Madde kullanımı ve eÅlik eden psikiyatrik durumlar - Kültegin Ãgel
Madde kullanımı ve eÅlik eden psikiyatrik durumlar - Kültegin Ãgel
Madde kullanımı ve eÅlik eden psikiyatrik durumlar - Kültegin Ãgel
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Bölüm IV<br />
MADDE KULLANIMI VE ELK EDEN<br />
PSKYATRK DURUMLAR<br />
1. izofreni <strong>ve</strong> madde kullanım bozuklukları<br />
2. Depresyon <strong>ve</strong> alkol-madde kullanım bozuklukları<br />
3. Bipolar bozukluk <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
4. Anksiyete bozuklukları <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
5. Kiilik bozuklukları <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
6. Dikkat eksiklii hiperaktivite bozukluu <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
7. ntihar <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
8. Disosiyatif bozukluklar <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
9. Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
10.Çocuklukta yaanan istismar/ihmal yaantısı <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
11.Travma sonrası stres bozukluu (TSSB) <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
297
298
1. ZOFREN VE MADDE KULLANIM BOZUKLUKLARI<br />
Bipolar bozukluk <strong>ve</strong>ya izofreni gibi ciddi <strong>psikiyatrik</strong> bozuklukları olan hastaların yarısı<br />
yaamlarının bir bölümünde madde kötüye kullanımı ya da baımlılık tanısını alırlar.<br />
Psikiyatrik bozukluu olan <strong>ve</strong> madde <strong>ve</strong>ya alkol kullanan bir hastada alkol ya da madde<br />
kullanımının mental bozukluun belirtilerini taklit edebilecei için tanı koymak da güç<br />
olabilir. Ayrıca madde baımlılıı <strong>ve</strong> ciddi mental hastalık ikili tanısı tedaviyi de<br />
karmaıklatırabilir. izofrenide alkol, esrar, kokain <strong>ve</strong> nikotin en sık kullanılan maddelerdir.<br />
Regier <strong>ve</strong> ark. (1990) izofrenide yaam boyu madde kullanım bozukluuna da baktıkları<br />
çalımalarında hastaların %47 sinde herhangi bir alkol <strong>ve</strong>ya madde kullanım bozukluu,<br />
%33.7 sinde herhangi bir alkol kullanım bozukluu <strong>ve</strong> %27,5 inde ise herhangi bir madde<br />
kötüye kullanım bozukluu bulunduunu buldular. Bu çalımada izofreni hastalarında genel<br />
topluma göre 4,6 kat daha fazla alkol <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya madde kullanım bozukluu, 3 kat daha fazla<br />
alkol <strong>ve</strong> 9 kat daha fazla ise madde kullanım bozukluu bulunduu gösterilmitir.<br />
Türkiye’de yapılan bir çalımada, paranoid <strong>ve</strong> farklılamamı tip 56 izofrenili hastan›n<br />
%32’sinin son bir ay içinde alkol <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya madde kullandıkları bildirilmitir (Özünalan 2002).<br />
Daha yakın zamanda yapılan bir çalımada ise 463 izofreni hastasında % 4,8 oranında sigara<br />
ile birlikte alkol <strong>ve</strong> %1,1 inde ise esrar kullanımı olduu <strong>ve</strong> alkol madde kullanımı olan<br />
hastaların tümünün erkek olduu bildirilmitir (Belli <strong>ve</strong> ark 2007). izofrenide madde<br />
kullanımının doasına bakılacak olursa,<br />
Tütün dıında dier maddelerin kullanımı ılımlı düzeydedir,<br />
<br />
<br />
Kötüye kullanım baımlılıktan daha yaygındır<br />
Ancak ılımlı kullanım bile izofrenin birincil belirtilerini alevlendirir noktalarına bizi<br />
getirmektedir.<br />
lk kez hastalanan 262 izofreni hastası ile yapılan baka bir çalımada ise hastaların %37<br />
sinde madde kötüye kullanımı bulunmu <strong>ve</strong> madde kullanan hastalarda izofrenik bozukluk<br />
kullanmayanlara göre daha erken balamıtı, psikotik belirtiler daha fazla bulunmutu, ayrıca<br />
daha fazla tedavisiz geçen hastalık dönemleri vardı <strong>ve</strong> ilk tedaviye yanıtları daha kötüydü. lk<br />
kez hastalanan izofrenik erkeklerde kadınlara göre daha fazla madde kötüye kullanımı<br />
görülmütü. Esrar <strong>ve</strong> alkol ise en sık kullanılan maddelerdi (Green <strong>ve</strong> ark. 2004).<br />
izofreni <strong>ve</strong> buna elik <strong>eden</strong> bir madde kötüye kullanımı olduunda bozukluun daha erken<br />
baladıı (Green <strong>ve</strong> ark 2004, Hambrecht <strong>ve</strong> Hafner 1996, Tsuang <strong>ve</strong> ark 1982), yineleme<br />
riskinin arttıı (Drake <strong>ve</strong> Brunette 1998, Gupta <strong>ve</strong> ark 1996), yine yinelemeyi artıran bir baska<br />
etken olarak tedaviye uyumun daha kötü olduu (Owen <strong>ve</strong> ark 1996), antipsikotik tedaviye<br />
daha düük yanıtın olduu (Bowers <strong>ve</strong> ark 1990), daha sık hastaneye yatırıldıkları (Brady <strong>ve</strong><br />
ark 1990), daha fazla iddet gösterdikleri (Swanson <strong>ve</strong> ark 1990) <strong>ve</strong> tedavi maliyetlerinin çok<br />
yükseldii (Drake <strong>ve</strong> Brunette 1998, Brady <strong>ve</strong> ark 1990, Bowers <strong>ve</strong> ark 1990) gösterilmitir.<br />
izofreni ile birlikte alkol/madde kullanımı birlikteliini anlamak için u soruları sorabiliriz.<br />
Bu bölüm Figen Karadağ tarafından yazılmıştır.<br />
299
1. <strong>Madde</strong> kullanıcıları acaba izofreniye daha mı yatkındırlar<br />
Buna kanıt olarak madde kullanan hastalarda izofreninin erken balaması gösterilmektedir <strong>ve</strong><br />
bu kiilerde madde izofreninin tetiini çekmektedir denmektedir.<br />
2. izofrenide madde kullanımı bir kendi kendini saaltım yolu mudur<br />
Bazı hastaların pozitif ya da negatif belirtileri iyiletirmek için madde kullandıkları<br />
bilinmektedir.<br />
3. Acaba izofrenisi olan kiilerin madde kullanımına biyolojik bir yatkınlıkları mı vardır<br />
izofreniklerin mezokortikolimbik dopamin sistemlerinde bir düzensizlik vardır. Prefrontal<br />
korteksin mezokortikal dopaminerjik aktiviteyi düzenledii bilinir. izofrenide prefrontal<br />
korteks hipofontalitesinin bu düzenleme ilevini yerine getirememesine n<strong>eden</strong> olduu<br />
düünülmektedir. Mezokortikolimbik dopaminerjik sistemler beyin ödül merkezinin bir<br />
parçasıdır <strong>ve</strong> madde kullanımının da beyin ödül sistemindeki dopamin ilevlerini artırdıı<br />
bilinmektedir. <strong>Madde</strong> kullanımı böylece geçici bir ekilde izofreni belirtilerini düzeltebilir,<br />
ama sonunda bu belirtilerin daha da kötülemesine n<strong>eden</strong> olmaktadır (Green <strong>ve</strong> ark 1999).<br />
Tedavi ilkeleri<br />
1. Farmakolojik tedavilere ek olarak psikososyal giriimler gereklidir.<br />
2. Psikiyatrik bozukluk <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluunun bir arada olduu <strong>durumlar</strong>da hibrid<br />
(melez- türetilmi) programlar etkili olmaktadır.<br />
3. Bütünletirilmi ikili tanı tedavileri egüdümlü bireysellemi tedaviler salamaktadır.<br />
4. Tek bir tedavi ekibi hem ilaç tedavisini, hem madde kullanım bozukluu tedavisini hem de<br />
psikosyal tedavi giriimlerini yönetebilir.<br />
izofreniye elik <strong>eden</strong> madde kullanımı varsa tipik antipsikotiklerle tedavide bazı sorunlar<br />
görülmektedir. Bu hastaların tipik antipsikotiklere yanıtı düüktür (Bowers <strong>ve</strong> ark 1990), EPS<br />
ortaya çıkar <strong>ve</strong> negatif belirtilerde minimal düzelme görülür, haloperidol ayrıca sigara<br />
tüketimini artırmaktadır (Mc Evoy <strong>ve</strong> ark 1995). <strong>Madde</strong> kullanımı tipik antipsikotiklerle<br />
tedavi edilen hastalarda yaygındır. Atipik antipsikotiklerle yapılan çalımalara bakılırsa daha<br />
az yineleme (Csernansky <strong>ve</strong> ark 2002), daha fazla etkinlik görülmü (Lieberman <strong>ve</strong> ark 2005,<br />
Davis <strong>ve</strong> ark 2003), daha az nörolojik yan etki, bilisel ilevlerde düzelme (Bilder <strong>ve</strong> ark<br />
2002), özkıyım riski olan hastalarda etkili oldukları (Potkin <strong>ve</strong> ark 2003, Meltzer <strong>ve</strong> ark 2003)<br />
<strong>ve</strong> elik <strong>eden</strong> madde kullanımını azaltabilecekleri gösterilmitir (Albanese <strong>ve</strong> ark 1994,<br />
Marcus <strong>ve</strong> Snyder 1995, Zimmet <strong>ve</strong> ark 2000).<br />
Klozapin madde kullanımını azalttıı en fazla gösterilen atipik antipsikotiktir. Örnein 29<br />
tedaviye dirençli madde kullanım bozukluuda olan izofreni hastasında alkol kullanımını<br />
azalttıı (Buckley <strong>ve</strong> ark 1997), yine 36 vakalık bir seride madde kullanımını %85 azalttıı <strong>ve</strong><br />
%72 oranında ise hastaların maddeyi bıraktıı (Zimmet <strong>ve</strong> ark 2000), sigara kullanan<br />
hastalarda sigara kullanımını azalttıı (Marcus <strong>ve</strong> Snyder 1995) yine 105 vakalık naturalistik<br />
bir seride klozapin kullanan hastalarda %79 oranında <strong>ve</strong> tipik antipsikotik kullanan hastalarda<br />
ise %33.7 oranında alkol kullanımının remisyona girdii (Drake <strong>ve</strong> ark 2000) gösterilmitir.<br />
Klozapinin bu etkinliinin olası n<strong>eden</strong>lerinegelince klozapin tedavisi plazmada noradrenalin<br />
miktarını artırır. 2 antagonizması beyin ödül sisteminde dopamin nöronlarının atelenmesini<br />
artırır. Klozapinin noradrenerjik etkisi (yani 1 <strong>ve</strong> 2 antagonizması <strong>ve</strong> zayıf D 2<br />
300
antagonizması madde kullanımının elik ettii izofreni hastalarında etkililiinin açıklaması<br />
olabilir.<br />
Risperidonun ise elik <strong>eden</strong> kokain kullanımı olan izofreni hastalarında madde alma isteini<br />
<strong>ve</strong> yinelemeleri azalttıı gösterilmitir (Smelson <strong>ve</strong> ark 2002). Ancak klozapin <strong>ve</strong> risperidonu<br />
karılatıran bir baka çalımada ise alkol <strong>ve</strong> esrar kullanımı olan izofreniklerde klozapinle<br />
alkol <strong>ve</strong> madde kullanımını kesen hastaların oranı % 54 <strong>ve</strong> risperidonla ise %12,5<br />
bulunmutur (Green <strong>ve</strong> ark 2003).<br />
Olanzapinle yapılan çalımalarda ise madde kullanım bozukluu olan <strong>ve</strong> olmayan izofrenik<br />
hastalarda etkinlik eit bulunmu (Conley <strong>ve</strong> ark 1998), tipik antipsikotiklerle madde<br />
kullanımında olduu kadar ancak istatistiksel olarak anlamlı düzeyde izofrenik hastalar<br />
madde kullanımını durdurmular (Noordsy <strong>ve</strong> ark 2001), madde kullanım bozukluu <strong>ve</strong><br />
izofrenisi olan 30 olguluk <strong>ve</strong> 12 aylık bir çalımada ise olguların %70 inin tam iyileme<br />
gösterdii bulunmutur (Littrell <strong>ve</strong> ark 2001).<br />
Tipik antipsikotikleri azaltıp ketiyapin eklenmesi ile ketiyapinin uyarıcılara balı madde alma<br />
isteini azalttıı (Brown <strong>ve</strong> ark 2003), aripipirazolün ise kokain <strong>ve</strong> alkol alma isteini azalttıı<br />
<strong>ve</strong> pozitif gelen idrar tarama test sayısını azalttıı gösterilmitir(Beresford <strong>ve</strong> ark 2005).<br />
Yine baka bir çalımada ise naltreksonun etkinlii gösterilmitir. 12 haftalık randomize bir<br />
çalımada bir antipsikotie ek olarak naltrekson alan hastalarda içki içilen gün sayısının,<br />
youn içilen gün sayısının <strong>ve</strong> ayrıca madde alma isteinin azaldıı gösterilmitir (Petrakis <strong>ve</strong><br />
ark 2004).<br />
Sonuç olarak elik <strong>eden</strong> madde kullanım bozukluunun olması izofreninin kısa <strong>ve</strong> uzun<br />
süreli seyrini olumsuz olarak etkilemektedir. Tipik antipsikotiklerin bu durumda sınırlı bir<br />
ilevi var gibi görünmektedir. Tedavide her iki durumun tedavisi aynı anda yapılmalıdır.<br />
Klozapin <strong>ve</strong> olasılıkla dier atipik antipsikotikler madde kullanımını azaltmaktalar.<br />
Naltrekson gibi bazı ek alkol madde kullanım bozukluu tedavisi ile ilikili ilaçları tedaviye<br />
ekleyebiliriz. Erken önleme programları izofreniye elik <strong>eden</strong> madde kullanım bozukluu<br />
olup olmadıını mümkün olduunca erken tanımalıdır.<br />
301
302
2. DEPRESYON VE ALKOL-MADDE KULLANIM BOZUKLUKLARI<br />
Depresyon <strong>ve</strong> alkol/madde baımlılıı, her ikisi de sık görülen hastalıklar olup birlikte de<br />
görülebilmektedirler. Birbirlerine elik ettikleri <strong>durumlar</strong>da hastalıın iddeti aırlamakta,<br />
gidi <strong>ve</strong> sonlanı özellikleri kötülemekte <strong>ve</strong> daha aır salık sorunları domaktadır. Bu<br />
n<strong>eden</strong>le hem birinci basamakta hem de psikiyatri <strong>ve</strong> baımlılık tedavi birimlerinde bu iki<br />
rahatsızlıın birlikte bulunduu <strong>durumlar</strong>da doru tanı konulabilmesi <strong>ve</strong> tedavi olanaklarının<br />
arttırılması önem taımaktadır.<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı ile depresyon arasında dorudan somut bir iliki saptanamamıtır.<br />
Ancak madde kullanımının dönemsel depresif ataklar yaratabildii gösterilmitir. Alkol <strong>ve</strong>ya<br />
madde kullanımını bıraktıktan sonraki günlerde youn depresif belirtiler gözlenebilmektedir.<br />
Ancak bu depresif atakların baımsız depresif ataklar olup olmadıı tartımalıdır. Bu tip<br />
depresyon geçiren vakalarda depresyon fenomonolojisinde önemli bir fark görülmemektedir.<br />
Öte yandan bu vakaların aile öykülerinde depresyon görülme sıklıı genel popülasyondan<br />
farklı deildir. Benzer ekilde alkolik ebe<strong>ve</strong>ynlerin çocuklarında da depresyon görülme sıklıı<br />
farklı deildir. Ancak madde kullanımına balı olmadıı düünülen depresyon geçiren<br />
vakalarda, aile öyküsü pozitif olarak saptanmaktadır.<br />
Youn alkol kullanılan dönemlerde depresyon belirtilerinin olabilecei gösterilmitir. Aynı<br />
ekilde madde kullanımı sırasında da (özellikle uyarıcı <strong>ve</strong> hallüsinojen maddeler) depresyon<br />
belirtileri saptanabilmektedir. Alkol <strong>ve</strong>ya madde bırakıldıı taktirde bu depresif belirtilerin<br />
iyileebildii gözlenmitir. Bu vakaların birkaç haftadan birkaç aya kadar geçen bir süreç<br />
sonunda çok azında depresyonun devam ettii gösterilmitir. Depresyon, akut<br />
entoksikasyonun bir belirtisi olarak kabul edilebilir bu vakalarda. Akut entoksikasyon, uyku<br />
bozukluklarına, enerji <strong>ve</strong> aktivite deiikliklerine, örenme <strong>ve</strong> konsantrasyon bozukluu gibi<br />
bilisel sorunlara yol açabilir.<br />
Aynı ekilde yoksunluk döneminde de depresyona benzer belirtilerin görülme sıklıı oldukça<br />
yüksektir. Yoksunluk döneminin sonunda depresif belirtilerin kaybolabilecei ileri<br />
sürülmektedir. Alkol yoksunluk döneminde depresif belirtilerin sık görüldüü ancak bu<br />
belirtilerin üç-dört hafta için kaybolabilecei bildirilmitir. Uyarıcı maddelerin yoksunluk<br />
dönemi de depresyonla karıabilir. Örnein kokain yoksunluk döneminde gözlenen enerji<br />
azlıı, rahatlayamama, hiçbir eyden zevk alamam gibi belirtiler depresyonla karıtırılabilir.<br />
Bu n<strong>eden</strong>le depresyon tanısı konarken, madde kullanımının özellii de göz önüne alınmalıdır.<br />
Ektanının yaygınlıı<br />
Alkol kullanım bozukluu olan kiilerde depresyonun görülme sıklıı klinik çalımalarda %<br />
30-60 olarak <strong>ve</strong>rilmektedir. Alkol baımlısı kadın <strong>ve</strong> erkeklerin yaklaık % 80'inde depresif<br />
semptomlar saptanmı <strong>ve</strong> bu hastaların en az üçte birinde major depresif epizod kriterleri<br />
bulunmutur (Berglund, 1987). Alkol baımlılıında majör depresif bozukluk görülme<br />
yaygınlıı %17 olarak da bildirilmektedir. Majör depresyonlu vakaların aynı zamanda alkol<br />
baımlısı olma riskinin dört kat daha fazla olduu, tedavi arayıı içindeki olguların önemli bir<br />
Bu bölüm Berna Uluğ ile birlikte yazılmıştır.<br />
303
ksımının da alkol <strong>ve</strong> depresyon ektanılı olduu gösterilmitir (Nellisery <strong>ve</strong> ark, 2003; Brown<br />
<strong>ve</strong> ark, 2003; Moak <strong>ve</strong> ark, 2003).<br />
ABD’de yapılan epidemiyolojik bir çalıma olan Epidemiyolojik Alan Çalımasında<br />
(Epidemiologic Catchment Area Study: ECA) alkol baımlılıı ile major depresyonun<br />
ektanısının yaam boyu sıklıı %5,9’dur (Regier, 1990). Yine ABD’de yapılmı olan Ulusal<br />
Ektanı Tarama çalımasında National Comorbidity Sur<strong>ve</strong>y- NCS) ise erkek alkol<br />
baımlılarında yaam boyu depresyon oranı %24,3, kadınlarda ise %48,5’dir (Kessler <strong>ve</strong> ark,<br />
1994). Hastanede yatan alkol baımlılarında yaam boyu depresyon yaygınlıı % 8 ile 53<br />
arasında bulunmutur (Merikangas, <strong>ve</strong> ark, 1996).<br />
Ülkemizde yapılan bir çalımada alkol baımlısı vakalarda imdiki majör depresyon<br />
yaygınlıı %32.5, yaam boyu majör depresyon yaygınlıı %35, distimik bozukluk yaygınlıı<br />
ise %5 olarak bulunmutur (Öner <strong>ve</strong> ark, 2002). ncesu tarafından yapılan bir çalımada alkol<br />
baımlılarında major depresyon %15 ile en sık görülen duygudurum bozukluu olarak<br />
saptanmıtır (ncesu, 1993). Türkçapar <strong>ve</strong> arkadalarının yaptıı bir çalımada yatan alkol<br />
alkol baımlılarının %50’sinde major depresyon <strong>ve</strong> distimi öncelikli olmak üzere en az bir<br />
ektanı konduu bildirilmitir (Türkçapar <strong>ve</strong> ark, 1997).<br />
Tanı deerlendirmesi<br />
Depresyon riskinin maddenin bırakıldıı dönemde arttıı hatırlanmalıdır. Kiinin maddeyi<br />
bıraktıı dönemde depresyon belirtileri daha belirgin olarak gözlenir. Bu durum hem<br />
maddenin bırakılması, hem de madde kullanımının depresyonu maskelemesi ile açıklanabilir.<br />
Bu n<strong>eden</strong>le maddenin bırakıldıı dönemlerde depresyon taraması yapılması uygundur. Öte<br />
yandan depresyonlu hastalarda kendi kendini tedavi amacıyla ilaç niyetine (self-medication)<br />
madde kullanımına sıklıkla rastlandıı da hatırlanmalıdır.<br />
<strong>Madde</strong> kullanımına balı depresyon tanısı koyabilmek için intoksikasyon <strong>ve</strong>ya kesilme<br />
sendromuna ilikin öykü, fizik muayene <strong>ve</strong> laboratuar bulgularının olması <strong>ve</strong> depresif<br />
belirtilerin intoksikasyon <strong>ve</strong>ya kesilmeyi takiben 1 ay içinde ortaya çıkmı olması gereklidir.<br />
Tanı deerlendirmesinin yalnızca muayene sırasındaki depresif belirtilere bakılarak yapılması<br />
doru deildir. Son yıllarda bu hastalardaki antidepresan tedavinin etkinliine bakılan<br />
çalımalarda, tanı deerlendirmesi klinik öyküye <strong>ve</strong> tanı ölçütlerine dayanılarak<br />
yapılmaktadır. Doru tanı koymada önemli noktalar unlardır:<br />
