileyebilecek<br />

faktörlerin başında yoksulluk geliyor.<br />

Demografik faktörler arasında ise çocuğun<br />

doğum sırası (kaçıncı çocuk olduğu), ailenin<br />

kaç kişiden oluştuğu, ailenin yapısı gibi<br />

unsurlar ön plana çıkıyor. Yaşı küçük olan<br />

çocukların eğitime erişim şansları daha<br />

yüksek. Çünkü yaşı büyük olan çocuklar ya ev<br />

işine katılıyor, ya tarlada ya da hane gelirine<br />

katkıda bulunacak diğer işlerde çalışıyor.<br />

Türkiye’de kız çocuklarının ev içi üretimine<br />

katılmalarının yanı sıra en yoğun çalıştıkları<br />

yerler halı/kilim dokuma, tekstil atölyeleri ve<br />

mevsimlik tarım işçiliği.<br />

Ailenin büyüklüğü, muhtemelen var olan<br />

kaynakların daha çok çocuk arasında<br />

bölünmesi anlamına geliyor. Hangi çocuğun<br />

okula gideceğine karar verme süreci aileden<br />

aileye değişiyor. Bu süreçte düşük eğitimli<br />

kadınların kararlara katılımları sınırlı oluyor.<br />

Türkiye gibi genellikle ataerkil kültürün<br />

etkisi altında olan toplumlarda aileler oğlan<br />

çocuklarının eğitimine daha fazla yatırım<br />

yapmayı tercih ediyor.<br />

Araştırmalar eğitime devam etme konusunda<br />

genellikle ısrarlı davranan ve başarılı olan<br />

çocukları ailelerinin desteklediğini yansıtıyor.<br />

Yani, aileler okulda başarılı olan ve okumak<br />

isteyen çocukların okumasını, başarısız<br />

olanların ise okulu bırakmasını destekler<br />

Türkiye gibi genellikle ataerkil<br />

kültürün etkisi altında olan<br />

toplumlarda aileler oğlan<br />

çocuklarının eğitimine daha fazla<br />

yatırım yapmayı tercih ediyor.<br />

bir tutum içerisindeler. Ailelerde bu seçim<br />

sırasında oğlan çocuklara öncelik tanınmakla<br />

ve onların eğitime devam etmelerine daha<br />

fazla destek vermekle birlikte, okumada ısrarlı<br />

ve başarılı kız çocuklarının da şansı var. Bu<br />

durumda okula kayıtlı olan kız çocuklarının<br />

devam etmeleri başarılarına bağlı olduğu<br />

kadar, okul ortamının çekiciliğine ve şiddetten<br />

arınmış güvenli okul ortamına da bağlı.<br />

Boş geçen dersler, öğretmen sayısındaki<br />

yetersizlikler, kalabalık sınıf ortamları ve<br />

okul içerisinde yaşanan şiddet, özellikle kız<br />

çocukları açısından okulu cazip bir ortam<br />

olmaktan çıkarabiliyor.<br />

Birçok durumda okul saatleri dışında kız<br />

çocuklarının ders çalışma ortamı bulunmuyor.<br />

Bu sorun sınırlı mekânla ilgili olmakla<br />

birlikte, kız çocuklarının ev işlerine ve<br />

kardeşlerin bakımına katılmalarıyla ilgili<br />

toplumsal cinsiyet rol inşası ve ataerkil<br />

ideoloji ile ilgili. Eve verilen ödevleri<br />

zamanında yapamamak genellikle kız<br />

çocuklarının özgüvenlerini kırıyor ve<br />

okula ilişkin algılarını olumsuz etkiliyor,<br />

başarılarını düşürüyor ya da evdeki işlere<br />

katılım fiziksel yorgunluk getirebiliyor.<br />

Kız çocuklarının eğitimi için kız çocuk<br />

emeğinin ortadan kaldırılmasına yönelik<br />

sosyal politikalar ve okul ortamının kız<br />

çocuk dostu konuma getirilmesine yönelik<br />

müdahaleler dikkate alınması gereken önemli<br />

unsurları oluşturuyor. Sosyal devletin kadın<br />

eğitimine yönelik ataerkil ideolojiyi kıracak<br />

nitelikte eğitim politikalarını kurgulaması<br />

gerekiyor.<br />

1 Hacettepe Üniversitesi<br />

Nüfus Etütleri Enstitüsü.<br />

2014. Türkiye Nüfus ve Sağlık<br />

Araştırması. 2013. Elma Teknik<br />

Basım Matbaacılık. Ankara<br />

2 Colclough, C., P. Rose &<br />

M. Tembon. 2000. Gender<br />

inequalities in primary<br />

schooling. The roles of<br />

poverty and adverse cultural<br />

practice. International Journal<br />

of Educational Development,<br />

20, 5-27.<br />

Leach, F. 2000. Gender<br />

implications of development<br />

agency policies on education<br />

and training. International<br />

Journal of Educational<br />

Development, 20, 333-347<br />

Smits, J. & A. Gündüz-Hosgör,<br />

2004. Effects of family<br />

background characteristics<br />

on educational participation<br />

in Turkey, 1978-1998.<br />

Smits, J. & A. Gündüz-Hosgör,<br />

2006. Effects of family<br />

background characteristics on<br />

educational participation in<br />

Turkey, International Journal<br />

of Educational Development,<br />

26:545-560.<br />

SAYI 54 55


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Eğitimin Niteliği<br />

ve Okuldan Kopuş<br />

Eğitim-öğretim sürecinin öğrenciler için cazip kılınması büyük önem taşıyor.<br />

Okullarda öğrenmenin gerçekleşmesi ve öğrenmenin öğrenci için heyecan verici<br />

