Sempozyum kitabı - Sivil Havacılık Yüksek Okulu - Erciyes Üniversitesi
Sempozyum kitabı - Sivil Havacılık Yüksek Okulu - Erciyes Üniversitesi
Sempozyum kitabı - Sivil Havacılık Yüksek Okulu - Erciyes Üniversitesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
KAYSERİ V. HAVACILIK<br />
SEMPOZYUMU<br />
13-14 Mayıs 2004<br />
Düzenleyen Kuruluşlar<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu<br />
2 nci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı<br />
Tel : 0(352) 437 57 44<br />
Fax : 0(352) 437 57 44<br />
e-mail: havacilik@erciyes.edu.tr<br />
web: http://havacilik.erciyes.edu.tr/sempozyum/<br />
KAYSERİ
ISBN 975 – 6478 – 19 - 5
DÜZENLEME KURULU<br />
Prof. Dr. Necmi TAŞPINAR (E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O. Müdürü)<br />
Kur. Alb. Muammer AKPINAR (2nci HİBM Komutanlığı Ürt. Grp. Komutanı)<br />
YÜRÜTME KURULU<br />
Hv.Müh.Yb. Bülent YILMAZ (2nci HİBM Komutanlığı)<br />
Hv.Müh.Bnb. İbrahim CAN (2nci HİBM Komutanlığı)<br />
Hv.Müh.Yzb. Hüseyin ENGİNAR (2nci HİBM Komutanlığı)<br />
Hv.Müh.Ütgm. Yener AKUŞ (2nci HİBM Komutanlığı)<br />
Svl. Müh. Yalçın BUZ (2nci HİBM Komutanlığı)<br />
Öğr.Gör. Dr. Mehmet ERLER ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman Zekiye BUZ ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Öğr.Gör. Pınar Ç. BEŞDOK ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Öğr.Gör. Ayşegül GÜVEN ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Öğr.Gör. Mustafa SOYLAK ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Öğr.Gör. İlke TÜRKMEN ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O)<br />
Öğr.Gör. İlker YILMAZ ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Arş.Gör. Özgür AKSU ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Arş.Gör. Nurcan BAŞTÜRK ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Arş.Gör. Murat ONAY ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Arş.Gör. Fatma YILDIRIM ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman Haluk DEMİRTAŞ ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman Veysel ERTURUN ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman M. Ali SOYTÜRK ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman Mahmut TÜRKMEN ( E.Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
Uzman Tülin YILDIRIM ( E. Ü. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O.)<br />
III
DANIŞMA VE BİLİM KURULU<br />
A. Rüstem ASLAN, İTÜ<br />
Akile TANATMIŞ, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Aydın MISIRLIOĞLU, İTÜ<br />
Ayşe KAHVECİOĞLU, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Ayşegül AKDOĞAN, Yıldız Teknik <strong>Üniversitesi</strong><br />
Cahit ÇIRAY, ODTÜ<br />
Cengiz ERGENEMAN, ASELSAN<br />
Çingiz HACIYEV, İTÜ<br />
Derviş KARABOĞA, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Ergün KAYA, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Fırat O. EDİS, İTÜ<br />
Hakan OKTAL, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Hatice KÜÇÜKÖNAL, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Hikmet KARAKOÇ, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
İbrahim ÖZKOL, İTÜ<br />
İbrahim UZMAY, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
İsmail H. TUNCER, ODTÜ<br />
Kenan DANIŞMAN, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Kerim GÜNEY, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
M. Adil YÜKSELEN, İTÜ<br />
M. Baki KARAMIŞ, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
M. Fevzi ÜNAL, İTÜ<br />
M. Kemal APALAK, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
M. Sinan AKMANDOR, ODTÜ<br />
Mehmet A. AKGÜN, ODTÜ<br />
Mehmet KAVSAOĞLU, İTÜ<br />
Metin O.KAYA, İTÜ<br />
Mustafa ALÇI, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Mustafa İLBAŞ, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Necdet ALTUNTOP, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
V
Ozan TEKİNALP, ODTÜ<br />
Özcan UZUNOĞLU, THY<br />
Öznur USANMAZ, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Recep KILIK, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Serpil ÖZKILIÇ, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
Suat CANBAZOĞLU, İnönü <strong>Üniversitesi</strong><br />
Şeref SAĞIROĞLU, Gazi <strong>Üniversitesi</strong><br />
Tahir KARASU, Osmangazi <strong>Üniversitesi</strong><br />
Tahir YAVUZ, Karadeniz Teknik <strong>Üniversitesi</strong><br />
Tuncay DOĞANER, TÖSHİD<br />
Yalçın GÖĞÜŞ, ODTÜ<br />
Yavuz YAMAN, ODTÜ<br />
Yunus BORHAN, İTÜ<br />
Zahit MECİTOĞLU, İTÜ<br />
VI
TEŞEKKÜR<br />
Bu sempozyum kitapçığı, TÜBİTAK’ın maddi destekleri ile basılmıştır. Ayrıca<br />
sempozyumun düzenlenmesinde, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Rektörlüğü’nün, 2nci HİBM<br />
Komutanlığı’nın, Onur Air Genel Müdürlüğü’nün ve Makina Mühendisleri Odası<br />
Kayseri Şube Başkanlığı`nın maddi ve manevi büyük katkıları olmuştur. Düzenleme ve<br />
Yürütme Kurulu olarak bu kuruluşlara, emeği geçen tüm <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
<strong>Yüksek</strong>okulu personeli ve öğrencilerine teşekkür ederiz.<br />
VII
ÖNSÖZ<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Fehmi Özilhan <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu`nun gelenekselleştirdiği ve<br />
periyodik olarak iki yılda bir düzenlediği Kayseri <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>larının beşincisi<br />
2`nci Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı`nın işbirliğiyle 13-14 Mayıs 2004 tarihleri<br />
arasında başarıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u`nda Aerodinamik, İtki, Haberleşme Sistemleri, Seyrüsefer<br />
Sistemleri, Bordo Aletleri, Modern Optimizasyon Teknikleri ve <strong>Havacılık</strong>taki Uygulamaları,<br />
Hava Aracı Yapıları ve Malzemeleri, Hava Aracı Bakım ve Onarımı, Hava Aracı Tasarımı,<br />
Havaalanı İnşası ve Bakımı, <strong>Havacılık</strong>ta İnsan Faktörü, Uçuş Kontrol Sistemleri, <strong>Havacılık</strong>ta<br />
Kalite Güvence Sistemleri, <strong>Havacılık</strong> Kuralları, <strong>Havacılık</strong> İşletmeciliği, Zirai <strong>Havacılık</strong>,<br />
<strong>Havacılık</strong> Eğitimi, Hava Aracı Gürültü ve Emisyonları, Uçuş Emniyeti, Uzay ve Uydu<br />
Teknolojisi ve Hava Aracı Kaza-Kırım İnceleme gibi havacılık konularında 75 bildiri<br />
sunularak tartışılmış ve havacılığa gönül vermiş bilgili ve deneyimli kişilerin bir araya gelerek<br />
bilgi alışverişinde bulunmaları sağlanmıştır.<br />
Türk Havacılığı`nın temelinin atıldığı Kayseri`de periyodik olarak gerçekleştirilen bu tür<br />
faaliyetlerin Türk Havacılığı`nın gelişmesinde büyük katkıları olduğuna inanıyorum.<br />
<strong>Sempozyum</strong>un gerçekleştirilmesinde maddi, manevi katkılarını esirgemeyen kuruluşlara,<br />
Bilim ve Danışma Kurulu üyelerine ve katılımcılara teşekkür ederim.<br />
Prof. Dr. Necmi TAŞPINAR<br />
<strong>Sempozyum</strong> Düzenleme Kurulu Başkanı<br />
IX
KAYSERİ V. HAVACILIK SEMPOZYUMU PROGRAMI<br />
13 MAYIS 2004 PERŞEMBE<br />
08:00-09:00 SEMPOZYUMA KAYIT<br />
09:00-10:00 AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />
10:00-10:30 KAHVE MOLASI<br />
13-14 MAYIS 2004<br />
10:30 OTURUM 1: DAVETLİ KONUŞMACILAR<br />
Oturum Başkanı: Prof. Dr. NAFİZ ALEMDAROĞLU<br />
10:30-11:00 Prof.Dr. SİNAN AKMANDOR (ODTÜ)<br />
“Uçak Motor ve Gaz Türbinlerinde Performans ve Verim Artışları”<br />
11:00-11:30 (E) Hava Pilot Tuğgenerel. KAYNAK TÜMER (Türkkuşu Genel Müdürü)<br />
“Türkkuşu Genel Müdürlüğü ve Türk Havacılığındaki Yeri”<br />
11:30-12:00 Abdurrahman GÜNDOĞDU (THY Genel Müdürü)<br />
“Türk Hava Yolları A.O.’nın Hedefleri - <strong>Havacılık</strong> Bakım/Onarım Pazarı”<br />
12:00-12:30 ORAL BÜYÜKSARI (<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü, Hava Seyrüsefer Daire Başkanı)<br />
“<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü ve Faaliyetleri”<br />
13:00-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ<br />
14:00<br />
14:00-14:15<br />
14:15-14:30<br />
14:30-14:45<br />
14:45-15:00<br />
15:00-15:15<br />
Oturum 2-A: Aerodinamik-I<br />
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Serkan ÖZGEN<br />
“Sıkıştırılabilir Sınır Tabakalarında Doğrusal<br />
Kararlılık Teorisi ile Kararlılık ve Geçiş Analizi”,<br />
Senem ATALAYER, Serkan ÖZGEN<br />
“Genetik Algoritma ile Elde Edilen 3 Boyutlu Kanat<br />
Modelleri İçin Yeni Ağ Yapılarının “Dinamik Ağ”<br />
Yöntemiyle Bulunması”,<br />
Ergüven VATANDAŞ, İbrahim ÖZKOL<br />
“H 2 :O 2 :Ar Karışımının 1 Boyutlu, Eksenel Simetrik<br />
(Silindirik) ve Küresel Simetrik Patlamasının<br />
Modellenmesi”,<br />
Birşen ERDEM, Dr. M.Ali AK, İsmail Hakkı<br />
TUNCER<br />
“Üst Üste Çırpan İki Kanat Kesitinin Maksimum İtki<br />
İçin Paralel Eniyileştirmesi”,<br />
Mustafa KAYA, İsmail H. TUNCER<br />
“Yapay Sinir Ağı ve Genetik Algoritma Kullanarak<br />
Hızlı Aerodinamik Dizayn”,<br />
Abdurrahman HACIOĞLU<br />
Oturum 2-B: Hava Aracı Yapıları ve Malzemeleri-I<br />
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Sinan AKMANDOR<br />
“2024-T3 Al Alaşımının Tek Aşırı Yük Altında<br />
Yorulma Çatlak İlerleme Davranışı”,<br />
Adem KARCI, Dilek TURAN<br />
“Şekil Bellek Alaşımı ile Kısmi Olarak Gömülü<br />
Plakaların Büyük Isısal Çökmesi ve Titreşim Analizi”,<br />
Vedat Z. DOĞAN, Mücahit KARADAŞ, Zehra<br />
KONYA<br />
“Anlık Basınç Yükü Altındaki Kompozit Bir Plağın<br />
Dinamik Davranışının Sonlu Eleman Analizi”,<br />
Haydar UYANIK, Zafer KAZANCI<br />
“Düzgün Daralan Bir Euler Kirişinin Eğilme<br />
Titreşiminin Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi İle<br />
İncelenmesi”,<br />
Özge ÖZDEMİR, M. Orhan KAYA<br />
15:15-15:30 KAHVE MOLASI<br />
15:30<br />
15:30-15:45<br />
15:45-16:00<br />
16:00-16:15<br />
Oturum 3-A: İtki<br />
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mustafa İLBAŞ<br />
“Gaz Türbinleri Kompresör ve Türbin Performans<br />
Haritaları Hesaplama Yöntemi”,<br />
Mehmet KARACA, İbrahim Sinan AKMANDOR<br />
“Çırpan Kanat Kesitleri ile İtki Üretiminin<br />
Hesaplanması ve Deneysel Sonuçlarla<br />
Karşılaştırılması”,<br />
Mustafa KAYA, İsmail H. TUNCER<br />
“Uçaklarda Pervane Çekme Kuvvetinin Yapay Sinir<br />
Ağları Kullanılarak Belirlenmesi”,<br />
Mehmet ERLER, Haluk DEMİRTAŞ<br />
XI<br />
Oturum 3-B: Hava Aracı Tasarımı<br />
Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Mustafa YILMAZ<br />
“Tarım Uçaklarının Gelişimi”,<br />
A.Musa BOZDOĞAN<br />
“İnsansız Hava Aracı Sistemlerinin Dünyadaki<br />
Gelişimi ve Uygulamalar”,<br />
Mahmut FERİT , Yasin AKYOL<br />
“ATA-5 Projesi Kapsamında Bir Adet İnsansız Hava<br />
Aracının Tasarım ve Üretim Çalışmaları”,<br />
Mehmet Şerif KAVSAOĞLU, Günay KAHYAOĞLU
16:15-16:30 KAHVE MOLASI<br />
16:30<br />
16:30-16:45<br />
16:45-17:00<br />
17:00-17:15<br />
17:15-17:30<br />
17:30-17:45<br />
17:45-18:00<br />
18:00-18:15<br />
Oturum 4-A: Akışkanlar Mekaniği<br />
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Tahir YAVUZ<br />
“TÜBİTAK-SAGE’de Geliştirilen Sayısal<br />
Akışkanlar Mekaniği Yetenekleri”,<br />
L.Oktay GÖNÇ, Mehmet Ali AK, İsmail Hakkı<br />
TUNCER, Osman BAŞOĞLU, Tülay IŞIK<br />
“Isı Transferinin Sınır Tabaka Kararlılığı ve Geçiş<br />
Üzerindeki Etkisi”,<br />
Ebru SARIGÖL, Kerim YAPICI, Kıvanç ÜLKER,<br />
Senem ATALAYER, Serkan ÖZGEN<br />
“Sayısal Akışkanlar Mekaniğinde Yeni Bir<br />
Yaklaşım: Gaz-Kinetik Metotlar”,<br />
Murat ILGAZ, Mehmet Ali AK, İsmail H. TUNCER<br />
“Düz Levha Üzerindeki Laminer Sınır Tabaka<br />
Akımının Navier Stokes Analizinde Çözüm Ağı<br />
Etkileri”,<br />
Gökhan DURMUŞ, Mehmet Şerif KAVSAOĞLU<br />
Oturum 5-A: Haberleşme ve Uydu Teknolojileri<br />
Oturum Başkanı: Öğr. Gör. Pınar ÇİVİCİOĞLU<br />
“Türkiye’de Uydu Haberleşmesi (Tarihçesi, Türksat<br />
ve Ülke Gelişimine Katkıları)”, Numan ÜNALDI<br />
“Uydu İletişim Uygulamaları ve Türkiye”,<br />
Nurhan KARABOĞA, Azmi VURAL<br />
Oturum 4-B: Hava Aracı Yapıları ve Malzemeleri-<br />
II<br />
Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Öznur USANMAZ<br />
“Akıllı Bir Plakanın Serbest ve Zorlanmış<br />
Titreşimlerinin Kontrolü”,<br />
Fatma Demet ÜLKER, Ömer Faruk KIRCALI, Yavuz<br />
YAMAN, Volkan NALBANTOĞLU, Tarkan<br />
ÇALIŞKAN, Eswar PRASAD<br />
“Dönen Bir Kirişin Flaplama-Eğilme Titreşiminin<br />
Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi ile İncelenmesi”,<br />
M. Orhan KAYA, Aytaç ARIKOGLU, Özge ÖZDEMİR,<br />
İbrahim ÖZKOL<br />
“6 Serbestlik Dereceli Parallel Mekanizmaların<br />
Genişletilmiş Çalışma Uzayının Analizine Genel<br />
Bakış”, Hüseyin ALP, Sait N. YURT, İbrahim ÖZKOL<br />
“Seramik Zırhların Uçaklarda Kullanımı”,<br />
Tanju ÇAKIR, R. Orhan YILDIRIM<br />
“Kare Bir Plakanın Patlama Sonucu Oluşan<br />
Deformasyonuna Patlama Uzaklığının Etkisi”,<br />
Yener AKUŞ, R. Orhan YILDIRIM<br />
14 MAYIS 2004 CUMA<br />
09:00<br />
9:00-9:15<br />
9:15-9:30<br />
9:30-9:45<br />
9:45-10:00<br />
10:00-10:15<br />
Oturum 6-A: Aerodinamik-II<br />
Oturum Başkanı: Öğr. Gör. Mustafa SOYLAK<br />
“Bölgesel Emme Kullanılarak İnce Kanat Profili<br />
Üstünde Sınır Tabaka Ayrılmasının Kontrolü”,<br />
Hediye ATİK, C.-Young KİM, J. David. A. WALKER<br />
“İTÜ Trisonik Rüzgar Tüneli Deney Sonuçlarının<br />
Tekrarlanabilirliğinin Belirlenmesi”,<br />
Ahmet Sayın, K. Bülent Yüceil, Okşan Çetiner<br />
“Eğrisel Yüzeyler Üzerinde Film Soğutmasının<br />
Sayısal İncelenmesi”,<br />
İbrahim KOÇ, Cem PARMAKSIZOĞLU<br />
“Dairesel Serbest Jet Akımının Sıcak Tel<br />
Anemometresi ile Deneysel İncelenmesi”,<br />
Serpil ÖZKILIÇ, Sibel GÜNEŞ<br />
“Geniş Kanatlara Sahip Bir Füze Geometrisinin<br />
Aerodinamik İncelemesi”,<br />
Hediye ATİK, Osman BAŞOĞLU, Murat ILGAZ,<br />
Emel MAHMUTYAZICIOĞLU, Levent YALÇİN<br />
Oturum 5-B: Havayolu İşletmeciliği-I<br />
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ayşegül AKDOĞAN<br />
“Sürdürülebilir Kalkınma ve Taşımacılık”,<br />
Vildan KORUL<br />
“Havayolu İşletmeleri İçin Ana Üs Seçimi”,<br />
Hakan OKTAL, Ziya DÜZTEPELİLER<br />
“Havayolu İşletmelerinde Risk Yönetimi Bilgi<br />
Sistemi”, Ayşe KÜÇÜK YILMAZ, Ergün KAYA<br />
“Sık Uçan Yolcu Programlarının (FFP) Etik Açıdan<br />
Değerlendirilmesi”,<br />
Özlem ATALIK<br />
“Havayollarında E-Ticaret İşlemleri ve<br />
Muhasebeleştirilmesi”<br />
Ergün KAYA, Ferhan KUYUCAK<br />
10:15-10:30 KAHVE MOLASI<br />
XII
10:30<br />
10:30-10:45<br />
10:45-11:00<br />
11:00-11:15<br />
11:15-11:30<br />
11:30-11:45<br />
Oturum 7-A: Aerodinamik-III<br />
Oturum Başkanı: Doç.Dr. Necdet ALTINTOP<br />
“Akış Ortamındaki Kare Kesitli Bir Küt Cismin Bir<br />
Yüzeyinden Açılan Kanaldan Yapılan Üflemenin<br />
Cisim Yüzeylerindeki Basınç Dağılımlarına Etkisi”,<br />
Yahya Erkan AKANSU, Mustafa SARIOĞLU,<br />
Tahir YAVUZ<br />
“Aerodinamik Yavaşlatıcılar Aerodinamiği”,<br />
Tahir YAVUZ<br />
“Farklı Geometrili Temas Halindeki Cisimler<br />
Etrafındaki Akışta Hücum Açısına Bağlı Olarak<br />
Girdap Kopma Olayının İncelenmesi”,<br />
Mustafa SARIOĞLU, Yahya Erkan AKANSU,<br />
Tahir YAVUZ<br />
“F-16 Savaş Uçağının Aerodinamik Analizi”,<br />
Haluk ERHAN, Yusuf ÖZYÖRÜK,<br />
Nafiz ALEMDAROĞLU<br />
“Uçak Kanadından Harici Yük Ayrılması”,<br />
H. Özgür DEMİR, Nafiz ALEMDAROĞLU<br />
11:45-12:00 KAHVE MOLASI<br />
Oturum 6-B: Hava Aracı Bakım Onarımı-I<br />
Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Vildan KORUL<br />
“Tarımsal Savaşta Kullanılan Uçaklarda Korozyon”,<br />
Bülent EKER , Ayşegül AKDOĞAN<br />
“Gaz Türbinli Motor Bremze Binası”,<br />
Mustafa ÖZEN, Hidayet AYDEMİR, Ünal KAZANCI<br />
“Helikopter Titreşimlerinin Lokal Dinamik<br />
Modelleme Yöntemi ile Analizi”,<br />
O.Hilmi KOÇAL, Hüseyin TAŞÇI<br />
“Servopnömatik Pozisyonlama Sistemi ve Bir<br />
Uygulama”, Mustafa SOYLAK<br />
“Uçak Bakımında Yaygın Olarak Kullanılan Hasarsız<br />
Kontrol Yöntemleri”,<br />
Haşim KAFALI, Akile TANATMIŞ<br />
12:00<br />
12:00-12:15<br />
12:15-12:30<br />
12:30-12:45<br />
12:45-13:00<br />
13:00-13:15<br />
Oturum 8-A: Elektronik ve Aviyonik-I<br />
Oturum Başkanı: Öğr. Gör. Dr. Mehmet ERLER<br />
“Karınca Sistemi Algoritması Kullanılarak<br />
Haberleşme Ağlarında Mesaj Yönlendirme”,<br />
Nurhan KARABOĞA, Seher MAMUR<br />
“Uçağın Son Yaklaşma ve İniş Aşamasında Uygun<br />
Flap Açısının Bulanık Mantık Yaklaşımı ile<br />
Bulunması”,<br />
Emre KIYAK, Ayşe KAHVECİOĞLU<br />
“Uçakların Sürat Hesaplarında Yapay Sinir Ağları<br />
Kullanımı”,<br />
Veysel ASLANTAŞ, Mehmet TUNÇKANAT<br />
“Bulanık Mantık Sistemine Dayalı Uyarlanır Ağ<br />
Eklenmiş Genetik İzleyici ile Tek Sayıda Hedefi<br />
İzleme”,<br />
İlke TÜRKMEN, Kerim GÜNEY<br />
“GPS Verileri İle Uçağın Konum ve Hızının İki<br />
Aşamalı Tahmin Algoritması”,<br />
Çingiz HACIYEV, M. İlter BERBEROĞLU<br />
13:15-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ<br />
Oturum 9-A: Elektronik ve Aviyonik-II<br />
14:00 Oturum Başkanı:Yrd.Doç.Dr. Ö. Galip<br />
SARAÇOĞLU<br />
“Sayısal İşaretlere Karışan Dürtü Gürültüsünün<br />
Bastırılmasında Akım Taşıyıcılı Analog Devrenin<br />
14:00-14:15<br />
Kullanımı”,<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU, Mustafa ALÇI<br />
“Düşük Maliyetli Dijital Bir Altimetrenin Tasarım<br />
ve Gerçekleştirilmesi”,<br />
14:15-14:30<br />
M. Emre AYDEMİR, Kenan BÜYÜKATAK,<br />
Ersin GÖSE<br />
“Gece Görüş Gözlüğü Tanıtımı, Kara<br />
14:30-14:45 Havacılığındaki Yeri ve Gelinen Eğitim Seviyesi”,<br />
Ali AVCIOĞLU, İsa BAYDİLLİ<br />
“Uçaklarda Kablosuz İletişimin Arınc Veri İletişimi<br />
14:45-15:00 Yerine Kullanılması”,<br />
Mehmet ERLER, Özgür AKSU<br />
15:00-15:15<br />
Oturum 7-B: Hava Aracı Bakım Onarımı-II<br />
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Bülent EKER<br />
“Türkiye’de Havaaracı Bakımına Genel Bakış”,<br />
Hatice KÜÇÜKÖNAL, Ahmet KIRAN<br />
“Havaaracı Bakım Kuruluşlarında Toplam Kalite<br />
Yönetimi Uygulamalarının Değerlendirilmesi”,<br />
Ahmet KIRAN, Hatice KÜÇÜKÖNAL<br />
“Uçak Bakımında Emniyet Yaklaşımları”,<br />
Müge ARMATLI KAYRAK<br />
Oturum 8-B: Havayolu İşletmeciliği-II<br />
Oturum Başkanı: Uzm. Zekiye BUZ<br />
“11 Eylül Krizinin Havayolu Sektörüne Etkileri ve<br />
Lufthansa Kriz Yönetimi Örneği”,<br />
Ünal BATTAL, Özlem ATALIK<br />
“Havayolu İşletmelerinde Müşteri ve Müşteri Değeri<br />
Yaratma Kavramına Fonksiyonel Bir Yaklaşım”,<br />
Devrim GÜN, Hatice KÜÇÜKÖNAL<br />
“Hava Trafik Kontrolde Otomasyon ve İnsan”,<br />
Uğur TURHAN, Öznur USANMAZ<br />
“Türkiye’de Havayolu Taşımacılığında Finansal<br />
Sorunlar ve Çözüm Önerileri”,<br />
Ünal BATTAL<br />
“RNP Kavramı ve RNP Havasahasında Hava Trafik<br />
Hizmet Prosedürleri”,<br />
Öznur USANMAZ, Özlem ŞAHİN<br />
XIII
15:15-15:30 KAHVE MOLASI<br />
15:30<br />
15:30-15:45<br />
15:45-16:00<br />
16:00-16:15<br />
16:15-16:30<br />
16:30-16:45<br />
Oturum 10-A: Elektronik ve Aviyonik-III<br />
Oturum Başkanı: Yrd. Doç Dr. Nurhan<br />
KARABOĞA<br />
“Veri Şifreleme İçin Yeni Bir Yöntem”,<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU, Mustafa ALÇI<br />
“Yeni Bir Yöntem Kullanılarak Gizli Veri<br />
İletişiminin Gerçekleştirilmesi”,<br />
Mustafa ALÇI, Pınar ÇİVİCİOĞLU<br />
“Kod Bölmeli Çoklu Erişim Sistemlerinde Güç<br />
Kontrolü”,<br />
Yalçın IŞIK, Necmi TAŞPINAR<br />
“OFDM Sistemlerinde Tepe Gücü-Ortalama Güç<br />
Oranının Kırpma Tekniği ile Düşürülmesi”,<br />
E. Seza İMAMOĞLU, Necmi TAŞPINAR<br />
“İnsansiz Hava Araçları ve İmge İşlemenin<br />
Vizyonu”,<br />
Kerim Güney, Murat ONAY<br />
Oturum 9-B: <strong>Havacılık</strong>ta İnsan Faktörü ve Eğitim<br />
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Derviş KARABOĞA<br />
“Uçak Gövde Motor Bakım Bölümünde <strong>Havacılık</strong><br />
İngilizcesi Öğretimine Bir Yaklaşım”,<br />
Ulaş ORTAN, Mustafa ÖZEN<br />
“Hipobarik hipoksik ortamda (3910m.) Mental<br />
Davranışın Değerlendirilmesi”,<br />
Bekir ÇOKSEVİM, Seda ARTIŞ, Lütfiye OGAN,<br />
Mümtaz MAZICIOĞLU<br />
“<strong>Havacılık</strong>ta Tahribatsız Muayene ve Hava<br />
Kuvvetlerinde Tahribatsız Muayene Personelinin<br />
Vasıflandırılması ve Belgelendirilmesi”,<br />
Mehmet BOZKIRLI<br />
XIV
İÇİNDEKİLER<br />
Sayfa<br />
TEŞEKKÜR<br />
ÖNSÖZ<br />
SEMPOZYUM PROGRAMI<br />
DAVETLİ KONUŞMACILAR<br />
VII<br />
IX<br />
XI<br />
Uçak Motor ve Gaz Türbinlerinde Performans ve Verim Artışları 1<br />
Prof. Dr. Sinan AKMANDOR<br />
Türkkuşu Genel Müdürlüğü ve Türk Havacılığındaki Yeri 6<br />
(E) Hv. Plt. Tuğgen. Kaynak TÜMER<br />
Türk Hava Yolları A.O.’nın Hedefleri - <strong>Havacılık</strong> Bakım/Onarım Pazarı 9<br />
Abdurrahman GÜNDOĞDU<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü ve Faaliyetleri 15<br />
Oral BÜYÜKSARI<br />
AERODİNAMİK - I<br />
Sıkıştırılabilir Sınır Tabakalarında Doğrusal Kararlılık Teorisi ile Kararlılık ve Geçiş Analizi 19<br />
Senem ATALAYER, Serkan ÖZGEN<br />
Genetik Algoritmada Elde Edilen 3 Boyutlu Kanat Modelleri İçin Yeni Ağ Yapılarının<br />
“Dinamik Ağ” Yöntemiyle Bulunması<br />
Ergüven VATANDAŞ, İbrahim ÖZKOL<br />
H 2 :O 2 :Ar Karışımının 1 Boyutlu, Eksenel Simetrik (Silindirik) ve Küresel Simetrik Patlamasının<br />
Modellenmesi<br />
Birşen ERDEM, M. Ali AK, İsmail Hakkı TUNCER<br />
24<br />
29<br />
Üst Üste Çırpan İki Kanat Kesitinin Maksimum İtki İçin Paralel Eniyileştirmesi 34<br />
Mustafa KAYA, İsmail H. TUNCER<br />
Yapay Sinir Ağı ve Genetik Algoritma Kullanarak Hızlı Aerodinamik Dizayn 39<br />
Abdurrahman HACIOĞLU<br />
İTKİ<br />
Gaz Türbinleri Kompresör ve Türbin Performans Haritaları Hesaplama Yöntemi 44<br />
Mehmet KARACA, İbrahim Sinan AKMANDOR<br />
Çırpan Kanat Kesitleri ile İtki Üretiminin Hesaplanması ve Deneysel Sonuçlarla<br />
Karşılaştırılması<br />
Mustafa KAYA, İsmail H. TUNCER<br />
49<br />
Uçaklarda Pervane Çekme Kuvvetinin Yapay Sinir Ağları Kullanılarak Belirlenmesi 54<br />
Mehmet ERLER, Haluk DEMİRTAŞ<br />
AKIŞKANLAR MEKANİĞİ<br />
TÜBİTAK-SAGE’de Geliştirilen Sayısal Akışkanlar Mekaniği Yetenekleri 62<br />
L.Oktay GÖNÇ, Mehmet Ali AK, İsmail Hakkı TUNCER, Osman BAŞOĞLU, Tülay IŞIK<br />
XV
Isı Transferinin Sınır Tabaka Kararlılığı ve Geçiş Üzerindeki Etkisi 67<br />
Ebru SARIGÖL, Kerim YAPICI, Kıvanç ÜLKER, Senem ATALAYER, Serkan ÖZGEN<br />
Sayısal Akışkanlar Mekaniğinde Yeni Bir Yaklaşım: Gaz-Kinetik Metotlar 72<br />
Murat ILGAZ, Mehmet Ali AK, İsmail H. TUNCER<br />
Düz Levha Üzerindeki Laminer Sınır Tabaka Akımının Navier Stokes Analizinde Çözüm Ağı<br />
Etkileri<br />
Gökhan DURMUŞ, Mehmet Şerif KAVSAOĞLU<br />
78<br />
HABERLEŞME VE UYDU TEKNOLOJİLERİ<br />
Türkiye’de Uydu Haberleşmesi (Tarihçesi, Türksat ve Ülke Gelişimine Katkıları) 83<br />
Numan ÜNALDI<br />
Uydu İletişim Uygulamaları ve Türkiye 87<br />
Nurhan KARABOĞA, Azmi VURAL<br />
AERODİNAMİK - II<br />
Bölgesel Emme Kullanılarak İnce Kanat Profili Üstünde Sınır Tabaka Ayrılmasının Kontrolü 92<br />
Hediye ATİK, C.-Young KIM, J. David. A. WALKER<br />
İTÜ Trisonik Rüzgar Tüneli Deney Sonuçlarının Tekrarlanabilirliğinin Belirlenmesi 97<br />
Ahmet SAYIN, K. Bülent YÜCEİL, Okşan ÇETİNER<br />
Eğrisel Yüzeyler Üzerinde Film Soğutmasının Sayısal İncelenmesi 102<br />
İbrahim KOÇ, Cem PARMAKSIZOĞLU<br />
Dairesel Serbest Jet Akımının Sıcak Tel Anemometresi ile Deneysel İncelenmesi 108<br />
Serpil ÖZKILIÇ, Sibel GÜNEŞ<br />
Geniş Kanatlara Sahip Bir Füze Geometrisinin Aerodinamik İncelemesi 113<br />
Hediye ATİK, Osman BAŞOĞLU, Murat ILGAZ, Emel MAHMUTYAZICIOĞLU, Levent<br />
YALÇIN<br />
AERODİNAMİK - III<br />
Akış Ortamındaki Kare Kesitli Bir Küt Cismin Bir Yüzeyinden Açılan Kanaldan Yapılan<br />
Üflemenin Cisim Yüzeylerindeki Basınç Dağılımlarına Etkisi<br />
Yahya Erkan AKANSU, Mustafa SARIOĞLU, Tahir YAVUZ<br />
119<br />
Aerodinamik Yavaşlatıcılar Aerodinamiği 124<br />
Tahir YAVUZ<br />
Farklı Geometrili Temas Halindeki Cisimler Etrafındaki Akışta Hücum Açısına Bağlı Olarak<br />
Girdap Kopma Olayının İncelenmesi<br />
Mustafa SARIOĞLU, Yahya Erkan AKANSU, Tahir YAVUZ<br />
131<br />
F-16 Savaş Uçağının Aerodinamik Analizi 136<br />
Haluk ERHAN, Yusuf ÖZYÖRÜK, Nafiz ALEMDAROĞLU<br />
Uçak Kanadından Harici Yük Ayrılması 141<br />
H. Özgür DEMİR, Nafiz ALEMDAROĞLU<br />
XVI
ELEKTRONİK VE AVIYONIK - I<br />
Karınca Sistemi Algoritması Kullanılarak Haberleşme Ağlarında Mesaj Yönlendirme 146<br />
Nurhan KARABOĞA, Seher MAMUR<br />
Uçağın Son Yaklaşma ve İniş Aşamasında Uygun Flap Açısının Bulanık Mantık Yaklaşımı ile<br />
Bulunması<br />
Emre KIYAK, Ayşe KAHVECİOĞLU<br />
151<br />
Uçakların Sürat Hesaplarında Yapay Sinir Ağları Kullanımı 156<br />
Veysel ASLANTAŞ, Mehmet TUNÇKANAT<br />
Bulanık Mantık Sistemine Dayalı Uyarlanır Ağ Eklenmiş Genetik İzleyici ile Tek Sayıda Hedefi<br />
İzleme<br />
İlke TÜRKMEN, Kerim GÜNEY<br />
160<br />
GPS Verileri İle Uçağın Konum ve Hızının İki Aşamalı Tahmin Algoritması 166<br />
Çingiz HACIYEV, M. İlter BERBEROĞLU<br />
ELEKTRONİK VE AVIYONIK - II<br />
Sayısal İşaretlere Karışan Dürtü Gürültüsünün Bastırılmasında Akım Taşıyıcılı Analog<br />
Devrenin Kullanımı<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU, Mustafa ALÇI<br />
171<br />
Düşük Maliyetli Dijital Bir Altimetrenin Tasarım ve Gerçekleştirilmesi 176<br />
M. Emre AYDEMİR, Kenan BÜYÜKATAK, Ersin GÖSE<br />
Gece Görüş Gözlüğü Tanıtımı, Kara Havacılığındaki Yeri ve Gelinen Eğitim Seviyesi 180<br />
Ali AVCIOĞLU, İsa BAYDİLLİ<br />
Uçaklarda Kablosuz İletişimin Arınc Veri İletişimi Yerine Kullanılması 185<br />
Mehmet ERLER, Özgür AKSU<br />
ELEKTRONİK VE AVIYONIK - III<br />
Veri Şifreleme İçin Yeni Bir Yöntem 189<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU, Mustafa ALÇI<br />
Yeni Bir Yöntem Kullanılarak Gizli Veri İletişiminin Gerçekleştirilmesi 192<br />
Mustafa ALÇI, Pınar ÇİVİCİOĞLU<br />
Kod Bölmeli Çoklu Erişim Sistemlerinde Güç Kontrolü 196<br />
Yalçın IŞIK, Necmi TAŞPINAR<br />
OFDM Sistemlerinde Tepe Gücü-Ortalama Güç Oranının Kırpma Tekniği ile Düşürülmesi 200<br />
E. Seza İMAMOĞLU, Necmi TAŞPINAR<br />
İnsansız Hava Araçları ve İmge İşlemenin Vizyonu 204<br />
Kerim Güney, Murat ONAY<br />
HAVA ARACI YAPILARI VE MALZEMELERİ - I<br />
2024-T3 Al Alaşımının Tek Aşırı Yük Altında Yorulma Çatlak İlerleme Davranışı 209<br />
Adem KARCI, Dilek TURAN<br />
XVII
Şekil Bellek Alaşımı ile Kısmi Olarak Gömülü Plakaların Büyük Isısal Çökmesi ve Titreşim<br />
Analizi<br />
Vedat Ziya DOĞAN, Mücahit KARADAŞ, Zehra KONYA<br />
214<br />
Anlık Basınç Yükü Altındaki Kompozit Bir Plağın Dinamik Davranışının Sonlu Eleman Analizi 219<br />
Haydar UYANIK, Zafer KAZANCI<br />
Düzgün Daralan Bir Euler Kirişinin Eğilme Titreşiminin Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi İle<br />
İncelenmesi<br />
Özge ÖZDEMİR, M. Orhan KAYA<br />
224<br />
HAVA ARACI TASARIMI<br />
Tarım Uçaklarının Gelişimi 229<br />
A.Musa BOZDOĞAN<br />
İnsansız Hava Aracı Sistemlerinin Dünyadaki Gelişimi ve Uygulamalar 234<br />
Mahmut FERİT , Yasin AKYOL<br />
ATA-5 Projesi Kapsamında Bir Adet İnsansız Hava Aracının Tasarım ve Üretim Çalışmaları 240<br />
Mehmet Şerif KAVSAOĞLU, Günay KAHYAOĞLU<br />
HAVA ARACI YAPILARI VE MALZEMELERİ - II<br />
Akıllı Bir Plakanın Serbest ve Zorlanmış Titreşimlerinin Kontrolü 245<br />
Fatma Demet ÜLKER, Ömer Faruk KIRCALI, Yavuz YAMAN, Volkan NALBANTOĞLU,<br />
Tarkan ÇALIŞKAN, Eswar PRASAD<br />
Dönen Bir Kirişin Flaplama-Eğilme Titreşiminin Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi ile<br />
İncelenmesi<br />
M. Orhan KAYA, Aytaç ARIKOĞLU, Özge ÖZDEMİR, İbrahim ÖZKOL<br />
6 Serbestlik Dereceli Parallel Mekanizmaların Genişletilmiş Çalışma Uzayının Analizine Genel<br />
Bakış<br />
Hüseyin ALP, Sait N. YURT, İbrahim ÖZKOL<br />
250<br />
254<br />
Seramik Zırhların Uçaklarda Kullanımı 258<br />
Tanju ÇAKIR, R. Orhan YILDIRIM<br />
Kare Bir Plakanın Patlama Sonucu Oluşan Deformasyonuna Patlama Uzaklığının Etkisi 263<br />
R. Orhan YILDIRIM<br />
HAVAYOLU İŞLETMECİLİĞİ - I<br />
Sürdürülebilir Kalkınma ve Taşımacılık 268<br />
Vildan KORUL<br />
Havayolu İşletmeleri İçin Ana Üs Seçimi 273<br />
Hakan OKTAL, Ziya DÜZTEPELİLER<br />
Havayolu İşletmelerinde Risk Yönetimi Bilgi Sistemi 278<br />
Ayşe KÜÇÜK YILMAZ, Ergün KAYA<br />
Sık Uçan Yolcu Programlarının (FFP) Etik Açıdan Değerlendirilmesi 283<br />
Özlem ATALIK<br />
XVIII
Havayollarında E-Ticaret İşlemleri ve Muhasebeleştirilmesi 288<br />
Ergün KAYA, Ferhan KUYUCAK<br />
HAVA ARACI BAKIM VE ONARIMI - I<br />
Tarımsal Savaşta Kullanılan Uçaklarda Korozyon 295<br />
Bülent EKER , Ayşegül AKDOĞAN<br />
Gaz Türbinli Motor Bremze Binası 300<br />
Mustafa ÖZEN, Hidayet AYDEMİR, Ünal KAZANCI<br />
Helikopter Titreşimlerinin Lokal Dinamik Modelleme Yöntemi ile Analizi 305<br />
O.Hilmi KOÇAL, Hüseyin TAŞÇI<br />
Servopnömatik Pozisyonlama Sistemi ve Bir Uygulama 310<br />
Mustafa SOYLAK<br />
Uçak Bakımında Yaygın Olarak Kullanılan Hasarsız Kontrol Yöntemleri 314<br />
Haşim KAFALI, Akile TANATMIŞ<br />
HAVA ARACI BAKIM VE ONARIMI - II<br />
Türkiye’de Havaaracı Bakımına Genel Bakış 319<br />
Hatice KÜÇÜKÖNAL, Ahmet KIRAN<br />
Havaaracı Bakım Kuruluşlarında Toplam Kalite Yönetimi Uygulamalarının Değerlendirilmesi 322<br />
Ahmet KIRAN, Hatice KÜÇÜKÖNAL<br />
Uçak Bakımında Emniyet Yaklaşımları 327<br />
Müge ARMATLI KAYRAK<br />
HAVAYOLU İŞLETMECİLİĞİ - II<br />
11 Eylül Krizinin Havayolu Sektörüne Etkileri ve Lufthansa Kriz Yönetimi Örneği 333<br />
Ünal BATTAL, Özlem ATALIK<br />
Havayolu İşletmelerinde Müşteri ve Müşteri Değeri Yaratma Kavramına Fonksiyonel Bir<br />
Yaklaşım<br />
Devrim GÜN, Hatice KÜÇÜKÖNAL<br />
340<br />
Hava Trafik Kontrolde Otomasyon ve İnsan 345<br />
Uğur TURHAN, Öznur USANMAZ<br />
Türkiye’de Havayolu Taşımacılığında Finansal Sorunlar ve Çözüm Önerileri 351<br />
Ünal BATTAL<br />
RNP Kavramı ve RNP Havasahasında Hava Trafik Hizmet Prosedürleri 356<br />
Öznur USANMAZ, Özlem ŞAHİN<br />
HAVACILIKTA İNSAN FAKTÖRÜ VE EĞİTİM<br />
Uçak Gövde Motor Bakım Bölümünde <strong>Havacılık</strong> İngilizcesi Öğretimine Bir Yaklaşım 362<br />
Ulaş ORTAN, Mustafa ÖZEN<br />
Hipobarik Hipoksik Ortamda (3910m.) Mental Davranışın Değerlendirilmesi 366<br />
Bekir ÇOKSEVİM, Seda ARTIŞ, Lütfiye OGAN, Mümtaz MAZICIOĞLU<br />
XIX
<strong>Havacılık</strong>ta Tahribatsız Muayene ve Hava Kuvvetlerinde Tahribatsız Muayene Personelinin<br />
Vasıflandırılması ve Belgelendirilmesi<br />
Mehmet BOZKIRLI<br />
370<br />
Yazar Listesi 375<br />
XX
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAK MOTOR VE GAZ TÜRBİNLERİNDE<br />
PERFORMANS VE VERİM ARTIŞLARI<br />
İbrahim Sinan AKMANDOR<br />
e-posta: akmandor@metu.edu.tr<br />
ODTÜ <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531 Ankara<br />
ÖZET<br />
Uçak motor ve gaz türbinlerinin güçlerini ve termik<br />
verimlerini bugünlerde bulunduğu seviyelerden daha<br />
yukarı çıkarmak mümkündür. Gaz türbin motor grubu<br />
ile döngüsel motor grubu tümleştirildiğinde yüksek<br />
güç ve verim elde edilmektedir. Ana nedeni ise, bu gibi<br />
tümleşik motorların daha uzun termodinamik<br />
genleşme ve güç istihsal süreçlerine sahip olmalarıdır.<br />
Akış kopması (stol) olmayan özelliklere sahip içten ve<br />
dıştan yanmalı döngüsel motorun basma ve genleşme<br />
üstünlükleri ile, yüksek debili, küçük boyutlu, hafif gaz<br />
türbinlerinin kinetik enerji üretim yetenekleri bir<br />
araya getirmek suretiyle daha verimli ve çok daha<br />
güçlü bir motor ortaya çıkarılmaktadır. Klasik gaz<br />
türbinlerinde var olan ve bazen içiçe geçmiş durumda<br />
çalışan ağır şaftlar ortadan kaldırılmakta, boyut ve<br />
ağırlıktan kazanım elde edilmektedir. Ayrıca gaz<br />
türbinlerinin çalışma aralığı da genişlemektedir.<br />
Bunlarında ötesinde, yeni yapısı itibarı ile tümleşik<br />
turbo-döngüsel motorlarda, verim ve gücü bir kademe<br />
daha yükselten ‘yeniden ısıtma’ ve ‘kademe arası<br />
soğutma’ sistemleri çok daha elverişli olarak<br />
kullanılmaktadır<br />
I. TARİHÇE VE GİRİŞ<br />
Bugünkü gaz türbinli motorlar yüksek itki-ağırlık<br />
oranları, orta düzey verimlilikleri ve yüksek<br />
güvenirlikleri ile öne çıkmaktadırlar. Gaz turbinli<br />
motorun başarılı ilk denemesini 1903’te Norveçli<br />
Aegidius Elling yapmıştır. Bu başarıya 34 yıl sonrada<br />
olsa, Ingiltere’de bir deney sehpasında, gaz türbinli<br />
motoru çalıştırmayı başaran Sir Frank Whitttle (1937)<br />
ile, Almanya’da ilk gaz türbinli motor ile uçuşu<br />
gerçekleştiren (1939) Hans von Ohain ortak<br />
olmuşlardır. Öncü uçak motor üreticileri de özellikle<br />
Sir Frank Whittle motorunu temel alarak bu yeni<br />
pazara açılmışlardır. Bu pazar, her ne kadar Amerika<br />
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğine ait 3 büyük<br />
motor üreticisi tarafından büyük oranda paylaşılsada,<br />
konunun ticari ve stratejik boyutu, başka ülkelerin de<br />
bu alana yatırım yapmalarına ve teşvik görmelerine<br />
neden olmaktadır. Bu ülkelerden biride ülkemiz<br />
Türkiye’ dir. Gaz türbinli motorların üretimi ve<br />
tasarımı üzerine büyük yatırımlar yapılmıştır. Ancak<br />
bugüne kadar ülkemize özgün, ticari özelliğe sahip bir<br />
motor tasarımı ve üretimi gerçekleştirilememiştir.<br />
Bugünlerde, gaz türbinli motorların gelişimi daha çok<br />
‘imalat ve malzeme’, ‘soğutma teknolojileri’ve ‘fan<br />
teknolojileri’ alanında olmaktadır. Stokyometrik<br />
yanma sıcaklığı 2600 K olduğu varsayılırsa, zararlı<br />
NOx atıklarını önlemek için yanma odası çıkış<br />
sıcaklığını 2100 K’de sınırlamak gerekecektir. Şu<br />
anda yanma odası sıcaklığı 1800 K’de olduğu göz<br />
önünde tutulursa, bu alanda gelişme beklenmelidir.<br />
Bununla birlikte, dönel (türbo) motor parçalarına ait<br />
verimlerde, özellikle fan aerotermodinamiği’nde<br />
iyileştirmeler yapılmakta ve sonuç olarak, gaz türbini<br />
termik verimin % 30-%40 ‘lardan, 21.ci yüzyılının<br />
ortalarına doğru %50’lere ulaşması beklenmektedir.<br />
Bu klasik gelişmelerden bağımsız olarak ortaya çıkan,<br />
ilk defa bu makale ile tanıtılan ve, ana şaftın iptal<br />
edilmesi ile belirginleşen, tümleşik gaz türbinli motor<br />
prensibine dünya literatüründe henüz rastlanılmamıştır<br />
[1]. Oysa bu prensip kullanılarak, özellikle<br />
helikopterlerde kullanılan küçük gaz türbinli<br />
motorların verimlerini en az %100, güçlerini ise en az<br />
% 70 oranında arttırmak mümkündür. Dünyada, ana<br />
şaftı koruyan tümleşik motor konusunda bile çok az<br />
çalışma ve patent vardır. Bu motorlara örnek olarak,<br />
Wankel döngüsel motor ile gaz türbinlerini<br />
tümleştiren bir çalışmayı örnek olarak verebiliriz [2].<br />
Başka bir örnek ise döngüsel motor ile fan’ı<br />
tümleştiren bir çalışmadır [3]. Diğer ilgili bir çalışma<br />
ise, kanatlarda gömülü ‘kalkış fan’larıdır [4].<br />
II. MOTORUN TANIMI<br />
Tümleşik gaz türbinli motor’da (Şekil 1), birincil ve<br />
ikincil olarak tanımlanan en az 2 iç akış vardır.<br />
Birincil akış, eksenel motor grubu (komponentleri)<br />
tarafından işlenir, ikincil akış ise döngüsel motor<br />
grubu tarafından işlenmektedir. Moment itkisi veya<br />
çıktı şaft gücü, büyük oranda birincil akış tarafından<br />
sağlanmaktadır. Tümleşik motorun verimliliği,<br />
eksenel kompresöre sağlanan şaft gücünün klasik gaz<br />
türbinli motorlarda olduğu gibi birincil akış<br />
kaynağından değil, çok daha verimli olan ikincil akış<br />
kaynağından beslenmesi ile elde edilmektedir. Ikincil<br />
akışta sıkıştırma işlemi kapalı haznede yapıldığından,<br />
daha az şaft gücü girdisi ile gazın sıkıştırılması söz<br />
konusudur. Böylece gaz türbininin kendi içinde<br />
harcadığı enerji en aza indirilmekte ve itki veya çıktı<br />
şaft gücü en yüksek düzeyde tutulmaktadır.<br />
1
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
III. YENİ BİR TERMODİNAMİK ÇEVRİM<br />
Otto ve Diesel çevrimlerinin, gaz alış, sıkıştırma ve<br />
yanma safhalarındaki özellikleri ile, daha uzun süre<br />
genleşmeyi sağlayan Brayton çevriminin özellikleri<br />
bağdaştırılmaktadır (Şekil 2). Benzinli motorlardaki<br />
avans vuruşları ile Dizel motorların ağır ivmelenmesi,<br />
döngüsel motor ve termodinamik çevrimi sayesinde<br />
bertaraf edilmektedir. Tümleşik gaz türbinli<br />
motorlardaki verim ve güç artışının arkasında,<br />
yukarıda bahsedilen ikincil bir akışın varlığı kadar, bu<br />
akışa ait yeni ve çok verimli bu termodinamik<br />
çevrimininde olduğunu vurgulamak gerekir. Bu<br />
termodinamik çevrim ile daha uzun termodinamik<br />
genleşme ve güç istihsal süreleri sağlanmakta (Şekil 2,<br />
süreç 4-5), ancak bu güç artışı motor ömrünü olumsuz<br />
olarak etkilememektedir çünkü, yanma süreci<br />
boyunca, tepe sıcaklık (Şekil 2, süreç 2-3) ve tepe<br />
basınç (Şekil 2, süreç 3-4), bilinçli olarak<br />
sınırlandırılmaktadır. Gaz türbinli motorlardaki<br />
birincil akışın aksine, havanın sıkıştırılması ikincil<br />
akışta kapalı hacimde gerçekleşmekte, böylelikle<br />
sıkıştırmada %30’lara varan güç tasarruf edilmektedir.<br />
Eksenel kompresör ve eksenel türbin arasında<br />
mekanik bağlantı kalktığından, klasik gaz<br />
türbinlerinde bulunan uzun, ağır, ve dönel çark<br />
sayısına bağlı olarak adetleri artan, içiçe geçmiş<br />
şaftlar ortadan kalkmaktadır. Bunların yerini yüksek<br />
basınçlı, düşük debili ikincil akış boruları almaktadır.<br />
Eksenel kompresör veya fanlar, eksenel türbin<br />
hızından bağımsız olarak kendi hızlarında dönme<br />
serbestisine kavuşmuş olmakta, hızlanma veya yük<br />
değişimlerinde akım kopma (stol) bölgesine girmeleri<br />
zorlaşmaktadır.<br />
IV. TÜMLEŞİK GAZ TÜRBİN UYGULAMASI<br />
Tümleşik turbo-döngüsel motor (Şekil 1), ısı<br />
motorlarının verimini ve gaz türbin motorlarının<br />
gücünü, hafifliğini ve küçük boyut özelliklerini<br />
taşımaktadır. Halihazırda kompresörler, türbinler<br />
tarafından şaft vasıtası ile sürülmektedir. Şaftlar uzun,<br />
ağır, içiçe geçmiş, karmaşık yağlama ve soğutma<br />
gerektiren mekanik aksamlardır. Özellikle kompresör,<br />
türbine şaft ile bağlı olduğu için, türbinin dönme<br />
hızına uyması gerekmektedir. Tümleşik gaz türbinli<br />
motorlarda ise her kompresör grubu kendine ait<br />
döngüsel türbin tarafından tahrik edilmekte ve<br />
bağımsız çalışmaktadır. Aynı şekilde, eksenel veya<br />
radyal türbinler, döngüsel kompresörleri kendi<br />
hızlarında sürmektedir (Şekil 3). Döngüsel<br />
kompresörler, döngüsel türbinleri basınçlı hava ile<br />
beslemektedirler. Gaz türbinlerinde sıkça görülen<br />
akım kopmaları önlenmiş olmakta, gaz türbinlerinin<br />
verimli ortamda çalışma aralığı genişlemektedir.<br />
Yeniden ısıtma ve kademe arası soğutma sistemlerinin<br />
kullanımı, tümleşik turbo-döngüsel motorlarda çok<br />
daha kolay ve yaygın olarak uygulanabilecektir.<br />
Örnek çalışma, %26 verime sahip, 848 kW şaft gücü<br />
üreten Pratt & Whitney ST6L motoru ile yapılmıştır.<br />
Motorun basma oranı π c =8.5, türbin giriş sıcaklığı<br />
T t4 =1042°C, emilen hava miktarı 3.92 kg/sn’dir.<br />
İkincil hava akışı, 1-2. kg/sn’de kalmaktadır. Şekil<br />
4’ten de açıkca görüldüğü üzere verim, kompresör<br />
basma oranı ile tam ilintilidir. Üretilen şaft gücü ise,<br />
türbin giriş sıcaklığı T t4 ile daha çok bağlantılıdır.<br />
Ayrıca, yüksek sıcaklıklarda, kompresör basma oranı<br />
arttıkça, güç düşmektedir. Şekil 5’te verilen tümleşik<br />
motor verim ve performansı çok farklıdır. Öncelikle<br />
düşük türbin giriş sıcaklıklarında, verim %39-%66<br />
arasında değişmektedir. Ayrıca verimle birlikte gücün<br />
en az %77 oranında arttığını görmekteyiz. <strong>Yüksek</strong><br />
türbin sıcaklıklarında ise, tümleşik gaz türbin<br />
motorunun ürettiği güç, klasik gaz türbinlerine oranla<br />
en az %50 daha fazla olmasına rağmen, verimde<br />
kayda değer bir düşüş gözlenmektedir. Bunun nedeni<br />
yüksek sıcaklıklarda, göreceli olarak daha az<br />
kompresör gücünün çıktı gücüne yansımasıdır.<br />
Özellikle motor boyutları küçüldükçe, tümleşik gaz<br />
türbinlerinin verim ve performans üstünlükleri açığa<br />
çıkmaktadır. Bu sonuçtan yola çıkarak, yaygın şekilde<br />
vektörel itki üreten tümleşik küçük gaz türbinlerinin<br />
uçaklarda kullanılma zamanının yaklaşmakta (Şekil 6)<br />
olduğunu çıkarabiliriz.<br />
V. SONUÇ<br />
Eksenel motor grupları ile döngüsel motor grupları<br />
tümleştirildiğinde, ortaya çok verimli ve güçlü yeni bir<br />
motor çıkmaktadır. Motor verimlerinde % 100’e<br />
varan, güçte ise %70’leri aşan iyileştirmeler<br />
sağlanmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] I. S. Akmandor ve N. Ersöz, Compound and<br />
Single Use of Rotary Vane Engine and<br />
Thermodynamic Cycle, PCT/TR03/00071,<br />
WIPO, September 9 th , 2002.<br />
[2] J. Whurr, Aircraft Compound Cycle Propulsion<br />
Engine, USPTO 5,692,372, December 2 nd , 1997.<br />
[3] J.L.Murray, Combination Rotary Internal<br />
Combustion Engine and Ducted Fan, USPTO<br />
5,343,832, September 6 th , 1994.<br />
[4] R. Singh, Civil Aero Gas Turbines: Technology<br />
&Strategy,ImechE,<br />
www.cranfield.ac.uk/sme/imeche/imechelecture.p<br />
df<br />
2
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 1. Tümleşik gaz türbin motoru<br />
Şekil 2. Yeni termodinamik çevrim<br />
3
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 3. Tümleşik gaz türbini termodinamik çevrimi<br />
Şekil 4. PW ST6L Küçük Gaz Türbin Motor Performansı<br />
4
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 5: Tümleşik Gaz Türbin Motor Performansı<br />
Şekil 6: Tümleşik Gaz Türbinli Motor Uygulaması<br />
5
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRKKUŞU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ve<br />
TÜRK HAVACILIĞINDAKİ YERİ<br />
(E) Hv. Plt. Tuğgen. Kaynak TÜMER<br />
Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün önemle üzerinde<br />
durduğu ve hayata geçirdiği üç adet kurum vardır.<br />
Bunlardan birincisi, 31 Haziran 1921 de kurulan<br />
Çocuk Esirgeme Kurumudur. Amacı; Balkan Savaşı,<br />
1nci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında<br />
harpten bitkin düşmüş halkımızın çocuklarını koruma<br />
altına almaktır.<br />
İkincisi 3 Mart 1924 te kurulan Diyanet İşleri<br />
Başkanlığıdır. Amacı ;din işlerini bilimsel bir şekilde<br />
incelemek, din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak,<br />
din kurallarını yanlış ellerden kurtarmaktır.<br />
Üçüncüsü de Türk Tayyare Cemiyetidir.<br />
İstiklal savaşı sonrası Atatürk’ün “-Bundan sonrası<br />
için, bütün tayyarelerimizin ve motorlarının<br />
memleketimizde yapılması ve hava harp<br />
sanayimizin de bu esasa göre geliştirilmesi gerekir.<br />
Hava Kuvvetlerinin aldığı önemi göz önünde<br />
tutarak bu çalışmayı planlaştırmak ve bu konuyu<br />
layık olduğu ehemmiyetle milletin nazarında canlı<br />
tutmak lazımdır” seklindeki sözleriyle gösterdiği bu<br />
yolda Vecihi HÜRKUŞ’ un 28 Ocak 1925 te kendi<br />
yaptığı uçakla Gaziemir Meydanında uçmasının<br />
ardından, aynı yıl ,16 Şubat 1925’te sivil ve askeri<br />
havacılık kültürünü tüm yurda yayacak, gençlere<br />
havacılık mesleğini öğreterek sivil ve askeri<br />
havacılığa kaynak toplamak üzere Türk Tayyare<br />
Cemiyeti adıyla bu günkü Türk Hava Kurumu<br />
kurulmuştur. 1929 yılından itibaren Uluslar Arası<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Federasyonu Üyesi olan THK’nun<br />
Hedefleri; Türkiye de askeri, sivil, sportif ve turistlik<br />
havacılığın gelişmesinde üzerine düşen görevi en iyi<br />
şekilde yapmak, bütün bunlar için gerekli eğitici<br />
personeli bünyesinde bulundurmak ve UÇAN BİR<br />
TÜRK GENÇLİĞİ yaratmaktır.<br />
Bugün itibariyle 2908 sayılı Dernekler Kanunu’na<br />
tabi olan THK, 1925 yılından beri “ Kamu Yararına<br />
Hizmet Veren” bir dernek konumundadır.<br />
Kurumun icra organı olan Türkkuşu Genel<br />
Müdürlüğü’nün 03 Mayıs 1935 te kurulması ile fiili<br />
olarak başlayan havacılık eğitimleri İnönü eğitim<br />
Merkezinin kurulması ile yatılı kamplar düzenlenerek<br />
yurdun her yerinden gelen gençlere planör, paraşüt ve<br />
motorlu uçuş eğitimleri verilmesi şeklinde hız<br />
kazanmıştır.<br />
Günümüzde; THK’ nın Uçuş Eğitim Merkezi olan<br />
Türkkuşu Genel Müdürlüğü bünyesinde okullar,<br />
bakım tesisleri, yer destek hizmet birimleri yer alır.<br />
THK’nın tüm Uçuş Eğitim faaliyetleri Türkkuşu<br />
Genel Müdürlüğünce yürütülür.<br />
Eğitimler; Uluslar Arası <strong>Havacılık</strong> Teşkilat (ICAO)<br />
yayınları, Uluslar Arası <strong>Havacılık</strong> Federasyonu (FAI)<br />
kuralları, 1920 sayılı <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> kanunu ve<br />
bunlara bağlı olarak çıkartılan yayınlara göre verilir.<br />
Her branşla ilgili eğitim veren ayrı okullar mevcuttur<br />
ve bu okullar ANKARA Etimesgut’ta<br />
konuşlandırılmıştır. Genel Müdürlüğe bağlı olarak<br />
İNÖNÜ ve SELÇUK taki eğitim merkezleri ve<br />
bölgesel kurslarla , Türk gençliğinin havacılığa<br />
yönlendirilmesi ve havacılığın yurt savunmasındaki<br />
katkılarına devam edilmektedir.<br />
Hava Harp <strong>Okulu</strong>, Kara Harp okulu Öğrencilerine<br />
Planör Uçuş eğitimleri, Kara, Deniz, Jandarma Genel<br />
Komutanlığı, Özel Kuvvetler ve Kara Harp <strong>Okulu</strong><br />
Komutanlıklarına paraşüt atlayış eğitimleri halen<br />
devam etmekte, bunun yanında “hava-yer savunması”<br />
nda önemli yer tutan Uçaksavar eğitimlerinde hedef<br />
olarak kullanılacak uzaktan kumandalı uçakları<br />
kullanan TSK personeli de Model Uçak <strong>Okulu</strong>’nca<br />
eğitilmektedir.<br />
Eğitim merkezlerimizde veya bölgesel kurslarda<br />
Paraşüt, Planör, Yamaç paraşütü, Yelkenkanat, Balon<br />
ve Model Uçak kurslarımız; mevsim şartlarına ve<br />
bölge özelliklerine bağlı olarak yıl boyunca<br />
yapılmaktadır. Motorsuz uçuşların tamamının eğitimi<br />
ücretsiz olarak tekamül yada ticari maksatlı<br />
kullanılmak üzere alınmak istenen lisansların eğitimi<br />
de ücretli olarak verilmektedir. Eğitim alanlarında<br />
gelişme vaad eden ve ileride yarışmacı olabileceği<br />
değerlendirilen gençler branşlarında ücretsiz tekamül<br />
eğitimlerine de alınmaktadırlar.<br />
THK’nun Günümüze kadar yetiştirdiği kursiyer adedi;<br />
Pilot : 1680<br />
Planör : 12049<br />
Paraşüt : 38124<br />
Yelken kanat : 275<br />
6
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Yamaçparaşüt : 1034<br />
Balon : 50<br />
Model Uçak :129000<br />
olmak üzere toplam olarak 182212 kişiye ulaşmıştır.<br />
Türkkuşu Genel Müdürlüğü olarak, sportif havacılığın<br />
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için<br />
çalışmalarımızda esaslar; uluslar arası kurallar içinde,<br />
emniyetin her zaman üst seviyede uygulandığı<br />
ortamlarda yürütülmektedir. Bunun sağlanabilmesi<br />
için kullanılan havacılık teknolojilerinin günümüz<br />
şartlarına göre modernizasyonunun yanında asıl<br />
hedefimiz; toplam kaliteyi arttırma yolunda,<br />
personelin etkinliğini arttırmak ve havacılık<br />
disiplininin yaşam tarzı olarak benimsetilmesini genç<br />
havacılara aşılamaktır.<br />
Bölgesel kurs faaliyetleri ile etki alanlarımızı<br />
genişletmeyi amaç edinen THK’nun bölgelerde konu<br />
hakkında iletişim kuracağı havacılık kulüplerinin<br />
yeterli sayıda olmayışı, olanların da bir kısmının<br />
uygun performans gösterememiş olmaları ya da<br />
iletişim eksiklikleri, hedeflerimize ulaşmada karşımıza<br />
çıkan önemli bir engeldir.<br />
Özellikle yaz aylarında tatil yörelerinde turistik amaçlı<br />
ancak kontrolsüz olarak, yelken kanat, yamaç paraşütü<br />
ve paraşüt atlayışı yapılmaktadır. Bu uçuşların hiçbir<br />
şekilde denetimi yapılmamaktadır. Kontrolsüz ve<br />
yeterliliği bilinmeyen kişiler tarafından yapılan bu<br />
uçuşlar uçuş emniyeti açısından büyük problemler<br />
teşkil etmekte hatta ölümle sonuçlanan kazalar<br />
oluşmaktadır. Bölgelerde kurulacak havacılık<br />
kulüpleri aracılığıyla bu faaliyetler üzerinde denetim<br />
kurarak sorunun giderilebileceği düşünülmektedir.<br />
Bu amaçla THK Türkkuşu Genel Müdürlüğünce “Çok<br />
Hafif Hava Araçları Yönergesi“ taslak olarak<br />
hazırlanarak onaylanmak üzere <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel<br />
Müdürlüğüne sunulmuştur.<br />
Bu sempozyum kanalıyla sportif havacılığa gönül<br />
vermiş herkese; kulüpleşmek ve THK ile temaslarını<br />
kulüp olarak devam ettirmeleri yönünde çağrıda<br />
bulunmak istiyorum.<br />
Böylelikle nice havacılık aşığı gençlere bölgenizde yol<br />
gösterecek, bize kanalize ederek eğitilmelerini<br />
sağlayacak, kendi bölgeniz uygunsa havacılık<br />
kurslarının düzenlenmesi için ortam yaratılmasına<br />
öncülük etmiş olacaksınız.<br />
Bu sağlandığı taktirde bölgenizdeki sportif havacı<br />
potansiyelini harekete geçirmiş ve aktivitelerin<br />
bilinçli, emniyetli yapılmasını birlikte sağlamış<br />
olacağız.<br />
Spotif havacılığın Lokomotifi olan THK, günümüz<br />
ihtiyaçlarına elinden gelen desteği görev addederek<br />
vermeye çalışmaktadır. Bu gün yetiştirdiğimiz<br />
sporcularımız, uluslar arası platformlarda Ülkemizi<br />
başarıyla temsil etmektedirler, geçmişe baktığımızda<br />
Avrupa ve Dünya Şampiyonu çıkarmış olan<br />
havacılarımıza en yakın örnek 2003 yılında Dünya<br />
Paraşüt Şampiyonasında bayanlar ve erkekler<br />
kategorisinde iki sporcumuzun Dünya dördüncüsü<br />
olmaları, Yamaç Paraşütü hedef dalında Arnavutlukta<br />
Avrupa Ülkeleri arasında yapılan yarışmada birincilik<br />
kupasını ve ikinciliği bizim sporcularımızın<br />
almalarıdır.<br />
Havacılığın birçok alanında etkinliklere imza atmış ve<br />
geliştirmek için yoğun çaba içinde olan değerli<br />
katılımcılara ev sahipliği yapan bu sempozyumda,<br />
sportif havacılık faaliyetlerindeki gelişmeler için<br />
sponsor desteğinin önemine dikkat çekmek istiyorum.<br />
Şubat ayında uluslararası havacılık komiteleri ile<br />
değişik ülkelerde yapılan toplantıların hemen hepsinde<br />
gündemin içinde yer alan sponsor desteklerinin önemi<br />
konusu, yabancı ülkelerde tamamen sponsorların<br />
desteği ile yürütülen sportif havacılığın can damarını<br />
oluşturmaktadır.<br />
THK nun son yıllarda azalan gelirlerine rağmen<br />
artarak sürdürdüğü hizmet anlayışı, gelişen<br />
teknolojileri yakalamaya yetse de, geniş kitlelere<br />
ulaşmada yetersiz kalabilmektedir.<br />
Sportif Havacıların bölgelerinde örgütlenmiş olarak<br />
THK ile temasa geçmeleri; atılacak adımların doğru<br />
adreslere ulaşmasında önemlidir. Kontrollü, disipline<br />
olmuş, bilinçli bir havacılık camiasını kendi<br />
bölgesinde görecek sponsorların üzerinde yaratacağı<br />
pozitif etki beklenen desteğin alınmasına da büyük<br />
katkı sağlayacaktır.<br />
Sponsorların desteğini etkileyen en önemli unsur;<br />
halkın ilgisini yönlendiren medyanın ilgisidir. Bu ilgi<br />
kulüp müsabakaları ve bölgeler arası şampiyonalarla<br />
sağlanabilir. Ancak günümüzde sadece ferdi ve<br />
kontrolden uzak, yeterli bilgi donanımı olmaksızın<br />
yapılan sportif havacılık aktivitelerindeki elim<br />
kazaların medyaya taşınmasıyla oluşan olumsuz etki,<br />
sponsorlardan beklenen desteğe ulaşmada önemli bir<br />
engel olarak gözükmektedir.<br />
“ İstikbal Göklerdedir “ Bu Atamızın 1926 yılında<br />
söylediği ve o yılların coşkusu içinde söylenen bir çift<br />
güzel söz değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin<br />
önüne konulan bir hedef olmuştur. Atatürk’ün manevi<br />
kızı ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha<br />
GÖKÇEN inde bulunduğu bir çok değerli havacının<br />
teri ile ıslanmış bu yolda günümüz gençliğini<br />
7
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
koşturmak, onların ilgisini çekmek ve emin ellerde<br />
yönlendirmek, havacılıkla ilgili tüm kurum ve<br />
kuruluşun özlemidir.<br />
Türkkuşu Genel Müdürlüğü olarak Bünyemizde<br />
sadece sportif havacılığa değil sivil havacılığın temel<br />
taşlarını oluşturan Pilotaj eğitiminde de, ticari ve özel<br />
pilot kursları içinde yetkin bir kuruluş olmaktan gurur<br />
duymaktayız.<br />
Bünyemizde bulunan Uçuş Eğitim <strong>Okulu</strong>nun yetkileri;<br />
• Hususi Pilot lisans eğitimi<br />
• Ticari pilot lisans eğitimi<br />
• Birleştirilmiş Ticari pilot lisans ve alet sertifika<br />
eğitimi<br />
• Modüler Alet Uçuş Eğitimi<br />
• Uçuş Öğretmen yetkileri kursu<br />
• Çok Motor Eğitimi<br />
• Cessna-208Caravan,<br />
NAC-6, TR(PIPER CHEYENNE-III A)<br />
EĞİTİMLERİ<br />
• Yıllık Teknik kontroller ve tazeleme eğitimleri<br />
• Aerial Work uçuşları<br />
• Ulusal lisans yenileme kursu<br />
Olarak sıralanabilir.<br />
Türkiye ‘de ilk defa 1951 yılında; uçakla zirai<br />
mücadele faaliyeti yine THK önderliğinde<br />
başlanmıştır. Her yıl binlerce hektarlık tarım alanında<br />
çıkan hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadele<br />
edilerek milli ekonomimize katkıda bulunulmuştur.<br />
Ormanlarımızın korunmasında “ Ormanlarımız atadan<br />
kalan bir miras değil kutsal bir emanettir ’’ ilkesiyle<br />
hareket ederek ilk defa 1985 yılında orman<br />
yangınlarıyla havadan mücadeleye 4 yangın 1 keşif<br />
uçağı ile başlamıştır. 17 yıllık deneyim, tecrübe ve alt<br />
yapısıyla her yıl binlerce hektarlık orman alanının<br />
yangınlarla kül olmaması için orman Bakanlığı ile<br />
koordineli olarak yangınla mücadele faaliyeti devam<br />
etmektedir. Ayrıca ; hasta ve organ nakli, Hava Taksi<br />
uçuşları yapılmaktadır.<br />
Sunuşumu bir duyuru ile sonuçlandırmak istiyorum.<br />
THK, 1 nci TÜRKİYE Üniversiteler arası (TYU)<br />
TASARLA / YAP / UÇUR yarışmasını organize etmek<br />
üzere Türkkuşu Genel Müdürlüğü'nü<br />
görevlendirmiştir.<br />
Bu yarışmanın amacı havacılık/uçak eğitimi alan<br />
katılımcı öğrencilere teorik kazanımlarını uygulama<br />
fırsatı vermek, onlara tasarım, üretim ve uçuş testleri<br />
süreçlerini yaşatarak gerçek bir mühendislik deneyimi<br />
yaşatmaktır.<br />
kontrollü bir uçak dizayn edecek ve bu uçakla verilen<br />
görevleri en iyi şekilde yapacaklardır.<br />
Yarışmanın ana hedefi öğrencilerin yarışma kuralları<br />
ile belirlenmiş görevleri yapacak pratik ve düşük<br />
maliyetli çözümler üreterek yüksek performanslı<br />
uçaklar tasarlamalarını sağlamaktır.<br />
Yaratıcılığı desteklemek ve her yıl katılanlara yeni<br />
tasarım imkanları sağlamak için tasarım<br />
gereksinimleri her yarışma yılı için yenilenerek<br />
performans hedefleri değiştirilecektir. Her yıl yapılan<br />
bu kural değişiklikleri ve yenilenen tasarım<br />
gereksinimleri takımların bir önceki yılda geliştirmiş<br />
oldukları teknolojiyi tekrar uygulamalarını<br />
engelleyecek, yaratıcılığı destekleyerek yeni katılacak<br />
ekiplere fırsat eşitliği sağlayacaktır.<br />
Yarışmalara; Askeri okullar, Üniversiteler ve onlara<br />
bağlşı yüksek okullarda ve fakültelerde öğrenim gören<br />
bütün öğrenciler katılabilir.<br />
Askeri okullar, üniversiteler ve onlara bağlı fakülteler<br />
ve yüksek okullar kendi içlerinde ayrı ayrı takımlar<br />
oluşturarak bu yarışmaya katılabilirler. Bir üniversite<br />
veya fakülteden katılacak takım sayısında sınırlama<br />
yoktur.<br />
TAKIM TANIMI: Bütün takım üyeleri (önceden<br />
belirtilmiş bir pilot hariç) herhangi bir yüksek öğrenim<br />
kurumunda tam zamanlı öğrenci olmalıdır. Takımlar<br />
son sınıf ve altı öğrencilerden oluşur ve takımın en az<br />
üçte biri son sınıf altı öğrencilerden oluşmalıdır.<br />
Pilotların T.H.K tarafından verilmiş model uçak pilotu<br />
sertifikası sahibi olmaları zorunludur. Yarışma için<br />
pilot bulamayan takımlara T.H.K tarafından pilotaj<br />
konusunda yardımcı olunacaktır.<br />
Yarışmanın yapılacağı tarih 2004 Eylül ayında özel<br />
kurallar ile birlikte açıklanacaktır.<br />
Yarışmalarda ödüllendirme genel klasman olarak<br />
yapılacaktır. Takım olarak dereceye giren ilk üç<br />
takıma kupa ve para ödülü verilecektir.<br />
Katılımcı takımlar uçaklarının tasarım, imalat ve<br />
uçuşları için gerekli bütün maddi kaynakları kendileri<br />
sağlamakla yükümlüdürler. Bu kaynaklar için ticari<br />
kurum ve kuruluşlardan hizmet, malzeme ve nakit<br />
olarak her türlü destek alınabilir. Bu desteğin<br />
mühendislik hizmeti ve/veya tasarım danışmanlığı<br />
olması yarışma etiğine aykırı olup, kesinlikle yasaktır.<br />
Öğrenci takımları tasarım, imalat ve insansız uçuş<br />
kabiliyetini gösterecek, elektrik motorlu, radyo<br />
8
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRK HAVA YOLLARI A.O.’NIN HEDEFLERİ -<br />
HAVACILIK BAKIM/ONARIM PAZARI<br />
Abdurrahman GÜNDOĞDU<br />
THY Genel Müdürü<br />
ÖZET<br />
Bu makalede, THY A.O.’nın bugünkü durumu, amaç,<br />
misyon ve vizyonu ile uyguladığı ana stratejiler<br />
açıklanmıştır. Buna ek olarak, Türkiye’de faaliyet<br />
gösteren charter şirketeri ile ilgili bilgiler verilmiştir.<br />
Dünyada havacılık bakım ve onarım pazarı<br />
değerlendirilerek THY’nin bu alandaki hedefleri<br />
ortaya konulmuştur.<br />
I. GİRİŞ<br />
Ülkemizin önde gelen kuruluşlarından birisi olan<br />
THY, sürekli değişim ve gelişim içerisinde olan<br />
havacılık sektöründe kendisine sağlam bir yer<br />
edinmek için çalışmalarını azim ve kararlıkla<br />
sürdürmektedir. Bu kapsamda belirlenen hedefler<br />
doğrultusunda, uçak filosunun<br />
yenilenmesi/geliştirilmesi ve uçak bakım/ onarımı<br />
konusundaki kabiliyetlerin arttırılması ile ilgili<br />
çalışmalar devam etmektedir.<br />
II. TÜRK HAVA YOLLARI’NIN<br />
BUGÜNKİ DURUMU VE HEDEFLERİ<br />
Türk Hava Yolları 1933 yılında kurulmuş olup, ilk<br />
uluslararası uçuşunu 1947 yılında Atina’ya<br />
gerçekleştirmiştir. 1955 yılından itibaren Türk Hava<br />
Yolları Anonim Ortaklığı adı altında faaliyetlerine<br />
devam etmiştir. 1967 yılında DC9-10 uçaklarının<br />
filoya katılımıyla jet uçaklarını kullanmaya başlayan<br />
THY 1986 Haziran ayında Singapur hattı ile<br />
Uzakdoğu, 1988 yılında New York hattı ile Amerika<br />
uçuşlarına başlamıştır.<br />
Türk Hava Yolları 1990 yılında özelleştirme<br />
kapsamına alınmış ve Kamu Ortaklığı İdaresi’ne<br />
bağlanmıştır.<br />
THY’nin %98,2’si Devlete, %1,8’i ise özel şahıslara<br />
aittir.<br />
Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı olarak Türk Hava<br />
Yolları’nın amaç ve misyonu aşağıda sıralanmıştır:<br />
- Ortaklığın uzun menzilli uçuş ağı (network)<br />
yapısını büyüterek, küresel havayolu şirketi<br />
kimliğini geliştirmek,<br />
- Ortaklığın teknik bakım ünitesini, bölgesinde<br />
önemli bir teknik bakım üssü haline getirerek<br />
teknik bakım hizmetleri sağlayıcısı olma<br />
kimliğini/vasfını geliştirmek,<br />
- Ortaklığın yer hizmetleri ve uçuş eğitimi dahil<br />
stratejik önemi olan her türlü sivil havacılık<br />
hizmeti alanında hizmet sağlayıcısı olma<br />
kimliğini geliştirmek,<br />
- Ortaklığın yurtiçi hava taşımacılığındaki lider<br />
konumunu muhafaza etmek,<br />
- Ortaklığın yurtdışındaki imajını geliştirecek ve<br />
pazarlama imkanlarını yükseltecek şekilde kendi<br />
uçuş ağını tamamlayacak küresel bir havayolu<br />
ittifakı ile işbirliğine girerek kesintisiz ve kaliteli<br />
uçuş hizmeti sunmasını sağlamak,<br />
- İstanbul’u önemli bir uçuş merkezi (hub) haline<br />
getirmek.<br />
Türk Hava Türk Hava Yolları’nın vizyonu; hizmet<br />
kalitesi, güvenirliği ve rekabet gücü ile tercih edilen,<br />
bölgesinde lider, Avrupa’nın önde gelen global bir<br />
havayolu olmaktır.<br />
Ana stratejileri ise;<br />
- Bölgesinin uzun menzil taşıyıcısı olmak,<br />
- Kısa-orta menzilli uluslararası hatlarda tüm<br />
network’e katkı sağlayacak şekilde gelişmeye<br />
devam etmek,<br />
- İstanbul Atatürk Hava Limanını Doğu Avrupa,<br />
BDT, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın bir<br />
numaralı transit merkezi haline getirmek,<br />
- Ankara hub’ını iç hat hub olarak geliştirmek,<br />
- Bölgesinde diğer havayollarına bakım, eğitim,<br />
handling, IT hizmetleri satmak,<br />
- THY’nin yurt dışında imajını geliştirecek, iş<br />
trafiğini artıracak, pazarlama imkanlarını<br />
9
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
yükseltecek ve kendi uçuş ağı ile ulaşamadığı<br />
noktalara ulaştıracak bir “alliance”a katılarak<br />
global bir havayolu olmak,<br />
- Pazar şartlarındaki değişimlere uyum<br />
sağlayabilmek amacıyla esnek bir şirket yapısına<br />
yatırım yapmak,<br />
- Kaliteden ödün vermeden rekabet avantajı<br />
sağlayacak maliyet yapısına sahip olmak<br />
olarak sıralanmaktadır.<br />
Nisan 2004 yılı itibariyle iç hatlarda 25, dış hatlarda<br />
ise Kuzey Amerika’da 2, Uzakdoğu’da 13, Avrupa’da<br />
46, Ortadoğu’da 10 ve Kuzey Afrika’da 4 olmak<br />
üzere 75 ve toplamda 100 noktaya uçuş yapmaktadır.<br />
Mart 2004 sonu itibariyle filosunda 5 adet A310-300,<br />
14 adet B737-400, 2 adet B737-500, 26 adet B737-<br />
800, 7 adet A340-300, 7 adet RJ-100 ve 3 adet RJ-70<br />
olmak üzere toplam 64 uçağı bulunan THY’nin filo<br />
yaş ortalaması 8,08 olup, toplam koltuk kapasitesi<br />
10.499’dur.<br />
THY’nin son 10 yıldaki trafik gelişimine bakıldığında<br />
taşınan yolcu sayısı 1994 yılında 7,3 milyon iken<br />
2003 yılında %43,2 oranında artışla 10,4 milyon’a,<br />
yolcu doluluk oranı 6,5 puan artışla %60,5’den<br />
%67,0’a, taşınan kargo ve posta %46,4 oranında<br />
artışla 84 bin ton’dan 123 bin ton’a yükselmiştir.<br />
Toplam trafik faaliyetlerinde kapasite (arzedilen<br />
koltuk-km) %59,4 oranındaki artışla 24 milyar’a,<br />
trafik (ücretli yolcu-km) %76,4 oranındaki artışla 16,1<br />
milyara yükselmiştir.<br />
2004 yılının ilk üç ayında ise bir önceki yılın aynı<br />
dönemine %19,8 oranında artışla 2,4 milyon yolcu,<br />
%2 oranında artışla 31 bin ton kargo ve posta<br />
taşınmıştır. Aynı dönemde kapasite (arzedilen<br />
koltuk*km) %6,3 yükselirken, trafik (ücretli<br />
yolcu*km) %17,5 oranında artış göstermiş, bunun<br />
sonucunda ise yolcu doluluk oranımız 6,2 puan<br />
yükselerek %65,4 olarak gerçekleşmiştir.<br />
THY’nin yurtiçi pazar payı 2003 yılında %97 olarak<br />
gerçekleşirken, diğer yerli havayollarının pazar payı<br />
%3 olmuştur. Yurtdışı pazar payı THY’nin %42,<br />
THY dışında kalan yerli ve yabancı tüm tarifeli<br />
taşıyıcıların ise %58 olarak gerçekleşmiştir.<br />
Avrupa ve dünyadaki havayolları ile<br />
karşılaştırılmasında THY 2003 yılında trafik<br />
faaliyetleri sıralamasında 31 AEA (Avrupa Hava<br />
Yolları Birliği) üyesi arasında 10. ve 2002 yılında 271<br />
IATA (Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği) üyesi<br />
arasında 40. sırada yer almıştır.<br />
Ortaklığımız yıllar itibariyle geliştikçe personel<br />
verimliliğimizde de artış olmuştur. 2003 yılı sonu<br />
itibariyle personel sayısı 10.239 olan THY’de, son on<br />
yılda personel başına düşen arzedilen koltuk kilometre<br />
%45 oranında artarak 1,6 milyon’dan 2,3 milyon’a<br />
yükselmiştir.<br />
III. CHARTER TANIMI VE TÜRKİYE’DEKİ<br />
CHARTER ŞİRKETLERİ<br />
Bir gezi paketinin içerisindeki ulaşım hizmetine<br />
charter denilmektedir. Koltuklar blok halinde tur<br />
operatörlerine satılır, charter’da tek bilet satışı söz<br />
konusu değildir. Müşteriler genellikle tur operatörleri<br />
olsada tüm bayilerini belli bir yerde belli bir süre için<br />
toplayan büyük bir şirket veya bir şehre belli bir süre<br />
için kampa giden bir futbol takımıda charter<br />
şirketlerinin müşterisi olabilir. Charter ulaşımının<br />
temel özelliklerinden biri de tek yön olmaması, gidiş<br />
ve dönüşü kapsayan bir hizmet olmasıdır. Ulaşımın<br />
hangi günler ve hangi saatlerde yapılacağı müşterinin<br />
talebi ve uçak şirketinin filo durumuna göre belirlenir.<br />
Türkiye’de charter yoğunlukla yabancı turistlerin tatil<br />
amaçlı olarak çeşitli illere ulaştırılması şeklindedir.<br />
Avrupa ülkeleri ve eski doğu bloku ülkeleri ülkemize<br />
gelen yabancı turistlerin büyük çoğunluğunu teşkil<br />
eder. 2003 yılında Türk charter şirketlerinin 73 uçağı<br />
ve 15,534 koltuk kapasitesi varken 2004 yılında bu<br />
rakamlar 86 uçağa ve 17,727 koltuğa yükselmiştir<br />
(Tablo 1’de detaylar görülebilir). 2002 yılında<br />
ülkemize havayolu ile 13,052,613 kişi giriş ve çıkış<br />
yapmış 2003 yılında ise bu rakam 13,358,873’e<br />
yükselmiştir.<br />
Avrupa ülkelerinde gerek yakın ve orta menzil gerek<br />
uzun menzil olarak uçan 170’in üzerinde charter<br />
havayolu vardır.<br />
IV. HAVACILIK BAKIM VE ONARIM PAZARI<br />
A. <strong>Havacılık</strong> Uçak Bakım ve Onarımı Genel<br />
Tanımı<br />
Dünya havayolu operatörleri, hava taşımacılığından<br />
gelir elde ederken mevcut uçaklarına bakım ve onarım<br />
yaptırmak zorundadırlar. Bu durum, dünya hava<br />
taşıtları bakım/onarım pazarında milyarlarca dolarlık<br />
bir iş potansiyeli oluşturmaktadır.<br />
ICAO’ya göre dünya hava taşımacılığı son otuz yıl<br />
içinde altı kat büyümüştür. Taşınan yolcu sayısındaki<br />
artışa paralel olarak uçak sayısının da artması<br />
bakım/onarım pazarını da büyütmektedir. Bakım<br />
merkezlerinin kapasitesini büyütmesi, önümüzdeki<br />
yıllarda hızla büyüyecek olan uçak bakım pazarında<br />
rekabet etme olasılığını da artıracaktır.<br />
Bir havayolu şiketinin sahip olduğu uçaklara<br />
verilebilecek olan bakım hizmetleri arasında;<br />
10
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Tablo 1. Türkiye’de faaliyet gösteren charter havayolu şirketleri<br />
ŞİRKET<br />
UÇAK<br />
SAYISI<br />
UÇAK TİPİ<br />
TOPLAM<br />
KOLTUK<br />
KAPASİTESİ<br />
UÇAK<br />
SAYISI<br />
UÇAK TİPİ<br />
TOPLAM<br />
KOLTUK<br />
KAPASİTESİ<br />
2003 2003 2003 2004 2004 2004<br />
Atlas Int'l B757-200 3 B757-200 219Y<br />
Atlas Int'l B757-200ER 2 B320 180Y<br />
Atlas Int'l 3 657 1017<br />
Bosphorus<br />
Bosphorus 3 A300-B4 894 3 A300-B4 298Y 894<br />
Fly Air 6 A300-B4 1 B737-400 170Y<br />
1 B737-300 148<br />
1 A300-B2 298<br />
1 A300-B4 310Y<br />
1508 2 A300-B4 298Y 1522<br />
Freebird Airlines<br />
Freebird Airlines 2 A320 180Y<br />
Freebird Airlines 4 MD-83 660 4 MD-83 165Y 1020<br />
Inter Airlines 2 B737-800 3 Fokker 100Y<br />
378 2 B737-800 189Y 678<br />
K.T.H.Y. A310-200 1 A310-200 246Y<br />
K.T.H.Y. 1 A310-200 230Y<br />
K.T.H.Y. 5 B737-800 1007 3 B737-800 177Y 1007<br />
MNG Airlines B737-400 3 B737-400 168Y<br />
2 B737-400 170Y<br />
2 MD82 160Y<br />
MNG Airlines 6 A300-B4 1153 1 A300-B4 309Y 1473<br />
Onur Air MD-88 5 MD-88 172Y<br />
Onur Air A321-100 2 A321-100 220Y<br />
Onur Air A320 2 A320 174Y<br />
Onur Air A300-B4 2 A321-100 210 Y<br />
Onur Air 2 A321-100 218Y<br />
Onur Air A300-B2 5 A300-AB 4 316Y<br />
Onur Air 18 A300-600 4300 4 A300-600 315Y 5344<br />
Pegasus Airlines<br />
Pegasus Airlines 12 B737-800 189Y 11 B737-800 189Y<br />
2 B737-400 170Y 2608 2 B737-400 170Y 2419<br />
Sky Airlines<br />
Sky Airlines B737-400 1 B737-400 170Y<br />
Sky Airlines B737-800 3 B737-400 168Y<br />
Sky Airlines 4 869 1 B737-800 189Y 863<br />
Sun Express 1 B737-400 170Y<br />
Sun Express 1 B737-800 186Y<br />
Sun Express 8 B737-800 1500 6 B737-800 189Y 1490<br />
Sun Express<br />
11
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2002 Dünya Bakım/Onarım Pazarı<br />
Toplam 37.8 Milyar $<br />
5,29<br />
8,32<br />
3,78<br />
8,69<br />
11,72<br />
Motor<br />
Hat Bakım<br />
Komponent<br />
Uçak Ağır Bakım<br />
Modifikasyonlar<br />
Kaynak: Trend Assesment:Airline Maintenance<br />
Needs 2002-2005 – Strand Associates Inc.<br />
Şekil 1. 2002 Dünya Bakım /Onarım Pazarı [1]<br />
• Geniş ve dar gövdeli uçakların ağır bakımı,<br />
• Uçakların büyük ve küçük tüm modifikasyon<br />
işlemleri,<br />
• Uçakların retrofit işlemleri,<br />
• Tüm uçak parça ve bileşenlerinin tamir ve<br />
yenilenmesi,<br />
• Motor revizyon işlemleri,<br />
• Aviyonik, Elektrik ve Akü revizyon<br />
işlemleri,<br />
• Hidrolik, Mekanik / Elektromekanik,<br />
Pnömatik, İniş takımları, Fren, Lastik ve Jant,<br />
Oksijen dolum, Basınçlı tüp Regülatörleri,<br />
Yangın söndürücülerin revizyon işlemleri,<br />
• Uçak konfigürasyon değişiklikleri,<br />
• Uçak boyama hizmetleri,<br />
• Uçak parça ticareti,<br />
• Teknik eğitim ve danışmanlık hizmetleri,<br />
bulunmaktadır.<br />
B. Hava Taşıtları Bakım/Onarım Pazarında<br />
Mevcut Durum<br />
Dünya Pazarı:<br />
2002 yılında dünya bakım onarım pazarında 37,8<br />
milyar dolarlık bir iş hacmi gerçekleşmiştir. Bu<br />
gerçekleşen iş hacminin %30’u motor bakımlarından,<br />
%23’ü hat bakım hizmetlerinden, %22’si komponent<br />
bakımlarından, %14’ü uçak ağır bakımlarından ve<br />
%11’luk kısmı ise modifikasyon vb. gibi diğer<br />
faaliyetlerden elde edilmiştir. Aşağıda Şekil 1’de<br />
verilen dağılımdan da görüleceği gibi, en büyük gelir<br />
kalemi olarak motor bakımı faaliyetleri görülmektedir.<br />
Şekil 1’de 2002 değerleri verilen Dünya bakım onarım<br />
pazarının faaliyet alanlarına göre yüzde olarak<br />
dağılımı Şekil 2’de verilmiştir.<br />
Şekil 2. Dünyada MRO Faaliyetleri Dağılımı [2]<br />
12
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Elde edilen bu gelirin bölgesel dağılımına<br />
bakıldığında Kuzey Amerika’nın pazarın yaklaşık<br />
yarısına sahip olduğu görülmektedir. Dünya<br />
bakım/onarım pazarında hava taşımacılığındaki<br />
bölgesel dağılımın paralelinde Kuzey Amerika,<br />
Avrupa ve Asya pazarın tamamına hakim<br />
gözükmektedirler. Dünya genelinde bölgesel olarak<br />
bakım/onarım payları sırası ile Kuzey Amerika’nın 17<br />
Milyar $, Avrupa’nın 7,94 Milyar $, Asya’nın 6,43<br />
Milyar $, Afrika ve Ortadoğu’nun 3,78 Milyar $ ve<br />
Güney ve Orta Amerika’nın 2,65 Milyar $’dır (Şekil<br />
3).<br />
Tüm dünya geneline bakıldığında üç ülke pazarın<br />
yarısından fazlasına hakim bulunmaktadır: ABD,<br />
Singapur ve Almanya. Bu ülke şirketleri, birçok<br />
bölgede diğer bakım/onarım kuruluşları ve havayolu<br />
operatörleri ile ortaklık kurarak pazar paylarını<br />
arttırmaya çalışmaktadırlar. Şekil 4’de dünyadaki Uçak<br />
Bakım/Onarımı piyasasında önde gelen ülkelerin A/S<br />
değerleri karşılaştırılmıştır.<br />
2002 Dünya Bakım/Onarım Pazarı Bölgesel Dağılım<br />
Toplam 37.8 Milyar $<br />
10% 7%<br />
17%<br />
21%<br />
45%<br />
Kuzey Am erika<br />
Avrupa<br />
Asya<br />
Afrika & Ortadoğu<br />
Güney & Orta Amerika<br />
Kaynak: Trend Assesment:Airline Maintenance<br />
Needs 2002-2005 – Strand Associates Inc.<br />
Şekil 3. 2002 Dünya Bakım/Onarım Pazarı Bölgesel Dağılımı [1]<br />
Tüm dünya geneline bakıldığında üç ülke pazarın<br />
yarısından fazlasına hakim bulunmaktadır: ABD,<br />
Singapur ve Almanya. Bu ülke şirketleri, birçok<br />
bölgede diğer bakım/onarım kuruluşları ve<br />
havayolu operatörleri ile ortaklık kurarak pazar<br />
paylarını arttırmaya çalışmaktadırlar. Şekil 4’de<br />
dünyadaki Uçak Bakım/Onarımı piyasasında önde<br />
gelen ülkelerin A/S değerleri karşılaştırılmıştır.<br />
2002 Yılı Bakım/Onarım Pazarı Dünya Dağılımı<br />
Üretilen Adam-saat (Milyon)<br />
12,00<br />
10,00<br />
8,00<br />
6,00<br />
4,00<br />
2,00<br />
0,00<br />
10,77 10,30<br />
5,50<br />
4,32 4,20 3,90 3,87 3,83 3,50<br />
2,30 1,75 1,54 1,43 0,87<br />
ABD<br />
Singapur<br />
Almanya<br />
Hong Kong<br />
Hollanda<br />
İtalya<br />
Kanada<br />
Çin<br />
İsrail<br />
Fransa<br />
İngiltere<br />
Yeni Zellanda<br />
İsviçre<br />
Belçika<br />
Kaynak : Overhaul & Maintenance Dergisi Mart 2003 Sayısı<br />
Şekil 4. 2002 Yılı Bakım/Onarım Pazarı Dünya Dağılımı [3]<br />
13
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Türk Hava Yolları A.O. Uçak Bakım ve Onarım<br />
kabiliyetlerinin Boeing firmasının B717, B727, B737,<br />
B747, B757, B767, MD80, MD90 modelleri, Airbus<br />
Industrie’nin A300, A310, A318, A319, A320, A321,<br />
A330, A340, A380 modelleri ve British Aerospace’in<br />
RJ serileri gibi birçok uçak tip ve modelinin bakımı<br />
kapsaması hedeflenmiştir.<br />
Şekil 5‘de görüldüğü gibi 2002 yılında aktif olarak<br />
kullanılan yolcu uçağı sayısına bakıldığında, yukarıda<br />
hedeflenen bakım kapasitesinin, bu sayının %68’ine<br />
karşılık geldiği görülmektedir. Buna ek olarak, yeni<br />
uçak tiplerinin bakım eğitimlerinin tamamlanması ile<br />
yukarıdaki sıralanan uçak tip ve modellerinin daha da<br />
genişleyeceği gözönünde bulundurulmalıdır<br />
Bakımı yapılması hedeflenen jet sayısına, havacılık<br />
taşımacılığındaki gelişmelere paralel olarak her yıl<br />
yeni uçaklar eklenmektedir. Uçak sayısında artışa<br />
karşılık olarak Amerikan ve Avrupa pazarlarında<br />
önümüzdeki 5 ila 10 yıl arasında bakım/onarım hangar<br />
kapasitelerinin %30 arttırılması gerekmektedir. Bu<br />
pazarlarda bakım işçiliklerinin yüksek olması sebebi<br />
ile havayolu firmalarının hangar kapasitelerini<br />
arttırılmaları yerine, bakım işlemlerini bu bölgeler<br />
dışında işçilik maliyetlerinin daha düşük olduğu<br />
Ortadoğu ve Asya bölgelerini tercih etmeleri<br />
beklenmektedir. Ayrıca Amerika’da Airbus uçaklarına<br />
bakım yapabilen bakım merkezi ve personeli sayısında<br />
eksiklik bulunmaktadır [4].<br />
Önümüzdeki yirmi yıl içinde yolcu uçaklarının kargo<br />
uçaklarına dönüşüm modifikasyonları hız<br />
kazanacaktır. Yeni tip uçakların B737-400/-500,<br />
B757, B767, A320 ve A330 uçaklarının kargo<br />
dönüşüm modifikasyonlarından yeni kurulması<br />
planlanan bakım/onarım merkezinin önemli bir pay<br />
alması beklenmektedir.<br />
THY, Dünya uçak bakım/onarımı pazarını<br />
değerlendirerek pazarın gelir getirisi açısından en<br />
büyük üç faaliyeti olan Motor Bakımı, Komponent ve<br />
Uçak Bakımı bakımı alanlarında dengeli bir iş alanı<br />
geliştirmeyi planlamaktadır.<br />
2002 Dünya Aktif Jet Uçak Filosu<br />
Toplam 17995 Uçak<br />
5819<br />
32%<br />
12176<br />
68%<br />
Hedeflenen THY bakım<br />
kapasitesi dahilinde<br />
Hedeflenen THY bakım<br />
kapasitesi haricinde<br />
Kaynak : Air Transport World<br />
Temmuz 2003 (Uçak sayısı için)<br />
V. SONUÇ<br />
Dünyada ve Türkiye’de gerek havayolu taşımacılığı<br />
gerekse hava araçları bakım ve onarım pazarı sürekli<br />
gelişmektedir. THY, hizmet kalitesi, güvenilirliği ve<br />
rekabet gücü ile tercih edilen, bölgesinde lider,<br />
Avrupa’nın önde gelen global bir havayolu olma<br />
vizyonu çerçevesinde çalışmalarını sürdürmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Trend Assesment: Airline Maintenance Needs<br />
2002-2005-Strand Associates Inc.<br />
[2] Commercial MRO Forecast: Glimmers of Hope,<br />
Aerostrategy Commentary, July 2002<br />
[3] Overhaul and Maintenance Magazine, March 2003<br />
[4] Study of Aircraft Maintenance Demand and<br />
Supply, Allegheny Institute, June 2002<br />
[5] Air Transport World, July 2003<br />
Şekil 5. 2002 Dünya Aktif Jet Uçak Filosu [5]<br />
14
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ VE FAALİYETLERİ<br />
Oral BÜYÜKSARI<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü, Hava Seyrüsefer Daire Başkanı<br />
ÜLKEMİZDE SİVİL HAVACILIK<br />
FAALİYETLERİNİN BAŞLANGICI<br />
Ülkemizde ilk havacılık çalışmaları, 1912 yılında,<br />
bugünkü Atatürk Havalimanı yakınındaki Sefaköy’de,<br />
tesis olarak iki hangar ve küçük bir meydanda başladı.<br />
1925 yılında, daha sonra Türk Hava Kurumu adını<br />
alacak olan "Türk Tayyare Cemiyeti"nin kurulması ile<br />
Türk havacılığının kurumsal temelleri atılmıştır.<br />
1933 yılında 5 uçaklık küçük bir filo ile "Türk Hava<br />
Postaları" adı ile ilk sivil hava taşımacılığımız<br />
başlatılmıştır.<br />
Cumhuriyetimizin 10. yılında, Milli Savunma<br />
Bakanlığı'na bağlı olarak kurulan "Havayolları Devlet<br />
İşletme İdaresi", Türkiye'de sivil hava yolları kurmak<br />
ve bu yolda taşıma yapmak üzere görevlendirilir.<br />
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN<br />
KURULUŞU<br />
Dünya <strong>Sivil</strong> Havacılığının hızlı bir gelişme<br />
göstermesi, teknolojinin büyük önem taşıması<br />
karşısında, ulusal çıkarlarımızın korunması ile<br />
uluslararası ilişkilerimizin düzenli bir şekilde<br />
yürütülmesi ve denetlenmesi için 1954 yılında<br />
Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulan "<strong>Sivil</strong><br />
<strong>Havacılık</strong> Dairesi Başkanlığı", 1987 yılında "<strong>Sivil</strong><br />
<strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü" olarak günün koşullarına<br />
göre yeniden teşkilatlandırıldı.<br />
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN<br />
HUKUKİ YAPISI<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü, Ulaştırma<br />
Bakanlığının Ana Hizmet Birimi olarak 3348 Sayılı,<br />
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri<br />
Hakkında Kanun çerçevesinde görev yapmaktadır.<br />
HAVACILIK MEVZUATI<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğünce,2920 sayılı Türk<br />
sivil <strong>Havacılık</strong> Kanunu ve 15 yönetmelik ve<br />
uluslararası alanlardaki yeni gelişmeler doğrultusunda<br />
hazırlanan daha teknik düzeyde dokümanlar olan 30<br />
adet <strong>Havacılık</strong> Talimatı çerçevesinde hizmet<br />
verilmektedir.<br />
FAALİYETLERİMİZ (1)<br />
1. Mevzuat çalışmalarımız<br />
2. Tüm sivil havaaraçlarının sicillerinin tutulması<br />
3. Tüm uçucu personelin lisanslandırılması ve<br />
sicillerinin tutulması<br />
4. Tüm bakım personelinin lisanslandırılması ve<br />
sicillerinin tutulması<br />
5. Hava taşıma kuruluşlarının ruhsatlandırılması<br />
6. Hava taşıma kuruluşlarının özel operasyonlar<br />
için izinlendirilmesi<br />
7. Eğitim kuruluşlarının yetkilendirilmesi<br />
8. Uçuşa elverişlilik kontrolleri<br />
9. Kaza tahkikatları<br />
10. Uluslar arası ilişkiler<br />
11. Hava seyrüsefer hizmetlerinin koordinasyonu<br />
12. Ülkemiz havasahasının kullanımında asker-sivil<br />
koordinasyonu<br />
13. Ülkemiz havasahasında işletici ve kullanıcıların<br />
koordinasyonu<br />
14. Hava trafik kontrolörlerinin lisanslandırılması<br />
15. Hava nakliyatını kolaylaştırma komitesi<br />
(hankok) çalışmaları<br />
16. Hava ulaştırma anlaşmaları<br />
17. Eğitim faaliyetleri<br />
18. Havalanlarında yer hizmetlerinin düzenlenmesi<br />
19. Yer hizmetleri kuruluşlarının ruhsatlandırılması<br />
20. Uçuş izinleri<br />
DENETİM FAALİYETLERİMİZ<br />
1. Uçuşa elverişlilik kontrolleri<br />
2. Ramp denetlemeleri<br />
3. Bakım kuruluş denetlemeleri<br />
4. Bakım personel denetlemeleri<br />
5. Uçucu personel denetlemeleri<br />
EUROCONTROL<br />
European Organisation for the Safety of Air<br />
Navigation<br />
Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı<br />
EUROCONTROL TEŞKİLATI<br />
Avrupa’daki Hava Trafiğinin emniyetli, düzenli,<br />
süratli ve ekonomik akışını gerçekleştirmek yoluyla,<br />
sivil ve askeri kullanıcılar için tek bir Hava Trafik<br />
Yönetim Sistemi oluşturarak Avrupa’da Hava<br />
Seyrüsefer Hizmetlerini uyumlu ve entegre hale<br />
getirmektir.<br />
EUROCONTROL’ÜN ANA GÖREVLERİ<br />
1. Tüm Avrupa Programlarının Yönetimi<br />
2. Merkez Akış Yönetim Biriminin işletilmesi<br />
15
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
3. Avrupa’da Hava Trafik Kontrol kapasitesinin ve<br />
emniyetinin artırılması için Araştırma&Geliştirme<br />
çalışmaları yapmak<br />
4. Üye Devletler adına ve ikili anlaşma imzalanmış<br />
üye olmayan Devletlerden yol ücretlerini toplamak<br />
5. Avrupa içinde ve dışında hava seyrüsefer<br />
hizmetleri eğitim ve bilgisi transferi.<br />
EUROCONTROL’ÜN GÖREVLERİ<br />
1. Tekbiçimli bir Avrupa hava trafik yönetim sistemi<br />
oluşturmak amacıyla, özellikle yerdeki ve uçaktaki<br />
hava seyrüsefer sistemleri konusunda, akit<br />
Tarafların hava trafik hizmet ve sistemlerinin<br />
uyumlulaştırılması ve bütünleştirilmesi için detaylı<br />
planlar geliştirmek ve onaylamak;<br />
2. Tekbiçimli bir Avrupa hava trafik yönetim<br />
sistemine yönelmeyi sağlamak üzere akit<br />
Devletlerce hazırlanan uygulama planlarını<br />
koordine etmek;<br />
3. Uluslar arası <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Teşkilatı (ICAO) ve<br />
sivil havacılık alanında faaliyet gösteren diğer<br />
uluslar arası kuruluşlarca incelenmekte olan hava<br />
seyrüseferine ilişkin meseleleri Akit Taraflar adına<br />
incelemek ve koordine etmek; değişiklikler ve<br />
teklifler koordine etmek ve söz konusu organlara<br />
sunmak;<br />
4. Tekbiçimli bir Avrupa hava trafik yönetim sistemi<br />
uygulamasını tanımlamak, bunun tasarımını<br />
yapmak, geliştirmek, geçerli kılmak ve organize<br />
etmek;<br />
5. Yukarıdaki madde çerçevesinde, ortak bir<br />
uluslararası merkezde, ortak bir Avrupa hava trafik<br />
akış yönetim sistemi geliştirmek ve işletmek;<br />
6. Hava trafik yönetim sistemleri ve hizmetlerine<br />
ilişkin ortak standartlar, spesifikasyonlar ve<br />
uygulamalar belirlemek, benimsemek ve bunları<br />
devamlı olarak gözden geçirmek;<br />
7. Hava trafik sistemleri ve tesislerinin ortak tedariki<br />
için bir strateji oluşturulması doğrultusunda<br />
prosedürler geliştirmek ve onaylamak;<br />
8. Akit Tarafların hava seyrüseferi alanındaki yeni<br />
tekniklere ilişkin araştırma ve geliştirme<br />
programlarını koordine etmek ; bunların<br />
sonuçlarını bir araya getirmek ve yayımlamak; bu<br />
alandaki teknik gelişmeleri, ortak inceleme, test ve<br />
uygulamalı araştırmaları teşvik etmek ve<br />
yürütmek;<br />
9. Politika ve planlama, havalimanları ile<br />
çevrelerinde ve hava sahasında güvenlik yönetimi<br />
ve verilen hizmetlerin malî ve ekonomik unsurları<br />
da dahil olmak üzere hava trafik yönetiminin tüm<br />
yönlerine hitap edecek bağımsız bir performans<br />
inceleme sistemi oluşturmak ve bu hususların<br />
tümüne yönelik amaçları saptamak;<br />
10. Hava seyrüseferi alanında etkinliği ve verimliliği<br />
arttıracak önlemleri incelemek ve geliştirmek;<br />
11. Hava trafik yönetim sistemleri ve hava trafik<br />
hizmetlerinde en yüksek verimliliği ve kaliteyi<br />
sağlamak üzere ortak ölçütler, prosedürler ve<br />
yöntemler geliştirmek ve onaylamak;<br />
12. Avrupa hava trafik hizmetleri mevzuatının<br />
uyumlulaştırılmasına yönelik teklifler geliştirmek;<br />
13. <strong>Sivil</strong> ve asker kullanıcılar arasında hava sahasının<br />
kullanımında verimliliğin ve esnekliğin<br />
arttırılmasına destek vermek;<br />
14. Havalimanları ile çevrelerindeki hava trafik<br />
yönetiminin iyileştirilmesi için koordinasyonlu ya<br />
da ortak politikalar geliştirmek ve onaylamak;<br />
15. Hava trafik hizmetleri personelinin seçimi için<br />
ortak ölçütler ; eğitim, lisans verilmesi ve beceri<br />
kontrolü için ortak politikalar geliştirmek ve<br />
onaylamak;<br />
16. Akit Taraflarca görevlendirildiği, gelecekteki ortak<br />
Avrupa sisteminin tüm unsurlarını tasarlamak,<br />
oluşturmak ve işletmek ;<br />
17. Yol ücretleri ortak sistemine iştirak eden Âkit<br />
Taraflar adına, yol ücretlerini saptamak, fatura<br />
etmek ve toplamak ;<br />
18. Hava trafik yönetimi alanında güvenliğe ilişkin<br />
mevzuatın çok taraflı olarak geliştirilmesi ve<br />
uyumlulaştırılması için bir mekanizma oluşturmak<br />
ve uygulamak ;<br />
19. Brüksel’de 27 Haziran 1997 tarihinde imzaya<br />
açılan Protokole ekli EUROCONTROL Hava<br />
Seyrüsefer Güvenliği için İşbirliği Uluslararası<br />
Sözleşmesi ilkelerine ve amaçlarına ilişkin diğer<br />
her türlü görevi yürütmek.<br />
TEK AVRUPA GÖKYÜZÜ<br />
4 temel düzenleme: Tek Avrupa gökyüzü Yaratılması<br />
2. Hava Seyrüsefer Hizmetlerinin Sağlanması<br />
3. Organizasyon ve Hava Sahası Kullanımı<br />
4. Şebekenin Birlikte Kullanımı<br />
5. Avrupa parlamentosu ve Konseyi tarafından Mart<br />
2004 tarihinde benimsenmiş, 31 Mart 2004<br />
tarihinde yayınlanmış ve 20 Nisan 2004 tarihinde<br />
devreye girmiştir.<br />
6. Tek Avrupa Gökyüzü Komitesi: Avrupa Birliği<br />
Üye Ülkeleri,Avrupa Komisyonu Başkanlığında,<br />
EUROCONTROL gözlemci<br />
TEK AVRUPA GÖKYÜZÜ UYGULAMASI<br />
1. Endüstri Değerlendirme Bünyesi: Hava Seyrüsefer<br />
Hizmet Sağlayıcıları,Hava Sahası Kullanıcıları<br />
Birliği,Üretim Endüstrisi,Personel Temsilci Bünyeleri;<br />
EUROCONTROL gözlemci .<br />
2. Ulusal Denetleyici Otoriteler<br />
3. Uygulama Kurallarının geliştirilmesi<br />
4. Avrupa Komisyonu tarafından EUROCONTROL<br />
Teşkilatına verilen Yetkiler<br />
5. Pan-Avrupa kapsamının EUROCONTROL düzenleme<br />
programına alınması<br />
16
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TEK AVRUPA GÖKYÜZÜNÜN ANA<br />
ÖZELLİKLERİ<br />
1. Tek Avrupa Gökyüzü Komitesi:Değerlendirme, oy<br />
çokluğu,<br />
2. Avrupa Komisyonu: Düzenleyici<br />
3. EUROCONTROL: Daimi Komisyon/Konsey:<br />
düzenleyici<br />
4. Ulusal Düzenleyici: ihlaller için zorlayıcı önlemler<br />
5. Hava seyrüsefer hizmetlerinde, Avrupa hava<br />
sahasının en iyi şekilde kullanımına olanak<br />
sağlayan, tutarlı ve üst düzeyde emniyet<br />
6. Avrupa topluluğu ile EUROCONTROL arasında<br />
işbirliği<br />
7. Gerekli askeri eylemler için koruyucu hüküm<br />
8. Avrupa hava sahasını Avrupa ülkelerini<br />
kapsayacak şekilde genişletme<br />
9. Düzenleyici, hizmet sağlayıcı ve denetleyici<br />
otoritelerin ayrılması<br />
10. Hava trafik hizmeti kamu hizmeti olarak kalır<br />
11. Hava trafik hizmetlerini tekelden rekabete açmak<br />
12. Raporlama Sistemi<br />
13. Havasahasının <strong>Sivil</strong> ve Askeri kullanıcıları<br />
arasındaki işbirliği<br />
14. Tek Avrupa Hava Sahası Komitesinde ,<br />
Havasahasının Askeri kullanıcılarının<br />
menfaatlerinin temsili.<br />
15. ATM için EUROCONTROL’ün önemi<br />
16. Gerekli Askeri faaliyetler için koruyucu madde<br />
FUA’nın etkin uygulanmasını temin için tavsiye<br />
edilen uygulamalar ve düzenleyici kriterlere giriş<br />
konusunda taslak uygulama kuralları konusunda<br />
EUROCONTROL’ü yetkilendirmek. (Ekim 2004’e<br />
kadar)<br />
HİZMET SAĞLAMA DÜZENLEMESİ (1)<br />
1. Ulusal Denetleyici otoritelerin kurulması<br />
2. Organizasyonların Tanımlanması<br />
3. Birlik kanunları altında ESARR’ların zorunlu hale<br />
gelmesi<br />
4. Kontrolörler Avrupa Lisans kuralları altında<br />
olacak<br />
5. Hava Seyrüsefer Hizmet Sağlayıcılarının<br />
Sertifikasyonu<br />
• Ortak ihtiyaçların karşılanması<br />
• Tüm Avrupa Komisyonu içinde<br />
geçerli sertifika<br />
• Ulusal denetim otoriteleri yeterlilik<br />
gözetimi yapacak<br />
• Mümkünse taşeronluk<br />
6. Hava Trafik Hizmet Sağlayıcılarının<br />
7. Üye Ülkeler tarafından, özel havasahası blokları<br />
içinde<br />
• Üye ülkeler arasında, olası Birleşik<br />
oluşum<br />
8. Meteoroloji hizmetleri sağlayıcı tahsisi<br />
9. Hesaplarda şeffaflık<br />
10. Hesap sınırlarında kontrol<br />
11. Terminal ve yol ücretlerinin uygulanabilirliği<br />
12. Geliştirilmekte olan ortak ücretlendirme sistemi<br />
• Maliyet tabanı<br />
• Bütünlük<br />
• Ücretler, verimli ve etkin emniyet<br />
sağlamasını teşvik edecektir<br />
• Muhalefet / teşvik izin vermek<br />
HAVA SAHASI DÜZENLEMESİ<br />
1. Program çerçevesinde daha entegre olmuş<br />
havasahası<br />
2. Üst hava enformasyon bölgesinin yaratılması<br />
amacı (EUIR)<br />
3. Havasahası sınıflandırma harmonizasyonu<br />
4. Üst hava sahasının fonksiyonel havasahası blokları<br />
şeklinde yeniden düzenlenmesi (>FL285)<br />
• Trafik akışını göz önünde<br />
bulundurarak havasahasının<br />
optimum kullanımının sağlanması<br />
• Havasahası geçişlerinde fonksiyonel<br />
havasahası bloklarının yaratılması<br />
FABs (ortak karar, SES komitesi)<br />
• 5 yıl sonrası için Avrupa komisyonu<br />
öngörüleri<br />
5. Esnek havasahası kullanımı içeriği<br />
6. Hava trafik akış idaresi kuralları<br />
BİRLİKTE İŞLERLİK DÜZENLEMESİAvrupa<br />
standartları için Birlik maddeleri<br />
2. EUROCONTROL maddeleri için Birlik<br />
referansları<br />
3. Üreticilere Üretimlerin Uygunluğu üzerine Avrupa<br />
Komisyonu deklarasyonu<br />
4. Sistem Hava seyrüsefer hizmet sağlayıcıları<br />
yoluyla Avrupa komisyonu doğrulamalarını<br />
sunacak<br />
5. Emniyet tedbirleri<br />
6. Uygunluğun artırılması için tanımlanmış bünyeler<br />
7. Söz konusu düzenlemelerin ışığı altında Hava<br />
seyrüsefer hizmetleri için sistemlerin listesi:<br />
• Seyrüsefer, Gözetim, AIS, MET,<br />
ATFM, Uçuş Bilgi İşleme sistemi,<br />
Haberleşme sistemleri<br />
TEK AVRUPA GÖKYÜZÜ UYGULAMALARI<br />
ÖNCELİKLİ YETKİLER<br />
1. Hava sahasının Esnek Kullanımı<br />
2. Hava Sahası Planlaması<br />
3. Hava sahası Fonksiyonel Blokları<br />
4. Charging scheme<br />
5. Başlangıç Uçuş Planı üzerine Birlikte İşlerlik<br />
6. Uçuş Bilgi Değişimi üzerine Birlikte İşlerlik<br />
7. Koordinasyon ve Transfer üzerine birlikte<br />
İşlerlik<br />
17
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GÜNEYDOĞU AVRUPA BÖLGESEL ATM<br />
İŞBİRLİĞİ<br />
Güneydoğu Avrupa Bölgesel ATM İşbirliği anlaşması<br />
(ACE) 8/9 Temmuz 2003 tarihleri arasında<br />
Strazburg’da yapılan 27.ECAC Genel Müdürler<br />
toplantısında Türkiye, Bulgaristan, Moldova ve<br />
Romanya tarafından imzalanmıştır. Amaç;<br />
1. Küresel, bölgesel ve ulusal ekonomik gelişme<br />
açısından hava ulaşımının önemi tanınarak,<br />
2. Hava ulaşım sektöründe hava trafik yönetimi<br />
ATM’in önemli rolü tanınarak,<br />
3. Uluslararası hava trafiğinde büyüme artışı<br />
görülerek,<br />
4. Aynı bölgedeki devletler arasında ve bölgeler<br />
arasında Hava Trafik Yönetimi ATM<br />
faaliyetlerinin maksimum derecede koordine<br />
edilmesi ihtiyacını tanıyarak,<br />
5. Tüm uluslararası ve Avrupa ATM bağlantılı<br />
organizasyonların, özellikle ICAO ve<br />
EUROCONTROL, ATM problemlerine hitap<br />
etmede bölgeler içi işbirliğini önemli bir faktör<br />
olarak gördüklerini not ederek,<br />
6. Bir çok Uçuş Bilgi Bölgesini ( FIR ) ihtiva eden<br />
Güney Doğu Avrupa Bölgesi içinde CNS/ATM<br />
elemanları hakkında mevcut ve gelecekteki<br />
uygulama programları için devamlı bir işbirliğinin<br />
gerektiğini göz önüne alarak,<br />
Hava Trafik Hizmetlerinde işbirliği sağlamak ve Tek<br />
PAN-Avrupa projesine entegre olmaktır.<br />
Güneydoğu Avrupa Bölgesinde Hava Trafik Yönetimi<br />
İşbirliği Tesisi için Anlaşma Muhtırasını imzalayan<br />
taraf ülkeler gerektiğinde ICAO ve Eurocontrol’ün de<br />
desteğini alarak aşağıda yer alan konularda bu<br />
işbirliğini yürütecektir.<br />
• Emniyet<br />
• Optimize edilmiş kapasite yönetimi<br />
• Yer haberleşme altyapısı<br />
• 8.33 kHz genişletilmesi<br />
• Seyrüsefer<br />
• Gözetim<br />
• Hava trafik hizmetleri ve veri yürütümü için<br />
otomasyon desteği<br />
• <strong>Havacılık</strong> bilgi hizmetleri<br />
• İnsan kaynakları yönetimi& eğitim<br />
• Araştırma ve geliştirme işbirliği<br />
• Hava seyrüsefer ücretleri<br />
• Hava sahası kullanıcıları<br />
18
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SIKIŞTIRILABİLİR SINIR TABAKALARINDA DOĞRUSAL<br />
KARARLILIK TEORİSİ İLE KARARLILIK VE GEÇİŞ ANALİZİ<br />
Senem ATALAYER<br />
e-posta: atalayer@ae.metu.edu.tr<br />
Serkan ÖZGEN<br />
e-posta: sozgen@ae.metu.edu.tr<br />
ODTÜ, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü 06531, ANKARA<br />
ÖZET<br />
Bu makalede, doğrusal kararlılık teorisi kullanılarak<br />
sıkıştırılabilir sınır tabakaların kararlılık ve geçiş<br />
temaları incelenmiştir. Geçiş tahmini için e n metodu<br />
kullanılmıştır. Asıl akış için iki boyutlu momentum ve<br />
enerji denklemleri, bozuntusal akış için ise üç boyutlu<br />
Navier-Stokes denklemlerinden yola çıkılarak türetilen<br />
kararlılık denklemleri kullanılmıştır. Geniş bir Mach<br />
sayısı aralığı için kritik ve geçiş Reynolds sayıları<br />
bulunmuş, elde edilen sonuçlar literatürde verilen<br />
sayısal ve deneysel verilerle karşılaştırılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Laminer akıştan türbülanslı akışa geçiş,<br />
mühendislikte geniş uygulama yelpazesi olan ve<br />
önemini halen koruyan bir konudur. Bu<br />
uygulamalarda çoğunlukla geçiş noktasının ısı<br />
transferi ve sürükleme kuvveti gibi aerodinamik<br />
nicelikler üzerindeki etkisi önemlidir. Geçiş<br />
akımlarının etkisi altında oluşan aerodinamik<br />
gürültünün azaltılması, yüksek sübsonik hızlı ticari<br />
uçak kanatlarındaki sürükleme kuvvetinin azaltılması<br />
ve tekrar atmosfere giren araçların ısı transferi<br />
hızlarının azaltılması, laminer-türbülans geçişi<br />
hakkında bilgi sahibi olmayı gerektiren alanlardan<br />
yalnızca birkaçıdır.<br />
Doğrusal Geçiş Teorisi’nin temelini oluşturan, sınır<br />
tabaka içinde duvara paralel ilerleyen sinüzoidal<br />
dalgalardır. Kararsızlık dalgaları diye de bilinen bu<br />
dalgalar ilk kez Rayleigh (1887) ve Prandtl (1921)<br />
tarafından tanımlanmıştır. Buna göre bu dalgalar sınır<br />
tabaka içinde ilerleyen küçük, düzenli salınımlardır.<br />
Tollmien (1929) eksiksiz bir sınır tabaka kararsızlık<br />
teorisi konusunda öncülük etmiş, Schlichting (1933)<br />
en kararsız frekansların toplam genleşmelerini bulma<br />
konusunda hesaplamalar yapmıştır. Bu nedenle,<br />
kararsızlık dalgaları aynı zamanda Tollmien-<br />
Schlichting dalgaları olarak da bilinmektedir.<br />
Schubauer ve Skramstad (1948) ise, bu dalgaların<br />
varlıklarını deneysel ortamda ilk gözlemleyenlerdir.<br />
Bu gözlemler T-S dalgalarının, geçiş oluşumunun ilk<br />
basamağı olduğu sonucunu vermektedir.<br />
Sıkıştırılabilirlik, kararlılık problemini daha gerçekçil<br />
kılmasının yanısıra daha karmaşık hale getirmektedir.<br />
Küchemann (1938) sıkıştırılabilir doğrusal kararlılık<br />
teorisi üzerinde çalışan ilk isimdir. Lees ve Lin [1]<br />
önemli teorik çalışmalarıyla kendisini takip ederler.<br />
Sıkıştırılabilir laminer sınır tabakalarda tam bir sayısal<br />
araştırma ise Mack [2] tarafından gerçekleştirilmiş ve<br />
yüksek mertebeden modların varlığı bildirilmiştir<br />
Diğer taraftan, e n geçiş tahmin metodu, doğrusal<br />
olmayan mekanizmaları yok saymak ve ilk<br />
kararsızlıkların asıl akışa nasıl dahil oldukları<br />
konusunu hesaba katmamak gibi eksik taraflarının<br />
bulunmasına rağmen, bugün halen kararlılık<br />
analizlerinde tahmin mekanizması olarak en çok tercih<br />
edilen tekniktir. İlk kez Smith [3] ve Van Ingen [4]<br />
tarafından kullanılmıştır.<br />
II. ÇÖZÜM METODU<br />
Matematiksel Modelleme<br />
Sıkıştırılabilir kararlılık teorisi, viskoz, ısı ileten, ideal<br />
gazların üç boyutlu Navier-Stokes denklemleriyle yani<br />
momentum, enerji, süreklilik denklemleri ve durum<br />
denklemiyle başlar. Bu denklemler içindeki her bir<br />
akım niceliği, daimi ortalama bileşen ve daimi<br />
olmayan bozuntu bileşeni olmak üzere bileşenlerine<br />
ayrılarak yeniden tanımlanır:<br />
* * *<br />
= i=1, 3, p = P + pˆ<br />
* * *<br />
u i Ui<br />
+ û i<br />
* * *<br />
T = T + Tˆ ,<br />
* * ˆµ *<br />
µ = µ + ,<br />
* * ˆρ *<br />
ρ = ρ +<br />
* * ˆκ *<br />
= κ +<br />
κ . (1)<br />
Burada “*” niceliklerin boyutlu olduğunu gösterir.<br />
Sonraki adımda esas akımın hareket denklemlerini<br />
sağladığı kabul edilir ve paralel akış varsayımı<br />
uygulanır. Ayrıca, daimi olmayan bozuntuların küçük<br />
olduğu varsayılarak denklemlerdeki yüksek<br />
mertebeden terimler ihmal edilir. Denklemler daha<br />
sonra, uygun serbest akış değerleriyle boyutsuz hale<br />
getirilir. Sonuçta elde edilen sistem, boyutsuz ve<br />
doğrusal bir denklem sistemidir.<br />
Normal Mod Analizi<br />
Kararsız dalgaların gelişimlerini hesaplamanın bir<br />
yolu, küçük bozuntuların elde edilen boyutsuz,<br />
doğrusal denklemler sistemine normal modlar<br />
şeklinde tanıtılmasıdır. Buna göre herhangi bir<br />
bozuntusal nicelik aşağıdaki gibi tanımlanır:<br />
19
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ϕ ˆ (x, y,z,t) = ϕ(y)exp[i(<br />
αx<br />
+ βz<br />
− ωt)]<br />
. (2)<br />
Yukarıdaki denklemde geçen parametreler:<br />
ϕˆ → Zamana bağlı değişim gösteren herhangi bir<br />
bozuntusal nicelik (hız, basınç, sıcaklık, vb.),<br />
ϕ ( y)<br />
→ Bozuntuların şiddetini gösteren fonksiyon,<br />
α , β → Dalga sayısı vektörü → k ’nın sırasıyla x ve z<br />
bileşenleri,<br />
ω → Dairesel frekans.<br />
Normal modlar x,z düzleminde yol alan dalgalardır.<br />
Eğer, α,β ve ω’nın hepsi gerçek ise, dalga nötr<br />
kararlıdır ve x-z düzleminde sabit genlik ve c=ω/α faz<br />
hızıyla ilerler. Herhangi birinin kompleks olması<br />
durumunda, genliği değişerek ilerleyen bir dalga söz<br />
konusu olur.<br />
Bu çalışmada, doğrusal bir denklem sistemi veren<br />
zamana bağlı kararlılık yaklaşımı kullanılmıştır. Bu<br />
durumda, α ve β gerçek, ω ise kompleks bir sayıdır.<br />
Faz hızı ise, c=ω/k=c r +c i olarak tanımlanmıştır. Bu<br />
modlar boyutsuz, doğrusal denklemler sistemine<br />
uygulandıktan ve gerekli düzenlemeler yapıldıktan<br />
sonra sıkıştırılabilir kararlılık teorisinin ana<br />
denklemleri yani bu çalışmanın özünü oluşturan adi<br />
diferansiyel denklem sistemi elde edilir.<br />
Birinci Dereceden Denklemler<br />
Birinci dereceden denklemler sistemini oluşturmak<br />
için değişkenleri yeniden tanımlamak gerekirse,<br />
Z 1 = αu<br />
+ βw<br />
, Z 5 = T,<br />
Z 2 = DZ 1 , Z6 = DZ5,<br />
Z 3 = v , Z 7 = αw<br />
− βu,<br />
p<br />
Z4<br />
= ,<br />
2<br />
γM<br />
Z8 = DZ7.<br />
(3)<br />
‘D’ boyutsuz y’ye göre türev ve a ij katsayı matrisinin<br />
elemanları olmak üzere, bu değişkenler baz alınarak<br />
oluşan yeni sistemin genel formu,<br />
DZi (y) ∑aij(y)Zi<br />
(y)<br />
i=1,8 (4)<br />
= 8 1<br />
şeklindedir. Buna göre sınır koşulları,<br />
Z1 (0) = Z3(0)<br />
= Z5(0)<br />
= Z7(0)<br />
= 0,<br />
y → ∞ için Z1(y),Z3(y),Z5(y),Z7<br />
(y) → 0.<br />
(5)<br />
Bu birinci dereceden homojen denklem sistemi ile<br />
homojen sınır koşulları aslında, özdeğerleri<br />
(α,β,c r ,c i ,R) ve özfonksiyonları ( u , v, w, p) olan bir<br />
özdeğer problemi oluşturmaktadır.<br />
Düzenli Asıl Akım<br />
Serbest akışta, U=U 1, W 1 =0, T 1 =1, µ 1 =1, κ 1 =1 ve tüm<br />
ortalama akım niceliklerinin y türevleri sıfır olarak<br />
kabul edilmektedir. Bu koşullar, Denklem (4)’te<br />
tanımlı sisteme uygulandığında, sabit katsayılı bir<br />
denklem sistemi elde edilir. Bu sistemin çözümü,<br />
λiy<br />
Zi<br />
= A<br />
r ie<br />
i=1,8 (6)<br />
şeklindedir. Aşağıda tanımlı katsayılarla:<br />
b11<br />
=<br />
b12<br />
=<br />
1<br />
b13<br />
=<br />
3<br />
b33<br />
=<br />
2 2<br />
( α + β ) + iR( αU1<br />
+ βW1<br />
− ω)<br />
,<br />
2 2 ⎡ 1<br />
( α + β ) iR − ( αU<br />
+ βW<br />
)<br />
2 2<br />
( α + β )( αU<br />
+ βW<br />
− ω)<br />
,<br />
2 2 R ⎡ 4 ⎤ 2<br />
( α + β ) − γ − Pr( γ −1) M ( αU<br />
+ βW<br />
− )<br />
b22<br />
=<br />
E<br />
⎢<br />
3<br />
⎥ 1 1 ω<br />
1 ⎣<br />
⎦<br />
R ⎡ 4 ⎤<br />
2<br />
b23<br />
= 1 Pr ( αU1<br />
+ βW1<br />
− ω)<br />
,<br />
E<br />
⎢ −<br />
1 3<br />
⎥<br />
⎣ ⎦<br />
b32<br />
= −iR Pr<br />
⎢<br />
⎣<br />
3<br />
1<br />
2<br />
( γ −1) M ( αU<br />
+ βW<br />
− ω)<br />
,<br />
2 ⎤<br />
1 − ω γM<br />
⎥,<br />
⎦<br />
2 2<br />
( α + β ) + iR Pr( αU<br />
+ βW<br />
− ω),<br />
4 2<br />
E1 = R + iγM<br />
( αU1<br />
+ βW1<br />
− ω)<br />
,<br />
3<br />
(7)<br />
1<br />
1<br />
1<br />
1<br />
sistemin karakteristik değerleri aşağıdaki gibi bulunur:<br />
λ 1 ,2 = ±<br />
b 11 ,<br />
(b22<br />
+ b33)<br />
1<br />
λ 3 ,4 = ±<br />
+ 33 22 +<br />
2 2<br />
λ<br />
(b<br />
+ b<br />
1<br />
2<br />
1<br />
1<br />
2<br />
( b − b ) 4b b ,<br />
23<br />
2<br />
( b 33 − b 22 ) + 4b 23 32<br />
22 33<br />
5,6<br />
= ±<br />
−<br />
b<br />
2<br />
)<br />
λ 7,8<br />
= ± b11<br />
= λ1,<br />
2.<br />
(8)<br />
Buradaki karakteristik değerler, Denklem (4)’teki<br />
sisteme ait özdeğerler olan (α,β,c r ,c i ,R) ile<br />
karıştırılmamalıdır.<br />
Denklem (5)’te verilen sınır şartları yalnızca negatif<br />
işaretli karakteristik değerleri fiziksel olarak anlamlı<br />
kılmaktadır. Her bir karakteristik değer için bulunacak<br />
karakteristik vektör ( A i<br />
), Denklem (6)’ya<br />
konulduğunda çözüm vektörü (Zi) bulunur.<br />
Sayısal Çözüm Yöntemi<br />
Serbest akış koşulları kullanılarak bulunan Denklem<br />
(6)’daki çözüm vektörleri, Denklem (4)’te belirtilen<br />
diferansiyel sistemin sayısal entegrasyonu için<br />
başlangıç değerlerini oluşturmaktadır. Bu yaklaşım<br />
kapsamında, entegrasyon serbest akıştan duvara doğru<br />
devam eder. Özdeğerler olan (α,β,c r ,c i ,R)’nin, sınır<br />
koşullarını sağlayan uygun kombinasyonları ise<br />
çözüm kümesini oluşturur. Sayısal entegrasyon<br />
değişken adımlı RK4 metoduyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Ancak, entegrasyonun serbest akıştan duvara doğru<br />
→<br />
32<br />
20
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ilerlemesi sırasında, dört çözümün büyüme hızları<br />
arasında fark ortaya çıkmakta, bu fark entegrasyon<br />
ilerledikçe artmaktadır. Çözümler arasındaki doğrusal<br />
bağımsızlığın kaybolmasına yol açan bu sorun, belirli<br />
aralıklarla Gram-Schmidt Ortonormalizasyonu tekniği<br />
kullanılarak önlenmiştir. Entegrasyon sonunda<br />
Denklem (5)’teki sınır şartların sağlanması gereği<br />
çözüm metodunun asıl olarak bir Shooting problemi<br />
olduğunu gösterir.<br />
Doğrusal kararlılık problemini yukarıda anlatılan<br />
metodlar doğrultusunda çözebilmek ve uygun<br />
sonuçlar elde edebilmek için bir FORTRAN programı<br />
yazılmıştır. Bu program yardımıyla iki yada üç<br />
boyutlu sinüzoidal bozuntular için doğrusal kararlılık<br />
teorisine ait özdeğer problemi, zamana bağlı kararlılık<br />
yaklaşımı baz alınarak çözülmektedir. Serbest akış<br />
çözümleri, sınır koşulları ve yukarıda bahsi geçen<br />
metodları kullanarak program, uygun α, ω ve R<br />
kombinasyonları araştırır.<br />
e n Geçiş Tahmin Metodu<br />
Sonuçta ortaya çıkan özdeğer kombinasyonları,<br />
bozuntuların genlik oranlarını saptamak için kullanılır.<br />
Genlik oranı ya da genleşme faktörü, kararlılık<br />
teorisinin geçiş problemine sağladığı en önemli ve<br />
kullanışlı niceliktir. Bu faktörün hesaplanmasında<br />
kullanılan e n geçiş tahmin metoduna göre geçiş, kritik<br />
Reynolds sayısına karşılık gelen konumda küçük bir<br />
bozuntunun ortaya çıkması ve bu bozuntunun<br />
genliğinin akım yönünde ilerledikçe e n faktörü kadar<br />
büyümesiyle oluşmaktadır. Deneysel gözlemler<br />
sonucunda buradaki ‘n’nin düşük türbülans ve serbest<br />
uçuş koşullarındaki tipik değeri 9’dur. Bu bağlamda n<br />
faktörü, boyutsuz parametreler kullanılarak aşağıdaki<br />
gibi hesaplanır:<br />
⎛ A ⎞ R 2αci<br />
n = l n⎜<br />
⎟<br />
= ∫ dR.<br />
A<br />
⎝ 0 ⎠ R c<br />
0 g<br />
(9)<br />
Bu tanımda R 0 belli bir frekanstaki dalganın nötr<br />
kararlılık noktasındaki Reynolds sayısı, R aynı<br />
dalganın akış yönünde herhangi bir konumdaki<br />
Reynolds sayısı; A 0 , bozuntunun R 0 ’a karşılık gelen<br />
genliği; A ise R’ye karşılık gelen genliğidir. Yazılan<br />
programda, bu entegrasyon bir toplama ile yer<br />
değiştirir. Buna göre n:<br />
N ⎛ ⎞<br />
∑ ⎜<br />
αci<br />
n = 2 ⎟<br />
k=<br />
1<br />
⎜ ⎟<br />
⎝<br />
cg<br />
⎠<br />
(10)<br />
k<br />
∆R<br />
k<br />
olarak yeniden tanımlanır. Her iki denklemdeki c g ,<br />
dalga paketlerinin hızını yani grup hızını temsil<br />
etmektedir. Programa yerleştirilen Denklem (10) ile,<br />
R 0 ve R arasındaki belirli sayıda Reynolds değeri için<br />
gerekli hesaplamalar yapılır.<br />
Bu entegrasyonun sonucunda sabit frekans eğrileri<br />
elde edilmektedir. Bu eğrilere teğet olarak çizilen ve<br />
zarf eğrisi adıyla bilinen eğri, kararlılık probleminin<br />
son basamağıdır. Bu eğri üzerinde n=9’a karşılık gelen<br />
Reynolds değeri ise türbülansa geçişin meydana<br />
geldiği Reynolds sayısı yani geçiş Reynolds sayısıdır<br />
(R tr ).<br />
III. SONUÇLAR VE TARTIŞMA<br />
Bu çalışmadaki tüm sonuçlar, adyabatik duvar<br />
koşulunda iki boyutlu dalgalar için elde edilmiştir.<br />
Kullanılan metodların ve yazılan programın<br />
değerlendirilmesi yönündeki ilk adım, M=0’da elde<br />
edilen sonuçların, sıkıştırılamaz sınır tabakalarda β=0<br />
için elde edilmiş sonuçlarla karşılaştırılmasıdır. Bu<br />
Mach sayısında elde edilen sabit zamansal genleşme<br />
faktörü eğrileri, minimum kritik Reynolds sayısı<br />
((R cr ) FS =301.7 veya sınır tabakası kalınlığı cinsinden<br />
(R cr ) δ =520) ve sabit frekans eğrilerine teğet olan zarf<br />
eğrisi üzerinde n=9’a denk gelen geçiş Reynolds<br />
sayısı ((R tr ) FS =1800 yada (R tr ) δ =3200), literatürde<br />
birçok araştırmacı tarafından sıkıştırılamaz teorideki<br />
β=0 için bulunmuş sonuçlarla birebir örtüşmektedir<br />
[5],[6].<br />
α<br />
0.25<br />
0.2<br />
0.15<br />
0.1<br />
0.05<br />
0<br />
M=0.<br />
M=1.<br />
0<br />
M=1.<br />
M=2.<br />
0<br />
M=2.5<br />
M=3.<br />
0 1000 2000 3000 4000 5000<br />
(R)FS<br />
Şekil 1. Nötr kararlılık eğrileri üzerindeki<br />
Mach sayısı etkisi.<br />
Şekil 1’de, Falkner Skan uzunluk birimi cinsinden<br />
elde edilen nötr kararlılık eğrilerinin Mach sayısına<br />
bağlı şekilsel değişimleri görülmektedir. Kritik<br />
Reynolds değerlerinde M=0’dan M=1.5’a kadar<br />
azalış, sonrasında ise artış görülmektedir. Şekilsel<br />
olarak ise bu eğriler arasında M=2’ye kadar büyük bir<br />
değişim yoktur. Bunun nedeni, sınır tabakanın bu<br />
aralıkta viskoz kararsızlık etkisi altında kalması<br />
şeklinde yorumlanabilir. Başka deyişle,<br />
genelleştirilmiş bükülme noktası bu Mach sayısı<br />
aralığında duvara çok yakın olmakta ve sınır tabaka<br />
viskoziteden dolayı kararsız olmaktadır. Mach sayısı<br />
arttıkça bu bükülme noktası duvardan uzaklaşmaya ve<br />
Rayleigh kararsızlık mekanizması ağır basmaya<br />
başlar. Öyle ki, belli Mach sayısından sonra, ci=0<br />
21
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
eğrileri yüksek R değerlerinde, Reynolds eksenine<br />
paralel hale gelmeye başlar. Bunu Şekil 1’deki Mach<br />
=2.5 ve M=3.0 eğrileri için gözlemek mümkündür.<br />
M=3 için bu durum daha erken seçilmeye<br />
başlamaktadır. Bu, viskoz olmayan bir mekanizmadır.<br />
500<br />
(Rcr)FS<br />
250<br />
0.4<br />
0.3<br />
α<br />
0.2<br />
0.1<br />
İKİNCİ<br />
(AKUSTİK)<br />
MODLAR<br />
ci=0 ci=0.002 ci=0.0035<br />
BİRİNCİ<br />
MODLAR<br />
0<br />
0 0.5 1 1.5 2 2.5 3<br />
Mach no.<br />
Şekil 3. Kritik Reynolds R cr değerleri üzerindeki<br />
Mach sayısı etkisi.<br />
Kritik Reynolds sayısının Mach sayılarına bağlı<br />
değişimini daha spesifik olarak gözlemlemek için<br />
Şekil 3 incelendiğinde, M=0’dan M=3’e kadar bu<br />
değerin arttığı farkedilmektedir.<br />
0<br />
0 1000 2000 3000 4000 5000<br />
(R)FS<br />
9<br />
F=9.78E-6<br />
Şekil 2. M=4 için kararlılık çizelgesi, adyabatik duvar.<br />
Şekil 2’de, Şekil 1’deki ci=0 eğrilerinden farklı olarak<br />
ikinci bir mod daha görülmektedir. Gözlemlenen bu<br />
ikinci mod (akustik mod), basınç değişimi olmayan<br />
düz levhalar üzerindeki sınır tabakalar için ilk kez<br />
Mack [2],[7] tarafından ortaya konan yüksek modların<br />
ilki ve en kararsız olanıdır. Mack modu olarak da<br />
bilinen bu viskoz olmayan modlar, rölatif (bağıl) akım<br />
Mach sayıları serbest akışta sübsonik iken, duvarda<br />
süpersonik olmaları durumunda meydana gelir.<br />
Buradaki rölatif Mach sayısı, kararsız dalgaların<br />
hızında hareket eden bir referans iskeletine göre<br />
reference frame Mach sayısını tanımlamaktadır.<br />
<strong>Yüksek</strong> modlar, akustik dalgaların duvar ile rölatif<br />
sonik çizgi arasındaki süpersonik bir bölgede<br />
süregelen aksetmeler sonucu oluşmaktadırlar. M=3 ve<br />
sonrasında görülmesi beklenen bu ikinci (viskoz<br />
olmayan) mod [2], birinci (viskoz) moda oranla çok<br />
daha yüksek dalga sayılarında oluşmasından dolayı<br />
Şekil 1’de görülmemektedir. Ancak, Mach sayısı<br />
