Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ODTÜLÜ<br />
ISSN: 1309 - 2626<br />
SAYI 54 EKİM-KASIM-ARALIK 2014<br />
Okul şart mı<br />
21. yüzyılda eğitim sistemi<br />
Yeni yüzyılın gerektirdiği beceriler, değişen beklentiler<br />
ve eğitim sisteminin Gordion düğümü...<br />
ODTÜ’DEN HABERLER... ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI... FEYZI ÖZ ILE EĞITIM ÜZERINE... ZORUNLU DEĞİL KEYİFLİ EĞİTİM... GELECEĞİN EĞİTİM FELSEFESİ
CM<br />
MY<br />
CY<br />
CMY<br />
C<br />
M<br />
Y<br />
K
Sevgili ODTÜ’lüler ve<br />
ODTÜ Dostları,<br />
54. sayımızın konusu, geleceğimizi belirleyen<br />
bir kavrama odaklanıyor: Eğitim. Özellikle<br />
son birkaç on yıldaki değişimler, eğitimde<br />
küresel olarak bir “dönüşümü” zorunlu<br />
kılıyor. ODTÜLÜ, eğitimi “geleceğin nasıl<br />
kurulacağına” ilişkin bir mesele olarak ele<br />
alıyor ve provokatif bir soru ile var olan<br />
ve gelecekte var olması gereken eğitim<br />
sistemlerine bakıyor, farklı bir bağlam<br />
kuruyor: Okul şart mı<br />
Herkes İçin Eğitim Küresel İzleme Raporu’na<br />
göre 1990’da dünya üzerinde 107 milyon<br />
çocuk ilkokula gidemiyordu. Oysa 2013-2014<br />
itibariyle 57 milyon çocuk ilkokula gidemiyor.<br />
Görünen o ki, insanlık, tüm çocuklarını okula<br />
kaydetmeye giderek yaklaşıyor. 1<br />
Ne var ki okullar ve eğitimin içeriği son<br />
yüzyılda insanlığın çok farklı alanlarda<br />
sağladığı hızlı değişimin gerisinde kalıyor.<br />
1980 sonrasında küreselleşme ekonomik,<br />
siyasi ve kültürel alanlarda yaygınlaştı,<br />
1989’da world wide web’in gelişimiyle<br />
başlayan süreçte bilginin ekonomideki rolü<br />
belirleyici hale geldi. 1991’de ikinci nesil<br />
cep telefonlarının tüketicilere ulaşmasıyla<br />
mobil teknolojiler günlük hayata girdi. Mobil<br />
iletişimin dünya çapında yaygınlaşması ve<br />
son olarak sosyal medya uygulamalarıyla<br />
küresel iletişim ağlarının oluşması bireylerin<br />
olanaklarını kat kat artırdı. Bu kadar kısa<br />
sürede yaşanan bu derin değişim, bireylerin,<br />
toplumun ve işgücü piyasalarının ihtiyaç ve<br />
beklentilerini etkileyerek eğitimin içeriğinde<br />
değişimi zorunlu kılıyor. Diğer yandan ise,<br />
özellikle bilişim teknolojilerinin desteğiyle<br />
eğitimin süreçlerine dair yepyeni fırsatlar<br />
sunabiliyor.<br />
Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan<br />
ODTÜ, elbette bu kavram üzerine konuşurken<br />
bizlere önemli bir nirengi noktası oluşturdu.<br />
Bu sayı, eğitim üzerine çok farklı açılardan<br />
söz söyleyen yazıları biraraya getirdi.<br />
Sizleri, eğitimin geleceğine bakmaya davet<br />
ediyoruz.<br />
Doç. Dr. Barış Sürücü<br />
1 http://www.unesco.org/new/en/education/<br />
themes/leading-the-international-agenda/<br />
efareport/reports/2013/<br />
İÇİNDEKİLER<br />
02 ODTÜ’DEN HABERLER<br />
14 OKUL ŞART MI<br />
Batuhan Aydagül<br />
20 ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE<br />
HAZIR MI<br />
Prof. Dr. Gölge Seferoğlu<br />
24 BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM<br />
ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME<br />
Yrd. Doç. Dr. Cengiz Acartürk<br />
Yrd. Doç. Dr. Murat Perit Çakır<br />
28 HEM ERKEN HEM DOĞRU!<br />
Yrd. Doç. Dr. Refika Olgan<br />
30 BIR ENTELEKTÜEL OLARAK<br />
ÖĞRETMEN<br />
Prof. Dr. İpek Gürkaynak<br />
34 HEM HAYATIN İÇINDE<br />
HEM HAYAT IÇIN ÖĞRETTIK<br />
Söyleşi: Prof Dr. Feyzi Öz<br />
36 REFAH ALANI OLARAK OKUL<br />
Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci - Başak Ekim Akkan<br />
40 OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI<br />
Yrd. Doç. Dr. Gökçe Gökalp - Dr. Koray Pekeriçli -<br />
Yrd. Doç. Dr. Serap Emil<br />
44 GÖKYÜZÜNDE ÖĞRENME<br />
Prof. Dr. Kürşat Çağıltay<br />
46 “ÇOCUK KATILIMI” DERKEN<br />
Işık Tüzün<br />
Orta Doğu Teknik<br />
Üniversitesi Mezunlarla<br />
İletişim Dergisi<br />
Ekim-Kasım-Aralık 2014<br />
Sayı 54<br />
ISSN: 1309 - 2626<br />
“ODTÜLÜ Dergisi, ODTÜ<br />
Kariyer Planlama Merkezi’nin<br />
mali desteği ile yılda dört<br />
kez yayınlanmaktadır.”<br />
Yazışma Adresi<br />
Mezunlarla İletişim<br />
Müdürlüğü<br />
ODTÜ Rektörlük 1.Kat<br />
06800 Ankara<br />
Tel: (0312) 210 71 07<br />
Faks: (0312) 210 13 58<br />
mezun@metu.edu.tr<br />
www.mezun.metu.edu.tr<br />
ODTÜ Adına Sahibi<br />
Prof. Dr. Ahmet Acar<br />
Yazı İşleri Müdürü<br />
Doç. Dr. Barış Sürücü<br />
Yayın Kurulu<br />
Doç. Dr. Barış Sürücü<br />
Damla Özlüer (Myra)<br />
Nokta Çelik<br />
Rauf Kösemen (Myra)<br />
Katkıda Bulunanlar<br />
Ecem Sümer<br />
Ekin Neşe Öztürk<br />
Senem Erçatım<br />
48 ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!<br />
Dr. A. Adnan Akçay<br />
52 BÜTÜN MESELE<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ata Öztürk<br />
54 EĞITIM & TOPLUMSAL CINSIYET<br />
Prof. Dr. Ayşe Gündüz Hoşgör<br />
56 EĞITIMIN NITELIĞI VE OKULDAN<br />
KOPUŞ<br />
Dr. Alper Dinçer<br />
58 ARAFTA OLAN OKUL MU,<br />
İNSAN MI<br />
Prof. Dr. Ziya Selçuk<br />
60 “ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK<br />
YETMEZ!”<br />
Söyleşi: Prof. Dr. Jale Çakıroğlu<br />
64 ODTÜ EĞITIM FAKÜLTESI’NIN<br />
“ETKINLIK”LERI<br />
Doç. Dr. Çiğdem Haser<br />
66 ODTÜ VE EĞITIM<br />
Prof. Dr. Gölge Seferoğlu<br />
68 ODTÜ ERDEMLI DENIZINI TANIYOR<br />
70 ODTÜ KKTC’DE ILK YIL SEMINERI<br />
72 ODTÜ’DEN ÇIKAN EĞITIM<br />
MELEKLERI<br />
Söyleşi: Ankara Gönüllü Takımı<br />
Koordinasyon<br />
Nokta Çelik<br />
Reklam Sorumlusu<br />
Ekin Neşe Öztürk<br />
Yapım<br />
MYRA<br />
www.myra.com.tr<br />
Editör<br />
Damla Özlüer<br />
Sayı Editörü<br />
Batuhan Aydagül<br />
Tasarım Danışmanı<br />
Rauf Kösemen<br />
Yayın Tasarımı<br />
Çağlar Atalay<br />
Sayfa Uygulama<br />
Serhan Baykara<br />
Yardımcı Editör /<br />
Röportajlar<br />
Ece Çelik<br />
Röportaj Fotoğrafları<br />
Bingül Özcan<br />
Baskı<br />
İmak Ofset<br />
www.imakofset.com.tr
ODTÜLÜ<br />
kısa kısa<br />
ODTÜ’den Haberler<br />
ODTÜ’de yine etkinliklerle dolu üç ayı geride bıraktık. Hareketli, heyecan<br />
ve gurur verici aylara kısa bir bakış...<br />
EKIM 2014<br />
ODTÜCLASS<br />
KULLANIMA AÇILDI<br />
ODTÜ’nün daha önce kullandığı<br />
öğrenme yönetim sistemi<br />
METU Online yerine kullanılmak<br />
üzere, ODTÜClass, 2014-2015<br />
öğretim yılı sonbahar dönemi<br />
itibariyle http://odtuclass.<br />
odtu.edu.tr adresinden genel<br />
kullanıma açıldı.<br />
KASIM 2014<br />
13. ODTÜ<br />
CUMHURIYET KUPASI<br />
DANS YARIŞMASI<br />
1 Kasım’da 23 ülkeden<br />
toplam 143 çiftin katılımı<br />
ile gerçekleşen 13. ODTÜ<br />
Cumhuriyet Kupası Dans<br />
Yarışması sekiz farklı<br />
kategoriden sporcuları<br />
ağırladı. ODTÜ Spor<br />
Merkezi’nde gerçekleşen<br />
WDSF World Open Latin<br />
yarışmasında Fransız çift<br />
Charles-Guillaume Schmitt -<br />
Elena Salikhova birinci oldu.<br />
KASIM 2014<br />
FULDEN DEHNELI’YE BIR ÖDÜL DAHA!<br />
ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu<br />
Fulden Dehneli, Electrolux Design Lab 2014’te Lotus<br />
isimli hava temizlemeye yönelik ürün tasarımı ile<br />
ikincilik ödülüne layık görüldü.<br />
KASIM 2014<br />
AĞAÇ DIKME<br />
ETKINLIĞI DEVAM<br />
EDIYOR<br />
EKIM 2014<br />
LINKEDIN SEMINERI<br />
LinkedIn Senior Relationship<br />
Manager Genco Orkun Genç<br />
17 Ekim tarihinde KKM’de iş<br />
dünyasına ait tavsiyeler içeren<br />
bir seminer gerçekleştirdi.<br />
KASIM 2014<br />
FIRMALAR VE ÖĞRENCILER<br />
BULUŞTU<br />
6-7 Kasım tarihlerinde, 2. ODTÜ Kariyer Fuarı<br />
düzenlendi. Garanti Bankası ve Sahibinden.com<br />
sponsorluğunda, ODTÜ Genç Girişimciler ve Verimlilik<br />
Toplulukları desteğiyle gerçekleşen etkinlikte 33 firma<br />
öğrencilerle buluştu.<br />
Orta Doğu Teknik<br />
Üniversitesi’nin<br />
Ankara’ya ODTÜ<br />
Ormanı’nı kazandırdığı<br />
Geleneksel Ağaç Dikme<br />
Etkinliği ve Eymir Gölü<br />
Günü; 2 Kasım 2014<br />
Pazar günü, Eymir<br />
Gölü’nde yapıldı.<br />
2<br />
ODTÜ’DE GEÇEN DÖNEM
KASIM 2014<br />
BIYOTEKNOLOJI<br />
LISANSÜSTÜ<br />
PROGRAMI 25<br />
YAŞINDA!<br />
14 Kasım tarihinde KKM’de<br />
gerçekleşen bir etkinlikte<br />
ODTÜ Biyoteknoloji Lisansüstü<br />
Programı 25. Yılını kutladı.<br />
ARALIK 2014<br />
ODTÜ EN İYI<br />
3. ÜNIVERSITE!<br />
İngiltere’deki Times<br />
Higher Education (THE)<br />
tarafından oluşturulan<br />
“Brics ve Ekonomisi<br />
Yükselen Ülkeler 2015”<br />
listesinde ODTÜ 100<br />
üniversite arasında en iyi<br />
üçüncü üniversite oldu.<br />
ARALIK 2014<br />
ODTÜ EĞITIM FUARLARINDA<br />
ÖĞRENCILERLE BULUŞUYOR.<br />
ODTÜ, Kasım sonu ve Aralık ayı boyunca Bursa, İzmir,<br />
Gaziantep, İstanbul, Adana Fuarları’nda ve Batı<br />
Karadeniz Üniversite Tercih Günleri’nde öğrencilerle<br />
buluştu.<br />
ARALIK 2014<br />
OGAM AÇILDI<br />
ODTÜ Görüntü Analizi Uygulama ve Araştırma Merkezi<br />
(OGAM), Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Acar, Havelsan<br />
Genel Müdürü Sadık Yamaç ve Savunma Sanayi<br />
Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Aydemir’in katılımları ile<br />
açıldı.<br />
ARALIK 2014<br />
ODTÜ’DE CAZ ŞÖLENI<br />
ODTÜ Caz Topluluğu<br />
D-52 Davul ve Perküsyon<br />
Festivali 10-11-12 Aralık<br />
2014 tarihlerinde<br />
ODTÜ’de gerçekleşti.<br />
Festivalde üç gün<br />
boyunca ücretsiz olarak<br />
davulcu ve perküsyonist<br />
eğitmenlerden atölyeler<br />
vardı.<br />
ARALIK 2014<br />
MEZUNLAR<br />
DERNEĞI’NDEN AILE<br />
KOÇLUĞU SEMINERI<br />
Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve<br />
Adana ODTÜ Mezunlar Derneği,<br />
22 Aralık 2014 Pazartesi<br />
günü Adana Hilton’da rehber<br />
öğretmenlerin katılımı ve Elif<br />
Duru Gönen’in sunumu ile “Aile<br />
Koçluğu Semineri” düzenledi.<br />
SAYI 54 3
ODTÜLÜ<br />
haber<br />
Geleceğin Toplum Liderleri<br />
Eğitimde<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
ve Çankaya-Oran Rotary<br />
Kulüpleri işbirliği ile<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
3. sınıf öğrencilerine yönelik<br />
“Toplum Liderleri<br />
Geliyor – 2014” Ufuk<br />
Geliştirme ve Liderlik<br />
Eğitimi Program Dizisi<br />
düzenlendi.<br />
7 Kasım – 20 Aralık tarihleri<br />
arasında gerçekleşen<br />
etkinlik Akın Öngör’den<br />
“Çağdaş Liderlik ve Değişim<br />
Yönetimi” eğitimiyle<br />
başladı. Ağırlıklı olarak<br />
ODTÜ Kampusu’nda<br />
gerçekleştirilen eğitim<br />
Melik Duyar’dan “Yaratıcı<br />
Düşünce ve Beyni Etkin<br />
Kullanma”, Halil Uğur’dan<br />
“Hayatı Zorlama” gibi pek<br />
çok konuyla devam etti.<br />
Ayrıca eğitim dahilinde<br />
27 Kasım Perşembe akşamı<br />
Ankara Opera Sahnesi’nde<br />
“Akdeniz Esintisi” isimli bale<br />
gösterisi izlendi. Katılımcılar<br />
29 Kasım Cumartesi günü<br />
ise Anıtkabir’i ziyaret etti.<br />
Rehber eşliğinde yapılan<br />
ziyaretin ardından<br />
“Tek Partiden Çok Partili<br />
Döneme Geçiş” sergisi gezildi.<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi’nden Öğretmenler Günü Paneli<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
24 Kasım Öğretmenler<br />
Günü’nde “Öğrencileri<br />
Anlamak” başlığıyla bir dizi<br />
panel düzenledi.<br />
24 Kasım Pazartesi günü<br />
ODTÜ Kültür ve Kongre<br />
Merkezi A Salonu’nda<br />
gerçekleşen etkinliğin<br />
açılışı “Özel Öğrenciler<br />
ve Öğretmenler” paneli<br />
ile yapıldı. Prof. Dr. Soner<br />
Yıldırım’ın yönettiği panele<br />
konuşmacı olarak Ankara<br />
Üniversitesi Eğitim Bilimleri<br />
Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü<br />
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cevriye<br />
Ergül, MEB Özel Eğitim ve<br />
Rehberlik Hizmetleri Genel<br />
Başkanlığı Eğitim Uzman<br />
Yardımcısı Oğuzhan Dallı,<br />
Mamak Ortaokulu Rehber<br />
Öğretmeni Senem Terzi<br />
ve Prof. Dr. Necate Baykoç<br />
Üstün Yetenekliler-Dahiler<br />
Enstitüsü ve Merkezi Eğitim<br />
Koordinatörü Duygu Aydemir<br />
katıldı. Etkinliğin öğleden<br />
sonra programında ise ODTÜ<br />
Eğitim Fakültesi, Eğitim<br />
Bilimleri Bölümü’nden<br />
Doç. Dr. Cennet Engin Demir,<br />
“Okuldan topluma: toplumsal<br />
değişim aktörü olarak çocuklar<br />
ve öğrenciler” projesini sundu.<br />
Etkinliğin son sunumu ise<br />
ODTÜ G.V. Özel Ortaokulu<br />
8. sınıf öğrencileri tarafından<br />
yapıldı. Etkinlik yapılan<br />
ikramla sonlandı.<br />
4<br />
HABER
TeachEdMobile:<br />
Öğretmen Eğitimi’nde<br />
Mobil Uygulamalar<br />
Son 20 yılda hızla gelişen ağ bağlantıları ile<br />
bireylerin vazgeçilmez araçları haline gelen<br />
mobil teknolojiler, günümüzde kullanımı<br />
gittikçe artan mobil uygulamalar sayesinde cep<br />
telefonunun bir bilgisayar ve ağ ortamı olarak<br />
kullanılabilmesine olanak sağlar hale geldi.<br />
Mobil uygulamalar hem öğrenme ve öğretme<br />
süreçlerine entegrasyonları hem de kurumların<br />
eğitim altyapılarının dönüştürülmeleri<br />
sürecinde gelecekte önemli bir rol oynama<br />
potansiyeline sahip.<br />
Yrd. Doç. Dr. Evrim Baran’ın yürütücüsü olduğu<br />
TeachEDMobile Projesi (2014-2017), ODTÜ<br />
Eğitim Fakültesi’nde yürütülmeye başlanan<br />
ilk Avrupa Komisyonu Marie Curie Kariyer<br />
Gelişim projesi. Proje kapsamında eğitsel mobil<br />
uygulamaların öğrenme ve öğretme süreçlerine<br />
entegrasyonunda kullanılacak değerlendirme ve<br />
uygulama araçları geliştiriliyor.<br />
TeachEdMobile Projesi’nin ilk aşamasında<br />
belirlenen eğitsel mobil uygulamalar üzerinde<br />
kullanılabilirlik testleri yürütülüyor, çeşitli<br />
yöntem ve cihazlar kullanılarak mobil<br />
uygulamaların eğitsel değerleri ölçülüyor. Projenin<br />
ikinci aşamasında eğitimcilerin, mobil uygulama<br />
geliştiricilerin, öğretmenlerin ve velilerin eğitsel<br />
uygulama değerlendirme ölçütlerini ve sonuçlarını<br />
paylaşabilecekleri çevrimiçi kaynak içerikleri<br />
geliştirilecek ve süreklilikleri sağlanacak. Böylece<br />
okul politikaları, ulaşılabilirlik, güvenlik gibi<br />
konularda da öğretmen eğitim programlarına ve<br />
ilköğretim kurumlarına öneriler sunulacak. Proje<br />
sonuçları Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm<br />
sürecinde bilişim kaynaklarının etkili öğrenme<br />
ve öğretme süreçlerine entegrasyonuna katkıda<br />
bulunacak.<br />
Yrd. Doç. Dr.<br />
Evrim Baran,<br />
TeachEDMobile<br />
Projesi’nin<br />
yürütücüsü.<br />
Üçüncülük ODTÜ’nün!<br />
İngiltere merkezli Times Higher Education (THE)<br />
tarafından oluşturulan “BRICS ve Ekonomisi<br />
Yükselen Ülkeler 2015” listesinde ODTÜ, 100<br />
üniversite arasında en iyi üçüncü üniversite oldu.<br />
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika<br />
(BRICS) ülkeleri ve Meksika, Tayvan, Polonya,<br />
Türkiye gibi ekonomisi yükselen toplam 18 ülkeden<br />
100 üniversitenin değerlendirildiği listede ilk iki<br />
sırayı Çin üniversiteleri aldı. Listede Türkiye’den,<br />
ODTÜ’nün yanı sıra yedi üniversite daha yer<br />
aldı. BRICS gelişmekte olan ülkelerde faaliyet<br />
gösteren üniversiteler arasında beş ana başlık<br />
altında toplam 13 performans göstergesi üzerinden<br />
değerlendiriliyor.<br />
SAYI 54 5
ODTÜLÜ<br />
rektörden<br />
ODTÜ’den Eymir Gölü Hakkında<br />
Kamuoyu Duyurusu<br />
Eymir Gölü’nde, ömürlerini tamamlamış veya hastalanmış ağaçlar, devrilmesi neticesinde<br />
“can ve mal emniyeti” açısından tehlike arz eden ağaçlar kesim ve derin budama programına alınmıştır.<br />
olarak damgalandıktan sonra kesilmektedir. Bakım<br />
çalışmalarında kesilen tüm ağaçlar köy okullarında<br />
yakacak olarak kullanılmak üzere Ankara Milli<br />
Eğitim Müdürlüğü’ne devredilmektedir. ODTÜ<br />
olarak, 2009 yılından bugüne kadar Ankara Valiliği<br />
İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne 3 bin ster (yaklaşık 900<br />
ton) yakacak odunu ücretsiz olarak devredilmiştir.<br />
Eymir Gölü<br />
çevresinde<br />
bu mevsim<br />
yapmak zorunda<br />
olduğumuz bakım<br />
çalışması da<br />
ilgili makamların<br />
bilgisi dâhilinde<br />
gerçekleştirilmiştir.<br />
Bazı basın kuruluşlarının verdiği haberlerde yer<br />
alan iddiaların aksine ODTÜ’nün Eymir Gölü’nde<br />
restoran veya başka bir tesis yapma düşüncesi<br />
veya projesi yoktur. Üniversitemizin, Orman<br />
ve Su İşleri Bakanlığı Ankara Orman İşletme<br />
Müdürlüğü bilgisi ve izni ile yaptığı zorunlu<br />
orman bakımı kapsamında budama ve kesim<br />
işlemi bir “katliam” olarak yansıtılarak gerçekler<br />
çarpıtılmış ve kamuoyu yanıltılmıştır. Sadece son<br />
yıl içinde, öğrencileri, mensupları, mezunları ve<br />
doğaseverler ile birlikte Ankara’ya 150.000 ağaç<br />
kazandıran bir üniversitenin “ağaç katliamı”<br />
yaptığını iddia etmek mantığa ve vicdana<br />
sığmamaktadır.<br />
6831 Sayılı Orman Kanunu’na göre işletilmekte<br />
olan ODTÜ ormanında yapılacak her türlü çalışma<br />
izne tabidir. Eymir Gölü’nde budanan ve kesilen<br />
ağaçlar için de Orman İşletme Müdürlüğü’nün<br />
bilgisi ve izni gereklidir. Ömürlerini tamamlamış,<br />
göl taşkınlarında su içinde kaldığı için çürümeye<br />
başlamış veya hastalanmış ağaçlar, devrilmesi<br />
neticesinde “can ve mal emniyeti açısından<br />
tehlike arz edeceği için” kesim veya derin budama<br />
programına alınır. Bu ağaçlar 2-3 yılda bir, ODTÜ<br />
Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğü’nce<br />
tespit edilmekte, Ankara Orman İşletme<br />
Müdürlüğü’ne yapılan yazılı başvuru neticesinde<br />
İşletme Müdürlüğü personeli tarafından resmi<br />
Eymir Gölü çevresinde bu mevsim yapmak zorunda<br />
olduğumuz bakım çalışması da ilgili makamların<br />
bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmiştir. ODTÜ<br />
Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğü<br />
2014 yılı çalışmaları için 26.09.2014 tarihinde<br />
Ankara Orman İşletme Müdürlüğü’ne resmi yazı<br />
gönderilmiş, bu yazıda, orman ağacı olmadığı için<br />
izne gerek olmamasına rağmen, “…Eymir gölü göl<br />
kıyısındaki sazlıklar ile yol güzergâhı arasında<br />
kalan 189 numaralı bölmedeki kuru ve tehlike<br />
arz eden kavak, söğüt vb ağaçların kesimi veya<br />
derin budanması…” ibaresi de eklenmiştir. Bakım<br />
çalışmaları tamamlandığında, yapılan işlemleri<br />
belgeleyen “Olağanüstü Hasılat Etası Raporu”<br />
ise yine Ankara Orman İşletme Müdürlüğü’ne<br />
05.11.2014 tarihli resmi yazımız ekinde<br />
gönderilmiştir. İzinli ve zorunlu olan orman bakım<br />
çalışmasının “ağaç katliamı” olarak nitelenmesi son<br />
derece yanlıştır.<br />
ODTÜ, Ankara İli Yeşil Kuşağı’nın en önemli parçası<br />
olan ODTÜ Ormanı’nı ve Eymir Gölü’nü korumak<br />
ve geliştirmek için her türlü çabayı göstermektedir.<br />
Milyonlarca ağacı ve 30 bin dönümlük alanı<br />
kaplayan ODTÜ Ormanı ve Göl arazisi, Ankara<br />
kentsel bölgesi içinde doğal yaşamın sürebildiği,<br />
kent sakinlerine temiz bir doğal çevrenin sunulduğu<br />
çok kısıtlı noktalardan biridir. Eymir Gölü de, bu<br />
doğal çevrenin ve ekosistemin ayrılmaz parçası<br />
olarak titizlikle korunmakta ve hemşehrilerimizin<br />
kullanımına sunulmaktadır.<br />
Kamuoyunun bilgisine sunulur.<br />
Rektörlük<br />
6<br />
ODTÜ’DEN EYMIR GÖLÜ HAKKINDA KAMUOYU DUYURUSU
Liseliler ODTÜ’de Bilimin Eğlenceli Yüzünü Tanıdı<br />
ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi tarafından düzenlenen “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir”<br />
etkinliği, binden fazla lise öğrencisini ODTÜ’de bir araya getirdi.<br />
Öğrencilere bilimi sevdirmek amacıyla iki yılda<br />
bir düzenlenen “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir”<br />
etkinliği 14 Kasım tarihinde ODTÜ’de gerçekleşti.<br />
Etkinlik, ODTÜ’deki 40’tan fazla bölüm ve<br />
topluluğu, stantlar aracılığıyla liselilere tanıtıyor.<br />
ODTÜ’nün üzerinde çalıştığı araştırma projeleri<br />
ve prototipler anlaşılır bir seviyede katılımcılara<br />
tanıtılıyor. Ankara’daki 22 lisenin davet edildiği<br />
etkinlikte öğrenciler fen bilimleri alanında<br />
deneyler yaparak bilimin eğlenceli yüzüyle tanıştı.<br />
ODTÜ öğretim üyeleri ve öğrenci toplulukların<br />
açtığı stantları gezen üniversite adayları, ODTÜ’de<br />
üretilen teknolojileri yerinde görme fırsatı buldu.<br />
İnsansız Hava Aracı<br />
Etkinliğe katılan öğrenciler, fiziksel ilke ve doğa<br />
olaylarını eğlendirici düzenekler ile öğrendi.<br />
Çağlar boyu Anadolu topraklarında üretilen alet<br />
ve teknolojilerin gelişimini anlatan “Anadolu’da<br />
İnsan-Çevre-Teknoloji” temalı sergi ziyarete<br />
açıldı. Güneş arabası ve insansız hava aracı<br />
gösterileri yapıldı. Simülasyonlar, gösteriler ve<br />
yarışmalarla renklenen etkinlikte öğrenciler<br />
Bilim Ağacı’na dilek dilemeyi de ihmal etmedi.<br />
Etkinliğe bu sene 18 liseden 950 öğrenci ve eşlikçi<br />
öğretmenleri, Adana Başkent Okulları, Kastamonu<br />
Mustafa Kaya Anadolu Lisesi ve Amasya Bilim<br />
Sanat Merkezi’nden kendi imkanları ile gelen<br />
150 öğrenci ve eşlikçi öğretmenleri ile 200<br />
bireysel ziyaretçi katıldı. Etkinliğe ODTÜ’den<br />
altısı mühendislik olmak üzere 11 bölüm destek<br />
verdi. GÜNAM, BİOMATEN gibi altı merkezin<br />
desteklediği etkinliğe pek çok öğrenci topluluğu da<br />
katkıda bulundu.<br />
Etkinliğe katılan<br />
öğrenciler,<br />
fiziksel ilke ve<br />
doğa olaylarını<br />
eğlendirici<br />
düzenekler ile<br />
öğrendi.<br />
SAYI 54 7
ODTÜLÜ<br />
haber<br />
ODTÜ’lüler Burs İçin Koştu<br />
ODTÜ’lüler, İstanbul Maratonu’nda ODTÜ Burs Fonları<br />
kapsamında 130 öğrenciye kaynak yaratmak için koştu.<br />
kampanyasına destek bulmak için oradaydı.<br />
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, Kuzey<br />
Kıbrıs Kampusu Rektörü Prof. Dr. Turgut<br />
Tümer, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr.<br />
Uğurhan Akyüz, Rektör Danışmanı Doç. Dr.<br />
Barış Sürücü, akademisyenler, idari personel,<br />
Mezunlar Derneği yöneticileri, mezunlar ve<br />
öğrencilerden oluşan 300’e yakın ODTÜ’lü<br />
finiş çizgisine ulaşmak için ter döktü.<br />
Maratonda 300’e<br />
yakın ODTÜ’lü finiş<br />
çizgisine ulaşmak<br />
için ter döktü.<br />
Dünyada kıtalararası koşulan ilk ve tek<br />
yarış olan İstanbul Maratonu’nun 36.sında<br />
ODTÜ’lüler de burs için koştu. ODTÜ Rektörü<br />
Prof. Dr. Ahmet Acar, ve akademisyenler,<br />
öğrencilerine burs bulabilmek için maratona<br />
katıldı. Hedefleri bu yıl öğrencileri için 400<br />
bin TL burs bulmaktı. 1118 farklı ülkeden<br />
25 bini aşkın sporcu ve değişik kesimlerden<br />
sporsever İstanbul Maratonu’nda buluştu.<br />
Maratona iki yıldır katılan ODTÜ Rektörü<br />
Acar ve akademisyenler ise sadece spor<br />
için değil İstanbul ODTÜ Mezunları<br />
Derneği’nin başlattığı “Burs için Koşuyorum”<br />
Gençlere destek olacak<br />
Acar, “Bizimle birlikte koşmak için mezun<br />
derneğimizin ‘Burs için koşuyorum’ web<br />
sayfasına 300’e yakın ODTÜ mezunu kayıt<br />
yaptırdı. Geçen yıl bu sayı 120 idi ve 115 bin<br />
TL civarında burs toplandı. Bu yıl toplanan<br />
burs 300 bin TL’yi buldu, 400 bin TL’yi<br />
aşmasını bekliyoruz. Bu bağışlar gençlerimize<br />
burs olarak veriliyor” dedi. İstanbul ODTÜ<br />
Mezunları tarafından yapılan duyuruda<br />
bağışçılar listeden bir koşucu ismi seçerek<br />
istediği miktarda bağışı dernek tarafından<br />
duyurusu yapılan hesaplara yatırdı.<br />
8<br />
ODTÜ’LÜLER BURS İÇIN KOŞTU
ODTÜLÜ<br />
teknokent<br />
Yeni Fikirler Yeni İşler’de<br />
Kazananlar Belli Oldu<br />
ODTÜ ve ODTÜ Teknokent tarafından Teknopark İstanbul işbirliğiyle bu yıl 10’uncusu<br />
düzenlenen Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda ödüller sahiplerini buldu.<br />
Yarışmada diğer ödüller, destek veren kurum<br />
tarafından oluşturulan jüri tarafından şu<br />
şekilde dağıtıldı:<br />
Chain Grubu - TEB’in Bilişim ve<br />
Telekomünikasyon Kategorisi’de 100 bin TL<br />