hale gelmesinin sağlanması, öğrencilerin okul aidiyetini yükseltecek.<br />

X Yazı<br />

DR. ALPER DINÇER<br />

Eğitim Reformu Girişimi<br />

Araştırma Koordinatörü<br />

Çocukların okula devam etmesini arzu<br />

ediyoruz; çünkü okula devam eden<br />

çocuğun öğreneceğini, beceriler kazanacağını,<br />

kendini ve dünyayı tanıyacağını ve bunun<br />

sonucunda kendini gerçekleştirebileceği bir<br />

geleceğe hazır olacağını düşünüyoruz. Bu<br />

nedenle, sadece Türkiye’de değil, dünyanın<br />

dört bir yanında gelişmiş ve gelişmekte olan<br />

ülkelerde çocukların okula devamını teşvik<br />

edecek veya devamsızlıktan caydıracak pek<br />

çok uygulama gerçekleştiriliyor. Örneğin,<br />

ABD’de bazı eyaletlerde devamsızlığı yüksek<br />

olan öğrencilere ehliyet verilmiyor; Brezilya,<br />

Meksika ve Kolombiya’da yoksul ailelere<br />

çocukları okula devam ediyorsa maddi<br />

destek sağlanıyor; Hindistan ve pek çok<br />

Afrika ülkesinde okul yemeği programlarıyla<br />

okulun çocuklar için daha cazip kılınması<br />

hedefleniyor.<br />

Türkiye’de 2004’ten beri öğrencilerin<br />

okula devamını teşvik etmek için Güney<br />

Amerika’dakine benzer bir destek programı<br />

uygulanıyor. Herhangi bir Sosyal Güvenlik<br />

Kurumu’na tabi olmayan ve düzenli geliri<br />

olmayan en yoksul ailelere çocuğun eğitim<br />

düzeyi ve cinsiyetine bağlı olarak çocuk<br />

başına 30 ile 55 TL arasında değişen<br />

miktarlarda aylık parasal destek sağlanıyor.<br />

2007’de Uluslararası Gıda Politikaları<br />

Araştırma Enstitüsü ve 2012’de Aile ve Sosyal<br />

Politikalar Bakanlığı ve Gazi Üniversitesi’nin<br />

gerçekleştirdiği iki kapsamlı değerlendirme<br />

çalışması, bu desteğin öğrenci devamını<br />

olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor.<br />

Ancak bu araştırmalar sağlanan destek<br />

sayesinde okula devam eden öğrencilerin<br />

okulda neyi ne kadar öğrendikleri konusunda<br />

sessiz kalıyor.<br />

Eğitimin niteliği, yani öğrencilerin okulda ne<br />

kadar öğrendiği ve beceri kazandığı, öğrenciyi<br />

okulda tutan önemli bir etken. Eğitimin<br />

niteliğini yükseltmeden, şartlı eğitim<br />

yardımları gibi talep yönlü müdahalelerle<br />

öğrenci devamını artırmanın sınırları var.<br />

Okulda öğrenmeyen öğrenciler akranlarının<br />

gerisinde kalıyorlar ve okul aidiyetleri zaman<br />

56<br />

EĞITIMIN NITELIĞI VE OKULDAN KOPUŞ


içinde düşüyor. Bu öğrenciler önce, sürekli<br />

devamsızlık yapmaya başlıyorlar; bunun<br />

ardından okuldan kopuyorlar. Ayrıca, eğer<br />

eğitim-öğretim süreci öğrenciye kendini<br />

gerçekleştirebileceği bir geleceği oluşturması<br />

için yardımcı olmuyorsa, öğrenci gereksinim<br />

duyduğu becerileri okul dışında arıyor ve<br />

bunun sonucunda da okuldan kopuyor.<br />

ERG’de gerçekleştirdiğimiz iki farklı<br />

araştırma eğitimin niteliği, devamsızlık ve<br />

okuldan kopuş arasındaki ilişkiyi örneklerle<br />

somut biçimde betimlememize yardımcı<br />

oluyor. DROP IN – Fighting Against<br />

Dropout: Analyse, Prevent, Innovate projesi<br />

kapsamında İstanbul’da meslek lisesini<br />

dokuzuncu sınıfta terk etmiş gençlerle<br />

derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik.<br />

Görüşmelerde gençler sık sık okula dönmek<br />

konusunda kararsız olduklarını, eğitim<br />

hayatından herhangi bir beklentileri<br />

olmadığını, okula gitmenin zaman kaybı<br />

olduğunu belirttiler. Hatta, okulu terk edip<br />

çalışmaya başlayan erkek öğrenciler, akıllıca<br />

bir tercih yaptıklarını ve iş yaşamına erken<br />

adım attıklarını, tecrübe kazandıklarını ve<br />

bu tecrübenin kendileri için okula gitmekten<br />

daha değerli olduğunu dile getirdi. Üç senedir<br />

kadın kuaförü olan bir genç, okulu terk<br />

etmeyen arkadaşlarının yanlış yaptığını<br />

çünkü arkadaşları üniversiteyi bitirse bile<br />

kendisi kadar para kazanamayacağını<br />

vurguladı.<br />

Devam Oranlarının Artırılması Projesi<br />

kapsamında devamsızlığın nedenlerini<br />

anlamak için Muş, Van, Mardin, Şanlıurfa’da<br />

bine yakın 4. ve 8. sınıf öğrencisinden nicel<br />

veri topladık ve 200’e yakın eğitim paydaşıyla<br />

derinlemesine görüşmeler ve odak grup<br />

görüşmeleri gerçekleştirdik. Araştırma,<br />

ortaokulda yüksek devamsızlık yapan<br />

öğrencilerin önemli bir bölümünün ilkokul<br />

düzeyinde çok sık öğretmen değiştirdiğini ve<br />

bu nedenle ilkokul düzeyinde temel okuma<br />

ve yazma becerilerini edinemediklerini<br />

ortaya koydu. Bu becerilere sahip olmadan<br />

Eğitimin niteliği, yani<br />

öğrencilerin okulda ne<br />

kadar öğrendiği ve beceri<br />

kazandığı, öğrenciyi okulda<br />

tutan önemli bir etken.<br />

ortaokula devam eden öğrenciler derslerde<br />

sıkıldıklarını, dersleri anlamadıklarını ve bu<br />

nedenle sık sık devamsızlık yaptıklarını dile<br />

getirdiler.<br />

Elbette hem lise hem ortaokul düzeyinde<br />

devamsızlığın eğitimin niteliğinin dışında<br />

pek çok farklı nedeni var. Ancak, ERG’de<br />

yaptığımız araştırmalar farklı eğitim<br />

düzeylerinde niteliğin farklı nedenlerle<br />

öğrenci devamsızlığıyla ve bunun sonucunda<br />

okul terkle yakından bağlantılı olduğunu<br />

ortaya koyuyor. İstanbul’da lise düzeyinde<br />

öğrencilerin bir bölümü için meslek lisesinin<br />

getirisinin berber çıraklığının getirisiyle<br />

yarışamadığını görüyoruz. Güneydoğu’daysa<br />

düşük nitelikli ilkokul eğitiminin ortaokulda<br />

devamsızlık ve okuldan kopuşa neden<br />

olduğunu ortaya çıkıyor.<br />

Bu nedenle okulların ve eğitim-öğretim<br />

sürecinin öğrenciler için cazip kılınması<br />

büyük önem taşıyor. Okullarda öğrenmenin<br />

gerçekleşmesi ve öğrenmenin öğrenci için<br />

heyecan verici hale gelmesinin sağlanması,<br />

öğrencilerin okul aidiyetini yükselterek<br />

beraberinde devamsızlığın ve okul terkin<br />

azalmasına yardımcı olacak. Başka bir deyişle<br />

devamsızlıkla mücadele politikalarının<br />

sadece talep yönlü olarak tasarlanmaması<br />

ve eğitimin niteliğini de dikkate alması<br />

gerekiyor. Bunun için, eğitimin niteliğinin<br />

devamsızlık ve okuldan kopuşu hangi düzeyde<br />

nasıl etkilediğinin daha kapsamlı biçimde<br />

araştırılması ve araştırma bulgularının<br />

politikalara temel oluşturması atılabilecek<br />

adımların başında geliyor.<br />

SAYI 54 57


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

Arafta Olan Okul mu,<br />

İnsan mı<br />

Amacının insan yetiştirmek yerine, ekonominin gereksinimine uygun becerilere<br />

sahip birey yetiştirmeye sıkıştırılmış olması, okulun doğallığını bozuyor.<br />

Okullar insanat bahçesine dönüşürken, korkularımız ve hazlarımız nedeniyle<br />

sesimizi yükseltemiyoruz.<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. ZIYA SELÇUK<br />

Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi<br />

Sınıf Öğretmenliği Bölümü<br />

Tedmen Direktörü<br />

Bilindiği gibi bugünkü okulu üreten<br />

gereksinim, sanayi toplumunun<br />

çarklarını döndürmek için uygun<br />

becerilere sahip bireyler yetiştirmektir.<br />

Eğitim az sayıdaki birey için özel hocalar<br />

veya çıraklık ağırlıklı bir yapı taşırken, sanayi<br />

devrimiyle birlikte kitleselleşmeye doğru gitmek<br />

durumunda kaldı. Kitlesel eğitim, “just in case<br />

ve just in time” karakterinde müfredatlarla<br />

sürdürüldü. Sanayi toplumu için kurulan<br />

okul, bugün 21. yüzyılın bilgi ekonomisi için<br />

gerekli becerilere sahip bireyler yetiştirmeyi<br />

amaçlıyor. OECD’nin düzenlediği PISA gibi<br />

araştırmalar sermayenin okulu bırakmaya niyeti<br />

olmadığını gösteriyor. Ancak, okullardaki kitlesel<br />

eğitim ciddi sorunlara sahip. Kitlesel eğitim<br />

Nietzche’nin deyişiyle fabrikasyon yemeğe<br />

benzer. Lezzetten ziyade doyma amaçlıdır. Yeni<br />

yüzyılda kitlesel eğitimin bu zafiyeti dijital<br />

teknolojilerle giderilmeye çalışılıyor. Dijital<br />

teknolojiler sayesinde tekrar bireyselleştirilmiş<br />

eğitime doğru gidiliyor. Buradan iki temel sonuç<br />

çıkıyor; birincisi eğitim, dolayısıyla okul ekonomi<br />

için çalışacak. Yani homo economicus yolculuğu.<br />

İkinci olarak, eğitim ve okul teknolojinin<br />

yedeğinde sürüklenecek.<br />

58<br />

ARAFTA OLAN OKUL MU, İNSAN MI


Okulun amacının insan yetiştirmek yerine,<br />

ekonominin gereksinimine uygun becerilere sahip<br />

birey yetiştirmeye sıkıştırılmış olması okulun<br />

doğallığını bozuyor. Okullar insanat bahçesine<br />

dönüşürken, korkularımız ve hazlarımız<br />

nedeniyle sesimizi yükseltemiyoruz. Doğallığın<br />

bozulması doğayla ilişkimizin giderek patronköle<br />

ilişkisine dönmesine yol açıyor. Erzurumlu<br />

İbrahim Hakkı’nın deyişiyle “biz annemizin<br />

karnından doğduk ama henüz doğmadık, tabiat<br />

ananın karnındayız hâlâ” düsturundan giderek<br />

uzaklaşıyoruz. Bizdeki okulun pozitivist tavrı<br />

doğadan daha fazla uzaklaşmamıza yol açıyor.<br />

Metafizik olur diye hücrenin varlığını kabul<br />

etmeden ölen A. Comte kadar olmasa da, okul bizi<br />

kadim ya da çağdaş dogmalarla donatıyor. Burada<br />

George Orwell ve Aldous Huxley karşılaştırmasına<br />

yer vermekte yarar olabilir. Orwell gelecekte<br />

insanlığın korku üzerinden yönetileceğini<br />

söylerken, Huxley sevdiğimiz ve haz duyduğumuz<br />

şeyler üzerinden maniple edileceğimizi ifade<br />

etmişti. Gelişmiş dünya için daha çok hazlar<br />

üzerinden, diğer ülkeler için korku üzerinden bir<br />

yönetim tarzı seçildiğini ifade etmek mümkün.<br />

Bizde her ikisi de çok aktif görünüyor. Okul<br />

bu ortamı besleyen bir kurum olarak çoktan<br />

kullanma ömrünü geçirmiş görünüyor bizde.<br />

İnsan, kendi ruhunun hakikati yerine, şişirilmiş<br />

benliği ile insansı olmaya doğru gidiyor. Okul<br />

provokatif bir eylem-söylem içinde bulunmak<br />

bir yana, bu gidişin görmezlikten gelindiği bir<br />

mekâna dönüşmüş durumda. İnsanı gören ancak<br />

insanlığı göremeyen bir eğitim içeriğiyle karşı<br />

karşıyayız. Eğitim düzeyi arttıkça vasıflı suç oranı,<br />

obezite, dünyadaki açlık, doğayı tahribat artıyor.<br />

Bir şeyi değil, her şeyi yanlış yapan bir eğitim-okul<br />

sistemi hakim durumda. Okulun doğal bir seçilim<br />

yoluyla değil, yapay bir manipülasyonla evrildiği<br />

bir durum söz konusu.<br />

Okulun geleceğini zaman-mekân eksenlerinde<br />

yorumlamak mümkün olabilir. Dijital teknolojiler<br />

vasıtasıyla aynı zamanda aynı yerde, aynı<br />

zamanda farklı yerde, farklı zamanda aynı<br />

yerde ve farklı zamanda farklı yerde eğitim<br />

yapılabilme imkanı okulun geleceğini tümüyle<br />

yeniden şekillendirecek görünüyor. Gerçeklik<br />

Yüz yıldır hemen hiç değişmeyen<br />

okul, önümüzdeki 25 yıl içinde<br />

büyük bir değişime uğrayacak.<br />

algısının bulanık (fuzzy) yapısı okulun tümüyle<br />

dönüşeceğinin bir başka işareti. Milgram’ın<br />

1994’te ortaya koyduğu Gerçeklik-Sanallık<br />

kontinyumu konuyu açıklamak için önem taşıyor.<br />

Gerçeklik, artırılmış gerçeklik, artırılmış sanallık<br />

ve sanal gerçeklik dizisinin her basamağında<br />

eğitim yaygın olmasa da mümkün artık. Yüz yıldır<br />

hemen hiç değişmeyen okul, önümüzdeki 25 yıl<br />

içinde büyük bir değişime uğrayacak. Okulun<br />

görevleri okul dışına taşacak ancak okulumsu<br />

mekânlar sosyalleşme amaçlı devam edecek.<br />

Okulun işlevini zamandan ve mekândan bağımsız<br />

olarak her yer ve her zamanda sürdürmesi<br />

mümkün olacak. Uykuda, yolda, yemek yerken<br />

giyilebilir teknolojiler vasıtasıyla, uzaktan<br />

istemsiz veri transferi yoluyla ve enjeksiyonla<br />

öğrenme sıradan öğrenme etkinlikleri haline<br />

gelecek. Okullar sınıf ve koridor temelli<br />

yapılardan bireysel veya küçük grup çalışmalarına<br />

göre düzenlenmiş yapılara evrilecek. Uykudayken<br />

veya uzaktayken ölçme değerlendirme<br />

yapılabilecek. Vücuda çip yerleştirme çılgınlığı<br />

konusunda kanuni düzenlemeler yapılacak. Ölmüş<br />

insanlardan hafıza transferi yoluyla öğrenme<br />

sıradan bir cerrahi olay haline gelebilecek.<br />

İnsanlar aklından geçenlerin okunmaması için<br />

kişisel jammer’lar taşıyacak. Ve daha niceleri.<br />

Korkan var mı<br />

Mesleklerin eskisi gibi sabit ve uzun yıllar devam<br />

eden iş alanı olmaktan çok sürekli değişen,<br />

farklılaşan beceri alanlarına dönüşecek olması<br />

okulun işlevini farklılaştıracak olan bir başka<br />

etken denilebilir. 10 yıl içinde çok sayıda meslek<br />

ortaya çıkabilir veya yok olabilir hale gelecektir.<br />

Genetik çiftçi, uzay mimarı, bilim etikçisi, sanal<br />

avukat, zaman bankası ticaretçisi gibi meslekler<br />

10-15 yıl içinde sıradanlaşabilir. “Türkleri anlama<br />

uzmanı” bir meslek olarak daha uzun yıllar<br />

varlığını sürdürecek gibi.<br />

SAYI 54 59


ODTÜLÜ<br />

söyleşi<br />

“Öğretebilmek İçin<br />

Bilmek Yetmez!”<br />

Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Jale Çakıroğlu lisans yıllarından beri<br />

ODTÜ’lü. Çakıroğlu ile yetiştirdikleri öğretmenlerin özyeterliğinden bilimsel okur<br />

yazarlığa uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.<br />

Jale Hocam lisans yıllarından beri<br />

ODTÜ’lüsünüz. Eğitim bilimi çalışan biri<br />

olarak ODTÜ’nün eğitim yöntemlerini nasıl<br />

buluyorsunuz<br />

Lisansı ve yüksek lisansı ODTÜ’de okudum.<br />

Ardından doktorada burs alarak Amerika’ya<br />

gittim. ODTÜ’den ayrılırken çok üzülmüştüm,<br />

geri dönerken de çok sevindim. Biz lisans eğitimi<br />

alırken Eğitim Fakültesi’nden dersler alıyorduk.<br />

Bu alanda aldığımız dersler sonucunda bize<br />

verilen dersleri sorgulama şansımız oluyordu,<br />

eleştirel bir bakış açısı geliştirebiliyorduk.<br />

Mezun olana kadar bu süreci yaşadık. O yüzden<br />

bugün, öğrenciyken geliştirdiğim o eleştirel<br />

bakış açısına sahip olduğumu söyleyebilirim.<br />

Bizim zamanımızda eğitim anlayışı açısından<br />

çok eksikler vardı. O zamanlar öğretim üyesi<br />

sadece derse geliyor ve anlatıyordu. Tartışma,<br />

konunun anlamlılaştırılması için bir şeyler<br />

yapılmıyordu. Şimdi baktığım zaman bu<br />

konuda çok yol aldığımızı görüyorum. Ama biz<br />

de öğrencilerimizden tıpkı zamanında bizim<br />

hocalarımıza yaptığımız gibi eleştirel sözler<br />

duyabiliyoruz. Bu eleştirileri dikkate alıyoruz<br />

ve bu alanda çalışmalar yapıyoruz. Artık AGEP<br />

diye bir sistemimiz var. Yeni hocalarımız<br />

artık bir eğitimden geçiyor. Bu çok önemli.<br />

Çünkü bir şeyi iyi öğretebilmek için bir alanı<br />

çok iyi bilmek yeterli olmuyor. Bu bilgiyi nasıl<br />

öğreteceğinizi yani işin pedagojisini de bilmeniz<br />

ve uygulayabilmeniz gerekir. Ancak bu ikisini iyi<br />

birleştirirseniz öğrenciler açısından yararlı bir<br />

öğretmen olursunuz.<br />

60<br />

“ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK YETMEZ!”