arttıkça daha düşük dalga sayılarında görülmeye<br />
başlar. Öyle ki, Mach=4.0’te bu moda artık α=0-0.4<br />
aralığında rastlanmaktadır (Şekil 2). Ayrıca, bu Mach<br />
sayısında her iki modun genleşme oranları arasında<br />
neredeyse hiç fark bulunmaması da önemli bir<br />
noktadır.<br />
n<br />
6<br />
3<br />
0<br />
8.12E-5<br />
3.76E-<br />
5<br />
1.55Ezarf<br />
eğrisi<br />
2.14E-5<br />
1.39E-5<br />
0 1000 (R)FS2000 3000<br />
(Rtr)FS<br />
Şekil 4. M=1 için entegre edilmiş genleşme oranları<br />
ve zarf eğrisi.<br />
Sıkıştırılabilir viskoz teoride, adyabatik düz levha<br />
akımları için serbest akış Mach sayısı,<br />
sıkıştırılabilirliğin geçiş üzerindeki etkisini de dikkate<br />
alınır bir biçimde değiştirmektedir. Buna göre, M=0<br />
ile M=2 arasında sıkıştırılabilirliğin etkisi akımı daha<br />
kararlı hale getirme yönünde, M=2 ile M=4 arasında<br />
daha kararsız hale getirme, hipersonik akımlarda ise<br />
tekrar kararlı hale getirme yönündedir. Bu konudaki<br />
deneysel çalışmalar literatürde anlatılmaktadır [7].<br />
Doğrusal Kararlılık Teorisi’nin önemli eldelerinden<br />
biri olan sabit frekans eğrileri, geçiş Reynolds değerini<br />
bulmak için son basamaktır. Şekil 4’te sonik hız için<br />
çizilmiş olan genleşme oranları M=0’a kıyasla daha<br />
düşük frekanslara aittir. Yani geçişe uğrayan dalga<br />
daha küçük frekanslıdır. Zarf eğrisi ise daha eğimlidir.<br />
Bu mach sayısında akımın daha kararlı olduğu ise,<br />
n=9 maximum genleşme oranına denk gelen Reynolds<br />
değerinin M=0’dan daha büyük olmasıyla onaylanmış<br />
olmaktadır.<br />
22
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
12<br />
n<br />
9<br />
6<br />
3<br />
0<br />
M=0. M=0.5<br />
M=1.<br />
M=1.3<br />
0 2000 4000 (Rtr) FS 6000 8000<br />
Şekil 5. Geçiş Reynolds değerleri üzerindeki Mach<br />
etkisi<br />
Son olarak, zarf eğrisinin ve buna bağlı geçiş<br />
Reynolds sayısının Mach sayısıyla değişimini<br />
gösteren Şekil 5, bulunan sonuçların beklentilerin<br />
içinde olduğuna dair iyi bir kanıttır. Ancak<br />
bilinmelidir ki, kritik Reynolds sayısının Mach<br />
sayısına bağlı değişimi, geçiş Reynolds sayısının<br />
değişimiyle paralellik sağlamak durumunda değildir.<br />
Geçiş Reynolds sayısının, M=2 ile M=4 arasında<br />
akımın daha kararsız hale gelmesinden ötürü azaldığı<br />
deneysel olarak gözlenmiştir [7]. Buna karşın, kritik<br />
Reynolds sayısının bu aralıkta arttığı hem bu çalışma<br />
sonucunda (Şekil 3), hem de [2] ve [5]’inci<br />
kaynaklarda doğrulanmaktadır.<br />
IV. DEĞERLENDİRME<br />
Bu çalışmada, Doğrusal Kararlılık Metodu ile düz<br />
levha üzerindeki iki boyutlu, viskoz, sıkıştırılabilir<br />
sınır tabakalarda kararlılık ve geçiş analizleri<br />
yapılmıştır. Bunun için bir Fortran programı<br />
yazılmıştır. Bu program herhangi serbest Mach sayısı<br />
için öncelikle akımın nötr kararlılık eğrisini ve sabit<br />
zamansal genleşme eğrilerini (dalga sayısının<br />
Reynolds sayısına bağlı değişimi) vermektedir.<br />
Bulunan nötr kararlılık eğrisi kullanılarak ilgili Mach<br />
sayısındaki kritik Reynolds sayısı elde edilmektedir.<br />
Program ile aynı zamanda, dalgaların entegre edilmiş<br />
genleşme oranlarını yani sabit frekans eğrilerini<br />
bulmak da mümkündür. Bu eğrilere teğet çizilen zarf<br />
eğrisi, geçiş Reynolds sayısını bulmak için son<br />
adımdır.<br />
Çalışmanın doğruluğundan emin olmak adına ilk önce<br />
M=0 için bulunan sayısal/grafiksel sonuçlar,<br />
sıkıştırılamaz sınır tabakalarda β=0 aynı metod<br />
kullanılarak elde edilmiş bulgular ile karşılaştırılmış<br />
ve gerek grafiksel gerekse sayısal olarak (R cr , R tr )<br />
tamamen aynı oldukları saptanmıştır.<br />
Sonraki adımda M=0 ile M=1 arasında 0.1 Mach<br />
sayısı aralıklarında aynı işlemler tekrarlanmış ancak<br />
düşük Mach sayılarında sayısal yada deneysel bulguya<br />
rastlanmadığından, herhangi bir karşılaştırma<br />
yapılamamıştır. Tek bilinen M=2’ye kadar akımın<br />
daha kararlı hale gelecek oluşu yani geçiş Reynolds<br />
sayısının artacağıdır ki, sonuçlar da bunu<br />
doğrulamaktadır.<br />
Daha büyük Mach sayıları için elde edilen ve grafiksel<br />
olarak gösterilen sonuçlar [7]’deki deneysel ve [2],<br />
[5]’teki sayısal bulgularla karşılaştırılmış, ancak<br />
M=2’den sonraki değerler için genel yapıları itibariyle<br />
bu verilerle tam bir örtüşme sağlanamamıştır.<br />
Örneğin, Şekil 2, [2] ve [5]’teki aynı Mach sayısına ait<br />
grafiklerle nitelik olarak tamamen uyuşmakta ancak,<br />
nicelik olarak uyuşmamaktadır. Bu çok olağan dışı<br />
görünmemektedir. Çünkü [2]’de Prandtl sayısı<br />
sıcaklığa bağlı olarak değişken kabul edilmiştir. Oysa,<br />
bu çalışmada Prandtl sayısı sabittir. Ek olarak, enerji<br />
denkleminin probleme nasıl uygulandığı hakkında da<br />
bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla bu çalışma ile<br />
birebir bir prosedür izlenip izlenmediği kesin değildir.<br />
[5]’te de benzer durum söz konusudur. Aynı şekilde<br />
burada da izlenen yol ve kullanılan denklemler<br />
hakkında tam bir bilgi bulunmamaktadır.<br />
Sonuç olarak, bu çalışmada elde edilen sonuçlar<br />
eksiksiz ve teorik olarak doğru bir prosedürün<br />
ürünüdür.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Lees L., Lin C. C., Investigation of the Stability of<br />
the Laminar Boundary Layer in a Compressible Fluid,<br />
NACA TN n o 1115, 1946.<br />
[2] Mack L.M., Boundary Layer Stability Theory,<br />
AGARD Report n o 709, Special Course on Stability<br />
and Transition of Laminar Flows, VKI, Brussels,<br />
1984.<br />
[3] Smith, A.M.O., Transition, Pressure Gradient and<br />
Stability Theory, Proceedings IX International<br />
Congress of Applied Mechanics, Brussels, Vol.4,<br />
pp.234-2 4,1956.<br />
[4] Van Ingen, J.L., A Suggested Semi-empirical<br />
Method for The Calculation of the Boundary Layer<br />
Region, Report No. VTH71, VTH74, Delft, Holland,<br />
1956.<br />
[5] Arnal D., Boundary Layer Transition: Predictions<br />
based on Linear Theory, AGARD Report 793, Special<br />
Course on Progress in Transition Modeling, VKI,<br />
Brussels, 1993.<br />
[6] Özgen S., Degrez, G. ve Sarma, G.S.R., Two<br />
Fluid Boundary Layer Stability, Phys. Fluids, 11,<br />
1998.<br />
[7] Mack L.M., Linear Stability Theory and the<br />
Problem of Supersonic Boundary Layer Transition,<br />
AIAA J., Vol.13, n 0 3, pp. 278-289, 1975.<br />
[8] Cebeci T., Cousteix J., Modeling and<br />
Computation of Boundary Layer Flows, Springer,<br />
1998.<br />
23
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GENETİK ALGORİTMA İLE ELDE EDİLEN 3 BOYUTLU KANAT<br />
MODELLERİ İÇİN YENİ AĞ YAPILARININ “DİNAMİK AĞ”<br />
YÖNTEMİYLE BULUNMASI<br />
Ergüven VATANDAŞ 1-2 İbrahim ÖZKOL 3<br />
e-posta:e.vatandas@hho.edu.tr<br />
e- posta: ozkol@itu.edu.tr<br />
1 Hava Harp <strong>Okulu</strong>, <strong>Havacılık</strong> Müh. Böl 34149, Istanbul, Türkiye<br />
2 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak Müh. Böl 34469, Istanbul, Türkiye<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada Genetik Algoritma ile elde edilen 3<br />
boyutlu modeller için yeniden ağ yapısı (mesh)<br />
oluşturulmasında, dinamik ağ yönteminin uygulaması<br />
yapılmıştır. Bunun için yazılan bilgisayar<br />
programıyla, sıfırdan ağ oluşturan programlara göre,<br />
yapı bozulmadan daha hızlı bir şekilde yeni ağ<br />
yapıları elde edilmiştir. Genetik Algoritmada modeller<br />
(bireyler) arasındaki fark çok fazla olmadığından, her<br />
birisi dinamik ağ yöntemindeki her bir işlem adımı<br />
gibi düşünülmüştür.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) ve<br />
bilgisayar teknolojisinde kaydedilen gelişmelerle,<br />
HAD, uçak dizayn hesaplamalarının vazgeçilmez bir<br />
parçası haline gelmiştir. HAD, rüzgar tüneli deneyleri<br />
gibi çalışmaları azaltması nedeniyle, dizayn<br />
işlemlerinin süresini ve maliyetlerini düşürmektedir.<br />
Ancak bilgisayar teknolojindeki ilerlemelere rağmen<br />
özellikle işlemci zamanının azaltılması hala önemli bir<br />
problem olarak yerini korumaktadır.<br />
Son on yılda daimi olmayan akış halleri için, nümerik<br />
yöntemlerdeki gelişmeler Edwards, J,W ve Thomas<br />
[1] tarafından özetlenmiştir.<br />
Aeroelastik analizlerde hareket eden yada şekil<br />
değiştiren modellere uyum sağlayabilecek ağ<br />
yapılarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için çok<br />
değişik yöntemler geliştirilmiştir.<br />
Bu yöntemlerde, model rijit olarak düşünülmekte yada<br />
çok küçük değişimlerinden oluşan bir dizi<br />
deformasyona tabi olduğu farz edilmektedir.[2] Böyle<br />
bir problemi çözmek için de son on yıl içinde yapısal<br />
olmayan ağ yöntemleri geliştirilmiştir.[3-6] Modelin<br />
karmaşık olması halinde, yapısal olmayan ağ,<br />
özellikle, akış alanı ve sınır şartlarına daha uygun<br />
olmaktadır.<br />
Genel anlamda optimizasyon verilen kısıtlar<br />
çerçevesinde kalınarak en iyi sonucu elde etme<br />
prosesidir. Optimizasyonda kullanılan hedef<br />
fonksiyon, iyileştirilmesi gereken sonucu temsil<br />
eder.[7]<br />
Genetik Algoritma gibi sezgisel algoritmalar son<br />
yıllarda gittikçe güçlenmekte ve her geçen gün biraz<br />
daha popüler olmaktadır.[8] Genetik Algoritma<br />
yöntemi doğal genetik ve doğal seçim mantığına<br />
dayanmaktadır. Genetik Algoritmanın önemli<br />
özelliklerinden birisi bir noktadan yola çıkarak en<br />
iyiyi aramaması, aksine geniş bir topluluk içinden en<br />
iyilerini seçmesidir.[9]<br />
Ancak Genetik Algoritmanın en önemli problemi,<br />
özellikle 3 boyutlu geometriler için, işlemci zamanının<br />
çok fazla olmasıdır. Bu zamanın büyük bir bölümü de<br />
akış alanını çözen program tarafından<br />
kullanılmaktadır. Genetik işlemlere nazaran akışın<br />
çözülmesi çok fazla zaman kaybına sebep olmaktadır.<br />
II. GENETİK ALGORİTMA<br />
Evrimsel algoritmalar, EA (Evolutionary Algorithms,<br />
EA), gelişmekte olan optimizasyon algoritmalarıdır.<br />
Bu algoritmalar, Darwin’in, biyolojik bir<br />
populasyonun seçim (selection), çaprazlama<br />
(crossover) ve mutasyon (mutation) yoluyla çevresine<br />
uyum sağladığını iddia eden evrim teorisi fikrini taklit<br />
ederler. EA bir optimizasyon problemine<br />
uygulandığında, probleme önerilen değişik çözümler<br />
(populasyondaki bireyler), amaç fonksiyonuna<br />
(objective function) göre birer uygunluk değerleri<br />
alacaklardır. Uygunluk değeri yüksek olan bireylerin<br />
çevreye daha iyi uyum sağladığı kabul edilerek,<br />
uygunluk değeri küçük olan bireyler elimine edilir<br />
(seçim) ve iyi bireylerden çaprazlama ve mutasyon<br />
youyla yeni bir nesil (populasyon) oluşturulur.<br />
Yakın dönemlerde, EA kategorisinden olan Genetik<br />
Algoritmalar (GA), aerodinamik optimizasyon, kanat<br />
ve kanat profili dizaynı gibi sahalarda da kullanılmaya<br />
başlamıştır. EA kullanımı yoluyla kanat profili dizaynı<br />
konusunda artan bir ilgi vardır. Obayashi ve<br />
Takanashi[10], GA esaslı yöntemin uygulamasını<br />
yapmışlar ve bir Navier-Stokes çözücüsü kullanarak<br />
24
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GA ile ters kanat profili dizaynını<br />
gerçekleştirmişlerdir.<br />
Foster ve Dulikravich.[11] tarafından 3 boyutlu<br />
geometrilerin ön dizaynında kullanılan iki hibrid<br />
yöntem geliştirilmiştir. Gradyan esaslı metotlara<br />
nazaran hibrid yöntemlerin çok daha hızlı sonuca<br />
ulaştığı gözlemlenmiştir.<br />
Kim ve Rho[12] tarafından geçiş bölgesi akımına<br />
maruz kanat dizaynı için Genetik Algoritma ile hedef<br />
basınç dağılımını bulan bir bilgisayar programı<br />
geliştirilmiştir. Ters hibrid yöntem kullanılarak ters<br />
kanat dizaynı gerçekleştirilmiştir.<br />
III. DİNAMİK AĞ YÖNTEMİ<br />
Bilgisayar teknolojisindeki son gelişmeler, 3 boyutlu<br />
geometrilerin dizayn ve optimizasyonunda,<br />
araştırmacılara daha ileri yöntemleri uygulama<br />
imkanını sağlamıştır. Ancak Hesaplamalı Akışkanlar<br />
Dinamiği yöntemleri hala çok zaman almaktadır. Bu<br />
zamanın büyük bir kısmı ağ alanının oluşturulması ve<br />
akış alanının çözülmesi için kullanılmaktadır.<br />
Bu nedenle bu çalışmada Genetik Algoritmada elde<br />
edilen yeni bireylerin ağ yapılarının bulunması için<br />
dinamik ağ yöntemi kullanılarak yeni bilgisayar<br />
programı geliştirilmiştir. Bu şekilde bilgisayar<br />
zamanından önemli kazançlar sağlanmış ve ağ<br />
yapısının değişmemesi sağlanmıştır.<br />
Genetik Algoritma da bireyler arası geometri farkları<br />
çok fazla olmadığından dinamik ağ yönteminde küçük<br />
kademelerin her birisi bir birey olarak düşünülebilir.<br />
Örneğin her bir birey şişmekte olan yani kalınlık oranı<br />
artan bir kanadın şekil değişim aşamaları gibi<br />
düşünülebilir.<br />
Dinamik ağ yönteminde orijinal modele ait ağ yapısı,<br />
yeni modele uyum sağlayacak şekilde hareket ettirilir.<br />
Bu yapılırken ağ yapısındaki her bir üçgen piramit<br />
(tetrahedron)’in kenarları bir yay gibi modellenir.[13]<br />
Yay sabiti, i ve j noktaları arasındaki kenarın<br />
uzunluğu ile ters orantılıdır ve şu şekilde belirlenir :<br />
k m = 1/[(x j -x i ) 2 +(y j -y i ) 2 +(z j -z i ) 2 ] 1/2 (1)<br />
Dinamik ağ yöntemi için model üzerindeki noktaların<br />
hareketinin bir şekilde tanımlanması gerekir. En dış<br />
bölgedeki ağ noktaları ise sabit tutulur. Her bir zaman<br />
adımında, x, y ve z doğrultularındaki statik denge<br />
denklemi çözülür ve her bir i noktası için x, y ve z<br />
doğrultularındaki yer değişimleri δxi, δyi, ve δzi<br />
hesaplanır. Bu işlem bir “tahmin et – düzelt”<br />
yöntemiyle yapılır. İlk olarak aşağıdaki yöntemle bir<br />
önceki adımlardan yararlanılarak yer değişimleri için<br />
bir tahminde bulunulur.<br />
δ<br />
δ<br />
xi<br />
δ<br />
yi<br />
zi<br />
=<br />
=<br />
δ<br />
δ<br />
n n-1<br />
2<br />
xi<br />
−<br />
xi<br />
=<br />
n n-1<br />
2δ<br />
yi<br />
− δ<br />
yi<br />
δ<br />
δ<br />
n n-1<br />
2<br />
zi<br />
−<br />
zi<br />
(2)<br />
Daha sonra Jacobi iterasyonları kullanılarak aşağıdaki<br />
statik denge denklemleri çözülür ve bu yer<br />
değiştirmeler düzeltilerek sonuca ulaşılır.<br />
δ<br />
n+<br />
1<br />
x<br />
δ<br />
i<br />
δ<br />
n + 1<br />
y<br />
i<br />
n + 1<br />
z i<br />
∑km<br />
δ<br />
x<br />
=<br />
∑k<br />
m<br />
__<br />
m<br />
m<br />
__<br />
∑km<br />
δ<br />
y<br />
=<br />
∑k<br />
m<br />
m<br />
__<br />
∑km<br />
δ<br />
z<br />
=<br />
∑ k<br />
m<br />
(3)<br />
Bu eşitliklerdeki toplama işlemi hesap yapılan i<br />
noktasının etrafındaki bütün komşu noktalarda yapılır.<br />
Daha sonrada i noktasının yeni yeri aşağıdaki gibi<br />
bulunur.<br />
x<br />
n + 1 n n+<br />
1<br />
i<br />
= xi<br />
+ δ<br />
x<br />
y<br />
z<br />
n+<br />
1<br />
i<br />
n + 1<br />
i<br />
= y + δ<br />
n<br />
i<br />
= z + δ<br />
n<br />
i<br />
i<br />
n+<br />
1<br />
y<br />
i<br />
n+<br />
1<br />
z<br />
IV. BİLGİSAYAR PROGRAMI NASIL<br />
ÇALIŞIYOR<br />
i<br />
(4)<br />
Dinamik ağ yöntemi bu güne kadar çok değişik<br />
aerodinamik probleme uygulanmıştır. Ancak bunlar<br />
genellikle hücum açısı değişimi yada geometrideki<br />
açısal bir değişimdir.<br />
Ancak Genetik Algoritmada modellerin (bireylerin)<br />
parametrize edilmesi gerekmektedir. Yeniden üretme,<br />
mutasyon yada çaprazlama yöntemleri bu parametreler<br />
esas alınarak yapılmaktadır. Fakat yeni bireyler<br />
birbirine yakındır ve çok fazla şekil farklılıkları söz<br />
konusu değildir.<br />
Daha önceki bölümlerde de izah edildiği gibi dinamik<br />
ağ yönteminde model üzerindeki yer değişimlerinin<br />
bir şekilde önceden belirlenmesi yada hesaplanması<br />
gerekmektedir. Bu çalışmada başlangıç modeli olarak<br />
kullanılan kanat (Onera m6) plan formu sabit tutularak<br />
profil değişimlerine tabi tutulmuştur. Bu yöntemin<br />
temel avantajı modeli temsil ederken daha az sayıda<br />
25
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
parametre kullanılmasıdır. Bunun için daha önceki<br />
çalışmalarda da kullanılan Bezier eğrisi yöntemi<br />
kullanılmıştır. Bezier eğrisi yöntemi profili<br />
parametrize eden kontrol noktalarından profilin<br />
boyutsuz koordinatlarının elde edilmesinde<br />
kullanılır.[9]<br />
A. Bezier Eğrisi İle Kanat Profili Temsili:<br />
Sayısal hesaplarda kanat profili ifade etmek için çok<br />
sayıda koordinat noktasının kullanılması gerekir.<br />
Genetik algoritma ile aerodinamik optimizasyon yada<br />
kanat profili dizaynı yapılırken kanat profilinin daha<br />
az sayıda parametre ile temsil edilmesi gereklidir.<br />
Kanat profilini daha az sayıda parametre ile temsil<br />
etmek için başvurulan yollardan biri Bezier eğrisi<br />
kullanmaktır. Buna göre kanat profilinin x ve y<br />
koordinatları aşağıdaki denklemlerle elde edilebilir.<br />
x<br />
y<br />
i i<br />
() t ∑Cm<br />
t ( − t)<br />
= m<br />
i=<br />
0<br />
i i<br />
() t ∑Cm<br />
t ( − t)<br />
= m<br />
i=<br />
0<br />
C i m<br />
m−i<br />
1 y<br />
(5)<br />
m−i<br />
i<br />
i<br />
1 x<br />
(6)<br />
n!<br />
= (7)<br />
i!<br />
( n − i)!<br />
Burada x i , y i kontrol noktaları olup t [0,1] aralığında<br />
değerler alır. Kanat profili oluşturulurken (5) ve (6)<br />
denklemlerinden x , y koordinatları hesaplanır.<br />
Optimizasyon işlemleri sırasında kanat profili ile ilgili<br />
sayısal hesaplamalarda bu koordinat noktaları<br />
kullanılırken, genetik proseste kontrol noktaları<br />
kullanılır.<br />
y/c<br />
0.18<br />
0.13<br />
0.08<br />
0.03<br />
Onera m6 Airfoil<br />
Bezier Curve<br />
Upper Control Points<br />
Low er Control Points<br />
konusu boyutsuz x değeri profil üzerindeki x<br />
değerleriyle karşılaştırılarak yeri bulunur ve bu<br />
noktadaki y değişimleriyle interpole edilerek kanat<br />
üzerinde o noktadaki z değişimi bulunur. Böylece<br />
dinamik ağ yöntemi için gerekli olan model<br />
üzerindeki değişimlerin tanımlanması<br />
gerçekleştirilebilir.<br />
B. Akışı Çözen Program ve Ağ Tipi :<br />
Acer3D’ vizkoz olmayan, sıkıştırılamaz akışlarda,<br />
yapısal olmayan, üçgen piramit ağ kullanarak Euler<br />
eşitliklerini çözen bir programdır. ‘Pacer3D’ olarak<br />
bilinen paralel akış çözücü programın devamıdır. Bu<br />
programlar Yılmaz [14] tarafından doktora tezi<br />
çalışması sırasında geliştirilmiştir. Bütün programlar<br />
Fortran dilinde yazılmıştır.<br />
Acer3D programının ağ üreten bölümü yoktur.<br />
Aşağıdaki formatta yazılmış ağ yapısının<br />
Koordinatlar<br />
Sınırdaki ağ elemanları<br />
bağlantı şekli<br />
Bütün bölgedeki ağ<br />
elemanları bağlantı şekli<br />
Nelem npoin nboun<br />
x(1) y(1) z(1)<br />
... ... ...<br />
x(npoin) y(npoin) z(npoin)<br />
p1(1) p2(1) p3(1) p4(1) bc_index(1)<br />
... ... ... ... ...<br />
... ... ... ... ...<br />
p1(nboun)p2(nboun)p3(nboun)p4(nboun)bc_index(nboun<br />
)<br />
p1(1) p2(1) p3(1) p4(1)<br />
... ... ... ...<br />
... ... ... ...<br />
p1(nelem) p2(nelem) p3(nelem)<br />
p4(nelem)<br />
-0.02<br />
-0.07<br />
-0.12<br />
-0.05 0.15 0.35 0.55 0.75 0.95<br />
x/c<br />
Şekil 3. Bezier Eğrisi İle Kanat Profili Temsili<br />
Profile ait kontrol noktaları yeniden çoğaltılır ve ilk<br />
popülasyon ailesi elde edilir. Daha sonra Bezier alt<br />
programı kullanılarak ilk popülasyona ait bireylerin<br />
profil koordinatları elde edilir.<br />
Bundan sonra kanat üzerindeki her bir ağ noktası için<br />
şu işlemler yapılır: Önce y koordinat değerine bağlı<br />
olarak veter uzunluğu hesaplanır. Sonra x koordinat<br />
değeri veter ile boyutsuz hale getirilir. Bundan söz<br />
Şekil 4. Ağ Elemanının Bağlantı Şekli<br />
Sınır elemanları için p1, p2 ve p3 noktalarının<br />
oluşturduğu üçgen taban yüzeyi ve p4 tepe noktasıdır.<br />
“bc_index” noktaların hangi sınır yüzeyinde olduğunu<br />
tanımlar.<br />
V. PROGRAM SONUÇLARI<br />
Daha önce de bahsedildiği gibi dinamik ağ<br />
modifikasyonu iteratif bir işlemdir. Statik denge<br />
26
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
denklemleri sağlanıncaya kadar iterasyona devam<br />
edilir. Aşağıda şekil 5’de dinamik ağ yönetminin<br />
uygulanması sırasında her bir nokta için hesaplanan<br />
öteleme miktarlarının bir önceki adıma göre değişim<br />
oranlarının iterasyom adımları ilerledikçe nasıl<br />
azaldığı görülmektedir.<br />
Z<br />
Y<br />
X<br />
Iteration History for Dynamic Mesh Modification<br />
Change Ratio<br />
8.00E-01<br />
7.00E-01<br />
6.00E-01<br />
5.00E-01<br />
4.00E-01<br />
3.00E-01<br />
2.00E-01<br />
1.00E-01<br />
0.00E+00<br />
1<br />
12<br />
23<br />
34<br />
45<br />
56<br />
67<br />
78<br />
89<br />
100<br />
111<br />
122<br />
Number of Iterations<br />
Şekil 5. Dinamik Ağ Modifikasyonu için İterasyon<br />
Gelişimi<br />
Şekil 6’da da dinamik ağ yöntemiyle değişime<br />
uğramış bir kanat ve ağ yapısının etrafındaki akışın<br />
çözülmesi esnasında ortaya çıkan iterasyon gelişimi<br />
görülmektedir.<br />
133<br />
144<br />
155<br />
166<br />
177<br />
Şekil 8. Onera m6 Kanadı ve Maksimum Kalınlıktaki<br />
Yeni Kanat İçin Oluşturulmuş Ağ yapısı<br />
Tabi ki genetik algoritma sırasında her bir<br />
popülasyonda çok daha fazla, –örneğin 14 adet- kanat<br />
yapısı üretilir. Ancak şekillerde sadece iki örnek<br />
gösterilmiştir. Şekil 9 ve 10’da mevcut bir kanat<br />
etrafında hesaplanmış basınç katsayısı dağılımı ile<br />
genetik algoritma işlemleriyle elde edilmiş ikinci bir<br />
kanat etrafında hesaplanan basınç katsayısı dağılımları<br />
görülmektedir.<br />
Z<br />
Iteration History for ACER3D After Dynamic Mesh Modification<br />
Y<br />
X<br />
600<br />
500<br />
400<br />
300<br />
200<br />
100<br />
0<br />
1<br />
28<br />
55<br />
82<br />
109<br />
Change Ratio<br />
136<br />
163<br />
190<br />
217<br />
244<br />
271<br />
298<br />
325<br />
352<br />
379<br />
406<br />
433<br />
460<br />
487<br />
514<br />
Number of Iterations<br />
Şekil 6. Dinamik Ağ Uygulaması Sonrasında Akışı<br />
Çözen Programın İterasyon Gelişimi<br />
Şekil 7 ve 8’de mevcut bir kanat etrafındaki ağ yapısı<br />
ile genetik algoritma işlemleriyle elde edilmiş, farklı<br />
bir profile sahip ve dinamik ağ yöntemiyle yeni ağ<br />
yapısı hesaplanmış ikinci bir kanat görülmektedir.<br />
Şekil 9. Onera m6 Kanadı ve Maksimum Kalınlıktaki<br />
Yeni Kanat İçin Hesaplanmış Basınç Eğrileri<br />
Z<br />
Y<br />
X<br />
Z<br />
Y<br />
X<br />
Şekil 7. Onera m6 Kanadı ve Maksimum Kalınlıktaki<br />
Yeni Kanat İçin Oluşturulmuş Ağ yapısı<br />
Şekil 10. Onera m6 Kanadı ve Maksimum<br />
Kalınlıktaki Yeni Kanat İçin Hesaplanmış<br />
Basınç Eğrileri<br />
Şekiller incelendiğinde dinamik ağ yöntemiyle elde<br />
edilen yeni ağ yapılarının genel görünüş ve eleman<br />
şekilleri olarak orijinal ağ ile uyumlu olduğu<br />
27
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
gözlenmektedir. Ayrıca örneğin profil kalınlığının<br />
arttığı durumlarda, ortamdaki diğer elemanların<br />
beklendiği şekilde ötelendiği görülmektedir.<br />
VI. SONUÇ<br />
Dinamik ağ kullanımında “tahmin et – düzelt”<br />
yöntemi, Jacobi iterasyonu yöntemine nazaran çok<br />
daha hızlı ve etkili bir yol olarak göze çarpmaktadır.<br />
Çünkü daha sonraki işlem adımlarında çözüme<br />
ulaşılması oldukça hızlanmaktadır.[13]<br />
Ancak ilk adımda önceki adımlardan yararlanılarak<br />
tahminde bulunulması mümkün olmadığından δ<br />
değerleri geometri değişimiyle orantılı olarak tespit<br />
edilmektedir. İkinci adımda δ değerleri ilk adımın<br />
sonuçlarından alınmakta, 3 ve sonraki adımlarda daha<br />
önce de izah edilen “tahmin et – düzelt” yöntemi<br />
uygulanarak önceki 2 adımdan alınmaktadır. İlk<br />
adımda 40-50 iterasyon yeterli olmakla birlikte daha<br />
hassas sonuçlar için iterasyon sayısı 1000 kadar<br />
çıkarılabilmektedir.<br />
İlk adım ile sonrakiler arasındaki farkın oldukça fazla<br />
olduğu görülmüştür. İlk adımda belli bir kritere 1000<br />
adımda ulaşılırken, aynı kritere sonraki adımlarda 30,<br />
20 hatta 4-5 iterasyonda ulaşmak mümkün olmaktadır.<br />
Statik denge denkleminde bulunan toplamın yapıldığı<br />
komşu noktaların hesaplanması da önemli ölçüde<br />
zaman almaktadır. Ancak bu işlemin her bir adımda<br />
yapılmasına gerek yoktur. Bir kez hesaplandıktan ve<br />
bir dosyaya yazdırıldıktan sonra ileriki adımlarda bu<br />
dosyadan okunabilir. Dolayısıyla programın bu<br />
bölümünün her adımda çalışması gerekmemektedir.<br />
Elbette dosyadan okuma işlemi çok daha hızlıdır.<br />
Genetik Algoritmadaki bütün bireyler için yeniden ağ<br />
üretilmesindense, şekil değişiminin çok az olması<br />
nedeniyle çözüm ağının modifiye edilmesinin çok<br />
daha hızlı bir yol olduğu görülmüştür. Ayrıca, bu<br />
yöntem genel ağ yapısını değiştirmediğinden<br />
elemanların bozulması gibi riskleri de azaltmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Edwards, J.W., ve Thomas, J. L.,<br />
“Computational Methods for Unsteady<br />
Transonic flows” AIAA Paper 87-0107, Jan.<br />
1987<br />
[2] Batina, J.T., “Unsteady Euler Airfoil Solutions<br />
Using Unstructured Dynamic Meshes”, AIAA<br />
Journal , Vol. 28, No. 8, August 1990.<br />
[3] Morgan. K., ve Peraire, J., “Finite Element<br />
Methods for Compressible Flow,” Von Karman<br />
Institude for Fluid Dynamics Lecture Series<br />
1987-04, Computational Fluid Dynamics,<br />
Belgium, March 2-6, 1987<br />
[4] Lohner, R., “Finite Element in CFD : What<br />
Lies Ahead,” International Journal for<br />
Numerical Methods in Engineering, Vol. 24,<br />
1987, pp. 1741-1756<br />
[5] Morgan. K., Peraire, J., Thareja, R.R., ve<br />
Stewart, J.R., “An Adaptive Finite Element<br />
Scheme for the Euler and Navier Stokes<br />
Equations” AIAA Paper 87-1172, June 1987.<br />
[6] Peraire, J., Peiro, J., Formaggia, L., ve Morgan.<br />
K., “Finite Element Euler Computations in<br />
Three Dimensions ” AIAA Paper 88-0032, Jan.<br />
1988<br />
[7] N.F. Foster ve G.S. Dulikravich, “Three<br />
Dimensional Aerodynamic Shape Optimization<br />
Using Genetic and Gradient Search<br />
Algorithms,” Journal of Spacecraft and<br />
Rockets, Vol. 34, No. 1, 1997<br />
[8] Golberg, D.E.: “Genetic Algorithms in Search,<br />
Optimization & Machine Learning,” Addison-<br />
Wesley Publishing Company, Inc. Reading,<br />
1989<br />
[9] A. Hacıoğlu ve İ. Özkol, “Modified BLX-α:<br />
Double Directional Alpha Method”, 5-7 Nov<br />
2001 , “Sixteenth International Symposium On<br />
Computer And Information Sciences (ISCIS<br />
XVI)” .<br />
[10] S. Obayishi ve S. Takanashi, “Genetic<br />
Optimization of Target Pressure Distributions<br />
for Inverse Design Methods”, Proc. 12th AIAA<br />
Computational Fluid Dynamics Conf., San<br />
Diego, 1995.<br />
[11] N.F. Foster ve G.S. Dulikravich, “Three<br />
Dimensional Aerodynamic Shape Optimization<br />
Using a Genetic and Gradient Search<br />
Algorithms.”, Journal of Spacecraft and<br />
Rokects , Vol. 34, No. 1, 1997.<br />
[12] H.-J. Kim ve O.-H. Rho, “Aerodynamic Design<br />
of Transonic Wings Using the Target Pressure<br />
Optimization Aprroach”, Journal of Aircraft,<br />
Vol. 35, No. 5, 1998.<br />
[13] Batina, J.T., “Unsteady Euler Algorithm with<br />
Unstructured Dynamic Mesh for Complex-<br />
Aircraft Aerodynamic Analysis”, AIAA Journal<br />
, Vol. 29, No. 3, March 1991.<br />
[14] Yılmaz, E., “A Three Dimensional Parallel And<br />
Adaptive Euler Flow Solver For Unstructured<br />
Grids,” PhD Thesis, Middle East Technical<br />
University (METU), January 2000, Ankara-<br />
Turkey.<br />
28
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
H 2 :O 2 :Ar karışımının 1 BOYUTLU, EKSENEL SİMETRİK (silindirik) ve<br />
küresel SİMETRİK patlamaSININ MODELLENMESİ<br />
1 Birşen ERDEM, 2 M. Ali AK, 3 İsmail Hakkı<br />
( 1,2,3 ) TÜBİTAK-SAGE P.K. 16 Mamak/ANKARA 06261<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, temel olarak patlama problemlerinden<br />
1 Boyutlu, eksenel simetrik (silindirik) ve küresel<br />
simetrik durumlar için kimyasal reaksiyonlu akışlar<br />
çalışılmıştır. Kimyasal reaksiyonlar için kütle<br />
korunumu denklemleri ile birlikte kimyasal<br />
reaksiyonlu, ağdasız, zamana bağlı akışların<br />
matematiksel ifadeleri verilmiştir. Euler<br />
denklemlerinin sonlu hızlarda gerçekleşen kimyasal<br />
reaksiyonlar ile çözümleri, sonlu hacimsel metodu<br />
kullanılarak zamanda ayrım yöntemi ile kapalı olarak<br />
çözülmüştür. Sayısal çözümler, çözüm alanının küçük<br />
bölümlere ayrılması ile işlemciler arası iletişimin<br />
sağlanması için PVM kütüphanesi rutinleri<br />
kullanılarak paralel olarak elde edilmiştir. Ağdasız<br />
akılar, Roe Akı Farkı Bölme modeli kullanılarak<br />
hesaplanmıştır. İlk olarak çözüm algoritması, şok tüp<br />
problemi, silindirik ve küresel şok dalgası yayılımı<br />
için sayısal ve deneysel veriler kullanılarak<br />
doğrulanmıştır. Daha sonra H 2 :O 2 :Ar karışımının, 1<br />
Boyutlu, silindirik ve küresel simetrik patlaması<br />
çalışılmıştır.<br />
I.GİRİŞ<br />
Kimyasal reaksiyonlu akışlar, yanma işlemlerinden<br />
hipersonik akışlara kadar geniş bir alanda<br />
kullanılmaktadır. Yuvarlak (Blunt) gövde etrafındaki<br />
hipersonik akışlar, roket lüle yanması ve önceden<br />
karıştırılmış patlamalar bunlara birer örnektir. Sonlu<br />
hızda kimyasal reaksiyonlar kullanılarak araştırılan<br />
kimyasal reaksiyonlu akışlar, basit bir yanmadan<br />
yakıt-hava karışımlarının patlamasına kadar<br />
uzanmaktadırlar.<br />
Patlama olayları hem yavaş yanma (deflagration) hem<br />
de hızlı yanma (detonation) reaksiyonları<br />
sergileyebilir. Hızlı yanmada, yanma cephesi ses<br />
hızından daha yüksek hızda hareket eder. [Şekil 1],<br />
[1]. Patlama dalgası, reaksiyon bölgesi ile şok<br />
dalgasının birleşimi olarak tanımlanabilir.<br />
Şekil 1. <strong>Yüksek</strong> Patlayıcının Patlaması<br />
Bununla birlikte, yavaş yanmada, yanma<br />
cephesi ses hızından düşük hızda hareket eder, [2].<br />
Yavaş yanmadan hızlı yanmaya geçiş DDT<br />
(Deflagration to Detonation Transition) olarak<br />
tanımlanır. DDT durumunda yavaş yanma içerisindeki<br />
bir maddenin açığa çıkan enerji ile hızlı yanmaya<br />
geçişini tarif edilir [3].<br />
Kimyasal reaksiyonlu akışların çözümü akış dinamiği<br />
ile akışkan içerisindeki reaksiyona giren farklı<br />
maddeler, türler, arasındaki kimyasal reaksiyonlar<br />
arasında bir ilişki gerektirir. Türlerin kütle korunum<br />
denklemleri ile birleştirilen Euler ve Navier Stokes<br />
denklemlerinin sonlu hızda kimyasal reaksiyonlar ile<br />
çözümü matematiksel model sağlar. Türlerin korunum<br />
terimlerini içeren Euler veya Navier Stokes<br />
denklemlerinin sayısal çözümü kimyasal reaksiyonlu<br />
akışların çözümünde yaygın bir şekilde<br />
kullanılmaktadır, [4].<br />
Kimyasal reaksiyonlu akışların geniş sınıflandırmasını<br />
daha iyi anlayabilmek için iki zaman ölçütü<br />
tanımlanır; biri akışkanın hareketi diğeri ise kimyasal<br />
reaksiyonların hızı ile ilgili olandır. Kimyasal<br />
reaksiyonlar ile akışkan dinamiği arasındaki ilişki<br />
akışkan mekaniğinin karakteristik zamanı ile<br />
reaksiyonlu karakteristik zamanı arasındaki oran yani<br />
Damköhler sayısı ile tanımlanır, [4]. Damköhler sayısı<br />
sonsuza yaklaştıkça kimyasal reaksiyonların hızı akış<br />
karakteristik hızından daha yüksektir ve kimyasal<br />
reaksiyonlar kısa bir sürede tamamlanmaktadır. Bu tür<br />
akışların dengede olduğu düşünülür. Damköhler sayısı<br />
0’a yaklaştıkça kimyasal reaksiyonların hızı akış<br />
karakteristik hızına göre yavaşlamaktadır ve bu da<br />
29
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
donmuş akış olarak adlandırılmaktadır. Damköhler<br />
sayısı 1’e yaklaştıkça kimyasal reaksiyonların hızı<br />
akış karakteristik hızı ile aynı mertebelerdedir ve bu<br />
da kimyasal reaksiyonlu akışlar olarak<br />
adlandırılmaktadır.<br />
II.SONLU HIZDA KİMYASAL<br />
REAKSİYONLAR İLE 1 BOYUTLU EULER<br />
DENKLEMLERİ<br />
Bu bölümde 1 Boyutlu (1B) akış denklemlerinin<br />
detaylı çıkarımı verilmektedir. Kimyasal reaksiyonlu<br />
akışları modellemek için türlerin kütle korunumu<br />
denklemleri, momentum ve enerji korunumu<br />
denklemleri ile birleştirilir. N S adet tür olduğu<br />
varsayılırsa, genel kütle korunumu denklemi yerine N S<br />
adet tür korunumu denklemi yazılarak Euler<br />
denklemleri içine eklenir. 1B, ağdasız, zamana bağlı<br />
sıkıştırılabilir akış denklemleri, N S tür korunumu<br />
denklemleri<br />
r r<br />
eklenerek aşağıdaki gibi yazılır:<br />
∂U<br />
∂F<br />
r<br />
+ = S<br />
(1)<br />
∂t<br />
∂x<br />
Denklem (1) detaylı olarak aşağıdaki gibi yazılır:<br />
2<br />
⎡ρu<br />
⎤ ⎡ρu<br />
+ P ⎤ ⎡0<br />
⎤<br />
⎢ ⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥<br />
⎢ρE<br />
⎥ ⎢u(<br />
ρE<br />
+ P)<br />
⎥ ⎢0<br />
⎥<br />
⎢ρ<br />
⎥ ⎢u<br />
⎥ ⎢w&<br />
⎥<br />
1<br />
ρ1<br />
1<br />
r ⎢ ⎥ r ⎢ ⎥ r ⎢ ⎥<br />
U = ⎥ = ⎢ ⎥ = ⎢ ⎥<br />
⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥<br />
⎢<br />
⎢<br />
⎢ρ<br />
F u<br />
w&<br />
2<br />
ρ2<br />
S<br />
2<br />
. .<br />
.<br />
⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥<br />
⎢.<br />
⎥ ⎢.<br />
⎥ ⎢.<br />
⎥<br />
⎢ ⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥<br />
⎣ρ<br />
N s ⎦ ⎣<br />
uρ<br />
N s ⎦ ⎣<br />
w&<br />
N s ⎦<br />
(2)<br />
Silindirik ve küresel simetrik dalga hareketleri suda,<br />
havada ve diğer ortamlarda meydana gelen patlama<br />
dalgaları teorisinden doğmaktadır, [5]. Bu durumda,<br />
çok boyutlu denklemler, 2. ve 3. uzaysal boyut için<br />
geometrik kaynak terimleri S(U) eklenerek 1B halde<br />
yazılabilmektedir. Euler denklemleri türlerin<br />
korunumu denklemleri ile silindirik ve küresel<br />
patlama için aşağıdaki gibi yazılır:<br />
⎡ α 2 ⎤<br />
− ρu<br />
2<br />
⎡ρu<br />
⎤ ⎡ρu<br />
+ P<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎢ρE<br />
⎥ ⎢u<br />
( ρE<br />
+ P<br />
⎢ρ<br />
⎥ ⎢<br />
1<br />
u ρ<br />
1<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
U = ⎢ρ<br />
2 ⎥ F = ⎢uρ<br />
2<br />
⎢.<br />
⎥ ⎢.<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎢.<br />
⎥ ⎢.<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎣ρ<br />
N ⎦ ⎣<br />
uρ<br />
s<br />
N s<br />
⎤<br />
⎥<br />
) ⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎦<br />
⎢ r<br />
⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢ α<br />
− u ( ρE<br />
+ P ) ⎥<br />
⎢ r<br />
⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢<br />
α<br />
w&<br />
⎥<br />
1<br />
− ρ<br />
1u<br />
⎢ r ⎥<br />
⎢ α ⎥<br />
S = ⎢w&<br />
2<br />
− ρ<br />
2<br />
u ⎥<br />
⎢ r ⎥<br />
⎢.<br />
⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢.<br />
⎥<br />
⎢ α ⎥<br />
⎢w&<br />
N<br />
− ρ u ⎥<br />
s<br />
N s<br />
⎢ r ⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
⎥⎦<br />
(3)<br />
Silindirik (α=1) ve küresel (α=2) simetrik yaklaşımlar,<br />
1B çözüm metodunda küçük bir değişiklik yapılarak<br />
sayısal olarak çözümlenebilmektedir.<br />
Türlerin korunumundaki kaynak terimleri kütle<br />
konsantrasyonu ile formülüze edilir ve bunlar tüm<br />
kimyasal reaksiyonlardaki, J adet denklem için,<br />
türlerin değişim oranlarının toplamıdır.<br />
J<br />
N S<br />
N S<br />
dρ<br />
⎡<br />
' ' '<br />
i<br />
'' '<br />
ν i j<br />
ν ⎤<br />
i j<br />
w&<br />
i<br />
= = M<br />
i∑ ( ν<br />
i, j<br />
−ν<br />
i,<br />
j<br />
) ⎢(<br />
k<br />
f j∏<br />
n<br />
,<br />
i<br />
− k<br />
b j∏<br />
n<br />
,<br />
,<br />
, i<br />
) ⎥<br />
dt<br />
j = 1 ⎣ i = 1<br />
i = 1 ⎦<br />
ve<br />
ρ<br />
i<br />
ni<br />
=<br />
M<br />
i<br />
(4)<br />
III.SAYISAL ÇÖZÜM<br />
Eşitlik (3) iki yol ile çözümlenebilir: tamamıyla<br />
birleştirilmiş halde ya da birleşleştirilmiş etkilerin<br />
kaybedildiği homojen ve homojen olmayan bölüme<br />
bölünerek çözülebilir. Bölme işlemi aşağıdaki gibi<br />
yapılır:<br />
r r<br />
∂U<br />
∂F<br />
⎫<br />
PDE + = 0⎪<br />
∂t<br />
IC : U ( x,<br />
t<br />
ODE<br />
IC : U<br />
:<br />
n+<br />
1<br />
r<br />
n<br />
∂x<br />
r<br />
) = U<br />
r<br />
n<br />
U<br />
⎬<br />
⎪<br />
⎭<br />
dU<br />
: = ⎫<br />
S ⎪ r<br />
+ 1<br />
dt ⎬ U<br />
n<br />
n + 1 ⎪ ⎭<br />
(5)<br />
(6)<br />
Sonlu Hacimsel Metot, homojen bölümü çözmek için,<br />
ODE çözücü ise homojen olmayan bölümü çözmek<br />
için kullanılır. DLSODE adlı ODE çözücü türlerin<br />
korunumu denklemleri ile silindirik ve küresel<br />
simetrik durumdan kaynaklanan kaynak terimlerini<br />
çözmek için kullanılır.<br />
Eşitlik (1) korunumsuz formda aşağıdaki gibi<br />
yazılır:<br />
~ ~ ~<br />
∂U ∂F<br />
∂U<br />
+ ~ = 0<br />
(7)<br />
∂t<br />
∂U<br />
∂x<br />
~<br />
~ ∂F<br />
A = ~<br />
∂U<br />
(8)<br />
~ ~<br />
∂U<br />
~ ∂U<br />
+ A = 0<br />
∂t<br />
∂x<br />
Eşitlikteki A, denklem takımının Jacobian Matrisidir.<br />
Akı hesaplaması çözümde en önemli basamaktır. Akı<br />
modelleme, doğru ve fiziksel olarak geçerli çözümde<br />
önemli rol oynamaktadır. Çözümde Roe Akı Farkı<br />
Bölme Metodu kullanılır. Korunum denklemlerinin<br />
Roe akılarını hesaplamak için dalga genliği α i , eigen<br />
değerleri λ i ve sağ eigen vektörleri K i , denklem<br />
takımının korunumsuz formu kullanılarak Jacobian<br />
matrisinden, Ã, bulunur. N S adet tür için, Roe<br />
akılarının dalga genliği aşağıdaki gibi bulunmuştur:<br />
N<br />
1 ⎧<br />
⎫<br />
α1<br />
= ⎨∆u1<br />
− u∑<br />
∆u2+<br />
i ⎬ −α<br />
2<br />
ρ ⎩<br />
i=<br />
1 ⎭<br />
(9)<br />
30
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
⎛ ⎡h<br />
+ ua<br />
⎤<br />
⎜ ⎢ { ∆u1<br />
− u( ∆u3<br />
+ ∆u4<br />
)}<br />
⎥<br />
1 ⎜ ⎣ ρ<br />
⎦<br />
α<br />
2<br />
= ⎜<br />
2h<br />
N<br />
N<br />
⎜ ⎡ a a<br />
Pρ<br />
i<br />
⎜<br />
− ⎢ ∆u2<br />
− E∑<br />
∆u2+<br />
i<br />
+ a∑<br />
∆u<br />
⎝ ⎣ ρ ρ i=<br />
1<br />
i=<br />
1 Pe<br />
Pρ<br />
⎛<br />
⎞<br />
=<br />
i<br />
ρi<br />
ρi<br />
α2+ i ⎜ α1<br />
− α2<br />
− ∆u2+<br />
i ⎟<br />
P ⎝ a a ⎠<br />
2+<br />
i<br />
⎞<br />
⎟<br />
⎟<br />
⎟<br />
⎤⎟<br />
⎥⎟<br />
⎦⎠<br />
(10)<br />
e<br />
(11)<br />
1B, 2B ve 3B Roe akıları kullanılarak Euler akış<br />
çözücüleri, 1999’da M. Ali Ak tarafından<br />
geliştirilmiştir. Bu çalışmada ise, 1B Euler çözücü<br />
sonlu hızda kimyasal reaksiyonlar ile kimyasal<br />
reaksiyonlu akışların çözümü için geliştirilmiştir. 1B<br />
ağdasız, sıkıştırılabilir akış çözücü, “Euler 1D” isimli<br />
temel programa ve 16 adet yan programcığa sahiptir.<br />
1B ağdasız sıkıştırılabilir akış çözücü iki ana<br />
bölümden oluşur: Birinci bölümde akılar hesaplanır,<br />
ikinci bölümde ise türlerin korunum denklemleri ile<br />
silindirik ve küresel simetriden gelen kaynak terimleri<br />
hesaplanır.<br />
Çözümler PVM mesaj iletimleri kullanılarak paralel<br />
hesaplama ile elde edilmiştir. Hesaplamalar 32<br />
Pentium bilgisayarlı PC kümesi kullanılarak<br />
yapılmıştır.<br />
Şekil 2’de verilen akım değişkenlerinin zamana bağlı<br />
değişimi, kimyasal reaksiyonların t=100 µs’da<br />
başladığını ve patlama dalgasının oluştuğunu gösterir.<br />
Patlama dalgası yansıyan şokun arkasından sağa doğru<br />
hareket etmektedir. Yaklaşık t=180 µs’da patlama<br />
dalgası yansıyan dalgayı yakalar ve birleşirler.<br />
Basinc (Pa)<br />
1. 10<br />
6<br />
8. 10<br />
5<br />
6. 10<br />
5<br />
4. 10<br />
5<br />
2. 10<br />
5<br />
3000<br />
0<br />
0 0.05 0.1<br />
x (m)<br />
IV.SONUÇLAR VE DEĞERLENDİRMELER<br />
Türlerin kütle korunum denklemleri ve sonlu hızda<br />
kimyasal reaksiyonlar ile 1B ağdasız sıkıştırılabilir<br />
akışlar için geliştirilen Euler çözücü ilk olarak<br />
içerisinde hava bulunan şok tüp problemi ile<br />
doğrulanmıştır. Sonuçlar, M. Ali AK tarafından<br />
geliştirilen orijinal Euler çözücü hesaplama sonuçları<br />
ile karşılaştırılmıştır, [6]. Bu sonuçlar analitik çözüm<br />
ile de karşılaştırılmıştır. Ayrıca paralel hesaplamalar,<br />
seri çözüm sonuçları ile doğrulanmıştır, [7]. Silindirik<br />
ve küresel simetrik patlama durumları için ise<br />
sonuçlar, Referans [8]’de verilen sayısal veriler ile<br />
doğrulanmıştır.<br />
Sicaklik (K)<br />
2000<br />
1000<br />
1000<br />
0<br />
0 0.05 0.1<br />
x (m)<br />
Şok Tüp İçerisindeki H 2 :O 2 :Ar Karışımının<br />
Patlaması<br />
Bu durum için şok tüp, 2:1:7 molar oranda H 2 :O 2 :Ar<br />
karışımı ile doldurulmuş olarak kabul edilir. Bir ucu<br />
kapalı olan tüp, 12cm uzunluğundadır. Hesaplamalar<br />
için iki sınır koşulu uygulanır: x=0’da duvar sınır<br />
koşulu, x=12’de ise dışarı akış durumu tanımlanır. İlk<br />
durum için sola doğru süpersonik akış tanımlanmıştır.<br />
Akış duvara çarptığında bir şok dalgası oluşur ve sağa<br />
doğru yansır. Yansıyan şokun arkasında sıcaklığın<br />
yükselmesinden dolayı patlama oluşur. Bu problemin<br />
ilk koşulları Referans [8]’de verilmiştir.<br />
Bu problem daha önce çalışılmış ve sayısal<br />
çözümler için gerekli olan reaksiyon mekanizmaları<br />
belirlenmiştir. Bu çalışmada 9 farklı kimyasal tür için,<br />
O 2 , H 2 O, H, O, OH, H 2 , HO 2 , H 2 O 2 ve Ar, ileri-geri<br />
tanımlayan 48 adet denklem kullanılmıştır, [8].<br />
Hiz (m/s)<br />
500<br />
0<br />
500<br />
0 0.05 0.1<br />
100<br />
150<br />
170<br />
180<br />
200<br />
x (m)<br />
µsec<br />
için<br />
Şekil 2. Basınç, Sıcaklık ve Hızın zamana bağlı<br />
değişimi<br />
Şok dalgası patlama dalgası ile birleştiğinde<br />
bazı bozulmalar meydana gelir ve şok cephesi<br />
basıncında düşüş gözlenir. Tüm hesaplamalar patlama<br />
31
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
dalgasının tüpün sağ ucuna ulaştığında sonlanır. Bu da<br />
yaklaşık 210 µs süre alır.<br />
Kimyasal türlerin tamamının kütle oranı, Ar<br />
hariç, zamana bağlı olarak değişir, [7]. Argon<br />
hareketsiz gaz olarak davranır, bu konsantrasyonun<br />
zamanda değişmediği anlamına gelir. Yanma sonucu<br />
H 2 ve O 2 miktarları önemsenmeyecek bir değere kadar<br />
azalırken H 2 O miktarı ise artar.<br />
Çözüm ağı duyarlılığı, Referans [7]’de<br />
çalışılmıştır. 600 hücre ile çözüm, ağdan bağımsız bir<br />
çözüm vermiştir. Bu sebeple bundan sonraki<br />
çözümlemelerde 600 ağ hücresi kullanılmıştır.<br />
H 2 :O 2 :Ar karışımının Doğrudan Enerji Aktarımı<br />
ile Silindirik ve Küresel Simetrik Patlaması<br />
Bu test durumu, eksenel ve küresel patlama<br />
dalgaları için doğrudan ateşleme benzetimidir.<br />
Doğrudan ateşlemede, öncelikle kuvvetli bir basınç<br />
dalgası yaratılır. Şokun arkasında yüksek sıcaklık<br />
artışından dolayı, kimyasal reaksiyonlar başlar ve<br />
uygun koşullar altında patlama meydana gelir. Bu<br />
problemin modellenmesinde açık bir ortamda yayılmış<br />
yanabilir karışıma bir noktada çok yüksek miktarda<br />
enerji verilir: Bu bölüme sürücü bölümü denir ve Şekil<br />
3’te gösterilmektedir. Geri kalan bölüm ise sürülen<br />
bölüm olarak adlandırılır [9].<br />
Kütle Konsantrasyonu, H2O<br />
Kütle Konsantrasyonu, O2<br />
0.1<br />
0.05<br />
0<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
0.1<br />
0.05<br />
0<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
Kütle Konsantrasyonu, H2<br />
0.015<br />
0.01<br />
0.005<br />
0<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
Euler 1D<br />
Referans [9]<br />
Şekil 4. H 2 O, O 2 ve H 2 Kütle konsantranyonlarının r’a<br />
bağlı değişimi<br />
Şekil 3. Silindirik ve Küresel Patlama için İlk<br />
Durumlar<br />
Bu problemde, H 2 :O 2 :Ar karışımının eksenel simetrik<br />
patlaması için 1. test durumdaki gibi 9 tür ile 48<br />
denklem kullanılır. Referans [9]’da ise aynı problem 9<br />
tür için 24 reaksiyon denklemi kullanılmaktadır.<br />
<strong>Yüksek</strong> enerji miktarı, yüksek sıcaklık ve basınç<br />
olarak yanabilir gaz karışımı içerisinde sürücü<br />
bölümünde ilk durum olarak tanımlanır. Sürülen<br />
bölüm için ise düşük sıcaklık ve basınç tanımlanır. Bu<br />
koşullar Referans [9]’da verilmiştir. Ayrıca r=0’da<br />
duvar, r=0.4’de ise eksenel simetri sınır koşulu<br />
tanımlanır.<br />
32
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Elde edilen snuçlar, Referans [9]’da verilen değerlerle<br />
doğrulanmıştır, [7]. H 2 , HO 2 ve O 2 ’nin kütle<br />
konsantranyonlarının değişimi Refeans [9]’daki<br />
değerlerle karşılaştırmalı olarak Şekil 4’de<br />
verilmektedir.<br />
Basinc (Pa)<br />
Sicaklik (K)<br />
Hiz (m/s)<br />
2 . 10 6<br />
1 . 10 6<br />
0<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
4000<br />
2000<br />
0<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
500<br />
0 0.1 0.2 0.3<br />
r (m)<br />
Dogrusal durum<br />
Eksenel simetrik durum<br />
Küresel simetrik durum<br />
Şekil 5. t=80 µsec’da Basınç, Sıcaklık, Hız değişimi<br />
Referans [9]’da, patlama dalgası küresel simetri<br />
durumu için ele alınmıştır. Bu çalışmada ise problem,<br />
doğrusal (α=0), eksenel simetri (α=1) ve küresel<br />
simetri (α=2) koşullarında çözülmüştür. Doğrusal<br />
durum için çözümler oldukça düzgündür ve patlama<br />
dalgası diğerlerinde olduğundan daha hızlı hareket<br />
eder. Halbuki, eksenel ve küresel simetri durumlar için<br />
sayısal çözümler sırasıyla t=190 µs ve t=80 µs’ta<br />
kadar alınabilmiştir. Hem silindirik simetri hem de<br />
küresel simetri durumları, doğrusal patlama çözümü<br />
ile karşılaştırılmıştır (Şekil 5).<br />
VI:SONUÇ<br />
Sonuç olarak H 2 :O 2 :Ar karışımın hızlı yanması<br />
(patlaması) detaylı bir şekilde çalışılmıştır. 1B<br />
denklemlere silindirik (eksenel simetri) ve küresel<br />
simetriden gelen terimlerin eklenmesiyle de 2B ve 3B<br />
patlama dalgaları modellenmiştir. 1B, silindirik<br />
(eksenel simetri) ve küresel simetri durumda H 2 :O 2 :Ar<br />
karışımın patlama sonuçları diğer sayısal sonuçlarla<br />
karşılaştırıldığında uyumlu olduğu görülmüştür.<br />
Bununla birlikte küresel patlama modeli için belli bir<br />
zaman aralığına kadar sonuç elde edilebilmiştir. Bu<br />
durumun ilk koşullara bağlı olduğu gözlenmiştir. İlk<br />
koşulların deneysel olarak modellenmesinin ardından<br />
patlama modelinde iyileştirmeler yapılabileceği<br />
öngörülmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1.] Kuhl, A. L, Leyer, J.-C., Borisov, A.A.,<br />
Sirignano, W.A., Dynamics of Gaseous<br />
Combustions, AIAA Vol.151, 439 pages, 1993<br />
[2.] Kuhl, A. L, Leyer, J.-C., Borisov, A.A.,<br />
Sirignano, W.A., Dynamic Aspects of<br />
Detonations, AIAA Vol.153, 473 pages, 1993<br />
[3.] Moen, I.O., Transition to Detonation in Fuel-<br />
Air Explosive Clouds, Journal of Hazardous<br />
Materials, Vol. 33, pp. 159-192, 1993<br />
[4.] Yu S-T, Basic Equation of Chemically Reacting<br />
Flows for Computational Fluid Dynamics, 98-<br />
1051 AIAA/ASME/ASCE/AHS/ASC<br />
Structures, Structural Dynamics and Material<br />
Conference, 1997 (TA 645.A2),<br />
styu@me1.eng.wayne.edu<br />
[5.] Toro, E.F., Riemann Solvers and Numerical<br />
Methods for Fluid Dynamics, Springer-Verlag,<br />
2 nd Edition, 1999<br />
[6.] Ak, M., A., Analysis of Transient Regimes in<br />
Solid Rocket Propulsion, Ph.D. Distertion,<br />
Department of Mechanical Engineering, Middle<br />
East Technical University, 2001<br />
[7.] Birşen ERDEM, Finite Volume Solutions of 1D<br />
Euler Equations for High Speed Flows With<br />
Finite-Rate Chemistry, Msc. Thesis,<br />
Department of Aerospace Engineering, Middle<br />
East Technical University, 2003<br />
[8.] www-ian.math.uni-magdeburg.de Grambow,<br />
Dr. W., Magdeburg University, Faculty of<br />
Mathematics, 39106 Magdeburg, Germany<br />
[9.] Im, K.-S., Yu, S.-T., J. Analyses of Direct<br />
Detonation Initiation with Realistic Finite-Rate<br />
Chemistry, MI48202, Mechanical Engineering<br />
Department of Wayne State University, Detroit<br />
33
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ÜST ÜSTE ÇIRPAN İKİ KANAT KESİTİNİN<br />
MAKSİMUM İTKİ İÇİN PARALEL ENİYİLEŞTİRMESİ<br />
Mustafa KAYA 1 Dr. İsmail H. TUNCER 2<br />
e-posta: mkaya@ae.metu.edu.tr e-posta: tuncer@ae.metu.edu.tr<br />
1, 2<br />
Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Müh. Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, üst üste çırpan iki kanat kesitinden elde<br />
edilen itki eniyileştirilmiştir. Kanat kesitlerine, çırpma<br />
hareketi harmonik yunuslama ve dalma şeklinde<br />
verilmiştir. Çırpan kanat kesitleri üzerindeki zamana<br />
bağlı viskos akış alanları bir Navier-Stokes çözücü<br />
kullanılarak üst üste binen ağ sistemi ile<br />
hesaplanmıştır. Hesaplamalar Parallel Virtual<br />
Machine (PVM) kitaplık rutinleri kullanılarak bir<br />
bilgisayar öbeğinde paralel olarak gerçekleştirilmiştir.<br />
Gradyant tabanlı eniyileştirme algoritması<br />
kullanılmıştır. İtki üretimi çırpma hareketi<br />
parametrelerine (yunuslama ve dalma hareketlerinin<br />
genliği, çırpma frekansı ve yunuslama ile dalma<br />
hareketi arasındaki faz farkı) göre eniyileştirilmiştir.<br />
Çırpan kanat kesitleri ile itki üretiminin faz farkına<br />
oldukça bağlı olduğu ve yüksek itki değerlerinin düşük<br />
itki verimi durumunda elde edilebileceği gözlenmiştir.<br />
İtki üreten çırpan kanatların su tünelinde elde edilen<br />
akış görüntüleri ile iz bölgesindeki akış özelliklerine<br />
bakarak Lai ve Platzer [2] ile Jones ve grubu [3]<br />
itkinin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmışlardır. Tek<br />
olarak çırpan bir kanat kesitini inceledikleri<br />
deneylerinde, Anderson ve grubu [4], itki üretiminin<br />
verimini arttırma konusunda önemli bir etkenin<br />
yunuslama ve dalma hareketi arasındaki faz farkı<br />
olduğunu gözlemişlerdir. Yaptıkları yeni deneysel<br />
çalışmaların sonucunda Jones ve grubu [5] ile Platzer<br />
ve Jones [6] üst üste simetrik olarak çırpan iki kanat<br />
kesitinin, çırpan tek bir kanat kesitine göre daha<br />
yüksek itki ve itki verimi sağladığını göstermişlerdir.<br />
Jones ve Platzer [7] son olarak üst üste çırpan iki kanat<br />
ile itkisi sağlanan bir radyo kontrollü mikro hava aracı<br />
geliştirerek test uçuşunu gerçekleştirmişlerdir(Şekil 1).<br />
I. GİRİŞ<br />
Küçük kuşların ve böceklerin uçuş performansına<br />
dayanarak düşük Reynolds sayılı uçuş ve manevra<br />
ortamlarında gerekli itki üretimi için hareketli kanat<br />
kullanılmasının daha uygun olduğu 20. Yüzyılın<br />
başlarından itibaren düşünülmektedir[1]. Yaklaşık<br />
olarak bir asırlık geçmişe sahip olan çırpan kanatlar ile<br />
itki üretilmesi düşüncesi son yıllarda mikro hava<br />
araçları (MHA) üzerinde çalışan birçok araştırmacı<br />
tarafından yeniden gündeme getirilmiştir. MHA’lar<br />
askerî ve sivil amaçlı birçok görevde kullanılması<br />
düşünülen 15 cm’den daha az kanat açıklığına sahip ve<br />
uçuş hızı 30-60 kph arasında değişen oldukça küçük<br />
ölçekli araçlardır.<br />
Geçmişte üzerinde oldukça düşünülen çırpan kanatlar<br />
ile itki üretme problemi içerdiği karmaşık yapı<br />
nedeniyle araştırmacıların cesaretini uzun bir süre<br />
kırmıştır. Şimdi yenilenmiş yaklaşımlarla MHA uçuşu<br />
için öngörülen aerodinamik performansı<br />
sağlayabilecek en verimli çırpan kanat tabanlı itki<br />
üretim teknolojileri son zamanların en güncel havacılık<br />
konularından biri olmuştur. En son yapılan deneysel<br />
ve hesaplamalı çalışmalar tek ve çift olarak çırpan<br />
kanat kesitlerinin ürettiği itkiyi incelemiş ve üretilen<br />
itkiyle çırpma hareketinin frekansı ve genliği ve akışın<br />
Reynolds sayısı arasındaki ilişkiye ışık tutmuştur.<br />
34<br />
Şekil 1: Çırpan kanatlı MHA (Jones ve Platzer)<br />
Tuncer [8-10] ve Isogai [11] yaptıkları Navier-Stokes<br />
hesaplamaları ile, yunuslama ve dalma hareketi<br />
altındaki tek bir kanat kesitinin vediği itkinin akışdaki<br />
ayrılmadan ne şekilde etkilendiğini araştırmışlardır.<br />
Daha önceki bir çalışmada Tuncer ve Kaya [12] farklı<br />
çırpma parametreleri için üst üste çırpan iki kanat<br />
kesiti üzerindeki zamana bağlı viskos akışları<br />
incelemişlerdir.<br />
Bu çalışmanın amacı üst üste simetrik olarak çırpan iki<br />
NACA0012 kanat kesitinden elde edilen itkiyi<br />
yunuslama ve dalma hareketi parametrelerine göre<br />
eniyileştirmektir. Viskos akış çözümleri üst üste binen<br />
ağ sistemi kullanılarak bir bilgisayar öbeğinde paralel<br />
olarak hesaplanır.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
II. METOT<br />
Bu çalışmada sıkıştırılabilir viskos akışların<br />
incelenmesine olanak sağlayan bir Navier-Stokes<br />
çözücü kullanılmıştır. Yapılı ve üstüste binmiş çözüm<br />
ağı sistemleri kullanılarak akış çözümleri elde edilir.<br />
Herbir alt ağ sistemindeki hesaplamalar farklı<br />
işlemcilerde paralel olarak gerçekleştirilir. Paralel<br />
çözüm algoritmasında PVM mesaj gönderme kitaplık<br />
rutinleri kullanılır. Eniyileştirme işlemi gradyanta<br />
(gradient) dayalı en hızlı çıkış (steepest ascent)<br />
yöntemi ile gerçekleştirilir.<br />
Hesaplama bölgesi üst üste binmiş ağ sistemi ile<br />
ayrıştırılır. Kanat kesitleri etrafındaki C-tipi çözüm<br />
ağları Kartezyen bir arkaplan ağ üzerine oturtulur. Her<br />
bir kanat kesitinin çırpma hareketi, kanat kesiti ve<br />
etrafındaki C-tipi ağ hareket ettirilerek sağlanmaktadır<br />
(Şekil 2).<br />
hareketi arasındaki faz farkıdır. Serbest akım hızı U ∞<br />
,<br />
veter uzunluğu c ve indirgenmiş frekans k olmak<br />
üzere dairesel frekans ω = kU<br />
∞<br />
/ c şeklinde<br />
tanımlanmıştır. Alttaki kanat kesiti ile üstteki kanat<br />
kesitinin çırpma hareketleri arasında 180°’lik bir faz<br />
farkı vardır. Bu çalışmada kanat kesitlerine yunuslama<br />
hareketi hücum kenarından yarım veter uzaklıktan<br />
verilmiştir. Şekil 3 kanat kesitlerinin çırpma hareketini<br />
tasvir etmektedir. Şekildeki y 0<br />
bir çırpma peryodu<br />
boyunca iki kanat kesiti arasındaki ortalama uzaklıktır.<br />
Kanat kesitlerinin yüzeyindeki diğer sınır koşulları<br />
yoğunluk ve basınç gradyantlarının sıfıra eşitlenmesi<br />
ile sağlanır. Dış sınırlarda giren ve çıkan akış<br />
değişkenleri Riemann değişmezleri veya yansıtmayan<br />
sınır koşulları (non-recflecting boundary conditions<br />
[13]) kullanılarak elde edilir. Şekil 3’de görülen kanat<br />
kesiti ağı ile arkaplan ağlarının üst üste bindiği<br />
ağlararası sınırlarda ise akış değişkenleri her bir<br />
zaman adımında veri sağlayıcı komşu ağdan alınır ve<br />
doğrusal içdeğerlendirilir. İçdeğerlendirme katsayıları<br />
yön taramalı bir arama algoritması ile bulunur[14].<br />
Şekil 2: Üst üste binen çözüm ağı sistemi<br />
Navier-Stokes Çözücü<br />
Herbir alt çözüm ağında iki boyutlu, ince-tabaka,<br />
Reynolds ortalamalı Navier-Stokes denklemleri<br />
yüksek korunumlu biçimde çözülür. Ağlararası sınır<br />
noktalarında sınır şartları akış değişkenleri komşu<br />
ağdan içdeğerlendirilerek uygulanır. Akı<br />
hesaplamaları akış yönü(upwind) metodu tabanlı<br />
üçüncü dereceli Osher akı farkı ayrıştırma yöntemi ile<br />
içsel zaman integrasyonu kullanılarak yapılır.<br />
Sınır Koşulları<br />
Her bir kanat kesitinin yüzeyinde anlık akış hızları<br />
çırpma hareketinin belirlediği yerel yüzey hızına<br />
eşitlenerek kaymazlık sınır koşulu uygulanır. Üstteki<br />
kanat kesitinin dalma ( h ) ve yunuslama ( α ) bileşimi<br />
olarak tanımlanan çırpma hareketi Denklem 1’de<br />
verilmiştir.<br />
h = −h 0<br />
cos( ωt)<br />
α = −α<br />
cos( ωt<br />
+ φ )<br />
0<br />
(1)<br />
Burada h0<br />
dalma genliği, α<br />
0<br />
yunuslama genliği,<br />
ω dairesel frekans, t zaman, φ dalma ile yunuslama<br />
Şekil 3: Kanat kesitlerinin çırpma hareketi<br />
Eniyileştirme<br />
Eniyileştirme işlemi için en hızlı çıkış yöntemi<br />
kullanılmıştır. Bu yöntemde eniyi değere hedef<br />
fonksiyonun eniyileştirme değişkenlerine göre<br />
hesaplanan gradyant vektörü, ∇ F yönünde ilerlenerek<br />
ulaşılır.<br />
→<br />
∂F<br />
→<br />
∂F<br />
→<br />
∇ F = e1<br />
+ e2<br />
+ L (2)<br />
∂E<br />
∂E<br />
Burada<br />
En<br />
1<br />
eniyileştirme değişkenleri,<br />
→<br />
2<br />
F hedef<br />
fonksiyondur. İlerleme yönündeki adım ise, hedef<br />
fonksiyonun eniyileştirme değişkenlerine göre<br />
hesaplanan ikinci türevi ile ters orantılı olacak şekilde<br />
belirlenmiştir. Bu çalışmada yunuslama ve dalma<br />
genlikleri, ve h , ile faz farkı, φ , eniyileştirme<br />
α<br />
0 0<br />
değişkenleri olarak seçilmiştir. Hedef fonksiyonu ise<br />
bir çırpma peryodu boyunca kanat kesitleri tarafından<br />
üretilen ortalama itki katsayısıdır. Burada göz önünde<br />
bulundurulması gereken nokta Denklem 2’de verilen<br />
vektör bileşenlerinin çırpma hareketinden elde edilen<br />
itki peryodik bir davranış gösterene kadar zamana<br />
bağlı bir çözümün sonrasında hesaplandığıdır.<br />
35
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Paralel Hesaplama<br />
Akış çözümleri yönetici-işçi mantığına dayalı basit bir<br />
paralel işlem algoritması ile birden fazla işlemci<br />
kullanılarak elde edilir. Çözüm ağı sistemi alt ağlara<br />
bölündükten sonra her bir alt ağdaki çözüm farklı bir<br />
işlemcide hesaplanır. İşlemciler arası iletişim PVM<br />
(Parallel Virtual Machine) mesaj gönderme kitaplık<br />
rutinleri ile sağlanır. Eniyileştirme işlemi sırasında,<br />
gradyant vektörünü belirlemek için gerekli olan<br />
eniyileştirme değişkenlerine göre bir miktar bozulmuş<br />
zamana bağlı çözümler de paralel olarak hesaplanır.<br />
Paralel hesaplamalar Linux işletim sistemi altında çift<br />
Pentium işlemcili bilgisayarlardan oluşan bir<br />
bilgisayar öbeğinde gerçekleştirilir.<br />
Parçacık İzleri<br />
Parçacık izleri çözüm alanı içerisinde parçacık<br />
hızlarının basit ama etkili entegrasyonu ile elde edilir.<br />
Entegrasyon, çözücünün içinde zamana bağlı akış<br />
alanı hesaplaması yapılırken yürütülür. Kullanılan<br />
yöntemde, belli sayıdaki parçacık belli zaman<br />
aralıklarında akış alanında herhangi bir yerden salınır<br />
ve yerel hızla entegrasyon zamanı boyunca<br />
ilerletilerek ulaştığı yeni konum çözüm alanında<br />
bulunur. Parçacıklar ağlararası sınırlardan da<br />
geçebilirler.<br />
III. SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada 180°’lik faz farkı ile üst üste çırpan iki<br />
NACA0012 kanat kesitinden elde edilen itki<br />
eniyileştirilmiştir. Kanat kesitlerinin arasındaki<br />
ortalama uzaklık y 0<br />
= 1.4 olarak belirlenmiştir. Bütün<br />
çözümler uçan MHA modeli[7] ile bir uyum<br />
göstermesi bakımından M = 0.1 ve Re = 10000<br />
değerlerinde laminar akış varsayımıyla hesaplanmıştır.<br />
İncelenen eniyileştirme durumları ve eniyileştirme<br />
işlemine başlanan ilk değerler Tablo 1’de verilmiştir.<br />
Tablo 2 ise eniyileştirme sonuçları vermektedir.<br />
Tablo 1: İncelenen durumlar ve başlangıç değerleri<br />
α φ<br />
k h<br />
0<br />
0<br />
1a 1.0 0.4 E<br />
b<br />
= 5°<br />
E<br />
b<br />
= 30°<br />
1b 1.0 0.4 E<br />
b<br />
= 5°<br />
E<br />
b<br />
= 60°<br />
2 1.0 E = 0. 2 E = 5°<br />
E = 30°<br />
b<br />
b<br />
E : Eniyileştirme değişkeni başlangıç değeri<br />
Tablo 2: Eniyileştirme sonuçları<br />
h<br />
0<br />
α φ<br />
0<br />
C<br />
t<br />
1a 0.4 6.5° 76.5° 0.12<br />
1b 0.4 7.9° 64.7° 0.12<br />
2 0.4 6.7° 76.8° 0.12<br />
Bir eniyileştirme işlemi gelişigüzel seçilmiş ilk<br />
eniyileştirme değerleri ile başlar. Daha sonra her<br />
eniyileştirme adımında hedef fonksiyonun yani<br />
ortalama itkinin gradyantı hesaplanır. Sayısal olarak<br />
yapılan gradyant hesaplaması için eniyileştirme<br />
değerleri bir miktar bozulur ve değişen akış şartlarında<br />
b<br />
b<br />
birkaç çırpma peryodu için hesaplanan zamana bağlı<br />
çözümden ortalama itki değeri elde edilir. Gradyantın<br />
hesaplanmasının ardından her bir eniyileştirme<br />
değişkeni gradyant vektörü yönünde küçük adımlarla<br />
ilerletilir. Bu işlem gradyant vektörünün sıfırlandığı<br />
ana kadar devam eder. 12-16 işlemciye paylaştırılmış<br />
ortalama bir eniyileştirme işlemi yaklaşık olarak 50<br />
saat tutmaktadır.<br />
Paralel hesaplamalar sırasında simetri düzlemine göre<br />
arkaplan ağ iki parçaya bölünür. Dolayısıyla<br />
hesaplama bölgesi toplam dört alt ağa ayrıştırılır. Bu<br />
çalışmada kullanılan arkaplan Kartezyen ağı<br />
135× 239 , kanat kesitleri etrafındaki her bir C-tipi ağ<br />
ise 187 × 43 noktadan oluşur. Kanat kesitinin dış<br />
sınırı yüzeyden beşte bir veter uzaklıktadır. Kartezyen<br />
ağın dış sınırı ise kanat kesitlerinden yaklaşık 10 veter<br />
uzakta olacak şekilde ayarlanmıştır.<br />
Sadece eniyileştirme değişkenlerinin ilk değerleri<br />
bakımından birbirinden farklılık gösteren Durum 1a<br />
ve 1b için elde edilen eniyileştirme adımları Şekil 4’te<br />
verilmiştir. Eniyileştirme değişkenleri olan α<br />
0<br />
ve φ<br />
sırasıyla, Durum 1a için 6.5° ve 76.5°, Durum 1b<br />
içinse 7.9° ve 64.7° değerlerine yakınsamıştır. İki<br />
durumda da ortalama itki katsayısının maksimum<br />
değeri yaklaşık = 1.2 olarak bulunmuştur.<br />
C t<br />
Durum 1a’da ulaşılan eniyi çırpma hareketi için<br />
hesaplanan zamana bağlı akış alanları Şekil 5 ve 6’da<br />
verilmektedir. Şekil 5’deki parçacıklar kanat kesitinin<br />
hemen yanındaki hayali bir yatay çizgiden salınmakta<br />
ve akış alanı içinde yerel hızla izlenmektedir.<br />
Şekillerden görüldüğü üzere hücum kenarında oluşan<br />
ve akımla birlikte ilerleyen girdaplarla zamana bağlı<br />
akış alanı yüksek girdaplılık taşımaktadır. Hücum<br />
kenarı girdapları aşağı ve yukarı çırpma hareketi<br />
sırasında kanat kesitinin alt ve üst yüzeyinde<br />
oluşmaktadır. Hesaplanan akış alanının orta düzleme<br />
göre simetrik olduğu da görülmektedir.<br />
Durum 2’de eniyileştirme değişkenleri arasına h 0<br />
da<br />
katılmıştır. Ancak kanat kesiti ağlarının birbirlerinin<br />
içine girmesini engellemek amacıyla ve α için<br />
h0<br />
0<br />
h ≤ 0.4 0<br />
ve α ≤ 10°<br />
0<br />
şeklinde bir kısıtlama<br />
getirilmiştir. Bu durum için izlenen eniyileştirme<br />
adımları Şekil 7’de verilmiştir. Görüldüğü üzere itki<br />
arttıkça dalma genliği de artma eğilimi göstermekte<br />
ama h = 0.4 0<br />
değerinde kısıtlanmaktadır. Elde edilen<br />
eniyi çırpma koşulu daha ilk iki durumun sonucuna<br />
çok yakındır. İtkinin maksimum değerinin ( = 7°<br />
ve φ = 75° civarı) bulunduğu bölgede α<br />
0<br />
arttıkça φ<br />
değerinin azaldığı bir sırtın (ridge) bulunduğu<br />
söylenebilir. Bu durumda en iyi çırpma hareketi için<br />
hesaplanan anlık akış alanı Şekil 8’de verilmiştir.<br />
α 0<br />
36
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 4: Durum 1a ve 1b için eniyileştirme adımları<br />
Şekil 5: Eniyi çırpma hareketi boyunca parçacık izleri (Durum 1a)<br />
Şekil 6: Eniyi çırpma hareketi için anlık Mach Sayısı konturları (Durum 1a ve 1b)<br />
37
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 7: Durum 2 için eniyileştirme adımları<br />
Şekil 8: Eniyi çırpma hareketi için anlık Mach Sayısı<br />
konturları (Durum 2)<br />
IV. DEĞERLENDİRMELER<br />
Bu çalışmada üst üste çırpan iki kanat kesiti<br />
etrafındaki zamana bağlı laminar akışlar üst üste binen<br />
ağ sistemi ile bir bilgisayar öbeğinde paralel olarak<br />
çözülmüştür. k =1 sabit çırpma frekansı için elde<br />
edilen itki eniyileştirilmiştir. Farklı noktalarından<br />
başlatılan eniyileştirme işlemleri yakın değerlere<br />
yakınsamıştır. İncelenen durumlarda yunuslama ve<br />
dalma arasındaki faz farkı yaklaşık 75° olduğunda<br />
maksimum itkiye ulaşıldığı ve maksimum itkiyi veren<br />
çırpma hareketinin hücum kenarında güçlü girdaplara<br />
yol açtığı gözlenmiştir. Bu konudaki çalışmalar devam<br />
etmektedir.<br />
V. KAYNAKLAR<br />
[1] Alexander, R.Mc., The U, J and L of bird flight,<br />
Nature, 390:13, 1997.<br />
[2] Lai, J.C.S. and Platzer, M.F., The Jet<br />
Characteristics of a Plunging Airfoil, 36th AIAA<br />
Aero. Sci. Meeting & Exhibit, Reno, Jan. 1998.<br />
[3] Jones, K.D., Dohring, C.M., and Platzer, M.F., An<br />
Experimental and Computational Investigation Of<br />
the Knoller-Betz Effect, AIAA Journal Vol. 36,<br />
No.7, pp. 1240-1246, 1998.<br />
[4] Anderson, J.M., Streitlien, K.,Barrett, D.S. and<br />
Triantafyllou, M.S., Oscillating Foils of High<br />
Propulsive Efficiency, Journal of Fluid Mechanics,<br />
Vol. 360, 1998, pp.41-72.<br />
[5] Jones, K.D., Castro, B.M., Mahmoud, O., Pollard,<br />
S.J., Platzer, M.F., Neef, M.F., Gonet, K., and<br />
Hummel, D.A., A Collaborative Numerical and<br />
Experimental Investigation of Flapping-Wing<br />
Propulsion, AIAA Paper No. 2002-0706, 40th<br />
AIAA Aerospace Sciences Meeting, Reno,<br />
Nevada, Jan., 2002.<br />
[6] Platzer, M.F. and Jones, K.D., The Unsteady<br />
Aerodynamics of Flapping-Foil Propellers, 9th<br />
International Symposium on Unsteady<br />
Aerodynamics, Aeroacoustics and Aeroelasticity<br />
of Turbomachines, Ecole Centrale de Lyon, Lyon,<br />
France, September 4-8, 2000.<br />
[7] Jones, K.D. and Platzer, M.F. Experimental<br />
Investigation of the Aerodynamic Characteristics<br />
of Flapping-Wing Micro Air Vehicles, AIAA<br />
Paper No. 2003-0418, 2003.<br />
[8] Tuncer, I.H. and Platzer, M.F., Thrust Generation<br />
due to Airfoil Flapping, AIAA Journal, Vol. 34,<br />
No. 2, 1995, pp. 324-331.<br />
[9] Tuncer, I.H., A 2-D Unsteady Navier-Stokes<br />
Solution Method with Moving Overset Grids,<br />
AIAA Journal, Vol. 35, No. 3, 1997, pp. 471-476.<br />
[10] Tuncer, I.H., Parallel Computation of Multi-<br />
Passage Cascade Flows with Overset Grids,<br />
Parallel CFD Workshop, Istanbul, 1997.<br />
[11] Isogai, K., Shinmoto Y., Watanabe, Y., Effects of<br />
Dynamic Stall on Propulsive Efficiency and<br />
Thrust of a Flapping Airfoil, AIAA Journal, Vol.<br />
37, No. 10, pp. 1145-1151, 2000.<br />
[12] Tuncer, I.H. and Kaya, M., Parallel Computation<br />
of Flows Around Flapping Airfoils in Biplane<br />
Configuration, Parallel CFD 2002, Kansai Science<br />
City, Japan, May 20-22, 2002.<br />
[13] Giles, M.B., Nonreflecting Boundary Conditions<br />
for Euler Equation Calculations, AIAA Journal,<br />
Vol. 28, No. 12, pp. 2050-2058, 1990.<br />
[14] Tuncer, I.H., A 2-D Unsteady Navier-Stokes<br />
Solution Method with Moving Overset Grids,<br />
AIAA Journal, Vol. 35, No. 3, March 1997, pp.<br />
471-476.<br />
38
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
YAPAY SİNİR AĞI VE GENETİK ALGORİTMA KULLANARAK<br />
HIZLI AERODİNAMİK DİZAYN<br />
Abdurrahman HACIOĞLU<br />
e-posta: a.hacioglu@hho.edu.tr<br />
Hava Harp <strong>Okulu</strong> K.lığı, Dekanlık, <strong>Havacılık</strong> Müh. Bölümü, 34149, Yeşilyurt/İstanbul<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, yapay sinir ağı ile güçlendirilmiş bir<br />
genetik algoritma kullanılarak, tersten kanat profili<br />
dizaynı yapılmıştır. Yapay sinir ağı ve genetik<br />
algoritma melez bir yapı içerisinde birleştirilerek hızlı<br />
bir dizayn algoritması elde edilmiştir. Bu yaklaşımda<br />
yapay sinir ağı, amaç fonksiyonunun yaklaşık olarak<br />
hesaplanması yerine, doğrudan hedef çözümün tahmin<br />
edilmesi için kullanılmıştır. Yapay sinir ağı, genetik<br />
sürecin her adımında, popülasyondaki bireyler<br />
kullanılarak eğitilmiştir. Yapay sinir ağı tarafından<br />
üretilen bir bireyin, her adımda, genetik işlemlerle<br />
oluşturulmuş olan yeni popülasyona dahil edilmesiyle<br />
dizayn sürecinin hızlandırılması amaçlanmıştır. Saf<br />
genetik algoritmalar kadar gürbüz olan bu yeni<br />
yöntemin tersten kanat profili dizaynına uygulanması<br />
ile dizayn sürecinin çok büyük oranda hızlandığı,<br />
işlem sayısının oldukça azaldığı görülmüştür.<br />
I. GİRİŞ<br />
Tersten kanat profili dizaynı, arzu edilen belli bir<br />
basınç dağılımını sağlayan kanat profilinin elde<br />
edilmesi problemi olup, aerodinamik dizayn<br />
çalışmalarının temel konularından biridir. Bu problem,<br />
değişik optimizasyon teknikleriyle birlikte olduğu<br />
gibi, kullanımı son yıllarda oldukça yaygınlaşan<br />
genetik algoritmalar (GA) ile birlikte de çözülebilmektedir.<br />
Aerodinamik dizayn ve optimizasyon çalışmalarındaki<br />
uygulamaları çok başarılı sonuçlar vermekle birlikte,<br />
çok fazla hesaplamalı akışkanlar dinamiği (HAD)<br />
hesabı gerektirmesi, GA’ların bu konudaki en büyük<br />
eksikliğidir [1,2,3,4]. Bu eksikliğin giderilmesi ve<br />
daha az HAD hesabı ile sonuca ulaşılarak GA’ların<br />
daha çabuk sonuç vermesi amacıyla, gerçek HAD<br />
çözümü yerine yapay sinir ağı (YSA) ile elde edilen<br />
yaklaşık çözümün kullanılması başvurulan bir<br />
yöntemdir. Bu yöntemle yapılmış olan [5] ve [6] gibi<br />
çalışmalarda YSA, çok fazla işlem gerektiren ve çok<br />
zaman alan HAD çözümünü tahmin etmek için<br />
kullanılır. GA ile yapılan dizayn sürecindeki her bir<br />
adımda, popülasyondaki bireylerin bir kısmına ait<br />
HAD hesapları, eğitilmiş olan bir YSA ile<br />
gerçekleştirilir. Böylece, YSA tarafından yapılan<br />
yaklaşık HAD hesapları ile gerçek HAD hesabı sayısı<br />
azaltılarak dizayn süreci hızlandırılır. Bu teknikte,<br />
YSA eğitilirken kanat profilleri girdi, kanat<br />
profillerine ait HAD çözümleri çıktı olarak kullanılır.<br />
Yöntemin başarısı, YSA’dan elde edilen yaklaşık<br />
HAD çözümlerinin başarısına bağlıdır. Diğer taraftan,<br />
dizayn sürecinde hedeflenen sonuca ulaşmak için tek<br />
belirleyici GA’dır. Çünkü genetik sürecin her<br />
adımında üretilen yeni popülasyondaki bireyler,<br />
çaprazlama, mutasyon gibi genetik işlemlerle<br />
üretilmektedir.<br />
Bu çalışmada, tersten kanat profili dizaynı için [7]’de<br />
verilen yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemde YSA,<br />
yaklaşık HAD hesabında kullanılmak yerine, hedef<br />
çözümü sağlayan bireyi (kanat profili) tahmin etmek<br />
için kullanılır. Genetik sürecin her adımında YSA<br />
tarafından tahmin edilen bir birey, genetik işlemlerle<br />
oluşturulan yeni popülasyona ilave edilir. Bu şekilde,<br />
sonuca ulaşmak için YSA’nın tahmin gücünden de<br />
faydalanılmış olur. Diğer taraftan bu teknikte<br />
YSA’nın, her adım için çok başarılı bir birey (çözüm)<br />
üretmesi de şart değildir. Bunun nedeni, YSA’dan<br />
gelen birey çok hatalı olsa bile, genetik sürecin<br />
başarısız bireyleri eleyerek süreç dışı bırakabilmesi ve<br />
daha az uygun bireylerden daha iyi bireyler<br />
üretebilmesidir. Bu yöntem [7]’de, Yapay Sinir Ağı İle<br />
Güçlendirilmiş Genetik Algoritma (YGGA) olarak<br />
isimlendirilmiştir. Yöntemin detayları II. bölümde<br />
açıklanacaktır.<br />
Bu çalışmada kullanılan GA, Dağıtım Stratejileri (DS)<br />
uygulaması içeren Titreşimli Genetik Algoritma<br />
(TGA)’dır. TGA ve DS yöntemleri [8] ile yazar<br />
tarafından yapılan doktora çalışmasında geliştirilmiş<br />
olup bunlara ait ayrıntılı bilgi [8]’de bulunabilir. TGA<br />
ve DS daha sonra kısaca açıklanacaktır.<br />
II. YAPAY SİNİR AĞLARI İLE<br />
GÜÇLENDİRİLMİŞ GENETİK ALGORİTMA<br />
YGGA yönteminde YSA, genetik sürecin her<br />
adımında bir tane aday çözüm üretmesi için kullanılır.<br />
YSA’nı eğitmek için kullanılan eğitim seti, genetik<br />
süreçteki popülasyon (kanat profilleri) ve bunlara ait<br />
HAD çözümlerinden (basınç katsayısı dağılımları)<br />
oluşur. HAD çözümleri girdi, bunların ait oldukları<br />
39
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kanat profili geometrileri de çıktı olarak kullanılır.<br />
Eğitme işlemi genetik sürecin her adımında tekrar<br />
yapılır ve eğitilmiş olan YSA, dizayn probleminin<br />
hedefi olan basınç dağılımını girdi olarak kullanarak,<br />
bunu sağlamaya aday bir kanat profili üretir. Üretilen<br />
bu kanat profili, genetik işlemciler tarafından üretilmiş<br />
olan yeni popülasyona dahil edilerek bir sonraki<br />
adımda onlarla birlikte kullanılır. Genetik sürecin<br />
herhangi bir adımında, YSA’nın yapacağı yeterince iyi<br />
bir tahmin hedeflenen sonucu verebilecektir. Bununla<br />
birlikte, genetik sürecin ilk adımlarında, popülasyon<br />
hedef çözüme fazla yakın olmayacağı için, bunların<br />
kullanılmasıyla eğitilecek olan YSA, hedef çözüme<br />
göre yeterince iyi tahmin yapamayacaktır. Diğer<br />
taraftan, YSA’nın yapacağı tahmin, muhtemelen,<br />
genetik sürecin o adımda çıkartacağı en iyi bireyden<br />
daha iyi olabilecektir. Bu böyle olduğu zaman,<br />
YSA’nın ürettiği birey daha baskın olacak ve<br />
popülasyonun daha hızlı gelişmesini sağlayacaktır. Bu<br />
durumda da GA, YSA’dan gelen bireyle güçlendirilen<br />
popülasyondan daha iyi bir popülasyon üretecektir.<br />
Daha iyi bir popülasyon, hedef çözüme daha yakın<br />
olacağından, genetik süreç ilerlerken YSA için daha<br />
iyi bir eğitim seti elde edilmiş olacaktır. Bu, YSA’nın<br />
daha az hatalı bir birey üretmesini sağlayacak;<br />
YSA’dan gelecek daha az hatalı birey ile de GA daha<br />
iyi bir popülasyon üretecektir. Sonuç olarak, bu<br />
karşılıklı pozitif etkileşim genetik süreci oldukça<br />
hızlandıracak ve hedeflenen sonucun çok az işlemle<br />
elde edilebilmesini sağlayacaktır..<br />
Blok diyagramı Şekil 1’de gösterilen YGGA’nın ana<br />
adımlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:<br />
• İkinci olarak, popülasyondaki kanat profilleri ve<br />
bunlara ait basınç katsayısı dağılımları kullanılarak<br />
YSA eğitilir. Eğitim sırasında basınç katsayısı<br />
dağılımları girdi, kanat profili geometrileri çıktı<br />
olarak kullanılır.<br />
• Son olarak, hedef basınç katsayısı dağılımı girdi<br />
olarak kullanılarak, eğitilmiş olan YSA’dan bir<br />
kanat profili elde edilir ve genetik sürecin bir<br />
sonraki adımında kullanılmak üzere, genetik<br />
işlemcilerle elde edilen popülasyona ilave edilir. Bu<br />
işlemler, hedeflenen çözüm elde edilinceye kadar<br />
genetik sürecin her adımında tekrarlanır.<br />
YGGA içerisinde kullanılan YSA, geriye yayılımlı<br />
çok katmanlı [9] bir YSA’dır. Yapısı Şekil 2’de<br />
gösterilen bu YSA’da, doğrusal olmayan sigmoid<br />
transfer fonksiyonu içeren bir saklı katman ve<br />
doğrusal çıktı katmanı kullanılmıştır. Yukarıda<br />
belirtildiği gibi, eğitim setinde basınç katsayısı<br />
dağılımları girdileri, kanat profilleri de çıktıları<br />
oluşturmaktadır. Basınç dağılımı için 161 nokta (girdi<br />
katmanındaki veri sayısı); kanat profili geometrisi için<br />
ise, bölüm V’de açıklanacağı gibi, 22 parametre (çıktı<br />
katmanındaki veri sayısı) kullanılacaktır. Saklı<br />
katmandaki nöron sayısı ikidir. YSA’nın kullandığı<br />
eğitim seti, genetik sürecin her adımında, o adımdaki<br />
popülasyon ve HAD çözümlerinden elde edilir. Eğitim<br />
sonucu elde edilen YSA’ya ait parametreler<br />
(ağırlıklar) korunarak, bir sonraki adımdaki YSA<br />
eğitiminde başlangıç değerleri olarak kullanılır. Bu<br />
işlem, YSA’nın eğitim hatalarını azaltarak, daha etkin<br />
tahmin yapmasını sağlar [6].<br />
Başlangıç<br />
Popülasyonu y 1<br />
x 1<br />
Hedef<br />
Çözüm<br />
HAD Hesabı<br />
YSA<br />
İşlemleri<br />
Yeni<br />
Popülasyon<br />
x 2<br />
y 2<br />
Genetik<br />
İşlemler<br />
Şekil 1. YGGA’nın blok diyagramı.<br />
• İlk olarak, popülasyondaki bireylere (kanat<br />
profilleri) ait HAD hesapları yapılarak, basınç<br />
katsayısı dağılımları ve uygunluk değerleri belirlenir<br />
ve genetik işlemler yapılarak yeni popülasyon<br />
üretilir.<br />
x IM<br />
Girdi Katmanı<br />
(Basınç<br />
Dağılımı)<br />
Saklı Katman<br />
Şekil 2. Kullanılan YSA’nın yapısı.<br />
Çıktı Katmanı<br />
(Kanat Profili<br />
Geometrisi)<br />
III. DAĞITIM STRATEJİLERİ<br />
Genetik işlemler sırasında, kromozomları belli<br />
parçalara bölerek, amaç fonksiyonunu bu parçalar için<br />
y kn<br />
40
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ayrı ayrı hesaplama; genetik işlemleri bu parçalar için<br />
ayrı ayrı yapma yaklaşımıdır. Eğer bu yaklaşım, ele<br />
alınan probleme doğru bir biçimde uygulanabilirse,<br />
genetik süreci oldukça hızlandırmak mümkün<br />
olmaktadır. Yaklaşım, Dağıtılmış Amaç Fonksiyon<br />
(DAF) ve Dağıtılmış Elitizm (DE) şeklinde iki ayrı<br />
şekilde veya istenirse aynı anda beraber kullanılabilir.<br />
IV. TİTREŞİMLİ GENETİK ALGORİTMA<br />
Titreşimli Genetik Algoritma, ayrıntıları [8] ve [10]’da<br />
verilen titreşimli mutasyon tekniğini kullanır.<br />
Titreşimli mutasyon sırasında, popülasyondaki bütün<br />
kromozomların (bireyler) tüm genleri, aşağıda ifade<br />
edilen dalgaya bağlı olarak mutasyon geçirirler.<br />
m<br />
m<br />
[ 1+<br />
w1<br />
⋅ MA⋅<br />
( 0.5 − u)<br />
]<br />
yi<br />
= yi<br />
⋅<br />
(1)<br />
m = 1,...., n ve i = 1,...., kn<br />
Burada y gen (kontrol noktası), kn kromozomdaki<br />
toplam gen sayısı, n popülasyondaki toplam birey<br />
(kromozom) sayısı, MA ana genlik, u [0,1] aralığında<br />
rassal bir reel sayı ve w1, bir civarında reel bir sayıdır.<br />
Dalga uygulaması, ilk kromozomun belirli bir<br />
sırasındaki genden başlar ve diğer kromozomlardaki<br />
aynı sıradaki genler boyunca devam eder. Bu işlem<br />
popülasyondaki tüm bireylere her IP periyodda<br />
uygulanır. IP bir tam sayı olmak üzere, mutasyon<br />
oranı P m =1/IP’dir. Ana genlik değeri MA genetik<br />
süreç boyunca aşağıdaki gibi belirlenir:<br />
⎡log( 1 + AF0 ) ⎤<br />
MA =<br />
(2)<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎣log(1<br />
+ AF k ) ⎦<br />
AF 0 ve AF k sırasıyla genetik sürecin başlangıç<br />
adımındaki ve içinde bulunulan adımındaki ortalama<br />
uygunluk değerleri olup r reel bir sayıdır.<br />
V. KANAT PROFİLİ DİZAYNI İÇİN GENETİK<br />
ALGORİTMA İŞLEMLERİ<br />
Genetik algoritma ile kanat profili dizaynındaki en<br />
önemli işlemlerden biri de kanat profili geometrisinin<br />
temsilidir. Bu amaçla, kanat profilinin bir yüzeyine ait<br />
eğriyi m+1 adet kontrol noktası ile ifade etmeyi<br />
sağlayan ve aşağıda denklemleri verilen Bezier eğrisi<br />
temsili kullanılacaktır.<br />
y<br />
x<br />
i i<br />
() t ∑Cm<br />
t ( − t)<br />
= m<br />
i=<br />
0<br />
= m<br />
i i<br />
() t ∑Cm<br />
t ( − t)<br />
i=<br />
0<br />
r<br />
m−i<br />
1 y (3)<br />
m−i<br />
i<br />
i<br />
1 x (4)<br />
Burada m!<br />
C i m<br />
= olup; t, [0,1] aralığında<br />
i! ( m − i)!<br />
değişen değerler alan bir parametredir. Kontrol<br />
noktalarının koordinatları (x i ,y i ) ile verilmiştir.<br />
Genetik işlemlerde, x i ’ler sabit tutulur ve yanlızca y i<br />
değerleri kullanılır. Kanat profilinin bir yüzeyi için ilk<br />
ve son noktalar (hücum ve firar kenarları) sabittir.<br />
Yapılacak uygulamada kanat profilinin bir yüzeyi 13<br />
nokta (m=12 olur) ile temsil edilecektir. Her iki yüzey<br />
için ikişer nokta sabit olduğundan, tersten dizayn<br />
çalışması için optimize edilecek parametre sayısı 22<br />
olacaktır.<br />
Bu tür problemler için çoğunlukla kullanılan hedef<br />
fonksiyonu,<br />
J<br />
( λ) = ∫( Cp − Cp )<br />
λ<br />
λ<br />
t<br />
2<br />
dλ<br />
(5)<br />
şeklindedir. Burada Cp λ ve Cp t sırasıyla, kanat profili<br />
yüzeyi λ üzerinde hesaplanan ve hedeflenen basınç<br />
katsayılarıdır. Uygunluk fonksiyonu ise aşağıdaki<br />
gibidir:<br />
φ<br />
( λ)<br />
1<br />
= (6)<br />
J<br />
( λ)<br />
Dağıtım stratejilerinin kanat profili dizaynına<br />
uygulaması için kanat profilinin her bir yüzeyi,<br />
kendilerine ait iki ayrı grup kontrol noktası ile<br />
aşağıdaki gibi temsil edilecektir.<br />
Üst Yüzey<br />
Kontrol<br />
Noktaları<br />
Alt Yüzey<br />
Kontrol<br />
Noktaları<br />
{y 1 , y 2 , …, y kn } ÜST<br />
Buradan da kolaylıkla görülebileceği gibi kanat<br />
profiline ait kromozom iki parça olarak ele alınacak ve<br />
her bir parça için amaç fonksiyonu ve uygunluk<br />
değerleri ayrı ayrı hesaplanacaktır. Seçim işlemleri alt<br />
ve üst yüzeyler için ayrı ayrı yapılacaktır. Buna göre<br />
amaç fonksiyonları, alt ve üst yüzeyler için;<br />
J<br />
J<br />
ALT<br />
ÜST<br />
( λ) = ∫ ( Cpλ<br />
− Cpt<br />
)<br />
λALT<br />
( λ) = ∫( Cpλ<br />
− Cpt<br />
)<br />
λ<br />
UST<br />
2<br />
dλ<br />
(7.a)<br />
2<br />
dλ<br />
(7.b)<br />
olarak ayrı ayrı hesaplanacaktır. Uygunluk değerleri<br />
de;<br />
1<br />
φALT<br />
( λ)<br />
= (8.a)<br />
J λ<br />
φ<br />
{ y 1 , y 2 , …, y kn } ALT<br />
Kromozom<br />
ÜST<br />
( λ)<br />
Genler<br />
ALT<br />
ÜST<br />
( )<br />
1<br />
= (8.b)<br />
J<br />
( λ)<br />
olarak hesaplanacaktır. Alt ve üst uygunluk değerleri<br />
toplamı en büyük olan kromozom, en iyi kromozom<br />
olarak bir sonraki popülasyona aktarılarak elitizme tabi<br />
41
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
tutulurken, en iyi alt ve üst yüzey parçaları da<br />
birleştirilerek elitizme tabi tutulacaktır.<br />
VI. UYGULAMA<br />
NACA64A410 kanat profilinin 0.75 Mach sayısında<br />
ve 0 derece hücum açısı için olan transonik akım<br />
şartlarındaki basınç katsayısı dağılımı, Cp, hedef<br />
olarak alınacaktır. Çözüme NACA0012 kanat<br />
profilinden başlanacaktır. HAD tekniği olarak;<br />
ayrıntıları [11]’de verilen, 161x31 büyüklüğünde O-<br />
grid kullanan ve transonik akış şartları için de çözüm<br />
yapabilen bir tam potansiyel akım çözücüsü<br />
kullanılacaktır. Başlangıç popülasyonu,<br />
NACA0012’nin kalınlık oranı %±30 oranında düzgün<br />
bir şekilde değiştirilerek oluşturulacaktır. Çaprazlama<br />
oranı, P c =1 olup mutasyon oranı, P m , farklı stratejiler<br />
için aşağıda belirtilecektir. Seçim işlemi stokastik<br />
tümel örnekleme [12] yöntemi ile yapılacaktır.<br />
Uygulamada aşağıdaki stratejiler kullanılacaktır:<br />
i. Strateji I (ST-I): Çaprazlama tekniği BLX-α<br />
[13] ve α=0.7, P m =0.015. Mutasyon için rasgele<br />
seçilen bir kromozomun rasgele seçilen bir geni<br />
aşağıdaki işleme tabi tutulacaktır.<br />
y<br />
k<br />
i<br />
k<br />
i<br />
( 0. − u)<br />
= y + 2 w 5<br />
Burada w=0.04 alınmıştır; u [0,1] aralığında rassal bir<br />
reel sayıdır.<br />
ii. Strateji II (ST-II): Çaprazlama tekniği BLXα<br />
ve α=0.7, ilave olarak DS ile birlikte TGA<br />
kullanılacaktır.<br />
iii. Strateji III (ST-III): ST-II ile birlikte YGGA<br />
kullanılacaktır.<br />
iv. Strateji IV (ST-IV): ST-III’de DS ve TGA<br />
uygulaması yapılmayacaktır. ST-I’deki mutasyon<br />
formülü uygulanacaktır.<br />
Titreşimli mutasyon için IP=4 (P m =0.25); denklem<br />
(1)’de w1=1 ve denklem (2)’de r=4 alınacaktır.<br />
En İyi Uygunluk<br />
120000<br />
100000<br />
80000<br />
60000<br />
40000<br />
20000<br />
ST-I<br />
ST-II<br />
ST-III<br />
ST-IV<br />
Popülasyon büyüklüğü, n, ST-I kullanılırken 30, diğer<br />
stratejiler için 14 olacaktır.<br />
VII. SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada tersten kanat profili dizaynına<br />
uygulanan YGGA ile genetik süreçteki HAD hesabı<br />
sayısı önemli ölçüde azaltılmıştır. YSA, bundan<br />
önceki [5] ve [6] gibi çalışmalarda olduğu gibi<br />
yaklaşık HAD hesabı için kullanılmamış; bunun<br />
yerine, doğrudan hedef kanat profilini tahmin etmek<br />
için kullanılmıştır. Yapılan bu yeni yaklaşımla, II.<br />
bölümde açıklandığı gibi, YSA ile GA arasında pozitif<br />
bir etkileşim sağlanarak genetik süreç oldukça<br />
hızlandırılmıştır.<br />
NACA64A410 profili için transonik akım şartlarında<br />
yapılan tersten dizayn çalışmasında değişik<br />
stratejilerin performansını gösteren grafik Şekil 3’de<br />
verilmiştir. Buradaki sonuçların herbiri, 10 farklı<br />
denemenin ortalamasıdır. Grafikde yatay eksen<br />
yapılan HAD hesabı sayısını, düşey eksen ise en iyi<br />
uygunluk değerini göstermektedir. Bu tür tersten<br />
dizayn çalışmalarında, en fazla zaman HAD çözümleri<br />
için harcananır. GA ve YSA işlemleri için harcanan<br />
zaman ihmal edilebilir seviyededir. Bu nedenle<br />
sonuçları yapılan HAD hesabı sayısına göre vermek<br />
daha anlamlıdır. Şekil 3’deki sonuçlara bakıldığında,<br />
ST-III ile elde edilen sonucun, diğerlerine göre dik bir<br />
çizgi olduğu görülmektedir. Bu durum, YSA ve GA<br />
arasındaki pozitif etkileşimin sonucudur. Genetik<br />
süreçte uygunluk değerinin 70000 olması için ST-I ile<br />
4740; ST-II ile 854; ST-III ile ise yalnızca 182 HAD<br />
hesabı gerekmiştir. Elde edilen bu sonuçlara göre, ST-<br />
I ile karşılaştırıldığında HAD hesabı sayısı, ST-II<br />
uygulaması ile %82; ST-III uygulaması ile %96<br />
azaltılmıştır. Diğer taraftan ST-II ile<br />
karşılaştırıldığında ST-III uygulamasının HAD hesabı<br />
sayısını %79 azalttığı görülmektdir. Bu sonuç,<br />
uygulanan YGGA tekniğinin etkisini çok belirgin bir<br />
şekilde ortaya koymaktadır. YGGA, yaklaşık olarak<br />
200 HAD hesabından sonra istenilen sonucu vermiştir.<br />
Bu sayı, GA ile yapılan tersten kanat profili dizaynı<br />
çalışması için oldukça küçüktür. Benzer çalışmalar<br />
olan [1,2,5]’deki 5000 rakamı ile karşılaştırılısa bu<br />
0<br />
0 1000 2000 3000 4000 5000 6000 7000 8000<br />
HAD Hesabı Sayısı<br />
Şekil 3. Kullanılan stratejilere ait uygulama sonuçları.<br />
42
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
durum çok açık bir şekilde görülecektir. Diğer bir<br />
önemli noktada, GA esaslı bir teknik olma özelliğini<br />
sürdürmesi nedeniyle YGGA yönteminin, hala gürbüz<br />
ve geniş bir uygulama sahasına sahip olacak<br />
olmasıdır.<br />
TGA ve DS uygulamasının yapılmadığı durumda (ST-<br />
IV), ST-III’deki HAD hesabı sayısı 182’den 390’a<br />
yükselmiştir. Bu, TGA ve DS kullanılmadığında<br />
YGGA’daki HAD hesabı sayısının %100’den daha<br />
fazla arttığını göstermektedir. Bu nedenle bu çalışma<br />
aynı zamanda, [8]’de de gösterilmiş olduğu gibi, TGA<br />
ve DS tekniklerinin GA ile yapılan aerodinamik<br />
dizayn çalışmalarındaki başarısını birkez daha ortaya<br />
koymaktadır.<br />
Tersten dizayn çalışması sonucunda elde edilen kanat<br />
profili ve basınç katsayısı dağılımı, hedef kanat profili<br />
ve basınç katsayısı dağılımı ile karşılaştırılmalı olarak<br />
Şekil 4 ve 5’de gösterilmiştir. Şekillerden de<br />
görüldüğü gibi elde edilen sonuçlarla hedeflenenler<br />
arasında oldukça iyi bir uyum vardır.<br />
YGGA yönteminin, gradyan esaslı yöntemlerle işlem<br />
sayısı bakımından kıyaslanabilirliği devam eden bir<br />
çalışma olup bir başka makalenin konusunu<br />
oluşturacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] A. Vicini, D. Quagliarella, Airfoil and Wing<br />
Design Through Hybrid Optimization Strategies,<br />
AIAA Journal, Vol. 37, No. 5, 1999.<br />
[2] T. L. Holst,T. H. Pulliam, Aerodynamic Shape<br />
Optimization Using a Real-Encoded Genetic<br />
Algorithm, AIAA 2001-2473, 2001.<br />
[3] S. Obayashi, T. Tsukahara, Comparision of<br />
Optimization Algorithms for Aerodynamic Shape<br />
Design, AIAA Journal, Vol. 35, 1997.<br />
[4] D. Qualiarella, A. Vicini, GAs for Aerodynamic<br />
Shape Design I: General Issues, Shape<br />
Parameterization Problems and Hybridization<br />
Techniques, GAs for Optimization in Aeronautics<br />
0.08<br />
and Turbomachinery, von Karman Institute for<br />
Fluid Dynamics, Lecture Series 2000-07.<br />
[5] K. C. Giannakoglou, Acceleration GAs Using<br />
ANN- Theoretical Background, GAs for<br />
Optimization in Aeronautics and Turbomachinery,<br />
von Karman Institute for Fluid Dynamics, Lecture<br />
Series 2000-07.<br />
[6] D.C.M. Tse, L.Y.Y. Chan, Application of Micro<br />
Genetic Algorithms and Neural Networks for<br />
Airfoil Design Optimization, RTO MP-035<br />
Aerodynamic Design and Optimisation of Flight<br />
Vehicles in a Concurrent Multi-Disciplinary<br />
Environment, 1999.<br />
[7] A. Hacıoğlu, Yapay Sinir Ağı İle Güçlendirilmiş<br />
Genetik Algoritma Ve Tersten Kanat Profili<br />
Dizaynı, HUTEN <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Teknolojileri<br />
Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, 2004.<br />
[8] A. Hacıoğlu, Aerodinamik Dizayn ve<br />
Optimizasyonda Genetik Algoritma Kullanımı,<br />
Uçak Mühendisliği Programı Doktora Tezi, İ.T.Ü.<br />
Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2003.<br />
[9] R.D. Reed, R.J. Marks, Neural Smithing:<br />
Supervised Learning in Feedforward Artificial<br />
Neural Networks, The MIT Press, Cambridge,<br />
MA, 1999.<br />
[10] A. Hacıoğlu, İ. Özkol, Transonic Airfoil Design<br />
And Optimisation By Using Vibrational Genetic<br />
Algorithm, Aircraft Engineering and Aerospace<br />
Technology, Vol. 75, No 4, 2003.<br />
[11] A. Hacıoğlu, Interactive Solution Procedure for<br />
Full Potential and Boundary Layer Equations,<br />
<strong>Havacılık</strong> Mühendisliği <strong>Yüksek</strong> Lisans Tezi,<br />
ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997.<br />
[12] J.E. Baker, Reducing Bias and Inefficiency in the<br />
Selection Algorithm, Proceedings of the Second<br />
International Conference on Genetic Algorithms,<br />
Morgan Kaufmann Publishers, 1987, pp.14-21.<br />
[13] L.J. Eshelman, J.D. Schaffer, Real Coded Genetic<br />
Algorithms and Interval Schemata, Foundations of<br />
Genetic Algorithms 2, Morgan Kaufmann<br />
Publishers, 1993, pp.187-202.<br />
-1.5<br />
-1<br />
0.04<br />
-0.5<br />
y/c<br />
0<br />
Hesaplanan<br />
Hedeflenen<br />
Cp<br />
0<br />
0.5<br />
Hesaplanan<br />
Hedeflenen<br />
-0.04<br />
0 0.2 0.4 x/c 0.6 0.8 1<br />
Şekil 4: Hesaplanan ve hedeflenen profiller.<br />
1<br />
1.5<br />
0 0.2 0.4 0.6 0.8 1<br />
x/c<br />
Şekil 5: Hesaplanan ve hedeflenen Cp<br />
dağılımları.<br />
43
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GAZ TÜRBİNLERİ KOMPRESÖR VE TÜRBİN PERFORMANS<br />
HARİTALARI HESAPLAMA YÖNTEMİ<br />
Mehmet KARACA 1 İbrahim Sinan AKMANDOR 1<br />
e-posta: mkaraca@ae.metu.edu.tr<br />
e-posta: akmandor@metu.edu.tr<br />
1<br />
ODTÜ <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada gaz türbinlerinin döngüsel<br />
komponentlerinin performans haritalarının<br />
çıkarılması öngörülmüştür. Bu haritalarının elde<br />
edilmesi için oluşturulan modellerde kompresör ve<br />
türbin kademe özelliklerinin genelleştirildiği kademe<br />
eğrileri kullanılmıştır. Yapılan çalışmanın ilk<br />
kısmında kompresör kademelerinin özellikleri elde<br />
edildikten sonra toplam performans haritasının<br />
“kademe istifleme yöntemi” kullanılarak öngörülmesi<br />
anlatılmaktadır. İkinci kısım ise aynı amaçlı yeni bir<br />
modelin türbine uygulanmasını anlatmaktadır. Bu<br />
model doğrultusunda, yazılan bir çözücü ile T56-A14<br />
turbo prop motorunun verileri için alınan sonuçlar<br />
sunulmuştur.<br />
I. GİRİŞ<br />
Gaz türbininin performans benzeşim modeli genellikle<br />
iç komponentlerin davranış özelliklerine dayanır.<br />
Kompresör ve türbin gibi döngüsel komponentlerin bu<br />
benzeşimde ağırlıkları fazladır. Bu çalışmada bir<br />
boyutlu korunum denklemleri kullanıldığından<br />
kademelerin detay geometrilerine ihtiyaç<br />
duyulmamıştır. Ancak kompresör ve türbin gibi<br />
komponent kademelerinin aero-termodinamik<br />
davranış biçimlerini hesap etmek için, Şekil 1-2-3-ve<br />
4’te verilen genelleştirilmiş kademe özellik eğrileri<br />
gerekmektedir.<br />
Kompresör en önemli ve aynı zamanda en problemli<br />
komponentir. Bunun nedeni performansının büyük<br />
ölçüde motorun döngüsel hızına bağlı olmasındandır.<br />
Genelleştirilmiş kademe özellik eğrileri kullanılarak<br />
her kademenin özellikleri bulunmakta ve daha sonra,<br />
tüm kompresöre ait perfromans, bu özelliklerden<br />
faydalanılarak “kademe istifleme yöntemi” ile elde<br />
edilmektedir.<br />
Türbin performans hesabı, bireysel kademe özellikleri<br />
belirlendikten sonra, bu kademelerin eşleşmesi sonucu<br />
ortaya çıkmaktadır. Türbine ait tasarım noktası<br />
etkenleri, genelleştirilmiş kademe performans eğrileri<br />
ile birlikte, toplam türbinin performansını belirlemeye<br />
yetmekte ve türbin detay geometrisini bilinmesine<br />
gerek kalmamaktadır.<br />
II.KOMPRESÖR PERFORMANS HARİTASININ<br />
ÇIKARTILMASI<br />
Çok kademeli, sabit geometriye sahip eksenel akışlı<br />
kompresörler için kompresör performans haritası<br />
çıkarılmıştır. Bu harita, kompresörün tüm çalışma<br />
noktalarını kapsamakta ve sınırları değişken giriş<br />
koşulları tarafından etkilenmemektedir.<br />
Tüm kademeri kapsayan toplam kompresör haritası,<br />
düzeltilmiş basınç oranı, düzeltilmiş hız ve adiabatic<br />
verim cinsinden verilmekte tarif edilmekte ve tüm<br />
kademelerin üst üste yığılması ile elde edilmektedir.<br />
Buna karşın tek bir kademenin performansı büyük<br />
ölçüde kompresör veya gaz türbininin bağlandığı<br />
deney sehpalarından elde edilmekte ve ilgili şirkete ait<br />
ticari-gizli hüvviyetinde veri olarak saklanmaktadır.<br />
Bu açıdan tek bir kademenin performans haritasını da<br />
açık yayınlardan ve elde bulunan genel kompresör<br />
performans verilerinden çıkarmak gerekliliği<br />
doğmaktadır.<br />
Eksenel Kompresör Kademesinin Özellikleri:<br />
Tek bir eksenel kompresör kademe özellikleri<br />
genellikle aşağıdaki boyutsuz katsayılar ile temsil<br />
edilmektedir<br />
Akış katsayısı:<br />
φ = V a<br />
/ U<br />
γ −1<br />
C<br />
p<br />
⋅ t<br />
⎛<br />
1<br />
BOS<br />
1<br />
⎞<br />
⎜ γ − ⎟<br />
Basınç Oranı: ψ =<br />
⎝ ⎠<br />
2<br />
U<br />
C<br />
p<br />
⋅ ∆tS<br />
Toplam sıcaklık yükselişi: ζ =<br />
2<br />
U<br />
Verim: η = ψ / ζ<br />
S<br />
Burada eksenel hızı Va , ortalama yarı çapta teğetsel<br />
kanatçık hızı U , boyutsuz basınç katsayısı C<br />
p ,<br />
kademe giriş sıcaklığı t 1<br />
, kademe basınç oranı<br />
BO S<br />
ile gösterilmektedir.<br />
Katsayılar genellikle orta-çizgi koşullarında belirlenmektedir.<br />
Bu eğriler (Şekil 1-2)’de verilmiştir. Bu<br />
eğrilerde 3 nokta dikkate değerdir, bunlar boğum,<br />
akım kopma ve referans noktalarıdır.Boğum ve akım<br />
kopması, kademeye ait eğrilerin iki uç noktasını<br />
44
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
oluşturmakta ve bu sınırların önceden bilinmeleri ve<br />
veri olarak girilmeleri gerekmektedir. Eksenel<br />
kompresör kademe özellikleride daha çok 2 boyutlu<br />
kaskad verileri kullanılarak ön-kestirimde bulunmak<br />
mümkün olmaktadır.<br />
Genelleştirilmiş Kademe Özellikleri:<br />
Kademeye ait basınç yükseliş katsayısı ve verim<br />
eğrilerinin normalleştirilmesi ile Ψ/Ψ ref , φ/φ ref ve<br />
η S /η max arasında genelleştirilmiş bağlantılar<br />
bulunmaktadır. Referans değerleri, en yüksek verime<br />
sahip noktaya ait veri değerleri olarak Kabul<br />
edilmektedir. Buna göre, normalleştirilmiş sıcaklık<br />
yükseliş katsayısı elde edilmektedir.<br />
ψ / ψ<br />
ref<br />
ζ / ζ<br />
ref<br />
= (1)<br />
η / η<br />
S<br />
max<br />
Şekil 1-2 basınç yükselişini yayınlanmış verilerden<br />
derlenen şeklini yansıtmaktadır. Eğer, maksimum<br />
verime karşılık gelen referans noktasının Ψ ref ,φ ref ve<br />
η max değerleri bilinir veya kabul edillirse, kademeye<br />
ait diğer tüm noktaların Ψ, φ and η değerleri<br />
çıkarılabilir.<br />
Kademe İstifleme Yöntemi:<br />
Tümleşik kompresöre ait ve geniş hız ile kütle akım<br />
alanını kapsayan performans eğrileri, “kademelerin<br />
istifleme” metodu ile belirlenmektedir [1],[2],[4],[5].<br />
Yöntem aşağıda özetlenmiştir:<br />
1. İlk kademede kütle akım etken değeri hesaplanır:<br />
m&<br />
⋅ t1<br />
Q′<br />
1<br />
=<br />
A ⋅cosα<br />
⋅ p<br />
N1<br />
2. Kütle akım etkeni denkleminden<br />
γ + 1<br />
γ −1<br />
2 −<br />
( M ) 2( 1)<br />
γ<br />
′<br />
1<br />
=<br />
1<br />
1 −<br />
R<br />
M +<br />
γ<br />
2 1<br />
Q , Mach sayısı M 1<br />
çoklu tekrar yöntemi ile bulunur.<br />
V<br />
3. Mach sayısı tanımından<br />
1<br />
= M1<br />
× γR<br />
, V 1<br />
t1<br />
hesaplanır.<br />
4. Akım katsayısı Φ 1 aşağıdaki denklemden bulunur<br />
Va1<br />
V1<br />
⋅cosα1<br />
φ = =<br />
U1<br />
⎛ 2⋅π<br />
⋅ N ⎞<br />
⎜ ⎟ ⋅ rm<br />
1<br />
⎝ 60 ⎠<br />
Burada m& akış debisini, A N<br />
iç akış alanını,<br />
α kademe girişinde tasarım noktası akış açısını,<br />
M kademe giriş mach sayısını, γ spesifik ısı<br />
değerleri oranını, R gaz sabitini, N döngüsel hızı,<br />
rm ortalama yarı çapı ve V kademe girişindeki tüm<br />
hızı belirtmektedir.<br />
Kademe Özelliklerinin Bulunması<br />
Tek bir kademenin performansını hesaplamak için iki<br />
özellik eğrisine ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin,<br />
1<br />
1<br />
45<br />
bunlar basınç yükseliş eğrisi ve verim olabilir (Φ-Ψ ve<br />
Φ-ζ veya η. Kademeleri tümleştirmek için birbirlerine<br />
bindirmeden önce her kademenin özelliklerini taşıyan<br />
eğrilerin bilinmesi gerekir. Bu eğriler sayısal tarama<br />
yöntemi kullanılarak, elde edilir. Tüm kompresöre ait<br />
performans değerleri, kademe istifleme yöntemi<br />
kullanılarak bilinen bir çalışma eğrisi ile uyumlu<br />
olacak şekilde hesaplanmalıdır. Bu bağlamda gerekli<br />
veriler aşağıda sıralanmıştır:<br />
1. Kompresör tasarım (veya gaz yolu) geometrisi<br />
(yarı çap, akım alanı kesiti, stator çıkış açısı)<br />
2. Kompresör durgun hal çalışma verisi<br />
3. Genelleştirilmiş kademe özellikleri<br />
Kompresörün saptanmış döngüsel hız ve kütle akış<br />
değerlerinde, her kademe için belirli referans değerleri<br />
(η REF ,Φ REF ve Ψ REF ) varsayılarak sayısal arama<br />
yöntemine başlanılmaktadır. Daha sonra<br />
genelleştirilmiş kademe özeliklerini taşıyan eğriler<br />
kullanılarak her kademenin performans haritası<br />
çıkarılmaktadır. Bu haritalar kullanılarak denk gelen<br />
performans noktaların yardımı ile kademeler<br />
birbirlerine bindirilmekte ve tüm kompresöre ait<br />
basınç π ve sıcaklık yükseliş oranları ∆T/T<br />
bulunmaktadır. Eğer hesap edilen basınç π ve sıcaklık<br />
yükseliş ∆T/T oranları, kompresörün öngülen çalışma<br />
eğrisi ile uyumlu değilse, her kademe için varsayılan<br />
referans değerleri değiştirilmekte ve işlem<br />
tekrarlanmaktadır.<br />
III. TÜRBİN MODELİ GELİŞTİRİLMESİ<br />
Bu kısımda, tek tek türbin kademelerine ait verilerinin<br />
eşleşmesi ile meydana gelen ve tüm türbine ait olan<br />
harita oluşturma yöntemi anlatılmaktadır. Özetle;<br />
1. Tek kademe modellemesi: Bireysel türbin kademe<br />
performans özellikleri, tasarım noktası çalışma<br />
koşulu ve genelleştirilmiş kademe performans<br />
verileri ile tanımlanmaktadırlar.<br />
2. Kademelerin seri halde eşleşmeleri: Tüm türbine<br />
ait performans haritaları, bireysel türbin<br />
kademelerine ait özelliklerin seri halde eşleşmesi<br />
sonucu elde edilmektedir.<br />
Tek Kademe Modellemesi:<br />
Türbin tasarım nokta koşullarına bağlı olan<br />
genelleştirilmiş kademe performans değerleri<br />
kullanılarak tek kademede türbin performansını<br />
modellemek mümkündür.<br />
Hız: N / t01<br />
Basınç oranı: BO = p / p 01 02<br />
Kütle akım etkeni:<br />
Sıcaklık düşüş oranı:<br />
W ⋅ t01<br />
Q =<br />
p01<br />
t01<br />
− t<br />
∆t<br />
/ t =<br />
t<br />
01<br />
02
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Izentropik verim:<br />
∆t<br />
/ t<br />
⎡<br />
1 −<br />
⎢⎣<br />
BuradaW istasyondaki akış debisidir.<br />
η = − 1<br />
γ<br />
( 1/ BO) ⎤<br />
γ<br />
⎥ ⎦<br />
Şekil 4 normalize kütle akım fonksiyonunu Q/Q * ,<br />
göstermektedir ve her türbin kademesinin<br />
modellemesinde kullanılmaktadır. Q * boğum noktası<br />
kütle akım değeridir.<br />
Şekil 5, türbin kademesinin genelleştirilmiş verimi<br />
gösterilmektedir. Bu verim eğrileri, normalize edilmiş,<br />
bağlılaştıran ‘iş-hız’ etkeni [3] λ / λ tsr<br />
cinsinden<br />
çizilmiştir.<br />
( N / ∆t)<br />
( ∆t<br />
/ t)<br />
2 2 2<br />
( Kanatcıa _ Hıız)<br />
N N<br />
λ =<br />
≈ ≈ ≈<br />
(2)<br />
Türbin _ Spesifik _ İşi ∆h<br />
∆t<br />
Burada h istasyondaki havanın entalpi değeridir.<br />
Kademenin, tasarım noktası basınç oranı dışındaki<br />
verim değişimleri, sabit (PR S - 1)/ (PR S - 1) des çizgiler<br />
cinsinden tanımlanmaktadır.<br />
Bütün Bir Türbinin Tasarım Noktası<br />
Performansından Tek Bir Kademenin Tasarım<br />
Noktasının Belirlenmesi:<br />
Kademenin tasarım noktası performansının<br />
belirlenmesi, bireysel kademe performans haritalarının<br />
çıkarılması için şarttır. Yöntemi kısaca;<br />
1. Türbinin tasarım noktasındaki toplam<br />
sıcaklık düşüşü kademeler arasında pay<br />
edilir. Böylelikle, her kademenin tasarım<br />
noktası sıcaklık düşüşü belirlenir.<br />
2. Çoklu değişken arama yöntemi ile,<br />
kademenin sıcaklık düşüşüne karşılık gelen<br />
tasarım noktası verim ve basınç oranları<br />
bulunur.<br />
3. Her kademenin tasarım noktası alım katsayısı<br />
belirlenir.<br />
4. Her kademenin tasarım hızı belirlenir.<br />
Kademelere ait tasarım noktası perfromans etkenleri<br />
(parametreleri) bulunduktan sonra, bireysel<br />
kademelerin özellikleri belirlenir. Her kademenin iki<br />
özellik eğrisi ile temsil edilir. Bu eğriler kademelerin<br />
seri eşleşmesinde kullanılır.Bunlar:<br />
1. Kütle akış değeri: Q<br />
i<br />
= f ( BOi<br />
, N / ti<br />
)<br />
Şekil-3 de görülen eğriler kullanılarak<br />
bulunur.<br />
2. 2. Göreceli sıcaklık düşüş değeri:<br />
∆ t / t = f ( BOi , N / t i<br />
) Şekil-4 de<br />
görülen eğriler kullanılarak bulunur.<br />
Türbin Kademelerinin Seri Olarak Eşleşmesi<br />
Bireysel kademe özellikleri belirlendikten sonra, bu<br />
kademeler seri olarak eşleştirilerek tüm türbin haritası<br />
çıkarılır [1], [2], [6].<br />
2<br />
Türbin kademeleri arasındaki kütle akım korunumu,<br />
bir sonraki kademenin kabul edebileceği gaz akım<br />
kütlesinide belirlemektedir. Eşleşme yöntemi sondan<br />
başa doğru ilerlemektedir. Böylelikle son kademe<br />
özelliklerinden aşağıda anlatıldığı gibi<br />
başlanmaktadır:<br />
1. Tüm türbine ait düzeltilmiş bir hız değeri<br />
seçilir<br />
2. Bir basınç oranı seçilir<br />
3. Kademeye ait düzeltilmiş bir hız değeri kabul<br />
edilir.<br />
4. Tekrarda kullanılacak ilk Q i+1 ve ∆t/t i+1<br />
değerleri bulunur<br />
5. Bir sonraki kademenin kütle akım fonksiyonu<br />
Q’ i+1 , varsayılan kademe hızı N / ti<br />
için,<br />
kademe basınç oranı PR i cinsinden türetilir.<br />
6. Q’ i+1 değerine karşılık gelen kademe basınç<br />
değeri PR i bu fonksiyondan okunur.<br />
7. PR ve bir önceki kademenin N / ti<br />
hız<br />
değeri de varsayıldığı için, söz konusu bu<br />
kademeninde kütle akım Q i ve sıcaklık düşüş<br />
∆ t / değerleri bulunur.<br />
t i<br />
8. 5.ci ile 7.ci basamak arasında önerilen<br />
işlemler tüm türbin kademeleri sondan başa<br />
taranıncaya kadar yapılır.<br />
9. 3.cü işlemden başlayarak tüm işlemler,<br />
kademelerin birbirleri ile yeterli hız uyumu<br />
sağlayana kadar tekrar edilir.<br />
10. Tüm türbin akışının performans parametreleri<br />
bulunur. Bunlar aşşağıda belirtilmiştir.<br />
ve<br />
Q = Q 1<br />
(3)<br />
n<br />
BO<br />
1= 1<br />
= ∏ BO<br />
i<br />
(4)<br />
∆T ⎛ ∆t<br />
⎞ ⎛ ∆t<br />
⎞ ⎛ ∆ ⎞<br />
⋅ t (5)<br />
=<br />
⎜<br />
⎟ +<br />
⎜ ⎟<br />
⎜1<br />
−<br />
⎟ + ...<br />
T ⎝ t1<br />
⎠ ⎝ t2<br />
⎠ ⎝ t1<br />
⎠<br />
∆T / T<br />
(6)<br />
η =<br />
γ −1<br />
⎡<br />
1 − ( 1/ BO) ⎤<br />
⎢⎣<br />
γ<br />
⎥ ⎦<br />
IV. SONUÇLARIN TARTIŞILMASI<br />
Sonuçlar T56 turbo prop motoru için verilmiştir.<br />
Kompresör girdileri olarak şekil 1 ve 2 de bulunan<br />
sıcaklık, basınç ve verim değerlerinin akış debisi<br />
cinsinden genelleştirilmiş eğrileri bulunmaktadır.<br />
Türbin girdileri olarak ise şekil 3 ve 4’de bulunan ve<br />
boyutsuz basınç oranı cinsinden çizilmiş normalize<br />
edilmiş boyutsuz akım debileri eğrileri ile iş-hız<br />
değişeni cinsinden çizilen verim değerleri<br />
bulunmaktadır. Kompresör sonuçları ise şekil 5 ve 6<br />
‘da bulunan boyutsuz akım cinsinden çizilmiş basınç<br />
ve sıcaklık yükselişi verilmiştir. Sonuçlar referansta<br />
verilen sonuçlar ile tam uyumlu olduğu görülmektedir.<br />
Türbin sonuçları boyutsuz akım cinsinden verilen<br />
46
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
basınç ve sıcaklık düşüşü verilmiştir. Yine referansta<br />
verilen sonuçlarla karşılaştırıldığında tam uyum<br />
olduğu görülmektedir.<br />
V. SONUÇ<br />
Kompresör ve türbin performans haritaları T56<br />
türboprop motoru için elde edilmiştir. Boyutsuz akım<br />
debisi cinsinden verilen basınç ve sıcaklık değişimleri,<br />
kaynakçada verilen değerler ile tam uyumluluk<br />
göstermektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Computer Model of the T56 Turboprop Engine:<br />
Thermodynamic Analysis and System Design,<br />
GasTOPS Ltd., GTL-TR-19-22.1.1, 1984.<br />
[2] M. Arslanoğlu, Simulation of Axial Flow Aircraft<br />
Engines for Steady State Performance Prediction<br />
and Fault Diagnostics.<br />
[3] W.L. Stewart, Analytical Investigation of<br />
Multistage Turbine Efficiency Characteristics in<br />
Terms of Work and Speed Requirements, NACA<br />
RME57K22b, 1958.<br />
[4] A. Stone, Effects of Stage Characteristics and<br />
Matching an Axial Flow Compressor<br />
Performance, Trans. ASME, Vol. 80 pp.1273,<br />
1958.<br />
[5] H.B. Finger, J.F. Dugan, Analysis of Stage<br />
Matching and Off-design Performance of Multi-<br />
Stage Axial Flow Compressors, NACA RM<br />
E52D07, 1952.<br />
[6] H. Cogen, G.F.C. Rogers, H.I.H. Saravanamutto,<br />
Gas Turbine Theory, Longman Scientific and<br />
Technical Publications, 1987.<br />
Şekil 3. Genelleştirilmiş türbin kademesi akım<br />
karakteristik eğrileri.<br />
Şekil 1 ve 2. Genelleştirilmiş T56-A14 kompresör<br />
kademesi karakteistik eğrileri.<br />
Şekil 4. Genelleştirilmiş türbin kademesi verimlilikkorelasyon<br />
eğrileri.<br />
47
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 5. Öngörülen T56-A14 bütün kompresör basınç<br />
artış karakteristiği.<br />
Şekil 6. Öngörülen T56-A14 bütün kompresör<br />
sıcaklık artış karakteristiği.<br />
Şekil 7. Öngörülen T56-A14 Türbini bütün kütle akış<br />
karakteristiği.<br />
Şekil 8. Öngörülen T56-A14 Türbini bütün sıcaklık<br />
düşüş karakteristiği.<br />
Şekil 9. T56-A14 bütün kompresör basınç artış<br />
karakteristiği. Ref [1]<br />
Şekil 10. T56-A14 Türbini bütün kütle akış<br />
karakteristiği. Ref [1]<br />
48
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ÇIRPAN KANAT KESİTLERİ İLE İTKİ ÜRETİMİNİN HESAPLANMASI<br />
VE DENEYSEL SONUÇLARLA KARŞILAŞTIRILMASI<br />
Mustafa KAYA 1 İsmail H. TUNCER 2<br />
e-posta: mkaya@ae.metu.edu.tr e-posta: tuncer@ae.metu.edu.tr<br />
1, 2<br />
Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Müh. Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, çırpma hareketi sonucu itki üreten kanat<br />
kesitleri sayısal olarak incelenmiş ve deneysel çalışma<br />
ile karşılaştırılmıştır. Kanat kesitine, çırpma hareketi<br />
harmonik yunuslama ve dalma şeklinde verilmiştir.<br />
Çırpan kanat kesitleri üzerindeki zamana bağlı viskos<br />
akış alanları bir Navier-Stokes çözücü ile<br />
hesaplanmıştır. Hesaplamalar Parallel Virtual<br />
Machine (PVM) kitaplık rutinleri kullanılarak bir<br />
bilgisayar öbeğinde paralel olarak gerçekleştirilmiştir.<br />
Yapılan deneysel çalışmalarla eşleşmesi için, akış<br />
alanları laminar ve türbülanslı olarak düşük Reynolds<br />
sayılarında çözülmüş ve hesaplanan itki değerleri ile<br />
itki üretiminin verimi, deney sonuçlarıyla<br />
karşılaştırılmıştır. Yine, deneysel çalışmada Sayısal<br />
Parçacık Görüntü Hızölçeri (DPIV) kullanılarak elde<br />
edilen hız vektörleri de hesaplanan akış alanları ile<br />
karşılaştırılmıştır. Bazı çırpma durumları için<br />