Büyük Ödülü ve Bilişim ve Telekomünikasyon<br />
Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde Depark<br />
ABD Kampı Özel Ödülü.<br />
ODTÜ Kültür ve Kongre<br />
Merkezi Kemal Kurdaş<br />
Salonu’nda gerçekleştirilen<br />
Yeni Fikirler Yeni İşler 2014<br />
Final Töreni, büyük bir<br />
organizasyona sahne oldu.<br />
Finalde beş kategoride yarışan<br />
21 girişimci ekip, toplamda 2<br />
milyon TL ödülün yanı sıra<br />
ABD Kampı Özel Ödülleri için<br />
ter döktü. Türkiye genelinde<br />
birçok üniversitenin de<br />
katıldığı final etkinliğinde,<br />
yarışmanın jürisini<br />
akademisyenler, yatırımcılar,<br />
şirket sahipleri, deneyimli<br />
girişimciler, finans kuruluşları<br />
ve ekosistem içerisinde yer<br />
alan çeşitli kamu kuruluşları<br />
temsilcileri oluşturdu. 1244<br />
başvuru içinden, finale kalan<br />
21 projenin katıldığı yarışmaya<br />
büyük ilgi vardı. Yarışmada<br />
projeler Genel, Bilişim ve<br />
Telekomünikasyon, Savunma<br />
Sanayii, Enerji ve Sağlık olmak<br />
üzere beş ayrı kategoride<br />
yarıştı. Yeni Fikirler Yeni İşler<br />
Yarışmasında, Büyük ödül,<br />
Kızlar Grubu olarak lanse<br />
edilen 2C Grubu’na verildi.<br />
Ceren Can, Pelin Koçak, Pelin<br />
Şermikli ve danışmanları Yrd.<br />
Doç. Dr. Doruk Engin ekibinin<br />
geliştirdiği proje biyokontrol<br />
ajanlarının formülasyonu ile<br />
özgün bir şekilde geliştirilen<br />
AFB Kit, Amerikan Yavru<br />
Çürüklüğü Hastalığı teşhis<br />
ve tedavisinde çözüm olarak<br />
kullanılacak, ihraç değeri<br />
yüksek, tarımsal ilaç projesi<br />
kiti. Projeyle 2C Grubu, Genel<br />
Kategori’de Elginkan Vakfı’nın<br />
100 bin TL değerinde Büyük<br />
Ödülü’nü ve yine Genel<br />
Kategori’de Ostim’in 25 bin TL<br />
değerinde ABD Kampı Özel<br />
Ödülü’nü kazandı.<br />
Grafentek - Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın<br />
Savunma Sanayii Kategorisi’nde 100 bin TL<br />
değerinde Büyük Ödülü ve Genel Kategori’de<br />
25 bin TL değerinde Arçelik ABD Kampı Özel<br />
Ödülü.<br />
B&G TECH - General Electric’in Enerji<br />
Kategorisi’nde Büyük Ödülü ve Enerji<br />
Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde General<br />
Electric ABD Kampı Özel Ödülü.<br />
ExoDiag - Sağlık Kategorisi’nde 25 bin TL<br />
değerinde Teknopark İstanbul ABD Kampı Özel<br />
Ödülü<br />
Btech General Electric’in Sağlık Kategorisi’nde<br />
Büyük Ödülü ve Sağlık Kategorisi’nde 25 bin TL<br />
değerinde General Electric ABD Kampı Özel<br />
Ödülü.<br />
Testlance - Bilişim ve Telekomünikasyon<br />
Kategorisi’nde 25 bin TL değerinde Microsoft<br />
ABD Kampı Özel Ödülü<br />
AIV Labs - Savunma Sanayii Kategorisi’nde<br />
25 bin TL değerinde Aselsan ABD Kampı Özel<br />
Ödülü<br />
Li-Fi Teknoloji - Enerji Kategorisi’nde 25 bin TL<br />
değerinde YEDAŞ ABD Kampı Özel Ödülü<br />
10<br />
YENI FIKIRLER YENI İŞLER’DE KAZANANLAR BELLI OLDU
Global Game Jam Türkiye<br />
Bölge Organizasyonu ATOM’da<br />
Tüm dünyada 2009 yılından<br />
bu yana eşzamanlı olarak<br />
gerçekleştirilen oyun<br />
geliştirme maratonu Global<br />
Game Jam 2015 yılında<br />
23-25 Ocak tarihlerinde<br />
gerçekleşecek. Oyun<br />
geliştiricilerin iletişimini,<br />
yaratıcılığını ve özgünlüğünü<br />
pekiştirmek amacıyla rekabet<br />
duygusunu değil, paylaşımı<br />
destekleyen ATOM, GGJ<br />
etkinliklerinde iki gün<br />
boyunca geliştiricilerin<br />
bir arada çalışabilmesi<br />
için geniş kapsamlı<br />
organizasyonlar yürütüyor.<br />
Bu yıl, dünya çapında<br />
organizasyonun verimini<br />
artırmak ve geliştiricilerin<br />
daha sağlıklı iletişim<br />
kurabilen bölge tanımlarıyla<br />
gelişmesini sağlamak<br />
amacıyla, Türkiye ayrı bir<br />
bölge olarak tanımlandı.<br />
Bölge organizasyonunun<br />
Globalgamejam.org<br />
kuruluşu tarafından ATOM’a<br />
verilmiş olması, ATOM’un<br />
organizasyon deneyimini<br />
pekiştirecek.<br />
2014 yılında 488 merkez,<br />
72 ülke ve 20 bin üzerinde<br />
geliştirici ile dünyanın en<br />
önemli eşzamanlı maratonu<br />
haline gelen GGJ ile ilgili<br />
organizasyon gelişmeleri<br />
www.atom.org.tr web<br />
sitesinden ve www.facebook.<br />
com/metutech.atom<br />
Facebook sayfamızdan<br />
takip edilebilir. Yurtdışı<br />
iletişim ağını her geçen<br />
gün zenginleştiren ATOM<br />
bu önemli haberi gururla<br />
paylaşıyor, tüm ilgilileri<br />
Global Game Jam 2015’e davet<br />
ediyor.<br />
ODTÜ Teknokent Genel Müdürü Mustafa İ. Kızıltaş<br />
IASP Yönetim Kurulu’na Seçildi<br />
Bu yıl 31.si düzenlenen<br />
Uluslararası Bilim Parkları<br />
Birliği 2014 (IASPnetwork)<br />
Konferansı Doha, Katar’da<br />
gerçekleştirildi. Konferansın<br />
son gününde gerçekleştirilen<br />
yönetim kurulu seçiminde<br />
birliğe üye bilim parkı<br />
temsilcileri oy kullandı. Katılan<br />
adayların arasından bu yıl<br />
ilk defa Türkiye’den bir aday<br />
kurula girmeyi başardı. Yapılan<br />
oylama sonucunda ODTÜ<br />
Teknokent Genel Müdürü<br />
Mustafa İ. Kızıltaş IASP<br />
Yönetim Kurulu’na Türkiye’den<br />
seçilen ilk isim oldu. Mustafa<br />
İ. Kızıltaş bu görevini iki yıl<br />
boyunca sürdürecek. Her yıl<br />
gerçekleştirilen IASP Dünya<br />
Konferansı bilim ve teknoloji<br />
parkları için gerçekleştirilen<br />
en büyük konferans olma<br />
özelliğini taşıyor. Etkinlik<br />
inovasyon, teknoloji<br />
tabanlı kuluçka merkezleri,<br />
akademi, kamu sektörü ve iş<br />
dünyası alanlarından birçok<br />
profesyoneli de bir araya<br />
getirdi. “Teknoloji Nereye<br />
Gidiyor” temalı bu yılki<br />
konferansta, teknolojinin<br />
gelişimi, üniversiteler ve<br />
firmalar arasında iş birliği<br />
modelleri konularında bilim ve<br />
teknoloji parklarının rollerinin<br />
keşfedilmesi hedeflendi.<br />
Ocak 2010’dan bu yana ODTÜ<br />
Teknokent’in Genel Müdürü<br />
olan Mustafa İ. Kızıltaş aynı<br />
zamanda Teknoloji Geliştirme<br />
Bölgeleri (Teknokentler)<br />
Derneği Yönetim Kurulu<br />
Başkanlığı, METUTECH-<br />
BAN (Teknokent Teknoloji<br />
Yatırımcıları Derneği) Yönetim<br />
Kurulu üyeliği, Mersin<br />
Teknopark (Technoscope),<br />
Trakya Teknopark ve Düzce<br />
Teknopark’ın Yönetim Kurulu<br />
üyeliği görevlerini de yürütüyor.<br />
SAYI 54 11
ODTÜLÜ<br />
teknokent<br />
Girişimcilik Eğitimi<br />
Üç yıldır yapılan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Endeksi’nde istisnasız birinci olmayı<br />
başaran ODTÜ Teknokent’in girişimcilik ve girişimcinin eğitimi konusunda yaptığı<br />
iddialı işlerden bahsetmek gerek.<br />
X Yazı<br />
UFUK BATUM<br />
ODTÜ Teknokent Genel Müdür Yardımcısı<br />
Sadece girişimcilik alanında değil,<br />
hemen her alanda, her konuda eğitim<br />
metodolojisi, yaklaşımı tartışılıyor, yeni<br />
bakış açıları aranıyor. Değişen dünyanın eğitim<br />
ihtiyacı da şüphesiz hızla değişiyor; buna cevap<br />
veren kurumlar yaşama tutunurken, ayak<br />
uyduramayanlar doğal seleksiyon ile eleniyor,<br />
eskiyor, geride kalıyor. 2015 yılının 2014’ten<br />
daha rekabetçi olacağı kesin.<br />
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de girişimcilik<br />
artan bir şekilde öne çıkıyor. Kamu,<br />
üniversiteler, teknoparklar ve özel sektör<br />
girişimcilik konusunda birçok şey söylüyor,<br />
fikir geliştiriyor, destek veriyor, eğitim<br />
programları sunuyor. Memnuniyetle ifade<br />
etmek gerekiyor ki, üç yıldır yapılan Teknoloji<br />
Geliştirme Bölgeleri Endeksi’nde istisnasız<br />
birinci olmayı başaran ODTÜ Teknokent’in<br />
girişimcilik konusunda ve girişimcinin eğitimi<br />
konusunda yaptığı iddialı işlerden bahsetmek<br />
gerek.<br />
Yeni Fikirler Yeni İşler, ATOM ve<br />
TeknoJumpp gibi iddialı programları<br />
oluşturup yıllarca yöneten ODTÜ<br />
Teknokent’in elinde müthiş bir tecrübe<br />
birikimi var. Bugüne kadar 15-20 bin<br />
12<br />
GIRIŞIMCILIK EĞITIMI
teknogirişimciyle buluşmanın, beraber<br />
çalışmanın nasıl büyük bir laboratuvar<br />
görevi gördüğü açık. Kurumlar da ürettikçe,<br />
çalıştıkça, denedikçe gelişiyor. Kaynağını<br />
daha iyi kullanmanın yolunu, yöntemini<br />
keşfediyor. İşte ODTÜ Teknokent’in<br />
girişimcilik alanında geldiği nokta bu. Adeta<br />
elinden binlerce hasta geçen hekimin işinde<br />
fevkalade uzmanlaşması gibi.<br />
Evet, ODTÜ Teknokent yaptığı birçok işin<br />
yanında aynı zamanda “girişimci doktoru” da.<br />
ODTÜ Teknokent’in uzmanları, hocaları,<br />
mentorları girişimcilerle, özellikle de<br />
teknogirişimcilerle beraber çalışıyor. Bu<br />
çalışmaların ve ortaya çıkan tecrübelerin<br />
ışığında geleceği yeniden şekillendirmeye<br />
gayret gösteriyor, işte “FuturMaker” gibi<br />
önemli bir motto ancak böyle bir iklimde<br />
ortaya çıkabiliyor.<br />
Uzun sözün özü şu: Özellikle girişimcilik<br />
ekosistemlerinde klasik eğitim yöntemleri<br />
artık önemini yitirdi. Sadece sınıf içi yapılan<br />
eğitimler çoktandır bitti, bitmeli. Uzmanların,<br />
hocaların anlattığı katılımcıların ise dinleyip<br />
not aldığı ortamlar ilgi çekmiyor. Ondan ziyade<br />
tartışmanın ön plana çıktığı, tecrübenin<br />
ortaya döküldüğü interaktif ortamlar çok<br />
daha cazip. Fayda oranı da son derece<br />
yüksek. Küçük gruplar ve butik çalışmalar<br />
gerekiyor. Özellikle de sektörden deneyimli iş<br />
mentorlarıyla girişimcilerin birebir çalışması<br />
büyük önem kazandı. Bu ilişki şekli büyük<br />
faydalara ve fırsatlara yol açabiliyor. Deneyim<br />
konuşmalarının, kısa aktarımların, hızlı<br />
“yaratıcı çarpışmaların” çağındayız.<br />
Biz, ODTÜ Teknokent olarak çok çeşitli<br />
paydaşlarla çalışmayı uzun bir süredir yaşama<br />
geçirmiş bir ekosistemiz. Girişimcilere yol<br />
haritası çizerken, iş fikirlerini pivotlamalarına<br />
katkı sağlarken, sermaye ihtiyaçları için<br />
altyapılar kurarken, ilk müşterilerini<br />
bulmalarına imkan yaratırken, onları kendi<br />
başlarına girmekte zorlandıkları önemli<br />
networklere sokarken eğitime bakışımızın<br />
Değişen talepleri ve rekabeti<br />
anlayıp iyi yaptığımız<br />
işleri bile sorgulayabilen<br />
bir kültürü inşa etmeye<br />
çalışıyoruz.<br />
daha çağdaş ve yenilikçi olması gerektiğini<br />
bizzat yaşıyoruz, hissediyoruz.<br />
Bitirirken yenilikçiliğe bir vurgu yapmadan<br />
geçemeyeceğim. Biz endekste üç yıl arka<br />
arkaya birinci çıkan lider bir ekosistemiz.<br />
Liderliğimiz bize daha büyük sorumluluk da<br />
yüklüyor. Değişen talepleri ve rekabeti anlayıp<br />
iyi yaptığımız işleri bile sorgulayabilen bir<br />
kültürü inşa etmeye çalışıyoruz. Çünkü iyi<br />
yaptığımız işler bugünün, bilemediniz yakın<br />
geleceğin beklentilerini karşılayabiliyor. Biz<br />
ise geleceği inşa etme iddiasıyla liderliğimizi<br />
kuvvetlendiriyoruz.<br />
SAYI 54 13
OKUL<br />
ŞART MI<br />
X Yazı<br />
BATUHAN AYDAGÜL<br />
Eğitim Reformu<br />
Girişimi Direktörü<br />
Eğitim ve okulun 20. yüzyılın başında dünyaya egemen siyasi<br />
ve ekonomik düşünce kapsamında gerçekleştirilen tasarımı<br />
bugün büyük ölçüde geçerliliğini koruyor. Ancak, bu, yüzyıllık<br />
tasarım artık çağın toplumsal, siyasi, ekonomik ve teknolojik<br />
gerçekleriyle örtüşmüyor ve dünyanın farklı yerlerinde<br />
çocukların gereksinimlerini karşılamakta zorlanıyor.<br />
14 OKUL ŞART MI
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
SAYI 54 15
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Okulların eğitim<br />
misyonunun sadece<br />
toplumsal ve bürokratik<br />
bir elit yetiştirmek<br />
ötesinde kitleselleşmesi,<br />
18. yüzyıldan itibaren<br />
zorunlu eğitimin<br />
başlamasıyla oluyor.<br />
Okulun varlığı sorgulanıyor. Bu sorgulama,<br />
kendilerini fütürist olarak tanımlayan ve<br />
geleceğe yönelik tahminler yapan insanlar<br />
ya da İnternetin çok yakında okulun yerini<br />
alabileceğine inanan ve bu alanda yenilikçi<br />
çözümler üretmeye çalışanlarla sınırlı değil.<br />
Dünyanın farklı yerlerinde veliler de okulu<br />
sorguluyorlar. Bunun giderek toplumların farklı<br />
katmanlarında yayılma potansiyeli var. Okula<br />
dair tartışma, doğal olarak, çevrimiçi ya da<br />
basılı dergi ve kitaplara, bloglara da taşınıyor.<br />
ODTÜLÜ Dergisi’nin Aralık 2014 sayısının da<br />
konusu bu. Elinizdeki dergide, “Okul şart mı”<br />
diye soruyoruz<br />
Eğitim, neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt.<br />
Eğitimin okullarda verilmesiyse Antik<br />
Çağ’a kadar uzanıyor. Okulların eğitim<br />
misyonunun sadece toplumsal ve bürokratik<br />
bir elit yetiştirmek ötesinde kitleselleşmesi<br />
18. yüzyıldan itibaren zorunlu eğitimin<br />
başlamasıyla oluyor. Önce sanayi devrimi,<br />
arkasından ulus devletlerin kurulması hem<br />
işgücünün hem de ulusun kurulması için<br />
zorunlu eğitime ve okullara önemli rol veriyor.<br />
Eğitim ve okulun 20. yüzyılın başında dünyaya<br />
egemen siyasi ve ekonomik düşünce kapsamında<br />
gerçekleştirilen tasarımı bugün büyük ölçüde<br />
geçerliliğini koruyor. Ancak, bu, yüzyıllık<br />
tasarım artık çağın toplumsal, siyasi, ekonomik<br />
ve teknolojik gerçekleriyle örtüşmüyor<br />
ve dünyanın farklı yerlerinde çocukların<br />
gereksinimlerini karşılamakta zorlanıyor.<br />
Bu tablo içinde göze çarpan ilginç bir ikilem var.<br />
Eğitim ve okulla ilgili oluşan memnuniyetsizlik<br />
ya da sorgulama, eğitimden hoşnutsuzluğu<br />
dile getirse de çoğunlukla eğitimin varoluşunu<br />
16<br />
OKUL ŞART MI
kabul edebiliyor. Tabii ki burada da provokatif<br />
düşünceler var, örneğin “Eğitimin Sonu” adında<br />
bir kitap tahmin edilebileceği üzere bu sularda<br />
geziniyor. Ancak, çoğunlukla okulun varlığının<br />
sorgulandığına tanık oluyoruz. Örneğin,<br />
dünyada “un-schooling” (okul-suz-laştırma)<br />
olarak kendi tanımlayan bir akım var. Hatta,<br />
bunun da öncesinde örneğin A.B.D.’de “home<br />
schooling” (evde okul) bir eğitim ortamı ve<br />
hizmeti olarak yıllardır hem devlet tarafından<br />
hem de aileler tarafında kabul görüyor. Yani,<br />
genellersek, eğitimin hâlâ “şart” olduğuna<br />
inancımız devam ediyor.<br />
Yukarıdaki ikilem içinde okula haksızlık<br />
ediliyor olabilir mi acaba Kuşkusuz, okul<br />
çok köklü bir kurum ve tarihsel mirası içinde<br />
oluşmuş kurumsal kusurları olabilir. Bunun<br />
ötesinde okul eğitimin verildiği ana akım yapıyı<br />
oluşturuyor ve hem verilen eğitimin hem de<br />
kendi güncel tasarımının niteliği kadar nitelikli<br />
olabiliyor. Veliler ve öğrenciler okullarda verilen<br />
eğitimin özelliklerinden memnun değillerse<br />
burada okulu bir “eğitim kurumu” olarak günah<br />
keçisi ilan etmek eleştirilere bir odak sunabilir<br />
ancak eğitime dair eleştirel, yapıcı ve gerçekçi<br />
bir tartışmaya ne kadar katkı yapar<br />
Okulu sorgulatan tek başına eğitimin<br />
paydaşlarının memnuniyetsizliği değil<br />
tabii ki. Bu sorgulamada, olumsuz bir yerden<br />
yola çıkmayan, aksine yenilikçi bir bakış<br />
açısıyla son otuz yılda bilişim teknolojilerindeki<br />
hızlı ve radikal değişimden okula alternatif<br />
eğitim ortamları çıkabileceğine dair kuvvetli<br />
ve giderek yaygınlaşan inancın da katkısı var.<br />
İnternet ve mobil teknolojileri ve uygulamaları,<br />
insanlara eğitime ulaşabilecekleri ve<br />
öğrenebilecekleri daha farklı, esnek, kolay<br />
ve eğlenceli fırsatlar sunuyor. Bunun erken<br />
çocukluktan yetişkinliğe kadar farklı yaşlar<br />
için örnekleri var. İnternet’te onbinlerce<br />
kişinin kaydolabildiği Masssive Online Open<br />
Course (kitlesel, açık, çevrimiçi kurslar)<br />
programları farklı ders anlatımları, dünyanın<br />
dört bir yerinden katılanlarla forum sohbetleri,<br />
oluşturduğunuz beş-altı kişilik çalışma<br />
Önemli olan, okulu<br />
sorgularken okuldaki<br />
eğitimi ve okulun<br />
güncel tasarımını da bu<br />
sorgulamaya dahil etmek<br />
ve okulun bir öğrenim<br />
mekânı ötesinde çevresi<br />
için yapabileceklerini ve<br />
toplumun sosyal refahı ve<br />
uyumu için önemini de<br />
dikkate almak.<br />
grubuyla işbirliği ve etkileşiminiz, akranlarınız<br />
tarafından yapılan ölçme ve değerlendirmeleri<br />
ve en sonunda alabildiğiniz belgelerle okula<br />
alternatif oluşturuyorlar.<br />
Okula alternatif illa teknoloji ile sınırlı olmak<br />
zorunda değil. ABD’de yüz yüze ve uzaktan<br />
eğitimi birleştiren hibrit lise modelleri<br />
çocukların öğrenmesinde etkili olabiliyor. İş<br />
beceri eğitimine gelince günümüzde çok farklı<br />
kurumlar bireylere yeni beceriler öğrenmek<br />
için alternatif fırsatlar sunabiliyor. Örneğin,<br />
bir müzede görsel sanatlar alanında özgün<br />
bir sertifika programı, bir organize sanayi<br />
bölgesinin meslek eğitim merkezinde sanayinin<br />
ihtiyacı olan bir alanda kısa dönemli uzmanlık<br />
eğitimi ya da bir sivil toplum kuruluşunun açtığı<br />
kursta yetişkin eğitimciliği için gereken temel<br />
becerileri almak mümkün. Yukarıda da sözü<br />
geçen “evde okul” yaklaşımı da bazı ülkelerde<br />
velilerin tercih edebildiği ve çocuklarını<br />
yine devletin belirlediği ana çerçeve içinde<br />
kendilerinin eğitebildiği bir model olarak uzun<br />
süredir var olan bir alternatif.<br />
SAYI 54 17
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Başta iktidar gücü olmak<br />
üzere tekelleşmenin ve<br />
seçeneksizliğin evrensel<br />
olarak eleştirisi mevcut ve<br />
meşru iken başarılı ve yepyeni<br />
bir 21. yüzyıl dönüşümü<br />
yaşamış okulun da eğitimde<br />
tekel konumunda olmasını<br />
savunmak zor.<br />
Okulun sorgulanmasında göze çarpan bir<br />
diğer söylem ise okulu terk edenlerin hayatta<br />
yakaladıkları başarı hikâyelerinden ilham<br />
buluyor. Aklınıza hemen Steve Jobs’un okulu<br />
terk edip garajında Apple’ı kurması geliyor,<br />
ancak gittiği lisede aldığı eğitimden memnun<br />
kalmayarak okulu terk eden ve işe girdiği<br />
berberde akranlarının gıpta edeceği bir para<br />
kazanan gencin hikâyesinin de “başarı”<br />
hikâyesi olarak okunabileceğini unutmamak<br />
önemli (Alper Dinçer’in yazısında bunu<br />
okuyabileceksiniz). Tabii ki bu hikâyeler daha<br />
çok temel eğitimden sonraki kademelere dair<br />
ancak yine de insanların söylemine okulun<br />
varoluşunu sorgulatan bir şekilde yansıdığını<br />
not edelim.<br />
Geçmişte olduğu gibi<br />
gelecekte de her zaman<br />
okulun alternatifleri<br />
olacak ve olması da<br />
önemli çünkü öğrenme<br />
zamansız ve mekânsız<br />
gerçekleşebiliyor.<br />
18<br />
OKUL ŞART MI
Japonya’nın ünlü moda tasarımcısı Yoshi<br />
Yamamoto, “My Dear Bomb” (Benim Canım<br />
Bombam) adlı kitabında yaratıcılığın<br />
entelektüel manipülasyonlar ya da var olan<br />
fikirleri kopyalamaktan değil herhangi bir<br />
konuda varoluşun temellerini sorgulamaktan<br />
geçtiğini öne sürüyor. Yamamoto’nun<br />
gözünden bakınca okulun bu kadar<br />
sorgulanıyor olması aslında bu tarihsel<br />
kurum için bir talih kuşu olabilir. Önemli<br />
olan, okulu sorgularken okuldaki eğitimi ve<br />
okulun güncel tasarımını da bu sorgulamaya<br />
dahil etmek ve okulun bir öğrenim mekânı<br />
ötesinde çevresi için yapabileceklerini<br />
ve toplumun sosyal refahı ve uyumu için<br />
önemini de dikkate almak.<br />
Bu bağlam içinde, ODTÜLÜ Dergisi’nin bu<br />
sayısında, “Okul şart mı” diye sorarak aslında<br />
eğitime dair zengin ve kapsamlı bir tartışma<br />
gerçekleşiyor. Başlıkta okul olsa da eğitim temel<br />
bir insan hakkı ve her şeyden önce bireyler,<br />
özellikle de çocuklar için var olmalı. Öte<br />
yandan, bunun kamusal kabulü, okulu yüzyıl<br />
önceki tasarımından farklılaştırabilecek en<br />
kritik adım olabilir. Bundan sonra, devletlerin<br />
okulu bir kamu aygıtı olarak kullanmak yerine<br />
okulu paydaşlarının birey odaklı ve toplumla<br />
ilişkili bir bağlamda yeniden tasarlamasına<br />
hukuki, mali ve fikirsel ortam sunması gelebilir.<br />
Böyle bir ortamda, bireylerin farklılıklarıyla<br />
değer ve kabul gördüğü bir okul etosu ve<br />
toplumun okulda var olabildiği, okulun da<br />
toplumu kucaklayabildiği samimi bir etkileşim<br />
gerçekleşirse “okul-suz-laştırma” argümanın<br />
arkasında duranların en azından bir durup<br />
düşünmeleri sağlanabilir mi acaba Bu okulun<br />
mimarisi bugünkülerden nasıl farklı olur<br />
Başta iktidar gücü olmak üzere tekelleşmenin<br />
ve seçeneksizliğin evrensel olarak eleştirisi<br />
mevcut ve meşru iken başarılı ve yepyeni bir 21.<br />
yüzyıl dönüşümü yaşamış okulun da eğitimde<br />
tekel konumunda olmasını savunmak zor.<br />
Geçmişte olduğu gibi gelecekte de her zaman<br />
okulun alternatifleri olacak ve olması da<br />
önemli çünkü öğrenme zamansız ve mekânsız<br />
gerçekleşebiliyor. Buraya bir rekabet alanı<br />
yerine güç birliği ve etkileşim alanı olarak<br />
bakmak ve toplumun çok farklı öğrenme<br />
ihtiyaçlarına cevap verebilecek farklı ve zengin<br />
öğrenme ortamlarını sunabilmek çok önemli.<br />
Bu sayıda, eğitimin toplum ve farklı<br />
disiplinlerle etkileşimini göz önünde<br />
bulunduruyor ve okula o gözle de bakıyoruz.<br />
Sonuçta da size bir cevap değil, geleceğin<br />
eğitimine dair bir öngörü önerisi sunuyoruz.<br />
Öyle ki, eğitim bir araftaysa, bir yanında<br />
dün, öbür yanında yarın varsa, o yarının<br />
neye benzeyeceğini biraz daha net görmek<br />
istiyoruz. Okul şart mı sorusunun cevabını<br />
tabii ki size bırakıyoruz. Cevap vermeniz için<br />
kullanabileceğiniz birçok yeni bilgi ile.<br />
Kaynak<br />
The End of Education:<br />
Redefining the Value of<br />
School by Neil Postman.<br />
Knopf Doubleday Publishing<br />
Group, Jun 1, 2011 -<br />
Education - 224 pages<br />
SAYI 54 19
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM:<br />
Çocuklarımız<br />
Geleceğe Hazır mı<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı<br />
Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili<br />
eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda<br />
yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün<br />
görünmüyor.<br />
20<br />
21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM: ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI
Sizce toplumumuzda eğitim sistemimizden<br />
çıkan bireyler aşağıdaki yetkinliklere ne<br />
derece sahiptirler<br />
• Karmaşık sorunlara çözüm getirirler<br />
• İyi iletişim kurarlar<br />
• Etkili işbirliği içinde çalışırlar<br />
• Bilgi ve teknoloji okuryazarıdırlar<br />
• Esnektirler ve yeni şartlara uyum sağlayabilirler<br />
• Yenilikçi ve yaratıcıdırlar<br />
• Küresel ve kültürel farkındalığa sahiptirler<br />
• Finansal okuryazardırlar<br />
• Meraklı ve araştırmacıdırlar<br />
• Sosyal sorumluluğa ve etik değerlere sahiptirler<br />
• Girişimci ve liderdirler<br />
Grubu biraz daraltırsak, peki öğrencilerimiz ne<br />
durumda sizce Dün akşam kalabalık bir grup<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi öğrencisiyle birlikte<br />
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Akdeniz<br />
Esintisi” adlı üçlü balesini izledik. İzlerken<br />
düşündüm de, “Öğrencilerimize dersler ve<br />
akademik etkinlikler dışında başka alanlarda<br />
yeterince öğrenme fırsatları sunuyor muyuz<br />
acaba”<br />
Maalesef hayır. Biz bu etkinliğe bir grup<br />
Fakültemiz öğrencisini “Toplum Liderleri<br />
Geliyor” başlıklı altı haftalık ufuk geliştirme ve<br />
liderlik eğitimi programı kapsamında götürdük.<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi ile Çankaya ve Oran<br />
Rotary Kulüpleri işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz<br />
bu eğitim programında, okulda verdiğimiz<br />
akademik bilgi ve beceriler yanında yaşamın çok<br />
çeşitli alanlarında öğrenme fırsatları sunacak,<br />
onların duygusal ve sosyal yetkinliklerine<br />
katkıda bulunacak çok değerli konuşmacılarla ve<br />