Depresyon tanı <strong>ve</strong> tedavisi için hastayı hiç deilse kısa bir süre için abstinens<br />
durumunda (maddenin hiç kullanılmadıı dönem) izlemek gereklidir.<br />
Öyküde geçmite yaanmı <strong>ve</strong> tedaviye cevap <strong>ve</strong>rmi depresif epizod öyküsünün<br />
varlıı önemlidir.<br />
Yataklı kurumlarda en az bir haftalık abstinens süresi sonunda yapılan tanı deerlendirmesi<br />
ile gerçekletirilen çalımalarda depresyon tedavisinde plasebo cevabı daha düük <strong>ve</strong><br />
antidepresan tedavinin etki ölçüsü daha büyük bulunmutur. Belirli bir abstinens süresi<br />
sonunda deerlendirme, geçici semptomların elenmesi <strong>ve</strong> birincil <strong>ve</strong>ya baımsız depresif<br />
bozukluun saptanması bakımından yararlı olmaktadır. Elik <strong>eden</strong> depresyon tanısı, belirtiler<br />
belirli bir abstinens süresinin sonunda devam ediyorsa konmalı <strong>ve</strong> tedavi edilmelidir.<br />
Öykü alma <strong>ve</strong> ruhsal muayenede iki uçlu bozukluk olup olmadıı da dikkatle<br />
deerlendirilmelidir. Alkol/ madde baımlılarında elik <strong>eden</strong> duygulanım bozukluu majör<br />
304
depresyon olabildii gibi sıklıkla iki uçlu bozukluk da olabilmektedir. Antidepresan<br />
tedavilerin manik kaymaya yol açabilmeleri riski bu deerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.<br />
ntihar riski muhakkak deerlendirilmelidir. <strong>Madde</strong> kullanıcılarında depresyonun varlıının<br />
intihar riskini arttırdıı birçok çalımada gösterilmitir. Bu n<strong>eden</strong>le intihar riski<br />
aratırılmalıdır. Geçmite <strong>ve</strong>ya aile öyküsünde intihar öyküsü olan depresyonlu madde<br />
kullanıcılarında intihar riskinin daha yüksek olduu unutulmamalıdır.<br />
Hem depresyonu, hem de madde kullanım bozukluunu ayrı ayrı deerlendirmek <strong>ve</strong> tedavi<br />
etmek gereklidir. Bunun için her iki bozukluun da tedavisinin yapılabilecei ortamlar<br />
yaratılması ya da konuyla ilgili uzmanlardan yardım alınması yararlı olacaktır.<br />
Temel tedavi hedefleri<br />
Depresyon <strong>ve</strong> alkol/madde kullanım bozukluklarının birlikte olduu <strong>durumlar</strong>da temel tedavi<br />
hedefleri unlardır:<br />
1. Her iki bozukluun etkin tedavisini salayabilmek için doru tanının konması.<br />
2. Her iki bozukluun belirtilerinin azaltılması <strong>ve</strong> ilevselliin yeniden kazandırılması..<br />
3. Her iki bozukluun birbirlerini tetikledii <strong>durumlar</strong>ın tanınması <strong>ve</strong> müdahale<br />
yöntemlerinin gelitirilmesi.<br />
4. ntihar bata olmak üzere riskli <strong>durumlar</strong>ın zamanında saptanması.<br />
Tedavi<br />
Yakın geçmie kadar madde baımlılarında depresyon tedavisine gerek olmadıı çünkü<br />
madde kullanıcılarında depresif semptomların çou zaman geçici nitelikte olduu yaygın<br />
olarak kabul gören bir görütü. Öte yandan bu hastalarda depresyon tedavisine<br />
odaklanılmasının, dikkatin, esas sorun olan baımlılıın tedavisinden çelinmesine yol<br />
açabilecei de düünülüyordu.<br />
Oysa son yıllarda yapılan çalımalar, alkol <strong>ve</strong> madde baımlılarında elik <strong>eden</strong> depresyonun<br />
tedavi edilmesi gereine iaret etmektedir. Artık madde baımlılarında depresyonun tedavisi<br />
daha sık olarak yapılıyorsa da, yine de tanının atlanması, <strong>ve</strong> tedavinin ihmali çok sık olarak<br />
görülmektedir.<br />
Antidepresanlar<br />
Ektanılı hastalarda antidepresanların elik <strong>eden</strong> depresyona etkili olabilmeleri için ilacın<br />
yeterli dozda <strong>ve</strong>rilmesi, en az 6 hafta süre ile uygulanması <strong>ve</strong> depresif sendrom (majör<br />
depresyon <strong>ve</strong>ya distimi) tanısının klinik öyküye <strong>ve</strong> tanı ölçütlerine dayanılarak konmu olması<br />
gerekmektedir. Antidepresan tedavi depresyonu tedavi etmekte etkili olurken aynı zamanda<br />
madde kullanım miktarını da azaltmaktadır. Ancak antidepresan ilaç alan hastalarda madde<br />
kullanımı bakımından remisyon oranları beklenenden yüksek olmamaktadır. Yani madde<br />
kullanım bozukluunun gidii <strong>ve</strong> sonuçları bakımından antidepresan tedavinin etkinlii<br />
kısıtlıdır. Bu n<strong>eden</strong>le baımlılıa yönelik özgül psikososyal <strong>ve</strong> farmakolojik tedavilerin de<br />
yapılması arttır.<br />
En önemli sorulardan biri hastanın alkol <strong>ve</strong>ya madde kullanımı devam ediyorsa depresyon<br />
tedavisi yapılıp yapılmayacaı sorusudur. Son yıllarda bu konuda ortaya çıkan eilim, elik<br />
<strong>eden</strong> alkol <strong>ve</strong>ya madde kullanımının depresyon tedavisine bir engel olarak görülmemesi<br />
305
gerektii yolundadır. Ancak klinisyenler madde kullanımına balı olarak ortaya çıkan depresif<br />
belirtiler ile gerçek depresif bozukluu birbirinden ayırt etmenin zorluklarına balı olarak<br />
madde baımlısı olan hastalarda antidepresan tedavi balamaya karı bir direnç<br />
göstermektedirler. Bu n<strong>eden</strong>le bu alanda kanıta dayalı tedavi kılavuzları önem kazanmaktadır.<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımını sürdüren hastalarda antidepresan tedavi etkinlii gösterilmitir.<br />
Opiyat, kokain <strong>ve</strong> alkol baımlılarında imipramin, sertralin, <strong>ve</strong> fluoksetin ile yapılmı <strong>ve</strong><br />
ilacın faydalı olduunu gösteren plasebo kontrollü çalımalar vardır. Bu çalımalarda<br />
yalnızca kesitsel deerlendirme ile yetinilmemi <strong>ve</strong> DSM-IV’ün tanı ölçütleri kullanılmıtır.<br />
Bu ek tanı ölçütleri madde kullanımından önceki dönemde depresyonun varlıı, abstinens<br />
dönemlerinde de depresyonun sürmesi, <strong>ve</strong> imdiki depresif epizodun uzun süreli olmasıdır.<br />
Ancak yine bu ölçütleri kullanmı olan <strong>ve</strong> antidepresan tedavi etkinlii bakımından negatif<br />
sonuçlu çalımalar da vardır. Hangi hastaların antidepresan tedaviden faydalanacaını<br />
öngörmeye yardımcı olacak yordayıcılar henüz belirlenmemitir.<br />
Alkol baımlılıında trisiklik antidepresanlar (TCA) <strong>ve</strong> serotonin gerialım inhibitörleri (SSRI)<br />
alkol tüketimini azaltmakta <strong>ve</strong> depresyonu düzeltmektedir. SSRI ilaçların etkisi TCA’lara<br />
göre daha belirgindir. Opiyat baımlılarında imipraminin, kokain baımlılarında desipraminin<br />
tedavi edici etkileri gösterilmitir. Fluoksetin kokain baımlıları <strong>ve</strong> metadon alan opiyat<br />
baımlılarında kullanıldıında madde kullanımı <strong>ve</strong> depresyon semptomları üzerinde<br />
iyiletirici etkide bulunmamıtır.<br />
.<br />
Kullanılan maddeyle antidepresan ilacın etkileimine dikkat edilmesi gerekir. Bunun n<strong>eden</strong>i<br />
kiinin antidepresan tedavi sırasında madde kullanım riskinin olmasıdır. <strong>Madde</strong>yle etkileimi<br />
olduu bilinen antidepresanların seçimi sakıncalı olabilir. Özellikle alkol ile birçok<br />
antidepresanın etkileim gösterdii bilinmektedir. SSRI grubu antidepresanların alkol ile en<br />
düük etkileimi olan antidepresan ilaçlar olduu bildirilmitir. Bu grup yan etkilerinin az<br />
olması, toksisite <strong>ve</strong> sedasyon riski yaratmamaları n<strong>eden</strong>iyle tercih edilmektedir. SSRI ile<br />
fayda elde edilememi ise noradrenerjik etkili <strong>ve</strong>ya baka etki mekanizmalı ilaçlar<br />
denenmelidir.<br />
<strong>Madde</strong> kullanıcılarında uyku bozukluu <strong>ve</strong> anksiyete belirtileri gözleniyorsa, bu durumda<br />
tedavide sedatif etkili antidepresanların seçilmesi yararlı olabilir. Bu seçim madde<br />
kullanıcısının tedaviye uyumunu artırabilir. Öte yandan, madde kullanma riski olan hastalarda<br />
sedatif etkisi fazla olan ilaçların kullanılması, sedatif etkinin potansiyalize olma riski<br />
yönünden tehlikeli olabilir. Sedatif etkili bir antidepresan ile birlikte madde kullanımı sonrası<br />
sedasyon fazla olabilir <strong>ve</strong> sorun yaratabilir. Letarji <strong>ve</strong> yorgunluk belirtilerinin ön planda<br />
olduu madde kullanıcılarında ise uyarıcı etkisi daha yüksek olan antidepresan ilaçlar<br />
seçilmelidir 10 .<br />
Düük terapötik indeksi olan antidepresanların madde kullanıcılarının tedavisinde<br />
seçilmemesi daha uygundur. <strong>Madde</strong> kullanıcılarında intihar riskinin yüksek olması n<strong>eden</strong>iyle<br />
düük terapötik indeksi olan antidepresanların seçilmesi risk yaratabilir.<br />
Antidepresanların alkol arayıını kısmen azalttıı belirtilmektedir. Ancak bu konuda yapılan<br />
çalımalar çok kesin sonuçlar <strong>ve</strong>rmemitir. Yine de madde kullanım bozukluu olan<br />
depresyonlu vakalarda uzun süreli antidepresan ilaç kullanımının yararlı olabilecei<br />
bildirilmektedir.<br />
306
Benzodiazepinler<br />
Benzodiazepinler madde kullanıcılarına yönelik depresyon tedavisinde dikkatle<br />
kullanılmalıdır. Benzodiazepinlerin tolerans gelitirme <strong>ve</strong> baımlılık gelitirme riski taıması<br />
n<strong>eden</strong>i ile madde kullanıcıları tarafından kötüye kullanım riski yüksektir. Çok gerekmedikçe<br />
benzodiazepinler madde kullanıcılarında tercih edilmemelidir. Kullanılması zorunlu<br />
<strong>durumlar</strong>da ise, düük dozda <strong>ve</strong> kısa süreli kullanılması uygundur.<br />
Psikososyal yaklaım<br />
Psikososyal yaklaım <strong>ve</strong> müdahaleler ( motivasyonel görüme, davranıcı tedaviler vb.) hem<br />
yatan hem de ayaktan hastaların madde kullanımını durdurabilmekte ya da azaltabilmektedir.<br />
Bu durumda eklenen antidepresan tedavinin elik <strong>eden</strong> depresyonun tedavisinde <strong>ve</strong> dolaylı<br />
olarak madde kullanım bozukluunun gidiinde önemli etkileri olduu bildirilmektedir.<br />
Psikososyal tedaviler aynı zamanda madde kullanımını azaltarak duygudurumu<br />
düzeltebilmekte, <strong>ve</strong> böylece ilaç tedavisi olmaksızın antidepresan etkide bulunmaktadırlar.<br />
Örnein bilisel davranıçı nüks önleme tedavilerinde disforik belirtilerle baa çıkma<br />
becerilerine yönelik modüller yer almaktadır. Bilisel davranıçı tedavinin depresif alkol<br />
baımlılarında faydalı olduunu gösterilmitir. Bazı aratırmacı <strong>ve</strong> klinisyenler önce<br />
psikososyal müdahalenin yapılması, bununla depresyonda düzelme salanmazsa antidepresan<br />
ilaç tedavisine balanmasını önermektedir.<br />
Tedavide öncelik<br />
Genel olarak birincil olan bozukluun tedavisinin önce yapılması gereklidir. Ancak hangi<br />
bozukluun birincil olduunu bilmek oldukça güçtür. Öte yandan madde kullanımı baımlılık<br />
düzeyinde ise, arındırma (detoksifikasyon) salanmadan depresyonun tedavisi de oldukça<br />
güçtür. Bu n<strong>eden</strong>le arındırmayı takiben depresyon tedavisinin balaması daha yararlı<br />
olacaktır. Depresyon, kiinin maddeyi bırakma istei üzerinde olumsuz etkide bulunabilir.<br />
Depresyona elik <strong>eden</strong> karamsar düünceler, umutsuzluk gibi etkenler madde kullanan kiinin<br />
motivasyonunu azaltabilir. “Depresyondayım, içerim” sözünde olduu gibi bu hastalarda<br />
motivasyon daha düük olacaktır. Bu n<strong>eden</strong>le depresyonlu kiinin maddeyi bırakma isteinin<br />
daha düük olacaı önc<strong>eden</strong> hesaplanmalı <strong>ve</strong> göz önüne alınmalıdır.<br />
<strong>Madde</strong> arayıı içinde olan <strong>ve</strong> motivasyonu düük olan madde kullanıcılarında depresyon tanısı<br />
kötüye kullanılabilir. Hasta bu tanıyı içmeye devam etmesinin balıca gerekçesi olarak<br />
gösterir. Bu n<strong>eden</strong>le depresyon tanısı konduu zaman <strong>ve</strong> bu durum kiiye bildirilirken dikkat<br />
edilmesi gereklidir. Bazı hastalar ısrarla esas sorunlarının baımlılık olmadıını söyler <strong>ve</strong><br />
anksiyetelerinin <strong>ve</strong>ya depresif <strong>durumlar</strong>ının tedavi edilmesini talep ederler. Alkol <strong>ve</strong>ya madde<br />
kullanımı devam ederken anksiyete <strong>ve</strong> depresyon belirtilerinin tedavisinin mümkün<br />
olamayacaı hastaya söylenmelidir. Alkol <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluu ek tanılı depresyon<br />
tedavisinde yatarak tedavinin düünülmesi gereken <strong>durumlar</strong> unlardır.<br />
a. iddetli depresyonu olanlar: iddetli depresyonu olan hastalarda yatırılarak tedavi daha<br />
uygundur. <strong>Madde</strong> kullanımına balı yoksunluk belirtilerini takiben 3 gün <strong>ve</strong> daha fazla<br />
depresyon belirtilerinin sürmesi <strong>ve</strong> bu belirtilerin iddetli depresyon kriterlerini karıladıı<br />
<strong>durumlar</strong>da yatarak tedavi gereklidir.<br />
307
. <strong>Madde</strong> kullanımından 1-2 gün sonra halen devam <strong>eden</strong> psikotik belirtiler varsa: <strong>Madde</strong><br />
kullanımına balı psikotik belirtilerin bir iki gün içerinde kaybolması beklenir. Ancak madde<br />
kullanımını takiben birkaç gün içinde halen psikotik belirtiler varsa <strong>ve</strong> bunlar depresyona<br />
elik ediyorsa, kiinin yatırılması uygundur.<br />
c. <strong>Madde</strong> kullanımının kontrol altına alınamadıı <strong>durumlar</strong>: <strong>Madde</strong> kullanımı kontrol altına<br />
alınamıyorsa, kiinin madd<strong>eden</strong> uzaklaması için yatarak tedavi uygun olacaktır. Böylece<br />
kiinin depresyon tedavisine de uyumu artacaktır.<br />
d. iddetli madde yoksunluu belirtileri varsa: iddetli madde yoksunluu belirtileri hem<br />
depresyonla karıabilir, hem de ayaktan tedavide uyumu zorlatırabilir. Bu <strong>durumlar</strong>da<br />
yatarak tedavi, her iki durumun tedavisinde baarıyı artırmaktadır.<br />
e. Baka bir ciddi b<strong>eden</strong>sel <strong>ve</strong>ya <strong>psikiyatrik</strong> hastalık elik ediyorsa: Alkol <strong>ve</strong> madde kullanım<br />
bozuklukları ile depresyonun birlikte varlıı zaten tedaviyi güçletiren bir etkendir. Bunlara<br />
elik <strong>eden</strong> baka bir hastalık varsa, bu durumda yatarak tedavi daha etkin olacaktır.<br />
f. Herhangi bir tedavi yöntemine motivasyon yoksa: Motivasyon özellikle madde kullanım<br />
bozukluklarında tedavinin baarısını artırmaktadır. Depresyon motivasyonu önemli ölçüde<br />
azaltabilmektedir. Özellikle motivasyonun deikenlik gösterdii <strong>durumlar</strong>da yatarak tedavi<br />
kiinin tedaviye uyumunu artıracaktır.<br />
h. Aile <strong>ve</strong> sosyal destek zayıf ise: Aile destei <strong>ve</strong> sosyal destei düük olan hastalarda madde<br />
kullanım bozuklukları tedavisinin daha düük oranda baarılı olduu bilinmektedir. Bu<br />
n<strong>eden</strong>le yatarak tedavi, hem madde kullanım bozukluu hem de depresyon tedavisinin<br />
baarısını artıracaktır.<br />
i. <strong>Madde</strong>ye ulaım çok kolay ise: <strong>Madde</strong>ye ulaımın çok kolay olması kiinin kullandıı<br />
maddeyi bırakmasını önlemekte <strong>ve</strong> bir bütün olarak tedaviyi olumsuz olarak etkilemektedir.<br />
Yatarak tedavi kiinin maddeye ulaımını zorlatırması açısından yararlı olabilir.<br />
j. Ayaktan tedavinin baarısız olduu <strong>durumlar</strong>: Ayaktan tedavinin baarısız olduu<br />
<strong>durumlar</strong>da yatarak tedavi seçenei denenmelidir.<br />
308
3. BPOLAR BOZUKLUK VE MADDE KULLANIMI<br />
Regier <strong>ve</strong> arkadalarının 1990 yılında yaptıkları çalımada yaam boyu madde baımlılıı<br />
yaygınlıı en fazla bipolar bozuklukta bulunmutur. Bir karılatırma yapmak gerekirse<br />
izofrenide %47, major depresyonda %27.2 <strong>ve</strong> bipolar II bozuklukta %48.1 orasında<br />
baımlılık e tanısı bulunmuken, bipolar I bozuklukta ise %60.7 oranında saptanmıtır.<br />
Verdoux <strong>ve</strong> arkadalarının (1996) çalımasında ise bir grup bipolar bozukluk, izofreni <strong>ve</strong><br />
izoaffektif bozukluk tanısı alan olguda yaam boyu 2 ya da daha fazla madde kullanım<br />
yaygınlıı %48 olarak bulunmutur.<br />
Dier bir çalımada ise ilk kez atak geçiren 112 bipolar bozukluu olan hastanın %33 ünde<br />
balangıçta madde kullanım bozukluu bulunduu, 24 ay sonra bu rakamın %39 a ulatıı,<br />
alkol kullanım bozukluklarının daha fazla depresif belirtilerle, esrar kullanım bozukluklarının<br />
ise daha fazla manik belirtilerle ilikili olduu <strong>ve</strong> 2 ya da daha fazla madde kullanan<br />
hastalarda ise gidiin (prognoz) daha kötü olduu bulundu (Baethge <strong>ve</strong> ark 2005). lk kez<br />
psikotik özellikli manik yada karma atak geçiren 59 hasta ile yapılan dier bir çalımada<br />
(Strakowski <strong>ve</strong> ark 1996) ise %32 sinde madde , %20 sinde ise alkol kullanım bozukluu<br />
olduu bulundu <strong>ve</strong> ataklar öncesi alkol kullanım bozukluu olması daha bipolar bozukluun<br />
daha geç balaması ile ilikili bulundu. Ancak ataklar öncesi hem alkol, hem de madde<br />
kullanım bozukluu bir arada ise hastalar daha erken hastaneye yatırılıyorlardı.<br />
<strong>Madde</strong> kullanım bozukluu <strong>ve</strong> bipolar bozukluun bir arada bulunması ile ilgili etyolojik<br />
açıklamalar yetersizdir. Ancak 3 temel yaklaımla bu iki tanının bir arada bulunması kuramsal<br />
olarak açıklanabilir.<br />
1. Bipolar bozukluk madde kullanım bozukluuna n<strong>eden</strong> olmaktadır. Burada bipolar<br />
bozukluun belirtilerini yatıtırmak, yani kendini iyiletirme (self medikasyon)<br />
amacıyla kullanabilir. Bu durumda hasta örnein duygudurumunu yükseltmek ya da<br />
kontrol etmek için madde kullanabilir. Ya da dürtüsellik <strong>ve</strong>ya zayıf yargılama gibi<br />
bipolar bozukluk belirtilerinin kolaylatırıcı rol oynaması n<strong>eden</strong>iyle hastalar kolaylıkla<br />
madde kullanmaya balamaktadırlar. Merikangas <strong>ve</strong> arkadaları (2008) 20 yıllık takip<br />
çalımalarında 591 duygudurum bozukluu tanısı alan hastayı izlemiler <strong>ve</strong> manik<br />
belirtileri olan hastaların daha sonra alkol, esrar, benzodiazepin kötüye kullanımı ya<br />
da baımlılıı, bipolar II tanısı alan hastaların ise alkol <strong>ve</strong> benzodiazepin kötüye<br />
kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlılıı gelitirdiklerini gösterdiler. Major depresyon tanısının ise<br />
daha sonra benzodiazepin kötüye kullanımı ya da baımlılıını kestirmek için anlamlı<br />
olduunu buldular.<br />
2. <strong>Madde</strong> kullanımı bipolar bozuklua n<strong>eden</strong> olmaktadır. <strong>Madde</strong> kullanımına balı<br />
yoksunluk <strong>ve</strong> entoksikasyon bulguları manik düzeyde öfori, depresyon, anksiyete,<br />