hesaplanan itki ve verim değerleri deneysel veriler ile<br />
aynı eğilimi izlemesine rağmen kanat kesitinin gördüğü<br />
maksimum etkin hücum açısına bağlı olarak deneysel<br />
sonuçlarla farklılık göstermiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Dünya üzerinde bir milyonu aşkın omurgalı ve böcek<br />
türünde çırpan kanatlar bulunmaktadır[1]. Küçük<br />
kuşların, böceklerin ve hatta birçok deniz canlısının<br />
binlerce yıldır çırpan kanatlar ile yüksek performanslı<br />
uçuş ve yüzme başarısı araştırmacıların ilgisini çekmiş<br />
ve doğada böylesine yaygın olarak kullanılan çırpan<br />
kanatlar derin bilimsel araştırmalara ihtiyaç duyan<br />
güncel bir konu haline gelmiştir. Özellikle, günümüzde<br />
birçok askerî ve sivil uygulamaların ilgi odağı olan<br />
mikro hava araçlarında (MHA) itki üretimi için çırpan<br />
kanatlar kullanılması düşüncesinin iyice yerleşmesi<br />
konu üzerindeki çalışmalara ivme kazandırmıştır.<br />
Aslında, çırpan kanatlar kullanılarak itki üretilmesi<br />
geçmişte üzerinde oldukça düşünülmüş bir konudur.<br />
Ama problemin içerdiği karmaşık yapı, araştırmacıların<br />
konu üzerindeki çalışmalarını uzun süre yavaşlatmış<br />
hatta engellemiştir. Bugünlere baktığımızda ise klasik<br />
itki tekniklerinin yetersiz kaldığı düşük Reynolds<br />
sayılı uçuş ve manevra ortamlarında MHA uçuşları için<br />
öngörülen aerodinamik performansı sağlayabilecek<br />
çırpan kanat tabanlı itki teknolojisi üzerine çok sayıda<br />
çalışma başladığı görülmektedir.<br />
49<br />
Şekil 1: Deney düzeneği (Anderson ve grubu [4])<br />
Konu ile ilgili yapılan son deneysel ve hesaplamalı<br />
çalışmalar, oluşan itkinin dalma ve yunuslama<br />
hareketlerinin genliğine, frekansına ve Reynolds<br />
sayısına nasıl bağlı olduğunu anlamaya yönelmiştir. Lai<br />
ve Platzer [2] ile Jones ve grubu [3] su tünelinde<br />
yaptıkları çırpan kanatlar etrafındaki akış görüntüleme<br />
deneyleri ile iz bölgesindeki akış özelliklerine bakarak<br />
itkinin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmıştır. Anderson<br />
ve grubu [4] yaptıkları deneyler ile, yunuslama ve<br />
dalma hareketleri arasındaki faz farkının, itki verimini<br />
arttırmada önemli bir rol oynadığını tespit etmiştir.<br />
Jones ve grubu [5] ile Platzer ve Jones [6] tarafından<br />
yapılan en son deneysel çalışmalar sonucunda üst üste<br />
çırpan iki kanat kesiti durumunun, bu iki kanat<br />
kesitinin çırpma hareketi arasındaki faz farkı 180°<br />
olduğunda elde edilen itkinin, tek kanat kesitinden elde<br />
edilen itkiden daha fazla, veriminin de daha yüksek<br />
olduğu gözlenmiştir. Nihayet, yaptıkları deneysel<br />
çalışmaların sonucunda Jones ve Platzer [7] üst üste<br />
çırpan iki kanat ile itkisi sağlanan bir radyo kontrollü<br />
mikro hava aracı geliştirerek deneme uçuşunu<br />
yapmışlardır(Şekil 1). Navier-Stokes hesaplamaları<br />
yaparak yürüttükleri sayısal çalışmalarda Tuncer [8-10]
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ve Isogai [11], tek bir kanat kesitinin yaptığı<br />
yunuslama ve dalma hareketi sonucu oluşan itkinin<br />
akışdaki ayrılmadan ne şekilde etkilendiğini<br />
araştırmışlardır.<br />
Bu çalışmanın amacı değişik genlik ve frekanslarda<br />
yunuslama ve dalma hareketi yapan NACA0012 kanat<br />
kesitinden elde edilen itkiyi irdelemek ve sonuçları<br />
deneysel çalışmalar ile karşılaştırmaktır. Laminar ve<br />
türbülanslı akış çözümleri bilgisayar öbeğinde paralel<br />
olarak yapılır.<br />
II. METOT<br />
Bu çalışmada sıkıştırılabilir laminar ve türbülanslı<br />
akışların yapılı çözüm ağında incelenmesine olanak<br />
sağlayan bir Navier-Stokes çözücü kullanılmıştır.<br />
Yapılı çözüm ağı parçalara bölünerek akış çözümleri<br />
paralel olarak elde edilir (Şekil 2). Kanat kesitinin<br />
çırpma hareketi, kanat kesiti ve etrafındaki C-tipi ağ<br />
hareket ettirilerek sağlanır.<br />
Tampon Bölge 2<br />
Bölüm 2<br />
Tampon Bölge 1<br />
Bölüm 3<br />
Bölüm 1<br />
Şekil 2: Bölünen çözüm ağı<br />
Navier-Stokes Çözücü<br />
Çözüm ağının parçalanmış herbir bölümünde, iki<br />
boyutlu, ince-tabaka, Reynolds ortalamalı Navier-<br />
Stokes denklemleri yüksek korunumlu olarak çözülür.<br />
Ağlararası sınır noktalarında karşılıklı akış<br />
değişkenleri alışverişi yapılarak sınır koşulları<br />
sağlanır. Akı hesaplamaları akış yönü (upwind)<br />
metodu tabanlı üçüncü dereceli Osher akı farkı<br />
ayrıştırma yöntemi ile içsel zaman integrasyonu<br />
kullanılarak yapılır.<br />
Sınır Koşulları<br />
Kanat kesitinin yüzeyinde anlık akış hızları çırpma<br />
hareketinin belirlediği yerel yüzey hızına eşitlenerek<br />
kaymazlık sınır koşulu uygulanır. Dalma ( h ) ve<br />
yunuslama (α ) bileşimi olarak tanımlanan çırpma<br />
hareketi Denklem 1’de verilmiştir.<br />
h = −h 0<br />
cos( ωt)<br />
α = −α<br />
cos( ωt<br />
+ φ )<br />
0<br />
(1)<br />
Burada h0<br />
dalma genliği, α<br />
0<br />
yunuslama genliği,<br />
ω dairesel frekans, t zaman, φ dalma ile yunuslama<br />
hareketi arasındaki faz farkıdır. Serbest akım hızı U ∞<br />
,<br />
veter uzunluğu c ve indirgenmiş frekans k olmak<br />
üzere dairesel frekans ω = 2kU ∞<br />
/ c şeklinde<br />
tanımlanmıştır. Kanat kesitine yunuslama hareketi<br />
deneysel çalışmada tercih edildiği üzere hücum<br />
kenarından üçte bir veter uzaklıktan verilmiştir. Şekil 3<br />
iki örnek çırpma hareketini vermektedir.<br />
Faz farkı, φ = 0°<br />
Faz farkı, φ = 90°<br />
Şekil 3: Kanat kesitinin çırpma hareketi<br />
Kanat kesiti yüzeyindeki diğer sınır koşulları yoğunluk<br />
ve basınç gradyantlarının sıfıra eşitlenmesi ile sağlanır.<br />
Dış sınırlarda giren ve çıkan akış değişkenleri<br />
Riemann değişmezleri veya yansıtmayan sınır<br />
koşulları (non-recflecting boundary conditions [12])<br />
kullanılarak elde edilir. Şekil 2’de bir örneği görülen<br />
iki ağın üst üste bindiği tampon bölgelerde ise akış<br />
değişkenleri her bir zaman adımında komşu ağdan<br />
alınır.<br />
Paralel Hesaplama<br />
Akış çözümleri yönetici-işçi mantığına dayalı basit bir<br />
paralel işlem algoritması ile birden fazla işlemci<br />
kullanılarak elde edilir. İşlemciler arası iletişim PVM<br />
(Parallel Virtual Machine) mesaj gönderme kitaplık<br />
rutinleri ile sağlanır. Paralel hesaplamalar Linux<br />
işletim sistemi altında çift Pentium işlemcili<br />
bilgisayarlardan oluşan bir bilgisayar öbeğinde<br />
gerçekleştirilir.<br />
Parçacık İzleri<br />
Parçacık izleri çözüm alanı içerisinde parçacık<br />
hızlarının basit ama etkili integrasyonu ile elde edilir.<br />
İntegrasyon, çözücünün içinde zamana bağlı akış alanı<br />
hesaplaması yapılırken yürütülür. Kullanılan<br />
yöntemde, belli sayıdaki parçacık belli zaman<br />
aralıklarında akış alanında herhangi bir yerden salınır<br />
ve yerel hızla integrasyon zamanı boyunca ilerletilerek<br />
ulaştığı yeni konum çözüm alanında bulunur.<br />
III. SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada çeşitli çırpma parametresi bileşimlerine<br />
göre harmonik yunuslama ve dalma hareketi yapan bir<br />
kanat kesitinden elde edilen itki ve itki verim değerleri<br />
incelenmiştir. Deneysel çalışmada yunuslama<br />
hareketini tanımlamak için indirgenmiş çırpma<br />
50
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
frekansı (k ) ve yunuslama genliği (<br />
) yerine firar<br />
kenarının yarım peryotta aldığı toplam yola ( )<br />
dayalı Strouhal sayısı ( St<br />
= ωATE<br />
/ 2π<br />
U ∞<br />
) ve kanat<br />
eff<br />
kesitinin gördüğü maksimum etkin hücum açısı ( α max<br />
)<br />
kullanılmıştır[4]. Bu çalışmada incelenen durumlar<br />
eff<br />
Tablo 1’de h0<br />
, StTE<br />
, α<br />
max<br />
ve φ ’a bağlı olarak<br />
verilmiştir. Tablo 2 incelenen durumlar için<br />
eff<br />
, α<br />
max<br />
– k , α<br />
0<br />
dönüşümünü vermektedir.<br />
St TE<br />
α 0<br />
TE<br />
/<br />
A TE<br />
Tablo 1: İncelenen durumlar<br />
Re h<br />
0<br />
St<br />
TE<br />
(aralık)<br />
eff<br />
α<br />
max<br />
(° φ (°)<br />
)<br />
1 40000 0.75 0.1 – 0.5 5.0 90.0<br />
2 40000 0.75 0.1 – 0.5 15.0 90.0<br />
3 40000 0.75 0.1 – 0.5 15.0 75.0<br />
4 40000 0.25 0.1 – 0.5 15.0 90.0<br />
5 1100 0.75 0.32 15.0 75.0<br />
eff<br />
Tablo 2: St TE<br />
, α<br />
max<br />
– k , α<br />
0<br />
dönüşümü<br />
St<br />
eff<br />
TE α<br />
max<br />
(° k<br />
(aralık) ) (aralık)<br />
α<br />
0<br />
(°)<br />
(aralık)<br />
1 0.1 – 0.5 5.0 0.2 – 1.0 12 – 51<br />
2 0.1 – 0.5 15.0 0.2 – 1.0 2 – 41<br />
3 0.1 – 0.5 15.0 0.2 – 1.0 2 – 41<br />
4 0.1 – 0.5 15.0 0.5 – 2.1 0 – 31<br />
5 0.32 15.0 0.68 30<br />
5 numaralı durum hariç, bütün çözümler laminar ve<br />
türbülanslı akış için yapılmıştır. Durum 5’de sadece<br />
laminar akış hesaplanmıştır. Kullanılan C-tipi çözüm<br />
ağı 133× 73 noktadan oluşur ve dış sınırı kanat kesiti<br />
yüzeyinden yaklaşık 10 veter uzaklıktadır.<br />
Kullanılan paralel çözüm yöntemi ile çözüm ağı 8<br />
parçaya bölündüğünde 5 çırpma peryodu için bir akış<br />
alanı hesaplama süresi yaklaşık olarak 40-50<br />
dakikadır. Çözüm ağı tek parça halinde bırakıldığında<br />
bu süre 5 saate yaklaşmaktadır. Görüldüğü üzere<br />
paralel işlemler ile hesaplamlarda 6-7 kat hızlanma<br />
elde edilmiştir.<br />
Düşük bir etkin hücum açısı,<br />
eff<br />
α<br />
max<br />
= 5. 0°<br />
, ve yüksek<br />
bir dalma genliği, h 0<br />
= 0.75 , durumunun incelendiği<br />
Durum 1 için elde edilen ortalama itki katsayıları ve<br />
itki verimleri indirgenmiş frekansa bağlı olarak Şekil<br />
4’te verilmektedir. Bu durumda yunuslama ve dalma<br />
hareketi arasındaki faz farkı 90° ’dir. Laminar ve<br />
türbülanslı akış çözümleri deneysel sonuçlar ile aynı<br />
eğilimi takip etmesine rağmen hesaplanan itki ve<br />
verim değerleri daha yüksektir. Ayrıca türbülanslı<br />
akışın daha yüksek itki verimine yol açtığı<br />
görülmektedir. Deneysel çalışmaya ek olarak itki<br />
üretimini incelemek için kullanılan panel metot ile de<br />
yüksek itki ve verim hesaplanmıştır[4]. Anderson ve<br />
grubu bu uyumsuzluğa düşük etkin hücum açısı<br />
değerlerinde rastlandığını belirtir[4]. Durum 1 için<br />
Navier-Stokes hesaplaması ile elde edilen akış alanları<br />
incelendiğinde kuvvetli akım ayrılmaları<br />
görülmemektedir. Dolayısıyla düşük etkin hücum<br />
açılarında hesaplanan itki ve verim değerlerinin deney<br />
sonuçlarından daha yüksek çıkması Navier-Stokes<br />
çözümlerinin akımda güçlü ayrılmalar öngörmemesi<br />
ile açıklanabilir. Devam eden çalışmalar bu<br />
uyumsuzluğun nedenini araştırmaktadır.<br />
Ortalama Itki Katsayisi, C t<br />
Ortalama Itki Katsayisi, C t<br />
0.6<br />
0.5<br />
0.4<br />
0.3<br />
0.2<br />
0.1<br />
1.6<br />
1.2<br />
0.8<br />
0.4<br />
M=0.1 Re=4×10 4 h =0.75 α eff 0 max =5o φ=90 o<br />
M=0.1 Re=4×10<br />
1<br />
4 h 0 =0.75 α eff<br />
max =5 o φ=90 o<br />
Türbülansli Akis<br />
Türbülansli Akis<br />
Laminar Akis<br />
Laminar Akis<br />
× Deneysel Veri [4]<br />
× Deneysel Veri [4]<br />
Panel Metot [4]<br />
0.8<br />
Panel Metot [4]<br />
0.6<br />
0.4<br />
× ×<br />
× × × × × × × × ×<br />
0<br />
0 0.3 0.6 0.9 1.2<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
Itki Üretiminin Verimi, η<br />
0.2<br />
× ×<br />
×<br />
× × ×<br />
0<br />
0 0.3 0.6 0.9 1.2<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
Şekil 4: Ortalama itki ve itki üretiminin verimi<br />
(Durum 1)<br />
M=0.1 Re=4×10 4 h =0.75 α eff 0 max =15o φ=90 o<br />
M=0.1 Re=4×10<br />
1<br />
4 h 0 =0.75 α eff<br />
max =15 o φ=90 o<br />
Türbülansli Akis<br />
Laminar Akis<br />
× Deneysel Veri [4]<br />
Panel Metot [4]<br />
0.8<br />
×<br />
×<br />
× × × ×<br />
× × ×<br />
× ×<br />
0.6<br />
×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
0<br />
0 0.3 0.6 0.9 1.2<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
×<br />
×<br />
Itki Üretiminin Verimi, η<br />
0.4<br />
0.2<br />
0<br />
0 0.3 0.6 0.9 1.2<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
×<br />
×<br />
Türbülansli Akis<br />
Laminar Akis<br />
Deneysel Veri [4]<br />
Panel Metot [4]<br />
Şekil 5: Ortalama itki ve itki üretiminin verimi<br />
(Durum 2)<br />
Şekil 6: Ortalama itki ve itki üretiminin verimi<br />
(Durum 3)<br />
Maksimum etkin hücum açısı<br />
eff<br />
α<br />
max<br />
= 15. 0°<br />
olduğunda<br />
elde edilen çırpma hareketi Durum 2’de verilmiştir.<br />
Şekil 5, bu durum için hesaplanan itki ve verim<br />
değerlerini göstermektedir. Durum 1’in tersine sayısal<br />
hesaplama ile daha düşük itki ve verim değerleri elde<br />
edilmiştir. Buna neden olarak yükselen etkin hücum<br />
açısı dolayısıyla Navier-Stokes çözümlerinde güçlü<br />
akım ayrılmalarının oluşması gösterilebilir. Sayısal<br />
değerler açısından Durum 2 ile Durum 1 arasındaki<br />
fark ise, itki katsayısının oldukça yüksek değerlere<br />
ulaşmasıdır. Bu beklenen sonuç etkin hücum açısının<br />
itki oluşumundaki önemini göz önüne sermektedir[13].<br />
51
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Ortalama Itki Katsayisi, C t<br />
M=0.1 Re=4×10<br />
1.5<br />
4 h =0.25 α eff 0 max =15o φ=90 o<br />
M=0.1 Re=4×10<br />
1<br />
4 h 0 =0.25 α eff<br />
max =15 o φ=90 o<br />
Türbülansli Akis<br />
Türbülansli Akis<br />
Laminar Akis<br />
Laminar Akis<br />
× Deneysel Veri [4]<br />
× Deneysel Veri [4]<br />
1.2<br />
Panel Metot [4]<br />
0.8<br />
Panel Metot [4]<br />
×<br />
×<br />
0.9<br />
0.6<br />
×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
× ×<br />
0.6<br />
0.4<br />
×<br />
× ×<br />
×<br />
×<br />
×<br />
0.3<br />
× × × 0.2<br />
× × × × ×<br />
0<br />
0<br />
0 0.5 1 1.5 2 2.5<br />
0 0.5 1 1.5 2 2.5<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
Indirgenmis Frekans, k<br />
Şekil 7: Ortalama itki ve itki üretiminin verimi<br />
(Durum 4)<br />
Türbülansın itki verimi üzerindeki etkisi Şekil 5’de<br />
daha açık olarak görülmektedir.<br />
Durum 2’de incelenen çırpma hareketinin faz farkı<br />
φ = 75° olduğunda Durum 3 elde edilir. Bu durum<br />
için hesaplanan değerler Şekil 6’da verilmektedir.<br />
Şekil 5 ve Şekil 6 birlikte incelendiğinde Durum 2’de<br />
daha yüksek itki değerlerine ulaşıldığı, Durum 3’de ise<br />
itki veriminin daha yüksek olduğu görülmektedir.<br />
Yunuslama ve dalma hareketi arasındaki faz farkının<br />
itki verimini arttırmada önemli bir rol oynadığı daha<br />
önce yapılan çalışmalarda da gözlenmiştir[4, 13].<br />
Itki Üretiminin Verimi, η<br />
kenarı girdabı ile olan etkileşimi üç şekilde de çok açık<br />
görülmektedir.<br />
IV. DEĞERLENDİRMELER<br />
Bu çalışmada çırpan kanat kesitleri etrafındaki zamana<br />
bağlı laminar ve türbülanslı akışlar bilgisayar öbeğinde<br />
paralel olarak çözülmüş ve hesaplanan çözümler<br />
deneysel çalışma ile karşılaştırılmıştır. Çırpan kanat<br />
kesitinin gördüğü maksimum etkin hücum açısı düşük<br />
olduğunda kullanılan sayısal yöntem ile hesaplanan<br />
itki ve verim değerleri deneysel sonuçlara göre daha<br />
yüksek çıkmıştır. Etkin hücum açısı arttırıldığında ise<br />
sayısal olarak hesaplanan itki ve verim değerleri<br />
deneysel verilere göre daha düşük değerlerde<br />
kalmıştır. Bu uyumsuzluğa laminar ve türbülanslı akış<br />
çözümlerinde gözlenen akım ayrılmasının deneysel<br />
ortama göre düşük etkin hücum açılarında daha zayıf<br />
(yüksek itki ve verim), yüksek etkin hücum açılarında<br />
ise daha kuvvetli (düşük itki ve verim) olmasının yol<br />
açtığı düşünülmektedir. Konu üzerindeki çalışmalar<br />
devam etmektedir.<br />
Durum 4’te düşük bir dalma genlği, h 0<br />
= 0.25 ve<br />
yüksek bir maksimum etkin hücum açısı<br />
eff<br />
α<br />
max<br />
= 15. 0° bileşiminden oluşan çırpma hareketi<br />
incelenmiştir. Durum 2 ile arasındaki fark dalma<br />
genliğinin üçte bir daha düşük olmasıdır. Çözüm<br />
hesaplamalarının yapıldığı aralığı boyunca<br />
St TE<br />
maksimum etkin hücum açısının<br />
eff<br />
α<br />
max<br />
= 15. 0°<br />
’de<br />
sabitlenmesi için indirgemiş çırpma frekanslarının<br />
Durum 2’ye göre yaklaşık 2 kat daha yüksek olduğu<br />
Tablo 2’de görülmektedir. Çırpma frekansı artmasına<br />
rağmen itki ve itki verimi değerlerinde bir düşüş<br />
görülmektedir. İtki ve verimdeki bu azalmaya dalma<br />
genliğinin düşük bir değerde olması yol açmıştır[13].<br />
Sayısal olarak incelenen son durum olan Durum 5<br />
deneysel çalışmada Sayısal Parçacık Görüntü<br />
Hızölçeri (Digital Particle Image Velocimetry - DPIV)<br />
kullanılarak analiz edilmiştir[4]. Durum 5 için bu<br />
çalışmada da sayısal yöntem kullanarak akış alanı<br />
parçacık izleri ve hız vektörleri elde edilmiştir. Kanat<br />
kesitinin h = 0 dalma konumundan başlayarak yarım<br />
çırpma peryodu boyunca eşit zaman aralıklarında elde<br />
edilen parçacık izleri Şekil 8’de verilmiştir. Şekil 9<br />
deneysel çalışmada DPIV ile görüntülenen akış<br />
alanındaki parçacıkların hız vektörü grafiklerini<br />
vermektedir. Akış alanının görüntülenmesi Şekil 8’de<br />
olduğu gibi h = 0 dalma konumundan başlamış ve<br />
yarım peryot boyunca eşit zaman aralıklarında<br />
alınmıştır. Şekil 10 ise sayısal yöntem ile elde edilen<br />
akış alanı hız vektörlerini göstermektedir. Hücum<br />
kenarı girdabının oluşumu, gelişimi ve daha sonra firar<br />
Şekil 8: Sayısal çözüm ile akış alanı parçacık izleri<br />
(Durum 5)<br />
52
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 9: DPIV ile hız vektörleri (Durum 5)<br />
V. KAYNAKLAR<br />
[1] Shyy, W., Berg, M. And Ljungqvist, D., Flapping<br />
and flexible wings for biological and micro air<br />
vehicles, Prog. in Aero. Sci. 35, 1999, pp. 455-505.<br />
[2] Lai, J.C.S. and Platzer, M.F., The Jet<br />
Characteristics of a Plunging Airfoil, 36 th AIAA<br />
Aero. Sci. Meeting & Exh., Reno, NV, Jan. 1998.<br />
[3] Jones, K.D., Dohring, C.M., and Platzer, M.F., An<br />
Experimental and Computational Investigation Of<br />
the Knoller-Betz Effect, AIAA Journal Vol. 36,<br />
No.7, pp. 1240-1246, 1998.<br />
[4] Anderson, J.M., Streitlien, K.,Barrett, D.S. and<br />
Triantafyllou, M.S., Oscillating Foils of High<br />
Propulsive Efficiency, Journal of Fluid Mechanics,<br />
Vol. 360, 1998, pp.41-72.<br />
[5] Jones, K.D., Castro, B.M., Mahmoud, O., Pollard,<br />
S.J., Platzer, M.F., Neef, M.F., Gonet, K., and<br />
Hummel, D.A., A Collaborative Numerical and<br />
Experimental Investigation of Flapping-Wing<br />
Propulsion, AIAA Paper No. 2002-0706, 2002.<br />
[6] Platzer, M.F. and Jones, K.D., The Unsteady<br />
Aerodynamics of Flapping-Foil Propellers, 9th Int.<br />
Sym. on Unsteady Aerodynamics, Aeroacoustics<br />
and Aeroelasticity of Turbomachines, Lyon,<br />
France, September 4-8, 2000.<br />
Şekil 10: Sayısal çözüm ile hız vektörleri (Durum 5)<br />
[7] Jones, K.D. and Platzer, M.F. Experimental<br />
Investigation of the Aerodynamic Characteristics<br />
of Flapping-Wing Micro Air Vehicles, AIAA Paper<br />
No. 2003-0418, 2003.<br />
[8] Tuncer, I.H. and Platzer, M.F., Thrust Generation<br />
due to Airfoil Flapping, AIAA Journal, Vol. 34,<br />
No. 2, 1995, pp. 324-331.<br />
[9] Tuncer, I.H., A 2-D Unsteady Navier-Stokes<br />
Solution Method with Moving Overset Grids,<br />
AIAA Journal, Vol. 35, No. 3, 1997, pp. 471-476.<br />
[10] Tuncer, I.H., Parallel Computation of Multi-<br />
Passage Cascade Flows with Overset Grids,<br />
Parallel CFD Workshop, Istanbul, 1997.<br />
[11] Isogai, K., Shinmoto Y., Watanabe, Y., Effects of<br />
Dynamic Stall on Propulsive Efficiency and Thrust<br />
of a Flapping Airfoil, AIAA Journal, Vol. 37, No.<br />
10, pp. 1145-1151, 2000.<br />
[12] Giles, M.B., Nonreflecting Boundary Conditions<br />
for Euler Equation Calculations, AIAA Journal,<br />
Vol. 28, No. 12, pp. 2050-2058, 1990.<br />
[13] Kaya, M., Computation of Viscous Flows Over<br />
Flapping Airfoils and Parallel Optimization of<br />
Flapping Parameters, Msc. Thesis, METU, 2003.<br />
53
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAKLARDA PERVANE ÇEKME KUVVETİNİN YAPAY SİNİR<br />
AĞLARI KULLANILARAK BELİRLENMESİ<br />
Mehmet ERLER<br />
e-posta: erler@erciyes.edu.tr<br />
Haluk DEMİRTAŞ<br />
e-posta: demirtas@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, uçaklarda pervane çekme kuvvetini (T)<br />
hesaplamak için yapay sinir ağları dayanan bir yöntem<br />
sunulmuştur. Yapay sinir ağlarını eğitmek için<br />
Levenberg-Marquardt algoritması kullanılmıştır.<br />
Çalışmada elde edilen sonuçların, literatürdeki<br />
sonuçlarla uyumluluk içinde olduğu görülmüştür.<br />
I.GİRİŞ<br />
Pervane, önündeki hava kütlesini, uçağın hareket<br />
yönüne zıt yönde hızlandırmasıyla, içten yanmalı veya<br />
türbinli bir motorun ürettiği mekanik enerjiyi, ileri<br />
doğru çekme kuvetine dönüştürür [1].<br />
Pervaneler, uçaklarda, türbin fanlarında, rüzgar<br />
türbinlerinde, rüzgar tünellerinde ve birçok alanda<br />
kullanılmaktadır. Çoğu zaman pervane dizaynı yapmak<br />
ve buna ait performans değerlerini elde etmek, kulanım<br />
yeri ve akım hızına bağlı olarak değişmektedir.<br />
Performans verilerini elde etmek ise seçilen<br />
profilin/profillerin pervane yarıçapı boyunca, kesit<br />
konum açılarına ve profillerin bu açılardaki<br />
aerodinamik özelliklerinin teorik, deneysel yada<br />
bilgisayar destekli olarak elde edilmesine bağlıdır.<br />
Literatürde, pervane performansı ile ilgili çok sayıda<br />
teorik, sayısal veya deneysel çalışmalar vardır [2-4].<br />
II. ÇEKME KUVVETİNİN BULUNMASI<br />
Şekil 1’de görüldüğü gibi, pervane palası üzerinde dr<br />
kalınlığında aldığımız parçada, çekme kuvveti (T) nin<br />
taşıma kuvveti (L), sürükleme kuvveti (D) , hucum<br />
açısı (α) ve bileşke hız (V r ) nin dönme düzlemi ile<br />
yaptığı açıya (φ ) bağlı olarak, çekme kuvveti<br />
dT = dLcos(φ + α i ) − dDsin(φ + α i ) (2)<br />
olarak yazılır [2].<br />
Pervane izindeki hız (Ve) taşıma katsayısı (C L ),<br />
sürükleme katsayısı (C D ) kesitin veteri (c) ve akışkanın<br />
yoğunluğu (ρ) olmak üzere taşıma ve sürükleme<br />
kuvveti<br />
Şekil 1. Blade elamanına etkiyen kuvvetler.<br />
1 2<br />
dL = ρVe<br />
cC Ldr<br />
2<br />
(3)<br />
1 2<br />
dD = ρVe<br />
cC Ddr<br />
2<br />
(1)<br />
olarak yazılır [2-3].<br />
İntegral momentum teoremi yardımı ile, serbest akım<br />
hızı (V 0 ) ve kütlesel debi ( • m ) olmak üzere çekme<br />
kuvveti<br />
olarak yazılır.<br />
T e − 0<br />
= m(V<br />
• V )<br />
(4)<br />
S disk alanı, disk üzerindeki akım hızı (V d ) olmak<br />
üzere<br />
•<br />
m = ρSV d<br />
(5)<br />
olarak yazılır [2-5].<br />
54
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Diğer taraftan integral momentum teorisi her ne kadar<br />
pervaneye ait genel bilgi veriyor olsa da blade<br />
elamanının şekli, kesit profilinin özellikleri gibi<br />
detayların akım alanında performans üzerindeki<br />
etkisinin bilinmesi lazım. Bunun için önce pervane<br />
katsayılarının bilinmesi lazım.<br />
III. PERVANE KATSAYILARI<br />
Bir pervanenin performansı, benzer bir model üzerinde<br />
gerçekleştirilen deneysel ölçmelerle tespit edilebilir.<br />
Bu durumda, modellerle yapılan bütün deneylerde<br />
olduğu gibi deney sonuçlarını tam boyuttaki gerçek<br />
hale aktaracak uygun bir geçiş sistemine ihtiyaç vardır.<br />
Pervane performansı ile ilgili olan, çekme katsayısı<br />
(C T) ve moment katsayısı (C Q ), güç katsayısı (C P ),<br />
ilerleme oranı (J)’ye ihtiyaç vardır. Burada K 1 sabit<br />
sayı olmak üzere, Re (Reynold sayısı), M (Mach<br />
sayısı) ve J (ilerleme oranı), çekme katsayısının bir<br />
fonksiyonudur [6] ve<br />
( Re M J)<br />
C T = K1<br />
f<br />
(6)<br />
olarak ifade edilir.<br />
V 0 (serbest akım hızı), n (pervanenin dönme sayısı) ve<br />
D (pervane çapı) olmak üzere J (ilerleme oranı)<br />
Şekil 2. Kullanılabilir Güç ile Hız arasındaki değişim<br />
[5].<br />
V0<br />
J = (7)<br />
nD<br />
Burada K 2 sabit sayı olmak üzere moment katsayısı<br />
Reynold sayısı, Mach sayısı ve ilerleme oranın bir<br />
fonksiyonudur<br />
( Re , M J)<br />
C Q = K 2f<br />
(8)<br />
Güç katsayısı,<br />
P<br />
C P = 2ππ Q =<br />
3 5<br />
ρn D<br />
(9)<br />
olarak ifade edilir.<br />
Bu durumda pervane verimi için de<br />
olarak yazılır.<br />
CT<br />
J CT<br />
η = J =<br />
(10)<br />
C 2π C<br />
Q<br />
P<br />
D (pervane çapı), n (devir sayısı), ρ (akışkanın<br />
yoğunluğu) ve C T (çekme katsayısı) olmak üzere,<br />
pervaneler için T (çekme kuvveti)<br />
Şekil 3. Clark-Y 5868-9 profili için çekme katsayısı,<br />
güç katsayısı ve ilerleme oranını değişimi [8].<br />
T<br />
2<br />
4<br />
T = C ρn D<br />
(11)<br />
olarak yazılır [1,5-7].<br />
55
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
görülmemiş olayları, önceki örneklerden çağrışım<br />
yaparak ilgili olaya çözümler üretebilme özelliği<br />
YSA’lardaki zeki davranışın da temelini teşkil eder<br />
[12]. Öğrenme süreci, istenilen amaca ulaşmak için<br />
YSA ağırlıklarının yenilenmesini sağlayan öğrenme<br />
algoritmalarını içerir.<br />
İleri beslemeli bir ağda nöronlar katmanlara<br />
ayrılmışlardır. İşaretler, giriş katmanından çıkış<br />
katmanına doğru tek yönlü bağlantılarla iletilir.<br />
Nöronlar bir katmandan diğer bir katmana bağlantı<br />
kurarlarken, aynı katman içerisinde bağlantıları<br />
bulunmaz.<br />
Şekil 4. Clark-Y 5868-9 profili için ilerleme oranı,<br />
Verim ve hız-güç katsayısının değişimi [8].<br />
Verilen örnek uygulamada 3 palli bir pervanede<br />
Clark-Y airfoili seçilmiştir [5]. 400 bhp gücünde motor<br />
2200 rpm devrinde dönen bir pervanenin oluşturduğu<br />
çekme kuvveti bulunacaktır.<br />
Şekil 2’den η=0,86 , Şekil 3 de 2200 rpm için sabit hız<br />
198 mph=290,4 ft/sec. olarak ve Şekil 3’den β=25 0 ve<br />
0,75R de maksimum verim için hız-güç katsayısı<br />
C S =1,75 buluruz. pervane çapı ise D= 7,76 ft. olarak<br />
bulunur. Şekil-4 den J=1,02 ilerleme oranı ve β=25 0<br />
için güç katsayısı C P =0,0670 olarak bulunur.<br />
Sabit hız analizi için, pervane palası boyunca alınan<br />
istasyonlarda kesit konum açıları, çekme katsayısı,<br />
ilerleme oranı ve çekme kuvveti değerleri aynı<br />
yöntemle hesapladığında tablodaki değerleri elde<br />
ederiz.<br />
II. YAPAY SİNİR AĞLARI<br />
Yapay Sinir Ağları (YSA), beynin fizyolojisinden<br />
yararlanılarak oluşturulan bilgi işleme modelleridir.<br />
Literatürde çok sayıda yapay sinir ağı modeli vardır<br />
[9-13]. Bazı bilim adamları, beynimizin güçlü<br />
düşünme, hatırlama ve problem çözme yeteneklerini<br />
bilgisayara aktarmaya çalışmışlardır. Bazı<br />
araştırmacılar ise, beynin fonksiyonlarını kısmen<br />
yerine getiren modelleri oluşturmaya çalışmışlardır<br />
[9-13].<br />
YSA’ların öğrenme özelliği, araştırmacıların dikkatini<br />
çeken en önemli özelliklerden birisidir. Çünkü<br />
herhangi bir olay hakkında girdi ve çıktılar arasındaki<br />
ilişkiyi, doğrusal olsun veya olmasın, elde bulunan<br />
mevcut örneklerden öğrenerek daha önce hiç<br />
YSA’nın hesaplama özelliklerini, paralel dağılmış<br />
yapısından, öğrenebilme ve genelleme yapma<br />
yeteneğinden aldığı söylenebilir. Genelleme, eğitim<br />
veya öğrenme süresince kullanılmayan girişler için de<br />
YSA’nın uygun tepkileri üretmesi olarak tanımlanır.<br />
Bu özellikleri ile YSA’lar karmaşık ve çözümlenmesi<br />
güç problemleri de çözebilme yeteneğine sahiptir.<br />
Nesne tanıma, işaret işleme, sistem tanımlama ve<br />
denetimi gibi birçok mühendislik alanında YSA’lar,<br />
aşağıda belirtilen özellikleri nedeniyle başarılı<br />
olmuşlardır [9-13].<br />
Doğrusal Olmama: YSA’nın temel işlem elemanı olan<br />
hücre doğrusal değildir. Dolayısıyla hücrelerin<br />
birleşmesinden meydana gelen YSA da doğrusal<br />
değildir ve bu özellik tüm ağa yayılmış durumdadır. Bu<br />
özelliği ile YSA, doğrusal olmayan karmaşık<br />
problemlere çözüm getirmektedir.<br />
Öğrenme: Aslında öğrenmeden kasıt, ilgili<br />
problemdeki girdi-çıktı ilişkisini en güzel tanımlayacak<br />
optimum ağırlıkların bulunmasıdır. Problemden alınan<br />
örneklerden faydalanılarak ilgili problemi kendisine<br />
uygulanan örneklerden öğrenmeye çalışır. Probleme<br />
farklı bir çözüm sağlar [11].<br />
Genelleme: YSA, ilgilendiği problemi öğrendikten<br />
sonra eğitim sırasında karşılaşmadığı test örnekleri için<br />
de belirtilen tepkiyi üretme kabiliyetine sahiptir.<br />
Örneğin, karakter tanıma amacıyla eğitilmiş bir YSA,<br />
bozuk karakter girişlerinde de doğru karakteri verirler.<br />
Nöral hesaplamada hafızalar birleşiktir. Yani eğitilmiş<br />
ağa girişin sadece bir kısmı verilse bile, ağ hafızadan<br />
bu girişe en yakınını seçerek tam bir giriş verisi<br />
alıyormuş gibi kabul eder ve buna uygun bir çıkış<br />
değeri üretir. Veri YSA’ya, eksik , bozuk veya daha<br />
önce hiç karşılaşmadığı şekilde verilse bile, ağ kabul<br />
edilebilir en uygun çıkışı üretecektir. Bu özellik ağın<br />
genelleştirme özelliğidir [11].<br />
Uyarlanabilirlik: YSA ağırlıkları, uygulanan probleme<br />
göre değiştirilir. Yani, belirli bir problemi çözmek<br />
amacıyla eğitilen YSA, problemdeki değişimlere göre<br />
tekrar eğitilebilir. Değişimler devamlı ise gerçek<br />
56
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
zamanda da eğitime devam edilebilir. Bu özelliği ile<br />
YSA, uyarlamalı örnek tanıma, işaret işleme, sistem<br />
tanımlama ve denetim gibi alanlarda etkin olarak<br />
kullanılır [11].<br />
Dağıtılmış birleşik hafıza: YSA’ların en önemli<br />
özelliklerinden biri de bilgiyi depolamalarıdır. Nöral<br />
hesaplamalarda bilgi ağırlıklar üzerine dağıtılmıştır.<br />
Bağlantıların ağırlıkları nöral ağın hafıza birimidir. Bu<br />
ağırlıklar ağın o andaki sahip olduğu bilgiyi veya<br />
uygulanan örneklerden öğrenmiş olduğu davranışı<br />
verir. Bu bilgiler, ağdaki birçok ağırlıklar üzerine<br />
(hafıza birimine) dağıtılır. Eğitilmiş ağa, eğitimde<br />
kullanılmamış herhangi farklı bir giriş uygulanırsa ağ<br />
daha önceki girişlerden öğrenmiş olduğu davranış<br />
doğrultusunda beklenen çıkışa uygun bir çıkış değeri<br />
üretebilecektir. YSA’ya uygulanan veri eksik,<br />
gürültülü veya daha önce hiç karşılaşmamış olsa bile,<br />
ağ kabul edilebilir en uygun çıkışı üretecektir. Bu<br />
özelliğe, genelleştirme özelliği denir [11].<br />
Hata toleransı: YSA’lar, çok sayıda işlemci<br />
elemanların bağlantısı paralel dağılmış bir yapıya<br />
sahiptir ve ağın sahip olduğu bilgi, ağdaki tüm<br />
bağlantılara dağılmıştır. Giriş data setinde<br />
bulunabilecek herhangi bir gürültü, bütün ağırlıklar<br />
üzerine dağıtıldığından dolayı, gürültü etkisi tolere<br />
edilebilir. Geleneksel yöntemlere göre hatayı tolere<br />
etme yetenekleri daha fazladır [11].<br />
Paralel işlem yapma: YSA’lar, paralel yapısı nedeniyle<br />
büyük ölçekli entegre devre (VLSI) teknolojisi ile<br />
gerçeklenebilir. Bu özellik, YSA’nın hızlı bilgi işleme<br />
yeteneğini ve örnek tanıma, işaret işleme, sistem<br />
kimliklendirme ve denetim gibi gerçek zaman<br />
uygulamalarında kullanımını artırır [11].<br />
Çok katlı perseptronlar (ÇKP) [14], bir çok alana<br />
uygulanmış olan bir ağ tipidir. ÇKP’leri öğretmede bir<br />
çok algoritma kullanılabilir. Genel bir ÇKP-YSA<br />
modeli, Şekil 5’de gösterilmiştir. YSA üç kattan<br />
oluşmuştur ve ara katta iki saklı tabaka mevcuttur.<br />
Giriş katındaki nöronlar tampon gibi davranırlar ve x i<br />
giriţ sinyalini ara kattaki nöronlara dağıtırlar. Ara<br />
kattaki her bir nöron j’nin çıkışı, kendine gelen bütün<br />
giriş sinyalleri x i ’leri takibeden bağlantı ağırlıkları w ji<br />
ile çarpımlarının toplanması ile elde edilir. Elde edilen<br />
bu toplam, y j ‘nin toplam bir fonksiyonu olarak<br />
hesaplanabilir ve<br />
y<br />
i<br />
= f∑<br />
w<br />
jixi<br />
(12)<br />
şeklinde ifade edilebilir. Burada f basit bir eşik<br />
fonksiyonu, bir sigmoid, hiperbolik tanjant (HT) veya<br />
radial tabanlı bir fonksiyon olabilir. Diğer katlardaki<br />
nöronların çıkışları da aynı şekilde hesaplanır.<br />
Bu çalışmada, ÇKP’ye giriş olarak ilerleme oranı J,<br />
çekme katsayısı C T , basınç katsayısı C P , ve kesit<br />
konum açısı β verildiğinde, çıkışta istenilen pervane<br />
çekme kuvveti T elde edilir. Burada ÇKP’ler, pervane<br />
çekme kuvvetini modelleme işlevini yerine<br />
getirmektedirler.<br />
Girişler<br />
Giriş<br />
Çıkış<br />
Tabakası Orta (Hidden) Tabaka Tabakası<br />
Şekil 5. Bir ÇKP-YSA modeli<br />
Çıkış<br />
III. ÇKP ÖĞRENME ALGORİTMALARI<br />
Literatürde [14], bir çok ÇKP öğrenme algoritması<br />
bulunmaktadır. Bu çalışmada, danışmanlı bir öğretme<br />
olan Bu çalışmada, ÇKP'ler danışmanlı öğrenme<br />
algoritmalarından birisi olan Levenberg-Marquardt<br />
(LM) algoritması ile eğitilmişlerdir [15]. Şekil 5’de<br />
gösterildiği gibi temel bir ÇKP, üç ana kattan oluşur:<br />
Giriş katı, çıkış katı ve gizli kat. Uygulamaya göre giriş,<br />
çıkış ve ara katmandaki nöron sayıları değişebileceği<br />
gibi, ara katman sayısı da uygulamaya göre<br />
değişebilmektedir.<br />
YSA yapıları birçok öğrenme algoritmalarıyla<br />
eğitilebilir. Bu çalışmada hızlı olması ve yüksek<br />
performans sağlaması açısından LM algoritması<br />
kullanılmıştır [10].<br />
Bir öğrenme algoritması olan Levenberg-Marquardt<br />
(LM) [15] ise Newton algoritmasının değişik bir<br />
uyarlamasıdır. Yaklaşım oranı hızlıdır ve eğitim kısa<br />
sürmektedir. Diğer taraftan daha fazla işlem yapmakta<br />
ve daha fazla hafıza gerektirmektedir. LM algoritması,<br />
her bir iterasyon adımında parabolik yaklaşımla hata<br />
yüzeyine yaklaşmakta ve paraboloidin minimumu<br />
adım için çözümü oluşturmaktadır. Basit fonksiyon<br />
yaklaşımı, Taylor serisinin ilk terimiyle şöyledir;<br />
1<br />
F(w +<br />
2<br />
T<br />
T<br />
k+ 1)<br />
= F(w k + ∆w) + g k ∆w k ∆ k Aw k (3)<br />
2<br />
bu ifadede g = ∆E<br />
eğimdir ve A = ∆ ise global hata<br />
E’nin Hessian’ıdır. Hata yayınımında ağırlıklar;<br />
w k + 1 = w k + αg<br />
(14)<br />
formülü ile hesaplanır. Levenberg-Marquardt’ta<br />
Hessian A k Jacobianların çarpımıyla yaklaşılır.<br />
t<br />
A ≈ 2J J<br />
(15)<br />
57
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ve eğim aşağıdaki formülle hesaplanır;<br />
t<br />
g ≈ 2J e<br />
(16)<br />
Formüldeki e çıkış vektörüdür. Jacobian’dan Hessian’ı<br />
hesaplamak kolaydır. Genellikle Jacobian daha az<br />
hafıza gerektirir.<br />
T −1<br />
T<br />
w k+ 1 = w k − (2J k J k ) 2J k e<br />
(17)<br />
veya<br />
T −1<br />
T<br />
w k+ 1 = w k − (J k J k ) J k e<br />
(18)<br />
Güvenli yaklaşım için Levenberg-Marquardt<br />
µparametresini kullanır.<br />
−1<br />
w = w − (J J µI) J e (19)<br />
T<br />
k + 1 k k k +<br />
Burada, µ parametresi hesaplama süresince otomatik<br />
olarak güncellenmekte ve böylece iyi yaklaşım elde<br />
edilmektedir. LM algoritmasının çok hızlı olmasının<br />
nedeni de budur. Bu algoritmanın en büyük dezavantajı<br />
çok fazla hafıza gerektirmesidir [15].<br />
IV. YSA İLE UÇAKLARDA PERVANE ÇEKME<br />
KUVVETİNİN BELİRLENMESİ<br />
Bu çalışmada, ÇKP’ye giriş olarak ilerleme oranı J,<br />
çekme katsayısı C T , basınç katsayısı C P , ve kesit<br />
konum açısı β verildiğinde, çıkışta istenilen pervane<br />
çekme kuvveti T elde edilir. Burada, pervane çekme<br />
kuvveti, YSA ile hesaplanmıştır.<br />
YSA’yı eğitmek için gerekli olan datalar [8]’dan elde<br />
edilmiştir. Şekil 6, pervane çekme kuvvetini<br />
hesaplamak için kullanılan YSA modelini<br />
göstermektedir. Pervane çekme kuvveti için 4 giriş<br />
kullanılmıştır. İki adet gizli kat vardır ve bu katlarda 6<br />
ve 3 işlemci eleman kullanılmıştır. YSA modeli, LM ile<br />
eğitilmiştir. Hedef çıkış ile gerçek çıkış arasındaki<br />
farklara göre, ağırlıkların yeniden yapılandırılması<br />
sağlanmıştır. Yeniden yapılanma işlemi, her bir giriş<br />
setinin, ağlara göre her defasında uygulanmasından<br />
sonra yapılır. Tüm YSA’larda ara katlarda aktivasyon<br />
fonksiyonu olarak HT kullanılmıştır. Öğrenme,<br />
kullanılan kritere göre tatmin edici sonuçların elde<br />
edilmesine (mesela hedef hatanın belirlenen eşik<br />
seviyesinin altına düşmesi) veya belirlenen maksimum<br />
epoch (veya iterasyon) sayısına kadar devam eder.<br />
J<br />
C<br />
C<br />
P<br />
β<br />
T<br />
YSA<br />
MODELİ<br />
Şekil 6. Pervane kuvvetinin hesabında kullanılan YSA<br />
modeli.<br />
T<br />
k<br />
ÇEKME<br />
KUVVETİ<br />
T<br />
Şekil 8 ve Şekil 9 grafikleri, sırasıyla YSA’dan elde<br />
edilen eğitim ve test sonuçlarını göstermektedir.<br />
YSA’lar kullanılarak pervane çekme kuvvetinin daha<br />
basit şekilde ve daha kısa sürede hesaplanması<br />
gerçekleştirilmiştir. YSA’ları eğitmede, 127 veriden<br />
oluşan eğitim seti kullanılmıştır. YSA’yı test etmek<br />
için ise 34 veriden oluşan test seti kullanılmıştır. YSA<br />
için maksimum epoch sayısı 2000 olarak seçilmiştir.<br />
Pervane çekme kuvveti için eğitme ve test sonucunda<br />
sırasıyla 28.9221 ve 20.0590 mutlak hata değerleri elde<br />
edilmiştir. Toplam mutlak hata değeri ise 48.9811<br />
olmuştur. Şekil 8 ve 9’daki eğitim ve test değerleri ile<br />
YSA sonuçlarını birlikte gösteren grafikler, literatürde<br />
bulunan grafikler ile çok iyi bir uyumluluk içindedir.<br />
Tablo 1 ise eğitimde kullanılmayan farklı kesit konum<br />
açısı değerleri için verilen ve elde edilen YSA<br />
sonuçlarını göstermektedir. Şekil 10 ise . Tablo 1’deki<br />
Test verileri ile YSA sonuçlarını göstermektedir. YSA<br />
bu girişlere de çok iyi karşılık vermiştir. Bu çok iyi<br />
uyumluluk, pervane çekme kuvvetinin<br />
hesaplanmasında, yapay sinir ağlarının<br />
kullanılabileceğini göstermektedir.<br />
V. SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada, pervane çekme kuvvetinin hesaplanması,<br />
yapay sinir ağları kullanılarak yapılmıştır. Yapay sinir<br />
ağlarının eğitilmesinde LM algoritması kullanılmıştır.<br />
YSA kullanılarak elde edilen sonuçların, literatürdeki<br />
mevcut deneysel sonuçlarla çok iyi bir uyumluluk<br />
içinde olduğu görülmüştür. Bu çalışmada sunulan YSA<br />
modeli, karmaşık matematiksel fonksiyonlara ve<br />
hesaplamalara ihtiyaç duymamaktadır. Pervane çekme<br />
kuvvetini doğru bir şekilde verebilen bu YSA-CAD<br />
modeli, uçak ve havacılık mühendisliği için çok<br />
kullanışlıdır. Bu model kullanılarak, pervane çekme<br />
kuvveti, fazla bilgiye ihtiyaç duymaksızın doğru bir<br />
şekilde hesaplanabilmiştir. Gerçek zamanda hesaplama<br />
süresi çok kısadır (milisaniyeler seviyesinde). Sonuç<br />
olarak, bu YSA modelinin, uçak ve havacılık<br />
mühendisliğinin CAD uygulamalarında geniş bir<br />
şekilde uygulama alanı bulması beklenebilir.<br />
Tablo 1. Eğitimde kullanılmayan açı değerlerine<br />
karşılık YSA sonuçları.<br />
YSA-T T (Ilb) J C T C P β (°)<br />
1368.5 1368 0.3 0.118 0.067 17.0<br />
1229.5 1230 0.4 0.106 0.067 17.5<br />
1101.9 1102 0.5 0.095 0.067 18.3<br />
997.4 997 0.6 0.086 0.067 19.4<br />
892.9 893 0.7 0.077 0.067 20.5<br />
812.2 812 0.8 0.070 0.067 21.0<br />
741.2 742 0.9 0.064 0.067 23.2<br />
672.8 672 1.0 0.058 0.067 24.6<br />
661 661 1.02 0.057 0.067 25.0<br />
58
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
VI. KAYNAKLAR<br />
[1] Yükselen, M.A., Aerodinamik-II ders notları,<br />
Hava Harp <strong>Okulu</strong>, 1996.<br />
[2] http://web.mit.edu/16.unified/www/SPRING/<br />
propulsion/UnifiedPropulsion7/UnifiedPropulsio<br />
n7.htm<br />
[3] Eastman N. J., Characterestic of propeller section<br />
tested in the variable density wind tunnel,<br />
N.A.C.A.T.R.259, 1927<br />
[4] Paxton, C, Gryn, P, Hines, E, Perez, U., and Zha,<br />
G.C., High Efficiency Forward Swept, Propellers<br />
at Low Speed, University of Miami, Coral Gables,<br />
FL AIAA, 1069, 2003.<br />
[5] Wilbur, C. And Nelson, N., Airplane Propeller<br />
Principles, 1944.<br />
[6] Khan, A.,M., Daniel, O. Dayal, A. V and Vogel, J.<br />
M., Effects of Bend–Twist Coupling on<br />
CompositePropeller Performance, Mechanics of<br />
Composite Materials and Structures, 7:383–401,<br />
2000.<br />
[7] Weick, F. E., Aircraft propeller Desing,<br />
Mcgraw-Hill Book Company, Inc . 1930.<br />
[8] The Aerodynamic Characteristics Of Full-Scale<br />
Propellers Having 2, 3 And 4 Blades Of Clark Y<br />
And R.A.F. 6 Airfoil Sections, Naca Tech. Rept.<br />
640.<br />
[9] M. L. Minsky and S. A. Papert, Perceptron,<br />
Expanded Edition, Cambridge, MA: MIT Press,<br />
London, UK, 1988.<br />
[10] A. Maren, C. Harston and R. Pap, Handbook of<br />
Neural Computing Applications, ISBN<br />
0-12-471260-6, Academic Press, London, UK,<br />
1990.<br />
[11] P. S. Simpson, Artificial Neural Networks, A<br />
Foundation, Paradigm, Applications and<br />
Implementation, Pergamon Press., 1990.<br />
[12] J.M. Zurada, Introduction to Artificial Neural<br />
Networks, West Publishing Company, 1992.<br />
[13] S. Haykin, Neural Networks, A Comprehensive<br />
Foundation, Macmillan College Publishing Comp.<br />
Inc., 1994.<br />
[14] D. E. Rumelhart and J. L. McClelland, Parallel<br />
Distributed Processing, Vol. 1, The MIT Press,<br />
Cambridge, 1986.<br />
[15] M. Hagan, M. B. Menhaj, Training Feedforward<br />
Networks with the Marquardt Algorithm, IEEE<br />
Transactions on Neural Networks, Vol 5., No 6,<br />
November 1994.<br />
Şekil 7. Öğrenme-hata grafiği.<br />
59
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 8. Eğitim ve test verileri ile YSA sonuçları grafiği.<br />
Şekil 9. Test verileri ile YSA sonuçları grafiği.<br />
60
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 10. Tablo 1’deki Test verileri ile YSA sonuçları grafiği<br />
61
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜBİTAK-SAGE’DE GELİŞTİRİLEN SAYISAL AKIŞKANLAR<br />
MEKANİĞİ YETENEKLERİ<br />
L.Oktay GÖNÇ 1 Dr. Mehmet Ali AK 1<br />
e-posta: lgonc@sage.tubitak.gov.tr e-posta: maliak@sage.tubitak.gov.tr<br />
Prof. Dr. İsmail H. TUNCER 2 Osman BAŞOĞLU 1<br />
e-posta: tuncer@ae.metu.edu.tr<br />
e-posta: obasog@sage.tubitak.gov.tr<br />
Bülent SÜMER 1 Tülay IŞIK 1<br />
e-posta: bsumer@sage.tubitak.gov.tr e-posta: tisik@sage.tubitak.gov.tr<br />
1<br />
TÜBİTAK-SAGE, P.K. 16 Mamak, 06261, Ankara, Türkiye<br />
2<br />
Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, İnönü Blv., 06531, Ankara, Türkiye<br />
ÖZET<br />
Son yıllarda TÜBİTAK-SAGE’de Sayısal Akışkanlar<br />
Mekaniği (SAM) alanında gereksinimi duyulan akış<br />
çözücü yazılımları geliştirme çalışmalara ağırlık<br />
verilmeye başlanmıştır Bu kapsamda yüksek çözüm<br />
kapasitesine sahip bir paralel işlemleme altyapısı<br />
oluşturulmuş, 3-Boyutlu paralel Euler çözücüsü<br />
geliştirilmşitir. Bu çözücüye görsel kullanıcı arayüzü<br />
hazırlanmıştır. Kalite güvence kapsamında deneme<br />
değerlendirme çalışmaları yapılmıştır. Bu bildiride<br />
geliştirilen akış çözücünün yetenekleri, deneysel ve<br />
ticari yazılımların sonuçları ile karşılaştırmalı olarak<br />
verilmektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
TÜBİTAK-SAGE’de Sayısal Akışkanlar Mekaniği<br />
(SAM) konusundaki çalışmalar yüksek lisans ve<br />
doktora çalışmaları kapsamında devam etmektedir. Bu<br />
çalışmalar sonucu geliştirilen yazılımlar, TÜBİTAK-<br />
SAGE’nin başarıyla tamamladığı orta ve uzun<br />
menzilli topçu roketi geliştirme projelerinde ön ve<br />
detaylı tasarım aracı olarak kullanılmıştır.<br />
SAM yazılımları açısından TÜBİTAK-SAGE’nin<br />
ticari yazılımlara bağımlılığın azaltılması amacıyla<br />
1998 yılında yazılım geliştirme çalışmalarına ağırlık<br />
verilmeye başlanmıştır. 1998-2002 yılları arasında<br />
proje çalışmaları kişisel akademik çalışmalar<br />
paralelinde yürütülmüştür. Bu dönemde kapsamlı<br />
kaynak taraması gerçekleştirilmiş, açık kaynaklardan<br />
elde edilmiş iki ve üç boyutlu çeşitli SAM yazılımları<br />
incelenmiş ve böyle bir yazılım geliştirilmesi için<br />
gerekli olan bilgi birikimi sağlanmıştır. Bu dönem<br />
sonunda TÜBİTAK-SAGE’nin kendi geliştirdiği iki<br />
ve üç boyutlu SAM çözücüleri elde edilmiştir.<br />
Üç boyutlu akış çözücüsü, SET-3D, karmaşık cisimler<br />
çevresindeki veya içerisindeki akışları<br />
çözümleyebilen, düzensiz çözüm ağında hücre<br />
merkezli sonlu hacim yöntemini, zamanda açık<br />
ve/veya kapalı (explicit / implicit) ilerleme<br />
yöntemlerini ve uzayda Roe’nun rüzgar yönüne dayalı<br />
(upwind) akı (flux) hesaplama yöntemini kullanan,<br />
ikinci derece-doğru yüksek çözünürlüklü bir Euler<br />
çözücüsüdür. [1,2,3,4]<br />
Çözücü için gerekli olan üç boyutlu düzensiz çözüm<br />
ağı çeşitli ticari yazılımlar (Mechanical Desktop,<br />
ANSYS, CFD-GEOM) kullanılarak elde edilmekte ve<br />
bir ön işlemleme yazılımı ile SET-3D’ye uygun hale<br />
getirilmektedir.<br />
TÜBİTAK-SAGE’nin halihazırda elinde bulunan<br />
projelerde çözülmesi gereken problemlerin<br />
boyutlarının büyümesi, SET-3D yazılımının büyük<br />
çözüm alanlarında hızlı çözümlemeler yapabilme<br />
yeteneğine sahip olması gerektiği gerçeğini ortaya<br />
koymuştur. Bu amaçla SET-3D yazılımına paralel<br />
işlemleme yeteneğinin kazandırılması için ODTÜ<br />
<strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği bölümü ile ortak bir<br />
çalışma içerisine girilmiştir. Bu çalışmalar sonucu<br />
SET-3D yazılımı paralel işlemleme yeteneğine sahip<br />
duruma getirilmiştir. Açık kaynaklardan elde edilen<br />
METIS [5] düzensiz çözüm ağı parçalama programı<br />
ve Linux işletim sisteminin PVM paralel işlemleme<br />
kütüphaneleri SET-3D yazılımına başarıyla<br />
uygulanmış ve çözümleme hızında bilgisayar sayısına<br />
göre doğrusala yakın bir hız artışı sağlanmıştır.<br />
II. YAZILIM GELİŞTİRME ÇALIMALARINDA<br />
KALİTE GÜVENCE<br />
TÜBİTAK-SAGE genelinde Ocak 2002’de başlatılan<br />
çalışmalar sonucunda Yazılım Geliştirme Süreçleri<br />
IEEE 12207 standardı [6] dikkate alınarak<br />
tanımlanmış ve Haziran 2002 tarihinde kurum<br />
süreçleri oluşturulmuştur.<br />
SET-3D proje çalışmalarının, yazılım geliştirme<br />
çalışmaları belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra, Ocak<br />
62
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2003 tarihinde yazılım nitelik güvence kapsamında<br />
tanımlanmasına karar verilmiş ve bu amaçla Yazılım<br />
Geliştirme Planı oluşturulmuştur.<br />
Böylelikle TÜBİTAK-SAGE’de ilk defa bu proje<br />
kapsamında “artımlı model- incremantal model” bir<br />
yazılım projesinde uygulamaya konmuştur. Bu amaçla<br />
iki adet döngü öngörülmüş ve Yazılım Geliştirme<br />
Planı’nda tanımlanmıştır. İlk döngüde, Ocak 2003<br />
tarihine kadar geliştirilen kodun gereksinim tanımları<br />
Yazılım Şartnamesi ile belgelenmiş ve gözden<br />
geçirilmiştir. Yazılım Deneme Değerlendirme<br />
Planı’nda verilen deneme tanımlarına göre ilk<br />
denemeler yapılmış, uygunsuzluklar/değişiklikler<br />
kayıt altına alınmış ve görüşülmüştür. Düzeltme<br />
işlemlerini izleyen doğrulama denemeleri sonrasında<br />
SET-3D 1.0 no’lu sürümü yayınlanmış ve kullanıma<br />
sunulmuştur. İkinci döngüde, ele alınacak<br />
gereksinimlerin kapsamı genişletilmiş ve Yazılım<br />
Şartnamesi güncellenmiştir. Yeni gereksinimler<br />
kodlanmış ve deneme tanımları oluşturulmuştur.<br />
Projenin 2004 yılında Yazılım Tasarım ve Kodlama<br />
aşamalarının ürünlerinin de doğrulamaya alınması<br />
öngörülmektdir.<br />
Kalite süreci ile ilgili çalışmalar 2003 yılı içerisinde<br />
yapılan ISO-9001-2000 denetimlerinden başarıyla<br />
geçmiştir. Böylece kalitesi ve doğruluğu onaylanan<br />
SET-3D yazılımı artık TÜBİTAK-SAGE bünyesinde<br />
gerçekleştirilen dış kaynaklı projelerde<br />
kullanılabilmektedir.<br />
III. SET-3D GÖRSEL KULLANICI ARAYÜZÜ<br />
SET-3D yazılımının kullanımını kolaylaştırmak ve<br />
yaygınlaştırmak için kullanıcı dostu bir arayüz<br />
tasarlanmıştır. Windows tabanlı SET-3D Arayüz<br />
Yazılımı DELPHI programlama dili kullanılarak<br />
geliştirilmiştir. Bu arayüz sayesinde SAM konusunda<br />
deneyimsiz yeni kullanıcılar SET-3D yazılımın<br />
çalışması için gerekli girdi dosyasını<br />
hazırlayabilmekte, Sayısal İşlemleme Merkezi ana<br />
sunucu bilgisayarına, dahili bilgisayar ağındaki<br />
herhangi bir bilgisayardan bağlanarak paralel<br />
işlemleme yapacağı bilgisayarları seçebilmekte ve<br />
yazılımı çalıştırabilmektedir. Ayrıca çözüm<br />
sonuçlarını grafiksel ve gerçek zamanlı olarak<br />
görebilmekte ve yazılımın çalışmasına müdahele<br />
edebilmektedir. Şekil 1’de SET-3D yazılımının görsel<br />
kullanıcı arayüzü programından bir ekran görüntüsü<br />
sunulmuştur.<br />
IV. PARALEL İŞLEMLEME ALTYAPISI<br />
SET-3D akış çözücüsü ve diğer ticari yazılımların<br />
paralel ortamda çalıştırılabilmesi için TÜBİTAK-<br />
SAGE bünyesinde bir paralel işlemleme merkezi<br />
kurulmuştur. TÜBİTAK-SAGE’nin Türk Silahlı<br />
Kuvvetleri için başlattığı projeler, bu konudaki<br />
çalışmaların hızlandırılmasında büyük etken olmuştur.<br />
Başlangıçta iki adet iş istasyonu ile başlayan<br />
yatırımlar 2003 yılı sonu itibariyle 4 adet iş istasyonu,<br />
32 adet paralel işlemleme bilgisayarı ve 1 adet HP-<br />
RX-2600 Itanium II tabanlı kümeleme sunucusundan<br />
(13 işlemci) oluşan Sayısal İşlemleme Merkezi<br />
oluşturulması ile devam etmiştir ve etmektedir<br />
(Tablo1, Şekil 2).<br />
Şekil 1. SET-3D Arayüz Yazılımı Sonuç<br />
Görüntüleme Ekranı<br />
Şekil 2. TÜBİTAK-SAGE Sayısal İşlemleme Merkezi<br />
İş İstasyonu Bilgisayarları<br />
Tablo 1. TÜBİTAK-SAGE Sayısal İşlemleme<br />
Merkezi Özellikleri<br />
Tip Adet İşlemci RAM<br />
Ana Sunucu 1 Dual XEON 2.4 Ghz 4 Gb<br />
İş İstasyonu 3 Pent. IV 1.8 – 2.0 Ghz 1 Gb<br />
Paralel İşlemci 32 Pent. IV 1.8 – 2.4 Hz 512 Mb<br />
HP-RX-2600 13 Itanium II 1.3 Ghz 2 Gb<br />
V. SET-3D YAZILIMI DENEME<br />
DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI<br />
Kalite çalışmaları sırasında yapılan deneme<br />
değerlendirmelerde SET-3D Euler çözücüsü ve arayüz<br />
programı fonksiyon ve başarım testlerine tabi<br />
tutulmuştur. Başarım testlerinde, deneysel verisi<br />
bulunan iki adet muhimmat etrafındaki dış akış<br />
63
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
incelenmiştir. Aşağıda bu testlerde kullanılan modeller<br />
ve elde edilen sonuçlar sunulmuştur.<br />
Model -1:<br />
Deneme değerlendirme çalışmalarında kullanılan<br />
birinci model küt burunlu, dört adet kuyruk<br />
kanatçığına sahip, ses geçiş hızlarında statik ve<br />
dinamik aerodinamik verileri bulunan bir modeldir<br />
(Şekil 3) [7].<br />
Deneysel ölçümlerde mühimmat tabanında ölçüm<br />
alınamadığı için taban basınç değerleri atmosferik<br />
olarak alınmıştır [7]. Deneysel verilerle karşılaştırma<br />
yapabilmek için SET-3D çözümlemelerinde de taban<br />
basınç değeri atmosferik olarak değiştirilmiştir.<br />
Çözüm ağı ANSYS paket programı ile üretilmiştir<br />
(Şekil 4). Düzensiz çözüm ağında 210,237 düğüm<br />
noktası ve 1,208,298 tetrahedron eleman<br />
bulunmaktadır. Tablo 2’de verilen akış şartlarında<br />
çözümlemeler gerçekleştirilmiştir.<br />
ile karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. CFD-<br />
FASTRAN çözümlemeleri düzenli çözüm ağında<br />
1.derece-doğru olarak gerçekleştirilirken, SET-3D<br />
yazılımı ile düzensiz çözüm ağında hem 1. hem de 2.<br />
derece-doğru olarak çözümleme yapılmıştır.<br />
Sonuçlar genel olarak incelendiğinde aerodinamik<br />
katsayıların hücum açısına göre değişim eğrilerinin<br />
deneysel verilerle uyumlu olduğu görülmektedir.<br />
Özellikle düşük hücum açılarında (α < 10°)<br />
sonuçların bir Euler çözücüden beklendiği üzere<br />
deneysel verilerle tam bir uyum içinde olduğu<br />
gözlenmektedir. Ses geçiş hızları dışında özellikle 2.<br />
derece-doğru çözümlemeler her hücum açısı<br />
değerinde deneysel verilere çok yakın sonuçlar<br />
vermektedir. SET-3D 2. derece-doğru<br />
çözümlemelerinin her koşulda hem SET-3D hem de<br />
CFD-FASTRAN 1.derece-doğru çözümlemelerine<br />
göre deneysel verilere daha yakın sonuçlar verdiği<br />
gözlenmektedir.<br />
Ses geçiş ve düşük sesaltı hızlarında ise Euler bir<br />
çözücüden beklenen bir sapma söz konusudur. Viskoz<br />
sürtünme kuvvetlerinin etkin olduğu ses geçiş hızı<br />
bölgelerinde bu sapma beklenmektedir. Bu sapma<br />
CFD-FASTRAN sonuçlarında da daha belirgin bir<br />
biçimde gözlenmektedir.<br />
Sesüstü hızlarda ise bütün çözümler deneysel verilerle<br />
hem rakamsal olarak hem de davranış olarak uyum<br />
içerisindedir.<br />
Şekil 3. Model-1 Geometrisi ve Kullanılan Eksen<br />
Takımları<br />
Şekil 4. Model-1 Yüzey Üzeri Düzensiz Çözüm Ağı<br />
Tablo 2. Model-1 için Çözüm Matrisi<br />
Mach Sayısı (M)<br />
Hücum Açısı (α)<br />
0.7, 0.9, 1.2 0°,5°,10°,17°,24°<br />
Şekil 5, Şekil 6 ve Şekil 7’de sırasıyla sürükleme<br />
(drag) kuvveti katsayısının, kaldırma (lift) kuvveti<br />
katsayısının ve yunuslama (pitching) momenti<br />
katsayısının değişik Mach sayılarında hücum açısına<br />
göre değişimleri deneysel verilerle ve CFD-<br />
FASTRAN isimli ticari bir yazılımın Euler sonuçları<br />
64<br />
Model -2:<br />
Deneme değerlendirme çalışmalarında kullanılan<br />
ikinci model sivri burunlu, kuyruk kanatçıkların yanı<br />
sıra ön kontrol kanatçıklarına da sahip, sesüstü<br />
hızlarda statik aerodinamik verileri bulunan Sparrow<br />
mühimmatıdır (Şekil-8 ) [8]. Bu modelin deneysel<br />
verilerinde de mühimmat tabanında basınç ölçümü<br />
alınmamıştır [8]. Tabanda atmosferik basınç<br />
alınmasının etkilerini değerlendirmek için SET-3D ve<br />
CFD-FASTRAN çözümlerinde taban basınç değerleri<br />
atmosferik basınç ile değiştirilmemiştir.<br />
Kullanılan düzensiz çözüm ağında 214,630 düğüm<br />
noktası ve 1,238,305 tetrahedron eleman<br />
bulunmaktadır. Yüzey üzeri çözüm ağı detayı Şekil<br />
9’de verilmiştir. Tablo 3’te verilen akış şartlarında<br />
çözümlemeler gerçekleştirilmiştir.<br />
Şekil 10, Şekil 11 ve Şekil 12’de sırasıyla eksenel<br />
kuvvet katsayısının, normal kuvvet katsayısının ve<br />
yunuslama momenti katsayısının değişik Mach<br />
sayılarında hücum açısına göre değişimleri deneysel<br />
verilerle ve M=1.5 için CFD-FASTRAN Euler<br />
sonuçları ile karşılaştırmalı olarak sunulmuştur.<br />
Sonuçlar genel olarak incelendiğinde aerodinamik<br />
katsayıların hücum açısına göre değişim eğrilerinin<br />
özellikle düşük hücum açılarında (α < 10°) deneysel<br />
verilerle aynı yönde davranış gösterdiği ve özellikle<br />
normal kuvvet ve yunuslama momenti katsayılarının<br />
deneysel verilere çok yakın olduğu görülmektedir.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
M = 0.7<br />
M = 0.9<br />
M = 1.2<br />
2.00<br />
2.50<br />
2.50<br />
1.50<br />
2.00<br />
2.00<br />
1.50<br />
1.50<br />
CD<br />
1.00<br />
CD<br />
CD<br />
1.00<br />
1.00<br />
0.50<br />
0.50<br />
0.50<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.00<br />
0.00<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.00<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
20.00 25.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 5. Model-1 Sürükleme Kuvveti Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
M = 0.7<br />
M = 0.9<br />
M = 1.2<br />
4.00<br />
5.00<br />
4.00<br />
3.00<br />
4.00<br />
3.00<br />
3.00<br />
CL<br />
2.00<br />
CL<br />
CL<br />
2.00<br />
2.00<br />
1.00<br />
1.00<br />
1.00<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.00<br />
0.00<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.00<br />
0.00 0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 6. Model-1 Kaldırma Kuvveti Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
2.00<br />
M = 0.7<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
1.00<br />
M = 0.9<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
1.00<br />
M = 1.2<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
-1.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
-1.00<br />
0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00<br />
Cm<br />
Cm<br />
Cm<br />
-2.00<br />
-3.00<br />
-3.00<br />
-4.00<br />
-5.00<br />
-5.00<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 7. Model-1 Yunuslama Momenti Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
Tablo 3. Model-1 için Çözüm Matrisi<br />
Mach Sayısı (M) Hücum Açısı (α)<br />
1.5, 2.35, 3.95 0°,5°,10°,15°,20°,30°,40°<br />
Şekil 8. Model-2 Geometrisi ve Kullanılan Eksen<br />
Takımları<br />
Fakat özellikle eksenel kuvvet katsayısında deneysel<br />
verilerden düşük katsayı değerleri elde edilmiştir. Bu<br />
farklılıkların sebebinin yukarıdaki paragrafta<br />
belirtildiği gibi mühimmat tabanında basınç<br />
düzeltmesi yapılmamasından kaynaklandığı<br />
değerlendirilmektedir. Bir önceki modelde olduğu gibi<br />
SET-3D 2.derece-doğru çözümlemeleri özellikle<br />
M=1.5 için 1.derece-doğru çözümlemelere göre<br />
deneysel verilerle daha uyumludur. Ayrıca SET-3D ve<br />
CFD-FASTRAN 1.derece-doğru sonuçlarının<br />
birbiriyle uyumlu olduğu gözlenmektedir.<br />
VI. SONUÇ<br />
Deneme değerlendirme çalışmalarında elde edilen<br />
sonuçlar SET-3D yazılımının bir Euler çözücüsü<br />
olarak özellikle düşük hücum açılarında oldukça<br />
başarılı olduğunu göstermektedir.<br />
Şekil 9. Model-2 Yüzey Üzeri Düzensiz Çözüm Ağı<br />
Mühimmat tabanında oluşan karmaşık akışın bir Euler<br />
çözücü ile etkin bir şekilde modellenebilmesi için<br />
çözüm ağı çözünürlüğünün arttırılması gerektiği bu<br />
65
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
M = 1.5<br />
M = 2.35<br />
M = 3.95<br />
1.40<br />
1.20<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
1.40<br />
1.20<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
1.40<br />
1.20<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
1.00<br />
1.00<br />
1.00<br />
CA<br />
0.80<br />
CA<br />
0.80<br />
CA<br />
0.80<br />
0.60<br />
0.60<br />
0.60<br />
0.40<br />
0.40<br />
0.40<br />
0.20<br />
0.20<br />
0.20<br />
0.00<br />
0.00<br />
0.00<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 10. Model-2 Eksenel Kuvvet Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
M = 1.5<br />
M = 2.35<br />
M = 3.95<br />
40<br />
40<br />
40<br />
35<br />
35<br />
35<br />
30<br />
30<br />
30<br />
25<br />
25<br />
25<br />
CL<br />
20<br />
CL<br />
20<br />
CL<br />
20<br />
15<br />
15<br />
15<br />
10<br />
10<br />
10<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
Deneysel<br />
5<br />
SET-3D 1.Derece<br />
5<br />
5<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
0<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0<br />
0<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 11. Model-2 Normal Kuvvet Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
M = 1.5<br />
M = 2.35<br />
M = 3.95<br />
1.00<br />
1.00<br />
1.00<br />
0.50<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
CFD-FASTRAN 1.Derece<br />
0.50<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
0.50<br />
Deneysel<br />
SET-3D 1.Derece<br />
SET-3D 2.Derece<br />
0.00<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0.00<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
0.00<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45<br />
Cm<br />
-0.50<br />
Cm<br />
-0.50<br />
Cm<br />
-0.50<br />
-1.00<br />
-1.00<br />
-1.00<br />
-1.50<br />
-1.50<br />
-1.50<br />
-2.00<br />
-2.00<br />
-2.00<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
α [°]<br />
Şekil 12. Model-2 Yunuslama Momenti Katsayısının Hücum Açısına Göre Değişimi<br />
testler sonucu ortaya çıkmıştır. Çözücünün düşük<br />
sesaltı hızlarda da istenilen başarıyı sağlaması için<br />
viskoz, türbülanslı akış ve alçak ses altı hızlarda önşart<br />
(low Mach number pre-conditioning)<br />
modellerinin SET-3D yazılımına kazandırılması<br />
gerekmektedir.<br />
Elde edilen sonuçlar hem TÜBİTAK-SAGE’nin SAM<br />
ihtiyaçlarını karşılayabilen, hem de diğer endüstriyel<br />
kuruluşlara hizmet verebilecek yüksek nitelikli bir<br />
SAM yazılımı ve altyapısı elde edildiğini<br />
göstermektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] P.L. Roe, Approximate Riemann Solvers,<br />
Parameter Vectors and Difference Schemes,<br />
Journal of Computational Physics, Vol. 43, pp.<br />
357-372, 1981.<br />
[2] P.L. Roe, Discrete Models for the Numerical<br />
Analysis of Time-Dependent Multidimensional<br />
Gas Dynamics, Journal of Computational Physics,<br />
Vol. 63, pp. 458-476, 1986.<br />
[3] N.T. Frink, P. Parikh, S. Pirzadeh, A Fast Upwind<br />
Solver for the Euler Equations on Three-<br />
Dimensional Unstructured Meshes, AIAA Paper<br />
91-0102, 1991.<br />
[4] N.T. Frink, Upwind Scheme for Solving the Euler<br />
Equations on Unstructured Tetrahedral Meshes,<br />
AIAA Journal , Vol. 30, No. 1, January 1992.<br />
[5] G. Karypis, V. Kumar, A Software Package for<br />
Partitioning Unstructured Graphs, Partitioning<br />
Meshes, and Computing Fill-Reducing Orderings<br />
of Sparse Matrices- Version 4.0, University of<br />
Minnesota, Department of Computer Science /<br />
Army HPC Research Center Minneapolis, MN<br />
55455, 1998.<br />
[6] IEEE/EIA 12207.0-1996 IEEE/EIA Standard<br />
Industry Implementation of International Standard<br />
ISO/IEC12207:1995 and (ISO/IEC 12207)<br />
Standard for Information Technology - Software<br />
life cycle processes -<br />
[7] NASA Technical Memorandum 74058 –<br />
Transonic Static and Dynamic Stability<br />
Characteristics of a Finned Projectile<br />
Configuration<br />
[8] NASA Technical Paper 1078 – Supersonic<br />
Aerodynamic Characteristics of A Sparrow III<br />
Type Missile Model With Wind Controls and<br />
Comparison With Existing Tail-Control Results<br />
66
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ISI TRANSFERİNİN SINIR TABAKA KARARLILIĞI VE GEÇİŞ<br />
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ<br />
Ebru SARIGÖL * , Kerim YAPICI + , Kıvanç ÜLKER * ,<br />
Senem ATALAYER * , Serkan ÖZGEN *<br />
eposta: esarigol@ae.metu.edu.tr, e130214@metu.edu.tr, kulker@ae.metu.edu.tr, satalayer@ae.metu.edu.tr, sozgen@ae.metu.edu.tr<br />
* Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara.<br />
+ Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Kimya Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara.<br />
ÖZET<br />
Isı transferinin sınır tabaka kararlılığı üzerindeki<br />
etkisi düz levha üzerinde duvardan ısıtmaya maruz<br />
akış için incelenmiştir. Doğrusal kararlılık teorisi<br />
kullanılarak değişik akışkanlar için kritik ve geçiş<br />
Reynolds sayıları hesaplanmıştır. Asıl akış için düz<br />
levha üzerinde momentum ve enerji denklemleri,<br />
bozuntusal akış için ise iki boyutlu Navier-Stokes<br />
denklemlerinden yola çıkılarak elde edilen<br />
kararlılık denklemleri kullanılmıştır. Değişen<br />
sıcaklık farklarının kritik ve geçiş Reynolds sayısı<br />
üzerindeki etkisi analiz edilmiş, sonuçlar<br />
literatürde bulunan analitik, sayısal ve deneysel<br />
çalışmaların verileriyle karşılaştırılmıştır.<br />
I.GİRİŞ<br />
Laminer akımdan türbülanslı akışa geçiş problemini<br />
anlamak üzere daha önce yapılan çalışmaların bir<br />
çoğu türbülans üzerinde yoğunlaşmaktansa ilk<br />
akışın neden laminer kalmadığını araştırmışlardır.<br />
Schubauer ve Skramstad’ın [1] deneysel<br />
çalışmalarından elde edilen sonuçları büyük ölçüde<br />
tekrarlayarak kendini kanıtlayan doğrusal kararlılık<br />
teorisini kullanarak birçok araştırmacı değişik<br />
geometri ve akış rejimleri için analizler<br />
yapmışlardır.<br />
Bu çalışmada işlenen konunun önemi, uçak<br />
kanatlarında kullanılan ısıtmalı buz çözücü<br />
ekipmanlar ve ısı eşanjörleri gibi pratik<br />
uygulamalarla doğrudan ilgili olmasından<br />
kaynaklanmaktadır.<br />
Sınır tabakasındaki geçiş problemi öncelikle NACA<br />
tarafından desteklenmiş olan bir çok deneysel<br />
araştırma projesinin de konusu olmuştur [1,2].<br />
Örneğin Liepmann ve Fila [2] havanınkinden<br />
yüksek yüzey sıcaklığının kararlılık ve geçişe olan<br />
etkisini araştırmışlar ve yüzey sıcaklığı arttıkça<br />
kararsızlık ve geçişin hızlandığını bulmuşlardır.<br />
Hauptmann’ın çalışması [3] ısı transferi hızını<br />
kararsızlık noktasıyla ilişkilendiren cebirsel bir<br />
bağıntının bulunmuş olması açısından dikkate<br />
değerdir. Düşük ve orta ısı transferi hızlarını inceleyen<br />
Hauptmann, bozuntu metodunu kullanarak (perturbation<br />
method) duvar sıcaklığının artmasının su akışlarının<br />
kararlılığını olumlu, hava akışlarının kararlılığını ise<br />
olumsuz yönde etkilediğini bulmuştur.<br />
Wazzan, Okamura ve Smith [4] sayısal çalışmalarında<br />
benzer bir durumu incelemişler, genişletilmiş Orr-<br />
Sommerfeld denklemini çözerek değişik duvar<br />
sıcaklıkları için düz levha üzerindeki su akışının doğrusal<br />
kararlılık analizini yapmışlardır. Artan yüzey sıcaklığının<br />
su akımının kararlılığını genel olarak arttırdığını<br />
saptamışlar ve değişik yüzey sıcaklıkları için 520 ila<br />
16000 arasında değişen kritik Reynolds sayıları<br />
bulmuşlardır (deplasman kalınlığına bağlı olarak).<br />
Herwig ve Schäfer [5] ise küçük sıcaklık ve basınç<br />
değişimlerinin akışkanların fiziksel özelliklere olan<br />
etkisini inceleyen genel bir yöntem üzerinde<br />
çalışmışlardır. Yaptıkları bu analizin sonuçları sadece tek<br />
bir spesifik akışkan için değil bilakis tüm Newton<br />
akışkanları için geçerlidir. Değişken özellikleri sıcaklık<br />
ve basınca göre Taylor serisi açılımları kullanarak<br />
modellemişler, kararlılık analizini ise Orr-Sommerfeld<br />
denkleminin genişletilmiş halini çözerek yapmışlardır.<br />
Duvara yakın bölgelerde viskozitenin azalmasının<br />
kararsızlığı hızlandırdığını, viskozitenin duvardan<br />
dışarıya doğru düzenli olarak azalmasının ise kararsızlığı<br />
geciktirdiğini belirlemişlerdir.<br />
Daha yeni bir çalışmada Schäfer, Severin ve Herwig [6]<br />
değişken akışkan özelliklerinin kararlılığa etkisini [5]<br />
numaralı referansta da bahsi geçen Orr-Sommerfeld<br />
denkleminin genişletilmiş halini çözerek incelemişlerdir.<br />
Araştırmacılar, küçük sıcaklık farklarını ele almışlar ve<br />
en önemli etkilerin akışkan viskozitesi ve yoğunluğunun<br />
sıcaklığa göre değişiminden kaynaklandığını<br />
belirlemişlerdir. Elde edilen asimptotik çözümler tüm<br />
Newton akışkanları için geçerli olup Prandtl sayısı tek<br />
parametre olarak öne çıkmaktadır.<br />
Bu çalışmada doğrusal kararlılık teorisi kullanılarak,<br />
sabit sıcaklıktaki düz levha üzerindeki hava ve su<br />
akışlarının kararlılık ve geçiş problemleri<br />
incelenmektedir. Geçiş hesaplamaları için Smith-Van<br />
67
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Ingen e n metodu kullanılmıştır. Her iki akışkan için<br />
değişik sıcaklık farklarının kritik ve geçiş Reynolds<br />
sayısı üzerindeki etkisi araştırılmış, sonuçlar<br />
literatürdeki analitik, sayısal ve deneysel verilerle<br />
karşılaştırılmıştır.<br />
II. TEORİ VE MATEMATİKSEL<br />
FORMÜLASYON<br />
Sıkıştırabilir akış için problem formülasyonunda<br />
kullanılacak hareket denklemleri değişen fiziksel<br />
özelliklerin de hesaba katıldığı iki boyutlu Navier-<br />
Stokes denklemleridir.<br />
Hız ve basınç, daimi asıl bileşen ve daimi olmayan<br />
bozuntu bileşeni olarak iki kısımdan oluşmaktadır:<br />
u(x, y, t)<br />
v(x, y, t)<br />
p(x, y, t)<br />
=<br />
=<br />
=<br />
U(x, y)<br />
V(x, y)<br />
P(x, y)<br />
+<br />
+<br />
+<br />
u(x, y, t),<br />
v(x, y, t),<br />
p(x, y, t).<br />
(1)<br />
Asıl bileşenlerin hareket denklemlerini sağladığı<br />
düşünülmüş ve paralel akış şartları kabul edilmiştir<br />
(U=U(y), V=0). <strong>Yüksek</strong> mertebeli terimler ihmal<br />
edilebilir kabul edilmiştir. Bozuntular için normal<br />
mod analizi benimsenmiştir:<br />
i(<br />
αx−ωt)<br />
Ψ (x, y, t) = φ(y)e<br />
.<br />
(2)<br />
Yukarıdaki ifadede Ψ bozuntu bileşenlerinden<br />
herhangi birini, φ ise bunun genliğini temsil<br />
etmektedir. Karmaşık frekans ω = ωr<br />
+ iωi<br />
olup,<br />
reel kısmı dalga frekansını, sanal kısmı ise<br />
genleşme ya da büyüme hızıdır. Dalga sayısı ise α<br />
ile gösterilmiştir. Tüm bunlar hareket<br />
denklemlerine konup, sadeleştirmeler yapıldığında<br />
aşağıdaki boyutsuz denklem sistemi elde edilir:<br />
U' v<br />
1<br />
R<br />
µ<br />
ρ<br />
1<br />
+ i( αU<br />
− ω)u<br />
= − iαp<br />
+<br />
ρ<br />
2 1 1 dµ<br />
dT<br />
( u' ' −2α<br />
u + iαv'<br />
) +<br />
( u' + iαv),<br />
R ρ dT dy<br />
1 1 µ 2<br />
( αU<br />
− ω) v' = − p' + ( 2v' ' −α v + iαu)<br />
i<br />
+<br />
2<br />
R<br />
1 dµ<br />
ρ dT<br />
dT<br />
dy<br />
ρ<br />
v',<br />
R ρ<br />
(3)<br />
(4)<br />
dρ<br />
ρ ( i αu<br />
+ v' ) + v = 0.<br />
(5)<br />
dy<br />
Yukarıdaki denklemlerde ('), y yönündeki türevleri<br />
göstermektedir. Yukarıdaki denklemlerde hızlar<br />
*<br />
U e , uzunluklar Blasius uzunluk ölçüsü<br />
L<br />
*<br />
*<br />
e<br />
*<br />
*<br />
= U / ν x , sıcaklıklar<br />
basınçlar<br />
*<br />
e U * 2<br />
ρ e , viskoziteler ise<br />
*<br />
T e , yoğunluklar<br />
*<br />
ρ e ,<br />
*<br />
µ e ile boyutsuz<br />
hale getirilmiştir. Burada “e” indisi sınır tabaka kenar<br />
şartlarını ifade etmektedir. Bu sistemin sınır şartları da<br />
aşağıdaki gibidir:<br />
u(0) = v(0) = 0<br />
(6)<br />
u → 0, v → 0 y → ∞.<br />
Aşağıda tanımlı değişkenleri kullanarak yukarıdaki<br />
sistem, birinci mertebeden adi diferansiyel denklem<br />
sistemi haline çevirilebilir:<br />
Z 1 = αu, Z 3 = v,<br />
Z 2 = αu′<br />
, Z 4 = p.<br />
(7)<br />
Bu şekilde aşağıdaki sistem elde edilir:<br />
DZ1 = Z2,<br />
(8)<br />
⎡ ρ<br />
DZ2<br />
= ⎢iR<br />
⎣ µ<br />
⎡<br />
⎢αR<br />
⎣<br />
DZ<br />
DZ<br />
ρ<br />
µ<br />
( αU<br />
− ω)<br />
2 ⎤ 1 dµ<br />
+ α ⎥Z1<br />
− Z2<br />
⎦ µ dy<br />
2⎛ 1 dρ<br />
1 dµ<br />
⎞⎤<br />
R<br />
U′<br />
2<br />
+ iα<br />
⎜ − ⎥Z3<br />
+ iα<br />
Z4,<br />
dy dy<br />
⎟<br />
⎝ ρ µ ⎠<br />
⎦ µ<br />
3 iZ1<br />
Z3<br />
4<br />
⎡<br />
⎢−<br />
iρ<br />
⎢<br />
+<br />
⎢<br />
⎢−<br />
⎢<br />
⎣ ρ<br />
(9)<br />
1 dρ<br />
= − −<br />
(10)<br />
ρ dy<br />
⎡ 2µ<br />
dρ<br />
2 dµ<br />
⎤<br />
= ⎢ i − i⎥Z<br />
⎣ρR<br />
dy R dy ⎦<br />
( αU<br />
− ω)<br />
2<br />
R<br />
dµ<br />
dρ<br />
dy dy<br />
Sınır şartları ise,<br />
2<br />
µ<br />
− iZ<br />
R<br />
2µ<br />
d ρ 4µ<br />
⎛ dρ<br />
⎞<br />
− +<br />
R 2 2<br />
⎜<br />
dy R dy<br />
⎟<br />
ρ ρ ⎝ ⎠<br />
1<br />
2<br />
2<br />
µ<br />
− α<br />
R<br />
2<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
Z<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎦<br />
3<br />
.<br />
(11)<br />
Z1 (0) = Z3(0)<br />
= 0,<br />
Z1(y),<br />
Z3(y)<br />
→ 0, y → ∞.<br />
(12)<br />
III. ÇÖZÜM METODU<br />
Duvardan yeterince uzak bir noktada U = 1 ve tüm<br />
ytürevlerin sıfır olduğu kabul edilebilir. Bu durumda (8)-<br />
(11)’de verilen sistemdeki denklemlerin katsayıları<br />
sabittir ve aşağıdaki gibi çözümler bulmak mümkündür:<br />
r r<br />
i i λ y<br />
Z = A e i i = 1,2,3,4.<br />
(13)<br />
Burada<br />
λi<br />
kararkteristik değerler,<br />
i<br />
X r<br />
ve<br />
i<br />
A r ise λ i ’ye<br />
karşılık gelen dörder elemanlı çözüm vektörü ve<br />
karakteristik vektördür.<br />
Elde edilen bu yeni sistem artık bir özdeğer problemi<br />
gibi düşünülüp çözülebilir. Bu sistemin özdeğerleri:<br />
68
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
λ1,2<br />
= ±α,<br />
Hava için Prandtl sayısı 300 K’e kadar olan sıcaklıklar<br />
2<br />
1/ 2<br />
(14) için 0.72 olarak sabit kabul edilebilir. Viskozite<br />
λ3,4<br />
= ±α [ + iR( αUe<br />
−ω)<br />
] .<br />
katsayısının değişimi için Sutherland denklemi, yoğunluk<br />
değişimi için de ideal gaz denklemi kullanılmıştır.<br />
Denklem (12)’da verilen sınır şartları göz önüne<br />
alındığında sadece eksi işaretli özdeğerler fiziksel<br />
3/ 2 1+<br />
S1<br />
µ = g ,<br />
anlama sahiptir. λ 1 ’e bağlı çözüm viskoz olmayan<br />
g + S1<br />
*<br />
(18)<br />
çözümü, λ 3 ’e bağlı çözüm ise ise viskoz çözümü S1<br />
*<br />
S1<br />
= , S1<br />
= 110K.<br />
temsil etmektedir. Her karakteristik değere karşılık<br />
*<br />
Te<br />
gelen karakteristik vektörün bulunmasıyla genel<br />
çözüm aşağıdaki gibi bulunur:<br />
Geçiş Reynolds sayısı hesaplanırken Smith Van Ingen<br />
tarafından bulunan e n geçiş tahmin etme yöntemi ve<br />
⎡ − iα<br />
⎤<br />
Gaster transformasyonu kullanılmıştır.<br />
⎢ 2<br />
i<br />
⎥<br />
⎢<br />
α<br />
⎥ λ y<br />
ϕ r (y) = c1<br />
1<br />
e 1<br />
Akışkanın su olduğu durumda, kararlılık denklem sistemi<br />
⎢ ⎥<br />
değişmemesine rağmen, fiziksel özelliklerden yoğunluk,<br />
⎢i( αUe<br />
− ω)<br />
⎥<br />
⎢ ⎥<br />
viskozite katsayısı ile birlikte artık Prandtl sayısı da<br />
⎣ α ⎦<br />
(15) sıcaklık değişiminden etkilenmektedir. Su için viskozite<br />
⎡ 1 ⎤<br />
katsayısı, yoğunluk ve Prandtl sayısının sıcaklığa göre<br />
⎢ 2<br />
1/ 2 ⎥<br />
[ iR( Ue<br />
)]<br />
λ y<br />
c<br />
⎢<br />
− α + α − ω<br />
değişimleri aşağıdaki formüllerde olduğu gibidir.<br />
+<br />
⎥<br />
3<br />
1/ 2 e 3 .<br />
⎢ 2<br />
i /[ α + iR( αUe<br />
− ω)<br />
]<br />
⎥<br />
−5<br />
µ = 1.79369x10 (35.155539 −106.9718715Tr<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
0 ⎥<br />
2<br />
3<br />
⎦<br />
+ 107.7720376Tr<br />
− 40.5953074Tr<br />
(19)<br />
4<br />
Denklem (15)’teki çözüm, denklem (8)-(11)’in + 5.639148Tr<br />
),<br />
entegrasyonunda integrallerin ilk şartlarını<br />
sağlamaktadır. Sınır tabakasının kenarından duvara ρ = 1002.28(0.803928 + 0.4615901Tr<br />
(20)<br />
doğru alınan integraller için değişken adımlı<br />
2<br />
3<br />
− 0.2869774Tr<br />
+ 0.0234689Tr<br />
),<br />
dördüncü dereceden Runge-Kutta metodu<br />
kullanılmıştır. Belirli aralıklarda Gram-Schmidt Pr = 13.66 /(73.376906 − 208.7474538Tr<br />
ortonormalizasyon tekniği kullanılmıştır. Duvara<br />
2<br />
3<br />
ulaşıldığında denklem (12)’de verilen sınır şartları + 197.7604676Tr<br />
− 68.8626188Tr<br />
(21)<br />
sağlanmalıdır. Kararlılık diagramlarının elde<br />
4<br />
+ 7.4779458Tr<br />
).<br />
edilmesi için iki değişkenli Newton iterasyonu<br />
metodu kullanılmıştır.<br />
Tüm değerler SI sistemine göredir. Burada T * Kelvin<br />
*<br />
Yukarıdaki denklemlerde geçen asıl hız ve türevleri cinsinden sıcaklık ve T r da Tr = T / 273. 16 şeklinde<br />
hassaslıkla hesaplanmalıdır. Buna ek olarak, tanımlanan bir sıcaklık oranıdır. Suyun yoğunluğunun<br />
sıcaklığa bağlı olarak değişen viskozite katsayısı ve sıcaklığa göre değişimi ihmal edilmemiştir.<br />
yoğunluk değişkenleri de sıcaklık alanının<br />
çözümünü gerektirmektedir.<br />
IV. SONUÇLAR VE TARTIŞMA<br />
Hız profili için modifiye edilmiş Blasius denklemi<br />
0.5<br />
çözülmelidir:<br />
0.45<br />
'<br />
⎡ '<br />
'<br />
0.4<br />
⎛ f ' ⎞<br />
⎤<br />
⎛ f ' ⎞<br />
2⎢µ ⎜ ⎟ ⎥ + f ⎜ ⎟ = 0.<br />
(16)<br />
0.35<br />
⎢ ⎥ ⎝ ρ<br />
⎣<br />
⎝ ρ ⎠<br />
⎦<br />
⎠<br />
0.3<br />
0.25<br />
Burada f ′ = Uρ<br />
’dur. Çevre sıcaklığına bağlı olarak<br />
0.2<br />
değişen viskozite katsayısı ve yoğunluk için de<br />
∆Τ=−15<br />
0.15<br />
∆Τ=0<br />
enerji denklemi çözülmelidir.<br />
∆Τ=20<br />
0.1<br />
∆Τ=50<br />
∆Τ=80<br />
'<br />
∆Τ=130<br />
0.05<br />
⎡ µ ' ⎤ '<br />
2⎢<br />
g + fg = 0<br />
Pr ⎥<br />
(17)<br />
0<br />
0 2500 5000 7500 10000<br />
⎣ ⎦<br />
Re<br />
* *<br />
buradaki g = T / Te , boyutsuz sıcaklıktır. Şekil 1. Nötr kararlılık eğrilerinin sıcaklık farkına göre<br />
değişimi (hava).<br />
69<br />
α
δ<br />
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
600<br />
550<br />
500<br />
450<br />
400<br />
400<br />
380<br />
360<br />
340<br />
320<br />
300<br />
280<br />
260<br />
240<br />
Numerik Çözüm<br />
Hauptmann<br />
Re<br />
350<br />
300<br />
250<br />
δ<br />
Re<br />
220<br />
200<br />
180<br />
160<br />
140<br />
200<br />
150<br />
100<br />
120<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
50<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120 130 140<br />
∆Τ ( 0 C)<br />
Şekil 2. Kritik Reynolds sayısının sıcaklık farkına<br />
göre değişimi (hava).<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120 130 140<br />
∆Τ( C)<br />
Şekil 5. Hesaplanan geçiş Reynolds sayılarının literatür<br />
karşılaştırılması (hava)<br />
0.5<br />
500<br />
0.45<br />
450<br />
0.4<br />
400<br />
0.35<br />
350<br />
0.3<br />
δ<br />
300<br />
α<br />
0.25<br />
Re<br />
250<br />
0.2<br />
200<br />
150<br />
100<br />
50<br />
Numerik Çözüm<br />
Hauptmann<br />
Schafer et al., (property expansion)<br />
Schafer et al., (direct solution)<br />
0.15<br />
0.1<br />
0.05<br />
∆Τ=−15<br />
∆Τ=−5<br />
∆Τ=0<br />
∆Τ=20<br />
∆Τ=30<br />
∆Τ=40<br />
∆Τ=50<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20 30 40<br />
∆Τ( 0 C)<br />
0<br />
0 2500 5000 7500 10000<br />
Re<br />
Şekil 3. Hesaplanan kritik Reynolds sayılarının<br />
literatür karşılaştırılması (hava).<br />
Şekil 6. Nötr kararlılık eğrilerinin sıcaklık farkına göre<br />
değişimi (su).<br />
450<br />
400<br />
350<br />
300<br />
0.2<br />
∆Τ=55<br />
∆Τ=60<br />
∆Τ=70<br />
∆Τ=80<br />
∆Τ=90<br />
∆Τ=100<br />
∆Τ=120<br />
250<br />
0.18<br />
Re<br />
200<br />
α<br />
150<br />
100<br />
50<br />
Numerik Çözüm<br />
Schafer et al., (property expansion)<br />
Schafer et al., (direct solution)<br />
0.16<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20 30<br />
∆Τ( 0 C)<br />
Şekil 4. Hesaplanan kritik Reynolds sayılarının<br />
literatür karşılaştırılması (hava).<br />
Şekil 1’den görülebileceği gibi duvar sıcaklığının<br />
artması kararsız dalga sayıları aralığını arttırmakta,<br />
buna paralel olarak ta kritik Reynolds sayısının<br />
azalmasına neden olmaktadır. Bu son çıkarım Şekil<br />
2’de daha net bir şekilde görülmektedir. <strong>Yüksek</strong><br />
sıcaklık farklarında nötr kararlılık eğrileri viskoz<br />
olmayan akış kararsızlık eğrilerine benzerlik<br />
göstermektedir.<br />
6000 7000 8000 9000 10000<br />
Re<br />
Şekil 7. Nötr kararlılık eğrilerinin sıcaklık farkına göre<br />
değişimi (su).<br />
Gözlenen durumların sebebi hava viskozitesinin sıcaklık<br />
artıkça azalmasıdır. Bu yüzden hız profilinde ikinci<br />
türevin sıfır olduğu bir nokta (bükülme noktası)<br />
oluşmakta ve bu da Reyleigh teoremine göre kararsızlığı<br />
arttırıcı bir rol oynamaktadır. Literatürde verilen<br />
sonuçlarla yapılan karşılaştırmada sonuçların büyük<br />
ölçüde örtüştüğü söylenebilir (Şekil 3,4 ve 5).<br />
70
δ<br />
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
16000<br />
14000<br />
12000<br />
10000<br />
Numerik Çözüm<br />
Wazzan<br />
Smith’in çalışmasında verilen sonuçlarla yapılan<br />
karşılaştırmada kararlılık eğiliminin değiştiği sıcaklık<br />
büyük bir uyum içindedir. Burada niceliksel farkın,<br />
çözülen kararlılık denklemlerinin farklı olmasından<br />
kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca Prandtl sayısı<br />
etkisinin hesaba katılıp katılmadığı belli değildir.<br />
Re<br />
8000<br />
6000<br />
4000<br />
2000<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 100 110 120 130 140<br />
∆Τ( C)<br />
Şekil 8. Kritik Reynolds sayısının sıcaklık farkına<br />
göre değişimi (su).<br />
δ<br />
Re<br />
δ<br />
Re<br />
7000<br />
6500<br />
6000<br />
5500<br />
5000<br />
4500<br />
4000<br />
3500<br />
3000<br />
2500<br />
2000<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
Numerik Çözüm<br />
Hauptmann<br />
Herwig ve Schafer<br />
Lee (Cebeci ve Tuncer)<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20<br />
∆Τ( 0 C)<br />
Şekil 9. Kritik Reynolds sayılarının literatür<br />
karşılaştırılması (su).<br />
20<br />
18<br />
16<br />
14<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
Numerik Çözüm<br />
Lee (Cebeci ve Tuncer)<br />
0<br />
-20 -10 0 10 20<br />
∆Τ ( 0 C)<br />
Şekil 10. Geçiş Reynolds sayılarının literatür<br />
karşılaştırılması (su).<br />
Su için ise ilginç bir durum sözkonusudur. Sıcaklık<br />
farkının düşük değerleri için duvar sıcaklığının<br />
artması kararlılığı olumlu etkilemekte fakat sıcaklık<br />
farkı 40 o C’yi geçtiğinde ise durum tersine<br />
dönmektedir (Şekil 6,7, ve 8). Bu çıkarımın<br />
viskozitenin düşük Reynolds sayılarında kararlılığı<br />
arttırıcı etkisi, yüksek Reynolds sayılarında ise<br />
azaltıcı etkisi ile ilgili olduğu düşünülmektedir.<br />
Literatürdeki verilerle yapılan karşılaştırmada<br />
örtüşmenin genel olarak iyi olduğu söylenebilir<br />
(Şekil 8,9 ve 10). Özellikle Wazzan, Okamura ve<br />
V. SONUÇ<br />
Bu çalışmada Mach sayısı 0 iken düz plaka üzerindeki su<br />
ve hava akışkanları için sıcaklık farkının kritik ve geçiş<br />
Reynolds sayılarının nasıl etkilendiğini incelenmiştir.<br />
Yaklaşım ve çözüm metodunun geniş bir sıcaklık farkları<br />
aralığına hitap ediyor olması çalışmayı ayrıcalıklı<br />
kılmaktadır çünkü literatürde benzer problemler için<br />
kullanılan çözüm metodları sadece düşük ya da orta<br />
derecede sıcaklık farkları için geçerlidir. Elde edilen<br />
sonuçlar literatürde bulunan diğer verilerle<br />
karşılaştırılmış ve bulunan değerlerin niteliksel ve<br />
niceliksel olarak biribiriyle genel olarak örtüştüğü<br />
gözlemlenmiştir. Akışkanın hava olması durumunda<br />
yüzey ile çevre arasındaki sıcaklık farkının artmasıyla<br />
hem kritik hem de geçiş Reynolds sayısı düşmekte ve<br />
akış kararlılığı azalmaktadır. Akışkanın su olması<br />
durumunda ise, tam tersi bir durum gözlenmektedir.<br />
Öncelikle sıcaklık farkının artması akış kararlığını<br />
dolasıyla kritik ve geçiş Reynolds sayılarını arttırmakta,<br />
fakat belli bir sıcaklık değerinden daha fazla arttırılmaya<br />
devam edildiğinde akış kararlılığı ve Reynolds<br />
sayılarının azalmaya başladığı görülmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Schubauer G. B., Skramstad, H. K., “Laminar<br />
boundary layer oscillations and transition on a<br />
flat plate”, NACA Report No. 909, 1948.<br />
[2] Liepmann, H. ve Fila, G. H., “Investigations of<br />
effects of surface temperature and single<br />
roughness elements on boundary layer<br />
transition”, NACA Report No. 890, 1947.<br />
[3] Hauptmann, E. G., “The influence of<br />
temperature dependent viscosity on laminar<br />
boundary layer stability”, Int. J. Heat Mass<br />
Transfer, 11, 1967.<br />
[4] Wazzan, A.R., Okamura, T. ve Smith, A.M.O.,<br />
“The stability of water flow over heated and<br />
cooled flat plates”, J. Heat Transfer, 90, 1968.<br />
[5] Herwig, H. ve Schäfer, P., “Influence of<br />
variable properties on the stability of twodimensional<br />
boundary layers”, J. Fluid Mech.,<br />
243, 1992.<br />
[6] Schäfer, P., Severin, J. ve Herwig, H., “The<br />
effect of heat transfer on the stability of laminar<br />
boundary layers”, Int. J. Heat Mass Transfer, 38<br />
(10), 1995.<br />
[7] Special Course on Stability and Transition of<br />
Laminar Flow, AGARD-R-709.<br />
[8] Schlichting, H., “Boundary Layer Theory”,<br />
McGraw-Hill, 1979.<br />
71
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SAYISAL AKIŞKANLAR MEKANİĞİNDE<br />
YENİ BİR YAKLAŞIM : GAZ-KİNETİK METOTLAR<br />
Murat ILGAZ 1 Mehmet Ali AK 1<br />
e-posta: murat.ilgaz@sage.tubitak.gov.tr e-posta: maliak@sage.tubitak.gov.tr<br />
İsmail H. TUNCER 2<br />
e-posta: tuncer@ae.metu.edu.tr<br />
1<br />
TÜBİTAK Savunma Sanayi Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü, 06261, Ankara<br />
2<br />
ODTÜ <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Gaz-kinetik metotlar son on yıl içerisinde hızlı bir<br />
gelişim göstererek akış çözümlemelerinde kullanılan<br />
sayısal akışkanlar mekaniği yöntemlerinden birisi<br />
haline gelmiştir. Bu makalede, gaz-kinetik metotlar<br />
olan gaz-kinetik akı vektörü ayırma ve gaz-kinetik<br />
BGK metotları 1-boyutlu şok-tüpü problemlerine<br />
uygulanmıştır. Bu metotlar kullanılarak elde edilen<br />
sonuçlar, klasik akı vektörü ve akı farkı ayırma<br />
metotlarıyla karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir.<br />
Gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodunun Steger-<br />
Warming akı vektörü ayırma metoduyla hemen hemen<br />
aynı sonuçları verdiği görülmüştür. Gaz-kinetik BGK<br />
metodu ise Steger-Warming ve gaz-kinetik akı vektörü<br />
ayırma metotlarından daha doğru, Roe’nun akı farkı<br />
ayırma metoduyla da aynı doğrulukta sonuçlar<br />
vermiştir. Elde edilen sonuçlar, teorik dayanağı da<br />
göz önüne alındığında özellikle gaz-kinetik BGK<br />
metodunun klasik metotlara önemli bir alternatif<br />
olduğunu ve şok gibi süreksizlikler içeren yüksek hızlı<br />
akışların çözümlemelerinde kullanılabileceğini<br />
göstermektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Gazların akışı, iki farklı yaklaşımla incelenebilir.<br />
Bunlardan birincisinde, Euler ve Navier-Stokes<br />
denklemleriyle yönlendirilen kütle, momentum ve<br />
enerji yoğunluğu gibi makroskopik niceliklerin<br />
değişimi önemlidir. İkinci yaklaşım ise mikroskopik<br />
nicelikleri içeren gaz-kinetik teorisine dayanır. Bu<br />
tanımlamada temel nicelik parçacık dağılım<br />
fonksiyonudur ve bu fonksiyonun değişimi Boltzmann<br />
denklemiyle hesaplanır. Fiziksel olarak, ikinci<br />
tanımlama gaz akışı hakkında daha fazla bilgi içerir.<br />
Bilgisayar teknolojisinin gelişimiyle birlikte gaz<br />
akışlarının sayısal akışkanlar mekaniği çözümlemeleri<br />
önem kazanmış ve yukarıda bahsedilen birinci<br />
tanımlama kapsamında Euler ve Navier-Stokes<br />
denklemlerinin çözümüyle ilgili özellikle 1980’li<br />
yılların başında çeşitli metotlar geliştirilmiştir [1-2].<br />
İkinci yaklaşım ise genellikle Euler ve Navier-Stokes<br />
denklemlerinin geçerli olmadığı düşük yoğunluklu<br />
akışların benzetiminde kullanılmış [3,4] ve bununla<br />
ilgili çeşitli metotlar ortaya çıkmıştır [5,6].<br />
Gaz-kinetik teorinin sürekli akışlar için ilk<br />
uygulamaları 1960’lı yıllara kadar uzansa da bu<br />
teoriye dayanan sayısal akışkanlar mekaniği metotları<br />
1990’lı yıllarda olgunlaşmaya başlamıştır. Mandal ve<br />
Despande [7] denge durumu için (Boltzmann<br />
denkleminde çarpışma operatörü sıfır) Maxwell<br />
dağılım fonksiyonunu iki kısma ayırmış ve kütle,<br />
momentum ve enerji akılarını elde etmiştir. Bu<br />
metoddaki yaklaşım, akı vektörü ayırma metoduna<br />
çok benzediği için bu metoda gaz-kinetik akı vektörü<br />
ayırma adı verilmiştir. Aynı dönemde, Prendergast ve<br />
Xu [8] çarpışma operatörünü Bhatnagar-Gross-Krook<br />
(BGK) modeliyle [9] ifade ederek parçacık dağılım<br />
fonksiyonunu elde etmiş ve akıları hesaplamıştır. Bu<br />
metot gaz-kinetik BGK olarak isimlendirilmiştir. Bu<br />
metodun geliştirilmesindeki amaç, parçacık<br />
çarpışmalarını da göz önüne alarak gaz akışını daha<br />
doğru modellemektir.<br />
Bu makalede, gaz-kinetik metotlar anlatılmış ve<br />
sayısal akışkanlar mekaniği uygulamalarına yer<br />
verilmiştir. Önce gaz-kinetik teoriye kısaca değinilmiş<br />
ve bu teoriye dayanan gaz-kinetik metotlardan<br />
bahsedilmiş, daha sonra da bu metotların şok-tüpü<br />
problemleri uygulamaları gösterilmiş ve sonuçlar<br />
yorumlanmıştır.<br />
II. GAZ-KİNETİK TEORİ<br />
Gaz-kinetik teoride gazlar küçük parçacıkların<br />
birleşmesiyle oluşmuştur. Her bir parçacığın bir<br />
kütlesi ve hızı vardır. Genellikle çok küçük<br />
hacimlerde çok miktarda parçacık bulunduğu için<br />
(örneğin standart şartlarda 1 cm 3 hacimde yaklaşık<br />
10 19 hava molekülü), bütün bu parçacıkların hareketini<br />
izlemek imkansızdır. Bu yüzden, hız uzayında<br />
parçacıkların belirli bir hız aralığında bulunma<br />
72
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
olasılığını göz önüne alan parçacık dağılım<br />
fonksiyonu tanımlanmıştır:<br />
f x , t,<br />
u )<br />
( i i<br />
(1)<br />
Bu fonksiyonda x i = (x,y,z) parçacık konumu, t zaman<br />
ve u i = (u,v,w) parçacık hızıdır. Gazın makroskopik<br />
özellikleri bu fonksiyonun momentleri şeklinde<br />
gösterilebilir. Örneğin gaz yoğunluğu<br />
ρ = ∑ m⋅<br />
i<br />
n i<br />
(2)<br />
şeklinde yazılabilir. Burada m parçacık kütlesi, n i ise<br />
birim hacimdeki parçacık sayısıdır. Parçacık dağılım<br />
fonksiyonu tanım olarak birim hız hacmindeki<br />
parçacık yoğunluğu olduğundan<br />
sonucuna varılır.<br />
m ⋅ n = f x , t,<br />
u )<br />
i<br />
∫∫∫<br />
( i i<br />
ρ = f dudvdw<br />
(3)<br />
(4)<br />
Parçacık dağılım fonksiyonunun zaman içerisinde<br />
değişimi ise Boltzmann denklemi tarafından kontrol<br />
edilir [10]:<br />
ft + ui<br />
⋅ fx<br />
+ ai<br />
⋅ f = Q( f , f )<br />
i u i<br />
(5)<br />
Burada a i i yönündeki parçacık üzerine etkiyen dış<br />
kuvveti, Q(f,f) ise çarpışma operatörünü<br />
göstermektedir. Boltzmann denkleminde çarpışma<br />
operatörü sıfıra eşit olduğunda çarpışmasız Boltzmann<br />
denklemini elde edilir ve bu denklemin çözümü<br />
Maxwell denge dağılımını vermektedir:<br />
f<br />
eq<br />
⎛ λ ⎞<br />
ρ ⋅⎜<br />
⎟<br />
⎝ π ⎠<br />
N + 3<br />
2<br />
−λ<br />
⋅ e<br />
=<br />
i<br />
2 2<br />
⋅[ ( u i −U<br />
) + ξ ] (6)<br />
Maxwell denge dağılımında ξ i = (ξ 1 , ξ 2 ,....ξ N ) parçacık<br />
iç hızlarını, N iç serbestlik derecesini, U i = (U,V,W)<br />
gazın makroskopik hızlarını ifade etmektedir. λ ise<br />
sıcaklık, parçacık kütlesi ve Boltzmann sabitine bağlı<br />
bir değişkendir.<br />
III. GAZ-KİNETİK METOTLAR<br />
Gaz-kinetik teoriye dayanan metotlardan en yaygın<br />
olanları gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodu ile<br />
gaz-kinetik BGK metotlarıdır. Bu bölümde 1-boyutlu<br />
Euler çözümlemeleri için birinci derece doğrulukta<br />
gaz-kinetik akı vektörü ayırma ve gaz-kinetik BGK<br />
metotları anlatılmıştır. İkinci derece doğruluktaki<br />
formüller özellikle gaz-kinetik BGK metodu için çok<br />
daha kapsamlı olduğu için burada bahsedilmemiştir.<br />
Gaz-Kinetik Akı Vektörü Ayırma Metodu :<br />
Gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodu, çarpışmasız<br />
Boltzmann denklemine dayanır. Denge durumunda dış<br />
kuvvetleri ihmal edersek 1-boyutlu Boltzmann<br />
denklemi<br />
ft<br />
+ u ⋅ fx<br />
= 0<br />
(7)<br />
şeklini alır. Başlangıç koşulları göz önüne alındığında<br />
bu denklemin, örneğin x = 0 etrafındaki çözümü,<br />
f<br />
eq<br />
eq<br />
= f ( −ut)<br />
= f ⋅[ 1−<br />
H ( x)<br />
] + f ⋅ H ( x)<br />
(8)<br />
o<br />
l<br />
şeklindedir. Burada l ve r alt indisleri sırasıyla x = 0<br />
noktasının solundaki ve sağındaki durumları, H(x) ise<br />
Heaviside fonksiyonunu göstermektedir:<br />
⎧1,<br />
x ≤ 0<br />
H ( x)<br />
= ⎨<br />
⎩0,<br />
x > 0<br />
r<br />
(9)<br />
Bu durumdaki Maxwell denge parçacık dağılımı ise<br />
aşağıda verilmiştir:<br />
f<br />
eq<br />
⎛ λ ⎞<br />
= ρ ⋅⎜<br />
⎟<br />
⎝ π ⎠<br />
N + 3<br />
2<br />
−λ<br />
⋅ e<br />
2 2<br />
⋅[ ( u−U<br />
) + ξ ] (10)<br />
Şimdi 1-boyutlu hesaplama alanını hücrelere bölelim<br />
ve hücre merkezlerini (..., x j-1 , x j , x j+1 , ...) ile, hücre<br />
arayüzlerini ise (..., x j-3/2 , x j-1/2 , x j+1/2 , x j+3/2 , ...) ile<br />
gösterelim. Bu durumda birinci dereceden gaz-kinetik<br />
akı vektörü ayırma metodu şu şekilde özetlenebilir:<br />
Başlangıç kütle, momentum ve enerji yoğunlukları<br />
herbir j hücresinde<br />
⎛ ρ ⎞<br />
⎜ j ⎟<br />
n<br />
W j = ⎜ ρ jU<br />
j ⎟<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎝<br />
ρ jε<br />
j ⎠<br />
olsun. Bu durumda Maxwell denge dağılımı<br />
f<br />
eq<br />
j<br />
N + 3<br />
⎛ λ<br />
2 2<br />
j ⎞ 2 −λ<br />
j ⋅[ ( u−U<br />
j ) + ξ<br />
= ⋅⎜<br />
⎟ ⋅e<br />
ρ j ⎜ π ⎟<br />
⎝ ⎠<br />
]<br />
(11)<br />
(12)<br />
halini alır. Burada λ j<br />
N + 3 ρ j<br />
λ j = ⋅<br />
(13)<br />
4 1 2<br />
ρ ε − ρ U<br />
j<br />
şeklinde yazılabilir. Hücre arayüzü x j+1/2 noktası<br />
etrafındaki başlangıç koşulu<br />
j<br />
eq<br />
[ − H ( x − x )] + f ⋅ H ( x x )<br />
eq<br />
o = f j ⋅ 1 j+ 1 / 2 j+<br />
1 − j+<br />
1/ 2<br />
2<br />
f (14)<br />
göz önüne alındığında x j+1/2 noktasındaki dağılım<br />
fonksiyonu<br />
⎪<br />
⎧ eq<br />
f j , u > 0<br />
f ( x j+ 1/<br />
2,<br />
t)<br />
= fo(<br />
x − ut)<br />
x=<br />
x = ⎨<br />
+ 1/<br />
2 eq<br />
(15)<br />
j<br />
f < ⎪⎩ j+<br />
1,<br />
u 0<br />
elde edilir. Bu dağılım fonksiyonu kullanılarak hücre<br />
arayüzünden geçen kütle, momentum ve enerji akıları<br />
bulunabilir:<br />
⎛ F ⎞<br />
⎜ ρ ⎟<br />
FW , j+ 1/ 2 = ⎜ FρU<br />
⎟ = ∫∫ u ⋅ψ<br />
⋅ f ( x j+<br />
1/ 2, t)<br />
dudξ<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎝<br />
Fρε<br />
⎠ j+<br />
1/ 2<br />
j<br />
j<br />
(16)<br />
73
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Burada ψ dağılım fonksiyonunun momentlerini<br />
hesaplamada kullanılan vektörü göstermektedir:<br />
T<br />
⎛ 1 2 2 ⎞<br />
= ⎜1<br />
u ( u + ξ ) ⎟<br />
⎝ 2 ⎠<br />
ψ (17)<br />
Bir sonraki zaman diliminde kütle, momentum ve<br />
enerji yoğunlukları ise<br />
n+<br />
1<br />
n<br />
⎛ ρ ⎞ ⎛ ⎞ ⎛ − ⎞<br />
⎜ j ρ<br />
⎟ ⎜ j<br />
F<br />
⎟ ∆ ⎜ ρ,<br />
j−1/<br />
2 Fρ<br />
, j+<br />
1/ 2<br />
t<br />
⎟<br />
⎜ ρ jU<br />
j ⎟ = ⎜ ρ jU<br />
j ⎟ + ⎜ FρU<br />
, j−1/<br />
2 − FρU<br />
, j+<br />
1/ 2 ⎟<br />
∆<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎜<br />
⎟ x<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎝<br />
ρ jε<br />
j ⎠ ⎝<br />
ρ jε<br />
j ⎠ ⎝<br />
Fρε<br />
, j−1/<br />
2 − Fρε<br />
, j+<br />
1/ 2 ⎠<br />
(18)<br />
şeklinde hesaplanır. Burada ∆t zaman aralığını, ∆x ise<br />
hücre boyutunu göstermektedir.<br />
Gaz-Kinetik BGK Metodu :<br />
Gaz-kinetik BGK metodu, Boltzmann BGK denklemi<br />
üzerine kurulmuştur. Dış kuvvetleri ihmal edersek bu<br />
durumda 1-boyutlu Boltzmann denklemi<br />
eq<br />
f − f<br />
ft<br />
+ u ⋅ fx<br />
=<br />
(19)<br />
τ<br />
şeklini alır. Burada τ çarpışmalar sırasında geçen<br />
süreyi göstermektedir. Başlangıç koşulları göz önüne<br />
alındığında ve zaman ve konum olarak sabit bir denge<br />
durumu varsayımı yapıldığında bu denklemin, örneğin<br />
x = 0 etrafındaki çözümü,<br />
f = (1 − e<br />
−t<br />
/ τ<br />
) ⋅ f<br />
+ e<br />
eq<br />
o<br />
−t<br />
/ τ<br />
⋅<br />
eq<br />
eq<br />
[ f ⋅ [ 1 − H ( x)<br />
] + fr<br />
⋅ H ( x)<br />
l<br />
]<br />
(20)<br />
şeklindedir. Burada gaz-kinetik akı vektörü ayırma<br />
metodunda bulunmayan ilave terim ise (x=0,t)<br />
boyunca gaz-kinetik teori uyumluluk denklemi<br />
yazılarak bulunur:<br />
∞<br />
∫∫<br />
−∞<br />
ψ<br />
∞<br />
eq<br />
⋅ fo dudξ<br />
= ∫∫ψ<br />
⋅ fo(<br />
−ut)<br />
dud<br />
−∞<br />
ξ<br />
(21)<br />
Yine H(x), Maxwell denge dağılımı ve ψ sırasıyla<br />
eşitlik (9), (10) ve (17)’de verilenlerle aynıdır.<br />
Gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodunda olduğu<br />
gibi 1-boyutlu hesaplama alanını hücrelere bölelim ve<br />
hücre merkezlerini (..., x j-1 , x j , x j+1 , ...) ile, hücre<br />
arayüzlerini ise (..., x j-3/2 , x j-1/2 , x j+1/2 , x j+3/2 , ...) ile<br />
gösterelim. Bu durumda birinci dereceden gaz-kinetik<br />
BGK metodu şu şekilde özetlenebilir:<br />
Gaz-kinetik BGK metodu için Eşitlik (11), (12), (13)<br />
ve (14) değişmemektedir. Ancak çarpışma etkileri<br />
ilave edildiğinden hücre arayüzünden geçen kütle,<br />
momentum ve enerji akıları iki kısma ayrılarak<br />
hesaplanır. Bu akıların ilk kısmı başlangıç koşulları<br />
göz önüne alındığında elde edilen dağılım<br />
fonksiyonuyla bulunur ve Eşitlik (16) ile aynıdır:<br />
⎛<br />
⎞<br />
0<br />
⎜<br />
Fρ<br />
⎟<br />
0 ⎜ 0 ⎟<br />
W , j+ 1 / 2 FρU<br />
= ∫∫ u ⋅ψ<br />
⋅ f ( x j+<br />
1 / t)<br />
⎜ ⎟<br />
2,<br />
0<br />
⎜ F ⎟<br />
⎝ ρε ⎠ j+<br />
1/ 2<br />
F<br />
= dudξ<br />
(22)<br />
Hücre arayüzünde çarpışmadan dolayı oluşan toplam<br />
kütle, momentum ve enerji yoğunlukları<br />
⎛ ρ + ⎞<br />
⎜ j 1 / 2 ⎟<br />
⎜ ρ j+<br />
1/ 2 U j+<br />
1/ 2 ⎟ =<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎝<br />
ρ j+<br />
1/ 2 ε j+<br />
1/ 2 ⎠<br />
∫∫<br />
eq<br />
ψ ⋅ f j dudξ<br />
+<br />
u><br />
0<br />
∫∫<br />
ψ<br />
u<<br />
0<br />
eq<br />
⋅ f j+<br />
1dud<br />
ξ<br />
(23)<br />
denklemiyle hesaplanır ki bunlar kullanılarak sabit<br />
denge dağılımı belirlenir. Akıların ikinci kısmı ise<br />
yukarıda belirtilen sabit akı denge dağılımı<br />
kullanılarak bulunur:<br />
⎛<br />
⎞<br />
1<br />
⎜<br />
Fρ<br />
⎟<br />
∞<br />
1 ⎜ 1 ⎟<br />
eq<br />
W , j+ 1/ 2 FρU<br />
= ∫∫u<br />
⋅ψ<br />
⋅ fo<br />
( x j+<br />
1/ t<br />
⎜ ⎟<br />
2, )<br />
1<br />
⎜ F ⎟<br />
−∞<br />
⎝ ρε ⎠ j+<br />
1 / 2<br />
F<br />
= dudξ<br />
(24)<br />
Hücre arayüzünden geçen kütle, momentum ve enerji<br />
akıları ise<br />
−t<br />
/ τ 1<br />
−t<br />
/ τ 0<br />
FW<br />
, j+ 1 / 2 = ( 1 − e ) ⋅ Fw,<br />
j+<br />
1 / 2 + e ⋅ Fw,<br />
j+<br />
1 / 2<br />
(25)<br />
denklemiyle hesaplanır. Bir sonraki zaman diliminde<br />
kütle, momentum ve enerji yoğunlukları ise Eşitlik<br />
(18) kullanılarak bulunur.<br />
IV. TESTLER VE DEĞERLENDİRMELER<br />
Testlerde 1-boyutlu standart Lax şok-tüpü problemi<br />
[11] ile Sod şok-tüpü problemi [12] kullanılmıştır. Bu<br />
iki problem için başlangıç koşulları Tablo 1’de<br />
verilmiştir.<br />
Tablo 1. Test problemleri için başlangıç koşulları.<br />
ρ L U L p L ρ R U R p R<br />
Lax 0.445 0.698 3.528 0.5 0 0.571<br />
Sod 1.0 0 1.0 0.125 0 0.1<br />
Tabloda L ve R alt indisleri sağ ve sol durumları<br />
göstermektedir. Testlerde şok-tüpü uzunluğu 2 birim<br />
olarak alınmış ve sağ ve sol durumları tüpün orta<br />
noktasında ayrılmıştır. Test problemlerinde Steger-<br />
Warming (S-W) ve gaz-kinetik (G-K) akı vektörü<br />
ayırma metotlarıyla Roe akı farkı ayırma ve gazkinetik<br />
BGK (G-K BGK) metotları kullanılmıştır.<br />
Farklı hücre sayıları kullanılarak elde edilen<br />
yoğunluk, basınç ve Mach sayısı sonuçları teorik<br />
sonuçlarla birlikte Şekil 1-4’de gösterilmiştir.<br />
Şekil 1 ve 2 incelendiğinde hücre sayısı az olduğu<br />
durumda gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodunun<br />
Steger-Warming akı vektörü ayırma metoduyla<br />
yaklaşık aynı sonuçlar verdiği ve bu sonuçların diğer<br />
metotlarla elde edilen sonuçlara göre teorik değerlere<br />
74
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
1.6<br />
1.4<br />
1.2<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1<br />
0.8<br />
ρ<br />
0.8<br />
ρ<br />
0.6<br />
0.6<br />
0.4<br />
0.4<br />
0.2<br />
0.2<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(a) Yoğunluk değişimi<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(a) Yoğunluk değişimi<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
0.8<br />
0.8<br />
0.6<br />
0.6<br />
M<br />
M<br />
0.4<br />
0.4<br />
0.2<br />
0.2<br />
0<br />
0<br />
-0.2<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(b) Mach sayısı değişimi<br />
-0.2<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(b) Mach sayısı değişimi<br />
5<br />
4<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
0.8<br />
3<br />
p<br />
p<br />
0.6<br />
2<br />
0.4<br />
1<br />
0.2<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(c) Basınç değişimi<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(c) Basınç değişimi<br />
Şekil 1. Lax şok-tüpü problemi (N=50)<br />
Şekil 2. Sod şok-tüpü problemi (N=50)<br />
75
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
1.6<br />
1.4<br />
1.2<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1<br />
0.8<br />
ρ<br />
0.8<br />
ρ<br />
0.6<br />
0.6<br />
0.4<br />
0.4<br />
0.2<br />
0.2<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(a) Yoğunluk değişimi<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(a) Yoğunluk değişimi<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
0.8<br />
0.8<br />
0.6<br />
0.6<br />
M<br />
M<br />
0.4<br />
0.4<br />
0.2<br />
0.2<br />
0<br />
0<br />
-0.2<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(b) Mach sayısı değişimi<br />
-0.2<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(b) Mach sayısı değişimi<br />
5<br />
4<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
1.2<br />
1<br />
Teorik<br />
S-W<br />
Roe<br />
G-K<br />
G-K BGK<br />
0.8<br />
3<br />
p<br />
p<br />
0.6<br />
2<br />
0.4<br />
1<br />
0.2<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(c) Basınç değişimi<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1<br />
x<br />
(c) Basınç değişimi<br />
Şekil 3. Lax şok-tüpü problemi (N=500)<br />
Şekil 4. Sod şok-tüpü problemi (N=500)<br />
76
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
daha uzak olduğu görülmektedir. Bunun temel sebebi<br />
ise gaz-kinetik akı vektörü ayırma metodunun<br />
dayanağı olan çarpışmasız Boltzmann denklemiyle<br />
Euler denkleminin farklı fiziksel dinamiklerinin<br />
olmasıdır. Birinci derece metotların, fiziksel<br />
denklemlerin çözüldüğü gelişim ve akış<br />
değişkenlerinin hücrelerde korunum kanunları<br />
kullanılarak ortalamalarının alındığı yansıma<br />
evrelerinden oluştuğu düşünülürse yansıma evresi<br />
olmaması durumunda gaz-kinetik akı vektörü ayırma<br />
metoduyla Euler denklemi sonuçlarını elde etmenin<br />
imkansız olduğu görülür. Çünkü gelişim evresinde<br />
gazlar fiziksel çarpışmaya uğramadan serbestçe<br />
hareket etmekte ve böylece parçacık dağılım<br />
fonksiyonu Maxwell denge dağılımından<br />
uzaklaşmaktadır. Euler denklemlerinin Boltzmann<br />
denkleminden sadece Maxwell denge durumunda<br />
türetildiği göz önüne alındığında gaz-kinetik akı<br />
vektörü ayırma metodu sonuçlarının teorik değerleri<br />
neden iyi yakalayamadığı anlaşılabilir.<br />
Gaz-kinetik BGK metodu için ise durum farklıdır. Bu<br />
metodun dayanağı Boltzmann BGK denklemi olduğu<br />
için gelişim evresinde gazlar arasında fiziksel<br />
çarpışmalar meydana gelmektedir. Bu durumda<br />
parçacık dağılım fonksiyonu denge olmayan<br />
durumdan denge Maxwell durumuna yaklaşmaktadır.<br />
Bu ise gaz-kinetik BGK metoduyla elde edilen<br />
sonuçların Euler denklemi sonuçlarına çok yakın<br />
olacağını gösterir. Zaten kinetik BGK metoduyla elde<br />
edilen sonuçlar incelendiğinde bu sonuçların akı<br />
vektörü ayırma metotları sonuçlarına göre teorik<br />
değerlere daha yakın olduğu görülmektedir. Ayrıca,<br />
Roe akı farkı ayırma metodu sonuçlarıyla<br />
karşılaştırıldığında kinetik BGK sonuçlarının (bazı<br />
durumlarda daha iyi olmasına karşın) genel olarak<br />
aynı olduğu söylenebilir.<br />
Şekil 3 ve 4’te görüldüğü gibi hücre sayısı arttığında<br />
yukarıda bahsedilen farklar oldukça azalmakta ve tüm<br />
metotların sonuçları birbirine ve teorik değerlere<br />
yaklaşmaktadır.<br />
Çözümleme zamanları göz önüne alındığında ise gazkinetik<br />
metotların diğer klasik metotlara göre daha<br />
yavaş olduğu ortaya çıkmıştır. Örneğin Roe akı farkı<br />
ayırma metoduna göre gaz-kinetik akı vektörü ayırma<br />
metodu 2 kat, gaz-kinetik BGK metodu ise 3 kat daha<br />
yavaştır.<br />
V. SONUÇ<br />
Bu makalede, sayısal akışkanlar mekaniğinde yeni bir<br />
yaklaşım olan gaz-kinetik metotlar anlatılmıştır. Önce<br />
gaz-kinetik metotlar olan gaz-kinetik akı vektörü<br />
ayırma ve gaz-kinetik BGK’dan bahsedilmiş, daha<br />
sonra bu metotlar kullanılarak 1-boyutlu şok-tüpü<br />
problemleri çözülmüş ve sonuçlar klasik akı vektörü<br />
ve akı farkı ayırma metotlarıyla karşılaştırılarak<br />
değerlendirilmiştir. Şok-tüpü problemleri için gazkinetik<br />
metotların klasik metotlara önemli bir<br />
üstünlüğü ortaya çıkmamış ve sonuçları daha uzun<br />
sürede elde edilmiş olsa da bu metotların sayısal<br />
akışkanlar mekaniği çözümlemelerinde alternatif<br />
olarak kullanılabileceği açıktır.<br />
Gaz-kinetik metotlarda, özellikle yüksek hızlı akışlar<br />
için klasik metotlarda karşılaşılan problemler (örn.<br />
carbuncle olayı [13]) bulunmadığı göz önüne alınarak<br />
gaz-kinetik metotların sayısal akışkanlar mekaniği<br />
uygulamalarıyla ilgili bu araştırma 1- ve 2-boyutlu<br />
hipersonik kimyasal-tepkimeli akışlar için devam<br />
edecektir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] J. L. Steger and R. F. Warming, Flux Vector<br />
Splitting of the Inviscid Gas-Dynamic Equations<br />
with Applications to Finite Difference Methods, J.<br />
Comput. Phys., v. 40, pp. 263-293, 1981.<br />
[2] P. L. Roe, Approximate Riemann Solvers,<br />
Parameter Vectors and Difference Schemes, J.<br />
Comput. Phys., v. 43, pp. 357-372, 1981.<br />
[3] G. A. Bird, Nonequilibrium Radiation During Re-<br />
Entry at 10 km/s, AIAA Paper No. 87-1543, 1987.<br />
[4] M. C. Çelenligil and J. N. Moss, Hypersonic<br />
Rarefied Flow About a Delta Wing- Direct<br />
Simulation and Comparison with Experiment,<br />
AIAA Journal, v. 30, pp. 2017-2023, 1992.<br />
[5] B. J. Alder and T. E. Wainwright, Studies in<br />
Molecular Dynamics, J. Chem. Phys., v. 27, pp.<br />
1208-1209, 1957.<br />
[6] G. A. Bird, Approach to Translational<br />
Equilibrium in a Rigid Sphere Gas, Phys. Fluids,<br />
v. 6, pp. 1518-1519, 1963.<br />
[7] J. C. Mandal and S. M. Deshpande, Kinetic Flux<br />
Vector Splitting for Euler Equations, Computers<br />
and Fluids, v. 23-2, p. 247, 1994.<br />
[8] K. H. Prendergast and K. Xu, Numerical<br />
Hydrodynamics from Gas-Kinetic Theory, J.<br />
Coput. Phys., v. 109, p. 53, 1993.<br />
[9] P. L. Bhatnagar, E. P. Gross and M. Krook, A<br />
Model for Collision Processes in Gases I: Small<br />
Amplitude Processes in Charged and Neutral<br />
One-Component Systems, Phys Rev., v. 94, pp.<br />
511-525, 1954.<br />
[10] C. Cercignani, The Boltzmann Equation and Its<br />
Applications, Springer-Verlag, 1988.<br />
[11] P. D. Lax, Weak Solutions of Non-Linear<br />
Hyperbolic Equations and Their Numerical<br />
Computations, Commun. Pure Appl. Math., v. 7,<br />
pp. 159-193, 1954.<br />
[12] G. A. Sod, A Survey of Several Finite Difference<br />
Methods for Systems of Non-Linear Hyperbolic<br />
Conservation Laws, J. Comput. Phys., v. 27, pp.<br />
1-32, 1978.<br />
[13] K. Xu, Gas-Kinetic Schemed for Unsteady<br />
Compressible Flow Simulations, LS 1998-03,<br />
VKI, 1998.<br />
77
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
DÜZ LEVHA ÜZERİNDEKİ LAMİNER SINIR TABAKA AKIMININ<br />
NAVIER STOKES ANALİZİNDE ÇÖZÜM AĞI ETKİLERİ<br />
Gökhan DURMUŞ 1 Mehmet Şerif KAVSAOĞLU 2<br />
e-posta: gdurmus@anadolu.edu.tr e-posta: kavsaoglu@itu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470 Eskişehir<br />
(Doktora Öğrencisi, ODTÜ <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531 Ankara)<br />
2 İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Uçak Mühendisliği Bölümü, 34469 İstanbul<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada sıfır hücum açısındaki bir düz levha<br />
üzerindeki laminer sınır tabaka akımının Navier<br />
Stokes çözümleri elde edilmiştir. Çok bloklu, paralel<br />
işlem kapasitesine sahip ve sıkıştırılabilir akım<br />
alanlarının çözümü için sonlu farklar yöntemi ile<br />
geliştirilmiş olan bir çözücü kullanılmıştır. Bu<br />
yazılımın düşük Mach sayılarında sınır tabaka<br />
karakteristiklerini tayin etmedeki başarısını ölçmek<br />
amacıyla Mach=0.4 de yapılan çözüm sonuçları<br />
sıkıştırılamaz akımlar için Blasius tarafından elde<br />
edilmiş olan analitik sonuçlarla kıyaslanmıştır. Üç<br />
farklı çözüm ağı üretilmiş ve çözüm ağı<br />