etkinliklerle buluşturuyoruz öğrencileri. Evet, bu<br />
öğrencilerimizin bütüncül gelişimi için çok güzel<br />
bir fırsat.<br />
Peki, öğrencilerimizin hepsine düzenli olarak<br />
böyle fırsatlar sunuyor muyuz Ya ülke gençliği<br />
ne durumda OECD’nin DeSeCo projesi<br />
çerçevesindeki tanımına göre, yetkinlik bilgi ve<br />
beceriden daha fazlasını gerektiriyor. Bu tanıma<br />
göre yetkinlik belirli bir ortamda bireyin<br />
psiko-sosyal kaynaklarını/birikimini<br />
seferber ederek karmaşık durumlarla<br />
başa çıkabilme ve başarılı olma yeteneğini<br />
içeriyor.<br />
Peki, eğitimciler olarak bizlere düşen görev<br />
ne Öğrencilerin yalnızca akademik olarak<br />
hazır olmalarını sağlamak mı Evet, eğitimde<br />
çoğu zaman bilişsel becerilerin gelişimine<br />
odaklanıyoruz ama aslında bireyin sadece<br />
bilişsel değil aynı zamanda duygusal ve sosyal<br />
özelliklerinin gelişmesine de fırsat vermeli<br />
ki bireyler toplumda aktif olarak yer alabilsin<br />
ve ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı<br />
sağlayabilsinler.<br />
İşte burada karşımıza son yıllarda çok sık olarak<br />
kullanılmaya başlayan 21. yüzyıl becerileri<br />
kavramı çıkmaktadır. İş yaşamında başarılı olmak<br />
için gerekli 21. yüzyıl becerileri iki ayrı kaynakta<br />
şu şekilde sıralanmakta:<br />
Bedwell, Salas<br />
ve Fiore (2011)<br />
• Etkin dinleme<br />
• Sözlü iletişim<br />
• Yazılı iletişim<br />
• İşbirliği<br />
• Koordinasyon<br />
• Güven<br />
• Hizmet yönelimi<br />
• Çatışma çözümü<br />
• Müzakere<br />
• Özgüvenli iletişim<br />
• Özsunum<br />
• Sosyal etki<br />
Association for<br />
Career and Technical<br />
Education (2010)<br />
• Eleştirel düşünme<br />
• Problem çözme<br />
• Sözlü / yazılı<br />
iletişim<br />
• Yaratıcılık<br />
• Uyum sağlama<br />
• Çeşitlilik<br />
• Sürekli öğrenme<br />
• İşbirliği<br />
• Takım çalışması<br />
• Sorumluluk<br />
• Profesyonellik/etik<br />
Eğitimciler<br />
olarak bizlere<br />
düşen görev<br />
ne Öğrencilerin<br />
yalnızca akademik<br />
olarak hazır<br />
olmalarını<br />
sağlamak mı<br />
SAYI 54 21
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
1 Serdar Turgut, 24 Kasım 2014,<br />
HaberTürk Gazetesi<br />
2 The IEA International<br />
Computer and Information<br />
Literacy Study: International<br />
Report (2014). International<br />
Association for the Evaluation<br />
of Educational Achievement:<br />
SpringerOpen.<br />
Eğitim alan her bireyin kendi potansiyelini<br />
azami olarak kullanabilmesine ve toplumda<br />
etkin bireyler olarak yer almasına yardımcı<br />
olacak bilişsel, duygusal ve sosyal özellikleri<br />
tanımlamalıyız ki eğitimi de buna göre<br />
tasarlayalım.<br />
Çocuklarımız için ve ülkemiz için nasıl<br />
bir gelecek<br />
Günümüzde artık bilgiye her yerde kolaylıkla<br />
erişilebiliyor. Onun için okullarda verilen<br />
eğitimin bilgi aktarımından çok daha fazlasını<br />
içermesi gerekiyor. Serdar Turgut, Öğretmenler<br />
Günü’nde yayımlanan “Eğitim sistemimiz<br />
yaratıcılığa soykırım uyguluyor” başlıklı<br />
yazısında 1 eğitimde başarıyı sınav odaklı<br />
tanımlamanın tehlikelerine dikkat çekiyor.<br />
Çin’in eğitim sisteminin sınav temelli bakış<br />
açısıyla gayet başarılı göründüğünü ancak<br />
yaratıcılığa ve orijinal fikir üretmeye kıymet<br />
veren bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde<br />
de dünyanın en kötü eğitim sistemi olarak<br />
görülebileceğini belirtiyor. Serdar Turgut<br />
yazısında Yong Zhao’nun “Who’s Afraid of the<br />
Big Bad Dragon Why China Has the Best (and<br />
Worst) Education System in the World” başlıklı<br />
kitabına dikkat çekiyor:<br />
“Bahsettiğim bu kitap bence bir an önce<br />
Türkçe’ye çevrilip başta eğitimciler arasında<br />
olmak üzere toplumun her kesiminde yoğun<br />
olarak tartışılmalı. Çünkü eğitim sistemimizin<br />
acilen değişmesine ihtiyaç var. Şimdiki sistem<br />
Türkiye’nin geleceğini karartıyor. Binlerce,<br />
yüz binlerce genç bu sistemden ‘Ben eğitim<br />
aldım’ yanılgısıyla çıkıyor, ama onlar sadece<br />
iyi test yapabilen cahiller oluyorlar. Bireysel<br />
gayreti ve ailesinin teşvikiyle farklı, yaratıcı<br />
düşünebilenler gayet tabii ki var, ama çoğunluk<br />
eğitilmiş cahiller ve bunların çoğunluğu<br />
yaratıcılığa, orijinal düşünceye önem veren<br />
global ekonominin şirketlerinde ancak sadece<br />
disiplinli memur olabilirler.”<br />
Çocuklarımız için böyle bir gelecek hayal<br />
ettiğimizi hiç sanmıyorum. Onun için 21.<br />
yüzyıl becerilerinin okul öncesinden üniversite<br />
sonrasına kadar her kademede eğitim<br />
süreçlerine dahil edilmesi şarttır. Fakat bu<br />
yetkinliklere ne kadar erken odaklanılırsa da<br />
o kadar iyi olur çünkü ağaç yaş iken eğilir.<br />
Eğitime yapılan yatırımın ülkenin<br />
sürdürülebilir kalkınmasına ve doğrudan<br />
toplumun refah ve mutluluğuna katkısı olacağı<br />
beklenir. Ancak, bu yatırım sadece maddi<br />
boyutta algılanmamalıdır. Fiziksel ve teknolojik<br />
22<br />
21. YÜZYILIN BECERILERI VE EĞITIM: ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞE HAZIR MI
alt yapının iyileştirilmesi tabii ki önemli bir<br />
boyuttur. Ancak, öğrencilerimizin teknolojiyle<br />
iç içe yaşamaları ya da bilgisayar başında çok<br />
zaman geçirmeleri onları otomatik olarak bilgi,<br />
medya ve teknoloji okuryazarı yapmıyor. 2013<br />
yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 21 ülkede<br />
toplam 60.000 sekizinci sınıf öğrencisinin<br />
katılımıyla yapılan Uluslararası Bilgisayar ve<br />
Bilişim Okuryazarlığı Araştırması 2 sonuçlarına<br />
göre bilgisayar ve bilişim okuryazarlığında<br />
öğrencilerimiz, katılan 21 ülkenin öğrencileri<br />
arasında son sırada yer alıyor.<br />
Eğitimin bir başka bileşeni olan eğitimin<br />
içeriğinde (müfredat, ders kitapları, vs) yapılan<br />
değişiklikler de bir dereceye kadar etkilidir.<br />
Burada insan kaynağına yapılacak yatırım belki<br />
de en kritik role sahiptir. Öğretmen adaylarının<br />
ne şekilde yetiştiği, ne gibi bilgi, beceri ve<br />
donanıma sahip olarak okullarda istihdam<br />
edildikleri üzerinde düşünülmesi gereken<br />
bir konudur. Öğrencilerimizin 21. yüzyıl<br />
becerilerine sahip olmalarını istiyorsak onlara<br />
öğrenmeyi öğretecek olan öğretmenlerin de<br />
21. yüzyıl bilgi ve yetkinliklerine sahip olması<br />
gerekir.<br />
Eğitime yapılan yatırımın<br />
ülkenin sürdürülebilir<br />
kalkınmasına ve<br />
doğrudan toplumun<br />
refah ve mutluluğuna<br />
katkısı olacağı beklenir.<br />
Ancak, bu yatırım<br />
sadece maddi boyutta<br />
algılanmamalıdır.<br />
Yeni nesillerin 21. yüzyıl yetkinliklerine<br />
sahip olması isteniyorsa öğretmenlerin<br />
istihdam öncesi ve hizmet sırasında<br />
yeterliklerinin değerlendirilmesi gereklidir.<br />
Bu konuda yaşanan olumlu bir gelişme, MEB<br />
tarafından 2002 yılında başlatılan öğretmen<br />
yeterliklerinin belirlenmesi çalışmalarıdır.<br />
Ancak, öğretmen yeterliklerinin uygulamada<br />
kullanılması gerçekleşememiştir.<br />
Eğer 21. yüzyıl becerilerinin öğreniminin<br />
yaygınlaşmasını istiyorsak sınavları salt bilgiyi<br />
ölçmekten ziyade eleştirel düşünme, karmaşık<br />
ve çok boyutlu problemleri çözme, çoklu bilgi ve<br />
veriye dayalı karar verme becerilerini ölçer hale<br />
getirmemiz gerekli. Böylece yeni nesli geleceğin<br />
yaşam ve çalışma ortamlarına hazırlayabiliriz.<br />
Ancak, bu boyutları ölçmeye ve<br />
değerlendirmeye hazır mıyız acaba<br />
Günümüzde bilişsel yetkinliklerin<br />
değerlendirmesinde göreli olarak epey ilerleme<br />
kaydedilmiştir. Ancak, içsel ve kişilerarası<br />
yetkinliklerin değerlendirmesinde daha epey<br />
çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />
Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini<br />
kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim<br />
ortamları sunmadan, eğitimin tüm<br />
bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan<br />
sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün<br />
görünmüyor. Bireyler temel akademik bilgi<br />
ve beceriler yanında yukarıda belirtilen<br />
yetkinliklere de sahip olursa ancak o zaman<br />
toplumsal olarak 21. yüzyıl yetkinliklerine<br />
sahip bir ülke olabiliriz. Ancak, bu hedefe<br />
ulaşmak için eğitim sistemimizin her<br />
boyutunda oldukça köklü değişiklikler<br />
yapılmasının gerekli olduğu da bir gerçektir.<br />
Kaynaklar:<br />
Association for Career<br />
and Technical Education.<br />
(2010). What Is Career<br />
Ready Alexandria, VA:<br />
Association for Career<br />
and Technical Education.<br />
Bedwell, W., Salas,<br />
E., ve Fiore, S.<br />
(2011). Developing<br />
the 21st century (and<br />
beyond) workforce: A<br />
review of interpersonal<br />
skills and measurement<br />
strategies.<br />
Trilling, B. ve Fadel, C.<br />
(2009). 21st Century<br />
Skills: Learning for Life in<br />
Our Times. John Wiley &<br />
Sons, Inc.: San Francisco.<br />
SAYI 54 23
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
24<br />
BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME
Bilişsel Bilimler ve<br />
Sinirbilim Çerçevesinde<br />
Öğrenme<br />
X Yazı<br />
YRD.DOÇ. DR.<br />
CENGIZ ACARTÜRK<br />
YRD. DOÇ. DR.<br />
MURAT PERIT ÇAKIR<br />
ODTÜ Enformatik Enstitüsü<br />
Bilişsel Bilimler Ana Bilim Dalı<br />
Öğrenme karışık bir süreçtir ve öğrenmeyle ilgili, bilimsel olarak<br />
anlaşılamamış, sistematik çözüme ulaştırılamamış çok sayıda<br />
alt başlık bulunmaktadır. Bu yazıda öğrenmeyi bilişsel bilimler ve<br />
sinirbilim çerçevesinde ele alacağız.<br />
Eğitim, daha özel anlamda öğrenme<br />
davranışlarımızda değişikliklere yol açar.<br />
Öğrenmenin gözlenebilir davranışlar<br />
ötesinde farklılıklar da yarattığını biliyoruz.<br />
Arka planda öğrenmeyle birlikte değişen<br />
zihinsel süreçlere dair işlevlerdir. Bu işlevler<br />
beyinde gerçekleştiği için öğrenmenin beyinde<br />
değişikliklere yol açacağını öngörebiliriz.<br />
Öğrenme karışık bir süreçtir ve öğrenmeyle<br />
ilgili, bilimsel olarak anlaşılamamış, sistematik<br />
çözüme ulaştırılamamış çok sayıda alt başlık<br />
bulunmaktadır. Bu yazıda öğrenmeyi bilişsel<br />
bilimler ve sinirbilim çerçevesinde ele alacağız.<br />
Öğrenmenin Bilişsel Temelleri<br />
Bilişsel bilimler 1950’li yıllarda, bugün<br />
davranışçılık olarak adlandırdığımız bir düşünce<br />
akımına tepki olarak ortaya çıktı. J. B. Watson ve<br />
B. F. Skinner gibi davranışçı (İng. behaviorist)<br />
bilim insanları zihinsel süreçleri incelemeyi<br />
bilimsel alanın dışına itiyor, sadece gözlenebilir<br />
davranışlara odaklanıyordu (Skinner, 1953).<br />
Bu çalışmaların temel dayanak noktalarından<br />
birisi de çoğumuza tanıdık gelebilecek bir ismin,<br />
İ. Pavlov’un köpeklerle yaptığı klasik koşullanma<br />
çalışmalarıydı. Skinner, bütün bu bulgulardan<br />
yola çıkarak öğrenmenin basit ve gözlenebilir<br />
koşullanma davranışlarının bir araya gelmesiyle<br />
gerçekleştiğini iddia etti. Skinner bununla<br />
yetinmedi; bu yaklaşımın dil öğrenme gibi<br />
karmaşık görünen süreçleri açıklamak için de<br />
kullanabileceğini öne sürdü. Ancak Skinner’ın<br />
bu iddiası ve bu iddiaya yönelik ağır eleştiriler<br />
davranışçılığa gölge düşürdü (Chomsky, 1957).<br />
Bugün, dil öğrenme süreçlerinin Skinner’ın<br />
öngöremediği biçimde gerçekleştiğini, hatta<br />
anne karnında başladığını biliyoruz.<br />
Skinner aslında bugün destekli/takviyeli<br />
öğrenme dediğimiz, özellikle hayvanlarda<br />
gözlenen temel bir öğrenme türünü keşfetmiş<br />
ve sistematik olarak incelemişti. Bu yöntem<br />
robot tasarımlarında kısmen kullanılan<br />
yöntemlerden birisi haline geldi. Diğer yandan<br />
bilişsel bilimciler farklı öğrenme türlerini<br />
bilişsel psikoloji, dilbilim ve bilgisayar bilimleri<br />
çerçevesinde hem disiplinler özelinde hem de<br />
disiplinler arası yaklaşımlarla ele aldılar.<br />
Bu alt araştırma alanlarından birisi temel<br />
kavram ve kategorilerin öğrenilmesi oldu.<br />
Özellikle 1970’li yıllarda J. Bruner ve<br />
arkadaşlarının geliştirdiği teoriler öğrenilen<br />
kavramların (örneğin çocukların öğrendiği kedi<br />
kavramının) görülen tek tek örneklerin (tekil<br />
kedilerin) ortak özelliklerinin tespit edilmesi<br />
SAYI 54 25
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
ve kavramın soyut hale getirilmesi üzerine<br />
odaklanıyordu. O zaman objeler ve isimleri<br />
arasındaki ilişkilerin de bu soyutlama üzerinden<br />
belirlendiğini düşünebiliriz.<br />
Günümüzde yapay öğrenme yöntemleri,<br />
öğrenme biçimleri ile ilgili modeller öne<br />
sürmekte. Bilişsel bilimler alanında önümüzdeki<br />
yıllarda yapay öğrenme tabanlı bilgisayar<br />
modellerinin farklı öğrenme türlerini<br />
kapsayacak biçimde ilerleyeceğini öngörüyoruz.<br />
Yine de günümüzde yapay öğrenme modelleri<br />
ile günlük dildeki kullanımıyla “öğrenme”yi,<br />
yani doğal öğrenmeyi anlamak için uzun zamana<br />
ihtiyaç var.<br />
Öğrenmenin Sinirbilimsel Temelleri<br />
Öğrenmeye bağlı olarak beynimizde ne gibi<br />
değişimlerin gerçekleştiği, bu değişimlerin<br />
ne kadarına genetik ne kadarına çevresel<br />
faktörlerin etki ettiği değişik disiplinlerden pek<br />
çok araştırmacının ilgisini çeken aktif araştırma<br />
konularıdır. Beyin fizyolojisi hakkındaki mevcut<br />
bulgularımıza göre, ortalama 1.5 kg’lik kütleye<br />
sahip olan bu organ yaklaşık 160 milyar nöron<br />
ve glia hücresini barındırmaktadır (Azevedo vd.,<br />
2009). Nöronlar arası bağlantı sayıları da hesaba<br />
katıldığında karşımıza samanyolu galaksisinde<br />
yer alan yıldız miktarıyla kıyaslanabilecek<br />
karmaşıklıkta bir yapı çıkmaktadır. Bu biyolojik<br />
yapılar hayattaki deneyimlerimizi ve bu<br />
deneyimlerden öğrendiklerimizin idamesinde<br />
temel bir rol oynamaktadır.<br />
Nörobiyoloji çalışmaları hücresel seviyede<br />
öğrenmenin etkisiyle nöronların birbirlerine<br />
kimyasal seviyede yaptıkları tesirin değişebildiğine<br />
işaret etmektedir. Nöronlar birbirlerinin<br />
aktifleşme döngülerine bir dizi elektrokimyasal<br />
tepkime sonucunda tesir etmektedir. Aktifleşen bir<br />
nöron çevresindeki astrosit ve glia gibi hücrelerin<br />
de yardımıyla kan dolaşımı yoluyla sağlanan<br />
oksijen ile glikozu yakarak açığa çıkan enerjiyi<br />
elektrokimyasal bir sinyale dönüştürür. Bu sinyal<br />
akson aracılığıyla iletilerek nöro-transmitter<br />
adı verilen taşıyıcı moleküllerin akson ucundaki<br />
sinapslar üzerinden komşu nöronlara doğru<br />
salgılanmasına neden olur. Bu durum, salgılanan<br />
taşıyıcı moleküllerin türüne ve miktarına bağlı<br />
olarak, komşu nöronların aktifleşme sıklığında<br />
bir artma veya azalma olmasına neden olur.<br />
Sinirsel ağ yapısı içerisinde bu tür etkileşimler<br />
komşuluklar üzerinden ilerleyerek makro seviyede<br />
sinirsel hareketler oluşturabilmektedir. Aktifleşme<br />
döngülerindeki tekrarlı dalgalanmalar zamanla<br />
komşu nöronların taşıyıcı moleküllere reaksiyon<br />
gösterme eşiğinin değişmesine, ve dolayısıyla iki<br />
nöronun arasındaki bağlantının güçlenmesine<br />
veya zayıflamasına neden olmaktadır. Deneysel<br />
çalışmalar uzun süreli güçlenme ve baskılama<br />
(long-term potentiation/depression) olarak<br />
adlandırılan bu sürecin, öğrenmeyle yakından<br />
ilişkisi olan kısa ve uzun süreli hafıza oluşumunda<br />
önemli bir role sahip olduğunu göstermiştir<br />
(Suzuki vd., 2011).<br />
Hücre seviyesindeki gözlemlere ek olarak<br />
tomografi, manyetik rezonans gibi görüntüleme<br />
teknikleri yaşayan beyin dokusunun daha geniş<br />
ölçekte görüntülenmesine imkan vermektedir.<br />
Bu teknolojiler sayesinde öğrenmeye bağlı olarak<br />
beyin dokusunda bazı yapısal değişimlerin<br />
gerçekleştiği gözlenmiştir. Örneğin Londra’da<br />
taksi şöförlüğü yapan kişilerin uzamsal hafızanın<br />
işlendiği hipokampus bölgesindeki hücre<br />
yoğunluğunun normal kişilere kıyasla daha fazla<br />
olduğu gözlenmiştir (Maguire vd., 2000). Benzer<br />
bir çalışmada üç ay boyunca düzenli olarak tetris<br />
oynayan bir grup deneğin gösterdiği davranışsal<br />
gelişime paralel olarak, uzamsal algının idame<br />
ettirildiği sağ-parietal korteks bölgesinde yeni<br />
26<br />
BILIŞSEL BILIMLER VE SINIRBILIM ÇERÇEVESINDE ÖĞRENME
sinirsel ağ yapıları geliştirdiği gözlenmiştir<br />
(Haier vd., 2009). Bu durum beynin maruz kaldığı<br />
deneyimlere bağlı olarak yeni sinir yapıları<br />
sentezleyebilen plastik bir doğası olduğuna işaret<br />
etmektedir.<br />
Nöron ağlarının aktifleşmesi sırasında açığa<br />
çıkan eletriksel hareketlerin ve kan dolaşımında<br />
gerçekleşen değişikliklerin izlenmesine imkan<br />
veren yöntemlerin MR gibi görüntüleme<br />
teknolojileriyle elde edilen görüntülerle<br />
birleştirilmesi sonucunda, beyin işlevlerinin<br />
gerçek zamanlı olarak izlenmesini mümkün<br />
hale gelmiştir. EEG/MEG gibi elektrofizyolojik<br />
yöntemler ile fMRI, NIRS ve PET gibi kan<br />
dolaşımındaki değişimleri izleyen yöntemler<br />
sayesinde belirli bilişsel süreçleri idame<br />
ettirirken beynin hangi bölgelerinde sistematik<br />
aktifleşmeler olduğu incelenebilmektedir.<br />
Bu çalışmalar bilişsel süreçlerin hangi beyin<br />
bölgeleriyle ağırlıklı olarak ilişkilendiğine ve bu<br />
bölgeler arasında nasıl bir işlevsel bağlanırlık<br />
olduğuna yönelik çıkarımların yapılmasını<br />
sağlamıştır. Beceri kazanımı ve uzmanlaşma<br />
süreçleri bu yöntemlerle izlendiğinde beyin<br />
bölgelerinde yapısal değişimlere ek olarak<br />
metabolik değişimlerin de gerçekleşmekte olduğu,<br />
beynin uzmanlaştığı işi zamanla daha az enerji<br />
kullanarak idame ettirmeye başladığı gözlenmiştir<br />
(Ayaz vd., 2012; Haier vd., 2009).<br />
Özetle, mevcut çalışmalar öğrenme sırasında<br />
kendi içyapısını, henüz boyutlarını tam olarak<br />
anlamadığımız sınırlar içerisinde değiştirerek<br />
optimize edebilen plastik bir sinir sistemine<br />
sahip olduğumuza işaret etmektedir. Ancak<br />
hücresel seviyede gerçekleşen hareketlerle<br />
bilinç, duygu, düşünme gibi üst seviye psikolojik<br />
süreçler arasındaki ilişkinin doğası halen<br />
gizemini korumaktadır. Aradaki bu boşluğun<br />
doldurulmasında nöro-görüntülemeye ek olarak<br />
bilişsel modelleme paradigmalarının da önemli<br />
bir rol oynaması beklenebilir. Sinir ağlarının<br />
bahsedilen özelliklerini sayısal modellere<br />
dönüştüren yapay sinir ağları gibi modelleme<br />
yaklaşımları, bilgi teknolojilerindeki gelişmelere<br />
paralel olarak daha kapsamlı bilişsel modellerin<br />
oluşturulmasına imkan tanımaktadır. Derin yapay<br />
sinir ağları ve makina öğrenme algoritmalarıyla<br />
insan beyninin sergilediği nesne tanıma, kavram<br />
öğrenme gibi davranışlara benzer sonuçların elde<br />
edilebilmiş olması yakın gelecekte beynin işleyişi<br />
hakkında daha kapsamlı bilgilere ulaşacağımız<br />
konusunda bizleri umutlandırmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
Ayaz, H., Shewokis, P. A., Bunce, S., Izzetoglu, K., Willems, B., & Onaral, B. (2012). Optical brain<br />
monitoring for operator training and mental workload assessment. Neuroimage, 59(1), 36-47.<br />
Azevedo, F. A., Carvalho, L. R., Grinberg, L. T., Farfel, J. M., Ferretti, R. E., Leite, R. E., ... & Herculano<br />
Houzel, S. (2009). Equal numbers of neuronal and nonneuronal cells make the human brain an<br />
isometrically scaled up primate brain. Journal of Comparative Neurology, 513(5), 532-541.<br />
Bélanger, M., Allaman, I., & Magistretti, P. J. (2011). Brain energy metabolism: focus on astrocyteneuron<br />
metabolic cooperation. Cell metabolism, 14(6), 724-738.<br />
Chomsky, A. N. (1957). A Review of BF Skinner’s Verbal Behavior. Language, 35, 26-58.<br />
Haier, R. J., Karama, S., Leyba, L., & Jung, R. E. (2009). MRI assessment of cortical thickness and<br />
functional activity changes in adolescent girls following three months of practice on a visualspatial<br />
task. BMC research notes, 2(1), 174.<br />
Maguire, E. A., Gadian, D. G., Johnsrude, I. S., Good, C. D., Ashburner, J., Frackowiak, R. S., & Frith, C.<br />
D. (2000). Navigation-related structural change in the hippocampi of taxi drivers. Proceedings<br />
of the National Academy of Sciences, 97(8), 4398-4403.<br />
Skinner, B. F. (1953). Science and Human Behavior, Simon and Schuster.<br />
Suzuki, A., Stern, S. A., Bozdagi, O., Huntley, G. W., Walker, R. H., Magistretti, P. J., & Alberini,<br />
C. M. (2011). Astrocyte-neuron lactate transport is required for long-term memory<br />
formation. Cell, 144(5), 810-823.<br />
Tenenbaum, J. (2009). Machine Learning and Cognitive Science. MIT Department of Brain and<br />
Cognitive Sciences CSAIL. Machine Learning Summer School sunumu, MLSS 2009 – Cambridge,<br />
UK.<br />
SAYI 54 27
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Hem Erken Hem Doğru!<br />
Okul öncesi eğitim kurumları, iç ve dış mekân eğitim ortamları, materyaller,<br />
öğretmenin profesyonel gelişimi, aile-okul iletişimleri ve özellikle uygulanan<br />
eğitim programları açısından yeterli donanıma sahip olmalıdır.<br />
X Yazı<br />
YRD. DOÇ. DR. REFIKA OLGAN<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
İlköğretim Bölümü<br />
Erken çocukluk dönemi doğumdan başlayarak<br />
ilk sekiz yılı kapsayan dönem olarak tanımlanır.<br />
Bu dönemde toplumdaki farklı paydaşların<br />
(öğretmenler, aileler, çocuklar, sağlık çalışanları,<br />
Sivil Toplum Kuruluşları vb.) işbirliği içerisinde<br />
çalışması ve çocukların sağlıklı gelişimini<br />
desteklemesi önemlidir. Doğumdan itibaren<br />
çocuklar çevrelerini inceleyerek, aile bireyleri<br />
ve diğer kişilerle etkileşimde bulunarak<br />
kendi öğrenmelerini yapılandırırlar. Bu<br />
süreçte çocuklara farklı öğrenme ve araştırma<br />
fırsatlarının sunulmasıyla birlikte tüm<br />
gelişim alanlarının desteklenmesi önemlidir.<br />
Araştırmalar çocukların fiziksel, bilişsel, dil ve<br />
sosyal gelişimlerinin sahip oldukları genetik yapı<br />
ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra<br />
aile içindeki bireylerin etkileşiminden, ailenin<br />
ebeveynlik stillerinden, kültürel değerlerinden<br />
ve ekonomik seviyelerinden etkilendiğini ortaya<br />
koymaktadır. Ancak, her aile eşit sosyal olanaklara,<br />
ekonomik gelire ve çocuk yetiştirme tarzına sahip<br />
olmadığından, küçük çocukların gelişimi yukarıda<br />
bahsedilen etmenler dışında erken çocukluk<br />
eğitimi kurumlarındaki (kreşler, anaokulları,<br />
anasınıfları) deneyimlerinden de büyük oranda<br />
etkilenir. Bu nedenle, bu kurumlarda sunulan<br />
öğrenme fırsatlarının sosyal ve ekonomik<br />
olarak topluma olan faydasının yanı sıra<br />
uzun vadede çocuğun sahip olduğu olumsuz<br />
koşulların sonuçlarının azaltılması açısından<br />
da önemli rol oynar. Dünya çapında nitelikli<br />
erken çocukluk eğitimi hizmetlerinin çocuğun<br />
gelişimine olan olumlu katkıları çeşitli araştırma<br />
ve programlarla ortaya konmuştur (Head-Start,<br />
High/Scope Perry Projesi). Bu nedenle, okul<br />
öncesi eğitim kurumları iç ve dış mekân eğitim<br />
ortamları, materyaller, öğretmenin profesyonel<br />
gelişimi, aile-okul iletişimleri ve özellikle<br />
uygulanan eğitim programları açısından yeterli<br />
donanıma sahip olmalıdır. Bu kurumların eğitim<br />
programlarını çocukların gelişimsel düzeylerine<br />
uygun olarak ve bireysel farklılıklarını göz önüne<br />
alarak yapılandırmasının yanında, çocuğun<br />
mevcut bilgilerini destekleyici ve geliştirici,<br />
aktif katılımlarının desteklendiği okul içi ve dışı<br />
öğrenme fırsatlarını da sunması önemlidir.<br />
28<br />
HEM ERKEN HEM DOĞRU!