itah <strong>ve</strong> uyku bozuklukları, artmı ya da azalmı enerji eklinde duygudurum<br />
bozukluu ile örtüecek bazı belirtileri içermektedir <strong>ve</strong> bu durumda yanlılıkla hastaya<br />
bipolar tanısı konulabilir. Yine madde kullanımı bir duygudurum ataının tetiini<br />
çekebilir ya da duygudurumu nötral durumda tutan mekanizmaları bozarak bipolar<br />
bozuklua n<strong>eden</strong> olabilir.<br />
Bu bölüm Figen Karadağ tarafından yazılmıştır.<br />
309
3. Hem bipolar bozukluk hem de madde kullanım bozukluu ortak bir etyoloji<br />
paylaırlar. Burada da her iki bozuklukta örnein ortak bir genetik yatkınlık gibi ya da<br />
madde entoksikasyonu ya da yoksunluunda ortaya çıkan <strong>ve</strong> duygudurum<br />
bozukluklarına benzer belirtiler yine her iki bozukluun da benzer etyolojik kökenden<br />
gelmekte oldukları fikrini dourmaktadır (Nunes, 2006).<br />
Swan bipolar bozukluk <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluu birlikteliini açıklamak için bir<br />
incinebilirlik (vulnerability) modeli ileri sürdü (Buckley 2006). Bu model ekil 1 de<br />
özetlenmitir. Genetik yatkınlık, duyarlılama eilimi, motivasyon <strong>ve</strong> ödül mekanizmasında<br />
bozulma arasında bipolar bozukluun erken balamasına <strong>ve</strong> madde kullanımına yol açan bir<br />
iliki olduunu, bu durumun ayrıca duygudurumda dengesizlie, dürtüsellie, olasılıkla da<br />
özkıyım <strong>ve</strong>ya saldırganlık eilimlerine yol açabileceini vurgulamıtır.<br />
ekil 1: <strong>Madde</strong> kötüye kullanımı <strong>ve</strong> bipolar bozukluk etanısı ile ilgili incinebilirlik modeli<br />
Yüksek genetik yatkınlık<br />
Ödül <strong>ve</strong> motivasyonla ilgili<br />
bozulma <strong>ve</strong> duyarlılamaya<br />
hassasiyet<br />
Düük genetik yatkınlık<br />
Kendiliinden ilk atak daha az<br />
görülür<br />
Erken balangıçlı<br />
bipolar bozukluk<br />
<strong>Madde</strong> kullanmaktan<br />
çabuk etkilenme<br />
<strong>Madde</strong> kullanmak ilk ataa<br />
n<strong>eden</strong> olur<br />
Duygudurumda dalgalanmanın artması<br />
Dürtüsellik<br />
ntihar /saldırgan davranı<br />
Tedavi ile ilgili sadece 4 tane randomize, kontrollü çalıma mevcuttur. Bunlardan birincisi<br />
Geller <strong>ve</strong> arkadaları (1998) tarafından yapılmıtır. Çalımaya 25 bipolar I, bipolar II <strong>ve</strong> major<br />
depresyonu <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluu olan ergen çalımaya alınmı, 6 hafta süreyle<br />
hastalara lityum <strong>ve</strong>ya plasebo <strong>ve</strong>rilmitir. Lityum alan grupta pozitif çıkan madde tarama testi<br />
sayısında anlamlı düzeyde azalma bulunmutur. Bu çalımada görüldüü üzere çalımaya<br />
alınan vaka sayısı azdır. kinci çalımada duygudurum düzenleyicisi olarak karbamazepin<br />
plasebo ile karılatırılmıtır (Brady <strong>ve</strong> ark 2002). 57 kokain baımlılıı <strong>ve</strong> aırlıklı major<br />
depresyon olmak üzere duygudurum bozukluu olan hasta ile 82 sadece kokain baımlılıı<br />
olan hasta karılatırılmı <strong>ve</strong> duygudurum bozukluu da olan <strong>ve</strong> karbamazepin alan<br />
baımlılarda kokain kullanım sıklıında anlamlı ölçüde düme görülmü, ancak duygudurm<br />
bozukluu olmayan baımlılarda karbamazepin etkin bulunmamıtır.<br />
Üçüncü çalımaya 59 bipolar bozukluk <strong>ve</strong> alkol baımlılıı olan <strong>ve</strong> lityum kullanan hasta<br />
alınmı <strong>ve</strong> bu hastalara lityuma ek olarak ya valproik asit ya da plasebo eklenmitir (Salloum<br />
310
<strong>ve</strong> ark 2005). Bu hastalar 24 hafta süreyle izlenmitir. Valproik asit eklenen grupta plasebo<br />
eklenen gruba göre aır içilen gün sayısı azalmı <strong>ve</strong> bir günde içilen içki miktarı anlamlı<br />
ölçüde düük bulunmutur. Dier ilginç bir sonuç da kan valproik asit düzeyi yükseldikçe<br />
alkol kullanımının dütüüdür. Her iki grupta da duygudurum belirtilerinin düzelmesi<br />
arasında anlamlı bir fark yoktu, yani baka bir deyile her iki grupta da aldıkları tedavi ile<br />
benzer oranda düzelme salanmıtır. Ancak duygudurum belirtilerinin düzelmesi artıkça alkol<br />
kullanım süresi <strong>ve</strong> miktarında anlamlı ölçüde düme saptanmıtır.<br />
1990 lı yıllara ait <strong>ve</strong>rilere göre bipolar bozukluu olan hastaların 2/3 üne uzun süreli<br />
antipsikotik tedavi <strong>ve</strong>rildii gösterilmitir (Keck <strong>ve</strong> ark 1996, Sernyak <strong>ve</strong> ark 1997).<br />
Antipsikotiklerin izofrenide uyarıcıların kötüye kullanımı için risk etkeni olabilecei<br />
belirtilmitir (LeDuc <strong>ve</strong> Mittleman 1995). Hayvan modellerinde elde edilen <strong>ve</strong>rilere göre<br />
izofrenide antipsikotiklerle uyarıcı madde kullanım oranı artmaktadır (Goeders 1997).<br />
Dolayısıyle bipolar bozukluu olan hastalarda da antipsikotik kullanmanın madde kullanımına<br />
katkıda bulunabileceklerini varsayabiliriz. Daha sonra yapılan tedavi ile ilgili dördüncü<br />
çalımada ise en az 6 aydır tipik antipsikotik kullanımı olan, çeitli <strong>psikiyatrik</strong> bozukluu <strong>ve</strong><br />
kokain ya da amfetamin kötüye kullanımı ya da baımlılıı olan 24 hastanın randomize olarak<br />
12 tanesinde antipsikotik kesilmi <strong>ve</strong> gerekirse ketiyapin eklenmi, dier 12 tanesinde ilaç<br />
devam etmitir (Brown <strong>ve</strong> ark 2003a). Bu hastalar 12 hafta boyunca <strong>psikiyatrik</strong> belirtileri,<br />
madde kullanımı <strong>ve</strong> madde alma istei (craving) açısından izlenmilerdir. Tipik antipsikotii<br />
kesilen hastalarda devam <strong>eden</strong>lere göre madde alma istei (craving) anlamlı ölçüde düük<br />
bulundu <strong>ve</strong> belirtileri alevlendii için ketiyapin balana grupta ise bu istek daha da düük<br />
bulundu.<br />
Açık etiketli, kontrol grubu bulunmayan çalımalara bakarsak 33 kokain kullanımı <strong>ve</strong> bipolar<br />
bozukluu olan hastaya ya var olan tedavilerinin üzerine ya da monoterapi olarak lamotrijin<br />
<strong>ve</strong>rilmi <strong>ve</strong> bu hastalar 12 hafta izlenmilerdir (Brown <strong>ve</strong> ark 2003b). Hamilton depresyon<br />
ölçei, Young mani ölçei, Kısa <strong>psikiyatrik</strong> deerlendirme ölçei <strong>ve</strong> kokain alma isteinde<br />
anlamlı düme gösterilmi, ama kokain kullanılan gün sayısında bir fark bulunmamıtır. Bir<br />
dier çalımada ise 20 izoaffektif <strong>ve</strong> bipolar bozukluu olan hasta çalımaya alınmı <strong>ve</strong> halen<br />
kullandıkları antipsikotik aripipirazolle deitirilmi <strong>ve</strong> bu hastalar 12 hafta süreyle<br />
izlenmilerdir (Brown <strong>ve</strong> ark 2003c). Alkol kullanımı olan hastalarda alkol alma isteinde<br />
azalma olmakla birlikte, alkol kullanılan gün sayısında bir fark bulunmamıtır. Kokain<br />
kullanım bozukluu olan hastalarda da kokain alma istei azalmakla birlikte, kokain<br />
kullanılan gün sayısında da, kokaini pozitif çıkan idrar testi sayısında da anlamlı bir düü<br />
saptanmamıtır. Henüz bipolar bozuklukta test edilmemi olsalar da olasılıkla yararlı<br />
olabilecek dier ilaçlar içinde naltrekson, akamprozat, disülfiram, topiramat, buprenorfin,<br />
metadon <strong>ve</strong> aripirazol dıında dier atipik antipsikotikler sayılabilir.<br />
Sonuç olarak bipolar bozukluk <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluu ile ilgili olarak aslında çok az<br />
çalıma vardır. Tedavi ile ilgili çalımalar çok az <strong>ve</strong> pozitif sonuç <strong>ve</strong>ren çalımalardır <strong>ve</strong> bu<br />
alanda çalıma yapılmasına gerek vardır.<br />
311
312
4. ANKSYETE BOZUKLUKLARI VE MADDE KULLANIMI<br />
Tıbbın babası sayılan Hipokrat, "aynı miktarda arap <strong>ve</strong> su karıtırılıp içildiinde anksiyete <strong>ve</strong><br />
korkuyu giderir" demitir. Bu bilgi de anksiyete <strong>ve</strong> alkol arasındaki ilikinin tarih boyunca<br />
bilindiinin bir göstergesidir. Ektanı oranı bu olgularda oldukça yüksektir.<br />
Anksiyete <strong>ve</strong> madde kullanımı arasındaki iliki<br />
Az miktar alkolün orta derecede gerginlii azalttıı gözlenmektedir. Panik atakları olan<br />
hastalar, atakların sıklık <strong>ve</strong> iddetini azaltmak için alkol kullanabilirler. Anksiyete bozukluu<br />
olanların "self medikasyon" amacı ile alkol kullanımına yöneldikleri <strong>ve</strong> sonuçta alkol<br />
baımlılıı geliebildii görülebilmektedir. Bu teoriye göre alkolün farmakolojik <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya<br />
psikolojik etkileri anksiyete belirtilerini azaltmakta, bundan dolayı alkol kullanımı<br />
sürdürülmektedir. Sonuç olarak negatif pekitirici bir etki gelimektedir. "Self medikasyonun"<br />
anksiyeteyi iddetlendirdii aikardır.<br />
Alkol baımlılarında alkol alımı kesildiinde ya da azaltıldıında anksiyete belirtileri ortaya<br />
çıkar. Panik ataklar alkol baımlılıında özellikle yoksunluk döneminde ortaya çıkmaktadır<br />
(Arıkan <strong>ve</strong> ark, 2002). Bu belirtiler yoksunluktan sonra birkaç ay bile devam edebilir. Bu<br />
durum yoksunlua balı gelien otonomik sistem hiperaktivasyonu ile ilgili belirtilerdir. Bunu<br />
anksiyete bozukluu olarak deerlendirmemek gerekir (Bozkurt <strong>ve</strong> ark, 2003). Alkol<br />
yoksunluk belirtileri ile panik ataklar birbirine çok benzerler. Bu belirtiler panik atak<br />
sanılabilir. Kronik alkol kullanımının biyo-psiko-sosyal bir sonucu olarak anksiyete<br />
bozukluklarının gelitiini ileri süren teoriler de vardır. Kimi anksiyeteli alkol baımlılarında<br />
anksiyete <strong>ve</strong> alkol kullanımı hemen hemen aynı zamanlara rastlamaktadır. Stres faktörünün<br />
her iki durumu da tetikledii düünülmektedir (Arıkan <strong>ve</strong> ark, 2002).<br />
Alkol <strong>ve</strong> opioid gibi maddelerin geçici olarak panik atak <strong>ve</strong> dier anksiyete belirtilerini<br />
gidermesinin mümkün olabilecei ileri sürülmütür. Alkol kullanımının anksiyete<br />
bozukluklarının tedavilerinde kullanılan ilaçlarla benzer olarak, gama aminobütirik asit reseptörlerini<br />
etkiledii gösterilmitir. Ayrıca alkol kullanımının norepinefrin (NE) inhibisyonu<br />
yoluyla antipanik etkiler gösterdii bulunmutur (Bozkurt <strong>ve</strong> ark, 2003).<br />
Anksiyete bozukluu olan kiilerin, özellikle fobik semptomları varsa alkolle ilgili sorun<br />
yaamaya daha risk taıdıkları gözlenmektedir. Agorafobik hastaların yanısıra, sosyal fobik<br />
erkek hastalarda da yüksek oranda alkol baımlılıı görüldüü bildirilmektedir (Arıkan <strong>ve</strong><br />
ark, 2002).<br />
Alkol sorunları ile anksiyete bozuklukları arasındaki ilikinin her bir anksiyete bozukluu için<br />
farklı olduu da ileri sürülmektedir. Agorafobi <strong>ve</strong> sosyal fobideki alkol sorunları daha<br />
çok bireylerin anksiyete semptomlarını kendi balarına tedavi etmeye kalkmalarından<br />
kaynaklanırken, panik bozukluk <strong>ve</strong> yaygın anksiyete bozukluu patolojik alkol kullanımının<br />
bir sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. Basit fobilerde ise alkolizm riski yüksek deildir<br />
(Özdemir, 2005).<br />
Bu bölüm Kültegin Ögel tarafından yazılmıştır.<br />
313
Yapılan çalımalarda hem alkol baımlılıı hem de anksiyete bozukluunda genetik yatkınlık<br />
olduuna ait kanıtlar bulunmutur. Arıkan <strong>ve</strong> arkadaları bir çalımalarında; alkol baımlılıı<br />
<strong>ve</strong> panik bozukluu tanısı alan 18 erkek hastanın, birinci <strong>ve</strong> ikinci derece yakınlarında hem<br />
alkol kullanım bozuklukları hem de dier <strong>psikiyatrik</strong> bozukluklar için yüklülük olduunu<br />
saptamılardır (Bozkurt <strong>ve</strong> ark, 2003).<br />
Esrar kullanımının panik atak oluturabilecei <strong>ve</strong> esrar kullanımı olmadan panik atakların<br />
devam edebilecei bazı aratırmalarda bildirilmitir. Esrar kullanımı ile agorafobi,<br />
depersonalizasyon, psikoz, koro, deliryum arasında da iliki bulunmutur. Panik atak daha çok<br />
yüksek dozda <strong>ve</strong> deneyimsiz kullanıcılarda gelimektedir. Ergenlerde de ilk esrar kullanımı<br />
sırasında panik atak olutuunu bildiren yayınlar vardır. Esrarın panik ataa hangi<br />
mekanizmalarla sebep olduuna ilikin yeterli bilgi yoktur. Kokain kullanımı sırasında da<br />
panik atak sıklıının arttıı bulunmutur. Kokain kullananlarda panik atak oluma riskinin<br />
genel popülasyona göre 13 kat arttıı saptanmıtır (Yanık, 2002).<br />
Yaygınlık aratırmaları<br />
Alkol baımlılıı olan hastaların %25'inde panik bozukluk olduu bildirilmitir. Panik<br />
bozukluu olan hastalarda yapılan aratırmalarda hastaların %19'unda alkol kullanım<br />
bozukluu saptanmıtır. Bu oranın %9'luk bölümünü kötüye kullanım, %10'luk kısmını ise<br />
baımlılık sendromu oluturmaktadır (Arıkan <strong>ve</strong> ark, 2002).<br />
25 alkol tedavi merkezinde deerlendirilen 556 hastada ek tanı oranı %51.1 olarak<br />
bulunmutur. En sık ek tanılar; duygudurum bozuklukları <strong>ve</strong> anksiyete bozuklukları olarak<br />
saptanmıtır. Hastaların %42.3’ünün anksiyete bozukluu, %24.3’ünün duygudurum<br />
bozukluu <strong>ve</strong> %6.1’inin travma sonrası stres bozukluu (TSSB) olduu bildirilmitir<br />
(Schinder <strong>ve</strong> ark, 2001).<br />
Alkol sorunu olan bireylerde sosyal fobi sıklıı %2,4-57 arasında deiirken çou çalımada<br />
%10-20 olarak bildirilmektedir. Sosyal fobik bireylerde alkolizm oranı ise %14-40 olarak<br />
bildirilmektedir. Toplumda alkol kötüye kullanımı <strong>ve</strong> baımlılık sıklıı %9-14, sosyal fobi<br />
sıklıı ise %13-16 olarak bulunmutur. ABD’de yapılan toplum çalımalarında (National<br />
Comorbidity Sur<strong>ve</strong>y, NCS) sosyal fobi hastalarında hayat boyu alkol baımlılıı sıklıı %24<br />
olarak saptanmıtır. Sosyal fobisi olan bireylerde sosyal fobisi olmayanlara göre alkol kötüye<br />
kullanımı <strong>ve</strong> baımlılıı gelime riski 2-3 kat daha fazla bulunmutur. Ayrıca sosyal<br />
fobiklerin %4,2’si, kontrollerin ise %0,4’ü hayatlarının kötü dönemlerinde alkol kullanımını<br />
kontrol etmede ciddi sorunlar yaadıkları bildirilmitir. Yaygın sosyal fobisi olanlarda<br />
komorbid alkol kötüye kullanım oranının yaygın olmayan sosyal fobisi olanlara göre daha<br />
yüksek olduu saptanmıtır (%6’ya oranla %25). Subklinik sosyal fobisi olanların, sosyal<br />
fobisi olmayanlara göre aır içicilik, alkol kötüye kullanımı <strong>ve</strong> baımlılıı gelitirme riski iki<br />
kat daha fazla bulunmutur (Özdemir, 2005).<br />
Esrar kullananlarda panik atak sıklıı %22 olarak bulunmutur (Yanık, 2002).<br />
Tedavi<br />
Alkolik hastaların tedavi stratejileri içerisinde sosyal fobi ele alınmazsa olgular<br />
anksiyetelerini kendi balarına alkolle tedavi etmeye devam edecekler, böylece alkol kötüye<br />
kullanımının nüksetmesi açısından büyük risk altında olacaklardır. Sosyal anksiyete<br />
bozukluu bütün <strong>psikiyatrik</strong> hastalıklar için alkol baımlılııyla birlikte ön sıralarda yer alan<br />
314
ir bozukluktur <strong>ve</strong> bu anlamda alkol <strong>ve</strong> madde baımlılıı <strong>ve</strong> kötüye kullanımıyla arasındaki<br />
ilikinin aratırılması <strong>ve</strong> klinik deerlendirmede dikkate alınması önemlidir. Klinisyenler ister<br />
bir anksiyete bozukluu ister ise alkol ya da madde kullanım bozukluu ikayetleri ön planda<br />
olsun, etkin bir tedavi planı için çözüm arayııyla kendilerine bavuran hastalarda bu ilikiyi<br />
akıllarında tutmalıdırlar (Özdemir, 2005).<br />
Tedavide her iki bozukluun birlikte ele alınması <strong>ve</strong> tedaviye e zamanlı devam edilmesi<br />
büyük önem taımaktadır. Bu tip hastaların tedavisinde zorluklar yaanabilecei<br />
unutulmamalıdır. Bu n<strong>eden</strong>le yakın gözlem yararlı olur. Tedavide benzodiazepin gibi<br />
baımlılık yapan ilaçlardan kaçınılması gerekir. Bu hastaların kolaylıkla kullandıklara ilaca<br />
baımlılık gelitirebilecekleri gözlenmitir.<br />
315
316
5. KLK BOZUKLUKLARI VE MADDE KULLANIMI<br />
Yaygınlık<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde baımlısı olan hastalarda kiilik bozukluu görülme oranı oldukça fazladır.<br />
Alkol/madde baımlılıı <strong>ve</strong> kiilik bozukluunun her ikisinin de tedavisi zordur <strong>ve</strong> bu iki<br />
bozukluun birlikte bulunduu <strong>durumlar</strong>da daha fazla zorluk çekilmektedir. Kiilik<br />
bozukluklarının madde kullanımının ortaya çıkıında <strong>ve</strong> seyrinde önemli bir etkisi vardır.<br />
Kiilik bozuklukları ile alkol, madde kullanımı arasındaki ilikiyi aaıdaki biçimde<br />
özetleyebiliriz.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kiilik bozuklukları madde kullanımına balama için bir risk etkenidir. Özellikle B<br />
kümesinde yer alan kiilik bozuklukları bu grup içinde yer almaktadır.<br />
Alkol/madde kullanımı kiilik patolojisini bastırmak amacıyla ortaya çıkabilmektedir.<br />
Alkol/madde kullanımı kiilik patolojisini kötületirebilir.<br />
Kiilik bozukluu alkol, madde kullanımının seyrini olumsuz yönde etkileyebilir.<br />
DSM-I <strong>ve</strong> DSM-II’de baımlılık sırasıyla “sosyopatik kiilik düzensizlii” <strong>ve</strong> “kiilik<br />
bozuklukları <strong>ve</strong> bazı dier psikotik olmayan mental bozukluklar” eklinde yer almıtır. Bu<br />
yaklaım, hem geriye dönük hem de ileriye dönük çalımaların baımlılık öncesinde tek bir<br />
tip kiiliin varlıını tanımlayamaması ile önemli ölçüde deimitir. Baımlılık, kiilik<br />
bozukluunun bir belirtisi olarak düünülürken, DSM-III’ün gelitirilmesi ile alkol/madde<br />
kullanım bozuklukları klinik sendrom olarak tanımlanmı <strong>ve</strong> kiilik patolojisinden ayrılmıtır<br />
(Evren, 2004). Baımlılıkta, kiiliin önemli etiyolojik faktör olabilecei üç geliim etkeni<br />
önerilmitir;<br />
1. Davranısal disinhibisyon<br />
Antisosyallik <strong>ve</strong> dürtüsellik gibi özelliklerin yüksek, zarardan kaçınma gibi özelliklerin ise<br />
düük olduu bireylerde alkol <strong>ve</strong> madde kötüye kullanımı riski daha fazladır. Davranısal<br />
disinhibisyon antisosyal kiilik bozukluu ek tanısını <strong>ve</strong> bir ölçüde borderline kiilik<br />
bozukluu ek tanısını açıklayabilir.<br />
2. Stres azaltma<br />
Stres reaktivitesi, anksiyete duyarlılıı <strong>ve</strong> nörotisizm gibi özellikleri yüksek olan bireyler<br />
stresli yaam olaylarına daha hassastır. Bu bireylerde kendini tedavi amaçlı alkol/madde<br />