Araştırmalarınıza baktığımızda<br />

öğretmenlerin özyeterliğinin sizin için önemli<br />

bir konu olduğunu görüyoruz. Özyeterlikten<br />

anlamamız gereken nedir<br />

Özyeterlik, psikolog Bandura’nın sosyal öğrenme<br />

kuramından çıkmış bir kavram. Oldukça<br />

önemli, çünkü Bandura, özyeterlik bireyin<br />

belli bir performansı göstermek için gerekli<br />

etkinlikleri düzenleyip, başarılı olarak yapma<br />

kapasitesi hakkındaki algılayışı ve yargısıdır.<br />

Sınıf içerisinde öğretmenlerin davranışlarında<br />

belirleyici olduğunu söylüyor. Öğretmenlerin<br />

özyeterlik inançlarının yüksek olması, öğrenci<br />

başarısını, motivasyonunu olumlu etkilemekte,<br />

öğretmenlerin yeni yöntemleri denemeye daha<br />

istekli olmasını, öğrencileri güdülemek için<br />

daha çok çaba sarf etmesini sağlamaktadır.<br />

Yeni fikirlere açık olması, özellikle fen<br />

eğitiminde yeni bir yöntem çıktığında bunu<br />

uygulayabilme cesaretini gösterebilmesini<br />

sağlıyor. Çünkü özyeterlik inancı olan bir<br />

öğretmen denemekten korkmuyor. Düşünün<br />

siz bir şeyi yapamayacağınıza inanıyorsanız<br />

yeni bir şey yapma cesaretini kendinizde<br />

bulamazsınız. Bu inançlar sizi durdurur. Sınıf<br />

yönetiminde bazı zorlukları çekersiniz. Sonuç<br />

olarak bu öğretmen eğitiminde önemli bir yer<br />

tutuyor. Bizler, “Öğretmen adaylarının özyeterlik<br />

inançlarını artırmak için neler yapabiliriz” diye<br />

düşündüğümüzde Bandura’nın çözüm önerisine<br />

bakıyoruz. Bunlardan ilki doğrudan deneyimler.<br />

En etkili kaynak. Başarı tecrübe edildiğinde<br />

özyeterlik artıyor. Ya da dolaylı deneyim; yani<br />

bir kişiyi gözlemleyerek tecrübe edinmek.<br />

Özellikle öğretmen adaylarını yetiştirirken<br />

bu yöntemleri kullanıyoruz. Öğrencilerimizi<br />

özyeterlik inanışları yüksek bir şekilde mezun<br />

etmek istiyoruz. “Ben fen bilgisini öğrencilerin<br />

anlayabileceği şekilde öğretebilirim” düşüncesine<br />

sahip öğretmenler yetiştirmeye çalışıyoruz.<br />

Bunu yaparken de Bandura’nın kaynaklarını<br />

kullanıyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz Öğrencilere<br />

ders planları hazırlatıp uygulatıyoruz, onlara<br />

geri bildirimler veriyoruz. Örnek olabilecek ders<br />

örnekleri sunuyoruz. Bu tip deneyimler yoluyla<br />

“ben de yapabilirim” düşüncesi kazanmalarına<br />

yardımcı oluyoruz. Sınıf ortamı sağlayarak onları<br />

yönlendiriyoruz ancak bunu yaparken çok dikkat<br />

ediyoruz. Onlara stressiz bir ortam yaratmaya<br />

çalışıyoruz. Bazen kendi ders anlatımlarını<br />

videoya kaydedip eleştirel olarak izlemelerini<br />

istiyoruz ve kendi eksiklerini görmelerini<br />

sağlıyoruz.<br />

Öğretmenlik uzaktan keyifli görünüyor peki<br />

karşılaşılan zorluklar neler<br />

Evet keyifli ama zor. Sadece öğrencilere<br />

bir şeyler anlatıp çıkmaktan ibaret bir iş gibi<br />

düşünürseniz kolay tabii. Böyle bir işi eline ders<br />

notu tutuşturulan eğitimli herkes yapabilir.<br />

Fakat 21. yüzyılda ihtiyacımız olan öğretmenlik<br />

bu değil. Yaptıklarınızın öğrenciler açısından<br />

pek çok sonucu olabiliyor. Her öğrenciyi çok iyi<br />

tanıyıp onların gereksinimlerini dikkate almak<br />

gerekiyor. Etkili öğretim yapabilmenin pek çok<br />

incelikleri var, bunlara hakim olmak ve bunları<br />

uygulamak sanıldığı kadar kolay değil.<br />

Sistem ve toplum içerisindeki “başarı” algısı<br />

öğretmenlerin ve öğrencilerin hayatında ne<br />

kadar yer kaplıyor Bu yarış gerçek bilgiye<br />

ulaşmanın önünde bir engel teşkil ediyor mu<br />

Başarı bir hedefe ulaşma olarak tanımlanabilir.<br />

Okul sistemimize baktığımız zaman genelde<br />

bir dersten iyi not almak, lise ya da üniversite<br />

giriş sınavlarında alınan puanlar başarı<br />

tanımlaması olarak algılanıyor. Bunlara çok<br />

önem verdiğinizde çocukta bir stres oluşuyor,<br />

yapamama endişesi artıyor, motivasyon düşüyor,<br />

“Özyeterliğin<br />

geliştirilmesi<br />

için öğrencilerin<br />

mutfağa inmesi en<br />

önemli nokta.”<br />

SAYI 54 61


ODTÜLÜ<br />

söyleşi<br />

Bir şeyi iyi öğretebilmek için<br />

bir alanı çok iyi bilmek yeterli<br />

olmuyor. Bu bilgiyi nasıl<br />

öğreteceğinizi bilmelisiniz. Ancak<br />

bu ikisini iyi birleştirirseniz<br />

öğrenciler açısından yararlı bir<br />

öğretmen olursunuz.<br />

derse olan ilgi azalıyor. Başarıyı sadece ders<br />

başarısına indirgersek, bu çok kısıtlı bir başarı<br />

algısı olmuş olur. Aslında başarı dediğimiz<br />

şeyin o kadar farklı yönleri var ki, okullarda<br />

birçok şey atlanıyor. Öğrencilere çok farklı<br />

yönlerden kendilerini geliştirebilmeleri için<br />

fırsatlar verilmelidir. Örneğin liderlik, yaşam<br />

becerileri, yaratıcılık gibi... Bunlar çok önemli.<br />

Çocuğun onları da öğrenmesi, başarıyor olması<br />

gerekiyor. Yaratıcılık mesela; iyi bir resim<br />

yapmanız başarı olarak algılanmıyor ama<br />

matematikten kötü not alırsanız başarısızlık<br />

oluyor. Maalesef Türkiye’deki eğitim sitemi de<br />

bu yanlış algıyı destekliyor. Artık başarıyı farklı<br />

şekillerde tanımlamaya ihtiyacımız var. Başarıyı<br />

sadece sınav notlarına endekslersek öğrencilere<br />

haksızlık etmiş oluruz.<br />

Jale Hocam bilimsel okur-yazar bireyler<br />

yetiştirmek de sizin üzerinde çalıştığınız<br />

konular arasında...<br />

Bilimsel okur-yazarlık fen öğrenimindeki en<br />

önemli kavramlardan biri. Bilim okuryazarı bir<br />

birey, bilimsel anlayışa sahip, bilimin doğasını,<br />

sınırlarını, açıklamaları, temel ilkeleri bilen<br />

bunun yanında bilimsel araştırmaların nasıl<br />

yapıldığını bilen ve bu bilgiyi kişisel ve toplumsal<br />

kararları vermede kullanabilen bilimsel tutum<br />

ve değerlere sahip kişidir. Bu kişiler bilimi,<br />

bilimsel olmayandan ayırt edebilir. Örneğin<br />

karşımıza çıkan pek çok toplumsal sorun var:<br />

“Nükleer santraller yapılsın mı yapılmasın mı”<br />

Ya da “GDO’lu ürünleri satın almalı mı almamalı<br />

mı” Bilimsel bakış açısını bilerek bu sorulara<br />

cevap verebilmek gerekiyor. Bilimin doğasını<br />

bilmek en önemlisi. Öğrencilerimizi de bu<br />

vizyon altında yetiştiriyoruz. Bilim okuryazarı<br />

bireyler yetiştirmek uzun bir süreçtir. Zamanla<br />

öğrencilere bilimi tanıtıyoruz. Bilimsel bilgi<br />

bize değişmez ve sabit bir bilgi sunmaz ama<br />

güvenilir bilgi sunar. Her gün yenilenir, yeni<br />

verilerle kendini geliştirir. Bizler de gelişmeye<br />

açık olmalıyız.<br />

Bilimsel okur-yazarlık eğitimi ihtiyaçlar<br />

doğrultusunda farklı kültürlere coğrafyalara<br />

göre değişkenlik gösterebilir mi<br />

Bilimsel bilgi doğası gereği kültürden etkilenir.<br />

Bilim aslında bilim insanının yürüttüğü<br />

sosyal bir aktivitedir. İnsan faktörü devreye<br />

girdiği için o insanın bulunduğu ortamdan<br />

etkilenir. Bilimsel bilginin sosyal ve kültürel<br />

değerlerden etkilendiğini veya onları<br />

etkileyebildiğini söyleyebiliriz. Bilim insanları<br />

bilimsel çalışmalarını yaparken, bulundukları<br />

sosyal, kültürel, tarihsel ve politik çevre,<br />

onların hangi yöntemleri kullanabileceğini,<br />

hangi soruları sorabileceğini ve onların ne<br />

kadar destekleneceğini etkileyebilir. Örneğin<br />

tsunami felaketi yaşamış bir ülke o konuda<br />

daha çok bilimsel çalışma üretir. Bilim ve<br />

kültür birbirini etkiliyor. Aslında bilim eğitimi<br />

temelde olmasa da, kişinin ve toplumun<br />

ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterebilir.<br />

62<br />

“ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK YETMEZ!”