Amerikan Çocuk Eğitimi Ulusal Birliği (NAEYC)<br />
ailelere okul öncesi kurumu seçiminde rehber<br />
olması amacıyla bazı öneriler sunmuştur. Bu<br />
doğrultuda iyi bir okul öncesi kurumunda<br />
çocuklar:<br />
• Zamanlarının çoğunu materyallerle veya diğer<br />
çocuklarla oynayarak geçirirler. Amaçsız bir<br />
şekilde zaman geçirmeleri ve uzun süreler<br />
sessiz bir şekilde oturmaları istenmez.<br />
• Gün içerisinde farklı türde etkinlikler<br />
yaparlar. Çocuklar gruplar halinde farklı<br />
materyal ve oyuncaklar (tahta/sünger bloklar,<br />
resimli kitaplar, pazıllar, boya ve diğer<br />
sanat malzemeleri, masa başı ve eşleştirme<br />
oyunları, vb.) kullanarak bireysel, küçük ve<br />
büyük grup etkinliklerine katılırlar.<br />
• Uygulanan program çocukların farklı etnik<br />
geçmişlerini ve deneyimlerini göz önünde<br />
bulundurur ve aynı şeyleri aynı zamanda ve<br />
aynı yollarla öğrenmediklerini dikkate alarak<br />
uygulanır. Ayrıca, öğretmenler fazladan<br />
yardıma ihtiyacı olan veya üstün yetenekli<br />
çocuklar için programda ve etkinliklerde<br />
uyarlamalar yapar.<br />
• Okul-aile işbirliği ve iletişimi sağlıklı bir<br />
şekilde sağlanır. Öğretmenler ve okul<br />
yöneticileri ailelerin çocuğun eğitiminde en<br />
önemli paydaşlardan biri olduğunu bilir ve<br />
katılımlarını destekler.<br />
• Sınıf öğretmeni eğitici etkinlikleri sürekli<br />
tüm sınıfın aynı anda katılacağı büyük grup<br />
etkinlikleri olarak değil, çocukların ilgi, istek,<br />
gelişim düzeyleri ve desteklenmesi gereken<br />
yönlerini gözeterek küçük grup ve/veya<br />
bireysel etkinlikler olarak planlar.<br />
• Çocuklar görüş ve düşüncelerini özgürce dile<br />
getirebilirler.<br />
• Sınıf ortamı çocukların yaptığı orijinal sanat<br />
etkinlikleri ile dekore edilmiştir.<br />
• Çocuklar canlı-cansız varlıkları, sayıları ve<br />
günlük yaşamla ilgili kural ve uygulamaları<br />
onların düzeyine indirgenmiş ve aktif<br />
katılımlarının sağlandığı etkinliklerle<br />
öğrenirler.<br />
• Çocuklar projeler hazırlayarak, araştırarak,<br />
sorgulayarak ve uygulayarak öğrenirler.<br />
• Her gün mutlaka günün bir kısmını dış<br />
mekânlarda, oyun parklarında ve doğal<br />
alanlarda oyun oynayarak ve doğayı<br />
gözlemleyerek zaman geçirirler.<br />
SAYI 54 29
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. İPEK GÜRKAYNAK<br />
Gürkaynak Yurttaşlık Enstitüsü<br />
ODTÜ PSY<br />
’68<br />
Bir Entelektüel Olarak<br />
Öğretmen<br />
Öğretmen, öğrenciyi dönüştürücü kişi. Sınıfta da, sınıf dışında da.<br />
Ama önce kendisini dönüştürecek…<br />
30<br />
BIR ENTELEKTÜEL OLARAK ÖĞRETMEN
Kısıtlar,<br />
öğretmenlerin<br />
entelektüel olarak<br />
gelişmelerini,<br />
hayata ve<br />
mesleklerine farklı<br />
bakış açılarıyla<br />
bakma ve eleştirel<br />
düşünme yetisi<br />
kazanmalarını zora<br />
sokmaktadır.<br />
Bir zamanlar, öğretmenin entelektüel<br />
gelişimini desteklemek üzere<br />
planlanmış -çeşitli nedenlerle<br />
uygulanmasına geçilemeyen- bir girişimin<br />
parçası olmuştum. Neden entelektüel gelişim<br />
üzerinde durma gereksinmesi duymuştuk<br />
Zira biliyorduk ki, (a) öğrenme ve öğretme<br />
entelektüel işlemlerdir ve işe yarayan öğretme<br />
ve öğrenme, öğretenden de öğrenenden de<br />
“entelektüel terleme” bekler, (b) ne öğretmen<br />
yetiştiren kurumlar ne de MEB kaynaklı hizmet<br />
içi eğitimler öğretmeni entelektüel açıdan<br />
donandırır; ufuk açıcıdır, dünyayı daha iyi<br />
kavramayı sağlar, (c) zaman zaman sunulan,<br />
çok iyi kotarılmış ama ücretli programlara<br />
da, konser, opera vb. sanatsal etkinliklere de<br />
öğretmenler, maddi olanaksızlık nedeniyle<br />
yönelememektedir; oysa, kültür sanatın her<br />
alanındaki gelişme hem kişiliklerine hem<br />
öğretmenliklerine yansıyacaktır, (d) öğretmen,<br />
hem okul içinde hem okul dışında yalnızdır:<br />
Öğretmenler arası bir uygulayıcılar topluluğu<br />
yaratılamamış olduğu gibi, öğretmenin, farklı<br />
bakış açıları taşıyan, farklı ilgi alanlarına sahip<br />
kişilerle kaliteli ve dönüştürücü birliktelik<br />
olanakları sınırlıdır. Yine biliyorduk ki, bu<br />
kısıtlar, öğretmenlerin entelektüel olarak<br />
gelişmelerini, hayata ve mesleklerine farklı<br />
bakış açılarıyla bakma ve eleştirel düşünme<br />
yetisi kazanmalarını zora sokmaktadır; bu<br />
da, öğrenci yetiştirme sürecinin de yetişen<br />
öğrencilerin de kalitesini etkileyecektir.<br />
SAYI 54 31
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Öğretmen<br />
eğitim ve<br />
pedagoji üzerinde<br />
düşünüyor mu<br />
Gerçekten de, öğretmen uygulamacıdır, bilim<br />
insanıdır, yansıtıcıdır, eylemci-savunucudur.<br />
Uygulamacıdır çünkü aktarıcı değil, bakış açısı<br />
oluşturucu rol üstlenir (ya da üstlenmelidir).<br />
Yansıtıcıdır çünkü öğretmenliğini sürekli gözden<br />
geçirir; “ne yaptım, nasıl yaptım, yaptıklarımın<br />
hangileri bir işe yaradı” sorularını sorar.<br />
Eylemci-savunucudur çünkü yansıtma sırasında<br />
eksikleri, hataları görür; kendisinin, öğrencinin,<br />
sınıfın, okulun, toplumun dönüşümüne yol<br />
açabilir. O halde, öğretmenin öğrencisiyle bir<br />
eğitici olarak paylaşabileceği en güzel şey, kendi<br />
öğrenme yetisi ve entelektüel birikimidir.<br />
Öğrenciyle doğrudan temas halinde olan<br />
öğretmenin donanımının (özel alanı konusundaki<br />
bilgisinden öğretmenlik niteliklerine, öğrenciye<br />
yönelik tutumuna, çağcıl dünyanın insanı<br />
olarak taşıdığı kültür sanat formasyonuna ve<br />
birikimine dek her türlü donanımının) yaşamsal<br />
bir önem taşıma nedenlerini burada bir kez daha<br />
yinelemeye gerek yok. Şu kadarını vurgulayayım:<br />
Çocuklarımızda ve gençlerimizde daha zengin<br />
bir dünya görüşü ve eleştirel düşünme yetisi<br />
yaratılmasına önemli katkı yapmasını, onlara<br />
düşünme ve eylem becerileri edindirmesini<br />
beklediğimiz insanlar, öğretmenler.<br />
Öğretmenin bunu başarabilmesinde, zengin<br />
disiplinlerarası bilgi paylaşımı, açık, esnek, çok<br />
katmanlı ve çağcıl bir yapı önemli; güncel ve<br />
toplumsal sorunlar konusunda bilgi ve duyarlılık<br />
geliştirmeye yönelik stratejiler önemli; modern<br />
pedagojik yöntemleri ve çağdaş dünyadaki<br />
gelişmeleri bilmek önemli; sosyal bilimlerden<br />
ve fen bilimlerinden çeşitli alanlar önemli;<br />
öğretmenin demokratik yurttaş profilini, onun<br />
gerektirdiği bir dizi ana niteliği (ki aralarında<br />
siyasal ve hukuksal okur-yazarlık, etik anlayış,<br />
dili çözümleyebilme ve kullanabilme, sorun<br />
çözme-uzlaşma-barış kültürü, karar verme ve<br />
verilen kararlara uyma sayılabilir) taşıması<br />
önemli; öğrencinin sesinin duyulması önemli;<br />
öğrencinin bu sesi çıkarabilmesi için ortamın<br />
yaratılmış olması, görünür görünmez kurumsal<br />
yapıların özgür demokratik tartışmayı olanaksız<br />
kılmıyor olması önemli. Dahası, öğrencinin,<br />
karmaşık gerçek dünya, gerçek yaşam sorunlarına<br />
entelektüel olarak yönelmeyi öğrenmiş olması<br />
gerek ki bu, toplumsal konuların sınıf içinde ve<br />
dışında tartışılmasının olağanlaştırılmasıyla<br />
yakından ilintili. Okulların içindeki ve<br />
etrafındaki görünmez duvarlar alaşağı edilip<br />
çocukların ve gençlerin hem okullarının<br />
yönetiminde hem de komşu çevrenin toplumsal<br />
meselelerine bakmakta yer almaları, gözlemlerini<br />
ve deneyimlerini paylaşmaları, onları siyasal<br />
okuryazar kılmakta da toplumsal duyarlılıklarını<br />
geliştirmekte de eleştirel düşünmelerini<br />
tetiklemekte de paha biçilmez olanaklar<br />
yaratacaktır. Okul dışına çıkarılmış olan kültürel<br />
mekân ve etkinlikleri çoğaltmak gerekiyor. Bunun<br />
hedef kitlesi olmaya en yatkın meslek sahipleri de<br />
öğretmenler ve öğrencilerdir.<br />
Yukarıdakileri yapıp edebilen bireylerin ortaya<br />
çıkışında (ya da çıkmayışında) eğitimin tüm<br />
bileşenlerinin ama özellikle de öğretmen<br />
entelektüel düzeyinin, donanımının, kalitesinin<br />
etkisi büyük. Öğretmen kaliteli entelektüel<br />
çalışmanın ne olduğu, ne olması gerektiği<br />
konusunda vizyon/görüş sahibi olacak ki,<br />
öğrencisinden kaliteli entelektüel öğrenme<br />
bekleyebilsin, bunun olmasına katkı yapabilsin.<br />
Özetle, yukarıda anlatılanları öğrencide -yani<br />
yetişmekte olanda- görebilmek için, öncelikle<br />
öğretmende -yani öğrencinin yetişmesinde rol<br />
alanda- görebilmek gerek.<br />
32<br />
BIR ENTELEKTÜEL OLARAK ÖĞRETMEN
Öğretmenin (ve öğretimin) kalitesi/niteliği ile<br />
öğrenci öğrenmesi arasında ciddi bir işlevsel<br />
bağ olduğunu, bunun ilköğretim, ortaöğretim<br />
ve üniversite düzeylerinin tümü için geçerli<br />
olduğunu, çok çeşitli araştırma sonuçlarından<br />
biliyoruz. Öğrenciye ilgi gösterme/önem<br />
atfetme, ulaşılır olma, ilgilenme/umursama,<br />
geribildirim verme, öğrenme için uygun<br />
fiziksel-duygusal ortamı yaratma, öğrencinin<br />
seçme ve bağımsızlık istemine duyarlılık, uygun<br />
öğretim ve değerlendirme yöntemlerini bilme<br />
vb. olguların hepsi öğrenci edinimi ile doğrudan<br />
ilişkili. Öğrencinin edinimi de, onu eğiten kişinin<br />
entelektüel donanımı ile...<br />
Entelektüel birikimi sağlam olan öğretmen, yerel,<br />
ulusal, evrensel toplumsal siyasal konuları hemen<br />
“hassas konu” diye yaftalayan steril eğitimden<br />
yana olmayacak, bu karmaşık konuları sınıfta<br />
ya da dışarıda öğrencisiyle tartıştırmaktan<br />
korkmayacak, bunu yapabilecek yöntemlere,<br />
tekniklere ve zihinsel donanıma sahip olacak,<br />
öğrencilerinin fikirlerini yargılamayarak onları<br />
tartışmaya katılmaya özendirecek; pat diye<br />
sonuca ulaşan ya da ulaştığını sanan öğrencisinin<br />
yaptığını fark edip kendisini, uslamlamanın<br />
adımlarını atmadığı için uyarabilecek; bu<br />
tartışmalar sırasında açık uçlu sorular sorarak<br />
öğrencilerini düşündürmeyi; farklı bakış<br />
açılarını dinleyip anlamalarını, uslamlamalarını<br />
ve düşüncede tutarlı olmalarını özendirmeyi,<br />
kapalı noktaların açıklığa kavuşturulmasına,<br />
ahlaki yargılar oluşturulmasına yardım etmeyi<br />
önemseyecek ve başaracak.<br />
İşte, yaratıcı, entelektüel yapıyı destekleyecek<br />
programlar düşlemek ve geliştirmek burada<br />
devreye giriyor.<br />
Güncel siyasal ve toplumsal/kültürel/sanatsal<br />
konularda bilgilenen, düşünen, deneyim kazanan,<br />
entelektüel donanımını pekiştiren, yeni fikirler,<br />
oluşumlar üzerinde düşünmeye başlayan,<br />
muhakeme gücünü ve güzel duyusunu geliştiren<br />
öğretmen, bir yandan yeni kazandığı donanımı<br />
çeşitli doğrudan ya da dolaylı yollarla öğrenciye<br />
yansıtacak ve bir yandan da onun merakının<br />
törpülenmemesi, tam tersine, yeni öğrenmedüşünme-deneyim<br />
kazanma olanakları edinmesi<br />
konusunda duyarlılaşacaktır. Öğretmenin hiç<br />
Entelektüel gelişim<br />
öğretmenin uyanmasını<br />
–ve uyanık kalmasınısağlayacak,<br />
onu, insan ve<br />
birey olarak geliştirecek,<br />
öğrenene model olma işlevine<br />
katkı yapacaktır.<br />
ağzından düşürmediği “yaparak yaşayarak<br />
öğrenme” olanağı –hem de yamama ve yüzeysel<br />
olmayarak- işte artık kendi kapısındadır.<br />
Önemsenmiş, güçlenmiş olan öğretmen,<br />
mentorluk edebilir, edinimini meslektaşlarıyla<br />
paylaşabilir, tüm çevresine yansıtabilir.<br />
Entelektüel gelişim öğretmenin uyanmasını –ve<br />
uyanık kalmasını- sağlayacak, onu, insan ve birey<br />
olarak geliştirecek, öğrenene model olma işlevine<br />
katkı yapacaktır. Dahası, öğrenilecek ne kadar<br />
çok şey olduğunu keşfettikçe, iyi bir öğretmenin,<br />
eleştirel gözle kendi birikimini ve öğretmenliğini,<br />
ve giderek içinde yaşadığı ve öğretmenlik yaptığı<br />
toplumu sorgulamaması düşünülemez. Bunun da<br />
hem eğitim hem insan olma bağlamında istendik<br />
olduğunu unutmamak gerek.<br />
Öğretmenin entelektüelliği konusunda bence<br />
önemli olan birkaç soruyla bitireyim:<br />
Öğretmen üst düzey düşünme becerilerine<br />
sahip mi, sınıf içinde ve dışında uslamlama,<br />
kuramsal tartışma vb. alışkanlığı, “yapabilirliği”<br />
var mı, ki öğrencisine bu yolda aydınlanma<br />
ve deneyim edinmenin yolunu açabilsin,<br />
öğrenci ediminin entelektüel boyutunu<br />
değerlendirebilsin<br />
Öğretmen eğitim ve pedagoji üzerinde<br />
düşünüyor mu<br />
Öğretmen kendisini bir entelektüel olarak görüyor<br />
mu (yoksa bunu duysa, “estağfurullah” mı<br />
diyecek ya da sözcükten tüyleri diken diken olup<br />
entel dantel takımından addolunduğu için kalbi<br />
mi kırılacak)<br />
SAYI 54 33
ODTÜLÜ<br />
söyleşi<br />
Hem Hayatın İçinde<br />
Hem Hayat için Öğrettik<br />
Prof. Dr. Feyzi Öz yaşamını eğitime adamış bir isim.<br />
16 yılı yurtdışındaki üniversitelerde olmak üzere<br />
40 yılı aşkın zamandır pek çok üniversitenin Eğitim<br />
Fakültesi’nde görev alan Feyzi Öz anlattı, biz dinledik...<br />
Hocam isterseniz en baştan başlayalım, sizin<br />
eğitim maratonunuz nerede başladı<br />
Lisans öğrenimime Gazi Üniversitesi Eğitim<br />
Fakültesi’nde başladım. Ankara’daki neredeyse<br />
bütün üniversitelerde hocalık yaptım. Çok uzun<br />
yıllar ODTÜ’de hocalık yaptım. Daha sonra<br />
İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne geçtim.<br />
Oradan sonra ise 16 yıl kadar yurt dışındaki<br />
üniversitelerde asistanlıktan rektörlüğe kadar<br />
pek çok pozisyonda görev aldım. Türkiye’ye<br />
döndüğümde Vakıf Üniversiteleri’nde hocalık<br />
yaptım. Daha sonra da Cumhurbaşkanlığı’nda<br />
eğitim danışmanı olarak görev aldım.<br />
Pek çok okuma yazma seferberliğinde görev<br />
aldınız, o dönemleri nasıl hatırlıyorsunuz<br />
16 yıl dünyadaki pek çok ülkede çalıştım. Avrupa<br />
Konseyi’nin ve UNESCO’nun ve Türkiye’nin<br />
temsilcisi olarak görev aldım. Endonezya’dan<br />
başlayarak tüm Türki ülkeleri, Balkan ülkeleri,<br />
Avrupa ülkelerine, Kanada’ya kadar görev icabı her<br />
yerde bulundum. Unesco’nun Eğitim Bölümü’nde<br />
Türkiye temsilcisiydim. Türk halkının eğitime ve<br />
öğretime olan ilgisini başka hiçbir yerde görmedim.<br />
Türkiye’de ilk okuma seferberliği, Atatürk<br />
döneminde gerçekleşti. Ardından üç seferberlik<br />
daha oldu. Okuma-yazma seferberliğinde sadece<br />
sivil okullara değil askeri okullara da okuma<br />
yazma eğitimi götürdük. Askeriyede “Ali Okulu”<br />
derlerdi. Onun sebebi de okumayı ilk öğrenirken<br />
“Ali okula gitti” gibi kalıplar yazılır, ismi oradan<br />
geliyor. Okuma-yazma okullarında ve askeri<br />
34<br />
HEM HAYATIN İÇINDE HEM HAYAT IÇIN ÖĞRETTIK
irliklerde eşzamanlı olarak 14 yıl çalıştım. Okumayazma<br />
okullarını kurduk, ardından geliştirdik.<br />
Cumhuriyet ilk kurulduğunda okuma-yazma oranı<br />
dörttü. Atatürk’le birlikte bu oran yüzde 20’ye<br />
ulaştı. Benim çalışma dönemimde ise bu rakam<br />
yüzde 94’e yükseldi. Biz bilimsel bir çalışma yaptık.<br />
Adım adım bütün Türkiye’yi dolaştık.<br />
Türkiye’deki okuma yazma oranının Avrupa’ya<br />
göre az olduğunu görüyoruz. Sizce bunun sebebi<br />
nedir<br />
Türkiye’de okuma-yazma adına çok güzel atılımlar<br />
oldu fakat o atılımları devam ettiremedik. Bizim<br />
yaptığımız çalışmalar devam etseydi bu oran çok<br />
çok yükselir, Avrupa oranlarına ulaşırdı. Bizim<br />
alfebemiz kolay, çabuk öğreniliyor.<br />
Hocam siz meslek hayatınız boyunca esas<br />
olarak eğitimci yetiştirdiniz. Zihninizde nasıl<br />
bir eğitimci yetiştirme hedefi vardı<br />
Bana göre bir eğitimcinin temel kültür alması,<br />
eğitimi sevmesi, gönül vermesi, eğitimle meşgul<br />
olmaktan mutluluk duyması gerekiyor. Eğitimci<br />
adayı öğrencilerime bunları aşılamaya çalıştım.<br />
Eskiden bu bir devlet politikasıydı değil mi<br />
Çok doğru söylüyorsunuz. Bir eğitim politikası<br />
vardı. Eğitim politikası Atatürk zamanında vardı,<br />
bizim zamanımızda da devam etti. Aslında doğru<br />
ekipler kurulunca çok fazla insana ulaşılmak<br />
mümkün oluyor. Çünkü bizim halk kadar<br />
öğrenmeye meraklı bir halk görmedim.<br />
Bu merak karşısında ne gibi çalışmalar yapıldı<br />
Öyle bir projemiz oldu, halkın hangi kelimelerle<br />
konuştuğunu tespit ettik. Ardından bu kelimelerle<br />
40 tane halk kitabı yazıldı. Tanınmış isimler kaleme<br />
aldı bu kitapları, Fakir Baykurt, Şükrü Kayalar gibi<br />
değerli yazarlar... Ben de birkaç tane kitap kaleme<br />
aldım. Bu kitapları yapmadan önce detaylı bir<br />
araştırma yapmıştık. Örneğin halk tavukları nasıl<br />
yetiştireceğine dair kitaplar okuyordu.<br />
Hocam yaşama dahil olan bir eğitim anlayışını<br />
benimsemişsiniz...<br />
Hem hayatın içinde hem hayat için öğretmeyi<br />
benimsedik. Okuma-yazma öğrenince buğday nasıl<br />
Türkiye’de okuma-yazma adına<br />
çok güzel atılımlar oldu fakat o<br />
atılımları devam ettiremedik.<br />
yetiştirilir, daha çok verim nasıl alınır, hayvan<br />
nasıl yetiştirilir tüm bunları öğrenmiş oldular.<br />
Bu öğrenmeyi de kolaylaştıran bir yöntem<br />
olmalı...<br />
Hayat içinde öğretince çok motive oluyor<br />
insanlar. Biz bu yönteme “fonksiyonel/ işlevsel”<br />
öğrenme diyoruz. Biz bunların sonuçlarını bire<br />
bir aldık. Örneğin Kars’ta daha çok ve daha<br />
verimli hayvan yetişmeye başladı. Hayvanlar<br />
daha çok süt vermeye başladı.<br />
ODTÜ’de geçirdiğiniz yılları nasıl<br />
hatırlıyorsunuz<br />
ODTÜ Türkiye’nin o zaman da şimdi de gözbebeği<br />
olan bir üniversite. Çağdaş normlara göre işler<br />
iyi yürüyor. O zamanlar ODTÜ’de Amerikalı,<br />
yabancı üniversitelerden hocalar vardı, yararlı<br />
bilgi verme metotlarını uyguluyorlardı. Bizim<br />
Türk hocalarla kaynaşmışlardı, uyum içerisinde<br />
çalışıyorlardı.<br />
Hocam oranın metotlarıyla buranın<br />
metotlarını karşılaştırdığınızda ne gördünüz<br />
Burada hocalar daha çok anlatıyor, orada hocanın<br />
anlatmasından ziyade kitaplar veriliyor ve<br />
öğrencinin okuması, kavraması bekleniyor.<br />
Katılımcı eğitim Türkiye’de çok az vardı, ODTÜ<br />
bu konuda daha ilerideydi. ODTÜ, Boğaziçi ve<br />
Bilkent bu üç üniversitenin katılımcı eğitim<br />
modelini benimsediğini düşünüyorum.<br />
Bir dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet<br />
Sezer’in danışmanlığını yaptığınızı biliyoruz.<br />
O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz<br />
O dönemde Ahmet Necdet Sezer ve eşi ile<br />
çok güzel bir proje gerçekleştirdik. Eşi Semra<br />
Hanım da öğretmen zaten. Yine bir okuma yazma<br />
seferberliği gerçekleştirdik, o projede de benim<br />
kitaplarım okutuldu. Benim için keyifli bir<br />
dönemdi.<br />
SAYI 54 35
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
ÇOCUĞUN İYI OLMA HALI YAKLAŞIMI ÇERÇEVESINDE<br />
X Yazı<br />
DOÇ. DR. PINAR UYAN SEMERCI<br />
Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü<br />
BAŞAK EKİM AKKAN<br />
Boğaziçi Üniversitesi<br />
Sosyal Politika Forumu<br />
Sosyal Refah Alanı<br />
Olarak Okul<br />
Okulu çocukların farklı ihtiyaçlarına cevap verecek bir sosyal refah alanı olarak da<br />
görmek mümkündür. Okul, çocukları ailelerinin sosyo-ekonomik durumlarından<br />
bağımsız olarak toplumsal içermeye katkıda bulunacak, fırsat eşitliğini sağlayacak<br />
bir eğitim modeline sahip olmalıdır.<br />
1 UYAN SEMERCİ, P. vd., Eşitsiz<br />
Bir Toplumda Çocukluk:<br />
Çocuğun “İyi Olma Hali”ni<br />
Anlamak, İstanbul Örneği<br />
İstanbul, İstanbul Bilgi<br />
Üniversitesi Yayınları, 2012.<br />
UNICEF 2013 Türkiye Çocuk<br />
Yoksulluğu ve Çocuğun İyi<br />
Olma Hali Raporu, http://www.<br />
unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/<br />
doc/cocukrefahbelgesi-tr.pdf<br />
UNICEF 2014 Türkiye Çocuğun<br />
Gözünden Çocuğun İyi Olma<br />
Hali Alanları ve Endikatörleri<br />
Tespiti ve Değerlendirmesi,<br />
http://www.unicef.org.<br />
tr/bilgimerkezidetay.<br />
aspxid=10164<br />
Eğitim, bir toplumda eşitsizlikler ile<br />
mücadele etmenin en güçlü araçlarından<br />
biridir. Bu açıdan da okulun sosyal olarak<br />
içerici bir kurum olması ve çocuğun sosyoekonomik<br />
durumunu dezavantajlı olmaktan<br />
çıkaracak bir donanıma sahip olması temel bir<br />
eşitlik politikası olarak düşünülmelidir. Oysa,<br />
ne yazık ki şu an Türkiye’de var olan eğitim<br />
sistemimiz eşitsizlikleri azaltmak yerine,<br />
yeniden üreten ve nesilden nesile aktaran bir<br />
yapı içindedir. Bu yüzden de özellikle yoksulluk<br />
ve yoksunluğun egemen olduğu bölge, il,<br />
ilçelerde okullar sosyal refah alanı olarak<br />
düşünülmeli ve kurgulanmalıdır. Bu yazı, 2008<br />
yılından beri özellikle çocukların iyi olma hali<br />
çerçevesinde yaptığımız çeşitli araştırmalar<br />
ve bu araştırmaların sonuçlarının yer aldığı<br />
raporlarda sosyal refah alanı olarak okulları ele<br />
aldığımız bölümlerin çok kısa bir derlemesini<br />
içermektedir 1 .<br />
Çocuğun İyi Olma Hali<br />
Çocuğun iyi olma hali (childwell-being)<br />
yaklaşımı sağlık, maddi durum, eğitim, ev ve<br />
çevre koşulları, ilişkiler gibi farklı alanlarda<br />
çocuğun “iyi” olmasını hedefleyerek,<br />
çocuğun refahına ve gelişmesine bütünsel<br />
olarak yaklaşır. Bu farklı alanlar altında<br />
takip edilmesi ve geliştirilmesi gereken<br />
göstergelerin belirlenmesi yardımıyla<br />
çocuğun yapabilirliklerini arttırmayı<br />
hedefler. Çocuğun iyi olma hali yaklaşımı,<br />
yoksulluğun ve yoksunluğun sadece<br />
gelir eksikliği olmadığını vurgularken;<br />
tüm tarafları eşitlik, katılım gibi<br />
konuları irdelemeye ve çocukların<br />
yapabilirliklerini artırmak üzere onlara<br />
sunulan mevcut toplumsal kaynakların<br />
eleştirel bir değerlendirmesini yapmaya<br />
yönlendirmektedir. Çocukları nasıl<br />
36<br />
SOSYAL REFAH ALANI OLARAK OKUL
sosyal ilişkilerinden bağımsız olarak<br />
düşünemiyorsak, yaşadıkları ortamlardan<br />
ve mekânlardan bağımsız olarak da<br />
düşünemeyiz. Aile, okul ve yaşanan mahalle,<br />
çocukların iyi olma halini belirleyen ekonomik<br />
ve sosyal bağlamı oluşturur. Diğer yandan<br />
geçen 20 yıl içinde ortaya çıkan çocuk gelişimi<br />
literatürü göstermektedir ki; yoksulluk<br />
durumu ve sahip olunan diğer dezavantajlar<br />
çocukların yaşamlarındaki izlerini erken<br />
yıllarda göstermeye başlamaktadır.<br />
Bu nedenle de etkili müdahale yöntemleri<br />
erken yaşlarda uygulandığında başarılı<br />
olmaktadır.<br />
Eğitim ve Eşitsizlikler<br />
Eğitim, çocukların sadece bugün içinde<br />
bulundukları iyi olma durumunu değil,<br />
gelecekteki yaşam kalitelerini de belirleyen<br />
temel alanlardan biri olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır. Zira yoksulluk ve buna bağlı<br />
olarak ortaya çıkan toplumsal dışlanmanın<br />
yarattığı olumsuz etkilerin çocukların eğitime<br />
katılımlarını ve eğitim başarılarını, daha<br />
genel bir ifadeyle eğitimden yararlanma<br />
ve sonuç alma durumlarını belirlediği<br />
bilinmektedir (Bkz. ERG, 2008 Eğitim İzleme<br />
Raporu). Eğitim sistemi fırsat eşitsizliğine<br />
bağlı olarak, toplumda sosyal hareketliliği<br />
sağlayabilen bir yapıya sahip değildir. Sosyoekonomik<br />
durum, Türkiye’de eğitimsel<br />
kazanımın başlıca belirleyicilerinden biridir. 2<br />
Eğitimi konu alan farklı raporlarda eğitim<br />
alanındaki eşitsizliklere vurgu yapılmaktadır. 3<br />
TEPAV raporuna göre, eğitimin kalitesi<br />
ile ebeveynlerin gelir düzeyi arasındaki<br />
ilişkiye bakıldığında Türkiye’deki eğitim<br />
2 OECD (2010) PISA 2009<br />
Results: Overcoming Social<br />
Background – Equity in<br />
Learning Opportunities and<br />
Outcomes – Volume II. Paris:<br />
OECD Publications.<br />
3 ASLANKURT, B. (2013)<br />
“Eğitimde Kuşaklararası<br />
Hareketlilik: Fırsat Eşitliğinde<br />
Türkiye Nerede”, TEPAV<br />
Değerlendirme Notu, No.<br />
201302. Ankara.; CANDAŞ, A.<br />
vd. (2011) Devlet İlköğretim<br />
Okullarında Ücretsiz Öğle<br />
Yemeği Sağlamak Mümkün<br />
mü İstanbul: Açık Toplum<br />
Vakfı.; EĞİTİM REFORMU<br />
GİRİŞİMİ (ERG) (2011) PISA<br />
2009 Sonuçlarına İlişkin<br />
Değerlendirme. Istanbul: ERG.<br />
SAYI 54 37
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Dezavantajlı<br />
çocukların<br />
gittikleri okullarda<br />
uygulanacak ücretsiz<br />
öğle yemeği programı,<br />
sosyal politika<br />
açısından öncelikli<br />
hale getirilebilir.<br />
Bu tip programlar,<br />
çocukların<br />
ihtiyaçlarına göre<br />
çeşitlendirilebilir.<br />
sistemi “düşük kalite - yüksek eşitsizlik<br />
olarak tanımlanmaktadır. Candaş vd. ( 2011)<br />
raporuna göre ailelerin sosyo-ekonomik<br />
koşulları çocuğun nasıl bir devlet okuluna<br />
gideceğini belirlemektedir. Burada vurgulanan<br />
husus yalnızca özel ve devlet okulları<br />
arasındaki uçurumdan bahsedilmediği, aynı<br />
zamanda çocuklara eşit imkânları sağlaması<br />
beklenen devlet okulları arasında gittikçe<br />
büyüyen uçurumun olduğudur. Başarılı eğitim<br />
sistemleri öğrencilerin ailesinin sosyoekonomik<br />
durumundan bağımsız olarak her<br />
öğrenciye eşit standartlarda eğitim fırsatı<br />
sunan sistemlerdir. OECD ülkelerinin büyük<br />
bir kısmı sosyo-ekonomik göstergeleri düşük<br />
olan okullara kaynak aktarımı açısından<br />
pozitif ayrımcılık uygularken (daha fazla<br />
öğretmen göndermek gibi) Türkiye’de<br />
bunun bir politika önceliği olmadığının<br />
altının çizilmesi gerekir. Oysa ki daha iyi<br />
şartlara sahip okullar daha başarılı çocuklar<br />
yaratmaktadır.<br />
Sosyal Refah Alanı Olarak Okul<br />
Bu bağlamda okulu çocukların farklı ihtiyaçlarına<br />
cevap verecek bir sosyal refah alanı olarak<br />
da görmek mümkündür. Okul, çocukları<br />
ailelerinin sosyo-ekonomik durumlarından<br />
bağımsız olarak toplumsal içermeye katkıda<br />
bulunacak, fırsat eşitliğini sağlayacak bir<br />
eğitim modeline sahip olmalıdır. Dezavantajlı<br />
çocukların gittikleri okullar, çocukların farklı<br />
ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde daha<br />
donanımlı hale getirilmelidir. Böylece okul<br />
ailenin sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan<br />
eşitsizliği bertaraf edebilecek bir sosyal kurum<br />
rolünü üstlenebilir. Dezavantajlı okullara iyi<br />
öğretmenleri çekmek ve bu okullarda kalıcı<br />
kılmak için öğretmenlere belli teşvikler (maaş,<br />
kariyer gibi) tanınmalıdır. Bu okullarda öğretmen<br />
sayıları artırılmalıdır. Öğretmen başına düşen<br />
çocuk sayısı düşürülerek öğretmenlerin çocuklar<br />
ile daha yakından ilgilenmeleri sağlanmalıdır.<br />
Dezavantajlı ailelerden ve hatta mahallelerden<br />
gelen çocuklar için okulun gerek çalışma<br />
38<br />
SOSYAL REFAH ALANI OLARAK OKUL
ortamı gerekse faaliyetleri ekstra önem taşır.<br />
Çocukların çalışma ve sosyalleşme düzenini<br />
okulun imkanlarından yararlanarak kurması<br />
önemlidir. Daha fazla öğretmen olan bir okulda<br />
çocuklara, okul sonrası programların sayılarının<br />
ve çeşitliliğinin arttırılması gibi birçok program<br />
uygulamaya konabilir. Bu çok donanımlı<br />
okul yaklaşımı, çocukların farklı alanlardaki<br />
yapabilirliklerini ortaya çıkarmak açısından da<br />
son derece önemlidir. Dezavantajlı çocukların<br />
gittikleri okullarda çocukların ihtiyaçlarına<br />
cevap verebilecek rehberlik hizmetlerinin önemi<br />
de vurgulanması gereken diğer bir noktadır.<br />