karakteristiklerinin çözümün doğruluğuna ve<br />
yakınsamasına etkileri incelenmiştir. Düşük Mach<br />
sayılarında, doğru bir sınır tabaka çözümü elde<br />
edebilmek için gerekli çözüm ağı niteliklerinin ve<br />
yakınsamış bir çözüm için gerekli iterasyon sayısının<br />
tayinine çalışılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Uçak kanadı gibi cisimlerin aerodinamik özelliklerinin<br />
tayininde bu cisimler etrafındaki sınır tabaka akımının<br />
karakteristiklerin tayini önemli rol oynamaktadır.<br />
Genelde, üretilen çözüm ağlarının hacim olarak çok<br />
küçük bir kısmı sınır tabaka içinde yer almakta, ancak<br />
akım alanındaki değişimlerin çok önemli bir kısmı bu<br />
bölgede gerçekleşmektedir. Sınır tabaka akımının<br />
tayini çözüm ağından oldukça etkilenmektedir. Çözüm<br />
ağının hem akım yönündeki, hem de sınır tabaka<br />
içindeki değişimlerin çok fazla olduğu akıma dik<br />
yöndeki yoğunluğu çözümü etkilemektedir. Yüzey<br />
sürtünme katsayısının doğru elde edilebilmesi için<br />
yüzeye en yakın bölgedeki ağ kalitesi ve ayrıca akım<br />
yönündeki ağ kalitesi daha fazla etkili iken, sınır<br />
tabaka kalınlıklarının tayininde ise akıma dik yönde<br />
ve sınır tabaka içinde kalan tüm bölgede ağ sıklığının<br />
etkili olduğu söylenebilir.<br />
Bu çalışmada bir Navier Stokes çözümünde sınır<br />
tabaka bölgesi özelliklerinin doğru bir şekilde elde<br />
edilebilmesi için gerekli çözüm ağı parametrelerinin<br />
bulunması amaçlanmıştır. Sıkıştırılabilir akım alanları<br />
için geliştirilmiş Navier Stokes çözücülerinin<br />
yakınsaması, düşük Mach sayılarında giderek<br />
zorlaşmaktadır. Bu çalışmada böyle bir çözücünün<br />
düşük Mach sayılarındaki performansı da sınanmıştır.<br />
II. AKIMIN TANIMI VE GEOMETRİSİ<br />
Elde edilen sayısal sonuçların kıyaslanabilmesi<br />
amacıyla, analitik çözümü Blasius tarafından elde<br />
edilmiş bulunan sıfır hücum açısındaki bir düz levha<br />
üzerindeki sıkıştırılamaz, laminer sınır tabaka akımı<br />
test problemi olarak seçilmiştir [1]. Sayısal çözümde<br />
ise Mach sayısı 0.4 olarak seçilmiş ve bu Mach<br />
sayısında sınır tabaka içinde sıkıştırılabilirlik<br />
etkilerinin ihmal edilebilir mertebede olacağı<br />
varsayılmıştır. Bu çalışmada “c” uzunluğunda bir<br />
levha göz önüne alınmıştır. Sınır tabaka bölgesi düz<br />
levhanın hücum kenarından itibaren oluşmakta ve<br />
levha boyunca kalınlaşmaktadır. Levhanın uzunluğu<br />
baz alınarak hesaplanan Reynolds sayısı yaklaşık<br />
1,000,000 olarak seçilmiştir. Levha uzunluğu ayrıca<br />
çözüm ağının boyutsuz hale getirilmesi amacı ile de<br />
kullanılmıştır. Düz levhanın hücum kenarı, (x/c=0,<br />
y/c=0) koordinatlarına yerleştirilmiştir.<br />
III. NAVIER STOKES DENKLEMLERİ<br />
Eğrisel koordinatlarda ve güçlü korunmalı şekilde<br />
“strong conservation form” yazılmış ince tabaka<br />
Navier-Stokes denlemleri Denklem 1. de verilmiştir.<br />
( 1 2 3 )<br />
1<br />
Q + E + F + G = S + S + S<br />
τ ξ η ζ<br />
Re<br />
ξ η ζ<br />
(1)<br />
Burada Q bağımlı değişken vektörüdür. Açılımı<br />
Q= J −1 ρρ , u, ρv, ρw, e T şeklindedir. J dönüşümün<br />
“jacobian” ı, E,F,G viskoz olmayan akı “inviscid flux”<br />
vektörleri, S 1 , S 2 , S 3 her bir eğrisel yöndeki ince<br />
tabaka viskoz akı ve Re ise Reynolds sayısıdır.<br />
78
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
IV. ÇÖZÜM ALGORİTMASI<br />
Çok bloklu, paralel işlem kapasiteli, zamanda<br />
ilerliyen, üç boyutlu bir sıkıştırılabilir akım Navier-<br />
Stokes çözücüsü kullanılmıştır [2]. İnce tabaka<br />
Navier-Stokes denklemleri Beam and Warming [3]<br />
sonlu farklar kapalı “imlicit” algoritması ile<br />
ayrıştırılmıştır “discretized”. Matris çözümü,<br />
köşegenel baskın LU-ADI faktorizasyonu ile<br />
yapılmıştır [4].<br />
V. HESAP BÖLGESİ VE SINIR ŞARTLARI<br />
Hesaplama bölgesi x/c = -1 den x/c = 2.0 ye kadar<br />
uzanmaktadır. y yönündeki sonsuzdaki akım sınırı ise<br />
sınır tabaka kalınlığının en az üç katından fazla bir<br />
mesafeye yerleştirilmiştir. Hesaplama bölgesinin alt<br />
sınırında düz levhanın hücum kenarına kadar simetri<br />
şartı, hücum kenarından itibaren ise kaymama şartı<br />
atanmıştır. Gelen akım sınırında sonsuzdaki akım<br />
şartları, giden akım sınırında ve üst sınırda ise<br />
ekstrapolasyon tipi sınır şartları uygulanmıştır.<br />
VI. ÇÖZÜM AĞLARI<br />
Çözülen problem iki boyutlu oduğu halde kullanılan<br />
akım çözücü üç boyutlu olduğundan z yönündeki ağ<br />
sayısı 3 olan ve ağ özellikleri z yönünde değişmeyen<br />
üç boyutlu çözüm ağları kullanılmıştır. 3 farklı çözüm<br />
ağı denenmiştir. Bu ağlar, hiperbolik ağ yöntemi ile<br />
üretilmiştir [5]. Bu ağlara ait parametreler Tablo 1. de<br />
gösterilmektedir. Kullanılan çözücü çok bloklu ağ<br />
kullanımına olanak vermesine rağmen bu olanaktan<br />
yararlanmaya gerek duyulmamış ve tek bloklu ağlar<br />
kullanılmıştır. “A”, “B” ve “C” olarak adlandırılan bu<br />
üç farklı çözüm ağının dış boyutlarının mukayesesi<br />
Şekil 1. de yapılmaktadır. Bu şekilde her üç ağ da x/y<br />
açıklık oranı 1.0 olacak şekilde sunulmuştur.<br />
y/c<br />
y/c<br />
y/c<br />
Ağ<br />
"y" yönünde<br />
ilk ağ aralığı<br />
nokta sayısı<br />
"y" yönünde en yüksek<br />
ilerleme mesafesi<br />
A 6.25 E-5 60 x 80 0.545<br />
B 1.0 E-5 160 x 60 0.008<br />
C 1.0 E-5 160 x 130 0.03<br />
Tablo 1. Çözüm ağı özellikleri.<br />
0.5<br />
0<br />
0.5<br />
0<br />
0.5<br />
0<br />
Grid A<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
Grid B<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
Grid C<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
Şekil 1. Kullanılan ağ geometrileri<br />
“A” çözüm ağında x-y düzleminde akım yönünde 60,<br />
akıma dik yönde 80 ağ çizgisi, yani toplam 4800 nokta<br />
kullanılmıştır. Akım yönünde, düz levha üzerinde<br />
hücum kenarında sıklaştırılmış 39 nokta<br />
bulunmaktadır. Akıma dik yönde ise iki değişik<br />
dağıtım yapılmıştır; ilk 40 nokta, yüzey ile y/c =<br />
0.0025 arsında eşit olarak dağıtılmış, sonraki noktalar<br />
ise tanjant hiperbolik yöntem ile yerleştirilmiştir.<br />
Yüzeyden itibaren ilk ağ aralığı ∆y / c = 6.25*E-5<br />
olarak seçilmiştir. Bu ağ, Şekil 2 de görünmektedir.<br />
y/c<br />
0.5<br />
0.4<br />
0.3<br />
0.2<br />
0.1<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
Şekil 2. A tipi ağ geometrisi<br />
“B” çözüm ağında ise x-y düzleminde akım yönünde<br />
160, akıma dik yönde 60 akım çizgisi, yani toplam<br />
9600 nokta kullanıldı. Akım yönünde, düz levha<br />
üzerinde hücum kenarında sıklaştırılmış 139 nokta<br />
bulunmaktadır. Akıma dik yönde ise iki değişik<br />
dağıtım yapılmıştır; ilk 40 nokta, yüzey ile y/c =<br />
0.0025 arsında tanjant hiperbolik yöntemi ile<br />
dağıtılmıştır ve daha sonraki noktalar eşit aralıklı<br />
olarak yerleştirilmiştir. Yüzeyden itibaren ilk ağ<br />
aralığı ∆ y / c = 1.0*E-5 olarak seçilmiştir. Bu ağ,<br />
Şekil 3. de görünmektedir.<br />
y/c<br />
0.008<br />
0.006<br />
0.004<br />
0.002<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
Şekil 3. B tipi ağ geometrisi<br />
“C” çözüm ağında ise x-y düzleminde akım yönünde<br />
160, akıma dik yönde 130 akım çizgisi, yani toplam<br />
20800 nokta kullanıldı. Aynı şekilde akım yönünde,<br />
düz levha üzerinde, hücum kenarında sıklaştırılmış<br />
139 nokta kullanıldı. Akıma dik yönde ise, ilk 65<br />
nokta, yüzey ile y/c= 0.0025 arasında tanjant<br />
hiperbolik yöntemi ile dağıtılmıştır. Sonraki noktalar<br />
79
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
da gene aynı yöntemle ancak farklı başlangıç ve<br />
açılım parametreleri ile yerleştirilmiştir. Yüzeyden<br />
itibaren ilk ağ aralığı 1*E-5 olarak seçilmiştir. Bu ağ,<br />
Şekil 4. de görünmektedir.<br />
0.03<br />
edilmektedir. Bazı ayrılmış akım alanlarında ve<br />
karmaşık geometrilerde ise 3 mertebe yakınsama bile<br />
güçlükle elde edilebilmektedir. Ancak, burada esas<br />
önemli olan çözümün nereye yakınsadığıdır. Çözümün<br />
doğru bir sonuca mı, yoksa hatalı bir sonuca mı<br />
yakınsadığı konusunda bu eğrilere fazla güvenilemez.<br />
0.025<br />
0.02<br />
y/c<br />
0.015<br />
0.005<br />
10 -10<br />
10 -15<br />
GRID-A<br />
0.01<br />
0<br />
-1 -0.5 0 0.5 1 1.5 2<br />
x/c<br />
L 2<br />
10 -20<br />
GRID-B<br />
GRID-C<br />
Şekil 4. C tipi ağ geometrisi<br />
10 -25<br />
VII. SAYISAL ÇÖZÜM<br />
Sayısal çözüm tüm hesap bölgesinin sonsuzdaki akım<br />
şartlarında bulunduğu bir başlangıç zamanında başlar.<br />
Her bir çözüm ağı noktasında farklı bir zaman adımı<br />
kullanılarak “local time stepping” daimi akım<br />
şartlarına ulaşmaya doğru iterasyonlar boyunca<br />
ilerlenir. “L2 residual” olarak bilinen hata<br />
parametresinin küçülmesi çözümün yakınsamakta<br />
olduğunun bir göstergesidir. Bu çözümlerde CFL<br />
sayısı 30 olarak seçilmiştir. Her bir ağ için daimi akım<br />
şartları elde edilene kadar çözümlere devam edilmiştir.<br />
“A” ve “B” ağları ile, daimi akım şartlarına ulaşmak<br />
için 40,000 iterasyon yeterli olmasına rağmen 70,000<br />
iterasyona kadar çözüme devam edilmiştir. “C”ağı ile<br />
ise ancak 100,000 iterasyon sonucu yakınsamış bir<br />
çözüm elde edilmiştir. Hesaplamalar P4 2.66 Mhz<br />
işlemcili bir iş istasyonu üzerinde gerçekleştirilmiştir.<br />
Hesaplamalara ilişkin detaylar Tablo 2. de verilmiştir.<br />
CPU süresi Hafıza<br />
Nokta iterasyon<br />
Ağ (dak./10000 Gereksinimi<br />
sayısı sayısı<br />
iterasyon) (Mb)<br />
A 42 7.388 4800 70000<br />
B 84 9.416 9600 70000<br />
C 186 16.000 20800 100000<br />
Tablo 2. Hesaplama detayları<br />
VIII. YAKINSAMA GEÇMİŞİ<br />
Şekil 5. de bütün çalışmalara ait yakınsama geçmişi,<br />
“L2” hata parametresinin azalması cinsinden<br />
görülmektedir. “A” ve “B” tipi çözüm ağları ile,<br />
40,000 iterasyon sonucu yakınsamış bir çözüm elde<br />
edilmesine rağmen “L2” hata parametresi düşmeye<br />
devam etmektedir. Bu şekilden “A” ağı ile 70,000<br />
iterasyon sonucunda 18 mertebe, “B” ağı ile 70,000<br />
iterasyon sonucunda 6.5 mertebe ve “C” ağı ile<br />
100,000 iterasyon sonucunda 4.5 mertebe yakınsama<br />
olduğu görülmektedir. Normal şartlarda bir Navier<br />
Stokes çözümünde 3 mertebe yakınsama yeterli kabul<br />
0 20000 40000 60000 80000 100000<br />
Iterations<br />
Şekil 5. Yakınsama Geçmişi<br />
IX. ÇÖZÜM SONUÇLARI<br />
Akım bölgesindeki, özellikle sınır tabaka içindeki<br />
nokta yoğunluğu, kullanılan ağlarla elde edilen<br />
sonuçların doğruluk dereceleri ve geçerlilikleri<br />
konusunda etkilidir. Tablo 3. de x/c = 0.5 ve x/c = 2.0<br />
olan istasyonlarda akıma dik yönde sınır tabaka içinde<br />
kalan nokta sayıları sunulmaktadır. A ve B ağları için<br />
akıma dik yöndeki nokta sayıları yaklaşık aynı gibi<br />
görünse de burada sunulacak sonuçlar akım<br />
yönündeki nokta miktarının da çözüm için önemli<br />
olduğunu gösterecektir.<br />
Çözüm Ağı x/c=0.5 x/c=2.0<br />
A 40 53<br />
B 40 51<br />
C 65 80<br />
Tablo 3. “y” ekseni boyunca yüzey ile<br />
olan nokta arasına düşen ağ sayısı.<br />
U / U = 0.99<br />
Şekil 6. da “C” çözüm ağı ile elde edilen sınır tabaka<br />
içindeki hız dağılımı ve sınır tabaka kalınlığının x<br />
yönündeki değişimi görülmektedir. Tablo 4. de çeşitli<br />
sınır tabaka parametreleri için Blasius analitik çözümü<br />
[1] sonucunda elde edilen ifadeler yer almaktadır.<br />
Şekil 7. de “C” tipi çözüm ağı ile Cf Re<br />
x<br />
parametresinin iterasyonlar boyunca analitik çözüme<br />
doğru yakınsaması görülmektedir. Şekil 7. – 12. de<br />
sunulan sonuçlardan “A” ve “B” ağları ile elde edilmiş<br />
olanlar 70,000 iterasyon sonunda, “C” ağı ile elde<br />
edilmiş olanlar 100,000 iterasyon sonucunda elde<br />
edilmişlerdir. Bütün bu sonuçlar o çözüm ağı için L2<br />
hata parametresi açısından yakınsamış çözümlerdir.<br />
Şekil 8. de düz levha boyunca Basınç Katsayısının<br />
∞<br />
80
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
( C<br />
p<br />
) değişimi görülmektedir. Blasius çözümü düz<br />
levha için basınç katsayısını sıfır olarak kabul eder.<br />
Gerçekte ise levhanın hücum kenarı durma noktasıdır.<br />
Hücum kenarından hemen sonra ise sınır tabaka yer<br />
değiştirme kalınlığının etkisi ile dış potansiyel akım<br />
yukarı doğru açı kazanır ve bir miktar hızlanır. Bu da<br />
basınç katsayısının negatif değerler almasına yol<br />
açacaktır. Navier Stokes çözümünün Sınır Tabaka<br />
çözümüne üstünlüğü bu noktada kendini göstermekte<br />
ve bu olay doğru bir şekilde bulunabilmektedir.<br />
Basınç katsayısın bulunması açısından “B” ve “C” tipi<br />
ağlar yeterli, “A” tipi ağ ise yetersiz kalmıştır. Bu ağ<br />
ile ele edilen çözümdeki zigzaglar daha çok akım<br />
yönündeki ağ yoğunluğunun yetersiz olmasından<br />
kaynaklanmaktadır. Şekil 9. da mühendislik<br />
problemleri açısından en önemli parametrelerden biri<br />
olan yüzey sürtünme katsayısı, C , ile ilgili sonuçlar<br />
sunulmaktadır. C<br />
f<br />
hesabında en başarılı çözüm ağı<br />
hem akıma dik yönde hem de akım yönünde en fazla<br />
nokta yoğunluğuna sahip olan “C” çözüm ağıdır.<br />
C in hesabında sınır tabaka içinde, özellikle yüzeye<br />
f<br />
en yakın bölgedeki, ağ yoğunluğunun etkilidir. Şekil<br />
10. da ise hesaplanması pek de kolay olmayan sınır<br />
tabaka kalınlığı, δ , ile ilgili sonuçlar sunulmaktadır.<br />
δ ’nın doğru bir şekilde bulunabilmesi için yalnızca<br />
yüzeye yakın bölgedeki ağ kalınlığı değil, akıma dik<br />
yönde sınır tabakanın her yerindeki, özellikle de<br />
genelde ihmal edilen sınır tabakanın üst sınırı<br />
civarındaki ağ yoğunluğu önem taşımaktadır. Şekil 11.<br />
de sınır tabaka yer değiştirme kalınlığı, Şekil 12. de<br />
de momentum kalınlığı sonuçları sunulmaktadır. “C”<br />
tipi çözüm ağı gene en doğru sonuçları vermektedir.<br />
f<br />
Yer değiştirme kalınlığı<br />
*<br />
δ 1.721 =<br />
1/2<br />
x Re x<br />
Momentum kalınlığı<br />
θ 0.664 =<br />
1/2<br />
x Re x<br />
*<br />
δ<br />
Şekil parametresi H = = 2. 59 θ<br />
C f<br />
Re x<br />
0.5<br />
1.4000<br />
1.3000<br />
1.2000<br />
1.1000<br />
1.0000<br />
0.9000<br />
0.8000<br />
0.7000<br />
0.6000<br />
Tablo 4. Blasius çözümü [1].<br />
10000<br />
Iterative Convergence<br />
for the Grid-C Solution<br />
20000<br />
30000<br />
40000<br />
50000<br />
60000<br />
70000<br />
100000<br />
Blasius<br />
5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
Re x<br />
Şekil 7. Ağ-C ye ait çözümün iteratif yakınsaması<br />
X. SONUÇ<br />
Bu çalışmada sınır tabaka akımının Navier Stokes<br />
çözümüne çözüm ağı etkileri incelenmiştir. Çözümün<br />
sınır tabaka içindeki akıma dik yöndeki ağ<br />
yoğunluğundan, yüzeye en yakın bölgedeki ağ<br />
mesafesinden ve akım yönündeki ağ yoğunluğundan<br />
etkilendiği görülmüştür. Az yoğun ve büyük<br />
hücrelerden oluşan bir ağ kullanıldığında L2 hata<br />
parametresinin çok hızlı azaldığı, buna karşılık elde<br />
edilen akım parametrelerinde yüksek hata oranı<br />
olduğu görülmüştür. Yoğun ve küçük hücrelerden<br />
oluşan bir ağ kullanıldığında ise L2 hata parametresi<br />
yavaş azalmakta ancak akım özelliklerinde daha az<br />
hata yapılmaktadır. Sıkıştırılabilir akımlar için<br />
yazılmış olan çözücünün, düşük Mach sayılarında<br />
yavaş yakınsamakla birlikte, iyi bir ağ ile doğru<br />
sonuçlar verdiği görülmüştür.<br />
0.0100<br />
Şekil 6. C-Ağına ait sınır tabaka<br />
0.0050<br />
Grid-A<br />
Grid-B<br />
Grid-C<br />
Blasius<br />
0.664<br />
Yüzey sürtünme katsayısı c<br />
f<br />
=<br />
1/2<br />
Re<br />
δ 5<br />
Sınır tabaka kalınlığı =<br />
1/2<br />
x Re x<br />
x<br />
C p<br />
0.0000<br />
-0.0050<br />
-0.0100<br />
0.0E+00 5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
Re x<br />
81
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 8. Basınç katsayısı mukayesesi<br />
2.0<br />
1.9<br />
Grid-A<br />
Grid-B<br />
Grid-C<br />
Blasius<br />
C f<br />
Re x<br />
0.5<br />
0.700<br />
0.650<br />
0.600<br />
Grid-A<br />
Grid-B<br />
Grid-C<br />
Blasius<br />
(δ * /x) Re x<br />
0.5<br />
1.8<br />
1.7<br />
1.6<br />
1.5<br />
0.0E+00 5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
0.550<br />
Re x<br />
0.0E+00 5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
Re x<br />
Şekil 11. Yer değiştirme kalınlığı mukayesesi<br />
Şekil 9. Yüzey sürtünme katsayısı mukayesesi<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Schetz J. A., “Boundary Layer Analysis”,<br />
Prentice Hall, 1993.<br />
[2] Şen T. S., “Development of a Three Dimensional<br />
Multiblock Parallel Navier Stokes Solver”,<br />
Doktora Tezi, ODTÜ <strong>Havacılık</strong> Müh. Bölümü,<br />
Kasım 2001.<br />
[3] Beam, R. W., and Warming, R. F., "An Implicit<br />
Finite Difference Algorithm for Hypersonic<br />
Systems in Conservation Form, Journal of<br />
Computaional Physics, Vol. 23, 1976, pp 87-110.<br />
[4] Fujii, K., "Practical Applications of New LU-<br />
ADI Scheme for the Three Dimensional Navier-<br />
Stokes Computation of Transonic Viscous<br />
Flows," AIAA 24th Aerospace Sciences Meeting,<br />
Reno, Nevada, January, 1986.<br />
[5] Durmuş, G., Three Dimensional Hyperbolic Grid<br />
Generation, MS Thesis, ODTÜ <strong>Havacılık</strong> Müh.<br />
Bölümü, Eylül 1988.<br />
(θ/x) Re x<br />
0.5<br />
1.0<br />
0.8<br />
0.6<br />
0.4<br />
Grid-A<br />
Grid-B<br />
Grid-C<br />
Blasius<br />
0.0E+00 5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
Re x<br />
Şekil 12. Momentum kalınlığı mukayesesi<br />
7.5<br />
(δ/x) Re x<br />
0.5<br />
7.0<br />
6.5<br />
6.0<br />
Grid-A<br />
Grid-B<br />
Grid-C<br />
Blasius<br />
5.5<br />
5.0<br />
4.5<br />
5.0E+05 1.0E+06 1.5E+06 2.0E+06<br />
Re x<br />
Şekil 10. Sınır tabaka kalınlığı mukayesesi<br />
82
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRKİYE’DE UYDU HABERLEŞMESİ<br />
TARİHÇESİ, TÜRKSAT VE ÜLKE GELİŞİMİNE KATKILARI<br />
Numan ÜNALDI<br />
e-posta: nunaldi@hsotem.edu.tr<br />
Hv.Snf.Ok.ve Tek.Eğt.Mrk.K.lığı, MEBS.Ok.K.lığı, Elekt.Sis.Eğt.A.liği,35410,Gaziemir/İzmir<br />
ÖZET<br />
Türkiye'de uydu haberleşmesi alanında 1960'lı<br />
yıllarda başlayan çalışmalar, günümüze TÜRKSAT<br />
Projesi ile ulaşmış ve Türkiye o günden bugüne bir<br />
çok gelişme kat etmiştir. Hiç şüphesiz TÜRKSAT<br />
Projesi, ülke gelişimine bir çok açıdan katkı<br />
sağlamıştır. Bu çalışmada Türkiye'nin uydu<br />
haberleşmesi gelişimi, TÜRKSAT Projesi ve bu<br />
projenin ülke gelişimine sağladığı katkılar<br />
incelenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Gelişen uydu haberleşme teknolojisi, dünyada bu<br />
alanda kullanım yöntemlerinin artmasına yol açmıştır.<br />
Özellikle ilk yıllarda sadece uluslararası telefon ve<br />
televizyon trafiğini aktarmak amacıyla kullanılan uydu<br />
teknolojisi, daha sonraki yıllarda hızlı bir gelişme<br />
göstererek, ülkelerin kendi milli haberleşme<br />
alanlarında da kullandıkları bir sistem haline gelmiştir.<br />
Ülkemiz de gerekli uzay kesimini temin etmek<br />
amacıyla, yabancı uydu kuruluşlarından uydu kanalı<br />
kiralama yoluna gitmiştir. Diğer kuruluşlardan kanal<br />
kiralamanın pek ekonomik olmaması ve gerekli<br />
kanalların bulunmasında ülkemizce yaşanan zorluklar<br />
dikkate alındığında, kendi milli uydu sistemlerimizin<br />
gerçekleştirilmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır.<br />
II. TÜRKİYEDE UYDU HABERLEŞMESİ<br />
TARİHÇESİ<br />
Uyduların uluslararası haberleşme hedeflerinde<br />
kullanımı, 1965 yılında INTELSAT’ın (Uydular<br />
Aracılığı ile Haberleşme Uluslararası Organizasyonu)<br />
kurulması ve ilk haberleşme uydusu olan Early-Bird'<br />
ün yörüngeye yerleştirilmesiyle başlamıştır. Dünya<br />
haberleşme teknolojisini yakından izleyen ülkemizde<br />
ise haberleşme için uydulardan yararlanma konusunda<br />
ilk çalışmalar, 1968 yılında PTT Genel Müdürlüğü<br />
bünyesinde Peyk Telekomünikasyon Grup<br />
Başmühendisliği'nin kurulmasıyla başlamıştır. Aynı<br />
yıl INTELSAT’a üye olmak için çalışmalar<br />
başlatılmış ve uydu üzerinden ilk telefon kanalları,<br />
Yugoslavya ve Iran yer istasyonlarından yararlanılarak<br />
Amerika Birleşik Devletleri ile kurulmuştur. Artan<br />
uluslararası trafiği karşılamak üzere Türkiye' de bir<br />
uydu yer istasyonu kurma çalışmaları, 1970'li yılların<br />
başında yoğunluk kazanmıştır.[2]<br />
1976 yılında çıkılan ihale 1977 yılında<br />
sonuçlandırılmış ve ilk uydu yer istasyonumuz AKA-1<br />
(Ankara-1), 23 Nisan 1979 yılında İngiltere ile 11<br />
telefon kanalı kurularak servise verilmiştir.[3]<br />
Daha sonraki yıllarda, Avrupa ülkeleri arasındaki<br />
trafiğin artmasıyla yeni bir uydu sistemi ve<br />
organizasyonu kurma çalışmaları, ülkemizin de<br />
iştirakiyle başlamış ve 1977 yılında 17 ülkenin<br />
katılımıyla EUTELSAT ( Avrupa Uydular Aracılığı<br />
ile Haberleşme Organizasyonu ) kurulmuştur.<br />
EUTELSAT sistemiyle çalışan AKA-2 yer istasyonu<br />
03 Kasım 1985 tarihinde hizmete verilmiş ve bunu<br />
diğer yer istasyonlarının kurulması izlemiştir.[2,4]<br />
Yabancı uydu kuruluşlarından kanal kiralamanın<br />
ekonomik olmadığı dikkate alınarak, milli uydu<br />
sistemlerimizin gerçekleştirilmesi için çalışmalar<br />
yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Böylece, her<br />
açıdan gelişmiş Türkiye'nin çağımızın modern olanak<br />
ve avantajlarından yararlanmasının kaçınılmaz bir<br />
gerçek olduğu göz önüne alınarak, 1989 yılında<br />
anahtar teslimi proje ile Türkiye'nin ilk haberleşme<br />
uyduları sistemi için uluslararası ihaleye çıkılmış ve<br />
21.12.1990 tarihinde Fransız Aerospatiale firması ile<br />
315 milyon ABD dolar bedel ile sözleşme<br />
imzalanmıştır.<br />
İlk uydumuz TÜRKSAT 1A'nın fırlatıcı roket arızası<br />
nedeni ile kaybedilmesinin ardından, TÜRKSAT 1B<br />
uydusu, 42° East (Doğu) yörüngesine 11 Ağustos<br />
1994 tarihinde başarıyla yerleştirilmiştir. Yörünge<br />
testlerinin ardından 10 Ekim 1994 tarihinde hizmete<br />
girmiştir. Diğer taraftan, ilk uydumuzun<br />
kaybedilmesiyle birlikte; sözleşmenin sigorta<br />
maddelerine uygun olarak Aerospatiale firması, yeni<br />
bir uydunun üretimine başlamıştır. TÜRKSAT 1C<br />
adını alan uydumuz 10 Temmuz 1996 tarihinde uzaya<br />
fırlatılmış ve 31.3° E yörüngesine yerleştirilmiştir.<br />
TÜRKSAT 1C'nin yörünge testlerinin yapılmasının<br />
ardından, TÜRKSAT 1B' ye göre daha geniş kapsama<br />
alanlarına sahip olması nedeniyle, TÜRKSAT 1B ve<br />
1C uydularının yörünge pozisyonları değiştirilmiştir.<br />
83
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
27 Eylül 1996'dan itibaren TÜRKSAT 1C 42° E ve<br />
TÜRKSAT 1B 31.3°E pozisyonlarında hizmet<br />
vermektedirler.[4]<br />
Birinci nesil uydularımızın gösterdiği başarılar göz<br />
önüne alınarak % 51' i Türk Telekom' un % 49' u<br />
Avrupa' nın önde gelen uydu üretici firmalarından biri<br />
olan Fransız Aerospatiale Firması' nın olmak üzere<br />
ortak bir şirket kurulmuş, EURASIASAT adıyla<br />
faaliyete geçmiştir, 2000 yılı başlarında uzaya<br />
fırlatılması planlanan ikinci nesil TÜRKSAT 2A<br />
(EURASIASAT 1) uydusunun yapımı için sipariş<br />
verilmiş ve uydunun üretimine 1998 başı itibariyle<br />
başlanmıştır. 11 Ocak 2001'de TÜRKSAT-2A<br />
fırlatılmış ve 1 Şubat 2001 tarihi itibariye ticari olarak<br />
servise verilmiştir.[5]<br />
TÜRKSAT Uydularının ana yer kontrol<br />
istasyonu, Ankara Gölbaşı'ndaki Uydu Haberleşme<br />
Merkezi Müdürlüğü arazisi üzerinde; yedek yer<br />
kontrol istasyonu ise Ankara Orta Doğu Teknik<br />
<strong>Üniversitesi</strong>'nde bulunmaktadır.<br />
III.TÜRKSAT UYDULARI KAPSAMA<br />
ALANLARI VE GENEL ÖZELLİKLERİ<br />
TÜRKSAT 1B uydusu; Türkiye, Orta Avrupa ve Orta<br />
Asya olmak üzere 3 adet kapsama alanına sahiptir.<br />
TÜRKSAT 1B üzerinde, Ku-bantta (11-14 GHz)<br />
çalışan 10 tanesi 36 MHz, 6 tanesi de 72 MHz<br />
genişliğinde toplam 16 transponder bulunmaktadır. Bu<br />
transponderler üzerinde yurtiçi ve yurtdışı IBS telefon<br />
kanalları, 22 'si dijital , 1'i analog olmak üzere 23 TV<br />
kanalı, 7 adet de dijital yayında radyo mevcuttur.[3]<br />
TÜRKSAT 1C uydusu ise, Türkiye-Avrupa ve<br />
Türkiye-Orta Asya olmak üzere 2 adet kapsama<br />
alanına sahiptir. Toplam 16 adet olan transponder<br />
sayısı 8'er adet olmak üzere Batı ve Doğu spotlarına<br />
dağıtılmıştır. [1,4]<br />
Tablo 1. Türksat Uydu Özellikleri<br />
ÖZELLİKLER 1B/1C 2A<br />
Transponder<br />
sayısı<br />
16 32<br />
Kaplama<br />
50 dBw 53 dBw<br />
alanındaki güç<br />
Ömür 12 yıl 15 yıl<br />
Ağırlık 1750 kg 3400 kg<br />
Güneş<br />
ışınlarından 3500 W 8250 W<br />
ürettiği enerji<br />
Uydu boyutları 2.3x1.6x1.4 m 3.72x2.3x1.8 m<br />
Güneş<br />
panellerinin 22 m 34 m<br />
boyutu<br />
Alıcı çanak anten<br />
çapı<br />
60-80 cm 50 cm<br />
TÜRKSAT 2A Uydusu üzerinde 20 adedi sabit, 12<br />
adedi de hareketli kapsama alanlarına ait olmak üzere<br />
toplam 32 adet transponder bulunmaktadır. Uydu,<br />
TÜRKSAT 1C uydusunda olduğu gibi iki ayrı sabit<br />
kapsama alanına sahiptir. BBS bandı transponderlere<br />
sahip olan sabit kapsama alanlarından yayınlar; batı<br />
kapsama alanı üzerinden batıda İngiltere'ye, kuzeyde<br />
İskandinav ülkelerine, güneyde Kuzey Afrika'ya,<br />
doğuda da Hazar Denizine kadar; doğu kapsama alanı<br />
üzerinden de batıda Balkan Yarımadasına, kuzeyde<br />
Rusya Federasyonuna, güneyde Hint Yarımadasına,<br />
doğuda da Çin sınırına kadar ulaşabilmektedir. FSS<br />
bandı transponderlere sahip olan hareketli kapsamaları<br />
üzerinden ise Hindistan, Güney Afrika Cumhuriyeti<br />
gibi uydunun görüş alanı içerisindeki bölgelere<br />
ulaşmak mümkündür. Türksat 1B, 1C ve 2A<br />
uydularının genel özellikleri Tablo-1’de verilmiştir.[3]<br />
IV. TÜRKSAT'IN ÜLKE GELİŞİMİNE<br />
KATKILARI<br />
TÜRKSAT projesi ile ülkemiz; dünyada kendi<br />
uydusuna sahip olan 16 ülke, Avrupa'da ise 6 ülke<br />
arasına girmiş bulunmaktadır. Avrupa ve dünyadaki<br />
Türkiye imajını değiştirmede etkin rol oynayan bu<br />
projenin ülke gelişimine katkıları, aşağıda verilen<br />
başlıklar altında incelenebilir:<br />
• Türksat Uydularından Verilen Hizmetler:<br />
TÜRKSAT'ın ülke gelişimine olan katkısı sunduğu<br />
hizmetlerle sağlanmaktadır. Hali hazırda Türksat<br />
uyduları üzerinden verilen hizmetler şunlardır: Analog<br />
ve dijital TV yayınları, dijital radyolar, Türk Telekom<br />
TES sistemleri , VSAT uygulamaları, Internet<br />
Erişimi, IDR ve IBS sistemleri kullanılarak telefon<br />
haberleşmesi.[4]<br />
Türk Telekom TES terminalleri TÜRKSAT 1B ve<br />
TÜRKSAT 1C üzerinden DAMA sayısal iletişim<br />
tekniğini kullanarak yerleşim bölgeleri arasında kamu<br />
haberleşmesi sağlayan sistemlerdir. Türk Telekom<br />
TES sistemi ile coğrafi koşullardan bağımsız olarak<br />
kaliteli ses ve hızlı data iletişimi sağlanmakta, böylece<br />
yerleşim yerlerinden uzakta olan fabrikalar, petrol<br />
arama şirketleri, benzin istasyonları, oteller, tatil<br />
köyleri, vb. özel işletmelerle köyler ve mezraların<br />
haberleşmesi Türk Telekom'un bu son teknolojisiyle<br />
etkin, verimli ve ekonomik şekilde<br />
gerçekleştirilmektedir.[4]<br />
VSAT(Very Small Aperture Terminal) Şebekeleri veri<br />
iletişim probleminde karasal alternatiflerin<br />
sağlayamadığı pek çok olanağı kullanıcıya sunmasının<br />
yanı sıra, ücret performans dengesini de optimum<br />
düzeyde sağlayabilmektedir. VSAT, kredi kartı<br />
otorizasyonu, otomatik para çekme makineleri,<br />
bankacılık işlemleri, alarm güvenlik hizmetleri,<br />
havayolları ve turizm sektöründe rezervasyon<br />
işlemleri gibi kullanım alanlarına sahiptir.<br />
84
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
IBS (Intelsat Business Service) uydu sistemleri, klasik<br />
haberleşme sistemleri ile hizmet götürülemeyen,<br />
telefon kanal ihtiyacı nispeten düşük ülke veya yurt içi<br />
bölgelerimize, coğrafi koşullardan etkilenmeyen,<br />
bakım ve işletmesi kolay uydu yer istasyonları<br />
kullanılarak erişmeyi sağlayan sayısal bir uydu<br />
sistemini içermektedir. Ülkemizde IBS projesine ait<br />
çalışmalar, ilk kez 1991 yılında başlatıldı. Aynı yıl<br />
içinde, özellikle iklim koşullarının sert olduğu ve<br />
karasal iletişim sistemleri olarak ulaşılamayan ilçelere<br />
IBS sistemleri kurularak servise alınmıştır. Yurt<br />
dışında Türk Telekom tarafından gerçekleştirilen IBS<br />
servisleri, Intelsat uydusu üzerinden verilmekte iken ,<br />
1994 yılında TÜRKSAT 1C uydumuzun devreye<br />
girmesiyle kendi uydumuz üzerinden verilmeye<br />
devam edilmiştir.<br />
• Ekonomik Katkılar:<br />
Özellikle TV yayınlarına dönük olarak hızla kullanımı<br />
artan haberleşme uyduları gerek teknolojik olarak,<br />
gerekse de yayın gücü ve kapsama alanı açısından her<br />
geçen yıl büyük gelişmeler göstermekte, buna paralel<br />
olarak pazar ve müşteri açısından da transponder kira<br />
ücretleri ucuzlamaktadır. Bu açıdan genelde uydu<br />
kullanıcıları daha geniş kapsama alanında, yüksek<br />
güçte ve çok sayıda kanal kapasitesinde yayın yapan<br />
uyduları tercih etmektedir. Bu sebeple halen yüksek<br />
kullanım kapasitesine sahip olan TÜRKSAT<br />
uydularımız için şu anda oluşturulan pazarın diğer<br />
uydu işletmecilerine kaymasını önlemek ve bu<br />
rekabeti devam ettirebilmek ülkemiz açısından büyük<br />
önem arz etmektedir.<br />
TÜRKSAT Milli Haberleşme Uyduları Projesi<br />
sayesinde, haberleşme gereksinimlerimiz ve özel<br />
televizyonlar için yabancı uydu kuruluşlarına akıtılan<br />
dövizler ülkemizde kalmaktadır. Örneğin, TÜRKSAT<br />
2A uydumuzun 15 yılda bir milyar dolar gelir<br />
getirmesi beklenmektedir.[5]<br />
Aerospatiale Firması ile Türk Telekom arasında 5<br />
Mayıs 1995 tarihinde ek bir sözleşme imzalanarak,<br />
Ankara Gölbaşı TÜRKSAT Uydu Yer Kontrol<br />
İstasyonunun; uluslararası uydu fırlatma programları<br />
kapsamında, CNES'in (Fransız Uzay Araştırmaları<br />
Merkezi) koordinasyonunda diğer ülkelere ait<br />
uyduların fırlatma ve ilk operasyon aktivitelerinde<br />
kullanılabilmesi sağlanmıştır. Bu işbirliği sayesinde,<br />
her atışta kullanım süresine göre bir gelir elde<br />
edilmektedir.[1,4]<br />
TÜRKSAT ülkemiz elektronik sanayini de olumlu<br />
yönde etkilemiştir. TÜRKSAT uydusunun işletilmeye<br />
başlaması ile ilk etapta uydu alıcıları ve çanak anten,<br />
LNB cihazlarının satışlarında önemli artış<br />
gözlenmiştir. Bütün yurtta haberleşme kanallarının<br />
artması; telefon, faks, data, çağrı sistemleri gibi<br />
cihazlarının talebini arttırmıştır.[1]<br />
TÜRKSAT uydusu, yalnızca ticari açıdan ele alındığı<br />
durumda bile çok karlı bir yatırım olduğu<br />
görülmektedir. Son yıllarda Türkiye'nin iletişim<br />
ihtiyacı öylesine artmıştır ki, Türkiye'nin bu ihtiyacını<br />
diğer işletmecilerden kanal kiralayarak karşılaması<br />
yerine kendi uydusunu tesis etmesi maliyet açısından<br />
daha uygun bir hareket tarzı olarak ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
• Politik Katkıları:<br />
TÜRKSAT'a siyasi bakımdan önem kazandıran etken,<br />
onun uzaydaki stratejik konumudur. TÜRKSAT'ın<br />
jeosenkron yörüngedeki yeri, stratejik bir öneme<br />
sahiptir; çünkü TÜRKSAT yayınları Adriyatik<br />
Denizi'nden Çin Seddi'ne kadar uzanan Asya, Avrupa<br />
ve Afrika kıtalarının çok çeşitli ırk, din, mezhep ve<br />
dillere sahip, değişik siyasi tercihleri bulunan<br />
milletlerini bir arada bulunduran bir bölgeyi<br />
kapsamaktadır. Bu karakterinden ötürü, bu bölgeler<br />
yüksek politik ve askeri riskleri bünyesinde<br />
barındırmaktadır. Hem Avrupa, hem Asya, hem de bir<br />
Orta Doğu ülkesi olan Türkiye ise; tarihi ve kültürel<br />
bağlarının şekillendirdiği milli stratejilerin uzantısı<br />
olarak, kendisine dünyada siyasi ve ekonomik<br />
anlamda bir yer bulma gayreti içindedir. TÜRKSAT<br />
bu politik ve ekonomik mücadelede ciddi bir rol<br />
üstlenmekte ve yayınlarımız bölgede yaşayan yüz<br />
milyonlarca insan tarafından izlenebilmektedir. Bu<br />
avantaj orta ve uzun vadede Türkiye için olumlu<br />
kamuoylarının oluşturulmasında çok değerli katkılara<br />
sahiptir.<br />
Gelişmiş teknolojileri olan ülkeler, uzayı askeri<br />
amaçlar da dahil çeşitli bilimsel amaçlar için<br />
kullanmaktadırlar. TÜRKSAT projesi, ülkemiz<br />
yetişmiş insan gücüne katkı sağlamakta; bu bilgi<br />
birikimleri ulusal ve uluslararası uzay çalışmalarına<br />
yansıtılabilmektedir. Sonuçta, Türk insanı çeşitli<br />
uyduları tasarlayabilecek bir potansiyele sahip<br />
olmuştur. Bu çalışmalar, Türkiye’nin ilk uzaktan<br />
algılama gözlem uydusu olan BİLSAT’ın, TÜBİTAK<br />
BİLTEN tarafından teknoloji transferi yöntemiyle<br />
üretilerek, 27 Eylül 2003 tarihinde uzaya<br />
gönderilmesine imkan sağlamıştır.<br />
• Sosyo-kültürel Katkılar:<br />
Bilindiği gibi Asya'daki Türk Cumhuriyetleri'ne<br />
Türkiye önemli yatırımlar yapmaktadır. Türkî<br />
Cumhuriyetler’de, her geçen gün büyüyen dijital<br />
santraller ile televizyon yayınlarını alarak, uydulardan<br />
yerel dağıtım şebekelerine irtibatlayan yer istasyonları<br />
kurulmuştur. TÜRKSAT'ın devreye girmesiyle bu<br />
kategorideki uydu yayınlarının tamamı TÜRKSAT<br />
üzerine aktarılmıştır. Şu anda Ku-bantta Orta Asya'da<br />
en güçlü yayını, geniş alanda yapan uydu, TÜRKSAT<br />
uydusudur. [ 1]<br />
85
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRKSAT aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa'da<br />
yaşayan Türkler ile Orta Asya ve Kafkas<br />
Cumhuriyetleri'ne açılan bir penceresidir. 25 ülkeyi<br />
kapsayan TÜRKSAT sistemi, Türk kültürünün<br />
tanıtımında en süratli ve en ekonomik araç olma<br />
görevini yüklenmiştir.<br />
TÜRKSAT ülkenin eğitimine de katkıda bulunmakta,<br />
lise ve üniversitelerin bilimsel ve eğitim amaçlı TV<br />
yayınları ile bilimsel kuruluşlar arasındaki bilgi akışını<br />
sağlamaktadır.<br />
V. SONUÇ VE TARTIŞMA<br />
TÜRKSAT uyduları ve uydu yer istasyonları ile<br />
Türkiye için şu faydalar sağlanmıştır:<br />
Ülkemiz, uydu yer kontrol istasyonu işletme ve<br />
teknisyenliği konusunda bilgi birikimi elde etmiştir.<br />
TÜRKSAT milli haberleşme uyduları projesi<br />
sayesinde, haberleşme gereksinimlerimiz ve özel<br />
televizyonlar için yabancı uydu kuruluşlarına akıtılan<br />
dövizler ülkemizde kalmaktadır.<br />
Türkiye'nin uydu iletişimi konusunda değişen ve<br />
gelişen ihtiyaçları, gelen yeni teknolojik imkanlar ve<br />
bunların itici kuvvetiyle doğan yeni üretim ihtiyaçları,<br />
hem teknolojik hem bilimsel gelişmeyi teşvik etmiş ve<br />
Türkiye'nin uydu teknolojisindeki atılımına ivme<br />
kazandırmıştır. Sonuçta Türkiye adım adım gelişmiş<br />
ülkeler safına yaklaşmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] M. Argun, U. Levent, TÜRKSAT ve Gelişen<br />
Türkiye Üzerindeki Önemi, Harp Akademileri<br />
Komutanlığı Yayını,1997, pp.49-82<br />
[2] S. Bıçakçıoğlu, Uydu İletişim Teknikleri ve TSK<br />
Uydu Muhabere Sistemi, MEBS <strong>Okulu</strong> Yayını<br />
No:57, pp.1-4<br />
[3] M.C. Toros, Haberleşme Uyduları ve Türkiye'nin<br />
Uzaydaki Yeri, 1nci Uluslararası Uzay<br />
<strong>Sempozyum</strong>u, pp. 9-17.<br />
[4] http://www.satcom.gov.tr<br />
[5] http://www.eurasiasat.com.tr<br />
Değişen uluslararası politikaya ve teknolojideki<br />
gelişmelere göre, uyduların özelliklerinin belirlenmesi<br />
konusunda, planlama seviyesinde, bilgi birikimi<br />
sağlanmıştır. Örneğin, düşen TÜRKSAT-1A yerine<br />
atılan TÜRKSAT-1C’nin kapsama alanları<br />
değiştirilmiş ve yeni dünya düzenine göre<br />
ayarlanmıştır. TÜRKSAT-2A için ise, uluslararası<br />
politikada Afrika’nın önem kazanması dikkate alınmış<br />
ve kapsama alanları ona göre planlanmıştır.<br />
Teknolojideki gelişmeler de dikkate alınarak, dijital<br />
yayın özelliği ve turbo internet özellikleri de dahil<br />
edilmiştir. Bunların dışında, diğer TÜRKSAT<br />
uydularında askeri transponder olmamasına rağmen,<br />
TÜRKSAT-2A’ya askeri transponder da<br />
konulmuştur.[3]<br />
Bir doğal kaynak olan uzayın ileri teknolojiye sahip<br />
ülkeler tarafından yoğun bir şekilde askeri, bilimsel ve<br />
meteorolojik amaçlarla kullanıldığı da göz önüne<br />
alınarak, TÜRKSAT projesi ile yurdumuzda uzay<br />
teknolojisi konusunda elemanların yetiştirilmesi, bilim<br />
ve teknoloji dünyasında Türkiye'nin yerini alabilmesi,<br />
ileride stratejik öneme sahip askeri ve bilimsel<br />
uyduların tasarımlarının yapılabilmesi imkanı<br />
doğmuştur.<br />
TÜRKSAT, Türkiye'nin modern iletişim teknolojisi<br />
alanındaki konumunu belirlemesi açısından büyük<br />
önem taşımaktadır. Diğer taraftan, iletişim sektöründe<br />
dışa bağımlılığımız azalmış ve uydu teknolojileri gibi<br />
son teknolojinin ülkemize girmesi sağlanmıştır.<br />
Karasal haberleşme sisteminin yaşadığı kısıtlı kanal<br />
kapasitesi sorunu TÜRKSAT sayesinde aşılarak,<br />
stratejik muhabere kabiliyeti ülkemize<br />
kazandırılmıştır.<br />
86
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UYDU İLETİŞİM UYGULAMALARI VE TÜRKİYE<br />
Nurhan KARABOĞA 1 Azmi VURAL 2<br />
e-posta: nurhan_k@erciyes.edu.tr e-posta: 1030515026@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
2 <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Uydu iletişimi alanındaki farklı uygulamalar,<br />
bankacılık sektöründen sağlık sektörüne, Internet<br />
sektöründen lojistik sektörüne kadar çok farklı<br />
alanlarda kullanılmaktadır.Bu çalışmada Türkiye’deki<br />
uydu iletişim uygulamaları hakkında bilgi verilecektir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Günümüzde uydu teknolojisi, büyük bir hızla<br />
gelişerek yeni uygulama alanları bulmaktadır.Uydular<br />
yeryüzeyi etrafında 200[km] ile 110bin[km]<br />
yörüngelerinde bulunmaktadırlar.Yörüngelerin<br />
dünyadan uzaklığı uyduların kullanım amaçlarına göre<br />
değişmektedir[1]. Yer gözlem amacına yönelik uydu<br />
sistemleri de giderek önem kazanmakta ve bu<br />
teknolojilere sahip ülkelerin savunmalarına,<br />
ekonomilerine ve bilimsel araştırmalarına büyük<br />
katkılar yapmaktadır. Görüntü çözünürlüğü, görüntü<br />
alabilme sıklığı, görüntü çeşitleri gibi parametreler<br />
iyileştikçe uydu sistemlerine olan talep de<br />
büyümektedir. Bulunduğu jeopolitik konum itibari ile<br />
Türkiye’nin yer gözlem sistemlerine ihtiyacı<br />
yüksektir. Türkiye, bu tür sistemleri satın alabilir<br />
durumda olsa da, Türkiye’nin kendi uydu<br />
teknolojisine sahip olması,ekonomik ve stratejik<br />
açıdan bir zorunluluktur. Türkiye, sadece kendi<br />
ihtiyaçlarını karşılamayı değil, bu teknolojiyi ve<br />
ürünlerini ihraç eder hale gelerek uluslararası<br />
projelerde eşit ortak olarak yer alabilmelidir.<br />
Türkiye’nin yetişmiş insan gücü ve teknolojik<br />
altyapısı gözönüne alındığında, uydu teknolojisinin ve<br />
ürünlerinin ihraç edilebilir hale gelmesinin ulaşılmaz<br />
bir hedef olmadığı açıktır.Uydu endüstrisi başlıbaşına<br />
önemli bir sektör olmasının yanında,başka<br />
önemli teknolojileri de sürüklemektedir.<br />
Bunlar:elektronik,optik,mekanik üretim, malzeme<br />
bilimi, test sistemleri gibi alanlardır. Uydu teknolojisi,<br />
askeri alana yapılan yatırımların sivil uygulamalarda<br />
kullanılabilmesi nedeniyle ekonomik gelişmeyi de<br />
canlandırmaktadır.Son yıllarda, ticari olarak elde<br />
edilebilir uydu görüntülerinin yer çözünürlüklerinin<br />
artmış olması, bu görüntülerin askeri amaçlı<br />
kullanımlarını gündeme getirmiştir. Ancak, bir ticari<br />
uydudan alınacak görüntünün hangi bölgeyi<br />
içerdiği,görüntü isteğinin hangi zamanlarda geldiği<br />
gibi bilgilerin ihtiyaç sahibi ülke dışında taraflarca da<br />
çok kolay elde edilebilir olması bu seçeneğin<br />
çekiciliğini neredeyse tamamen ortadan<br />
kaldırmaktadır[2]. Bu da ülkelerin kendi uzay ve uydu<br />
programlarına sahip olmalarının gerekliliğini ortaya<br />
koymaktadır.Uydudan yer gözlem konusunda<br />
kabiliyet kazanmak isteyen ülkeler için, küçük uydular<br />
son derece avantajlı olmaktadırlar.<br />
Çalışmanın ikinci bölümünde, uydu iletişimi hakkında<br />
bilgi verilecektir.Üçüncü bölümde, Türkiye’deki<br />
uydu iletişim uygulamaları hakkında bilgi verilerek<br />
sonuç bölümünde Türkiye’nin kendi uydu<br />
teknolojisine sahip olmasının ekonomik ve stratejik<br />
açıdan önemine dikkat çekilecektir.<br />
II.UYDU İLETİŞİMİ<br />
Yeryüzeyinin etrafında 120° aralıklarla yerleştirilmiş<br />
ve jeosenkron yörüngeli uydularla dünyanın her<br />
tarafıyla haberleşme gerçekleştirilmektedir[3].<br />
Doğrusal yayılma nedeni ile televizyon yayınları<br />
doğal engelleri aşamamakta, köşe dönememekte ve<br />
atmosferden yansıyamamaktadır[4].Oysa radyo<br />
yayınlarında,atmosfer kıtalar ve ülkelerarası<br />
yayınlar için bir yansıtıcı ortam olarak<br />
kullanılmaktadır.Televizyon yayınlarını taşıyan VHF<br />
ve UHF bandındaki elektromanyetik titreşimler<br />
atmosferin üst katmanlarından yansıyamamaktadırlar.<br />
VHF ve UHF yayınlar atmosferde ya emilmekte ya da<br />
uzaya yönelmektedirler. Bu durum karşısında<br />
televizyon yayınları ancak yoğun birlik ve aktarıcı ağı<br />
ile ülkeler çapında veya ülkeler arası<br />
dağıtılabilmektedirler. Ancak iki link arasına doğal ya<br />
da yapay bir engel çıkarsa link görev<br />
yapamamaktadır. İki link arasındaki mesafe sinyalin<br />
zayıflamasına neden olmaktadır.<br />
Linklerin bu sorunlarına çözüm olarak iletişim<br />
uyduları bulunmuştur. Uydular, hem link hem de<br />
verici görevini yüklenmişlerdir. Çünkü uydular,<br />
radyo-elektrik işaretlerini yüksek frekanslarda uzak<br />
mesafelere ulaştırabilmektedirler [2].<br />
87
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Uydu teknolojilerinden en çok yararlanan sektörlerin<br />
başında, yayıncılık sektörü gelmektedir.Günümüzde<br />
birçok radyo ve televizyon kanalı uydular aracılığıyla<br />
çok daha geniş izleyici kitlelerine ulaşma imkanı<br />
bulmaktadır.Uydu teknolojilerinden yayıncılık<br />
hizmetlerinin dışında hemen hemen tüm sektörlerde<br />
yararlanılmaktadır. Uydu teknolojisinin ön plana<br />
çıktığı uygulamalar arasında araç ve filo takip<br />
sistemleri dikkat çekmektedir. Uydu telefonlarıda<br />
kişilerin dünyanın neresine giderlerse gitsinler<br />
birbirleriyle hızlı ve kesintisiz iletişim kurmalarına<br />
olanak tanımaktadır. Halihazırda yeryüzünün % 80’lik<br />
bir alanında kablo ve GSM alt yapısı<br />
bulunmamaktadır. Bu bölgelerde yaşayan insanlar<br />
dünya nüfusunun % 40’ını oluşturmaktadır[2]. Bu<br />
insanlar, günümüzün modern iletişim olanaklarından<br />
yararlanamamaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında, uydu<br />
teknolojisinin en büyük özelliği düşük maliyetlerle bu<br />
bölgelere yüksek teknoloji hizmetlerini sunabilmesi ve<br />
insanların iletişim ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir.<br />
Uydu hizmetleri genel olarak mobil ve sabit uydu<br />
hizmetleri olarak iki grupta incelenebilmektedir.Mobil<br />
uydu uygulamaları içerisinde kullanıcıya özel bir<br />
terminalle uydu üzerinden ses ve veri haberleşmesi<br />
sağlayan sistemler son yıllarda artmaktadır [2]. Bu tür<br />
uygulamalara LEO (Low Earth Orbit-alçak yörünge),<br />
MEO (Medium Earth Orbit-orta yükseklikte<br />
yörünge)ve GEO (Geostationary Earth Orbit-dünyaya<br />
göre konumu değişmeyen) olarak adlandırılan<br />
yörüngelerde rastlanmaktadır. Günümüzde bu<br />
sistemlerin bazıları için hem uydularla hem de GSM<br />
şebekesi ile haberleşebilen terminaller piyasaya<br />
sürülmüştür. Sabit uydu hizmetleri ise ağırlıklı olarak<br />
büyük yer istasyonları ve VSAT (Very Small Aperture<br />
Terminal-küçük çaplı anten kullanan terminal)<br />
sistemleri kullanılarak verilmektedir. Büyük yer<br />
istasyonlarının kullanıldığı uygulamalar, yurtdışında<br />
bir merkeze yüksek kapasitede kanal bağlantısı<br />
sağlanması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu geniş<br />
kanal üzerinden tek kullanıcı için internet erişimi<br />
sağlanabileceği gibi, birden çok kullanıcı için,<br />
sıkıştırmalı veya sıkıştırmasız internet erişimi, Frame<br />
Relay ya da PID gibi teknolojiler kullanılarak<br />
verilmektedir. Büyük yer istasyonları üzerinden<br />
kurulan uydu kanallarından diğer bir yararlanma şekli<br />
de, farklı kurumsal müşterilerden gelen veri hatlarını<br />
çoğullayarak karşı ülkeye göndermek, oradan gelen<br />
kanal içinden müşterilerin veri hatlarını ayırarak, bu<br />
hatları kurumsal müşteri merkezlerine göndermek<br />
şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde müşterilere<br />
sadece kendi kullanımlarına tahsis edilmiş, çift yönlü<br />
bir veri hattı sağlanmaktadır. Bu tür hatlar genellikle<br />
merkezler arasında finans, yedekleme, video<br />
konferans, resim aktarımı gibi sürekli olarak sabit bir<br />
bant genişliği kullanımı gerektiren uygulamalarda<br />
kullanılmaktadır. Büyük yer istasyonlarının çok<br />
rastlanan bir kullanım şekli de çoklu erişimli VSAT<br />
sistem merkezleridir.Bir VSAT sistemi,bir merkez,<br />
yer istasyonu ve bu istasyon tarafından kontrol edilen<br />
terminallerden oluşmaktadır.VSAT 75 cm’den<br />
başlayarak 2.4 m çapına kadar anten kullanan uydu<br />
terminallerine denilmektedir. Sistemin genel çalışma<br />
prensibi; merkezden yapılan yayının tüm terminaller<br />
tarafından dinlenmesi ve her terminalin kendisi ile<br />
ilgili veriyi arkasındaki Yerel Alan Ağına (LAN-Local<br />
Area Network) iletmesi olarak özetlenebilir. Bazı<br />
düşük maliyetli sistemler haricinde, VSAT<br />
terminalleri hem alıcı hem de verici olarak<br />
çalışmaktadır. VSAT sistemleri, internet dağıtımında<br />
kullanılabildiği gibi uzaktan eğitim, yedekleme,<br />
benzin istasyonları, kredi kartı sorgulama, ATM,<br />
banka şubesi, market ve restoran zincirleri gibi merkez<br />
ve noktalar arasında sürekli sabit bir bant genişliği<br />
kullanmayan uygulamalarda karasal bağlantılara göre<br />
ciddi tasarruflar sağlamaktadır.<br />
Dünyadada uydu hizmetleri, geniş alanlara ve dağınık<br />
bölgelere yayın yapan, bu bölgelerde bulunan şubeleri<br />
ile sürekli kaliteli iletişim kurmak ihtiyacında<br />
bulunan şirketler ve TV istasyonları tarafından<br />
kullanılmaktadır. Dünyada uydu teknolojileri gerek<br />
uydu üzerinde gerekse yerde kullanılan sistemlerde,<br />
geniş kanal uygulamalarına yönelmiştir. Kullanılan<br />
ileri seviyede modülasyon teknikleri (16QAM) ve<br />
gelişmiş kodlamalar (Reed Solomon, Turbo) yardımı<br />
ile günümüzde 72 MHz'lik bir transponder üzerinden<br />
155 Mbps hızında bir taşıyıcı kullanılabilmektedir.Son<br />
zamanlarda yeni uydu teknolojilerinin en önde<br />
gelenlerinden biri DVB-RCS (Digital Video<br />
Broadcast-Return Channel System, sayısal video<br />
yayını ve kanal sistemine dönüş) standartlarında<br />
çalışan ve Return-Channel-Technology olarak<br />
adlandırılan iki yönlü sistemlerden oluşmaktadır.<br />
Kablo ağlarından tamamen bağımsız olarak hızlı<br />
internet hizmetlerinin kullanıcıya ulaştırılmasında<br />
kullanılan bu teknoloji, kablonun bulunmadığı<br />
bölgelerde ticari veya özel amaçlı internet kullanımını<br />
mümkün kılmaktadır.<br />
Dünyada gelişen uydu haberleşme teknolojisi, ilk<br />
yıllarda sadece uluslararası trafiği aktarmak amacıyla<br />
kullanılmasına rağmen, daha sonraları hızlı bir<br />
gelişme göstererek ülkelerin kendi milli haberleşme<br />
alanlarında da kullanılan bir sistem haline gelmiştir.<br />
Uydu hizmetlerinin hitap ettiği sektörler arasında<br />
finans kuruluşları, alternatif telekom operatörleri,<br />
eğitim kurumları, üretici firmalar, zincir mağazalar,<br />
basın ve yayın kuruluşları, sağlık ve kamu kurumları<br />
gelmektedir.Yakın bir gelecekte Thuraya altyapısı<br />
kullanılarak sunulacak olan yeni hizmetler: kitlesel<br />
BGAN sistemi (IP üzerinden, küçük, hafif, taşınabilir<br />
Uydu IP Modemleri aracılığıyla mobil, yüksek hızlı<br />
internet erişimi sunan bir kablosuz paket veri hizmeti)<br />
ve INMARSAT (International Mobile Satellite<br />
Organization-Uydu Aracılığıyla Mobil Haberleşme<br />
88
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Uluslararası Teşkilatı) tarafından sunulan 144 Kbps<br />
veri hizmeti olarak sıralanabilir.<br />
Suzuki ve arkadaşları tarafından önerilen R&D<br />
haberleşme uydusunun gelecek 30 yıl için<br />
hedeflenen amaçları Tablo 2.1’de verilmiştir[5].<br />
Tablo 2.1 . R&D haberleşme uydusunun özellikleri<br />
Zaman<br />
Dilimi<br />
2000-<br />
2010<br />
2010-<br />
2020<br />
2020-<br />
2030<br />
Uydunun Türü Kapasite Karakteristik<br />
1.kuşak internet<br />
uydusu<br />
2.kuşak internet<br />
uydusu<br />
3.kuşak internet<br />
uydusu<br />
5-50<br />
Gbps<br />
50-500<br />
Gbps<br />
0.5-5<br />
Tbps<br />
Gigabit<br />
Uydusu<br />
Küresel<br />
Erişim<br />
GEO<br />
platform<br />
III. TÜRKİYE’DE UYDU İLETİŞİM<br />
UYGULAMALARI<br />
Türksat uydu sistemi, yüksek kalitede ve her alanda<br />
güvenilir iletişim sağlamaktadır.<strong>Yüksek</strong> güçlü<br />
transponder' ler sayesinde, yayın alışı 60-120 cm çaplı<br />
antenler ile mümkün olmaktadır. Merkezden uzak<br />
alanlar da TVRO anten dağıtım ağından TV<br />
programlarını alabilirler. Bunun yanında özel<br />
kuruluşların Radyo ve TV taleplerini karşılamakta<br />
mümkün olmaktadır.Uydu yer Radyo-link veya kablo<br />
bağlantılarının kurulmasının güç olduğu yerlerde<br />
telefon,veri,teleks ve faks hizmetleri, istasyonları<br />
aracılığıyla uydu seçeneğini kullanabilirler.Bütün<br />
kurumlar VSAT sistemleri aracılığıyla uydu üzerinden<br />
kendi özel veri iletişimini kurabilmektedirler.<br />
Uyduların uluslararası haberleşme hedeflerinde<br />
kullanımı 1965 yılında INTELSAT, (International<br />
Telecommunications Satellite Consortium- Uydular<br />
Aracılığıyla Haberleşme Uluslararası Teşkilatı)<br />
teşkilatının kurulması ve ilk haberleşme uydusu olan<br />
“Early-Bird” ' in yörüngeye yerleştirilmesiyle<br />
başlamıştır[2].Ülkemizde ise haberleşme için<br />
uydulardan yararlanma konusunda ilk çalışmalar,<br />
1968 yılında PTT Genel Müdürlüğü bünyesinde Peyk<br />
Telekomünikasyon Grup Başmühendisliği' nin<br />
kurulmasıyla başlamıştır. Aynı yıl INTELSAT’a üye<br />
olunmuş ve uydu üzerinden ilk telefon kanalları<br />
Yugoslavya ve İran yer istasyonlarından yararlanılarak<br />
Amerika Birleşik Devletleri ile kurulmuştur.1997<br />
tarihinde Özbekistan' ın ortaklığı ile INTELSAT’ın<br />
üye ülke sayısı 141' e ulaşmıştır.Yalnız üye ülkeler<br />
değil dünyadaki diğer ülkelerde şirketlerinde<br />
INTELSAT' ın sağlamakta olduğu veri,ses,<br />
video servislerinden ve yeniliklerinden<br />
faydalanmaktadırlar. Türkiye %1.643509' luk yatırım<br />
payı ile INTELSAT' a üye ülkeler arasında 15’inci<br />
büyük paya sahip ülke durumundadır[2].<br />
Türkiye bugüne kadar iletişim uyduları alanına büyük<br />
yatırım yapmıştır. Ancak, uydu teknolojisi alanında<br />
ciddi bir transfer gerçekleşmemiş ve Türkiye’nin<br />
kazancı uydu işletmeciliği ile sınırlı kalmıştır. 1970'li<br />
yılların başında artan uluslararası trafiği karşılamak<br />
üzere Türkiye'de de uydu yer istasyonu kurma<br />
çalışmaları yoğunluk kazanmıştır. İlk uydu yer<br />
istasyonumuz AKA-1 (Ankara-1), 23 Nisan 1979<br />
yılında İngiltere ile 11 telefon kanalı kurularak servise<br />
verilmiştir[2].<br />
EUTELSAT (European Telecommunications Satellite<br />
Organisation- Uydular Aracılığı ile Haberleşme<br />
Avrupa Organizasyonu) 1977 yılında 17 ülke ile<br />
birlikte geçici olarak kurulmuştur.1998 yılında üye<br />
ülke sayısı 46' ya ulaşmıştır. EUTELSAT tarafından<br />
işletilen uydular üzerinden, telefon, faks, veri, VSAT,<br />
mobil, analog TV ve sayısal TV hizmetleri<br />
verilmektedir. EUTELSAT sistemiyle çalışan AKA-2<br />
yer istasyonu 03 Kasım 1985 tarihinde hizmete<br />
verilmiş ve bunu diğer yer istasyonlarının kurulması<br />
izlemiştir.Türkiye bu organizasyona 1985 yılında üye<br />
olmuştur. 4 Kasım 1997 tarihi itibariyle % 0.469814<br />
pay oranına sahiptir .<br />
TÜBİTAK’ın ciddi ölçekteki katkılarıyla başlatılan<br />
girişimlerle, ulusal inovasyon sisteminin ana<br />
unsurlarından olan uydu yer istasyonları ve Ulusal<br />
Uzay ve <strong>Havacılık</strong> Konseyi’nin kurulmasıyla ilgili<br />
olarak çalışmalar 1980’li yıllarda başlatılmıştır[4].<br />
Uydu teknolojisinin gelişmesine paralel olarak<br />
ülkemizde kendisine ait uzay kesimini temin etmek<br />
için yabancı uydu kuruluşlarından, uydu kanalı<br />
kiralama yoluna gitmiştir.Aynı zamanda diğer<br />
uydulardan televizyon ve yurtiçi telefon haberleşmesi<br />
amacıyla kanal kiralamanın ekonomik olmadığı<br />
dikkate alınarak, milli uydu sistemlerimizin<br />
gerçekleştirilmesi için çalışmalar yapılması gerekliliği<br />
de ortaya çıkmıştır.<br />
Böylece, her açıdan gelişmiş Türkiye'nin çağımızın<br />
modern olanak ve avantajlarından yararlanmasının,<br />
kaçınılmaz bir gerçek olduğu göz önüne alınarak,<br />
1989 yılında Türkiye'nin ilk haberleşme uyduları için<br />
uluslararası ihaleye çıkılmıştır. Bu ihale sonucunda<br />
Fransız Aerospatiale firması ile 21.12.1990 tarihinde<br />
sözleşme imzalanmıştır[3].İlk uydumuz TÜRKSAT<br />
1A' nın fırlatıcı roket arızası nedeni ile<br />
kaybedilmesinin ardından TÜRKSAT 1B uydusu, 42°<br />
East (Doğu) yörüngesine 11 Ağustos 1994 tarihinde<br />
başarıyla yerleştirilmiştir. Yörünge testlerinin<br />
ardından 10 Ekim 1994 tarihinde hizmete girmiştir.<br />
Diğer taraftan, ilk uydumuzun kaybedilmesiyle<br />
birlikte sözleşmenin maddelerine uygun olarak<br />
Aerospatiale firması, yeni bir uydunun üretimine<br />
başlamıştır. TÜRKSAT 1C adını alan uydumuz 10<br />
Temmuz 1996 tarihinde uzaya fırlatılmış, 31.3 derece<br />
89
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
doğu yörüngesine yerleştirilmiştir. TÜRKSAT 1C'nin<br />
yörünge testlerinin yapılmasının ardından, TÜRKSAT<br />
1B' ye göre daha geniş kapsama alanlarına sahip<br />
olması nedeniyle TÜRKSAT 1B ve 1C uydularının<br />
yörünge pozisyonları değiştirilmiş ve 27 Eylül<br />
1996'dan itibaren TÜRKSAT 1C 42 derece doğu ve<br />
TÜRKSAT 1B 31.3 derece doğu pozisyonlarında<br />
hizmet vermektedir[6-8].<br />
Birinci nesil uydularımızın gösterdiği başarılar göz<br />
önüne alınarak % 51' i Türk Telekom' un % 49' u<br />
Avrupa' nın önde gelen uydu üretici firmalarından biri<br />
olan Fransız Aerospatiale Firması' nın olmak üzere<br />
ortak bir şirket kurulmuştur. “Eurasiasat” adıyla<br />
faaliyete geçen bu şirket, 2000 yılı başlarında uzaya<br />
fırlatılması planlanan ikinci nesil TÜRKSAT 2A<br />
(EURASIASAT - 1) uydusunun üretimine 1998<br />
yılında başlanmıştır.2001 yılında ise yapımı<br />
tamamlanarak yörüngesine yerleştirilmiştir.<br />
INMARSAT teşkilatı mobil haberleşme alanındaki<br />
eksikliğin kapatılması ile gemicilik ve deniz<br />
emniyetinin sağlanması amacıyla 26 üye ülkenin<br />
katılımıyla 1979 yılında kurulmuştur.1982 yılında<br />
Marisat uyduları üzerinden çalışan ilk uydu yer<br />
istasyonu servise verilmiştir. Halen 81 üye ülke<br />
bulunmaktadır.INMARSAT-A standardında servis<br />
vermek üzere ATA-1 ve ATA-2 kıyı yer istasyonları<br />
kurulmuş, 1993 yılında bu istasyonlar üzerinden<br />
INMARSAT-C standardında servis verilmeye<br />
başlanmıştır. 1992 yılında bir Amerikan haberleşme<br />
şirketi olan “Comsat” tarafından, Amerika' nın coğrafi<br />
konumu nedeniyle ulaşamadığı Hint Okyanusu<br />
bölgesi ile haberleşmesini sağlamak amacıyla ATA-2<br />
istasyonundan çıkış yapacak şekilde, INMARSAT-A<br />
standardında çalışan ANATOLIA sistemi kurulmuş ve<br />
işletmeye alınmıştır.ATA-1, INMARSAT uyduları<br />
kapsama alanlarından Atlantik Okyanusu Doğu<br />
Bölgesi, ATA-2 ise Hint Okyanusu bölgesinde hizmet<br />
vererek Amerika kıtasından Japonya' ya kadar olan<br />
alandaki kullanıcılara Türkiye üzerinden haberleşme<br />
imkanı vermektedir. Ulaşılamayan Atlantik Okyanusu<br />
Batı ve Pasifik Okyanusu bölgeleri içerisinde<br />
haberleşmek isteyen kullanıcıları mağdur bırakmamak<br />
için bu bölgelerde haberleşme, Hollanda' da bulunan<br />
Burum kıyı yer istasyonu üzerinden yapılmaktadır.<br />
Aynı şekilde Türk Telekom'a kayıtlı INMARSAT<br />
M/B standartlarındaki terminaller için Hollanda<br />
Telekom idaresi ile bir anlaşma yapılmıştır.<br />
Okyanuslarda seyir halinde bulunan kullanıcılar,<br />
INMARSAT servisleri üzerinden normal bir<br />
telefon/teleks abonesini veya yine okyanustaki diğer<br />
bir gemiyi INMARSAT terminalini kullanarak<br />
arayabilmektedirler. Karadan INMARSAT A ve<br />
INMARSAT C terminaline doğru aramalar ise<br />
ticari bir teleks, telefon ve faks kullanılarak<br />
yapılabilmektedir. Ülkemiz, INMARSAT<br />
organizasyonuna 1989 yılında üye olmuştur.<br />
Halen bu teşkilattaki yatırım hissesi % 0.26250' dir[3].<br />
Türkiye’de Eylül 2002 tarihinden bu yana hizmet<br />
veren THURAYA uydusu, yerkürenin üçte birini<br />
kapsayan en son teknolojiye sahip uydu sistemiyle,<br />
yüksek kalitede ve ekonomik mobil telefon servis<br />
hizmeti sunmaktadır.Dünyanın en büyük uydu tabanlı<br />
iletişim operatörlerinden olan THURAYA, değişen<br />
koşullara uyum sağlayabilmesi ve kullanım<br />
kolaylığıyla; işadamlarının, seyahat edenlerin,cep<br />
telefonu kullanıcılarının,dağcıların,madencilerin,<br />
nakliyecilerin ve denizcilerin iletişim kurma<br />
yöntemlerini değiştirmeyi hedeflemiştir.<br />
İngiltere Surrey <strong>Üniversitesi</strong>’nin Satellite Tecnology<br />
Limited (SSTL) şirketiyle yürütülen çalışmalar<br />
sonucunda üretilen, Türkiye’nin ilk mini alçak irtifa<br />
uydusu BİLSAT 26 Eylül 2003’te yörüngesine<br />
yerleştirilmiştir [2].Uydu 12 m ve 26 m çözünürlükte<br />
bantlı kameralar taşımaktadır.BİLSAT uydusu, kendi<br />
durum bilgileri dışında çektiği fotoğrafları da yer<br />
istasyonuna iletmektedir.BİLSAT uydusundan elde<br />
edilecek veriler, TÜBİTAK Bilten (Tübitak Bilgi<br />
Teknolojileri ve Elektronik Araştırma Enstitüsü)'de<br />
kurulan uydu yer istasyonuna indirilecektir.Tamamen<br />
Türk mühendislerinin tasarladığı BİLSAT uydusu<br />
Çok Bantlı Kamera (ÇOBAN) ve Gerçek Zamanda<br />
Görüntü işleyen (GEZGİN) modüllerini<br />
taşımaktadır.Temel görevi uzaktan algılama olan<br />
BİLSAT uydusu, Türkiye'nin yanı sıra İngiltere,<br />
Cezayir, Nijerya, Çin ve Tayland uydularının da<br />
bulunduğu uluslararası Afet İzleme Takımuydu<br />
Sistemi'nde (Disaster Monitoring Constellation) yerini<br />
almıştır.15 yıllık ömre göre tasarlanan BİLSAT<br />
Türkiye'nin ilk yeryüzünden algılama uydusu olma<br />
özelliğini taşımaktadır. Askeri bir uydu olarak<br />
tasarlanmamıştır. Savunma sanayisinde İKONOS<br />
uydusundan ve İsrail ile ortak kullandığımız OFEQ 5<br />
uydularından faydalanılmaktadır.<br />
EUTELSAT’ın yeni uydusu olan W3A, 2004 yılının<br />
mayıs ayında 7 derece Doğu pozisyonunda hizmet<br />
vermeye başlayacaktır.1999’da fırlatılan W3’ün yerine<br />
geçecek olan uydu, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’ya<br />
hizmet götüren EUTELSAT sistemindeki stratejik<br />
yörüngesel pozisyonda iş potansiyelini önemli bir<br />
oranda artıracaktır.W3A’da, Türkiye ve Türkçe<br />
konuşan geniş bir kitleyi içine alacak sabit özel bir<br />
anten geliştirilmiştir. W3A’daki bu yeni sabit Türkiye<br />
kapsama anteni ile, Türkiye’nin de içerisinde<br />
bulunduğu tüm Avrupa, Ortadoğu, Suudi Arabistan<br />
Yarımadası ve Etiyopya kapsama alanına alınmış<br />
olacaktır[2].<br />
Devlet Planlama Teşkilatının destek verdiği RASAT<br />
uydusunun, ODTÜ yerleşkesindeki Bilten<br />
laboratuarlarında üretilerek, 2006 yılında uzaya<br />
90
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
gönderilmesi hedeflenmektedir. RASAT uydusunun 5<br />
metre çözünürlükte görüntü toplayabilme yeteneğine<br />
sahip olacağı ifade edilmektedir[2].110 kilo<br />
ağırlığındaki RASAT uydusunun şehircilik, kaçak<br />
yapılaşma tespiti, tarım, çevre, ormancılık, haritacılık<br />
ve doğal afet hasar tespiti gibi görevlerde kullanılması<br />
hedeflenmektedir.RASAT uydusunda, BİLSAT<br />
uydusuna göre daha nitelikli görüntüleme sisteminin<br />
bulunması için çalışılmaktadır.RASAT uydusunda<br />
kullanılacak olan x-band ile sabit yer istasyonu<br />
bulunması zorunluluğunun ortadan kaldırılması ve<br />
daha hızlı veri iletimi hedeflenmektedir.Ayrıca güneş<br />
pillerinin sarj sistemi geliştirilerek ağırlığın<br />
düşürülmesi için lityum pil kullanılacaktır.<br />
[5] Yoshiaki Suzuki,Hiromitsu Wakana,Takashi Iida,<br />
Future Vision of Satellite Communications for<br />
Expanding Human Activities Acta Astronautica<br />
Vo.51 No 1-9 pp.621-626 Tokyo,2002<br />
[6] P.Seitz,”Brazil,Turkey Add Communications<br />
Capacity”,Space News,15-28 August 1994<br />
[7] “Turkish Authorities Accept In-Orbit Delivery of<br />
Satellites”,Space News,24-30 October 1994<br />
[8] “Aerospatiele Begins Model of Turksat 1C<br />
Spacecraft”,Space News,4-10 july 1994<br />
IV. SONUÇ<br />
Teknoloji ve Bilimin doğrudan bir güç haline<br />
gelmesi çağımızın ayırt edici özelliği<br />
olmaktadır.Üretimde yetkinlik, bilim ve teknolojide<br />
yetkinlik olarak anlaşılmaktadır.Bilim ve Teknoloji ,<br />
ekonomik büyüme ve toplumsal refah açısından<br />
stratejik bir önem kazanmıştır.Türkiye’nin Bilim ve<br />
Teknoloji politikalarının gereklerinin , sistemsel bir<br />
yaklaşım , süreklilik ve kararlılık içinde hayata<br />
geçirilmesi gerekmektedir.<br />
141 ülkenin üye olduğu INTELSAT Dünya’ nın en<br />
büyük uydu haberleşme kuruluşudur. Türkiye<br />
%1.643509’ luk yatırım payı ile üye ülkeler arasında<br />
15. büyük paya sahiptir. Yine 46 üye ülkenin<br />
bulunduğu uydular aracılığıyla haberleşme Avrupa<br />
teşkilatı olan EUTELSAT’ a 1985 yılında üye olmuş<br />
ve %0.469814 yatırım payı oranına sahiptir.Mobil<br />
haberleşme alanındaki eksikliğin kapatılması ile<br />
gemicilik ve deniz emniyetinin sağlanması amacıyla<br />
81 ülkenin üye bulunduğu INMARSAT’da ülkemiz<br />
%0.26250’ lik yatırım payına sahiptir[2].<br />
Türkiye’de coğrafyanın genişliği ve karasal hatların<br />
yeterince yaygın ve kaliteli iletişime elvermemesi<br />
sebebiyle uydu iletişimi büyük önem taşımaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Fuat İnce, Türkiye’nin Uydu Teknolojiisinde<br />
Milli Kabiliyet Kazanmasında Seçenekler ve bir<br />
Öneri, Birinci Uluslararası Uzay <strong>Sempozyum</strong>u,<br />
Ankara, 30-31 Mayıs 2001.<br />
[2] www.satturkey.com.tr , www.bilten.metu.edu.tr ,<br />
www.tubitak.gov.tr , www.turk.internet.com<br />
[3] H.Ergun Bayrakçı,Analog,Sayısal ve Optik Uydu<br />
İletişim Sistemleri,Neta Elektronik Cihazlar<br />
Sanayi A.Ş, Bursa,Haziran 1993<br />
[4] Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikası,Tübitak<br />
Rapor,Ankara,Ocak 1999<br />
91
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
BÖLGESEL EMME KULLANILARAK İNCE KANAT PROFİLİ<br />
ÜSTÜNDE SINIR TABAKA AYRILMASININ KONTROLÜ<br />
Hediye ATİK 1 C.-Young KİM 2 J. David. A. WALKER 2<br />
e-posta: hediye.atik@sage.tubitak.gov.tr<br />
eposta: jdw3@lehigh.edu<br />
1 TÜBİTAK, Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü, PK.16 Mamak 06261, Ankara<br />
2 Lehigh <strong>Üniversitesi</strong>, Makina Mühendisliği Bölümü, 19 Memorial Drive, PA 18015, A.B.D.<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada düzgün akım içinde bulunan ince kanat<br />
profili (airfoil) etrafındaki yüksek-hızlı sıkıştıralamaz<br />
akım çözülmüştür. Hücum açısı kritik bir değeri<br />
geçtiğinde, sınır tabaka hücum kenarı (leading-edge)<br />
bölgesinde yüzeyden ayrılır; ve yüksek Reynolds<br />
sayılarında bu olayın dinamik stall’a (pertdövites)<br />
sebep olduğu bilinmektedir. Burada kontrol<br />
mekanizması olarak hücum kenarında uygulanan<br />
emme yöntemi kullanılmış ve böylece dinamik stall<br />
olayı engellenmiştir. Kritik hücum açısına sahip kanat<br />
profili için durağan olmayan (unsteady) sınır tabaka<br />
denklemlerinin sayısal çözümlemeleri hem Eulerian<br />
hem de Lagrangian koordinat sisteminde çözülmüştür.<br />
Böylece emme deliğinin boyu, yeri, ve emme kuvveti<br />
gibi bazı parametrelerin etkileri incelenmiştir.<br />
Yüzeydeki emmeyi modelleyebilmek için Lagrangian<br />
sayısal metodunda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu<br />
çalışmanın sonucunda, emmenin çok kuvvetli olmadığı<br />
durumlarda bile eğer emme yeterince erken<br />
başlatılırsa ayrılmada önemli miktarlarda<br />
geciktirmenin olduğu belirlenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Günümüzde, geleceğin helikopter ve savaş uçaklarının<br />
tasarımı ile ilgili olarak dinamik stall olayına ilgi<br />
artmaktadır. Bunun sebebi, deneysel gözlemler bazı<br />
durağan olmayan kanat profil hareketlerinin, en<br />
azından kısa bir süre için, ayrılmaya sebep olmadan<br />
hücum açısında statik stall açısını geçtiğini göstermiş<br />
olmasıdır. Bu olayın ilginç ve önemli tarafı ise, en<br />
azından kısa bir süre için durağan olmayan akım<br />
içinde oldukça yüksek kaldırma kuvvetinin elde<br />
edilmesidir. Francis ve Keesee [1] düzgün akım içinde<br />
hızla hücum açısı verilen kanat profili ile en büyük<br />
statik kaldırma kuvvetinin üç katı kadar büyük<br />
kaldırma kuvveti elde etmişlerdir. Bu olay bir çok<br />
uygulamada önemlidir, çünkü daha fazla kaldırma<br />
kuvveti elde etme olasılığı vardır; böylece havacılık<br />
uygulamalarında manevra kabiliyetlerinin<br />
arttırılabileceği görülmektedir.<br />
Havadan-havaya olan çarpışmalarda manevra<br />
kabiliyetinin hız kabiliyetinden daha önemli olduğu<br />
düşünülür. Kısa bir süre için savaşan hava taşıtlarının<br />
kanatları 75 derece hücum açısına kadar çıkmaktadır<br />
[2]. Böylece kanat profili, normalde durağan (steady)<br />
akımda stall olduğu durumda durağan olmayan<br />
koşulda çalışır. Bu nedenle, yüksek miktarda kaldırma<br />
kuvveti kaybını ve durağan olmayan akımla ilgili<br />
olarak ortaya çıkan kararsızlıkları engellemek için bir<br />
kontrol mekanizması düşünülmesi gerekmektedir.<br />
Savaşan uçak ve helikopterlerin ortak özelliği, kanat<br />
profilinin durağan olmayan rejimde yaptığı<br />
manevraların hızlı ve kısa süreli olmasıdır. Bu<br />
sebeple, hücum kenarı bölgesinde meydana gelen<br />
ayrılmayı geciktirmek için gerekli pratik kontrol<br />
yöntemleri önemli bir konudur ve dinamik stall’a<br />
sebep olan olay, kaldırma kuvvetindeki artışı<br />
koruyarak en azından geciktirilebilir ve bastırılabilir.<br />
Son zamanlarda hücum kenarı bölgesindeki ayrılmayı<br />
kontrol edebilmek için bir çok değişik yol üzerinde<br />
çalışılmıştır (örneğin; [3, 4, 5, 6]). Emme yöntemi<br />
sınır tabaka kontrolünde kullanılan bu yöntemlerden<br />
birisidir; örneğin bkz; [3, 4, 6, 7]. Bu çalışmalarda<br />
emme yeterince erken uygulandığında, hücum kenarı<br />
ayrılmasının ve dinamik stall’ın etkin bir şekilde<br />
engellendiği ve kaldırma kuvvetinin arttığı<br />
saptanmıştır. Geçmiş çalışmaların ışığında, burada<br />
sadece kanat profilinin hücum kenarı bölgesine<br />
yoğunlaşılmıştır. Bir çok ince kanat profilinin - hatta<br />
bunlara düzgün burunlu, kalınlığı sıfıra yaklaşan tüm<br />
kanat profilleri de dahildir - hücum kenar bölgesinin<br />
parabol olarak gösterildiği iyi bilinmektedir [8, 9]. Bir<br />
çok kanat profil hareketi düşünülebilirdi, fakat bu<br />
çalışmada en basit durum ele alınmıştır; birden sabit<br />
hücum açısı verilen kanat profili. Parabol yüzeyinde<br />
sıfır-hız (no-slip) durumu sağlamak için sınır tabaka<br />
oluşur, ve eğer hücum açısı kritik bir değerin üstünde<br />
ise üst yüzeyden ayrılma olayı meydana gelir. Degani,<br />
Li ve Walker [10] ayrılma yeri ve zamanlarını<br />
hesaplamışlardır. Burada verilen çalışmada parabolün<br />
2<br />
Re −1/<br />
üst yüzeyine hacimsel emme oranı O( ε c ),<br />
kanat profilinin kalınlık oranı ε , büyüklüğünde<br />
uygulanmış ve ayrılma olayının önemli bir oranda<br />
92
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ertelendiği, hatta bazı durumlarda ayrılmanın tümden<br />
bastırıldığı bulunmuştur.<br />
II. DENKLEM TAKIMI<br />
Düzgün akım hızı U 0 olan ortama yerleştirilmiş, kord<br />
(veter) uzunluğu c olan kanat profili ele alalım. En<br />
büyük kalınlığın kord uzunluğuna bölünmesiyle elde<br />
edilen ε , kalınlık oranı olsun. Ele alınan kanat<br />
profilinin ince olduğunu ( ε
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
parçacıkların ilk sahip olduğu pozisyonlara ( ξ , η)<br />
, ve<br />
zamana (t) bağlı fonksiyonlardır.<br />
x = x( ξ,<br />
η,<br />
t),<br />
u = u( ξ,<br />
η,<br />
t).<br />
(9)<br />
Akım yönündeki momentum denklemi aşağıdaki gibi<br />
yazılabilir [13].<br />
∂u<br />
∂p<br />
⎧ ∂x<br />
∂ ∂x<br />
∂ ⎫ ∂x = − + ⎨−<br />
+ ⎬ u,<br />
= u (10)<br />
∂t<br />
∂x<br />
⎩ ∂η<br />
∂ξ<br />
∂ξ<br />
∂η<br />
⎭ ∂t<br />
Herhangi bir zamandaki parçacıkların normal<br />
pozisyonları y( ξ , η,<br />
t)<br />
Lagrangian koordinatlarında<br />
süreklilik denklemi kullanılarak bulunabilir.<br />
∂x<br />
∂y<br />
∂x<br />
∂y<br />
− = 1<br />
(11)<br />
∂ξ<br />
∂η<br />
∂η<br />
∂ξ<br />
Lagrangian koordinatı kullanmanın en önemli<br />
avantajlarından birisi ayrılma belirsizliğinin x ’de<br />
durağan noktanın oluşmasıyla kesin bir şekilde<br />
aşağıda gösterildiği gibi belirlenebilmesidir.<br />
∂x<br />
∂x<br />
t = t 0 ’da = = 0 ξ = ξ s , η = η s (12)<br />
∂ξ<br />
∂η<br />
Hızlar biliniyorsa Lagrangian integrasyonu herhangi<br />
bir zamanda başlatılabilir ve (10)-(11) sistemi için<br />
başlangıç koşulları aşağıda gösterildiği gibidir.<br />
t = ’da x = ξ,<br />
y =η,<br />
u = u x,<br />
y,<br />
t ) (13)<br />
t 0<br />
2<br />
( 0<br />
Lagrangian koordinatlarında, hesaplanacak olan<br />
değişkenler x , u,<br />
ve y parçacıkların ilk<br />
pozisyonlarına ( ξ , η)<br />
ve zamana (t) bağlı<br />
fonksiyonlardır. Emme duvarın belli bir kısmında,<br />
diyelim ki x = A ve x = B noktaları arasında,<br />
başladığında Lagrangian uzayında emme deliğinin<br />
yeri eğri C ’dir ve Şekil 1’de şematik olarak<br />
gösterilen emme deliği zaman içinde Lagrangian<br />
alanının içine doğru hareket eder. C eğrisi fiziksel<br />
olarak t zamanında emme deliğine gelecek<br />
parçacıkların yerini göstermektedir, Lagrangian<br />
hesaplamalarının başladığı t = t 0 zamanında η = 0<br />
C ’yi vermektedir.<br />
Şekil 1. Çözüm düzleminin şematik gösterimi;<br />
(a) Lagrangian koordinatları, (b) hesaplamaların<br />
yapıldığı koordinatlar.<br />
Lagrangian koordinatlarındaki akım yönündeki<br />
momentum denkleminde v değişkeni<br />
görülmemektedir. Sonuç olarak C ’nin Lagrangian<br />
uzayındaki hareketi bu bölgedeki çözümü<br />
etkilemektedir. Lagrangian değişkenleri, hareket eden<br />
yüzeyi içeren düzlemde olduğu için bu koordinat<br />
sisteminde hesaplama yapmak elverişli değildir,<br />
bunun yerine delik α ekseninde α = A, B arasında<br />
kalacak şekilde ( α , β)<br />
koordinatları tanımlanmıştır ve<br />
aşağıda gösterilen genel şekilde hesaplamaların<br />
yapıldığı uzaya çevrilebilir.<br />
α = α( ξ,<br />
η,<br />
t)<br />
, β = β ( ξ,<br />
η,<br />
t)<br />
, τ = t − t0<br />
. (14)<br />
Şekil 1(a)’da gösterilen eğri C ’nin t zamanında<br />
Lagrangian düzlemindeki denklemi<br />
ξ = ξ ( α,<br />
τ ) , η = η ( α,<br />
τ )<br />
(15)<br />
w<br />
olsun. ξ w ve η w için olan denklemler [14] aşağıdaki<br />
gibi yazılabilir.<br />
∂x<br />
∂ξ<br />
w ∂x<br />
∂η<br />
w<br />
+ = −u<br />
w (16)<br />
∂ξ<br />
∂τ<br />
∂η<br />
∂τ<br />
∂y<br />
∂ξ<br />
w ∂y<br />
∂η<br />
w<br />
+ = −vw<br />
(17)<br />
∂ξ<br />
∂τ<br />
∂η<br />
∂τ<br />
u w ve v w emme deliğindeki hız bileşenleridir.<br />
Denklem (16) ve (17) duvarın Lagrangian uzayındaki<br />
hareketini bulmak için çözülmelidir.<br />
Gerekli çevrimler yapıldığında Lagrangian sınır<br />
tabaka denklemleri aşağıda gösterilen şekli alır [14].<br />
∂u<br />
∂u<br />
∂u<br />
∂p<br />
∂ u<br />
+ α t + β t = − + ,<br />
∂τ<br />
∂α<br />
∂β<br />
∂x<br />
2<br />
∂y<br />
∂x<br />
∂x<br />
∂x<br />
+ α + β t<br />
∂τ<br />
∂α<br />
∂β<br />
t =<br />
w<br />
u,<br />
∂u<br />
1 ⎧ ∂x<br />
∂ ∂x<br />
∂ ⎫<br />
= ⎨−<br />
+ ⎬,<br />
∂y<br />
∂ξ<br />
w / ∂α<br />
⎩ ∂β<br />
∂α<br />
∂α<br />
∂β<br />
⎭<br />
∂ξ<br />
w / ∂τ<br />
α t = − ,<br />
∂ξ<br />
/ ∂α<br />
w<br />
2<br />
(18)<br />
(19)<br />
(20)<br />
1 ⎧∂η<br />
w ∂ξ<br />
w ∂ξ<br />
w ∂η<br />
w ⎫<br />
β t = ⎨ − ⎬ . (21)<br />
∂ξ<br />
w / ∂α<br />
⎩ ∂α<br />
∂τ<br />
∂α<br />
∂τ<br />
⎭<br />
Dikkat edilirse u ve x gibi, α t ve β t de ayrılma<br />
noktasında düzenlidir ve Lagrangian koordinatının en<br />
önemli avantajı (18)-(19) denklem sisteminde de<br />
korunmuştur.<br />
IV. SAYISAL METOTLAR<br />
Eulerian ve Lagrangian koordinat sistemlerinde<br />
yazılan sınır tabaka denklemleri, hesaplamaların<br />
yapılmasının uygun olacağı (0,1) aralığında olan<br />
koordinat sistemlerine çevrilmiştir. Yapılan çevrimler<br />
ayrıntılı olarak [14]’de verilmiştir. Upwind-downwind<br />
difference yöntemine dayalı Crank-Nicolson metodu<br />
kullanılmış, elde edilen denklemler simple alternatingdirection<br />
(ADI) metoduyla çözülmüştür. Kullanılan<br />
metot hem uzayda hem de zamanda ikinci dereceden<br />
doğruluğa sahiptir. Kullanılan Denklem (2)’deki<br />
94
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kritik a değerinin üstünde t = 0 ’da Eulerian<br />
sistemindeki integrasyona başlanılmış ve emmenin<br />
olmadığı durumlarda en sonunda sınır tabaka<br />
ayrılması olmuştur. Eulerian sistemindeki<br />
integrasyonlar Lagrangian sistemindekilerden daha<br />
hızlı olduğu için hesaplamaların büyük kısmı Eulerian<br />
sisteminde gerçekleştirilmiştir. Emme, t v zamanında<br />
hesaplamaların başlamasından kısa bir süre sonra<br />
başlatılmıştır. Ayrılma olayı başladığında sayısal<br />
çözümlemelerde yakınsama problemi oluşmuş ve t<br />
zamanında çözümlemeler durmuştur. Bu metot<br />
Lagrangian metoduna geçilmesi gerektiğine işaret eder<br />
ve t < t anında Eulerian koordinatlarından<br />
0<br />
f<br />
Lagrangian koordinatlarına geçilmiştir. t 0 zamanı<br />
dikkatli seçilmelidir ki Eulerian hesaplamalarında<br />
ayrılma olayından dolayı oluşan sayısal hatalar<br />
olmamalı ve Eulerian hız değişkeni yeterince düzgün<br />
olmalıdır. Değişik çözüm ağı ve zaman aralıkları,<br />
hesaplamalardaki doğruluğu test etmek için<br />
kullanılmıştır. Genelde a artarken, hücum açısı artmış<br />
ve ayrılma olayı daha hızlı gelişmiştir. Bu nedenle<br />
daha küçük zaman adımlarının kullanılması<br />
gerekmiştir. İlk sayısal testlerde ∆t = 0.001 ila 0.0001<br />
değerleri, 201× 401 düğüm sayıları ile denenmiştir.<br />
Burada verilen sonuçlarda 301× 601 düğüm sayısı<br />
kullanılmıştır ve sonuçların çözüm ağına bağlı<br />
olmadığına inanılmaktadır.<br />
V. HESAPLANAN SONUÇLAR<br />
Hesaplamalar değişik emme deliği genişlikleri ve<br />
yerleri için yapılmıştır. Kanat profilinin hücum<br />
kenarında akış gelişirken, kanat profilinin üstünde<br />
pozitif basınç artışı oluşur ve bu artış a ’nın<br />
artmasıyla artar. Yüzey duvarı katı olduğunda (yani<br />
emme olmadığında), parabolün burnundan üst yüzeyi<br />
boyunca ölçülen x = O(1) mesafesinde ayrılma<br />
belirsizliği oluşur. Ayrılma olayını ertelemek için<br />
x = O(1) bölgesinde emme uygulanmıştır. Fakat bu<br />
kez de ayrılma emme deliğinin arkasında oluşabilir.<br />
Bu sebeple deliğin üst yüzeyde makul bir uzunluğu<br />
olmalıdır. Yapılan sayısal deneylerden, emme<br />
deliğinin x = 0 ila x = 2. 90 arasında alınmasına karar<br />
verilmiştir.<br />
f<br />
ayrılmanın emme deliğinin gerisinde katı duvar<br />
üstünde oluştuğu durumları göstermektedir. Bu<br />
grafikten, artarken ayrılma zamanındaki ilk artışın<br />
V w<br />
fazla olduğu fakat V w , O(10)<br />
büyüklüğüne<br />
ulaştığında artışın azaldığı ve elde edilen yararın<br />
azaldığı görülmektedir.<br />
Tablo1. Katı duvar durumunda üç değişik a için<br />
ayrılma yerleri ve zamanları<br />
a x ss t ss<br />
2 1.20 5.20<br />
3 0.789 2.55<br />
4 0.637 1.62<br />
Tablo2. Kullanılan parametreler ve hesaplanan<br />
sonuçlar<br />
a V w t v t f t 0 t s x s<br />
t/t<br />
s ss<br />
2<br />
3<br />
4<br />
10<br />
0. 5<br />
1. 0<br />
2. 0<br />
3. 0<br />
10.0<br />
0. 5<br />
2. 0<br />
4. 0<br />
6. 0<br />
10.0<br />
0. 5<br />
1. 0<br />
3. 0<br />
6. 0<br />
10.0<br />
9<br />
8<br />
7<br />
6<br />
5<br />
4<br />
0. 2<br />
0. 2<br />
0. 2<br />
10.213<br />
13.956<br />
24.669<br />
35.094<br />
5.370<br />
3.286<br />
7.570<br />
12.082<br />
14.388<br />
16.261<br />
1.773<br />
2.005<br />
5.427<br />
7.846<br />
9.038<br />
9. 0<br />
12.0<br />
20.0<br />
30.0<br />
50.0<br />
10.2<br />
13.7<br />
24.4<br />
35.0<br />
60.4<br />
2.34<br />
2.98<br />
4.09<br />
4.96<br />
6.67<br />
2. 8 3.24<br />
0.865<br />
6. 5 7.56<br />
2.86<br />
10.0 12.1 3.71<br />
12.0 14.7 4.13<br />
14.0 16.5 4.44<br />
1. 5 1.77<br />
0.655<br />
1.75<br />
1.99<br />
0.684<br />
4. 7 5.42<br />
2.89<br />
6. 8 7.90<br />
3.58<br />
7. 8 9.19<br />
3.89<br />
Tablo 1’de katı duvar durumunda üç değişik a sayısı<br />
için ayrılma zamanları ( t ss ) ve yerleri ( x ss )<br />
verilmiştir. Tablo 2’de kullanılan parametreler ve elde<br />
edilen sonuçlar verilmiştir. Bütün durumlar belirsizlik<br />
ile sonuçlanmıştır fakat katı duvara göre ayrılma her<br />
zaman ertelenmiş ve aşağıya kaymıştır. Emme hızı<br />
Vw<br />
arttıkça, ayrılma zamanı ts<br />
Şekil 2’de görüldüğü<br />
üzere büyük ölçüde artar. Şekil 2’de gösterilen<br />
grafikte içi dolu olmayan noktalar emmenin zayıf ve<br />
emme deliğinin üstünde olduğu durumları, kapalı<br />
noktalar ise emmenin yeterince kuvvetli olduğu ve<br />
95<br />
3<br />
2<br />
1<br />
0 2 4 6 8<br />
Vw<br />
Şekil 2. Ayrılma zamanlarının a ve V w ‘a göre<br />
değişimi; yukarıdaki eğri a=2, aşağıdaki eğri a=4 için.<br />
Zayıf emmenin olduğu durumlardan biri Şekil 3’de<br />
gösterilmiştir. a = 4 için pozitif basınç değişimi<br />
oldukça fazladır ve ayrılma tepe noktasına yakın,<br />
10
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
x ss = 0.637 noktasında oluşur. V w = 0.5 ’de ayrılma<br />
biraz daha geç ve biraz aşağıda oluşur. Fakat emme<br />
gücü aynı a = 4 için arttırıldığında Şekil 4’de<br />
görüldüğü üzere t = 7 ’ye kadar dönen burgaç<br />
görülmemiştir. Ayrılma olayı da t s = 7.9 zamanında<br />
oluşmuştur ve bu zaman katı duvar durumundaki<br />
ayrılma zamanından 4.9 katı kadar uzundur. Dikkat<br />
edilirse, emme ayrılmanın emme deliğinin üstünde<br />
oluşmasını engelleyecek kadar güçlüdür ve ayrılma<br />
emme deliğinin alt kısmında katı duvarın olduğu<br />
kısımda oluşur.<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
0<br />
y´ y´<br />
y´<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -15 -10 -5 0 5 10<br />
(a)<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
-5<br />
-10<br />
x´<br />
-15<br />
-20 -15 -10 -5 0 5 10<br />
15<br />
10<br />
5<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -15 -10 -5 0 5 10<br />
(b)<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -15 -10 -5 0 5 10<br />
(c) x´<br />
(d)<br />
x´<br />
Şekil 3. a=4 ve V w =0.5 için sınır tabakasındaki anlık<br />
akım çizgileri; (a) t=0.5, (b) t=1.0, (c) t=1.5, (d) t=1.7<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
0<br />
y´ y´<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -10 0 10<br />
(a)<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -10 0 10<br />
(c)<br />
y´<br />
15<br />
10<br />
5<br />
-5<br />
-10<br />
x´<br />
-15<br />
-20 -10 0 10<br />
x´ x´<br />
(b)<br />
y´ y´<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
-5<br />
-10<br />
-15<br />
-20 -10 0 10<br />
x´ (d)<br />
x´<br />
Şekil 4. a=4 ve V w =6 için sınır tabakasındaki anlık<br />
akım çizgileri; (a) t=2.0, (b) t=4.0, (c) t=7.0, (d) t=7.9<br />
VI. SONUÇ<br />
Burada gösterilen sonuçlarla yüksek Reynolds<br />
sayılarında sınır tabaka ayrılmasının ince kanat<br />
profilinin hücum kenarı bölgesinde küçük bir delikle<br />
emme yapılarak büyük ölçüde engellendiği<br />
−1/ 2<br />
gösterilmiştir. Fiziksel emme hızı O(Re<br />
)<br />
büyüklüğünde olduğu için, delikteki akım oranı fazla<br />
değildir. Kullanılan emme deliğinin genişliği, yaklaşık<br />
%3.5 Joukowsky kanat profil kord uzunluğuna denk<br />
gelmektedir ve ayrılma zamanında 5-10 katı kadar<br />
erteleme mümkün olmuştur. Bu çalışma helikopter ve<br />
savaş uçaklarının bazı manevra kabiliyetleri ile ilgili<br />
olarak yapılmıştır. İnce kanat profili teorisine göre,<br />
kaldırma kuvveti hücum açısı ile doğru orantılıdır.<br />
Yapılan bu çalışma ile emme yapılarak ayrılma<br />
olayını erteleyip daha yüksek hücum açılarına<br />
çıkılarak daha fazla kaldırma kuvveti elde<br />
edilebileceği gösterilmiştir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Francis, M.S. & Keese, J.E. 1985 Airfoil dynamic<br />
stall performance with large-amplitude motions.<br />
AIAA J. 23, 1653-1659.<br />
[2] Francis, M.S. 1995, X-31: An international<br />
success story. Aerospace America 2, 22-23.<br />
[3] Karim, M.A. & Acharya, M. 1994 Suppression of<br />
dynamic-stall vortices over pitching airfoils by<br />
leading-edge suction. AIAA J. 32, 1647-1655.<br />
[4] Wang, S.-Z. 1995 Control of dynamic stall. Ph.D.<br />
thesis, Florida State University.<br />
[5] Yu, Y. H., Lee, S., McAlister, K.W., Tung, C. &<br />
Wang, C. M. 1995 Dynamic stall control for<br />
advanced rotorcraft application. AIAA J. 33, 289.<br />
[6] Alrefai, M. ve Acharya, M. 1996 Controlled<br />
leading-edge suction for management of unsteady<br />
separation pitching airfoils. AIAA J 34, 2327-<br />
2336.<br />
[7] Poppleton, E.D. 1955 Boundary layer control for<br />
high lift by suction of the leading-edge of a 40<br />
degree swept-back wing. ARC RM 2897.<br />
[8] Van Dyke, M. 1956 Second-order subsonic airfoil<br />
theory including edge effects. NASA TR 1274.<br />
[9] Van Dyke, M. 1964 Perturbation Methods in<br />
Fluid Mechanics Academic Press, New York.<br />
[10] Degani, A.T., Li, Q. ve Walker, J.D.A. 1996<br />
Unsteady separation from the leading edge of a<br />
thin airfoil. Phys. Fluids 8, 704-714.<br />
[11] Katz, J. Ve Plotkin, A. 1991, Low-Speed<br />
Aerodynamics, McGraw-Hill, New York.<br />
[12] Cowley, S. J., Van Dommelen, L.L. ve Lam, S. T.<br />
1990 On the use of Lagrangian variables in<br />
descriptions of unsteady boundary-layer<br />
separation. Phil. Trans. R. Lond. A333, 343-378.<br />
[13] Van Dommelen, L.L. ve Shen, S.F. 1980 The<br />
spontaneous generation of the singularity in a<br />
separating laminar boundary layer. J.<br />
Computational Physics 38, 125-140.<br />
[14] Atik, H. 2002 Boundary-layer separation and<br />
control. Ph.D. thesis, Lehigh University.<br />
96
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
İTÜ TRİSONİK RÜZGAR TÜNELİ DENEY SONUÇLARININ<br />
TEKRARLANABİLİRLİĞİNİN BELİRLENMESİ<br />
Ahmet Sayın 1 K. Bülent Yüceil 2 Okşan Çetiner 2<br />
e-posta: asayin@be.itu.edu.tr e-posta: yuceil@itu.edu.tr e-posta: cetiner@itu.edu.tr<br />
1<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Fen Bilimleri Enstitüsü, 34469, İstanbul<br />
2 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi, Uzay Müh. Bölümü, 34469, İstanbul<br />
ÖZET<br />
İTÜ 150mm×150mm Trisonik Rüzgar Tüneli, 0.4 - 2.2<br />
ve 2.4 - 4.0 Mach sayısı aralıklarında istenilen hızda<br />
deney yapmaya olanak tanıyan bir tüneldir. Değişik<br />
deney şartlarını sağlaması açısından boğaz<br />
açıklıklarının değişebilir olması gerekmektedir. Bu<br />
özellik avantaj gibi görünmesine rağmen birçok kez<br />
akış kalitesini kötü yönde etkilemektedir. Deney<br />
odasında sağlanan akımın kalitesini, deney<br />
sonuçlarının güvenilirliği ve tekrarlanabilirliğini<br />
belirlemek için 0.7 - 2.2 Mach sayıları arasında<br />
değişik konfigürasyonlarda ölçümler yapılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
İTÜ 150mm×150mm Trisonik Rüzgar Tüneli üflemeli<br />
tipte bir rüzgar tüneli olup farklı Mach sayısı aralıkları<br />
sağlayan iki ayrı deney odası lüle bloğuna sahiptir.<br />
Tünel üç kademeli eksenel yüksek basınç kompresörü<br />
ya da yeni devreye alınan iki kademeli vidalı<br />
kompresör sistemi ile 40 atm’e kadar doldurulabilen<br />
27’şer m 3 ’lük iki adet tanktan beslenen hava ile<br />
çalışmaktadır. Sürekli olarak değişebilen birinci ve<br />
ikinci boğaz açıklıkları ile 0.4 - 2.2 ve 2.4 - 4.0 Mach<br />
sayısı aralıklarında istenilen hızda deney yapılabilir.<br />
Deney süresi istenilen hıza, deney başlangıcındaki<br />
tank basıncına ve belirlenen ölçüm süresine bağlı<br />
olarak, tünel kontrol ve ayar süreleri dahil olmak<br />
üzere, yaklaşık en az 20 saniye ile en fazla 4 dakika<br />
arasında sürmektedir. Tünel, taşıma ve sürükleme<br />
kuvveti ile yunuslama momentini ölçen 3 bileşenli<br />
balans ve sıfır konum etrafında toplam 15°’ye kadar<br />
hücum açısı verebilen motorize açı mekanizmalarına<br />
sahiptir. Ayrıca akım görüntülemeye yönelik<br />
Schlieren sistemi ve deney odası düşey simetri ekseni<br />
boyunca basınç taramalarında kullanılmak üzere<br />
eklenebilir tarama bloğu vardır.<br />
Trisonik Tünel, Türkiye’nin en büyük deney odası<br />
kesitlerine sahip sıkıştırılabilir ve sesüstü akış tüneli<br />
olmasına rağmen günümüze dek daha çok akademik<br />
çalışmalarda kullanılmıştır. Bazı faktörler tünelin<br />
proje çalışmalarında kullanımını etkilemektedir.<br />
Bunlar:<br />
Deney odasının kesit alanı 150 mm eninde 155 mm<br />
yüksekliğindedir.<br />
Tünel, özellikle balans ve model bağlama sistemi de<br />
göz önüne alınırsa, daha çok eksenel simetrik model<br />
deneylerine uygundur.<br />
Deneysel olanaklar açısından boğaz açıklıklarının<br />
değişebilir olması avantaj gibi görünmesine rağmen<br />
bu özellik bir çok kez akış kalitesini, deney şartları<br />
dolayısı ile deney sonuçlarının tekrarlanabilirliğini<br />
olumsuz yönde etkilemektedir.<br />
Sürekli bir tünel olmayışı deney sürelerini<br />
kısıtlamaktadır.<br />
Tünel 1980’li yılların başında anahtar teslimi olarak<br />
alınmış, kompresöründe sık sık çıkan arızalar<br />
araştırma çalışmalarını aksatmıştır. Her ne kadar<br />
günümüzde değişik bileşenlerin birçoğunun yedek<br />
parça ve tamiri yerli kaynaklarla sağlanabiliyor olsa<br />
da, kontrol ve veri alma programları kullanıcılarca<br />
sahiplenilmişse de yurtdışı kaynaklı bir deney sistemi<br />
olması zorlukları da beraberinde getirmiştir. Ayrıca<br />
yeni ölçme tekniklerini tünele uygulamak zorlaşmıştır.<br />
Tünel uzun bir süre 2.4 - 4.0 Mach sayısı aralığında<br />
çalıştırılmıştır. Bu aralığın özelliği istenilen hızın<br />
sadece 1. boğaz kesiti değiştirilerek elde edilmesidir.<br />
Bu gerek tünel hız kalibrasyonu açısından kolaylık<br />
sağlamakta, gerek akımın kalitesi ve akış şartlarının<br />
tekrarlanabilirliğini olumlu yönde etkilemektedir.<br />
Yapılan çalışmaların tamamına yakını Devlet<br />
Planlama Teşkilatı tarafından desteklenmiştir ve genel<br />
olarak temel araştırmalar sürdürülmüştür [1, 2].<br />
Bu çalışma özellikle uygulamaya yönelik<br />
araştırmaların gereksinimi doğrultusunda transonik<br />
hızlarda deney odası akım şartlarının belirlenmesine<br />
yöneliktir. Dolayısıyla 0.4 - 2.2 Mach sayısı aralığını<br />
veren deney odası lüle bloğu ile çalışılmıştır.<br />
Transonik hızlarda yapılan deneysel araştırmalar<br />
açısından Blackwell [3] tünelin devreye alındığı<br />
yıllarda teknolojinin son durumu hakkında bir<br />
inceleme makalesi yayınlamıştır.<br />
Yapılan ön çalışmalarda [4], özellikle deney<br />
odasındaki toplam ve statik basınç dağılımı elde<br />
edilerek bunların sonuçları üzerinde odaklanılmıştır.<br />
Bu çalışmada ise statik basınç ölçümleri esas alınmış<br />
ve deney şart ve sonuçlarının tekrarlanabilirliği<br />
97
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
üzerinde durulmuş, buna yönelik tekrar deneyleri<br />
yapılmıştır. Tekrarlanabilirliği etkileyen faktörlerin ve<br />
araştırmacılara tekrarlanabilirlik ile ilgili sayısal bir<br />
değerin belirlenmesi amaçlanmaktadır.<br />
II. DENEY DÜZENEĞİ<br />
Trisonik Rüzgar Tüneli’nde tanklar ile tünel arasında<br />
pnömatik olarak açılıp kapatılabilen bir izolasyon<br />
vanası ve pnömatik olarak kontrol edilebilen bir<br />
regülasyon vanası vardır. Regülasyon vanası dinlenme<br />
odasındaki durma basıncını deney şartlarına uyacak<br />
şekilde istenilen seviyede tutar. Deneylerde kullanılan<br />
0.4 – 2.2 Mach sayısı aralıklı deney odası kesitinin<br />
uzunluğu 1960 mm olup sınır tabaka emme<br />
mekanizması ve lülesinde fare düzeneği şeklinde<br />
ayarlanabilir bir boğaz (1. boğaz) bulunmaktadır. Fare<br />
düzeneği lüle içinde deney odasına doğu ilerleyerek<br />
boğaz alanını değiştirir ve deney odasındaki Mach<br />
sayısını istenilen değere getirir. Deney odasının yan<br />
duvarlarında Schlieren yöntemine olanak sağlayacak<br />
özellikte camları olan iki adet 210 mm çapında<br />
pencere bulunur. İzolasyon vanası dışında tünelin<br />
bütün mekanizmalarının kontrolleri ve veri alma<br />
işlemleri Tünel Çalıştırma Programı adı verilen bir<br />
bilgisayar programı ile sağlanır.<br />
Deney sırasında tüneli çalıştırmak ve veri almak için<br />
16 kanallı bir sistem kullanılır. Tünel Çalıştırma<br />
Programı ile ölçümlerin sadece ortalama değerleri<br />
alınabilmektedir. Zaman serisi olarak veri alabilmek<br />
için tünel programından bağımsız olarak başka bir<br />
bilgisayarda LabView programı ile veri aktarımına<br />
yönelik yüksek hızda eş zamanlı veri alabilen 4 kanallı<br />
bir NI-6110 kartı kullanılmıştır. Bu paralel sistemden<br />
ayrıca tünel verilerinin doğrulanması, basınç<br />
duyargalarının kalibrasyon değerlerinin elde edilmesi<br />
gibi amaçlar için de yararlanılmıştır.<br />
Tünel dinlenme odası (toplam) basıncı ve duvar statik<br />
basıncı ölçümleri sırasıyla Gould Statham PL 822-200<br />
(0 - 200 psid) ve PM 822 ± 50 (± 50 psid) statik basınç<br />
duyargaları ile yapılmıştır. Basınç tarama<br />
mekanizmasına takılan statik ve toplam basınç<br />
problarından alınan basınçlar ise sırasıyla PCB 1502C<br />
(0-13 barg) ve 1502C (0-4 bara) statik basınç<br />
duyargaları ile ölçülmüştür.<br />
Şekil 1a’da toplam veya statik basınç dağılımlarının<br />
elde edilmesinde kullanılan tarama mekanizmasının<br />
fotoğrafı gösterilmiştir. Probe, bir sonsuz dişli<br />
mekanizması ile deney odasının merkezinde dikey<br />
doğrultuda hareket edebilmektedir. Dişli<br />
mekanizmasına takılan bir lineer uzaklık duyargasıyla<br />
probun konumuna bağlı olarak voltajın lineer değişimi<br />
elde edilmiş ve bu değişim paralel veri alma sistemine<br />
tarafından ölçülerek edilerek probun deney odası<br />
içindeki konumu elde edilmiştir. Statik basınç<br />
probunun resmi Şekil 1b’de gösterilmiştir. Statik<br />
basınç probu tarama mekanizması ile tünel deney<br />
odasına bağlandığında üzerindeki basınç prizi, tünelin<br />
deney odası duvarındaki statik basınç prizinin akım<br />
yönünde gerisinde kalmaktadır. Bu prizleri aynı<br />
hizaya getirmek için probun arkasına takılabilen bir<br />
uzatma adaptörü kullanılmıştır (Şekil 1c). Basınç<br />
tarama mekanizmasında, problardan alınan basıncı<br />
tünel dışındaki duyarga ya da manometrelere ileten bir<br />
kanal bulunmaktadır. Tarama mekanizması<br />
kullanılmadan, deney odası merkezinde problar ile<br />
basınç ölçümü yapabilmek için, içinde basınç iletim<br />
kanalı bulunan ve probun tünel model tutucusuna<br />
bağlanmasını sağlayan diğer bir adaptör (Şekil 1d)<br />
kullanılmıştır. Bu adaptörler ve mekanizmalar<br />
kullanılarak elde edilen değişik konfigürasyondaki<br />
priz konumları ve bu konfigürasyona verilen tanıtıcı<br />
etiketler Şekil 2’de şematik olarak gösterilmiştir.<br />
Şekil 1: Tarama mekanizması, prob ve adaptörler<br />
a)<br />
b)<br />
c)<br />
d)<br />
III. SONUÇLAR<br />
Deney odasındaki statik basınç dağılımını bulmak için<br />
yapılan deneylerde statik basınç probu tarama<br />
mekanizmasına yerleştirilmiş ve prob düşey eksende<br />
akıma dik doğrultuda hareket ettirilmiştir. Fakat, statik<br />
basınç dağılımları ile ilgili yapılan ilk deneylerde<br />
tünel programından alınan veri ile probdan alınan veri<br />
toplam basınç ölçümlerindeki elde edilen paralelliği<br />
göstermemiştir. Bunun üzerine problemi belirlemeye<br />
98
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
yapılmıştır. Bu esnada sonuçların dinlenme odası<br />
basıncına bağımlılığı da incelenmiştir.<br />
Tutucu<br />
Uzatma<br />
Adaptörü<br />
Tutucu Uzatma<br />
Adaptörü<br />
Statik Prob<br />
Basınç<br />
Delikleri<br />
Tarama<br />
Mekanizması<br />
Tarama<br />
Mekanizması<br />
Prob Uzatma<br />
Adaptörü<br />
Statik Basınç Prizi ve<br />
Statik Prob Basınç<br />
Delikleri<br />
Prob Uzatma<br />
Adaptörü<br />
Statik Prob<br />
Basınç Delikleri<br />
Prob Uzatma<br />
Adaptörü<br />
TTPF<br />
M<br />
Statik Basınç Prizi<br />
TTPA<br />
M<br />
TYPF<br />
M<br />
Statik Basınç Prizi<br />
TYPA<br />
M<br />
Statik Basınç Prizi ve<br />
Statik Prob Basınç<br />
Delikleri<br />
Şekil 2: Adaptör ve mekanizmalarla elde edilen farklı priz ve<br />
ölçüm konfigürasyonları<br />
yönelik olarak prob deney odasının merkezinde sabit<br />
tutulmak üzere değişik konfigürasyonlarda deneyler<br />
yapılmıştır [4]. Şüphelenilen hava kaçağı problemi bir<br />
basınç prizi somununda belirlenip giderildikten sonra<br />
yapılan doğrulama deneyleri aynı zamanda<br />
tekrarlanabilirliğe yönelik incelenmiş, ayrıca etken<br />
parametrelerin sabit tutulduğu 20 deney yapılarak<br />
tekrarlanabilirliğe yönelik sayısal bilgiye de<br />
ulaşılmaya çalışılmıştır.<br />
Statik probla yapılan ölçümlerde karşılaşılan<br />
problemler ve çözüm önerileri dört başlıkta<br />
toplanmıştır. Tarama mekanizmasının takılı olup<br />
olmaması ve statik probun basınç deliklerinin tünel<br />
duvarındaki statik priz ile aynı konumda olup<br />
olmaması şeklinde dört ayrı konfigürasyon sırasıyla<br />
denenmiştir. Bu aşamada yapılan ön deneyler ve<br />
sonuçlarından [4]’de bahsedilmiştir. Bu çalışmada,<br />
tünel tanklarına basınçlı hava sağlayan yeni vidalı<br />
kompresörün devreye alınması sonrasında, bağlantı<br />
elemanlarındaki tüm kaçakların önlendiğini<br />
doğrulamak için, tünel ortalama değerleri ile paralellik<br />
sağlanan statik basınç değerlerinin tekrar elde edilmesi<br />
amaçlanmıştır. Aynı 4 konfigürasyonda 6’şar deney<br />
Deneylerde proba bağlı basınç duyargasından elde<br />
edilen voltaj sinyali paralel veri alma sistemi<br />
kullanılarak 100 Hz’de örneklenmiştir. Elde edilen<br />
zaman serisi verileri üzerinde 21 verilik ilerleyen<br />
ortalama alınmıştır. Tüm deneylerde aynı Mach<br />
sayısını elde edebilmek için 1. boğaz alanı en küçük<br />
olacak şekilde kapalı konumuna getirilmiştir. Bu<br />
durumda Mach sayısının, tünelin bu lüle bloğu ile elde<br />
edilebilecek en yüksek tasarım Mach sayısı olan<br />
2.2’ye yakın olması beklenir.<br />
Tablo 1: Farklı deney durumları ve elde edilen sonuçlar.<br />
Deney Durumu<br />
Deney<br />
sayısı<br />
Ortalama<br />
Mach<br />
sayısı<br />
Mach<br />
RMS<br />
değeri<br />
P m /P = 2.3 12 2.108 0.01229<br />
P m /P = 3.0 11 2.109 0.01905<br />
TTPF 6 2.122 0.00356<br />
TTPA 6 2.095 0.00208<br />
TYPF 6 2.097 0.00611<br />
TYPA 5 2.121 0.01514<br />
P m /P = 2.3 & TTPF 2 2.091<br />
P m /P = 3.0 & TTPF 4 2.097<br />
P m /P = 2.3 & TTPA 4 2.120<br />
P m /P = 3.0 & TTPA 2 2.126<br />
P m /P = 2.3 & TYPF 3 2.099<br />
P m /P = 3.0 & TYPF 3 2.095<br />
P m /P = 2.3 & TYPA 3 2.111<br />
P m /P = 3.0 & TYPA 2 2.137<br />
TTPF: Tarama mek. takılı ve prob ile priz farklı konumlarda<br />
TTPA: Tarama mek. takılı ve prob ile priz aynı konumlarda<br />
TYPF: Tarama mek. takılı değil ve prob ile priz farklı konumlarda<br />
TYPA: Tarama mek. takılı degil ve prob ile priz aynı konumlarda<br />
Sonuçlar değişik gruplamalar yapılarak Tablo 1’de<br />
sunulmuştur. Tablodaki P m /P oranı, tünel dinlenme<br />
odasında istenen basıncın ortam basıncına oranının<br />
kabul edilebilecek üst sınırını göstermektedir Şekil<br />
3’de ise yapılan deneylerden seçilen temsili bir<br />
deneyde ölçülen büyüklüklerin deney süresince<br />
zamana bağlı değişim grafiği görülmektedir. Deney,<br />
P m /P oranı 2.3 ve tarama mekanizmasının takılı ve<br />
prob ile statik basınç prizinin aynı konumda olduğu<br />
durumda (TTPA) yapılmıştır. Deney sırasında<br />
dinlenme odasından alınan tünel toplam basıncı, tünel<br />
duvarından alınan tünel statik basıncı ve statik basınç<br />
probu ile deney odasının merkezinden alınan statik<br />
basınç ölçülmüştür. Sonrasında, dinlenme odası<br />
(toplam) basıncı ve duvar statik basıncı kullanılarak<br />
“Tünel Mach Sayısı” ve yine dinlenme odası (toplam)<br />
basınç ve statik prob basınç değerleri kullanılarak<br />
“Prob Mach Sayısı” hesaplanmıştır.<br />
Görüldüğü gibi dinlenme odası toplam basınç<br />
değerinin (2.3 ya da 3.0 olmasının) elde edilen Mach<br />
99
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sayısına etkisi yoktur. P m /P = 3 değeri tünel çalıştırma<br />
talimatlarında M = 2.2 için dinlenme odası toplam<br />
basınç oranı olarak önerilmektedir. Ancak eldeki<br />
verilerle [5], bu oranın P m /P = 2.3 değerine kadar<br />
azaltılabileceği görülmektedir. Uygulama sonuçları da<br />
bunu doğrulamaktadır. Bu basınç oranı, belli bir<br />
başlangıç tank basınç değeri göz önüne alındığında,<br />
tünel işletimi açısından deney sürelerini arttırabilmeye<br />
veya kısa süreli daha çok sayıda deney yapabilmeye<br />
olanak tanımaktadır.<br />
Şekil 3: TTPA durumunda P m /P = 2.3 için statik basınç ölçümü<br />
ve zamana bağlı değişimler<br />
Genel olarak sonuçlardaki sapmalar açısından<br />
konfigürasyonlar kendi içlerinde daha tutarlıdır.<br />
Kısıtlı sayıda deney olduğu zaman istatistiksel<br />
değerlerin yorumuna dikkat edilmesi gerekir. Dolayısı<br />
ile uygun deney sayısı 5’in altında kalan alt<br />
gruplamaların RMS değerleri hesaplanmamıştır;<br />
20’den az deney verisi ile yapılan hesaplamalarda<br />
yansız standart sapma kullanılmıştır. Ortalama Mach<br />
sayısı değerinden TTPF ile TYPA ve TTPA ile TYPF<br />
konfigürasyonlarının birbirlerine yakın sonuç verdiği<br />
görülmektedir. Ancak bu sonuçlara deney odası<br />
duvarları üzerindeki sınır tabaka gelişiminin yarattığı<br />
etkiye dikkate alan bir açıklama getirilememektedir.<br />
Bu noktada, özellikle TYPA durumu göz önüne<br />
alındığında, diğerlerine göre standart sapmanın yüksek<br />
ve sonuçları etkileyecek mertebede olduğu<br />
görülmektedir. Dolayısı ile bu değerlere göre ve kısıtlı<br />
sayıdaki deneylerle bir eğilimden bahsetmek doğru<br />
olmayacaktır.<br />
Tablo değerlerine göre, tarama mekanizmasının takılı<br />
ve prob ile prizin aynı konumlarda olduğu (TTPA) ve<br />
RMS değerinin en küçük olduğu durumda 20 tekrar<br />
deney yapılmıştır. Bu deneyler için tünel işletim<br />
tercihi olarak düşük toplam basınç değeri, P m /P = 2.3,<br />
seçilmiştir. Önceki deneylerde elde edilen 0.00208<br />
değerine rağmen bu deneylerde RMS değeri 0.00648<br />
100<br />
olarak bulunmuştur. Ancak buna rağmen bu RMS<br />
değerinin 2.2’lik nominal bir Mach sayısı değerinde<br />
yaratacağı sapmaların ihmal edilebilecek mertebede<br />
olacağı düşünülmektedir.<br />
IV. SONUÇ<br />
İTÜ Trisonik Rüzgar Tünelinin deney sonuçlarının<br />
tekrarlanabilirliği üzerine yapılan bu çalışmada şunlar<br />
ortaya konmuştur:<br />
- Teorik yaklaşımlara uygun olarak dinlenme odası<br />
toplam basınç değerinin, deney odasında istenen<br />
Mach sayısını sağlayacak minimum değerin<br />
üstünde olduğu durumlarda deneyin gerçekleştiği<br />
Mach sayısını etkilemediği görülmüştür.<br />
- Deney odasında problar ile yapılan basınç<br />
ölçümlerinde tünel dinlenme odası basıncı,<br />
önerilen gerekli minimum değerin çok altında<br />
referans kaynaklara uygun bir değerde olması<br />
durumunda bile istenilen Mach sayısını elde<br />
edecek şekilde deney şartlarını sağlayabilmektedir.<br />
Bu sonuç tanklardaki başlangıç basıncı göz önüne<br />
alınarak deney süre veya sayısını arttırmaktadır.<br />
Ancak deney odasına problardan daha büyük<br />
blokaj oranına sahip bir model konduğunda tünelin<br />
başlaması için bu deneylerde elde edilen minimum<br />
basınç oranlarından daha yüksek değerlerin<br />
verilmesi gerekebilir.<br />
- Sürekli ve değişken Mach sayılarında deney<br />
yapmaya olanak tanıyan bir tünel için<br />
tekrarlanabilirlik göstergesi olarak bulunan RMS<br />
değeri oldukça küçüktür ve Mach sayısında<br />
yaratacağı sapmalar ihmal edilebilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Acar H. and Atli V. Calibration Procedure of the<br />
Three-Component Sting Type Balance for the<br />
Investigation of the Cone Flow at a Supersonic<br />
Mach Mumber, Proceedings of 3 rd International<br />
Symposium on Strain Gauge Balances,<br />
Darmstadt-Germany, CD-ROM Proceedings, 13-<br />
16 May 2002.<br />
[2] Fenercioglu I. An Experimental Investigation of<br />
Aerodynamics Characteristics of a High Speed<br />
Projectile with a Forward-Facing Cavity, M.Sc.<br />
Thesis, Istanbul Technical University, Institute of<br />
Science and Technology, January 2001.<br />
[3] Blackwell Jr. James A., Experimental Testing at<br />
Transonic Speeds, Proceedings of Transonic<br />
Perspective Symposium, NASA/Ames Research<br />
Center California, Vol.81, pp 189-238, 1981.<br />
[4] Sayin A., Yuceil K.B., Cetiner O., Determination<br />
of Transonic Flow Properties of a Trisonic Wind<br />
Tunnel for its Use in Missile Aerodynamics,<br />
Proceedings of 7 th International Symposium on<br />
Fluid Control, Measurement and Visualization,<br />
Sorrento-Italy, CD-ROM Proceedings, 25-29<br />
August 2003.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
[5] Pope A., Goin K.L, High-Speed Wind Tunnel<br />
Testing, Kreiger Publishing Co., Florida, ISBN 0-<br />
88275-727-X, 1978<br />
101
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
EĞRİSEL YÜZEYLER ÜZERİNDE FİLM SOĞUTMASININ SAYISAL<br />
İNCELENMESİ<br />
İbrahim KOÇ 1 Cem PARMAKSIZOĞLU 2<br />
e-posta: i.koc@hho.edu.tr e-posta: parmaksizo@itu.edu.tr<br />
1 Hava Harp <strong>Okulu</strong> Komutanlığı, Dekanlık, <strong>Havacılık</strong> Mühendisliği Bölümü, Yeşilyurt, İSTANBUL<br />
2 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Makine Fakültesi, Gümüşsuyu, İSTANBUL<br />
ÖZET<br />
Bu makale, üç farklı eğrisel yüzey ile bir düz yüzey<br />
üzerindeki film soğutma etkenliğinin sayısal olarak<br />
incelenmesiyle ilgilidir. Eğrisel ve düz yüzey üzerinde<br />
dikdörtgen kesit alanlı tek sıra halinde onbir delik<br />
açılmıştır. Delik enjeksiyon açıları ana akış yönü ile<br />
30 o dir. İncelemede, farklı üfleme oranları ve farklı<br />
yüzeyler için film soğutma etkenlikleri karşılaştırılır.<br />
Geometrilerin tamamı aynı kesit alan değerine<br />
sahiptir. Üfleme oranları 0.5 ile 2.0 arasındadır.<br />
Üfleme oranı ve yüzey eğriliği film soğutma<br />
etkenliğine etki eder. İyi bir etkenlik için optimum<br />
yüzey eğriliği gereklidir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Gaz türbinlerinde yüksek verim elde etmek için türbin<br />
giriş sıcaklığının yüksek olması istenir. <strong>Yüksek</strong> giriş<br />
sıcaklıkları türbin kanat malzemesinin bu sıcaklıklara<br />
dayanamama sorununu beraberinde getirir. Türbin<br />
kanat malzemesinin güvenli bir şekilde çalışabilmesi<br />
için ya yüksek sıcaklıklara dayanabilecek kanat<br />
malzemesine yada kanadın soğutulmasına ihtiyaç<br />
vardır. <strong>Yüksek</strong> sıcaklıklara dayanabilecek kanat<br />
malzemesini imal etmek, soğutma yöntemine göre<br />
daha pahalı bir yöntemdir. Türbin rotor(blade) ve<br />
stator(vane) kanatçıklarının soğutulmasının bir<br />
yöntemi de film soğutmadır. Delik geometrisi, yüzey<br />
eğriliği ve üfleme oranı film soğutma etkenliğini<br />
etkileyen önemli parametrelerdir.<br />
Delik geometrisi ve yoğunluğunun film soğutmasına<br />
etkisi Goldstein ve Eckert tarafından incelendi [1].<br />
Eğriliğin etkisini ilk olarak inceleyenler Nicolas ve Le<br />
Meur [2], Folayan ve Whitelaw [3], Mayle ve<br />
arkadaşlarıdır[4]. Onların çalışmalarında düşük üfleme<br />
oranlarında (M=0.5) eğriliğin etkisi düz yüzeylerdeki<br />
ile karşılaştırıldığında konveks(dışbükey) yüzey<br />
üzerinde film soğutma etkenliği artar,<br />
konkav(içbükey) yüzeyde azalır. Ortalama üfleme<br />
oranlarında (M=1.0) film soğutma etkenliği konveks<br />
yüzeyde, düz ve konkav yüzeye göre daha yüksektir.<br />
Bir airfoilin emme ve basınç kenarlarındaki etkenlik<br />
ile düz bir plaka üzerindeki etkenlik verilerini Ito ve<br />
arkadaşları karşılaştırmışlardır[5]. Kruse[6], Schwarz<br />
ve Goldstein[7] ve Schwarz ve arkadaşları[8], yüzey<br />
eğriliği, soğutma deliği çapı oranına göre eğri<br />
yüzeyler (konveks, konkav ve düz plaka) için<br />
sonuçları sundular. Özellikle küçük üfleme<br />
oranlarında ana akışa dik Z yönde (lateral) ortalama<br />
film soğutma etkenliği, eğrilik artıkca arttığı gözlendi.<br />
Schwarz ve arkadaşları[8], konkav yüzeydeki bölgesel<br />
etkenliklerin z yöndeki profillerinde konveks<br />
yüzeydekinden çok daha fazla iyi olduğunu işaret<br />
ettiler. Goldstein ve arkadaşları[9] iki sıralı<br />
enjeksiyonlar için konveks ve konkav yüzeyler<br />
üzerindeki film soğutmasını inceledi. Sonuçlar, tek<br />
sıralı enjeksiyonlu eğri ve düz yüzey deneysel<br />
ölçümler ile karşılaştırıldı. Yüzey eğriliğinin bir ve<br />
iki sıralı deliklerde film soğutma performansına etki<br />
ettiği bulundu.<br />
İki sıra enjeksiyon delikli konveks ve konkav yüzeyler<br />
üzerindeki adyabatik film soğutma etkenliği kütle<br />
transferi tekniği kullanılarak Jung ve Hennecke[10]<br />
tarafından incelendi. Onlar düşük ve orta üfleme<br />
oranlarında buldukları etkenlikleri düz yüzey<br />
etkenliği ile karşılaştırdıklarında, konveks yüzeyde<br />
etkenliğin arttığını, konkav yüzeyde azaldığını<br />
buldular. Eğrisel duvar üzerinde film soğutma<br />
performansı bileşke açılı delik konfügürasyonu için<br />
üfleme oranı 0.5 ile 2.0 arasında deneysel olarak<br />
incelendi[11]. Sonuçlar ileri doğru genişletilen delik<br />
enjeksiyonunun basit delik enjeksiyonuna göre yüzeyi<br />
daha iyi koruduğunu gösterdi.<br />
Sayısal çalışmalar son zamanlarda film soğutma<br />
araştırmaları için kullanılmaktadır. Hücum kenarına<br />
tek sıra olarak yerleştirilen enjeksiyon deliklerinden z<br />
yönünde ve diğer yönlerde enjekte edilen bir simetrik<br />
türbin rotor kanadı modelinin film soğutması üç<br />
boyutlu sonlu hacim metodu kullanılarak<br />
hesaplandı.[12].<br />
102
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
II. SAYISAL ÇALIŞMA<br />
734<br />
Film soğutmasına yüzey eğriliğinin etkisini incelemek<br />
üzere dört farklı yüzey durumu dikkate alınmıştır.<br />
Herbir yüzeyde tek sıra halinde 11 enjeksiyon deliği<br />
vardır. Enjeksiyon açıları yüzeye 30 o dir. Tüm<br />
modellerde delik geometrileri dikdörtgendir ve aynı<br />
kesit alan değerlerine sahiptirler. Yüzeyler ve akışa<br />