ODTÜLÜ<br />

haber<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi’nin<br />

“Etkinlik”leri<br />

Sürekli gelişime ve yenilenmeye açık öğretmenler mezun etmek<br />

fakültemizin amaçlarının en önemlileri arasında yer alıyor. Bu amaç<br />

doğrultusunda etkinliklerimizi yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.<br />

X Yazı<br />

DOÇ. DR. ÇIĞDEM HASER<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />

Dekan Yardımcısı<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi etkinlik açısından<br />

oldukça zengin ve hareketli bir fakültedir.<br />

Ancak, “etkinlik” kelimesini iki şekilde<br />

değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz:<br />

“Eylem” anlamında ve “etkin olma, iş yapma<br />

gücü” anlamında. Eylem olarak ODTÜ Eğitim<br />

Fakültesi’nin her yıl düzenli olarak organize<br />

ettiği ve zaman zaman da paydaşlarıyla birlikte<br />

düzenlediği pek çok etkinlik bulunmaktadır.<br />

Ancak, fakültemiz aynı zamanda ODTÜ içinde<br />

ve dışında etkin bir kurum olarak kendisini<br />

göstermektedir. Bu iki anlamı aynı anda içeren<br />

etkinlikler de düzenliyoruz.<br />

Eğitim Fakültesi’nin en önemli etkinliklerinden<br />

birisi “Öğretmenler Günü” etkinlikleridir.<br />

Öğretmenler Günü, fakültemizdeki<br />

öğrencilerimizin öğretmenlik kimliğini<br />

kazanmalarındaki önemli etkinliklerden birisi<br />

olarak değerlendirilebilir. Fakültemizin farklı<br />

bölümlerinde öğrenim görmekte olan bütün<br />

öğrencilerimizin Öğretmenler Günü’nü çeşitli<br />

etkinliklerde ve derslerde kutlar ve onların<br />

mesleğe ne kadar yakın olduklarını hissettirmeye<br />

çalışırız.<br />

Öğretmenlik mesleğinin derslerde tartışma<br />

fırsatı bulamadığımız boyutlarını tartıştığımız<br />

Öğretmenler Günü etkinliklerinde her yıl<br />

belirlediğimiz bir ana tema çerçevesinde paneller<br />

ve seminerler düzenliyoruz. 2013 yılı ana temamız<br />

“Öğretmen Olmak Hakkında Öğretilmeyen<br />

Her Şey” ve 2014 yılı ana temamız “Öğrencileri<br />

Anlamak” bağlamında düzenlediğimiz panellerde<br />

okul yöneticileri, mezunumuz öğretmenler,<br />

araştırmacılar ve öğrencilerimiz ile birlikte<br />

öğretmenlik mesleğinden beklentileri ve özel<br />

eğitim uygulamalarını tartıştık ve deneyimleri<br />

paylaştık. Bu panellere ek olarak, mesleğe<br />

yeni başlayan öğretmenler ve onların mesleki<br />

kimlik gelişimleri üzerine araştırmalar yapan<br />

Hollanda Eindhoven Teknoloji Üniversitesi’nden<br />

Prof. Dr. Perry den Brok da 2013 yılında<br />

konuğumuz oldu ve araştırmalarının sonucunu<br />

öğrencilerimizle paylaştı. Fakültemiz öğretim<br />

elemanları tarafından yürütülen ve çocukların<br />

topluma demokratik katılımlarını hedefleyen,<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi’nin etkin olduğu bir<br />

Avrupa Birliği projesinin çıktıları da 2014 yılı<br />

Öğretmenler Günü etkinliklerinde sunuldu ve<br />

tartışıldı.<br />

64<br />

ODTÜ EĞITIM FAKÜLTESI’NIN “ETKINLIK”LERI


Fakültemizin dördüncü sınıf öğrencileri güz<br />

ve bahar dönemlerinde Okul Deneyimi ve<br />

Öğretmenlik Uygulaması dersleri kapsamında<br />

Ankara’daki çeşitli okullarda alanlarındaki<br />

öğretmenlerle birlikte derslere katılır ve<br />

uygulamalar yapar. Bu uygulamalar bir anlamda<br />

etkin yönümüzün bir göstergesidir. Dördüncü<br />

sınıf öğrencilerimiz bizim ve uygulama<br />

okullarındaki öğretmenlerin rehberliğinde çeşitli<br />

sınıf seviyelerindeki öğrencilerin öğrenmelerine<br />

etkin bir şekilde katkıda bulunurken, aynı<br />

zamanda geliştirdikleri materyaller ve güncel<br />

uygulamaları kendilerine rehberlik eden<br />

öğretmenleri ile paylaşarak onların bilgilerini<br />

güncellemelerine yardımcı olur.<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi olarak, öğretmen<br />

adaylarımızı eğitmek için birlikte çalıştığımız,<br />

ancak yıl içerisinde bir araya gelme fırsatı<br />

bulamadığımız uygulama okulları yönetici<br />

ve öğretmenlerine yaptıkları katkılardan<br />

dolayı teşekkür etmek amacıyla her yıl Mayıs<br />

ayında “Fakülte-Okul İşbirliği Etkinliği”<br />

düzenliyoruz. 2013 yılı Fakülte-Okul İşbirliği<br />

Etkinliği çerçevesinde, ODTÜ G.V. Okulları<br />

ile birlikte tüm uygulama okullarındaki<br />

yöneticileri, öğretmenlerimizi ve dördüncü<br />

sınıf öğrencilerimizi davet ederek Lefke Avrupa<br />

Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ayşegül Ataman’ın<br />

“Üstün Yetenekli Çocuklar” konulu seminerine<br />

katıldık.<br />

Öğrencilerimizin çeşitli yönlerden gelişimlerini<br />

desteklemek ve onları öğretmenlik mesleğine<br />

mümkün olduğu kadar hazırlamak amacıyla<br />

öğretmen eğitimi konusunda destekler veren sivil<br />

toplum kuruluşları ile birlikte etkinlikler de<br />

düzenliyoruz. Öğretmen Akademisi Vakfı<br />

tarafından öğretmenlere verilen “Öğrenen Lider<br />

Öğretmen” eğitimleri 26-27 Nisan 2014<br />

tarihlerinde fakültemiz dördüncü sınıf<br />

öğrencilerine de verilmiş ve öğrencilerimiz<br />

tarafından büyük bir ilgi ile takip edilmiştir. Bu<br />

eğitimin 2015 yılı Mart ayı içerisinde bu yıl<br />

dördüncü sınıfta olan öğrencilerimize verilmesini<br />

hedeflemekteyiz. Çankaya ve Oran Rotary<br />

Kulüpleri ve fakültemiz işbirliği ile öğrencilerimiz<br />

için “Toplum Liderleri Geliyor Kişisel Gelişim<br />

Seminerleri” 7 Kasım – 20 Aralık 2014 tarihleri<br />

Öğrencilerimizi öğretmenlik<br />

mesleğine mümkün olduğu kadar<br />

hazırlamak amacıyla öğretmen<br />

eğitimi konusunda destekler veren<br />

sivil toplum kuruluşları ile birlikte<br />

etkinlikler de düzenliyoruz.<br />

arasında hafta sonları gerçekleştirilmiştir.<br />

Bu seminerler dizisi kapsamında çeşitli alanlarda<br />

liderlikleri ile ön plana çıkmış konuklarımız,<br />

öğrencilerimize toplumda lider bir öğretmen<br />

olmalarında kendilerine yol gösterecek liderlik<br />

becerileri hakkında bilgiler vererek, onların<br />

sorularını cevaplandırmıştır.<br />

Fakültemiz ve bölümlerimiz, güncel sorunların<br />

ve araştırma bulgularının tartışıldığı<br />

etkinlikler de düzenlemektedir. 2014 yılında<br />

alanlarında uzman araştırmacıların davet<br />

edildiği seminer ve panellerde PISA 2012<br />

sonuçları, fen eğitiminin doğası, yabancı<br />

dil eğitimi ve öğretmenlerin özlük hakları<br />

gibi konuları Fakültemiz öğretim elemanları<br />

ve öğrencileri ile birlikte tartıştık ve<br />

değerlendirdik. Benzer bir şekilde, fakültemiz<br />

öğretim üyeleri, uzman oldukları alanlarda<br />

Milli Eğitim Bakanlığı ile program geliştirme<br />

çalışmalarını yürütmekte ve MEB tarafından<br />

çekilen videolar yoluyla Türkiye’deki<br />

binlerce öğretmeni etkin bir şekilde<br />

bilgilendirmektedir.<br />

Sürekli gelişime ve yenilenmeye açık<br />

öğretmenler mezun etmek fakültemizin<br />

amaçlarının en önemlileri arasında yer<br />

almaktadır. Bu amaç doğrultusunda<br />

etkinliklerimizi ve toplumda etkin olma<br />

çabamızı önümüzdeki yıllarda da geliştirmeyi ve<br />

yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Etkinliklerimizi<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi İnternet sitesinden<br />