kullanımı sıktır. Stres azaltma kaçıngan, baımlı, izotipal <strong>ve</strong> borderline kiilik bozukluu ek<br />
tanılarını açıklayabilir.<br />
3. Ödül duyarlılıı<br />
Yenilik arayıı, ödül arayıı, dıa dönüklük <strong>ve</strong> insan canlısı olma özellikleri yüksek olan<br />
bireyler, olumlu zorlayıcı pekitirici (reinforcing) özellikleri n<strong>eden</strong>iyle alkol/madde<br />
Bu bölüm Kültegin Ögel tarafından yazılmıştır.<br />
317
kullanmaya daha istekli olabilirler. Ödül duyarlılıı histrionik <strong>ve</strong> narsisistik kiilik bozukluu<br />
ek tanılarını açıklayabilir (Evren, 2004).<br />
Alkol madde kullanım bozukluu olanlarda kiilik özelliklerinde saptanan temel benzerlikler<br />
unlardır:<br />
Yüksek yenilik arayıı davranıı<br />
Yüksek zarardan kaçınma davranıı<br />
Düük sebat gösterme davranıı<br />
Yüksek kendi kendini yönetme davranıı<br />
Tanı<br />
Tanı ölçütlerinin örtümesi ektanı koymayı zorlatıran bir etkendir. Borderline kiilik<br />
bozukluunun DSM-IV’e göre bir ölçütü dürtüsellik (impulsivite) <strong>ve</strong> alkol/madde kötüye<br />
kullanımını içermektedir. Antisosyal kiilik bozukluu ölçütlerinden biri madde kullanımının<br />
varlııdır. Antisosyal kiilik bozukluu ölçütlerinden birisi yalan söylemdir <strong>ve</strong> bu davranı<br />
yasa dıı bir eylem yapan madde kullanıcıları için yaamlarının bir parçasıdır. Bu durumda<br />
totoloji ortaya çıkmaktadır. Yani, madde kullanımı olanlarda antisosyal kiilik bozukluu,<br />
antisosyal kiilik bozukluu olanlarda madde kullanım bozukluu daha yaygın olmaktadır.<br />
Herhangi bir kiilik bozukluu bulunması duygudurum bozukluu olasılıını 2.5 kat,<br />
anksiyete bozukluu olasılıını ise 3.1 kat arttırmaktadır (Verheul, 2000). Cloninger’in alkol<br />
baımlılıı sınıflandırmasındaki Tip II alkol baımlılıının alkol baımlılıının bir alt<br />
tipinden ziyade antisosyal kiilik bozukluunu temsil ettii ileri sürülmektedir.<br />
Ektanının yaygınlıı<br />
Hem epidemiyolojik hem de klinik çalımalar, alkol madde kullanım bozukluu olan<br />
popülasyonlarda kiilik bozukluu yaygınlıının yüksek olduunu göstermektedir<br />
Alkol/madde baımlılarında herhangi bir kiilik bozukluu yaygınlıı aratırmalara göre<br />
deimekle birlikte %30 ile %75 arasında deimektedir. <strong>Madde</strong> baımlısı hastaların alkol<br />
baımlısı hastalara göre kiilik bozukluu tanısı alma olasılıkları daha yüksektir. Yatarak<br />
tedavi gören madde baımlılarında kiilik bozukluu oranları, ayaktan tedavi görenlere göre<br />
daha fazladır. Alkol madde kullanım bozukluu olan kadınlarda borderline kiilik bozukluu,<br />
erkek hastalarda ise antisosyal kiilik bozukluu en sık saptanan <strong>psikiyatrik</strong> tanılardan biridir<br />
(Evren, 2004).<br />
Opioid kötüye kullananlarda genel kiilik bozukluu yaygınlıı dier maddelere göre daha<br />
yüksek bulunmaktadır (Kokkevi <strong>ve</strong> ark. 1998). Kiilik bozukluu oranları yatan kokain<br />
kullanıcılarında %30 ile 75 arasında, opiyat kötüye kullanıcılarında %68 ile 80 arasında,<br />
çoul madde kötüye kullananlarda ise bu oranın yaklaık %90 olduu bildirilmitir (Skinstad<br />
<strong>ve</strong> Swain, 2001).<br />
Genel toplumda yapılan bir çalımada ASKB olan bireylerin çounda (%84) ayrıca yaam<br />
boyu alkol madde kullanım bozukluu saptanmıtır. Alkol kullanım bozukluu olan<br />
bireylerde ASKB yaygınlık oranı %14.3 iken, bu oran madde kullanım bozukluu olan<br />
bireylerde %17.8 olarak bulunmutur (Regier <strong>ve</strong> ark. 1990).<br />
Hastaların sosyoekonomik durumu da bir etkendir. Antisosyal kiilik bozukluu düük<br />
eitimli gruplarda daha yaygındır. Antisosyal kiilik bozukluunun alkol madde kullanım<br />
318
ozukluu olanlarda da düük eitimlilerde daha yaygın olduunu göstermektedir (Cacciola<br />
<strong>ve</strong> ark. 2001). alkol madde kullanım bozukluu olan erkek hastalarda antisosyal kiilik<br />
bozukluu yaygınlıı kadın hastalara göre iki kat daha fazladır (Caciola <strong>ve</strong> ark. 2001).<br />
Tedavi görmekte olan baımlılarda yapılan altı çalımanın sonuçlarına göre ASKB <strong>ve</strong><br />
borderline kiilik bozukluundan sonra en sık saptanan kiilik bozuklukları aaıda<br />
sıralanmıtır (Verheul, 2001).<br />
Paranoid kiilik bozukluu (%3.2-20.7 arasında, ortalama %10.1),<br />
Kaçıngan kiilik bozukluu (%2-18.4 arasında, ortalama %6),<br />
Pasifagresif kiilik bozukluu (%0-11.6 arasında, ortalama %6),<br />
Narsisistik kiilik bozukluu (%0.7-17 arasında, ortalama %5.3),<br />
Baımlı kiilik bozukluu (%1.7-8.1 arasında, ortalama %4.6)<br />
Obsesif-kompulsif kiilik bozukluu (%0.7-10.7 arasında, ortalama %4.4)<br />
Histrionik kiilik bozukluu (%1.4-11.9 arasında, ortalama %3.3)<br />
izoid kiilik bozukluu (ortalama %1.3)<br />
izotipal kiilik bozukluu (ortalama %0.6)<br />
Ülkemizde yapılan çalımalar gözden geçirildiinde, genelde alkol baımlılarında kiilik<br />
bozukluunun aratırıldıı dikkati çekmektedir (Evren, 2004). Alkol baımlılarında herhangi<br />
bir kiilik bozukluu ektanı sıklıının %22 olduu, en sık II. eksen tanılarının antisosyal<br />
kiilik bozukluu (%9), kaçıngan kiilik bozukluu (%6) <strong>ve</strong> baımlı kiilik bozukluu (%4)<br />
olduu bildirilmitir (ncesu, 1993). Türkçapar <strong>ve</strong> arkadaları (1997) ise kiilik bozukluu<br />
oranını %36 olarak saptadıkları çalımalarında en yüksek oranın antisosyal kiilik bozukluu<br />
olduunu bildirmilerdir. Son iki yılda alkol baımlılarında yapılan çalımalarda kiilik<br />
bozukluu oranı %27.3 ile 72.5 arasında deimektedir.<br />
Bu çalımalarda en yüksek oran B kümesi (%21-55) için <strong>ve</strong> antisosyal kiilik bozukluu<br />
(%16-37.5) için bulunmutur (Eken <strong>ve</strong> ark. 2003, Kural, 2003, Öner <strong>ve</strong> ark. 2002, nce <strong>ve</strong> ark.<br />
2002). Karıık madde baımlılarında genel kiilik bozukluu oranı %42.4 iken, B kümesi için<br />
%37.9 <strong>ve</strong> antisosyal kiilik bozukluu için %30.3 olarak saptanmıtır (Kural, 2003).<br />
Kiilik bozukluunun etkisi<br />
Alkol madde kullanım bozukluu <strong>ve</strong> antisosyal kiilik bozukluu olan bireylerde yapılan<br />
çalımalarda saptanan ortak özellikler unlardır:<br />
Alkol/madde kullanım sorunlarının daha iddetlidir<br />
Daha yüksek oranda ya da iddette tıbbi, <strong>psikiyatrik</strong> <strong>ve</strong> sosyal sorunlar<br />
yaamaktadırlar<br />
Baımlılık erken yalarda gelimektedir<br />
Baımlılık hızlı ancak belirsiz bir seyir izlemektedir<br />
Alkolle ilgili tedavi arayıı erken yalardadır<br />
HIV enfeksiyonu için riskli davranılar daha sıktır<br />
Yaam boyu major depresyon ek tanısı yüksektir<br />
Alkol madde kullanım bozukluunda en sık görülen ikinci kiilik bozukluu tanısı borderline<br />
kiilik bozukluudur. Alkol madde kullanım bozukluunda borderline kiilik bozukluu<br />
görülme yaygınlıı %10 ila %30 arasında deimektedir (Evren, 2004). Alkol madde<br />
319
kullanım bozukluu <strong>ve</strong> borderline kiilik bozukluu olan bireylerde yapılan çalımalarda<br />
saptanan ortak özellikler unlardır:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sıklıkla alkol <strong>ve</strong> sedatif/hipnotik kullanmaktadırlar<br />
Çok daha geni yelpazede psikoaktif madde kullanmaktadırlar<br />
Daha gençtirler<br />
Daha fazla özkıyım giriimi öyküsü <strong>ve</strong> psikolojik sorunları vardır<br />
Daha dürtüsel, hostil <strong>ve</strong> olumsuz duygulanım <strong>ve</strong> zayıf baetme yetileri vardır<br />
Tedavide daha az kalırlar<br />
Tedavi sırasında daha sık madde kullanırlar<br />
Ektanının seyir üstüne etkisi<br />
Opiyat baımlılarında kiilik bozukluu olanların olmayanlara göre izlemede daha fazla<br />
madde kullanımı <strong>ve</strong> daha kötü <strong>psikiyatrik</strong> ilev gösterdikleri saptanmıtır. Antisosyal kiilik<br />
bozukluu olan bireyler yasal açıdan kötü seyir gösterirken, borderline kiilik bozukluu<br />
olanlarda daha fazla oranda <strong>psikiyatrik</strong> <strong>ve</strong> alkol sorunları bulunmutur. Antisosyal kiilik<br />
bozukluu olan hastalar tedaviye daha iddetli sorunlarla bavursalar <strong>ve</strong> takipte sorunları daha<br />
iddetli olsa da, alkol/madde kullanımı da dahil bir çok alanda düzelme salanmaktadır<br />
(Evren, 2004).<br />
B kümesi kiilik bozukluu genel olarak kötü seyri belirlemektedir. alkol madde kullanım<br />
bozukluunda kiilik bozukluunun relapsı arttırdıını bildirilmitir. Tedavide kısa süreli<br />
kalmı ya da tedaviyi yarım bırakmı B kümesi patolojisi olan hastalar özellikle daha yüksek<br />
relaps riski göstermektedir. <strong>Madde</strong> baımlılıında kiilik bozukluu olanların tedaviyi yarım<br />
bırakma olasılıklarının 2 kat daha fazla bulunmutur. Bunun temel olarak antisosyal kiilik<br />
bozukluundan kaynaklandıını gözlenmitir. Kiilik patolojisinden baımsız olarak “deiim<br />
için motivasyon” tedavi seyrinin güçlü belirleyicisi olarak saptanmıtır (Project MATCH<br />
1997).<br />
Kiilik patolojisi, motivasyonu yüksek bireylerde deil, motivasyonu düük bireylerde<br />
relapsın güçlü belirleyicisi olarak bulunmutur. Yüksek yenilik arayıı olan madde<br />
baımlılarında, düük yenilik arayıı olanlara kıyasla tedaviyi yarım bırakma olasılıkları daha<br />
fazladır (Evren, 2004).<br />
Tedavi<br />
Alkol madde kullanım bozukluu olan hastaların yapılandırılmı <strong>ve</strong> davranısal yönelimli<br />
tedavi yaklaımlarından daha fazla yararlandıkları bildirilmitir. Diyalektik Davranı Terapisi<br />
(Dialectical Behavior Therapy) özellikle tekrarlayan kendine zarar <strong>ve</strong>rme giriimi olan,<br />
iddetli borderline kiilik bozukluu olan alkol madde baımlılarında iyi bir seçenektir. kili<br />
Odaklanmı ema Terapisi ise (Dual Focus Schema Therapy) kısa süreli tedavilere yanıt<br />
<strong>ve</strong>rmeyen kiilik bozukluu ek tanılı alkol madde kullanım bozukluu olgularında daha etkili<br />
bulunmutur (Verheul 2001).<br />
320
6. DKKAT EKSKL HPERAKTVTE BOZUKLUU VE MADDE KULLANIMI<br />
Dikkat Eksiklii Hiperaktivite Bozukluu (DEHB) dikkati <strong>ve</strong>rmekte, sürdürmekte <strong>ve</strong> impulsif<br />
davranıları kontrol etmekte zorlua yol açan bir hastalıktır. Okulda <strong>ve</strong> ite sorunlara sebep<br />
olur, aile üyeleri <strong>ve</strong> dier insanlarla ilikilerde gerilim yaratır. DEHB aırı hareketlilik, dikkat<br />
eksiklii <strong>ve</strong> impulsivite olmak üzere üç temel belirti kümesinde sınıflandırılabilir. Kognitif,<br />
sosyal <strong>ve</strong> akademik alanda bozulmalar yaratır. Bu alandaki bozulmalar ise organizasyon<br />
yapma, ders çalıma <strong>ve</strong> karar <strong>ve</strong>rme becerilerini olumsuz yönde etkiler. Alandaki uzmanlar <strong>ve</strong><br />
aratırmacılar için zorlayıcı noktalardan biri DEHB’li olduu tehis edilen hastaların<br />
birbirlerinden çok farklılık göstermeleridir. Örnein, bazıları yerinde duramaz <strong>ve</strong><br />
arkadalarını rahatsız ederken, dieri oldukça sessiz <strong>ve</strong> sıklıkla gündüz hayaline dalıyor<br />
olabilir; biri her eyi birbirine karıtırıyor <strong>ve</strong> unutuyorken, dieri bir eylerin olması için<br />
sonuna kadar bekliyor olamayabilir. Farklı belirtilerin ön plana çıkması farklı sebeplere <strong>ve</strong><br />
dolayısıyla farklı tür tedavilere ihtiyaç duyulduunun göstergesi olabilir.<br />
DEHB 40 yıldan daha fazla bir süredir hiperkinetik reaksiyon, minimal beyin disfonksiyonu<br />
<strong>ve</strong> dier adlarla bilinmektedir. Yaklaık 60 yıl önce dl-amfetaminin hiperkinetik çocuklardaki<br />
yıkıcı davranıları azalttıı gözlemlendiinden beri psikositümilanlar DEHB’da tedavi amaçlı<br />
kullanılmaktadır. DEHB’nun dünya genelindeki yaygınlıı %5’den biraz fazla olarak tahmin<br />
edilmektedir (Polanczyk <strong>ve</strong> ark., 2007)<br />
Etiyoloji<br />
PET scan ile elde edilen sonuçlar öncesinde <strong>ve</strong> halihazırda DEHB olan yetikinlerin<br />
%8.1’inde serebral glikoz metabolizmasının kontrol grubuna göre daha düük seviyede<br />
olduunu, prefrontal kortekste <strong>ve</strong> premotor alanlarda büyük deiiklikler olduunu<br />
göstermitir (Zametkin <strong>ve</strong> ark., 1990). Temel/yürütücü (executi<strong>ve</strong>) fonksiyonlar üzerindeki<br />
potansiyel etki kiinin plan <strong>ve</strong> organizasyon yapma, detaylara <strong>ve</strong> talimatlara dikkatini <strong>ve</strong>rme,<br />
gereksiz bilgileri ayıklama <strong>ve</strong> sonuca götürecek plan yapma becerilerini etkileyebilir. Dier<br />
çalımalar dopaminerjik <strong>ve</strong> nonadrenejik sistemlerin DEHB’da dahil olduu görüünü<br />
desteklemektedir (Swanson <strong>ve</strong> ark. 2000, Volkow <strong>ve</strong> ark. 1998).<br />
Dier potansiyel etiyolojik arasında faktörler düük doum kilosu, doum travması, beyin<br />
travması, fetüsdeki alkol sendromu, aır metal zehirlenmesi, mineral <strong>ve</strong> vitamin eksiklii,<br />
yiyecek alerjileri, hamilelikte nikotine maruz kalmak sayılabilir. (Arnold, 1998, 1999)<br />
Ektanı<br />
DEHB olan çocuklar düük okul baarısı, zayıf organizasyon <strong>ve</strong> ders çalıma becerisi, <strong>ve</strong>rilen<br />
görevleri <strong>ve</strong> ödevleri tamamlamakta zorluk gibi okul sorunları yaarlar. DEHB olanlar<br />
zamanla ergenlie <strong>ve</strong> erikinlie vardıklarında akademik, ailevi <strong>ve</strong> sosyal alanlarda ilevsizlik<br />
göstermeye devam ederler.<br />
Ergenler <strong>ve</strong> yetikinlerin %25 ila %40’ı, özellikle erken dönemde balayan davranım<br />
bozukluu olan erkekler, yıkıcı davranılar <strong>ve</strong>ya anti-sosyal kiilik özellikleri sergilerler.<br />
Bu bölüm Ceyda Yılmazçetin Eke tarafından yazılmıştır.<br />
321
DEHB tanılı erikinlerle yapılan çalımalarda yüksek oranda madde kullanım bozukluklarına<br />
rastlanırken, madde kullanım bozukluu olan erikinlerle yapılan çalımalarda geriye dönük<br />
<strong>ve</strong>ya imdiki DEHB tanısının oldukça sık olduu görülmektedir (Toksöz, Cokunol, &Ercan,<br />
1998). Ayrıca DEHB tanılı çocuklarla yapılan ileriye dönük izlem çalımaları, DEHB tanılı<br />
çocukların madde kullanımı açısından artmı risk taıdıklarını göstermektedir.<br />
Araba kazalarına, trafik kuralları ihlallerine, tütün <strong>ve</strong> yasadıı madde kullanımına dahil olma<br />
olasılıkları yüksektir. DEHB olan çocukların eer çocukluk döneminde balayan davranım<br />
bozukluu rahatsızlıkları da varsa madde kullanım riskinin yüksek olduuna dair çalımalar<br />
bulunmaktadır (Mannuzza <strong>ve</strong> ark., 1991; Barkley <strong>ve</strong> ark., 1990, 1998).<br />
DEHB <strong>ve</strong> <strong>Madde</strong> Kullanım Bozuklukları ile ilgili çalımalar gözden geçirildiinde, her iki<br />
bozukluk arasında çok yönlü bir iliki bulunduu göze çarpmaktadır. Sigaraya balama yaı<br />
açısından çocukluk döneminde DEHB olan ile DEHB olmayanlar arasında bir fark<br />
bulunamazken sigaranın düzenli kullanımına balaması açısından anlamlı bir fark olduu<br />
görülmütür. DEHB olanların %46’sı 17 yaında düzenli kullanıma geçmiken, DEHB<br />
olmayanlarda bu oranın %24 olduu bulunmutur. DEHB olan ergenlerin %21’i kokain<br />
baımlısı iken bu oran DEHB olmayanlarda %10 olarak tespit edilmitir. (Lambert <strong>ve</strong> ark.,<br />
1998).<br />
DEHB çocukların alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlısı olması açısından yüksek risk<br />
altında olduu düünülmektedir. Çocukluktan erikinlie kadar yürütülen aratırmalarda<br />
DEHB’li çocukların DEHB’li olmayan çocuklara göre madde kötüye kullanımına geçi<br />
oranının daha yüksek olduunu gösteren çalımalar bulunmaktadır. Ancak yetikin madde<br />
kullanıcıları, özellikle kokain kullanıcıları ile yapılan çalımalarda çocukluklarında yüksek<br />
oranda DEHB’si olanların bu rahatsızlıklarının tehis edilmedii <strong>ve</strong> bu yüzden de tedavi<br />
edilmedii ortaya çıkmıtır.<br />
DEHB’nin alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı /baımlılıı riskini n<strong>eden</strong> arttırdıını örenmek için<br />
aratırmalar yapılmaktadır. ki olası açıklama önerilmektedir. lki, hastalıın kendisinin bu<br />
durumdan sorumlu olduudur. kincisi, hastalıı tedavi etmek için kullanılan ilaçların sorumlu<br />
olduu görüüdür.<br />
DEHB davranısal terapiler <strong>ve</strong> sitümilan(uyarıcı) içeren reçeteler özellikle Ritalin<br />
(metilfenidat), Dexedrine <strong>ve</strong> Adderall ile tedavi edilen bir rahatsızlıktır. Bu tür terapiler<br />
genellikle semptomları azaltmaktadır, ancak klinik alanında çalıan bazı uzmanların çocuklara<br />
sitümilan içeren tedaviler sunulmasının onları sitümilan (uyarıcı) kullanmaya alıtıracaına <strong>ve</strong><br />
bunun sonucu olarak da yasadıı sitümilanları (kokain <strong>ve</strong> metaanfetamin) kullanma olasılıını<br />
arttıracaına dair korkuları bulunmaktadır.<br />
Dier bir olasılık, DEHB tedavisinde sitümilan ilaçların kullanımının beyni sitümilan<br />
özelliklerin ödüllerine karı duyarlı hale getirdii, bunun sonucu olarak da, yasadıı maddeleri<br />
kullanan hastaların daha büyük bir olasılıkla bu maddelere baımlı hale geleceidir.<br />
DEHB için sitümilan ilaçlarla tedavi edilen bazı çocuklar itah kaybı <strong>ve</strong>ya tikler gibi bazı<br />
olumsuz yan etkiler yaarlar. Bazı klinisyenler çocuklara duygu durumunu uyaracak ilaçlar<br />
<strong>ve</strong>rmenin onları daha iyi hissetmek için ilaç almaya alıtıracaından <strong>ve</strong> böylece yasadıı ilaç<br />
kullanmak için daha fazla risk altında olabileceklerinden endie etmektedirler.<br />
Eer DEHB’nin medikal tedavisindeki ilaçlar madde kullanım riskini arttırıyorsa, çocuun<br />
yaamı boyunca iyi bir etki bırakmaktansa daha fazla zararı dokunuyor anlamı ortaya<br />
322
çıkmaktadır. Ancak NIDA’nın destei ile yapılan iki çalıma, medikal tedavinin DEHB’si<br />
olan madde kullanıcılarında problemden çok çözümün bir parçası olabileceini<br />
göstermektedir.<br />
Boston’da yapılan bir çalımanın baında TCAs <strong>ve</strong>ya dier sitümilanlarla tedavi edilen<br />
DEHB’li 56 erkek, tedavi almayan 19 DEHB’li <strong>ve</strong> DEHB’si olmayan 137 erkek madde<br />
kullanımı <strong>ve</strong> belirtileri açısından birbirleriyle karılatırılmıtır (Biederman <strong>ve</strong> ark., 1999)<br />
Çalımaya alındıklarında 15 yaında olan erkekler esrar, alkol, halüsinojen, sitümilan <strong>ve</strong>ya<br />
kokain kullanımı <strong>ve</strong> baımlılıı açısından deerlendirildikten sonra 4 yıl boyunca takip<br />