dik yöndeki enjeksiyon delik boyutları Tablo 1. de<br />
verilmiştir.<br />
Tablo 1. Yüzeyler ve akışa dik yöndeki delik<br />
geometrisi boyutları<br />
Ana Akış<br />
Yönü<br />
y<br />
x<br />
z<br />
460<br />
460<br />
Yüzey Delik kesiti a b<br />
A<br />
B<br />
C<br />
D<br />
b<br />
a<br />
Alan<br />
(mm 2 )<br />
10 5.68 56.80 0<br />
10 5.68 56.80 5<br />
10 5.68 56.80 8<br />
10 5.68 56.80 10<br />
Mevcut çalışmada gözönüne alınan eğrisel yüzey<br />
üzerinde enjeksiyon delikleri modeli şekil 1a. da<br />
gösterilmiştir. Ayrıca rüzgar tüneli modelinin şematik<br />
görünümü şekil 1b. de verilmiştir.<br />
Yüzeysel<br />
Uzunluk<br />
b<br />
2a<br />
25<br />
734<br />
567<br />
267<br />
236<br />
167<br />
10<br />
c<br />
c<br />
230<br />
Şekil 1b. Rüzgar tüneli modelinin şematik görünümü<br />
Düz yüzey, eğri yüzeyler ve rüzgar tüneli GAMBİT<br />
kullanılarak üç boyutlu olarak modellenmiştir[13-14].<br />
Modeller üç boyutlu olarak FLUENT’te<br />
çözdürülmüştür[15-16].<br />
Film soğutmasında kullanılan ısı akısı ifadesi aşağıda<br />
verilmiştir.<br />
q F =h F ( T aw –T surf ) (1)<br />
Burada q F film soğutması için ısı akısı, h F film ısı<br />
taşınım katsayısı, T aw adyabatik duvar sıcaklığı, T surf<br />
yüzey sıcaklığı olarak verilmiştir.<br />
Bu çalışmada, rüzgar tüneli hexahedral, delikler<br />
tetrahedral map kullanılarak mesh edildi. Enjeksiyon<br />
delik bölgesinde, diğer bölgelere göre daha fazla<br />
meshleme yapıldı. Standart k-ε modeli, enerji<br />
denklemi, ana akış ve soğutucu akışkan olarak hava ve<br />
duvarlar için standart duvar fonksiyonları seçildi.<br />
Sayısal çalışma için kararlı akış, yüzeylerden ısı<br />
kaybının olmadığı ve hava ideal gaz kabulleri yapıldı.<br />
Ana akış hava hızı ve enjekte edilen soğutucu hava<br />
hızı üfleme oranına göre tanımlanır.<br />
30 o<br />
α<br />
Şekil 1a. Eğrisel yüzey üzerinde enjeksiyon delikleri<br />
Şekil 1a. da c eğrilik yüksekliği, 267mm deki<br />
maksimum eğriliğin yataydan olan mesafesi olarak<br />
verilmiştir. Tüm geometrilerde c yüksekliği akış<br />
doğrultusundan 267mm olacak şekilde alınmıştır.<br />
103<br />
M=(ρ j V j )/(ρ ∞ V ∞ ) (2)<br />
Burada M üfleme oranı, ρ j enjekte edilen akışkan<br />
yoğunluğu, V j enjekte edilen akışkan hızı, ρ ∞ ana akış<br />
yoğunluğu, V ∞ ana akış hızıdır. M üfleme oranları<br />
0.50, 0.75, 1.0, 1.5, 2.0 olarak alındı. V ∞ hızı 15 m/s<br />
alınarak V j hızı denklem 2’ den hesaplandı. Tünelde<br />
ana akış sıcaklığı 288 K, enjekte edilen akışkan<br />
sıcaklığı 328 K olarak alındı.<br />
Sayısal çalışmalarda grid sayısı etkisi önemlidir.<br />
Sayısal çalışmalar için grid analizi yapılmalıdır. Grid<br />
sayısının çok miktarda olması bilgisayar kapasitesinin<br />
yüksek olmasını ihtiyacını gerektirir. Eğer yeterli
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kapasite ve hıza sahip bilgisayarımız yok ise<br />
çözümleme süresi çok büyük olmaktadır. Bu nedenle<br />
optimum grid sayısına ihtiyaç vardır. Grid sayısı<br />
ölçüm yapılan yüzeylerde belirli oranlarda artırılarak<br />
ölçülen sıcaklık değerlerine etkisi dikkate alınmıştır.<br />
0.5 üfleme oranı için düğüm noktası sayısının<br />
223200’den 242400’e çıkarılmasının sayısal sonuçlar<br />
üzerine etkisi Tablo 2. de verilmiştir. Tabloya göre<br />
düğüm noktası sayısı 223200 den 242400 ‘e<br />
çıkarılması durumunda sıcaklık değerlerinde çok çok<br />
küçük değişimler olmuştur. Tüm yüzeylerde 242400<br />
düğüm sayısı kullanılmıştır.<br />
Tablo 2. 0.5 üfleme oranı için düğüm noktası sayısının<br />
223200’den 242400’e çıkarılmasının<br />
sayısal sonuçlar üzerine etkisi<br />
Üfleme oranı 0.5 den 1.0 ‘e kadar artırıldığında, film<br />
soğutma etkeliği azalır, oysa 1.0 ile 2.0 üfleme<br />
oranları arasında etkenlik artar. Örneğin 0.75 üfleme<br />
oranında X * = 1 de C ve D yüzeyleri sırasıyle %46 ve<br />
%44 en yüksek üfleme oranlarındadır. Üfleme oranı<br />
2.0 da X * = 1 de C ve B yüzeylerinde sırasıyle %52 ve<br />
%47 film soğutma etkenliği gerçekleşir. 0.5 ile 1.0<br />
üfleme oranları arasında ikinci en iyi yüzey B dir. C,<br />
1.0 üfleme oranı hariç tüm üfleme oranlarında, X * = 1<br />
de film soğutma etkenliği için en iyi yüzeydir. (Şekil<br />
2-6).<br />
η<br />
Sıcaklık değişimi<br />
Yüzey<br />
Ana akış yönü z yönüde<br />
Min(%) Max(%) Min(%) Max(%)<br />
A 0.0017 0.0432 0.0003 0.0842<br />
B 0.0010 0.1324 0.0000 0.0426<br />
C 0.0007 0.0502 0.0000 0.0617<br />
D 0.0010 0.0500 0.0006 0.0500<br />
Farklı eğrilikte yüzeyler ve üfleme oranları için<br />
sıcaklıklar hesaplandı. Hesaplanan sıcaklık değerleri<br />
kullanılarak aşağıda verilen denklem ile adyabatik<br />
film soğutma etkenliği hesaplandı.<br />
η =<br />
T<br />
adyabatik<br />
T − T<br />
j<br />
− T<br />
∞<br />
∞<br />
(3)<br />
η<br />
X *<br />
Şekil 2. Ana akış yönünde 0.5 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
Burada η film soğutma etkenliğini, T adyabatik adyabatik<br />
duvar sıcaklığını, T ∞ ana akış sıcaklığını, T<br />
j<br />
enjekte<br />
edilen akışkan sıcaklığını belirtir.<br />
III. SONUÇLAR VE TARTIŞMA<br />
Aşağıdaki sonuçlar, 6.delik sonu koordinat ekseninin<br />
başlangıç noktası alınarak, film soğutma etkenliğine<br />
ana akış ve z yönünde üfleme oranları ve eğri<br />
yüzeylerin etkileri için bulundu.<br />
X *<br />
Şekil 3. Ana akış yönünde 0.75 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
0.5 üfleme oranında C yüzeyi en yüksek film soğutma<br />
etkenliğine sahiptir. X * =1 de 0.5 üfleme oranında C<br />
%60.5 lik film soğutma etkenliğine sahiptir. Burada<br />
X * = X/L karakteristik uzunluktur(L bu çalışmada 8.5<br />
mm alındı). Aynı şartlarda D yüzeyi %60, B yüzeyi<br />
%56 film soğutma etkenliğine sahiptir. (Şekil 2.)<br />
Film soğutma etkenliği için yüzey ve üfleme oranları<br />
karşılaştırıldığında, ana akış yönünde en iyi yüzey C,<br />
en iyi üfleme oranı 0.5 dir. Yüzey eğriliği çok fazla<br />
artırıldığında veya azaltıldığında film soğutma<br />
etkenliği azalır. Bu nedenle iyi bir etkenik değeri için<br />
optimum bir yüzey eğriliği seçilmelidir. Ayrıca yüzey<br />
eğriliğini çok miktarda artırdığımızda yüzeyden<br />
ayrılmalar oluşmaktadır(Şekil 2-6).<br />
104
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
η<br />
z yönünde film soğutma etkenlik değerleri X* =1 de<br />
elde edildi. z yönü Z* ile gösterildi. Burada Z*= Z/L<br />
karakteristik uzunluktur( Bu çalışmada L=8.5mm<br />
alındı). z yönünde küçük üfleme oranlarında (M=0.5)<br />
yüksek, orta üfleme oranlarında(M=1.0) düşük ve<br />
yüksek üfleme oranlarında (M=2.0) yüksek film<br />
soğutma etkenliği görülür. z yönünde üfleme oranları<br />
karşılaştırıldığında en iyi üfleme oranı 0.5 dir.<br />
Yüzeyler karşılaştırıldığında ise en iyi yüzey C dir<br />
( Şekil 7-11).<br />
η<br />
X *<br />
Şekil 4. Ana akış yönünde 1.0 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
η<br />
Z *<br />
Şekil 7. z yönünde 0.5 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
X *<br />
Şekil 5. Ana akış yönünde 1.5 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
η<br />
η<br />
Z *<br />
X *<br />
Şekil 6. Ana akış yönünde 2.0 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
η<br />
105<br />
Şekil 8. z yönünde 0.75 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
η<br />
η<br />
Z *<br />
Şekil 9. z yönünde 1.0 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
Şekil 10. z yönünde 1.5 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
Z *<br />
Z *<br />
Şekil 11. z yönünde 2.0 üfleme oranı için<br />
yüzeylerin karşılaştırılması<br />
106<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Dört farklı yüzey ve üfleme oranlarının film soğutma<br />
etkenliğine etkileri sayısal olarak incelendi ve<br />
aşağıdaki sonuçlar bulundu.<br />
- Yüzey eğriliği ve üfleme oranı film soğutma<br />
etkenliğini etkiler.<br />
- İyi bir film soğutma etkenliği için optimum<br />
yüzey eğriliği seçilmelidir. Bu çalışmada, ana akış<br />
yönünde ve z yönünde en iyi yüzey tipi C, en iyi<br />
üfleme oranı 0.5 bulunmuştur.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] R.J.Goldstein, Effect of Hole Geometry and<br />
Density on Three Dimensional Film Cooling. Int.<br />
J. Heat Transfer, Vol 17, pp. 595-607, 1974.<br />
[2] J. Nicolas and A. Le Meur Curvature Effects on a<br />
Turbine Blade Film Cooling. ASME Paper, no 74-<br />
GT-156,1974.<br />
[3] C.O. Folayan and J.H. Whitelaw, The<br />
effectiveness of Two-Dimensional Film- Cooling<br />
Over Curved Surfaces. ASME-Paper, no 76-HT-<br />
31, 1976.<br />
[4] R.E. Mayle, F.C. Kopper, M.F.Blair, and D.A.<br />
Balley, Effect of Streamline Curvature on Film<br />
Cooling. ASME Journal of Engineering for<br />
Power, vol. 99, pp. 77-82,1977.<br />
[5] S.Ito, R.J. Goldstein and E.R.G. Eckert, Film<br />
Cooling of a Gas Turbine Blade. ASME Journal<br />
of Engineering for Power, vol. 100, pp.476-481,<br />
1978.<br />
[6] H. Kruse, Effects of Hole Geometry, Wall<br />
Curvature and Pressure Gradient on Film Cooling<br />
Downstream of a Single row. AGARD<br />
Conference Proceedings, no 390, pp.1-13,1985.<br />
[7] S. G. Schwarz and R.J. Goldstein, The Two-<br />
Dimensional Behaviour of Film Cooling Jets on<br />
Concave Surfaces. ASME Journal of<br />
Turbomachinery, vol.111, pp. 124-129, 1989.<br />
[8] S. G. Schwarz and R.J. Goldstein, and E. R. G.<br />
Eckert, The Influence of Curvature on Film<br />
Cooling Performance. ASME Journal of<br />
Turbomachinery, vol. 113, pp. 472-478, 1991.<br />
[9] R.J. Goldstein and L. D Stone, Row-of-Holes<br />
Film Cooling of Curved Walls at Low Injection<br />
Angles. ASME Journal of Turbomachinery, vol.<br />
20, no 4-5, pp. 193-200, 1982.<br />
[10] K. Jung and D.K. Hennecke, Curvature Effects on<br />
Film Cooling with Injection Trough Two Rows of<br />
Holes. Proc.RTO/AVT Symp. On advanced Flow<br />
Management-Part B: Heat Transfer and Cooling<br />
in Propulsion and Power Systems, Loen, Norway,<br />
RTO-MP-69, 2001.<br />
[11] P-H. Chen, M-S. Hung,and P-P. Ding, Film<br />
Cooling Performance on Curved Walls With<br />
Compound Angle Hole Configuration, Annals of<br />
the NewYork Academy of Sciences, Heat<br />
Transfer in Gas Turbine Systems, vol. 934, pp<br />
353-360, 2001.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
[12] D. Lakehal, G.S. Theodoris, and W. Rodi, Three-<br />
Dimensional Flow and Heat Transfer Calculations<br />
of Film Cooling at the Leading Edge of a<br />
Symmetrical Turbine Blade Model, International<br />
Journal of Heat and Fluid Flow, vol. 22, pp. 113-<br />
122, 2001.<br />
[13] Gambit: tutorial guide, Fluent Incorporated, 1998.<br />
[14] Gambit : user’s guide, Fluent Incorporated, 1998.<br />
[15] FLUENT 5 user's guide, Fluent Incorporated,<br />
1998.<br />
[16] FLUENT tutorial guide, Fluent Incorporated,<br />
1998.<br />
107
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
DAİRESEL SERBEST JET AKIMININ SICAK TEL ANEMOMETRESİ<br />
İLE DENEYSEL İNCELENMESİ<br />
Serpil ÖZKILIÇ<br />
e-posta: skilic@erciyes.edu.tr<br />
Sibel GÜNEŞ<br />
e-posta: sgumus@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Makina Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Jet akışı aerodinamiğin en temel ve en önemli<br />
konularından biridir. Mühendislikte birçok uygulama<br />
alanına sahiptir.<br />
Akış problemlerindeki türbülanslı akım yapıları halen<br />
yeterince anlaşılmamış ve teorik analizleri de oldukça<br />
zordur. Olayların fiziksel olarak açıklanması<br />
genellikle deneysel çalışmalardan elde edilir.<br />
Günümüzde sıcak tel anemometresi bütün dünyada<br />
akışkanlar mekaniği ve aerodinamik araştırma<br />
labaratuarlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />
Sıcak tel anemometresi türbülanslı akışlarda ortalama<br />
hız bileşenlerinin ve türbülans karakteristiklerinin<br />
çıkarılmasında, küçük ölçüm ucu, kısa cevap verme<br />
süresi ve yüksek hassasiyet gibi avantajları nedeni ile<br />
en çok tercih edilen deney sistemlerinden biridir.<br />
Jet akımı çalışmaları birçok deneysel çalışmanın<br />
konusu olmuştur. Bu çalışmada DANTEC firmasına<br />
ait bir sabit sıcaklık anemometresi ile dairesel serbest<br />
jet akımı incelenmiştir.Jet akımına ait ortalama hız,<br />
rms ve türbülans şiddeti, tek telli bir 55P11 sıcak tel<br />
probu kullanılarak tespit edilmiştir.<br />
Sonuç olarak, çalışmadan elde edilen ortalama hız ve<br />
türbülans profillerinin geçmişte yapılan çalışmalar ile<br />
benzerlik gösterdiği gözlemlenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Akışkanlar mekaniğinde akışkanın hız yapısını<br />
deneysel olarak araştırabilmek için tepki süresi çok<br />
kısa olan, yeteri kadar küçük boyutlu, hassas ve<br />
ölçülen akışa çok az etki yapacak bir eleman<br />
gerekmektedir. Sıcak tel anemometresi bu nitelikleri<br />
sağlamak üzere geliştirilmiş sistemlerin en iyilerinden<br />
biridir [1]. Sıcak tel anemometresi; akışkanın hızının<br />
ölçülmesinde, sıkıştırılabilir akış ölçümlerinde,<br />
türbülanslı akışlarda ortalama hız bileşenlerinin ve<br />
türbülans karakteristiklerinin çıkarılmasında sıklıkla<br />
kullanılan bir deney sistemidir [2].<br />
Bir sıvı ya da gazın hareketi esnasında teğetsel<br />
ayrılma yüzeyleri oluşur. Bu yüzeyin her iki<br />
tarafındaki akışkan akımı jet olarak adlandırılır [3].<br />
Jet akışı aerodinamikteki en önemli inceleme<br />
alanlarından biridir. Birçok teknolojik uygulaması<br />
olan jetler, çok sayıda araştırmacı tarafından sıcak tel<br />
anemometresi ile incelenmiştir [4-9].<br />
Sıcak tel anemometresi ile yapılan jet çalışmalarından<br />
bazıları şöyle sıralanabilir: Mostafa ve arkadaşları [4],<br />
dikdörtgen çıkış kesitine sahip üç jetin etkileşimini<br />
deneysel olarak incelemişler ve ölçümleri sıcak tel<br />
anemometresi kullanarak gerçekleştirmişlerdir. Zhou<br />
ve arkadaşları [5], türbülanslı düzlemsel bir jetin<br />
merkezindeki ortalama hız değerlerini X-tel probu<br />
kullanarak ölçmüşlerdir. Chua ve arkadaşları [6], tek<br />
telli bir sıcak tel probu ile dairesel ve kare kesitli<br />
jetteki hız profillerini ölçerek, sonuçları<br />
karşılaştırmışlardır. Motoyuki ve Masashi [7], jetin<br />
dönen bir diske çarpması olayını sıcak tel<br />
anemometresi ile incelemişlerdir.<br />
Jet akımını etkileyen en önemli unsurlar jet çıkış<br />
geometrisi (dairesel, dikdörtgen, eliptik, vs. ), çıkış<br />
kesitindeki hız profili, Reynolds sayısı ve çıkış<br />
ortamının koşullarıdır [10].<br />
Bu çalışmada, 12mm çapa sahip dairesel kesitli jet<br />
(Re=32410), tek telli bir 55P11 probu ile jet<br />
merkezinin sağ tarafından 20mm dışından başlayarak,<br />
merkezin sol tarafından 20mm dışarısına kadar 0,5mm<br />
aralıklarla taranarak ortalama hız ve türbülans şiddeti<br />
değerleri ölçülmüştür.<br />
II. DENEYSEL ÇALIŞMA<br />
Bu çalışmada, DANTEC firmasına ait bir sabit<br />
sıcaklık anemometresi ve prob olarak da 5µm çapında,<br />
1mm uzunluğunda, genel kullanım amaçlı dizayn<br />
edilmiş tek telli 55P11 probu kullanılmıştır.<br />
Sıcak tel anemometresinin ölçüm ucu, elektrikle<br />
ısıtılan bir telden ibarettir. Akışkan telin soğumasına,<br />
dolayısı ile direncinin azalmasına neden olur. Telin<br />
sıcaklığını sabit tutabilmek için gerekli akım ölçülerek<br />
hava hızı tayin edilebilir [10].<br />
Anemometrenin voltaj çıkışı (E) ile hava akım hızı<br />
(U) arasındaki ilişki, King Kanunu,<br />
E 2 =A+BU n (1)<br />
108
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
eşitliği ile tanımlanır.<br />
Burada A, B, kalibrasyon sabitleri ve n kalibrasyon<br />
üssü olarak tariflenir [11,12]. E 0 ise hava akım hızı<br />
sıfır olduğu zaman anemometrenin göstermiş olduğu<br />
voltaj değeridir [10].<br />
Çalışmada kullanılan sıcak tel anemometresi şu<br />
ünitelerden oluşmaktadır;<br />
• StreamLine 90N10 ana ünite,<br />
• StreamLine 90C10 CTA modülü,<br />
• StreamLine 90H10 kalibrasyon sistemi,<br />
• StreamLine 90H01 kalibrasyon modülü,<br />
• StreamLine 90H02 akış ünitesi,<br />
• StreamLine 90H04 hava filtreleme ünitesi,<br />
• StreamLine 90S10 StreamWare 3.2 yazılım<br />
programı,<br />
• StreamLine 90B136 SC2040 A/D kart,<br />
• Kişisel bilgisayar,<br />
• Ø12mm (0.5-60m/s) lüle,<br />
• StreamLine 41T43 3D travers sistemi.<br />
StreamLine Sistemi; bir PC ile kombine çalışan<br />
yüksek performanslı bir sıcak tel anemometresi<br />
üzerine temeli olan integre bir ölçme sistemidir.<br />
Sistem; otomatik bir kalibrasyon sistemi, A/D<br />
Dönüştürücü kart ile travers sistemine ara yüzler<br />
içermektedir [13].<br />
Bu çalışmadaki jet akımı, sıcak tel anemometre<br />
sistemine ait akış ünitesi ile elde edilmiştir. Akış<br />
ünitesi, kalibrasyon sisteminin bir parçası olup<br />
basınçlı hava kaynağı ile çalışır. Probun kalibrasyonu<br />
da bu ünitede gerçekleştirilmiştir.<br />
Akış ünitesi farklı kesitlerde lülelere sahiptir. Bu<br />
çalışmada çapı 12mm olan 0,5-60m/s aralığında akış<br />
hızı sağlayabilen bir lüle ile çalışılmıştır.<br />
Şekil 1’de sıcak tel anemometresine ait akış ünitesi<br />
gösterilmektedir.<br />
Kalibrasyona başlamadan önce, sistem elemanlarının<br />
tanıtılması, ısıtma oranının ayarlanması, sistemin kare<br />
dalga testinin ve sinyal düzenlemelerinin yapılması<br />
gerekmektedir. Bu ayarlamalar ve düzenlemeler, sıcak<br />
tel sistemine ait paket program yardımı ile bir PC<br />
vasıtasıyla kolaylıkla yapılabilmektedir. StreamWare<br />
ismi verilen bu paket program, travers kontrolü,<br />
verilerin eldesi ve elde edilen verilerin<br />
değerlendirilmesi için kullanılmıştır. Ölçümlerde;<br />
örnek sayısı 512, örnekleme aralığı 512 ms ve<br />
örnekleme frekansı 1 kHz. olarak seçilmiştir. Bu<br />
çalışmada, ısıtma oranının değeri 0.80’dir.<br />
Isıtma oranı, a; aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır,<br />
a = α T<br />
(2)<br />
( )<br />
−<br />
20 sen<br />
T 0<br />
Burada, α 20 , telin 20ºC’deki sıcaklık direnç katsayısı,<br />
T sen , sensör sıcaklığı, T 0 ise ortam sıcaklığıdır. α 20<br />
değeri 55P11 probu için 0.0036 1/ºC’dir. T sen
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Ana Ünite<br />
Hava Filtreleme<br />
Ünitesi<br />
Sıcak Tel<br />
Probu<br />
∆p<br />
Travers<br />
Sistemi<br />
Akış<br />
Ünitesi<br />
CTA<br />
Bağlantı<br />
Kutusu<br />
A/D Kart<br />
Sıcak Tel Anemometresi<br />
Bilgisayar<br />
Kompresör<br />
Şekil 2. Kalibrasyon ve deney şeması.<br />
III. DENEY SONUÇLARI<br />
Şekil 3(a)’da probun kalibrasyonu (E-U ilişkisi) ve<br />
Şekil 3(b)’de ise kalibrasyona ait hata oranı grafiği<br />
görülmektedir.<br />
E (Volt)<br />
2,5<br />
2<br />
1,5<br />
1<br />
y = -4E-06x 4 + 0,0003x 3 - 0,0077x 2 + 0,0981x + 1,3805<br />
denklemi elde edilmiştir. Kalibrasyon eğrisinden,<br />
anemometre voltaj değerinin yaklaşık 1.4-2.2 volt<br />
aralığında değiştiği ve eğrideki lineerleşmenin<br />
yaklaşık 10 m/s’de başladığı gözlemlenmiştir.<br />
Feehan ve arkadaşları [15] tarafından sıcak tel<br />
anemometresi ile yapılan sınır tabaka çalışmalarında<br />
elde ettikleri kalibrasyon datalarına 3. dereceden eğri<br />
uydurmuşlardır. Şekil 4’de kalibrasyon eğrisi ve<br />
kalibrasyon denklemi gösterilmiştir.<br />
0,5<br />
0<br />
2,0<br />
0 5 10 15 20 25 30<br />
U (m/s)<br />
(a)<br />
Hız (m/s)<br />
1,0<br />
Hata (%)<br />
0,0<br />
-1,0<br />
0 5 10 15 20 25 30<br />
Voltaj (V)<br />
-2,0<br />
U (m/s)<br />
Şekil 4. Kalibrasyon eğrisi [15].<br />
(b)<br />
Şekil 3. (a) E-U ilişkisi, (b) Kalibrasyona ait hata<br />
oranı<br />
Şekil 3(a)’da görülen kalibrasyon için, kalibrasyon<br />
verilerine 4. dereceden eğri uydurularak kalibrasyon<br />
Don Beasley [16] tarafından 20-50 m/s hız aralığında<br />
yapılan kalibrasyona ait kalibrasyon eğrisi Şekil 5’de<br />
gösterilmiştir<br />
Şekil 4 ve Şekil 5’den görüldüğü üzere yapılan<br />
kalibrasyon, literatürde yer alan kalibrasyonlarla<br />
benzerlik göstermektedir.<br />
110
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
E 2 (V 2 )<br />
Kalibrasyon<br />
Hız (m/s)<br />
Şekil 5. Kalibrasyon eğrisi [16].<br />
Şekil 3(b), kalibrasyona ait hata oranını<br />
göstermektedir. Hata oranının, düşük hızlarda yüksek<br />
iken, yüksek hızlarda nispeten daha düşük olduğu<br />
gözlemlenmiştir. Özellikle, kalibrasyon eğrisinin<br />
lineerleşmeye başladığı 10 m/s hız değerinden sonra,<br />
dolayısıyla akım alanında düzgün hız dağılımı elde<br />
edilmesinden itibaren kalibrasyon hata oranının<br />
belirgin bir şekilde azaldığı ve maksimum hız<br />
civarında ise minumum oldugu görülmektedir.<br />
Şekil 6’da jete ait ortalama hız ve türbülans şiddeti<br />
grafikleri görülmektedir. Grafiklerde x=20 mm değeri<br />
jet çıkışının tam merkezidir. x ekseninde 14-26 mm<br />
aralığı lülenin kesit alanıdır. Bu kesitteki değişimin<br />
daha iyi incelenebilmesi için akış ünitesinde jet<br />
çıkışının olduğu 12 mm kesit alanının sağında ve<br />
solundaki bölgeler de sıcak tel probu ile taranarak<br />
veriler alınmıştır. Böylece lüle iç cidarındaki ve jet<br />
çıkışındaki türbülans etkileri de grafiklerde daha net<br />
olarak görülmektedir.<br />
Türbülans şiddeti, lüle kesitine ve duvar etkilerine<br />
bağlı olarak Şekil 6(b)’de görüldüğü gibi x’in belli bir<br />
değerinden itibaren küçük sapmalar göstermektedir.<br />
Bu bölgede artık akım alanında düzgün hız dağılımı<br />
söz konusudur.<br />
Şekil 7’de farklı x/d oranları için hız profilleri<br />
gösterilmektedir. Şekil 6(a)’da verilen hız profili Şekil<br />
7 ile benzerlik göstermektedir.<br />
U (m/s) U (m/s)<br />
.<br />
U Turb % Turb.<br />
45<br />
40<br />
35<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
45<br />
40<br />
35<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
0 5 10 15 20 25 30 35 40<br />
y (mm) x (mm)<br />
(a)<br />
0 5 10 15 20 (b) 25 30 35 40<br />
x (mm) y (mm)<br />
(b)<br />
Şekil 6 (a) Ortalama hız, (b) Türbülans şiddeti<br />
Şekil 7 Ortalama jet hızı profilleri [10].<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada, dairesel kesitli jet akımı sıcak tel probu<br />
ile incelenerek ortalama hız ve türbülans şiddeti<br />
profilleri elde edilmiştir. Serbest jet akımında hız<br />
profili duvara (cidara) yakın bölgelerde viskoz<br />
kuvvetlerin etkisi altında olduğu için duvardan uzak<br />
bölgelere göre farklı karakteristik değerler<br />
göstermektedir. Duvardan uzaklaştıkça hızı artarak jet<br />
merkezinde maksimum değerlere ulaşmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] N.Z Orbay, “Sıcak Tel Anemometresi ile Deney<br />
Tekniği”, İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, İstanbul,<br />
1976.<br />
111
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
[2] C.G Lomas, “Fundamentals of Hot Wire<br />
Anemometry”, pp. 1-38, Cambridge University<br />
Press, Rochester Institute of Technology, USA,<br />
1986.<br />
[3] H. Acar, Duvar jetinin farklı yüzey açılarında<br />
deneysel olarak incelenmesi, Kayseri IV.<br />
<strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 188-192,Kayseri,2002.<br />
[4] A. A. Mostafa and et. al., Experimental and<br />
numerical investigation of multiple rectangular<br />
jets, Experimental Thermal and Fluid Science,<br />
Vol. 21, pp. 171-178, 2000.<br />
[5] T. Zhou and et. al., Comparison between temporal<br />
and spatial transverse velocity increments in a<br />
turbulent plane jet, Fluid Dynamics Research,<br />
Vol. 28, pp. 127-138, 2001.<br />
[6] Chua and et. al., Measurements of jets: Prediction<br />
of the valvular lesion size and regurgitation, Int.<br />
Comm. Heat Mass Transfer, Vol. 25, No. 7, pp.<br />
939-948, 1998.<br />
[7] M. Itoh and M. Okada, An experimental study of<br />
the radial wall jet on a rotating disk, Experimental<br />
Thermal and Fluid Science, Vol. 17, pp. 49-56,<br />
2000.<br />
[8] E. Tanaka, The interference of two dimensional<br />
paralel jets (1 st report, Experiments on dual jet),<br />
Bulletin of the JSME, Vol. 13, No. 56, pp. 273-<br />
280, 1970.<br />
[9] E. Tanaka, The interference of two dimensional<br />
paralel jets (2 nd report, Experiments on the<br />
combined flow of dual jet), Bulletin of the JSME,<br />
Vol. 17, No. 109, pp. 920-927, 1974.<br />
[10] H. Acar, An Experimental Investigation of a<br />
Rectangular Jet Impinging a Flat Surface, Ph.D<br />
Thesis, Istanbul Technical University, Istanbul,<br />
1998.<br />
[11] H.H. Bruun, Hot-wire Anemometry, Oxford<br />
University Press Inc., New York, 1996.<br />
[12] A.E Perry, Hot-wire Anemometry, Oxford<br />
University Press, New York, 1982.<br />
[13] StreamLine/StreamWare, Installation & User’s<br />
Guide, Vol.1, Dantec Measurement Technology,<br />
Denmark, 2001.<br />
[14] S. Gümüş, Sıcak Tel Probunun Kalibrasyonu,<br />
<strong>Yüksek</strong> Lisans Tezi, <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>,<br />
Kayseri, 2002.<br />
[15] J.P. Feehan and et. al., Laminar, Transitional and<br />
Turbulent Boundary Layers, Technical Note, AME<br />
342 Laboratory 4, 2001.<br />
[16] D. Beasley, Hot Wire Calibration, Technical<br />
Note, ME 221 Laboratory, 1998.<br />
112
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GENİŞ KANATLARA SAHİP BİR FÜZE GEOMETRİSİNİN<br />
AERODİNAMİK İNCELEMESİ<br />
Hediye ATİK Osman BAŞOĞLU Murat ILGAZ<br />
hediye.atik@sage.tübitak.gov.tr osman.basoglu@sage.tübitak.gov.tr murat.ilgaz@sage.tübitak.gov.tr<br />
Emel MAHMUTYAZICIOĞLU<br />
eozdem@sage.tübitak.gov.tr<br />
Levent YALÇİN<br />
levent.yalcin@sage.tübitak.gov.tr<br />
TÜBİTAK Savunma Sanayi Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü, 06261, ANKARA<br />
ÖZET<br />
Geliştirilen hava taşıtları tasarımında, aerodinamik<br />
analizlerin en etkin ve doğru şekilde yapılabilmesi için<br />
sayısal analizlerde kullanılabilecek en uygun<br />
yazılımın seçilmesi önemlidir. Bu çalışmanın amacı,<br />
TÜBİTAK-SAGE’de bulunan ve sayısal aerodinamik<br />
analizler için kullanılan, ticari ve kurum içinde<br />
geliştirilmiş yazılımların yeteneklerinin tespit edilerek,<br />
yazılımların güçlü ve zayıf noktalarının belirlenip<br />
ileride yapılacak aerodinamik analizler için en uygun<br />
yazılımın seçilebilmesi ve işgücü kayıplarının<br />
önlenmesidir. Bu amaçla, sivri burunlu, kuyruk<br />
kanatçıklarının yanı sıra geniş kanatlara da sahip ve<br />
ses-üstü hızlarda deneysel statik aerodinamik verileri<br />
bulunan bir mühimmat modeli seçilmiştir. Seçilen<br />
mühimmatın sayısal aerodinamik analizleri farklı<br />
yazılımlar kullanılarak yapılmış ve elde edilen analiz<br />
sonuçları deneysel verilerle karşılaştırılarak<br />
yazılımların yetenekleri ortaya konulmuştur ve<br />
yorumlanmıştır. Bu çalışma sonunda, SET3D ve CFD-<br />
Fastran sonuçlarının deneysel verilerle çok iyi<br />
örtüştüğü, ancak bu yazılımlarla yapılan analiz süresi<br />
göz önüne alındığında bunlara alternatif olarak<br />
Missile DATCOM yazılımı sonuçlarının<br />
kullanılabilecek doğrulukta olduğu ortaya çıkmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
1977 yılında NASA tarafından gerçekleştirilen bir<br />
çalışmada sivri burunlu, geniş kanatlara ve kuyruk<br />
kanatçıklarına sahip füze modelinin ses-üstü hızlarda<br />
rüzgar tüneli testleri yapılmıştır. Bu testlerde modelin<br />
statik kararlılık özellikleri belirlenerek, performans ve<br />
manevra kabiliyetleri incelenmiş ve rapor halinde<br />
yayınlanmıştır [1]. Bu mühimmat modeli havadan<br />
atılacak şekilde tasarlanmış ve kuyruk kanatçıkları (x)<br />
konumuna getirilerek uçak altı taşımalarında uçak ile<br />
füze arasındaki etkileşimin en aza indirilmesi ve<br />
etkinliğinin arttırılması amaçlanmıştır. Kullanılan bu<br />
mühimmat modeli Şekil 1’de gösterilmiştir.<br />
Testler yaklaşık olarak -4 o ila 26 o hücum açısı, -4 o ila<br />
1(a) Üstten görünüş<br />
1(b) Yandan görünüş<br />
Şekil 1. Mühimmat modeli eksen takımı<br />
6 o yana kayma açısı aralığında ve 1.7, 2.16, 2.36, ve<br />
2.86 Mach sayılarında gerçekleştirilmiştir. Balans ve<br />
bağlama kolu etkileri göz önüne alınarak hücum açısı<br />
ve yana kayma açısı düzeltmeleri yapılmış, ayrıca<br />
sürükleme ve eksenel kuvvet katsayıları da model<br />
tabanında serbest akış basıncı olduğu varsayılarak<br />
değiştirilmiştir. Testler birebir ölçekli modelle<br />
gerçekleştirilmiştir (Şekil 2).<br />
Bu çalışmada, yukarıda bahsedilen modelin farklı<br />
yazılımlar kullanılarak sayısal analizleri yapılmıştır.<br />
Önce sayısal analizlerde kullanılan yazılımlar<br />
hakkında bilgi verilmiş, daha sonra elde edilen<br />
sonuçlar deneysel verilerle karşılaştırılarak<br />
yorumlanmıştır.<br />
II. SAYISAL ANALİZLER<br />
Sayısal analizlerde Missile DATCOM [2] ve ODTÜ<br />
<strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği bölümünde bulunan<br />
113
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2(a) Üstten görünüş (ölçüler cm).<br />
2(b) Arkadan görünüş (ölçüler cm).<br />
Şekil 2. Mühimmat model ölçüleri.<br />
CFD-Fastran [3] ticari yazılımları ile, TÜBİTAK-<br />
SAGE’de geliştirilen PANEL3D-A ve PANEL3D-B<br />
ile SET3D [4] yazılımı kullanılmıştır.<br />
Missile DATCOM, Amerikan Hava Kuvvetleri<br />
araştırma laboratuarlarında füze ve roket öntasarım<br />
incelemeleri için geliştirilmiş yarı-amprik bir<br />
yazılımdır. Missile DATCOM yazılımı, modelin<br />
bütün statik ve dinamik aerodinamik katsayılarını çıktı<br />
olarak verebilmektedir.<br />
PANEL3D-A, kaynak-çift kutup metodu [5]<br />
kullanılarak geliştirilmiş üç boyutlu bir panel<br />
yazılımıdır. Bu yazılım kullanılarak mühimmatın<br />
sadece statik kararlılık özellikleri bulunabilmektedir.<br />
PANEL3D-B, at nalı-burgaç metodu [6] kullanılarak<br />
geliştirilmiş üç boyutlu bir panel yazılımıdır. Bu<br />
yazılım, mühimmatın bütün statik aerodinamik<br />
katsayıları ile bazı dinamik katsayıları çıktı olarak<br />
verebilmektedir.<br />
SET3D, sonlu hacimler metodunu kullanarak paralel<br />
işlemcilerde üç boyutlu akış çözümlemeleri yapabilen<br />
bir sayısal akışkanlar mekaniği yazılımdır. ANSYS<br />
[7] ticari yazılımı ile model akış alanında düzensiz<br />
ağlar oluşturularak Euler çözümlemeleri<br />
yapılabilmektedir. Çözümleme sonucunda, model<br />
üzerindeki kuvvet ve momentler ile akış alan<br />
özellikleri çıktı olarak alınabilmektedir. Ayrıca<br />
SET3D, birinci veya ikinci derece doğrulukta sonuçlar<br />
verebilmekte, açık veya kapalı zaman ilerlemesi<br />
yapabilmekte ve akı farkı bölme metodu olarak da<br />
Roe veya HLL (Harten-Lax-van Leer) metodlarını<br />
kullanabilmektedir.<br />
CFD-Fastran, CFD-RC şirketi tarafından geliştirilmiş,<br />
sonlu hacimler metodunu kullanarak paralel<br />
işlemcilerde iki ve üç boyutlu akış çözümlemeleri<br />
yapabilen ticari bir yazılımdır. Düzenli veya düzensiz<br />
çözüm ağı üretebilen CFD-Geom ve çözüm<br />
sonuçlarını görüntüleyip işleyebilen CFD-View ön ve<br />
art arayüzlerine sahiptir. Yazılım kullanılarak, Euler<br />
ve Navier-Stokes (laminar veya türbülanslı)<br />
çözümlemeleri üçüncü derece doğruluğa kadar<br />
yapılabilmekte; ayrıca, hareketli cisimler üzerindeki<br />
akışlar da incelenebilmektedir. Açık, nokta kapalı<br />
veya kapalı zaman ilerlemesi ile Roe veya van Leer<br />
akı bölme metodları çözümlemelerde kullanılabilecek<br />
seçeneklerden bazılarıdır. CFD-Fastran çıktı olarak<br />
model üzerindeki kuvvet ve momentler ile akış alanı<br />
özelliklerini verebilmektedir.<br />
Sayısal analizler için yapılan modellemelerde,<br />
kullanılan yazılımların kabiliyetleri doğrultusunda ya<br />
da model bilgi eksiklikleri nedeniyle herhangi bir<br />
varsayım yapılmamıştır. Ancak, SET3D ve CFD-<br />
Fastran modellemelerinde kanatçıklardaki sapmaları<br />
göz önüne alabilmek için (kanatçıkların model<br />
gövdesi üzerinde gövdeye değmeden dönebilmesi<br />
amacıyla) katı model oluşturulurken kanatçıklarla<br />
gövde arasında 1 mm boşluk bırakılmış ve bu şekilde<br />
çözüm ağları oluşturulmuştur.<br />
III. ANALİZ SONUÇLARI VE<br />
DEĞERLENDİRMELER<br />
Sayısal analizler, 1.7 ve 2.86 Mach sayılarında ve -3 o<br />
ila 21 o hücum açısı aralığında yapılmıştır. Eksenel<br />
aerodinamik özelliklerin değişimini incelemek<br />
amacıyla yunuslamada etkin kanatçıklara 0 o ve -20 o<br />
açılar verilmiş, yanal aerodinamik özelliklerin<br />
değişimini incelemek amacıyla da yalpalamada etkin<br />
kanatçıklar menteşe ekseninde -10 o , yuvarlanmada<br />
etkin kanatçıklar ise 10 o döndürülmüştür. Yunuslama,<br />
yuvarlanma ve yalpalamada bütün kanatçıklar etkin<br />
durumdadır. Kanatçıkların hücum kenarı aşağı doğru<br />
döndürüldüğünde yunuslama için sapma açısı negatif,<br />
kanatçıklara arkadan bakıldığında hücum kenarları<br />
saat yönünde dönmüşse yuvarlanma için sapma açısı<br />
pozitiftir. Yalpalamadaki sapma durumu ise modele<br />
yunuslama sapma açısı verildiği durumun arkadan<br />
bakıldığında saat yönünde 90 o döndürülmesiyle elde<br />
edilmiştir.<br />
SET3D ve CFD-Fastran ile yapılacak çözümlemelerin<br />
fazla vakit alacağı düşünüldüğünden belli hücum<br />
açılarında (0 o , 5 o , 10 o , 20 o ) çözümlemeler yapılmıştır.<br />
SET3D analizlerinde yaklaşık 1,450,000 elemanlı<br />
düzensiz çözüm ağı kullanılmıştır. CFD-Fastran<br />
analizleri için ise yaklaşık 1,475,000 elemanlı düzenli<br />
çözüm ağları oluşturulmuş ve kanatlara Chimera<br />
çözüm ağları tanımlanmıştır. CFD-Fastran’da kanat-<br />
114
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kuyruk etkileşimini en iyi şekilde çözümleyebilmek<br />
için laminar Navier-Stokes çözümlemeleri Euler<br />
çözümlemelerine tercih edilmiştir. Deneysel<br />
sonuçlarda yapılan taban basınç düzeltmesi sayısal<br />
analizlerde sadece CFD-Fastran ve SET3D için<br />
yapılabilmiştir.<br />
Eksenel Aerodinamik Özellikler :<br />
Yunuslamada etkin kanatçıkların hareketinin statik,<br />
eksenel aerodinamik özellikler üzerindeki etkileri<br />
Şekil 3-10’da verilmiştir. Bütün hücum açıları ve<br />
Mach sayılarında, kanatçık yüzeylerinin yunuslama<br />
kontrolü sağlamada etkin olduğu gözükmektedir.<br />
Ancak bununla birlikte, yunuslama momentinde<br />
nispeten doğrusal olmayan özellikler ortaya çıkmıştır.<br />
Bunun sebebi ise kuyruk kanatçıklarının, kanatların iz<br />
bölgesinde kalmış olmasıdır. Aslında, doğrusal<br />
olmayan yunuslama momenti özellikleri sonucu<br />
ortaya çıkan “burun-yukarı yunuslama” bu tip geniş<br />
kanatlı füzelerin düşük ses-üstü hızlardaki<br />
karakteristik özelliğidir. Bu burun-yukarı yunuslama<br />
eğilimi ise Mach sayısı arttıkça azalmaktadır.<br />
Şekil 3 ve 4’te kanatçıklar hareketsiz durumdayken<br />
eksenel kuvvet katsayısının hücum açısıyla değişimi<br />
gösterilmiştir. Burada Missile DATCOM ve CFD-<br />
Fastran dışındaki bütün yazılımlar eksenel kuvveti<br />
deneysel verilerden daha küçük bulmuştur. Genel<br />
olarak en iyi sonucu Missile DATCOM ve CFD-<br />
Fastran, en kötü sonucu ise PANEL3D-B yazılımı<br />
vermiştir. SET3D sonuçları ise -taban basınç<br />
düzeltmesi yapılmasına rağmen- deneysel verilerle<br />
çok iyi örtüşmemiştir.<br />
Şekil 5 ve 6’da yunuslamada etkin kanatçıkların -20°<br />
sapması durumunda eksenel kuvvet katsayısının<br />
hücum açısıyla değişimi gösterilmiştir. Genel olarak<br />
deneysel verilere en yakın sonucu -önceki durum<br />
kadar olmasa da- Missile DATCOM vermiştir.<br />
PANEL3D-B sonuçları ise düşük iki Mach sayısında<br />
yaklaşık 8° hücum açısına kadar kabul edilebilir olsa<br />
da yüksek hücum açıları ve Mach sayıları için oldukça<br />
kötüdür. CFD-Fastran ve SET3D sonuçları bu durum<br />
için birbirine yakındır ancak deneysel sonuçlarla çok<br />
iyi örtüşmemiştir. PANEL3D-A sonuçları,<br />
kanatçıklara geometrik olarak sapma açısı<br />
verilemediğinden hesaplanamamıştır.<br />
Şekil 7 ve 8’de kanatçıklar hareketsiz durumdayken<br />
yunuslama momenti katsayısının hücum açısıyla<br />
değişimi gösterilmiştir. Yine 8° hücum açısına kadar<br />
bütün yazılımlar deneysel sonuçlara oldukça yakın<br />
sonuçlar vermiştir. PANEL3D-A sonuçları genel<br />
olarak deneysel verilerle en uyumlu sonuçlar olarak<br />
göze çarpmaktadır. PANEL3D-B yazılımı yüksek<br />
hücum açıları için -diğer yazılımlara oranla- daha kötü<br />
sonuçlar bulmuştur.<br />
Şekil 9 ve 10’da yunuslamada etkin kanatçıkların -20°<br />
sapması durumunda yunuslama momenti katsayısının<br />
hücum açısıyla değişimi gösterilmiştir. CFD-Fastran<br />
en iyi sonuçları vermiştir. Missile DATCOM<br />
sonuçları yüksek hücum açılarında -önceki<br />
durumlarda benzer şekilde- kötüleşmektedir. SET3D<br />
sonuçları ise 1.7 Mach sayısı için deneysel verilerle<br />
pek uyuşmamaktadır. Benzer şekilde 1.7 Mach sayısı<br />
için PANEL3D-B sonuçları oldukça kötüdür. Mach<br />
sayısı arttıkça ise yaklaşık 10° hücum açısına kadar<br />
bütün yazılımlar deneysel verilere yaklaşmaktadır.<br />
Yine PANEL3D-A sonuçları bu durum için<br />
hesaplanamamıştır.<br />
Yanal Aerodinamik Özellikler :<br />
Yuvarlanmada etkin kanatçıkların hareketinin statik,<br />
yanal aerodinamik özellikler üzerindeki etkileri Şekil<br />
11-18’de gösterilmiştir. Kontrol kanatçıkları, tüm<br />
hücum açıları ve Mach sayılarında etkin bir<br />
yuvarlanma kontrolü sağlayabilmektedir. Ayrıca,<br />
kuyruk kanatçıklarının yuvarlanma momenti kontrolü<br />
için sapması, pozitif yalpalama momenti ortaya<br />
çıkarmıştır. Genel olarak, yüksek hücum açılarında<br />
ortaya çıkan bu yalpalama momenti, Mach sayısı<br />
arttıkça düşük hücum açılarında da görülmeye<br />
başlanmıştır. Yuvarlanma kontrolünde olduğu gibi,<br />
bütün hücum açıları ve Mach sayılarında, kanatçık<br />
yüzeylerinin yalpalama kontrolü sağlamada etkin<br />
olduğu gözükmektedir. Yine benzer şekilde,<br />
yalpalama kontrolü sırasında pozitif bir yuvarlanma<br />
momenti oluşmuştur.<br />
İlk olarak, yuvarlanmada etkin kanatçıkların 10°<br />
sapması durumunda yuvarlanma momenti katsayısının<br />
hücum açısıyla değişimi Şekil 11 ve 12’de verilmiştir.<br />
CFD-Fastran yazılım sonuçları deneysel verilerle en<br />
iyi örtüşen sonuçlardır. SET3D ise kabul edilebilir<br />
sonuçlar vermiştir. Diğer taraftan Missile DATCOM<br />
sonuçları deneysel verilerden oldukça uzaktır.<br />
PANEL3D-B yazılımı, düşük ses-üstü hızlarda<br />
deneysel verileri yakalayamamış, bununla birlikte<br />
Mach sayısı arttıkça sonuçlar deneysel verilere<br />
yaklaşmaya başlamıştır. PANEL3D-A sonuçları<br />
yazılımın kabiliyetleri doğrultusunda elde<br />
edilememiştir.<br />
Yalpalamada etkin kanatçıkların -10° hareketinin<br />
yuvarlanma momenti katsayısı üzerindeki etkisi Şekil<br />
13 ve 14’de verilmiştir. CFD-Fastran ve SET3D<br />
yazılım sonuçları deneysel verileri -özellikle 12°<br />
hücum açısına kadar- oldukça iyi yakalayabilmiştir.<br />
Missile DATCOM sonuçları 1.7 Mach sayısında<br />
düşük hücum açıları için deneysel verilerle uyumlu<br />
gözükse de Mach sayısı arttığında deneysel verilerden<br />
115
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
0.2<br />
0.1<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-A PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
Deney Misile DATCOM PANEL3D-A PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.16<br />
0.12<br />
0.08<br />
0.04<br />
C m<br />
0<br />
C A<br />
8<br />
0<br />
-0.04<br />
-0.08<br />
-0.1<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 2<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.12<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 3. Eksenel kuvvet katsayısı, Mach=1.7,<br />
yunuslama kanatçık açısı = 0 o .<br />
Şekil 7. Yunuslama moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yunuslama kanatçık açısı = 0 o .<br />
0.2<br />
0.1<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-A PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-A PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.16<br />
0.12<br />
0.08<br />
0.04<br />
C m<br />
0<br />
C A<br />
8<br />
0<br />
-0.04<br />
-0.08<br />
-0.1<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 2<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.12<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 4. Eksenel kuvvet katsayısı, Mach=2.86,<br />
yunuslama kanatçık açısı = 0 o .<br />
Şekil 8. Yunuslama moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yunuslama kanatçık açısı = 0 o .<br />
0.2<br />
0.1<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.16<br />
0.12<br />
0.08<br />
0.04<br />
C m<br />
0<br />
C A<br />
8<br />
0<br />
-0.04<br />
-0.08<br />
-0.1<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 2<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.12<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 5. Eksenel kuvvet katsayısı, Mach=1.7,<br />
yunuslama kanatçık açısı = -20 o .<br />
Şekil 9. Yunuslama moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yunuslama kanatçık açısı = -20 o .<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.3<br />
0.2<br />
C A 0.1<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.16<br />
0.12<br />
0.08<br />
0.04<br />
C m<br />
0<br />
0<br />
-0.04<br />
-0.08<br />
-0.1<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28 32<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.12<br />
-4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 6. Eksenel kuvvet katsayısı, Mach=2.86,<br />
yunuslama kanatçık açısı = -20 o .<br />
Şekil 10. Yunuslama moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yunuslama kanatçık açısı = -20 o .<br />
116
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.08<br />
0.06<br />
0.04<br />
C l<br />
0.02<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.2<br />
0.16<br />
0.12<br />
0.08<br />
C n<br />
0.04<br />
0<br />
0<br />
-0.04<br />
-0.02<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum açısı, α (derece)<br />
Şekil 11. Yuvarlanma moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yuvarlanma kanatçık açısı = 10 o .<br />
-0.08<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum açısı, α (derece)<br />
Şekil 15. Yalpalama moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yuvarlanma kanatçık açısı = 10 o .<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.06<br />
0.04<br />
C l 0.02<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.2<br />
0.16<br />
0.12<br />
C n 0.08<br />
0.04<br />
0<br />
0<br />
-0.02<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum açısı, α (derece)<br />
Şekil 12. Yuvarlanma moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yuvarlanma kanatçık açısı = 10 o .<br />
-0.04<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum açısı, α (derece)<br />
Şekil 16. Yalpalama moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yuvarlanma kanatçık açısı = 10 o .<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.08<br />
0.06<br />
0.04<br />
C l<br />
0.02<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.24<br />
0.2<br />
0.16<br />
0.12<br />
C n<br />
0.08<br />
0.04<br />
0<br />
0<br />
-0.02<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.04<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 13. Yuvarlanma moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yalpalama kanatçık açısı = -10 o .<br />
Şekil 17. Yalpalama moment katsayısı, Mach=1.7,<br />
yalpalama kanatçık açısı = -10 o .<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.04<br />
0.02<br />
C l<br />
Deney Missile DATCOM PANEL3D-B SET3D CFD-Fastran<br />
0.2<br />
0.16<br />
0.12<br />
C n 0.08<br />
0<br />
0.04<br />
0<br />
-0.02<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
-0.04<br />
-8 -4 0 4 8 12 16 20 24 28<br />
Hücum Açısı, α (derece)<br />
Şekil 14. Yuvarlanma moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yalpalama kanatçık açısı = -10 o .<br />
Şekil 18. Yalpalama moment katsayısı, Mach=2.86,<br />
yalpalama kanatçık açısı = -10 o .<br />
117
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
uzaklaşmıştır. PANEL3D-B yazılımı ise deneysel<br />
verilerden oldukça farklı sonuçlar vermiştir.<br />
PANEL3D-A sonuçları yazılımın kabiliyetleri<br />
doğrultusunda elde edilememiştir.<br />
Yuvarlanmada etkin kanatçıkların 10° sapması<br />
durumunda yalpalama momenti katsayısının hücum<br />
açısıyla değişimi Şekil 15 ve 16’da verilmiştir. Hiçbir<br />
yazılım deneysel verileri çok iyi yakalayamamıştır.<br />
CFD-Fastran yazılımı deneysel verilere en yakın<br />
sonuçları vermiştir. SET3D sonuçları ise genel eğilim<br />
olarak deneysel verilerle örtüşmektedir. Diğer taraftan<br />
Missile DATCOM ve PANEL3D-B sonuçları<br />
deneysel verilerden oldukça uzaktır. PANEL3D-A<br />
sonuçları yazılımın kabiliyetleri doğrultusunda elde<br />
edilememiştir.<br />
Yalpalamada etkin kanatçıkların -10° hareketinin<br />
yalpalama momenti katsayısı üzerindeki etkisi Şekil<br />
17 ve 18’de verilmiştir. CFD-Fastran sonuçları -diğer<br />
yazılım sonuçlarına göre- deneysel verilerle en iyi<br />
örtüşen sonuçlardır. Yine SET3D sonuçları iyi olmasa<br />
da deneysel verilerle aynı eğilimdedir. Missile<br />
DATCOM yazılımı deneysel verilerden oldukça uzak<br />
sonuçlar vermiştir. Benzer şekilde, PANEL3D-B<br />
sonuçları da oldukça kötüdür ancak, Mach sayısı<br />
arttıkça deneysel verilere yaklaşmaya başlamıştır.<br />
PANEL3D-A sonuçları yazılımın kabiliyetleri<br />
doğrultusunda elde edilememiştir.<br />
IV. SONUÇ<br />
Bu çalışmada incelenen modelin deneysel statik,<br />
eksenel ve yanal aerodinamik özellikleri<br />
değerlendirilmiş, analizlerde kullanılan ve TÜBİTAK-<br />
SAGE bünyesinde bulunan ticari ve/veya kurum<br />
içerisinde geliştirilmiş yazılımlardan elde edilen<br />
sonuçlar bu deneysel verilerle karşılaştırılmış,<br />
yazılımların yetenekleri ve kapasiteleri ortaya<br />
konulmuş ve yorumlanmıştır.<br />
Sayısal analizlerde kullanılan yazılımların sonuçları<br />
incelendiğinde -bu model geometrisi için- yarıampirik<br />
ve panel yazılımların sonuçlarının deneysel<br />
verilerle çok iyi örtüşmediği, SET3D ve CFD-Fastran<br />
yazılımlarının sonuçlarının ise deneysel sonuçlarla<br />
uyumlu olduğu görülür. Hemen hemen tüm hücum<br />
açısı, ve Mach sayılarında, CFD-Fastran yazılımının<br />
bulmuş olduğu eksenel ve yanal aerodinamik<br />
katsayılar deneysel verilerle örtüşmektedir. Buna<br />
karşın SET3D yazılımı, yalpalama momenti<br />
katsayısının hücum açısıyla ve yuvarlanma momenti<br />
katsayısının yana kayma açısıyla değişimlerini<br />
yakalayamamıştır. Bunun dışında CFD-Fastran ile<br />
aynı seviyede başarılı sonuçlar vermiştir. Missile<br />
DATCOM yazılımı eksenel aerodinamik katsayıları<br />
deneysel verilere -CFD yazılımları kadar- yakın<br />
bulurken, yanal aerodinamik katsayılarda tutarsız<br />
sonuçlar vermiş ve aynı başarıyı gösterememiştir.<br />
PANEL3D-A ise ortalama bir görüntü çizmiştir.<br />
Eksenel ve yanal aerodinamik özellikler, kanatçıklar<br />
hareketsizken, kullanılan bütün yazılımlar tarafından<br />
bulunabilmiş, kanatçıklar hareketliyken ise<br />
PANEL3D-A yazılımının kabiliyeti bunları<br />
hesaplamaya yetmemiştir. Mühimmatın bütün eksenel<br />
ve yanal aerodinamik özelliklerini verebilen yazılımlar<br />
ise Missile DATCOM, PANEL3D-B, SET3D ve<br />
CFD-Fastran’dır.<br />
Sonuç olarak, genel bir değerlendirme yapıldığında<br />
SET3D ve CFD-Fastran, sonuçları deneysel verilerle<br />
en iyi örtüşen yazılımlardır ve mühimmatın bütün<br />
eksenel ve yanal aerodinamik özelliklerini<br />
verebilmektedir. Ancak, bu yazılımların sonuçlarının<br />
alınması için geçen süre göz önüne alınırsa eksenel<br />
aerodinamik özellikleri belirlemede alternatif olarak<br />
Missile DATCOM yazılımının sonuçları kullanılabilir.<br />
Ayrıca, incelenecek durumlarda sonuçlar verebildiği<br />
sürece PANEL3D-A yazılımı da bu sürece eklenebilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Blair, Jr. A. B., Stability and Control<br />
Characteristics of a Monoplanar Missile<br />
Configuration with Two Low-Profile Tail<br />
Arrangements at Mach Numbers from 1.7 to 2.86,<br />
NASA TM X-3533, 1977.<br />
[2] Blake W., “MISSILE DATCOM User’s Manual-<br />
1997 Fortran 90 Revision”, Air Force Research<br />
Laboratory, 1997.<br />
[3] CFD-RC Inc., CFD-Fastran User Manual, 2002.<br />
[4] Gönç L. O., 027-004176-R1-SET3D YDDP,<br />
TÜBİTAK-SAGE, 2003.<br />
[5] Hoeijmakers H. W. M., A Panel Method for the<br />
Determination of Aerodynamic Characteristics of<br />
Complex Configurations in Linearized Subsonic<br />
or Supersonic Flow: Part I, II & III, NLR TR-<br />
80124, 1980.<br />
[6] Miranda L. R., Elliott R. D., Baker W. M., A<br />
Generalized Vortex Lattice Method for Subsonic<br />
and Supersonic Flow Applications: Part I & II,<br />
NASA CR 2864-65, 1977.<br />
[7] ANSYS Inc., ANSYS LS-DYNA,<br />
http://www.ansys.com.<br />
118
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
AKIŞ ORTAMINDAKİ KARE KESİTLİ BİR KÜT CiSMİN BİR<br />
YÜZEYİNDEN AÇILAN KANALDAN YAPILAN ÜFLEMENİN CİSİM<br />
YÜZEYLERİNDEKİ BASINÇ DAĞILIMLARINA ETKİSİ<br />
Yahya Erkan AKANSU Mustafa SARIOĞLU Tahir YAVUZ<br />
e-posta: akansu@ktu.edu.tr e-posta: sarioglu@ktu.edu.tr e-posta: tyavuz@ktu.edu.tr<br />
Karadeniz Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Makina Mühendisliği Bölümü, 61080, TRABZON<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada; bir yüzeyinin orta kesitinden açılan dar<br />
bir kanaldan üfleme yapılan kare kesitli bir model<br />
etrafındaki iki boyutlu akışta, üfleme debisinin kare<br />
model yüzeyleri üzerindeki basınç dağılımlarına etkisi<br />
deneysel olarak incelenmiştir. Bu amaçla, rüzgar<br />
tünelinde üç farklı Reynolds sayısında yapılmış olan<br />
deneyler ile; çeşitli debilerde kare kesitli modelin<br />
sırası ile ön, alt ve arka yüzeyinden yapılan üfleme<br />
durumları için, kare model çevresi boyunca basınç<br />
katsayısı dağılımları belirlenmiştir. Elde edilen<br />
bulgular göstermektedir ki; kare model etrafındaki<br />
basınç katsayısı dağılımları üflemenin yapıldığı<br />
yüzeye ve üfleme debisine ve Re sayısına bağlı olarak<br />
önemli ölçüde değişim göstermektedir.<br />
I.GİRİŞ<br />
Birçok mühendislik uygulamalarında kullanılan tipik<br />
geometrilerden biri olan kare kesitli küt cisimler<br />
etrafındaki akış, pek çok araştırmanın konusu<br />
olmuştur. Bir küt cismin etrafındaki akışta, kesit<br />
şekline bağlı olarak girdap kopmasının neden olduğu<br />
akış-kaynaklı titreşimler şiddetli bir şekilde<br />
hissedilebilmektedir. Bu nedenle cisim etrafındaki<br />
akışın kontrolü için çeşitli yöntemler<br />
uygulanmaktadır. Bu yöntemlerden biri olan, cismin<br />
önüne yerleştirilen daha küçük çaplı bir cisim<br />
sürükleme katsayısında %70’e varan azalmalara neden<br />
olabilmektedir [1,2]. Diğer bir yöntem de cismin<br />
arkasına merkez eksenine bir ayırıcı plakanın<br />
yerleştirilmesidir [3-5]. Bu yöntemde de plaka<br />
uzunluğuna ve cisimle olan uzaklığa bağlı olarak akış<br />
tipinde önemli etkileşimler oluşmaktadır. Bu konudaki<br />
ilk çalışmalardan birini yapan Roshko [3], temas<br />
halindeki 1D uzunluğundaki plakanın girdap kopma<br />
frekansında % 20 azalmaya ve cismin arka basıncında<br />
%38’lik bir artışa sebep olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Gerrard [6], yaptığı bir çalışmada, bir dairesel<br />
silindirin arkasına yerleştirdiği bir plakanın girdap<br />
oluşum bölgesine olan etkisini, plakanın yatay ve dik<br />
olduğu durumlar için incelemiştir. Sarıoğlu ve<br />
arkadaşları [7], ise bir kare prizma önüne yerleştirilen<br />
dik bir plakanın kare prizma etrafındaki akış<br />
karakteristiklerine etkisini araştırmışlardır.<br />
Başka bir sınır tabaka kontrol yöntemi olan geçirgen<br />
yüzeyden üfleme ve emme uygulaması, son yıllarda<br />
ele alınan inceleme konularından bir tanesi olmuştur.<br />
Geçirgen yüzeyden yapılan üfleme ile sınır tabakanın<br />
yüzeyden ayrılması geciktirilmekte ve bu sayede<br />
direnç düşürülmektedir. Ayrıca yüksek sıcaklık<br />
değerlerine sahip akışlarda, geçirgen yüzeyden yapılan<br />
üfleme ile katı yüzey üzerinde bir film tabakası<br />
oluşturularak katı yüzeyin aşırı ısınması<br />
önlenmektedir. Çuhadaroğlu ve arkadaşları [8]<br />
tarafından yapılan bir çalışmada bir yüzeyi geçirgen<br />
olan kare kesitli bir küt cisminde, geçirgen yüzeyin<br />
önde, üstte ve arkada olduğu durumlar için çeşitli<br />
üfleme ve emme debilerinde cismin basınç dağılımları<br />
ve basınç sürükleme katsayıları elde edilmiştir.<br />
Mathelin ve arkadaşları [9] yüzey geçirgenlik oranının<br />
%30 olduğu dairesel bir silindiri ısıtılmış serbest akış<br />
içerisine yerleştirerek geçirgen yüzeyden soğuk<br />
üfleme yapmışlardır. Bu çalışmalarında, üflemenin<br />
cisim etrafındaki akış ve sıcaklık alanı üzerine oldukça<br />
fazla etkiye sahip olduğunu ve önemli miktarda bir ısıl<br />
korumanın sağlandığını ifade etmişlerdir.<br />
Cisim etrafındaki akışın kontrolü için diğer bir yöntem<br />
de üflemenin cisim yüzeyinde açılan dar bir kanaldan<br />
yapıldığı çalışmalardır. Tensi ve arkadaşları [10]<br />
dairesel bir sindirin yüzeyine açtıkları kanaldan<br />
periyodik olarak üfleme ve emme yaparak cismin iz<br />
bölgesinin değiştirilmesini sağlamışlardır. Mavridis ve<br />
arkadaşları [11], bir kare prizmanın arka bölgesine<br />
hava veya yakıt jeti göndererek girdap oluşum<br />
bölgesinde sabit sıcaklık ve reaksiyon durumu için<br />
meydana gelen etkileşimleri incelemişlerdir. Harinaldi<br />
ve arkadaşları [12] arkaya doğru bir basamak akışında<br />
dönmeli akış bölgesi içerisinde dar kanaldan gaz<br />
göndererek akış alanı içerisindeki etkileşimleri<br />
incelemişlerdir.<br />
Akış ortamına yüzeyden yapılan üfleme ile ilgili<br />
çeşitli çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, literatürde<br />
bir kare prizma yüzeyinde dar bir kanaldan yapılan<br />
üflemenin cisim etrafındaki basınç dağılımına etkileri<br />
konusunda detaylı bir araştırma bulunmamaktadır. Bu<br />
çalışmada; kare bir model etrafındaki akışta modelin<br />
119
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
değişik yüzeylerinden yapılan üflemenin, model<br />
etrafındaki akış yapısına etkilerinin belirlenmesi<br />
amaçlanmıştır.<br />
II. DENEYSEL ÇALIŞMA<br />
Deneyler, 457x457 mm 2 ’lik kare kesit alanına sahip<br />
Plint & Partner firması yapımı TE44 model rüzgar<br />
tünelinde gerçekleştirilmiştir. Bu tünel, bir üflemeli tip<br />
açık jet rüzgar tüneli olup, çalışma bölgesindeki<br />
ortalama hızın hesaplanmasında daralma konisinin<br />
giriş ve çıkış kesitinde bulunan statik basınç<br />
prizlerinden okunan referans basınç farkı<br />
kullanılmaktadır. Çalışma bölgesindeki sınır<br />
tabakasının düzeltilmesi, daralma konisi ve çalışma<br />
bölgesi boyunca yer alan köşe dolguları tarafından<br />
sağlanmaktadır. Bu sayede köşe etkileri nedeniyle hız<br />
profilinde oluşan olumsuzluklar giderilmekte ve<br />
çalışma bölgesinde köşe dolgularının akış yönünde<br />
küçülmesi nedeniyle çalışma bölgesi boyunca sabit<br />
basınç elde edilmektedir. Çalışma bölgesi<br />
uzunluğunun 1200 mm olduğu rüzgar tünelinde elde<br />
edilen en düşük hız 4 m/s ve en yüksek hız 30 m/s<br />
olup, deneylerin gerçekleştirildiği hız aralığındaki<br />
türbülans şiddeti, %1’in altındadır. Şekil 1.’de kare<br />
kesitli modelin, üfleme kanalı akışa göre modelin<br />
arkasında olduğu durumda, tünel içindeki konumu<br />
görülmektedir.<br />
blokaj oranı % 6.5 olup, basınç ölçümlerinde herhangi<br />
bir blokaj düzeltmesi yapılmamıştır. Model<br />
genişliğinin kare kesit kenar uzunluğuna oranı (aspect<br />
ratio) ise 15.2 değerindedir.<br />
Şekil 2’de deney düzeneği ve ölçme sisteminin<br />
şematik resmi görülmektedir. Ölçümlerde Modus T30<br />
basınç ölçer, TSI Model 157 sinyal şartlandırıcı ile<br />
birlikte kullanılmıştır. Gürültü ve parazitlerden<br />
arındırılan sinyaller, UEI Win30 veri toplama kartı ile<br />
bilgisayara aktarılmış ve TSI-ThermalPro paket<br />
programı kullanılarak, basınç ölçümleri<br />
gerçekleştirilmiştir. Her bir basınç ölçümü için<br />
örnekleme oranı 200 Hz ve veri sayısı 4096 olarak<br />
alınmıştır.<br />
Kompresör<br />
ve<br />
hava deposu<br />
Basınç düzenleyici<br />
ve hava filtresi<br />
Açma-kapama vanası<br />
Rotametre<br />
Akış kontrol vanası<br />
TSI Thermal Pro Software<br />
Uoo<br />
DC Güç<br />
kaynağı<br />
Multimetre<br />
y<br />
Orifis<br />
x<br />
Sinyal<br />
şartlandırıcı<br />
Tünel duvarı<br />
Kare model ve<br />
Çalışma bölgesi<br />
Basınç iletim hortumları<br />
Basınç tarayıcı vana<br />
Basınç hortumu<br />
Basınç ölçer<br />
Modus T30<br />
Şartlandırımış çıkış<br />
Kanal bordu<br />
A/D dönüştürücü<br />
karta giden sinyal<br />
Şekil 2. Deney düzeneği ve ölçme sistemi<br />
Şekil 1. Modelin tünel içindeki görünüşü<br />
Kare modelin kenar uzunluğu 30 mm olup genişliği<br />
tünel genişliği ile aynıdır. Üfleme, modelin bir<br />
kenarının ortasından açılan 1 mm genişliğindeki ve<br />
model genişliği boyunca uzanan kanaldan yapılmıştır.<br />
Hava deposundan gelen basınçlı hava, basınç<br />
düzenleyici ve filtreden geçtikten sonra hız ayar<br />
vanasına gelerek istenen debi değerine<br />
ayarlanmaktadır. Buradan modele giden basınçlı hava,<br />
ilk önce model içindeki 10mm çapındaki dairesel<br />
kanala gelmekte ve 5mm uzunluğundaki üfleme<br />
kanalından geçerek ortama çıkmaktadır. Modelin,<br />
tünelin düşey orta düzlemine denk gelen kısmında 0.9<br />
mm iç delik çapına sahip üflemenin yapıldığı kenarda<br />
4 ve diğer kenarlarda 7’şer adet olmak üzere, toplam<br />
25 adet basınç prizi kullanılmıştır. Kare modelin<br />
Deneylerin her birisi kare kesitli model yüksekliğine<br />
bağlı olarak tanımlanan Reynolds sayısının<br />
U ⋅ D<br />
( Re = ∞ ) 8000, 16000 ve 24000 değerleri için<br />
ν<br />
yapılmıştır. Üflemenin yapıldığı yüzey, akışa göre<br />
öne, alta ve arkaya bakacak şekilde kare model tünele<br />
bağlanmış ve her bir pozisyonda üç ayrı üfleme debisi<br />
için basınç ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Bu sayede<br />
de üfleme debisindeki değişimin model üzerindeki<br />
basınç dağılımına olan etkisi incelenmiştir<br />
III. BULGULAR ve İRDELEME<br />
Yapılan ölçümlerden elde edilen basınç değerleri;<br />
P − P∞<br />
Cp<br />
= (1)<br />
1 2<br />
ρU<br />
∞<br />
2<br />
bağıntısıyla basınç katsayısına dönüştürülmüştür.<br />
Burada P model üzerindeki prizden algılanan basınç<br />
değeri, P ∞ ve U ∞ değerleri ise tünel içerisinde modelin<br />
uzağındaki serbest akışa ait basınç ve hız değerleridir.<br />
Her bir üflemenin yapıldığı konumda ve Reynolds<br />
120
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sayısında, üfleme debisinin sırası ile 0, 0.8, 1.6 ve 2.4<br />
lt/s değerleri için model çevresi boyunca olan basınç<br />
katsayısı değişimleri elde edilmiştir.<br />
Üflemenin Arka Yüzeyden Olduğu Durumda<br />
Üflemenin arka yüzeyden yapıldığı durumda, model<br />
yüzeylerinde meydana gelen basınç dağılımları Şekil<br />
3-5’de görülmektedir. Bu konumda, üfleme modelin C<br />
yüzeyinden yapılmakta olup, ön yüzeydeki basınç<br />
dağılımlarına, her üç Re sayısında da üflemenin<br />
herhangi bir etkisi bulunmazken, özellikle Re=0.8x10 4<br />
değerinde, diğer yüzeylerdeki basınç dağılımları<br />
önemli ölçüde değişmektedir. Bu Re sayısında, üfleme<br />
debisinin 0.8lt/s olduğu durumda üfleme jetinin girdap<br />
oluşum bölgesinin içinde kalması nedeniyle arka ve<br />
yan yüzeylerdeki basınçlar üflemesiz durumdakine<br />
göre bir miktar artarken, artan üfleme debisi ile<br />
birlikte C yüzeyinden gönderilen üfleme jeti model<br />
arkasında oluşan girdap oluşum bölgesini etkilemekte<br />
ve jetin cisimden hızlı bir şekilde uzaklaşması<br />
nedeniyle, birbirinin simetrisi olan B ve D<br />
yüzeylerindeki basınçlar üflemenin olmadığı<br />
durumdakine göre daha düşük çıkmaktadır.<br />
1,5<br />
1,0<br />
C p<br />
0,5<br />
0,0<br />
-0,5<br />
-1,0<br />
-1,5<br />
-2,0<br />
A<br />
U o<br />
A<br />
D<br />
B<br />
C<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
Re=0.8x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
Şekil 3. Re=0.8x10 4 değerinde üfleme arka yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
Re sayısının 1.6x10 4 değerinde ise, her üç debideki<br />
üflemelere ait basınçların C yüzeyinde aynı seviyede<br />
kaldığı görülmektedir. Bunun sebebi, üflenen<br />
akışkanın, cismin arka bölgesinde biriken miktarının<br />
yaklaşık aynı düzeyde kalmasıdır. Özellikle artan<br />
üfleme debisiyle birlikte üflenen akışkanın bir kısmı<br />
cisimden uzaklaşarak girdap oluşum bölgesinin dışına<br />
çıkmaktadır. B ve D yüzeylerinde 1.6 lt/s’lik debiye<br />
ait basınç değerleri daha büyük çıkmıştır. Çünkü<br />
2.4lt/s debideki jetin girdap oluşum bölgesinin<br />
içerisinde kalan kısmı 1.6 lt/s’dekine göre daha azdır.<br />
Re=2.4x10 4 değerinde, hızın dinamik basıncının daha<br />
da büyümesi nedeniyle arka yüzeydeki üfleme jetinin<br />
girdap oluşum bölgesindeki etkisi daha da<br />
azalmaktadır. 2.4 lt/s’lik debideki üflemenin de girdap<br />
oluşum bölgesinin içerisinde kalması, C yüzeyindeki<br />
D<br />
ve dolayısı ile B ve D yüzeylerindeki basınçların da en<br />
yüksek seviyeye çıkmasını sağlamaktadır.<br />
C p<br />
0,5<br />
C p<br />
1,5<br />
1,0<br />
0,0<br />
-0,5<br />
-1,0<br />
-1,5<br />
-2,0<br />
1,5<br />
1,0<br />
0,5<br />
0,0<br />
-0,5<br />
-1,0<br />
-1,5<br />
-2,0<br />
A<br />
B<br />
U o<br />
A<br />
C<br />
D<br />
B<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
C<br />
Re=1.6x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
Şekil 4. Re=1.6x10 4 değerinde üfleme arka<br />
yüzeyde iken Cp değişimleri<br />
A<br />
U o<br />
A<br />
D<br />
B<br />
C<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
D<br />
Re=2.4x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
Şekil 5. Re=1.6x10 4 değerinde üfleme arka yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
Üflemenin Alt Yüzeyden Olduğu Durumda<br />
Bu konumda üfleme B yüzeyinden yapılmaktadır.<br />
Kare model etrafındaki akışta kayma tabakasının<br />
cismin alt ve üst ön köşelerinden ayrıldığı göz önüne<br />
alındığında bu kenardaki üflemenin cisim etrafındaki<br />
akışı önemli derecede etkileyeceği açıktır. Şekil 6-8’e<br />
bakıldığında alt yüzeyden yapılan üflemenin serbest<br />
hava akışına karşı sanki sabit bir plaka gibi davranarak<br />
gelen akışa engel olması söz konusudur. Bu nedenle<br />
alt yüzeyin ön kısmındaki basınç değerlerinde önemli<br />
miktarda yükselmeler söz konusudur. Alt yüzeyin arka<br />
kısmında ve C yüzeyindeki basınç artışı, gönderilen<br />
jetin bir kısmının, cisim etrafındaki akış tarafından iz<br />
bölgesi içerisine gönderilmesi nedeni ile oluşmaktadır.<br />
Bu durum, yüksek Re sayılarında ve düşük debilerde<br />
daha baskın olarak ortaya çıkmaktadır. Re=0.8x10 4<br />
değerinde 1.6 ve 2.4lt/s debilerindeki üflemelerin aynı<br />
etkiye sahip olmaları, 2.4lt/s debisindeki üflemenin bir<br />
kısmının iz bölgesinin dışarısına çıkmasından<br />
kaynaklanmaktadır. Re sayısının artması ile birlikte<br />
D<br />
121
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
üflemenin etkisi de giderek azalmakta ve Re sayısının<br />
2.4x10 4 değerine gelindiğinde üflemenin C ve D<br />
C p<br />
1,5<br />
1,0<br />
0,5<br />
0,0<br />
-0,5<br />
-1,0<br />
-1,5<br />
-2,0<br />
A<br />
U o<br />
D<br />
Re=0.8x10 4<br />
A<br />
C üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
B<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
B C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
Şekil 6. Re=0.8x10 4 de üfleme alt yüzeyde iken Cp<br />
değişimleri<br />
D<br />
yüzeylerine olan etkisinin tamamen kaybolduğu<br />
görülmektedir<br />
Üflemenin Ön Yüzeyden Olduğu Durumda<br />
Bu durumda üfleme, serbest hava akışına dik<br />
pozisyondadır. İki akış A yüzeyinin önünde<br />
karşılaşarak, büyük bir etkileşim gösterirler. Normalde<br />
A yüzeyinin ortasındaki üflemenin, yüzeyin alt ve üst<br />
kısımlarına eşit etki etmesi ve basınç dağılımlarının<br />
üfleme eksenine göre simetrik olması beklenir. Burada<br />
üflemenin tam orta eksenli yapılmış olmasına rağmen,<br />
üflemeyle serbest akıştaki etkileşim sonucu bir<br />
dengesizlik oluşmaktadır. Bu nedenle hava akışı,<br />
üfleme akışını alt yüzeye doğru sürüklemeye<br />
çalışmakta ve A yüzeyinin alt bölgesindeki C p<br />
değerlerindeki düşüş ile birlikte, basınçlar da negatif<br />
değerler almaktadır. A yüzeyinin üst bölgesinde ise<br />
üflemesiz duruma benzer bir akış olmakta ve<br />
üfleme akışı bu yüzeyi takip etmediği için buradaki<br />
C p değerleri pozitif değerlerde kalmaktadır.<br />
1.5<br />
1.0<br />
C p<br />
0.5<br />
0.0<br />
U D<br />
o<br />
A<br />
C Re=1.6x10 4<br />
üfleme yokken<br />
B<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
1,0<br />
0,5<br />
C 0,0 p<br />
-0,5<br />
U o<br />
A<br />
D<br />
B<br />
C<br />
Re=0.8x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
-0.5<br />
-1,0<br />
-1,5<br />
-1.0<br />
-2,0<br />
-1.5<br />
-2,5<br />
-2.0<br />
A<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
Şekil 7. Re=1.6x10 4 de üfleme alt yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
D<br />
-3,0<br />
-3,5<br />
A<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
Şekil 9. Re=0.8x10 4 de üfleme ön yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
D<br />
1.5<br />
1.0<br />
Cp<br />
0.5<br />
0.0<br />
U D<br />
o<br />
A<br />
C Re=2.4x10 4<br />
üfleme yokken<br />
B<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
C p<br />
1.5<br />
1.0<br />
0.5<br />
0.0<br />
U o<br />
A<br />
D<br />
B<br />
C<br />
Re=1.6x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
-0.5<br />
-0.5<br />
-1.0<br />
-1.0<br />
-1.5<br />
-1.5<br />
-2.0<br />
A<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
D<br />
-2.0<br />
A<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
D<br />
Şekil 8. Re=2.4x10 4 de üfleme alt yüzeyde iken Cp<br />
değişimleri<br />
Şekil 10. Re=1.6x10 4 de üfleme ön yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
122
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Re=0.8x10 4 için, 1.6 ve 2.4lt/s’lik debilerdeki<br />
üflemelerde basınç katsayılarının B yüzeyinde benzer,<br />
D yüzeyinde ise farklı karakterlerde oldukları<br />
görülmektedir. C yüzeyinde üfleme debisi ile herhangi<br />
bir değişimin olmaması, iz bölgesi basıncının ve<br />
dolayısı ile girdap oluşum mesafesinin de<br />
değişmediğini göstermektedir. Artan Re sayısı ile<br />
üflemenin etkisi giderek azalmakta ve Re=2.4x10 4<br />
değerine gelindiğinde üflemesiz durumdaki değerlere<br />
oldukça yaklaşılmaktadır.<br />
C p<br />
1.5<br />
1.0<br />
0.5<br />
0.0<br />
-0.5<br />
-1.0<br />
-1.5<br />
-2.0<br />
A<br />
U o<br />
A<br />
D<br />
B<br />
C<br />
B<br />
C<br />
Model Yüzey Basınçları<br />
Re=2.4x10 4<br />
üfleme yokken<br />
debi=0.8lt/s<br />
debi=1.6lt/s<br />
debi=2.4lt/s<br />
Şekil 11. Re=2.4x10 4 de üfleme ön yüzeyde<br />
iken Cp değişimleri<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Rüzgar tünelinde Reynolds sayısının 0.8x10 4 , 1.6x10 4<br />
ve 2.4x10 4 değerlerinde, kare kesitli bir model<br />
etrafındaki akışta, modelin bir yüzeyinde model<br />
genişliği boyunca açılan 1mm’lik dar bir kanaldan<br />
yapılan üflemenin model yüzeylerindeki basınç<br />
dağılımlarına etkisi deneysel olarak incelenmiştir.<br />
Deneyler sonucunda görülmüştür ki; modelin ön, alt<br />
ve arka yüzeylerinden yapılan üflemelerin her biri,<br />
model etrafındaki basınç dağılımlarına farklı etkiler<br />
yapmaktadır.<br />
Reynolds sayısı arttıkça üfleme etkisi azalmakta,<br />
bununla birlikte akış ortamına gönderilen üfleme<br />
debisindeki artış, cisim etrafındaki akışla olan<br />
etkileşim nedeniyle farklı sonuçlar doğurmaktadır.<br />
Akış gözleme deneylerinin yapılması, üflemenin cisim<br />
etrafındaki akış ile olan etkileşiminin anlaşılmasında<br />
faydalı olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Igarashi, T., Drag reduction of a square prism<br />
by flow control using a small rod, Journal of<br />
Wind Engineering and Industrial<br />
Aerodynamics, Vol. 69-71, pp. 141-153. 1997.<br />
D<br />
[2] Akansu Y.E., Sarıoğlu M. ve Yavuz T.,<br />
Dairesel Kesitli Bir Silindirin Kare Prizmadaki<br />
Akış Karakteristiklerine Etkileri, ULIBTK’03<br />
14. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi, 03-<br />
05 Eylül 2003, İSPARTA.<br />
[3] Roshko, A., Experiments on the Flow past a<br />
Circular Cylinder at Very High Reynolds<br />
Number, Journal of Fluid Mechanics, Vol. 10,<br />
pp. 345-354, 1961.<br />
[4] Akansu Y.E., Sarıoğlu M. ve Yavuz T., Hücum<br />
Açısının 45° Olduğu Bir Kare Prizmanın<br />
Arkasına Yerleştirilen Ayırıcı Plakanın Vorteks<br />
Kopma Olayına Etkisinin Deneysel<br />
İncelenmesi, ULIBTK’01. 13. Ulusal Isı Bilimi<br />
ve Tekniği Kongresi, Konya, 5-7 Eylül 2001.<br />
[5] Sarıoğlu M., Akansu Y. E. ve Yavuz T.,<br />
Düzlem Plaka-Dairesel Silindir Sistemi<br />
Etrafındaki Akışın Deneysel İncelenmesi,<br />
ULIBTK’03 14. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği<br />
Kongresi, 03-05 Eylül 2003, İSPARTA.<br />
[6] Gerrard, J. H., The Mechanics of the Formation<br />
Region of Vortices Behind Bluff Bodies,<br />
Journal of Fluid Mechanics, Vol. 25, Part 2,<br />
pp. 401-413, 1966.<br />
[7] Sarıoğlu M., Akansu Y. E. ve Yavuz T., Kare<br />
Kesitli Silindir Önüne Yerleştirilen Bir<br />
Plakanın Basınç Dağılımı ve Girdap Kopma<br />
Olayına Etkisinin Deneysel İncelenmesi,<br />
Kayseri 4. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-15<br />
Mayıs 2002<br />
[8] Cuhadaroğlu, B., Akansu, Y.E. ve Turhal,<br />
A.Ö., Kare Kesitli Bir Model Etrafındaki İki<br />
Boyutlu Akışta Modelin Bir Yüzeyinden<br />
Yapılan Üniform Üflemenin Model<br />
Yüzeylerindeki Basınç Dağılımına Etkisi,<br />
ULIBTK’03 14. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği<br />
Kongresi, 03-05 Eylül 2003, İSPARTA.<br />
[9] Mathelin, L., Bataille, F. and Lallemand, A.,<br />
Flow around a Circular Cylinder With Non-<br />
Isothermal Blowing, Experimental Thermal<br />
and Fluid Science Vol. 26, pp. 173–179, 2002.<br />
[10] Tensi, J., Boué, I., Paillé, F. and Dury, G.,<br />
Modification of the Wake Behind a Circular<br />
Cylinder by Using Synthetic Jets, Journal of<br />
Visualization, Vol. 5, No. 1, pp. 37-44, 2002.<br />
[11] Mavridis, C., Bakrozis, A., Koutmos, P. And<br />
Papailiou, D., Isothermal and Non-Premixed<br />
Turbulent Reacting Wake Flows Past a Two-<br />
Dimensional Square Cylinder, Experimental<br />
Thermal and Fluid Science Vol. 17, pp. 90-99,<br />
1998.<br />
123
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
AERODİNAMİK YAVAŞLATICILAR AERODİNAMİĞİ<br />
Tahir YAVUZ<br />
tyavuz@ktu.edu.tr<br />
Karadeniz Teknik <strong>Üniversitesi</strong> Makine Mühendisliği Böümü Trabzon, 61080<br />
ÖZET<br />
Paraşüt sistem olarak çeşitli amaçla kullanılmış<br />
olmakla beraber genel tanımlama olarak aerodinamik<br />
yavaşlatıcı olarak işlev gören bir sistemdir. Paraşüt –<br />
kütle sistem kanopi denen aerodinamik kuvvetlerin<br />
etkidiği yavaşlatıcı kısım ile taşıdığı kütle arasında<br />
etkileşim sonucunda belli bir aerodinamik<br />
karakteristiğe bağlı bir harekete sahip olur. Komple<br />
sistemin aerodinamik karakteristiği kanopi denen<br />
aerodinamik sistemim aerodinamik karakteristiklerine<br />
bağlı olarak sistemin hareket karakteristikleri oluşur.<br />
Paraşütün ilk fırlatıldığında kanopinin açılıncaya<br />
kadar ve açıldıktan sonra terminal hız değerine<br />
düşünceye kadar hareketi daimi olmayan bir<br />
harekettir. Terminal hıza eriştikten sonra da hareket<br />
bir osilasyon (salınım hareketi) olduğundan hareket<br />
yine zaman bağımlıdır. Bu hareketin sonucu olarak,<br />
tanımlanan eksen takımına göre, sistem hem lineer<br />
hem de açısal ivmeye sahip bir harekete sahiptir.<br />
Dolayısı ile sistemin zamana bağlı hareketteki<br />
aerodinamik karakteristikleri, zamandan bağımsız<br />
(daimi) hareketteki aerodinamik karakteristiklerinden<br />
oldukça farklıdır. Sistemin hareketini tanımlayan<br />
matematiksel model bir çok aerodinamik<br />
karakteristiklerin data olarak verilmesini gerektirir<br />
Bu çalışmada genel olarak paraşüt-kütle sisteminin<br />
matematiksel modelinin gerektirdiği aerodinamik<br />
karakteristiklerden, sistemin hareket<br />
karakteristiklerinden, dalga temas (wake-recontact)<br />
olayından ve son yıllarda nümerik çözüm yöntemleri<br />
ile yapılmış çalışmalardan bahsedilecektir.<br />
I.GİRİŞ<br />
Paraşüt olarak isimlendirilen aerodinamik<br />
yavaşlatıcılar uçan bir nesne değil, acil durumlarda<br />
hayat kurtaran, çeşitli kargo ekipmanlarının<br />
taşımacılığında kullanılan ve uçak gibi hareketli bir<br />
objeyi yavaşlatarak kısa mesafede durdurmasını<br />
sağlayan birer yavaşlatıcı olarak ve su altı silahlarının<br />
hareketlerini stabilize eden sistemler olarak<br />
tanımlanır. Büyük felaketlerde yiyecek ve ilaç gibi<br />
sağlıkla alakalı malzemeleri emniyetli bir şekilde<br />
felaket bölgelerine ulaştırabilen sistemlerdir Paraşüt<br />
ayrıca bir spor aracı olarak da sıkça kullanıldığı<br />
bilinmektedir. Paraşüt yukarda sıralanan<br />
uygulamalarda işlev olarak bir yavaşlatıcı olarak<br />
görevi yapmaktadır. Bu nedenle paraşüte literatürde<br />
aerodinamik yavaşlatıcı de denmektedir. Literatür<br />
bilgilerine göre ilk paraşüt dizaynı 1495 yılında<br />
Leoonarda Da Vinci tarafından yapıldığı<br />
bilinmektedir.<br />
Paraşüt kullanıcısının bilmek istediği sistemin<br />
hareketinin kararlı olup olmadığı, denge hücum<br />
açısının ve terminal hızının ne olduğudur. Paraşütler<br />
kanopi geometrisine bağlı olarak hareket stabil hale<br />
geldikten sonra belli bir terminal hızda sıfır veya<br />
sıfırdan farklı bir denge hücum açısında alçalırlar.<br />
Terminal hızın değeri paraşütün taşıdığı kütle ile<br />
kanopiye etki eden aerodinamik direnç kuvvetinin<br />
değerine, denge hücum açısı tamamen kanopiye etki<br />
eden normal yöndeki aerodinamik kuvvet katsayısının<br />
hücum açısı ile değişimine bağlıdır.<br />
Paraşüt aerodinamiğinde karşılaşılan problemler sırası<br />
ile;<br />
i) Paraşüt kanopisinin açılma safhası<br />
(Inflation process),<br />
ii) Paraşüt–kütle sisteminin hareket<br />
karakteristikleri (Statik ve dinamik)<br />
iii)<br />
Dalganın kanopiye temas olayı (wakerecontact).<br />
sıralanabilir. Bu üç safha için matematiksel modeller<br />
kurularak elde edilen sonuçlar gerçek labaratuvar<br />
deneyleri ile gerekse gerçek drop testleri ile test<br />
edilerek modellerin geliştirilmesi sağlanmaktadır. Bu<br />
gelişmeler çeşitli nümerik çözüm tekniklerin<br />
gelişmesine ve bilgisayar kapasitelerinin artmasına<br />
bağlı olarak ilerlemektedir.<br />
Paraşüt- kütle sisteminin hareketini tanımlayan<br />
matematiksel model yukarda da bahsedildiği gibi en<br />
genel halde zaman bağımlı, altı serbestlik dereceli bir<br />
denklem takımıdır. Bu denklem takımı çözülerek<br />
paraşüt-kütle sisteminin hareket karakteristikleri,<br />
açılma karakteristikleri (hareketin statik ve dinamik<br />
karakteristikleri, terminal hızı, denge hücum açısı<br />
gibi) bulunabilir.<br />
Bu çalışmada özellikle daimi olmayan akım<br />
şartlarında söz konusu olan aerodinamik<br />
karakteristikler incelenerek matematiksel model<br />
124
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
oluşumu , sistemin statik ve dinamik stabilitesi ile<br />
dalga-kanopi temas (wake-recontact) olayı<br />
incelenecektir. Ayrıca son yıllarda yapılan nümerik<br />
çalışma sonuçlarından da kısmen bahsedilecektir.<br />
II. HAREKET DENKLEMLERİ VE<br />
AERODİNAMİK DATALAR<br />
Aerodinamik yavaşlatıcılar olarak tanımlanan paraşütkütle<br />
sistemi hareketinin tanımlayan matematiksel<br />
modeller çeşitli bilim adamları tarafından çeşitli<br />
kabuller altında geliştirilmiştir. Dünyanın çeşitli<br />
bölgelerinde AIAA (The American Institute of<br />
Aeronautics and Astronautics) tarafından<br />
Aerodinamik Yavaşlatıcı Sistemleri Teknoloji<br />
Konferansı (the Aerodynamics Decelerator Systems<br />
Technology Conference) düzenlenerek bu alandaki<br />
araştırmalar sunulmakta ve tartışılmaktadır. Bu gün<br />
itibari ile erişilen genel sonuç, paraşüt-kütle sisteminin<br />
hareketini modelleyen üniversal olarak kabul görmüş<br />
bir model henüz ortaya konamamıştır. Her model<br />
sistemin belli özelliklerini (sistemin hareketi, hareket<br />
karakteristikleri, açılma prosesi, daimi olmayan<br />
hareket karakteristikleri, wake-recontact olayı etc.)<br />
çözümleyebilmektedir<br />
Bu güne kadar kurulan ve geliştirilen modeller<br />
arasındaki en önemli fark sistemin daimi olmayan<br />
hareketinde söz konusu olan ilave akışkan kütle<br />
terimlerinin bileşenlerinin tanımı, değerleri ve bu<br />
bileşenlerin matematiksel modelle ilişkilendirilmesidir<br />
Son yıllarda nümerik hesaplamalardaki gelişmelere<br />
paralel olarak paraşüt aerodinamiği konusunda<br />
önemli nümerik çalışmalar gerçekleştirilmiştir.<br />
Paraşüt-kütle sisteminin hareketinin modellenmesinde<br />
uçakların hareket denklemlerinden farklı olarak iki<br />
problemle karşılaşılır. Bunlar;<br />
i) paraşüt-kütle sistemleri alçalma sırasında kütle<br />
merkezi etrafında büyük açılı bir<br />
salınım(osilasyon) hareketi yaparlar. Bu durum<br />
çözüm yöntemi olarak ilgili denklemlerin<br />
lineerleştirme teorisinin kullanımını sınırlar.<br />
ii) İlave akışkan kütlesi terimlerinin tanımı ve bu<br />
terimlerin hareket denklemlerine ilave<br />
edilmesidir. Paraşüt -kütle sistemi hareketi<br />
genelde daimi olmayan bir harekete sahiptir.<br />
Paraşüt kanopisi geometrik olarak küt bir cisim<br />
olup, daimi olmayan hareket şartlarında oluşan<br />
ilave akışkan kütlesi, sistemin toplam kütlesi ile<br />
mukayese edilebilir büyüklüktedir. İlave akışkan<br />
kütlesi bileşenleri sayısı sistemin simetrisine göre<br />
değişmektedir. Bu bileşenler ancak teorik olarak<br />
potansiyel akım kavramı altında basit geometrik<br />
için hesaplanabilir ve teorik değerler gerçek<br />
değerlerden oldukça farklıdır. Bu nedenle bu<br />
bileşenler deneysel olarak belirlenmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Sistemlerin hareketlerinin matematiksel modeli<br />
oluşturulmasında en önemli problem uygun referans<br />
eksen takımının seçilmesidir. Modellemelerde<br />
zamana zaman yere bağlı sabit eksenler (inertia axes)<br />
ve zaman zaman da sisteme bağlı onunla hareket<br />
eden hareketli eksenler (body axes) referans<br />
alınmaktadır.<br />
Paraşut-kütle sistemi birbirine bağlı ve birbirine göre<br />
belli bir hareket özelliğine sahip kanopi ve asılı<br />
kütleden ibaret iki sistemden oluşmaktadır. Genel bir<br />
uygulama olarak, paraşüt-kütle sisteminin hareketinin<br />
modellenmesinde hem yere bağlı sabit eksenler hem<br />
de sistemle beraber hareket eden hareketli eksenler<br />
dikkate alınarak model oluşturulur. Bu<br />
modellemelerde kanopi ve asılı kütleye etki eden<br />
aerodinamik kuvvet ve momentler sistemle beraber<br />
hareket eden hareketli eksenlere (cisim eksenleri)<br />
göre tanımlanır. Bu aerodinamik kuvvet ve momentler<br />
cismin hız bileşenlerinin (lineer ve açısal)<br />
fonksiyonudur. Sisteme etki eden gravitasyonel<br />
kuvvet ve momentler ise sabit eksenlere (yer<br />
yüzeyine) göre ifade edilir. Dolayısı ile yörüngesel<br />
hareket denklemlerinin modellenmesinde sabit ve<br />
hareketli eksenler beraberce kullanılarak, eksenlere<br />
göre yazılan ilgili bağıntılar ilgili geometrik<br />
transformasyonlar yardımı ile birbiri ile ilişkilendirilir.<br />
Buna ilave olarak sistemin asılı kütlesi kanopiye göre<br />
hareketi dikkate alınarak biri kanopiye diğeri asılı<br />
kütleye bağlı birden fazla hareketli eksen seçilerek<br />
modelleme bu iki eksen referans alınarak da<br />
yapılabilir. Bu yaklaşımın dışında farklı yöntemlerde<br />
uygulanmıştır. Mesela, Purvis [1] modellemede<br />
hareketli eksenleri rotasyonel hareketin, sabit<br />
eksenleri de öteleme hareketinin modellenmesinde<br />
kullanmıştır. Modellerin oluşturulması ile ilgili daha<br />
detaylı bilgi referanslardan alınabilir.<br />
Paraşüt-kütle sisteminin hareketinin modellenmesinde<br />
en basit model iki serbestlik dereceli modeldir. Bu<br />
modellemede hem paraşüt kanopisi ve hem de asılı<br />
kütle birbirinden bağımsız ancak bir noktada birbirine<br />
bağlı sistemler olarak ele alınmaktadır [2].<br />
Altı serbestlik dereceli (üç öteleme ve üç dönme)<br />
kanopi ve asılı kütlenin rigid olarak birbirine bağlı<br />
olduğu modellemede hareket denklemleri aşağıda<br />
verilmiştir. Sisteme bağlı eksenler göre, sisteme etki<br />
eden dış aerodinamik ve gravitasyonel kuvvetler, X, Y<br />
ve Z ile diş aerodinamik ve gravitasyonel momentler<br />
L, M ve N olmak üzere (Şekil 1) hareket denklemleri;<br />
X = ( m + α ) u−<br />
( m + α )( rv − qw)<br />
− mx<br />
Y = ( m + α )( v−<br />
pw)<br />
+ ( m + α ) ru + mx<br />
Z = ( m + α )( w+<br />
pv)<br />
− ( m + α ) qu − mx<br />
L = I<br />
11<br />
M = I<br />
33<br />
.<br />
p<br />
.<br />
11<br />
33<br />
33<br />
.<br />
.<br />
.<br />
.<br />
33<br />
11<br />
11<br />
q−<br />
mx ( w−<br />
qu + pv)<br />
+ ( I<br />
g<br />
11<br />
− I<br />
33<br />
g<br />
g<br />
( q<br />
.<br />
( r+<br />
pq)<br />
g<br />
.<br />
( q−<br />
pr)<br />
) pr<br />
2<br />
+ r<br />
2<br />
)<br />
(1)<br />
(2)<br />
(3)<br />
(4)<br />
(5)<br />
125
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
.<br />
.<br />
N = I33 r+<br />
mxg ( v+<br />
ru − pw)<br />
− ( I11<br />
− I33)<br />
pq<br />
olarak ifade edilebilir [3 ].<br />
(6)<br />
Şekil 1. Aerodinamik Yavaşlatıcı Geometrisi ve<br />
Eksen Takımı.<br />
Denklemler kanopinin hacım merkezi O noktası<br />
referans alınarak yazılmıştır. . İlave akışkan kütleleri<br />
α11 = k11ρ<br />
f<br />
∀ ve α33 = k33ρ<br />
f<br />
∀ denklemleri ile<br />
tanımlanmıştır<br />
Yukarıda ifade edilen modelin dışında paraşüt<br />
kanopisi ve asılı kütle birbirine bağlı ayrı birer rigid<br />
cisim gibi düşünülerek de modellemeler yapılmıştır.<br />
Bu durumda her iki sistemin matematiksel modeli<br />
kurularak çözüm yapılabilir. Bu anlamda kurulan<br />
matematiksel modeller Yavuz [3], Schatz–Curry [4]<br />
ve Doherr [5] gibi referanslardan alınabilir.<br />
Daimi Olmayan (Unsteady) Aerodinamik<br />
Bilindiği gibi paraşüt-kütle sisteminin ilk<br />
fırlatıldığında ve açılmanın başlangıç safhasında ve<br />
alçalma hareketinde bile paraşüt hareketi zamanla<br />
değişen bir hız alanına sahiptir. Sistemin eksen takımı<br />
sabit veya hareketli olsun, yukarda ifade edilen<br />
hareket safhalarında sistem eksenler boyunca lineer<br />
ve eksenler etrafında açısal hızlara ve ivmelere<br />
sahiptir. Bu daimi olmayan hareket safhasında,<br />
özellikle paraşüt-kütle sisteminde paraşüt kanopisine<br />
etki eden aerodinamik kuvvetler daimi hareket<br />
halindeki aerodinamik kuvvetlerden oldukça farklıdır.<br />
Bu fark ilave akışkan kütlesi ile ifade edilir.<br />
Paraşüt kanopisi referans alınarak ilk defa Lamb ve<br />
Mimle-Thomson teorileri takip edilerek İbrahim [6]<br />
tarafından 1965 yılında cup geometrine haiz bir<br />
cismin ilave akışkan kütlesi bileşenlerini analitik<br />
olarak hesaplamıştır. Daha sonra Klimas [7], analitik<br />
ilave akışkan kütlesinin model gözenekliliğe bağlı<br />
olduğunu ortaya koymuştur. İlave akışkan kütlesi<br />
özellikle küt cisimler için önemli bir etkisel<br />
büyüklüktür. Daimi olmayan harekette ilave akışkan<br />
kütlesinden kaynaklanan kuvvet cisme daimi olmayan<br />
hareketteki toplam kuvvet ile cismin daimi<br />
hareketindeki kuvvetin farkı olduğu dikkate alınarak<br />
katsayılar cinsinden;<br />
.<br />
∀V<br />
CR<br />
= CS<br />
+ 2k<br />
(7)<br />
ij 2<br />
SV<br />
denklemi ile verilir. Bu denklemde C R daimi olmayan<br />
akımda ani toplam direnç katsayısı, C S daimi akımda<br />
direnç kuvvet katsayısı, k ij ilgili yöndeki ilave akışkan<br />
2<br />
kütle katsayısı, S = πD / 4 ve ∀ = SD/ 3 sırası ile<br />
akışkana gömülü cismin kesit alanını ve hamcını ifade<br />
etmektedir. Yavuz [10] model kanopiler için, küresel,<br />
cross ve aerokonical kanopiler, daimi olmayan akım<br />
şartlarında toplam direnç kuvvet katsayılarını, CR ve<br />
ilave akışkan kütlesi katsayılarını ,k ij belirlemiştir. C R<br />
ve k katsayılarının modele bağlı olarak, Reynolds<br />
sayısına, ivmeleme modülüne ve hücum açısının<br />
fonksiyonu olarak değiştiği,<br />
.<br />
⎛<br />
⎞<br />
⎜<br />
V D<br />
C =<br />
⎟<br />
R<br />
f<br />
⎜<br />
geometri,<br />
α ,<br />
(8)<br />
2<br />
V ⎟<br />
⎝<br />
⎠<br />
gözlenmiştir. Küresel bir kanopi için elde edilen C R ve<br />
k 11 değişimi Şekil de verilmiştir. Grafikte aynı<br />
zamanda daimi akım şartlarındaki C S değeri de<br />
gösterilmiş ve yaklaşık olarak 0.57 değerine haiz<br />
olduğu görülmektedir.<br />
12<br />
11<br />
10<br />
k 33<br />
9<br />
0.9<br />
8 V, V *<br />
0.8 C R<br />
7<br />
0.7<br />
6<br />
0.6<br />
5<br />
0.5<br />
4<br />
C T<br />
kararlı haldeki kuvvet katsayısı 0.4<br />
3<br />
0.3<br />
2<br />
C R<br />
-deneysel değerler<br />
0.2<br />
C<br />
1<br />
R<br />
-yükün lineer ivmelenmesinden<br />
k 0.1<br />
33<br />
=α 33<br />
/ρV vol elde edilen<br />
0<br />
0.0<br />
-0.16 -0.12 -0.08 -0.04 0.00 0.04 0.08 0.12 0.16 0.20 0.24 0.28<br />
İvmelenme Modülü, δ (V ∗ D/V 2 )<br />
V 2<br />
α 33<br />
,C R<br />
Yarıküresel kanopiler<br />
Hücum açısı=0°<br />
Şekil 2. Toplam direnç ve ilave akışkan kütle<br />
katsayısının değişimi [10]<br />
Yukarda bahsedilen (7) denklemi ile yapılan<br />
uygulamanın z or olduğu düşüncesi ile Harwood [9],<br />
Sarpkaya ve Isaacson’nun [11] uygulamasını referans<br />
alarak, (7) denklemini,<br />
__ __ 2<br />
C<br />
V<br />
(9)<br />
R<br />
2<br />
k C<br />
. = +<br />
S .<br />
V D<br />
3<br />
V D<br />
formunda ifade etmiştir. Harwood [9] deneysel<br />
dataları[10] kullanarak C S = 0.565 ve k=2.7 ortalma<br />
değeri elde etmiştir. Bu değerlere göre C S değeri<br />
hemen hemen daimi şartlardaki değere eşit olurken<br />
ilave akışkan kütle katsayısı 2.7 değeri Ibrahim [6]<br />
tarafından bulunan analitik değerin hemen hemen beş<br />
katıdır.<br />
1.2<br />
1.1<br />
1.0<br />
126
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Paraşüt kanopisi için deneysel olarak belirlenmesi<br />
gereken ilave akışkan kütle katsayıları k 11 , k 22 = k 33<br />
ve k 55 = k 66 . Bu üç ilave akışkan kütle katsayıları<br />
seçilen koordinat sisteminin orijini kanopinin basınç<br />
merkezi olarak seçilir ise O-y ekseni etrafındaki ilave<br />
akışkan atalet momenti, α 55 ve O-z ekseni etrafındaki<br />
ilave akışkan atalet momenti α 66 asılı kütlenin aynı<br />
noktaya göre atalet momenti yanında ihmal edilebilir<br />
mertebede olduğu için deneysel olarak bulunması<br />
gereken ilave akışkan kütleleri sayısı ikiye k 11 ve<br />
k 22 =k 33 indirgenmektedir<br />
sistem α E denge hücum açısı ile hareket etmektedir.<br />
Bu sonuç hareket denklemlerinin ilgili modeller için<br />
yapılan çözüm sonuçlarından da (Şekil 4 ve 5)<br />
görülmektedir<br />
III. SİSTEMİN STATİK VE DİNAMİK<br />
STABİLİTESİ<br />
Paraşüt-kütle sisteminin hareket denklemleri, sistemin<br />
simetri özelliği de dikkate alınarak, üç serbestlik<br />
dereceli bir hareket için daha da basitleşerek,<br />
.<br />
.<br />
(<br />
11 S 11 a<br />
α33)<br />
X = m + α ) u+<br />
( mz + α z ) q+<br />
( m + qw (10)<br />
.<br />
33<br />
) w−<br />
( m + α11)<br />
qu − ( mzS<br />
α11za<br />
)<br />
Z = ( m + α + q<br />
2<br />
(11)<br />
.<br />
.<br />
2<br />
2<br />
2 2<br />
( I<br />
yy<br />
+ mz<br />
S<br />
+ α<br />
55<br />
+ α11za<br />
) q+<br />
(<br />
11za<br />
+ mz<br />
S<br />
) u<br />
+ ( α 11<br />
za + mzS<br />
) qw<br />
(12)<br />
M = α<br />
halini alır. Burada diş kuvvet ve momentler,<br />
aerodinamik ve kütlesel kuvvet ve momentler olup<br />
2<br />
X = −1/<br />
2ρV<br />
CN ( α)<br />
A − mg sinθ<br />
2<br />
Z = −1/<br />
2ρV<br />
CT ( α ) A + mg cosθ<br />
2<br />
M = −1/<br />
2ρV<br />
CM ( α ) AD<br />
2<br />
− 1/ 2ρV<br />
C<br />
N<br />
( α)<br />
Az<br />
a<br />
− mgz<br />
S<br />
(13)<br />
(14)<br />
sinθ<br />
(15)<br />
denklemleri ile tanımlanmıştır. Denklemlerde, C N (α) ,<br />
C T (α) ve C M (α) kanopinin hacım merkezinde<br />
kanopiye etki eden normal ve eksenel yöndeki<br />
aerodinamik kuvvetler ile aerodinamik moment<br />
katsayılarını ifade etmektedir ve bu katsayılar hücum<br />
açısının fonksiyonu olarak değişmektedir. Yapılan<br />
deneysel çalışmalardan çeşitli geometri ve<br />
gözenekliliğe sahip modeller için yapılan deneysel<br />
çalışmalardan elde edilen deneysel sonuçlar Şekil<br />
3’de verilmiştir.<br />
Aerokoniksel<br />
Küresel<br />
Parçalı(4:1)<br />
Şekil 3. Aerodinamik kuvvet ve moment<br />
katsayılarının hücum açısı ile değişimi.<br />
_________<br />
Sistemin statik stabilitesi için C N (α) değeri ile C M (α)<br />
değerleri arasında bir denge olmasını gerektirir. Statik<br />
stabilite analizinden sistemin statik stabıl olabilmesi<br />
için C N (α) = C M (α) = 0 şartının sağlanması<br />
gerekmektedir. Şekil 4 incelenirse, aerodinamik<br />
kuvvet katsayılarının hücum açısı ile değişimi dikkate<br />
alındığında aerokoniksel ve dairesel küresel kanopiler<br />
için iki denge hücum açısı α = 0 o ve α = α E , kollar<br />
oranı 4:1 olan parçalı model(cross model) için ise bir<br />
denge hücum açısı, α = 0 o vardır. Aaerokoniksel ve<br />
küresel kanopiler α =0 hücum açısı statik statik denge<br />
açısı olamamaktadır. Paraşüt kütle sistemi küçük bir<br />
dengesizlik sonucu denge hücum açısı α = α E kayarak<br />
Şekil 4. Aerokoniksel model için konum ve hücum<br />
açısının zamanla değişimi<br />
127
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sonucunda sistem parametrelerinin hareketin dinamik<br />
karakteristiklerine etkisi incelenmiş ve sonuçlar Şekil<br />
de (Root-locus curve) Şekil 6a’da gösterilmiştir.<br />
Şekilden de görüldüğü gibi C Nα ve k 11 değeri sistemin<br />
dinamik stabilitesine pozitif etki yapmaktadır.<br />
Şekil 5. Cross model (4:1) model için konum ve<br />
hücum açısının zamanla değişimi.<br />
Dinamik Stabilite<br />
Yükarda verilen hareket denklemlerine lineerleştirme<br />
teorisi uygulayarak yapılan dinamik stabilite<br />
analizinde sistemin dinamik stabil olabilmesi için<br />
diğer parametreler yanında en önemli parametrelerin;<br />
i) denge hücum açısı civarında normal<br />
yöndeki aerodinamik kuvvet katsayısının<br />
hücum açısına göre eğimi, C Nα = dC N /dα<br />
ii)<br />
normal yöndeki ilave akışkan kütlesi ile<br />
eksenel ilave akışkan kütlesi arasındaki<br />
pozitif fark, α 11 - α 33<br />
tır.<br />
Paraşüt kütle sisteminin denge hücum açısı civarında<br />
yapmış olduğu osilasyon hareketi (salınım hareketi)<br />
sonucu hücum açısının değişimi<br />
λ<br />
α = e t ( Acosωt<br />
+ B sinωt)<br />
denklemi ile<br />
tanımlanabilir. Burada λ salınım hareketinin sonum<br />
katsayısı ve ω ise salınım frekansıdır. Eğer λ negatif<br />
ise sistemin hareketi kararlıdır.<br />
Şekil 6a. C Nα ve k 11 ’ in dinamik stabiliteye etkisi[13]<br />
Eğer λ negatif ise sistemin hareketi kararlıdır. Etkin<br />
[13]’den esinlenerek yapılan dinamik analiz<br />
Şekil 6b. C Nα ve k 33 ’ün dinamik stabiliteye etkisi[13].<br />
IV. DALGA TEMASI (WAKE-RECONTACT)<br />
OLAYI<br />
Paraşut serbest bırakıldığından itibaren ( deployment)<br />
taşıdığı kütleye de bağlı olarak hızı 4sn süresinde<br />
yaklaşık olarak 600 mil/h değerinden 50 mil/h<br />
değerine düşer. Bu hareket sırasında paraşüt arkasında<br />
oluşan dalga akımı paraşütü etkisi altına alarak<br />
paraşüt kanopisinin deformasyonuna sebep olur. Bu<br />
olaya literatürde dalganın yeniden teması ( wakerecontact)<br />
olayı denir. Çeşitli bilim adamları Spahr ve<br />
Wolf [15], Yavuz-Oler[16] ve Yavuz [17] wakerecontact<br />
olayını incelemişlerdir.<br />
Paraşut kanopisinin dalganın temas olayı sonucu<br />
deformasyona uğraması çeşitli parametrelere,<br />
başlangıç ve terminal hızlarına ve asılı kütleye<br />
bağlıdır. Strickland ve Macha [18] deformasyon<br />
parametrelerinin boyutsuz kütle oranına , M R = W/ρ f<br />
gD 3 2<br />
ve Froud sayısına, F = U gD bağlı<br />
R i<br />
/<br />
olduğunu ortaya koymuştur. Burada D kanopi çapı, W<br />
asılı kütle yada paraşut ağırlığı ve Ui başlangıç hızıdır.<br />
Yavuz[17], Yavuz ve Oler’in çalışmasını [16] referans<br />
alarak paraşüt kütle sisteminin açılma prosesini<br />
modelleyerek paraşüt geometrisi, asılı kütle ve<br />
başlangıç-terminal hız oranları kombinasyonu dikkate<br />
alınarak wake-recontact olayın olmaması için güvenli<br />
operasyon bölgesi oluşturmuştur. Modelleme üç<br />
kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım paraşüt-kütle<br />
sistemi modelini, ikinci kısım kanopi etrafındaki<br />
akışkanın hareketini karakterize eden dalga modeli<br />
(wake model) ve üçüncü kısım model ve dalga<br />
arasında momentum transferi modellemesidir.<br />
128
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Üç durum referans alınarak;<br />
i) M R = 0.45, F R = 194, U i /U t = 8.99<br />
ii) M R = 0.95, F R = 298, U i /U t =7.69<br />
iii) M R = 1.77, F R = 144, U i /U t =3.91<br />
yapılan analiz sonucunda paraşüt ve dalga hızlarının<br />
zamanla gelişimi Şekil 7’de verilmiştir. Şekillerde ◊<br />
sembolü paraşüt hızını değer dolu çizgiler ise dalga<br />
hız gelişimini göstermektedir. Birinci durumda (Şekil<br />
7), (i),dalga hızı paraşüt hızına ve dolayısı ile<br />
kanopiye ulaşmakta ve kanopinin deformasyonuna<br />
sebep olmaktadır. Bu nedenle dalga temas olayı<br />
oluşmaktadır. Diğer durumlarda ise (Şekil 7), (ii) ve<br />
(iii) temas olayı oluşmamaktadır.<br />
analiz sonucunda paraşüt-kütle sisteminin dalga temas<br />
olayına maruz kalıp kalmayacağını ortaya koyan<br />
emniyetli çalışma bölgesi grafiksel olarak Şekil 8’de<br />
verilmiştir.<br />
Emniyetli Çalışma<br />
Dalga temas bölgesi<br />
POSITION<br />
Durum (i)<br />
Durum (ii)<br />
Durum (iii)<br />
Şekil 7. Paraşüt ve dalga hızlarının gelişimi vedalga<br />
temas olayı.<br />
Analiz sonucu paraşüt, asılı kütle ve başlangıç ve<br />
terminal hız kombinasyonu dikkate alınarak ve ilave<br />
akışkan kütlesi de denklemlere taşınarak yapılan<br />
Şekil 8. Paraşüt- kütle sistemi ve başlangıç-terminal<br />
hız oranına göre emniyetli operasyon bölgesi<br />
Son yıllarda nümerik çözüm yöntemlerinin gelişimi<br />
ile, paralel hesaplama yöntemi, gibi yöntemler<br />
kullanılarak paraşüt aerodinamiği alanlarında<br />
çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda genellikle<br />
kanopi etrafındaki veya komple sistem etrafındaki<br />
sistem ile çevre akışkan arasındaki etkileşim, hız<br />
dağılımı ve basınç dağılımı gibi konular<br />
incelenmiştir[19].<br />
V. SONUÇLAR<br />
Paraşüt-kütle sistemi hareketinin statik ve dinamik<br />
stabilitesi sisteme etki eden aerodinamik kuvvetlerin<br />
hücum açısı ile değişim karakteristiklerine ve ilave<br />
akışkan kütle terimlerinin büyüklüğüne bağlı olarak<br />
değişmektedir. Statik stabilite için C N değerinin 0<br />
yapan hücum açısı, sistemin statik stabil olduğu<br />
açıdıır. Dinamik stabilite için denge hücum açısı<br />
cıvarında C Nα değerinin pozitif değere sahip olmasının<br />
yanında α 11 - α 33 arasındaki pozitif fartır. Bu nedenle<br />
sistemlerin analizinde özellikle daimi olmayan hareket<br />
safhalarında hareket karakteristiklerin belirlenebilmesi<br />
tamamen ilave akışkan kütle terimlerinin<br />
bileşenlerinin belirlenmesi, değerleri ve hareket<br />
denklemlerine taşınmasına bağlıdır. Bu nedenle<br />
deneysel olarak bu bileşenlerin belirlenmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Sistemin dalga temasının olmaması için gerekli şartlar<br />
kurulan matematiksel model kullanılarak<br />
belirlenebileceği gösterilmiştir. Emniyetli çalışma<br />
bölgesi referans alınarak sistemin M R ve Fr değerleri<br />
belirlenerek wake-recontact olayının oluşumu<br />
önlenebilir.<br />
129
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Purvis, J. W., Trajectory of Loads,<br />
Proceeding, University of Minnesota<br />
Decelerator Systems Engineering, Short<br />
Course, Albuquerque, New Mexico, July<br />
1985<br />
[2] Yavuz, T. ve Akansu, Y. E., Paraşüt<br />
Aerodinamiği ve Yörünge Denklemleri,<br />
Kayseri Birinci <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-<br />
16 Mayıs, 1996.<br />
[3] Yavuz, T., The Equations of Motion for a<br />
Parachute System Descending Through a<br />
Real Fluid, The Aeronautical Journal, Vol.<br />
89, No. 889, pp. 343-348, 1985.<br />
[4] Schatzle, P. R. and Curry, W.H., Flight<br />
Simulation with a Two-Stage Parachute<br />
System, AIAA-79-0448, Proceedings of the<br />
6th Aerodynamic Decelerator and Balloon<br />
Technology Conference, Houston, 1979.<br />
[5] Doherr, K.-F., Theoretich-Experimentelle<br />
Untersuchung Des Dynamichens Von<br />
Fallschirm – Last - Systemen Bei<br />
Windkanalversuchen, PhD. Thesis,<br />
Technische Univetstat München, 1981<br />
[6] Ibrahim, S.K, Apparent Added Nass and<br />
Moment of Inertia of Cup-Shaped Bodies in<br />
Unsteady Incompressible Flow, Ph.D. Thesis,<br />
University of Minnesota, Minneapolis, May<br />
1965.<br />
[7] Klimas, P.C., Fluid Mass Associated With<br />
An Axisymmetric Parachute Canopy, AIAA<br />
Journal of Aircraft, Vol. 14, No. 6, pp. 577-<br />
580, 1977.<br />
[8] Cockrell, D.J., The Aerodyanamics of<br />
Parachutes, AGARDograph No:295, 1987.<br />
[9] Harwood, R.J., Unsteady Aerodynamic<br />
Forces on Parachute Canopies, Ph.D. Thesis,<br />
University of Leicester, 1987.<br />
[10] Yavuz, T. and Cockrell, D.J., Experimental<br />
Determination of Parachute Apparent Mass<br />
and Its Significance in Predicting Dynamic<br />
Stability, AIAA 7th Aerodynamic<br />
Decelerator and Balloon Technology<br />
Conference, October 21-23, San Diego, 1981.<br />
[11] Sarpkaya, T. and Isaacson, M., Mechanics of<br />
Wave Forces on Offsgore Structures, Van<br />
Nostrand Reinhold, New York, 1981.<br />
[12] Shen, C.Q. and Cockrell, D.J., Aerodynamic<br />
Characteristics and Flow around Cross<br />
Parachutes in Steady Motion, AIAA 86-<br />
2458-CP, Proceedings of 9th Aerodynamic<br />
Decelerator and Balloon Technology<br />
Conference, Albuquerque, 1986.<br />
[13] Etkin, B., Dynamics of Flight, J. Wiley &<br />
Sons, New York, 1959.<br />
[14] Yavuz, T., Performance Prediction for Fully-<br />
Deployed Parachute Canopies, AIAA 86-<br />
2458-CP, Proceedings of 9th Aerodynamic<br />
Decelerator and Balloon Technology<br />
Conference, Albuquerque, 1986.<br />
[15] Spahr, H.R. and Wolf, D.F., Theoretical<br />
Amalysis of Wake-Induced Parachute<br />
Collapse, AIAA paper, 81-1923, Oct. 1981.<br />
[16] Yavuz, T. and Oler, J.W., Theoretical<br />
Modelling of Wake-Recontact for Parachute<br />
System, AIAA paper, 93-1219, May 1993.<br />
[17] Yavuz, T., Dynamic Analysis of the Wake<br />
Recontact for a Parachute-Store System,<br />
Journal of Aircraft, Vol. 34, No. 5, pp. 653-<br />
657, 1997.<br />
[18] Strickland, J.H. and Macha, J.M., Preliminary<br />
Characterization of Parachute Wake<br />
Recontact, Journal of Aircraft, Vol. 27, No.6,<br />
pp. 501-506, 1990.<br />
[19] Tezduyar, T., The Team for Advanced Flow<br />
Simulation and Modeling, (T*AFSM), Rice<br />
University, Houston, Texas.<br />
130
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
FARKLI GEOMETRİLİ TEMAS HALİNDEKİ CİSİMLER<br />
ETRAFINDAKİ AKIŞTA HÜCUM AÇISINA BAĞLI OLARAK GİRDAP<br />
KOPMA OLAYININ İNCELENMESİ<br />
Mustafa SARIOĞLU Yahya Erkan AKANSU Tahir YAVUZ<br />
e-posta: sarioglu@ktu.edu.tr e-posta: akansu@ktu.edu.tr e-posta: tyavuz@ktu.edu.tr<br />
Karadeniz Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Makina Mühendisliği Bölümü, 61080, TRABZON<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, farklı boyut ve geometrilere sahip<br />
temas halindeki küt cisimler etrafındaki akışta,<br />
girdap kopma olayı üç farklı Reynolds sayısında ve<br />
0°-180° aralığındaki değişik hücum açılarında<br />
deneysel olarak incelenmiştir. Bu amaçla, büyük<br />
cisim olarak seçilen dairesel silindir ile birlikte<br />
temas halinde olan, sırasıyla daire, kare ve<br />
dikdörtgen kesitli üç farklı model kullanılmıştır.<br />
Elde edilen bulgular göstermektedir ki; her üç<br />
duruma ait Strouhal sayıları hücum açısıyla birlikte<br />
önemli derecede değişirken, incelenen Reynolds<br />
sayısı aralığında Re sayısının etkisi olmamıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Dairesel ve dikdörtgen kesitli silindirler etrafındaki<br />
akış, pek çok araştırmaya konu olmuş klasik bir<br />
konudur. Bir küt cismin etrafındaki akışta, kesit<br />
şekline bağlı olarak girdap kopmasının neden<br />
olduğu akış-kaynaklı titreşimler şiddetli bir şekilde<br />
hissedilebilmektedir. Küt cisimler etrafındaki akışın<br />
yapısını anlamaya odaklanan ve kontrolüne yönelik<br />
araştırmalar güncelliğini korumaktadır. Ayırıcı<br />
plaka (splitter plate), kontrol silindiri ve emme,<br />
üfleme, akustik etki ve dönel salınım gibi aktif<br />
mekanizmalar pek çok araştırmacı tarafından<br />
incelenmektedir.<br />
Birçok mühendislik uygulamalarında, küt cisimler<br />
guruplar halinde bulunmakta ve birbirleriyle olan<br />
etkileşimleri nedeniyle akış karakteristikleri, tekli<br />
uygulamalardakinden oldukça büyük farklılıklar<br />
göstermektedirler.<br />
Sun ve arkadaşları [1], yaptıkları bir çalışmada iki<br />
dairesel silindir üzerinde etki eden çalkantı<br />
basınçlarını 0°-90° aralığındaki hücum açılarında<br />
ve değişik iki cisim arası mesafelerde deneysel<br />
olarak incelemişlerdir. Hiwada ve arkadaşları [2],<br />
ardışık yerleştirilmiş farklı çaplardaki iki dairesel<br />
silindir etrafındaki akışı ve ısı transferini<br />
incelemişlerdir. Igarashi ve arkadaşları [3,4,5]<br />
tarafından, küçük çaplı bir dairesel çubuk ile<br />
arkasına yerleştirilmiş çeşitli geometrilerdeki küt<br />
cisimler etrafındaki akışın kontrol edildiği bir seri<br />
çalışma yapılmıştır. Küt cismin kare kesitli ve aradaki<br />
mesafenin en uygun olduğu durumda sürükleme<br />
kuvvetinde %70’e varan bir azalma elde edilmiştir [3,6].<br />
Literatürdeki çalışmaların büyük bir çoğunluğunda aynı<br />
veya farklı çaplı iki dairesel veya kare kesitli küt cisimler<br />
incelenmiştir [7,8]. Wei ve Chang [9]’in çalışmalarında<br />
ise, dairesel, kare kesitli silindirlerin ve dik bir plakanın<br />
ayrı ayrı ikililer halinde üst üste yerleştirildikleri<br />
durumlar için iz bölgesi karakteristikleri araştırılmıştır.<br />
Dairesel ve dikdörtgen kesitli iki ayrı cisim temas<br />
halinde iken, hücum açısı değişiminin Strouhal sayısına<br />
etkisinin incelendiği bir çalışma Fleck [10] tarafından<br />
yapılmıştır. Reynolds sayısının 1x10 4 -5x10 4 aralığındaki<br />
bu çalışmasında, dikdörtgen kesitli prizmanın önde<br />
olduğu durumda Re sayısının St sayısına etkisi<br />
görülmezken, arkada olduğu durumlarda var olan<br />
etkisini, dairesel silindir üzerindeki sınır tabakanın<br />
ayrılma noktasının değişmesi ile ilişkilendirmiştir.<br />
Bu deneysel çalışmada ise, dairesel, kare ve dikdörtgen<br />
kesitli olmak üzere 3 farklı geometriye sahip cisimlerin<br />
dairesel bir silindirle temas halinde olduğu akış<br />
ortamında, hücum açısının girdap kopma olayına<br />
etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır.<br />
II. DENEYSEL ÇALIŞMA<br />
Deneyler, 457x457 mm² kare kesit alanına sahip Plint &<br />
Partner firması yapımı TE44 model rüzgar tünelinde<br />
gerçekleştirilmiştir. Bu tünel, bir üflemeli tip açık jet<br />
rüzgar tüneli olup, çalışma bölgesindeki ortalama hızın<br />
hesaplanmasında daralma konisinin giriş ve çıkış<br />
kesitinde bulunan statik basınç prizlerinden okunan<br />
referans basınç farkı kullanılmaktadır. Çalışma<br />
bölgesindeki sınır tabakasının düzeltilmesi, daralma<br />
konisi ve çalışma bölgesi boyunca yer alan köşe<br />
dolguları tarafından sağlanmaktadır. Bu sayede köşe<br />
etkileri nedeniyle hız profilinde oluşan olumsuzluklar<br />
giderilmekte ve çalışma bölgesinde köşe dolgularının<br />
akış yönünde küçülmesi nedeniyle çalışma bölgesi<br />
boyunca sabit basınç elde edilmektedir. Çalışma bölgesi<br />
uzunluğunun 1200 mm olduğu rüzgar tünelinde elde<br />
edilen en düşük hız 4 m/s ve en yüksek hız 30 m/s olup,<br />
deneylerin gerçekleştirildiği hız aralığındaki türbülans<br />
131
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
şiddeti, %1’in altındadır. Şekil 1.’de rüzgar<br />
tünelinin genel görünümü verilmiştir.<br />
Model geometrileri ve koordinat sistemi Şekil 2’ de<br />
görülmektedir. Büyük cisim olarak seçilen dairenin<br />
çapı 9.5 mm olup, buna temas halinde olan diğer<br />
modeller ise sırasıyla 6 mm çapında dairesel kesitli<br />
silindir, kenarı 6 mm olan kare prizma ve boyutları<br />
6x10 mm² olan dikdörtgen prizmadır.Cisimlerin<br />
uzunluğu tünel genişliği ile aynı olup, tünelde enine<br />
olarak orta eksen boyunca yerleştirilmiştir.<br />
VANA<br />
VANTİLATÖR<br />
ELEKTRİK<br />
MOTORU<br />
1200<br />
DENEY BÖLGESİ<br />
STATİK BASINÇ<br />
PİRİZLERİ<br />
Şekil 1. Rüzgar tünelinin genel görünümü<br />
Şekil 2’de 0° hücum açısında olan temas halindeki<br />
modeller, büyük cisim olan dairenin merkezi<br />
etrafında saat ibresi yönünde döndürülmüş ve<br />
böylece akışa karşı hücum açısı değiştirilmiştir.<br />
Döndürme işlemi 0°≤θ≤180° aralığında 3’er derece<br />
artımlarla yapılmıştır. Modellere ait maksimum<br />
blokaj oranı değerleri; daire+daire için 90°’de<br />
%3.39, kare+daire için 75° ve 105° açılarında<br />
%3.48 ve dikdörtgen+daire için 66° ve 114°<br />
açılarında %3.63 olmaktadır. Bu blokaj değerleri<br />
%6’nın altında olduğu için sonuçlarda herhangi bir<br />
blokaj düzeltmesi yapılmamıştır [11]. Döndürme<br />
esnasında oluşan modellere ait maksimum en/boy<br />
(aspect ratio) oranları ise yine sırasıyla 29.5, 28.7<br />
ve 27.5 olmaktadır. Bu ise modellerin 2-boyutlu<br />
kabul edilmesi için yeteridir.<br />
Modellerin iz bölgesinde oluşan girdap kopmalarını<br />
belirleyebilmek için TSI firması yapımı IFA100<br />
sabit-sıcaklık anemometresi, iki adet tek telli TSI<br />
Model 1210-20 kızgın film problarıyla birlikte<br />
kullanılmıştır. Elde edilen hız ölçümlerinin<br />
THERMAL PRO paket programında analizleri<br />
yapılarak girdap kopma frekansları elde edilmiştir.<br />
Bu ölçümlerde problar, modellerin arkasında<br />
x/D=15 mesafesine yerleştirilmiş olup, biri<br />
y/D=+2.5, diğeri ise y/D=-2.5’da iken eş zamanlı<br />
olarak spektral ölçümler yapılmıştır. Bu ölçümlerde<br />
örnekleme hızı 4000 Hz ve data sayısı 4096<br />
alınmıştır. Spektral ölçüm datalarının analizi<br />
sonucunda iz bölgesinde spektrum grafikleri elde<br />
edilmiştir. Burada spektral yoğunluk; hızın<br />
karesinin frekansa oranı şeklindedir. Spektral yoğunluk<br />
grafiklerinden girdap-kopma (vortex-shedding)<br />
frekansları tespit edilerek, hem büyük cisim çapına (D),<br />