Bu okullarda rehberlik hizmetlerine öncelik<br />
verilerek, rehber öğretmenlerin sayılarının<br />
arttırılması ve<br />
belli rehberlik standartları koyulması önemlidir.<br />
Dezavantajlı çocukların gittikleri<br />
okullarda çocukların ihtiyaçlarını farklı<br />
şekillerde giderecek sosyal programların<br />
uygulanması da öncelikli hale getirilebilir.<br />
Buna bir örnek, okullarda ücretsiz öğle<br />
yemeği programıdır 4 . Çalışmalar gösteriyor<br />
ki, çocukların okul başarıları aldıkları besin<br />
değerleri ile ilişkilidir. Çocukların okul<br />
ortamı içerisinde doğru besin alımlarının<br />
takviye edilmesinin çocukların okul ile<br />
kurdukları olumlu ilişkiye katkısının olduğu<br />
tespit edilmiştir. Öncelikle konsantrasyon<br />
düzeylerini arttırması ve uzun vadede de bilişsel<br />
kapasitelerine olumlu etkisi belirtilmesi gereken<br />
iki noktadır. Dezavantajlı çocukların gittikleri<br />
okullarda uygulanacak ücretsiz öğle yemeği<br />
programı sosyal politika açısından öncelikli<br />
hale getirilebilir. Bu tip programlar, çocukların<br />
ihtiyaçlarına göre çeşitlendirilebilir. Bir diğer<br />
örnek, okul gezileridir. Tüm çocukların katılmak<br />
istedikleri ama finansal sebepler ile katılmadıkları<br />
bir okul aktivitesi olarak okul gezileri ücretsiz<br />
şekilde dezavantajlı bölgelerde planlanabilir.<br />
Birçok çocuğun maddi sebeplerle mahalle dışına<br />
dahi çıkamadığı da bir gerçektir ve dezavantajlı<br />
bölgelerdeki okullara çocukların okul gezilerine<br />
ücretsiz katılmalarını sağlayacak bir mekanizma<br />
oluşturulabilir.<br />
Çocuğun iyi olma hali endekslerinde önemli bir<br />
gösterge olan okulların nitelikleri (rehberlik<br />
hizmeti, sağlık hizmeti/revir, okulun ısınması,<br />
temiz tuvalet, temiz kantin, okul bahçesi, spor<br />
alanı, kütüphane, bilgisayar/İnternet erişimi,<br />
etkinlik odaları, boş geçen ders gibi) tam da bu<br />
açıdan önceliklidir. Okulların çocuklara sundukları<br />
imkânlar açısından bir standardın belirlenmesi<br />
ve bu standardın tüm okullarda uygulanan ve<br />
izlenen bir durum haline gelmesi son derece<br />
gereklidir. MEB İlköğretim Kurumları Standartları<br />
Belgesi (İKS) bu açıdan önemli bir adımdır<br />
ancak standartların göstergelerinin son derece<br />
açık ve izlenebilir bir şekilde ortaya konması<br />
ivedilikle sağlanmalıdır. Bu noktada ERG’nin<br />
(2011: 52-3) 2010 Eğitim İzleme Raporu’nun<br />
altını çizdiği uyarılar dikkate alınmalıdır. Ayrıca<br />
okullar çocukların katılım mekanizmalarının<br />
sağlanabileceği en temel kurumlardan biridir.<br />
Okul yaşamında çocukların fikirlerini özgürce<br />
ifade edebilecekleri, kendileri ile ilgili kararlara<br />
katılabilecekleri mekanizmaların kurulması ve<br />
sağlamlaştırılması gerekir.<br />
Okulların<br />
çocuklara<br />
sundukları<br />
imkânlar açısından<br />
bir standardın<br />
belirlenmesi ve<br />
bu standardın<br />
tüm okullarda<br />
uygulanan ve<br />
izlenen bir durum<br />
haline gelmesi son<br />
derece gereklidir.<br />
4 Bkz. CANDAŞ vd. (2011)<br />
SAYI 54 39
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Okul 4 Duvar 1 Kiriş mi<br />
X Yazı<br />
YRD. DOÇ. DR. GÖKÇE GÖKALP<br />
ODTÜ Eğitim Bilimleri Bölümü<br />
DR. KORAY PEKERIÇLI<br />
ODTÜ Mimarlık Bölümü<br />
YRD. DOÇ. DR. SERAP EMIL<br />
ODTÜ Eğitim Bilimleri Bölümü<br />
Mahmut Hoca’nın tabiriyle öğrenimin, bilginin, kendine<br />
karşı saygının öğrenildiği her yer okuldur. Peki gerçekten<br />
okul nedir Okul deyince akla ne gelir Okullar öğrenilen<br />
bilgiye ve edinilen deneyimlere fiziksel mekân açısından<br />
destek verebilir mi<br />
40<br />
OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI
Hababam Sınıfı serilerinden birinde<br />
Mahmut Hoca Hababam Sınıfı’nı<br />
kampa götürür. Öğrenciler her<br />
ne kadar bunu bir ceza olarak görseler de,<br />
Mahmut Hoca’nın niyeti okulun dört<br />
duvarla çevrili, tepesinde damı olan bir<br />
binadan ibaret olmadığını, yeri geldiğinde<br />
bir ormanın, bazen de bir dağ başının okul<br />
olabileceğini göstermektir. Mahmut Hoca’nın<br />
tabiriyle öğrenimin, bilginin, kendine karşı<br />
saygının öğrenildiği her yer okuldur. Peki<br />
gerçekten okul nedir Okul deyince akla ne<br />
gelir Okullar öğrenilen bilgiye ve edinilen<br />
deneyimlere fiziksel mekân açısından destek<br />
verebilir mi<br />
Okul kelimesi Fransızca’daki “école”<br />
sözcüğünden esinlenilerek oku fiilinden<br />
türetilmiş olup, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde<br />
eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı<br />
yer anlamında kullanılmış. İngilizce’de<br />
Yunanca’dan gelen “scholé” sözcüğü, orijinal<br />
anlamı itibariyle boş vakit ya da boş vakit<br />
geçirilen yer olarak kullanılırken, Antik<br />
Yunan döneminde ders verilen grup anlamına<br />
gelmektedir. Günümüzde ise okul,<br />
eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapıldığı<br />
yer olarak değil de, Yale Üniversitesi’nin<br />
desteklediği 21. yüzyıl okulları tanımında<br />
olduğu gibi güvenli, yapılandırılmış ve merak<br />
uyandırıcı ortamlar olarak görülmektedir.<br />
Bu döneme ait öğrenme teorileri de öğreneni<br />
pasif konumundan çıkararak aktif bir şekilde<br />
öğrenme süreçlerine dahil olan bireyler<br />
olarak tanımlar. Buna paralel olarak, son<br />
yıllarda İngilizce’de çok kullanılan bir deyim<br />
var “Thinking outside the box” (“Kalıpların<br />
dışında düşünmek”). Bu deyim bireylerin<br />
aktif öğrenme süreçlerinde yaratıcılığını, yani<br />
sınırlarından arınarak düşünmesini teşvik<br />
etmek için kullanılır.<br />
Deyimden yola çıkarak 21. yy Becerileri<br />
Ortaklığı’nın geliştirdiği öğrenme<br />
becerilerini bir düşünelim: Sorumluluk<br />
ve Uyarlanabilirlik, İletişim Becerileri,<br />
Yaratıcılık ve Entelektüel Merak, Eleştirel<br />
Düşünme ve Sistemli Düşünme, Bilgi ve<br />
Medya Okur Yazarlığı Becerileri, Kişilerarası<br />
ve İşbirliği Becerileri, Problemi Tanımlama,<br />
Formüle Etme ve Çözme, Öz-Yönelim ve<br />
Sosyal Sorumluluk. İşte ancak bu becerileri<br />
edinen yeni nesiller sınırlarından arınarak<br />
özgürce ve kalıpların dışında düşünebilirler.<br />
Okullarda bu becerilerin öğretilmesi ve<br />
daha da önemlisi deneyim edinilmesini<br />
sağlayan müfredattan, öğretim yöntemlerine,<br />
araç-gereçten, teknolojiye ya da<br />
öğretmen-öğrenci ilişkisine kadar birçok<br />
değişkenden bahsedilebilir. Bu değişkenlerin<br />
yanı sıra öğrenmeyi destekleyen fiziksel<br />
mekânın nasıl planlandığı, kullanıldığı;<br />
yani okulların dört duvar olmaktan çıkarılıp<br />
öğrenmeyi destekleyen bir ortam haline<br />
getirilmesi giderek önem kazanmaktadır.<br />
Eğitim Reformu Girişimi kapsamında<br />
İpek Gürkaynak, Füsun Üstel ve Sami<br />
Gülgöz’ün yazdıkları raporda, okulların<br />
mimari yapı olarak incelendiğinde yüksek<br />
duvar, tel örgü, bekçili kapılardan oluşan<br />
hastane ve hapishane gibi disiplin altına<br />
alma görevini yerine getiren mekânlar<br />
olduğu belirtilir. Eleştirel düşünmeye engel<br />
olarak gösterilen okulların iç ve dış mimari<br />
yapısını incelediklerinde “öğrenmeyi,<br />
demokratik katılımı, düşünme becerilerini<br />
ve alışkanlıklarını geliştirmeyi hedefleyen<br />
yapılar olduğunu” söylemenin çok zor<br />
olduğu da belirtilir. Okullarımız adeta kutu<br />
SAYI 54 41
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Dewey sıradan<br />
binaların<br />
öğrencilerin akıl<br />
yürütme, yaratıcılık<br />
ve uygulayıcılık<br />
yeteneklerini<br />
sınırlayacağını<br />
vurgulamıştı.<br />
gibiler. Öğrencilerimizi bu okul denen<br />
kutulara sıkıştırıp, sonra onlardan bu aktif ve<br />
deneyim yoluyla öğrenmelerini ve kalıpların<br />
dışında düşünmelerini bekleyebilir miyiz<br />
Ya da bu dört duvar arasında neler yapmalıyız,<br />
bu dört duvarı nasıl şekillendirmeliyiz ki<br />
öğrencilerimiz 21. yy öğrenme becerilerini<br />
geliştirebilsinler<br />
İşte mimari ve eğitim de tam bu noktada<br />
yeniden kesişiyor. Yeniden diyoruz çünkü<br />
bundan tam 90 yıl önce dünyanın en<br />
tanınmış eğitim filozoflarından Dewey bir<br />
okul binasının inşasıyla orada uygulanan<br />
eğitimin, disiplinin ve öğretimin arasında<br />
düşündüğümüzden çok daha yakın bir<br />
ilişki olduğunu, yani okulun daha dört<br />
duvar örülmeden, nasıl bir eğitim, öğretim<br />
vereceğine göre planlanması gerektiğini,<br />
o zamanın Türkiye’sinin eğitim sistemiyle<br />
ilgili raporunda belirtmişti. Dewey sıradan<br />
binaların öğrencilerin akıl yürütme,<br />
yaratıcılık ve uygulayıcılık yeteneklerini<br />
sınırlayacağını; bu nedenle okul binalarının<br />
bu gereksinimleri karşılayacak biçimde<br />
eğitimciler ve mimarlar tarafından birlikte<br />
planlanması gerektiğini vurgulamıştı.<br />
Dewey’in vurguladığı konu aslında iki bin<br />
yıl önce Romalı mimar-mühendis Vitruvius<br />
tarafından şöyle ifade edilmişti: Firmitas,<br />
Utilitas, Venustas; bir mimari eser sağlam,<br />
kullanışlı ve güzel olmalı. Bir mimarın sadece<br />
malzeme ve inşa tekniklerini iyi bilmesi<br />
yetmez; kullanıcıların hayat tarzlarını,<br />
ihtiyaçlarını, isteklerini de gözlemlemesi ve<br />
42<br />
OKUL 4 DUVAR 1 KIRIŞ MI
değerlendirmesi beklenir. İyi bir mimar bu<br />
süreci binalarının ömrü boyunca sürdürür ve<br />
kendine dersler çıkarır.<br />
Dewey’in yeni kurulan Türkiye’nin<br />
okulları için yaptığı tavsiyeler ne yazık ki<br />
unutulmuştur. Geçtiğimiz dönemlerde<br />
devletin tek bir mimari projeyle, ülkenin<br />
farklı iklime sahip yörelerinde aynı okul<br />
tipolojisini, güneşe yönelenim ya da hâkim<br />
rüzgâr gibi kıstasları dikkate almadan inşa<br />
ettirdiğini görürüz. Tek tip mimarinin aynı<br />
anda Antalya’nın sıcağında, Erzurum’un<br />
soğuğunda ya da Samsun’un nemli havasında<br />
çalışamayacağı ortadadır. Oysa ki yapılan<br />
araştırmalarda temel fiziksel koşulların<br />
(havalandırma, sıcaklık, ışık, renk vs.) eğitim<br />
üzerindeki ölçülebilir etkileri kanıtlanmıştır.<br />
Bunun artık halledilmiş bir problem olduğunu<br />
varsayan bilim insanları değişen eğitim<br />
paradigması ile mekân tasarımında daha<br />
öte konuları tartışmaktadır. Oysa biz hâlâ<br />
tip projeli okullarda temel fiziksel koşulları<br />
sağlayamamanın sıkıntısını çekiyoruz.<br />
Mimarlıkta güncel konulardan birisi de yüksek<br />
performanslı binalardır. Bunlar, kullanıcıların<br />
sağlık ve güvenliğini, memnuniyetini ön plana<br />
alan, verimli, çevreye duyarlı, ölçülebilir,<br />
sürdürülebilir çözümler sunar. 21. yy eğitim<br />
hedeflerine ancak bu hedefleri destekleyen<br />
yüksek performanslı mekânların desteğiyle<br />
varılabilir. Yapılan çalışmalarda farklı<br />
hedeflere uygun karakterde mekânlar ile<br />
varılabileceği vurgulanmıştır. Örneğin sosyal<br />
gelişim/sorumluluk ya da takım çalışması<br />
için genel/açık mekânlar; sorgulama ve<br />
analiz ya da eleştirel düşünce için uyarıcı<br />
karakterde mekânlar; öz-yönelim yetenekleri<br />
için odaklanmayı destekleyen, sakin, özel<br />
mekânlar önerilebilir. Ayrıca çeşitli bilgi ve<br />
bilişim araçları ile çok fonksiyonlu esnek<br />
mobilyaların entegrasyonu önemlidir.<br />
Bir mekân (space) tüm bu düşüncelerle<br />
oluşturulur ve belirli bir kullanıcı grubu<br />
tarafından benimsenirse orası artık bir yer’e<br />
(place) dönüşür.<br />
Böyle bir okul tasarlanırken yeni müfredat<br />
ve öğretim metotları mimara aktarılmalı;<br />
hedefler atölye çalışmaları ve odak grupları<br />
aracılığıyla aileler, eğitim çalışanları,<br />
öğrenciler tarafından çerçevelere<br />
dönüştürülmeli ve bu tür karşılıklı görüş<br />
alışverişleri ile esnek ya da özel çözümler<br />
üretilmeli, alternatifler yaratılmalıdır. İşte<br />
bu noktada eğitmenin mekân tasarımı süreci<br />
içinde alacağı yer çok önemlidir. Araştırmalar<br />
gösteriyor ki bazen mimarinin tek taraflı<br />
olarak dikte ettiği yeni çözümler öğretmenin<br />
aldığı karşı kararlar ile bertaraf edilebiliyor.<br />
Bu tür yeni okul mimarilerinin özellikle<br />
öğretmenler tarafından benimsenmesi ancak<br />
onların eğitilmesi ve sürekli olarak geri<br />
bildirimlerinin alınmasıyla mümkündür.<br />
Okul dört duvar bir çatıdan ibaret bir<br />
bina değil, aksine tarihte eğitimcilerin,<br />
mimarların kafa yorduğu üzere akıl yürütme,<br />
yaratıcılık ve uygulama yeteneklerini<br />
geliştiren, öğrenmenin merkezde olduğu<br />
mekânlar olmalıdır. Kalıpların dışında<br />
düşünürsek, Mahmut Hoca’nın dediği gibi<br />
okul her yerdir!<br />
ODTÜ Kuzey Kıbrıs<br />
Kampusu<br />
ÖDÜLLÜ BIR OKUL MIMARISI: ODTÜ KKTC<br />
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu eğitim kalitesinin yanı sıra<br />
mimarisiyle dikkat çekiyor. Bugüne dek pek çok mimari ödüle<br />
layık görülen ODTÜ KKTC, TMMOB Şehir Plancıları Odası<br />
Raci Bademli İyi Uygulamalar Ödülü’nün de sahibi.<br />
SAYI 54 43
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
KITLESEL AÇIK ÇEVRIMIÇI DERSLER (KAÇD)<br />
MOOC – MASSIVE OPEN ONLINE COURSES<br />
Gökyüzünde<br />
Öğrenme<br />
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde ortaya çıkan MOOC<br />
girişimi çok sayıda (hatta binlerce) kişinin<br />
çevrimiçi ve herkese açık dersleri yüzyüze<br />
süreçteki gibi takip edebilmesi üzerine<br />
kurulmuştur.<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. KÜRŞAT ÇAĞILTAY<br />
ODTÜ, Öğretim Teknolojileri<br />
Destek Ofisi Koordinatörü<br />
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri<br />
Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi<br />
“Bir bilgisayar başındayım. Masamda<br />
oturuyorum. Yalnızım. Öğreniyorum. Hem de<br />
çok keyif alarak. Aynı dersi benimle beraber alan<br />
on binlerce öğrenci daha var, bunların altı tanesi<br />
de grup arkadaşım. Yalnız da değilim hani.” Bu<br />
tanımlama bugün İnternet’ten erişilebilen Kitlesel<br />
Açık Çevrimiçi Dersler (KAÇD) (MOOC – Massive<br />
Open Online Courses) hakkında konuşulurken<br />
hayal edilen senaryolardan birisi. İnternet<br />
teknolojileri ile eğitimde değişimin gerçekleştiği<br />
yeni bir dünyaya geçişin olduğu iddia ediliyor.<br />
MOOC acaba uzun dönemde eğitimi dönüştürecek<br />
ve hatta okulun varlığını da sorgulatan bir dünya<br />
olacak mı<br />
1990’lı yılların sonunda ortaya çıkan ve<br />
Massachusetts Institute of Technology-MIT<br />
tarafından öncülüğü yapılan ders malzemelerinin,<br />
videolarının, eğitsel kaynakların öğrenmeye<br />
hevesli ve bu kaynaklara ihtiyaç duyan herkes<br />
ile İnternet üzerinden paylaşıldığı Açık Ders<br />
Kaynakları girişimi dünyadaki pek çok akademik<br />
kurum tarafından sahiplenilmiştir. ODTÜ olarak<br />
bizim de aktif şekilde, ocw.metu.edu.tr adresi<br />
üzerinde sunulan 118 adet açık ders kaynaklarıyla<br />
içinde olduğumuz bu girişim, herhangi bir<br />
uzaktan eğitim uygulamasından farklı olarak<br />
kaynaklardan faydalanan kişilere akademik bir<br />
derece ya da sertifika sağlamamaktadır. Telif<br />
hakkı sorunu olmayan eğitim araç gereçlerine<br />
erişim sağlayarak eğitimde fırsat eşitliği<br />
gözetilmektedir. Dersini zenginleştirmek isteyen<br />
veya kendi üniversitesinde benzer ders açmayı<br />
planlayan öğretim üyeleri, ilgilendiği alandaki<br />
gelişmeleri takip etmek isteyen ya da bilgilerini<br />
tazeleme ihtiyacı duyan mezunlar, bir üniversitede<br />
öğrenim gören öğrenciler ve herhangi bir konuda<br />
bilgi edinmek isteyen insanlar bu sistemin doğal<br />
kullanıcılarıdır.<br />
Ancak, ders malzemelerine ulaşmak ve<br />
kullanmanın ötesinde bir öğretim etkinliğinin<br />
olmaması Açık Ders Kaynakları’na yönelik önemli<br />
eleştirilerden birisiydi. Geçtiğimiz birkaç yıl<br />
içinde ortaya çıkan MOOC girişimi ise çok sayıda<br />
(hatta binlerce) kişinin çevrimiçi ve herkese açık<br />
dersleri yüz yüze süreçteki gibi takip edebilmesi<br />
üzerine kurulmuştur. Bu sisteme İnternet<br />
üzerinden katılan tüm katılımcılara, üniversitenin<br />
normal öğrencilerine verildiği gibi ders<br />
verilmesi için çalışılmaktadır. Dersler sırasında<br />
öğrencilerin tümü, sorulacak soruları cevaplamak,<br />
ödev yapmak, ara sınav ve yıl sonu sınavlarına<br />
girmek ve sonuçlarını öğrenme hakkına sahip<br />
44<br />
GÖKYÜZÜNDE ÖĞRENME
olabilmektedir. Sonuçta öğrenciler takip ettikleri<br />
dersin sertifikasını da alabilmektedir.<br />
Özellikle dünyanın önde gelen üniversitelerinden<br />
MIT ve Harvard, tüm dünyaya ücretsiz elektronik<br />
ders verme projesine milyonlarca dolar kaynak<br />
ayırmışlardır. EdX ismi verilen projedeki<br />
hedef, MOOC ile 1 milyar kişiye ücretsiz<br />
eğitim vermektir. ABD’de Stanford, Princeton,<br />
Pennsylvania ve Michigan Üniversiteleri de<br />
benzer şekilde ücretsiz elektronik dersler<br />
vermektedir, ayrıca özel şirketler de MOOC<br />
yaklaşımı ile dersler vermek üzere çalışmaktalar.<br />
Stanford Üniversitesi’nde açılan MOOC özellikli<br />
bir bilgisayar dersine 100 bin öğrenci kayıt<br />
olmuştu ve dersin hocası “Normalde benim yılda<br />
400 öğrencim oluyor. Bu sayıya ancak 250 yılda<br />
ulaşırdım” şeklinde açıklama yapmıştı. MOOC ile<br />
ilgili olarak çok yüksek seviyede iyimser beklenti<br />
mevcuttur. Ama bu konuda büyük adımlar<br />
atmadan önce dikkatli olunmasını da gereklidir.<br />
MOOC sistemine getirilen en temel eleştiriler<br />
şunlardır: MOOC yapısındaki derslere çok yüksek<br />
ilgi olmakla beraber eğitsel etkileri hakkında<br />
elimizde henüz yeterli bir veri bulunmamaktadır.<br />
Yani, bir MOOC dersi acaba yüz yüze bir dersten<br />
daha etkili midir Bu dersi alan kişiler konuyu<br />
gerçekten öğrenmişler midir Dersi çalıştıkları<br />
alana uygulayabilecekler midir Bu soruların<br />
cevapları ne yazık ki mevcut değildir.<br />
Diğer bir konu ise MOOC sayesinde herkesin<br />
istediği dersi alabileceği ve böylece eğitimde<br />
demokratikleşmenin olup olamayacağı<br />
yönündedir. 29 Ekim tarihli New York Times’da<br />
çıkan “Demystifying the MOOC” başlıklı yazıda<br />
bu dersleri takip edenlerin zaten eğitimli kişiler<br />
oldukları ve eğitimlerini daha üst seviyeye çekmek<br />
için dersleri aldıkları belirtilmektedir. Bunun<br />
sonucunda iyi eğitimlilerin bundan bir fayda<br />
sağlayacağı ve diğer kesimlerin dezavantajlı<br />
durumuna bir katkısı olmayacağı iddia<br />
edilmektedir.<br />
Diğer bir potansiyel tehlike de batı ülkelerinde<br />
geliştirilen MOOC’ların yaygın kullanımı<br />
nedeni ile yeni bir sömürgeciliğin ortaya çıkması<br />
ihtimalidir. Endüstri devrimi esnasında nasıl yerel<br />
dokumacılık sektörü batı ülkelerinin fabrikasyon<br />
dokuma ürünleri nedeni ile yok olduysa aynı<br />
şekilde MOOC’ların gelişmekte olan ülkelerin<br />
akademik gelişimine de olumsuz etki yapma riski<br />
bulunmaktadır.<br />
Son olarak, eğitim ve öğretim kavramlarının aynı<br />
şeyler olmadığı konusu tartışılmaktadır. MOOC<br />
ile ders almanın öğretim ile sınırlı kaldığı, ama<br />
eğitimin ders almanın ötesinde bir kültürlenme<br />
süreci olduğu dile getirilmektedir. Sonuç olarak,<br />
Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler’in günümüz<br />
eğitim sistemi için bir potansiyel faydaları<br />
bulunmaktadır. Ancak, bu faydaların uzun<br />
soluklu olup olamayacağı konusunda dikkatli<br />
olmakta fayda vardır. Eğitim sistemini kökten<br />
değiştireceğini iddia eden pek çok girişim ne yazık<br />
ki bir süre sonra tarih olmuştur. MOOC’da benzer<br />
bir son ile karşılaşmamak için eğitim alanının<br />
kendi iç dinamiklerini dikkate alıp adımlar<br />
atılmasında yarar bulunmaktadır.<br />
ODTÜ Açık Derslerin<br />
İnternet Sayfası<br />
EdX Kitlesel Açık<br />
Çevrimiçi Dersler’in<br />
İnternet sayfası<br />
SAYI 54 45
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
“Çocuk Katılımı”<br />
Derken<br />
Katılım, Türkiye’nin Çocuk Haklarına dair Sözleşme’yi (ÇHS) onaylarak her çocuk<br />
için yaşama geçirmeyi taahhüt ettiği haklardan biri. Çocukların kendilerini<br />
ilgilendiren tüm konularda görüşlerini özgürce ifade etme hakkı var.<br />
X Yazı<br />
IŞIK TÜZÜN<br />
Eğitim Reformu Girişimi Savunu<br />
ve Eğitim Programları Koordinatörü<br />
“<br />
Çocuklar çok değerli çünkü onlar geleceğimiz.”<br />
“Çocuk ne anlar ki”<br />
“Haklarını fazlasıyla biliyorlar,<br />
sorumluluklarını öğretmeliyiz.”<br />
“Kararlara biz yetişkinler katılamıyoruz,<br />
çocuklara gelene kadar...”<br />
“Görüşlerini sorduk, yetmez mi”<br />
“Ay bir görseniz, tıpkı büyükler gibi toplantı<br />
yapıyorlar.”<br />
Türkiye’de çocuk hakları alanında mücadele<br />
veren pek çok çocuk ve yetişkin için bu sözler<br />
o kadar tanıdık ki... Çocuk hakları arasında<br />
katılım hakkı belki de mücadele alanlarının<br />
en zorlusu. Bu durumun tek bir nedeni yok;<br />
ancak çocukların birey olarak görülmemeleri,<br />
potansiyellerine inanılmaması ve görüşlerine<br />
değer verilmemesi temel etmenler arasında<br />
yer alıyor. Bu durum, sadece geleceğin değil<br />
bugünün de hak sahibi yurttaşları olan<br />
çocukların öznesinden çok nesnesi olarak<br />
konumlandırıldığı eğitim süreçlerinde de<br />
fazlasıyla hissediliyor. Oysa eğitim hakkı ve<br />
katılım hakkı arasında son derece güçlü bir<br />
ilişki var ve çocuklar eğitim süreçlerinde söz<br />
sahibi olamadıklarında eğitim hakları da tam<br />
olarak yaşama geçmemiş oluyor.<br />
Katılım, Türkiye’nin Çocuk Haklarına dair<br />
Sözleşme’yi (ÇHS) onaylarak her çocuk için<br />
yaşama geçirmeyi taahhüt ettiği haklardan<br />
biri. Çocukların kendilerini ilgilendiren tüm<br />
konularda görüşlerini özgürce ifade etme<br />
hakkı var. Bu görüşlerin yetkililerce dikkate<br />
alınması, yani kararları etkileyebilme de<br />
katılım hakkının diğer temel bileşeni. Özü<br />
sözleşmenin 12. maddesinde ele alınan bu<br />
hak aynı zamanda, yaşama ve gelişme hakkı,<br />
46 “ÇOCUK KATILIMI” DERKEN
ayrımcılık yasağı ve çocuğun yararına öncelik<br />
verilmesiyle birlikte, tüm haklara eşlik etmesi<br />
gereken temel ilkelerden biri.<br />
Türkiye’de eğitimde çocukların karar<br />
alma süreçlerine katılımı, sistemin diğer<br />
pek çok paydaşı için geçerli olduğu üzere,<br />
sistemin güçlü merkeziyetçi yapısından<br />
olumsuz etkileniyor. ÇHS’den doğan,<br />
eğitim politikaları ve öğretim programları<br />
geliştirilirken çocuklara danışılması gibi<br />
yükümlülükler, ne yasal düzenlemelerde ne de<br />
uygulamalarda yer buluyor. Okul düzeyinde<br />
bakıldığında, her okulda bulunması zorunlu<br />
olan okul meclislerinin çocuklara bir seçim<br />
alıştırması sunmanın ötesine geçmediği;<br />
bu yapılara okul yönetişiminde hiçbir rol<br />
atfedilmediği ortaya çıkıyor. Öte yandan,<br />
okullara karar alanı bırakılan durumlarda da<br />
-örneğin seçmeli dersler ve sosyal etkinliklerbu<br />
alanlar anlamlı biçimde kullanılmıyor.<br />
Çocukların ilgilerinin ve kapasitelerinin<br />
göz ardı edildiği, çocukların bire bir<br />
yetişkin yöntemlerini kullanarak katılım<br />
göstermelerinin beklendiği durumlara da<br />
sıklıkla rastlanıyor. Bunda, yetişkinlerin<br />
çocuk katılımına ilişkin inançsızlığının yanı<br />
sıra donanımsızlığı da önemli rol oynuyor.<br />
Ek olarak, olumsuz tutumların, “4+4+4” ile<br />
birlikte artan ikili öğretim uygulamasının<br />
derinleştirdiği yer ve zaman gereksinimiyle<br />
daha da güçlendiği görülüyor. 1<br />
Çocukların katılım haklarını kullanabildikleri<br />
bir eğitim sistemi istiyorsak, her şeyden<br />
önce yetişkinlerden çocuklara yayılan ve<br />
okullarındaki kararları etkileyemediklerini<br />
gördükçe katılaşan inançsızlık döngüsünü<br />
kırmanın yollarını bulmalıyız. Bu süreçte,<br />
çocuklara katılım haklarını kullanmaları<br />
için alan açmaya istekli bürokratların<br />
ve okul çalışanlarının olması çok gerekli<br />
ancak yeterli değil. Başta ilgili bakanlıklar<br />
olmak üzere resmi kurumların, hiçbir<br />
rehberlik sunmadan ve kararlar üzerinde<br />
bir etki yaratmalarına olanak tanımadan<br />
çocuklara görüşlerini sorması gibi görece sık<br />
rastlanan uygulamalarının ötesine geçmek<br />
gerekiyor. Bu doğrultuda, çocuk katılımını,<br />
hem çocuklar hem okul çalışanları ve veliler<br />
için hazırlık ve rehberlik içeren, yaşı ve<br />
gereksinimleri ne olursa olsun tüm çocukları<br />
kapsayan, ortamları ve yöntemleri çocukların<br />
kapasitelerine göre düzenlenmiş, çocukların<br />
sürece ilişkin tüm bilgilere erişebildikleri ve<br />
görüşlerinin kararları ne ölçüde etkilediğine<br />
ilişkin geribildirim alabildikleri bir süreç<br />
olarak kurgulamak gerekiyor.<br />
1 Türkiye’de eğitimde çocuğun<br />
katılım hakkıyla ilgili bir durum<br />
analizi raporu, İstanbul Bilgi<br />
Üniversitesi Çocuk Çalışmaları<br />
(ÇOÇA) ve Eğitim Reformu<br />
Girişimi (ERG) tarafından<br />
yürütülen Demokratik<br />
Okullara Doğru: Öğrencileri<br />
ve Okulları Güçlendiren<br />
Katılım Uygulamaları Projesi<br />
kapsamında önümüzdeki<br />
günlerde yayımlanacak.<br />
Ayrıntılı bilgi için yazarla<br />
iletişime geçilebilir.<br />
SAYI 54<br />
47
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Zorunlu Değil, Keyifli Eğitim!<br />
Çocuklar için bir bayrama sahip olan yegâne ülke olmakla hep övündük ama<br />
bayramları çocuklar için bir işkence haline getirme becerisini gösteren tek ülke<br />
olup olmadığımızı hiç düşünmedik. Öğrenme gibi büyülü bir süreci neredeyse<br />
kâbusa dönüştürme başarımızı da…<br />
X Yazı<br />
DR. A. ADNAN AKÇAY<br />
ODTÜ Sosyoloji Bölümü<br />
Emekli Öğretim Üyesi<br />
Yıllar önce (2001) uzun bir otobüs<br />
yolculuğunda karıştırdığım bir dergide,<br />
radyo programcısı olarak bildiğim<br />
Ayça Şen’in bir yazısını okumuştum. Mealen şöyle<br />
diyordu: “O Milli Eğitim Bakanı olacak arkadaş<br />
her sabah gelip beni öperek uyandırmalı<br />
ve de kahvaltımı hazırlamalıdır, çünkü en güzel<br />
yıllarımı okullarda mahvettiler!”<br />
Yılını hatırlamadığım ikinci anı TV<br />
haberlerinden; 23 Nisan’ın tüm dünyadan gelen<br />
çocuklarla birlikte kutlandığı yıllardan, yer<br />
Ankara olmalı. Daha önce elçilik görevlisi olarak<br />
bulunduğu Türkiye’ye 23 Nisan münasebetiyle<br />
bu kez ilkokul çocuklarını getiren bir Japon<br />
öğretmen, biraz da Türkçe bildiğini gören<br />
muhabirlerin teşvikiyle Türkiyeli çocuklarla<br />
konuşuyordu. Çocukların kendisine sorduğu<br />
“Japonya’da çocuklar nasıl” sorusuna “onlar da<br />
sizin gibi neşeli, mutlu” yanıtına çocukların hep<br />
bir ağızdan anında verdikleri tepki hiç aklımdan<br />
çıkmadı: “Ama biz hiç mutlu değiliz ki!”<br />
Türk milli eğitiminin en belirgin niteliği,<br />
hedefinde küçücük çocukların olduğu delik deşik<br />
bir deneme tahtası olmasıdır. Bir başka özelliği ise,<br />
iktidarı ele geçiren zihniyetin kendi ideolojisini<br />
eğitim adı altında çocukların kafasına gelişigüzel<br />
doldurmasıdır. Oysa büyükleri bile ikna etmeyecek<br />
bir hamaseti çocukların üzerine boca etmeye<br />
eğitim denmeyeceğini herkes pekâlâ bilir.<br />
Devletin ideolojik aygıtlarının belki de en etkilisi<br />
olan okul, aslında her ideolojinin kendine uygun<br />
48<br />
ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!