edilmilerdir. DEHB’yi medikal yöntemle tedavi etmenin alkol <strong>ve</strong> madde kötüye kullanımı<br />
eilimini azalttıı gözlenmitir. DEHB’si tedavi edilmeyen ergenlerin %75’i geçen dört yıl<br />
içerisinde bu maddeleri kullanmaya balamıken, tedavi edilen ergenlerin sadece %25’i <strong>ve</strong><br />
DEHB’si olmayan ergenlerin %18’i bu süre zarfında madde kullanmaya balamılardır.<br />
Yapılan çalıma, DEHB’nin tedavi edilmesinin madde kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlılık riskini %84<br />
oranında azalttıını göstermitir.<br />
DEHB semptomlarının azalması çocukların aileleri <strong>ve</strong> arkadalarıyla daha ile iletiim<br />
kurmasına <strong>ve</strong> okulda daha iyi performans sergilemesine yardımcı oluyor olabilir. Bu sayede<br />
okuldaki arkadaları tarafından dalga geçilme <strong>ve</strong> reddedilme <strong>ve</strong>ya okulda baarısızlık yaama<br />
olasılıkları daha düük olmaktadır. Bu sebeple depresyon gelitirme <strong>ve</strong> depresyonlarını tedavi<br />
etmek için madde kullanma olasılıkları daha da azalmaktadır diye düünülebilir. DEHB’si<br />
olan çocuklarda medikal tedavinin ie yaramasının bir dier sebebi de medikal tedavinin<br />
DEHB’li çocukların impulsif olma eilimlerini <strong>ve</strong> bu sayede madde kullanmak gibi riskli<br />
aktivitelerle megul olma olasılıını azaltması olabilir.<br />
Çalımalarda çocukluk dönemi DEHB’si olan kokain kullanıcısı yetikinlerin, maddeyi ilk<br />
almaya baladıklarında konsantrasyon özelliklerinin arttıını, daha az impulsif <strong>ve</strong> daha sakin<br />
olduklarını rapor etmilerdir. Bu durum, DEHB’li gençlerin kokain <strong>ve</strong> dier sitümilanları<br />
reddedilmek <strong>ve</strong> baarısızlıktan kaynaklanan depresyonlarını deil; DEHB semptomlarını bir<br />
tür kendi kendine tedavi etmek amacıyla kullandıklarını düündürmektedir.<br />
Yapılan bir pilot çalımada DEHB’si olan 12 kokain kullanıcılarına 12 hafta kadar<br />
metilfenidat <strong>ve</strong>rilmitir (Levin <strong>ve</strong> ark., 1998). Hastalar ayrıca haftada bir olmak üzere bireysel<br />
olarak relapse önleme terapisine (madde kullanmalarını tetikleyecek <strong>durumlar</strong>ı tespit etmek<br />
<strong>ve</strong> bu <strong>durumlar</strong>dan kaçınmak için stratejiler gelitirme) girmilerdir. Çalımaya katılan 12<br />
yetikinden 7’si üç aylık bu çalımayı tamamlamılardır. Hastalar DEHB belirtilerinin, kokain<br />
kullanımının <strong>ve</strong> maddeyi arzulama oranlarının azaldıını belirtmilerdir. Hastaların <strong>ve</strong>rdii bu<br />
bilgiler yapılan idrar testleri ile de dorulanmı; kokain kullanımlarının ciddi bir ekilde<br />
azaldıı görülmütür.<br />
Yapılan çalımalar DEHB’nun erken dönemde tehis edilmesi, uygun medikal <strong>ve</strong> psikososyal<br />
terapilerin uygulanmasının önemine iaret etmektedir. DEHB’da ilaç tedavisinin korkulanın<br />
aksine ektanı olasılıını azaltma yönünde etki edeceini düündürmektedir.<br />
323
324
7. NTHAR VE MADDE KULLANIMI<br />
ntihar insanın öz benliine bir saldırganlık <strong>ve</strong> yok etme eylemi olup, bireyin yaamına istemli<br />
olarak son <strong>ve</strong>rmesidir. ntihar düünc<strong>eden</strong> davranıa uzanan bir süreçtir. ntihar etme süreci<br />
intihar düünceleri ile balar. Bu düünceler genellikle “ölsem de kurtulsam” eklindedir.<br />
Ancak intihar düüncesi, daha sonra yapılacak olan intiharın hiçbir zaman ön belirtisi deildir.<br />
Ama sürecin ilk basamaıdır. Ardından intihar için plan yapma gelir. Kii kendini öldürmek<br />
için planlar düünmeye balar. Younlaan bu düünceler sonunda davranıa dönüür <strong>ve</strong> kii<br />
hayatını sonlandırır. Bir intihar davranıı kavramı dört farklı unsuru içermektedir. Bunlar;<br />
Kiinin intihar düüncesi <strong>ve</strong> giriimlerini içeren intihar planın olması<br />
Kiinin yaamını sona erdirme düüncesinin <strong>ve</strong> intihar giriiminin olması<br />
Kiinin intihar düüncesi ile çevresini tehdit etmesi<br />
ntihar davranıının tekrar edilebilir olması<br />
ntihar giriimi için riskli <strong>durumlar</strong> bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla depresyon, madde <strong>ve</strong><br />
alkol baımlılıı, yalnız olma, yalılık <strong>ve</strong> daha önce intihar giriiminde bulunmu olma<br />
eklinde belirtilmitir (Winkins, 1970; Kiev, 1970).<br />
Baımlılık <strong>ve</strong> intihar davranıı<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı olan kiilerde genel popülasyona göre intihar davranıı açısından<br />
yüksek risk altında olduunu görülmektedir (Oyefeso <strong>ve</strong> ark., 1999; Kokkevi <strong>ve</strong> ark., 1997).<br />
Alkol ya da madde baımlılıı olan kiilerde intihar davranıı riski normal popülasyona göre<br />
be kat fazla olarak saptanmıtır (Gosh <strong>ve</strong> ark., 2003). Murphy <strong>ve</strong> Wetzel ise tüm intihar<br />
giriimlerinin yaklaık dörtte birinin alkol baımlılıı ya da kötüye kullanımı ile ilikili<br />
olduunu ileri sürmülerdir.<br />
Alkol <strong>ve</strong> intihar davranıı<br />
Aratırmalarda alkol kullanımı ile intihar davranıı riski arasında dorusal bir balantı olduu<br />
görülmütür (Andreasson <strong>ve</strong> ark., 1988; Andreasson <strong>ve</strong> ark., 1991). Alkol baımlılarında<br />
intihar davranıı riskinin normal popülasyona göre 6- 25 kat fazla olduu <strong>ve</strong> alkol kötüye<br />
kullanımı olan kiilerde ise yaam boyu intihar giriim sıklıı % 20-30 olduu bulunmutur<br />
(Vega <strong>ve</strong> ark. 1998). Cinsiyet açısından bakıldıında alkol kullanımı olan erkeklerde intihar<br />
oranı kadınlara göre daha fazla olduu görülmütür (Gosh <strong>ve</strong> ark., 2003). Ülkemizde yapılan<br />
çalımalara baktıımızda alkol baımlılarında intihar giriiminin %20-%26 arasında olduunu<br />
görmekteyiz (Mırsal <strong>ve</strong> ark., 2001; Dilbaz <strong>ve</strong> Aytekin, 2003). Baka bir çalımada ise<br />
tamamlanmı intiharlarda alkol kötüye kullanımının ya da baımlılıının %35.4 olduunu<br />
belirtmektedir (Ekici <strong>ve</strong> ark., 2001).<br />
<strong>Madde</strong> <strong>ve</strong> intihar davranıı<br />
<strong>Madde</strong> kullanımı olan kiilerin ölüm n<strong>eden</strong>leri arasında intihar davranıının önemli bir yer<br />
kapladıı görülmütür (Rossow <strong>ve</strong> Lauritzen, 2001). Yapılan çalımalar madde kötüye<br />
kullanımı ile intihar davranıı arasında önemli bir iliki olduunu göstermitir (Dhossche <strong>ve</strong><br />
Bu bölüm Alper Aksoy tarafından yazılmıştır.<br />
325
ark., 2000; Trezza <strong>ve</strong> Popp, 2000). Düzenli madde kötüye kullananların tamamlanmı intihar<br />
açısından genel <strong>psikiyatrik</strong> popülasyona göre iki kat kadar daha fazla risk altında olduu<br />
bildirilmitir (Kokkevi <strong>ve</strong> ark., 1997). Baka bir çalımada ise madde baımlıları arasında<br />
intihar oranının genel popülasyona göre 20- 30 kez daha yüksek olduu bulunmutur<br />
(Rossow, 1994).<br />
<strong>Madde</strong> kullanıcılarında %20- 40 intihar oranı <strong>ve</strong> izlem çalımalarında %3-35 oranında yaam<br />
boyu intihar giriimi olduu belirtilmitir (Darke <strong>ve</strong> Ross, 2002). Çalımalarda madde kötüye<br />
kullananlar arasında yaam boyu intihar sıklıının oranın %15 ila 20 arasında olduu, bu<br />
oranın %45'e kadar çıkabildii bulunmutur (Weis <strong>ve</strong> Stephens, 1992; Johnson <strong>ve</strong> Fridell,<br />
1997; Cavaiola <strong>ve</strong> La<strong>ve</strong>nder,1999; Rossow <strong>ve</strong> Lauritzen, 2001). <strong>Madde</strong> kullanıcılarında en sık<br />
karılaılan intihar ekli olarak aırı doz görünmektedir. Baka bir çalımada ise aırı doz ile<br />
intihar olguların %45'ini oluturduu saptanmıtır (Oyefeso <strong>ve</strong> ark., 1999).<br />
ntihar davranıında kullanılan maddenin miktarı, maddenin tipinden daha önemli<br />
belirtilmitir (Borges <strong>ve</strong> ark., 2000). Genç yataki intiharların % 10’unun eroin kullanıcısı<br />
olduu <strong>ve</strong> eroin kullanımı olan kiilerde intihar riskinin 14 kat fazla olduu görülmütür<br />
(Johnson <strong>ve</strong> Fridell, 1997). Eroin baımlıları ile yapılan çalımalarda eroin kullanımı olanlar<br />
arasında intihar giriimi %35, intihar düüncesi de %55 oranında bulunmutur (Murphy <strong>ve</strong><br />
ark., 1983; Appleby, 2000; Darke <strong>ve</strong> Ross, 2001). Ülkemizde yapılan çalımalara<br />
baktıımızda eroin baımlılarının %27’ sinde intihar giriimi,%70’ sinde ise intihar düüncesi<br />
olduu belirtilmitir (Koyuncu <strong>ve</strong> ark., 2003). Baka bir çalıma da ise intihar davranıı <strong>ve</strong><br />
madde kullanımı arasındaki iliki en fazla kokain kullanıcılarında olduu saptanmıtır. Aynı<br />
çalımada intihar düüncesi <strong>ve</strong> giriiminin sıklıı ile madde kullanımı sıklıı <strong>ve</strong> iddeti<br />
arasında iliki olduu gösterilmitir (Cottler <strong>ve</strong> ark., 2005).<br />
<strong>Madde</strong> baımlılarının %25,2’ sinde en az 1 kez intihar giriimi öyküsü saptanmıtır (Evren <strong>ve</strong><br />
ark., 2001). <strong>Madde</strong> kullanıcıları ile yapılan baka bir çalımada ise madde kullanımı olanların<br />
%24,7’ sinde intihar giriimi olduu bulunmutur. Eroin kullananların %35’i; hap<br />
kullananların %34’ü; esrar kullananların %17,6’ sı; uçucu madde kullananların %16,9’unda<br />
intihar giriimi öyküsü olduu görülmütür (Ögel <strong>ve</strong> ark., 1999).<br />
ntihar giriiminde bulunan ya da intihar etmi olgular üzerinde yapılan çalımalarda intihar<br />
giriiminde bulunan 311 kiinin %46'sında madde kötüye kullanım bozukluu saptanmıtır<br />
(Dhossche <strong>ve</strong> ark., 2000) Baka bir çalımada ise intihar giriimi olan 302 kiinin %16,2'<br />
sinin esrar kötüye kullandıı ya da baımlısı olduu bulunmutur (Beautrais <strong>ve</strong> ark., 1999).<br />
Risk etmenleri<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde baımlılarında depresyon <strong>ve</strong> dier ektanılı bozuklukların bulunması intihar<br />
<strong>ve</strong> intihar giriimi için önemli bir risk etmenidir (Darke <strong>ve</strong> Ross, 2002). Tamamlanmı<br />
intiharlarda yapılan bir çok çalımada en sık rastlanan tanılar sırasıyla duygudurum<br />
bozuklukları <strong>ve</strong> alkol-madde kullanımıdır(Conwell <strong>ve</strong> ark., 1999; Rudd <strong>ve</strong> ark., 1993).<br />
ntihar <strong>eden</strong> madde baımlılarını inceleyen bir çalımada, major depresyon gibi ek <strong>psikiyatrik</strong><br />
tanıların daha fazla olduu, baımlılık iddetlerinin daha yüksek olduu, daha fazla çeit<br />
madde kötüye kullandıkları, alkol <strong>ve</strong> sedatif hipnotikleri daha yüksek oranda kötüye<br />
kullandıkları, nörotik <strong>ve</strong> borderline skorlarının yüksek olduu görülmütür (O'Boyle <strong>ve</strong><br />
Brandon, 1998).<br />
326
Alkolik <strong>ve</strong> depresif hastalarda stres etmenleri, alkol kötüye kullanımına balı intiharlarda<br />
ayrılık, ailesel sorunlar, maddi güçlükler <strong>ve</strong> isizlik; ciddi tıbbi hastalık, çocukluk çaı<br />
travması, ailede intihar öyküsü, dürtüsellik <strong>ve</strong> yapay bozukluk olarak bildirilmitir (Vega <strong>ve</strong><br />
ark., 1993; Darke <strong>ve</strong> Ross, 2002). Ayrıca ayrılık, kabul edilmeme, isizlik, yasal sorunlar<br />
eroin baımlılarında intihar giriimi riskini arttırdıı belirtilmitir (Haris <strong>ve</strong> Barraclough,<br />
1997). Alkol <strong>ve</strong> madde kullanım bozuklukları ile sosyal uyum güçlükleri olan kiilerin<br />
yaamlarını intiharla sonlandırma riski yüksektir (Skog, 1991).<br />
Sonuç<br />
Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımının intihar davranıı için bir risk faktörlerinden biri olduu<br />
görülmektedir. Özellikle tekrar <strong>eden</strong> intihar giriimlerinde alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı en<br />
önemli riskler arasında bulunmaktadır. Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı söz konusu olduunda, bu<br />
durum kötüye kullanım ya da baımlılık düzeyinde olmasa bile kiilerin intihar düünceli<br />
sorgulanmalıdır.<br />
327
328
8. DSOSYATF BOZUKLUKLAR<br />
Mental bozuklukların tanısal <strong>ve</strong> sayımsal el kitabı-dördüncü basımında disosiyatif<br />
bozuklukların balıca özellii genellikle bütünlemi bilinç, bellek, kimlik yada çevrenin<br />
algılanması ilevlerinin bozulmasıdır. Disosiyatif bozuklukların kapsadıı bozukluklar<br />
unlardır:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Disosiyatif amnezi: Genellikle travmatik olan ya da stres douran önemli kiisel<br />
bilgileri sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde anımsayamama<br />
Disosiyatif füg: Geçmii anımsayamama, kiisel kimlik konfüzyonu ya da yeni bir<br />
kimlie bürünmenin elik ettii ani, birden, beklenmedik bir biçimde evinden ya da<br />
alıageldii iyerinden ayrılıp gitme<br />
Disosiyatif kimlik bozukluu: Önemli kiisel bilgileri sıradan bir unutkanlıkla<br />
açıklanmayacak ekilde anımsayamamanın elik ettii, iki ya da daha fazla birbirinden<br />
ayrı kimliin ya da kiilik durumunun kiinin davranılarını yineleyen bir biçimde<br />
denetim altında tutması<br />
Depersonalizasyon bozukluu: Gerçei deerlendirme yetisi bozulmayarak, kiinin<br />
mental süreçlerinden ya da b<strong>eden</strong>inden ayrıldıına ilikin sürekli ya da yineleyen his<br />
Baka türlü adlandırılamayan disosiyatif bozukluk: Öönde gelen özellii disosiyatif<br />
bir belirti olan ama herhangi özgül bir disosiyatif bozukluk ölçütünü karılamayan<br />
bozukluklar için kullanılır.<br />
Disosiyatif bozukluk tanısı için ne tür ölçekler kullanabiliriz<br />
Disosiyatif yaantılar ölçei (DYÖ): 28 soruluk kiinin kendi kendine dolduracaıgeçerlik <strong>ve</strong><br />
gü<strong>ve</strong>nirlii çok yüksek olan bu ölçek tanı amaçlı deil ama tarama amaçlı kullanılır<br />
(Bernstein <strong>ve</strong> Putnam 1986, Carlson <strong>ve</strong> Putnam 1993). Puanlaması 0 ile 100 arasındadır.<br />
Türkçe çevriminin geçerlik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nirlii yapılmıtır (ar <strong>ve</strong> ark. 1997 <strong>ve</strong> 2000, Yargıç <strong>ve</strong><br />
ark. 1995). Disosiyatif bozuklukları aratırmak için kesme noktası 30 olarak bulunmutur<br />
(Yargıç <strong>ve</strong> ark 1995 <strong>ve</strong> 1998, ar <strong>ve</strong> ark, 1997).<br />
Disosiyatif Bozukluklar Görüme Çizelgesi (DBGÇ): 131 sorudan oluan yapılandırılmı<br />
klinik görüme çizelgesidir (Ross <strong>ve</strong> ark. 1989). Somatizasyon bozukluu, major depresyon,<br />
borderline kiilik bozukluu <strong>ve</strong> DSM-IV e göre be disosiyatif bozuklua tanı koyar. Bu<br />
çizelge ayrıca çocukluk çaı istismarlarını <strong>ve</strong> ihmali, ayrıca DKB ile ilikili 11 Schneiderian<br />
belirti, 16 DKB ye balı ikincil özellikler <strong>ve</strong> 16 duyu ötesi yaantıları da sorgular. Türkçe<br />
geçerlik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nirlii yapılmıtır (Yargıç <strong>ve</strong> ark. 1998).<br />
DSM-IV Disosiyatif Bozukluklar için Yapılandırılmı Klinik Görüme Çizelgesi (SCID-D):<br />
DSM-IV ölçütlerine göre be disosiyatif bozuklua (depersonalizasyon, derealizasyon,<br />
amnezi, kimlik konfüzyonu <strong>ve</strong> kimlik deiimi) tanı koymak üzere oluturulmu yarı<br />
Bu bölüm Figen Karadağ tarafından yazılmıştır.<br />
329
yapılandırılmı görüme çizelgesidir. Hem belirti alanlarını saptar, hem de belirtilerin<br />
iddetini ölçer (Steinberg 1994). Türkçe geçerlik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nirlii ar <strong>ve</strong> arkadaları tarafından<br />
yapılmıtır (2004).<br />
<strong>Madde</strong> baımlılıı <strong>ve</strong> disosiyatif bozukluklar arasındaki iliki çok az gündeme gelen <strong>ve</strong> çou<br />
kez atlanılan bir ilikidir. Bu konuda çok az epidemiyolojik çalıma vardır. <strong>Madde</strong> baımlıı<br />
disosiyatif bozukluk açısından tarama gerektiren bir hasta grubudur. Disosiyatif kimlik<br />
bozukluu (DKB) iddeti depresyon, intihar eilimi, fobik anksiyete, somatizasyon <strong>ve</strong><br />
borderline özellikler gibi iitsel varsanılarla birlikte psikotik bozukluklarla da bir arada<br />
görülür (Ellason <strong>ve</strong> Ross 1997). Psikiyatrik bir tanı ile birlikte madde kötüye kullanımını<br />
arasında dorudan bir iliki olduuna dair genel kanı vardır (Marcou <strong>ve</strong> ark. 1998).<br />
Genel olarak <strong>psikiyatrik</strong> tanı ne kadar iddetli ise elik <strong>eden</strong> madde kullanım bozukluu da o<br />
kadar iddetlidir. iddetli, yineleyici <strong>ve</strong> erken yata yaanılan travmalar ile ilikili olan DKB<br />
bu n<strong>eden</strong>le travma sonrası stres bozukluu (TSSB) ile, TSSB ise madde kötü kullanımı ile<br />
(özellikle de alkol, kokain <strong>ve</strong> opiyat) yakından ilikilidir (Pribor <strong>ve</strong> Dinwiddie 1992).<br />
DKB ile çalıan pek çok klinisyen alkol <strong>ve</strong> madde baımlılıının bu hastaların büyük bir<br />
çounluunda görüldüü konusunda hemfikirdirler. Bir çok olguda madde baımlıı<br />
iddetlidir <strong>ve</strong> erken yata balamaktadır (Ellason <strong>ve</strong> ark. 1996). Kluft (1996) DKB olan<br />
hastaların tedavisi ile ilgili yazdıı gözden geçirme yazısında madde kullanımının bu hasta<br />
grubunda önemli bir problem olduunun <strong>ve</strong> bu hastalarla nasıl baa çıkılacaı ile ilgili bir<br />
bilgi bulunmadıını bildirmitir. Bu durumla ilgili bazı açıklamalar yapılabilir. Ama en olası<br />
olan açıklama disosiyasyon <strong>ve</strong> madde baımlılıı ile ilgili çalımaların ayrı ayrı<br />
yapılmasından <strong>ve</strong> bu iki çalıma alanı arasında çok az diyalog kurulmasından<br />
kaynaklanmasıdır.<br />
Disosiyatif bozukluklar <strong>ve</strong> madde baımlılıı arasında önemli balantılar olduu pek çok<br />
yazar tarafından söylenmekle beraber bu ilikiyi inceleyen çok az sayıda sistematik çalıma<br />
vardır. Tedavi ile ilgili ise yapılmı bir çalıma bulunmamaktadır. Dunn <strong>ve</strong> arkadaları (1993)<br />
Disosiyatif Yaantılar Ölçei (DYÖ) kullanarak yaptıkları tarama çalımasında 265 yatarak<br />
tedavi gören madde baımlısı erkek hastada %41 oranında yüksek disosiyasyon skoru<br />
buldular. Ross <strong>ve</strong> arkadaları (1992) ise DDIS kullanarak yaptıkları 100 kimyasal baımlılıı<br />
olan hastada %39 oranında disosiyatif bozukluk buldular. Bu hastaların %14 ünde DKB<br />