hem de modellerin izdüşüm yüksekliğine (D’) göre<br />
Strouhal sayıları,<br />
f ⋅ D<br />
= U<br />
St , St' , bağıntılarıyla<br />
∞<br />
f ⋅ D'<br />
= U<br />
hesaplanmıştır. Burada f, en etkili girdap kopma<br />
frekansı; U ∞ , ise serbest akış hızını ifade etmektedir.<br />
Deneyler Reynolds sayısının 4100, 9000 ve 15000<br />
U D<br />
değerlerinde yapılmıştır. Burada Re sayısı, Re = ∞<br />
ν<br />
şeklinde tanımlanmış olup, ν havanın kinematik<br />
viskozitesidir. Bu Reynolds sayılarına karşılık gelen<br />
serbest akış hızları sırasıyla 7 m/s, 15m/s ve 25 m/s’dir.<br />
Bu çalışmada, hız ölçümlerindeki belirsizlik %3 (±0.01)<br />
civarında bulunmuştur.<br />
AKIŞ<br />
AKIŞ<br />
AKIŞ<br />
d<br />
d<br />
d<br />
D<br />
D<br />
D<br />
y<br />
y<br />
y<br />
θ°<br />
θ°<br />
θ°<br />
∞<br />
x<br />
x<br />
x<br />
(a)<br />
(b)<br />
(c)<br />
Şekil 2. Model geometrileri ve koordinat sistemi<br />
III. BULGULAR ve İRDELEME<br />
Şekil 3 ve 4’de Kare+daire modelinin iz bölgesinde<br />
x/D=15 istasyonunda eksen çizgisinin üstünde ve altında<br />
y/D=+2.5D ve y/D=-2.5 konumlarında Re sayısının 9000<br />
değerinde elde edilen spektral yoğunluk grafikleri<br />
görülmektedir. Bu şekillerden görüldüğü üzere girdap<br />
kopma frekansına karşılık gelen düzgün ve tekil tepeler<br />
elde edilmiştir.<br />
Şekil 3’deki spektrumlar modelin üst tarafından kopan<br />
girdapları karakterize ederken, Şekil 4’deki spektrumlar<br />
ise alt tarafından kopan girdapları ifade etmektedir.<br />
Hücum açısının artmasıyla, üst tarafta kare modelin<br />
keskin köşesinden alt tarafta ise dairesel modelin<br />
yüzeyinden kopan girdapların kopma frekansı değerleri<br />
birbiriyle neredeyse aynıdır. Akış ortamında tek olarak<br />
bulunduklarında birbirinden farklı girdap kopma<br />
frekanslarına sahip olan kare ve dairesel modeller,<br />
burada olduğu gibi temas halinde olduklarında tek bir<br />
cisim gibi davranmaktadırlar. Bunun sonucu olarak, üst<br />
ve alt taraflardan kopan girdap frekansları birbirine eşit<br />
olmaktadır. Bu nedenledir ki, Şekil 5-7’de verilen<br />
Strouhal sayısı grafikleri sadece y/D=+2.5 konumda elde<br />
edilen sonuçlardır.<br />
Şekil 5-7’de hem büyük cisim olarak seçilen dairenin D<br />
çapına, hem de hücum açısının artmasıyla oluşan<br />
132
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
izdüşüm yüksekliğine (D’) göre hesaplanan<br />
Strouhal sayıları verilmiştir. İzdüşüm yüksekliğine<br />
göre hesaplanan St′ değerleri, izdüşüm<br />
yüksekliğinin değişmesinden kaynaklanan etkileri<br />
içermezken, D çapına göre hesaplanan St değerleri<br />
bu etkileri içermektedir. Şekillerden görüldüğü<br />
üzere, incelenen Reynolds sayısı aralığında<br />
kullanılan her üç geometride de Re sayısının etkisi<br />
yoktur.<br />
Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk<br />
0,003<br />
0,002<br />
0,001<br />
θ=0°<br />
0,000<br />
0,20<br />
0,16<br />
0,12<br />
0,08<br />
0,04<br />
0,00<br />
0,09<br />
0,06<br />
0,03<br />
0,00<br />
0,12<br />
0,08<br />
0,04<br />
f=383 Hz<br />
f=179 Hz<br />
f=175 Hz<br />
f=173 Hz<br />
θ=30°<br />
θ=45°<br />
θ=60°<br />
0,15<br />
0,10<br />
0,05<br />
0,00<br />
0,33<br />
0,22<br />
0,11<br />
0,00<br />
0,09<br />
0,06<br />
0,03<br />
0,00<br />
0,006<br />
0,004<br />
0,002<br />
f=149 Hz<br />
f=163 Hz<br />
f=299 Hz<br />
θ=90°<br />
θ=120°<br />
f=211 Hz<br />
θ=150°<br />
θ=180°<br />
0,00<br />
0,000<br />
100 200 300 400 100 200 300 400<br />
Frekans [Hz]<br />
Frekans [Hz]<br />
Şekil 3. Kare+daire modeli iz bölgesinde x/D=15<br />
ve y/D=+2.5D konumunda Re=9000’de elde edilen<br />
spektral yoğunluk grafikleri<br />
Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk Spektral yoğunluk<br />
0,045<br />
0,030<br />
0,015<br />
θ=0°<br />
0,000<br />
0,24<br />
0,16<br />
0,08<br />
0,00<br />
0,15<br />
0,10<br />
0,05<br />
0,00<br />
0,09<br />
0,06<br />
0,03<br />
f=375 Hz<br />
f=179 Hz<br />
f=175 Hz<br />
f=172 Hz<br />
θ=30°<br />
θ=45°<br />
0,12<br />
0,08<br />
0,04<br />
0,00<br />
0,15<br />
0,10<br />
0,05<br />
0,00<br />
0,18<br />
0,12<br />
0,06<br />
0,00<br />
0,060<br />
0,045<br />
0,030<br />
θ=60° 0,015<br />
f=150 Hz<br />
f=165 Hz<br />
f=294 Hz<br />
θ=90°<br />
θ=120°<br />
f=211 Hz<br />
θ=150°<br />
θ=180°<br />
0,00<br />
0,000<br />
100 200 300 400 100 200 300 400<br />
Frekans [Hz]<br />
Frekans [Hz]<br />
Şekil 4. Kare+daire modeli iz bölgesinde x/D=15<br />
ve y/D=-2.5D konunda Re=9000’de elde edilen<br />
spektral yoğunluk grafikleri<br />
Şekil 5’de daire+daire modeli etrafındaki akışta,<br />
başlangıçta (θ=0°) küçük silindir üzerinde<br />
tutunup ayrılan akış büyük silindir üzerinde yeniden<br />
tutunmakta ve bu silindir yüzeyindeki kayma<br />
tabakası tek dairesel silindire göre daha arkadan<br />
ayrılmaktadır. Bu nedenle başlangıçtaki St sayısı<br />
değeri, tek dairesel silindire ait olan ~0.19<br />
değerinden daha büyük olmaktadır (~0.22).<br />
Strouhal sayısı, St, St'<br />
0,3<br />
0,2<br />
0,1<br />
AKIŞ<br />
d<br />
y<br />
θ°<br />
D<br />
x<br />
Re<br />
Re<br />
St'=fD'/U; 4100<br />
St=fD/U; 4100<br />
St'=fD'/U; 9000<br />
St=fD/U; 9000<br />
St'=fD'/U; 15000<br />
St=fD/U; 15000<br />
0,0<br />
0 30 60 90 120 150 180<br />
Hücum açısı, θ [°]<br />
Şekil 5. Daire+daire modeline ait Strouhal sayısının<br />
hücum açısı ile değişimi (y/D=+2.5)<br />
Strouhal sayısı, St, St'<br />
0,3<br />
0,2<br />
0,1<br />
AKIŞ<br />
A<br />
B<br />
d<br />
Re<br />
Re<br />
St=fD/U; 4100<br />
St'=fD'/U; 4100<br />
St=fD/U; 9000<br />
St'=fD'/U; 9000<br />
0,0<br />
St=fD/U; 15000<br />
St'=fD'/U; 15000<br />
0 30 60 90 120 150 180<br />
D<br />
C<br />
y<br />
Hücum açısı, θ [°]<br />
Şekil 6. Kare+daire modeline ait Strouhal sayısının<br />
hücum açısı ile değişimi (y/D=+2.5)<br />
Strouhal sayısı, St, St'<br />
0,3<br />
0,2<br />
0,1<br />
AKIŞ<br />
B<br />
Re<br />
Re<br />
St=fD/U; 4100<br />
St'=fD'/U; 4100<br />
St=fD/U; 9000<br />
St'=fD'/U; 9000<br />
0,0<br />
St=fD/U; 15000<br />
St'=fD'/U; 15000<br />
0 30 60 90 120 150 180<br />
d<br />
D<br />
C<br />
Hücum açısı, θ [°]<br />
Şekil 7. Dikdörtgen+daire modeline ait Strouhal<br />
sayısının hücum açısı ile değişimi (y/D=+2.5)<br />
θ=12°’ye kadar artan hücum açısı ile büyük silindirin üst<br />
kısmından olan yüzeyden ayrılma daha da arkaya<br />
kaymakta, bu ise St sayısında artışa sebep olmaktadır.<br />
Hücum açısının θ=12°’yi geçmesiyle birlikte, artık<br />
küçük silindirin üst kısmından ayrılan kayma tabakası<br />
büyük silindir üzerinde tutunmamakta ve bunun sonucu<br />
olarak da St sayısında ani bir düşüş meydana<br />
gelmektedir. İzdüşüm yüksekliği 0°≤θ≤12° ve<br />
168°≤θ≤180° aralıklarında değişmediğinden bu<br />
133<br />
A<br />
D<br />
D<br />
y<br />
x<br />
x
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
aralıklardaki St ve St′ değerleri çakışmaktadır.<br />
Strouhal sayısındaki bu ani düşüşten sonra hücum<br />
açısının artmasıyla birlikte izdüşüm yüksekliğinin<br />
θ=90°’ye kadar büyümesi sonucu St sayısı yavaşça<br />
azalmaya devam etmektedir. Buradaki azalmanın<br />
cismin izdüşüm yüksekliğinin artması nedeniyle<br />
oluştuğu, zaten St′ değerlerinin bu hücum açısı<br />
aralığında sabit kalmasından anlaşılmaktadır.<br />
St değerleri 90°’den sonra izdüşüm yüksekliğinin<br />
azalmasına bağlı olarak yeniden artmaya<br />
başlamaktadır. Bu artış, yaklaşık θ=140°’ye kadar<br />
sadece izdüşüm yüksekline bağlı olarak meydana<br />
gelirken, bu açıdan sonra büyük silindirin üst<br />
kısmından kopan kayma tabakasının küçük silindir<br />
yüzeyinde tekrar tutunmasının oluşturduğu etkiyi<br />
de içermektedir. Bu durum, St′ değerlerinin<br />
yaklaşık 140°’den sonra artmaya başlamasından da<br />
anlaşılmaktadır. Bu artış yaklaşık 162°’ye kadar<br />
devam etmekte ve hücum açısının daha da<br />
artmasıyla birlikte büyük silindirden kopan kayma<br />
tabakası artık küçük silindir üzerinde<br />
tutunmamaktadır [12]. Bunun sonucu olarak da<br />
Strouhal sayısı değerlerinde yeniden ani azalma<br />
meydana gelmektedir.<br />
Şekil 6’da kare+daire modeli etrafındaki akışta,<br />
başlangıçta (θ=0°), St′ sayısının değeri 0.24<br />
civarındadır. Bu değerin Şekil 5’deki daire+daire<br />
modeline ait St′ değerinden daha büyük olması,<br />
arkadaki büyük dairesel silindirdeki tutunmuş<br />
kayma tabakasının kare+daire modelinde daha da<br />
arkadan ayrıldığını göstermektedir. Hücum açısının<br />
artmasıyla, θ=6°’den itibaren kare modelin A<br />
köşesinden kopan kayma tabakası artık dairesel<br />
silindir yüzeyine tutunmamaktadır. Bu nedenle de<br />
St′ değerleri ani bir düşüş olmaktadır. Bu düşüş,<br />
daire+daire durumunda St′ değeri 0.175 civarına<br />
kadar inerken, kare+daire durumunda akışın kare<br />
modelin keskin köşelerinden ayrılması ve daha<br />
büyük bir iz bölgesi oluşturması nedeniyle daha da<br />
küçük bir seviyeye inerek yaklaşık 0.15 değerini<br />
almaktadır. Bu minimum St′ değerinin görüldüğü<br />
15°’lik hücum açısından sonra kare modelin B<br />
köşesinden meydana gelen akış ayrılması giderek<br />
kaybolmakta ve gelen akış direkt olarak BC<br />
yüzeyine ve dairesel silindirin alt yüzeyine<br />
tutunmaktadır. Bunun neticesinde de St′ değerinde<br />
yaklaşık 70°’ye kadar artış olmaktadır. Bu açıdan<br />
sonraki düşüşün sebebi ise, 70°’ye kadar kare<br />
modelin A köşesinden olan kayma tabakası<br />
kopmasının, bu açıdan sonra B köşesinden olması<br />
ve daha da geniş bir iz bölgesi oluşturmasıdır. 90°<br />
hücum açısına kadar devam eden bu düşüşten<br />
sonra, hücum açısının artmasıyla B köşesinden<br />
kopan kayma tabakasının oluşturduğu iz bölgesinin<br />
genişliği giderek küçülmekte ve bunun sonucu<br />
olarak da 170° civarına kadar St′ değerlerinde yeniden<br />
artış olmaktadır. Bu açıdan sonraki düşüş ise, daire+daire<br />
durumunda olduğu gibi dairesel silindirden ayrılan<br />
kayma tabakasının kare prizma üzerinde tutunmamasıyla<br />
açıklanabilir. Bu olay, dairesel silindir arkasına<br />
yerleştirilen ayırıcı plakanın (splitter plate) yaptığı<br />
etkiyle benzerlik göstermektedir [13].<br />
Şekil 7’de dikdörtgen+daire modeli etrafındaki akışta,<br />
başlangıçta (θ=0°), St′ sayısı 0.1 değerini almıştır. Bu<br />
değerin önceki iki durumdaki St′ değerlerinden çok daha<br />
düşük mertebede olması, ön taraftaki dikdörtgen<br />
prizmanın A ve B köşelerinden olan akış ayrılmasının,<br />
arkadaki dairesel silindir yüzeyinde tutunmamasıyla<br />
açıklanabilir. Dikdörtgen+daire modelinin θ=0°’deki<br />
toplam genişlik-yükseklik oranı 1.55 olmaktadır. Bu<br />
durumda elde edilen Strouhal sayısı değeri 0.1 olup, tek<br />
dikdörtgen model için genişlik-yükseklik oranının 1.6<br />
olduğu Sarioglu’nun [14] ve 1.67 olduğu Knisely’nin<br />
[15] çalışmasında Strouhal sayısının değerleri sırasıyla<br />
0.1 ve 0.09 olmaktadır. Bu uyumdan anlaşılmaktadır ki<br />
dikdörtgen+daire modeli tek bir dikdörtgen cisim gibi<br />
davranmaktadır.<br />
θ=0° hücum açısından itibaren 12°’ye kadar dikdörtgen<br />
prizmanın eğiminin değişmesiyle oluşan iz bölgesi<br />
daralması ve buna ilaveten prizmanın B köşesinden<br />
ayrılan kayma tabakasının dikdörtgen+daire cisminin alt<br />
tarafında tutunmaya başlamasıyla birlikte, St′ sayısında<br />
keskin bir artış oluşmaktadır. Bu durum, kare kesitli bir<br />
küt cisim etrafındaki akışta hücum açısının girdap kopma<br />
olayına etkisine oldukça benzemektedir [16]. 12°’den<br />
sonra 24°’ye kadar St′ sayısında meydana gelen azalma<br />
olmaktadır. Çünkü, prizmanın B köşesinden kopan<br />
kayma tabakası BC yüzeyinde yeniden tutunmakta fakat<br />
C köşesinden yeniden ayrıldığında artık dairesel<br />
silindirin alt yüzeyinde tutunmamaktadır. 24°’den sonra<br />
75°’ye kadar olan artışın sebebi ise, gelen serbest akışın<br />
prizmanın BC yüzeyinde ve dairesel silindir yüzeyinde<br />
direkt olarak tutunmasından kaynaklanmaktadır.<br />
75°’den başlayarak 99°’ye kadar St′ değerlerinde azalma<br />
meydana gelmektedir. Çünkü bu hücum açısı aralığında,<br />
yine prizmanın BC yüzeyi ile dairesel silindir yüzeyinde<br />
direkt tutunma olmakta, fakat artık prizmanın AB<br />
yüzeyinde serbest akış tutunması olmamakta ve üst<br />
taraftaki akış ayrılması A köşesi yerine B köşesinden<br />
olmakta ve bunun neticesinde de iz bölgesi<br />
genişlemektedir. 99°’lik hücum açısından sonra ise,<br />
dikdörtgen+daire cisminin eğiminin değişmesi sonucu iz<br />
bölgesinin önemli oranda daralması ve ayrıca maksimum<br />
St′ değerinin elde edildiği 174°’lik hücum açısına<br />
yaklaştıkça dairesel silindirin üst yüzeyinden ayrılan<br />
kayma tabakasının prizmanın BC yüzeyinde tekrar<br />
tutunması neticesinde, St′ sayısı değerlerinde önemli<br />
derecede artış olmaktadır. θ=174°’den 180°’ye kadar,<br />
dairesel silindirin alt ve üst yüzeylerinden kopan kayma<br />
134
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
tabakaları artık prizma üzerinde tutunmadığından<br />
Strouhal sayısı aniden azalmaktadır. Şekil 7’den<br />
görüldüğü gibi, dairesel silindirin öne geçtiği<br />
θ=180° hücum açısında elde edilen Strouhal<br />
sayısının değeri, tek dairesel silindirin Strouhal<br />
sayısı değeri olan 0.19 değeri civarındadır. Nitekim,<br />
temas halindeki dikdörtgen ve dairesel silindir<br />
etrafındaki akışı inceleyen Fleck [10], θ=180°<br />
hücum açısında Reynolds sayısının 1x10 4 değerinde<br />
Strouhal sayısının değerini yaklaşık 0.225 olarak<br />
bulmuştur. Toplam genişlik/yükseklik oranının<br />
bizim çalışmamızda 1.55, Fleck [10]’in<br />
çalışmasında ise 1.0 olduğu dikkate alınırsa bu iki<br />
değerin uyum içerisinde olduğu görülür. Bu<br />
değerler arasındaki farklılık ise, Fleck [10]’in<br />
çalışmasında dikdörtgen prizmanın yüksekliğinin<br />
dairesel silindirin çapından %33 daha yüksek<br />
olması nedeniyle açıklanabilir.<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Farklı boyut ve geometrilere sahip temas halindeki<br />
küt cisimler etrafındaki akışta, girdap kopma<br />
(vortex-shedding) olayı Reynolds sayısının 4100,<br />
9000 ve 15000 değerlerinde ve hücum açısının 0°-<br />
180° aralığında deneysel olarak incelenmiştir.<br />
Elde edilen bulgular göstermektedir ki; her üç<br />
duruma ait Strouhal sayıları hücum açısıyla birlikte<br />
önemli derecede değişirken, incelenen Reynolds<br />
sayısı aralığında Re sayısının etkisi olmamıştır.<br />
Strouhal sayısının hücum açısıyla önemli derecede<br />
değişmesinde şu faktörler rol oynamıştır: Hücum<br />
açısının değişmesine bağlı olarak cisim<br />
geometrilerinin değişmesi ve buna bağlı olarak<br />
cisimlerin yüzeylerinden akış tutunması, ayrılması<br />
veya tekrar tutunması ve buna ilaveten de iz bölgesi<br />
genişliğinin büyümesi veya küçülmesidir.<br />
Cisim yüzeyinde akışın tutunduğu ve ayrıldığı<br />
noktaların belirlenmesi amacıyla basınç ölçümü ve<br />
ayrıca akış gözleme deneylerinin yapılması faydalı<br />
olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Sun, T.F., Gu, Z.F., He, D.X. and Zhang,<br />
L.L., Fluctuating Pressure on Two Circular<br />
Cylinders at High Reynolds Numbers,<br />
Journal of Wind Engineering and Industrial<br />
Aerodynamics, Vol. 41-44, pp. 577-588,<br />
1992.<br />
[2] Hiwada, M., Taguchi, T., Mabuchi, I. and<br />
Kumada M., Fluid Flow and Heat Transfer<br />
around Two Circular Cylinders of Different<br />
Diameters in Cross Flow, Bulletin of the<br />
JSME, Vol. 22, No. 167, pp. 715-723, 1979.<br />
[3] T. Igarashi, Drag reduction of a square prism<br />
by flow control using a small rod, Journal of<br />
Wind Engineering and Industrial<br />
Aerodynamics, Vol. 69-71, pp. 141-153. 1997.<br />
[4] T. Tsutsui, T. Igarashi, Drag Reduction of a<br />
Circular Cylinder in an Air-Stream, Journal of<br />
Wind Engineering and Industrial Aerodynamics,<br />
Vol. 90, pp.527-541, 2002.<br />
[5] T. Igarashi, T. Nobuaki, Drag reduction of flat<br />
plate normal to airstream by flow control using a<br />
rod, Journal of Wind Engineering and Industrial<br />
Aerodynamics, Vol. 90, pp. 359-376, 2002<br />
[6] Akansu Y.E., Sarıoğlu M. ve Yavuz T., Dairesel<br />
Kesitli Bir Silindirin Kare Prizmadaki Akış<br />
Karakteristiklerine Etkileri, ULIBTK’03 14.<br />
Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi, 03-05<br />
Eylül 2003, İSPARTA.<br />
[7] Sarıoğlu M., Akansu Y. E. ve Yavuz T., Kare<br />
Kesitli Ardışık Silindirler Etrafında Girdap<br />
Kopma Olayının Deneysel İncelenmesi, Kayseri<br />
III. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 10-12 Mayıs 2000.<br />
[8] Sarıoğlu M. ve Yavuz T., Dairesel Kesitli Ardışık<br />
Silindirler Etrafında Girdap Kopma Olayının<br />
Deneysel İncelenmesi, ULIBTK’99 12. Ulusal Isı<br />
Bilimi ve Tekniği Kongresi, Sakarya, 28-29 Şubat<br />
2000<br />
[9] Wei, Y.C. and Chang, J.R., Wake and Base-Bleed<br />
Flow Downstream of Bluff Bodies with Different<br />
Geometry, Experimental Thermal and Fluid<br />
Science, Vol. 26, pp. 39-52, 2002.<br />
[10] Fleck, B.A., Strouhal Numbers for Flow Past a<br />
Combined Circular-Rectangular Prism, Journal of<br />
Wind Engineering and Industrial Aerodynamics,<br />
Vol. 89, pp. 751-755, 2001.<br />
[11] West, G.S., and Apelt, C.J., The Effects of Tunnel<br />
Blockage and Aspect Ratio on the Mean Flow<br />
Past a Circular Cylinder with Reynolds Numbers<br />
Between 10 4 and 10 5 , J. Fluid Mech., Vol.114, pp.<br />
361-377, 1982<br />
[12] Igarashi, T., Characteristics of a Flow around<br />
Two Circular Cylinders of Different Diameters<br />
Arranged in Tandem, Bulletin of the JSME, Vol.<br />
25, No. 201, pp. 349-357, 1982.<br />
[13] Sarıoğlu M., Akansu Y. E. ve Yavuz T., Düzlem<br />
Plaka-Dairesel Silindir Sistemi Etrafındaki Akışın<br />
Deneysel İncelenmesi, ULIBTK’03 14. Ulusal Isı<br />
Bilimi ve Tekniği Kongresi, 03-05 Eylül 2003,<br />
İSPARTA.<br />
[14] Sarioglu, M. and Yavuz T., Subcritical Flow<br />
Around Bluff Bodies, AIAA Journal, Vol. 40,<br />
Number 7, p1257-1268, 2002.<br />
[15] Knisely, C.W., Strouhal Numbers of Rectangular<br />
Cylinders at Incidence: a Review and New Data,<br />
Journal of Fluids and Structures, Vol. 4, pp. 371-<br />
393, 1990.<br />
[16] Akansu Y.E., Sarıoğlu M. ve Yavuz T., Kare<br />
Kesitli Bir Küt Cisim Etrafındaki Akışta Hücum<br />
Açısının Basınç Dağılımı ve Girdap Kopması<br />
Olayına Etkisinin Deneysel İncelenmesi, Kayseri<br />
4. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-15 Mayıs 2002.<br />
135
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
F-16 SAVAŞ UÇAĞININ AERODİNAMİK ANALİZİ<br />
Haluk ERHAN 1 Yusuf ÖZYÖRÜK 2 Nafiz ALEMDAROĞLU 3<br />
e-posta: herhan@ae.metu.edu.tr e-posta: yusuf@ae.metu.edu.tr e-posta: nafiz@ae.metu.edu.tr<br />
1 8 nci Ana Jet Üs, Uçak Bakım Komutanlığı, 21050, Diyarbakır<br />
2 Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara<br />
3 Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışma, F-16 savaş uçağının ticari bir yazılım<br />
olan CFD-FASTRAN ile transonik, vizkositesiz,<br />
sıkıştırılabilir koşullarda yapılan Euler çözümlerini ve<br />
aerodinamik modellemesini sunmaktadır. Analizler<br />
için gerekli olan geometrilerin üretilmesinden sonra,<br />
çözüm alanı, yapısal olmayan çözüm ağı ile temsil<br />
edilmiştir. Akış çözücüsünün parametrelerini tayin<br />
etmek için, ön çalışma olarak “yalnız kanat” modeli<br />
üzerinde çeşitli hesaplamalar yapılmış, transonik hava<br />
koşulu için en uygun çözüm ağı yapısı<br />
oluşturulmuştur. Burada sunulan analizler, bütün<br />
gövde için yapılan modellemenin doğruluğunu<br />
göstermek üzere mevcut deneysel verilerin akış<br />
koşullarında ve 2º ila 12º hücum açıları arasında<br />
gerçekleştirilmiş ve harici yüklerin etkilerinin<br />
incelenmesi için bir ön çalışma oluşturulmuştur.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) matematik<br />
modelleme metotlarının bir uygulaması olarak, hava<br />
taşıtlarının tasarım aşamasında önemli bir yere<br />
sahiptir. Deney düzeneklerinin kurulma maliyeti ve<br />
çözüm parametrelerinin kısıtlılığı düşünüldüğü zaman,<br />
bilgisayarların hesaplama kabiliyetlerinin artması ile<br />
birlikte HAD’ın kullanımı mühendislik alanlarında<br />
yaygın bir hale gelmiştir. Rüzgar tüneli ölçümlerinde<br />
mantıklı sonuçlar alabilmek için, deneyde kullanılan<br />
model ile gerçek taşıt arasında dinamik benzerlik<br />
olması gerekir ki bu da geometrik benzerliğin varlığı<br />
ile Reynolds ve Mach sayılarının gerçek durum ile<br />
deney koşullarında aynı olması anlamına gelir. Bu<br />
çalışmada çözümler, deneysel verilerin mevcut olduğu<br />
0.9 Mach ve 30.000 ft yükseklikteki hava akımı<br />
koşullarında yapılmıştır. Aynı verileri 1/9 ölçekli bir<br />
F-16 modeli için rüzgar tüneline uyarlamak<br />
istediğimizde, rüzgar tüneli basıncının 10 kat daha<br />
fazla olması gerekir ki bu da neredeyse imkansızdır.<br />
II. ÇÖZÜM AĞLARI<br />
HAD analizlerinde kontrol hacmi, yapısal ve yapısal<br />
olmayan çözüm ağları ile temsil edilebilir. Bu<br />
ağlardan hangisinin kullanılacağı akış tipine,<br />
kullanılacak modelin geometrisine ve akış<br />
çözücüsünün parametrelerine göre değişkenlik<br />
gösterir.Yapısal olmayan çözüm ağında, yüzey<br />
üçgenlerle temsil edilirken hava akımının<br />
hesaplanacağı hacim üç yüzeyli ve bu makalede hücre<br />
olarak anılan elemanlar ile temsil edilir. Bu çalışmada<br />
kullanılan geometrinin üretilmesinde, kanopinin<br />
hassas geometrisi, ön gövde kanat uzantıları, yatay ve<br />
dikey stabilizelerin yüzeyleri, gövdeye monte edilmiş<br />
hava alığı ve hatta eksenel kararlılığı sağlayan<br />
kanatçıklar dahi modellenmiştir. Bu şekilde kompleks<br />
bir geometriye sahip olan F-16 uçağı için, model<br />
yüzeylerini en az kayıpla temsil edebilecek olan<br />
yapısal olmayan çözüm ağları kullanılmıştır. Şekil<br />
1’de üçgenlerle temsil edilmiş F-16’nın katı modeli<br />
gösterilmektedir.<br />
Şekil 1. Modelin yüklü konfigürasyonu<br />
Bütün modelin çözüm ağları üretilmeden önce “yalnız<br />
kanat” çalışmaları yapılmış ve transonik koşullar<br />
altında basınç, hız ve yoğunluk gibi çözüm<br />
parametrelerinin en fazla değişkenlik göstereceği<br />
yerlerde yapısal olamayan çözüm ağlarının iki boyutlu<br />
temsilcisi olan üçgenler daha sık yerleştirilmiştir.<br />
Doğru bir HAD analizi tamamen üretilen çözüm<br />
ağlarının kalitesine bağlıdır ve bir optimizasyon<br />
problemidir. Bu nedenle bu çalışmada akış<br />
parametrelerinin ani değişiklik göstereceği<br />
bölgelerdeki nokta sayısı artırılırken, değişim<br />
beklenmeyen veya çok az değişim görülen bölgelerde<br />
136
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ise geometrik hassasiyeti bozmayacak şekilde nokta<br />
sayısından tasarruf edilmiştir.<br />
takılan yükler, hacim içerisindeki ağ hücrelerinin<br />
gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. Kanat<br />
uçlarında kuvvetli hız değişimleri olacağından, bu<br />
noktalarda yüzey üçgenleri çok sık tutulmuştur. Fakat<br />
aynı sıklık, kanat ucuna takılan yüklere de uygulandığı<br />
zaman aşırı ve gereksiz ağ hücre sayısı artışı<br />
olmaktadır. Kanat ucu yükünün nokta aralığı<br />
azaltıldığı zaman ise, yakın bölgelerde kalitesiz ağ<br />
hücreleri oluşmaktadır. İstenmeyen ağ hücre şekilleri,<br />
Şekil 3’ de sunulmuştur.<br />
Şekil 2. Modelin üçgenler ile temsili<br />
Yüzey ve hacim çözüm ağları, otomatik ağ üreticisi<br />
yazılımı CFD-GEOM [2] ile üretildiği için, ağların<br />
hacim içerisindeki ilerleyişi kısıtlı birkaç parametre ile<br />
kontrol edilmiştir. Yüzey çözüm ağının kalitesi, yüzey<br />
kenarlarında, ağ üretimi için kullanılan nokta sayısına<br />
ve dağılımına bağlıdır. Daha önce de belirtildiği gibi,<br />
yüzeyin sayısal olarak temsil hassasiyeti, çözümün<br />
doğruluğu için gerek bir koşuldur. Bu yüzden kenar<br />
noktalarının dağılımı hiperbolik tanjant dağılımı ile<br />
yapılmıştır.<br />
Hacim çözüm ağlarının kalitesi ise dış kenarların<br />
modelden uzaklığı ve nokta sayısı ile optimize<br />
edilmiştir. Çözüm ağlarının hacim içerisindeki<br />
gelişimi, programa girdi olarak kontrol edilebilen,<br />
hücrelerin ilerleyiş katsayısı ile değişim göstermiştir.<br />
Her oluşumdan sonra, CFD-GEOM tarafından hacmin<br />
ağ kalitesi kontrol edilmiş, düşük kalitedeki hücrelerin<br />
elenmesi için çözüm ağları, bağlı parametrelerin<br />
değişimi ile tekrar oluşturulmuştur. Tablo 1’de<br />
optimum topoloji değerleri sunulmuştur.<br />
Tablo 1. Çözümler için kullanılan topoloji değerleri<br />
MODEL # Hücre # Yüzey # Nokta<br />
Dış<br />
İç<br />
Toplam<br />
81986<br />
1161252<br />
1243238<br />
81986<br />
2281511<br />
2363497<br />
40995<br />
166111<br />
207106<br />
Oluşturulan yapısal olmayan çözüm ağı, akış çözüm<br />
programına girdi olarak verilmeden önce, her hücre<br />
için ağ noktalarının birbirleri ile olan bağlantı bilgileri<br />
de girdi dosyasında oluşturulur. Bu yüzden, ağ<br />
bağlantı bilgilerinin mantıklı olabilmesi için, dört<br />
yüzeyli hücre elemanlarının da geometrik düzeni<br />
istenilen kalitede olması gerekir. Örneğin, kanat ucuna<br />
Şekil 3. Kanat ucu yükünün ağ gelişimine etkisi<br />
Ağ üretimi için bütün gerekli parametreler üzerinde<br />
denemeler yapılmış ve en kaliteli ağ üretimi, sınır<br />
kenarlarının uçak boyunun 3.8 katı öne doğru, 4.1 katı<br />
arkaya doğru ve 3 katı kanat ucu yönüne doğru<br />
ötelenmesiyle elde edilmiştir.<br />
III. AKIŞ ÇÖZÜCÜSÜ VE TEORİSİ<br />
Modellemeler için yapısal olmayan çözüm ağları<br />
kullanıldığı için, CFD-FASTRAN akış çözücüsü<br />
modülü [2], ideal gaz olan hava için, sıkıştırılabilir,<br />
viskozitesiz, adyabatik koşullarda kütlenin,<br />
momentumun ve enerjinin korunumunu ifade eden<br />
zamana bağımlı Euler denklemleri için<br />
koşturulmuştur. Dinamik viskozite, A ve B sabit<br />
katsayılar olmak üzere sıcaklığa bağımlı olan<br />
Sutherland kuralı ile belirtilmiştir.<br />
AT 3 2<br />
µ =<br />
B+<br />
T<br />
(1)<br />
Navier-Stokes denklemleri HAD analizleri için temel<br />
modelleme aracıdır. Fakat Euler denklemleri de uygun<br />
ve hassas çözüm ağlarına uygulandığı zaman, istenilen<br />
parametrelerde tatmin edici doğruluğu göstermektedir.<br />
Aşağıda belirtilen integral formundaki denklemler, Ω<br />
hacmi ile sınırlandırılmış ve sınırlar ∂Ω ile<br />
belirtilmiştir.<br />
burada;<br />
∂<br />
QdV<br />
+ F(Q).n ˆ dS = 0<br />
∂ ∫∫∫ ∫∫ (2)<br />
t<br />
Ω ∂Ω<br />
137
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
⎛ ρ ⎞<br />
⎜ ⎟<br />
⎜<br />
ρu<br />
⎟<br />
Q = ⎜ ρv ⎟<br />
⎜ ⎟<br />
⎜ρw⎟<br />
⎜ e ⎟<br />
⎝ 0 ⎠<br />
ve<br />
⎛ ρ ⎞ ⎛ 0 ⎞<br />
⎜ ⎟ ⎜ ⎟<br />
⎜ ρu ⎟ ⎜n<br />
ˆx<br />
⎟<br />
F(Q).nˆ = V.nˆ⎜ ρv ⎟+<br />
p⎜nˆ<br />
⎟<br />
y<br />
⎜ ⎟ ⎜ ⎟<br />
⎜ ρw ⎟ ⎜nˆ<br />
z ⎟<br />
⎜e0<br />
+ p⎟<br />
⎜ 0 ⎟<br />
⎝ ⎠ ⎝ ⎠<br />
(3)<br />
Denklemler referans yoğunluk ρ ∞ ve ses hızı a ∞ ile<br />
boyutsuzlaştırılmıştır. n ˆx<br />
, n ˆ y<br />
, ve n ˆz<br />
dış yüzeyin<br />
kartezyen koordinatları olup, ˆn , ∂Ω sınırında birim<br />
normali, e 0 ise birim hacim için toplam enerjiyi ifade<br />
etmektedir. İdeal gaz kabulü ile γ değerini hava için<br />
1.4 alarak, basınç ve toplam entalpiyi şu şekilde ifade<br />
edebiliriz.<br />
sayısının değeri 1’den 100’e 100 artış adımında<br />
yükseltilmiştir.<br />
HAD analizlerinin en önemli avantajlarından birisi,<br />
akış hacmi içerisinde ayrı bir sınır koşulu verebilme<br />
imkanıdır. F-16 hava alığı, rüzgar tüneli çalışmalarının<br />
aksine duvar olarak tanımlanmayıp giriş sınır<br />
koşulları tanımlanmıştır. Hava alığı giriş değerleri<br />
hesaplanmış ve sabit kütle girişi ile hava alığı<br />
yüzeyine, basınç ve sıcaklık değerleri atanmıştır.<br />
⎛ 1<br />
p = (γ −1) ⎜e0<br />
− ρ u + v + w<br />
⎝ 2<br />
2 2 2<br />
( )<br />
⎞<br />
⎟<br />
⎠<br />
(4)<br />
( (<br />
γ p 1<br />
h0<br />
= + u + v + w<br />
γ − 1 ρ 2<br />
2 2 2<br />
( )<br />
(5)<br />
Denklemlerin ayrıştırılması, integral formdaki<br />
korunum denklemlerini direkt fiziksel alana<br />
uygulayan Sonlu Hacimler Metodu ile yapılmıştır. (2)<br />
numaralı denklemin ayrıştırılmış hali<br />
Nyüzey<br />
d<br />
Ω<br />
i<br />
Qi<br />
+ F.n = 0<br />
dt ⎣ ⎦i<br />
∑ ⎡( ˆ S ) ⎤ i=1..N<br />
j<br />
hücre (6)<br />
i<br />
şeklindedir. CFD-FASTRAN’ın hücrelerden veri alma<br />
sistemi Şekil 4’de belirtilmiştir [1].<br />
Hücre merkezi<br />
Hücre köşesi<br />
Yüzey merkezi<br />
Şekil 4. Üç yüzeyli hücrenin yapılandırma sistemi<br />
Yoğunluk, hız bileşenleri ve basınç gibi akış<br />
değişkenleri hücre köşe noktalarından alınan veriler<br />
ile ikinci derece ortalama değerleri hücre merkezine<br />
atanır ve bu değer tüm hücre hacmi değeri olarak<br />
iterasyona dahil edilir.<br />
F-16 için aerodinamik analizler transonik hava akım<br />
koşullarında gerçekleştirileceğinden, ani değişim<br />
gösteren bölgelerdeki değerleri daha hassas<br />
yakalayabilmek amacı ile Van Leer ayrıştırma metodu<br />
kullanılmıştır. İterasyon ilerleyişi içerisinde<br />
denklemleri ayrıştırma hassasiyeti, belli bir sayıya<br />
kadar birinci derecede tutulmuş, sonuçlar tatmin edici<br />
yakınsamaya ulaştıktan sonra hassasiyet ikinci<br />
dereceye çıkartılmıştır. Kapalı ayrıştırma yaklaşımı<br />
kullanıldığı için, CFL (Courant-Fredirich-Levy)<br />
Şekil 5. Hava alığı sınır koşulları (M ∞ =0.9 , α=6˚ ve<br />
P ∞ =30090.1 Pa)<br />
Şekil 5’de görüldüğü gibi hava alığı duvar olarak<br />
tanımlandığı zaman hız değerleri durma noktasına<br />
kadar gelmiştir ve tüm uçak çözümü %0.4 taşıma<br />
katsayısı azalması ve %22 sürükleme katsayısı artışı<br />
yönünde etkilenmiştir. Bu yüzden bütün<br />
hesaplamalarda hava alığı değerleri belirlenmiş ve<br />
çözümlere hava girişi sınır koşulu olarak dahil<br />
edilmiştir.<br />
IV. ÇÖZÜMLER<br />
Çözümlerden elde edilen sonuçların doğruluğunu<br />
kanıtlamak için iki ayrı kaynaktan veri alınmıştır.<br />
Bunlardan birincisi çeşitli istasyonlarda ölçülen basınç<br />
katsayısı değerlerinin sunulduğu, NASA Ames<br />
Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan makale [3],<br />
ikincisi ise Arnold Mühendislik ve Geliştirme Merkezi<br />
tarafından yapılan F-16 uçağının temel taşıma ve<br />
sürükleme karakteristiklerinin sunulduğu General<br />
Dynamics firmasının dokümanıdır [4].<br />
İlk hesaplamalar yüksüz konfigürasyon modeli<br />
üzerinde, 0.9 Mach, 30090 Pa irtifa basıncı ve 6º<br />
hücum açısı koşullarında yapılmıştır. Hesaplamaların<br />
deneysel veriler ile karşılaştırması için, kanadın<br />
kökünden itibaren kanat açıklığı yönünde %44 ve<br />
%72’lik istasyonlarda kesitler alınmış ve bu<br />
kesitlerdeki C p dağılımları Şekil 6’da sunulmuştur.<br />
Şekil 7’de Kaynak [3]’de sunulan F-16 Navier-<br />
Stokes çözümleri ile mevcut çalışmada elde edilen<br />
Euler çözümlerinin karşılaştırılması, Şekil 8’de<br />
transonik rejimlerdeki yüzey basınç dağılımı ve Şekil<br />
9’da ise temel aerodinamik karakteristiklerin deneysel<br />
veriler [4] ile karşılaştırılması ve çözümlerin<br />
yakınsama grafikleri sunulmuştur.<br />
138
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 6. Kanat üzerinde veter boyunca hesaplanan basınç katsayılarının deneysel veriler ile karşılaştırılması.<br />
Şekil 8. Uçak üzerindeki (a) Mach=1 çizgileri ve (b) sesüstü hız bölgeleri (M ∞ =0.9 , α=6˚ ve P ∞ =30090.1 Pa)<br />
iterasyon<br />
Şekil 9. (a) Kaldırma kuvveti katsayısı ve (b) sürükleme polarlarının deneysel veriler ile karşılaştırması.<br />
(c) çözümlerin yakınsama grafikleri (M ∞ =0.9 , α=2˚-12˚ ve P ∞ =30090.1 Pa)<br />
139
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 6’da sunulan C p değerleri, gerçek koşullarda akış<br />
parametrelerinin ani değişim göstermediği bölgelerde<br />
deneysel değerlere yakın hesaplanmıştır. Özellikle<br />
transonik hava akışı yapısından kaynaklanan ani<br />
kesintilerin (şokların) olduğu kanadın üst-arka<br />
bölgesinde hesaplanan değerler, deneysel verilerden<br />
bir miktar uzaklaşmıştır. Viskoz etkilerin<br />
hesaplamalara dahil edilmeyişinin etkileri kanadın<br />
hücum kenarı üst bölgesinde ve kanadın arka<br />
bölgesinde kendisini daha belirgin hale getirmiştir.<br />
Basınç sıçramasının, deneysel değerleri hesaplanan<br />
değerlere göre, firar kenarına daha yakın olması bu<br />
durumun bir örneğidir.<br />
Kaynak [3]’ün Navier-Stokes çözümü, viskoz etkilerin<br />
varlığı ile deneysel verilere Şekil 7’de gösterildiği gibi<br />
çok yakın sonuçlar üretmiştir. Bu yüzden bu<br />
çalışmada elde edilen Euler çözümlerinin<br />
karşılaştırılması için bir referans olarak<br />
düşünülmüştür. Navier-Stokes çözümünde 0.26 olan<br />
minimum basınç oranı Euler çözümünde 0.30’dur ve<br />
bu oran viskoz etkilerin dahil edilmediği bir çalışma<br />
için normal seviyededir. Kanopi, yatay ve dikey<br />
stabilize üzerindeki sıkışma-genleşme-sıkışma hareketi<br />
açıkça görülmektedir. Yatay stabilizenin üst<br />
bölgesindeki basınç değerlerinin kanadın üst yüzey<br />
bölgesinden daha fazla olduğu görülmektedir. Bunun<br />
sebebi, kanat üzerinden gelen hava akımının yatay<br />
stabilizenin hücum açısını azaltan bir etkisinin<br />
olmasıdır.<br />
Şekil 8’de yüzey üzerindeki Mach sayısının 1’e eşit<br />
olduğu çizgiler ve 1’den büyük olduğu bölgeler<br />
belirtilmiş ve sesüstü hızları, sesaltı hızlara indiren şok<br />
dalgalarının yerleri daha belirginleştirilmiştir. Kanopi,<br />
ani değişim gösteren geometrisinden dolayı, hava<br />
akışının sesüstü hızlara ulaştığı ilk bölgedir. Hava akış<br />
hızının ulaştığı maksimum değer 1.4’dür ve kanat ucu<br />
hücum kenarı bölgesinde oluşmuştur. Ayrıca, ön<br />
gövde ve kanat uzantılarının üst bölgesinde sesüstü<br />
paketler gözlemlenmiştir. Bu uzantıların aerodinamik<br />
etkisi vorteksleri kontrol ederek kaldırma kuvvetine<br />
pozitif etki sağlamaktır. Özellikle 6º hücum açısından<br />
sonra, uzantıların keskin kenarlarından dolayı oluşan<br />
güçlü vorteksler, kanadın iç bölgesinde taşıma<br />
kuvvetini artırmakta ve dış bölgesine giden hava<br />
akımını düzeltmektedir. Tespit edilen oval şekildeki<br />
sesüstü paketlerin varlığının sebebi, bu uzantıların<br />
aerodinamik etkisi olarak değerlendirilmiştir.<br />
Şekil 9’da sunulan aerodinamik katsayılar, 6º hücum<br />
açısına kadar deneysel verilere yakın seyretmiştir.<br />
Kritik hücum açısı olan bu dereceden sonra viskoz<br />
etkilerin mevcut Euler çözümlerinde olmayışının<br />
olumsuz etkileri daha belirgin gözükmektedir ve<br />
12º’de bu etkiler kaldırma kuvveti katsayısı değerinde<br />
%20’lik bir farkla kendisini göstermektedir. Bu<br />
çalışmada Euler çözüm karakteristiği olarak yalnızca<br />
ses üstü akış bölgelerinden kaynaklanan dalga<br />
sürüklemesi kuvveti hesaplanabilmiştir. Deneysel elde<br />
edilen sürükleme katsayısı bu parametreye ilave<br />
olarak yüzey sürtünmelerinin etkilerini de<br />
içermektedir. Sürükleme katsayısı polarları Şekil 9<br />
(b)’de görüldüğü gibi birbirinden farklı<br />
seyretmektedir. Van Leer’s FVS ile ikinci derece<br />
hassasiyetle yapılan çözümlerin yakınsama grafikleri<br />
Şekil 9(c)’de sunulmuştur. Çözümler 12º hücum<br />
açısına kadar 1’den 50’ye 100 adımda yükseltilen<br />
CFL değeri ile toplam 150 iterasyonda<br />
yakınsamıştır.12º için ise yakınsama, son CFL<br />
değerinin 30’a düşürülmesi ile elde edilmiştir.<br />
V. SONUÇ<br />
Gelişen bilgisayar teknolojisi özellikle hava taşıtı<br />
tasarımcıların HAD analizlerini daha etkin kullanma<br />
gereksinimini getirmiştir. Rüzgar tüneli deneylerinde<br />
kısıtlı sayıda noktadan veri toplanabilirken, bu<br />
çalışmada 1243238 hücre için çözüm yapılmıştır.<br />
Çözümlerden elde edilen sonuçlar, viskoz etkilerin<br />
göz ardı edilmesine rağmen, daha önce yapılmış olan<br />
deneysel çalışmaların sonuçları ile uygunluk<br />
göstermiş, hatta düşük hücum açılarında bazı<br />
parametrelerde aynı değerleri yakalamıştır. HAD<br />
analizleri yardımı ile hava taşıtı modifikasyonları<br />
ancak, yapılan analizlerinin doğruluğunun ispatı<br />
sonrasında gerçekleştirilebilir. Bu çalışma da, F-16<br />
uçağında kullanılan ya da kullanılabilecek harici<br />
yüklerin, uçağın aerodinamik performansına<br />
etkilerinin incelenmesi amacı ile bir ön analiz<br />
kapsamından yapılmıştır. Hesaplanan veriler<br />
kullanılarak halihazırda kullanılan 370 gal. yakıt<br />
tankının ve kullanılması muhtemel 600 gal. yakıt<br />
tankının aerodinamik etkileri incelenmiş ancak<br />
sonuçları burada sunulmamıştır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] N. T. Frink, Assessment of an Unstructured-Grid<br />
Method for Predicting 3-D Turbulent Viscous Flows,<br />
AIAA-96-0292, January 1996.<br />
[2] CFD-FASTRAN Theory Manual Version 2002<br />
[3] Holst, Terry L., J. Flores, U. Kaynak, and N.M.<br />
Caderjian (1990). Navier-Strokes Computations About<br />
Complex Configurations Including a Complete F-16<br />
Aircraft, (ed. P. A. Henne), Volume 125, pp. 777-815<br />
[4] F-16 Aerodynamic Technical Description, General<br />
Dynamics Vol.12, F-16-060-12<br />
[5] Webb,T.S., Kent,D.R. and Webb, J.B., Correlation of<br />
F-16 Aerodynamics and Performance Predictions with<br />
Early Flight Test Results, General Dynamics.<br />
[6] Anderson, Fundamentals Of Aerodynamics, Second<br />
Edition.<br />
140
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAK KANADINDAN HARİCİ YÜK AYRILMASI<br />
H. Özgür Demir 1 Nafiz Alemdaroğlu 2<br />
e-posta: odemir@ae.metu.edu.tr e-posta: nafiz@ae.metu.edu.tr<br />
1, 2<br />
Orta Doğu Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Müh. Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada transonik, viskositesiz, sıkıştırılabilir<br />
akış ortamında uçak kanadından bırakılan harici bir<br />
yükün izlediği yörünge CFD-Fastran ticari yazılımı<br />
kullanılarak hesaplanmıştır. Hesaplamada, üst üste<br />
binen yapısal çözüm ağı sistemi kullanılmıştır.<br />
Bırakılan harici yükün zamana bağlı yörünge eğrileri<br />
deneysel sonuçlarla karşılaştırılmış ve büyük bir uyum<br />
içinde oldukları gözlenmiştir. Harici yük üzerinde<br />
değişik kesitlerde hesaplanan yüzey basınç dağılımları<br />
deneysel verilerle karşılaştırılmıştır. Deneysel<br />
sonuçlar ile hesaplanan değerlerin büyük bir uyum<br />
içinde olması, CFD-Fastran ticari yazılımının harici<br />
yük ayrılma problemlerinin çözümü için<br />
kullanılabilirliğini fikrini desteklemektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Harici bir yükün (yakıt tankı, mühimmat vb.) uçaktan<br />
ayrıldıktan sonra izleyeceği yörüngenin belirlenmesi,<br />
gerek güvenli ayrılma, gerekse hedefin en az hata ile<br />
vurulması açısından büyük önem taşımaktadır.<br />
Dolayısıyla uçakta kullanılacak bir mühimmatın<br />
sertifikasyonu için değişik koşullarda rüzgar tüneli ve<br />
uçuş testleri yapılmaktadır. Bu testlerin, uçağın çeşitli<br />
yük durumları için ayrı ayrı tekrarlanması<br />
gerektiğinden çoğu zaman istenilen sonuçlara ulaşmak<br />
çok uzun sürmektedir.<br />
Günümüz bilgisayar teknolojisi sayesinde<br />
Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) kullanılarak<br />
yapılan ayrılma analizleri önem kazanmıştır. Rüzgar<br />
tüneli testlerinde gerçekleştiril-mesi çok zor, hatta<br />
mümkün olmayan analizler, HAD ile çözülmekte ve<br />
uçuş testlerine yardımcı olmaktadır. Bu analizlere<br />
örnek olarak manevra halindeki uçaktan yük, yakıt<br />
tankı veya birden fazla mühimmatın aynı anda<br />
ayrılması durumları gösterilebilir[1].<br />
Bu çalışmada kullanılan kanat-pilon-harici yük için<br />
rüzgar tüneli deneysel sonuçları [2] birçok yazılım<br />
doğrulama ve geliştirme çalışmalarında kullanılmıştır<br />
[1,3,4]. Bu alanda yapılan diğer çalışmalar hakkında<br />
bilgiye, [5] numaralı referanstan ulaşmak mümkündür.<br />
Bu çalışmanın amacı, transonik ve viskositesiz bir akış<br />
alanında kanattan bırakılan jenerik bir harici yükün<br />
zamana bağlı yörüngesinin CFD-FASTRAN yazılım<br />
paketi ile hesaplanabilirliğini göstermektir.<br />
II. METOD<br />
Bu çalışmada, çözüm hacimlerinin birbirlerine göre<br />
hareket etmesini sağlayan üst üste binen çözüm ağı<br />
sistemi (Chimera metodu) kullanılarak harici yükün<br />
kanattan ayrılması sonrasında zamana bağlı izleyeceği<br />
yörüngesi elde edilmiştir. Bu metotda, birlikte<br />
modellenmesi zor olan kanat-pilon ve harici yük için<br />
yapısal çözüm ağları birbirinden bağımsız<br />
oluşturulmuştur. Oluşturulan çözüm ağları hesaplama<br />
aşamasında biraraya getirilerek akış çözümü<br />
gerçekleştirilir. Zamana bağlı çözümde hareket eden<br />
yükün yörüngesi, 6 serbestlik dereceli modül<br />
tarafından hesaplanmıştır.<br />
Akış Çözücüsü<br />
Akış çözücüsü olarak CFD-FASTRAN akış çözücüsü<br />
modülü, Euler denklemleri için çalıştırılmıştır.<br />
Korunum denklemlerinin tümü aşağıdaki şekilde<br />
yazılabilir [6].<br />
d QdV + ( F<br />
c<br />
− Qv<br />
g).ˆ<br />
ndS<br />
dt<br />
∫ ∫ v v<br />
V<br />
S<br />
(1)<br />
Burada;<br />
Q korunan değişken vektörünü, F c konvektif<br />
(vizkozitesiz) akıyı, v g ise hacim yüzey hızını temsil<br />
etmektedir. Daimi akış çözümlerinde v g sıfırdır.<br />
Sonlu hacimler metodunu kullanarak ayrıştırılan<br />
denklemlerde konvektif akı değerleri CFD-<br />
FASTRAN’nın akış yönlü (upwind) metodu tabanlı<br />
akı hesaplama yöntemlerinden biri olan Roe’s<br />
Approximate Riemann çözücüsü ile hesaplanmaktadır.<br />
Denklemlerde ikinci dereceden hassasiyet elde etmek<br />
için Min-Mod(1/r) sınırlayıcısı kullanılmıştır.<br />
Yörüngenin Hesaplanması<br />
Yazılım paketine gömülü olarak çalışan 6 serbestlik<br />
dereceli modül sayesinde, her zaman adımı sonunda<br />
çözücünün hesapladığı kuvvet ve moment vektörü<br />
bileşenleri (2) integre edilerek doğrusal ve açısal<br />
ivme, hız, yer değiştirme bileşenleri elde edilmektedir.<br />
Bir sonraki zaman adımında hesaplanan hız<br />
141
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
vektörünün ve yer değiştirmenin x bileşeni sırasıyla<br />
Denklem (3) ve (4)’de verilmiştir. Denklem (5), (6),<br />
ve (7)’de ise açısal momentum, hız ve hesaplanan<br />
dönme miktarı sırasıyla verilmiştir [6].<br />
v<br />
r<br />
v<br />
dv r ∂h<br />
v v<br />
F = m M = + ω ×h<br />
(2)<br />
dx ∂t<br />
Harici yük hacminin dış yüzeyindeki üst üste binen ağ<br />
(Chimera Overset) sınır koşulu taşıyan hücreler<br />
Şekil 2’ de görülmektedir.<br />
t +∆ t t ( t +∆<br />
v = v +∆t F t / m)<br />
x x x<br />
(3)<br />
t+∆ t t+∆t t<br />
δ x = ( v + v ) ∆ t/2<br />
(4)<br />
x<br />
x<br />
t+∆ t t t+∆t t t t t<br />
h = h + ( M − ω h + ω h ) ∆t<br />
x x x y z z y<br />
(5)<br />
ω<br />
= I h −I h − I h<br />
(6)<br />
t +∆ t t +∆ t t +∆ t t +∆ t<br />
x xx x xy y xz z<br />
t+∆ t t+∆t t<br />
δθ<br />
x<br />
= ( ωx + ωx)<br />
∆ t /2<br />
(7)<br />
Chimera Metodu<br />
Üst üste binen kanat ve mühimmat çözüm ağlarında,<br />
çözüm blokları arasında haberleşmeyi sağlayacak<br />
uygun hücreler (chimera sınır hücreleri), yazılım<br />
içerisindeki bir arama algoritması ile bulunmaktadır.<br />
Üst üste binen çözüm ağ sisteminde komşu hacimlerin<br />
sahip olduğu ortak hücreler delik açma (Hole cutting)<br />
yöntemi ile hesaplama sırasında çözümden çıkarılır.<br />
Şekil 1’de kanat hacminden alınan bir kesitte yük ile<br />
üst üste gelen bölgede açılan delik gösterilmektedir.<br />
Hacimler arası iç değerlendirme hatalarının en aza<br />
indirilmesinde dikkat edilecek önemli bir nokta;<br />
mühimmatın çevresinde örülen yapısal çözüm<br />
ağındaki chimera sınır hücre büyüklüklerinin, kanat<br />
çözüm ağında üst üste geleceği, sağlayıcı (donor)<br />
hücreler ile aynı büyüklükte olmalarıdır. Aksi taktirde<br />
ORPHAN adı verilen ve kendisine heberleşecek hücre<br />
bulamayan chimera sınır hücrelerinin sayısı artarak<br />
çözümün kalitesini düşürmektedir [6].<br />
Şekil2- Harici yük çözüm hacmi( perspektif görünüm)<br />
Çözüm Algoritması<br />
Çözüm sırasıyla aşağıdaki adımlardan oluşur:<br />
1) Üst üste binen çözüm ağlarında, hacimler<br />
arası bilgi alış-verişini sağlayacak Chimera<br />
sınır hücreleri bulunur ve delik delme işlemi<br />
gerçekleşir.<br />
2) Sınır koşullarının ve ilk değer bilgilerinin<br />
verilmesinden sonra zamandan bağımsız akış<br />
çözümü elde edilir. Yakınsamış çözüm<br />
sonuçları, zamana bağlı (dinamik) çözümün<br />
ilk değerleri olarak atanır.<br />
3) Her zaman adımı sonunda, duvar sınır koşulu<br />
taşıyan harici yük üzerinde hesaplanan<br />
kuvvet ve moment bileşenleri, 6 dereceli<br />
serbestlik modülüne aktarılarak yükün yeni<br />
konumu ve oryantasyonu belirlenir.<br />
4) Yeni konumuna ilerleyen harici yük ile kanat<br />
hacmi arasında iletisimi sağlayan hücreler<br />
kontrol edilerek güncellenirler ve bir sonraki<br />
zaman adımı için çözüme başlanır.<br />
5) Bu işlem, istenilen zaman adımına kadar ya<br />
da kanattan ayrılan yük istenilen konuma<br />
gelene dek 3. ve 4. adımlar arasında devam<br />
eder.<br />
III. KONFİGURASYON GEOMETRİSİ ve<br />
ÇÖZÜM AĞI<br />
Şekil 1- Kanat çözüm ağından çıkarılan hücreler<br />
Geometri<br />
Çözümde kullanılan kanat-pilon-mühimmat geometrisi<br />
Şekil 3’de verilmiştir. Sonuçları karşılaştırmak<br />
için kullanılan rüzgar tüneli modelinde mühimmata 6<br />
serbestlik dereceli hareket yeteneği sağlayan model<br />
bağlama aparatı da HAD modelinde kullanılmıştır.<br />
Kanat 64A010 kanatçık kesitine sahip, 45 derecelik<br />
süpürme açısı alan bir delta kanat modelidir.<br />
142
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sahip bir bilgisayarda 350 saat işlemci zamanında<br />
çözülmüştür.<br />
Şekil3- Çözüm Konfigürasyonu ( perspektif görünüm)<br />
Harici yük geometrisi, NACA 0008 kanat kesitine<br />
sahip 4 adet kanatçık içerir. Kanatçıklar, 45 derecelik<br />
süpürme açılı delta kanattır. Referans [5]’de geometri<br />
ile ilgili detaylı bilgi verilmiştir.<br />
Çözüm Ağı<br />
Kanat-pilon geometrisi birden fazla yapısal çözüm<br />
hacmi (blok) kullanılarak modellenmiş ve çoklu<br />
bloklardan oluşan çözüm hacmi (multi-blok)<br />
oluşturulmuştur. Bu ağ oluşturma yönteminde, iki<br />
blok arası haberleşme bloklar arası sınırlarda ortak bir<br />
yüzeyde gerçekleşmektedir. Harici yük çözüm ağı da<br />
aynı yöntem kullanılarak oluşturulmuştur. Kanat-pilon<br />
çözüm hacmi yaklaşık 7.7x10 5 , harici yük çözüm<br />
hacmi ise 2x10 5 hücreden oluşmaktadır.<br />
Yer değiştirme ve doğrusal hız grafikleri, yükün<br />
ağırlık merkezine göre, x akış yönüne ters, y kanat<br />
dışına doğru ve z ekseni ise aşağı yönde pozitif<br />
olacak şekilde çizilmiştir. Açısal grafikler ise, yükün<br />
kanat dışına doğru yalpa (Phi) ve sapma (Psi) ve burun<br />
yukarı yunuslama hareketi pozitif olacak şekilde<br />
çizilmiştir.<br />
Şekil 4’de mühimmatın 0.45 sn’lik yörüngesi<br />
verilmiştir. Harici yük aşağıya, geriye ve kanat iç<br />
kısmına doğru hareket etmektedir. Hesaplanan<br />
değerler, deneysel sonuçlarla aynı eğilimi göstermekte<br />
olup ilerleyen zamanlarda değerler arasında<br />
farklılıklar gözlenmektedir. Bunun sebeplerinden biri,<br />
Şekil 5’de görüldüğü gibi t=0.15‘den sonra yükün<br />
açısal yöneliminin deneysel sonuçlarla farklılık<br />
göstermeye başlamasıdır. Bu açısal farklılıkların<br />
sonuçları, doğrusal hız ve kuvvet katsayısı<br />
grafiklerine de yansımıştır.<br />
-1<br />
Deneysel Veri<br />
Doğrulamada kullanılan rüzgar tüneli testi, 1990<br />
yılında Arnold Mühendislik Geliştirme Merkezi’nde<br />
(AEDC) gerçekleştirilmiştir. Testler sonucunda 0.95<br />
Mach sayısında ayrılan yüke ait yörünge verileri,<br />
kuvvet ve moment değerleri ile model üzerinde<br />
değişik zamanlarda alınan basınç katsayısı dağılımları<br />
elde edilmiştir. Ayrılmada kullanılan ejektor<br />
özellikleri, tam ölçekli harici yük parametreleri ve<br />
uçuş koşulları Tablo 1’de özetlenmiştir. [2]<br />
Yer Degistirme (m)<br />
-0.5<br />
0<br />
0.5<br />
1<br />
1.5<br />
+<br />
+ + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + +<br />
DATA - x<br />
DATA - y<br />
DATA - z<br />
FASTRAN - x<br />
FASTRAN - y<br />
FASTRAN - z<br />
Tablo 1- Harici yük ve ejektör parametreleri<br />
Çözümde Kullanılan Parametreler<br />
Ağırlık<br />
8896.4 N<br />
Ağırlık Merkezi *<br />
1.416 m<br />
1. ejektör noktası* / kuvveti 1.24 m /10675.7 N<br />
2. ejektör noktası* / kuvveti 1.75 m / 42702.9 N<br />
Ejektor uygulama mesafesi 0.1 m<br />
Ixx, Iyy, Izz (kg-m 2 ) 27.12, 488.1, 488.1<br />
Akış Mach Sayısı 0.95<br />
Kanat Hücum Açısı 0.0 derece<br />
Basınç <strong>Yüksek</strong>liği<br />
26000 ft<br />
* Uzunluklar harici yükün burun koordinatına göre x ekseni doğrultusunda<br />
verilmiştir.<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Ayrılma Sonuçları<br />
Ayrılma öncesi başlangıç değerlerini elde etmek için<br />
aynı sınır koşullarında zamandan bağımsız çözüm elde<br />
edilmiştir. Mach sayısı çözümde 0.95 alınmıştır.<br />
Zamana bağlı çözümde zaman adımı olarak 0.00005<br />
kullanılmıştır. 8000 zaman adımı P4 2Ghz işlemciye<br />
Açi (derece)<br />
2<br />
0 0.1 0.2 0.3 0.4<br />
20<br />
18<br />
16<br />
14<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
Zaman(s)<br />
Şekil 4 Yörünge - zaman grafiği<br />
+ + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + +<br />
0<br />
+ +<br />
+<br />
-2<br />
+<br />
DATA - Phi ( + disa dogru yalpalama )<br />
+<br />
+<br />
DATA - Psi ( + disa dogru sapma )<br />
-4<br />
+<br />
+ DATA - Theta ( + burun yukari yunuslama )<br />
+<br />
FASTRAN- Phi<br />
+<br />
-6<br />
FASTRAN- Psi<br />
+<br />
FASTRAN- Theta<br />
-8<br />
-10<br />
0 0.1 0.2 0.3 0.4<br />
Zaman (s)<br />
Şekil 5 Açısal yönelim - zaman grafiği<br />
143
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2<br />
Şekil 6’da, açısal hızın zamanla değişimi grafiği<br />
verilmiştir. Ejektör kuvvetinin t=0.06’ıncı saniyeye<br />
kadar olan etkisi yunuslama hızındaki ani değişim ile<br />
açıkça görülmektedir. Şekil 7’de yine ejektörlerin<br />
düşey hıza (w) olan etkisi ilk 0.06 sn’lik kısımda<br />
görülmektedir. Viskositenin hesaplara katılmamış<br />
olması, yatay ve yanal hızlardaki farklılıkların başlıca<br />
sebeplerinden biridir.<br />
70<br />
60<br />
50<br />
Kuvvet Katsayisi<br />
1.5<br />
+ + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + +<br />
1<br />
+ +<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
0.5<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
0<br />
+<br />
+<br />
DATA Cx<br />
+<br />
DATA Cy<br />
+ DATA Cz<br />
-0.5<br />
FASTRAN- Cx<br />
FASTRAN- Cy<br />
FASTRAN- Cz<br />
Acisal Hiz (derece/s)<br />
40<br />
30<br />
20<br />
10<br />
0 +<br />
-10<br />
-20<br />
-30<br />
-40<br />
-50<br />
-60<br />
-70<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+ + +<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
DATA - P (yalpa)<br />
DATA - R (sapma)<br />
DATA - Q (yunuslama)<br />
FASTRAN -Yalpa<br />
FASTRAN - Sapma<br />
FASTRAN - Yunuslama<br />
Zaman (s)<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+ + + + +<br />
-80<br />
0 0.1 0.2 0.3 0.4<br />
Şekil 6 Açısal hız - zaman grafiği<br />
-1<br />
0 0.1 0.2 0.3 0.4<br />
Zaman (s)<br />
Şekil 8 Kuvvet katsayısı - zaman grafiği<br />
Şekil 9 ve Şekil 10, t=0 anında harici yük üzerindeki<br />
basınç katsayısı dağılımını göstermektedir. Phi açısı,<br />
yük ve pilon merkezlerini birleştiren düşey düzleme<br />
göre yüke akış yönünde bakıldığında saat yönünde<br />
pozitif seçilmiştir. Beş derecelik kesit, pilon ile yük<br />
arasında kalan boşlukta yer almaktadır.<br />
-1.2<br />
-1<br />
Hiz (m/s)<br />
7<br />
6<br />
5<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
0 +<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
DATA u<br />
DATA v<br />
+ DATA w<br />
FASTRAN - u<br />
FASTRAN - v<br />
+ + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + +<br />
FASTRAN - w<br />
+<br />
Basinc Katsayisi (C p<br />
)<br />
-0.8<br />
-0.6<br />
-0.4<br />
-0.2<br />
0<br />
0.2<br />
0.4<br />
0.6<br />
0.8<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+ +<br />
+ + + +<br />
+ + + + + + +<br />
+<br />
+ + + + + +<br />
+<br />
+<br />
+ +<br />
t=0<br />
DATA - Phi = 5 derece<br />
DATA - Phi= 185 derece<br />
FASTRAN - Phi= 5 derece<br />
FASTRAN - Phi= 185 derece<br />
-1<br />
-2<br />
-3<br />
0 0.1 0.2 0.3 0.4<br />
Zaman (s)<br />
Şekil 7 Doğrusal hız - zaman grafiği<br />
Aerodinamik kuvvet katsayıları olan Cx akış yönünde,<br />
Cy kanat dışına doğru, Cz ise yukarı yönde pozitif<br />
olarak alınmıştır. Şekil 8’de düşey ve yanal kuvvet<br />
katsayılarında 0.18’inci saniyeden sonra deneysel<br />
sonuçlarla farklılıklar gözlenmektedir. Yatay kuvvet<br />
katsayısındaki farklılığın bir sebebi akış çözümünde<br />
viskos etkilerin bulunmamasıdır. Diğer bir sebep ise<br />
deneysel sonuçlarda yörünge hesabına katılmayan<br />
model bağlama aparatından kaynaklanan taban<br />
sürükleme kuvvetidir. Bu durum göz önünde<br />
bulundurularak, yörünge hesaplamalarında harici yüke<br />
etki etmesi beklenen kuvvet, pozitif x ekseni yönünde<br />
noktasal olarak çözüme katılmıştır.<br />
0 0.2 0.4 0.6 0.8 1<br />
X/L(m)<br />
Şekil 9 Yük üzerindeki basınç katsayısı , Phi=5 o , 185 o<br />
Basinc Katsayisi (C p<br />
)<br />
-1.2<br />
-1<br />
-0.8<br />
-0.6<br />
-0.4<br />
-0.2<br />
0<br />
0.2<br />
0.4<br />
0.6<br />
0.8<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+<br />
+ + + + + + + + + + + + + +<br />
+ + + +<br />
+<br />
+<br />
t=0<br />
X/L(m)<br />
+<br />
+ +<br />
DATA - Phi= 95 derece<br />
DATA - Phi= 275 derece<br />
FASTRAN - Phi = 95 derece<br />
FASTRAN - Phi = 275 derece<br />
0 0.2 0.4 0.6 0.8 1<br />
Şekil 10 Yük üzerindeki basınç katsayısı ,Phi=95 o , 275 o<br />
144
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Grafikte görüldüğü gibi t=0 anında pilon ile yük<br />
arasında kuvvetli bir etkileşim bulunmaktadır.<br />
X/L=0.25 civarındaki sıkışma, deneysel verilerle<br />
uyumludur. Ancak, daha sonraki genleşmenin eğilimi<br />
ve maksimum genleşme miktarı hesaplarda<br />
görülmemektedir. 185 derecelik kesitte ise hesaplanan<br />
sonuçlar ile deneysel veriler aynı doğrultudadır. Her<br />
iki şok da hesaplamalarda görülmektedir. Şekil 10’da<br />
görülen 95 ve 275 derecelik kesitler de rüzgar tüneli<br />
test sonuçlarıyla uyum içindedir.<br />
Şekil 11’de kanattan ayrılan harici yükün izlediği<br />
yörünge çeşitli zamanlar için önden görülmektedir.<br />
t= 0.01 s t= 0.103 s<br />
t= 0.157 s t= 0.219 s<br />
t= 0.268 s t=0.343 s<br />
Şekil 11 Ayrılmanın önden görünüşü<br />
V. DEĞERLENDİRMELER<br />
Bu çalışmada, uçak kanadından harici yük ayrılısı<br />
probleminin HAD ile çözümlenmesi verilmektedir.<br />
Harici yükün izlediği yörünge, deneysel verilerle aynı<br />
eğilimi göstermektedir. Aynı durum açısal konum ve<br />
hız grafikleri için de geçerlidir. Doğrusal hız ve<br />
kuvvet grafiklerinde ise deneysel verilerden sapmalar<br />
görülmüştür. Bunun sebeplerinden biri, akışın<br />
viskositesiz modellenmis olmasıdır. Bir diğer sebep<br />
ise kuvvet ölçümlerinde kullanılan model bağlama<br />
aparatının basınç ölçümlerinde kullanılandan çapca<br />
daha küçük olmasıdır. Hesaplamalarda modellenen<br />
aparat, basınç ölçümlerinde kullanılan aparattır.<br />
Hesaplanan taban sürükleme kuvvetinde gözlenen<br />
farklılık, kuvvet katsayısının x bileşenini<br />
etkilemektedir. Yörünge hesaplamalarında bu fark göz<br />
önünde bulundurulmuş ve sonuçları en az etkilemesi<br />
sağlanmıştır. Hataların bir diğer sebebi ise deneyde<br />
kullanılan ejektör kuvvetlerinin doğru olarak zamana<br />
bağlı modellenememesidir. Ayrıca deney verisinin<br />
“yarı daimi çözüme” dayalı olması [2], zamana bağlı<br />
çözümle farklılıklar göstermesine sebep olmuştur.<br />
Harici yük üzerinde 4 değisik açıda alınan kesitlerde<br />
bulunan basınç katsayısı deneysel sonuçlarla<br />
karşılaştırılmıştır. Pilon ile yük arasında kalan<br />
bölgedeki basınç katsayısı dağılımlarında farklılıklar<br />
görülmüştür. Diğer kesitlerdeki değerlerin deneysel<br />
sonuçlara uygunluğu göz önüne alındığında, pilon ile<br />
yük arasında kalan bölgenin yeterli çözüm hücresine<br />
sahip olmadığı sonucuna varılmıştır. Çözüm ağındaki<br />
iyileştirmelerin gerçekleştirilmesinin ardından, sonuca<br />
etkileri daha sonraki çalışmalarda incelenecektir.<br />
Kanattan ayrılan yükün izlediği yörünge, hesaplanan<br />
kuvvet değerlerinde hatalar olmasına karşın deneysel<br />
verilerle doğrulanmıştır. Bu durum, mühimmatın<br />
yörüngesinin belirlemesinde ataletsel özelliklerinin,<br />
aerodinamik kuvvetlere göre baskın olduğunu<br />
göstermektedir.<br />
Alınan sonuçların transonik akışda elde edildiği göz<br />
önüne alındığında, CFD-Fastran yazılımın bu ve<br />
benzeri ayrılma problemlerinde kullanılabilirliğini<br />
doğrulanmıştır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Lijewski ,Lawrence E., and Norman, E. Suhs.,<br />
Time-Accurate Computational Fluid Dynamics<br />
Approach to Transonic Store Separation<br />
Trajectory Prediction, Journal of Aircraft, Vol.<br />
31, No.4, July-Aug.1994<br />
[2] Fox., John H., Generic Wing, Pylon, and Moving<br />
Finned Store, Verification and Validation Data<br />
for Computational Unsteady Aerodynamics,<br />
RTO-TR-26, October 2000, St.Joseph<br />
Ottawa/Hill, Canada j8X1C6<br />
[3] Prewitt, Nathan C., Belk, Davy M., and Maple,<br />
Raymond C., Multiple-Body Trajectory<br />
Calculations Using the Beggar Code, Journal of<br />
Aircraft, Vol. 36, No.5, September-October 1999<br />
[4] Park, Minwoo., and Lee, Seungsoo., Cho, Kum<br />
Won., and Kwon., Jang Hyuk., New Fuly<br />
Automated Procedure for the Prediction of Store<br />
Trajectory, Journal of Aircraft, Vol. 37, No.6,<br />
November-December 2000<br />
[5] Cenko, Alex., Experience in the use of<br />
computational aerodynamics to predict store<br />
release characteristics, Progress in Aerospace<br />
Sciences 37 (2001) 477-495<br />
[6] CFD-FASTRAN Theory Manual, Verison 2002<br />
145
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KARINCA SİSTEMİ ALGORİTMASI KULLANILARAK<br />
HABERLEŞME AĞLARINDA MESAJ YÖNLENDİRME<br />
Nurhan KARABOĞA 1<br />
e-posta: nurhan_k@erciyes.edu.tr<br />
Seher MAMUR<br />
e-posta: sehermamur@yahoo.com<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Karınca kolonilerinde yiyecek temin etme işlemini<br />
gerçekleştiren bireyler, basit bir şekilde çalışarak<br />
birbirlerine etki etmektedirler. Bu bireylerin<br />
davranışlarından esinlenilerek haberleşme ağlarında<br />
kontrol ve yönetim problemlerine çözüm<br />
getirilebilmektedir. Bireyler topluluğu, ya da karınca<br />
kolonisi, sadece bölgesel bilgiyi kullanmakta ve<br />
ortamdan etkilenen birey haberleşmesi ile dağılmış<br />
kontrolün bir biçimini sergilemektedirler. <strong>Havacılık</strong><br />
alanında aviyonik sistemlerin, seyrüsefer<br />
sistemlerinin, haberleşmesi amacına yönelik olarak<br />
yapay zeka tekniklerine dayalı algoritmalar<br />
kullanılabilir. Bu çalışmada, haberleşme ağlarında<br />
mesaj yönlendirme (routing) probleminin çözümü için<br />
yapay zeka tekniklerinden Karınca Kolonisi’ ne dayalı<br />
Karınca Sistemi Algoritmasının uygulaması<br />
gerçekleştirilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Dağılmış sistem optimizasyonu için böcek zekasına<br />
dayalı olarak geliştirilen metodlar kullanılmaktadır.<br />
Haberleşme ağlarında mesaj yönlendirme amacı için<br />
geliştirilmiş olan metod daha çok karıncalarla ilgilidir.<br />
Bu karıncalar “feromon” (pheromone) adı verilen<br />
kimyasal bir madde aracılığı ile kendi aralarındaki<br />
basit bir etkileşimi kullanarak yiyecek kaynaklarına<br />
olan en kısa yolu bulma kabiliyetine sahiptirler.<br />
Haberleşme ağlarının kontrolü için karınca<br />
davranışının başarılı adaptasyonları ortaya konmuştur,<br />
bunlardan en göze çarpanı ANTNET (ANT<br />
NETwork) [1] ve Karınca Sistemi (Ant System)’dir.<br />
Karıncaların davranışlarının temel alındığı<br />
algoritmalar, ilk olarak Marco Dorigo [2] tarafından<br />
ortaya atılmıştır. Karınca tabanlı algoritmalarda temel<br />
fikir, basit iletişim mekanizmalarını kullanan yapay<br />
zekalı bireylerin, birçok karmaşık problem için<br />
çözümler üretebilmesidir.<br />
Haberleşme ağlarındaki gibi dağılmış sistemleri, tek<br />
merkezi kontrol birimi ile kontrol etmek birçok<br />
dezavantaja sahiptir. Tek kontrol sistemi olması<br />
durumunda, bütün ağ bölümlerinden merkezlenmiş<br />
kontrol noktasına verinin gönderilmesi zorunlu<br />
kılındığından, kontrol birimi ile ağ arasında büyük<br />
miktarda bilgi haberleşmektedir. Ağın boyutları<br />
büyüdükçe merkez noktaya iletilmesi ve işlenmesi<br />
gereken bilginin miktarı da hızlı bir şekilde arttığından<br />
dolayı bu sistemlerin iyi şekilde ayarlanması<br />
zorlaşmaktadır. Böyle sistemler genellikle zaman<br />
gecikmeli veriler ile ilgilenmek zorundadırlar. Çoklu<br />
küresel (global) yapının kurulduğu durumlarda böyle<br />
bir yapının eş zamanlama problemi kararsızlığa ve ağ<br />
kaynaklarının aşırı kullanımına yol açabilmektedir. Ağ<br />
içindeki kaynaklara talebi azaltan, statik yapıya dayalı<br />
tasarım düşüncesini başaran, merkezlenmiş bir kontrol<br />
biriminin optimal tasarımı oldukça zordur.<br />
Merkezlenmemiş kontrol mekanizmaları yani karınca<br />
kolonisi mekanizması bahsedilen problemlerden<br />
etkilenmemekte ve ağ kaynaklarının verimli<br />
olarak kullanımı için bölgesel bilgiden etkin bir<br />
şekilde faydalanmaktadır [3].<br />
Mesaj yönlendirme probleminde kullanılan karınca<br />
sistemi algoritması, tasarlanmış ilgili bir grafik<br />
üzerinde bulunan küresel en kısa yolu bulmak için<br />
suni bireylerin hareketine dayanmaktadır. Haberleşme<br />
ağları, anahtarlama noktalarının ve köprülerin fiziksel<br />
hatlar olarak tanımlandığı ağırlıklandırılmış bir grafik<br />
yapısındadır [4].<br />
Bu çalışmanın ikinci bölümünde haberleşme ağlarında<br />
mesaj yönlendirme hakkında bilgiler verilmektedir.<br />
Üçüncü bölümünde Karınca Koloni Optimizasyonu<br />
(KKO) ile ilgili temel prensipler verilmektedir.<br />
Dördüncü bölümde Karınca Sistemi Algoritmasının<br />
paket anahtarlamalı hatlarda kullanımı anlatılarak elde<br />
edilen sonuçlar tartışılmıştır.<br />
II. HABERLEŞME AĞLARINDA MESAJ<br />
YÖNLENDİRME<br />
Haberleşme ağlarında mesaj yönlendirme problemi, ağ<br />
performans ölçümlerinin, ağ tipinin ve sağlanan<br />
servislerin fonksiyonlarının en iyi (maksimize)<br />
edilebilmesi amacına yönelik veri trafiğini yöneltmek<br />
için ‘yönlendirme tablolarının’ oluşturulması ve<br />
kullanılması olarak tarif edilmektedir.<br />
146
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Mesaj yönlendirme işleminde bir dizi ara anahtarlama<br />
istasyonları ya da noktaları boyunca bir kaynaktan bir<br />
hedefe doğru çağrıların iletilmesine müsaade<br />
edilmektedir. Bir ağdaki bütün noktalar birbirleri ile<br />
doğrudan bağlantılı değillerdir. Bir ağın tamamiyle<br />
bağlantılı olmasının maliyeti birkaç noktanın<br />
bağlantılı olmasından çok daha fazladır. Mesaj<br />
yönlendirme işleminde, hangi kullanıcı trafiğinin<br />
hangi ağ kaynaklarından geçirileceği belirlenmektedir.<br />
Bir mesajın alacağı yol mümkün olduğunca kısa<br />
olmalıdır. Bunu sağlamak için ağdaki herhangi iki<br />
noktayı mümkün olan en kısa yolla birleştiren sabit<br />
yönlendirme tablolarının tasarlanması önemli<br />
olmaktadır. Dolayısıyla ağ topolojisi belirlendiği<br />
zaman, yönlendirme tablolarının tasarlanması<br />
çözülmesi gereken bir optimizasyon problemidir.<br />
Fakat trafik durumu sürekli olarak değişebilmekte ve<br />
ağın yapısı da kendi kendine (anahtarlama istasyonları<br />
veya bağlantılar bozulabilir) düzensiz değişimler<br />
gösterebilmektedir. Prensipte verilen bir noktadan<br />
diğer bir noktaya, bir mesajın gidebileceği mümkün<br />
olan birçok yol olduğu için, bölgesel tıkanmaların<br />
üstesinden gelecek adaptif yönlendirme algoritmaları<br />
kullanmak gerekmektedir. Böylece çağrılar daha az<br />
trafik yoğunluğu olan ya da boş kapasitesi olan<br />
noktalara yönlendirilebilir. Eğer bir nokta hedef haline<br />
gelirse ya da çok fazla sayıda çağrı ortaya çıkarsa,<br />
yönlendirme işlemi önemli olmaktadır [5].<br />
A. Paket Anahtarlamalı Haberleşme Ağları<br />
Paket anahtarlama, LAN (Local Area Network) veya<br />
WAN (Wide Area Network) ağ uygulamalarında en<br />
yoğun olarak kullanılan anahtarlama yöntemidir.<br />
Paket anahtarlama işlemi WAN ağlarda paket<br />
yönlendirme, LAN tarafında ise sistemler arasında<br />
paket aktarımı olarak bilinmektedir.<br />
Paket anahtarlamalı ağ içinde bulunan bir bilgisayar<br />
karşı bilgisayara veri göndermek istediğinde, o veriyi<br />
belirli uzunlukta parçalara ayırır ve her parçanın<br />
önüne alıcı ve gönderici adreslerini koyarak (kontrol<br />
amaçlı birkaç bilgi daha koyar) ağa, bağlı olduğu ağ<br />
arayüzü üzerinden çıkarır. Paketler, alıcısına gidene<br />
kadar birçok noktadan geçer; ve öyle ki, aynı verinin<br />
farklı parçalarını içeren paketler alıcısına farklı<br />
düğümler üzerinden geçerek ulaşabilir. Bu arada,<br />
gönderen tarafından yola daha sonra çıkarılan bir<br />
paket alıcıya kendisinden önce yola çıkmış<br />
paketlerden daha önce ulaşabilir. Parçalanıp paketler<br />
içine konulan veri, alıcı tarafta doğru olarak yeniden<br />
elde edilmelidir; bunun için paketler gönderildiği<br />
sırada birleştirilmeli ve gerçek veri elde edilmelidir.<br />
Bu nedenle bir paket kendisinden öncekiler gelmeden<br />
alıcıya ulaşırsa, cihazın ara belleğinde (buffer)<br />
tutularak kendisinden öncekiler gelmesi için bekletilir.<br />
Paket anahtarlamalı yöntemde tek bir hat birden çok<br />
uygulama veya kullanıcı tarafından kullanılabilir; aynı<br />
veriye ait olsa bile paketler birbirinden bağımsız<br />
olarak yola çıkar ve yolu boş bulduğu zaman ilerler.<br />
Bu yapı, birçok kullanıcısı olan LAN’ ların birbirine<br />
bağlanması için iyi bir çözümdür. Hattın sunduğu<br />
kapasite o an için bir başka uygulamaya ait paket<br />
iletilmiyorsa herhangi bir kullanıcı veya uygulama<br />
tarafından kullanılabilir.<br />
Paket anahtarlamalı LAN uygulamaları çok yaygındır;<br />
IP (Internet), IPX (Novell NetWare) gibi protokoller<br />
paket anahtarlamaya dayanır ve paketler aynı ağ<br />
içinde yönlendirme yapılması gerekmeden alıcısına<br />
ulaşır; paketler WAN düğümler üzerinden geçeceği<br />
zaman yönlendirme yapılır. Bu amaçla yönlendirme<br />
noktalarında yönlendirici (router) olarak adlandırılan<br />
ve OSI başvuru modelinin ilk üç katmanının<br />
işlevlerine sahip aktif ağ cihazları kullanılır.<br />
Paket anahtarlama yöntemi düşük maliyetli esnek bir<br />
bağlantı sağlar ve ağa bağlı her uç bilgisayar, ağ<br />
üzerindeki diğer uç bilgisayar ile iletişimde<br />
bulunabilir. İletişimde bulunacak sistemler, paket<br />
anahtarlamalı ağ üzerinden karşılıklı oturum (session)<br />
kurabilirler ve ağa bağlanma hızları farklı dahi olsa<br />
karşılıklı çalışma içinde bulunabilirler. Paketler, uç<br />
sistemlerin sahip olduğu bağlantının band genişliği ve<br />
hızı oranında ilerlerler [6].<br />
III. KARINCA KOLONİSİ OPTİMİZASYONU<br />
Gerçek karıncalar, kör olmalarına rağmen<br />
yuvalarından yiyeceğe giden en kısa yolu<br />
bulabilmektedirler. KKO’ da gerçek karıncaların bir<br />
takım özellikleri aynen kullanılarak ve bazı yeni<br />
özellikler eklenerek oluşturulan suni karıncalar,<br />
gerçek problemlerin çözümünde kullanılabilir hale<br />
getirilmiştir.<br />
Karıncalar, yuvalarından bir yiyecek kaynağına giden<br />
en kısa yolu, bulma yeteneğine sahiptirler. Ayrıca,<br />
çevrelerindeki değişikliklere çok iyi uyum<br />
sağlayabilmektedirler. Yiyecek kaynağına giden yolda<br />
herhangi bir problem meydana gelmesi (bir engelin<br />
ortaya çıkması gibi) ve yolun kullanılamaz olması<br />
durumunda, yeniden en kısa yolu bulurlar. Şekil 1,<br />
karıncaların yuvalarından doğrusal bir yol boyunca<br />
yiyeceğe gidişlerini göstermektedir [7].<br />
Yuva<br />
Şekil 1. Karıncaların izlediği yol<br />
Yiyecek<br />
Karıncaların bu yolu bulmak için kullandıkları araç<br />
feromondur. Feromon, bazı böceklerin kendi<br />
147
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
cinslerinden diğer böcekleri etkilemek için<br />
kullandıkları bir tür kimyasal salgıdır. Karıncalar<br />
ilerlerken, belirli bir miktar feromon depo ederler ve<br />
olasılığa dayanan bir yöntemle feromonun daha çok<br />
olduğu yolu az feromon içeren yola tercih ederler.<br />
Depo ettikleri feromonları, yiyecek kaynağına<br />
giderken seçtikleri yola bırakarak, kendilerinden<br />
sonraki karıncalara yol seçiminde yardımcı olurlar.<br />
Böylece yiyecek kaynağına giden en kısa yolu<br />
bulabilmektedirler.<br />
Gerçekte, yiyecek kaynağına giden yolda herhangi bir<br />
engel meydana geldiğinde, bu engelin hemen<br />
önündeki karınca devam edemez ve yeni gidiş yönü<br />
için bir tercih yapmak zorunda kalır. Eğer karınca sağ<br />
ve sol yönlerinden bir tanesini seçebiliyorsa, bu<br />
yönlerin seçilme olasılıkları eşittir. Şekil 2’ de<br />
gösterildiği gibi karınca yaptığı seçime göre yoluna<br />
devam eder ve yiyeceğe ulaşır.<br />
Yuva<br />
Engel<br />
Yiyecek<br />
Şekil 2. Engelle karşılaşan karıncaların seçimi<br />
Burada karıncalar seçtikleri yolun yiyecek kaynağına<br />
giden en kısa yol olmaması durumunda, rotalarını<br />
dolayısıyla koloni rotasını da çok hızlı bir şekilde<br />
yeniden yapılandırmaktadırlar.<br />
Yuva<br />
Engel<br />
Yiyecek<br />
Şekil 3. Karıncaların en kısa yolu bulmaları<br />
Sonradan gelen karıncaların, yeni en kısa yolu<br />
seçmelerinde feromon etkisinin oluşabilmesi için,<br />
karınca ile yol üzerindeki engel arasındaki etkileşim<br />
çok hızlı bir şekilde gerçekleşmelidir. Her karıncanın,<br />
ortalama aynı hızda hareket ettiğini ve aynı miktarda<br />
feromon bıraktığını göz önüne alacak olursak,<br />
karıncanın engeli fark edip en kısa yolu seçmesi,<br />
normal süreçten biraz daha uzun sürebilir. Fakat,<br />
sonuçta sonradan gelen karıncaların yol seçimi toplam<br />
olarak yiyecek kaynağına giden süreci kısaltmaktadır<br />
[8].<br />
A. Karınca Sistemi<br />
Karınca sistemi (Ant System, KS) ilk KKO<br />
algoritmasıdır (1991). KS’de suni karıncalar problem<br />
grafiğinde bir düğüm noktasından başka bir düğüm<br />
noktasına hareket ederek problemin çözümlerini<br />
(turlarını) oluştururlar. Algoritma t max tane iterasyon<br />
yapar (ileride bu t ile gösterilecektir). Her iterasyon<br />
esnasında m tane karınca olasılık karar (bölge geçişi)<br />
kurallarının uygulandığı n adet adım yaparak bir tur<br />
oluşturur. Pratikte karınca i düğüm noktasında iken<br />
gitmek için j düğüm noktasını seçer ve (i,j) köprüsü<br />
tura eklenir.<br />
Feromon yollarının güncellenme şekillerindeki<br />
farklılıklara dayanılarak üç KS algoritması<br />
tanımlanmıştır. Bu algoritmalar karınca-yoğunluğu<br />
(ant-density), karınca-miktarı (ant-quantity) ve<br />
karınca-döngüsü (ant-cycle) olarak adlandırılır [9].<br />
Karıncalar ilk ikisinde feromon maddesini çözümü<br />
oluştururken, üçüncüsünde ise turun tamamını<br />
oluşturduktan sonra bırakırlar. Sabit nokta<br />
(benchmark) problemi üzerine yapılan çalışmalar<br />
karınca-döngüsü’ nün performansının diğer<br />
ikisininkinden daha iyi olduğunu göstermiştir [10].<br />
KS’ de karıncalar turlarını yaptıktan sonra her karınca,<br />
geçtiği hatları sonraki karıncalar için daha çekici hale<br />
getirmek için geçtiği hatlarla ilgili olan feromon<br />
maddesi değişkenlerine feromonlarını bırakır.<br />
Problem çözümü sırasında karıncaların kazandıkları<br />
tecrübeyi yansıtmak için aynı esnada feromon izi<br />
bilgileri değiştirilir. Karıncalar ürettikleri çözümlerin<br />
kalitesi ile orantılı feromon miktarı bırakırlar. Bir<br />
karınca ne kadar kısa bir tur meydana getirirse, bu turu<br />
oluşturmak için kullandığı hatlara bıraktığı feromon<br />
miktarı da o kadar büyük olur. Bu, iyi çözümlere<br />
doğru araştırmanın yönlendirilmesine yardımcı olur.<br />
Feromon buharlaşmasının ana rolü durgunluktan<br />
kaçınmaktır. Durgunluk, bütün karıncaların aynı turu<br />
yaptığı durumdur.<br />
Tabu listesi olarak adlandırılan her karıncanın hafızası<br />
ziyaret edilmiş düğüm noktalarını depolar. Her k<br />
karıncası için bu hafıza i düğüm noktasında bulunan o<br />
karıncanın ziyaret etmek zorunda olduğu düğüm<br />
noktalarının grubunu tayin etmek için kullanılır.<br />
Böylece hafızadan yararlanmak suretiyle bir k<br />
karıncası kesin bir durum uzayı grafiği ile mümkün<br />
olabilen sonuçları üretir. Ayrıca hafıza karıncanın<br />
uğradığı hatlara geciktirilmiş olan feromonu bırakması<br />
için aynı yola tekrar dönebilmesini sağlar.<br />
i düğüm noktasının karınca-karar tablosu A i =<br />
[a ijd (t)]|N i | bölgesel feromon izi değerleri ile bölgesel<br />
sezgisel değerlerinin birleşimi ile bulunur. Şöyleki;<br />
aij<br />
( t ) =<br />
τ<br />
∑<br />
l∈Ni<br />
α<br />
ij ( t )<br />
τ<br />
η<br />
α<br />
il ( t )<br />
β<br />
ij<br />
η<br />
β<br />
il<br />
∀j<br />
∈ Ni<br />
(1)<br />
148
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
burada τ ij (t), t anında (i,j) hattı üzerindeki feromon<br />
maddesinin miktarıdır. η ij = 1/d ij , i düğüm<br />
noktasından j düğüm noktasına olan hareketin<br />
sezgisel değeri. N i ,i düğüm noktasının komşularının<br />
grubudur. α ve β ise feromon maddesi ve sezgisel<br />
değer ağırlıklarını kontrol eden parametrelerdir. k<br />
karıncasının t’inci algoritma tekrarlamasında turunu<br />
oluştururken i düğüm noktasından j düğüm noktasına<br />
gitmeyi seçmesinin olasılığı,<br />
aij<br />
( t )<br />
k<br />
P ij ( t ) =<br />
(2)<br />
∑ ail<br />
( t )<br />
k<br />
l∈N i<br />
dir. Burada N k i ⊆ N i k karıncasının henüz gitmediği i<br />
düğüm noktasının komşuluğunda bulunan düğüm<br />
k<br />
noktalarının grubudur. N i içindeki düğüm noktaları N i<br />
grubu içinden özel M k karınca hafızası kullanılarak<br />
seçilir.<br />
Eğer α=0 ise en yakın düğüm noktalarının seçilmesi<br />
daha muhtemeldir. Diğer yandan eğer β=0 ise<br />
feromon amplifikasyonu çalışır. Bu metod durgunluk<br />
durumunun hızlı bir şekilde ortaya çıkmasına yol açar.<br />
Bu yüzden sezgisel değer ve feromon yoğunluğu<br />
arasındaki alış-veriş gereklidir.<br />
Karıncaların tamamı turlarını tamamladıktan sonra<br />
bütün hatlardaki feromon buharlaşması başlar ve sonra<br />
her k karıncası kullanmış olduğu her hatta ∆τ ij k (t)<br />
feromon miktarını bırakır.<br />
⎪⎧<br />
k<br />
k<br />
k 1 / L ( t )<br />
,( i, j ) ∈T<br />
( t )<br />
∆ τ ij ( t ) = ⎨<br />
(3)<br />
k<br />
⎪⎩ 0<br />
,( i, j ) ∉T<br />
( t )<br />
Burada T k ( t ), t. tekrarlamada k karıncası tarafından<br />
yapılan turdur ve L k ( t ), bunun uzunluğudur. Şunu<br />
vurgulamak gerekir ki simetrik problemlerin hatları<br />
çift yönlü olarak farz edilir yani aslında aynı hatlar<br />
olan (i,j) ve (j,i) daima aynı zamanda güncellenir.<br />
Hatların farklı olduğu ve (i,j) , (j,i) hatları üzerindeki<br />
feromon maddesi seviyesi farklı olan asimetrik<br />
problemlerde durum farklıdır. Bu durumda, i<br />
noktasından j noktasına karınca hareket ettiği zaman<br />
sadece (i,j) hattı güncellenir.<br />
τ t ) ← ( 1 − ρ ) τ ( t ) + ∆τ<br />
( t )<br />
(4)<br />
ij ( ij ij<br />
m<br />
1<br />
burada ∆ τ ij ( t ) = ∑ k = ∆τ<br />
ij ( t ) , m her iterasyondaki<br />
karıncaların sayısı ve ρ∈(0,1] ise feromon izi<br />
zayıflama katsayısıdır [11].<br />
IV. KARINCA SİSTEMİNİN PAKET<br />
ANAHTARLAMALI AĞLARDA KULLANIMI<br />
Bu çalışmada Karınca Sistemi paket anahtarlamalı<br />
haberleşme ağlarında mesaj yönlendirme problemine<br />
uygulanmıştır. Dolayısıyla parçalanmış mesaj<br />
paketlerinin sırasıyla en kısa yolu kullanarak alıcısına<br />
ulaşması amaçlanmıştır. Sisteme verilen ilk paket<br />
Karınca Sistemi Algoritması tarafından bulunan en<br />
kısa yolu, ikinci paket ikinci kısa yolu, diğer<br />
paketlerde diğer kısa yolları kullanırlar. Fakat<br />
herhangi bir paket gönderimi sırasında daha önce<br />
gönderilen paket alıcısına ulaşır ve kullandığı yol<br />
boşalırsa yeni paket bu boşalan yoldan gönderilir. Bu<br />
yüzden alıcıya ulaşan paketlerin sırası değişebilir<br />
bunun üstesinden gelebilmek için paketlere sıra<br />
numarası vermek gereklidir.<br />
MATLAB ortamında yapılan benzetimlerde, karınca<br />
sisteminin haberleşme ağlarında mesaj yönlendirme<br />
problemine ilişkin deneyler 20-40-60-100 düğüm<br />
noktaları için yapılmış ve her bir deneyde düğüm<br />
noktaları rasgele olarak üretilmiştir. Deneyler<br />
sonucunda programın başarımının en iyi olduğu α, β<br />
ve ρ parametrelerinin değerleri Tablo 1’ de verilmiştir.<br />
Tablo 1. Optimum parametre değerleri<br />
α β ρ<br />
k<br />
1 5 0.5<br />
Şekil 4’ te 20 düğüm noktası için karınca sistemi<br />
yardımıyla bulunan en kısa yol görülmektedir. Bu<br />
çalışmada her bir noktanın komşuluğu en fazla 4 nokta<br />
olarak alınmıştır.<br />
Denklem (3)’de görüldüğü gibi ∆τ ij k (t) değeri<br />
karıncanın işini nasıl iyi bir şekilde yerine getirdiğine<br />
bağlıdır. Yani yapılan tur ne kadar kısa olursa<br />
bırakılan feromon miktarı o kadar çok olur.<br />
Pratikte, karıncalar tarafından yeni feromon ilavesi ve<br />
feromon buharlaşması bütün kollara uygulanan<br />
aşağıdaki kuralla yerine getirilir.<br />
Şekil 4. KS tarafından 20 düğüm noktalı ağda bulunan<br />
en kısa ilk üç yol<br />
149
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
V. SONUÇ<br />
Karınca Kolonisi Optimizasyonu, gerçek karınca<br />
kolonilerinin yiyecek temin etmeleri sırasında,<br />
karıncalar arasında kendiliğinden ortaya çıkan<br />
etkileşimli haberleşmeden esinlenilerek<br />
geliştirilmiştir. Bu çalışmada KKO algoritmalarından<br />
biri olan Karınca Sistemi algoritması haberleşme<br />
ağlarında mesaj yönlendirme problemine başarıyla<br />
uygulanmıştır. Dolayısıyla bu algoritma uçak içi<br />
haberleşmesine de uygulanabilir. Karınca Sistemi<br />
algoritması mesaj yönlendirme probleminde iyi bir<br />
performans sergilemiştir. Böylece veri iletimi<br />
sırasında oluşan paket kayıplarının da daha az olması<br />
sağlanabilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] I.Kassabalidis, M.A. El-Sharkawi, R.J. Marks II,<br />
P. Arabshahi, A.A. Gray, Adaptive-SDR:<br />
Adaptive Swarm-based Distributed Routing,<br />
IEEE World Congress on Computational<br />
Intelligence, 2002<br />
[2] M. Dorigo, V. Maniezzo, A. Colorni, The Ant<br />
System: An Autocatalytic Optimizing Process,<br />
Technical Report No.91-016, 1991<br />
[3] T. White, B. Pagurek, F. Oppacher, Connection<br />
Management by Ants: An Application of Mobile<br />
Agents in Network Management, Proc. of 1998<br />
Int. Conf. on Parallel and Distributed Processing<br />
Techniques and Applications (PDPTA'98)<br />
[4] T. White, B. Pagurek, D. Deugo, Collective<br />
Intelligence and Priority Routing in Networks,<br />
Proc. of the Fifteenth Int. Conf. on Industrial &<br />
Engineering Application of Artificial Intelligence<br />
& Expert Systems (IEA/AIE 2002)<br />
[5] E. Bonabeau, F. Henaux, S. Guérin, D. Snyers, P.<br />
Kuntz, G. Theraulaz, Routing in<br />
Telecommunications Networks with “Smart” Antlike<br />
Agents, Proc. İntelligent Agents for<br />
Telecommunications Aplications’98<br />
[6] R. Çölkesen, B. Örencik, Bilgisayar Haberleşmesi<br />
ve Ağ Teknolojileri<br />
[7] Yakhno T., E. Ekin, Ant Systems: Another<br />
Alternative for Optimization Problems, ADVIS<br />
2002, Izmir, 2002<br />
[8] http://iridia.ulb.ac.be/~mdorigo/ACO/ACO.html<br />
[9] A. Colorni, M. Dorigo, V. Maniezzo, Distributed<br />
Optimization by Ant Colonies, Proc. First<br />
European Conf. on Artificial Life, pp. 134-142,<br />
1992<br />
[10] A. Colorni, M. Dorigo, V. Maniezzo, An<br />
Investigation of Some Properties of an ‘Ant<br />
Algorithm, Proc of PPSN-92. Elsevier Publishing,<br />
1992<br />
[11] M. Dorigo, G. Di Caro, Ant Algorithms for<br />
Discrete Optimization, Artificial Life, Vol.5,<br />
No.2, pp. 137-172, 1999<br />
150
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAĞIN SON YAKLAŞMA VE İNİŞ AŞAMASINDA UYGUN FLAP<br />
AÇISININ BULANIK MANTIK YAKLAŞIMI İLE BULUNMASI<br />
Emre KIYAK 1 Ayşe KAHVECİOĞLU 2<br />
e-posta: ekiyak@anadolu.edu.tr<br />
e-posta: akahveci@anadolu.edu.tr<br />
1,2 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O., Eskişehir<br />
ÖZET<br />
İnsanlar günlük hayatlarında önceden kesin olarak<br />
bilinemeyen, kesinmiş gibi düşünülen ama sonuçta<br />
kesinlik arz etmeyen durumlarla karşılaşır. Bu<br />
durumların sistematik bir şekilde, önceden planlanarak<br />
sayısal öngörülerinin yapılması ise, ancak birtakım<br />
kabul ve varsayımlardan sonra mümkün<br />
olabilmektedir. Bir çok sosyal, iktisadi ve teknik<br />
konularda insan düşüncesinin tam anlamı ile<br />
olgunlaşmamış olmasından ortaya çıkan karmaşıklık<br />
ve belirsizliği, ‘bulanıklık’ (fuzzy) diye nitelendirmek<br />
mümkündür. Bu çalışmada, bulanık mantık kuramı ve<br />
uygulanması konusunda verilen genel bilgilerin<br />
ardından, bir uçağın son yaklaşma ve iniş aşamasında,<br />
gerekli taşıma kuvvetinin yaratılmasını sağlayan flap<br />
elemanına uygun açının verilmesi problemine, bulanık<br />
mantık ile bir çözüm getirilmeye çalışılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Bulanık mantık, insan davranışlarına benzer bir şekilde<br />
mantıksal uygulamalarla, bilgisayarlara yardım eden<br />
bir bilgisayar mantık devrimidir. Bulanık mantığın<br />
endüstride kullanımı verimliliği arttırır, daha uygun<br />
üretim sağlar, zamanın çok önemli olduğu günümüzde<br />
zamandan tasarruf ve ekonomik açıdan fayda getirir.<br />
Bir çok uygulama alanından birisi olan kontrol<br />
mühendisliğinde, bulanık mantık kullanılarak<br />
tasarlanan denetleyiciler, genellikle matematik<br />
modelleri zor türetilen yada bilinen yöntemlerle<br />
denetlendiğinde çok verimli sonuç alınamayan<br />
sistemlerde kullanılır [1].<br />
Bulanık mantığın en önemli özeliklerinden bir tanesi<br />
nesnel olmayıp, kişisel olmasıdır. Ortaya çıkan bu<br />
çoklu mantık içinden sadece bir tanesinin seçilmesiyle,<br />
‘Aristo Mantığı’ adı verilen ve olayın doğruluğu ya da<br />
yanlışlığıyla ilgilenen mantığın, uygulamalarda tekrar<br />
kullanılmasına ihtiyaç vardır. İşte bu şartlanmanın<br />
sonucunda gerçek hayatta çoklu mantık dışlanmış ve<br />
ikili mantığa göre sınıflandırmaya gidilmiş, bu durum<br />
nedeniyle de bir takım uygulamalarda yetersiz<br />
kalınmıştır. Çünkü ‘Aristo Mantığı’nda yapılan bir iş<br />
ya doğrudur yada yanlıştır. Bunların bir karışımı yani<br />
kısmen doğru, kısmen de yanlış olamaz. Bulanık<br />
mantık, bu durumu gideren ve çözüm arayışında,<br />
özellikle de modelleme de, bireyin daha aktif<br />
kullanılmasına izin veren bir metottur. Bu da bulanık<br />
mantığın getirdiği en önemli avantajlardan birisidir.<br />
[2,3,4]<br />
1930’larda ünlü Amerikan filozofu Max Planck<br />
tarafından belirsizliği açıklayıcı öncü kavramlar<br />
geliştirilmiş olsa da, 1965’de Zadeh tarafından<br />
yapılan çalışma, kesin olmayan sınırlara sahip<br />
nesnelerin oluşturduğu bulanık küme teorisini ortaya<br />
koyma açısından son derece önemlidir.<br />
1980’den sonra bulanık sistemin; elektrikli<br />
süpürgeler, çamaşır makineleri, asansörler, metro ve<br />
şirket işletimi gibi konularda kullanılmasında patlama<br />
olmuştur. Son yıllarda bulanık mantık, bir çok<br />
mühendislik dallarında, veri tabanı<br />
sözelleştirilmesinde, tele-sekreter cevaplamasında,<br />
uzay araştırmaları ve havacılık endüstrisinde de<br />
kullanılır hale gelmiştir. [2].<br />
Ayrıca, bulanık mantık bir helikopter modelinin<br />
kontrolü; sözlü talimatla radyo kontrolü, yetersiz<br />
motor durumlarında otomatik rota girişi ve deniz<br />
kurtarmaları için insansız helikopterlerin kontrolünde<br />
de uygulanmaktadır. Helikopter uygulamasında<br />
bulanık mantık, pilotla, rüzgâr hızı ve yönünü<br />
kapsayan uçuş durumlarında en iyi operasyon<br />
hareketlerini ayarlamak için kullanılmaktadır [5].<br />
Bulanık mantık, dinamik denklemlerin tam olarak<br />
bilinmediği sistemlerde de uygulanabilmektedir.<br />
Uçağa ait hareket denklemleri de, her bir uçuş noktası<br />
için elde edilemediğinden, uçuş kontrol sistem<br />
tasarımı için bulanık mantık yaklaşımı oldukça büyük<br />
avantajlar getirmektedir.<br />
Bu çalışmada ise bulanık mantık, bir uçağın son<br />
yaklaşma ve iniş aşamasında gerekli taşıma kuvvetini<br />
151
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sağlayacak en uygun flap açısının bulunması<br />
problemine çözüm getirmektedir.<br />
II. BULANIK SİSTEMLER<br />
Bulanık bir süreç genelde, üç ayrı birimden<br />
oluşmaktadır. Bu birimler; sırası ile bulanıklaştırıcı<br />
birim, kural işleme birimi ve durulaştırıcı birimdir.<br />
Şekil 1’de genel bir bulanık sistem yapısı<br />
gösterilmektedir [6].<br />
Şekil 1. Bulanık sistem yapısının genel gösterimi<br />
Bu akış düzeninde, bulanıklaştırıcı birim, bulanık işlem<br />
sisteminin ilk birimi olarak devreye girmektedir. Kesin<br />
veya geri besleme sonuçları biçiminde bu birime giren<br />
bilgiler, burada bir ölçek değişikliğine uğrayarak<br />
bulanıklaştırılmaktadır. Başka bir deyişle; bu bilgilerin<br />
her birine bir üyelik değeri atanıp, dilsel bir yapıya<br />
dönüştürülerek, buradan kural işleme birimine<br />
gönderilir. Bulanıklaştırma işleminde çeşitli<br />
fonksiyonlar kullanılır. En çok kullanılan üç tip<br />
fonksiyon ve bu fonksiyonların her biri için tanımlanan<br />
üyelik fonksiyonları Şekil 2, Şekil 3 ve Şekil 4’de<br />
gösterilmektedir.<br />
Şekil 4. Çan eğrisi üyelik fonksiyonu<br />
µ ( x)<br />
= e<br />
A<br />
−a(<br />
x−m)<br />
2<br />
a > 0, m∈<br />
R<br />
(3)<br />
Kural işleme birimine gelen bilgiler, kural işleme<br />
biriminde depolanmış bir şekilde bulunan bilgi<br />
tabanına dayalı “if … and … then … else” (eğer ...<br />
ise, ... olsun) şeklinde kural işleme bilgileri ile<br />
birleştirilir. Burada sözü edilen mantıksal önermeler,<br />
problemin yapısına göre sayısal değerlerle de<br />
kurulabilmektedir. Son adımda; problemin yapısına<br />
uygun mantıksal karar önermeleri kullanılarak elde<br />
edilen sonuçlar durulaştırıcı birime gönderilir.<br />
Durulaştırıcı birime gönderilen bulanık küme<br />
ilişkilerinde, bir ölçek değişikliği daha<br />
gerçekleştirilerek, bulanık haldeki bilgilerin her biri<br />
gerçel sayılara dönüştürülür [7,8].<br />
Durulaştırma aşamasında farklı yöntemler<br />
kullanılarak, son aşama gerçekleştirilir.<br />
Durulaştırmada kullanılan yöntemlerden bir tanesi<br />
yükseklik yöntemidir (Şekil 5). Kullanılması için<br />
tepeleri olan çıkarım bulanık kümelerine gerek<br />
vardır.<br />
Şekil 2. Üçgen üyelik fonksiyonu<br />
⎡(<br />
x − a)<br />
/( x − b)<br />
µ =<br />
=<br />
⎢<br />
A ( x)<br />
µ A ( x;<br />
a,<br />
b,<br />
c)<br />
⎢<br />
( c − x)<br />
/( c − b)<br />
⎢⎣<br />
0<br />
eğer a ≤ x < b<br />
eğer b ≤ x ≤ c<br />
eğer x > c veya x < a<br />
Şekil 3. Yamuk üyelik fonksiyonu<br />
⎡(<br />
x − a)<br />
/( b − a)<br />
⎢<br />
=<br />
= ⎢<br />
1<br />
µ A ( x)<br />
µ A ( x;<br />
a,<br />
b,<br />
c,<br />
d)<br />
⎢(<br />
d − x)<br />
/( d − c)<br />
⎢<br />
⎣ 0<br />
eğer a ≤ x < b<br />
eğer b ≤ x < c<br />
eğer c < x ≤ d<br />
eğer x > d veya x < a<br />
(1)<br />
(2)<br />
Şekil 5. <strong>Yüksek</strong>lik metodunun gösterimi<br />
<strong>Yüksek</strong>lik metoduna göre durulaştırma işlemi<br />
yapıldığında, kesin sonuç aşağıdaki ifadeden elde<br />
edilir.<br />
y0<br />
=<br />
∑<br />
∑<br />
y i<br />
µ ( yi<br />
) yi<br />
(4)<br />
µ ( yi<br />
)<br />
Eşitlik (4)’de görülen değerleri, bulanıklaştırmada<br />
oluşmuş her bir fonksiyonun üyelik derecesi en<br />
büyük olan elemanlarıdır. µ ( y i ) değerleri ise, bu<br />
elemanlara karşılık gelen üyelik derecelerini belirtir.<br />
Şekil 5’de görülen B(1), B(2) ... B(N) her bir kurala<br />
karşılık gelen çıkışları göstermektedir.<br />
Durulaştırma işlemlerinde, yaygın olarak kullanılan<br />
metotlardan biri de Şekil 6’da görülen ağırlık merkezi<br />
yöntemidir.<br />
152
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
olamayacağından, uçağın rölanti hızında çalışıyor<br />
olduğu düşünülür.<br />
Şekil 7’de, I. bölge süzülüş hareketi, II. bölge geçiş<br />
safhası, III. bölge yere paralel uçuş hareketi ve IV.<br />
bölge de yer rulesi hareketi olarak adlandırılır.<br />
Şekil 6. Ağırlık merkezi yönteminin gösterimi<br />
Adından anlaşılacağı gibi bu yöntemle, çıkış<br />
fonksiyonunun altında kalan alanın ağırlık merkezi<br />
eşitlik (5)’deki ifadeden faydalanılarak bulunur.<br />
y<br />
0<br />
=<br />
∫<br />
∫<br />
µ ( y)<br />
y<br />
(5)<br />
µ ( y)<br />
Durulaştırma işleminde bu iki yöntemin dışında, üyelik<br />
derecesi en büyük olan elemanların aritmetik<br />
ortalamasına dayanan, en büyüklerin ortası yöntemi ve<br />
simetrik üyelik fonksiyonlarının bulunması halinde<br />
kullanılan ağırlıklı ortalama yöntemleri de mevcuttur.<br />
III. SON YAKLAŞMA VE İNİŞ HAREKETİ<br />
Uçağın uçuş fonksiyonunu yerine getirmesinden sonra<br />
15 m. yüksekliğindeki bir engelin üzerinden süzülerek<br />
yere paralel bir uçuş hareketi sonunda tekerleklerini<br />
piste değdirip, pist üzerinde belirli mesafe koştuktan<br />
sonra durması için yapmış olduğu hareketlerin tümüne<br />
iniş hareketi denir [9].<br />
İniş yapan bir uçak yere değdiği zaman hem yatay hem<br />
de düşey hız bileşenlerinin kinetik enerjisini<br />
taşımaktadır.<br />
İnişte uçak, pistin başına doğru, belirli bir süzülüş açısı<br />
ile alçalma yapar. Pilot uçağın hızını, uçak tipine ve<br />
iniş şartlarına uygun olarak, minimum hızın %5-10<br />
kadar üstünde tutar; yere temastan evvel pilot uçağı<br />
yere paralel uçuş yapacak şekilde düzeltir ve mümkün<br />
olan en düşük düşey hız ile tekerlekleri yere değdirir.<br />
Bundan sonra pilot aerodinamik, motor ve tekerlek<br />
frenlerini kullanarak uçağı, yerde emniyetle, yavaş<br />
hızda yürüteceği (taksi hareketi) hıza düşürür ve uçağı<br />
durdurur. Uçak yere değdikten durana kadar olan yatay<br />
enerji; aerodinamik, motor ve tekerlekler tarafından ısı<br />
enerjisine çevrilerek yutulurken, yere değdiği andaki<br />
düşey enerji ise iniş takımlarının yayları, amortisörleri<br />
ve tekerlek tarafından ısı enerjisine dönüştürülerek<br />
yutulur [10].<br />
İniş hareketini 4 ayrı safhada incelemek gerekmektedir<br />
(Şekil 7). Bu incelemelerde, uçağın süzülüş hareketine<br />
başlamasından, pist üzerinde durmasına kadar ki sürede<br />
motorlarının çekme kuvveti vermediği kabul edilir.<br />
Pratikte motorların durdurulması söz konusu<br />
Şekil 7. İniş hareketi safhaları<br />
Süzülüş hareketi:<br />
Uçağın güçsüz olarak 15 m. yüksekliğindeki bir<br />
engelin üstünden itibaren süzülüş uçuşu yaparak yere<br />
birkaç metre mesafeye kadar irtifa kaybetmesine<br />
süzülüş hareketi denir. Bu hareketin başlangıcında<br />
hız, uçağın kalkışında sahip olduğu hızın yaklaşık 1.2<br />
katı olarak düşünülür. Bu duruma göre doğrusal<br />
süzülüş hareketi sırasında 15 m. yükseklikten itibaren<br />
süzülüş yapıldığı safhada düşey hız;<br />
V y = V 1 sinθ<br />
(6)<br />
olacaktır.<br />
Geçiş safhası:<br />
Uçağın süzülüş hareketinden bir düzeltme manevrası<br />
ile yere paralel uçuş hareketine geçmesine ara safha<br />
veya geçiş safhası denir. Bu hareketin yapılışı çok<br />
kısa bir sürede ve çok kısa bir mesafede<br />
yapıldığından toplam iniş mesafesi yanında bu<br />
safhada alınan mesafeyi ihmal etmek mümkündür.<br />
Yere paralel uçuş hareketi:<br />
İnişin bu safhasında uçak yere paralel bir uçuş<br />
hareketi yaparak hızını V min değerine kadar düşürür.<br />
Ağırlık merkezinin takip ettiği yol, piste paralel bir<br />
doğrudan ibaret olup, uçuş hareketi yatay ve negatif<br />
ivmelidir. W uçak ağırlığı, ρ hava yoğunluğu, S<br />
kanat alanı ve<br />
olmak üzere,<br />
V min<br />
C Lmax .<br />
hızı;<br />
maksimum taşıma katsayısı<br />
⎛ 2 ⎞<br />
⎜ W<br />
V<br />
⎟<br />
min =<br />
⎜ ⎟<br />
⎝<br />
ρ SC L max ⎠<br />
olarak hesaplanır.<br />
Yer rulesi hareketi:<br />
Yere paralel uçuş hareketinin sonunda, hızın<br />
1<br />
2<br />
(7)<br />
V min<br />
değerine düşmesinden sonra, tekerleklerin yere<br />
değerek pist üzerinde belirli mesafede koşup durması<br />
için yapılan hareketlere yer rulesi hareketi denir. Bu<br />
andan itibaren uçağın hızı çeşitli frenleme<br />
tertibatlarından ve direnç kuvvetinden faydalanılarak<br />
sıfıra düşürülür. Dolayısıyla inişte yer rulesi<br />
153
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
uzunluğu, uçağa tatbik edilen çeşitli frenleme<br />
kuvvetlerine bağlı olarak değişecektir [9].<br />
IV. FLAP AÇISININ BULANIK MANTIKLA<br />
BULUNMASI UYGULAMASI<br />
Uçağın uçuş kumanda ve kontrol elemanlarından biri<br />
olan flaplar, son yaklaşma ve iniş aşamasında<br />
kullanılan çok önemli kontrol yüzeyleridir.<br />
Uçağın yere vurma hızı ve dolayısıyla enerjisi ne kadar<br />
büyük olursa onu karşılamak için iniş takımının da o<br />
derece dayanaklı yapılması gerekir.<br />
İniş hızının flaplar kullanılarak yaklaşık %50 oranında<br />
azaltılması iniş uzunluğunu azaltacak, uçak daha kısa<br />
mesafede durabilecektir. Bu da uçak, ne kadar büyük<br />
ve seyir hızı ne kadar yüksek olursa olsun, uzunluğu<br />
sınırlı, standart pistlere iniş sağlanabilmesi bakımından<br />
flapların bir diğer faydasını da ortaya koymaktadır.<br />
Flapların açılması taşımayı artırdığı gibi sürüklemeyi<br />
de artırmaktadır. Sürüklemenin artmasının iki sebebi<br />
vardır. Birincisi, izafi hücum açısı artmaktadır. Diğer<br />
sebep de flapların açılması ile kanat profilinin, rüzgara<br />
maruz kalan bölgesinin sürüklemeyi artırıcı tarzda<br />
değişmesi, daha büyük sürükleme veren bir form<br />
almasıdır [11].<br />
Bu uygulamada, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu’nda pilot<br />
eğitimi için kullanılan TB-20 uçakları baz<br />
alınmaktadır.<br />
Eğitim esnasında halihazırda uygulanan yönteme göre<br />
flaplar, pilotlar tarafından ilk olarak, piste yaklaşık 5<br />
mil kala ve yaklaşık 90 knot hızla uçarken, 10 derece<br />
açılırlar. İkinci olarak ise, piste yaklaşık 2.3 mil kala ve<br />
70-75 knot hızla uçarken 40 derece açılırlar. Herhangi<br />
bir nedenden dolayı uçağın hızının değişmesi, iniş<br />
aşamasında kullanılması gerekli olan flap açılarını da<br />
etkileyecektir. Bulanık mantık böyle bir durumda, yani<br />
farklı bir hızla piste yaklaşmaya başlamış bir uçak için<br />
uygun flap açısını bulmaya yöneliktir. İniş<br />
aşamasında pilotlar tarafından iki farklı zamanda, iki<br />
farklı açıda açılan flapların, uçağın en uygun taşımayı<br />
sağlayacak şekilde piste teker koyması için, uygun<br />
açı değerinin, piste olan mesafeye ve uçağın sahip<br />
olduğu o andaki hıza göre bulunması<br />
gerçekleştirilecektir. Şekil 8’de mesafe, hız ve flap<br />
açısı ile ilgili üyelik fonksiyonları gösterilmektedir.<br />
Eldeki bu bilgilerden oluşturulmuş, mesafe ve uçak<br />
hızı girdilerine karşılık gelen flap açısı ile ilgili<br />
kurallar tablosu ise Tablo 1’de verilmektedir.<br />
Buradaki; A, O ve Ç sembolleri ‘az’, ‘orta’ ve ‘çok’<br />
bulanık kümelerini, hızdaki Y, O ve H sembolleri<br />
‘yavaş’, ‘orta’ ve ‘hızlı’ bulanık kümelerini, tablo<br />
içindeki flap açılarını gösteren Ç, OÜ, O ve A<br />
sembolleri ise ‘çok’, ‘ortanın üstü’, ‘orta’ ve ‘az’<br />
bulanık kümelerini temsil etmektedir. Girdiler için<br />
üçer tane, çıktı için ise dört tane bulanık küme<br />
oluşturularak daha hassas bir ölçüm yapılması<br />
sağlanmıştır.<br />
Tablo 1. Mesafe ve uçak hızına karşılık flap açısını<br />
gösteren kural tablosu<br />
Mesafe ve hızla ilgili bilgilerin fonksiyon olarak<br />
gösterilmesi için, SHYO pilotaj bölümü öğretim<br />
elemanları ve öğrencilerinden bu konuda bilgiler<br />
alınıp, düzenlenmiştir.<br />
Tablo 1’deki kural tablosu örnek alınarak, mesafenin<br />
3.5 mil ve o andaki hızın 95 knot olduğu durum için,<br />
olması gereken flap açısı hesaplanacaktır.<br />
3.5 millik mesafe, bu kümenin ‘orta’ ve ‘çok’ alt<br />
kümelerine girmektedir. 95 knot’lık hız ise, bu<br />
kümenin ‘hızlı’ sınıfına girmektedir. Bu durumda iki<br />
kural devreye girecektir. 1. kural olarak mesafenin<br />
‘orta’ ve hızın ‘hızlı’ kümesine girdiği durum, Şekil<br />
9’da gösterilmektedir. Şekil 10’da ise, mesafenin<br />
‘çok’ ve hızın ‘hızlı’ kümesine girdiği durum<br />
gösterilmektedir.<br />
Şekil 8. Mesafe, hız ve flap açısı üyelik fonksiyonları<br />
Şekil 9. Flap açısı için 1. kural<br />
154
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 10. Flap açısı için 2. kural<br />
Bu iki çıkışın birleştirilmiş hali, Şekil 11’de<br />
gösterilmektedir.<br />
Şekil 11. Kuralların birleştirilmesi<br />
Ağırlıklı ortalama yöntemine göre durulaştırma işlemi<br />
yapılırsa flap açısı;<br />
z1µ<br />
( z1)<br />
+ z2µ<br />
( z2<br />
) 0.8 ⋅15<br />
+ 10 ⋅ 0.5<br />
z =<br />
=<br />
µ ( z1)<br />
+ µ ( z2<br />
) 0.8 + 0.5<br />
olarak bulunur.<br />
0 =<br />
13.08<br />
MATLAB programıyla yapılmış durulaştırma işlemi<br />
sonuçlara göre, piste 5 mil kala ve 90 knot hızla<br />
uçarken, açılması gerekli olan flap açısı değeri 6.21 0<br />
olarak bulunmuştur. Piste 2.3 mil kala ve 70-75 knot<br />
hızla uçarken, açılması gerekli olan flap açısı değeri ise<br />
36.3 0 olarak bulunmuştur. Bu sonuçların, şu anda<br />
pratikte kullanılan değerlere yakın sonuçlar olduğu<br />
gözlenmiştir [12].<br />
V. SONUÇ<br />
Esnek bir modellemeye izin veren bulanık mantığa<br />
dayalı sistemler, insan düşünce sistemine yakın bir<br />
anlayışla, bilgisayarların da yardımıyla ilerleyen<br />
yıllarda özellikle de havacılık alanında çok daha öneme<br />
sahip olacak gibi gözükmektedir.<br />
Bulanık mantığın, havacılık alanından verilmiş bu<br />
teorik uygulamasının bir mikroişlemcinin<br />
programlanması ile basitçe yapıldığı düşünüldüğünde<br />
ortaya çıkacak sonuçlara bakılacak olunursa,<br />
• Maliyet açısından incelenecek olunursa, bir<br />
mikroişlemcinin bulanık mantığın kural tabanı<br />
oluşturulduktan sonra programlanması ucuz bir iştir.<br />
• Uygulamada halihazırda verilen eğitim anlayışında<br />
değişikliğe neden olacağından, pilotlar tarafından bir<br />
takım kısıtlamaları ortadan kaldıracak ve psikolojik<br />
bir rahatlama sağlayacaktır.<br />
• Pilotun emniyetli uçuşu sağlayacak şekilde iniş<br />
aşamasında rüzgardan faydalanması piste varış<br />
süresini kısaltacağından uçuş süresini azaltacak ve<br />
sonuçta da yakıt kullanımı açısından da ekonomik bir<br />
getiri sağlayacaktır.<br />
• Bu uygulamadaki işlemin bir mikroişlemci ile<br />
sağlandığı düşünüldüğünde, mikroişlemcinin olduğu<br />
bölümün getireceği ilave bakım maliyeti, sağlayacağı<br />
katkılar yanında önemsizdir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] http://www.ta-eng.com/industry/mforum/fuzzy/<br />
preface.htm (2.2.2003).<br />
[2] Kıyak E., Kahvecioğlu A., “Bulanık Mantık ve<br />
Uçuş Kontrol Problemine Uygulaması”,<br />
<strong>Havacılık</strong> Uzay ve Teknolojileri Dergisi, 1 (2):<br />
63-72 (2003)<br />
[3] Şen Z., “Bulanık (Fuzzy) Mantık Ve Modelleme<br />
İlkeleri”, Bilge Sanat Yapım Yayınevi, İstanbul,<br />
20-21, (2001).<br />
[4] Çiftçi H., “Fuzzy Logic Approximation For<br />
(8) Some Mathematical Functions”, Lisans (8) Tezi,<br />
Osmangazi <strong>Üniversitesi</strong> Elektrik Elektronik<br />
Mühendisliği Bölümü, Eskişehir, 2-3 (2002).<br />
[5] Şenol F., “Bulanık Mantık Kontrolcüsü”, Lisans<br />
Tezi, Gazi <strong>Üniversitesi</strong> Teknik Eğitim Fakültesi<br />
Elektronik Bilgisayar Eğitimi, Ankara, 57<br />
(2000).<br />
[6] Akdemir M., “Indirect Adaptive Fuzzy Control<br />
For A Tank Using Gradient And RLS<br />
Methods”, Lisans Tezi, Osmangazi <strong>Üniversitesi</strong><br />
Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü,<br />
Eskişehir, 30-32 (2001).<br />
[7] Yen J., Langari R., Zadeh L., “Industrial<br />
Applications Of Fuzzy Logic And Intelligent<br />
Systems”, IEEE Press, New York, 22-27<br />
(1995).<br />
[8] Chen G., Pham T.T., “Introduction To Fuzzy<br />
Sets, Fuzzy Logic, and Fuzzy Control Systems”,<br />
CRC Press, Florida, 75-80 (2000).<br />
[9] Özelgin Z. G., ‘Uçuş Mekaniği’, İTÜ Makine<br />
Fakültesi Uçak İnşaat Kürsüsü, İstanbul (1978)<br />
[10] http://www.uted.org/dergi/2002/ekim/<br />
ekim_5.htm (07.01.2004)<br />
[11] http://www.adabilgisayar.com/havacilik/<br />
kanat1.htm (02.02.2003)<br />
[12] Kıyak E., “Bulanık Mantık Yöntemiyle Uçuş<br />
Kontrol Uygulamaları”, <strong>Yüksek</strong> Lisans Tezi,<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Fen Bilimleri, Eskişehir,<br />
65-69 (2003).<br />
155
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAKLARIN SÜRAT HESAPLARINDA YAPAY SİNİR AĞLARI<br />
KULLANIMI<br />
Veysel ASLANTAŞ<br />
e-posta: aslantas@erciyes.edu.tr<br />
Mehmet TUNÇKANAT<br />
e-posta: tunckanat@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada C-130 tipi uçaklara ait sürat<br />
hesaplarında Yapay Sinir Ağları(YSA) kullanımı<br />
anlatılmıştır. Uçuş öncesi, seyir ve iniş esnasında,<br />
uçağın kontrolü için gerekli parametreler birbirinden<br />
farklı bir çok grafiğin kullanılması ile elde<br />
edilmektedir. Bu grafikler uçak tipine bağlı olarak<br />
değişir ve oldukça fazla sayıdadır. Basit<br />
parametrelerle dahi hesaplama zamanı uzun<br />
sürebilmektedir. Buna rağmen, bazı durumlarda<br />
yeterli hassasiyete ulaşılamamaktadır. Bu çalışmada<br />
önerilen teknikle kabul edilebilir değer aralıklarında<br />
sonuçların kısa zamanlarda eldesi sağlanmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Uçuş öncesi, seyir ve iniş esnasında, uçağın kontrolü<br />
için gerekli parametreler (kalkış, seyir ve iniş süratleri,<br />
tork, seyir irtifaları, maksimum uçak ağırlığı vb.)<br />
birbirinden farklı bir çok grafiğin kullanılması ile elde<br />
edilmektedir. Bu grafikler uçağın üretici firması<br />
tarafından uçağın tasarımı esnasında ve sonrasında<br />
toplanıp tasniflenmekte ve neşriyat halinde<br />
yayımlanmaktadır. Bu grafikleri kullanarak yapılan<br />
işlemler esnasında her defasında aşağıdaki zorluklarla<br />
karşılaşılmaktadır:<br />
1. Grafikler uçak tipine bağlı olarak değişir (C-<br />
130 performans hesaplarında yaklaşık 500 grafikten<br />
yararlanılır) [1,2].<br />
2. Hesap zamanı çok basit işlemler için dahi<br />
uzun süreler almaktadır.<br />
3. Grafikler ince detaylara haiz olduğu için<br />
yapılan hesapların tüm uçuş ekibi tarafından kontrolü<br />
gerekmektedir.<br />
4. Çoğu grafiğe yapılan girişler ve alınan çıkışlar<br />
aynı parametreleri içermelerine rağmen, her grafik<br />
uçuşun ayrı bir safhasını ilgilendirdiği için ayrı ayrı<br />
değerlendirilmekte ve bir genellemeye gidilememektedir.<br />
Bu zorluklar; grafiklere ait denklemlerin mevcut<br />
olmaması, grafiklerin değişen parametrelere bağlı<br />
olarak eğrilerinin her noktada aynı özelliği<br />
sergilememeleri ve her grafiğin ayrı ayrı<br />
değerlendirilmesi halinde karşılaşılacak zaman ve<br />
işgücü fazlalığı şeklinde sıralanabilir. Şekil 1’de<br />
gösterildiği gibi bu grafikleri okumak da zordur.<br />
Özellikle okuma zorluğu sebebiyle ortaya çıkan<br />
hataları gidermek için bir metot geliştirilmesi bu<br />
çalışmanın hedeflerindendir.<br />
Şekil 1. Yer etkisindeki minimum sürat kontrol grafiği<br />
YSA, öğrenme kabiliyeti, farklı problemlere kolayca<br />
uyarlanabilirliği, daha az bilgi gerektirmesi, genelleme<br />
yapabilmesi ve paralel yapılarından kaynaklanan hızlı<br />
çalışabilme kabiliyeti gibi avantajlarından dolayı pek<br />
çok farklı problemin çözümünde klasik metotlara<br />
tercih edilmektedir [3-8]. Bu çalışmada da C-130<br />
uçaklarına ait sürat hesapları YSA kullanılarak elde<br />
edilmiştir.<br />
Bildirin kalan kısmı 3 bölümden oluşmaktadır. Bölüm<br />
2’de YSA yapısı tanıtılmıştır. Bölüm 3’de önerilen<br />
teknikte kullanılan YSA konfigürasyonu ve tekniğin<br />
uygulanması izah edilmiştir. Bölüm 4’de sonuçların<br />
tartışılması ile bildiri tamamlanmaktadır.<br />
II. YAPAY SİNİR AĞLARI<br />
Beynin bilgi işleme yöntemine uygun olarak YSA, bir<br />
öğrenme sürecinden sonra bilgiyi toplama, hücreler<br />
arasındaki bağlantı ağırlıkları ile bu bilgiyi saklama ve<br />
genelleme yeteneğine sahip paralel dağılmış bir<br />
sistemdir. Öğrenme süreci, arzu edilen gayeye<br />
ulaşmak için YSA ağırlıklarının yenilenmesini<br />
sağlayan öğrenme algoritmalarını ihtiva eder.<br />
İleri beslemeli bir ağda nöronlar katmanlara<br />
ayrılmışlardır. İşaretler, giriş katmanından çıkış<br />
katmanına doğru tek yönlü bağlantılarla iletilir.<br />
156
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Nöronlar bir katmandan diğer bir katmana bağlantı<br />
kurarlarken, aynı katman içerisinde bağlantıları<br />
bulunmaz. Çok katmanlı perseptron (ÇKP) (Multi<br />
Layer Perseptron-MLP) ve LVQ (Learning Vector<br />
Quantization) ileri beslemeli ağların sıkça<br />
kullanılanlarıdır.<br />
Çok katmanlı perseptronlar (ÇKP) [9], yapılarının<br />
basitliği sebebiyle oldukça çok kullanılan bir yapay<br />
sinir ağıdır. Bu çalışmada, ÇKP’ler uçak süratlerini<br />
belirlemek maksadıyla kullanılmıştır. ÇKP’leri<br />
eğitmede birçok farklı öğrenme algoritmaları<br />
kullanılabilir. Bu çalışmada, ÇKP'ler danışmanlı<br />
öğrenme algoritmalarından birisi olan Levenberg-<br />
Marquardt (LM) algoritması ile eğitilmişlerdir. Şekil<br />
1’de gösterildiği gibi temel bir ÇKP, üç ana kattan<br />
oluşur: Giriş katı, çıkış katı ve gizli kat. Uygulamaya<br />
göre giriş, çıkış ve ara katmandaki nöron sayıları<br />
değişebileceği gibi, ara katman sayısı da uygulamaya<br />
göre değişebilmektedir.<br />
Bulunan hatayı<br />
yayma yönü<br />
(geri)<br />
Ç ı k ı ş<br />
Çıkış Tabakası<br />
Gizli Tabaka<br />
(birden daha<br />
fazla olabilir)<br />
Giriş Tabakası<br />
x 1 x 2 x m<br />
G i r i ş<br />
Şekil 2. ÇKP genel yapısı<br />
Çıkış<br />
hesaplama<br />
yönü (ileri)<br />
YSA yapıları birçok öğrenme algoritmalarıyla<br />
eğitilebilir. Bu çalışmada hızlı olması ve yüksek<br />
performans sağlaması açısından LM algoritması<br />
kullanılmıştır. Bu algoritma ;<br />
W<br />
T<br />
−1<br />
T<br />
= W −[ J J µ I]<br />
J e<br />
(1)<br />
k + 1 k<br />
+<br />
ile elde edilir.<br />
Formülde, W ağırlıkları, J Jakobiyen matrisini, N<br />
öğrenme katsayısını, I ise birim matrisi ifade<br />
etmektedir. µ daha büyük olduğu zaman küçük<br />
basamaklarla gradient azalım getirir [10].<br />
III. YSA KONFİGÜRASYONU VE UYGULAMA<br />
Şekil 1. C-130 uçağının performans hesaplarında<br />
kullanılan yüzlerce grafikten birisini göstermektedir.<br />
Bu grafikle, uçağın henüz havalanmışken uçuş<br />
pozisyonunu muhafaza ettirebilmesi için gereken yer<br />
etkisindeki minimum kontrol süratinin (MKS)<br />
hesaplanması sağlanır. Yatay eksende dış hava<br />
sıcaklığı derece cinsinden girilir dikey olarak yukarı<br />