(www.fedu.metu.edu.tr) ve sosyal ağlardan<br />

(www.facebook.com/odtuegitim) takip<br />

edebilirsiniz.<br />

SAYI 54 65


ODTÜLÜ<br />

dosya<br />

ODTÜ ve Eğitim<br />

X Yazı<br />

PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU<br />

ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı<br />

Sürdürdüğü çok çeşitli faaliyetler ve projeler ile ODTÜ, bir yandan<br />

bilim, eğitim ve araştırmanın daha da ileriye gitmesine yönelik<br />

adımlar atarken, diğer yandan da bilgi birikimini ve bilimi toplumla<br />

buluşturarak bir toplum üniversitesi olma yolunda ilerlemektedir.<br />

Öğrencilere akademik bilgilerin<br />

kazandırılması ODTÜ’de verilen eğitimin<br />

yalnızca bir boyutudur. ODTÜ’nün temel<br />

ilkelerinden 1 birisi de “Yaşam Boyu Eğitim”dir.<br />

ODTÜ bu kapsamda “Kendi bünyesindeki<br />

mensuplarının, mezunlarının ve toplumun her<br />

kesiminden insanların sürekli gelişimi için<br />

yaşam boyu eğitimi özendirir.” “Nitelikli İnsan<br />

Yetiştirme” ilkesi çerçevesinde ise “Öğrencilerini<br />

insani ve ahlaki değerlere sahip ve bunlara saygılı,<br />

liderlik yetenekleri ile donatılmış, geniş görüşlü,<br />

sürekli öğrenme ve kendini yenileme alışkanlığı<br />

edinmiş bireyler olarak topluma kazandırmayı<br />

amaçlar.”<br />

ODTÜ Senatosu’nun 21 Ocak 2014 tarihli kararıyla<br />

ODTÜ’nün tüm lisans programlarından mezun<br />

olan öğrencilerin sahip olması hedeflenen<br />

yetkinlikler şu şekilde tanımlanmıştır;<br />

Orta Doğu Teknik Üniversitesi lisans programları<br />

mezunları:<br />

• Bilgiyi etkin bir şekilde kavramsallaştırma,<br />

uygulama, analiz etme, sentezleme ve<br />

değerlendirme becerisine sahiptir<br />

• Yenilikçi fikir ve ürünleri yaratıcılıkla üretebilir<br />

• Problemleri belirlemek, tanımlamak, çözmek<br />

için gerekli stratejileri geliştirme ve uygulama<br />

becerisine sahiptir<br />

• İngilizce ve Türkçe dillerinde etkili iletişim<br />

becerilerine sahiptir<br />

• Liderlik, girişimcilik ve kendi kendini<br />

yönlendirme becerilerine sahiptir<br />

• Evrensel, toplumsal ve çevresel sorunlara<br />

duyarlıdır; bunların çözümünde birey<br />

olarak veya toplumla birlikte çaba gösterir;<br />

66<br />

ODTÜ VE EĞITIM


gerektiğinde uygun gördüğü çözümleri üretip<br />

topluma sunabilir<br />

• Etik değer ve ilkeleri önemser; mesleki ve<br />

toplumsal yaşamda bunlara uygun davranır<br />

• Hem takım içinde, hem de bağımsız çalışabilme<br />

becerilerine sahiptir<br />

• Bilgi, beceri ve yetkinliklerini geliştirmek için<br />

yaşam boyu öğrenmeye açıktır<br />

• Bilgi gereksinimini anlar, tanımlar ve bu<br />

bilgiye ulaşır; bilgiyi etkili bir şekilde kullanıp<br />

başkalarıyla paylaşır<br />

• Bilgi ve iletişim teknolojilerini bilgi edinmede<br />

etkili bir biçimde kullanabilir, bilgi ve<br />

deneyimlerini, teknoloji ve görsel araçları<br />

kullanarak başkalarıyla paylaşabilir.<br />

Bunlar aynı zamanda 21. yüzyılın yetkinlikleridir.<br />

ODTÜ’nün eğitim kalitesi ile uluslararası<br />

sıralamalarda dünyanın en seçkin eğitim<br />

kurumları arasında yer alması tesadüf değildir.<br />

Bireysel düzeyde her ODTÜ’lü kurumsal olarak<br />

da ODTÜ sürekli öğrenme ve kendini geliştirme<br />

hedefine sahiptir.<br />

Yıllardır bu anlayışla yürütülen faaliyetler ve<br />

çabalarının bir sonucu olarak ODTÜ İngiltere<br />

merkezli Quacquarelli Symonds (QS) kuruluşu<br />

tarafından her yıl yapılan değerlendirmede<br />

son üç yıldır “eğitim” alanında dünyanın ilk<br />

150 üniversitesi arasına girmektedir. ODTÜ<br />

eğitimindeki lider konumunu koruyabilmek<br />

ve ulusal ve uluslararası arenada artan<br />

beklentilere cevap verebilmek için çok çeşitli<br />

adımlar atmaktadır. ODTÜ’de Öğrenme ve<br />

Öğrenci Gelişim Birimi (ÖGEB) işte bu amaçla,<br />

“yenilik merkezi” olarak hizmet vermek üzere<br />

kurulmuştur.<br />

Son yıllarda teknolojide yaşanan gelişmeler,<br />

özellikle mobil teknolojilerin yaygınlaşması<br />

hem bireyleri hem toplumu dönüştürmekte;<br />

aynı zamanda da eğitim için bulunmaz fırsatlar<br />

sunmaktadır. Eğitim sınıf ve okul ortamıyla<br />

sınırlı değildir artık. 2014-2015 eğitimöğretim<br />

yılı sonbahar dönemi itibarıyla genel<br />

kullanıma açılmış olan yeni öğrenme yönetim<br />

sistemi ODTÜClass öğretim elemanları ve<br />

öğrencilerimize zengin ders araçları ve iletişim<br />

kanalları sunmaktadır.<br />

ODTÜ, bilimi toplumla buluşturmak ve topluma<br />

hizmette de öncüdür. ODTÜ Toplum ve Bilim<br />

Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin geçtiğimiz<br />

ay düzenlediği “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir!”<br />

etkinliği kapsamında Ankara’nın dört bir<br />

yanından lise öğrencileri ODTÜ yerleşkesinde<br />

buluşmuş; deneyler, sergiler ve yarışmalar ile<br />

tam bir bilim şenliği havası yaşanmıştır. (https://<br />

www.youtube.com/watchv=M2yM9IOAzVc)<br />

Sürdürdüğü çok çeşitli faaliyetler ve projeler ile<br />

ODTÜ, bir yandan bilim, eğitim ve araştırmanın<br />

daha da ileriye gitmesine yönelik adımlar<br />

atarken, diğer yandan da bilgi birikimini<br />

ve bilimi toplumla buluşturarak bir toplum<br />

üniversitesi olma yolunda ilerlemektedir.<br />

Bir STEM Projesi olarak ODTÜ<br />

ODTÜ bir STEM projesidir. STEM (Science,<br />

Technology, Engineering, Mathematics);<br />

Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik<br />

alanlarındaki yoğun eğitimi ifade etmektedir<br />

ve son zamanlarda dünyada başta ABD olmak<br />

üzere birçok ülkede oldukça popüler olmuştur.<br />

STEM eğitimi ise gerçek yaşam problemleri ve<br />

durumlarının Fen, Teknoloji, Mühendislik ve<br />

Matematik kullanılarak çözülmesi anlayışını<br />

benimseyen bir yaklaşımdır. STEM bakış<br />

açısı aynı zamanda ilk ve orta öğretimde<br />

bilim ve matematik eğitimini iyileştirmeyi<br />

ve bu alanlardaki öğretmenlerin eğitilmesini<br />

desteklemektedir. ODTÜ STEM ve STEM<br />

eğitimi konusundaki uzmanlığı ve donanımı<br />

ile önümüzdeki dönemde diğer üniversiteler,<br />

Milli Eğitim Bakanlığı ve sivil toplum<br />

kuruluşlarıyla işbirliği yaparak STEM ve STEM<br />

eğitimi konusunda inisiyatif geliştirmeyi<br />

planlamaktadır.<br />

Bireysel düzeyde<br />

her ODTÜ’lü<br />

kurumsal<br />

olarak da ODTÜ<br />

sürekli öğrenme<br />

ve kendini<br />

geliştirme<br />

hedefine sahiptir.<br />

1 http://www.<br />

metu.edu.tr/tr/<br />

genel-bilgiler<br />

SAYI 54 67


ODTÜLÜ<br />

erdemli kampusu<br />

ODTÜ Erdemli Denizini<br />

Tanıyor ve Koruyor!<br />

Etkinliklere<br />

katılan proje ekibi<br />

ve çocuklar keyifli<br />

saatler geçirdi.<br />

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün okullara yönelik “Denizimi<br />