saptadılar.<br />
Yine Dunn <strong>ve</strong> arkadaları (1995) Ross <strong>ve</strong> arkadalarının 1992 yılında yaptıkları çalımanın<br />
bir örneini yaptılar <strong>ve</strong> 100 baımlılıı olan hastada 15 kiide disosiyatif bozukluk saptadılar.<br />
6 kii de ise DKB vardı. Aradaki bu fark ilk çalımada kadın hastaların fazlalıı ile açıklandı.<br />
Ancak bu çalımaya 66 alkol baımlılıı <strong>ve</strong> 34 madde baımlılıı olan hasta dahil edilmiti<br />
<strong>ve</strong> 15 disosiyatif bozukluk tanısı konulan hastaların 10 tanesinde madde baımlılıı 5 inde<br />
ise alkol baımlılıı vardı. Bir baka deyile alkol baımlılıı olan hastalarda %8 <strong>ve</strong> madde<br />
baımlılıı olanlarda sie %34 oranında disosiyatif bozukluk görülmütü. Bir dier çalımada<br />
ise baımlılarda görülen disosiyatif belirtilerin uzun süre alkol <strong>ve</strong> kokain kullanımına balı<br />
kronik artık bir etkiye balı olduu ileri sürüldü (Wenzel <strong>ve</strong> ark. 1996).<br />
Karada <strong>ve</strong> arkadalarının 2005 yılında yayınladıkları çalımada ise DYGÇ <strong>ve</strong> SCID-D<br />
kullanıldı <strong>ve</strong> 215 alkol <strong>ve</strong> madde baımlılıı olan hastada %17.2 oranında disosiyatif<br />
bozukluk saptandı. Disosiyatif bozukluu olan hastaların (n:37) %73 ünde çoul madde<br />
baımlılıı, %23 ünde ise alkol baımlılıı görüldü. Disosiyatif bozukluu olan hastalar<br />
330
olmayanlara göre hem daha gençtiler yani daha erken yata tedaviye bavuruyorlardı, hem de<br />
bırakma süreleri daha kısaydı. Yine disosiyatif bozukluu olan hastalar birden fazla madde<br />
kullanıyorlardı. Çok sayıda disosiyatif bozukluu olan madde baımlısı hasta tedaviyi erken<br />
terk etmiti. Yaklaık olguların %65 inde disosiyatif yaantılar madde kullanımına<br />
balamadan ortalama 3.6 yıl önce (1-11 yıl) balamıtı. Baımlılıı olan hastalarada kadın<br />
olmak, geçmite intihar giriimlerinin varlıı <strong>ve</strong> çocukluk çaı duygusal istismar öyküsü bu<br />
hastalarda disosiyatif bozukluk gelimini kestirmek için anlamlı bulundu.<br />
Evren <strong>ve</strong> arkadalarının (2007) çalımasında ise alkol baımlılıı olan 111 hastanın %9 unda<br />
disosiyatif bozukluk bulundu. Daha yeni yayınlanan dier bir çalımada ise (Schaefer <strong>ve</strong> ark<br />
2007) alkol baımlılıı olan 100 hastaya DYÖ ölçei uygulanmı <strong>ve</strong> ortalama DYÖ puanları<br />
düük bulunmu <strong>ve</strong> disosiyasyon çocukluk çaı duygusal istismar öyküsü ile ilikili<br />
bulunmutur. Bu hastalarda baımlılık disosiyasyonu olmayanlara göre daha erken yata<br />
balamaktaydı.<br />
Disosiyatif bozukluun tedavi sürecindeki etkisi ile ilgili yayınlanan tek çalımada Kolodner<br />
<strong>ve</strong> Frances (1993) 26 disosiyatif kimlik bozukluu ya da baka türlü adlandırılamayan<br />
disosiyatif bozukluk tanısı alan alkol <strong>ve</strong> madde baımlıı olan hasta ile ilgili klinik<br />
gözlemlerini yazmılar <strong>ve</strong> bu iki ektanı alan hastada iki önemli klinik konuyu ön plana<br />
çıkarmılardır. Birincisi duygusal(emosyonel) acı, dieri atipik nükslerdir. Kimyasal<br />
baımlılıı olan hastaların büyük çounluunda sıkıntı hissi hasta tedaviye baladıında<br />
hızlıca ortadan kalkar. <strong>Madde</strong> baımlılıına elik <strong>eden</strong> depresyon ya da anksiyete bozukluu<br />
varsa bu hastalar depresyon yada anksiyete bozukluu tedavi edilmedikçe kendilerini daha iyi<br />
hissetmezler. Ama elik <strong>eden</strong> disosiyatif bozukluk varsa alkol yada madde kullanımını<br />
kestikleri zaman kendilerini özellikle kötü hissederler. Bu hastaların bu emosyonel acıyı<br />
bastırabilmek için alkol <strong>ve</strong>ya madde kullandıkları düünülebilir.<br />
Atipik nükslere gelince baka bir ektanısı olmaya baımlılarda nüksler çounlukla göreceli bir<br />
rahatlık <strong>ve</strong> klinik olarak düzelme sırasında ortaya çıkar. Bu tür nükslerin altında genelde<br />
hastaların kendilerine aırı gü<strong>ve</strong>nleri <strong>ve</strong> baımlılıklarını inkar etmeleri yatar. Bu tipik nükstür.<br />
Bu hastalar genelde nükse n<strong>eden</strong> olan duygusal <strong>ve</strong> durumsal olayları gayet net bir ekilde<br />
tanımlarlar. Bazı hastalar ise duygusal bir acı <strong>ve</strong>ya klinik olarak düzelmenin görülmedii<br />
<strong>durumlar</strong>da nüks olurlar. Bu tarz nüksler özellikle geçmiteki istismarın anıları akla geldikçe<br />
oluuyor gibi görünmektedir. Bir dier atipik nüks ekli ise hasta nüksü kabul eder fakat ilk<br />
aldıı içkiyi hatırlamaz. Bu durum içme eylemini ev sahibi kiiliin farkında olmadıı alter<br />
tarafından yapıldıı zaman ortaya çıkmaktadır. Bu tarz nüks öncesi hafıza bolukları<br />
(blackout) içmeyi takiben tipik olarak oluan hafıza bolukları yaayan hastalar tarafından<br />
anlaılması zordur. Bu tarz duygusal acı <strong>ve</strong> buna balı atipik nüksler madde baımlılıı <strong>ve</strong><br />
disosiyatif bozukluu olan hastalarda tedavi sürecini olumsuz etkilediini belirtilmektedirler.<br />
Sonuç olarak disosiyatif bozukluk <strong>ve</strong> madde baımlılıı birliktelii ile ilgili aratırılması<br />
gereken çok alan bulunmaktadır. Baımlılık alanında çalıan hekimlerin, özellikle de madde<br />
baımlılıında disosiyatif bozukluk olasılıın akılda tutmaları önemlidir. Bu alanda<br />
yapılan az sayıdaki çalımalara ramen disosiyatif bozukluk ektanısının varlıı sadece kesitsel<br />
olmayıp, tüm baımlılık sürecinde maddeye balamada, tedavi seyrinde, sonucunda etkili gibi<br />
durmaktadır.<br />
331
332
9. KENDNE ZARAR VERME DAVRANII VE MADDE KULLANIMI<br />
Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı tekrarlayıcı, kiinin bilinçli ölüm istei olmadan isteyerek <strong>ve</strong><br />
amaçlı olarak yapılan, doku hasarı ile sonuçlanan, kendi b<strong>eden</strong>ine yönelik giriimidir.<br />
Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıları sıklıkla b<strong>eden</strong>inin bir yerini sıkma, morartma, ısırma, kesici<br />
bir aletle kesme, yakma, eyalara yumruk atma, kafasını duvara vurma gibi davranı<br />
örüntülerini içerir. Favazza (1992), kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıını tanımlamak için dört<br />
ölçüt oluturmutur. Bunlar:<br />
1. Kendini kesme ya da yakma davranılarından birisini sürekli tekrarlaması,<br />
2. Kendine zarar <strong>ve</strong>rm<strong>eden</strong> önce gerilim duygusuna sahip olması,<br />
3. Fiziksel acıyla beraber rahatlama, zevk alma <strong>ve</strong> houna gitme duygusunu yaaması,<br />
4. Utanma duygusu <strong>ve</strong> sosyal olarak damgalanma korkusu karısında kendine zarar<br />
<strong>ve</strong>rmenin izlerini ya da kanı gizlemeye çalımasıdır.<br />
Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı 15-35 yaları arasında görülen bir durum olup (Vinona <strong>ve</strong> ark.,<br />
1995; Chowanec <strong>ve</strong> ark., 1991), genellikle ergenlik döneminde baladıına dair görü birlii<br />
vardır (Feldman, 1988; Favazza <strong>ve</strong> Conterio, 1989; Favazza <strong>ve</strong> Rosenthal, 1993; Ak <strong>ve</strong> ark.,<br />
1993; Herpetz, 1995). Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı genellikle 13-19 yalarında baladıı<br />
gözlemlenmitir (Favazza <strong>ve</strong> Conterio, 1989). Genellikle ergenlik döneminde balayan<br />
kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıının zamanla artma, azalma ya da süregenleme ile seyredip,<br />
birçok kiide 10-15 yıl sonra sonladıı görülmektedir (Tarlacı, 1996).<br />
Kendini kesme davranıı kiinin geriye dönmesini, gerginlik, sıkıntı <strong>ve</strong> anksiyet<strong>eden</strong><br />
kurtulmasını salamaktadır (Goldney <strong>ve</strong> Lester, 1997; Welsh, 1998). Kiiler yaadıkları<br />
psikolojik sıkıntıların artması sonucunda bu sıkıntıları kendilerine zarar <strong>ve</strong>rerek azalttıkları<br />
görülmektedir. Geçmite yaadıkları kötü olaylar ya da kendilerine zarar <strong>ve</strong>ren kiiler<br />
akıllarına geldiinde öfkelerini <strong>ve</strong> kızgınlıklarını kendilerine zarar <strong>ve</strong>rerek azaltmaktadırlar.<br />
Miller (1994) <strong>ve</strong> Favazza (1996), kiilerin kendilerini kesme n<strong>eden</strong>lerini aratırmılar <strong>ve</strong><br />
kendini kesmeye n<strong>eden</strong> olan etmenleri öyle sıralamılardır.<br />
1. Boluk duygusu, depresyon <strong>ve</strong> gerçekçi olmayan duygulardan uzaklamak.<br />
2. Rahatlama duygusuna sahip olmak.<br />
3. Duygusal acıları bastırmak.<br />
4. Boluk duygusundan uzaklaarak kendilerinin yaadıklarını göstermek.<br />
Yaygınlık<br />
Günümüzde 600 kiiden en az birinin kendini tedaviye gereksinim duyacak ekilde yaraladıı<br />
bildirilmitir (Tantam <strong>ve</strong> Whittaker, 1992). Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıının yaygınlıı ile<br />
yapılan çalımalara bakıldıında yıllara oranla farklılık olduu gözlenmektedir. Genel<br />
popülasyonda %1 olarak saptamıtır. Klinik popülasyonda yapılan çalımalarda ise %3 -%5<br />
arasında görüldüü belirtilmitir (Philps <strong>ve</strong> Muzaffer 1961). Briere <strong>ve</strong> Gill’ in 1998 yılında<br />
yaptıkları çalımada ise kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıının yaygınlıını genel popülasyonda<br />
%4, klinik popülasyonda %21 olarak bulunmutur.<br />
Bu bölüm Alper Aksoy tarafından yazılmıştır.<br />
333
Alkol/madde kullanımı <strong>ve</strong> kendine zarar <strong>ve</strong>rme<br />
<strong>Madde</strong> kullanımı olan kiilerle yapılan çalımalarda yüzeysel <strong>ve</strong> ya hafif derecede kendine<br />
zarar <strong>ve</strong>rme davranıı olduu belirtilmitir. Alkol baımlılıı tedavisi gören 50 kadınla<br />
yapılan çalımada yaklaık %25’ nin kendini kestii bulunmutur (Evans <strong>ve</strong> Lacey, 1992).<br />
Lacey (1993) kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıının ile madde kötüye kullanımı arasında anlamlı<br />
bir iliki olduunu belirtmitir.<br />
Kendine zarar <strong>ve</strong>ren kiilerin %90’ın da madde kullanımı olduu, çounun birden fazla<br />
madde kullandıı (%66.7) <strong>ve</strong> madde kullanımının büyük oranda (%71.1) baımlılık<br />
düzeyinde olduu belirtilmitir. Kendine zarar <strong>ve</strong>ren kiilerin, kendine zarar <strong>ve</strong>rmeyenlere<br />
göre daha küçük yalarda madde kullandıı belirlenmitir (Tarlacı <strong>ve</strong> ark., 1997). Sokakta<br />
yaayan çocuklarda ise madde kullanımı olan <strong>ve</strong> çocuklarda kendine zarar <strong>ve</strong>rme riskinin<br />
kullanmayanlara göre 6 kattan fazla olduunu görülmütür (Ögel <strong>ve</strong> ark., 2004).<br />
21 kendini kesen kızla yapılan çalımada bunların üçte birinin alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı<br />
olduu görülmütür. 24 kendini kesen kızla yapılan bir baka çalımada %50’ inin alkol <strong>ve</strong><br />
madde kullandıı görülmütür. Anksiyete <strong>ve</strong> depresyon kendini kesme davranıını<br />
artırmaktadır <strong>ve</strong> kiiler kendilerini keserken genellikle hap kullanmaktadırlar (Shea, 1993).<br />
3448 onuncu sınıf örencisiyle yapılan çalımada örencilerin %36’ sının kendini keserken<br />
madde etkisi altında olduunu görülmütür. Kendini keserken sürekli madde etkisi altında<br />
olan örenci sayısı ise %25.8 olarak bulunmutur. Çalımada kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı<br />
olan örencilerin %73.5’ inin alkol, %23.7’ sinin uçucu maddeler, %23.4’ ünün esrar, 21.4’<br />
ünün sakinletirici haplar kullandıı görülmütür (Aksoy, 2006). <strong>Madde</strong> kullanımı olan <strong>ve</strong><br />
sokakta yaayan çocuklarda kendine zarar <strong>ve</strong>rme riskinin kullanmayanlara göre 6 kattan fazla<br />
olduunu görülmütür. Sokakta yaayan çocuklarla yapılan çalımada kendine zarar <strong>ve</strong>rme<br />
davranıı gösteren çocuklarda madde kullanımı %76.4olarak bulunmutur. <strong>Madde</strong> kullanımı<br />
olan çocukların kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı riski kullanmayanlara göre 6 kattan daha çok<br />
olduu gözlenmitir. Aynı çalımada uçucu madde kullanan çocuklarda kendine zarar <strong>ve</strong>rme<br />
davranıı daha yüksek olarak bulunmutur (Ögel <strong>ve</strong> Aksoy, 2005).<br />
Ergenlerin ailelerinde alkol kullanımının olmasının kendine kesme üzerindeki etkisi<br />
aratırılmı. Annelerinde alkol kullanımı olan ergenlerde olmayanlara oranla 2.1 kat daha<br />
fazla kendini kesme riski olduu bulunmutur. Özellikle babada alkol kullanımının olması<br />
kendini kesme riskini 2.7 kat daha arttırdıı belirtilmitir (Bijur <strong>ve</strong> ark., 1992). Aksoy’ un<br />
çalımasında kendine zarar <strong>ve</strong>ren örencilerin anne <strong>ve</strong> babasında alkol kullanımı %31.1,<br />
%58.4, ailede madde kullanımı %14.8, kardelerde madde kullanımı %15.5 <strong>ve</strong> yakın<br />
akrabalarda madde kullanımı %19.8 olarak saptanmıtır.<br />
Sonuç<br />
Kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı <strong>ve</strong> madde kullanımı arasında anlamlı bir iliki olduu<br />
gözlenmektedir. Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı olan kiilerde kendine zarar <strong>ve</strong>rme davranıı olup<br />
olmadıı mutlaka sorgulanmalı <strong>ve</strong> tedavi edilmelidir.<br />
334
10. ÇOCUKLUKTA YAANAN STSMAR/HMAL YAANTISI VE MADDE<br />
KULLANIMI<br />
Çocuklukta yaanan istismar <strong>ve</strong> ihmal yaantısının yetikinlik dönemini önemli derecede<br />
etkiledii <strong>ve</strong> bu çocukluk deneyimlerinin çeitli psikopatolojik <strong>durumlar</strong>ın ortaya çıkmasında<br />
belirleyici olduu bilinmektedir. stismar <strong>ve</strong> ihmal yaantısı ile çeitli ruhsal rahatsızlıklar<br />
arasındaki iliki pek çok çalımada gösterilmektedir. Bunlar arasında en sık görülen<br />
rahatsızlıklar, travma sonrası stres bozukluu <strong>ve</strong> dier kaygı bozuklukları, depresyon, yeme<br />
bozuklukları <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluklarıdır. Genellikle, çeitli madde kullanıcıları ile<br />
yapılan aratırmalarda çocukluk istismar yaantısı sorgulanmakta <strong>ve</strong> bu grupta genel<br />
popülasyona göre istismar yaantısının daha fazla bildirildii bulunmaktadır. Bu çalımaların<br />
çou kadınlar arasında yapılmakta <strong>ve</strong> en sıklıkla da cinsel istismar sorgulanmaktadır. Yine<br />
yapılan aratırmaların çounda, istismar yaantısı balangıcı, iddeti <strong>ve</strong> sıklıı açısından<br />
nadiren ele alınmakta, bu deikenlere ek olarak istismarın etkisini belirleyen önemli<br />
deikenlerden bir dieri olan psikososyal destein varlıına da bakılmamaktadır. Ancak<br />
genel olarak söylemek gerekirse, daha erken yalarda balayan, daha iddetli <strong>ve</strong> tekrar <strong>eden</strong>,<br />
tüm bunlarla birlikte çocuun destek alabilecei bir yakını da bulunmayan <strong>durumlar</strong>da bu<br />
yaantının etkisi oldukça aır olmaktadır.<br />
stismar <strong>ve</strong> ihmal yaantısı ile madde kullanımı arasındaki iliki<br />
Literatürde, istismar <strong>ve</strong> ihmal yaantısı ile madde kullanımı arasındaki ilikiyi aratıran pek<br />
çok aratırma vardır ancak bu çalımalar daha çok istismara odaklanmıtır. hmal yaantısının<br />
etkisinin ihmal edildiini söylemek yanlı olmaz. Oysa ki, ihmal de oldukça aır bir yaantıdır<br />
<strong>ve</strong> etkileri çok youn olabilmektedir. hmalin daha uzun süreli <strong>ve</strong> tekrarlayan bir deneyim<br />
olduunu göz önünde bulundurduumuzda, n<strong>eden</strong> youn klinik tablolar ortaya çıkarabilecei<br />
daha anlaılır olur. Ailenin çocuu fiziksel, duygusal <strong>ve</strong> sosyal olarak ihmal etmesi, çocuun<br />
aile dıındaki ilikilerinde de belirleyici etkiler bırakır <strong>ve</strong> istismar olasılıını arttırır. Özellikle<br />
son yıllarda yapılan bazı aratırmalardan <strong>ve</strong>riler <strong>ve</strong>rmek, tabloyu anlamak için fikir <strong>ve</strong>rici<br />
olabilir.<br />
<strong>Madde</strong> baımlılıı olan <strong>ve</strong> Bakırköy Ruh <strong>ve</strong> Sinir Hastalıkları Hastanesi AMATEM<br />
Kliniinde tedavi gören erkeklerle yapılan bir aratırmada, intihar giriimi bulunan madde<br />
kullanıcılarının dierlerine oranla çocukluklarında fiziksel <strong>ve</strong> duygusal istismar ya da ihmale<br />
daha fazla maruz kaldıkları, yaam boyu kendilerine zarar <strong>ve</strong>rme davranılarını daha fazla<br />
gösterdikleri <strong>ve</strong> madde kullanmaya daha erken yata baladıkları görülmütür (Evren <strong>ve</strong><br />
Evren, 2006).<br />
Türkiye’de 9 ilde <strong>ve</strong> Kıbrıs’ta yapılan baka bir aratırmada uçucu madde kullanan kiilerin %<br />
65.3’ünün çocukluunda fiziksel istismara uradıı görülmütür (Evren, Ögel, Tamar <strong>ve</strong><br />
Çakmak, 2001).<br />
stanbul’da sokakta yaayan ergenlerle yapılan bir aratırmada, ergenlerin % 78.4’ü fiziksel<br />
iddete, % 30.4’ü cinsel tacize, % 10.8’i tecavüze, % 35.6’sı ikenceye uradıını belirtmitir.<br />
Aile içinde fiziksel iddete maruz kalanlar % 72.8, cinsel istismara urayanlar % 12.1’dir.<br />
Bu bölüm Harika Yücel tarafından yazılmıştır.<br />
335
Aile içi ihmal <strong>ve</strong> cinsel istismar yaantısı riski sokakta yaayan kızlarda erkeklere oranla daha<br />
fazladır. <strong>Madde</strong> kullanan ergenlerde cinsel tacize urama riski daha fazladır (Ögel, Yücel <strong>ve</strong><br />
Aksoy, 2004). Sokakta yaayan çocuk <strong>ve</strong> ergenlerle yapılan pek çok aratırma çocukluktaki<br />
istismar yaantısıyla alkol-madde kullanımı arasında bir ba olduunu göstermektedir<br />
(Banerjee, 2001). Sokakta yaayan 190 ergenle yapılan bir aratırmada ergenlerin cinsel<br />
istismar yaantısı ile yüksek riskli cinsel davranılarda bulunma, madde kullanımı, duygusal<br />
sıkıntı <strong>ve</strong> davranı problemleri arasında iliki olduu bulunmutur (Rotheram-Barus, Mahler,<br />
Kopman <strong>ve</strong> Langabeer, 1996).<br />
Kanada’da madde kullanan 14 ila 24 ya arasındaki gençlerle yapılan bir aratırmada, kızların<br />
yarısı, erkeklerin de %10 civarı cinsel istismar öyküsü olduunu belirtmitir. Kızların yine<br />
yarısı fiziksel istismara maruz kalmı olduunu belirtirken, erkeklerin dörtte biri fiziksel<br />
istismar maduru olduunu bildirmitir. Hem kızlar hem de erkekler arasındaki bu oran, genel<br />
popülasyonda görüldüünden daha fazladır. stismar yaantısı olan kızlar <strong>ve</strong> erkekler, bu<br />