çıkılarak meydan irtifası ile çakıştırılır. Sol dikey<br />
eksenden yer etkisindeki minimum hava kontrol sürati<br />
okunur. Bu tür bir grafiğin programlanması için<br />
denkleminin bilinmesi yahut yaklaşık bir denklem<br />
uydurulması gerekir. Klasik metodlar bu veya benzeri<br />
yollarla çözümler sunarken, üzerinde uğraşılan uçak<br />
performans hesaplarının bir program yoluyla eldesi<br />
problemine uygulanabilirlik arzetmemektedirler.<br />
Çünkü yaklaşık 500 ayrı grafik için ayrı ayrı<br />
formüllerin çıkartılması, hesaplamaları basite<br />
indirgemeyeceği gibi arzu edilen hassasiyette<br />
çözümler de sunamayabilir. Belirtilen sebepleri izale<br />
etmesi maksadıyla bu çalışmada YSA kullanılmıştır.<br />
YSA’nın eğitimi esnasında dikkat edilmesi gereken<br />
hususlar vardır. Öncelikle yapı oluşturulurken grafiği<br />
ifade edebilecek yeterli sayıda öğretim dataları<br />
girilmelidir. Gürültülü sonuçlardan da genellemeye<br />
gidilebilse de, hızlı ve doğru bir öğrenim için<br />
grafiklerden doğru öğretim dataları elde etmeye<br />
çalışılmalıdır. Aksi takdirde hatalar ve gürültüler de<br />
modellenmeye başlayacak ve “aşırı öğrenme”<br />
dediğimiz hadise meydana gelecektir. Bu durumda<br />
öğrenmeyi erken durdurmak gerekebilir.<br />
Şekil 1’de verilen grafikten 60 ayrı data seti elde<br />
edilmiştir. Sıcaklık –60 ile +50 arasında seçilerek,<br />
bunlara karşılık gelen meydan irtifası değerleri 0 ile<br />
4000 feet arasında alınmıştır. ÇKP yapısı tasarlanırken<br />
giriş katmanı ve çıkış katmanına ilave olarak bir tane<br />
ara katman kullanılmıştır. Giriş katına girişleri<br />
oluşturan sıcaklık ve irtifa için 2 adet nöron<br />
planlanmıştır. 0-4000 feet arasındaki irtifa değerleri,<br />
1000’er feet aralıklarla 12’şer defa, sıcaklık değerleri<br />
de –60’dan +50 dereceye kadar 10’ar derece<br />
aralıklarla 5’er defa kullanılarak aynı irtifa değerine<br />
aynı sıcaklık değerinin karşılıklı gelmemesine dikkat<br />
edilmiştir.<br />
ÇKP’lerde ara katman sayısını belirledikten sonra<br />
ayarlanması gereken üç önemli parametre<br />
bulunmaktadır. Bunlar ara katmanlardaki nöron<br />
sayıları, öğrenme oranı η ve momentum α. Makul<br />
performansın elde edilebildiği değerleri bulmak için<br />
denemeler yapılmış ve kabul edilebilir netice η ve<br />
α’nın sırasıyla 0.4 ve 0.5 değerlerinde ve ara<br />
katmanlarda 4 nöron kullanımında elde edilmiştir.<br />
Çıkış katmanı da minimum kontrol süratini veren bir<br />
nörona bağlanmıştır. Tablo 1 de verilen sonuçlar bu<br />
ysa yapısına göre eğitilen ağın sonuçlarıdır.<br />
Transfer fonksiyonu seçimi de üzerinde durulması<br />
gereken diğer bir husustur. Denemelerde sırasıyla<br />
tanjant hiperbolik aktivasyon fonksiyonu ve sigmoid<br />
fonksiyonu kullanılmış, [11] çalışmasında lineer<br />
aktivasyon fonksiyonu ile yapılan eğitimlerin<br />
sonuçları ile bulunan yeni sonuçlar karşılaştırmalı<br />
olarak Tablo 1’de verilmiştir. Tanjant hiperbolik<br />
157
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
aktivasyon fonksiyonu kullanılan ağın çıkışı arzulanan<br />
çıkış ile beraber Şekil 3’de, sigmoid aktivasyon<br />
fonksiyonu ile elde edilen sonuçlar Şekil 4’de<br />
grafiklerle gösterilmiştir.<br />
Yapılan çalışmalar sonucunda öğrenimin, çok kısa bir<br />
sürede ve döngüde gerçekleştiği gözlenmiştir.<br />
Öğrenme Eğrisi Şekil 5’de grafikle gösterilmiştir.<br />
Tablo 1.’de test esnasında kullanılan ve elde edilen<br />
veriler sergilenmektedir. İlk iki sütunda sırasıyla<br />
sıcaklık ve 1000’e bölünerek elde edilen irtifa değeri<br />
olarak gösterilmektedir. Sonraki sütunlarda ise<br />
arzulanan ve farklı aktivasyon fonksiyonları kullanılan<br />
YSA’lardan alınan çıkış değerleri ile aralarındaki hata<br />
değeri verilmektedir. Tablodan da görüleceği üzere,<br />
YSA sıcaklık ve meydan irtifası değerlerine karşılık<br />
gelen minimum kontrol süratinin hesabında başarılı<br />
olmuştur ve en iyi sonuç sigmoid aktivasyon<br />
fonksiyonu kullanıldığında alınmıştır.<br />
MKS<br />
1400000<br />
1200000<br />
1000000<br />
800000<br />
600000<br />
400000<br />
200000<br />
0<br />
1<br />
8<br />
15<br />
22<br />
29<br />
Örnek<br />
Arzulanan Çıkış<br />
YSA Çıkışı<br />
36<br />
43<br />
50<br />
57<br />
Şekil 3. YSA sonucu (tanjant hiperbolik aktivasyon<br />
fonksiyonu ile)<br />
MKS<br />
1400000<br />
1200000<br />
1000000<br />
800000<br />
600000<br />
400000<br />
200000<br />
0<br />
1<br />
7<br />
13<br />
19<br />
25<br />
31<br />
Örnek<br />
Arzulanan Çıkış<br />
YSA Çıkışı<br />
37<br />
43<br />
49<br />
55<br />
Şekil 4. YSA sonucu (sigmoid aktivasyon fonksiyonu<br />
ile)<br />
Bu sonuçlar, YSA’nın, grafiklerden elde edilen<br />
dataların öğretilmesinde etkili bir çözüm olduğunu<br />
göstermektedir. Bunun yanısıra grafiklerdeki tek sorun<br />
denklemlerinin olmaması ve denklem uydurmaya<br />
müsait olmamaları değildir. Grafiklerin fazlalığından<br />
ötürü hepsine ayrı ayrı bir yapı oluşturmak gereği de<br />
karşılaşılan bir problemdir. Bu durumda aynı yapı<br />
içerisinde birden fazla grafiğin öğretilmeye çalışılması<br />
gerekir. Ve ancak bu sayede klasik programlama<br />
yapılarına bir üstünlük sağlanabilecektir.<br />
Elde edilen test sonuçları, oluşturulan YSA yapısının<br />
uçak hızlarının elde edilmesinde başarıyla<br />
kullanılabileceğini göstermektedir.<br />
Training-Blue Goal-Black<br />
10 5 Performance is 0.489421, Goal is 0.5<br />
10 4<br />
10 3<br />
10 2<br />
10 1<br />
10 0<br />
10 -1<br />
0 0.5 1 1.5 2 2.5 3 3.5 4<br />
4 Epochs<br />
Şekil 5. Öğrenme Eğrisi<br />
IV. SONUÇ<br />
Uçuş hızları, hızları etkileyen parametreler<br />
kullanılarak birçok grafiğin değerlendirilmesi ile elde<br />
edilmektedir. Bu grafikler uçak tipine bağlı olarak<br />
değişir ve oldukça fazla sayısıdadır. Bu makalede, C-<br />
130 uçaklarına ait sürat hesapları Yapay Sinir Ağları<br />
kullanılarak elde edilmeye çalışılmıştır. Yapılan<br />
çalışmalarda, ÇKP’ler uçak süratlerini belirlemek<br />
maksadıyla danışmanlı öğrenme algoritmalarından<br />
birisi olan Levenberg-Marquardt algoritması ile<br />
eğitilmişlerdir. Farklı aktivasyon fonksiyonları ile<br />
denene yapılardan en iyi sonuç sigmoid ile elde<br />
edilmiştir. Elde edilen neticeler, YSA’nın uçuş sürat<br />
hesaplarında kullanılabilirliğini ve hesaplanan<br />
süratlerin oldukça güvenilir olduğunu göstermektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] United States Air Force Series C-130 aircraft<br />
flight manual performance data, 2002.<br />
[2] AFMAN 11-217 (instrument flight), vol.(1.1),<br />
1996.<br />
[3] W. Li and N. M. Nasrabadi, "Review on<br />
applications of neural network to computer<br />
vision," Proc. of SPIE Conference of Automated<br />
Inspection and High Speed Vision II, vol. 1004,<br />
pp. 104-111, 1988.<br />
[4] K.A. Smith, “Introduction to neural networks and<br />
data mining for business applications”, Eruditions<br />
Publishing, Emerald Victoria, Australia 1999.<br />
[5] J. Wang and Y. Takefuji (eds), “Neural networks<br />
in design and manufacturing”, World<br />
Scientific,Singapore, 1993.<br />
[6] Pham, D.T. and D. Karaboğa, “Intelligent<br />
Optimization Techniques”, Springer-Verlag<br />
London Limited Publishers Of Sweetapple House,<br />
158
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Surrey, UK, 1999.<br />
[7] D.T. Pham and V.Aslantaş, “Depth from focus<br />
using a neural network” Pattern recognit., vol 32,<br />
no.5, pp. 715-727, 1999.<br />
[8] D.E. Rumelhart and J.L. McClelland, Parallel<br />
Distributed Processing, Vol. 1, MIT Press,<br />
Cambridge, 1986.<br />
[9] D. T Pham and S.Sagiroglu “Three methods of<br />
training multi-layer perceptrons to model a robot<br />
sensor”, International Journal of Robotıca, 13,<br />
pp.531-538, 1995.<br />
[10] P. Krauss, I. Shure, J.N. Little, “MATLAB Signal<br />
Processing Toolbox User’s Guide”, The<br />
Mathworks Inc. 1996<br />
[11] V.Aslantas, K. Güleç, “Yapay Sinir Ağlarının C-<br />
130 Uçaklarının Sürat Hesaplarına Uygulanması”,<br />
Kayseri IV.<strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u,Kayseri, 2002<br />
Tablo 1. Minimum kontrol sürati grafiğine ait YSA’ların test dataları ile sınanması<br />
Test Girdileri<br />
Arzulanan<br />
Sonuç<br />
MKS<br />
YSA-I<br />
Sonucu<br />
MKS<br />
Mutlak<br />
Hata<br />
I<br />
YSA-II<br />
Sonucu<br />
MKS<br />
Mutlak<br />
Hata<br />
II<br />
YSA-III<br />
Sonucu<br />
MKS<br />
Sıcaklık İrtifa lineer tanh sigmoid<br />
-55<br />
-45<br />
-35<br />
-25<br />
-15<br />
-5<br />
5<br />
15<br />
25<br />
35<br />
45<br />
-60<br />
-50<br />
-40<br />
-30<br />
-20<br />
-10<br />
0<br />
10<br />
20<br />
30<br />
40<br />
50<br />
-60<br />
-50<br />
-40<br />
-30<br />
-20<br />
-10<br />
0<br />
10<br />
20<br />
30<br />
40<br />
50<br />
-55<br />
-45<br />
-35<br />
-25<br />
-15<br />
–5<br />
5<br />
15<br />
25<br />
35<br />
45<br />
55<br />
-55<br />
-45<br />
-35<br />
-25<br />
-15<br />
–5<br />
5<br />
15<br />
25<br />
35<br />
45<br />
55<br />
0<br />
0.5<br />
1.5<br />
2.5<br />
3.5<br />
4.5<br />
5.5<br />
4.5<br />
3.5<br />
2.5<br />
1.5<br />
0.5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
6<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
5<br />
6.5<br />
115.0000<br />
112.0000<br />
108.5000<br />
105.5000<br />
102.0000<br />
98.5000<br />
99.0000<br />
98.5000<br />
98.0000<br />
98.0000<br />
97.5000<br />
110.0000<br />
108.0000<br />
106.0000<br />
104.0000<br />
102.0000<br />
100.0000<br />
99.0000<br />
97.0000<br />
95.0000<br />
92.0000<br />
89.0000<br />
86.0000<br />
108.0000<br />
106.0000<br />
104.0000<br />
102.0000<br />
100.0000<br />
98.0000<br />
96.0000<br />
95.0000<br />
93.0000<br />
90.0000<br />
87.0000<br />
84.0000<br />
107.0000<br />
105.0000<br />
103.0000<br />
101.0000<br />
99.0000<br />
97.0000<br />
95.5000<br />
94.0000<br />
91.5000<br />
88.5000<br />
85.5000<br />
82.5000<br />
109.0000<br />
107.0000<br />
105.0000<br />
103.0000<br />
101.0000<br />
99.5000<br />
98.0000<br />
96.0000<br />
93.5000<br />
90.5000<br />
87.5000<br />
84.5000<br />
95.0000<br />
115.7049<br />
112.2054<br />
108.7058<br />
105.2062<br />
101.7066<br />
98.2070<br />
98.0745<br />
97.9420<br />
97.8095<br />
97.6770<br />
97.5445<br />
109.0370<br />
107.2210<br />
105.4050<br />
103.5889<br />
101.7729<br />
99.9568<br />
98.1408<br />
96.3247<br />
94.5087<br />
92.6927<br />
90.8766<br />
89.0606<br />
107.3535<br />
105.5375<br />
103.7214<br />
101.9054<br />
100.0893<br />
98.2733<br />
96.4572<br />
94.6412<br />
92.8252<br />
91.0091<br />
89.1931<br />
87.3770<br />
106.4479<br />
104.6312<br />
102.8145<br />
100.9978<br />
99.1811<br />
97.3644<br />
95.5477<br />
93.7309<br />
91.9142<br />
90.0975<br />
88.2808<br />
86.4641<br />
108.1317<br />
106.3150<br />
104.4982<br />
102.6815<br />
100.8648<br />
99.0481<br />
97.2314<br />
95.4147<br />
93.5980<br />
91.7813<br />
89.9645<br />
88.1478<br />
95.6141<br />
0.7049<br />
0.2054<br />
0.2058<br />
0.2938<br />
0.2934<br />
0.2930<br />
0.9255<br />
0.5580<br />
0.1905<br />
0.3230<br />
0.0445<br />
0.9630<br />
0.7790<br />
0.5950<br />
0.4111<br />
0.2271<br />
0.0432<br />
0.8592<br />
0.6753<br />
0.4913<br />
0.6927<br />
1.8766<br />
3.0606<br />
0.6465<br />
0.4625<br />
0.2786<br />
0.0946<br />
0.0893<br />
0.2733<br />
0.4572<br />
0.3588<br />
0.1748<br />
1.0091<br />
2.1931<br />
3.3770<br />
0.5521<br />
0.3688<br />
0.1855<br />
0.0022<br />
0.1811<br />
0.3644<br />
0.0477<br />
0.2691<br />
0.4142<br />
1.5975<br />
2.7808<br />
3.9641<br />
0.8683<br />
0.6850<br />
0.5018<br />
0.3185<br />
0.1352<br />
0.4519<br />
0.7686<br />
0.5853<br />
0.0980<br />
1.2813<br />
2.4645<br />
3.6478<br />
0.6141<br />
115.0781<br />
112.0500<br />
108.4093<br />
105.1078<br />
102.8068<br />
101.2282<br />
99.7901<br />
98.6954<br />
98.0480<br />
97.7648<br />
97.5248<br />
110.1364<br />
108.2769<br />
106.4685<br />
104.8202<br />
103.3573<br />
101.9776<br />
100.4763<br />
98.6419<br />
96.3686<br />
93.7194<br />
90.9050<br />
88.1938<br />
109.5876<br />
107.8140<br />
106.1564<br />
104.6867<br />
103.3646<br />
102.0248<br />
100.4398<br />
98.4301<br />
95.9571<br />
93.1514<br />
90.2633<br />
87.5629<br />
108.6936<br />
106.9642<br />
105.3975<br />
104.0150<br />
102.7109<br />
100.4398<br />
99.4944<br />
97.2471<br />
94.5820<br />
91.6999<br />
88.8749<br />
86.3485<br />
109.2085<br />
107.3584<br />
105.6201<br />
104.0688<br />
102.6683<br />
100.4763<br />
99.6109<br />
97.5603<br />
95.0805<br />
92.3161<br />
89.5206<br />
86.9497<br />
100.5070<br />
0.0781<br />
0.0500<br />
0.0907<br />
0.3922<br />
0.8068<br />
2.7282<br />
0.7901<br />
0.1954<br />
0.0480<br />
0.2352<br />
0.0248<br />
0.1364<br />
0.2769<br />
0.4685<br />
0.8202<br />
1.3573<br />
1.9776<br />
1.4763<br />
1.6419<br />
1.3686<br />
1.7194<br />
1.9050<br />
2.1938<br />
1.5876<br />
1.8140<br />
2.1564<br />
2.6867<br />
3.3646<br />
4.0248<br />
4.4398<br />
3.4301<br />
2.9571<br />
3.1514<br />
3.2633<br />
3.5629<br />
1.6936<br />
1.9642<br />
2.3975<br />
3.0150<br />
3.7109<br />
3.4398<br />
3.9944<br />
3.2471<br />
3.0820<br />
3.1999<br />
3.3749<br />
3.8485<br />
0.2085<br />
0.3584<br />
0.6201<br />
1.0688<br />
1.6683<br />
0.9763<br />
1.6109<br />
1.5603<br />
1.5805<br />
1.8161<br />
2.0206<br />
2.4497<br />
5.5070<br />
114.9167<br />
112.1455<br />
108.9847<br />
105.5074<br />
101.8309<br />
98.1003<br />
97.9354<br />
97.8069<br />
97.6984<br />
97.5912<br />
97.4675<br />
109.2992<br />
107.5445<br />
105.7179<br />
103.8342<br />
101.9098<br />
99.9629<br />
98.0124<br />
96.0770<br />
94.1751<br />
92.3234<br />
90.5369<br />
88.8284<br />
107.7349<br />
105.9107<br />
104.0278<br />
102.1029<br />
100.1542<br />
98.2006<br />
96.2613<br />
94.3547<br />
92.4977<br />
90.7056<br />
88.9912<br />
87.3647<br />
106.8311<br />
104.9756<br />
103.0695<br />
101.1303<br />
99.1768<br />
96.2613<br />
95.3028<br />
93.4190<br />
91.5927<br />
89.8380<br />
88.1664<br />
86.5868<br />
108.4317<br />
106.6393<br />
104.7822<br />
102.8759<br />
100.9380<br />
98.0124<br />
97.0416<br />
95.1208<br />
93.2419<br />
91.4211<br />
89.6722<br />
88.0066<br />
95.4126<br />
Mutlak<br />
Hata III<br />
0.0833<br />
0.1455<br />
0.4847<br />
0.0074<br />
0.1691<br />
0.3997<br />
1.0646<br />
0.6931<br />
0.3016<br />
0.4088<br />
0.0325<br />
0.7008<br />
0.4555<br />
0.2821<br />
0.1658<br />
0.0902<br />
0.0371<br />
0.9876<br />
0.9230<br />
0.8249<br />
0.3234<br />
1.5369<br />
2.8284<br />
0.2651<br />
0.0893<br />
0.0278<br />
0.1029<br />
0.1542<br />
0.2006<br />
0.2613<br />
0.6453<br />
0.5023<br />
0.7056<br />
1.9912<br />
3.3647<br />
0.1689<br />
0.0244<br />
0.0695<br />
0.1303<br />
0.1768<br />
0.7387<br />
0.1972<br />
0.5810<br />
0.0927<br />
1.3380<br />
2.6664<br />
4.0868<br />
0.5683<br />
0.3607<br />
0.2178<br />
0.1241<br />
0.0620<br />
1.4876<br />
0.9584<br />
0.8792<br />
0.2581<br />
0.9211<br />
2.1722<br />
3.5066<br />
0.4126<br />
159
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
BULANIK MANTIK SİSTEMİNE DAYALI UYARLANIR AĞ<br />
EKLENMİŞ GENETİK İZLEYİCİ İLE TEK SAYIDA HEDEFİ İZLEME<br />
İlke TÜRKMEN 1 Kerim GÜNEY 2<br />
1 Uçak Elektrik-Elektronik Bölümü, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu,<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, 38039, KAYSERİ<br />
2 Elektronik Mühendisliği Bölümü, Mühendislik Fakültesi,<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, 38039, KAYSERİ<br />
E-posta: titi@erciyes.edu.tr<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, tek sayıda hedefi izlemek için bulanık<br />
mantık sistemine dayalı uyarlanır ağ eklenmiş genetik<br />
izleyici önerilmiştir. Bu amaçla öncelikle, N-boyutlu<br />
bir atama problemi olarak formülize edilen veri<br />
ilişkilendirme problemi, genetik algoritma<br />
kullanılarak çözülmüş, daha sonra genetik izleyicinin<br />
performansı bulanık mantık sistemine dayalı uyarlanır<br />
ağ kullanılarak iyileştirilmiştir. Manevrasız ve<br />
manevralı hareket yapan hedef yörüngeleri için<br />
bulanık mantık sistemine dayalı uyarlanır ağ<br />
kullanıldığında izleme hatasının genetik izleyiciye<br />
kıyasla azaldığı gösterilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Bir hedef izleme sisteminde temel amaç; radar, sonar<br />
ve kızılötesi gibi çeşitli algılayıcılar kullanılarak elde<br />
edilen ölçüm verileri ile hedef durumunu<br />
güncelleştirmektir. Hedef durumu ile kastedilen<br />
büyüklükler hedefin konum, hız ve ivme gibi<br />
kinematik nicelikleridir. Yoğun parazit yankılı<br />
ortamlarda hedefi izlerken, ortamda birden fazla<br />
ölçüm bulunmaktadır. Hedef durumunun<br />
güncelleştirilmesi için öncelikle algılayıcılardan elde<br />
edilen ölçümlerden hangilerinin ilgilenilen hedeften<br />
kaynaklandığının ve hangilerinin parazit yankı<br />
olduğunun belirlenmesi gerekir. Bu da veri<br />
ilişkilendirme olarak adlandırılan hedeflerin<br />
ölçümlerle ilişkilendirilmesi problemini ortaya çıkarır.<br />
Literatürde hedef izleme amacıyla geliştirilmiş farklı<br />
yöntemler bulunmaktadır [1]. Hedef izleme<br />
problemini çözmek için kullanılan klasik yöntemlerin<br />
yanında, yapay sinir ağları, bulanık mantık ve genetik<br />
algoritma gibi yapay zeka tekniklerine dayanan<br />
yöntemler de geliştirilmiştir [2-4].<br />
Bu çalışmada, hedef izlemede karşılaşılan veri<br />
ilişkilendirme problemi N-boyutlu bir atama problemi<br />
olarak düşünülmüş ve genetik algoritma yardımıyla<br />
çözülmüştür. İzleme performansını arttırmak amacıyla<br />
genetik izleyiciye (Gİ) bulanık mantık sistemine<br />
dayalı uyarlanır ağ (BMSDUA) [5, 6] eklenmiştir.<br />
Önerilen BMSDUA eklenmiş genetik izleyicinin<br />
kguney@erciyes.edu.tr<br />
(BMSDUAEGİ) performansı, manevrasız ve<br />
manevralı hareket yapan iki farklı hedef yörüngesi için<br />
test edilmiştir. Aşağıdaki bölümlerde ilk önce Gİ ve<br />
BMSDUA kısaca açıklanacak daha sonra<br />
BMSDUAEGİ anlatılarak farklı hedef yörüngeleri için<br />
önerilen yaklaşımdan elde edilen sonuçlar<br />
sunulacaktır.<br />
II. GENETİK İZLEYİCİ<br />
Hedef izlemede karşılaşılan veri ilişkilendirme<br />
problemi, aşağıdaki eşitlik (1)’de verildiği gibi<br />
N-boyutlu bir atama problemi olarak düşünülmüştür.<br />
Min:<br />
Kısıtlar:<br />
Burada,<br />
M<br />
M<br />
1 N<br />
∑ ∑<br />
L c χ ,<br />
(1a)<br />
i1<br />
= 0 iN<br />
= 0<br />
M<br />
i1,...,iN<br />
i1...iN<br />
2 N<br />
∑L<br />
∑ χ i ...i = 1, i =<br />
N<br />
i2<br />
M<br />
iN<br />
1 1 1,<br />
K,M<br />
1<br />
(Birinci taramadan tek bir ölçüm atanmalı)<br />
M<br />
1<br />
∑<br />
i1<br />
L<br />
M<br />
M<br />
k −1<br />
k + 1 N<br />
∑∑L∑<br />
ik<br />
−1=<br />
0ik<br />
+ 1=<br />
0<br />
M<br />
iN<br />
χ<br />
i1...iN<br />
= 1,<br />
,<br />
(1b)<br />
i k =1,…,M k ve k=2,…, N-1 için, (k. taramadan<br />
tek bir ölçüm atanmalı)<br />
M1<br />
∑<br />
i1<br />
= 0<br />
M N −1<br />
∑<br />
L χ = 1,<br />
i = 1,<br />
K,M<br />
iN<br />
−1<br />
i1...iN<br />
(N. taramadan tek bir ölçüm atanmalı)<br />
χ i ⊂ {0,1}, tüm i 1 ,…,i N için.<br />
1...i N<br />
c i 1,...,<br />
i N<br />
N<br />
N<br />
,<br />
(1c)<br />
(1d)<br />
kullanılan algılayıcıdan elde edilen<br />
ölçüm dizisinin ilgilenilen hedefle ilişkilendirilme<br />
160
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
maliyeti,<br />
χ i1 ...i N<br />
0 veya 1 değerlerini alan ikili bir<br />
karar değişkeni, N ilişkilendirme yapılacak radar<br />
taramalarının sayısı ve M her bir taramadaki ölçüm<br />
sayısıdır. maliyeti, aşağıdaki gibi birikimli<br />
c i<br />
1,...,<br />
i N<br />
negatif log-olabilirlik formunda yazılabilir:<br />
c<br />
N<br />
i ,...,i = −∑<br />
Li<br />
(i ,...,im<br />
)<br />
1 N<br />
m 1<br />
m=<br />
1<br />
ln (2)<br />
i 1 ,…,i m dizisinin negatif log-olabilirlik oranı,<br />
− ln L<br />
1<br />
(i1,...,im<br />
) =<br />
2<br />
[ z − zˆ<br />
]′<br />
-1<br />
i1,...,im−1<br />
1 2<br />
λ e|<br />
2π Si<br />
|<br />
1,...,im<br />
[ z − zˆ<br />
] + ln<br />
(3)<br />
im<br />
im<br />
i1,...,im<br />
im<br />
P<br />
D<br />
i1,...,im<br />
⋅ S<br />
ifadesi ile belirlenir. Burada, z m. taramada<br />
ilgilenilen hedefle ilişkilendirilen ölçüm vektörü, ẑ S<br />
kovaryansına sahip öngörülen ölçüm vektörü, λe<br />
yanlış alarm yoğunluğu ve P D sezme olasılığıdır.<br />
N’in 2’den büyük değerleri için eşitlik (1)’deki<br />
sınırlamalı optimizasyon probleminin klasik<br />
yöntemlerle çözülmesi oldukça zordur. Genetik<br />
algoritma, bu şekildeki sınırlamalı optimizasyon<br />
problemlerinin çözümünde kullanılabilecek etkili bir<br />
algoritmadır. Genetik algoritma [7], doğal seçme ve<br />
genetik operatörleri temel alan bir sistemdir ve<br />
probleme göre tanımlanan bir amaç fonksiyonunun<br />
değerini sürekli değiştirerek en iyi sonucu bulmaya<br />
çalışan sezgisel bir algoritmadır. Bu çalışmada amaç<br />
fonksiyonu,<br />
(4)<br />
⎛<br />
E= minimize<br />
⎜<br />
⎜<br />
⎝<br />
şeklinde tanımlanmıştır.<br />
M<br />
1<br />
∑<br />
i1<br />
= 0<br />
L<br />
M<br />
N<br />
∑<br />
iN<br />
= 0<br />
c<br />
i1,<br />
K,iN<br />
χ<br />
i1Ki<br />
N<br />
III. BULANIK MANTIK SİSTEMİNE DAYALI<br />
UYARLANIR AĞ (BMSDUA)<br />
Kullanışlı bir hesaplama yapısı olan bulanık mantık<br />
sistemleri; bulanık küme teorisi, bulanık eğer-ise kural<br />
dizisi ve bulanık muhakeme kavramlarına dayanır.<br />
BMSDUA, bulanık mantık sistemlerine fonksiyonel<br />
olarak eşdeğer olan bir çeşit uyarlanabilir ağdır<br />
[5, 6]. Bulanık mantık sisteminin parametreleri<br />
optimum olarak belirlenmelidir. BMSDUA’nın temel<br />
amacı, eşdeğer bulanık mantık sisteminin<br />
parametrelerini, giriş-çıkış veri kümelerini kullanıp bir<br />
öğrenme algoritması vasıtasıyla optimize etmektir.<br />
Parametre optimizasyonu, gerçek çıkış ile hedef çıkış<br />
arasındaki hata değeri minimum olacak şekilde<br />
yapılmaktadır. Tipik bir BMSDUA yapısı, Şekil 1’de<br />
⎞<br />
⎟<br />
⎟<br />
⎠<br />
⋅<br />
verilmiştir. Burada, sabit düğümler daire, uyarlanır<br />
düğümler ise kare şeklinde gösterilmiştir. Basit olması<br />
açısından, BMSDUA’nın x ve y gibi iki girişinin ve z<br />
gibi bir çıkışının olduğu kabul edilmiştir. BMSDUA<br />
için, bu çalışmada birinci dereceden Sugeno bulanık<br />
modeli [6] kullanılmıştır. Bu model için tipik bir kural<br />
seti olan iki bulanık eğer-ise kuralı aşağıdaki şekilde<br />
ifade edilebilir:<br />
Kural 1:Eğer x, A 1 ve y, B 1 ise z 1 = p 1 x+ q 1 y + r 1 (5a)<br />
Kural 2:Eğer x, A 2 ve y, B 2 ise z 2 = p 2 x + q 2 y + r 2 (5b)<br />
Burada A i ve B i başlangıçtaki bulanık kümelerdir, p i ,<br />
q i ve r i eğitme işlemi boyunca belirlenen tasarım<br />
parametreleridir. BMSDUA, Şekil 1’de olduğu gibi<br />
beş katmandan oluşmaktadır:<br />
1. Katman: Birinci katmandaki her bir düğüm aşağıda<br />
verilen bir düğüm fonksiyonuna sahiptir.<br />
1<br />
Oi = µ ( x ), i = 1,<br />
2<br />
(6a)<br />
A i<br />
1<br />
Oi = µ ( y ), i = 3,<br />
4<br />
(6b)<br />
B i −2<br />
Burada µ Ai (x) ve µ Bi-2 (y) herhangi bir bulanık üyelik<br />
fonksiyonuna uyumlandırılabilir. Bu çalışmada<br />
aşağıdaki gauss üyelik fonksiyonu kullanılmıştır.<br />
( x;c, σ )<br />
2<br />
1 ⎛ x−c<br />
⎞<br />
− ⎜ ⎟<br />
2⎝<br />
σ ⎠<br />
gauss = e<br />
(7)<br />
Burada {c i , σ i } üyelik fonksiyonunun şeklini<br />
değiştiren parametreler kümesidir. Bu katmandaki<br />
parametreler lineer olmayan parametreler olarak<br />
bilinir.<br />
2. Katman: Bu katmandaki her bir düğüm, kuralların<br />
çarpımı ile elde edilen ağırlığı<br />
O<br />
2<br />
i i A i B i<br />
=<br />
şeklinde hesaplar.<br />
= ω = µ ( x ) µ ( y ), i 1,<br />
2 (8)<br />
3. Katman: Bu katmandaki i’nci düğüm, i’nci kuralın<br />
ağırlığının tüm ağırlıkların toplamına oranını<br />
aşağıdaki şekilde belirler.<br />
O<br />
ω i<br />
= ω i = , i 1,<br />
2 (9)<br />
ω + ω<br />
3<br />
i =<br />
1 2<br />
Burada ω i normalize edilmiş ağırlık olarak<br />
adlandırılır.<br />
4. Katman: Bu katmanda, her bir i düğümü aşağıdaki<br />
fonksiyona sahiptir:<br />
O<br />
4<br />
i i i i i i i =<br />
= ω z = ω ( p x + q y + r ), i 1,<br />
2 (10)<br />
161
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Katman 1<br />
Katman 4<br />
x<br />
A 1<br />
Katman 2 Katman 3<br />
x<br />
y<br />
Katman 5<br />
A 2<br />
B 1<br />
Π<br />
Π<br />
W 1<br />
N<br />
N<br />
W 2 W 2<br />
W 1 W 1 Z 1<br />
W 2 Z 2<br />
Σ<br />
Z<br />
y<br />
x<br />
y<br />
B 2<br />
Şekil 1. BMSDUA yapısı.<br />
Burada ω i üçüncü katmanın çıkışıdır ve {p i , q i , r i }<br />
parametre kümesidir. Bu katmandaki parametreler,<br />
lineer parametreler olarak bilinir.<br />
5. Katman: Bu katmanda tek bir düğüm, gelen bütün<br />
işaretlerin toplamı olan genel çıkışı aşağıda ifade<br />
edildiği gibi hesaplar:<br />
O<br />
5<br />
1<br />
2<br />
ω1z1<br />
+ ω 2 z2<br />
= ∑ ω i zi<br />
=<br />
(11)<br />
ω1<br />
+ ω<br />
=<br />
2<br />
i 1<br />
Açıktır ki, BMSDUA’nın, lineer ve lineer olmayan<br />
parametreler olarak isimlendirilen ayarlanabilir iki<br />
parametre seti vardır. Eğitme işlemi boyunca, birinci<br />
katmandaki lineer olmayan parametreler ve dördüncü<br />
katmandaki lineer parametreler, bulanık mantık<br />
sistemi arzu edilen cevaba ulaşana kadar ayarlanır. Bu<br />
çalışmada, en küçük kareler metodu ve geri yayılım<br />
algoritmalarının birleşmiş hali olan karma öğrenme<br />
algoritması [5, 6], bulanık mantık sistemini eğitme ve<br />
uyarlamada kullanılmıştır. Bu algoritmanın<br />
yakınsaması, geri yayılım algoritmasının araştırma<br />
süresinin boyutunu küçülttüğü için çok daha hızlıdır.<br />
Üyelik fonksiyonlarının lineer olmayan parametre<br />
değerleri sabit tutulduğunda, BMSDUA’nın çıkışı<br />
lineer parametrelerin bir lineer kombinasyonu olarak<br />
yazılabilir:<br />
z= ( ω + (12)<br />
1x)p1<br />
+ ( ω1<br />
y)q1<br />
+ ( ω1<br />
)r1<br />
+ ( ω2x)p<br />
2 + ( ω2<br />
y)q2<br />
( ω2<br />
) r2<br />
En küçük kareler metodu, lineer parametrelerin<br />
optimum değerlerini belirlemede kullanılabilir. Lineer<br />
olmayan parametreler sabit tutulmadığında, araştırma<br />
uzayı büyür ve eğitim yakınsaması yavaşlar. Karma<br />
öğrenme algoritması [5, 6] ile bu problem çözülebilir.<br />
IV. BMSDUA EKLENMİŞ GENETİK İZLEYİCİ<br />
(BMSDUAEGİ) VE BENZETİM ÖRNEKLERİ<br />
Bu çalışmada Gİ’nin performansını iyileştirmek<br />
amacıyla izleyiciye BMSDUA eklenmiştir. Kullanılan<br />
BMSDUA’nın girişleri, ölçüm ve tahmin vektörleri<br />
arasındaki konum farkı, tahmin ve öngörme vektörleri<br />
arasındaki konum farkı ve tahmin ve öngörme<br />
vektörleri arasındaki hız farkıdır. BMSDUA için çıkış<br />
vektörü, Gİ’nin konum tahmini ile hedefin gerçek<br />
konumu arasındaki farktır.<br />
BMSDUAEGİ’nin izleme performansını test etmek<br />
için manevrasız ve manevralı hareket eden iki farklı<br />
hedef yörüngesi kullanılmıştır. Kullanılan hedef<br />
yörüngeleri, Şekil 2 ve Şekil 3’de gösterilmiştir.<br />
BMSDUA’yı eğitmek için bu hedef yörüngelerinin<br />
yakınında 600 giriş/çıkış veri kümesi oluşturulmuştur.<br />
BMSDUAEGİ melez öğrenme algoritması<br />
kullanılarak eğitilmiştir. Eğitim için epok sayısı 15’tir.<br />
Giriş değişkenlerinin herbiri için kullanılan üyelik<br />
fonksiyonu sayısı 5’tir. Bu durumda kural sayısı 125<br />
(5x5x5)’tir. Giriş değişkenlerinin herbiri için gauss<br />
üyelik fonksiyonu kullanılmıştır. Eşitlik (7)’den<br />
açıkça görüldüğü gibi, gauss üyelik fonksiyonu 2<br />
parametreye sahiptir. Böylece BMSDUA, 30<br />
(5x2+5x2+5x2) lineer olmayan parametre ve 500<br />
(4x125) lineer parametre olmak üzere 530 parametre<br />
içerir.<br />
Kullanılan hedeflere ait durum uzay modeli<br />
X(k +1 ) = F(k)X(k) + G(k)w(k) (13)<br />
z(k) = H(k)X(k) + υ(k)<br />
(14)<br />
şeklindedir. Burada w süreç gürültüsü, υ ölçüm<br />
gürültüsü ve z(k) ölçüm matrisidir. X durum vektörü<br />
X(k) = [x y x& y] & ′ şeklinde tanımlanmıştır. F ve G<br />
matrisleri<br />
⎡1<br />
0 T 0 ⎤ ⎡<br />
2<br />
T / 2 0 ⎤<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎥<br />
= ⎢<br />
0 1 0 T<br />
2<br />
F(k) ⎥ ⎢ 0 T / 2<br />
G(k) =<br />
⎥<br />
(15)<br />
⎢0<br />
0 1 0⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
T 0<br />
⎥<br />
⎣0<br />
0 0 1⎦<br />
⎢⎣<br />
0 T ⎥⎦<br />
162
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
şeklindedir. Burada T örnekleme aralığını<br />
göstermektedir. Benzetimlerde kartezyen (x-y)<br />
koordinatlarda ölçüm yapan bir algılayıcının<br />
kullanıldığı kabul edilmiştir. Bu durumda H ölçüm<br />
matrisi,<br />
⎡1<br />
0 0 0⎤<br />
H(k) = ⎢ ⎥<br />
(16)<br />
⎣0<br />
1 0 0⎦<br />
şeklindedir. Algılayıcının x ve y yönündeki ölçüm<br />
hatasının standart sapması birinci hedef için 0.2 km,<br />
ikinci hedef için 0.15 km olarak seçilmiştir. Birinci<br />
hedefin başlangıç durumu [x(0), y(0), x(0), & y(0)] & =[1<br />
km, 1 km, 0.5 km/s, 0.15 km/s], ikinci hedefin<br />
başlangıç durumu ise, [x(0), y(0), x(0), & y(0)] & =[72.94<br />
km, 29.47 km, -0.26 km/s, -0.13 km/s] olarak<br />
alınmıştır. Kullanılan algılayıcıdan her bir T anında 5<br />
ölçüm alındığı kabul edilmiştir. Genetik algoritma,<br />
10’lu gruplar halindeki radar taramaları için,<br />
algılayıcıdan alınan ölçümlerden ilgilenilen hedefe ait<br />
olanları belirlemek amacıyla kullanılmıştır. Birinci<br />
hedefin 40 s ikinci hedefin ise 160 s süre ile izlendiği<br />
kabul edilmiştir. Genetik algoritma için 60 elemandan<br />
oluşan ve değerleri rasgele olarak belirlenmiş olan bir<br />
başlangıç popülasyonu oluşturulmuştur.<br />
Popülasyondaki elemanlar permütasyon kodlama<br />
yöntemi ile kodlanmışlardır. Bu kodlama şu şekilde<br />
açıklanabilir: İlk 10 radar taraması için algılayıcıdan<br />
elde edilen ölçümlerden ilgilenilen hedefe ait olan<br />
ölçüm dizisi sırasıyla, 1, 2, 5, 4, 3, 3, 4, 1, 4, 2 ise bu<br />
durumda kromozom, [1, 2, 5, 4, 3, 3, 4, 1, 4, 2]<br />
şeklinde 10 elemanlı bir dizidir. Popülasyondaki her<br />
bir kromozomun uygunluğu<br />
⎧ 0,<br />
sınırlamalar geçerli ise<br />
⎪<br />
F = ⎨<br />
⎪<br />
⎩−<br />
E, diğer durumlarda<br />
(17)<br />
fonksiyonu ile belirlenmiştir. Genetik algoritmanın<br />
seçme işlemi için yarışma yöntemi, çaprazlama işlemi<br />
için ise çok noktalı çaprazlama yöntemi kullanılmıştır.<br />
Çaprazlama işleminden sonraki mutasyon sürecinde<br />
kromozomdaki bazı elemanların değerleri rasgele<br />
olarak değiştirilmiştir. Çaprazlama oranı 0.8,<br />
mutasyon oranı ise 0.15 olarak seçilmiştir.<br />
V. SONUÇLAR<br />
Manevrasız ve manevralı hareket eden iki farklı hedef<br />
yörüngesi için, Gİ’ye BMSDUA eklenmesinin izleme<br />
performansına etkisi Şekil 2 ve Şekil 3’de<br />
gösterilmiştir. Şekil 2 ve Şekil 3’den açıkça görüldüğü<br />
gibi BMSDUAEGİ ile elde edilen konum tahminleri<br />
gerçek değerlere daha yakındır. Her iki hedef<br />
yörüngesi için Gİ ve BMSDUAEGİ kullanıldığında<br />
elde edilen RMS hata değerleri Şekil 4 ve Şekil 5’de<br />
verilmiştir. Şekil 4 ve Şekil 5’den görüldüğü gibi,<br />
BMSDUAEGİ ile elde edilen RMS hata değerleri,<br />
yalnızca Gİ’nin kullanılması durumunda elde edilen<br />
RMS hata değerlerine göre oldukça küçüktür.<br />
Bu çalışmada, hedef izlemede karşılaşılan veri<br />
ilişkilendirme problemi genetik algoritma kullanılarak<br />
başarılı bir şekilde çözülmüş ve Gİ’ye BMSDUA<br />
eklenerek konum tahmininde bir iyileştirme<br />
gerçekleştirilmiştir. Önerilen BMSDUAEGİ<br />
yönteminin, hedef izlemede başarılı bir şekilde<br />
kullanılabileceği gösterilmiştir.<br />
y-konumu (km)<br />
y-konumu (km)<br />
8<br />
7<br />
6<br />
5<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
0<br />
8<br />
7<br />
6<br />
5<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
0<br />
gerçek yörünge<br />
GI tahmini<br />
0 5 10 15 20 25<br />
gerçek yörünge<br />
x-konumu (km)<br />
(a)<br />
BMSDUAEGI tahmini<br />
0 5 10 15 20 25<br />
x-konumu (km)<br />
(b)<br />
Şekil 2. Birinci hedef için elde edilen konum<br />
tahminleri (a) Gİ (b) BMSDUAEGİ<br />
163
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
35<br />
gerçek yörünge<br />
35<br />
gerçek yörünge<br />
30<br />
GI tahmini<br />
30<br />
BMSDUAEGI tahmini<br />
25<br />
25<br />
y-konumu (km)<br />
20<br />
15<br />
y-konumu (km)<br />
20<br />
15<br />
10<br />
10<br />
5<br />
5<br />
0<br />
50 60 70<br />
0<br />
50 60 70<br />
x-konumu (km)<br />
x-konumu (km)<br />
(a)<br />
(b)<br />
Şekil 3. İkinci hedef için elde edilen konum tahminleri (a) Gİ (b) BMSDUAEGİ<br />
0.6<br />
0.4<br />
GI<br />
BMSDUAEGI<br />
0.5<br />
GI<br />
BMSDUAEGI<br />
0.3<br />
0.4<br />
RMS hata (km)<br />
0.2<br />
RMS hata (km)<br />
0.3<br />
0.2<br />
0.1<br />
0.1<br />
0.0<br />
0 10 20 30 40<br />
zaman (s)<br />
Şekil 4. Birinci hedef için Gİ ve BMSDUAEGİ ile elde<br />
edilen RMS hata değerleri<br />
0.0<br />
0 20 40 60 80 100 120 140 160<br />
zaman (s)<br />
Şekil 5. İkinci hedef için Gİ ve BMSDUAEGİ ile elde<br />
edilen RMS hata değerleri<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Y. Bar-Shalom, Multitarget-Multisensor Tracking:<br />
Principles and Techniques, YBS Publishing, 1995.<br />
[2] D. Sengupta and R.A. Iltis, Neural Solution to the<br />
Multitarget Tracking Data Association Problem,<br />
IEEE Transactions on Aerospace and Electronic<br />
Systems, Vol. 25, No. 1, pp. 96-108, 1989.<br />
[3] Y.M. Chen, H.C. Huang, Fuzzy Logic Approach to<br />
Multisensor Data Association, Mathematics and<br />
Computers in Simulation, Vol. 52, pp. 399-412,<br />
2000.<br />
[4] G. Chen, L. Hong, A Genetic Based Multi<br />
Dimensional Data Association Algorithm for Multi<br />
Sensor Multi Target Tracking, Mathematical and<br />
Computer Modelling, Vol. 26, No. 4, pp. 57-69,<br />
1997.<br />
[5] J.S.R. Jang, ANFIS: Adaptive-Network-Based<br />
Fuzzy Inference System, IEEE Trans. Systems,<br />
164
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Man, and Cybernetics, Vol. 23, pp. 665-685,<br />
1993.<br />
[6] J.S.R. Jang, C.T. Sun, E. Mizutani, Neuro-Fuzzy<br />
and Soft Computing: A Computational Approach<br />
to Learning and Machine Intelligence, Prentice-<br />
Hall, Upper Saddle River, NJ, 1997.<br />
[7] J.H. Holland, Adaptation in Natural and Artificial<br />
Systems, University of Michigan Press, Ann Arbor,<br />
MI., 1975.<br />
165
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GPS VERİLERİ İLE UÇAĞIN KONUM VE HIZININ İKİ AŞAMALI<br />
TAHMİN ALGORİTMASI<br />
Ç. Hacıyev, M.İ. Berberoğlu<br />
E-mail: cingiz@.itu.edu.tr<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong> Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi<br />
Maslak, 34469 İstanbul, Türkiye<br />
ÖZET<br />
GPS verileri ile uçağın konum ve hızının iki aşamalı<br />
tahmin algoritması sunulmuştur. Birinci aşamada,<br />
belli sayıdaki GPS uyduları ile uçak arasındaki<br />
ölçülen mesafelerin (pseudorange) ve radyal hızların<br />
kullanılmasıyla oluşturulmuş cebrik denklemler<br />
çözülmüştür. Uçağın konum ve hızının<br />
bulunmasındaki ikinci aşamada ise birinci aşamada<br />
bulunan çözümler Kalman filtresi ile iyileştirilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Günümüzde GPS (Merkezi Konumlandırma Sistemi),<br />
kullanıcıların konum ve yerini bulmakta kullanılan en<br />
yaygın sistemdir. GPS’in yaygın olarak kullanımının<br />
sebepleri, sürekli artan bir hata karakteristiğine sahip<br />
Ataletsel Navigasyon Sistemi (INS), son derece kısıtlı<br />
bir kullanım alanına sahip Radyotekniki ve Işıktekniki<br />
navigasyon sistemleri ve yaygın olmayan<br />
özelleştirilmiş diğer navigasyon sistemleri ile<br />
kıyaslandığında açıkça görülmektedir.<br />
GPS verilerini Kalman filtresi yardımı ile işlemenin<br />
farklı yöntemleri vardır [1,2]. GPS uyduları ölçüm<br />
verileri ile konum bulma problemi, mesafe<br />
ölçümlerinin durum değişkenlerine göre doğrusal<br />
olmamasından dolayı doğrusal olmayan tahmin<br />
problemidir ve genişletilmiş Kalman filtresi yardımı<br />
ile çözülmektedir. Buda ağır bir hesap yükü<br />
getirmektedir.<br />
Bu çalışmada söz konusu problem, doğrusal Kalman<br />
filtresi yardımı ile çözülmektedir. Bu doğrultuda iki<br />
aşamalı tahmin metodu aşağıda takdim edilmiştir.<br />
II. UÇAĞIN AYRIK MATEMATİKSEL<br />
MODELİNİN GELİŞTİRİLMESİ<br />
Bir uçağın matematiksel modeli o uçağın doğrusal ve<br />
yanlamasına hareketlerinin matematiksel modellerinin<br />
uygun bir kombinasyonu ile oluşturulabilir.<br />
Uçağın doğrusal hareketi durum vektörü X u ve kontrol<br />
vektörü U u olarak gösterilirse:<br />
X u = [ u w q θ ] ‘ ; U u = δ E<br />
Buradaki değişkenler;<br />
u : uçağın doğrusal hızı (m/s)<br />
w : uçağın dikey hızı (m/s)<br />
q : yunuslama açısal hızı (derece/s)<br />
θ : yunuslama açısı (derece)<br />
δ E : irtifa dümeni sapması (derece)<br />
Uçağın doğrusal hareketinin matematiksel modeli<br />
aşağıdaki gibi ele alınmıştır;<br />
•<br />
(1)<br />
X = A X + B U<br />
u<br />
u<br />
u<br />
u<br />
u<br />
A u ve B u matrisleri uygun olarak kararlık ve kontrol<br />
türevlerinden oluşmaktadır ve aşağıdaki gibi<br />
yazılabilir [3];<br />
⎡ X u X w 0 − g cosγ<br />
0 ⎤<br />
⎢<br />
⎥<br />
u w<br />
A<br />
⎢<br />
Z Z U 0 − g sinγ<br />
0 ⎥<br />
u = ~ ~ ~ ~<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢<br />
M u M w M q Mθ<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
0 0 1 0 ⎥<br />
(2)<br />
⎦<br />
⎡ X δ ⎤<br />
E<br />
⎢ ⎥<br />
⎢<br />
Zδ<br />
E ⎥<br />
B u = ⎢<br />
~<br />
⎥<br />
⎢M<br />
(3)<br />
δ E ⎥<br />
⎢ ⎥<br />
⎣ 0 ⎦<br />
Uçağın yanlamasına hareket modelinde durum<br />
vektörü X y , ve kontrol vektörü U y olarak<br />
isimlendirilirse, bu vektörler aşağıdaki gibi yazılabilir:<br />
X y = [ β p r φ ψ] ‘ ; U y = [ δ A δ R ]’<br />
Yukarıdaki ifade de geçen parametreler ise;<br />
β : yana kayış açısı (derece)<br />
p : yatış açısal hızı (derece/s)<br />
r : sapma açısal hızı (derece/s)<br />
φ : yatış açısı (derece)<br />
ψ : sapma açısı (derece)<br />
δ A : yalpa kanatçığı deformasyon açısı (derece)<br />
δ R : istikamet dümeni deformasyon açısı (derece)<br />
Uçağın yanlamasına hareketinin matematiksel modeli<br />
aşağıdaki gibi ifade edilebilir:<br />
•<br />
X = A X + B U<br />
y<br />
y<br />
y<br />
y<br />
y<br />
166
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
A y ve B y matrisleri uygun olarak kararlık ve kontrol<br />
türevlerinden oluşmaktadır ve aşağıdaki gibidir [3] :<br />
A<br />
(5)<br />
(6)<br />
Küçük yana kayış hızları için yanlamasına hareketin<br />
matematiksel modeli kurulurken küçük yana kayış<br />
açısı (β) kabulü ile v = U 0 β eşitliği yazılabilir.<br />
Sistemin matematiksel modeli uçağın boylamasına ve<br />
yanlamasına hareketleri türetilerek elde edilebilir.<br />
Buna rağmen x, y ve z ekseni yönlerindeki konum<br />
bilgilerinin bulunması için ek ifadelere gereksinim<br />
vardır.<br />
.<br />
.<br />
X i+<br />
1 − X i<br />
X = AX + Bu ⇒ X i = = AX<br />
∆t<br />
X − X = A.<br />
∆t.<br />
X + B.<br />
∆t.<br />
u ,<br />
X<br />
X<br />
y<br />
B y<br />
⎡<br />
⎢Y<br />
v<br />
⎢<br />
'<br />
⎢ L<br />
= ⎢ '<br />
⎢<br />
N<br />
⎢ 0<br />
⎢<br />
⎣ 0<br />
i+<br />
1<br />
i+<br />
1<br />
i+<br />
1<br />
β<br />
β<br />
⎡ 0<br />
⎢<br />
'<br />
⎢ Lδ<br />
A<br />
= ⎢ '<br />
N<br />
⎢ δ A<br />
⎢ 0<br />
⎢<br />
⎣ 0<br />
i<br />
( I + ∆tA)<br />
=<br />
14243<br />
X i + ∆t.<br />
Bui<br />
⇒<br />
123<br />
*<br />
*<br />
A<br />
= A X + B<br />
i<br />
L<br />
0<br />
N<br />
'<br />
p<br />
'<br />
p<br />
1<br />
0<br />
∗<br />
δ R<br />
'<br />
δ R<br />
'<br />
δ R<br />
Y<br />
L<br />
N<br />
0<br />
0<br />
i<br />
*<br />
ui<br />
−1<br />
L<br />
N<br />
'<br />
r<br />
'<br />
r<br />
tanγ<br />
secγ<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎦<br />
0<br />
0<br />
*<br />
B<br />
g<br />
U<br />
i<br />
cosγ<br />
⎤<br />
0⎥<br />
⎥<br />
0⎥<br />
⎥<br />
0<br />
⎥<br />
0⎥<br />
⎥<br />
0⎦<br />
i<br />
+ Bu,<br />
(7)<br />
Uçağın boylamasına ve yanlamasına hareketlerinden<br />
türetilen matematiksel modelin durum denklemi ve bu<br />
modelde kullanılan kontrol vektörü aşağıda<br />
verilmiştir;<br />
X = [u w q θ β p r φ ψ x y z v]’; U = [δ E δ AN δ R ] T .<br />
Bu matematiksel model, bilgisayar simülasyonlarına<br />
uygun olması için ayrık bir formda düzenlenmiştir.<br />
III. GPS İLE KONUM BULMA<br />
GPS ile kullanıcının yerinin bulunmasında kullanılan<br />
mesafe ölçüm metodunda kullanıcı ile yeterli sayıda<br />
navigasyon uydusu arasındaki mesafenin bulunması<br />
gereklidir. Ölçülen her mesafe ile, merkezi ölçüm<br />
uydusu ve yarıçapı ölçülen mesafe olan küresel bir<br />
“hal yüzeyi” bulunur [4]. Birden fazla navigasyon<br />
uydusu ile ölçüm yapılmışsa, kullanıcının yeri, bu<br />
ölçümler vasıtasıyla belirlenmiş olan küresel hal<br />
yüzeylerinin kesişim noktaları veya noktası<br />
üzerindedir. Uçağın konumunun bulunmasında<br />
0<br />
0<br />
0<br />
0<br />
0<br />
0<br />
kullanılan 4 doğrusal olmayan cebrik denklem<br />
aşağıdaki gibidir;<br />
( x x ) + ( y − y ) 2 + ( z − z ) 2 = ( D −δ<br />
) 2<br />
2 i<br />
i<br />
i i t<br />
− , (8)<br />
(i=1,2,3,4).<br />
Burada xi , yi<br />
, zi<br />
, ( i = 1,4)<br />
navigasyon uydularının<br />
Descardes koordinatlarıdır, , uçaktan i sayılı<br />
uyduya kadar olan mesafeyken, δ t zaman kaymasının<br />
oluşturduğu mesafe hatasıdır.<br />
(8) denklemleri, uçağın anlık konumunu (x,y,z)<br />
bulmak için Newton-Raphson iteratif metodu gibi<br />
sayısal bir yöntem kullanılarak gerçek zamanlı olarak<br />
çözülebilir. Uçağın doğrusal hızlarını GPS uyduları<br />
ölçümleriyle bulmak içinse, radyal hız bilgileri<br />
kullanan aşağıdaki 4 doğrusal denklemden oluşan<br />
sistem çözülebilir;<br />
⎡<br />
.<br />
1 ⎛<br />
. .<br />
⎞ ⎛<br />
. .<br />
⎞ ⎛<br />
. .<br />
⎞<br />
r i = ⎢( xi<br />
− x) ⎜ xi<br />
− x⎟<br />
+ ( yi<br />
− y) ⎜ yi<br />
− y⎟<br />
+ ( zi<br />
− z)<br />
⎜ zi<br />
− z⎟⎥<br />
+ δ .<br />
ri<br />
r i<br />
⎣<br />
⎝<br />
⎠<br />
(i=1,2,3,4). (9)<br />
Bu denklem takımlarının çözülmesiyle uçağın<br />
konumu ve hızı hesaplanabilir.<br />
IV. NEWTON-RAPHSON METODU İLE<br />
KONUM TAHMİNİ<br />
Newton-Raphson (NR) sayısal metodu, doğrusal<br />
olmayan denklem sistemlerini çözmede kullanılan en<br />
etkili ve yaygın metodlardan biridir. Bu yöntem<br />
kullanıldığında çözülmek istenen sistem öncelikle<br />
“homojen” hale getirilmelidir. Bu işlem aşağıda<br />
açıklanmıştır:<br />
buradaki G ve M fonksiyonları;<br />
F i =G i -M i =0; F i = fi<br />
( x1,<br />
x2,<br />
x3...,<br />
xn<br />
) dır.<br />
Yukarıda görüldüğü gibi, pek çok durumda doğrusal<br />
olmayan sistemleri homojen bir F i formunda<br />
düzenlemek mümkündür. Elemanları homojen F<br />
sisteminin bileşenlerinden oluşan bir F matrisi<br />
aşağıdaki gibi kurulabilir;<br />
⎡ F1<br />
⎤ ⎡ f1(<br />
x1,<br />
x2,<br />
x3...,<br />
xn<br />
) ⎤<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎥<br />
= ⎢<br />
F2<br />
⎥ = ⎢<br />
f 2 ( x1,<br />
x2<br />
, x3...,<br />
xn<br />
)<br />
F<br />
⎥<br />
⎢ M ⎥ ⎢ M ⎥<br />
⎢ ⎥ ⎢<br />
⎥<br />
⎣Fn<br />
⎦ ⎣ f 2 ( x1,<br />
x2<br />
, x3...,<br />
xn<br />
) ⎦<br />
⎝<br />
D i<br />
G = M ,(<br />
i 1,2,..., n)<br />
;<br />
i i =<br />
F matrisi kurulurken değişkenler ve yerleri<br />
belirlenmelidir. İşlemin bir sonraki adımı ise, F<br />
matrisinin kurulumunda belirlenmiş değişkenlerle<br />
Jakobyen (Jacobian) matrisinin oluşturulmasıdır.<br />
İterasyonun yürütülmesi sırasında her bir iterasyonda<br />
F ve Jakobyen matrisleri, terimleri değişmeksizin<br />
⎠<br />
⎝<br />
⎤<br />
⎠⎦<br />
167
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kullanılacağından ve bu matrislerin hassasiyeti<br />
yöntemin hassasiyetini doğrudan etkileyeceğinden<br />
kesinlikle hata içermemelidirler. Jakobyen matrisi<br />
aşağıdaki şekilde oluşturulur;<br />
⎡ ∂<br />
⎢ F<br />
∂x1<br />
⎢<br />
⎢ ∂<br />
F<br />
J ( F)<br />
= ⎢∂x1<br />
⎢ M<br />
⎢ ∂<br />
⎢ F<br />
⎢⎣<br />
∂x1<br />
1<br />
2<br />
n<br />
∂<br />
F<br />
∂x2<br />
∂<br />
F<br />
∂x2<br />
M<br />
∂<br />
F<br />
∂x<br />
2<br />
1<br />
2<br />
n<br />
L<br />
L<br />
O<br />
L<br />
∂ ⎤<br />
F1<br />
∂x<br />
⎥<br />
n<br />
⎥<br />
∂<br />
F ⎥<br />
2<br />
∂x<br />
⎥<br />
n<br />
M ⎥<br />
∂ ⎥<br />
Fn<br />
⎥<br />
∂xn<br />
⎥⎦<br />
Jakobyen matrisinin terimleri hesaplanırken, kısmi<br />
türev operasyonlarında her bir değişken diğerlerinden<br />
bağımsız kabul edilir. Bu kabulün sonucu olarak,<br />
çözülmek istenen denklem sisteminde kapalı türev<br />
içeren terimler varsa bu sistemi çözmek için Newton-<br />
Raphson yöntemi kullanmak uygun değildir.<br />
NR yönteminin iterasyon adımı ön-işlemler sonucu<br />
elde edilen ifadeler aşağıdaki gibi düzenlenerek<br />
gerçekleştirilir. Eğer tahmini başlangıç kök değerleri<br />
(0) (0) (3)<br />
(0)<br />
1<br />
, x2<br />
= x2<br />
, x3<br />
= x3<br />
x n xn<br />
x 1 = x<br />
,..., = ise;<br />
J ( F)<br />
∆P<br />
= −F<br />
( −1)<br />
( J ( F))<br />
× J ( F)<br />
∆P<br />
= ( J ( F))<br />
144<br />
2444<br />
3<br />
[ ]<br />
I n<br />
∆P<br />
= −J<br />
−1<br />
F<br />
( −1)<br />
× ( −F)<br />
Newton-Raphson sayısal metodu aşağıdaki genel<br />
formda yazılabilir;<br />
P<br />
i+<br />
1<br />
⎡<br />
( i<br />
x1<br />
⎢ ( i<br />
= + ∆ =<br />
⎢x<br />
P<br />
2<br />
i P<br />
⎢ M<br />
⎢<br />
( i<br />
⎢⎣<br />
xn<br />
)<br />
)<br />
)<br />
⎤ ⎡∆x<br />
⎥ ⎢<br />
⎥ ⎢<br />
∆x<br />
+<br />
⎥ ⎢ M<br />
⎥ ⎢<br />
⎥⎦<br />
⎣∆x<br />
1<br />
2<br />
n<br />
⎡<br />
( i<br />
⎤ x1<br />
⎥ ⎢ ( i<br />
⎥ =<br />
⎢x2<br />
⎥ ⎢ M<br />
⎥ ⎢<br />
( i<br />
⎦ ⎢⎣<br />
xn<br />
+ 1)<br />
+ 1)<br />
+ 1)<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎥<br />
.<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥⎦<br />
(10)<br />
Bu işlemin sürekli olarak tekrarlanması sonucunda,<br />
eğer metod yakınsayacaksa ∆ P her bir iterasyon<br />
adımı için sıfıra yaklaşır ve P i+1 vektörü gerçek<br />
köklere yakınsar. Eğer metod yakınsamayacaksa ∆ P<br />
her adım için ıraksar veya jakobyen matrisi tekil bir<br />
matristir. İterasyon yeterince küçük bir ∆ P değerinde<br />
durdurulup P i+1 değerleri gerçek kök değeri olarak<br />
alınır. Burada yapılan maksimum hata ∆ P kadardır.<br />
Newton-Raphson metodu 2. derece bir iterasyon<br />
metodu olduğu için pek çok mühendislik<br />
uygulamasında uygun bir başlangıç değeri seçilmişşe-<br />
10 iterasyonda yeterli bir hassasiyetle kök değerlerini<br />
bulabilir.<br />
4 GPS uydusu verisiyle elde edilmiş 4 doğrusal<br />
olmayan (8) denklemine uygun F ve J matrisleri<br />
aşağıdaki gibidir:<br />
F matrisi;<br />
2<br />
2<br />
2<br />
2<br />
⎡ ( x<br />
⎤<br />
1<br />
− x)<br />
+ ( y1<br />
− y)<br />
+ ( z1<br />
− z)<br />
− ( D1<br />
− dδt)<br />
⎢<br />
2<br />
2<br />
2<br />
2 ⎥<br />
⎢(<br />
x2<br />
− x)<br />
+ ( y2<br />
− y)<br />
+ ( z<br />
2<br />
− z)<br />
− ( D2<br />
− dδt)<br />
F =<br />
⎥<br />
⎢<br />
2<br />
2<br />
2<br />
2<br />
( x − + − + − − − ⎥<br />
3<br />
x)<br />
( y3<br />
y)<br />
( z3<br />
z)<br />
( D3<br />
dδt)<br />
⎢<br />
2<br />
2<br />
2<br />
2<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
( x4<br />
− x)<br />
+ ( y4<br />
− y)<br />
+ ( z<br />
4<br />
− z)<br />
− ( D4<br />
− dδt)<br />
⎥⎦<br />
Jakobyen matrisi;<br />
⎡2(<br />
x − x1)<br />
⎢<br />
⎢<br />
2( x − x2<br />
)<br />
J =<br />
⎢2(<br />
x − x3<br />
)<br />
⎢<br />
⎣2(<br />
x − x4<br />
)<br />
2( y − y )<br />
1<br />
2( y − y )<br />
2<br />
2( y − y )<br />
3<br />
2( y − y )<br />
4<br />
2( z − z )<br />
1<br />
2( z − z )<br />
2<br />
2( z − z )<br />
3<br />
2( z − z )<br />
4<br />
2( D<br />
1<br />
2( D<br />
2<br />
2( D<br />
3<br />
2( D<br />
4<br />
− dδt)<br />
⎤<br />
− dδt)<br />
⎥<br />
⎥ .<br />
− dδt)<br />
⎥<br />
⎥<br />
− dδt)<br />
⎦<br />
Bu matrisler GPS ile uçağın konumunun<br />
hesaplanmasında kullanılacaktır<br />
V. KALMAN FİLTRESİ İLE HAREKET<br />
PARAMETRELERİNİN TAHMİNİ<br />
Uçak hareket modelini (7) rastgele sistem gürültülerini<br />
hesaba katarak aşağıdaki gibi yazabiliriz:<br />
X ( k)<br />
= A<br />
G(<br />
k,<br />
k −1)<br />
w(<br />
k −1)<br />
*<br />
( k,<br />
k −1)<br />
X ( k −1)<br />
+ B<br />
*<br />
( k −1)<br />
u(<br />
k −1)<br />
+<br />
(11)<br />
buradaki, w ( k −1)<br />
terimi rastgele sistem gürültüsüdür<br />
ve G( k,<br />
k −1)<br />
sistem gürültüsünün geçiş matrisidir. Bu<br />
sistemin gözlem denklemi aşağıdaki gibidir:<br />
burada<br />
Z( k)<br />
= H ( k)<br />
X ( k)<br />
+ ξ ( k)<br />
,<br />
H (k) sistemin ölçüm matrisidir ve ξ (k)<br />
ölçme<br />
gürültüsüdür. w (k) ve ξ (k)<br />
rastgele vektörleri ise<br />
beyaz Gauss gürültüsü terimleridir. Bu terimlerin<br />
ortalaması ve kovaryans matrisleri aşağıdaki gibidir:<br />
E<br />
E<br />
T<br />
[ w(<br />
k)<br />
] = 0; E[ w(<br />
k)<br />
w ( j)<br />
] = Q(<br />
k)<br />
δ ( kj);<br />
T<br />
T<br />
[ ξ ( k)<br />
] = 0;<br />
ξ ( k)<br />
ξ ( j)<br />
] = R(<br />
k)<br />
δ ( kj);<br />
E[ w(<br />
k)<br />
ξ ( j)<br />
] = 0,<br />
Bu çalışmada ele alınan uçak hareket modeli için<br />
tasarlanmış Kalman filtresi doğrusal ve ayrıktır.<br />
Hesaplamalarda kullanılacak Kalman denklemlerinin<br />
son halleri aşağıdadır [4].<br />
Xˆ<br />
∆<br />
( k / k) = Xˆ<br />
( k / k −1) + K( k) ∆( k)<br />
( k) = Z( k) − H ( k) Xˆ<br />
( k / k −1)<br />
168
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
T<br />
K( k) = P( k / k −1) H ( k)<br />
T<br />
−1<br />
[ H ( k ) P( k / k −1) H ( k ) + R( k )]<br />
*<br />
X ( k / k −1) = A ( k,<br />
k −1) Xˆ<br />
( k −1/<br />
k −<br />
P( k / k) = [ I − K( k) H ( k)<br />
] P( k / k −1)<br />
P<br />
ˆ *<br />
1) + B ( k −1)<br />
u(<br />
k −1)<br />
*<br />
* T<br />
( k / k −1) = A ( k,<br />
k −1) P( k −1/<br />
k −1) A ( k,<br />
k −1)<br />
*<br />
B ( k −1)<br />
D ( k −1)<br />
B<br />
u<br />
* T<br />
ˆ ( k k)<br />
X ( k )<br />
X /<br />
X ˆ ( k / k −1)<br />
( k −1)<br />
+ G(<br />
k,<br />
k −1)<br />
Q(<br />
k −1)<br />
G<br />
+<br />
T<br />
( k,<br />
k −1)<br />
Kalman denklemlerindeki terimlerin tanımları aşağıda<br />
verilmiştir:<br />
: ’s tahmin vektörü<br />
:Ekstrapolasyon değeri vektörü<br />
K ( k)<br />
:Filtre kazanç (gain) katsayısı<br />
∆ ( k)<br />
:İnovasyon dizisi<br />
( k / k −1)<br />
P :Ekstrapolasyon hatasının kovaryans<br />
( k k)<br />
P /<br />
matrisi<br />
:Değer hatasının kovarians matrisi<br />
D u ( k −1) :Kontrol yüzeyi sensör hatalarının<br />
kovaryans matrisidir.<br />
VI. SİMÜLASYON<br />
Sabit irtifada uçan bir uçağın konumunun ve hızının 4<br />
navigasyon uydusundan alınan bilgilerle, belli bir süre<br />
için hesaplanması ve yapılan bu hesabın Kalman<br />
filtresi kullanılarak iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Ara<br />
adımlarda yapılan simülasyon işlemleri sırasıyla<br />
aşağıdaki gibidir.<br />
Uydu Hareket Simülasyonu: Navigasyon uydularının<br />
ölçme anlarında bulundukları yerleri belirlemek için<br />
bir simülasyon programı yazılmıştır. Öncelikle 4<br />
uydunun başlangıç koşulları genelde navigasyon<br />
uydularının sahip olduğu değer aralığında verilmiştir.<br />
Daha sonra Kepler Denklemleri kullanılarak uydular<br />
üzerine gelen çekim kuvvetinin sebep olduğu hız ve<br />
konum değişimi her adım için hesaplanmıştır.<br />
Uçak Hareket Simülasyonu: Sabit irtifada uçan bir<br />
uçağın konumunun ve hızının simülasyonu için (1-7)<br />
denklemleri kullanılmıştır.<br />
Mesafe Ölçümü Simülasyonu: Uydu ve uçak<br />
simülasyonlarında hesaplanan konum bilgilerinden<br />
uydularla uçak arasındaki mesafeler hesaplanabilir.<br />
Mesafe ölçüm donanımının standart sapmasının 10m<br />
ve zaman kayması hatasının 20m olduğu<br />
varsayılmıştır.<br />
Konum ve Hızın Bulunması: Mesafe ölçüm<br />
simülasyonları sonucu bulunan mesafeler, üç<br />
eksendeki konumu ve zaman kaymasını<br />
bulabileceğimiz (8) denklemlerine yerleştirilmiştir.<br />
Oluşturulan bu denklem sistemi doğrusal<br />
olmadığından Newton Raphson Metoduyla çözülmüş<br />
ve x, y ve z koordinatlarının değerleri bulunmuştur.<br />
Bulunan bu konum bilgileri (9) denklemlerine<br />
yerleştirilerek u, w ve v hızları bulunmuştur.<br />
Hata Analizi: Yapılan uçak simülasyonu ve bir önceki<br />
adımda hesaplanan konum ve hız bilgileri<br />
karşılaştırılarak yapılan mutlak hata, varyans ve<br />
standart sapması bulunmuştur. Bu adımda bulunan<br />
hata ile ilgili bilgiler bir sonraki adımda Kalman<br />
filtresinde kullanılmıştır.<br />
Kalman Filtresi ile Uçuş Parametrelerinin Tahmini:<br />
Güncellenmiş ölçme bilgileri, uçağın dinamik modeli<br />
ve başlangıç değerleri için Kalman filtresi<br />
kullanılmıştır.<br />
Simülasyon sonuçları tablo 1 ve şekil l (a,b,c,d)’de<br />
sunulmuştur.<br />
Tablo 1. Uçuş parametrelerinin standart sapmaları<br />
Standart<br />
sapmalar<br />
1.Aşama<br />
tahmin<br />
sonuçları<br />
2.Aşama<br />
tahmin<br />
sonuçları<br />
σ u<br />
m/s<br />
σ<br />
v<br />
m/s<br />
σ<br />
w<br />
m/s<br />
σ<br />
x<br />
m<br />
σ y<br />
m<br />
σ<br />
z<br />
m<br />
0..31 0.16 0..97 62.1 35.2 193.97<br />
0.1 0.12 0..38 0..55 0.81 0.79<br />
Söz konusu sonuçlardan 2.aşama tahminin 1.aşama<br />
tahmin sonuçlarını önemli kadar iyileştirdiği<br />
görülmektedir.<br />
VII. SONUÇ<br />
GPS verileri ile uçağın konum ve hızının iki<br />
aşamadan oluşan tahmin algoritması geliştirilmiştir.<br />
Birinci aşama GPS uyduları ile uçak arasındaki<br />
ölçülen mesafelerin ve radyal hızların kullanılmasıyla<br />
oluşturulmuş cebrik denklemlerin Newton Rapson<br />
Metodu yardımıyla çözümünü kapsamaktadır. Ikinci<br />
aşamada uçağın hareket parametrelerinin birinci<br />
aşamada bulunan çözümlerinin Kalman filtresi<br />
yardımı ile işlemi yapılmaktadır. Simülasyonlar<br />
sonucunda iki aşamalı tahmin algoritmasının GPS<br />
verilerini önemli ölçüde iyileştirdiği görülmüştür.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] B.W.Parkinson and Jr.J.J.Spilker (ed.), Global<br />
Positioning System: Theory and Applications,<br />
Vol.II, AIAA, Inc.,1996.<br />
[2] P. Zarchan and H. Musoff , Fundamentals of<br />
Kalman filtering. A Practical Approach. AIAA,<br />
Inc., 2000.<br />
[3] D.McLean, Automatic Flight Control Systems,<br />
Prentice Hall, Hertfordshire, 1990.<br />
[4] Ç. Hacıyev, Radyo navigasyon,İstanbul : İTÜ,<br />
1999.<br />
169
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
(a) Boylamasına hız<br />
(c) Dikey hız<br />
(b)Yanlamasına hız<br />
(d) X yönündeki konum<br />
(e) Y yönündeki konum<br />
( f) Z yönündeki konum<br />
Şekil.1. 2. aşama tahmin sonuçları<br />
170
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SAYISAL İŞARETLERE KARIŞAN DÜRTÜ GÜRÜLTÜSÜNÜN<br />
BASTIRILMASINDA AKIM TAŞIYICILI ANALOG DEVRENİN<br />
KULLANIMI<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU 1 Mustafa ALÇI 2<br />
e-posta: civici@erciyes.edu.tr e-posta: malci@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, Uçak Elektrik-Elektroniği Böl., 38039, Kayseri<br />
2<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, sayısal işaretlere karışan dürtü<br />
gürültüsünün bastırılmasında eş zamanlı olarak<br />
kullanılabilecek bir filtre devresi geliştirilmiştir.<br />
Tanıtılan devrenin gürültü bastırma yeteneği, işaret<br />
işleme uygulamalarında sıkça kullanılan Pentagon<br />
imgesi üzerinde %1 ile %5’lik gürültü yoğunluğu<br />
aralığı için sınanmıştır. Elde edilen sonuçlar, tanıtılan<br />
devrenin oldukça başarılı sonuçlar verdiğini<br />
göstermektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Gürültü, işaretlerin bozulmasına sebep olan<br />
istenmeyen etkilerdir. İmgeler üzerinde oluşan<br />
gürültü, imgenin kameraya alınması ve kanaldan<br />
iletimi sırasında işarete karışır. Ölçüm hatası, sensör<br />
gürültüsü, film parçalarının düzgün olmaması ve<br />
atmosferik olaylar nedeniyle oluşan dalgalanmalar<br />
gibi çok değişik etkenler gürültüye sebep olurlar.<br />
Dijital imge elde edilirken, imgenin elektriksel<br />
işaretlere çevrilmesi ve ardından da örneklenmesi<br />
esnasında orijinal işarete gürültü karışmaya başlar.<br />
Her bir adımda, piksellerin gerçek parlaklık bilgisine<br />
rastgele bir gürültü eklenir [1]. İmgelerde oluşan<br />
gürültü, Gauss dağılımına, düzgün dağılıma ya da<br />
dürtü (impulse) dağılımına sahiptir.<br />
Gürültünün genliği genellikle işaretin genliğine<br />
bağlıdır ve çoğu zaman da işaretin genliğinden<br />
küçüktür. Eğer gürültünün genliği işaretin genliğinden<br />
çok daha yüksekse, bu tip gürültü çarpımsal<br />
(multiplicative) gürültü olarak adlandırılır. Çarpımsal<br />
gürültü için verilebilecek bir örnek, televizyondaki<br />
taramanın kötüleşmesi sonucu ortaya çıkan gürültüdür<br />
ve tarama çizgisinin bulunduğu alanda bu gürültü<br />
maksimum değerdedir, iki tarama çizgisinin arasında<br />
ise minimum değerdedir. Çarpımsal gürültü için bir<br />
başka örnek, kullanılan filmin bozulması sonucu<br />
ortaya çıkan gürültüdür.<br />
Kuvantalama gürültüsü, kuvantalama seviyesi yeterli<br />
olmadığı zaman ortaya çıkar ve böyle bir durumda<br />
hatalı seviyeler meydana gelir. Kuvantalama<br />
esnasında eşit aralıklar kullanılmazsa bu gürültü<br />
azaltılabilir. Kuvantalama aralığı, bulunma olasılığı<br />
daha az olan parlaklık bilgileri kuvantalanırken<br />
büyütülebilir.<br />
Dürtü (impulsive) gürültüsü, imgelerde siyah ve beyaz<br />
pikseller şeklinde ortaya çıkar ve tuz ve biber (salt and<br />
pepper) gürültüsü olarak adlandırılır [2].<br />
II. UZAMSAL SÜZGEÇLER KULLANILARAK<br />
GÜRÜLTÜNÜN SÜZÜLMESİ<br />
Uzamsal süzgeçler, sayısal işaretlerde değişik<br />
tiplerdeki gürültülerin süzülmesinde başarıyla<br />
kullanılabilmektedir. Uzamsal süzgeçler, genellikle<br />
3x3’ten 11x11’e kadar olan küçük komşuluklarda<br />
çalışırlar ve konvolusyon maskesini gerçekleştirmede<br />
de kullanılabilirler.<br />
Uzamsal süzgeçlerin gürültü kaldırmada kullanılan<br />
başlıca iki çeşidi, sıralı (order) süzgeçler ve ortalama<br />
(mean) süzgeçleridir. Sıralı süzgeçlerde, komşu<br />
pikseller gri-ölçek değerlerine göre küçükten büyüğe<br />
doğru sıralanırlar ve bu sıra kullanılarak doğru değer<br />
seçilir. Ortalama süzgeçlerinde ise komşu piksellerin<br />
gri-ölçek değerlerinin ortalaması alınır. Ortalama<br />
süzgeçleri, Gauss gürültüsü ve düzgün dağılımlı<br />
gürültünün kaldırılmasında iyi sonuç verirken sıralı<br />
süzgeçler (özellikle medyan süzgeci), tuz ve biber<br />
gürültüsü, negatif üstel gürültü ve Rayleigh<br />
gürültüsünün kaldırılmasında başarılıdırlar [3].<br />
Sıralı süzgeçlerin tipik özelliği, imgeleri küçük<br />
pencerelere bölerek merkezde bulunan pikselin<br />
değerini değiştirmesidir. Merkezde bulunan pikselin<br />
değerini tespit edebilmek için tüm pikseller gri-ölçek<br />
değerlerine göre küçükten büyüğe doğru sıralanır.<br />
Piksel değerlerinin bu sıralı düzene göre değiştirilme<br />
işlemi, derece olarak adlandırılır.<br />
Sıralı süzgeçler içerisinde en kullanışlı olanı, medyan<br />
süzgecidir ve dürtü gürültüsünün kaldırılmasında<br />
başarılı sonuçlar verir. Medyan süzgeci, küçükten<br />
171
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
büyüğe doğru sıralanmış pikseller içerisinden tam<br />
ortada bulunanı seçer. Literatürde analog olarak<br />
gerçekleştirilmiş çeşitli medyan devre yapıları<br />
tanıtılmıştır [4-9]. Maksimum ve minimum süzgeçler,<br />
dürtü gürültüsünün kaldırılmasında kullanılan diğer<br />
sıralı süzgeçlerdendir. Maksimum süzgeçler, pencere<br />
içerisinde bulunan sıralı piksel değerlerinden en büyük<br />
olanını seçerken minimum süzgeçler, en küçük değeri<br />
seçerler. Minimum süzgeçler, gürültü sadece tuz<br />
şeklindeyse (yüksek değerlerde) başarılı bir şekilde<br />
süzme işlemini gerçekleştirirler. Maksimum süzgeçler<br />
ise gürültü sadece biber (düşük değerlerde) şeklinde<br />
olduğu zaman güzel sonuçlar verirler.<br />
Sıralı süzgeçler, imgenin sahip olduğu genlik çeşidinin<br />
sayısını azaltırlar ve imge pencerelerindeki uzamsal<br />
gürültü dağılımı simetrik değilse, imge şiddetlerinin<br />
ortalama değerini değiştirirler. Sıralı bir süzgeç<br />
uygulamasında, yeni gri-ölçek değerleri üretilmez.<br />
Sıralı bir süzgeç için seçilen pencere şekli ve boyutu<br />
elde edilen sonuçlardaki başarıyı etkiler [2].<br />
III. AKIM MODLU DEVRELER VE AKIM<br />
TAŞIYICILAR<br />
Yapılan çalışmada tanıtılan devrede, akım modlu<br />
devre esasına dayanan akım taşıyıcılar kullanımıştır.<br />
Akım modlu devreler, yüksek hız, büyük band<br />
genişliği, hassaslık gibi sağlamış oldukları yüksek<br />
performans özelliklerinden dolayı, özellikle son<br />
yıllarda daha fazla ilgi görmektedirler [10].<br />
Akım taşıyıcılar, Smith ve Sedra tarafından<br />
tanıtıldıklarından beri birçok uygulamada yer<br />
almışlardır. Akım taşıyıcılar, genel olarak iki gruba<br />
ayrılırlar. Bunlardan ilki, birinci kuşak akım taşıyıcılar<br />
(CCI-First Generation Current Conveyor), diğeri ise<br />
ikinci kuşak akım taşıyıcılar (CCII-Second Generation<br />
Current Conveyor)’dır. Bunlar da kendi içlerinde<br />
pozitif ve negatif akım taşıyıcılar olarak ikiye<br />
ayrılırlar. Denk. (1)’de birinci kuşak akım taşıyıcılara,<br />
Denk. (2)’de ise ikinci kuşak akım taşıyıcılara ait<br />
genel matrisel ifadeler verilmiştir.<br />
⎡i<br />
⎢<br />
⎢<br />
v<br />
⎢⎣<br />
i<br />
Y<br />
Z<br />
X<br />
⎤ ⎡0<br />
⎥<br />
=<br />
⎢<br />
⎥ ⎢<br />
1<br />
⎥⎦<br />
⎢⎣<br />
0<br />
1<br />
0<br />
t<br />
0⎤<br />
⎡v<br />
0<br />
⎥ ⎢<br />
⎥<br />
.<br />
⎢<br />
i<br />
0⎥⎦<br />
⎢⎣<br />
v<br />
X<br />
Y<br />
Z<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥⎦<br />
(1)<br />
Denk. (1)’deki t parametresinin +1 olması durumunda<br />
akım taşıyıcı CCI+ olarak, -1 olması durumunda ise<br />
CCI- olarak adlandırılmaktadır. CCI+ ile CCIarasındaki<br />
tek fark, i Z akımının i X ile aynı ya da ters<br />
yönde olmasıyla ilgilidir.<br />
⎡i<br />
⎢<br />
⎢<br />
v<br />
⎢⎣<br />
i<br />
Y<br />
Z<br />
X<br />
⎤ ⎡0<br />
⎥<br />
=<br />
⎢<br />
⎥ ⎢<br />
1<br />
⎥⎦<br />
⎢⎣<br />
0<br />
0<br />
0<br />
t<br />
0⎤<br />
⎡v<br />
0<br />
⎥ ⎢<br />
⎥<br />
.<br />
⎢<br />
i<br />
0 ⎥⎦<br />
⎢⎣<br />
v<br />
X<br />
Y<br />
Z<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎥⎦<br />
(2)<br />
Denk. (2)’deki t parametresinin +1 olması durumunda<br />
akım taşıyıcı CCII+ olarak, -1 olması durumunda ise<br />
CCII- olarak adlandırılmaktadır. Şekil-1’de akım<br />
taşıyıcıların genel olarak blok halinde gösterimi<br />
verilmiştir.<br />
v Y<br />
v X<br />
i<br />
Y<br />
i X<br />
Y<br />
X<br />
_<br />
CC+<br />
Şekil 1. Genel bir akım taşıyıcının blok olarak<br />
gösterimi<br />
CCII’lar, sistem tasarımında sağlamış oldukları<br />
basitlikler ve esnekliklerden dolayı CCI’lara göre daha<br />
fazla uygulama alanı bulmuşlar ve tasarımcılar daha<br />
çok CCII’ları tercih etmişlerdir. CCI’ların tercih<br />
edilmemesinin bir başka sebebi de birbiriyle tamamen<br />
özdeş olan PNP transistör gerektirmeleri ve bunların<br />
tümdevre olarak üretilmelerinin güç oluşudur [3].<br />
IV. TASARLANAN AKIM TAŞIYICILI SÜZGEÇ<br />
DEVRESİ VE YAPILAN UYGULAMA<br />
Şekil-2’de dürtü gürültüsünü süzmek için tasarlanan<br />
devre yapısı görülmektedir. Şekil-3’te, tanıtılan filtre<br />
devresinde kullanılmak üzere tasarlanan<br />
toplayıcı/çıkarıcı devre yapısı verilmiştir. Bu devrenin<br />
toplayıcı olarak kullanılması durumunda 2 numaralı<br />
akım taşıyıcı CCII- olarak, çıkarıcı olarak kullanılması<br />
istendiğinde ise CCII+ olarak seçilmelidir.<br />
Süzgeç devresinin başarısını test etmek için<br />
gerçekleştirilen benzetimlerde [256x256] piksel<br />
boyutlarına sahip Pentagon imgesi kullanılmıştır.<br />
Pentagon imgesi Şekil-4’te verilmiştir. Kullanılan test<br />
imgesinin elde edilmesi için Pentagon imgesine<br />
gürültü yoğunluğu %1 ile %5 arasında değişen dürtü<br />
gürültüsü eklenmiştir. İmge, [3x1]’lik kayan<br />
pencerelere ayrılarak işlenmiştir. İşlenen pencerenin<br />
merkezinde bulunan piksel değeri, tasarlanan devre<br />
çıkışından elde edilen değerle değiştirilmiştir.<br />
Böylece, imge üzerinde var olan gürültünün belirli bir<br />
oranda bastırılması sağlanmıştır.<br />
Tasarlanan devrenin simülasyonunda kullanılan CCII+<br />
yapısı için Analog Devices firması tarafından üretilen<br />
AD844 tümdevresinin yine Analog Devices firması<br />
tarafından tanımlanan makromodeli kullanılmıştır ve<br />
devrenin girişinden uygulanan işaretler [0;7.2] arasına<br />
ölçeklenmiştir. Benzetimlerde PSPICE programından<br />
yararlanılmıştır.<br />
Z<br />
i Z<br />
v Z<br />
172
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
A<br />
_<br />
Komp.<br />
+<br />
R1<br />
10 K<br />
R2 3 K<br />
Toplayıcı<br />
Devre<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
Doğrultucu<br />
RBA<br />
33K<br />
6V<br />
QA<br />
B<br />
RC1 5 K RBB<br />
_<br />
Komp.<br />
+<br />
R3<br />
10 K<br />
R4 3 K<br />
Toplayıcı<br />
Devre<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
Doğrultucu<br />
RB1<br />
33K<br />
Q1<br />
33K<br />
C<br />
QB<br />
Ro<br />
100 M<br />
V0<br />
_<br />
Komp.<br />
+<br />
R5<br />
10K<br />
R6 3 K<br />
Toplayıcı<br />
Devre<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
Doğrultucu<br />
RBC<br />
33K<br />
QC<br />
A B C<br />
+3V<br />
RC<br />
100 M<br />
A<br />
6V<br />
A<br />
B<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
A-B<br />
Doğrultucu<br />
RB2<br />
33K<br />
RC1 5K<br />
RB4<br />
33K<br />
Q1<br />
C<br />
QA<br />
6V<br />
A<br />
C<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
A-C<br />
Doğrultucu<br />
RB3<br />
33K<br />
RC2 5K<br />
Q2<br />
RB5<br />
33K<br />
QB<br />
6V<br />
B<br />
C<br />
Çıkarıcı<br />
Devre<br />
B-C<br />
Doğrultucu<br />
RB1<br />
33K<br />
RC3 5K<br />
Q3<br />
RB6<br />
33K<br />
QC<br />
A B C<br />
Şekil 2. Dürtü gürültüsünü süzmek için tasarlanan akım taşıyıcılı analog devre yapısı<br />
. V 1<br />
.<br />
Y _<br />
CCII Z<br />
X 1<br />
R 1 X<br />
CCII + Z V .<br />
Y 3<br />
0<br />
R<br />
V 2<br />
Y _ I 0<br />
I X2<br />
CCII<br />
Z2<br />
+ Z<br />
X 2<br />
R 2<br />
I X1<br />
I Z1<br />
Şekil 3. Tasarlanan toplayıcı/çıkarıcı devre<br />
Tasarlanan devre yapısının simülasyonundan elde<br />
edilen onarım sonucu, MSE (Karesel Ortalama Hata),<br />
CORR (Pearson korelasyon katsayısı) ve PSNR (Tepe<br />
I X3<br />
I Z3<br />
Sinyal-Gürültü Oranı) performans ölçütleri<br />
kullanılarak hesaplanmıştır. Tablo-1’de, bozulmuş<br />
imgeler ve orijinal imge arasında hesaplanan imge<br />
kalite ölçütleri, Tablo-2’de ise onarılmış imgeler ve<br />
orijinal imge arasında hesaplanan imge kalite ölçütleri<br />
verilmiştir.<br />
Kullanılan PSNR ölçütü şöyle tanımlanır:<br />
⎛<br />
2<br />
⎞<br />
PSNR= ⎜<br />
Imax<br />
10 log 10<br />
⎟ dB (3)<br />
⎝<br />
MSE<br />
⎠<br />
I max değeri, referans imgenin en büyük griton<br />
değeridir. PSNR değerinin hesaplanmasında standart<br />
sağlamak için bu değer genellikle 255 olarak<br />
173
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kullanılır. Bu çalışmada I max değeri olarak Şekil-<br />
4’teki imgenin en büyük griton değeri kullanılmıştır.<br />
Karesel ortalama hata değerinin (MSE)<br />
hesaplanmasında,<br />
MSE=<br />
M N<br />
1<br />
2<br />
∑∑(<br />
Y i j − Si<br />
j<br />
MN , , )<br />
i= 1 j=<br />
1<br />
(4)<br />
ifadesi kullanılır. Burada M imgenin yatay<br />
boyutundaki, N ise dikey boyutlundaki toplam<br />
piksel sayısıdır. orijinal imge pikselleri, ise<br />
S i , j<br />
süzülmüş imge pikselleridir [11].<br />
Pearson korelasyon katsayısı değeri CORR,<br />
∑∑<br />
∑∑(<br />
S<br />
∑∑<br />
Y i,<br />
j<br />
CORR =<br />
( S − S)<br />
( Y − Y )<br />
(5)<br />
2<br />
− S)<br />
2<br />
( Y − Y )<br />
ile verilir. Burada,<br />
∑∑<br />
S = S<br />
ve<br />
M N<br />
∑∑<br />
Y = Y<br />
(6)<br />
M N<br />
kullanılarak hesaplanır. S orijinal imge pikselleri,<br />
Y ise süzülmüş imge pikselleridir. Tasarlanan devre<br />
yapısının benzetimi yapılarak elde edilen sonuçlar<br />
Şekil-5’te verilmiştir.<br />
Tablo 1. Bozulmuş imgeler ve orijinal imge arasında<br />
hesaplanan imge kalite ölçütleri.<br />
Gürültü<br />
Oranı<br />
MSE CORR PSNR<br />
% 1 175.15 0.874 25.061<br />
% 2 336.62 0.790 22.224<br />
% 3 509.91 0.720 20.420<br />
% 4 654.44 0.674 19.336<br />
% 5 835.52 0.621 18.275<br />
Tablo 2. Onarılmış imgeler ve orijinal imge arasında<br />
hesaplanan imge kalite ölçütleri<br />
Gürültü<br />
Oranı<br />
MSE CORR PSNR<br />
% 1 35.71 0.968 31.967<br />
% 2 47.93 0.957 30.688<br />
% 3 66.30 0.941 29.280<br />
% 4 78.69 0.931 28.536<br />
% 5 108.20 0.907 27.153<br />
V. SONUÇ<br />
Bu bildiride, imgelerde dürtü gürültüsünü eş zamanlı<br />
olarak bastırmak için yeni bir devre yapısı<br />
tanıtılmıştır. Tasarlanan devrenin yapısında sadece<br />
CCII’lar, op-amp’lar, transistorler, diyotlar ve<br />
dirençler kullanılmıştır. Tanıtılan devrenin başarısı,<br />
Pentagon imgesi üzerinde denenmiş ve elde edilen<br />
onarılmış imgeler Şekil-5’te, imge kalite ölçüt<br />
değerleri ise Tablo-2’de verilmiştir. Benzetim<br />
sonuçları göstermektedir ki tanıtılan devre, dürtü<br />
gürültüsünün eş zamanlı olarak bastırılmasında<br />
başarılı bir şekilde kullanılabilmektedir.<br />
Şekil 4. Benzetimlerde kullanılan Pentagon imgesi<br />
174
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 5. Dürtü gürültüsü ile bozulmuş imgeler: Gürültü yoğunlukları (a) %1 (b) %2 (c) %3 (d) %4 (e) %5. Bu<br />
gürültü yoğunluklarına karşı onarılmış imgeler : (f) %1 için (g) %2 için (h) %3 için (i) %4 için (j) %5 için.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] M. Sonka, V. Hlavac, R. Boyle, Image<br />
Processing, Analysis and Machine Vision,<br />
Brooks/Cole Publishing Company, Pacific Grove,<br />
p.35-37, 1999.<br />
[2] S.E. Umbaugh, Computer Vision and Image<br />
Processing, Prentice Hall Inc., London, p.153-<br />
171, 1998.<br />
[3] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Görüntülerdeki Gauss<br />
Gürültüsünü Gidermek için Akım Taşıyıcılı<br />
Ortalama Alıcı Süzgeç Devresinin Tasarımı,<br />
Elektrik-Elektronik-Bilgisayar Mühendisliği<br />
<strong>Sempozyum</strong>u, ELECO’2002, Elektronik ve<br />
Bilgisayar Bildiri Kitabı, pp. 70-73, Bursa, 18-22<br />
Aralık 2002.<br />
[4] L. Breveglieri, V. Piuri,“Digital Median Filters,<br />
Journal of VLSI Signal Processing Systems for<br />
Signal, Image, and Video Technology, Vol. 31,<br />
pp. 191–206, 2002.<br />
[5] A. Diaz-Sanchez, J. Ramirez-Angulo, A. Lopez,<br />
E. Sanchez-Sinencio, A Parallel Analog Median<br />
Filter, IEEE Int. Conf. On Electronics, Circuits<br />
and Systems, vol. 1, pp. 381-384, 1998.<br />
[6] S. Vlassis, S. Siskos, CMOS Analogue Median<br />
Circuit, Electronics Letters, Vol. 35, No. 13, pp.<br />
1038-1040, 1999.<br />
[7] C.K. Tse, K.C. Chun, Design of a Switched-<br />
Current Median Filter, IEEE Trans. On Circuits<br />
and Ststems-II: Analog and Digital Signal<br />
Processing, Vol. 42, No. 5, pp. 356-358, 1995.<br />
[8] A. Diaz-Sanchez, J. Ramirez-Angulo, A. Lopez,<br />
E. Sanchez-Sinencio, A fully Parallel CMOS<br />
Analog Median Filter, IEEE Int. Symposium on<br />
Circuits and Systems, ISCAS 2000, pp. II.593-<br />
II.594, Geneva, Switzerland, 2000.<br />
[9] B.D. Liu, C.S. Tsay, C.H. Chen, H. Lu, C.S. Laih,<br />
An Analog Median Filter with Linear Complexity<br />
for Real-Time Processing, IEEE Int Symposium<br />
on Circuits and Systems, vol. 5, pp. 2565-<br />
2568,1991.<br />
[10] P. Çivicioğlu, M. Alçı, CCII Based Analog<br />
Circuit for the Edge Detection of MRI Images,<br />
The 46 th IEEE International Midwest Symposium<br />
on Circuits and Systems, MWSCAS 2003, Cairo,<br />
Egypt, 27-30 Aralık 2003.<br />
[11] H.L. Eng, K.K. Ma, Noise Adaptive Soft-<br />
Switching Median Filter, IEEE Transactions on<br />
Image Processing, vol.10, pp.242-251, 2001.<br />
175
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
DÜŞÜK MALİYETLİ DİJİTAL BİR ALTİMETRENİN TASARIM VE<br />
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ<br />
M. Emre AYDEMİR 1 Kenan BÜYÜKATAK 1 Ersin GÖSE 1<br />
e-posta: e.aydemir@hho.edu.tr e-posta: k.buyukatak@hho.edu.tr e-posta: e.gose@hho.edu.tr<br />
1<br />
Hava Harp <strong>Okulu</strong> Dekanlığı, Elektronik Mühendisliği Bölümü, 34800, Yeşilyurt, İstanbul<br />
ÖZET<br />
Altimetreler havacılğın yanısıra dağcılıktan<br />
madenciliğe birçok alanda ihtiyaç duyulan ölçüm<br />
cihazlarıdır. Günümüzde elektronik ve bilgisayar<br />
teknolojisindeki gelişmeler altimetre gibi hassas bir<br />
cihazın çok fazla kalibrasyon imkanlarına gereksinim<br />
duymadan gerçekleştirilmesini mümkün kılmıştır. Bu<br />
çalışmada basınç sensöründen aldığı bilgiyi<br />
değerlendirerek saklayan ve kullanıcıya gösteren<br />
dijital bir altimetre tasarlanmıştır. Cihaz deniz<br />
seviyesinden 1000 metreye varan yüksekliklerde<br />
denenmiş ve başarılı sonuçlar elde edilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
<strong>Yüksek</strong>lik özellikle havacılıkta bilinmesi büyük önem<br />
arzeden bir bilgidir. Günümüze kadar seri üretim ile<br />
çok değişik tiplerde altimetreler üretilegelmiştir.<br />
Bunların başlıcaları;<br />
• Radar Altimetresi,<br />
• GPS Altimetresi ve<br />
• Barometrik Altimetre<br />
olup, hepsinin birbirlerine göre farklı çalışma<br />
prensipleri, avantaj ve dezavanatjları vardır. Bütün bu<br />
tiplerin arasında en çok kullanılanlar, basit yapıları ve<br />
pratiklikleri sebebiyle atmosferik hava basıncıyla<br />
çalışan altimetrelerdir. Bu çalışmada mikrokontrolcü<br />
teknolojisindeki gelişmelerden ve son on yılda<br />
piyadaya sürülen entegre basınç sensörlerinden<br />
istifade edilerek düşük maliyetli dijital bir altimetre<br />
geliştirilmiştir. Cihazın merkezi işlem ünitesinin<br />
bilgisayar ile iletişim kuran bir mikrokontrolcü<br />
olması, altimetrenin mevcut hali ya da çok az<br />
modifikasyon ile;<br />
• Veri Depolama ve<br />
• Uçuş Otomasyonu<br />
gibi bir çok gelişmiş sistem ile entegrasyonunu<br />
mümkün kılmaktadır.<br />
II. BASINÇ-İRTİFA İLİŞKİSİ<br />
Deniz seviyesine nispeten irtifanın belirlenmesinin bir<br />
yolu hava basıncının ölçülmesidir. İrtifa arttıkça<br />
basınç azalır. Ancak bu değişim doğrusal değildir.<br />
1930'lu yıllarda Amerikan Kara Kuvvetleri bu<br />
değişimi formülize etmiştir ve günümüzde de irtifayı<br />
tespit etmek için halen bu formül kullanılmaktadır [1].<br />
⎛ ⎛ P ⎞ ⎞<br />
⎜ ⎜ ⎟ ⎟<br />
⎜<br />
P a<br />
⎟<br />
⎜ log<br />
⎝ ⎠<br />
⎟−1<br />
⎜ 5.2561 ⎟<br />
⎜ ⎟<br />
⎝ ⎠<br />
10<br />
= ( feet)<br />
(1)<br />
−<br />
6.87535<br />
h<br />
6<br />
burada, P bilinmeyen irtifadaki hava basıncı (Kpa), ve<br />
P a da deniz seviyesindeki basınçtır (101.304Kpa veya<br />
29.92inHg). Hava basıncını ölçmek için en uygun<br />
cihazlar elektronik entegre basınç sensörleridir. Bu<br />
sensörlerin en önemli özellikleri çıkışlarında hava<br />
basıncıyla doğru orantılı gerilim üretmeleridir. Bu<br />
çalışma için seçilen Motorola MPX4115 (Şekil 1)<br />
basınç sensörü,<br />
• Sıcaklık Kompanzasyonu,<br />
• Dahili Kuvvetlendirici ve<br />
• İşaret İşleme<br />
özelliklerini bünyesinde barındırdığı için birçok ölçüm<br />
cihazında başarıyla kullanılmaktadır [2].<br />
Şekil 1. Motorola MPX4115 Basınç Sensörü<br />
Şekil 2. Sensörün İç Yapısı<br />
176
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
denklemdeki t’nin konumları büyük benzerlik<br />
göstermektedir. Bu durumda irtifayı ölçmek için<br />
aşağıdaki yol takip edilebilir [3]:<br />
Şekil 3. Sensörün Transfer Fonksiyonu<br />
Sözkonusu sensörün çıkışındaki gerilim:<br />
= 5( P *0.009<br />
0<br />
−<br />
0.095)<br />
V (Volt) (2)<br />
ile ifade edilebilir. Buradan basınç;<br />
= ( V 0<br />
/ 5 + 0.095) / 0.009<br />
P (Kpa) (3)<br />
olarak elde edilir. (3)’de bulunan denklem (1)’de<br />
yerine konursa, gerilim cinsinden irtifa,<br />
⎛ ⎛ ( V0<br />
/ 5+<br />
0.095) / 0.009 ⎞ ⎞<br />
⎜ ⎜<br />
⎟ ⎟<br />
⎜<br />
P a<br />
⎟<br />
log<br />
⎝<br />
⎠<br />
⎜<br />
⎟−1<br />
⎜<br />
5.2561 ⎟<br />
⎜<br />
⎟<br />
h ⎝<br />
⎠<br />
10<br />
− 6<br />
6.87535<br />
( feet)<br />
= (4)<br />
1) RC değeri 1 sn’lik süre içerisinde istenilen<br />
sensör gerilimi çıkış aralığınde gerilim değişimi<br />
sağlayacak şekilde seçilir (Mesela sensör çıkış<br />
gerilimi 2 ila 4V arasında değişecek ise, kondansatör<br />
4V ile şarj edilip t=0 anında deşarj edilmeye<br />
başlanırsa, t=1 anında üzerinde 2V olmalıdır.)<br />
2) Kondansatör sensör çıkış geriliminin en üst<br />
değeriyle şarj edilir ve t=0 anında dirence bağlanarak<br />
deşarj olması sağlanır. Bu anda mikrokontrolcü de<br />
geçen zamanı kaydetmeye başlar.<br />
3) Kondansatörün çıkışındaki gerilim devamlı<br />
surette sensör çıkışındaki gerilim ile karşılaştırılır.<br />
Kondansatör gerilimi sensör geriliminin altına düşerse<br />
bir kesme sinyali üretilir ve bu sinyal<br />
mikrokontrolcüye gönderilir.<br />
4) Mikrokontrolcü geçen zamanı önceden tespit<br />
edilmiş bir katsayı ile çarpar ve yaklaşık olarak irtifa<br />
değerini bulur.<br />
III. SİSTEM TASARIMI<br />
MPX4115A basınç sensörü son derece karmaşık bir<br />
yapıya sahiptir. İçinde bulundurduğu elektronik<br />
devrelerin girişimi ve osilasyonu sebebiyle çıkışındaki<br />
gerilim Şekil-4’de görüldüğü gibi 200 Hz frekansında<br />
ve tepeden-tepeye 150mV genliğinde gürültüye<br />
sahiptir ki bu gürültü 15 metrelik okuma hatalarına<br />
tekabül eder [4].<br />
olarak elde edilir.<br />
II. ÖLÇÜM PROSEDÜRÜ<br />
(4)’de Verilen denklemi çözmek için güçlü bir<br />
mikrokontrolcü, yüksek çözünürlüklü bir analogdijital<br />
çevirici (ADC) ile kayar-noktalı aritmetik<br />
rutinleri içeren yazılımlara ihtiyaç vardır. Bütün bu<br />
gereksinimler hesaba katıldığında sistemin tasarımı<br />
güçleşmekte ayrıca maliyeti de artmaktadır.<br />
Sözkonusu denklem incelendiğinde, denklemin y=e x<br />
şeklinde üstel bir yapıya sahip olduğu göze çarpar. Bu<br />
durumda sensör çıkışındaki gerilimine karşılık düşen<br />
irtifa değeri deşarj olan bir kondansatör üzerindeki<br />
gerilimin zamanla değişimine çok büyük benzerlik<br />
gösterir. Bir RC devresindeki gerilimin değişimi:<br />
−t<br />
RC<br />
V = V 0<br />
e (5)<br />
ile ifade edilebilir. Burada V kondansatör üzerinde<br />
zamanla azalmakta olan gerilim, V 0 kondansatörün<br />
şarj gerilimi, t saniye biriminden zaman ve RC zaman<br />
sabitidir. (4) no’lu denklemdeki V 0 ve (5) no’lu<br />
Şekil 4. Sensörün Çıkış Gerilimi<br />
Şekil 4’deki çıkış geriliminde baskın gürültünün<br />
200Hz civarında frekansa sahip olduğu gözönüne<br />
alınırsa, Şekil-5’te gösterilen tek kutuplu alçakgeçiren<br />
bir filtre bu sinyali iyileştirmek için<br />
kullanılabilir.<br />
177
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 5. Tek-Kutuplu Alçak-Geçiren RC Filtre<br />
Burada 3 no’lu uç sensörün besleme gerilimi, 1 no’lu<br />
uç ise sensörün çıkış gerilimidir. Filtreden geçirilen<br />
gerilimin görüntüsü Şekil 6’da görüldüğü gibidir.<br />
Şekil 7. Sistemin Blok Diyagramı<br />
Bilgisayarın seri port’u ile mikrokontrolcü arasındaki<br />
gerilim seviyelerinin dönüşümü ise MAX 232 seviye<br />
dönüştürücü ile sağlanmıştır. Mikrokontrolcünün<br />
yazılımı 8051 assembly dilinde hazırlanmıştır ve bu<br />
konuyla ilgili kaynak kitap ve internetteki elektronik<br />
hobi sayfalarından geniş ölçüde istifade edilmiştir [5].<br />
Programın akış diyagramı Şekil 8’de verilmiştir.<br />
LCD EKRANINI BAŞLAT<br />
Şekil 6. Filtrelenmiş Çıkış Gerilimi<br />
Filtrelendikten sonra okuma hatası 1-2 m seviyesine<br />
iner ki bu da çoğu uyglama için kabul edilebilir bir<br />
seviyedir.<br />
Sistemde kullanılan mikrokontrolcü Intel 8051 serisi<br />
mikrokontrolcüler ile tam uyumlu olan Dallas<br />
Semiconductors firmasının üretimi olan “DS5000T<br />
Secure Microcontroller” dır. Bu işlemcinin özelliği<br />
üzerinde buluna Lityum-İyon pil ile dahili hafızasında<br />
bulunan programı en az 10 yıl süreyle<br />
depolayabilmesi ve bilgisayarın seri port’undan<br />
doğrudan programlanabilmesidir. Bu sayede<br />
mikrokontrolcü yerinden çıkarılmadan<br />
programlanabilmektedir ki bu özelliğe “Sistem İçinde<br />
Programlanabilirlik (ISP-In System Programmable)”<br />
denilmektedir. Bunun yanında DS5000T’nin uçları<br />
8051 ile tamamen uyumludur. Tasarlanan ve<br />
gerçekleştirilen sistemin blok diyagramı Şekil 7’de<br />
verilmiştir.<br />
KALİBRASYON<br />
GEREKLİ Mİ<br />
Evet<br />
KALİBRASYON<br />
YÜKSEKLİK, ZAMAN,<br />
VARYOMETRİK<br />
ÖLÇÜMLERİ YAP VE<br />
SANİYEDE BİR LCD ‘YE<br />
GÖNDER.<br />
MİNİMUM VE<br />
MAKSİMUM DEĞERLERİ<br />
KAYDET.<br />
devamı...<br />
Hayır<br />
Cihazın çalıştırılmasının kontrolü bir tuş takımı ile<br />
sağlanmakta, uçuş ile ilgili veriler (Zaman, İrtifa ve<br />
Varyometre) 14 sütun x 2 satırlık alfanümerik bir sıvı<br />
kristal göstergeden okunmaktadır. Bilgisayarın seri<br />
port’u ile mikrokontrolcü arasındaki gerilim<br />
seviyelerinin dönüşümü ise MAX 232 seviye<br />
dönüştürücü ile sağlanmıştır.<br />
MİNİMUM VE<br />
MAKSİMUM İRTİFA VE<br />
VARYOMETRİK<br />
DEĞERLERİLE GEÇEN<br />
UÇUŞ SÜRESİNİ<br />
EKRANDA GÖSTER<br />
Şekil 8. Ana Programın Akış Diyagramı<br />
178
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
IV. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Gerçekleştirilen cihaz önce breadboard, daha sonra da<br />
baskı devrede kurulmuş ve deniz seviyesinden 1000<br />
metre yüksekliklere kadar denenmiştir. Bu aralıklarda<br />
kabul edilebilir bir performans sergilerken daha<br />
yüksek irtifalarda hatada artışlar olmaktadır. Buna<br />
sebep olarak kondansatördeki kaçak akımlar ve şarj<br />
pompasının üstel eğrisinin irtifa-basınç eğrisini bire<br />
bir takip etmemesi gösterilebilir. Ancak ucuz, basit ve<br />
geliştirmeye müsait yapısıyla geliştirilen sistemin<br />
özellikle eğitim ve fazla hassasiyet gerektirmeyen<br />
yamaç paraşütü, yelkenkanat sporları gibi alanlarda<br />
kullanılmaya uygun olduğu değerlendirilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] http://www.geocities.com/SiliconValley/Orchard/<br />
6633/altimeter.html<br />
[2] Altimeter or Barometer Applications: Integrated<br />
Silicon Pressure Sensor On-Chip Signal-<br />
Conditioned, Temperature Compensated and<br />
Calibrated, Motorola Semiconductor Technical<br />
Datasheet, MPX4115A/D, Denver, Colorado<br />
[3] http://www.qsl.net/xq2fod/Electron/Vario/<br />
vario.html<br />
[4] W. Schultz, Noise Considerations For Integrated<br />
Pressure Sensors, AN1646, Motorola Inc.,<br />
Denver, Colorado<br />
[5] H. Gümüşkaya, Mikroişlemciler ve 8051 Ailesi,<br />
Alfa Yayıncılık, İstanbul, ISBN 975-316-086-0,<br />
1998.<br />
179
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GECE GÖRÜŞ GÖZLÜĞÜ TANITIMI, KARA HAVACILIĞINDAKİ YERİ<br />
VE GELİNEN EĞİTİM SEVİYESİ<br />
Ali AVCIOĞLU 1 İsa BAYDİLLİ 2<br />
avcioglu@bilkent.edu.tr<br />
ibaydilli@hotmail.com<br />
1<br />
Kara <strong>Havacılık</strong> Okul K.lığı Öğretim Başkanlığı Döner Kanat Kurulu, 06790, Güvercinlik/Ankara<br />
2 Kara <strong>Havacılık</strong> Okul K.lığı Öğretim Başkanlığı Döner Kanat Kurulu, 06790, Güvercinlik/Ankara<br />
ÖZET<br />
Askeri harekatta düşman tarafından tespit edilmeden<br />
hedefe ulaşma ihtiyacı, gece alçak irtifadan uçmayı<br />
zorunlu kılmıştır. Bu zaruret gece görüş gözlüğü ile<br />
uçuş çalışmalarına temel teşkil etmiştir. Yaklaşık 30<br />
yıllık bir maziye sahip olan gece görüş gözlüğü ile<br />
uçuş, teknolojideki hızlı ilerlemenin yardımıyla<br />
oldukça emniyetli bir uçuş şeli haline gelmiştir. Son<br />
yıllarda polis harekatı, ambulans hizmeti gibi<br />
alanlarda kullanım olanağı sivil havacılıkta da gece<br />
görüş gözlüklerine olan ilgiyi artırmıştır. Bu<br />
çalışmada; gece görüş gözlüğünün çalışma prensibi,<br />
teknik özellikleri, sivil havacııkta kullanımı, kara<br />
havacılığındaki yeri ve eğitim şekli sunulmuştur.<br />
I. TARİHÇE<br />
Günün 24 saatini kullanarak düşman üzerinde taktik<br />
avantaj sağlama isteği ve teknoloji,askeri endüstri<br />
planlayıcılarını gece muharebe kabiliyetini artıracak<br />
çalışmalara yöneltmiştir. Bu çalışmalar sonucunda,<br />
birçok ülkenin silahlı kuvvetleri tarafından, bekanın<br />
sağlanmasına ciddi katkıda bulunacak gece uçuş<br />
kabiliyetine büyük önem verilmiştir.<br />
İlk tip gece görüş gözlükleri, uçucuların gece<br />
helikopter harekatında kullanmaları için 1969 yılında<br />
ABD tarafından hizmete sunulmuştur. 1971 yılında<br />
ABD silahlı kuvvetleri, taktik helikopter kullanımını<br />
tekrar değerlendirmiş,değerlendirme sonucunda arazi<br />
uçuşunun gündüz olduğu gibi gece de hayati öneme<br />
haiz olduğu sonucuna varılmıştır. Bu değerlendirme<br />
sonucunda, gece görüş imkanı sağlayan cihazların<br />
geliştirilmesine karar verilmiştir [1]. Gece görüşünü<br />
kolaylaştıran iki asıl sistem mevcuttur. Bunlar,görüntü<br />
yoğunlaştırıcılar ve termal görüntü sistemleridir.<br />
Bizim konumuz halihazırda havacılıkta kullanılmakta<br />
olan görüntü yoğunlaştırıcı sistemlerdir.<br />
İlk olarak AN/PVS-5 pilot gece görüş sistemi<br />
kullanılmaya başlanmıştır. AN/PVS-5 serisinde ikinci<br />
nesil görüntü kuvvetlendirici tüpler kullanılmıştır.<br />
AN/PVS-5’in tahditlerini azaltmak için 1986 yılında<br />
AN/AVS-6 geliştirilmiştir. AN/AVS-6’da, ışık<br />
kuvvetini AN/PVS-5 sistemine nazaran iki kat artıran<br />
üçüncü nesil görüntü yoğunlaştırıcı tüpler<br />
kullanılmıştır.<br />
II. GGG TÜPÜNÜN PARÇALARI<br />
1. Objektif (Hedef) Lens: Gelen ışığın fotonlarını<br />
fotokatoda odaklayan optik bir elementtir. Görüntüyü<br />
180 derece çevirir [2].<br />
2. Fotokatod: Gelen ışık enerjisini (Fotonları) elektrik<br />
enerjisine (elektronlara) çevirir.<br />
3. Mikrokanal Tabaka (MKT): 1mm kalınlığında,<br />
yaklaşık 3 milyon kanal bulunan fiber optik maddedir.<br />
Elektronların hem hızını, hem de sayısını artırır.<br />
Kanalların içi özel bir madde ile kaplıdır ve 8 o eğiktir<br />
(İkincil elektron emisyonuna sebep vermek<br />
için).Gelen her bir elektron için yaklaşık 10.000<br />
elektron çıkar.<br />
4. Fosfor Ekran: Elektronları ışık enerjisine<br />
(fotonlara) çevirir. İnce bir fosfor tabakası fiber optik<br />
sistemin çıkışına konmuştur. Elektronlar çarptıkça<br />
fosfor ışık yayar.<br />
5. Fiber Optik Çevirici: Üç milyon tane,<br />
mikroskobik, ışık ileten fiber optik çevirici demeti,<br />
görüntüyü 180 o çevirir.<br />
6. Eyepiece (Göz) Lensi: Göz lensin fonksiyonu,<br />
fiber optik çeviriciden gelen ışığı (görüntüyü) göze<br />
odaklamaktır.<br />
III. GGG ÇALIŞMA TEORİSİ<br />
Görüntü yoğunlaştırıcı, ışık enerjisini güçlendiren<br />
elektronik bir cihazdır. Işık gece görüş gözlüğüne<br />
(GGG) girer ve objektif mercek tarafından, hem<br />
görülebilen ışığa hassas, hem de kızılötesine yakın<br />
radyasyona hassas olan bir fotokatod üzerine<br />
odaklanır. Fotokatoda çarpan ışık fotonları, mercek<br />
tarafından yansıtılan ışığın miktar ile doğru orantılı<br />
olarak elektronların açığa çıkmasına neden olur. Daha<br />
sonra serbest kalan bu elektronlar cihazın güç kaynağı<br />
tarafından üretilen bir elektrik alanı sayesinde<br />
fotokatod yüzeyden hızlandırılırlar. GGG tüpü<br />
tarafından üretilen ışığın miktarı, fosfor ekrana çarpan<br />
180
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
elektronların miktarı ve sürati ile doğru orantılıdır.<br />
Fosfor ekrana çarpan elektronların miktarı, cam<br />
tüplerden oluşan ince petek yapıdaki mikrokanal plaka<br />
vasıtası ile artırılır. Cam tüpler, mikrokanal plaka<br />
içerisine 8 o eğimli olarak yerleştirilmişlerdir.<br />
Elektronlar bu tüplere girerler ve tüplerin duvarlarına<br />
çarparlar. Her bir elektron duvara çarpınca daha fazla<br />
elektron yayılır. Yayılan bu elektronların her biri<br />
tekrar duvara çarparak daha fazla elektron üretirler.<br />
Hızlandırılan bu elektronlar, mikrokanal plaka içine ve<br />
fotokatod yüzeye paralel ve aksi yönde düz bir plaka<br />
üzerinde bulunan fosfor ekran üzerine yönlendirilirler.<br />
Fosfor ekran üzerine çarpan elektronların sayısı ve<br />
sürati ile orantılı olarak, bir miktar ışık üretilir.<br />
Fotokatod ile fosfor ekran arasına voltaj uygulanır.<br />
Bu, elektronları hızlandırır ve yansıtılan yüzey<br />
parlaklaşır. Böylece, kullanıcıya ulaşan resim; küçük<br />
bir miktar ışıktan hızlandırılmış elektronlara, oradan<br />
da tekrar bu sefer kuvvetlendirilmiş ışığa dönüşür [2].<br />
GGG’nün çalışma prensibi Şekil-1’de gösterilmiştir.<br />
Objektif<br />
mercek<br />
e e<br />
e e<br />
e<br />
e<br />
e e<br />
e<br />
e<br />
e e<br />
e e<br />
Fotokatod<br />
6000-7000 volt<br />
+ -<br />
Mikrokanal<br />
plaka<br />
Otomatik Parlaklık Kontrol<br />
Fosfor ekran<br />
e foton<br />
e e foton<br />
e<br />
e foton<br />
e e<br />
foton<br />
e<br />
e<br />
foton<br />
e<br />
e foton<br />
Fiber optik<br />
çevirici<br />
Şekil 1. GGG çalışma prensibi<br />
Göz lensi<br />
IV. 0 NESİL GGG<br />
0 nesil olarak adlandırılan bu sistemler,1950 lerin<br />
sonlarında ve 1960 ların başlarında ortaya çıkmıştır. 0<br />
nesil güçlendiriciler büyük hacimliydi ve görüntüde<br />
geometrik bozukluk şikayetleri (bükülme,çarpıklık ve<br />
parlama) mevcuttu [3].<br />
V. 1İNCİ NESİL GGG<br />
Müteakiben gelen 1nci nesil, hemen hemen aynı<br />
hacimliydi. 0 nesilden farklı olarak, tüpün giriş ve<br />
çıkışında fiberoptik düz ayna kullanılıyordu. Bu<br />
durum, objektif ve göz lenslerinin daha kolay<br />
odaklanmasını sağlıyordu. Düşük ışık seviyelerinde<br />
daha iyi performans göstermesine rağmen, geometrik<br />
bozukluk şikayetleri devam etti [3].<br />
VI. 2NCİ NESİL GGG<br />
Büyük teknolojik değişiklik 1970lerde 2nci nesil ile<br />
geldi. Düşük ışık seviyelerinde çok daha iyi sonuç<br />
veren mikro kanal plakalar ortaya çıktı. Bu sistemler,<br />
hassasiyeti yüksek daha iyi fotokatota sahiptiler.<br />
Fakat, asıl hamleyi sağlayan mikro kanal plakaydı.<br />
MKT ise, fotokatot tarafından üretilen elektronları<br />
hızlandıran cam diskle kaplı bir metaldi [3].<br />
Tüplerin çözünülürlüğündeki en büyük etken,<br />
MKT’daki deliklerin miktarıydı. GGG teorisinde de<br />
açıklandığı üzere, elektronlar kanallara girerek duvara<br />
çarparlar ve başka elektronlar üretecek elektronları<br />
koparırlar. İlk başlarda 3.14 milyon olan bu kanal<br />
sayısı, günümüzde altı mikron plakada, 18mm çapta<br />
10 milyon kanala kadar çıkmıştır. MKT sayesinde<br />
2nci nesil cihazlar daha küçük ve hafif olmuşlardır.<br />
MKTnın bir diğer etkisi de, 0 ve 1nci nesil tüplerde<br />
meydana gelen geometrik bozuklukları ortadan<br />
kaldırmasıdır.<br />
VII. 3NCÜ NESİL GGG<br />
1980’lerin başlarında ilk 3ncü nesil tüpler hizmete<br />
girmiştir. 3ncü nesili üstün kılan büyük değişiklik,<br />
fotokatodun yeni aktif içerik maddesi GALLIUM<br />
ARSENIDE idi. Bu madde, 3ncü nesil tüplerdeki<br />
fotokatoda, kızıl ötesi spektrumun 450-950 nanometre<br />
diliminde lumende 800 mikroamperden daha fazla<br />
üretmesini sağlamıştır. MKT yine güçlendirici olarak<br />
davranmaktaydı. Fakat ince iyon film tabakası ile<br />
kaplanmıştı. Bu tabaka tüp tarafından üretilen<br />
iyonların MKTlardan geçmesini ve fotokatotu<br />
kemirmesini engellemekteydi. 3ncü nesil tüpler, iyon<br />
film tabakasız ömürlerini çabuk tüketirler. Fakat yine<br />
de 2nci nesilden daha fazla kullanım ömrüne<br />
sahiptirler [3].<br />
VIII. GGG’NÜN ORTAK ÖZELLİKLERİ<br />
1. Işık Kuvvetlendirme: GGGleri pasif ışık<br />
kuvvetlendirici/yoğunlaştırıcı sistemlerdir. Otomatik<br />
parlaklık kontrol ünitesi MKT’nın voltajını<br />
ayarlayarak (MKT’dan çıkan elektron sayısını<br />
ayarlayarak), göz lensini daha önceden belirlenmiş<br />
parlaklık seviyesinde tutar.<br />
2. Görsel Netlik: Elde edilebilen en iyi görsel netlik<br />
AN/AVS-6 için 20/40, AN/PVS-5 için 20/50, gece<br />
görerek ise 20/200’dür .<br />
3. Astigmat: GGG astigmatı düzeltmez.<br />
4. Büyütme: GGG büyütme yapmaz.<br />
5. Derinlik Algılaması ve Mesafe Tahmini:<br />
Gündüze oranla düşüktür. Mevcut ışık, kontrast,<br />
GGG’nün durumu ve kullanıcının monoküler<br />
ipuçlarını kullanmadaki tecrübesine göre değişir.<br />
5. Görüş Alanı: Normal görüş 200 o , GGG ile görüş<br />
ise 40 o dir. Bu kısıtlama, uygun arama teknikleri<br />
kullanılarak giderilebilir.<br />
6. Odak Menzili: 28 cm.den (+/- 3 cm.) sonsuza<br />
kadardır. Normalde, tüpler sonsuza (33 metreye)<br />
odaklanır. GGG için sonsuz, 33 m.den büyük<br />
mesafelerdir.<br />
7. Monokromatik (Tek Renk) Görüntü: Bütün<br />
cisimler; AN/PVS-5’de yeşil, AN/AVS-6’da maviyeşil<br />
görünür. Karanlık adaptasyonu sağlanmış gözler<br />
181
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
en fazla mavi-yeşil spektruma hassas olduklarından,.<br />
mavi-yeşil tercih edilmiştir.<br />
IX. AN/AVS-6 (ANVIS)) İLE KULLANILAN<br />
TEÇHİZAT<br />
1. Nakil ve Depolama Kutusu: İçi köpüklü<br />
aliminyum veya plastik olup kenarında basınç<br />
dengeleme düğmesi vardır.<br />
2. Taşıma Çantası: GGG kullanılmadığı zamanlarda<br />
emniyetli bir şekilde taşımak için kullanılır.<br />
3. Gözlük Ünitesi<br />
4. Mercek Kapakları: Hedef ve göz merceklerini<br />
korumak için kullanılır. GGG kullanılmadığı zaman<br />
mutlaka takılı olmalıdır.<br />
5. Lens Kağıdı: Mercekleri temizlemek için<br />
kullanılır.<br />
6. Tornavida: Vizör kapağını çıkarıp, GGG vizörünü<br />
takmak için kullanılır. GGG vizörü, yetkili personel<br />
tarafından takılmalıdır.<br />
7. GGG Vizörü: SPH-4 kaskına direk takılır. Vizör<br />
kullanımına müsaade eder.<br />
8. Bataryalar: Lityum veya alkalin bataryalar<br />
kullanılır. Civalı bataryalar kullanılmayacak-tır. (İki<br />
pilin toplam voltajı 2.4 voltun altında olmamalıdır.)<br />
9. Batarya Kutusu: GGG’ne güç sağlar.<br />
X. ANVIS’İN ÖZELLİKLERİ<br />
Parantez içindekiler AN/PVS-5 bilgileridir.<br />
1. Işığı 25.000 kez güçlendirir. Güçlendirme,<br />
elektromanyetik impulsların gücünü ölçer. (10.000)<br />
2. Işığı 2000-3500 kez yoğunlaştırır. Yoğunluk,<br />
elektrik ya da manyetik alandan geçen kuvvet<br />
çizgilerinin sayısı olarak ölçülmüş gücüdür. (750-<br />
1500)<br />
3. Görsel netlik için en iyi durum 20/40’tır. (20/50)<br />
4. Sıcaklık limiti +52 o C’den -32 o C’ye kadardır.<br />
( +52 o C/-54 o C)<br />
5. Kaska monteli olarak yukarı pozisyonda taşınabilir.<br />
Bu şekilde otomatik olarak güç kaynağından ayrılır ve<br />
GGG kapanır.<br />
6. GGG altından çevresel görüş imkanı vardır, kokpit<br />
aletlerini görme imkanı verir.<br />
7. Gözlüğün ağırlığı 500-550 gramdır. ( 820 gr.)<br />
XI. G.G.G.’LERİNDEKİ SON GELİŞMELER<br />
3ncü nesil ultra görüntü yoğunlaştırıcılar, yüksek<br />
çözünürlüğe sahiptirler. Gelişmelerin sonucunda daha<br />
düşük ışık seviyelerinde daha keskin hatlı görüntü<br />
kazanılmıştır.<br />
AN/AVS-6 ve AN/AVS-9 GGG’lerine, pilotun<br />
gördüğü görüntüyü kaydeden kamera takma<br />
çalışmaları yapılmaktadır. Görev sırasında öğrenci<br />
pilotun gördüğü görüntülerin video görüntüleri, görev<br />
sonrası brifingde öğretmen pilot tarafından<br />
değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Ayrıca bu<br />
görüntüler, anlık görüntü olarak sayısal veri tabanı ile,<br />
Şekil 2. ANVIS-6 ile Kullanılan Teçhizat<br />
başka hava aracına veya üst karargahlara<br />
aktarılabilecektir [3].<br />
AN/AVS-6 ve AN/AVS-9 GGG’lerine, pilotun<br />
gördüğü görüntüyü kaydeden kamera takma<br />
çalışmaları yapılmaktadır. Görev sırasında öğrenci<br />
pilotun gördüğü görüntülerin video görüntüleri, görev<br />
sonrası brifingde öğretmen pilot tarafından<br />
değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Ayrıca bu<br />
görüntüler, anlık görüntü olarak sayısal veri tabanı ile,<br />
başka hava aracına veya üst karargahlara<br />
aktarılabilecektir [3].<br />
Geliştirilmekte olan sistemlerden bir diğeri de,<br />
ANVIS HUD olarak adlandırılan, uçuş bilgilerini<br />
GGG’lerine ileten sistemlerdir. Yapılan çalışmalar,<br />
entegre kask çalışmaları ile uçuş ve diğer sistem<br />
bilgileri yanında flır görüntüsünün de GGG’ne<br />
iletilmesi yönündedir [3].<br />
Ayrıca panoramik GGG’leri geliştirme çalışmaları<br />
ABD’de devam etmektedir. Böylece görüş alanı 100 o<br />
olan GGG’leri üretilebilecektir<br />
Diğer taraftan, GGG ile uçan pilotlar yeşil bir dünya<br />
görmeye alışıktırlar. Yapılan çalışmalar<br />
doğrultusunda, dış dünyadaki doğal görüntüye daha<br />
çok yakın renkli görüntüler sağlayan GGG’leri<br />
üretilebilecektir.<br />
Stereoskopik GGG’leri ise, pilotun gözünün önünde<br />
optik bir alet olmadan pilotun önünde görüntü<br />
üretmektedir. Holografik vizörlerin kullanılacağı bu<br />
sistemde, kaska takılan diğer parçalar olmadığı için<br />
ağırlık azalacak ve emniyet artacaktır [4].<br />
Gelişmelerin meydana geldiği diğer bir alan da, GGG<br />
simülatör sistemleridir. GGG uçuş eğitimleri gerçek<br />
GGG’leri ile yapılmaktadır. Araştırmalar, pilotların<br />
182
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
istenen uçuş yeteneklerine hazırlanmasında<br />
simülatörlerin önemli bir rol oynadığını göstermiştir.<br />
Ayrıca PC tabanlı eğitim seçeneği, intibak<br />
eğitimindeki personele, GGG ile uçuşu tanıma<br />
açısından kolaylık sağlayacaktır.<br />
XII. GGG’NÜN SİVİL HAVACILIKTA<br />
KULLANIMI<br />
Karanlığın maskesi, askeri maksatlar nedeniyle gece<br />
görüş gözlükleri sayesinde yıllar önce düşürülmüştür<br />
[5]. Gece görüş gözlüklerinin, sivil pilotlar için<br />
karanlığı aydınlatma zamanı gelmiştir.<br />
Sıhhi tahliyeden petrol boru hatları keşfine,<br />
ilaçlamadan polis maksatlı kullanımına kadar pekçok<br />
alanda gece uçuş sistemlerine olan ilgi büyümektedir.<br />
Gözlük teknolojisi geliştikçe, gece görebilme ve<br />
uçabilme kabiliyeti, sivil havacılıkta da istek ve<br />
zorunluluk yaratmaktadır.<br />
Meydana gelen gelişmeler, hükümetleri ve havacılık<br />
otoritelerini gerekli düzenlemeleri yapmaya<br />
zorlamaktadır. Federal Aviation Authority (FAA) ve<br />
Joint Aviation Authority (JAA), henüz gece görüş<br />
gözlükleri ile uçuş konusunda bir düzenleme<br />
yapmamıştır. Halihazırda ABD’de, gece görüş<br />
gözlüklerinin sivil havacılıkta kullanımı ile ilgili bir<br />
düzenleme mevcut değildir. ABD’de sadece sağlık<br />
sektöründe kullanımına müsaade edilmiştir. Fakat<br />
hava taksi ve ilaçlama vb. şirketler de izin almaya<br />
çalışmaktadır [5]. Türkiye’de de, GGG’lerinin sivil<br />
havacılıkta kullanımı ile ilgili bir düzenleme mevcut<br />
değildir. Askeri alandaki yaklaşık 30 yıllık tecrübe,<br />
teknolojideki hızlı gelişmeler ve sivil havacılıkta<br />
yaygın kullanım alanları, çok kısa bir sürede tüm<br />
havacılar için 24 saat VFR uçuşu mümkün kılacaktır.<br />
XIII. GGG’NÜN KARA HAVACILIĞINDAKİ<br />
YERİ VE GELİNEN EĞİTİM SEVİYESİ<br />
GGG uçuşu; gece şartlarında, taktik maksatla, düşman<br />
tehdidi altında, en yüksek engel ile 200 feet irtifa<br />
arasında yapılan uçuş şeklidir.<br />
GGG uçuşunda amaç; gündüz yapılabilen tüm<br />
görevlerin, gece de tehdit ortamında<br />
gerçekleştirilebilmesini sağlamaktır. Gece karanlığının<br />
ve arazinin yardımı ile, düşmana görünmeden,<br />
radarlarca tespit edilmeden alçak irtifalarda<br />
uçabilmek, genel maksat helikopterleri için uçarbirlik,<br />
keşif, arama-kurtarma, sıhhi tahliye gibi görevleri,<br />
taarruz helikopterleri için ise uçarbirlik harekatına<br />
eskort, ateş desteği ve nokta hedeflerinin imhası gibi<br />
görevleri gece de icra edebilmek en önemli hedeftir.<br />
1984 yılından itibaren, olağanüstü hal bölgesinde<br />
bölücü terör hareketi başlamış ve tırmanarak devam<br />
etmiştir. Helikopterler, bölücü terör hareketine karşı<br />
yapılan mücadelenin en önemli ve vazgeçilmez<br />
unsurları olmuştur. Kara birliklerinin helikopterlere<br />
duyduğu ihtiyaç gittikçe artmış ve harekatın gündüz<br />
olduğu gibi gece de desteklenmesi ihtiyacı doğmuştur.<br />
Bunun üzerine, helikopterlerin ihtiyaç duyulan<br />
görevleri icra edebilmeleri için, 1990 yılından itibaren<br />
gerekli çalışmalar başlatılmış, 1993 yılından itibaren<br />
de GGG ile uçuş yapılabilecek seviyeye gelinmiştir.<br />
Bugün, kara havacılık sınıfı, onbinlerce saat GGG<br />
uçuşu ve %80’nin üzerinde gece göreve hazır pilotu<br />
ile, dünyada gece ve gündüz harekat yapabilecek<br />
birkaç ülkeden biri olmanın gururunu yaşamaktadır.<br />
1997 yılından itibaren temel pilotaj kursundan mezun<br />
olan her pilot, GGG başlangıç kursunu görmüş olarak<br />
kıtalarına gitmekte ve görev eğitimini müteakip kısa<br />
sürede gece uçuş görevlerine gidebilecek hale<br />
gelmektedir. Bu nedenledir ki, GGG uçuş eğitimi,<br />
kıtaların öncelikli ve devamlı bir eğitim faaliyeti<br />
haline gelmiştir.<br />
XIV. KARA HAVACILIĞINDA GGG EĞİTİMİ<br />
1. GGG Başlangıç Eğitimi: Daha önce GGG ile hiç<br />
uçmamış helikopter pilotlarına, hazırlanan eğitim<br />
programlarına göre verilen 15 saatlik uçuş ve 20<br />
saatlik nazari ders eğitimidir. Bu eğitimi tamamlayan<br />
pilotların göreve gidebilmeleri için, kıtalarında görev<br />
eğitimini tamamlamaları gereklidir [6].<br />
2. GGG Tip İntibak Eğitimi: Daha önce belirli bir<br />
tip helikopter ile başlangıç eğitimi almış pilotlara,<br />
başka bir tip helikopterde GGG ile uçabilmeleri için<br />
ilgili programa göre uygulanan eğitimdir. Bu eğitimi<br />
tamamlayan pilotlar da göreve gidemezler. Seviyeleri,<br />
intibak ettikleri tip için, başlangıç eğitimi almış<br />
pilotlarla aynıdır. Görev eğitimini tamamlamaları<br />
gerekmektedir [6].<br />
3. GGG Görev Eğitimi: Birliğin muharebede alacağı<br />
vazifelere uygun olarak birlik komutanı tarafından<br />
seçilen görevlerin GGG ile yerine getirilmesine<br />
yönelik eğitimdir [6].<br />
4. GGG İdame Eğitimi: Birlik harbe hazırlık eğitimi<br />
kapsamında pilotların gece uçuş kabiliyetlerini devam<br />
ettirmeleri amacıyla yapılan eğitimdir. Her pilot,<br />
göreve gidebilme standardını korumak için, en az 45<br />
gün içerisinde bir periyot GGG ile uçuş yapmalıdır<br />
[6].<br />
XV. SONUÇ<br />
Muharebe sahalarının şövalyesi, zaferin vazgeçilmez<br />
unsuru olan kara havacılığının önemi her geçen gün<br />
daha iyi anlaşılmaktadır. Teknolojideki baş döndürücü<br />
gelişmelerden kara havacılık sınıfı da etkilenmekte,<br />
her gün kendisini geliştirme ve yenileme ihtiyacı<br />
artarak devam etmektedir. Türk Kara Havacılığı’nın<br />
geleceğin muharebe sahasındaki rolü ve öncelikli<br />
hedefleri tekrar gözden geçirilmiş ve GGG ile uçuş<br />
kabiliyetinin en kısa sürede kazanılmasının elzem bir<br />
183
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
konu olduğu görülmüştür. Süratle mevcut<br />
helikopterlerin tadilatı yapılmış ve açılan GGG<br />
kursları ile personel yetiştirilmiştir.<br />
Bugün, Türk Kara Havacılığı, tümüyle GGG<br />
eğitimlerine öncelik veren ve bu konuda dünya<br />
ordularına birikimlerini aktarabilecek bir konuma<br />
gelmiştir. Teknolojideki yeni gelişmelerin süratle<br />
mevcut sistemlere uyarlanması ve eğitimler ile, kara<br />
havacılığı bulunduğu seviyeyi daha ileri noktalara<br />
götürecektir.<br />
Ünlü strateji uzmanı LIDDET HART ın şu sözü<br />
gecenin önemini vurgulamaktadır: " Karanlık hünerli<br />
askerlere bir arkadaş, fakat beceriksiz olanlara<br />
karışıklığın bir nedenidir." [3].<br />
KAYNAKLAR<br />
1. Exportable Training Package For NVG Operations,<br />
p. 17, United States Army Aviation Center, 1991<br />
2. Gece Görüş Gözlüğü Ders Kitabı, Sayfa 3-2, 3-3, 3-<br />
4, 3-9, 3-10, 2001<br />
3. Kr.Plt.Yzb.G. Korkmaz, GGG Teknolojisindeki<br />
Gelişmeler, Kara <strong>Havacılık</strong> Dergisi, Sayı. 15, Sayfa<br />
20-21, 1999<br />
4. Kr.Plt.Yzb.M.A. Ağaşçıoğlu, GGG Geçmişi-<br />
Bugünü-Geleceği, Kara <strong>Havacılık</strong> Dergisi, Sayı. 1,<br />
Sayfa. 12-13, 1996<br />
5. J. Croft, Getting Civil with Night Vision, Rotor &<br />
Wing, p. 29-30-32, September 2003<br />
6. Kara Havacılığı Gece Görüş Gözlüğü İle Uçuş<br />
Yönergesi, Sayfa. 2-1, 2002<br />
184
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAKLARDA KABLOSUZ İLETİŞİMİN ARINC VERİ İLETİŞİMİ<br />
YERİNE KULLANILMASI<br />
Mehmet ERLER<br />
e-posta: erler@erciyes.edu.tr<br />
Özgür AKSU<br />
e-posta: oaksu@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> YO, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Uçak elektronik sistemlerinde kullanılan uzun mesafe<br />
veri iletimi ve cihazların kontrolünde temel alınan<br />
sistem RS-ARINC [1][2] sistemleridir. Bu sistemler<br />
yerine kablosuz veri iletim teknolojisinin kullanılarak<br />
çeşitli yönlerden verimlilik sağlayabilmek<br />
amaçlanmaktadır. Bu amaçla öncelikle 802.11b<br />
standardını inceleyerek [3] bu yapı kapsamında<br />
yapılabilirliği vurgulamak istedik.<br />
I. GİRİŞ<br />
İletişimin iki etmen arasındaki veri transferi olarak<br />
niteleyen sosyologlar, insanlar arasında ilk uzak<br />
mesafe iletişim metodunu duman haberleşmesi olarak<br />
kabul ederler. Elektronik dalında iletişim öncüsü ise<br />
1970’li yıllarda ilk transistörün keşfedilmesiyle<br />
başladığı kabul görmektedir. Yapılan çözümsel<br />
devrelerde birden fazla transistörün kullanılmasına<br />
ihtiyaç duyulması ile oluşan bu kavram ilk elektronik<br />
veri iletimini gerçekleşmiştir. Bu iletimde kullanılan<br />
yapı TTL (Transistor to Transistor Lojik) olarak<br />
tanımlanmaktadır. Kullanılacak veri iletim bant<br />
genişliği, iletim yapılacak mesafe sorun oluşturan iki<br />
ana etmendir. Günümüze kadar çok farklı metotlar bu<br />
sorunları çözümlemek için kullanıldı [4]. Elektronik<br />
teknolojisindeki hızlı gelişmelerle birlikte uçaklarda<br />
kullanılan elektronik temelli aviyonik cihazların<br />
sayısında büyük artışlar olmuştur ve bu durum kontrol<br />
yükünü artırmaktadır. Bunun üzerine çok sayıdaki<br />
aviyonik teçhizatın kontrolünün daha kolay hale<br />
gelebilmesi<br />
için ARINC ve 1553 gibi veri yolu (data bus) kontrol<br />
yapıları oluşturularak cihazların daha etkin ve<br />
interaktif kullanımı sağlandı [5]. Günümüz<br />
uçaklarında kullanılan veri iletim sistemleri yapısı<br />
Şekil 1 de gösterilen biçimde tasarlanmaktadır.<br />
Bu sistem açısından uçağın veri iletimi yapılacak her<br />
noktasına farklı veri hattı ve elektriksel güç çekilmesi<br />
zorunlu hale gelmektedir. Bu kullanılan hatların<br />
zaman içerisindeki aşınma ve kapasitif etkileri<br />
yüzünden periodik olarak bakıma alınması,<br />
değiştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle<br />
montaj , bakım işlemleri sırasında sorun olan bu hatlar<br />
için soketler kullanılarak aktif sorun ertelenmiştir. Bu<br />
soketlerin yerleşimi ve yapısal planlanması için<br />
yeniden tasarımlar yapılmaktadır. Bu incelemeler<br />
sonucunda oluşan farklı sistemlere bakım<br />
yapılabilecek personel için eğitimine başvurulması<br />