Tanıyorum ve Koruyorum” eğitim faaliyetlerinin üçüncüsü bu yıl<br />

Dr. Yeşim Ak Örek’in yürütücülüğünde Eylül-Kasım ayları arasında<br />

yaklaşık 800 ilköğretim 7. ve 8. sınıf öğrencisinin katılımıyla gerçekleşti.<br />

68<br />

ODTÜ ERDEMLI DENIZINI TANIYOR VE KORUYOR!


TÜBİTAK 4004 Doğa Eğitimi ve Bilim<br />

Okulları Programı kapsamında<br />

desteklenen ODTÜ Deniz Bilimleri<br />

Enstitüsü’nün okullara yönelik “Denizimi<br />

Tanıyorum ve Koruyorum” eğitim<br />

faaliyetlerinin üçüncüsü bu yıl Dr. Yeşim Ak<br />

Örek’in yürütücülüğünde Eylül-Kasım ayları<br />

arasında yaklaşık 800 ilköğretim 7. ve 8. sınıf<br />

öğrencisine Uygulamalı Deniz Bilimleri Eğitimi<br />

verildi. Projede gelecek nesillere bilimsel bakış<br />

açısı kazandırarak denizleri tanıtmak, koruma<br />

konusunda erken yaşta bilinçlendirmek,<br />

çevre konusunda farkındalık yaratarak<br />

sürdürülebilir çevre bilinçlerinin gelişiminde<br />

katkı sağlamak amaçlanıyor. ODTÜ’nün<br />

“Denizimi Tanıyorum ve Koruyorum” faaliyeti<br />

bu yıl ulusal boyut kazanarak Türkiye’nin dört<br />

denizini temsilen Trabzon Su Ürünleri Merkez<br />

Araştırma Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Su<br />

Ürünleri Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi<br />

Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü<br />

yerleşkelerinde de gerçekleştirildi; söz konusu<br />

her ilde beş gün boyunca eğitimler verildi.<br />

İlk olarak 16-19 Eylül 2014 tarihleri arasında<br />

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ekibinin<br />

gerçekleştirdiği “Marina Deniz Bilimleri<br />

Şenliği” etkinliği kapsamında 20 farklı<br />

ilköğretim okulundan seçilen 400 öğrenci<br />

Mersin’de buluştu. Denizlerin ve nesli tehlike<br />

altındaki türlerin korunması konusunda<br />

duyarlılık oluşturmak amacıyla dev puzzle<br />

oyunu oynanarak geleceğin teminatı çocuklara<br />

deniz araştırmaları hakkında bilgiler verildi.<br />

Etkinlikler çerçevesinde Mersin İl Milli<br />

Eğitim Müdürlüğü ve Mersin Üniversitesi’nin<br />

de katılımı ile Erdemli’de bulunan ODTÜ<br />

Deniz Bilimleri Enstitüsü Yerleşkesi’nde<br />

13-17 Ekim 2014 tarihleri arasında eğitim<br />

programına başlandı. Bu eğitim kapsamında<br />

ilköğretim öğrencilerine deniz bilimlerinin<br />

önemi, denizel canlılar (planktonlar, balıklar,<br />

memeliler, bentik canlılar), denizlerin<br />

fiziksel, kimyasal ve jeolojik özellikleri<br />

hakkında bilgiler verilerek öğrencilere<br />

denizler tanıtıldı. Ayrıca “Denizimi<br />

Eğitim kapsamında<br />

ilköğretim öğrencilerine<br />

deniz bilimlerinin önemi,<br />

denizel canlılar, denizlerin<br />

fiziksel, kimyasal ve jeolojik<br />

özellikleri hakkında bilgiler<br />

verilerek öğrencilere denizler<br />

tanıtıldı.<br />

Tanıyorum ve Koruyorum” etkinlikleri<br />

kapsamında, sıvı ve katı atıklar, bilinçsiz<br />

betonlaşma ve aşırı avcılık gibi deniz<br />

ekosistemi üzerine insan kaynaklı olumsuz<br />

etkiler vurgulanarak denizel biyoçeşitlilik,<br />

nesli tehlike altındaki türler ve sahillerimizin<br />

önemi konularında görsel sunumlar, video<br />

gösterimleri ve arazi uygulamaları eşliğinde<br />

öğrencilere olası etkilerin nasıl azaltabileceği<br />

konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapıldı.<br />

Etkinlikleri pekiştirmek ve öğrenirken<br />

eğlendirmek amaçlı tüm proje ekibi ile Deniz<br />

Ekosistem Oyunu oynandı ve hayal güçlerini<br />

kullanarak kendilerine dağıtılan aksesuarlara<br />

boyama yapıldı ve çocuklar ile keyifli saatler<br />

geçirildi. Etkinliğin sonunda katılımcılara<br />

“Geleceğin Deniz Bilimcisi Adayı Olmaya Hak<br />

Kazanmıştır” yazılı bir sertifika verildi.<br />

Trabzon, İstanbul ve İzmir’den proje<br />

ortakları da bu etkinliği kendi kurumlarında<br />

gerçekleştirmek için gözlem yaptı.<br />

Kapsam ve içeriği aynı olan etkinlikler, ODTÜ<br />

Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden iki eğitmenin<br />

katılımı ile 20-24 Ekim 2014 tarihleri arasında<br />

Trabzon’da, 3-7 Kasım 2014’te İstanbul’da<br />

ve son olarak 10-14 Kasım 2014 tarihleri<br />

arasında İzmir’de gerçekleştirildi. Bir sonraki<br />

yıl “Denizimi Tanıyorum ve Koruyorum”<br />

etkinliğinin başka illerde de gerçekleştirilmesi<br />

planlanıyor.<br />

SAYI 54 69


ODTÜLÜ<br />

kuzey kıbrıs kampusu<br />

İlk Yıl Seminerleri<br />

Üniversite Yaşamına<br />

Uyumu Hızlandırıyor<br />

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’nda da dört yıldır verilen “Kampusta İlk Yıl Semineri”<br />