kuşaklar yaratmasının da teminatıdır. Okul,<br />
geleceği ipotek altına almanın ideolojik/politik<br />
mücadele alanı olduğu sürece toplumsal bir fayda<br />
üretmesi mümkün değildir. Güvenlik kuvvetleri<br />
güvenliğinizi tehlikeye düşürebileceği gibi,<br />
eğitim de pekâlâ cehaletinizin nedeni olabilir.<br />
Okul ve eğitim, düşünmenin öğrenildiği değil, ne<br />
düşünüleceğinin dayatıldığı yerler olduğu sürece<br />
ancak bir kıyma makinesi işlevi görür.<br />
Aklınızı ipoteğe verdikten sonra kime verdiğiniz<br />
çok da önemli değildir. Eğitimi, geleceğin düşünen<br />
bireylerini yetiştirmek yerine Atatürkçü ya da<br />
dindar nesiller yetiştirmenin aracı olarak görmek<br />
arasında ancak niceliksel bir fark vardır. Geleceğe<br />
dikiz aynasından bakarak gelecek kuşakları<br />
yetiştiremezsiniz. Bir yandan “muasır<br />
medeniyetler” seviyesine çıkmayı hedeflerken, öte<br />
yandan çocukları “medeniyet denilen tek dişi<br />
kalmış canavar” diye bağırtmak, en hafif tabiriyle<br />
tutarsızlıktır.<br />
Türkiye’de eğitimin en büyük başarısı eğitim<br />
işlevini yerine getirememesidir. Maazallah, önüne<br />
amaç diye koyduklarını gerçekleştirecek olsa,<br />
ortaya çıkacak manzarayı düşünmek bile<br />
istemezsiniz. Lakin başardığı bir şey maalesef var:<br />
neredeyse minik bir kedi yavrusu gibi merakla her<br />
şeye saldıran küçücük çocukları öğrenmekten de<br />
bilgiden de nefret ettirip, merak ve ilgilerini<br />
lobotomiye tabi tutmak. Kısacası, Türk milli<br />
eğitimi her biri kendince sıradışı olan her çocuğu<br />
sıradan biri haline getirmekte gayet başarılıdır!<br />
İlgi olmadan verilen bilgi anlamsızdır. Okul ve<br />
eğitimin temel amacı, insanın zaten var olan<br />
ilgilerini derinleştirmek, zenginleştirmek ve<br />
bilgiye ulaşma kanalları konusunda rehberlik<br />
etmek olmalıdır. Dünyanın en sıkıcı insanı, size<br />
onları niye söylediğini açıklamadan dünyadaki<br />
doğruları arka arkaya sıralayan insandır. Bu<br />
yalnızca sıkıcı bir şey olmaz, böyle bir saçmalığa<br />
çocuk yaşta mazur kalırsanız, bilgiyle aranızda<br />
olumsuz ve onarılmaz bir ilişkinin kurulmasına da<br />
neden olur. Ülkemizde de gayet yaygın olduğu gibi,<br />
bilgiyi iletene, iletme biçimine ya da çoğunlukla<br />
her ikisine birden olan tepkiniz nedeniyle, hiç<br />
fark etmeksizin, bizzat bilginin kendisinden<br />
Okula zaten mecbur<br />
ve muhtacız, yeter ki<br />
müstahak olmayalım!<br />
nefret eder hale gelirsiniz. Bu sistemin İngilizce<br />
öğretememesini haydi bir şekilde anladık diyelim<br />
ama Türkçe bile öğretememesini ne ile<br />
açıklayabilirsiniz ki Matematik dersinde<br />
sayılara, fizik dersinde tabiata, resim dersinde<br />
renklere ve okul nedeniyle hayata küs(türül)müş<br />
çocuklar gördüm. Eğiteceğiz diye çocukların<br />
yaratıcılıklarını öldürmekten de yaşama<br />
sevinçlerini karartmaktan da acilen<br />
vazgeçmeliyiz.<br />
İyi bir şeyler yapmak için her şeyden önce<br />
niyetinizin iyi olması gerekir. Türk mili<br />
eğitiminin niyeti hiç de “iyi” değildir! Örneğin,<br />
herkesin klavyeyle yazdığı bir çağda normal<br />
yazı bile değil ille de el yazısı öğretme inadını<br />
başka neyle açıklayabilirsiniz ki İyi niyetin ne<br />
olduğunu görmek istiyorsanız Finlandiya eğitim<br />
sistemine acilen bir göz atın. Amerika’yı yeniden<br />
keşfetmenize de kimin keşfettiği konusunda absürt<br />
tartışmalara girmenize de hiç gerek yok yani.<br />
Hayal etmek başarmanın yarısı ise, başarı<br />
hırsıyla körleşmiş ve hayal kurmayı yanına bile<br />
yaklaştırmayan Türk milli eğitimi yaratıcılığı<br />
katletmenin garantisidir! Emeğinizi bilgiyi<br />
paylaşmaktan çok ölçme değerlendirme<br />
tekniklerine hasrediyorsanız, tüm eğitim<br />
sisteminin giderek şıkları seçme becerisine<br />
dönüşmesini engelleyemezsiniz. Bazen tam da<br />
başardığınızda kaybedersiniz, en büyük hasarı<br />
başardığınızı sandığınız anda alırsınız.<br />
Okula zaten mecbur ve muhtacız, yeter ki<br />
müstahak olmayalım! Okula mecburuz çünkü<br />
artık ne geniş aile kaldı ne de mahalle. Ana-babası<br />
çalışan bir çocuğun okuldan başka gidebileceği bir<br />
yer, fiilen çoğunlukla namevcut. Okula mecbur<br />
olmamızın yanı sıra maalesef müstahak<br />
olduğumuzu gösteren kanıtlar da oldukça fazla.<br />
“Eti senin kemiği benim” diyen kalmadı belki ama<br />
çocuğunun eğitimini toplumsal bir işlevden ziyade<br />
SAYI 54 49
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
bireysel düzeyde kotarabilecek bir alan olarak<br />
görüp, kendi çocuğunun “iyiliği” için öğretmen ve<br />
yöneticilerle “özel” ilişkiler kurmanın her şeyi<br />
halledeceğini düşünen velilerin sayısı hiç de az<br />
değil. Çocuğunun haytalığından ve az ödev<br />
verilmesinden yakınanları ya da kendisi telefonu<br />
elinden hiç düşürmeyip çocuğunun sürekli<br />
telefonla konuşmasından şikâyet edenleri; daha<br />
çok şu ya da bu dersin verilmesini talep edenleri<br />
hiç söylemiyorum.<br />
Her aile kendi geçmişinin faturasını çocuğuna<br />
çıkarmak zorunda mıdır Hayal kırıklıklarınızın<br />
faturasını çocuğunuzdan çıkarmak zorunda<br />
değilsiniz. Çocuk, kendi yapıp edemediklerinizin<br />
ağırlığı altında telef edebileceğiniz bir kurban<br />
değildir. Evet, geleceğin tüm ağırlığını çocuklara<br />
yüklüyoruz ama hiç de buna uygun<br />
davranmıyoruz. Anlamasız bir disiplin anlayışıyla<br />
çoğunlukla itip kakıyor ve neredeyse alenen<br />
aşağılıyoruz; olması gereken<br />
saygıyı göstermiyoruz.<br />
Çocuklar, kendilerine<br />
davranılma biçimlerine<br />
bakıp, ne kendilerinden<br />
beklenenlere ne de bunun<br />
için kendilerine yapılanlara<br />
hiç mi hiç inanmıyor.<br />
Çocukların yalnızlık<br />
yeteneği kazanmalarına<br />
el verecek şekilde<br />
onları kendi hallerine<br />
bırakmayı bilmeliyiz.<br />
Onlara “sıkılma” ve<br />
pozitif tembellik hakkı<br />
tanımalıyız. Onlar için<br />
yalnızca toplumsal<br />
beklentiye uygun roller<br />
sunmakla yetinmemeli, tam<br />
tersine özgürce kimlikler<br />
edinmelerine el verecek<br />
ortamlar hazırlamalıyız.<br />
Topluma boyun eğmenin<br />
değil, toplum içinde ayakta<br />
kalmanın ve toplumu<br />
dönüştürmenin araçlarını<br />
edinmelerine yardımcı<br />
olmalıyız. Kendimiz gibi olmaları için değil,<br />
kendileri gibi olmaları için eğitmeliyiz. Çocuk,<br />
aileye ya da devlete ait bir nesne değil, topluma<br />
ait bir öznedir. Çocuğun yarının özerk ve özgür<br />
bireyi olduğu/olması gerektiği düşüncesi bizde<br />
aileye de okula da Mars kadar uzaktır. Çocuk<br />
bizde aileye kaydedilmiş bencil bir mülkiyet alanı<br />
olarak kaldığı ve eğitim de çocukların tüm merak<br />
ve ilgilerini iğdiş eden okul tabir ettiğimiz yerlere<br />
terk edildiği sürece, gelecek kuşaklardan umutlu<br />
olmamız için hiçbir neden maalesef yok demektir!<br />
Çocuklarımızı çaresizce okula gönderdiğimiz için<br />
aslında hepimiz suçluyuz. Çocuklarınızı okuldan<br />
koruyun, onları küstürmeyin. Çocuğunuzun okulla<br />
değil, okula rağmen adam ya da kadın olacağını<br />
unutmayın.<br />
Son Söz<br />
Bu yazıyı çok sert bulanlar olabilir. Lakin<br />
anlaşılmak için yanlış anlaşılmayı göze almak<br />
ve bazı şeyleri göze batırmak gerekiyor. Ben öyle<br />
yaptım. Yukarıda anlatılanlarla hiç örtüşmeyen<br />
anılarım olduğunu da itiraf edeyim. Bunlardan<br />
en önemlisi, yıllar önce (sanırım 90’lar)<br />
Mardin’de, sokakta saçlarını savurarak koşma<br />
özgürlüğüne sahip olan yegâne dişilerin, kapkara<br />
önlükleri içinde keyifle kıkırdayan ortaokullu<br />
kızlar olduğunu görüp, bazıları için zindan olan<br />
kimi şeylerin başkaları için yegâne özgürlük<br />
umudu olduğunu hayretle fark edip çok şaşırmış<br />
olmamdır. İkincisi, toplumsal bir kurum olarak<br />
eğitimin bütün olumsuzluklarına rağmen, kişisel<br />
iyilikleriyle hayatî farklar yaratan öğretmenler<br />
benim hayatımda da oldu, öyle insanlar kuşkusuz<br />
şimdi de fazlasıyla var. Bırakın Anadolu’nun ücra<br />
köşelerini, Ankara’nın gecekondu mahallelerinde<br />
görev yapıp yoksul öğrencilerinin birçok<br />
gereksinimini kendi maaşlarından karşılayan<br />
mucizevî öğretmenler de tanıdım. Kısacası, en<br />
kötü koşullarda bile her zaman yapılabilecek bir<br />
şeyler ve bunları yapabilen iyi insanlar vardır. Ne<br />
var ki, yapısal kötülük hepimizi, kişisel iyilik ise<br />
yalnızca temas ettiklerini etkiliyor. Bu yazıdaki<br />
yorumlar iyilikleriyle hayatı etkileyen insanlara<br />
değil, sisteme ilişkindir.<br />
Tekrar etmem gerekirse, zorunlu değil keyifli ve<br />
anlamlı eğitime ihtiyacımız var, ACİLEN!<br />
50<br />
ZORUNLU DEĞIL, KEYIFLI EĞITIM!
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Bütün Mesele<br />
X Yazı<br />
YRD. DOÇ. DR. MEHMET ATA ÖZTÜRK<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
Beden Eğitimi ve Spor Bölümü<br />
Kafamı kaldırdığımda tepemde dikilip duran o çocuğu gördüm.<br />
Baktım; gözlerini kaçırdı... “N’oluyoruz yaa” dedim içimden.<br />
“Nerden çıktı şimdi bu tip!”<br />
Okulun ikinci haftasıydı... 10 dakikalık<br />
tenefüsün her anının hakkını vermiş,<br />
sağlam bir futbol kapışmasının<br />
ardından istemeye istemeye de olsa sınıfa<br />
dönmüştük. Bir yandan terimi siliyor, bir<br />
yandan da sıranın içinden ders kitabımı ve<br />
kalem kutumu bulmaya çalışıyordum. Sonra<br />
ayakkabılarımın gevşeyen bağcıklarını sıkmak<br />
için aşağı eğildim. Kafamı kaldırdığımda<br />
tepemde dikilip duran o çocuğu gördüm.<br />
Baktım; gözlerini kaçırdı... “N’oluyoruz<br />
yaa” dedim içimden. “Nerden çıktı şimdi bu<br />
tip!” Metin Öğretmen’le Müdür Yardımcısı<br />
kapı girişinde bir şeyler fısıldaşıyordu.<br />
Öğretmenim bizim tarafı süzüyordu ama kulağı<br />
konuşulanlardaydı belli ki; arada kafasını<br />
bir şeyleri onaylıyor edasıyla sallıyordu. Kapıyı<br />
kapattı, ağır adımlarla ilerledi. Kısa cümleler<br />
kurarak Can’la tanıştırdı. Sıra arkadaşım belli<br />
olmuştu.<br />
Can okuma yazmayı sökememişti, garip<br />
konuşuyordu – böyle peltek gibi; hafif kiloluydu<br />
ve sıranın çoğunu kaplıyordu. Beni sıkıştırdığı<br />
zaman ona kızıyordum ama annem benden<br />
daha kızgındı. Diğer sınıf arkadaşlarımın<br />
anneleri de öfkeliydi, bazen toplanıp onu<br />
konuşuyorlardı. Bir gün babamla konuşurken<br />
duymuştum; hep birlikte okulu şikayet etmişler.<br />
Müfettiş geldi, bizlerle konuştu. Velilerle,<br />
öğretmenlerle falan da konuşmuş.<br />
Can’ımız bizimle kaldı. Bazen bizden ayrı bir<br />
sınıfta Seda öğretmenden özel ders alıyordu<br />
ama yüzmede hiçbirimiz onu geçemiyorduk.<br />
İlk başta o kadar iyi yüzemiyordu ama zamanla<br />
hem kilo verdi hem de okul takımına girdi.<br />
Ben de öğretmenlerimden bazı konularda nasıl<br />
52<br />
BÜTÜN MESELE
destek olabileceğimi öğrendim. Mesela “6 kere<br />
6; 36” ve “6 kere 8; 48”i tekerleme ile öğrettim.<br />
Sonraları bazı spor kurallarını da öğrettim.<br />
Kimini tam anlamadı ama olsun. Ben de<br />
yüzmede ondan birkaç teknik öğrendim. Mesela<br />
kulaç atarken ciğerdeki havayı yavaşça vermek<br />
gerekiyormuş. Zamanla birbirimize o kadar<br />
alıştık ki yazın ailelerimizle birlikte doğum<br />
günlerimizi bile kutladık. 1989 Kasımında, okul<br />
çıkışı anneme verdiği limonlu kek tarifini hâlâ<br />
uygularız. Okulda öğrendiği püf noktalarını<br />
paylaşırken ne kadar da mutlu ve gururluydu;<br />
hiç aklımdan çıkmaz!<br />
Can’ın tarifiyle yapılan o kekten ertesi gün<br />
bir dilim de ona getirmiştim. Fakat okula<br />
gelmedi. Ertesi gün de... 24 Kasım Cuma günü<br />
aldık vefat haberini. Aniden gitmesi miydi<br />
yoksa bir öğretmenler gününde kimseye<br />
bir şey öğretememek miydi beni etkileyen;<br />
bilemiyorum... Bildiğim; öğretmen olmaya o<br />
gün karar verdiğimdir!<br />
Mesleğe başladığım ilk yıldan beri<br />
aksatmadığım bir alışkanlığım var. Çalıştığım<br />
ilkokuldan eve dönünce öğrencilerim ve<br />
velilerden gelen çiçekleri suya koyarım.<br />
Minicik, narin elleriyle yazdıkları sevgi<br />
dizelerini karşıma dizerim. Kollarımı sıvar ve<br />
limonlu kekimi yapmaya koyulurum...<br />
Kimi zaman kaynaştırma, kimi zaman<br />
bütünleştirme olarak karşımıza çıkan; teknik<br />
bazı farklılıkları olmakla birlikte temelde<br />
engelli öğrencilerle engelsiz akranlarının<br />
bir arada eğitim aldığı ortamları ifade eden<br />
uygulamalar günümüzde sıklıkla karşımıza<br />
çıkmaktadır. Tüm eğitsel fırsatlardan bireysel<br />
farklılıkları ne olursa olsun toplumdaki tüm<br />
bireylerin adilce, hakça yararlanmasını<br />
hedefler. 2006 yılında bu tarz eğitim alan 55<br />
bin civarında öğrenci varken günümüzdeki sayı<br />
yaklaşık 180 bindir.<br />
Hikâyede örneklendirilmeye çalışılan,<br />
genellikle konunun tam bilinmemesi ve<br />
yanlış anlaşılmalardan, yahut destek personel<br />
veya ekipman noksanlığından kaynaklanan<br />
sıkıntılar aşıldığında, tüm tarafların fayda<br />
sağlayabileceği bir eğitim uygulamasıdır.<br />
Ankara Gökkuşağı İlkokulu örneğinde olduğu<br />
gibi aksi yönde uygulanması da mümkündür<br />
(özel eğitim okuluna engelsiz öğrencilerin de<br />
kaydolması). Esasen tüm uygulamaların temeli,<br />
evrensel tasarım yardımıyla okul ortamlarının<br />
her öğrenciye uygun hale getirilmesidir.<br />
Kimi zaman kaynaştırma, kimi<br />
zaman bütünleştirme olarak<br />
karşımıza çıkan uygulamalar,<br />
tüm eğitsel fırsatlardan bireysel<br />
farklılıkları ne olursa olsun<br />
toplumdaki tüm bireylerin adilce,<br />
hakça yararlanmasını hedefler.<br />
Ülkemize özgü engelsiz bir okul modeli<br />
geliştirebilmek amacıyla, kuram ile uygulamayı<br />
birleştirecek, iyi uygulama örnekleri ve kanıta<br />
dayalı yöntemlerin harmanlandığı bir modeli<br />
ortaya çıkarabilmek amacıyla “Özel Eğitimin<br />
Güçlendirilmesi Projesi” hayata geçirilmiştir.<br />
Çeşitli bileşenlere sahip bu projenin önemli<br />
çıktılarından olan “Engelsiz Okul Modeli Yol<br />
Haritası”, “Mesleki Eğitimde Bütünleştirme<br />
Uygulamaları” ve “Öğretmen Kılavuz Kitabı”<br />
konuyla ilgili pratik bilgiler, örnekler ve<br />
görselleri de içermektedir. Türkiye’nin çeşitli<br />
illerinden öğretmenler, veliler, uzmanlar ve<br />
uluslararası akademisyenlerden oluşan geniş<br />
bir ekibin katkılarıyla hazırlanan bu kaynaklar,<br />
Haziran 2013’ten beri ülkemiz eğitimcilerinin<br />
hizmetindedir.<br />
Toplumumuzun daha geniş bir kesiminin;<br />
farklılıkları kültürel bir rengimiz, eğitsel<br />
bütünleşmeyi de insan hakları gelişiminin<br />
önemli bir kilometre taşı olarak görebilmesi<br />
ümidiyle…<br />
SAYI 54 53
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Eğitim & Toplumsal Cinsiyet<br />
Araştırmalar, eğitim düzeyi düşük olan kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip<br />
ol(a)madıklarını, kadının ikincil toplumsal konumunu vurgulayan ataerkil değerleri<br />
gelecek nesillere yeniden üreterek aktarmada önemli rol oynadıklarını gösteriyor.<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. AYŞE GÜNDÜZ HOŞGÖR<br />
ODTÜ, Sosyoloji Bölümü<br />
Fen Edebiyat Fükültesi Dekan Yardımcısı<br />
En temel insan haklarından birisi<br />
eğitimdir. İnsan Hakları Evrensel<br />
Bildirgesi, madde 26’ya göre cinsiyet<br />
ayrımı gözetmeksizin “herkesin eğitim<br />
hakkı vardır.” Sahip olunan eğitim düzeyi<br />
bireyin ekonomik ve sosyal refahının önemli<br />
bir belirleyenidir. Türkiye’de kadınlar ve<br />
erkekler arasında eğitime katılım oranlarını<br />
incelediğimizde, altı ve üzeri yaş erkeklerin<br />
ortalama eğitim düzeyinin 6.9 yıl; kadınların<br />
ise 4.7 yıl olduğunu görüyoruz (TNSA, 2013). 1<br />
Bu fark kadın hakları açısından önemli<br />
bir toplumsal sorunu yansıtıyor. Kadınlar<br />
aldıkları eğitimleri nispetinde haklarını<br />
arayabiliyor.<br />
Araştırmalar, eğitim düzeyi düşük olan<br />
kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip<br />
ol(a)madıklarını, kadının ikincil toplumsal<br />
konumunu vurgulayan ataerkil değerleri<br />
54<br />
EĞITIM & TOPLUMSAL CINSIYET
gelecek nesillere yeniden üreterek aktarmada<br />
önemli rol oynadıklarını gösteriyor. 2 Bir kez bu<br />
döngü kırılınca - yani kadınlar eğitim hakkına<br />
erişince - eğitimli kadınların kızlarının da<br />
eğitim alma şansları artıyor. Bu döngüyü<br />
kırmak için kadın eğitimine özel önem<br />
verilmesi gerekiyor.<br />
Kadınların eğitime erişmelerinde iki önemli<br />
taraf var: hizmet sunan (sosyal devlet) &<br />
hizmet alan (aileler). Genellikle geleneksel<br />
toplumsal cinsiyet rollerini benimseyen<br />
aileler kız çocuklarını daha fazla kontrol<br />
altında tutma eğilimindeler. Kızlarını okula<br />
göndermede bir tür direnç gösterebiliyorlar.<br />
Çocukların eğitime katılımını etkileyebilecek<br />
faktörlerin başında yoksulluk geliyor.<br />
Demografik faktörler arasında ise çocuğun<br />
doğum sırası (kaçıncı çocuk olduğu), ailenin<br />
kaç kişiden oluştuğu, ailenin yapısı gibi<br />
unsurlar ön plana çıkıyor. Yaşı küçük olan<br />
çocukların eğitime erişim şansları daha<br />
yüksek. Çünkü yaşı büyük olan çocuklar ya ev<br />
işine katılıyor, ya tarlada ya da hane gelirine<br />
katkıda bulunacak diğer işlerde çalışıyor.<br />
Türkiye’de kız çocuklarının ev içi üretimine<br />
katılmalarının yanı sıra en yoğun çalıştıkları<br />
yerler halı/kilim dokuma, tekstil atölyeleri ve<br />
mevsimlik tarım işçiliği.<br />
Ailenin büyüklüğü, muhtemelen var olan<br />
kaynakların daha çok çocuk arasında<br />
bölünmesi anlamına geliyor. Hangi çocuğun<br />
okula gideceğine karar verme süreci aileden<br />
aileye değişiyor. Bu süreçte düşük eğitimli<br />
kadınların kararlara katılımları sınırlı oluyor.<br />
Türkiye gibi genellikle ataerkil kültürün<br />
etkisi altında olan toplumlarda aileler oğlan<br />
çocuklarının eğitimine daha fazla yatırım<br />
yapmayı tercih ediyor.<br />
Araştırmalar eğitime devam etme konusunda<br />
genellikle ısrarlı davranan ve başarılı olan<br />
çocukları ailelerinin desteklediğini yansıtıyor.<br />
Yani, aileler okulda başarılı olan ve okumak<br />
isteyen çocukların okumasını, başarısız<br />
olanların ise okulu bırakmasını destekler<br />
Türkiye gibi genellikle ataerkil<br />
kültürün etkisi altında olan<br />
toplumlarda aileler oğlan<br />
çocuklarının eğitimine daha fazla<br />
yatırım yapmayı tercih ediyor.<br />
bir tutum içerisindeler. Ailelerde bu seçim<br />
sırasında oğlan çocuklara öncelik tanınmakla<br />
ve onların eğitime devam etmelerine daha<br />
fazla destek vermekle birlikte, okumada ısrarlı<br />
ve başarılı kız çocuklarının da şansı var. Bu<br />
durumda okula kayıtlı olan kız çocuklarının<br />
devam etmeleri başarılarına bağlı olduğu<br />
kadar, okul ortamının çekiciliğine ve şiddetten<br />
arınmış güvenli okul ortamına da bağlı.<br />
Boş geçen dersler, öğretmen sayısındaki<br />
yetersizlikler, kalabalık sınıf ortamları ve<br />
okul içerisinde yaşanan şiddet, özellikle kız<br />
çocukları açısından okulu cazip bir ortam<br />
olmaktan çıkarabiliyor.<br />
Birçok durumda okul saatleri dışında kız<br />
çocuklarının ders çalışma ortamı bulunmuyor.<br />
Bu sorun sınırlı mekânla ilgili olmakla<br />
birlikte, kız çocuklarının ev işlerine ve<br />
kardeşlerin bakımına katılmalarıyla ilgili<br />
toplumsal cinsiyet rol inşası ve ataerkil<br />
ideoloji ile ilgili. Eve verilen ödevleri<br />
zamanında yapamamak genellikle kız<br />
çocuklarının özgüvenlerini kırıyor ve<br />
okula ilişkin algılarını olumsuz etkiliyor,<br />
başarılarını düşürüyor ya da evdeki işlere<br />
katılım fiziksel yorgunluk getirebiliyor.<br />
Kız çocuklarının eğitimi için kız çocuk<br />
emeğinin ortadan kaldırılmasına yönelik<br />
sosyal politikalar ve okul ortamının kız<br />
çocuk dostu konuma getirilmesine yönelik<br />
müdahaleler dikkate alınması gereken önemli<br />
unsurları oluşturuyor. Sosyal devletin kadın<br />
eğitimine yönelik ataerkil ideolojiyi kıracak<br />
nitelikte eğitim politikalarını kurgulaması<br />
gerekiyor.<br />
1 Hacettepe Üniversitesi<br />
Nüfus Etütleri Enstitüsü.<br />
2014. Türkiye Nüfus ve Sağlık<br />
Araştırması. 2013. Elma Teknik<br />
Basım Matbaacılık. Ankara<br />
2 Colclough, C., P. Rose &<br />
M. Tembon. 2000. Gender<br />
inequalities in primary<br />
schooling. The roles of<br />
poverty and adverse cultural<br />
practice. International Journal<br />
of Educational Development,<br />
20, 5-27.<br />
Leach, F. 2000. Gender<br />
implications of development<br />
agency policies on education<br />
and training. International<br />
Journal of Educational<br />
Development, 20, 333-347<br />
Smits, J. & A. Gündüz-Hosgör,<br />
2004. Effects of family<br />
background characteristics<br />
on educational participation<br />
in Turkey, 1978-1998.<br />
Smits, J. & A. Gündüz-Hosgör,<br />
2006. Effects of family<br />
background characteristics on<br />
educational participation in<br />
Turkey, International Journal<br />
of Educational Development,<br />
26:545-560.<br />
SAYI 54 55
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Eğitimin Niteliği<br />
ve Okuldan Kopuş<br />
Eğitim-öğretim sürecinin öğrenciler için cazip kılınması büyük önem taşıyor.<br />
Okullarda öğrenmenin gerçekleşmesi ve öğrenmenin öğrenci için heyecan verici<br />
hale gelmesinin sağlanması, öğrencilerin okul aidiyetini yükseltecek.<br />
X Yazı<br />
DR. ALPER DINÇER<br />
Eğitim Reformu Girişimi<br />
Araştırma Koordinatörü<br />
Çocukların okula devam etmesini arzu<br />
ediyoruz; çünkü okula devam eden<br />
çocuğun öğreneceğini, beceriler kazanacağını,<br />
kendini ve dünyayı tanıyacağını ve bunun<br />
sonucunda kendini gerçekleştirebileceği bir<br />
geleceğe hazır olacağını düşünüyoruz. Bu<br />