yaantının etkileriyle ba edebilmek için madde kullandıklarını belirtmilerdir; bu grup içinde<br />
intihar giriimi riski de daha fazladır. Ancak yine de, madde kullanım davranıını<br />
açıklayabilmek için dier faktörlerin de ele alınması gereklilii vurgulanmıtır (Ballon,<br />
Courbasson <strong>ve</strong> Smith, 2001). Ergenlerle yapılan baka bir aratırmada, fiziksel <strong>ve</strong> cinsel<br />
istismarın birlikte yaandıı <strong>durumlar</strong>da alkol-madde kullanımı olasılıının daha fazla olduu<br />
bulunmutur (Bensley, Spieker, Van Eenwyk <strong>ve</strong> Schoder, 1998).<br />
Alaska’da yapılan bir aratırmada, alkol <strong>ve</strong> madde kullanan 193 kadının %71.9’unun<br />
çocukluunda fiziksel <strong>ve</strong>ya cinsel istismar yaantısı olduu görülmütür (Brems <strong>ve</strong><br />
Namyniuk, 2002). Alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı ile dier <strong>psikiyatrik</strong> rahatsızlıklar arasındaki<br />
ektanıya bakan baka bir aratırma da, çocuklukta cinsel istismar yaantısı olan kiilerin<br />
çeitli <strong>psikiyatrik</strong> sorunlar <strong>ve</strong> madde kullanım bozuklukları yaama riskinin yüksek olduunu<br />
göstermektedir (Martinez-Raga, Keaney, Marshall, Ball, Best <strong>ve</strong> Strang, 2002). Travma<br />
sonrası stres bozukluunun madde kullanımı riskini arttırdıı yönünde de bulgular söz<br />
konusudur (Epstein, Saunders, Kilpatrick <strong>ve</strong> Resnick, 1998).<br />
Macaristan’da 15-24 ya arasındaki kadınlarla oldukça geni bir popülasyon kullanılarak<br />
yapılan epidemiyolojik bir çalımada, fiziksel <strong>ve</strong> cinsel istismar yaantısı madde kullanımı<br />
için bir risk faktörü olarak ele alınmı <strong>ve</strong> aralarındaki iliki incelenmitir. Kadınların % 30’u<br />
yaamları boyunca herhangi bir istismar deneyimine maruz kaldıını bildirmitir. Maladaptif<br />
baa çıkma yollarını kullanma davranıları açısından bakıldıında, fiziksel istismar yaantısı<br />
olan kadınların özellikle sakinletirici kullanımına daha fazla bavurduu bulunmutur.<br />
Kadınlar arasında sigara <strong>ve</strong> alkol kullanımı <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya madde kullanım deneyiminin, istismar<br />
yaantısı ile yakından balantılı olduu görülmütür (Csoboth, Birkas <strong>ve</strong> Purebl, 2003).<br />
Avustralya’da 13-15 ya arasındaki ergenlerle yapılan geni çaplı bir kesitsel aratırmada,<br />
cinsel istismar yaantısı olan 13 ya grubu kızlarda <strong>ve</strong> 13-15 ya arası erkeklerde madde<br />
kullanım riskinin daha fazla olduu bulunmutur. Cinsel istismar yaantısının, madde<br />
kullanımının yanı sıra antisosyal davranılarla da balantılı olduu görülmütür (Bergen,<br />
Martin, Richardson, Allison <strong>ve</strong> Roeger, 2004.<br />
Avustralya’da kadın madde kullanıcıları ile yapılan bir çalımada, çocuklukta yaanan cinsel<br />
istismarın, baımlılıın iddetinde belirleyici olmadıı görülmütür. Ancak cinsel istismar<br />
öyküsü olan kadınlar, temel madde problemi olarak uyarıcı maddeleri (kokain <strong>ve</strong><br />
amfetaminler) daha fazla bildirmektedir. Uyarıcı maddelere daha fazla bavurmanın, dikkat<br />
eksiklii tedavisinde olduu gibi, yarattıı aırı uyarılma üzerinde paradoksal bir etkiyi de<br />
336
eraberinde getiriyor olabilecei düünülmütür. Aynı aratırmada, cinsel istismara maruz<br />
kalan kadınların, uçucu madde kullanımına daha erken yata bavurduu <strong>ve</strong> aırı doza balı<br />
ilk zehirlenme yaantısının daha erken yata gerçekletii bulunmutur (Jarvis, Copeland <strong>ve</strong><br />
Walton, 1998). Bu çalımadaki en önemli bulgulardan biri de udur: Halen madde kullanımı<br />
olan kadınların, ergenlik döneminde aile dıından biri tarafından cinsel istismara uramı<br />
olduu, madde kullanımına devam etmeyen kadınların ise cinsel istismara ergenlik öncesinde<br />
aile üyelerinden biri tarafından maruz kaldııdır. Bu bulgu, ergenlikte yaanan cinsel<br />
istismarın, madde kullanımı gibi riskli bir davranıa yönelme <strong>ve</strong> bu davranıı bir baa çıkma<br />
yolu olarak daha süreen biçimde kullanma eiliminde belirleyici olduuna iaret etmektedir.<br />
Daha erken yalarda istismara maruz kalan kiiler, baa çıkma yolu olarak baka birtakım<br />
yollar denerken, ergenlikte arkada etkisiyle birlikte madde kullanımının balıca ba etme<br />
yolu olarak görülebilecei yönünde bir tartıma yürütülmektedir. Bu bulgulara dayanarak,<br />
ergenlik döneminde salanacak psikolojik müdahalenin, alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı için<br />
önleyici olabilecei düünülmektedir.<br />
A.B.D.’de madde kullanan kadınlarla yapılan bir çalımada, çocuklukta cinsel istismara<br />
maruz kalmı kadınların dierlerine oranla madde kullanımına daha erken yata baladıı<br />
bulunmutur (Raghavan <strong>ve</strong> Kingston, 2006). Bu aratırmada, madde kullanımının yaam boyu<br />
maruz kalınan travmatik yaantılar üzerinde dorudan bir etkisi bulunmamı, ancak<br />
çocuklukta yaanan cinsel istismarın daha sonraki travmatik yaantılarla karılama riskini<br />
arttırdıı görülmütür. Çocuklukta cinsel istismara maruz kalan bir çocuun, aile içinde<br />
fiziksel <strong>ve</strong> duygusal istismar yaama <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya ihmal edilmi olma riskinin daha fazla olduu<br />
ileri sürülebilir. Ailenin yeterli destek <strong>ve</strong> gözetim salayamadıı, koruyucu <strong>ve</strong> kollayıcı bir<br />
tutum sergileyemedii <strong>durumlar</strong>da, çocuun cinsel istismara urama riski artacaktır. Böyle bir<br />
aile ortamında yetien çocukların, ilerleyen yalarda riskli davranılar sergilemeleri, bu tür<br />
arkada gruplarıyla takılmaları <strong>ve</strong> istismarda bulunma olasılıı daha yüksek olan kiilerle<br />
romantik ilikiler gelitirmeleri daha olasıdır.<br />
A.B.D.’de yeme bozukluu gösteren kadınlarla yüz yüze yapılan bir aratırmada, bulimia<br />
nervosa <strong>ve</strong> madde baımlılıı tanılarının her ikisini birden alan kadınlarda cinsel istismara<br />
maruz kalmı olma oranının % 65 olduu <strong>ve</strong> bu oranın kontrol grubuna göre daha yüksek<br />
olduu bulunmutur. Bulgulara göre, bulimia nervosa, cinsel istismar yaantısından <strong>ve</strong> madde<br />
kullanımının baladıı zamandan yaklaık bir yıl sonra ortaya çıkmıtır. <strong>Madde</strong> baımlılıı<br />
olmayan bulimia nervosa hastalarının <strong>ve</strong> ardından anoreksiya nervosa tanısı konmu<br />
kadınların da, yeme bozukluu olmayan kontrol grubuna göre yine daha yüksek oranda cinsel<br />
istismar öyküsü bildirdii bulunmutur (Deep, Lilenfeld, Plotnicov, Pollice <strong>ve</strong> Kaye, 1999).<br />
Bulimik özellikler gösteren kadınların daha dürtüsel olduu <strong>ve</strong> madde kullanımı gibi dier<br />
dürtüsel davranıları daha sık sergiledii ileri sürülmektedir. Dürtü kontrol zayıflıının yanı<br />
sıra, riskli davranıların sonucunu önc<strong>eden</strong> kestirebilmekteki güçlüklerin de, cinsel istismar<br />
maduriyetiyle balantılı olabilecei düünülmektedir.<br />
Bulimia nervosa, bir b<strong>eden</strong> rahatsızlıı olarak görülebilecei için, b<strong>eden</strong>e yönelen cinsel<br />
istismarın nasıl böyle bir rahatsızlıa n<strong>eden</strong> olabilecei hakkında fikir yürütülebilir. Cinsel<br />
istismar yaantısı, çok youn bir öfke <strong>ve</strong> kızgınlık yarattıı için bu öfkenin kendine, b<strong>eden</strong>ine<br />
yönelmesi de oldukça mümkündür. Bu balamda, yeme bozukluu kendine yönelik bir<br />
kızgınlıın sonucu olarak görülebilir, bir nevi kendine zarar <strong>ve</strong>rme çabası. <strong>Madde</strong> kullanımına<br />
yönelme de, benzer bir dinamikle balantılı olabilir. Dier yandan cinsel istismar yaantısı,<br />
kiinin kendine yönelik bir öfke <strong>ve</strong> kızgınlık da yaratabilir; böyle bir yaantının maduru<br />
olmaktan dolayı suçluluk duyguları geliebilir. Bu aır kendini suçlama <strong>ve</strong> kendine öfke<br />
337
sonucunda, kendini cezalandırma <strong>ve</strong> mahrum bırakma yolu olarak yemek yemekten vazgeçme<br />
ya da içindekileri dıarı çıkarmaya bavurulabilir. Cinsel istismar b<strong>eden</strong> imgesini ciddi bir<br />
ekilde sarstıı için, bulimiada görülen bu imgedeki çarpıklık balantıyı baka bir yoldan da<br />
açıklamaktadır. Çeitli uyuturucu <strong>ve</strong> uyarıcı maddelerin b<strong>eden</strong> imgesinde yarattıı<br />
deiiklikler, maddeye yönelme n<strong>eden</strong>i de olabilir.<br />
Cinsel istismar, özellikle erken yalarda gerçeklemise <strong>ve</strong> younluu da aırsa duygusal<br />
olarak tahammül edilmesi, bir anlam <strong>ve</strong>rilmesi <strong>ve</strong> bu yaantıyla duygusal bir mesafe<br />
alınabilmesi oldukça zor bir yaantıdır. Bunun sonucunda, duygulanımlarına anlam <strong>ve</strong>rmekte,<br />
onları düzenlemekte <strong>ve</strong> modüle etmekte zorlanan bir kiiliin gelimesi olasıdır. Yeme <strong>ve</strong><br />
madde kullanım bozuklukları, duygulanımlarını düzenleyemeyen, bunun yerine eyleme<br />
koymalarla kendini ifade <strong>eden</strong> kiilerin gösterdii klinik tablolardır.<br />
<strong>Madde</strong> kullanımıyla balantılı dinamikler<br />
Çocukluk döneminde istismar <strong>ve</strong> ihmal içeren deneyimler bütünü, kiilik <strong>ve</strong> karakter yapısı<br />
üzerinde belirleyici etkiye sahip olmakta, çocuun kendilik <strong>ve</strong> nesne temsillerini<br />
biçimlendirmekte, duygulanımları düzenleyebilme becerilerinin geliimini sekteye<br />
uratmakta, zihinsel tasarımlama yetisinin olumasını zorlatırdıı için eyleme koymaların sık<br />
görüldüü, dürtüselliin belirleyici olduu klinik tablolar ortaya çıkabilmektedir.<br />
Çocukluktaki aır istismar <strong>ve</strong> ihmal deneyimlerinin, sınır kiilik örgütlenmesine n<strong>eden</strong> olduu<br />
bilinmektedir; madde kullanımı da sınır kiilik örgütlenmesine sahip bireylerde temelde dürtü<br />
kontrol problemlerine balı olarak daha çok görülmektedir (Jaffe, 2002).<br />
Psikanalitik literatürde, madde kullanımı önceleri libidinal <strong>ve</strong>ya agresif dürtülerin boalım<br />
salama yolu olarak formüle edilirken, daha sonraları açıklamalar çeitlenmi <strong>ve</strong> meselenin<br />
bu kadar basit olmadıı görülmütür. <strong>Madde</strong>lerin çok çeitli n<strong>eden</strong>lerle kullanılabilecei<br />
bildirilirken, daha çada yaklaımlarda kendi kendini yatıtırma yöntemi olarak uyuturucu<br />
<strong>ve</strong> uyarıcı maddelere bavurmanın söz konusu olduu vurgulanır olmutur. Kohut ise,<br />
çocukluk döneminde idealize edilmi kendilik nesnelerinin n<strong>eden</strong> olduu travmatik hayal<br />
kırıklıklarının sonucunda, kendilik nesnesi olarak ilev görebilecek birtakım nesnelere<br />
bavurulabileceini belirtmitir. <strong>Madde</strong>ler, pek çok durumda bu amaca hizmet ediyor olabilir<br />
(Brickman, 1988). <strong>Madde</strong> kullanımı, geliimsel eksikliklerin sonucunda sıklıkla eksik olan bir<br />
içsel nesnenin yerine geçebilmekte, dürtülerini uygun ekilde baskılayamayan ya da<br />
erteleyemeyen kiiler için bir haz <strong>ve</strong>ren ya da yatıtıran nesne olmaktadır. Uyuturucu <strong>ve</strong><br />
uyarıcı maddeler, acı <strong>ve</strong>rici duygulanımları baskılayabilmek <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya duygusal olarak<br />
beslenme ihtiyacını doyurabilmektedir (Jaffe, 2002). stismar <strong>ve</strong> ihmal yaantılarının, hem acı<br />
<strong>ve</strong>rici hem de yalnızlık <strong>ve</strong> boluk duygularını ortaya çıkardıını düündüümüzde, madde<br />
kullanımı arayıının nasıl ekillendiini anlamak mümkün olabilir.<br />
Çocuklukta gerçeklemi istismar <strong>ve</strong> ihmal yaantıları, çou zaman yalnızlık, boluk,<br />
çaresizlik <strong>ve</strong> deersizlik hislerinin olumasına <strong>ve</strong> bu duyguların iç dünyayı ekillendirmesine<br />
n<strong>eden</strong> olmaktadır. <strong>Madde</strong> kullanımına yönelmek, bu içsel yalnızlık, çaresizlik <strong>ve</strong> deersizlik<br />
duygularıyla ba etme yollarından biri olabilmektedir. Bazen, ıssızlık duyguları karında bir<br />
kendini canlandırma çabası olarak karımıza çıkabildii gibi, bazen de deersizlik <strong>ve</strong> “kötü”<br />
biri olma duygularını azaltma <strong>ve</strong> ortadan kaldırmaya yönelik bir girim de olabilir. <strong>Madde</strong><br />
kullanımı, kendini bo, deersiz <strong>ve</strong> beceriksiz biri olarak algılayan kiiler için, bu duyguların<br />
yarattıı ketlenme duygusunu azaltabilir. Yanı sıra, duygulanımları uygun bir ekilde<br />
yanıtlanamamı, teskin edilememi olan bireyler, kendi duygulanımlarını düzenleyebilmekte<br />
zorlanmakta <strong>ve</strong> onu teskin edecek baka yollar bulabilmektedir.<br />
338
Özelliklerine <strong>ve</strong> etkilerine göre madde seçimi<br />
Psikanalitik bir açıdan bakıldıında, kullanılan maddelerin rast gele seçilmedii, tersine bazı<br />
maddelerin içsel birtakım ihtiyaçları karılamak üzere tercih edildii görülmektedir. Özellikle<br />
ergenlik ya da genç erikinlik döneminde balayan madde kullanımı, arkada grubunun<br />
etkisiyle <strong>ve</strong> o sosyo-kültürel çevrede hangi maddelerin daha kolay ulaılır olduu <strong>ve</strong> daha<br />
yaygın kullanıldıına balı olarak deimekle birlikte, hangi maddenin kullanılmaya devam<br />
ettii <strong>ve</strong> bu maddelerin kullanım özellikleri hiç de geliigüzel bir ilikinin olmadıını<br />
göstermektedir. <strong>Madde</strong>ler, dürtü kontrolünde sorunlar yaayan kiilerin bavurdukları yollar<br />
olduu kadar, çocukluktaki olumsuz deneyimler sonucu yaanan eksiklik duygusunu geçici de<br />
olsa gidermek, birtakım psiik bozuklukları telafi etmek <strong>ve</strong> onarmak üzere de kullanılabilir.<br />
<strong>Madde</strong> kullanımına balı olarak yaanan gerileme durumunun kendisi de, kiiyi bir süre daha<br />
gü<strong>ve</strong>nli <strong>ve</strong> iyi hissettirebilir.<br />
Wieder <strong>ve</strong> & Kaplan’ın (1969) vurguladıı üzere, uyuturucu <strong>ve</strong> uyarıcı maddeler psiik bir<br />
nesne <strong>ve</strong>ya kısmi nesneyi temsil etmekte <strong>ve</strong> bir süreliine onun yerine geçmektedir. Elbette,<br />
hiçbir madde tam olarak bir psiik nesnenin yerine geçemez <strong>ve</strong> bu eksiklii kapatamaz, ancak<br />
bir süreliine böyle bir yanılsama yaratabilir. Fantezileri uyarıp, sonra da bu fantezilerde<br />
varolan nesneyi içe almaya yarıyor olabilir. <strong>Madde</strong> kullanımına bavurmak, olumsuz bir ba<br />
etme <strong>ve</strong> üstesinden gelme çabası olarak görülebilse de, büyüsel bir düünceyle ilgili olduunu<br />
söylemek daha doru olur; o maddeyi aldıınızda kendinizin <strong>ve</strong>ya dierlerinin ne olmasını <strong>ve</strong><br />
nasıl olmasını istiyorsanız öyle olması gibi. Bu balamda madde kullanımı, çocuklukta maruz<br />
kalınan ihmal <strong>ve</strong> istismarın n<strong>eden</strong> olduu geliimsel birtakım eksiklikler ya da bozukluklardan<br />
kaynaklandıında, geçici olarak eksiklii dolduran ya da düzeltici/protez bir ilev<br />
görmektedir.<br />
<strong>Madde</strong>lerin nasıl bir etkide bulunduunun yanı sıra, maddeyi kullanım eyleminin bizatihi<br />
kendisi de psiik nesneyi <strong>ve</strong>ya benlii kontrol etme <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya saldırıda bulunma <strong>ve</strong> en azından<br />
kendilik <strong>ve</strong>ya öteki üzerinde bir etkide bulunma arzusunu doyurmaya hizmet ediyor olabilir.<br />
<strong>Madde</strong>ler çok çeitli biçimlerde kullanılabilir; geçici, ara sıra, yinelemeli <strong>ve</strong> kronik olarak.<br />
Bazen gizlice kullanılabilecei gibi, eylem epey tehirci bir biçimde de gerçekleebilir.<br />
<strong>Madde</strong> alımı semptomları da iyicil ya da kötücül olmak üzere farklılaabilir (Wieder <strong>ve</strong><br />
Kaplan, 1969).<br />
Esrar <strong>ve</strong> alkolün, düük dozlarda kullanıldıında dürtü kontrolüne yarayan savunmaları<br />
azalttıı <strong>ve</strong> dürtü boalımı saladıı bilinmektedir. Her ikisi de, içsel <strong>ve</strong> dısal algıyı<br />
deitirir, duygu <strong>ve</strong> düüncelerin derinlii artar, kii daha aktif <strong>ve</strong> konukan olur. Bunun yanı<br />
sıra, zaman algısı <strong>ve</strong> b<strong>eden</strong> imgesinde deiikliklere sebep olur. Bazı <strong>durumlar</strong>da, cinsel<br />
dürtüler <strong>ve</strong> dümanca eilimler eyleme dökülebilir (Wieder <strong>ve</strong> Kaplan, 1969). Tüm bu etkiler,<br />
kiilik yapısına <strong>ve</strong> genel eilimlere göre nicelik <strong>ve</strong> nitelik bakımından deikenlik gösterir.<br />
Alkol <strong>ve</strong> esrarın, inhibisyonlarından kurtulmak isteyen kiilerce daha çok tercih edilebilecei<br />
düünülebilir.<br />
LSD <strong>ve</strong> benzer maddeler, kendilik <strong>ve</strong> nesne temsillerine olan yatırımları etkileyerek b<strong>eden</strong><br />
imgesinde deiiklikler ortaya çıkarabilmektedir. Nesne <strong>ve</strong> kendilik arasındaki sınırları<br />
azaltarak bir füzyon yaratmakta, depersonalizasyon, halüsinasyon, delüzyonel düüncelere<br />
n<strong>eden</strong> olabilmektedir. Kaybedilen nesnelerle yeniden bir bütün olma fantezilerini doyurmakta<br />
339
<strong>ve</strong> bu n<strong>eden</strong>le tekrar kullanım arzusu kendini gösterebilmektedir (Wieder <strong>ve</strong> Kaplan, 1969).<br />
Bu maddelerin, derin içsel yaralanmalar karısında, ba etmek çok zor olduu için kaybı inkar<br />
edip bunu olmamı gibi geri sarma eilimi sonucunda daha sık kullanıldıı düünülebilir. Bu<br />
maddelerin yarattıı halüsinasyonlar <strong>ve</strong> delüzyonlar, gerçeklik ilkesinin askıya alındıı bir<br />
tablo ortaya çıkarmaktadır.<br />
Opium <strong>ve</strong> türevleri de dı gerçeklik üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir. Bir uyuukluk hissi<br />
yaratarak dı gerçeklikten çekilmeyi beraberinde getirmekte, bir tamlık duygusuyla birlikte<br />
doygunluk hissi yaratmakta, tümgüçlü fantezilere yapılan yatırımları arttırarak büyüsel bir<br />
arzu doyumu <strong>ve</strong> kendini gerçekletirme hissini ortaya çıkarabilmektedir (Wieder <strong>ve</strong> Kaplan,<br />
1969).<br />
Amfetamin, metedrin <strong>ve</strong> kokain gibi maddeler ise dürtülerin farkındalıını arttırır, özsaygıyı<br />
belirgin biçimde iirir, engellenme <strong>ve</strong> hayal kırıklıına tahammül düzeyini yükseltir <strong>ve</strong><br />