hem öğrencilerin okula uyumunu artırıyor hem de akademik başarı grafiğinin<br />

yükselmesine katkı sağlıyor.<br />

70<br />

İLK YIL SEMINERLERI ÜNIVERSITE YAŞAMINA UYUMU HIZLANDIRIYOR


ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’na ilk kez<br />

kayıt yaptıran öğrencilerin, kampusun<br />

akademik ve sosyal yaşantısına<br />

sağlıklı bir şekilde dahil olarak kendilerini<br />

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’nun bir parçası<br />

hissetmelerine destek olmak amacıyla dört<br />

yıl önce kredili bir ders olarak eklenen GPC<br />

100 Kampusta İlk Yıl Semineri başarı ile<br />

uygulanmaya devam ediyor. GPC 100 Kampusta<br />

İlk Yıl Semineri’nin benzer içerikteki<br />

yurtdışı uygulamalarının değerlendirildiği<br />

çalışmalarda üniversitelerdeki ilk yıl<br />

seminerlerinin, öğrencilerin uyum süreçlerine<br />

katkı sağlamanın yanı sıra akademik başarıyı<br />

artırdığı görülüyor.<br />

Seminerler, etkinlikler ve küçük grup<br />

tartışmalarıyla yürütülmekte olan GPC 100<br />

Kampusta İlk Yıl Semineri ile öğrencilerin,<br />

kurum, kaynakları ve kendisine kurum<br />

tarafından sağlanan bu kaynaklardan nasıl en<br />

etkili şekilde yararlanabileceği konusunda bilgi<br />

sahibi olması, öğrenmelerinde motivasyonun<br />

rolü, öğrenme stratejileri, zaman ve kaynakların<br />

etkili kullanımı ve bu bileşenlerin ileri<br />

taşınması konusunda anlayış geliştirmesi<br />

ve farkındalık kazanması hedefleniyor.<br />

Öğrencilerin, devam ettikleri program hakkında<br />

doğru ve güncel bilgiye sahip olmaları, kendi<br />

programlarındaki üst sınıf öğrencileri ve<br />

öğretim üyeleri ile ilişki geliştirmeleri gibi<br />

içeriklerle zenginleştirilen GPC 100 Kampusta<br />

İlk Yıl Semineri ile farklılıklara saygı konusunda<br />

anlayışın geliştirilmesi ve farkındalık<br />

kazandırılması da sağlanıyor.<br />

Yazılı bir sınavla değil, öğrencilerin<br />

etkinliklere devamı ve küçük grup<br />

tartışmalarına ve/veya etkinliklerine<br />

aktif katılımları ile notlandırılan GPC 100<br />

Kampusta İlk Yıl Semineri, ilk sömestrede<br />

haftada iki saat olarak yer alıyor. Öğrenci<br />

Gelişim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nin<br />

koordinasyonunda uygulanan GPC 100<br />

Kampusta İlk Yıl Semineri’ne GPC 310 dersini<br />

alan üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri de<br />

“Akran Rehber” olarak destek veriyor.<br />

Üniversiteye uyum sürecinin özellikle<br />

yurtdışında okuyan öğrenciler için daha zorlu bir<br />

dönem olduğunu belirten ODTÜ Kuzey Kıbrıs<br />

Kampusu Öğrenci Gelişim ve Psikolojik Danışma<br />

Merkezi Koordinatörü Dr. Z. Eda Sun Selışık,<br />

ev, aile, arkadaş özlemi, yalnızlık ve sosyal<br />

tatminsizlik, karar verme sorumluluğunun<br />

alınması, akademik güçlüklerle baş etme,<br />

uyku, yeme, egzersiz alışkanlıklarındaki<br />

değişikliklerin yol açtığı fiziksel zorlanmalar<br />

ve zamanı etkili kullanmadaki güçlüklerin<br />

en sık yaşanan sorunlar olduğunu söyledi.<br />

Bu zorluklarla etkili şekilde baş edilemediği<br />

durumlarda yoğun stres ve depresif semptomlar<br />

yaşandığını ve bu durumun ilk yıllarda<br />

üniversite eğitiminin sonlandırılmasına<br />

dahi neden olabildiğini belirten Dr. Z. Eda<br />

Sun Selışık, ders içeriğinin öğrenciler, akran<br />

rehberler ve derse katkı koyan öğretim<br />

elemanlarının geri bildirimleri ile sürekli<br />

geliştirilmeye açık olduğunu da sözlerine ekledi.<br />

GPC 100<br />

Kampusta İlk<br />

Yıl Semineri ile<br />

farklılıklara saygı<br />

konusunda<br />

anlayışın<br />

geliştirilmesi<br />

ve farkındalık<br />

kazandırılması da<br />

sağlanıyor.<br />

SAYI 54 71


ODTÜLÜ<br />

söyleşi<br />

ODTÜ’den Çıkan<br />

Eğitim Melekleri<br />

Ankara Gönüllü Takımı 2009 yılında bir grup<br />

ODTÜ’lü öğrencinin girişimiyle ODTÜ Mezunları<br />

Derneği çatısı altında kurulan bir eğitim<br />

çalışma grubu. Ankara’da ekonomik olarak<br />

dezavantajlı ailelerin çocuklarıyla çalışarak<br />

üniversite öğrencileri ile çocuklar arasında<br />

köprü kurmayı amaçlayan AGT’den Ceyda<br />

Acicbe, Esra Reis ve Engin Aslıbay ile konuştuk...<br />

Yukarıdan<br />

aşağıya: Esra Reis,<br />

Engin Aslıbay,<br />

Ceyda Acicbe<br />

Ankara Gönüllü Takımı’nı ve<br />

sizi tanıyabilir miyiz<br />

Ceyda: Ben ve Esra ikinci sınıf<br />

Sosyoloji öğrencisiyiz, Engin<br />

ise Siyaset Bilimi ve Kamu<br />

Yönetimi okuyor. Amacımız<br />

üniversite ve toplum arasında<br />

bir köprü oluşturabilmek. Bunu<br />

da çocuklardan başlayarak<br />

yapmaya çalışıyoruz. Birlikte<br />

çalıştığımız çocuklar avantajlı<br />

konumda olan ailelerin çocukları<br />

değil. Yenimahalle ve Çankaya<br />

Belediyesi’nin bize sağladığı<br />

servislerle o mahallelere ulaşıp<br />

hafta sonları çocuklarla bire bir<br />

çalışıyoruz.<br />

Esra: AGT 2009 yılında<br />

kurulmuş bir oluşum. Birkaç<br />

ODTÜ öğrencisi bu fikri<br />

geliştiriyor. Bu proje çok kısa<br />

zamanda ODTÜ Mezunları<br />

Derneği’nin en önemli çalışma<br />

gruplarından biri haline geliyor.<br />

Engin: AGT’de çalışanların<br />

çoğunluğu ODTÜ öğrencisi ama<br />

farklı okullardan da pek çok<br />

arkadaşımız çalışıyor.<br />

Projeleriniz neler<br />

Ceyda: İki projemiz var.<br />

Üniversite-Ev, evlere giderek<br />

çocuklarla bire bir çalışıyor,<br />

Üniversite-Okul ise okullara<br />

giderek çocuklara ulaşıyor. Ben<br />

Üniversite-Ev projesinde görev<br />

alıyorum. Asıl amacımız sosyal<br />

ve kültürel olarak kardeşlerimizi<br />

geliştirmek ve onlara rol model<br />

olmak. Bir üniversitelinin<br />

nasıl yaşadığını hem çocuklara<br />

hem ailelere göstermek. Bunu<br />

yaparken elbette çocukların<br />

derslerine de yardım ediyoruz.<br />

Esra: Aileler en başta bizi<br />

sadece çocukların derslerine<br />

yardım edecek üniversiteliler<br />

zannediyor. Biz bunu yıkmaya<br />

çalıştıkça onlar da bizim ne<br />

yapmaya çalıştığımızı anlıyor.<br />

Bizim her hafta farklı konularda<br />

taslaklarımız oluyor. Hijyen,<br />

hayvan sevgisi, insan hakları<br />

gibi konularda sohbet ederek<br />

çocukların bu konularda fikir<br />

sahibi olmaları için uğraşıyoruz.<br />

İlk başta çocukların ailelerine<br />

bir yabancı olarak gidiyoruz.<br />

Ama zamanla aileden biri olup<br />

çıkıyoruz.<br />

Engin: Ben Üniversite-Okul<br />

projesindeyim. Bizim hızlı<br />

okuma, tiyatro, kültür-coğrafya,<br />

dünyamızı anlamak, dergi ve<br />

insan hakları olmak üzere altı<br />

tane projemiz var. Okullara<br />

giderek bu projeleri uyguluyoruz.<br />

Çocukların grup içerisinde nasıl<br />

çalıştıklarına ve kardeşleriyle<br />

olan ilişkilerine bakıyoruz.<br />

Çalışılacak okulları nasıl<br />

seçiyorsunuz<br />

Engin: Belediyeler bize bazı<br />

okullar öneriyor. Gidip o okulların<br />

müdürleriyle konuşuyoruz. Kabul<br />

edenlerle çalışmaya başlıyoruz.<br />

Esra: Bunun dışında her sene<br />

başında ekipler oluşturarak saha<br />

çalışmaları yapıyoruz. Kendi<br />

çabamızla ulaştığımız temas<br />

kurduğumuz çok fazla ev var.<br />

Çocuklarla yapacağınız<br />

çalışmaların içeriği nasıl<br />

belirleniyor<br />

Engin: Dünyamızı anlamak<br />

dersinde kardeşlerimize çevre<br />

bilinci aşılamayı amaçlıyoruz. Bu<br />

projeler genellikle oyun oynarken<br />

öğretmeyi amaçlayan projeler.<br />

Esra: Biz çocuklara olabildiğince<br />

bir fikir empoze etmeye<br />

çalışmıyoruz. Amacımız<br />

birbirimizin fikirlerini<br />

değiştirmek değil.<br />

72<br />

ODTÜ’DEN ÇIKAN EĞITIM MELEKLERI

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!