nedenle, sadece Türkiye’de değil, dünyanın<br />
dört bir yanında gelişmiş ve gelişmekte olan<br />
ülkelerde çocukların okula devamını teşvik<br />
edecek veya devamsızlıktan caydıracak pek<br />
çok uygulama gerçekleştiriliyor. Örneğin,<br />
ABD’de bazı eyaletlerde devamsızlığı yüksek<br />
olan öğrencilere ehliyet verilmiyor; Brezilya,<br />
Meksika ve Kolombiya’da yoksul ailelere<br />
çocukları okula devam ediyorsa maddi<br />
destek sağlanıyor; Hindistan ve pek çok<br />
Afrika ülkesinde okul yemeği programlarıyla<br />
okulun çocuklar için daha cazip kılınması<br />
hedefleniyor.<br />
Türkiye’de 2004’ten beri öğrencilerin<br />
okula devamını teşvik etmek için Güney<br />
Amerika’dakine benzer bir destek programı<br />
uygulanıyor. Herhangi bir Sosyal Güvenlik<br />
Kurumu’na tabi olmayan ve düzenli geliri<br />
olmayan en yoksul ailelere çocuğun eğitim<br />
düzeyi ve cinsiyetine bağlı olarak çocuk<br />
başına 30 ile 55 TL arasında değişen<br />
miktarlarda aylık parasal destek sağlanıyor.<br />
2007’de Uluslararası Gıda Politikaları<br />
Araştırma Enstitüsü ve 2012’de Aile ve Sosyal<br />
Politikalar Bakanlığı ve Gazi Üniversitesi’nin<br />
gerçekleştirdiği iki kapsamlı değerlendirme<br />
çalışması, bu desteğin öğrenci devamını<br />
olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor.<br />
Ancak bu araştırmalar sağlanan destek<br />
sayesinde okula devam eden öğrencilerin<br />
okulda neyi ne kadar öğrendikleri konusunda<br />
sessiz kalıyor.<br />
Eğitimin niteliği, yani öğrencilerin okulda ne<br />
kadar öğrendiği ve beceri kazandığı, öğrenciyi<br />
okulda tutan önemli bir etken. Eğitimin<br />
niteliğini yükseltmeden, şartlı eğitim<br />
yardımları gibi talep yönlü müdahalelerle<br />
öğrenci devamını artırmanın sınırları var.<br />
Okulda öğrenmeyen öğrenciler akranlarının<br />
gerisinde kalıyorlar ve okul aidiyetleri zaman<br />
56<br />
EĞITIMIN NITELIĞI VE OKULDAN KOPUŞ
içinde düşüyor. Bu öğrenciler önce, sürekli<br />
devamsızlık yapmaya başlıyorlar; bunun<br />
ardından okuldan kopuyorlar. Ayrıca, eğer<br />
eğitim-öğretim süreci öğrenciye kendini<br />
gerçekleştirebileceği bir geleceği oluşturması<br />
için yardımcı olmuyorsa, öğrenci gereksinim<br />
duyduğu becerileri okul dışında arıyor ve<br />
bunun sonucunda da okuldan kopuyor.<br />
ERG’de gerçekleştirdiğimiz iki farklı<br />
araştırma eğitimin niteliği, devamsızlık ve<br />
okuldan kopuş arasındaki ilişkiyi örneklerle<br />
somut biçimde betimlememize yardımcı<br />
oluyor. DROP IN – Fighting Against<br />
Dropout: Analyse, Prevent, Innovate projesi<br />
kapsamında İstanbul’da meslek lisesini<br />
dokuzuncu sınıfta terk etmiş gençlerle<br />
derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik.<br />
Görüşmelerde gençler sık sık okula dönmek<br />
konusunda kararsız olduklarını, eğitim<br />
hayatından herhangi bir beklentileri<br />
olmadığını, okula gitmenin zaman kaybı<br />
olduğunu belirttiler. Hatta, okulu terk edip<br />
çalışmaya başlayan erkek öğrenciler, akıllıca<br />
bir tercih yaptıklarını ve iş yaşamına erken<br />
adım attıklarını, tecrübe kazandıklarını ve<br />
bu tecrübenin kendileri için okula gitmekten<br />
daha değerli olduğunu dile getirdi. Üç senedir<br />
kadın kuaförü olan bir genç, okulu terk<br />
etmeyen arkadaşlarının yanlış yaptığını<br />
çünkü arkadaşları üniversiteyi bitirse bile<br />
kendisi kadar para kazanamayacağını<br />
vurguladı.<br />
Devam Oranlarının Artırılması Projesi<br />
kapsamında devamsızlığın nedenlerini<br />
anlamak için Muş, Van, Mardin, Şanlıurfa’da<br />
bine yakın 4. ve 8. sınıf öğrencisinden nicel<br />
veri topladık ve 200’e yakın eğitim paydaşıyla<br />
derinlemesine görüşmeler ve odak grup<br />
görüşmeleri gerçekleştirdik. Araştırma,<br />
ortaokulda yüksek devamsızlık yapan<br />
öğrencilerin önemli bir bölümünün ilkokul<br />
düzeyinde çok sık öğretmen değiştirdiğini ve<br />
bu nedenle ilkokul düzeyinde temel okuma<br />
ve yazma becerilerini edinemediklerini<br />
ortaya koydu. Bu becerilere sahip olmadan<br />
Eğitimin niteliği, yani<br />
öğrencilerin okulda ne<br />
kadar öğrendiği ve beceri<br />
kazandığı, öğrenciyi okulda<br />
tutan önemli bir etken.<br />
ortaokula devam eden öğrenciler derslerde<br />
sıkıldıklarını, dersleri anlamadıklarını ve bu<br />
nedenle sık sık devamsızlık yaptıklarını dile<br />
getirdiler.<br />
Elbette hem lise hem ortaokul düzeyinde<br />
devamsızlığın eğitimin niteliğinin dışında<br />
pek çok farklı nedeni var. Ancak, ERG’de<br />
yaptığımız araştırmalar farklı eğitim<br />
düzeylerinde niteliğin farklı nedenlerle<br />
öğrenci devamsızlığıyla ve bunun sonucunda<br />
okul terkle yakından bağlantılı olduğunu<br />
ortaya koyuyor. İstanbul’da lise düzeyinde<br />
öğrencilerin bir bölümü için meslek lisesinin<br />
getirisinin berber çıraklığının getirisiyle<br />
yarışamadığını görüyoruz. Güneydoğu’daysa<br />
düşük nitelikli ilkokul eğitiminin ortaokulda<br />
devamsızlık ve okuldan kopuşa neden<br />
olduğunu ortaya çıkıyor.<br />
Bu nedenle okulların ve eğitim-öğretim<br />
sürecinin öğrenciler için cazip kılınması<br />
büyük önem taşıyor. Okullarda öğrenmenin<br />
gerçekleşmesi ve öğrenmenin öğrenci için<br />
heyecan verici hale gelmesinin sağlanması,<br />
öğrencilerin okul aidiyetini yükselterek<br />
beraberinde devamsızlığın ve okul terkin<br />
azalmasına yardımcı olacak. Başka bir deyişle<br />
devamsızlıkla mücadele politikalarının<br />
sadece talep yönlü olarak tasarlanmaması<br />
ve eğitimin niteliğini de dikkate alması<br />
gerekiyor. Bunun için, eğitimin niteliğinin<br />
devamsızlık ve okuldan kopuşu hangi düzeyde<br />
nasıl etkilediğinin daha kapsamlı biçimde<br />
araştırılması ve araştırma bulgularının<br />
politikalara temel oluşturması atılabilecek<br />
adımların başında geliyor.<br />
SAYI 54 57
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
Arafta Olan Okul mu,<br />
İnsan mı<br />
Amacının insan yetiştirmek yerine, ekonominin gereksinimine uygun becerilere<br />
sahip birey yetiştirmeye sıkıştırılmış olması, okulun doğallığını bozuyor.<br />
Okullar insanat bahçesine dönüşürken, korkularımız ve hazlarımız nedeniyle<br />
sesimizi yükseltemiyoruz.<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. ZIYA SELÇUK<br />
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi<br />
Sınıf Öğretmenliği Bölümü<br />
Tedmen Direktörü<br />
Bilindiği gibi bugünkü okulu üreten<br />
gereksinim, sanayi toplumunun<br />
çarklarını döndürmek için uygun<br />
becerilere sahip bireyler yetiştirmektir.<br />
Eğitim az sayıdaki birey için özel hocalar<br />
veya çıraklık ağırlıklı bir yapı taşırken, sanayi<br />
devrimiyle birlikte kitleselleşmeye doğru gitmek<br />
durumunda kaldı. Kitlesel eğitim, “just in case<br />
ve just in time” karakterinde müfredatlarla<br />
sürdürüldü. Sanayi toplumu için kurulan<br />
okul, bugün 21. yüzyılın bilgi ekonomisi için<br />
gerekli becerilere sahip bireyler yetiştirmeyi<br />
amaçlıyor. OECD’nin düzenlediği PISA gibi<br />
araştırmalar sermayenin okulu bırakmaya niyeti<br />
olmadığını gösteriyor. Ancak, okullardaki kitlesel<br />
eğitim ciddi sorunlara sahip. Kitlesel eğitim<br />
Nietzche’nin deyişiyle fabrikasyon yemeğe<br />
benzer. Lezzetten ziyade doyma amaçlıdır. Yeni<br />
yüzyılda kitlesel eğitimin bu zafiyeti dijital<br />
teknolojilerle giderilmeye çalışılıyor. Dijital<br />
teknolojiler sayesinde tekrar bireyselleştirilmiş<br />
eğitime doğru gidiliyor. Buradan iki temel sonuç<br />
çıkıyor; birincisi eğitim, dolayısıyla okul ekonomi<br />
için çalışacak. Yani homo economicus yolculuğu.<br />
İkinci olarak, eğitim ve okul teknolojinin<br />
yedeğinde sürüklenecek.<br />
58<br />
ARAFTA OLAN OKUL MU, İNSAN MI
Okulun amacının insan yetiştirmek yerine,<br />
ekonominin gereksinimine uygun becerilere sahip<br />
birey yetiştirmeye sıkıştırılmış olması okulun<br />
doğallığını bozuyor. Okullar insanat bahçesine<br />
dönüşürken, korkularımız ve hazlarımız<br />
nedeniyle sesimizi yükseltemiyoruz. Doğallığın<br />
bozulması doğayla ilişkimizin giderek patronköle<br />
ilişkisine dönmesine yol açıyor. Erzurumlu<br />
İbrahim Hakkı’nın deyişiyle “biz annemizin<br />
karnından doğduk ama henüz doğmadık, tabiat<br />
ananın karnındayız hâlâ” düsturundan giderek<br />
uzaklaşıyoruz. Bizdeki okulun pozitivist tavrı<br />
doğadan daha fazla uzaklaşmamıza yol açıyor.<br />
Metafizik olur diye hücrenin varlığını kabul<br />
etmeden ölen A. Comte kadar olmasa da, okul bizi<br />
kadim ya da çağdaş dogmalarla donatıyor. Burada<br />
George Orwell ve Aldous Huxley karşılaştırmasına<br />
yer vermekte yarar olabilir. Orwell gelecekte<br />
insanlığın korku üzerinden yönetileceğini<br />
söylerken, Huxley sevdiğimiz ve haz duyduğumuz<br />
şeyler üzerinden maniple edileceğimizi ifade<br />
etmişti. Gelişmiş dünya için daha çok hazlar<br />
üzerinden, diğer ülkeler için korku üzerinden bir<br />
yönetim tarzı seçildiğini ifade etmek mümkün.<br />
Bizde her ikisi de çok aktif görünüyor. Okul<br />
bu ortamı besleyen bir kurum olarak çoktan<br />
kullanma ömrünü geçirmiş görünüyor bizde.<br />
İnsan, kendi ruhunun hakikati yerine, şişirilmiş<br />
benliği ile insansı olmaya doğru gidiyor. Okul<br />
provokatif bir eylem-söylem içinde bulunmak<br />
bir yana, bu gidişin görmezlikten gelindiği bir<br />
mekâna dönüşmüş durumda. İnsanı gören ancak<br />
insanlığı göremeyen bir eğitim içeriğiyle karşı<br />
karşıyayız. Eğitim düzeyi arttıkça vasıflı suç oranı,<br />
obezite, dünyadaki açlık, doğayı tahribat artıyor.<br />
Bir şeyi değil, her şeyi yanlış yapan bir eğitim-okul<br />
sistemi hakim durumda. Okulun doğal bir seçilim<br />
yoluyla değil, yapay bir manipülasyonla evrildiği<br />
bir durum söz konusu.<br />
Okulun geleceğini zaman-mekân eksenlerinde<br />
yorumlamak mümkün olabilir. Dijital teknolojiler<br />
vasıtasıyla aynı zamanda aynı yerde, aynı<br />
zamanda farklı yerde, farklı zamanda aynı<br />
yerde ve farklı zamanda farklı yerde eğitim<br />
yapılabilme imkanı okulun geleceğini tümüyle<br />
yeniden şekillendirecek görünüyor. Gerçeklik<br />
Yüz yıldır hemen hiç değişmeyen<br />
okul, önümüzdeki 25 yıl içinde<br />
büyük bir değişime uğrayacak.<br />
algısının bulanık (fuzzy) yapısı okulun tümüyle<br />
dönüşeceğinin bir başka işareti. Milgram’ın<br />
1994’te ortaya koyduğu Gerçeklik-Sanallık<br />
kontinyumu konuyu açıklamak için önem taşıyor.<br />
Gerçeklik, artırılmış gerçeklik, artırılmış sanallık<br />
ve sanal gerçeklik dizisinin her basamağında<br />
eğitim yaygın olmasa da mümkün artık. Yüz yıldır<br />
hemen hiç değişmeyen okul, önümüzdeki 25 yıl<br />
içinde büyük bir değişime uğrayacak. Okulun<br />
görevleri okul dışına taşacak ancak okulumsu<br />
mekânlar sosyalleşme amaçlı devam edecek.<br />
Okulun işlevini zamandan ve mekândan bağımsız<br />
olarak her yer ve her zamanda sürdürmesi<br />
mümkün olacak. Uykuda, yolda, yemek yerken<br />
giyilebilir teknolojiler vasıtasıyla, uzaktan<br />
istemsiz veri transferi yoluyla ve enjeksiyonla<br />
öğrenme sıradan öğrenme etkinlikleri haline<br />
gelecek. Okullar sınıf ve koridor temelli<br />
yapılardan bireysel veya küçük grup çalışmalarına<br />
göre düzenlenmiş yapılara evrilecek. Uykudayken<br />
veya uzaktayken ölçme değerlendirme<br />
yapılabilecek. Vücuda çip yerleştirme çılgınlığı<br />
konusunda kanuni düzenlemeler yapılacak. Ölmüş<br />
insanlardan hafıza transferi yoluyla öğrenme<br />
sıradan bir cerrahi olay haline gelebilecek.<br />
İnsanlar aklından geçenlerin okunmaması için<br />
kişisel jammer’lar taşıyacak. Ve daha niceleri.<br />
Korkan var mı<br />
Mesleklerin eskisi gibi sabit ve uzun yıllar devam<br />
eden iş alanı olmaktan çok sürekli değişen,<br />
farklılaşan beceri alanlarına dönüşecek olması<br />
okulun işlevini farklılaştıracak olan bir başka<br />
etken denilebilir. 10 yıl içinde çok sayıda meslek<br />
ortaya çıkabilir veya yok olabilir hale gelecektir.<br />
Genetik çiftçi, uzay mimarı, bilim etikçisi, sanal<br />
avukat, zaman bankası ticaretçisi gibi meslekler<br />
10-15 yıl içinde sıradanlaşabilir. “Türkleri anlama<br />
uzmanı” bir meslek olarak daha uzun yıllar<br />
varlığını sürdürecek gibi.<br />
SAYI 54 59
ODTÜLÜ<br />
söyleşi<br />
“Öğretebilmek İçin<br />
Bilmek Yetmez!”<br />
Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Jale Çakıroğlu lisans yıllarından beri<br />
ODTÜ’lü. Çakıroğlu ile yetiştirdikleri öğretmenlerin özyeterliğinden bilimsel okur<br />
yazarlığa uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.<br />
Jale Hocam lisans yıllarından beri<br />
ODTÜ’lüsünüz. Eğitim bilimi çalışan biri<br />
olarak ODTÜ’nün eğitim yöntemlerini nasıl<br />
buluyorsunuz<br />
Lisansı ve yüksek lisansı ODTÜ’de okudum.<br />
Ardından doktorada burs alarak Amerika’ya<br />
gittim. ODTÜ’den ayrılırken çok üzülmüştüm,<br />
geri dönerken de çok sevindim. Biz lisans eğitimi<br />
alırken Eğitim Fakültesi’nden dersler alıyorduk.<br />
Bu alanda aldığımız dersler sonucunda bize<br />
verilen dersleri sorgulama şansımız oluyordu,<br />
eleştirel bir bakış açısı geliştirebiliyorduk.<br />
Mezun olana kadar bu süreci yaşadık. O yüzden<br />
bugün, öğrenciyken geliştirdiğim o eleştirel<br />
bakış açısına sahip olduğumu söyleyebilirim.<br />
Bizim zamanımızda eğitim anlayışı açısından<br />
çok eksikler vardı. O zamanlar öğretim üyesi<br />
sadece derse geliyor ve anlatıyordu. Tartışma,<br />
konunun anlamlılaştırılması için bir şeyler<br />
yapılmıyordu. Şimdi baktığım zaman bu<br />
konuda çok yol aldığımızı görüyorum. Ama biz<br />
de öğrencilerimizden tıpkı zamanında bizim<br />
hocalarımıza yaptığımız gibi eleştirel sözler<br />
duyabiliyoruz. Bu eleştirileri dikkate alıyoruz<br />
ve bu alanda çalışmalar yapıyoruz. Artık AGEP<br />
diye bir sistemimiz var. Yeni hocalarımız<br />
artık bir eğitimden geçiyor. Bu çok önemli.<br />
Çünkü bir şeyi iyi öğretebilmek için bir alanı<br />
çok iyi bilmek yeterli olmuyor. Bu bilgiyi nasıl<br />
öğreteceğinizi yani işin pedagojisini de bilmeniz<br />
ve uygulayabilmeniz gerekir. Ancak bu ikisini iyi<br />
birleştirirseniz öğrenciler açısından yararlı bir<br />
öğretmen olursunuz.<br />
60<br />
“ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK YETMEZ!”
Araştırmalarınıza baktığımızda<br />
öğretmenlerin özyeterliğinin sizin için önemli<br />
bir konu olduğunu görüyoruz. Özyeterlikten<br />
anlamamız gereken nedir<br />
Özyeterlik, psikolog Bandura’nın sosyal öğrenme<br />
kuramından çıkmış bir kavram. Oldukça<br />
önemli, çünkü Bandura, özyeterlik bireyin<br />
belli bir performansı göstermek için gerekli<br />
etkinlikleri düzenleyip, başarılı olarak yapma<br />
kapasitesi hakkındaki algılayışı ve yargısıdır.<br />
Sınıf içerisinde öğretmenlerin davranışlarında<br />
belirleyici olduğunu söylüyor. Öğretmenlerin<br />
özyeterlik inançlarının yüksek olması, öğrenci<br />
başarısını, motivasyonunu olumlu etkilemekte,<br />
öğretmenlerin yeni yöntemleri denemeye daha<br />
istekli olmasını, öğrencileri güdülemek için<br />
daha çok çaba sarf etmesini sağlamaktadır.<br />
Yeni fikirlere açık olması, özellikle fen<br />
eğitiminde yeni bir yöntem çıktığında bunu<br />
uygulayabilme cesaretini gösterebilmesini<br />
sağlıyor. Çünkü özyeterlik inancı olan bir<br />
öğretmen denemekten korkmuyor. Düşünün<br />
siz bir şeyi yapamayacağınıza inanıyorsanız<br />
yeni bir şey yapma cesaretini kendinizde<br />
bulamazsınız. Bu inançlar sizi durdurur. Sınıf<br />
yönetiminde bazı zorlukları çekersiniz. Sonuç<br />
olarak bu öğretmen eğitiminde önemli bir yer<br />
tutuyor. Bizler, “Öğretmen adaylarının özyeterlik<br />
inançlarını artırmak için neler yapabiliriz” diye<br />
düşündüğümüzde Bandura’nın çözüm önerisine<br />
bakıyoruz. Bunlardan ilki doğrudan deneyimler.<br />
En etkili kaynak. Başarı tecrübe edildiğinde<br />
özyeterlik artıyor. Ya da dolaylı deneyim; yani<br />
bir kişiyi gözlemleyerek tecrübe edinmek.<br />
Özellikle öğretmen adaylarını yetiştirirken<br />
bu yöntemleri kullanıyoruz. Öğrencilerimizi<br />
özyeterlik inanışları yüksek bir şekilde mezun<br />
etmek istiyoruz. “Ben fen bilgisini öğrencilerin<br />
anlayabileceği şekilde öğretebilirim” düşüncesine<br />
sahip öğretmenler yetiştirmeye çalışıyoruz.<br />
Bunu yaparken de Bandura’nın kaynaklarını<br />
kullanıyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz Öğrencilere<br />
ders planları hazırlatıp uygulatıyoruz, onlara<br />
geri bildirimler veriyoruz. Örnek olabilecek ders<br />
örnekleri sunuyoruz. Bu tip deneyimler yoluyla<br />
“ben de yapabilirim” düşüncesi kazanmalarına<br />
yardımcı oluyoruz. Sınıf ortamı sağlayarak onları<br />
yönlendiriyoruz ancak bunu yaparken çok dikkat<br />
ediyoruz. Onlara stressiz bir ortam yaratmaya<br />
çalışıyoruz. Bazen kendi ders anlatımlarını<br />
videoya kaydedip eleştirel olarak izlemelerini<br />
istiyoruz ve kendi eksiklerini görmelerini<br />
sağlıyoruz.<br />
Öğretmenlik uzaktan keyifli görünüyor peki<br />
karşılaşılan zorluklar neler<br />
Evet keyifli ama zor. Sadece öğrencilere<br />
bir şeyler anlatıp çıkmaktan ibaret bir iş gibi<br />
düşünürseniz kolay tabii. Böyle bir işi eline ders<br />
notu tutuşturulan eğitimli herkes yapabilir.<br />
Fakat 21. yüzyılda ihtiyacımız olan öğretmenlik<br />
bu değil. Yaptıklarınızın öğrenciler açısından<br />
pek çok sonucu olabiliyor. Her öğrenciyi çok iyi<br />
tanıyıp onların gereksinimlerini dikkate almak<br />
gerekiyor. Etkili öğretim yapabilmenin pek çok<br />
incelikleri var, bunlara hakim olmak ve bunları<br />
uygulamak sanıldığı kadar kolay değil.<br />
Sistem ve toplum içerisindeki “başarı” algısı<br />
öğretmenlerin ve öğrencilerin hayatında ne<br />
kadar yer kaplıyor Bu yarış gerçek bilgiye<br />
ulaşmanın önünde bir engel teşkil ediyor mu<br />
Başarı bir hedefe ulaşma olarak tanımlanabilir.<br />
Okul sistemimize baktığımız zaman genelde<br />
bir dersten iyi not almak, lise ya da üniversite<br />
giriş sınavlarında alınan puanlar başarı<br />
tanımlaması olarak algılanıyor. Bunlara çok<br />
önem verdiğinizde çocukta bir stres oluşuyor,<br />
yapamama endişesi artıyor, motivasyon düşüyor,<br />
“Özyeterliğin<br />
geliştirilmesi<br />
için öğrencilerin<br />
mutfağa inmesi en<br />
önemli nokta.”<br />
SAYI 54 61
ODTÜLÜ<br />
söyleşi<br />
Bir şeyi iyi öğretebilmek için<br />
bir alanı çok iyi bilmek yeterli<br />
olmuyor. Bu bilgiyi nasıl<br />
öğreteceğinizi bilmelisiniz. Ancak<br />
bu ikisini iyi birleştirirseniz<br />
öğrenciler açısından yararlı bir<br />
öğretmen olursunuz.<br />
derse olan ilgi azalıyor. Başarıyı sadece ders<br />
başarısına indirgersek, bu çok kısıtlı bir başarı<br />
algısı olmuş olur. Aslında başarı dediğimiz<br />
şeyin o kadar farklı yönleri var ki, okullarda<br />
birçok şey atlanıyor. Öğrencilere çok farklı<br />
yönlerden kendilerini geliştirebilmeleri için<br />
fırsatlar verilmelidir. Örneğin liderlik, yaşam<br />
becerileri, yaratıcılık gibi... Bunlar çok önemli.<br />
Çocuğun onları da öğrenmesi, başarıyor olması<br />
gerekiyor. Yaratıcılık mesela; iyi bir resim<br />
yapmanız başarı olarak algılanmıyor ama<br />
matematikten kötü not alırsanız başarısızlık<br />
oluyor. Maalesef Türkiye’deki eğitim sitemi de<br />
bu yanlış algıyı destekliyor. Artık başarıyı farklı<br />
şekillerde tanımlamaya ihtiyacımız var. Başarıyı<br />
sadece sınav notlarına endekslersek öğrencilere<br />
haksızlık etmiş oluruz.<br />
Jale Hocam bilimsel okur-yazar bireyler<br />
yetiştirmek de sizin üzerinde çalıştığınız<br />
konular arasında...<br />
Bilimsel okur-yazarlık fen öğrenimindeki en<br />
önemli kavramlardan biri. Bilim okuryazarı bir<br />
birey, bilimsel anlayışa sahip, bilimin doğasını,<br />
sınırlarını, açıklamaları, temel ilkeleri bilen<br />
bunun yanında bilimsel araştırmaların nasıl<br />
yapıldığını bilen ve bu bilgiyi kişisel ve toplumsal<br />
kararları vermede kullanabilen bilimsel tutum<br />
ve değerlere sahip kişidir. Bu kişiler bilimi,<br />
bilimsel olmayandan ayırt edebilir. Örneğin<br />
karşımıza çıkan pek çok toplumsal sorun var:<br />
“Nükleer santraller yapılsın mı yapılmasın mı”<br />
Ya da “GDO’lu ürünleri satın almalı mı almamalı<br />
mı” Bilimsel bakış açısını bilerek bu sorulara<br />
cevap verebilmek gerekiyor. Bilimin doğasını<br />
bilmek en önemlisi. Öğrencilerimizi de bu<br />
vizyon altında yetiştiriyoruz. Bilim okuryazarı<br />
bireyler yetiştirmek uzun bir süreçtir. Zamanla<br />
öğrencilere bilimi tanıtıyoruz. Bilimsel bilgi<br />
bize değişmez ve sabit bir bilgi sunmaz ama<br />
güvenilir bilgi sunar. Her gün yenilenir, yeni<br />
verilerle kendini geliştirir. Bizler de gelişmeye<br />
açık olmalıyız.<br />
Bilimsel okur-yazarlık eğitimi ihtiyaçlar<br />
doğrultusunda farklı kültürlere coğrafyalara<br />
göre değişkenlik gösterebilir mi<br />
Bilimsel bilgi doğası gereği kültürden etkilenir.<br />
Bilim aslında bilim insanının yürüttüğü<br />
sosyal bir aktivitedir. İnsan faktörü devreye<br />
girdiği için o insanın bulunduğu ortamdan<br />
etkilenir. Bilimsel bilginin sosyal ve kültürel<br />
değerlerden etkilendiğini veya onları<br />
etkileyebildiğini söyleyebiliriz. Bilim insanları<br />
bilimsel çalışmalarını yaparken, bulundukları<br />
sosyal, kültürel, tarihsel ve politik çevre,<br />
onların hangi yöntemleri kullanabileceğini,<br />
hangi soruları sorabileceğini ve onların ne<br />
kadar destekleneceğini etkileyebilir. Örneğin<br />
tsunami felaketi yaşamış bir ülke o konuda<br />
daha çok bilimsel çalışma üretir. Bilim ve<br />
kültür birbirini etkiliyor. Aslında bilim eğitimi<br />
temelde olmasa da, kişinin ve toplumun<br />
ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterebilir.<br />
62<br />
“ÖĞRETEBILMEK İÇIN BILMEK YETMEZ!”