bunların sonucunda kullanan kiiler daha giriken davranmaya balarlar. Bu kategorideki<br />
maddeler, yargılamayı ciddi biçimde bozar (Wieder <strong>ve</strong> Kaplan, 1969).<br />
<strong>Madde</strong>lerin bu özelliklerine bakıldıında, bir kez kullanılan maddenin n<strong>eden</strong> kullanılmaya<br />
devam ettiini anlamak <strong>ve</strong> bu davranıın da kiinin içsel dinamikleriyle balantısını<br />
kefetmeye çalımak mümkün olabilir. <strong>Madde</strong>nin kendi özellikleri kadar, kiinin madde<br />
kullanım örüntüsünü anlamak da çok önemlidir. Terapi sürecinde de, hem maddenin<br />
özelliklerinin hem de kiinin maddeyle iliki kurma biçiminin nelerden etkilendii <strong>ve</strong> kiinin<br />
yaamında nasıl bir rolü olduunu anlamak önemlidir. Kiinin yaam öyküsü içinde maddenin<br />
nasıl bir ilevi olduunu anlamak, özelde de madde kullanımının ihmal <strong>ve</strong> istismar<br />
yaantısının etkileriyle balantısını kefetmek oldukça yararlı olacaktır. Ancak, bir terapi<br />
sürecinin mümkün olabilmesi için madde kötüye kullanım <strong>ve</strong>ya baımlılıına yönelik ilk<br />
müdahalelerin yapılması çou zaman arttır..<br />
Tedavi<br />
<strong>Madde</strong> kullanımı n<strong>eden</strong>iyle bavuran kiileri deerlendirirken <strong>ve</strong> tedavi <strong>ve</strong>ya terapi sürecini<br />
planlarken, baka pek çok deikenin yanı sıra istismar <strong>ve</strong> ihmal yaantısına balı olarak<br />
gelien yapısal zorlukları da anlamak çok önemlidir. Bu, klinisyene daha geni bir kavrayı<br />
salarken, tedavinin yalnızca madde kullanımına odaklanmak ya da onu ortadan kaldırmakla<br />
sınırlı olmayacaını da görme fırsatı sunar. Gerçekten de, madde kullanım bozukluklarında<br />
uzun dönemli bir müdahale çou zaman gerekli olmakta <strong>ve</strong> bu süreçte kiiyi madde<br />
kullanmaya iten n<strong>eden</strong>leri anlamak <strong>ve</strong> deitirmek gerekmektedir. <strong>Madde</strong> kullanımını ortadan<br />
kaldırmak için yapılacak müdahalelerin yalnızca semptomlara odaklanmak yerine altta yatan<br />
dinamikleri de göz önünde bulundurması önemlidir. Çou zaman, madde kötüye kullanımı<br />
<strong>ve</strong>ya baımlılıını tedavi etmek yaamsal açıdan önceliklidir. Bu, aynı zamanda, altta yatan<br />
dinamiklere odaklanacak terapi sürecini balatmak açısından da önemli olacaktır. Aratırma<br />
sonuçlarının ııında, ergenlik döneminde erken tanı <strong>ve</strong> uzun süreli terapi sürecinin önemini<br />
vurgulamak da yerinde olur.<br />
340
11. TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUU (TSSB) VE MADDE KULLANIMI<br />
TSSB travmatik bir olayın ardından, özgün bir takım belirtilerin gelimesiyle giden bir<br />
anksiyete bozukluudur. Kii, gerçek bir ölüm ya da tehdidi, aır bir yaralanma ya da<br />
kendisinin <strong>ve</strong>ya bakasının fizik bütünlüüne bir tehdit olayını yaamı, böyle bir olaya tanık<br />
olmu ya da böyle bir olayla karı karıya gelmitir. Travmatik olay sonrası ortaya çıkan<br />
özgün belirtileri travmatik olayı çeitli biçimlerde yeniden yaıyor olmak; travmaya elik <strong>eden</strong><br />
hatırlatıcı uyaranlardan sürekli kaçınma <strong>ve</strong> genel tepki düzeyinde artmı uyarılmılık olmak<br />
üzere üç ana boyutta toplanabilir. Belirtiler 3 aydan kısa sürerse akut, 3 ay <strong>ve</strong>ya daha fazla<br />
sürerse kronik olarak tanımlanmaktadır. Belirtilerin klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da<br />
toplumsal, mesleki alanlarda ya da ilevselliin dier önemli alanlarında bozulmaya n<strong>eden</strong><br />
olması gerekir.<br />
Travmatik olayları doal yollarla <strong>ve</strong> insan eliyle meydana gelen olaylar olmak üzere iki sınıfta<br />
toplanır. nsan eliyle meydana gelen olaylar da kendi içinde kaza ile olanlar <strong>ve</strong> bilerek-amaçlı<br />
olarak yapılanlar olarak ikiye ayrılır.<br />
I- Doal yolla meydana gelenler<br />
Deprem<br />
Sel<br />
Kasırga<br />
Yanarda Patlaması; vb...<br />
II- nsan eliyle meydana gelenler<br />
a- Kaza ile Olanlar<br />
Grizu Patlaması<br />
Trafik, Tren, Uçak <strong>ve</strong> Deniz kazaları<br />
Yangın, Tüp <strong>ve</strong> Doalgaz patlaması<br />
Nükleer kazalar vb.<br />
b- Bilerek <strong>ve</strong> amaçlı olarak yapılanlar<br />
Savalar – Soykırımlar<br />
Kitle katliamları – Toplama kampları<br />
Tecavüz – Taciz<br />
kence<br />
Her türlü iddet<br />
Terör eylemleri vb<br />
Bu tanımlama kategorisinin dıında ihmal, terk, yakın kaybı, aldatılma, sistematik aaılama<br />
gibi yaantılarda da travmatik yaantılar olarak tanımlanabilir. TSSB gelimesi açısından en<br />
önemli etmen karılaılan travmanın iddetidir. Stresörün iddeti büyükse TSSB’nin gelime<br />
olasılıı da artmaktadır. Travmanın nesnel iddetinin ötesinde bunun birey tarafından<br />
algılanma ekli de önemlidir. Aynı duruma maruz kalan bireylerin algı biçemleri, o olayın<br />
“iddetini” tanımlamalarını dolayısıyla da olaydan etkilenme aırlıını belirleyecek bir<br />
faktördür.<br />
Bu bölüm Ceyda Yılmazçetin Eke tarafından yazılmıştır.<br />
341
Travmatik deneyiminin iddetini <strong>ve</strong> TSSB gelimesini etkileyen faktörler arasında ölümcül<br />
tehlike atlatma, yaralanma <strong>ve</strong> zulme katılma ya da bunlara tanık olma, ailede <strong>psikiyatrik</strong><br />
hastalık <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya çocukluk çaında uyum sorunları öyküsü olması, geçmite <strong>psikiyatrik</strong><br />
bozukluk öyküsü, erken yata cinsel ya da baka çocukluk çaı travması bulunması, ergenlik<br />
dönemi davranı bozukluu öyküsü, travmatik olay öncesi <strong>ve</strong> sonrası dönemdeki yaam<br />
stresleri; kiilik özellikleri, kendini koruma <strong>ve</strong> baa çıkma potansiyelinin olup olmadıı <strong>ve</strong><br />
olaya ilikin irrasyonel düünceler, olay açıa çıktıktan sonra kiinin ail<strong>eden</strong>, sosyal <strong>ve</strong> devlet<br />
kurumlarından destek görüp görmedii vb. sayılabilir. Bütün bu faktörler travmaya balı<br />
geliecek tabloyu etkilemektedir.<br />
TSSB elik <strong>eden</strong> rahatsızlıklarından biri post-travmatik depresyondur. Travmatik yaantıların<br />
ardından oldukça yüksek oranda majör depresyon ortaya çıkmaktadır. Bir dieri yaygın<br />
anksiyete bozukluudur. TSSB’ye de yol açabilecek bir stres etkeninin ardından, hezeyanlar,<br />
halüsinasyonlar, dezorganize konuma ya da ileri derecede dezorganize ya da katatonik<br />
davranı gibi psikotik semptomlardan birinin bulunduu kısa psikotik bozukluk tablosu da<br />
gözükebilir. Dissosyatif amnezi, dissosyatif füg dissosyatif kimlik bozukluu da sıklıkla<br />
TSSB ile birlikte gözlenebilir. Depersonalizasyon bozukluu, somatizasyon bozukluu<strong>ve</strong><br />
kon<strong>ve</strong>rsiyon bozukluu da TSSB’ye elik edebilir.<br />
Alkol - madde kullanımı <strong>ve</strong> TSSB<br />
TSSB’lerine elik <strong>eden</strong> bir dier sorun ise alkol <strong>ve</strong> madde kullanım bozukluklarıdır. Olayın<br />
oluturduu olumsuz duyguları azaltmak, acıyla baa çıkmak <strong>ve</strong>ya unutmak amacıyla<br />
kullanılan alkol <strong>ve</strong> maddeler, travmanın çözümlendirilmesi ilemini geciktirmektedir.<br />
Yaanılan olayın birey tarafından bilgi ileme sürecine alınabilmesi <strong>ve</strong> bireyin yaamının<br />
geçmi bir parçası durumuna getirebilmesini geciktiren alkol <strong>ve</strong> madde kullanımı, travmatik<br />
stres belirtileriyle baa çıkma yollarının örenilmesine de engel olmaktadır. Geçici bir<br />
rahatlama salayan bu maddeler, bireyin yaadıı olaya anlam <strong>ve</strong>rebilmesini <strong>ve</strong> iyileme<br />
sürecini geciktirici etki yapmaktadır. Bu amaçla kullanılan maddeler bir süre sonra baımlılık<br />
riskini de beraberinde getirmektedir.<br />
Baımlılıın gelimesine nelerin sebep olduuna dair birçok teori mevcuttur. Baımlı<br />
davranıları için genetik mekanizmalar en favori açıklamalardan biridir. Alkolik babaların<br />
oullarının alkolü kötüye kullanma olasılıı <strong>ve</strong> dier maddeleri kullanmaya dair yatkınlıı<br />
dierine göre daha fazladır. Baımlılık teorilerinden bir dieri de madde <strong>ve</strong>ya alkol kötüye<br />
kullanan kiilerin beyin kimyalarında, özellikle beynin ödül sistemlerinde bir<br />
yetersizlik/yoksunluk olduunu varsaymaktadır. Bir çok insan sezgisel olarak madde<br />
kullanımının “self-medikasyon” kısmını fark etmekte, özellikle stres altındayken maddelerin<br />
tek tek <strong>ve</strong>ya kombinasyon halinde kullanımının, belli zihin <strong>ve</strong> duygu durumu uyarıcı etkisini<br />
kefetmektedir.<br />
<strong>Madde</strong> kullanım bozukluunun geliimine sebep olan ancak popüler yayınlarda pek sık<br />
görünmeyen bir faktör de alkol-madde <strong>ve</strong> travma sonrası stres bozukluu arasındaki yakın<br />
ilikidir. Travmatik bir deneyime maruz kalmak, madde <strong>ve</strong>ya alkol kötüye kullanımının<br />
gelime riskini arttırmaktadır. Fiziksel <strong>ve</strong>ya cinsel taciz, aile içi iddet, doal afetler, araba<br />
kazaları, travmatik bir kayıp, sava <strong>ve</strong>ya dier felaketler gibi travmatik olaylar madde<br />
kullanımına <strong>ve</strong> baımlılıına yönlendirebilir. Sava travmasının yüksek oranda madde<br />
kullanım bozukluu ile ilikili olduu bulunmutur. Özellikle yüksek seviyede stresi olan<br />
askerlerin stres seviyesi düük askerlere göre daha fazla kimyasal madde kullanımı <strong>ve</strong>ya<br />
342
aımlısı olması TSSB ile balantılı nörobiyolojik uyarılmaların bu kiileri madde<br />
kullanımına daha yatkın hale getirdiine iaret etmektedir (Friedman, 1990). Sadece insan<br />
eliyle oluan travmatik <strong>durumlar</strong>ın deil, doal afetler sonrasında da madde kullanımının<br />
yükseldii görülmektedir (Grace <strong>ve</strong> ark., 1993).<br />
Klinik <strong>ve</strong> epidemiyolojik çalımalar, erken dönemdeki psikososyal stres faktörleri (anne-baba<br />
kaybı <strong>ve</strong>ya istismar vb) ile yetikinlik dönemindeki depresyon, anksiyete, impulsif davranılar<br />
<strong>ve</strong> madde baımlılıı riskleri arasında güçlü bir iliki bulmutur. <strong>Madde</strong> kullanıcıları<br />
bireylerin %30 ila %60 arasındakinin ektanı olarak TSSB kriterlerini karıladıkları<br />
belirtilmitir (NIDA, 2006). <strong>Madde</strong> kullanımı olan TSSB’li hastaların, madde kullanımı<br />
olmayan TSSB hastalarına göre TSSB semptomları açısından daha fazla zorluk/sıkıntı<br />
yaadıklarına iaret edilmitir.<br />
Bir baka çalıma TSSB hastalarının %80’nin özellikle major depresyon, anksiteye<br />
bozukluu, somatik <strong>ve</strong> madde baımlılıı rahatsızlıklarından en az birini yaadıını<br />
göstermitir (Asmundson et al, 2002).<br />
Avustralya’da opiyat tedavisindeki 615 hasta ile yapılan çalımada, travmatik bir olaya maruz<br />
kalanların oranı %92, yaam boyu TSSB yaygınlıı ise %41 olarak tespit edilmitir (Mills <strong>ve</strong><br />
ark., 2005). Kadın <strong>ve</strong> erkekler arasında travma yaama açısından bariz bir fark yokken<br />
(kadınlarda %89 <strong>ve</strong> erkeklerde %93), kadınların yaam boyu TSSB geçirme oranlarının %61,<br />
erkeklerinkinin ise %37 olduu bulunmutur. Çalımalar özellikle opiyat baımlılarında<br />
TSSB yaygınlıının yüksek olduuna <strong>ve</strong> bu durumun tedavi kısmındaki uzmanlar için bir<br />
zorluk oluturacaına iaret etmektedir.<br />
nsan eliyle meydana gelen travmatik yaantıların alkol-madde kullanımı üzerindeki etkisine<br />
biri durumda iddettir. Dayak yiyen kadınların yaklaık 15 kat daha fazla alkol kötüye<br />
kullanımı olmaktadır (Salasin <strong>ve</strong>Rich, 1993). Bir çalımada cinsel taciz maduru kiilerin<br />
%27’sinde alkol kötüye kullanım, %21’inde madde kullanımı öyküsü olduu görülmütür<br />
(Green, 1993). Yapılan bir çalımada madde baımlılıı tedavi programındaki kadınların<br />
yaklaık %50-60’nın <strong>ve</strong> erkeklerin %20’nin çocukluunda cinsel taciz yaamı olduu rapor<br />
edilmitir (Matsakis, 1994). Bu tür bir programdaki erkeklerin %80’inin <strong>ve</strong> kadınların<br />
%69’unun çocukluklarında fiziksel tacize maruz kaldıkları belirtilmitir. Çocukluk çaı taciz<br />
<strong>ve</strong>ya ihmal öyküsü madde kullanımına <strong>ve</strong> bu oranın artmasına sebep olan önemli faktörlerden<br />
biridir.<br />
Çocukluk çaı tecavüzünün kadınlardaki alkol kötüye kullanım semptomlarını arttırdıına,<br />
çocukluk çaı tecavüzü ile TSSB <strong>ve</strong> TSSB’den alkol kötüye kullanımına giden yol arasında<br />
önemli bir iliki bulunmaktadır (Epstein <strong>ve</strong> ark, 1998). <strong>Madde</strong> baımlılıı <strong>ve</strong> TSSB’si olan<br />
kadınların klinik özellikleri incelendiinde, hem çocuk hem de yetikin olarak kötü yaam<br />
koulları, daha fazla suça yönelik davranı, yaam boyu intihar giriimi sayısının <strong>ve</strong> madde<br />
sorununa sahip karde sayısının fazla olması gibi ikili tanısı olan kadın hastaların daha ciddi<br />
bir klinik profile sahip olduu görülmütür (Najavits, Weiss and Shaw, 1999).<br />
Geçmiinde travmatize edilmi yetikinler deil, ergenler de büyük bir risk altındadır. <strong>Madde</strong><br />
kullanan ergenlerde travmatik olay deneyimleri madde kullanmayan ergenlere göre daha<br />
yaygın olarak görülebilmektedir. Fiziksel <strong>ve</strong> /<strong>ve</strong>ya cinsel olarak saldırıya urayan, iddete<br />
tanık olan <strong>ve</strong>ya ailesinde madde <strong>ve</strong> alkol kötüye kullanımı olan ergenlerde TSSB’nin<br />
varlııyla esrar <strong>ve</strong> daha aır maddelerin kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlılıı riski artmaktadır<br />
(Kilpatrick <strong>ve</strong> ark., 2000).<br />
343
Ergenler travma sonrası stres yaadıklarında yaslarını, umutsuzluklarını, depresyonunu,<br />
fizyolojik uyarılmasını, anksiyetesini vb duygularını kendi kendine tedavi etmek <strong>ve</strong>ya bu<br />
duygularla o an için baa çıkabilmek için alkol içebilir <strong>ve</strong>ya madde kullanabilirler. Akran<br />
gruplarına uymak, izolasyon duygularıyla mücadele etmek <strong>ve</strong>ya travmatik bir olayın<br />
hatırlatıcıları ile karılatıklarında hiçbir ey hissetmemek için de ergenler bu maddeleri<br />
kullanmaya balayabilirler <strong>ve</strong>ya kullandıkları maddeni dozunu arttırabilirler.<br />
<strong>Madde</strong> kullan gencin travmatik bir deneyimle baa çıkabilmesi daha zordur <strong>ve</strong> bunun bir<br />
sonucu olarak da sorunla balantılı olarak ilevsizlik ortaya çıması daha olasıdır. Esrar<br />
kullanımı <strong>ve</strong> özellikle düzenli ya da youn esrar kullanımı ile ergenlerin yasadıı dier<br />
maddelerin kullanımı, suç davranıı, depresyon <strong>ve</strong>ya intihar davranıları gibi sorunları<br />
arasında güçlü bir iliki olduu bulunmutur (Fergusson <strong>ve</strong> ark., 2002). Çalımalar okul<br />
çaındaki çocuklar arasında esrar kullanımının önemine <strong>ve</strong> bu çada yaratabilecei zararlara<br />
dikkat çeker niteliktedir.<br />
TSSB kriterlerini karılayan ergen erkeklerin %29.7’sinin <strong>ve</strong> kızların % 24.4’nün aynı<br />
zamandan madde kötüye kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlılıı olduu tespit edilmitir (Kilpatrick,<br />
Ruggiero, Acierno, Saunders, Resnick<strong>ve</strong> Best, 2003). <strong>Madde</strong> baımlılıı kriterlerini<br />
karılayan erkeklerin %13.5’nin <strong>ve</strong> kızların %24.8’nin aynı zamanda TSSB semptomlarını<br />
karıladıkları görülmütür.<br />
Diamond <strong>ve</strong> ark. (2006) tarafından yapılan çalımada esrar kullanımı <strong>ve</strong>ya baımlılıı<br />
sebebiyle ayaktan tedavi alan ergenlerin %14’nün TSSB semptomlarını karıladıkları<br />
bulunmutur.<br />
Yeni Zelanda’da ergenlerle yapılan bir baka çalımada madde baımlılıı olan ergenlerin<br />
yaklaık % 35’inin ev içi iddete maruz kaldıı bulunmutur (Fergusson <strong>ve</strong> Horwood, 1998).<br />
Bir baka çalımada madde baımlılıı tedavisindeki ergenlerin %71’nin maruz kaldıkları<br />
travmatik bir olayı rapor ettikleri belirlenmitir (Funk, McDermeit, Godley, & Adams, 2003).<br />
<strong>Madde</strong> baımlılıı tedavisindeki ergenlerle yapılan bir baka çalımada ise yaam boyu TSSB<br />
yaygınlıı %29.6 olarak tespit edilmitir(Deykin <strong>ve</strong> Buke, 1997). Bu oranın erkeklerde<br />
%24.3, kızlarda ise %45.3 olduu belirlenmitir. TSSB tanısı olanların yaygınlıı %19.2’i<br />
olduu, bu oranın erkeklerde %12.2 <strong>ve</strong> kızlarda ise %40 olduu görülmütür. Yaam boyu<br />
travmatik bir olaya maruz kalma ise yaygınlıı erkeklerde %73, kızlarda ise %80 olarak tespit<br />
edilmitir (Deykin <strong>ve</strong> Buke, 1997).<br />
Travmatik <strong>ve</strong>ya aırı stresli yaantılar alkol <strong>ve</strong> madde kullanımının balamasını, devamını<br />
<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya relaps sürecini etkileyen en önemli faktörlerden biri olarak durmaya devam<br />
etmektedir. Travma <strong>ve</strong>ya kronik/aır stres <strong>durumlar</strong>ı, kiinin self medikasyon amacıyla alkol<br />
<strong>ve</strong>ya madde kullanma olasılıını arttırmaktadır. Bu risk <strong>durumlar</strong>ına karın kiinin madde<br />
kullanımına balamaması, eer bırakmı ise yeniden balamaması <strong>ve</strong> kullanılan maddenin<br />
bırakılması için sadece alkol <strong>ve</strong>ya madde kullanım bozuklukları ile deil; travmatik anılar,<br />
stres yüklü yaantılar, çevresel <strong>ve</strong> psikososyal tetikleyiciler ile çalımak gerekmektedir.<br />
Yapılan tüm çalımalar aynı zamanda 1980’lerde dünyada ön plana çıkan “Hayır De” önleme<br />
sloganının günümüzde yeterli olmayacaına <strong>ve</strong> hatta çalımayacaına iaret etmektedir.<br />
iddete uzun süre maruz kalmanın fizyolojik etkisi altında bunalmı ciddi düzeyde madde<br />
baımlılıı olan insanların temiz/ayık kalabilmesinin yolu geçmiinde meydana gelen<br />
344
olaylarla baa çıkabilmesi olarak gözükmektedir. Bu sebeple madde kullanımının zararları<br />
üzerinde konferans <strong>ve</strong>rmenin zarar görmü <strong>ve</strong>ya görmekte olan çocukların madde kullanımını<br />
önlemek için yeterli olmayacaktır. Özellikle geliim çaında kriz <strong>durumlar</strong>ı ile baa<br />
çıkabilmekte gerekli olan becerilere yönelik programlarla beraber önleme çalımaların<br />
yürütülmesi daha yararlı olacak gibi gözükmektedir.<br />
345
346