ODTÜLÜ<br />
haber<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi’nin<br />
“Etkinlik”leri<br />
Sürekli gelişime ve yenilenmeye açık öğretmenler mezun etmek<br />
fakültemizin amaçlarının en önemlileri arasında yer alıyor. Bu amaç<br />
doğrultusunda etkinliklerimizi yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.<br />
X Yazı<br />
DOÇ. DR. ÇIĞDEM HASER<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi<br />
Dekan Yardımcısı<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi etkinlik açısından<br />
oldukça zengin ve hareketli bir fakültedir.<br />
Ancak, “etkinlik” kelimesini iki şekilde<br />
değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz:<br />
“Eylem” anlamında ve “etkin olma, iş yapma<br />
gücü” anlamında. Eylem olarak ODTÜ Eğitim<br />
Fakültesi’nin her yıl düzenli olarak organize<br />
ettiği ve zaman zaman da paydaşlarıyla birlikte<br />
düzenlediği pek çok etkinlik bulunmaktadır.<br />
Ancak, fakültemiz aynı zamanda ODTÜ içinde<br />
ve dışında etkin bir kurum olarak kendisini<br />
göstermektedir. Bu iki anlamı aynı anda içeren<br />
etkinlikler de düzenliyoruz.<br />
Eğitim Fakültesi’nin en önemli etkinliklerinden<br />
birisi “Öğretmenler Günü” etkinlikleridir.<br />
Öğretmenler Günü, fakültemizdeki<br />
öğrencilerimizin öğretmenlik kimliğini<br />
kazanmalarındaki önemli etkinliklerden birisi<br />
olarak değerlendirilebilir. Fakültemizin farklı<br />
bölümlerinde öğrenim görmekte olan bütün<br />
öğrencilerimizin Öğretmenler Günü’nü çeşitli<br />
etkinliklerde ve derslerde kutlar ve onların<br />
mesleğe ne kadar yakın olduklarını hissettirmeye<br />
çalışırız.<br />
Öğretmenlik mesleğinin derslerde tartışma<br />
fırsatı bulamadığımız boyutlarını tartıştığımız<br />
Öğretmenler Günü etkinliklerinde her yıl<br />
belirlediğimiz bir ana tema çerçevesinde paneller<br />
ve seminerler düzenliyoruz. 2013 yılı ana temamız<br />
“Öğretmen Olmak Hakkında Öğretilmeyen<br />
Her Şey” ve 2014 yılı ana temamız “Öğrencileri<br />
Anlamak” bağlamında düzenlediğimiz panellerde<br />
okul yöneticileri, mezunumuz öğretmenler,<br />
araştırmacılar ve öğrencilerimiz ile birlikte<br />
öğretmenlik mesleğinden beklentileri ve özel<br />
eğitim uygulamalarını tartıştık ve deneyimleri<br />
paylaştık. Bu panellere ek olarak, mesleğe<br />
yeni başlayan öğretmenler ve onların mesleki<br />
kimlik gelişimleri üzerine araştırmalar yapan<br />
Hollanda Eindhoven Teknoloji Üniversitesi’nden<br />
Prof. Dr. Perry den Brok da 2013 yılında<br />
konuğumuz oldu ve araştırmalarının sonucunu<br />
öğrencilerimizle paylaştı. Fakültemiz öğretim<br />
elemanları tarafından yürütülen ve çocukların<br />
topluma demokratik katılımlarını hedefleyen,<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi’nin etkin olduğu bir<br />
Avrupa Birliği projesinin çıktıları da 2014 yılı<br />
Öğretmenler Günü etkinliklerinde sunuldu ve<br />
tartışıldı.<br />
64<br />
ODTÜ EĞITIM FAKÜLTESI’NIN “ETKINLIK”LERI
Fakültemizin dördüncü sınıf öğrencileri güz<br />
ve bahar dönemlerinde Okul Deneyimi ve<br />
Öğretmenlik Uygulaması dersleri kapsamında<br />
Ankara’daki çeşitli okullarda alanlarındaki<br />
öğretmenlerle birlikte derslere katılır ve<br />
uygulamalar yapar. Bu uygulamalar bir anlamda<br />
etkin yönümüzün bir göstergesidir. Dördüncü<br />
sınıf öğrencilerimiz bizim ve uygulama<br />
okullarındaki öğretmenlerin rehberliğinde çeşitli<br />
sınıf seviyelerindeki öğrencilerin öğrenmelerine<br />
etkin bir şekilde katkıda bulunurken, aynı<br />
zamanda geliştirdikleri materyaller ve güncel<br />
uygulamaları kendilerine rehberlik eden<br />
öğretmenleri ile paylaşarak onların bilgilerini<br />
güncellemelerine yardımcı olur.<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi olarak, öğretmen<br />
adaylarımızı eğitmek için birlikte çalıştığımız,<br />
ancak yıl içerisinde bir araya gelme fırsatı<br />
bulamadığımız uygulama okulları yönetici<br />
ve öğretmenlerine yaptıkları katkılardan<br />
dolayı teşekkür etmek amacıyla her yıl Mayıs<br />
ayında “Fakülte-Okul İşbirliği Etkinliği”<br />
düzenliyoruz. 2013 yılı Fakülte-Okul İşbirliği<br />
Etkinliği çerçevesinde, ODTÜ G.V. Okulları<br />
ile birlikte tüm uygulama okullarındaki<br />
yöneticileri, öğretmenlerimizi ve dördüncü<br />
sınıf öğrencilerimizi davet ederek Lefke Avrupa<br />
Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ayşegül Ataman’ın<br />
“Üstün Yetenekli Çocuklar” konulu seminerine<br />
katıldık.<br />
Öğrencilerimizin çeşitli yönlerden gelişimlerini<br />
desteklemek ve onları öğretmenlik mesleğine<br />
mümkün olduğu kadar hazırlamak amacıyla<br />
öğretmen eğitimi konusunda destekler veren sivil<br />
toplum kuruluşları ile birlikte etkinlikler de<br />
düzenliyoruz. Öğretmen Akademisi Vakfı<br />
tarafından öğretmenlere verilen “Öğrenen Lider<br />
Öğretmen” eğitimleri 26-27 Nisan 2014<br />
tarihlerinde fakültemiz dördüncü sınıf<br />
öğrencilerine de verilmiş ve öğrencilerimiz<br />
tarafından büyük bir ilgi ile takip edilmiştir. Bu<br />
eğitimin 2015 yılı Mart ayı içerisinde bu yıl<br />
dördüncü sınıfta olan öğrencilerimize verilmesini<br />
hedeflemekteyiz. Çankaya ve Oran Rotary<br />
Kulüpleri ve fakültemiz işbirliği ile öğrencilerimiz<br />
için “Toplum Liderleri Geliyor Kişisel Gelişim<br />
Seminerleri” 7 Kasım – 20 Aralık 2014 tarihleri<br />
Öğrencilerimizi öğretmenlik<br />
mesleğine mümkün olduğu kadar<br />
hazırlamak amacıyla öğretmen<br />
eğitimi konusunda destekler veren<br />
sivil toplum kuruluşları ile birlikte<br />
etkinlikler de düzenliyoruz.<br />
arasında hafta sonları gerçekleştirilmiştir.<br />
Bu seminerler dizisi kapsamında çeşitli alanlarda<br />
liderlikleri ile ön plana çıkmış konuklarımız,<br />
öğrencilerimize toplumda lider bir öğretmen<br />
olmalarında kendilerine yol gösterecek liderlik<br />
becerileri hakkında bilgiler vererek, onların<br />
sorularını cevaplandırmıştır.<br />
Fakültemiz ve bölümlerimiz, güncel sorunların<br />
ve araştırma bulgularının tartışıldığı<br />
etkinlikler de düzenlemektedir. 2014 yılında<br />
alanlarında uzman araştırmacıların davet<br />
edildiği seminer ve panellerde PISA 2012<br />
sonuçları, fen eğitiminin doğası, yabancı<br />
dil eğitimi ve öğretmenlerin özlük hakları<br />
gibi konuları Fakültemiz öğretim elemanları<br />
ve öğrencileri ile birlikte tartıştık ve<br />
değerlendirdik. Benzer bir şekilde, fakültemiz<br />
öğretim üyeleri, uzman oldukları alanlarda<br />
Milli Eğitim Bakanlığı ile program geliştirme<br />
çalışmalarını yürütmekte ve MEB tarafından<br />
çekilen videolar yoluyla Türkiye’deki<br />
binlerce öğretmeni etkin bir şekilde<br />
bilgilendirmektedir.<br />
Sürekli gelişime ve yenilenmeye açık<br />
öğretmenler mezun etmek fakültemizin<br />
amaçlarının en önemlileri arasında yer<br />
almaktadır. Bu amaç doğrultusunda<br />
etkinliklerimizi ve toplumda etkin olma<br />
çabamızı önümüzdeki yıllarda da geliştirmeyi ve<br />
yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Etkinliklerimizi<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi İnternet sitesinden<br />
(www.fedu.metu.edu.tr) ve sosyal ağlardan<br />
(www.facebook.com/odtuegitim) takip<br />
edebilirsiniz.<br />
SAYI 54 65
ODTÜLÜ<br />
dosya<br />
ODTÜ ve Eğitim<br />
X Yazı<br />
PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU<br />
ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı<br />
Sürdürdüğü çok çeşitli faaliyetler ve projeler ile ODTÜ, bir yandan<br />
bilim, eğitim ve araştırmanın daha da ileriye gitmesine yönelik<br />
adımlar atarken, diğer yandan da bilgi birikimini ve bilimi toplumla<br />
buluşturarak bir toplum üniversitesi olma yolunda ilerlemektedir.<br />
Öğrencilere akademik bilgilerin<br />
kazandırılması ODTÜ’de verilen eğitimin<br />
yalnızca bir boyutudur. ODTÜ’nün temel<br />
ilkelerinden 1 birisi de “Yaşam Boyu Eğitim”dir.<br />
ODTÜ bu kapsamda “Kendi bünyesindeki<br />
mensuplarının, mezunlarının ve toplumun her<br />
kesiminden insanların sürekli gelişimi için<br />
yaşam boyu eğitimi özendirir.” “Nitelikli İnsan<br />
Yetiştirme” ilkesi çerçevesinde ise “Öğrencilerini<br />
insani ve ahlaki değerlere sahip ve bunlara saygılı,<br />
liderlik yetenekleri ile donatılmış, geniş görüşlü,<br />
sürekli öğrenme ve kendini yenileme alışkanlığı<br />
edinmiş bireyler olarak topluma kazandırmayı<br />
amaçlar.”<br />
ODTÜ Senatosu’nun 21 Ocak 2014 tarihli kararıyla<br />
ODTÜ’nün tüm lisans programlarından mezun<br />
olan öğrencilerin sahip olması hedeflenen<br />
yetkinlikler şu şekilde tanımlanmıştır;<br />
Orta Doğu Teknik Üniversitesi lisans programları<br />
mezunları:<br />
• Bilgiyi etkin bir şekilde kavramsallaştırma,<br />
uygulama, analiz etme, sentezleme ve<br />
değerlendirme becerisine sahiptir<br />
• Yenilikçi fikir ve ürünleri yaratıcılıkla üretebilir<br />
• Problemleri belirlemek, tanımlamak, çözmek<br />
için gerekli stratejileri geliştirme ve uygulama<br />
becerisine sahiptir<br />
• İngilizce ve Türkçe dillerinde etkili iletişim<br />
becerilerine sahiptir<br />
• Liderlik, girişimcilik ve kendi kendini<br />
yönlendirme becerilerine sahiptir<br />
• Evrensel, toplumsal ve çevresel sorunlara<br />
duyarlıdır; bunların çözümünde birey<br />
olarak veya toplumla birlikte çaba gösterir;<br />
66<br />
ODTÜ VE EĞITIM
gerektiğinde uygun gördüğü çözümleri üretip<br />
topluma sunabilir<br />
• Etik değer ve ilkeleri önemser; mesleki ve<br />
toplumsal yaşamda bunlara uygun davranır<br />
• Hem takım içinde, hem de bağımsız çalışabilme<br />
becerilerine sahiptir<br />
• Bilgi, beceri ve yetkinliklerini geliştirmek için<br />
yaşam boyu öğrenmeye açıktır<br />
• Bilgi gereksinimini anlar, tanımlar ve bu<br />
bilgiye ulaşır; bilgiyi etkili bir şekilde kullanıp<br />
başkalarıyla paylaşır<br />
• Bilgi ve iletişim teknolojilerini bilgi edinmede<br />
etkili bir biçimde kullanabilir, bilgi ve<br />
deneyimlerini, teknoloji ve görsel araçları<br />
kullanarak başkalarıyla paylaşabilir.<br />
Bunlar aynı zamanda 21. yüzyılın yetkinlikleridir.<br />
ODTÜ’nün eğitim kalitesi ile uluslararası<br />
sıralamalarda dünyanın en seçkin eğitim<br />
kurumları arasında yer alması tesadüf değildir.<br />
Bireysel düzeyde her ODTÜ’lü kurumsal olarak<br />
da ODTÜ sürekli öğrenme ve kendini geliştirme<br />
hedefine sahiptir.<br />
Yıllardır bu anlayışla yürütülen faaliyetler ve<br />
çabalarının bir sonucu olarak ODTÜ İngiltere<br />
merkezli Quacquarelli Symonds (QS) kuruluşu<br />
tarafından her yıl yapılan değerlendirmede<br />
son üç yıldır “eğitim” alanında dünyanın ilk<br />
150 üniversitesi arasına girmektedir. ODTÜ<br />
eğitimindeki lider konumunu koruyabilmek<br />
ve ulusal ve uluslararası arenada artan<br />
beklentilere cevap verebilmek için çok çeşitli<br />
adımlar atmaktadır. ODTÜ’de Öğrenme ve<br />
Öğrenci Gelişim Birimi (ÖGEB) işte bu amaçla,<br />
“yenilik merkezi” olarak hizmet vermek üzere<br />
kurulmuştur.<br />
Son yıllarda teknolojide yaşanan gelişmeler,<br />
özellikle mobil teknolojilerin yaygınlaşması<br />
hem bireyleri hem toplumu dönüştürmekte;<br />
aynı zamanda da eğitim için bulunmaz fırsatlar<br />
sunmaktadır. Eğitim sınıf ve okul ortamıyla<br />
sınırlı değildir artık. 2014-2015 eğitimöğretim<br />
yılı sonbahar dönemi itibarıyla genel<br />
kullanıma açılmış olan yeni öğrenme yönetim<br />
sistemi ODTÜClass öğretim elemanları ve<br />
öğrencilerimize zengin ders araçları ve iletişim<br />
kanalları sunmaktadır.<br />
ODTÜ, bilimi toplumla buluşturmak ve topluma<br />
hizmette de öncüdür. ODTÜ Toplum ve Bilim<br />
Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin geçtiğimiz<br />
ay düzenlediği “ODTÜ’de Bilim Eğlencelidir!”<br />
etkinliği kapsamında Ankara’nın dört bir<br />
yanından lise öğrencileri ODTÜ yerleşkesinde<br />
buluşmuş; deneyler, sergiler ve yarışmalar ile<br />
tam bir bilim şenliği havası yaşanmıştır. (https://<br />
www.youtube.com/watchv=M2yM9IOAzVc)<br />
Sürdürdüğü çok çeşitli faaliyetler ve projeler ile<br />
ODTÜ, bir yandan bilim, eğitim ve araştırmanın<br />
daha da ileriye gitmesine yönelik adımlar<br />
atarken, diğer yandan da bilgi birikimini<br />
ve bilimi toplumla buluşturarak bir toplum<br />
üniversitesi olma yolunda ilerlemektedir.<br />
Bir STEM Projesi olarak ODTÜ<br />
ODTÜ bir STEM projesidir. STEM (Science,<br />
Technology, Engineering, Mathematics);<br />
Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik<br />
alanlarındaki yoğun eğitimi ifade etmektedir<br />
ve son zamanlarda dünyada başta ABD olmak<br />
üzere birçok ülkede oldukça popüler olmuştur.<br />
STEM eğitimi ise gerçek yaşam problemleri ve<br />
durumlarının Fen, Teknoloji, Mühendislik ve<br />
Matematik kullanılarak çözülmesi anlayışını<br />
benimseyen bir yaklaşımdır. STEM bakış<br />
açısı aynı zamanda ilk ve orta öğretimde<br />
bilim ve matematik eğitimini iyileştirmeyi<br />
ve bu alanlardaki öğretmenlerin eğitilmesini<br />
desteklemektedir. ODTÜ STEM ve STEM<br />
eğitimi konusundaki uzmanlığı ve donanımı<br />
ile önümüzdeki dönemde diğer üniversiteler,<br />
Milli Eğitim Bakanlığı ve sivil toplum<br />
kuruluşlarıyla işbirliği yaparak STEM ve STEM<br />
eğitimi konusunda inisiyatif geliştirmeyi<br />
planlamaktadır.<br />
Bireysel düzeyde<br />
her ODTÜ’lü<br />
kurumsal<br />
olarak da ODTÜ<br />
sürekli öğrenme<br />
ve kendini<br />
geliştirme<br />
hedefine sahiptir.<br />
1 http://www.<br />
metu.edu.tr/tr/<br />
genel-bilgiler<br />
SAYI 54 67
ODTÜLÜ<br />
erdemli kampusu<br />
ODTÜ Erdemli Denizini<br />
Tanıyor ve Koruyor!<br />
Etkinliklere<br />
katılan proje ekibi<br />
ve çocuklar keyifli<br />
saatler geçirdi.<br />
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün okullara yönelik “Denizimi<br />
Tanıyorum ve Koruyorum” eğitim faaliyetlerinin üçüncüsü bu yıl<br />
Dr. Yeşim Ak Örek’in yürütücülüğünde Eylül-Kasım ayları arasında<br />
yaklaşık 800 ilköğretim 7. ve 8. sınıf öğrencisinin katılımıyla gerçekleşti.<br />
68<br />
ODTÜ ERDEMLI DENIZINI TANIYOR VE KORUYOR!
TÜBİTAK 4004 Doğa Eğitimi ve Bilim<br />
Okulları Programı kapsamında<br />
desteklenen ODTÜ Deniz Bilimleri<br />
Enstitüsü’nün okullara yönelik “Denizimi<br />
Tanıyorum ve Koruyorum” eğitim<br />
faaliyetlerinin üçüncüsü bu yıl Dr. Yeşim Ak<br />
Örek’in yürütücülüğünde Eylül-Kasım ayları<br />
arasında yaklaşık 800 ilköğretim 7. ve 8. sınıf<br />
öğrencisine Uygulamalı Deniz Bilimleri Eğitimi<br />
verildi. Projede gelecek nesillere bilimsel bakış<br />
açısı kazandırarak denizleri tanıtmak, koruma<br />
konusunda erken yaşta bilinçlendirmek,<br />
çevre konusunda farkındalık yaratarak<br />
sürdürülebilir çevre bilinçlerinin gelişiminde<br />
katkı sağlamak amaçlanıyor. ODTÜ’nün<br />
“Denizimi Tanıyorum ve Koruyorum” faaliyeti<br />
bu yıl ulusal boyut kazanarak Türkiye’nin dört<br />
denizini temsilen Trabzon Su Ürünleri Merkez<br />
Araştırma Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Su<br />
Ürünleri Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi<br />
Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü<br />
yerleşkelerinde de gerçekleştirildi; söz konusu<br />
her ilde beş gün boyunca eğitimler verildi.<br />
İlk olarak 16-19 Eylül 2014 tarihleri arasında<br />
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ekibinin<br />
gerçekleştirdiği “Marina Deniz Bilimleri<br />
Şenliği” etkinliği kapsamında 20 farklı<br />
ilköğretim okulundan seçilen 400 öğrenci<br />
Mersin’de buluştu. Denizlerin ve nesli tehlike<br />
altındaki türlerin korunması konusunda<br />
duyarlılık oluşturmak amacıyla dev puzzle<br />
oyunu oynanarak geleceğin teminatı çocuklara<br />
deniz araştırmaları hakkında bilgiler verildi.<br />
Etkinlikler çerçevesinde Mersin İl Milli<br />
Eğitim Müdürlüğü ve Mersin Üniversitesi’nin<br />
de katılımı ile Erdemli’de bulunan ODTÜ<br />
Deniz Bilimleri Enstitüsü Yerleşkesi’nde<br />
13-17 Ekim 2014 tarihleri arasında eğitim<br />
programına başlandı. Bu eğitim kapsamında<br />
ilköğretim öğrencilerine deniz bilimlerinin<br />
önemi, denizel canlılar (planktonlar, balıklar,<br />
memeliler, bentik canlılar), denizlerin<br />
fiziksel, kimyasal ve jeolojik özellikleri<br />
hakkında bilgiler verilerek öğrencilere<br />
denizler tanıtıldı. Ayrıca “Denizimi<br />
Eğitim kapsamında<br />
ilköğretim öğrencilerine<br />
deniz bilimlerinin önemi,<br />
denizel canlılar, denizlerin<br />
fiziksel, kimyasal ve jeolojik<br />
özellikleri hakkında bilgiler<br />
verilerek öğrencilere denizler<br />
tanıtıldı.<br />
Tanıyorum ve Koruyorum” etkinlikleri<br />
kapsamında, sıvı ve katı atıklar, bilinçsiz<br />
betonlaşma ve aşırı avcılık gibi deniz<br />
ekosistemi üzerine insan kaynaklı olumsuz<br />
etkiler vurgulanarak denizel biyoçeşitlilik,<br />
nesli tehlike altındaki türler ve sahillerimizin<br />
önemi konularında görsel sunumlar, video<br />
gösterimleri ve arazi uygulamaları eşliğinde<br />
öğrencilere olası etkilerin nasıl azaltabileceği<br />
konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapıldı.<br />
Etkinlikleri pekiştirmek ve öğrenirken<br />
eğlendirmek amaçlı tüm proje ekibi ile Deniz<br />
Ekosistem Oyunu oynandı ve hayal güçlerini<br />
kullanarak kendilerine dağıtılan aksesuarlara<br />
boyama yapıldı ve çocuklar ile keyifli saatler<br />
geçirildi. Etkinliğin sonunda katılımcılara<br />
“Geleceğin Deniz Bilimcisi Adayı Olmaya Hak<br />
Kazanmıştır” yazılı bir sertifika verildi.<br />
Trabzon, İstanbul ve İzmir’den proje<br />
ortakları da bu etkinliği kendi kurumlarında<br />
gerçekleştirmek için gözlem yaptı.<br />
Kapsam ve içeriği aynı olan etkinlikler, ODTÜ<br />
Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden iki eğitmenin<br />
katılımı ile 20-24 Ekim 2014 tarihleri arasında<br />
Trabzon’da, 3-7 Kasım 2014’te İstanbul’da<br />
ve son olarak 10-14 Kasım 2014 tarihleri<br />
arasında İzmir’de gerçekleştirildi. Bir sonraki<br />
yıl “Denizimi Tanıyorum ve Koruyorum”<br />
etkinliğinin başka illerde de gerçekleştirilmesi<br />
planlanıyor.<br />
SAYI 54 69
ODTÜLÜ<br />
kuzey kıbrıs kampusu<br />
İlk Yıl Seminerleri<br />
Üniversite Yaşamına<br />
Uyumu Hızlandırıyor<br />
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’nda da dört yıldır verilen “Kampusta İlk Yıl Semineri”<br />
hem öğrencilerin okula uyumunu artırıyor hem de akademik başarı grafiğinin<br />
yükselmesine katkı sağlıyor.<br />
70<br />
İLK YIL SEMINERLERI ÜNIVERSITE YAŞAMINA UYUMU HIZLANDIRIYOR
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’na ilk kez<br />
kayıt yaptıran öğrencilerin, kampusun<br />
akademik ve sosyal yaşantısına<br />
sağlıklı bir şekilde dahil olarak kendilerini<br />
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’nun bir parçası<br />
hissetmelerine destek olmak amacıyla dört<br />
yıl önce kredili bir ders olarak eklenen GPC<br />
100 Kampusta İlk Yıl Semineri başarı ile<br />
uygulanmaya devam ediyor. GPC 100 Kampusta<br />
İlk Yıl Semineri’nin benzer içerikteki<br />
yurtdışı uygulamalarının değerlendirildiği<br />
çalışmalarda üniversitelerdeki ilk yıl<br />
seminerlerinin, öğrencilerin uyum süreçlerine<br />
katkı sağlamanın yanı sıra akademik başarıyı<br />
artırdığı görülüyor.<br />
Seminerler, etkinlikler ve küçük grup<br />
tartışmalarıyla yürütülmekte olan GPC 100<br />
Kampusta İlk Yıl Semineri ile öğrencilerin,<br />
kurum, kaynakları ve kendisine kurum<br />
tarafından sağlanan bu kaynaklardan nasıl en<br />
etkili şekilde yararlanabileceği konusunda bilgi<br />
sahibi olması, öğrenmelerinde motivasyonun<br />
rolü, öğrenme stratejileri, zaman ve kaynakların<br />
etkili kullanımı ve bu bileşenlerin ileri<br />
taşınması konusunda anlayış geliştirmesi<br />
ve farkındalık kazanması hedefleniyor.<br />
Öğrencilerin, devam ettikleri program hakkında<br />
doğru ve güncel bilgiye sahip olmaları, kendi<br />
programlarındaki üst sınıf öğrencileri ve<br />
öğretim üyeleri ile ilişki geliştirmeleri gibi<br />
içeriklerle zenginleştirilen GPC 100 Kampusta<br />
İlk Yıl Semineri ile farklılıklara saygı konusunda<br />
anlayışın geliştirilmesi ve farkındalık<br />
kazandırılması da sağlanıyor.<br />
Yazılı bir sınavla değil, öğrencilerin<br />
etkinliklere devamı ve küçük grup<br />
tartışmalarına ve/veya etkinliklerine<br />
aktif katılımları ile notlandırılan GPC 100<br />
Kampusta İlk Yıl Semineri, ilk sömestrede<br />
haftada iki saat olarak yer alıyor. Öğrenci<br />
Gelişim ve Psikolojik Danışma Merkezi’nin<br />
koordinasyonunda uygulanan GPC 100<br />
Kampusta İlk Yıl Semineri’ne GPC 310 dersini<br />
alan üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencileri de<br />
“Akran Rehber” olarak destek veriyor.<br />
Üniversiteye uyum sürecinin özellikle<br />
yurtdışında okuyan öğrenciler için daha zorlu bir<br />
dönem olduğunu belirten ODTÜ Kuzey Kıbrıs<br />
Kampusu Öğrenci Gelişim ve Psikolojik Danışma<br />
Merkezi Koordinatörü Dr. Z. Eda Sun Selışık,<br />
ev, aile, arkadaş özlemi, yalnızlık ve sosyal<br />
tatminsizlik, karar verme sorumluluğunun<br />
alınması, akademik güçlüklerle baş etme,<br />
uyku, yeme, egzersiz alışkanlıklarındaki<br />
değişikliklerin yol açtığı fiziksel zorlanmalar<br />
ve zamanı etkili kullanmadaki güçlüklerin<br />
en sık yaşanan sorunlar olduğunu söyledi.<br />
Bu zorluklarla etkili şekilde baş edilemediği<br />
durumlarda yoğun stres ve depresif semptomlar<br />
yaşandığını ve bu durumun ilk yıllarda<br />
üniversite eğitiminin sonlandırılmasına<br />
dahi neden olabildiğini belirten Dr. Z. Eda<br />
Sun Selışık, ders içeriğinin öğrenciler, akran<br />
rehberler ve derse katkı koyan öğretim<br />
elemanlarının geri bildirimleri ile sürekli<br />
geliştirilmeye açık olduğunu da sözlerine ekledi.<br />
GPC 100<br />
Kampusta İlk<br />
Yıl Semineri ile<br />
farklılıklara saygı<br />
konusunda<br />
anlayışın<br />
geliştirilmesi<br />
ve farkındalık<br />
kazandırılması da<br />
sağlanıyor.<br />
SAYI 54 71
ODTÜLÜ<br />
söyleşi<br />
ODTÜ’den Çıkan<br />
Eğitim Melekleri<br />
Ankara Gönüllü Takımı 2009 yılında bir grup<br />
ODTÜ’lü öğrencinin girişimiyle ODTÜ Mezunları<br />
Derneği çatısı altında kurulan bir eğitim<br />
çalışma grubu. Ankara’da ekonomik olarak<br />
dezavantajlı ailelerin çocuklarıyla çalışarak<br />
üniversite öğrencileri ile çocuklar arasında<br />
köprü kurmayı amaçlayan AGT’den Ceyda<br />
Acicbe, Esra Reis ve Engin Aslıbay ile konuştuk...<br />
Yukarıdan<br />
aşağıya: Esra Reis,<br />
Engin Aslıbay,<br />
Ceyda Acicbe<br />
Ankara Gönüllü Takımı’nı ve<br />
sizi tanıyabilir miyiz<br />
Ceyda: Ben ve Esra ikinci sınıf<br />
Sosyoloji öğrencisiyiz, Engin<br />
ise Siyaset Bilimi ve Kamu<br />
Yönetimi okuyor. Amacımız<br />
üniversite ve toplum arasında<br />
bir köprü oluşturabilmek. Bunu<br />
da çocuklardan başlayarak<br />
yapmaya çalışıyoruz. Birlikte<br />
çalıştığımız çocuklar avantajlı<br />
konumda olan ailelerin çocukları<br />
değil. Yenimahalle ve Çankaya<br />
Belediyesi’nin bize sağladığı<br />
servislerle o mahallelere ulaşıp<br />
hafta sonları çocuklarla bire bir<br />
çalışıyoruz.<br />
Esra: AGT 2009 yılında<br />
kurulmuş bir oluşum. Birkaç<br />
ODTÜ öğrencisi bu fikri<br />
geliştiriyor. Bu proje çok kısa<br />
zamanda ODTÜ Mezunları<br />
Derneği’nin en önemli çalışma<br />
gruplarından biri haline geliyor.<br />
Engin: AGT’de çalışanların<br />
çoğunluğu ODTÜ öğrencisi ama<br />
farklı okullardan da pek çok<br />
arkadaşımız çalışıyor.<br />
Projeleriniz neler<br />
Ceyda: İki projemiz var.<br />
Üniversite-Ev, evlere giderek<br />
çocuklarla bire bir çalışıyor,<br />
Üniversite-Okul ise okullara<br />
giderek çocuklara ulaşıyor. Ben<br />
Üniversite-Ev projesinde görev<br />
alıyorum. Asıl amacımız sosyal<br />
ve kültürel olarak kardeşlerimizi<br />
geliştirmek ve onlara rol model<br />
olmak. Bir üniversitelinin<br />
nasıl yaşadığını hem çocuklara<br />
hem ailelere göstermek. Bunu<br />
yaparken elbette çocukların<br />
derslerine de yardım ediyoruz.<br />
Esra: Aileler en başta bizi<br />
sadece çocukların derslerine<br />
yardım edecek üniversiteliler<br />
zannediyor. Biz bunu yıkmaya<br />
çalıştıkça onlar da bizim ne<br />
yapmaya çalıştığımızı anlıyor.<br />
Bizim her hafta farklı konularda<br />
taslaklarımız oluyor. Hijyen,<br />
hayvan sevgisi, insan hakları<br />
gibi konularda sohbet ederek<br />
çocukların bu konularda fikir<br />
sahibi olmaları için uğraşıyoruz.<br />
İlk başta çocukların ailelerine<br />
bir yabancı olarak gidiyoruz.<br />
Ama zamanla aileden biri olup<br />
çıkıyoruz.<br />
Engin: Ben Üniversite-Okul<br />
projesindeyim. Bizim hızlı<br />
okuma, tiyatro, kültür-coğrafya,<br />
dünyamızı anlamak, dergi ve<br />
insan hakları olmak üzere altı<br />
tane projemiz var. Okullara<br />
giderek bu projeleri uyguluyoruz.<br />
Çocukların grup içerisinde nasıl<br />
çalıştıklarına ve kardeşleriyle<br />
olan ilişkilerine bakıyoruz.<br />
Çalışılacak okulları nasıl<br />
seçiyorsunuz<br />
Engin: Belediyeler bize bazı<br />
okullar öneriyor. Gidip o okulların<br />
müdürleriyle konuşuyoruz. Kabul<br />
edenlerle çalışmaya başlıyoruz.<br />
Esra: Bunun dışında her sene<br />
başında ekipler oluşturarak saha<br />
çalışmaları yapıyoruz. Kendi<br />
çabamızla ulaştığımız temas<br />
kurduğumuz çok fazla ev var.<br />
Çocuklarla yapacağınız<br />
çalışmaların içeriği nasıl<br />
belirleniyor<br />
Engin: Dünyamızı anlamak<br />
dersinde kardeşlerimize çevre<br />
bilinci aşılamayı amaçlıyoruz. Bu<br />
projeler genellikle oyun oynarken<br />
öğretmeyi amaçlayan projeler.<br />
Esra: Biz çocuklara olabildiğince<br />
bir fikir empoze etmeye<br />
çalışmıyoruz. Amacımız<br />
birbirimizin fikirlerini<br />
değiştirmek değil.<br />
72<br />
ODTÜ’DEN ÇIKAN EĞITIM MELEKLERI