gerekmektedir. Ayrıca bu konuda hazırlanan sayısız<br />
bakım <strong>kitabı</strong> ile teknisyenlerin bakım işlemlerine<br />
yardımcı olmaya çalışılmaktadır. Önerilen bu yeni<br />
sistem ile kablolama yerine 802.11b protokol yapılı<br />
2.4 Ghz veri iletimi kablosuz sağlanacaktır. Böylece<br />
yapılacak eğitim ve dökümantasyon desteğine ihtiyaç<br />
kalmayacağı gibi iş yükü azalacaktır. Azalan bu iş<br />
yükü ve ayrıntı ile insan faktöründen oluşan hatalar<br />
minimuma indirilecektir.<br />
II. 802.11b WİRELESS VERİ İLETİM YAPISI<br />
Kablosuz iletişim yapısında gelinen son noktalardan<br />
biri olan 802.11b yapısı ile veri iletim mesafesinin<br />
yanı sıra hata düzeltme ve veri kaybını önleme üzerine<br />
gelişme sağlamıştır. Bu yapıda verilerin modülasyonu<br />
ve aktarım yükselteci tamamen programlanabilir bir<br />
yapıdadır. Veri iletimi PPP (point to point protocol)<br />
protokolü ile birden fazla arabirim aynı kanal<br />
üzerinden veri iletimi yapılmaktadır. Aşağıda görülen<br />
Şekil 2 örnek bir 802.11b yapısının blok şemasıdır [3].<br />
Şekil 1. RS veri iletişimi [6]<br />
185
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 2. 802.11b blok şeması [3]<br />
Bu şemada yer alan besleme uçlarının dışında kalan<br />
uçların RX tanımlıları veri alımında, TX tanımlıları<br />
ise veri gönderiminde kullanılmaktadır. Bu yapıda<br />
geliştirilen günümüz arabirimleri ile aynı anda<br />
gönderim ve alım yapabilen (transreceivers) modüller<br />
kullanımdadır.<br />
III. ARINC PROTOKOLÜ VE DEĞİŞİM<br />
VARYASYONLARI<br />
Genel olarak uçak sistemlerinde kullanılan yapı<br />
ARINC [5] veri iletim yapısıdır. Bu yapı yerine<br />
kablosuz erişim yöntemini yerleştirmek amaçlanılırsa<br />
ilk olarak veri iletiminin analizinin yapılmalıdır. Bu<br />
analiz sonucunun hedeflenen sistem için imkan<br />
dahilinde olması gerekmektedir. Aşağıda yer alan<br />
Şekil 3’de temel bir ARINC veri iletim yapısı<br />
görülmektedir.<br />
Şekil 3. ARINC veri protokolü [5]<br />
186
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Yukarıda görüldüğü gibi veri seri halde tek bus artmaktadır. Diğer bir konu da gönderilen veya alınan<br />
üzerinden gönderilip alınmaktadır. Kullanılan verinin sadece kaynak ve hedeften başka ünitelere de<br />
halfdublex veri iletişim yapısı yüksek hız ve kararlılık aktarılmasıdır. Bu yapı temel olarak çok sayıda çıkış<br />
gerektirmektedir [5]. Bu nedenle ARINC sistemin yelpazesi kullanması nedeniyle hata riskini<br />
yerini alacak olan yeni sistemin mutlak olarak yüksek<br />
hızlı seri veri iletimini desteklemesi gerekmektedir.<br />
Aşağıda Şekil 4’de hız veri ilişkisi için bir grafik<br />
arttırmaktadır. Aşağıdaki Şekil 5 de ARINC BUS<br />
yapısı bağlantıları, Şekil 6 da bu yapının gönderim<br />
alım diyagramı ve son olarak da Şekil 7 de uçak<br />
görülmektedir. Veri iletiminde iletim hızı içerisinde bağlı olan bir yapı görülmektedir.<br />
yükseldikçe kayıp ve harcanan güç faktörü<br />
Şekil 4. ARINC veri hız ilişkisi [5]<br />
Şekil 5. ARINC bus yapısı [2]<br />
Şekil 6. Veri iletim yerleşim diyagramı [7,8]<br />
IV. ARINC RS YAPISININ YERINE 802.11b<br />
PROTOKOLÜNE ÇEVRİM<br />
Veri iletimi için kullanılan kablolamaların yerine RS<br />
(Recommended Standard) çevrim ile sinyal ST<br />
(Schmitt Trigger) yapısında dönüştürülür. Bu sinyaller<br />
802.11b yapısı içeren akılı kartlara verilir. Bu verilen<br />
verinin aktarılacağı ünitelere de aynı yapı oluşturulur.<br />
İletim gerçekleştirilerek sistem çözüme kavuşturulur.<br />
Vericiden çıkan bütün verilerin tüm terminallere<br />
ulaşmaktadır. Bu olay ARINC yapısında olduğundan<br />
Şekil 7. Uçak içi bağlantı yapısı [2]<br />
187<br />
uçak üzerinde veri iletimi hücre bazlı sağlanabilir.<br />
Sistem açısından uç noktalardaki sistem beslemeleri<br />
için geniş bir taban kullanılmaktadır. Bunun dışında<br />
yazılımsal yada donanımsal hiçbir değişikliğe ihtiyaç<br />
duyulmamaktadır. Yeni bir tip ARINC protokolü<br />
oluşturulmadığından yapı bütün ARINC tabanlı<br />
uçaklara kolaylıkla uygulanabilmektedir. Aşağıda yer<br />
alan Şekil 8’de örnek bir ARINC/Kablosuz (Wireless)<br />
yapı şeması görülmektedir.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 8. ARINC/Kablosuz(Wireless) çevrimi<br />
V. SONUÇ VE DOĞABİLECEK SORUNLARIN<br />
ÇÖZÜMLERİ<br />
Bu yapının kabul edilerek uygulandığı sistemlerde<br />
yapılacak değişikler sonucunda bakım masraflarının<br />
azalması ve bakım işlemlerinin kolaylaşmaktadır.<br />
Bunların yanı sıra uçak sistemlerinde oluşacak düşük<br />
güç tüketimi, ağırlık azalması gibi etmenlerde artı<br />
olarak sisteme eklenmektedir. Bu sistemin<br />
kullanıldığı günümüzde birçok araç bulunmaktadır.<br />
Bunlara en iyi örnek lastik hava basıncını araç<br />
içerisindeki kontrol sistemine ve araç kullanıcısına<br />
aktaran sistem olabilir.<br />
Bu yapıda yaşanabilecek en önemli ve gerçekçi sorun<br />
veri iletimini kesintiye uğratacak parazitsel<br />
kaynaklardır. Bu sorunun aşılması için 802.11c<br />
protokolü kullanan kablosuz (wireless) yapılar<br />
tasarlanmaktadır. Bu yapı ile sistem içi veya dışı<br />
parazitler sistem içerisinde barındırılmayacaktır.<br />
Şekil 9. RS-ARINC-PC çevrim ve test ünitesi<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] J. Peleska, Automated Test Suites For Modern<br />
Aircraft Controlers, 14 Temmuz 2003.<br />
http://www.informatik.uni-bremen.de/agbs/jp/<br />
papers/rss2003_peleska.html<br />
[2] M. Stock, Flight Systems CAN aerospace 2002<br />
http://www.mstock.com/<br />
[3] MAXIM IC web page; MAX 2820 oncircuit<br />
analys . 01/2004. www.maxim-ic.com<br />
[4] Soyer İvgen, H. ; Aviyonik Haberleşmenin<br />
Gelişimi<br />
http://www.aselsan.com.tr/DERGI/temmuz99/avi_f<br />
r.htm<br />
[5] ARINC Specification 424-15, 11 February, 2000<br />
[6] Engineeringjournal; Volume Fifty.<br />
[7] Texas Instruments u Data Transmission design 96<br />
Seminar manual (SLLDE01A)<br />
[8] Texas Instruments u Data Transmission design<br />
Seminar 97 (SLLDE01B)<br />
188
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
VERİ ŞİFRELEME İÇİN YENİ BİR YÖNTEM<br />
Pınar ÇİVİCİOĞLU 1 Mustafa ALÇI 2<br />
e-posta: civici@erciyes.edu.tr e-posta: malci@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, Uçak Elektrik-Elektroniği Böl., 38039, Kayseri<br />
2<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu bildiride, sayısal bir işaretin şifrelenmesinde<br />
kullanılabilecek yeni bir yöntem tanıtılmıştır. Bu<br />
yöntem, sayısal işaretlere ulaşımın<br />
sınırlandırılmasında, yetkilendirme işlemlerinde,<br />
iletim kanalları üzerinden gizli haberleşmenin<br />
yapıldığı sistemlerde ve haberleşme kanallarından<br />
özel bilgiler iletilirken ek bir güvenlik sağlama<br />
işleminde çok başarılı bir şekilde kullanılabilir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Haberleşme tekniklerinin büyük bir hızla gelişim<br />
göstermesiyle, bilgilerin özel olması gerekliliği ortaya<br />
çıkmıştır. Bu sebeple, sayısal bilgilerin iletimi<br />
esnasında özel bilgilerin korunması, önemli bir mesele<br />
olarak kendini göstermektedir ve son yıllarda bilgi<br />
gizlemeye yönelik konularda büyük bir artış olmuştur<br />
[1-18].<br />
Bilgi gizleme, sayısal işaret işleme, işaret<br />
kodlama/örnekleme teorisi, sayısal haberleşme teorisi,<br />
sayısal işaret bastırma yöntemleri ve kriptografi gibi<br />
birçok disiplinin konularını birleştiren bir alandır.<br />
Kriptografi ve türevleri iş sektörleri ve askeri sektörde<br />
bilgi gizlemede kullanılan önemli bir araçtır ve son<br />
yıllarda bu yöntemler, haberleşme kanalları üzerinden<br />
uzamsal bilginin güvenli bir şekilde iletiminde<br />
kullanılmaktadır. Bilgi gizleme yöntemleri, kriptografi<br />
ve steganografi tekniklerinin her ikisini de<br />
kapsamaktadır.<br />
Steganografi, kelime anlamı ile “örtülmüş yazı” olarak<br />
ifade edilebilir. Gizli mesajları taşıyan kılıflar, dijital<br />
olarak sıkça kullanılan ve masum görünümde olan<br />
imgeler, resimler, sesler veya metinler olabilir.<br />
Gizlenen bilgi de düz bir yazı, şifreli bir yazı veya<br />
dijital ortamda gönderilmesi mümkün herhangi bir<br />
dosya olabilir [7].<br />
Steganografinin genel olarak amacı, gizlenen bilgiyi,<br />
istenmeyen kişilerin eline geçirmesi durumunda,<br />
bilginin gizlendiği ortam içerisinde bir bilgi<br />
sakladığına dair şüphelenmelerine meydan<br />
vermeyecek şekilde iyi saklayabilmektir. Yani<br />
steganografinin amacı, diğer kişilerin bir bilginin<br />
gizlendiğini öğrenmelerine engel olmaktır. Bir<br />
steganografi yöntemi, taşıyıcı ortamla ilgili şüphe<br />
yaratıyorsa, bu durumda yöntem başarılı olarak kabul<br />
edilemez [3].<br />
Bilgiyi gizleme yöntemleri değerlendirildiğinde<br />
steganografi ve kriptografinin akraba olduklarından<br />
bahsedilebilir. Kriptografi, bir mesajı anlaşılmayacak<br />
bir şekle dönüştürmek için şifrelerken steganografi,<br />
mesajı görünmemesi için saklar. Kriptografi,<br />
istenmeyen kişilerin anlamaması için veriyi<br />
şifrelerken steganografi, veriyi değiştirerek anlaşılmaz<br />
hale getirmez. Steganografi yöntemlerinin çoğu,<br />
mesajın varlığının tespit edilmesi durumunda bir de<br />
deşifre edilmesi için uğraşılmasını sağlamak amacıyla<br />
gizlenen mesajı şifreler. Yani steganografi ve<br />
kriptografi birlikte kullanılır. Steganografi, kriptografi<br />
için bir tamamlayıcı durumundadır çünkü fazladan bir<br />
güvenlik katmanı daha eklenmesini sağlamaktadır.<br />
Bu çalışmada, kriptografide kullanılabilecek, güvenlik<br />
seviyesi çok yüksek bir yöntem tanıtılmıştır. Bu<br />
yöntemin başarısı iki farklı helikopter imgesi üzerinde<br />
gösterilmiştir.<br />
II. TANITILAN YÖNTEMİN KRİPTOLAMADA<br />
KULLANILMASI VE GERÇEKLEŞTİRİLEN<br />
DENEYLER<br />
Bu bildiride tanıtılan yöntem, kriptolanacak<br />
işaretlerdeki her bir verinin bir anahtar aracılığı ile<br />
oluşturulan karşılıklarla yer değiştirilmesine dayanır.<br />
Bu nedenle de kriptolanan işaret orijinal işarete ait<br />
bilgi taşımaz ve dolayısıyla güvenli bir yöntemdir.<br />
Kriptolanan işiarelerin kriptosunu çözmek için en<br />
başta seçilen anahtarın ne olduğunun bilinmesi<br />
gerekir. Bu anahtar bilindiği sürece yapılan işlemler<br />
ters çevrilerek mesaj deşifre edilebilir.<br />
Anahtarın seçimi konusunda herhangi bir kısıtlama<br />
yoktur. Bu çalışmada seçilen anahtar MxN şeklindedir<br />
(Burada M, imgenin yatay boyusundaki, N ise düşey<br />
boyutundaki piksel sayısıdır).<br />
189
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Tanıtılan yöntemin başarısını test etmek için iki farklı<br />
helikopter imgesi kullanılmıştır. Kullanılan test<br />
imgeleri Şekil-1’de, tanıtılan yöntemin kullanılmasıyla<br />
elde edilen kriptolanmış işaretler ise Şekil-2’de<br />
verilmiştir. Görüldüğü gibi imgelerinin<br />
kriptolanmasıyla elde edilen işaretler, çok yüksek bir<br />
gürültü içeriyor gibi ya da anlamsız gibi görünmekte<br />
ve asıl işaretin ne olduğu kesinlikle<br />
anlaşılamamaktadır.<br />
Tanıtılan yöntemin tersi uygulanarak Şekil-2’deki<br />
işaretlerin kriptosunun çözülmesi durumunda elde<br />
edilen imgeler, Şekil-3’te verilmiştir. Şekil-1 ve Şekil-<br />
3 kıyaslandığında orijinal imgelerle kripto kırıldıktan<br />
sonra elde edilen imgelerin birbirinin aynı olduğu ve<br />
herhangi bir bilgi kaybının meydana gelmediği<br />
görülmektedir.<br />
göstermektedir. Yani, kriptolama başarılı bir şekilde<br />
gerçekleştirilmiştir<br />
(a)<br />
Tanıtılan yöntemin başarısını değerlendirebilmek<br />
amacıyla işaret işlemede çok sık kullanılan MSE<br />
(Karesel Ortalama Hata) kalite ölçütünden<br />
yararlanılmıştır [19].<br />
MSE değerinin hesaplanmasında,<br />
MSE=<br />
M N<br />
1<br />
2<br />
∑∑(<br />
Y i j − Si<br />
j<br />
MN , , )<br />
i= 1 j=<br />
1<br />
(1)<br />
ifadesi kullanılır. Burada M imgenin yatay<br />
boyutundaki, N ise düşey boyutundaki toplam piksel<br />
sayısıdır. orijinal imge pikselleri, ise<br />
S i , j<br />
Y i,<br />
j<br />
kriptolanmış imge pikselleridir. Tanıtılan yöntemin<br />
kullanılmasıyla elde edilen MSE değerleri Tablo-1’de<br />
verilmiştir<br />
III. SONUÇ<br />
Bu bildiride, imgelerin şifrelenmesi için<br />
kullanılabilecek basit ama çok başarılı bir yöntem<br />
tanıtılmıştır. Tanıtılan yöntemin başarısı, Şekil-2,<br />
Şekil-3 ve Tablo-1 değerlendirilerek rahatlıkla<br />
görülebilir. Şekil-2’den görüldüğü gibi imgenin<br />
kriptolanmasıyla elde edilen işaretler, çok yüksek bir<br />
gürültü içeriyor gibi ya da anlamsız gibi görünmekte<br />
ve asıl işaretin ne olduğu kesinlikle<br />
anlaşılamamaktadır. Şekil-3’te ise Şekil-2’deki<br />
işaretlerin kriptosunun çözülmesi durumunda elde<br />
edilen imgeler verilmiştir. Şekil-1 ve Şekil-3<br />
kıyaslandığında orijinal imgelerle kripto kırıldıktan<br />
sonra elde edilen imgelerin birbirinin aynı olduğu ve<br />
herhangi bir bilgi kaybının meydana gelmediği<br />
görülmektedir. Tablo-1’de, tanıtılan yöntemin<br />
kullanılmasıyla elde edilen MSE değerleri verilmiştir.<br />
Tablodan da görüldüğü gibi test imgelerinin MSE<br />
değerleri çok yüksektir. Bu da orijinal test imgeleri ve<br />
kriptolanmış imgelerin birbirinden çok farklı olduğunu<br />
(b)<br />
Şekil 1. Tanıtılan yöntemde kullanılan test imgeleri<br />
(a)<br />
(b)<br />
Şekil 2. Tanıtılan yöntemin Şekil-1’deki test imgeleri<br />
için kullanılmasıyla elde edilen kriptolanmış imgeler<br />
190
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
(a)<br />
(b)<br />
Şekil 3. Şekil-2’deki imgelerin kriptosunun<br />
çözülmesiyle elde edilen imgeler<br />
Tablo 1. Tanıtılan yöntemin Şekil-1’deki test imgeleri<br />
üzerinde kullanılması sonucu elde edilen MSE<br />
değerleri<br />
Şekil 1(a) ile 2(a)<br />
arasındaki MSE<br />
değerleri<br />
Şekil 1(b) ile 2(b)<br />
arasındaki MSE<br />
değerleri<br />
20512.00 21250.00<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] M. Alçı, P. Çivicioğlu, Using Identical Values for<br />
Encryption of Data, The 46 th IEEE International<br />
Midwest Symposium on Circuits and Systems,<br />
MWSCAS 2003, Cairo, Egypt, 27-30 December<br />
2003.<br />
[2] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Hiding Information In<br />
Images, Third International Conference on<br />
Electrical and Electronics Engineering,<br />
ELECO’2003, Proc. of Electronic, pp.141-144,<br />
Bursa, 3-7 December 2003.<br />
[3] D. Artz, Digital Steganography: Hiding Data<br />
within Data, IEEE Internet Computing, vol. 5,<br />
No.3, pp. 75-80, 2001.<br />
[4] A.J. Menezes, P.C.V. Oorschot, S.A. Vanstone,<br />
Handbook of Applied Cryptography, CRC Press,<br />
Florida, USA, 1997.<br />
[5] D.R. Stinson, Cryptography: Theory and Practice,<br />
CRC Press, USA, 1995.<br />
[6] M. Naor, A. Shamir, Visual Cryptography,<br />
Advances in Cryptology, EUROCRYPT'94, pp. 1-<br />
12, 1995.<br />
[7] N. F. Johnson, S. Jajodia, Steganalysis: The<br />
Investigation of Hidden Information, Proc. IEEE<br />
Information Technology Conf., 1998, pp. 113-<br />
116.<br />
[8] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Güvenli İletişim İçin Veri<br />
Gizleme Tekniklerinin Kullanımı, Elektrik<br />
Elektronik Bilgisayar Mühendisliği 10. Ulusal<br />
Kongresi, pp. 422-425, İstanbul, 18-21 Eylül<br />
2003.<br />
[9] F.A.P. Petitcolas, R.J. Anderson, M.G. Kuhn,<br />
Information Hiding-A Survey, Proceedings of the<br />
IEEE, Special Issue on Protection of Multimedia<br />
Content, vol. 87, pp. 1062-1078, 1999.<br />
[10] N. Bourbakis, C. Alexopoulos, Picture Data<br />
Encryption Using SCAN Pattern, Pattern<br />
Recognition, vol. 25, pp. 567-581, 1992.<br />
[11] J. Fridrich, Image Encryption Based on Chaotic<br />
Maps, Proc. IEEE Nonlinear Signal and Image<br />
Processing Workshop, pp.1105-1120, 1997.<br />
[12] R.J. Anderson, Stretching the Limits of<br />
Steganography, Information Hiding, Springer<br />
Lecture Notes in Comp. Science, vol. 1174, pp.<br />
39-48, 1996.<br />
[13] W. Bender, D. Gruhl, N. Morimoto, A. Lu,<br />
Techniques for Data Hiding, IBM Systems<br />
Journal, vol. 35, No. 3-4, pp. 313-336, 1996.<br />
[14] L.M. Marvel, C.G. Boncelet, C.T. Retter, Reliable<br />
Blind Information Hiding for Images, Proceedings<br />
of Information Hiding Workshop, pp. 48-62,<br />
1998.<br />
[15] C.S. Tsai, C.C. Chang, T.S. Chen, Sharing<br />
Multiple Secrets in Digital Images, The Journal of<br />
Systems and Software, vol. 64, pp. 163-170, 2002.<br />
[16] B. Pfitzmann, Information Hiding Terminology,<br />
Information Hiding: First International Workshop,<br />
Lecture Notes in Computer Science, vol. 1174,<br />
pp. 347-350, 1996.<br />
[17] S.W. Colomb, Run-length Encodings, IEEE<br />
Trans. Inform Theory, vol. IT-12, pp. 399-401,<br />
1966.<br />
[18] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Güvenli Veri İletişiminde<br />
Steganografi Tekniklerinin Kullanımı, Türkiye I.<br />
Uluslararası Uydu/Anten/Elektronik İletişim<br />
Sistemleri <strong>Sempozyum</strong>u, Ankara, 1-2 Mayıs<br />
2003.<br />
[19] H. L. Eng, K. K. Ma, Noise Adaptive Soft-<br />
Switching Median Filter, IEEE Transactions on<br />
Image Processing, Vol.10, pp.242-251, 2001.<br />
191
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
YENİ BİR YÖNTEM KULLANILARAK GİZLİ VERİ İLETİŞİMİNİN<br />
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ<br />
Mustafa ALÇI 1 Pınar ÇİVİCİOĞLU 2<br />
e-posta: malci@erciyes.edu.tr e-posta: civici@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
2<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, Uçak Elektrik-Elektroniği Böl., 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu bildiride, sayısal bir işaretin güvenli bir şekilde<br />
iletimini sağlamak için yeni bir yöntem tanıtılmıştır.<br />
Tanıtılan yöntem kullanılarak, ses işaretnin, bir imge<br />
işareti içerisinde saklanarak haberleşme<br />
kanallarından iletimi sağlanmıştır. Tanıtılan yöntemin<br />
başarısı, 8 saniyelik bir konuşma işareti bir uçak<br />
imgesi içerisine gömülerek test edilmiştir. Elde edilen<br />
sonuçlar göstermektedir ki ses işareti gömüldükten<br />
sonra uçak imgesinde gözle fark edilebilen bir<br />
bozulma oluşmamıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Steganografi, bir bilginin varlığı belli olmayacak<br />
şekilde bu bilgiyi saklama sanatı olarak tanımlanabilir<br />
[1]. Klasik steganografi, bir seri numarası, telif<br />
hakkına ait bir işaret gibi gizli bir mesajı, bilgisayar<br />
kodu, video filmi veya bir müzik kaydı gibi bir kılıf<br />
mesajı içerisine gömme yollarıyla ilgilenir. Gömme<br />
işlemi, genellikle bir parola kullanılarak yapılır ve bu<br />
parola bilinmeksizin üçüncü bir kişinin gizlenen<br />
bilgiyi bulması ya da yok etmesi çok zordur. Bilgi,<br />
kılıf işaretine gömüldükten sonra elde edilen işaret,<br />
stego-işareti olarak adlandırılır. Mesela, bir marka, bir<br />
metnin içerisine gömüldükten sonra bu metin, stegometni<br />
olarak adlandırılır. Aynı şekilde bir metin bir<br />
imge içerisine gömüldüğünde bu durumda da bir<br />
stego-imgesi elde edilir [2].<br />
Steganografinin genel olarak amacı, gizlenen bilgiyi,<br />
istenmeyen kişilerin eline geçirmesi durumunda,<br />
bilginin gizlendiği ortam içerisinde bir bilgi<br />
sakladığına dair şüphelenmelerine meydan<br />
vermeyecek şekilde iyi saklayabilmektir. Yani<br />
steganografinin amacı, diğer kişilerin bir bilginin<br />
gizlendiğini öğrenmelerine engel olmaktır. Bir<br />
steganografi yöntemi, taşıyıcı ortamla ilgili şüphe<br />
yaratıyorsa, bu durumda yöntem başarılı olarak kabul<br />
edilemez [3].<br />
Steganografi, kelime anlamı ile “örtülmüş yazı” olarak<br />
ifade edilebilir. Gizli mesajları taşıyan kılıflar, dijital<br />
olarak sıkça kullanılan ve masum görünümde olan<br />
imgeler, resimler, sesler veya metinler olabilir.<br />
Gizlenen bilgi de düz bir yazı, şifreli bir yazı veya<br />
dijital ortamda gönderilmesi mümkün herhangi bir<br />
dosya olabilir [4].<br />
Son yıllarda, bilgi gizleme konularına duyulan ilgi<br />
büyük oranda artmıştır [1-18]. Bunun sebebi, radyo,<br />
televizyon ve kitap yayıncılarının, dijital filmler, telif<br />
hakkı alınmış markalar, kitaplar ve ses kayıtlarındaki<br />
şifreli seri numaralarını gizleyen yöntemlere olan<br />
ilginin artmış olmasıdır [2].<br />
Bu çalışmada, gizlenecek bilgi olarak 8 saniyelik bir<br />
ses işareti kullanılmıştır. Yapılan deneyde, bu ses<br />
işareti uçak imgesinin içerisine gizlenmiştir.<br />
II. STEGANOGRAFİNİN TARİHÇESİ<br />
Steganografi ve bilgi gizlemeyle ilgili kavramlar, çok<br />
yeni sayılmazlar. Steganografinin ilk kez<br />
Yunanistan’da Altın Çağ döneminde kullanıldığı<br />
düşünülmektedir. Bu çağda insanlar, tabletler üzerine<br />
yazılar yazmışlar ve bu yazıların üzerini balmumuyla<br />
kapatarak yazıyı görünmez hale getirmişlerdir ve<br />
böylece o tableti gören kişiler üzerinde yazı olduğunu<br />
anlayamamışlardır.<br />
Ustaca kullanılan diğer bir yöntem, bilgiyi taşıyacak<br />
kişinin başını traş ederek bilgiyi dövme şeklinde<br />
başına yazmaktı. Saçların uzamasıyla yazılan bilgi<br />
görünmez hale gelmekte ve bilgiyi taşıyacak kişinin<br />
başı tekrar traş edildiğinde saklanan bilgiye<br />
ulaşılabilmekteydi [6].<br />
1586 yılında İskoç Kraliçesi Mary, İngiltere kraliçesi<br />
Elizabath’e suikast planları yaparak tahta geçmeyi<br />
planlamıştı. Ancak kullandığı şifrenin kırılması<br />
üzerine İngiliz gizli polisi İskoç Kraliçesi Mary’nin ve<br />
suikasti yapacak 6 kişinin isimlerini ele geçirerek<br />
idam ettirmiştir.<br />
Steganografinin kullanımı 20. yüzyılda yeniden hız<br />
kazanmaya başladı. Bu dönemde İngilizler,<br />
düşmanlarının topçu birliklerinin yerini işaretlemek<br />
192
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
S i , j<br />
için bir resim çizdirerek harita şekillerini kelebek<br />
( S − S)<br />
( Y − Y )<br />
kanadı motiflerinin içerisine saklamışlardır. Böylece<br />
Corr =<br />
(3)<br />
2<br />
2<br />
çok masum görünen kelebek resimlerinin içine askeri ∑∑(<br />
S − S)<br />
∑∑(<br />
Y − Y )<br />
birliklerin yerlerini işaretlemişlerdir.<br />
sayısıdır. orijinal imge pikselleri, Y , ise stego-<br />
ile verilir. Burada,<br />
İkinci dünya savaşının başlarında steganografi<br />
teknolojisi hemen hemen sadece görünmeyen yazıların<br />
∑∑<br />
S = S<br />
yazılabildiği “görünmeyen mürekkepleri”<br />
M N<br />
(4)<br />
kapsamaktaydı. Bu mürekkepler genellikle, sirke,<br />
ve<br />
meyve suları ve süt gibi ısıtıldıkları zaman koyu renk<br />
alan maddelerden oluşmaktaydı. Ayrıca görünmeyen<br />
∑∑<br />
mürekkeplerin elde edilmesinde bazı kimyasal<br />
Y = Y<br />
(5)<br />
M N<br />
maddelerden de yararlanılmıştır. Masum bir mektup<br />
görünümündeki bir yazı, satır aralarına bu tip kullanılarak hesaplanır. S orijinal imge pikselleri, Y ise<br />
mürekkepler kullanılarak yazılan değişik yazılarla çok stego-imge pikselleridir.<br />
farklı mesajlar verebilmekteydi.<br />
Tanıtılan yöntemin kullanılmasıyla elde edilen IQM<br />
Steganografinin meşhur bir başka kullanımı, Margaret değerleri Tablo-1’de verilmiştir.<br />
Thatcher’in İngiltere başbakanı olduğu dönemde<br />
gerçekleşmiştir. 1980 yıllarında Margaret Thatcher,<br />
IV. GİZLİ VERİ İLETİŞİMİ İÇİN TANITILAN<br />
bakanlar kurulu dokümanlarının basına sızmasına çok YÖNTEM VE GERÇEKLEŞTİRİLEN<br />
sinirlenmiş ve kelime aralarında, bakanların<br />
DENEYLER<br />
kimliklerini şifrelemek için kelime işlemcileri Bu bildiride tanıtılan yöntemde öncelikle taşıyıcı<br />
programlatmıştır. Böylece bilgiyi sızdıran bakanların imgenin LSB değerleri bulunmuştur. Daha sonra,<br />
kim olduğunu tespit etmeye çalışmıştır [2].<br />
gizlenecek ses işareti, frekans uzayından 8 bitlik<br />
konumsal uzaya dönüştürülmüş ve taşıyıcı imgenin<br />
III. İMGE KALİTE ÖLÇÜTLERİ (IQM’ler) seçilen LSB değerleri ses işaretinin konumsal uzay<br />
Tanıtılan yöntemin başarısını değerlendirebilmek karşılıkları ile değiştirilerek stego-imge elde<br />
amacıyla işaret işlemede sıkça kullanılan kalite edilmiştir.<br />
ölçütlerinden yararlanılmıştır: Karesel Ortalama Hata:<br />
MSE, Pearson korelasyon katsayısı: Corr ve Tepe Deneyler Şekil-1 ve Şekil-2’de verilen test işaretleri<br />
Sinyal-Gürültü Oranı: PSNR [19].<br />
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Şekil-1’de verilen uçak<br />
Kıyaslamada kullanılan PSNR ölçütü şöyle tanımlanır:<br />
imgesi, kılıf işareti olarak, Şekil-2’de verilen ses<br />
işareti ise mesaj işareti olarak kullanılmıştır. Şekil-<br />
2’de verilen ses işareti, Şekil-1’de verilen uçak<br />
⎛<br />
2<br />
⎞<br />
PSNR= ⎜<br />
I max<br />
10 log 10<br />
⎟<br />
imgesinin içerisine gömülerek elde edilen işaret ise<br />
dB (1)<br />
⎜ ⎟<br />
⎝<br />
MSE<br />
Şekil-3’te verilmiştir. Tanıtılan yöntemin başarısı,<br />
⎠<br />
Tablo-1 değerlendirilerek rahatlıkla görülebilmektedir.<br />
I max değeri, referans imgenin en büyük griton<br />
değeridir. PSNR karşılaştırmalarında standart<br />
sağlamak için bu değer genellikle 255 olarak<br />
kullanılır. Bu çalışmada I max değeri olarak Şekil-<br />
1’deki imgenin en büyük griton değeri kullanılmıştır.<br />
MSE değerinin hesaplanmasında,<br />
M N<br />
1<br />
2<br />
MSE= ∑∑(<br />
Y i j − Si,<br />
j<br />
MN i= 1 j=<br />
1<br />
(2)<br />
ifadesi kullanılır. Burada M imgenin yatay<br />
boyutundaki, N ise düşey boyutundaki toplam piksel<br />
imge pikselleridir. Pearson korelasyon katsayısı Corr,<br />
i j<br />
193<br />
∑∑<br />
Şekil 1. Kılıf işareti olarak kullanılan uçak imgesi
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
V. SONUÇ<br />
Bu bildiride, gizli veri iletişiminde kullanılmak üzere<br />
yeni bir yöntem tanıtılmıştır. Tanıtılan yöntemin<br />
başarısı, 8 saniyelik bir ses işaretini bir uçak imgesi<br />
içerisine gömerek denenmiştir. Şekil-3’te, ses<br />
işaretinin uçak imgesi içerisine gömülmesiyle elde<br />
edilen stego-işaret görülmektedir. Şekil-3<br />
incelendiğinde, uçak imgesinin değişiminin görsel<br />
olarak fark edilemediği görülmektedir. Tablo-1’de,<br />
elde edilen stego-işaretler için kullanılan kalite<br />
ölçütleri verilmiştir. Görüldüğü gibi, önerilen<br />
yöntemin bilgi saklamada kullanılmasıyla oldukça<br />
başarılı sonuçlar elde edilmektedir.<br />
Şekil 2. Mesaj işareti olarak kullanılan ses işaretine ait<br />
spektrogram<br />
Şekil 3. Tanıtılan yöntemin Şekil-1 ve Şekil-2’deki<br />
işaretler için kullanılmasıyla elde edilen stego-işaret<br />
Tablo 1. Elde edilen stego-işaretler için hesaplanan<br />
IQM’ler<br />
MSE Corr PSNR<br />
10.36 0.998 37.98<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] C. Cachin, An Information-Theoretic Model for<br />
Steganography, Proceedings of 2 nd Workshop on<br />
Information Hiding, Lecture Notes in Computer<br />
Science, pp. 1-12, 1998.<br />
[2] R.J. Anderson, F.A.P. Petitcolas, On the Limits of<br />
Steganography IEEE Journal of Selected Areas in<br />
Communications, vol. 16, No. 4, pp. 474-481,<br />
1998.<br />
[3] D. Artz, Digital Steganography: Hiding Data<br />
within Data, pp. 75-80, 2001.<br />
[4] N.F. Johnson, S. Jajodia, Steganalysis: The<br />
Investigation of Hidden Information, 1998.<br />
[5] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Güvenli Veri İletişiminde<br />
Steganografi Tekniklerinin Kullanımı, Türkiye I.<br />
Uluslararası Uydu/Anten/Elektronik İletişim<br />
Sistemleri <strong>Sempozyum</strong>u, Ankara, 1-2 Mayıs<br />
2003.<br />
[6] M. Alçı, P. Çivicioğlu, Using Identical Values for<br />
Encryption of Data, The 46 th IEEE International<br />
Midwest Symposium on Circuits and Systems,<br />
MWSCAS 2003, Cairo, Egypt, 27-30 December<br />
2003.<br />
[7] N.F. Johnson, S. Jajodia, Exploring<br />
Steganography: Seeing the Unseen, IEEE<br />
Computer, pp. 26-34, 1998.<br />
[8] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Güvenli İletişim İçin Veri<br />
Gizleme Tekniklerinin Kullanımı, Elektrik<br />
Elektronik Bilgisayar Mühendisliği 10. Ulusal<br />
Kongresi, pp. 422-425, İstanbul, 18-21 Eylül<br />
2003.<br />
[9] R.J. Anderson, Stretching the Limits of<br />
Steganography, Information Hiding, Springer<br />
Lecture Notes in Computer Science, vol. 1174,<br />
pp. 39-48, 1996.<br />
[10] W. Bender, D. Gruhl, N. Morimoto, A. Lu,<br />
Techniques for Data Hiding, IBM Systems<br />
Journal, Vol. 35, No. 3-4, pp. 313-336, 1996.<br />
[11] P. Çivicioğlu, M. Alçı, Hiding Information In<br />
Images, Third International Conference on<br />
Electrical and Electronics Engineering,<br />
194
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ELECO’2003, Proc. of Electronic, pp.141-144,<br />
Bursa, 3-7 December 2003.<br />
[12] L.M. Marvel, C.G. Boncelet, C.T. Retter, Reliable<br />
Blind Information Hiding for Images, Proceedings<br />
of Information Hiding Workshop, Portland,<br />
Oregon, 1998.<br />
[13] M.D. Swanson, M. Kobayashi, A.H. Tewfik,<br />
Multimedia Data-Embedding and Watermarking<br />
Technologies, Proceedings of the IEEE, Vol. 86,<br />
No. 6, pp. 1064-1087, 1998.<br />
[14] S. Moskowitz, G.E. Longdon, and L.W. Chang, A<br />
New Paradigm Hidden in Steganography, New<br />
Security Paradigms Workshop Proceedings, ACM<br />
Press, pp. 41-50, 2000.<br />
[15] T. Mittelholzer, An Information-Theoretic<br />
Approach to Steganography and Watermarking,<br />
Lecture Notes in Computer Science, pp. 1-16,<br />
1999.<br />
[16] F.A.P. Petitcolas, R.J. Anderson, M.G. Kuhn,<br />
Information Hiding-A Survey, Proceedings of the<br />
IEEE, Special Issue on Protection of Multimedia<br />
Content, vol. 87, pp. 1062-1078, 1999.<br />
[17] C.S. Tsai, C.C. Chang, T.S. Chen, Sharing<br />
Multiple Secrets in Digital Images, The Journal of<br />
Systems and Software, vol. 64, pp. 163-170, 2002.<br />
[18] B. Pfitzmann, Information Hiding Terminology,<br />
Information Hiding: First International Workshop,<br />
Lecture Notes in Computer Science, vol. 1174,<br />
pp. 347-350, 1996.<br />
[19] H.L. Eng, K.K. Ma, Noise Adaptive Soft-<br />
Switching Median Filter, IEEE Transactions on<br />
Image Processıng, vol.10, pp.242-251, 2001.<br />
195
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KOD BÖLMELİ ÇOKLU ERİŞİM SİSTEMLERİNDE GÜÇ<br />
KONTROLÜ<br />
Yalçın IŞIK 1 Necmi TAŞPINAR 2<br />
e-posta: isiky@erciyes.edu.tre<br />
e-posta: taspinar@erciyes.edu.tr<br />
1 <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Kayseri Meslek <strong>Yüksek</strong> <strong>Okulu</strong>, 38039, Kayseri<br />
2 <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
Kod Bölmeli Çoklu Erişim (CDMA) sisteminin gezgin<br />
haberleşme uygulamalarında, özellikle hücresel<br />
haberleşme sistemlerinde, gezgin kullanıcıların baz<br />
istasyonuna olan farklı uzaklıklarından dolayı, her bir<br />
kullanıcı değişik güç seviyelerinde algılanabilir. Bu<br />
durumda, yakın kullanıcının sinyali uzak olanın<br />
sinyalinde bozucu etki yapar ki, bu durum yakın-uzak<br />
problemi olarak adlandırılır. Bu durumun önlenmesi<br />
için, her bir kullanıcı sinyalinin baz istasyonunda aynı<br />
güç seviyesinde alınması sağlanır. Bu amaçla, açık<br />
döngü ya da kapalı döngü güç kontrolü yapılır. Açık<br />
döngü kontrolde baz istasyonundan gelen sinyal gücü<br />
gezgin kullanıcıda değerlendirilerek, verici gücü<br />
ayarlanır. Açık döngü kontrol pek hassas değildir.<br />
Kapalı döngü kontrolde ise baz istasyonu, kullanıcının<br />
güç seviyesini algılar ve onu gerekli seviyede tutmak<br />
için kullanıcıya güç kontrol sinyali gönderir. Bu<br />
çalışmada, uyumlu filtre çıkışından güç algılanarak<br />
seviye kontrolü simülasyonları yapılmıştır.<br />
1.GİRİŞ<br />
Kod Bölmeli Çoklu Erişim sisteminde (CDMA) her<br />
kullanıcıya ait farklı bir yayma kodu kullanmak<br />
suretiyle bilgi sinyalleri geniş bir spektruma<br />
yayılmaktadır. Aynı spektrum pek çok kullanıcı<br />
tarafından kullanılmaktadır. Hücresel haberleşmede de<br />
pek çok kullanıcı aynı spektrumu kullanarak aynı baz<br />
istasyonu üzerinden haberleşmektedir. Gezgin<br />
kullanıcıların baz istasyonuna olan mesafe<br />
farklılıklarına bağlı olarak, her biri baz istasyonu<br />
tarafından farklı güç seviyelerinde alınabilmektedir.<br />
Bu durumda, istasyona yakın olan kullanıcılar daha<br />
büyük güç seviyelerinde alınırlar ve diğer kullanıcılar<br />
üzerinde çoklu erişim girişimi olarak adlandırılan<br />
bozucu etki oluştururlar. Bu durum yakın-uzak<br />
problemi olarak adlandırılır. Çok kullanıcılı sezme<br />
yöntemleri kullanılarak bu problemin olumsuzluğu<br />
oldukça azaltılmaktadır. Ancak, bu problemin en<br />
genel çözümü, gezgin kullanıcı vericilerinde güç<br />
kontrolü yaparak, hepsinin de baz istasyonu tarafından<br />
aynı güç seviyesinde alınmasını sağlamaktır [1].<br />
Güç kontrolü açık döngü ya da kapalı döngü olarak<br />
yapılır. Açık döngü kontrolde baz istasyonundan gelen<br />
sinyal gücü gezgin kullanıcıda değerlendirilerek,<br />
gezgin kullanıcı tarafından verici gücü ayarlanır. Bu<br />
yöntemde, baz istasyonundan gezgin kullanıcıya ve<br />
gezgin kullanıcıdan baz istasyonuna olan hat kayıpları<br />
aynı kabul edilir. Ancak, uygulamada bu kayıplar aynı<br />
olmayacağından, açık döngü kontrol pek hassas<br />
değildir. Kapalı döngü kontrolde ise, baz istasyonu<br />
kullanıcının güç seviyesini algılar ve onu gerekli<br />
seviyede tutmak için kullanıcıya güç kontrol sinyali<br />
gönderir. Böylece, gezgin kullanıcıların güç seviyeleri<br />
baz istasyonu tarafından kontrol edilerek hepsinin aynı<br />
güç seviyesinde alınması sağlanır [1]. Güç seviyesinin<br />
algılanmasında FIR filtre [2], ön sezmeli güç<br />
tahmincisi [3] kullanılmakla birlikte, güç kontrolünde<br />
de ön sezmeli yöntemlerin [4,5] ve bulanık mantık<br />
yöntemlerinin kullanıldığı [6] çalışmalar yapılmıştır.<br />
Bununla birlikte, güç seviyesinin algılanmasında ve<br />
kontrolünde yapay sinir ağları da kullanılabilmektedir<br />
{7,8,9]. Bu çalışmada güç algılaması, uyumlu filtre<br />
çıkışındaki sinyalin karesini almak suretiyle<br />
gerçekleştirilmekte, güç kontrolü da kapalı döngü<br />
olarak verici gücünün küçük adımlarla değiştirilmesi<br />
suretiyle yapılmaktadır.<br />
II. SİSTEM MODELİ<br />
Bu çalışmada, ikili faz kaydırmalı anahtarlama<br />
(BPSK) modülasyonlu eşzamanlı CDMA sisteminin<br />
toplanabilir beyaz Gaussian gürültülü (AWGN) kanal<br />
için performansı incelenmektedir. Her bir kullanıcı<br />
için veri rasgele olarak +1,-1 formunda üretilmekte ve<br />
CDMA sinyalini elde etmek için kendisine ait yayma<br />
koduyla çarpılmaktadır. Bütün kullanıcılara ait<br />
CDMA sinyali AWGN kanalda toplanır. K kullanıcılı<br />
senkron CDMA verici sistemi Şekil.1’de<br />
görülmektedir.<br />
K kullanıcı için kanal çıkışındaki CDMA sinyali şöyle<br />
verilir:<br />
K<br />
y(t)= ∑A<br />
b S (t) + n(t<br />
(1)<br />
k=<br />
1<br />
k k k )<br />
196
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Burada Ak<br />
k. kullanıcının alınan genliği, bk<br />
k.<br />
kullanıcının giriş biti ( b k ∈ { 1,<br />
−1}<br />
), n(t) toplanabilir<br />
beyaz Gaussian gürültü, S k k. kullanıcının yayma<br />
kodudur ( S k birim enerjiye sahip olacak şekilde<br />
normalize edilir). Uzunluğu N olan m- dizili BPSK<br />
modülasyonlu işaret için yayma kodu şöyle<br />
tanımlanır:<br />
S (t)= ∑a<br />
P (t − kT<br />
(2)<br />
k<br />
N-1<br />
k T c)<br />
k=<br />
0<br />
Burada T bit periyodu, T c çip aralığı (yayma kodunun<br />
bit periyodu), a k normalize edilmiş yayılı diziyi<br />
göstermektedir.<br />
A 1 b 1<br />
X<br />
()<br />
A 2 b 2<br />
X<br />
A K b K<br />
X<br />
s 1<br />
t<br />
s 2<br />
() t<br />
S K (t)<br />
n(t)<br />
∑<br />
y(t)<br />
Y=RAb+n (6)<br />
Burada Y uyumlu filtre çıkış matrisi, R çapraz ilişki<br />
matrisi, A alınan sinyallerin diyagonal genlik matrisi,<br />
b gönderilen veri bitleri matrisi, n gürültü matrisidir.<br />
Uyumlu filtre alıcıda karar cihazı olarak bir eşik<br />
devresi kullanılır ve k. kullanıcının i. biti b k (i) şöyle<br />
bulunur:<br />
b k (i)=sgn[y k (i)] (7)<br />
Klasik alıcı yapısı olarak kullanılmakta olan uyumlu<br />
filtre alıcıda her bir kullanıcıya ait verinin elde<br />
edilmesi için iletim ortamındaki y(t) sinyali her bir<br />
uyumlu filtrede o kullanıcıya ait kod ile çarpılır. Her<br />
bir kanalın uyumlu filtre çıkışında eşik durumuna göre<br />
veriye karar verilir. Baz istasyonu girişinde her bir<br />
kullanıcıya ait güç değeri uyumlu filtre çıkış değerine<br />
bağlı olarak şöyle belirlenmektedir:<br />
1<br />
P = (8)<br />
M<br />
2<br />
k ∑(yk j<br />
)<br />
M j=<br />
1<br />
Burada k kullanıcı numarası, M güç hesabında dikkate<br />
alınan bit sayısıdır. Uyumlu filtre bankası çıkışından<br />
güç ölçümü ve kontrolü Şekil.2’de görüldüğü gibi<br />
yapılmaktadır.<br />
Uyumlu Filtre<br />
1.Kullanıcı<br />
Y 1 1 M<br />
2<br />
P1 = ∑(y1j)<br />
M j=<br />
1<br />
Şekil.1: K kullanıcılı senkron CDMA verici sistemi.<br />
Yayma kodlarının çapraz ilişkisi şöyle tanımlanır:<br />
ρ<br />
N<br />
ij i j i j )<br />
k=<br />
1<br />
=< s s >= ∑ s (k)s (k<br />
(3)<br />
Uyumlu filtre alıcıda her bir kullanıcıya ait verinin<br />
elde edilmesi için iletim ortamındaki y(t) sinyali her<br />
bir uyumlu filtrede o kullanıcıya ait kod ile çarpılır.<br />
Her bir kanalın uyumlu filtre çıkışında eşik durumuna<br />
göre veriye karar verilir. Uyumlu filtre çıkışı şöyle<br />
ifade edilir:<br />
Kanal<br />
Çıkışı<br />
Verici<br />
genlik<br />
ayarı<br />
Uyumlu Filtre<br />
2.Kullanıcı<br />
Uyumlu Filtre<br />
K.Kullanıcı<br />
Y 2 1 M<br />
2<br />
P2 = ∑(y2 j<br />
)<br />
M j=<br />
1<br />
Y K<br />
Eğer P k < referans P ise A k ’ ı 1 adım artır<br />
Eğer P k > referans P ise A k ’ ı 1 adım azalt<br />
1 M<br />
2<br />
PK = ∑(yK j<br />
)<br />
M j=<br />
1<br />
y k ∫ y(t)sk<br />
(t) dt<br />
(4)<br />
= T 0<br />
(4) ifadesinden<br />
y = A b + ∑ A b ρ + n<br />
k<br />
k<br />
k<br />
K<br />
j=<br />
1<br />
j≠k<br />
j<br />
j<br />
jk<br />
k<br />
(5)<br />
elde edilir. Burada 2.terim diğer kullanıcıların<br />
oluşturduğu girişimdir. Uyumlu filtre alıcıda girişim<br />
de beyaz gürültü gibi alınır. Bu sebeple bu alıcı<br />
yapısının yakın-uzak problemine karşı dayanımı<br />
zayıftır ve kullanıcı sayısının artışında da gürültü<br />
artmış gibi davranacağından performansı düşer. (5)<br />
nolu denklem matris formunda şöyle gösterilir:<br />
Şekil.2: Uyumlu filtre bankası çıkışında güç ölçümü<br />
ve kontrolünün yapılışı.<br />
III. SİMÜLASYON SONUÇLARI<br />
Simülasyonlar senkron ve 3 kullanıcılı AWGN kanal<br />
için yapılmıştır. Yayma kodu olarak 31 bit uzunluklu<br />
kodlar kullanılmıştır. Sinyal-gürültü oranı 1 dB olarak<br />
alınmıştır.Güç algılaması, uyumlu filtre çıkışının<br />
karesi alınarak yapılmaktadır. Simülasyonlarda, 1<br />
kullanıcı ve 3 kullanıcı için değişik performans<br />
incelemeleri yapılmıştır. 100 farklı güç ölçümü<br />
değerleri için sonuçlar grafiklerde gösterilmektedir.<br />
Güç ölçümünde hesabı yapılan bit sayısı sonucu<br />
önemli şekilde etkilemektedir. Şekil.3’de 1.<br />
197
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kullanıcının güç kontrol grafiği, güç ölçümünde<br />
dikkate alınan 3 farklı bit sayısı için görülmektedir.<br />
Şekil.3’de görüldüğü gibi, güç ölçümünde dikkate<br />
alınan bit sayısı arttıkça, güç kontrolünün kalitesi<br />
artmaktadır. Ancak, bit sayısının artışı, kontrol<br />
işleminde gecikmelere sebep olur. Bu sebeple, pratikte<br />
sorun olmayacak gecikme zamanı dikkate alınarak<br />
uygun bit sayısı seçilmelidir. Şekil.4’de 1. kullanıcının<br />
10 bit uzunluğu için güç kontrol grafiği görülmektedir.<br />
Alınan güç değeri 1 watt’da tutulmaya çalışılmıştır.<br />
Vericideki sinyal genliğinin başlangıç değeri 3 V<br />
olarak alınmıştır. Yapılan kontrol ile 20 ölçüm<br />
sonrasında verici sinyal genliği ayarlanarak alınan<br />
gücün 1 watt değerine çekilmesi sağlanmıştır.<br />
Şekil.5: Verici sinyal genliğinin rasgele değiştirilmesi<br />
durumunda güç kontrolü.<br />
Şekil.6’da 3 kullanıcı için aynı anda yapılan güç<br />
kontrol grafiği görülmektedir. 1. kullanıcı başlangıç<br />
sinyal genliği 2, 2. kullanıcının 3 V, 3. kullanıcının 4<br />
V alınmıştır. Görüldüğü gibi, başlangıç genliği ne<br />
kadar büyük olursa, istenen seviyeye getirilmesi daha<br />
uzun zaman almaktadır.<br />
Şekil.3: Güç ölçümünde dikkate alınan üç farklı bit<br />
sayısı için 1. kullanıcının güç kontrol grafiği.<br />
Şekil.7 ve Şekil.8’de de yine 3 kullanıcı için farklı<br />
başlangıç gerilim değerlerinde güç kontrol<br />
performansı görülmektedir. Ancak, bu kez kontrol<br />
adım büyüklüğü ve kontrol aralığı değiştirilmiştir.<br />
Şekil.7’de görülen grafikte kontrol aralığı daraltılmış<br />
ve kontrol adımı büyültülmüştür. Şekil.8’de ki<br />
grafikte ise sadece kontrol adımının büyültüldüğü<br />
durum görülmektedir. Görüldüğü gibi kontrol<br />
adımının büyültülmesi durumda kontrol hassasiyeti<br />
azalmakla birlikte, daha hızlı bir şekilde istenen<br />
değere yaklaşılmaktadır. Kontrol aralığının<br />
daraltılması ise istenen değere daha yakın seviyelerde<br />
gücün ayarlanmasını sağlar.<br />
Şekil.4: 1. kullanıcının 10 bit uzunluklu güç hesabıyla<br />
yapılan güç kontrol grafiği.<br />
Şekil.5’de verilen grafikde de her 30 güç ölçümü<br />
sonrasında verici sinyal genliğinde rasgele değişimler<br />
yapılması durumunda güç kontrolünün performansı<br />
görülmektedir. Her değişimden sonra güç değeri kısa<br />
sürede normal değerine getirilmektedir. Vericideki<br />
sinyal genliğinin başlangıç değeri yine 3 V olarak<br />
alınmıştır.<br />
Şekil.6: 3 kullanıcı için farklı başlangıç gerilim<br />
değerlerinde güç kontrolü.<br />
198
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil.7: Kontrol aralığının daraltılması durumunda,<br />
3 kullanıcı için farklı başlangıç gerilim değerlerinde<br />
güç kontrolü.<br />
Şekil.8: Kontrol adımının büyütülmesi durumunda, 3<br />
kullanıcı için farklı başlangıç gerilim değerlerinde güç<br />
kontrolü.<br />
IV.SONUÇLAR<br />
Bu çalışmada CDMA sisteminde uyumlu filtre<br />
çıkışındaki değerlerin karesini almak suretiyle güç<br />
algılaması yapılmış ve algılanan bu değere bağlı<br />
olarak güç kontrolü yapılmıştır. Bu basit yapıya<br />
rağmen simülasyon sonuçlarında görüldüğü gibi<br />
oldukça başarılı güç kontrolü gerçekleştirilmiştir. Güç<br />
ölçümünde dikkate alınan bit sayısı arttıkça kontrol<br />
kalitesi artmakta, ancak güç değeri daha uzun<br />
zamanda istenen değere ayarlanabilmektedir. Güç<br />
kontrol aralığının daraltılması daha hassas olarak güç<br />
seviyesinin ayarlanmasını sağlarken, kontrol adımının<br />
büyültülmesi durumunda da kontrol hassasiyeti<br />
azalmakta, ama istenen güç değerine daha hızlı<br />
ulaşılabilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] K. Feher, “Wireless Digital Communications”,<br />
Prentice-Hall, 1995.<br />
[2] J. M. A. Tanskanen, A. Huang, T. I. Laakso, and<br />
S. J. Ovaska, “Prediction of received signal<br />
power in CDMA cellular systems,”Proc. of 45 th<br />
IEEE Vehicular Technology Conference,<br />
Chicago, Illinois, pp. 922–926, 1995.<br />
[3] J. M. A. Tanskanen, A. Huang, and I. O. Hartimo<br />
“Predictive power estimators in CDMA closed<br />
loop power control,”Proc. of 48 th IEEE Vehicular<br />
Technology Conference, Ottawa, Ontario,<br />
Canada, pp. 1091–1095 ,1998.<br />
[4] J. M. A. Tanskanen, J. Mattila, M. Hall, T.<br />
Korhonen, and S. J. Ovaska “Predictive closed<br />
loop power control for mobile CDMA systems,<br />
”Proc. of 47 th IEEE Vehicular Technology<br />
Conference, Phoenix, Arizona, USA, pp. 934–<br />
938, 1997.<br />
[5] J. M. A. Tanskanen, J. Mattila, M. Hall, T. O.<br />
Korhonen, and S. J. Ovaska, “Predictive closed<br />
loop transmitter power control,” Proc. of 1996<br />
IEEE Nordic Signal Processing Symposium,<br />
Espoo, Finland, pp. 5–8, Sept. 1996.<br />
[6] P. R. Chang , B. C. Wang , “Adaptive fuzzy<br />
proportional integral power control for a cellular<br />
CDMA system with time delay”, IEEE Journal on<br />
Selected Areas in Communications, Vol. 14,<br />
No.9, pp. 1818-1829, 1996.<br />
[7] X. M. Gao, X. Z. Gao, J. M. A., Tanskanen, and<br />
S. J. Ovaska, “Power prediction in mobile<br />
communication systems using an optimal Neural-<br />
Network Structure”, IEEE Transactıons On<br />
Neural Networks, Vol. 8, No. 6, pp. 1446-1455,<br />
1997.<br />
[8] X. M. Gao, X. Z. Gao, J. M. A. Tanskanen, and<br />
S. J. Ovaska, “Power control for mobile<br />
DS/CDMA systems using a modified Elman<br />
neural network controller,” Proc. of 47 th IEEE<br />
Vehicular Technology Conference, Phoenix,<br />
Arizona, USA, pp. 750–754, 1997.<br />
[9] X. M. Gao, X. Z. Gao, J. M. A. Tanskanen, and<br />
S. J. Ovaska,Ccomparison of linear and neural<br />
network-based power prediction schemes for<br />
mobile DS/CDMA systems” , Proc. of IEEE 46 th<br />
Vehicular Technology Conference , Atlanta ,<br />
pp. 61-65, 1996.<br />
199
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
OFDM SİSTEMLERİNDE TEPE GÜCÜ-ORTALAMA GÜÇ ORANININ<br />
KIRPMA TEKNİĞİ İLE DÜŞÜRÜLMESİ<br />
E. Seza İMAMOĞLU Necmi TAŞPINAR<br />
e-mail: ebruseza@erciyes.edu.tr<br />
e-mail: taspinar@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Mühendisliği Bölümü ,38039 Kayseri<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada çok taşıyıcılı iletimin özel bir şekli olan<br />
Ortogonal Frekans Bölmeli Çoğullama (OFDM)<br />
sistemlerinde tepe gücü / ortalama güç oranını<br />
(PAPR) azaltmak amacıyla kullanılan kırpma tekniği<br />
incelenmiştir. Sistemdeki farklı parametrelerin<br />
değiştirilmesine ve test edilmesine olanak vermek için<br />
OFDM sistemi bilgisayar ortamında simüle edilmiştir.<br />
Simülasyonlar sonucunda kırpanın, PAPR<br />
azaltılmasında basit bir yöntem olmakla beraber iyi<br />
bir performans sağladığı gözlenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Ortogonal Frekans Bölmeli Çoğullama (OFDM) bir<br />
veriyi düşük hızlı çok sayıdaki ortogonal alt taşıyıcılar<br />
üzerinden iletmek için frekans bölmeli çoğullama<br />
tekniğini kullanan özel çok taşıyıcılı bir iletim<br />
şeklidir. OFDM bir modülasyon ya da bir çoğullama<br />
tekniği olarak düşünülebilir. OFDM, kanalları<br />
birbirine daha yakın yerleştirmek suretiyle tayfı daha<br />
verimli kullanmaktadır. Bu da bütün taşıyıcıların<br />
birbirine göre ortogonal olması ile mümkündür,<br />
böylece yakın yerleştirilen taşıyıcılar arasındaki<br />
girişim önlenebilmektedir. OFDM’nin tercih edilme<br />
sebeplerinden birisi, frekans seçici sönümleme ya da<br />
dar bant gerişime karşı direnci artırmaktır [1]. Tek<br />
taşıyıcılı bir sistemde bir sönümleme ya da girişim<br />
bütün hattın zayıflamasına neden olurken, çok<br />
taşıyıcılı sistemde altaşıyıcıların sadece küçük bir<br />
yüzdesi bu durumdan etkilenecektir. Buna ilave olarak<br />
ortogonal alttaşıyıcılar aşırı yüklenebildiklerinden<br />
spektral verimlilik yüksektir. Bu avantajlarının<br />
yanında çok sayıda bağımsız alt taşıyıcının<br />
eklenmesiyle oluşan yüksek tepe gücünün ortalama<br />
güce oranı (PAPR), OFDM’nin bir dezavantajı olup<br />
WLAN’larda uygulanmasına engel teşkil etmektedir.<br />
OFDM sistemlerinin yüksek tepe gücünü azaltmak<br />
için literatürde kullanılan teknikler, temelde 3<br />
kategoriye ayrılmaktadır. İlki, tepe genliğini basitçe<br />
tepelerdeki ya da çevresindeki OFDM işaretinin lineer<br />
olmayan bozulmasıyla azaltan işaret bozma tekniğidir.<br />
Bozma tekniğine örnek olarak kırpma, tepe<br />
pencereleme ve tepe engelleme verilebilir. [2-5].<br />
İkinci kategori olan kodlama tekniği PAP oranını<br />
düşürebilmek için turbo kodlar, konvolosyonel kodlar<br />
gibi özel kod setleri kullanmaktadır. Tepe gücünün<br />
ortalama güce oranını düşürmek için kullanılan<br />
üçüncü yöntem ise her OFDM işaretinin, farklı<br />
karıştırma dizileri ile karıştırılmasına ve en küçük<br />
PAP oranını veren dizinin seçilmesi ilkesine<br />
dayanmaktadır. Bu yöntem seçici eşleme ve kısmi<br />
iletim dizileri adı altında iki gruba ayrılmaktadır.<br />
Bu çalışmada OFDM sistemindeki tepe gücünü<br />
azaltmak için işaret bozma tekniklerinden biri olan<br />
kırpma yöntemi kullanılmıştır.Sistemdeki farklı<br />
parametrelerin değiştirilmesine ve test edilmesine<br />
olanak vermek için OFDM sistemi bilgisayar<br />
ortamında modellenmiştir [6]. Kurulan OFDM<br />
sisteminin performansını saptamak amacıyla üç temel<br />
kriter kullanılmıştır; bunlar OFDM’in çoklu yol<br />
etkisine karşı toleransı, kanal gürültüsü ve verici katta<br />
kullanılan tepe gücü azaltma tekniğidir.<br />
II. OFDM’DE TEPE GÜCÜ/ORTALAMA GÜÇ<br />
(PAPR) PROBLEMİ<br />
Yukarıda belirtilen avantajlarının yanında çok sayıda<br />
bağımsız alt taşıyıcının eklenmesiyle oluşan yüksek<br />
tepe gücünün ortalama güce oranı (PAPR),<br />
OFDM’nin bir dezavantajı olup WLAN’larda<br />
uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Tepe güç,<br />
genliği maksimum zarf değerine eşit olan sinüs<br />
dalgasının gücü olarak tanımlanmaktadır. Bundan<br />
dolayı modüle edilmemiş taşıyıcının PAP oranı 0<br />
dB’dir.<br />
Bir OFDM işareti, birbiri üzerine eklendiğinde büyük<br />
bir tepe-ortalama güç oranı veren çok sayıda bağımsız<br />
modülasyonlu alt taşıyıcı içermektedir. Aynı fazlı N<br />
adet işaret toplandığında, ortalama gücün N katı olan<br />
tepe gücü oluştururlar [1]. OFDM iletim şemalarında<br />
N elemanlı bir iletim dizisi X=(X 0 ,...., X N-1 ) T , seriden<br />
paralele dönüştürücü ile bir çerçeve içine<br />
paketlenmekte ve daha sonra ters ayrık Fourier<br />
dönüşümünün kullanılmasıyla bu paket işareti<br />
Y=(Y 0 .....Y N-1 ) T şeklindeki zaman domeni işaretine<br />
dönüştürülmektedir. Burada<br />
200
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
1<br />
N<br />
olmak üzere<br />
N<br />
∑ − 1<br />
J(2π<br />
/ N)nm<br />
Y<br />
n<br />
= X<br />
me<br />
(1)<br />
m=<br />
0<br />
2<br />
{ Yn<br />
}<br />
max<br />
0≤n≤N<br />
−1<br />
PAPR =<br />
E[<br />
Y<br />
2<br />
]<br />
(2)<br />
ile ifade edilmektedir.<br />
n<br />
Büyük PAP oranı, analog-sayısal, sayısal-analog<br />
dönüştürücülerinin karmaşıklığının artması ve RF güç<br />
kuvvetlendiricisinin verimliliğinin düşmesi gibi<br />
dezavantajları da beraberinde getirmektedir.<br />
III. KIRPMA YÖNTEMİ<br />
PAP oranını azaltmanın en temel yolu tepe genliğinin<br />
istenilen maksimum seviyeye sınırlanması şeklinde<br />
işaretin kırpılmasıdır.Kırpma işlemi, eğer OFDM<br />
genliği eşiğin altında ise OFDM sinyalinin değeri 1<br />
olan dikdörtgen fonksiyonu ile eğer genliğin<br />
kırpılması gerekiyorsa değeri 1’den küçük olan<br />
dikdörtgen fonksiyona ile çarpımı şeklinde<br />
düşünülebilir [1]. Kırpma tekniği en basit çözüm<br />
olarak tanımlanmakla beraber, bir takım sorunlar<br />
içermektedir. İlk olarak OFDM işaretinin genliğinin<br />
bozulmasıyla BER’i azaltan bir çeşit kendi kendine<br />
girişim belirmektedir. İkincisi, OFDM işaretinin lineer<br />
olmayan bozulması bant dışı yayılım seviyesini<br />
önemli derecede artırmaktadır.<br />
Kırpılmış OFDM işaretinin tayfı, giriş OFDM tayfının<br />
pencere fonksiyonunun tayfı ile konvolosyonundan<br />
oluşmaktadır.<br />
Temelde bant dışı tayf özellikleri daha geniş bir<br />
spektrum olan dikdörtgen pencere fonksiyonunun<br />
tayfı ile belirlenmektedir.Bu tayfın frekansla ters<br />
orantılı çok küçük bir yuvarlatması vardır.<br />
Kırpma tekniğinin bant dışı problemini telafi etmek<br />
için farklı bir yaklaşım da , büyük sinyal tepelerini<br />
dikdörtgen olmayan belirli bir pencere ile çarpmaktır.<br />
Yapılan çalışmalarda bunun için Gaussian yapılı<br />
pencere önerilmektedir, fakat gerçek tayf özellikleri<br />
iyi olan herhangi bir pencere kullanılabilir. Bant dışı<br />
paraziti minimize etmek için idealde pencere mümkün<br />
olabildiğince dar bantlı olmalıdır.<br />
Diğer taraftan, pencere zaman domeninde çok uzun<br />
olmamalıdır çünkü bu çok sayıda işaret örneğinin<br />
etkilenmesi anlamına gelir ki, bu da BER’ artırır [1].<br />
Uygun pencere fonksiyonlarına örnek olarak Cosinüs,<br />
Kaiser ve Hamming verilebilir.<br />
IV. SİMÜLASYON ÇALIŞMALARI<br />
OFDM sistemi, Şekil 1’de gösterilen yapı kullanılarak<br />
modellenmiş ve simülasyonlarda kullanılan<br />
parametreler Tablo-I`de sunulmuştur.<br />
OFDM Verici<br />
Veri<br />
Üreteci<br />
S/P<br />
Diferansiyel<br />
Modülasyon<br />
(DQPSK,<br />
vb.)<br />
IFFT<br />
P/S<br />
Güvenlik<br />
Aralığı<br />
Ekleme<br />
Tepe<br />
Güç<br />
Azaltma<br />
Tekniği<br />
Radyo Kanal<br />
Modeli<br />
Çoklu Yol<br />
FIR Filtre<br />
Ekleme<br />
Gaussian<br />
Gürültüsü<br />
Ekleme<br />
Güvenlik<br />
Aralığı<br />
Kaldırma<br />
S/P FFT<br />
Diferansiyel<br />
Modülasyon<br />
(DQPSK,<br />
vb.)<br />
P/S<br />
Seri veri<br />
Çıkışı<br />
OFDM Alıcı<br />
Şekil 1. Simülasyonlar için kullanılan OFDM modeli.<br />
201
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Yapılan simülasyonlarda performanslarını<br />
karşılaştırmak için 4 çeşit taşıyıcı modülasyon metodu<br />
kullanılmıştır. Buradaki amaç, sistem kapasitesi ile<br />
dayanıklılığı arasındaki ödünleşimi göstermektedir.<br />
değerini azaltmaktadır. Az gürültülü hatlarda da 16<br />
PSK’nın kullanılmasıyla kapasite artırılabilmektedir.<br />
BPSK’nın spektral verimliliği 1 bit/Hz olup en<br />
dayanıklı yöntemdir. Bununla birlikte daha yüksek bir<br />
BER’e karşılık QPSK (2 bit/Hz), 16 PSK (4 bit/Hz) ve<br />
256PSK (8 bit/Hz) kullanmak suretiyle sistem<br />
kapasitesi artırılabilmektedir.<br />
Tablo 1. Simülasyonlar için Kullanılan OFDM<br />
Parametreleri<br />
Parametre<br />
Değer<br />
Kullanılan<br />
Taşıyıcı BPSK, QPSK, 16PSK, 256PSK<br />
Modülasyonu<br />
FFT Boyutu 512<br />
Kullanılan<br />
Taşıyıcı Sayısı<br />
200<br />
Koruma Aralığı<br />
50 Örnek<br />
Koruma<br />
Periyodu Tipi<br />
Yarısında Sıfır Genlikli İşaret<br />
Yarısında da İşaretin Periyodik<br />
Uzantısı<br />
Simülasyonlar sonucunda tepe gücünü azaltma tekniği<br />
olarak kırpma yönteminin kullanılması durumunda,<br />
işaret büyük miktarda kırpılmış olsa dahi BPSK ve<br />
QPSK modülasyonları için, bunun BER’i küçük bir<br />
miktarda etkilediği gözlenmiştir. Başka bir ifadeyle<br />
BER’de belirgin bir artış olmaksızın işaretteki<br />
kırpılma miktarı 9 dB’e kadar çıkabilmektedir. Bunun<br />
anlamı da, işaret iletiminde kullanılan güç<br />
kuvvetlendiricilerinin sebep olduğu kırpma<br />
bozulmalarına karşı işaretin direncinin yüksek<br />
olduğudur.<br />
Şekil 2 tepe gücündeki kırpma miktarının BER<br />
üzerindeki etkisini gösterirken, Şekil 3 tepe gücüne<br />
uygulanan bu kırpma miktarının, PAPR’ı nasıl<br />
etkilediğini göstermektedir. OFDM işaretinin iletildiği<br />
kanaldaki Gaussian gürültü seviyesinin<br />
değiştirilmesinin, sistem performansı üzerindeki etkisi<br />
yapılan simülasyonlarla incelenmiştir.<br />
Şekil 4’de simülasyon sonuçları gösterilmektedir.<br />
Sonuçlar, modülasyon yöntemi olarak QPSK<br />
kullanıldığında SNR’nin 9-10 dB’den daha büyük<br />
değerlerini iletimin tolere edebileceğini<br />
göstermektedir. Ancak SNR 5 dB’nin altına<br />
düştüğünde BER hızla artmaktadır. Bununla birlikte<br />
BPSK’nın kullanılması iletim veri kapasitesinden<br />
ödün vermek suretiyle gürültülü bir kanalda BER<br />
Şekil 2. Gaussian Gürültülü Sistemde BPSK, QPSK,<br />
16PSK, 256PSK için BER’ in TepeGüç Kırpma<br />
Miktarına Göre Değişimi.<br />
Şekil 3. BPSK, QPSK, 16PSK, 256PSK için PAPR’ ın<br />
Tepe Güç Kırpma Miktarına Göre Değişimi.<br />
OFDM işareti, bir tane yansımış eko içeren çokluyol<br />
işareti ile test edilmiştir. Şekil 5 simülasyon<br />
sonuçlarını göstermektedir. Şekilden, kanala çoklu yol<br />
gecikme yayılımı uygulandığında işaretteki kırpılma<br />
miktarının, 16PSK ve 256PSK modülasyonlarının<br />
BER’inde hemen hemen bir değişiklik oluşturmadığı,<br />
QPSK modülasyonununkinde ise bir miktar değişime<br />
neden olduğu gözlemlenmektedir.BPSK modülasyonu<br />
için ise simülasyon sonuçları, işaretteki kırpılma<br />
miktarı 12dB’e çıkarılana kadar işaretin tepe<br />
gücündeki kırpılma miktarının, BER’i çok küçük bir<br />
miktarda etkilediğini, 12dB’den daha büyük tepe güç<br />
kırpma miktarlarının BER’i önemli miktarda<br />
artırdığını göstermektedir.<br />
Sonuç olarak OFDM işaretinin iletildiği kanala<br />
Gaussian gürültünün yanında çokluyol gecikme<br />
yayılımı da uygulandığında, kanalda oluşan<br />
bozulmanın artmasından dolayı, sistem<br />
202
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
performansının dört modülasyon tipi için belirgin bir<br />
şekilde düştüğü gözlenmektedir.<br />
Şekil 4. Gaussian Gürültülü Sistemde BPSK, QPSK,<br />
16PSK, 256PSK için BER’ in Kanal SNR’ sine Göre<br />
Değişimi.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] R.Van Nee, R. Prasad, OFDM for Wireless<br />
Multimedia Communications, Artech House,<br />
London, 2000.<br />
[2] M. Friese, On the Achiveable Information Rate<br />
with Peak-Power Limited Orthogonal<br />
Frequency Division Multiplexing, IEEE<br />
Transactions on Information Theory, Vol.46,<br />
No:7, 2000, pp:2579-2583.<br />
[3] X. Huang, Reduction of Peak-to-Average<br />
Power ratio of OFDM Signals With<br />
Companding Transform, Electronics Letters,<br />
Vol.37, No.8, 2001, pp:506-507.<br />
[4] X. Wang, T. Tjung, C.S. Ng, Reduction of Peak<br />
to Average Power Ratio of OFDM System<br />
Using a Companding Technique, IEEE<br />
Transaction on Broadcasting, Vol.45, No.3,<br />
1999, pp:303-307.<br />
[5] J. Armstrong, Peak-to-Average Power<br />
Reduction for OFDM by Repeated Clipping<br />
and Frequency Domain Filtering, Electronics<br />
Letters, Vol.38, No.5, 2002, pp:246-247.<br />
[6] E.S. İmamoğlu, OFDM sistemlerinde tepe<br />
gücü/ ortalama güç oranını düşürme teknikleri<br />
ve bu oranı düşürmek için yapay sinir ağları<br />
kullanımı, <strong>Yüksek</strong> Lisans tezi, <strong>Erciyes</strong><br />
<strong>Üniversitesi</strong> Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003.<br />
Şekil 5. Çoklu Yol Gecikme Yayılımlı Sistemde<br />
BPSK, QPSK, 16PSK, 256PSK için BER’ in Tepe<br />
Güç Kırpma Miktarına Göre Değişimi.<br />
V. SONUÇ<br />
Sonuç olarak, incelenen OFDM’nin, yüksek<br />
performanslı kablosuz haberleşme için uygun bir<br />
modülasyon tekniği olduğu düşünülmektedir. Kurulan<br />
sistemde; BPSK, QPSK, 16PSK ve 256PSK olmak<br />
üzere dört farklı modülasyon tekniği kullanılmış ve<br />
iletilen verinin türüne göre modülasyon şemasının<br />
dinamik olarak seçilmesiyle sistem performansının<br />
artırılabileceği sonucuna ulaşılmıştır.Yapılan<br />
simülasyonlar sonucunda kırpanın, PAPR<br />
azaltılmasında basit bir yöntem olmakla beraber iyi bir<br />
performans sağladığı gözlenmiştir.<br />
203
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI VE İMGE İŞLEMENİN VİZYONU<br />
Kerim GÜNEY 1 Murat ONAY 2<br />
e-posta: kguney@erciyes.edu.tr e-posta: muratonay@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Fakültesi, Elektronik Müh. Bölümü, 38039, Kayseri<br />
2 <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> YO, 38039, Kayseri<br />
ÖZET<br />
İnsansız hava aracı (İHA) sistemleri özellikle askeri<br />
alanda, kritik ve tehdidin yoğun olduğu görev<br />
bölgelerinde insan kaybı riski olmadan etkin olarak<br />
kullanılabilen sistemler olarak karşımıza<br />
çıkmaktadırlar. Elektronik ve yazılım teknolojilerindeki<br />
gelişmeler yüksek performanslı ve güçlü yapıya sahip<br />
sistemlerin portatif hale gelmesine imkan tanımıştır. Bu<br />
sayede, en büyük dezavantajı karmaşık ve çok sayıda<br />
kompleks işlem yapma gereksinimi olan imge (görüntü)<br />
işleme teknikleri portatif cihazlarda kullanılabilir hale<br />
gelmiştir.<br />
Bu bildiride İHA sistemlerinin tarihsel gelişimi, genel<br />
yapısı, kullanım yerleri ve imge işleme tekniklerinin İHA<br />
bünyesinde kullanılmasının İHA ve yer istasyonlarına<br />
sağlayacağı üstünlükler anlatılacaktır.<br />
İHA sistemi genel yapı olarak, bulunduğu ortamdan<br />
görüntüleri alır ve yer istasyonuna aktarır. Yer istasyonu<br />
bu görüntüleri değerlendirir, İHA’ya komut gönderir.<br />
Şekil 1’de gösterilmekte olan bu yapı, oldukça karmaşık<br />
ve sürekli bir haberleşme sistemi gerektirir. Haberleşme<br />
sırasındaki herhangi bir aksaklık, geçmişte İHA’nın<br />
kaybedilmesine sebep olmuştur. Çünkü, İHA merkeze<br />
görüntü aktarımı yapamadığında yada merkezden<br />
kontrol sinyali alamadığında mevcut görevlerini yerine<br />
getirememektedir. Düşman atakları dışında teknik<br />
arızalardan kaybedilen İHA sayısı oldukça fazladır.<br />
I. GİRİŞ<br />
İnsansız uçakların tarihi 2. Dünya Savaşı’na uzansa da,<br />
1960’lara kadar hedef dronlar ve Vietnam savaşında<br />
ABD’nin etkin olarak kullandığı uzaktan kumandalı<br />
uçaklar dahil olmak üzere aktif olarak kullanılan<br />
uçakların tümü, günümüzde kullanılan ve sonraki<br />
bölümlerde anlatılacak olan İHA [1-6] sistemlerine<br />
uzaktırlar. İHA sistemi’nin, harp sahasında, diğer<br />
muharebe unsurları ile birlikte etkin olarak kullanımına<br />
ilk örnek 1982 yılında İsrail’in, Bekaa vadisindeki<br />
Suriye hava savunma sistemlerine yaptığı saldırıdır.<br />
Toplam 19 adet olan Suriye hava savunma<br />
bataryalarının 17’sinin yok edildiği bu saldırıda İHA<br />
sistemleri keşif/gözetleme/hedef tespit, elektronik<br />
aldatma ve karıştırma amaçlı, saldırı sonrasında da hasar<br />
tespit amaçlı olarak etkin bir biçimde kullanılmıştır.<br />
Yakın zamanda da Körfez Savaşı ve Bosna’da yoğun<br />
olarak bu sistemlerden yararlanılmıştır [1].<br />
Şekil 1. İHA sistemi temel yapısı<br />
İHA sistemlerinde sık kullanılan askeri robot teknolojisi,<br />
ABD’de ve Avrupa’da tasarlanmıştır. İHA’ların çoğu<br />
uzaktan kumanda ile kontrol ediliyorken, Cyberlife<br />
şirketinin geliştirdiği model, tamamen robot tarafından<br />
kullanılmaktadır [7].<br />
İHA için güzel bir örnek olan U-99 uçağı, otomatik<br />
pilotla alçak irtifada uçmaktadır. <strong>Yüksek</strong> çözünürlüklü<br />
kameralarla uzmanların yönlendirdiği Şekil 2’de<br />
görülen, U-99 modeli, gelecekte yaşanacak bir savaşta<br />
ön saflarda savaşacaktır. U-99 kamera görüntülerini<br />
204
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bilgisayar merkezine aktarır. Bilgisayar merkezinde<br />
vurulması gereken hedeflerin koordinatları belirlenerek,<br />
“vur emri” sinyalleri uçağa gönderilir.<br />
Bombayla yüklü U-99 hiç sapma olmaksızın hedefe<br />
yaklaşır ve görevi tamamlar. Herhangi bir aksilik<br />
halinde, yine verilen bir komutla uçak intihar<br />
komandosu ve etkili bir bombaya dönüşür.<br />
Çağdaş savaş uçaklarında insan, artık en zayıf halka<br />
haline gelmiştir. İHA’nın zamana karşı tepkisi mikro<br />
saniyelerle ölçülürken, herhangi bir olumsuzlukta hata<br />
oranı sıfıra oldukça yakındır.<br />
Bir uçakta ağırlık arttıkça, maliyette artmaktadır.<br />
Pilotsuz bir uçakta kabin, fırlatma koltuğu, destek<br />
ünitesi ve diğer sistemler çıkarıldığında, ağırlıktan ve<br />
maliyetten tasarruf edilir. İHA diğer insanlı araçlara<br />
göre çok daha küçük ve ucuzdur. Küçük boyutu ve<br />
destek sistemlerinin yokluğu, İHA’nın üretim sürecini<br />
çabuklaştırmaktadır. Ayrıca gereksiz güvenlik sistemleri<br />
kurulması için de zaman harcanmamaktadır.<br />
doğrultusunda İHA kendi hareketine karar verir. Bu<br />
sayede, görüntü aktarımı yapamasa veya yer<br />
istasyonundan kontrol sinyali alamasa bile İHA,<br />
görevine devam eder. Teknik arıza giderildiğinde İHA<br />
bilgi eşlemesi yaparak, transferin kesildiği süre<br />
içerisindeki bilgilerin de merkeze ulaştırılmasını sağlar.<br />
II. İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI<br />
Bir İHA sistemi Şekil 3’den de görüldüğü gibi temel<br />
olarak beş alt sistemden oluşmaktadır:<br />
• Hava Aracı Alt Sistemi<br />
• Faydalı Yük (Payload) Alt Sistemi<br />
• Yer Kontrol Alt Sistemi<br />
• Data-Link Alt Sistemi<br />
• Yer Destek Alt Sistemi<br />
Haberleşme<br />
Birimi<br />
Data Link<br />
Hava<br />
Aracı<br />
Sistemi<br />
Şekil 2. U-99 uçağı<br />
Bununla birlikte, yeni kuşak İHA’lar insanlı uçaklara<br />
göre daha hızlı gelişmektedir. ABD’nin en az 4 adet<br />
İHA projesi bulunmaktadır [8].<br />
Gelecekte binlerce minik sensör havaya gönderilebilir.<br />
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Lincoln<br />
Laboratuarı’nda, fotoğraf çekebilen, sigara paketi<br />
büyüklüğünde bir İHA yapılmaya çalışılmaktadır [9].<br />
Gelişen imge işleme teknikleri [10-13], elektronik ve<br />
bilgisayar teknolojisi sayesinde, İHA’ların aldığı<br />
görüntüleri merkeze gönderme gereksinimi olmaksızın<br />
kendi bünyesinde işlemelerine imkan tanımıştır. Alınan<br />
görüntülerin işlenmesi ile faydalı bilgiler elde edilir. Bu<br />
faydalı bilgiler ve daha önceden yüklenen görev emri<br />
Kontrol<br />
İstasyonu<br />
Destek Sistemleri<br />
Şekil 3. Bir İHA sistemi blok şeması<br />
İşletme konseptlerine bağlı olarak bu alt sistemlere<br />
aşağıdaki gibi alt sistemler de katılabilmektedir:<br />
• Uzak Komuta İstasyonları<br />
• Uzak Görüntü Terminalleri<br />
• SATCOM Terminalleri<br />
Görev<br />
Faydalı<br />
Yükü<br />
Görüldüğü gibi bir İHA sistemi yalnızca hava aracından<br />
oluşmayıp, çok değişik alt sistem ve teknolojileri<br />
barındıran karmaşık bir sistemdir. Hava aracı aşağıda<br />
verilecek görevler için taşınan faydalı yük için bir<br />
taşıyıcı platformdur. Dolayısı ile uygulamaya bağlı<br />
olarak çok değişik tipte olabilir. Kontrol istasyonu,<br />
görev planlama, uygulama, izleme ve değerlendirme<br />
görevlerini yerine getirir; uçuş kontrolünü gerçekleştirir.<br />
Hava aracı ile yer kontrol istasyonu arasındaki bağlantı<br />
data-link üzerinden sağlanır. Görev sırasında sistem iki<br />
türlü kullanılabilmektedir:<br />
İnsan ağırlıklı kullanım: Hava aracının göreve<br />
hazırlanması, kalkması, görev yerine ulaşması, verilen<br />
görevi yerine getirmesi ve inmesini bir çevrim olarak<br />
205
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
düşündüğümüz bu konseptte insan, her aşamada<br />
çevrimin içindedir.<br />
Otonom kullanım: Bu kullanım konseptinde görev ve<br />
acil durum bilgileri uçuş öncesinde hava aracı<br />
üzerindeki bilgisayara yüklenmekte ve görev tümü ile<br />
otomatik olarak yerine getirilmektedir. Kalkış ve iniş<br />
fazları operatör kontrolünde gerçekleştirilmekte olup,<br />
son yıllarda insanı tümü ile devre dışı bırakan otomatik<br />
kalkış/iniş sistemleri de kullanılır hale gelmiştir [1].<br />
Bununla birlikte kullanım gereksinimine bağlı olarak,<br />
bastırma ve aldatma gibi düşmanca etkilere karşı<br />
dirençli olması nedeni ile görüş hattındaki uçuşlarda<br />
otonom kontrol kullanılabildiği gibi, görev esnasında<br />
toplanan verinin gerçek zamana yakın olarak yerdeki<br />
kontrol istasyonuna aktarılması gereken görüş hattı<br />
dışında kalan uygulamalarda ise, röle amaçlı kullanılan<br />
ikinci bir hava aracının yardımı ile, insan ağırlıklı<br />
kullanım yöntemi tercih edilebilmektedir. Yöntem ne<br />
olursa olsun, İHA Sisteminin kontrolünde etkin iki alt<br />
sistem yer kontrol istasyonu ve data-link’tir.<br />
A) Yer Kontrol İstasyonu<br />
İşlevi ve Temel Birimleri: İHA Sisteminin kontrol<br />
merkezi olarak görev yapan yer kontrol istasyonunun<br />
(YKİ) temel işlevlerini, hava aracının kalkış, uçuş ve<br />
inişinin kontrolü, hava aracı ve üzerindeki faydalı<br />
yüklerden gelen video ve telemetri verilerinin alınması,<br />
işlenmesi ve görüntülenmesi, faydalı yüklerin<br />
çalışmasının (genellikle gerçek zamanlı olarak) kontrol<br />
edilmesi, İHA sistemi ile dış dünya arasındaki ara yüzün<br />
sağlanması, ve görev planlama olarak sıralayabiliriz.<br />
Bir veya birden fazla şetler (zırhlı kabin) içine yerleşik<br />
YKİ, yukarıda verilen temel işlevlerini yerine getirmek<br />
üzere genelde aşağıdaki birimleri içerir:<br />
• Hava aracı durum göstergeleri ve kontrolleri,<br />
• Faydalı yük veri ekranları ve kontrolleri,<br />
• Görev planlama ve hava aracının pozisyonunu,<br />
uçuş yolunu izlemeye yönelik harita ekranları,<br />
• Operatör ve hava aracı arasındaki ara yüzü<br />
sağlayan bilgisayarlar, (Bu bilgisayarlar hava<br />
aracı ile YKİ arasındaki data-linki ve veri akışını<br />
kontrol etmenin yanında, bazı uygulamalarda<br />
sistem için seyrüsefer işlevini sağlar, oto pilot ve<br />
faydalı yük kontrolleri için gereken, zaman<br />
açısından kritik olmayan, bazı "dış döngü"<br />
hesaplamalarını da gerçekleştirir).<br />
• İHA sistemi tarafından toplanan bilgileri dış<br />
dünyaya yayan, komuta ve kontrol işlevlerinin<br />
yerine getirilmesini sağlayan taktik haberleşme<br />
cihazları.<br />
YKİ’deki kullanıcı ile birimler arasındaki ara yüzün<br />
basit ve kullanışlı olması önemlidir. Özellikle hava aracı<br />
kontrol ve seyrüsefer işlevlerinde otomasyon ön plana<br />
çıkmaktadır. Kullanıcı hava aracının nereye, hangi<br />
yükseklikte ve hangi hızda gideceği bilgilerini girmekte,<br />
buna karşılık YKİ içindeki bilgisayarlar ve hava aracı<br />
üzerindeki oto-pilot ayrıntılı uçuş rotasını çıkarmaktadır.<br />
Faydalı yük kontrolündeki otomasyon ise göreve göre<br />
değişmektedir. Görüş hattındaki uçuşlar için tümüyle<br />
manuel kullanım olabilirken, görüş mesafesi dışında<br />
kalan uçuşlarda önceden belirlenmiş birtakım görevler<br />
faydalı yük tarafından otomatik olarak yerine<br />
getirilmektedir. Hava aracı ile yer arasındaki linkin<br />
kontrolü de YKİ tarafından sağlanmaktadır. Kullanıcı<br />
gerek hava aracı üzerindeki ve gerekse yerdeki data-link<br />
birimlerinin bazı parametrelerini (kanal frekansı,<br />
göndermecin çıkış gücü, antenin yönlendirilmesi, çıkışın<br />
anahtarlanması vb.) kontrol edebilmektedir.<br />
Görev Planlama, Komuta ve Kontrol: YKİ’nin<br />
önemli işlevlerinden görev planlama; uçuş yolunun<br />
tanımı, faydalı yük ve haberleşme birimlerinin çalışma<br />
şekli gibi İHA sisteminin kendisine atanan görevi yerine<br />
getirmesi için gereken işlevleri ve operatör ara yüzlerini<br />
içerir. Görev planı hazırlanıp, ayrıntılı bir şekilde<br />
incelendikten sonra onaylanması halinde hava aracı<br />
üzerindeki bilgisayara yüklenir.<br />
Şekil 4. Yer kontrol istasyonu<br />
Görevin yerine getirilmesi sırasında kontrol işlemi görev<br />
izleme ekranı ile sağlanır. Görev izleme ekranı, hava<br />
aracının o anki konum bilgisini, hava aracı üzerindeki<br />
çeşitli algılayıcılardan gelen durum bilgilerini ve faydalı<br />
yük ile data-linkin durum bilgilerini içermekte olup, bu<br />
bilgiler ekrandaki harita üzerine bindirilmektedir. Ekran<br />
bilgileri gerçek zamana yakın olarak güncellenir ve<br />
sürekli hava aracının o anki durum bilgisi ile görev<br />
planına göre olması gereken durum bilgisi<br />
karşılaştırılarak sapmanın belli bir değerin altında<br />
kaldığı görülür. Aksi durumlarda operatör uyarılarak<br />
206
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
görevin yeniden planlanması veya acil durum planının<br />
uygulanması sağlanır.<br />
Operatör görevin herhangi bir anında gerekli görmesi<br />
durumunda ilgili ara yüz elemanlarını kullanarak hava<br />
aracına, faydalı yüke ve data-linke daha önceden<br />
belirlenen sınırlar içinde komuta edebilir.<br />
B) Data-Link<br />
İHA sisteminin anahtar alt sistemlerinden olup, hava<br />
aracı ve faydalı yük için yaşamsal bir önem<br />
taşımaktadır. Data-link, hava ve yer olmak üzere iki ana<br />
alt sisteme ayrılmaktadır. Hava Veri Terminali (HVT)<br />
olarak adlandırılan hava aracı üzerindeki alt sistem ile<br />
Yer Veri Terminali (YVT) olarak adlandırılan linkin<br />
yerde kalan alt sistemi; RF almaç ve göndermeç, modem<br />
ve antenlerden oluşmaktadır. Kimi uygulamalarda,<br />
faydalı yük verilerinin aktarıldığı linkin bant-genişliği<br />
sınırlamalarını sağlamak üzere veri sıkıştırmaya yönelik<br />
işlemciler HVT içinde, sıkıştırılmış bu veriyi çözmeye<br />
yönelik işlemciler de YVT içinde yer almaktadır. Aktif<br />
bir sistem (RF güç yayan) olması nedeni ile güvenilirlik<br />
açısından YVT olabildiğince YKİ’den uzaklaştırılmakta<br />
ve aradaki iletişim kablolarla sağlanmaktadır.<br />
III. İNSANSIZ HAVA ARAÇLARININ<br />
KULLANIM ALANLARI<br />
İHA sistemleri, istihbarat ve elektronik harp’ten<br />
haberleşme fonksiyonel alanına kadar birçok alandaki<br />
harekat konseptleri içine dahil olmaya başlamışlardır.<br />
Ayrıca sivil alandaki İHA uygulamaları da hızla<br />
yaygınlaşmaktadır. İHA sistemlerinin kullanım alanları<br />
aşağıdaki gibi özetlenebilir [3-6]:<br />
• Gözetleme ve keşif<br />
• Hedef tespit, teşhis,<br />
tanıma ve izleme<br />
• Savaş alanı hasar tespit<br />
• Haberleşme rölesi<br />
• Elektronik harp<br />
• Mayın tespit ve imha<br />
• Sabit ve hareketli<br />
hedeflere doğrudan<br />
saldırı<br />
• Bilimsel araştırmalar.<br />
• Orman gözetleme<br />
• Yangın tespit ve izleme<br />
• Meteorolojik veri<br />
toplama<br />
• Doğal felaketler sonrası<br />
hasar tespiti<br />
• Arama, kurtarma ve<br />
sivil güvenlik<br />
• Tarımsal ilaçlama<br />
• Kimyasal, biyolojik ve<br />
nükleer kirlenme tespiti<br />
İHA bu uygulama alanlarının çoğunda, oldukça<br />
kompleks ve yoğun haberleşme sistemleri ve<br />
protokolleri kullanmaktadır. Bu haberleşmenin bir<br />
şekilde kopması İHA’nın kaybedilmesine sebep olur.<br />
Oysa, İHA haberleşme kopsa bile görevine devam<br />
etmelidir. Bunun için İHA kendi karar verme<br />
mekanizmasına sahip olmalıdır. İmge işleme<br />
tekniklerinin İHA’da kullanımı, İHA’ya karar verme<br />
imkanı tanır.<br />
IV. İMGE İŞLEME<br />
Şekil 5. Yer data-link terminali<br />
İşlevi: Linkin temel işlevlerini incelediğimizde;<br />
• Hava aracının ve üzerindeki faydalı yüklerin<br />
kontrol edildiği, 10-100 kHz’lik bant-genişliğine<br />
sahip yerden-havaya link (up-link),<br />
• Biri hava aracı ve faydalı yük durum bilgilerini<br />
içeren ve 10-100 kHz’lik bant-genişliğine sahip,<br />
diğeri faydalı yük verilerinin aktarıldığı ve bantgenişliği<br />
kullanılan faydalı yüke göre 100 kHz ile<br />
10 MHz arasında değişebilen iki kanallı havadanyere<br />
link (down-link), ön plana çıkmaktadır [2].<br />
İmge işleme teknikleri, işlenecek imgelerin renk<br />
özelliklerini ve bunların gruplandırılmış hallerini<br />
kullanarak, imgelerden anlamlı sonuçlar çıkartırlar<br />
[10,11]. Bunu yaparken insan gözünün görme ve<br />
algılama özelliklerini taklit ederler [12,14-15]. İmge<br />
işleme metotları, hedef tanıma ve belirleme [13], örüntü<br />
tanıma ve birleştirme [16,17], gerçek zamanlı işaret dili<br />
izleme [18], imge filtreleme [19] gibi bir çok alanda<br />
başarılı şekilde kullanılmışlardır. İmge işleme metotları<br />
arasında, en fazla işlem yüküne sahip metotlar eş<br />
zamanlı imge işleme metotlarıdır. İHA uçuş sırasında<br />
aldığı görüntüleri bünyesindeki bilgisayar sisteminde eş<br />
zamanlı işlemelidir. Bu görüntüleri, yer istasyonuna<br />
bağımlılığını azaltmak, kendi kontrol sinyallerini<br />
üretmek ve görevini yerine getirmedeki hassasiyetini<br />
arttırmak amacıyla değerlendirmelidir. Bu<br />
değerlendirme sonuçlarından kontrol sinyalleri<br />
üretmelidir. Öte yandan portatiflik, düşük güç tüketimi,<br />
hafiflik tüm hava araçları için bir gerekliliktir [1].<br />
207
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Gelişen bilgisayar ve elektronik teknolojisi eş zamanlı<br />
görüntü işleme yeteneğine sahip sistemlerin portatif<br />
cihazlarda kullanımını mümkün hale getirmiştir [20]. Bu<br />
sayede İHA’ların kontrolü için eş zamanlı imge işleme<br />
metotlarının kullanımı mümkün hale gelmiştir. Özellikle<br />
haberleşme sorunlarından kaynaklanan kayıpları<br />
önlemek ve görev hassasiyetini arttırmak için İHA<br />
kontrolünde imge işleme sistemlerinin kullanımı bir<br />
gerekliliktir. Bu amaçla İHA üzerinde bulunan yada bu<br />
doğrultuda yerleştirilecek bir bilgisayar, İHA’nın aldığı<br />
görüntüleri işlemek için kullanmalıdır. Yerleştirilen bu<br />
bilgisayar İşlenen görüntülerden alınan bilgileri,<br />
yüklenmiş görev emrine uygun olarak<br />
değerlendirmelidir. Bu değerlendirme sonucunda İHA<br />
hedefi takip etme, hedef üzerinde faydalı yük kullanma<br />
vb. görevleri yerine getirecek hareketi belirlemeli ve<br />
yapmalıdır.<br />
V. SONUÇ<br />
İHA ve görüntü işleme tekniklerinin birleşimi ile yer<br />
kontrol istasyonu devre dışı kalacak veya birden çok<br />
hava aracı için tek bir yer kontrol istasyonu yeterli<br />
olacaktır. Bu ise maliyeti ciddi şekilde azaltacaktır.<br />
Ayrıca göreve birden fazla hava aracı<br />
gönderilebilecektir. Bu sayede görev başarısının<br />
kesinliği artacaktır.<br />
İçlerine yerleştirilmiş mikroişlemciler ve bilgisayarlar<br />
sayesinde elektronik olarak kumanda edilebilen insansız<br />
uçak/gemilerle ve hedefleri takip ederek isabet kaydeden<br />
küçük boyutlu akıllı silah sistemlerinin kullanılmasıyla,<br />
uçak gemileri ve insanlı bomba uçakları gelecekteki<br />
savaşlarda kullanılmaz hale gelebilecektir. Bu sayede<br />
savaşlardaki insan kaybı azaltılmış olacaktır.<br />
[7] “Robot Çağı”, http://www.focusdergisi.com.tr,<br />
2004.<br />
[8] “Savaş Uçakları”, http://www.focusdergisi.com.tr,<br />
2004.<br />
[9] D. Waller, “Onward Cyber Soldier, TIME, p.26-<br />
34, August 21,1995.<br />
[10] R.Gonzalez, Digital Image Processing, 2002.<br />
[11] S.E. Umbaugh, Computer Vision and Image<br />
Processing, 1998.<br />
[12] J.L. Gallant, D.C.V. Essen and D.C. Nothdurft,<br />
“Two-Dimensional and Three Dimensional<br />
Texture Processing in Visual Cortex of the<br />
Macaque Monkey”, In Early Vision and Beyond,<br />
1995.<br />
[13] M. Yalnız and A. Erçil, “Implicit Polynomials for<br />
Invariant Object Recognition”, Boğaziçi<br />
University Research Report, 2000.<br />
[14] H.D. Ballard and C.M. Brown, “Principles of<br />
Animate Vision”, Image Understanding, 1992.<br />
[15] H.D. Ballard, “Animate Vision”, Artificial<br />
Intelligence, v.48, p.57-86, 1991.<br />
[16] L. Alexandre, A. Campilho and M. Kamel<br />
“Combining Unbiased and Independent<br />
Classifiers Using Weighted Average”, p.495-498,<br />
2000.<br />
[17] J. Kittler, “Combining Classifiers: A Theoretical<br />
Framework”, Pattern Analysis and Applications,<br />
v.1, p.18-28, 1998.<br />
[18] L.R. Rabiner, “A tutorial on Hidden Markov<br />
Models and Selected Applications in Speech<br />
Recognition”, Proc IEEE, v.77, p.257-285, 1989.<br />
[19] K. Oka, Y. Sato and H. Koike, “Real-Time<br />
Fingertip Tracking and Gesture Recognition”,<br />
IEEE Computer Graphics and Applications, p.64-<br />
71, 2002.<br />
[20] “Technologies”,http://www.intel.com/techtrends.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] S. Erdemir,“İHA Sistemlerinde Hava Aracı ve<br />
Görev Faydalı Yükleri”, Aselsan, v.45, mayıs<br />
1998.<br />
[2] S. Erdemir, “İHA Sistemlerinde Yer Kontrol<br />
İstasyonları ve Data Linkler”, Aselsan, v.45,<br />
mayıs 1998.<br />
[3] D. Kuska, “Micro-UAV’s Possible in near<br />
Future,” http://www.dtic.mil.<br />
[4] “Tiny Spies in the Sky,”<br />
http://www.discovery.com.<br />
[5] “MEMs for Micro Air Vehicles,”<br />
http://www.aero.ufl.edu/.<br />
[6] A. Stone, “Flying into the Future,”<br />
http://www.gtri.gatech.edu, 1998.<br />
208
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2024-T3 AL ALAŞIMININ TEK AŞIRI YÜK ALTINDA YORULMA<br />
ÇATLAK İLERLEME DAVRANIŞI<br />
Adem KARCI<br />
e-posta: akarci@anadolu.edu.tr<br />
Dilek TURAN<br />
e-posta: dtetik@anadolu.edu.tr<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, ESKİŞEHİR<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, 2024-T3 alüminyum alaşımının sabit<br />
genlikli yükleme sırasında değişik oranlarında<br />
uygulanan tek aşırı yükün yorulma çatlak ilerleme<br />
hızına etkisi araştırılmıştır. Öncelikle yük oranı 0.1<br />
alınarak sabit genlikli testler gerçekleştirilmiştir.<br />
Daha sonraki testlerde aşırı yük oranı 1.3, 1.5, 1.7, 2<br />
alınarak sabit genlikli yükleme sırasında tek aşırı yük<br />
uygulanmıştır. Yorulma testleri sonucunda elde edilen<br />
kırık yüzeyler taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile<br />
incelenmiştir. Tek aşırı yük testleri sonucunda<br />
yorulma çatlak ilerleme hızında belirgin olarak<br />
gecikme görülmüştür.<br />
I. GİRİŞ<br />
Makine ve yapısal parçalarda oluşan hasarların<br />
çoğunluğu, çalışmaları sırasında maruz kaldıkları<br />
çevrimsel yükler nedeniyle yorulma hasarı şeklinde<br />
görülmektedir. Yorulma yüklerine maruz kalan<br />
parçalar çalışma şartlarında değişken genlikli yüklere<br />
maruz kalmaktadır. Değişken genlikli yükleme altında<br />
yorulma çatlak ilerlemesi ilk defa uçak yapılarında<br />
dikkate alınmıştır. Daha sonra güç üniteleri, basınç<br />
kapları ve gemiler gibi endüstri alanlarında çalışmalar<br />
yapılmıştır [1].<br />
Özellikle uçak endüstrisinde rastsal yükler altında<br />
yapıların yorulma davranışı büyük öneme sahiptir.<br />
Örneğin, bir yolcu uçağının kanat alt yüzeyinin maruz<br />
kaldığı yükler, uçak yerde ve uçuş halinde iken<br />
farklılık göstermektedir. Yerde kanat alt yüzeyi basma<br />
yüklemesinde iken uçuş süresince çekme yükünün<br />
etkisindedir. Bir uçuş süresince kanada etkiyen<br />
çevrimsel yük değerlerinin hesaplanmasında dikkate<br />
alınan olaylar; yakıt ikmali, taksi hareketi, kalkış<br />
hareketi, kalkışta flap pozisyonu, normal seyir uçuşu,<br />
manevra hareketi, düşey rüzgar, inişte flap pozisyonu,<br />
iniş takımlarının ilk piste çarpması şeklinde<br />
sıralanmaktadır [2,3].<br />
Değişken genlikli yükler, aşırı yükleme, blok yükleme<br />
ve uçuş simülasyon yükleri olarak gözönüne alınabilir.<br />
Normal uçuş şartlarında etkiyen yükler çok karmaşık<br />
olmasına rağmen bu tür yüklemeler ile<br />
yapılan çalışmalar çatlak ilerleme mekanizmasının<br />
temel prensiplerini anlamayı amaçlamaktadır [4].<br />
Değişken genlikli yorulma yüklemesinde yorulma<br />
çatlak ilerlemesi, çatlak ucu körelmesi, çatlak sapması,<br />
kalıntı gerilmeler, deformasyon sertleşmesi ve çatlak<br />
kapanması gibi mekanizmalarla açıklanmaktadır. Sabit<br />
genlikli yükleme sırasında tek aşırı yük uygulanması<br />
dikkate alındığında aşırı yükten sonra çatlak önce<br />
hızlanmakta sonra minimum hıza inmekte ve daha<br />
sonra kademeli olarak sabit genlikli yükleme<br />
durumundaki hıza ulaşmaktadır. Tek aşırı yükten<br />
dolayı gerçekleşen çatlak ilerleme davranışındaki üç<br />
aşama çatlak kapanması ile tanımlanabilmektedir.<br />
Ancak çatlak ilerleme hızındaki minimum seviyenin<br />
ertelenmiş olarak gerçekleşmesi, çatlak ucu körelmesi<br />
ve kalıntı gerilme gibi mekanizmalarla<br />
açıklanamamaktadır [5].<br />
Tek aşırı yük testleri sabit yük aralığında veya sabit<br />
gerilme şiddet faktörü aralığında yapılabilmektedir.<br />
Bu aşırı yükleme ile ilgi olarak yapılan çalışmalarda<br />
üç tane fikir birliği oluşmuş özellik vardır [4].<br />
• Yavaşlamanın süresini tayin eden ana faktör aşırı<br />
yükün şiddetidir.<br />
• Akma mukavemeti düşük olan malzemelerde<br />
çatlak ilerleme hızındaki yavaşlama daha fazladır.<br />
• Malzemenin kesit kalınlığı arttıkça çatlak ilerleme<br />
hızındaki yavaşlama azalmaktadır.<br />
II. DENEYSEL ÇALIŞMALAR<br />
Yorulma çatlak ilerleme testleri uçak yapısal<br />
parçalarında yaygın olarak kullanılan 2024-T3<br />
alüminyum alaşımından hazırlanan merkez çatlaklı<br />
(CCT) numunelerle yapılmıştır. Bu malzemenin akma<br />
mukavemeti 345 MPa, çekme mukavemeti 485 MPa,<br />
ve sünekliği %18’dir [6]. ASTM E-647 [7]<br />
standartlarına uygun olarak hazırlanan numunelerin<br />
geometrik şekli ve boyutları Şekil 1’de<br />
gösterilmektedir. Numune kalınlığı 6 mm’ dir.<br />
209
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
P OLmax<br />
6<br />
Yük<br />
P max<br />
300<br />
17<br />
2a<br />
Zaman<br />
Şekil 2. Aşırı yük uygulamasının şematik gösterimi.<br />
90<br />
Şekil 1. Merkez çatlaklı çekme numunesinin (CCT)<br />
geometrisi (boyutlar mm).<br />
Deneyler 200kN statik, 100kN dinamik yük kapasiteli<br />
bilgisayar kontrollü, Instron (8500 model) test<br />
cihazında yapılmıştır. Numune cihaz çenelerine<br />
hidrolik basınçla sıkıştırılan kavrama teçhizatı ile yük<br />
dağılımı düzgün olacak şekilde bağlanmıştır. Testlerin<br />
bilgisayar kontrolünde MAX paket programı<br />
kullanılmıştır. Bu programda testler, ortalama yük<br />
değeri, genlik, frekans ve çevrim sayısı bilgileri<br />
girilerek yapılmaktadır. Değişken genlikli yükleme<br />
için test verileri girilerek programlar oluşturulmakta<br />
ve cihaz durdurulmadan testler gerçekleştirilmektedir.<br />
Test sırasında çatlak boyu (a), test durdurulmadan<br />
gezici optik mikroskopla ölçülmüştür. Çatlak<br />
uzunluğunun kolay ve hassas ölçülebilmesi için<br />
numune yüzeyi çatlak ilerlemesine dik doğrultuda<br />
parlatılmıştır.<br />
Testler sabit genlikli ve tek aşırı yük olmak üzere iki<br />
ana gruba ayrılmıştır. Sabit genlikli yorulma çatlak<br />
ilerleme testleri yük kontrollü olarak 27-3kN yük<br />
aralığında, 0.1 yük oranında ve 5 Hz frekansta<br />
yapılmıştır. Uygulanan yük sinüs eğrisi şeklindedir.<br />
Tek aşırı yük testleri sabit genlikli testlerde kullanılan<br />
test verileri temel alınarak, 1.3, 1.5, 1.7 ve 2 tek aşırı<br />
yük oranlarında (OLR) ve 0.5 Hz frekansta<br />
yapılmıştır. OLR, aşırı yükün maksimum değerinin<br />
sabit genlikli yükün maksimum değerine (P Olmax /P max )<br />
oranıdır. Şekil 2’de gösterilen aşırı yükün değeri<br />
P OLmax uygulanan aşırı yük oranlarına göre<br />
değişmektedir. Yorulma çatlak ilerleme hızlarını daha<br />
doğru karşılaştırmak için aşırı yükler yaklaşık eşit<br />
çatlak uzunluğunda (2a) uygulanmıştır.<br />
Gerilme şiddet faktörü (∆K) ve yorulma çatlak<br />
ilerleme hızı (da/dN) ifadeleri ASTM standartlarından<br />
alınmıştır. Merkez çatlaklı (CCT) levha için ∆K<br />
Eşitlik 1’deki gibidir [7].<br />
∆P<br />
πα πα<br />
∆ K = sec<br />
(1)<br />
B 2W<br />
2<br />
burada; α=2a/W, B: numune kalınlığı, W:numune<br />
genişliğidir. Eşitlik 1, 2a/W
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Bu sabitlerin hesaplanmasında da/dN için m/çevrim,<br />
∆K için<br />
MPa<br />
m birimleri kullanılmıştır.<br />
Sabit genlikli yükleme ve 1.3 - 1.5 - 1.7 - 2<br />
oranlarında aşırı yük uygulanarak yapılan deneylerin<br />
aşırı yüklemeden sonraki çatlak boyu (a-a OL ) ve<br />
çevrim sayısı (N-N OL ) grafikleri Şekil 3’te<br />
gösterilmektedir. Grafikte görüldüğü gibi aşırı yük<br />
oranının artması ile gecikme çevrim sayısında (N D )<br />
artış gözlenmektedir. Sabit genlikli yükleme sırasında<br />
0.5 Hz frekans ve 1.7 oranında aşırı yük uygulanan<br />
deneyde aşırı yükten hemen sonra çatlak ilerleme<br />
hızının arttığı, bu hızlanmayı takiben minimum<br />
değerine ulaştığı ve daha sonra sabit genlikli yükleme<br />
hızına kademeli olarak yükseldiği deney sırasında<br />
ölçüler sık aralıklarla alınarak gözlenmiştir. Şekil 4’te<br />
OLR=1.7 için çatlak boyu (2a) ve çatlak ilerleme hızı<br />
(da/dN) davranışını göstermektedir.<br />
20<br />
Çatlak uzunluğu 2a-2a OL (mm)<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
-5<br />
-10<br />
-40 -20 0 20 40 60 80 100<br />
Çevrim sayısı (N-NOLx1000)<br />
Şekil 3. P max =27kN, P min =3kN ve f=5 Hz değerleriyle sabit genlikli yükleme sırasında 0.5 Hz frekans ve 1.3 –<br />
1.5 – 1.7 - 2 oranlarında aşırı yük uygulanarak yapılan.deneylerin aşırı yüklemeden sonraki çatlak boyu<br />
a-a OL ve çevrim sayısı N-N OL ,.grafikleri<br />
Şekil 4. P max =27kN, P min =3kN ve f=5 Hz değerleriyle sabit genlikli yükleme sırasında 0.5 Hz<br />
...................frekans ve 1.7 oranında aşırı yük uygulanan deneyde çatlak ilerleme hızının-çatlak boyu ile.değişimi<br />
211
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
a<br />
b<br />
50 µm 5 µm<br />
c<br />
d<br />
OL<br />
OL<br />
50 µm 25 µm<br />
Çatlak ilerleme yönü<br />
Şekil 5. Sabit genlikli yükleme altında yapılan deney sonunda oluşan kırık yüzeyin yaklaşık 2a=54 mm çatlak<br />
uzunluğundaki SEM ile elde edilen görüntüsünün..a) genel, b) detaylı görünümü ve 2 oranında aşırı yük<br />
uygulanan numunede aşırı yük bölgesinin c) genel, d) detaylı görünümü gösterilmektedir.<br />
Testler sonucunda oluşan yorulma çatlak yüzeyleri<br />
makroskobik olarak yükleme yönüne dik düz yüzey<br />
şeklindedir. Şekil 5a’da yaklaşık 2a=54 mm’de sabit<br />
genlikli yükleme sonucu oluşan kırık yüzeylerin genel<br />
görünümü görülmektedir. Şekil 5b’de ise aynı çatlak<br />
uzunluğunda yorulma çizgileri görülmektedir. Şekil<br />
5b’de görülen yorulma çizgilerinin aralığının<br />
ölçülmesi ile bulunan çatlak ilerleme hızı, deney<br />
sırasında yaklaşık eşit çatlak uzunluğunda gezici<br />
mikroskop ile elde edilen verilerle hesaplanan çatlak<br />
ilerleme hızı bir birbirine çok yakındır. Bu ilişki<br />
yapılan çalışmalarda yorulma çizgileri ve yorulma<br />
çatlak ilerleme hızı arasında birebir bağıntı olduğu<br />
belirtilmektedir [8].<br />
Şekil 5c-d’de 2 oranında aşırı yük uygulanan<br />
numunede aşırı yükün etkisi belirgin olarak<br />
görülmektedir.<br />
Tek aşırı çekme yükünü takip eden sabit genlikli<br />
yüklemelerde, gecikme çevrim sayısı aşırı yük<br />
oranının artmasıyla yükselmektedir. Fakat bu artış<br />
oranı doğrusal değildir. Aşırı yük oranının artışına<br />
bağlı olarak gecikme çevrim sayısı daha hızlı<br />
artmaktadır. Bu durum aşırı yükün değerinin artması<br />
ile çatlak kapanmasının daha fazla olmasıyla<br />
açıklanmaktadır [9].<br />
Çatlak ucunda oluşan plastik bölgeyi çevreleyen<br />
elastik kısım yük kalktıktan sonra orijinal boyutunu<br />
korumaya çalıştığından çatlak kapanma gerilmelerini<br />
oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalarda çatlak<br />
kapanmasına neden olan gerilmelerin aşırı yük oranı<br />
ile arttığı ve bu artışa, aşırı yükü takip eden yaklaşık<br />
10 çevrimde ulaşıldığı belirtilmektedir [9]. Sabit<br />
genlikli yükleme sırasında 0.5 Hz frekans ve 1.7<br />
oranında aşırı yük uygulanarak yapılan deneyde çatlak<br />
ilerleme hızı minimum değerine aşırı yük<br />
uygulandıktan bir süre sonra ulaşmıştır. Bu ertelenmiş<br />
gecikme davranışı konu ile ilgili yapılan diğer<br />
çalışmalarla uygunluk göstermektedir [10,11].<br />
2024-T3 alüminyum alaşımı kullanılarak elde edilen<br />
test sonuçları litaretürden alınan 7075-T3 alüminyum<br />
alaşımı ile yapılan test sonuçları ile karşılaştırılmıştır<br />
[11]. Bu karşılaştırma Çizelge 1’de gösterilmektedir.<br />
212
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Çizelge 1. 7075-T3 ve 2024-T3 Al alaşımlarında tek<br />
aşırı yükün yorulma çatlak ilerlemesinde geciktirme<br />
etkisi.<br />
OLR N D (7075-T3 Al) N D (2024-T3 Al)<br />
1.3 200 997<br />
1.5 550 14003<br />
1.7 2000 15183<br />
2 7600 64676<br />
Bu konu ile ilgili yapılan çalışmalarda gecikmeyi<br />
etkileyen temel mekanizmalar çatlak kapanması,<br />
kalıntı basma gerilmeleri ve çatlak körelmesi ile<br />
açıklanmaya çalışılmaktadır [12]. 7075-T3 Al<br />
alaşımına göre, 2024-T3 Al alaşımı daha sünek bir<br />
malzemedir. Aşırı yüklemeden dolayı çatlak ucunda<br />
oluşan plastik bölge boyutu aşırı yük değerine ve<br />
malzemenin akma gerilmesine bağlıdır [13]. Bu<br />
yüzden 2024-T3 Al alaşımında çatlak ucunda oluşan<br />
plastik bölge boyutu daha büyüktür. Plastik bölge<br />
boyutunun büyük olması çatlak açılma gerilmesini<br />
(σ op ) artırdığından 2024-T3 Al alaşımında daha fazla<br />
gecikme çevrim sayısı görülmektedir.<br />
VI. KAYNAKLAR<br />
[1] PETIT, J., DAVIDSON, D.L., SURESH, S. ve<br />
RABBE, P., Fatigue crack growht under variable<br />
amplitude loading, Elsevier Science Publishers<br />
Ltd.,England, (1988).<br />
[2] SCHIJVE, J., Fatigue crack growth under<br />
variable amplitude loading, Metals Handbook<br />
Volume 19, Fatigue and Fracture, (Ed: ASM<br />
Handbook Committee), American Society for<br />
Metals, USA 110-131 (1998).<br />
[3] KARCI, A., 2024-T3 Al alaşımının tek aşırı yük<br />
altında yorulma davranışı, Tez (yüksek lisans)<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, (2002).<br />
[4] VARDAR, Ö. ve KALENDEROĞLU, V., Rassal<br />
yükler altında yorulma çatlağı ilerlemesi, J. of.<br />
Egineering and environmental sciences, 14, 489-<br />
504 (1990).<br />
[5] SKUROPA, M., Load interaction effects during<br />
fatigue crack growth under variable amplitude<br />
loading Part II: qualitative interperetation, Fatigue<br />
Fract Engng Mater Struct 22, 905-926 (1998).<br />
[6] HATCH, J.E., Alumunium: properties and<br />
physical metelurgy, American Society For Metals,<br />
Ohio, (1984).<br />
[7] ROBERTA, A., Standart test method for<br />
constant-load-amplitude fatigue crack growth<br />
rates above 10 -8 mm/cycle, ASTM E-647, Anual<br />
Book of ASTM Standarts Metals Test Methods<br />
and Analytical Procedures, 03.01, 739-759,<br />
(1985).<br />
[8] TOPUZ, A., Alüminyum-silisyum alaşımlarında<br />
yorulma-çatlak ilerlemesi, 2. Ulusal Kırılma<br />
Konferansı Bildirileri, (Ed: DORUK, M.),<br />
Karadeniz <strong>Üniversitesi</strong>, Türkiye, 139-147, (1987).<br />
[9] KUMAR, R., A review on crack closure for single<br />
overload, programed and block loadings,<br />
Engineering Fracture Mechanics, 42, 151-158<br />
(1992).<br />
[10] BORREGO, L. P., FERREIRA, J. M. ve COSTA,<br />
J. M., Fatigue crack growth and crack closure in<br />
an AlMgSi alloy, Fatigue Fract Engng Mater<br />
Struct, 24, 255-265 (2000).<br />
[11] VARDAR, Ö., Effect of single overload in FCP,<br />
Engineering Fracture Mechanics, 30, 329-335<br />
(1988).<br />
[12] HALLIDAY, M.D., ZHANG, P.P. ve BOWEN,<br />
P., In situ sem observation of the contrasting<br />
effects an overload on small fatigue crack growth<br />
at two different load ratios in 2024-T351<br />
aluminium alloy, Int. J. Fatigue, 19, 273-282,<br />
(1997).<br />
[13] CARLSON, R. L., KARDOMATEAS, G. A. ve<br />
BATES, P. R., The effect of overloads in fatigue<br />
crack growth, Int J Fatigue, 13, 453-460 (1991).<br />
213
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ŞEKİL BELLEK ALAŞIMI İLE KISMİ OLARAK GÖMÜLÜ<br />
PLAKALARIN BÜYÜK ISISAL ÇÖKMESİ VE TİTREŞİM ANALİZİ<br />
Vedat Ziya DOĞAN Mücahit KARADAŞ Zehra KONYA<br />
e-posta: doganve@itu.edu.tr e-posta: mkaradas@hotmail.com e-posta: konyaz@itu.edu.tr<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong> , Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi , Uçak Mühendisliği Bölümü, 34469, Maslak,<br />
İstanbul<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada önceden uzatılmış şekil bellek alaşımı<br />
(ŞBA) fiberlerle kısmi olarak gömülü kompozit<br />
plakaların artan sıcaklıkla ısısal burkulmaları ve<br />
serbest titreşim analizi sunulmuştur. ŞBA fiberler<br />
kompozit plakalara yerleştirilerek yüksek burkulma<br />
sıcaklıkları elde edilebilir. ŞBA’nın ana dezavantajı<br />
diğer kompozit malzemelerden oldukça fazla olan<br />
özgül ağırlığıdır. Kompozit plakaların tasarlanması<br />
esnasında ŞBA fiberleri tabakaların ortasında<br />
yoğunlaştırılabilir. Böylelikle plakanın sağlamlığı<br />
azaltılmadan ŞBA’nın hacim oranı ve dolayısıyla<br />
plakanın ağırlığı düşürülebilir. Optimum yapısal<br />
konfigürasyon için plaka ağırlığı ve kritik burkulma<br />
sıcaklığı göz önüne alınarak sonlu elemanlar<br />
yönteminden faydalanılmıştır. Çözüm için ilk önce<br />
büyük ısısal çökme belirlenmiş, daha sonra serbest<br />
titreşim analizi ile ısısal olarak çökmüş denge durumu<br />
için doğal frekanslar hesaplanmıştır. Değişik ŞBA<br />
oranlı plaka örnekleri göstermektedir ki plaka<br />
ağırlıkları düşürülebilir ve kritik burkulma sıcaklığı ve<br />
ısısal çökme ŞBA’nın uygun yerleşimi ve hacim oranı<br />
ile kontrol edilebilir. Sıcaklıkla en düşük birkaç<br />
frekansın değişimi ve ŞBA’nın doğal frekanslar<br />
üzerindeki etkisini göstermek için titreşim analizi<br />
sonuçları sunulmuştur.<br />
I. GİRİŞ<br />
Günümüzde yüksek hızlı hava araçlarına önemli bir<br />
ilgi bulunmaktadır. Bu hava araçlarına High Speed<br />
Civil Transport (HSCT), X-33 Advanced Technology<br />
Demonstrator, Reusable Launch Vehicle (RLV) ve<br />
Joint Strike Fighter (JSF) örnek olarak gösterilebilir.<br />
Bu araçlar süpersonik yada hipersonik hızlarda<br />
uçacağı için onların yüzey panelleri de ısıl, akustik ve<br />
aerodinamik yüklere maruz kalacaktır. Aerodinamik<br />
ısınmadan dolayı yüzey panel sıcaklıkları yüz yada<br />
bin derecelere varabilir (örneğin HSCT için 2.4 Mach<br />
seyir uçuşunda 177°C). Ayrıca jet motoru gürültüsü ve<br />
türbülanslı sınır tabaka akış basınçlarının etkisiyle<br />
yüzey panelleri çok yüksek akustik basınca maruz<br />
kalacaktır. Sonuçta hareketsiz mesnetli yüzey<br />
panelleri ısıl olarak burkulacaktır ve panel büyük<br />
rastsal zorlamalara maruz kalacaktır. Bu durum<br />
araçların konfigürasyonunu değiştirecek, aerodinamik<br />
etkinliğini azaltacak ve uçuş performansını<br />
düşürecektir. Tipik hava araçlarında büyük ısıl<br />
çökmeleri ve rastsal zorlamaları azaltmak için yapısal<br />
katılık ve tabaka sönümlemesi gibi pasif iyileştirmeler<br />
uygulanmaktadır. Bu önlemler genelde onların yüksek<br />
panel ağırlıkları, düşük sıcaklık dirençleri ve düşük<br />
yapısal sönümleme oranları nedeniyle yetersizdir.<br />
Akıllı malzemeler bu muhtemel sorunları gidermek<br />
için olanak sağlar. ŞBA fiberlerini kompozit tabaka<br />
içine gömme fikri Rogers ve Robertshaw [1]<br />
tarafından geliştirilmiştir. <strong>Yüksek</strong> sıcaklıklarda ısıl<br />
burkulma, panel çırpınması ve titreşimin<br />
önlenmesinde, ŞBA ile güçlendirilmiş kompozit<br />
yapıların etkinliği üzerine yapılan çalışmalar<br />
günümüze kadar sürmektedir [2-8]. Kompozit<br />
tabakaların ŞBA ile optimum tasarımında kritik<br />
burkulma sıcaklığı (T cr ) ve plaka ağırlığı olmak üzere<br />
iki ana kriter vardır.<br />
Bu çalışmada kompozit plakanın sonlu elemanlarının<br />
tümünde ŞBA hacim oranı sabit değildir ve Şekil 1’de<br />
görüldüğü gibi tabakanın ortasında yoğunlaşmıştır.<br />
SMA<br />
Şekil 1. Kısmen veya tamamen ŞBA fiberleri gömülü<br />
tabakaların şematik düzeni.<br />
214
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
II. ŞEKİL BELLEK ALAŞIMI<br />
Akıllı malzemeler sıcaklığa, elektrik alan veya<br />
manyetik alan değişimine bağlı olarak şekil, katılık,<br />
doğal frekans, sönümleme ve diğer mekanik<br />
özellikleri değiştirme yeteneğine sahiptir. En iyi<br />
bilinen akıllı malzemeler şekil bellek alaşımları<br />
(ŞBA), piezoelektrik malzemeler, magnetostrictive<br />
malzemeler, electrorheological sıvılar ve<br />
magnetorheological sıvılardır.<br />
ŞBA’lar şekil bellek etkisi (ŞBE) gösteren bileşik<br />
metal sınıfıdır. ŞBE düşük sıcaklıklı martensitic<br />
fazında plastik deformasyona uğrayan ve dış<br />
gerilmeleri kaldırılan bir cismin ısıtıldığı zaman tekrar<br />
orijinal şekline dönmesi olarak tanımlanabilir.<br />
Cu-Zn, Cu-Zn-Al, Cu-Zn-Ga, Au-Cd, Ni-Al, Fe-Pt<br />
v.b. gibi çoğu alaşımın ŞBE özelliği gösterdiği bilinir.<br />
En genel ŞBA Nitinol (Ni: Nikel, ti: Titanyum, nol:<br />
Naval Ordinance Laboratuarı) olarak bilinen Nikel-<br />
Titanyum alaşımıdır. Bu alaşım 1965’de Buehler ve<br />
Wiley tarafından US Naval Ordinance<br />
Laboratuar’ında (Naval Surface Weapons Center)<br />
geliştirilmiştir. Bu çalışmada Nitinol grafit-epoxy ile<br />
birlikte kullanılmıştır.<br />
ŞBE’nin kendine has en önemli özelliği düşük<br />
sıcaklıklı martensite fazından yüksek sıcaklıklı<br />
austenite fazına geçmesi sırasında kristal yapısının<br />
içeri doğru dönüşebilme yeteneğidir. Martensitic ve<br />
austenitic kristal yapısının basit bir tarifi ve<br />
aralarındaki ısı mekaniği ilişkisi Şekil 2’de<br />
görülmektedir. ŞBA, yüksek sıcaklıklı austenitic<br />
fazında yüksek mertebeli (genelde kübik) kristal<br />
şeklinde mevcuttur. Daha az simetriye sahip mikro<br />
yapılı martensite fazı ise düşük sıcaklıklarda görülür.<br />
Alaşım kompozisyonunun değişimi ŞBA dönüşüm<br />
sıcaklığını etkiler. Örnek olarak Nikel içeriği ile<br />
Nitinol’ün A s sıcaklığı (austenite başlangıç sıcaklığı)<br />
arasındaki değişim grafiği Şekil 3’de [9]<br />
gösterilmiştir. Şekilden görüldü gibi Nikel<br />
miktarındaki % 3 lük değişim ile A s sıcaklığı -50 o C<br />
den 175 o C ye değişmektedir. Uygulamanın gereklerini<br />
sağlamak için bu değişim dizayncılara A s sıcaklığını<br />
ve Nikel miktarını ayarlama olanağı sağlamaktadır.<br />
Sıcaklık (°C)<br />
200<br />
150<br />
100<br />
50<br />
0<br />
-50<br />
-100<br />
53,5 54 54,5 55 55,5 56 56,5<br />
Nickel Oranı (%)<br />
Şekil 3. A s sıcaklığının Nikel miktarı ile değişimi [9]<br />
Nitinol’ün düşük sıcaklıklı martensite fazından yüksek<br />
sıcaklıklı austenite fazına dönüşümü sırasında<br />
Elastisite modülü 3 yada 4 katına çıkabilmektedir<br />
(Şekil 4).<br />
Elastisite Modülü(GPa)<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
Heating<br />
Cooling<br />
Martensite (twinned)<br />
0<br />
-80 -40 0 40 80 120 160<br />
soğutma<br />
ısıtma<br />
bozulmuş<br />
Sıcaklık (°C)<br />
ısıtma<br />
Şekil 4. Nitinol’ün Elastisite Modülünün sıcaklık ile<br />
değişimi.<br />
Austenite<br />
Martensite (bozulmuş)<br />
Şekil 2. ŞBA şematik düzeni.<br />
III. FORMÜLASYON<br />
<strong>Yüksek</strong> sıcaklıklarda, ŞBA gömülü katmanlı kompozit<br />
plakaların serbest titreşim, ısıl burkulma ve burkulma<br />
sonrası analizi için sonlu elemanlar ana denklemi<br />
çıkarılmıştır [10].<br />
215
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
İyileşme Gerilmesi (MPa)<br />
600<br />
500<br />
400<br />
300<br />
200<br />
100<br />
Isıl Hız: 22 C/min.<br />
8%<br />
9%<br />
10%<br />
7%<br />
6%<br />
5%<br />
4%<br />
3%<br />
2%<br />
1%<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
0<br />
0 50 100 150 200<br />
Sıcaklık (°C)<br />
Şekil 5. Farklı ön gerinmeler ile sıcaklık ve Nitinol’ün<br />
iyileştirme(recovery) gerilmesi arasındaki değişim.<br />
Formül çıkarımında ve çözümünde aşağıdaki kabuller<br />
alınmıştır:<br />
(1) İnce panel kabulü yapılmıştır(L/h>20).<br />
Düzlem içi atalet, dönme ve kayma deformasyon<br />
etkileri ihmal edilmiştir.<br />
(2) Von Karman lineer olmayan gerinme-yer<br />
değiştirme ilişkisi geçerlidir.<br />
(3) Genel Hook kanunları (küçük gerinmeler<br />
için) geçerlidir.<br />
(4) Her tabakadaki ŞBA fiberleri aynı doğrultu<br />
açısına sahiptir.<br />
(5) Isıl gerilme teorisi keyfi sıcaklık dağılımı ile<br />
uygulanmıştır.<br />
(6) Her sıcaklık artma adımında parçalı malzeme<br />
sabiti yaklaşımı kabul edilmiştir.<br />
Bogner-Fox-Schmit (BFS) C 1 dikdörtgensel dönüşüm<br />
elemanı kullanılmıştır. Her elemanda 16 tane eğilme<br />
sebestlik derecesi (DOF) {w b } 16×1 ve 8 tane düzlem içi<br />
DOF {w m } 8×1 vardır(Şekil 6). Bu DOF’lar aşağıdaki<br />
gibi yazılabilir:<br />
{ w }<br />
b<br />
⎪⎧<br />
w1<br />
w2<br />
w<br />
= ⎨<br />
⎪⎩<br />
w,<br />
x<br />
w,<br />
4 y<br />
w,<br />
xy<br />
1<br />
w,<br />
3<br />
1<br />
xy<br />
2<br />
w<br />
4<br />
w,<br />
y<br />
w,<br />
w,<br />
2<br />
xy<br />
3<br />
x<br />
1<br />
w,<br />
w<br />
w,<br />
x<br />
w,<br />
y3<br />
y<br />
, } T<br />
xy<br />
4<br />
2<br />
w,<br />
{ } { u u u u v v v v } T<br />
m<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
4<br />
x<br />
3<br />
(1)<br />
w = (2)<br />
Eğilme yer değişimi w ve düzlem içi yer değişimleri<br />
u, v için çift-kübik yaklaşımı yapılabilir ve x, y nin<br />
ikili doğrusal polinom fonksiyonu olarak alınabilir.<br />
ŞBA gömülü kompozit tabakanın bünye denklemleri:<br />
Şekil 6. BFS C 1 dikdörtgensel dönüşüm elemanının<br />
noktasal serbestlik dereceleri.<br />
1-yönündeki (fiber yönü) gerilme-gerinme ilişkisi<br />
incelenirken:<br />
Eleman üzerinde sadece σ 1 ’in olduğu ve σ 2 =0 olduğu<br />
kabul edilir. ŞBA fiberleri ve kompozit matrisi aynı<br />
miktarda ε 1 gerilmişlerdir. ŞBA fiberlerinin 1-<br />
yönündeki gerilme-gerinme ilişkisi aşağıdaki gibi<br />
tanımlanabilir:<br />
σ<br />
1 s<br />
= E<br />
sε<br />
1<br />
+ σ<br />
r<br />
T ≥ A s<br />
(3)<br />
σ = E ε − α T T <<br />
(4)<br />
( )<br />
1s<br />
s 1 s∆<br />
Yukarıdaki denklemlerde geçen A s austenite fazı<br />
başlangıç sıcaklığı, E s Elastisite Modülü , σ r<br />
iyileştirme gerilmesi, α s ısıl genleşme katsayısı ve s<br />
indisi de ŞBA fiberini göstermektedir. T≥A s olduğu<br />
zaman iyileştirme gerilmesi aktif olmaktadır ve ŞBA<br />
fiberleri orijinal boyuna dönme eğilimi<br />
göstermektedir. T
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
σ 2<br />
Şekil 7. Tipik ŞBA gömülü kompozit elemanı.<br />
2<br />
Kompozit Matris<br />
ŞBA Fiberleri 1<br />
Kompozit Matris<br />
σ 1<br />
görüldüğü gibi daha yüksek ŞBA hacim oranı ve daha<br />
yüksek ön gerinmesi, Nitinol’ün performansı üzerinde<br />
önemli bir etkiye sahiptir. ŞBA’nın hacim oranı ve ön<br />
gerinmesi ne kadar yüksek olursa plaka da o kadar katı<br />
olur. Boyutsuz çökme miktarını gösteren grafikler;<br />
düzgün ve kısmi ŞBA gömülü plakaların benzer ısıl<br />
çökmeye sahip olduğunu göstermektedir[10]. Kritik<br />
burkulma sıcaklıkları arasındaki farklar oldukça<br />
küçüktür. Örnek olarak; durum-1 için %10 ŞBA<br />
hacim oranına ve %3 ön gerinmeye sahip düzgün ŞBA<br />
gömülü plaka 116,11°C burkulurken, durum-2 için<br />
aynı özelliklere sahip kısmi ŞBA gömülü plaka ise<br />
113,88°C de burkulmaktadır (Tablo 1).<br />
v s<br />
217<br />
Ana hareket denklemi virtüel iş prensibi kullanılarak<br />
aşağıdaki gibi çıkarılmıştır.<br />
[ M]{ W&&<br />
}<br />
=<br />
[ K] + [ Ko] −[ KN<br />
∆T<br />
] + [ Kr<br />
] + [ Kσ<br />
] ⎞<br />
⎟<br />
1 1 1 { W}<br />
+ [ N ] + [ N ] + [ N ]<br />
⎟<br />
2<br />
1<br />
2<br />
1o<br />
{ P } −{ P } −{ P } (8)<br />
∆T<br />
⎛<br />
⎜<br />
+ ⎜<br />
⎝<br />
σ<br />
r<br />
Isıl yükler altında panel hareketinin tanımı lineer<br />
olmayan diferansiyel denklem grubu (8) ile ifade<br />
edilebilir.<br />
IV. SAYISAL SONUÇLAR<br />
Optimum konfigürasyon için plakanın orta<br />
bölümündeki ŞBA fiberleri plakanın kenarlarına<br />
yerleştirilen ŞBA fiberlerinden daha etkindir. Bu<br />
nedenle kenarlardaki ŞBA fiberleri kaldırılmıştır. ŞBA<br />
fiberlerinin düzgün ve kısmi olarak gömülmesi<br />
durumlarını karşılaştırılmak için üç durum<br />
incelenmiştir [10]. Öncelikle ŞMA için A S sıcaklığı,<br />
Nitinol içerisindeki Nikel yüzdesi 55.6 yapılarak 21 o C<br />
olacak şekilde ayarlanmıştır.<br />
Durum-1; ŞBA fiberlerin eşit aralıklarla gömülü<br />
olduğu [0,90,0] n üç katmanlı 38,1x30,5x0,12cm grafitepoxy<br />
dikdörtgen plaka, 8x8 sonlu eleman ağı yada 64<br />
BFS elemanları kullanılarak modellenmiştir.<br />
Durum-2 ve durum-3; aynı boyutta grafit-epoxy ve<br />
ŞBA fiberleri kısmi olarak gömülü bir plaka 10x10<br />
sonlu eleman ağıyla yada 100 BFS elemanlarıyla ve<br />
8x8 sonlu eleman ağı veya 64 BFS elemanlarıyla<br />
modellenmişlerdir.<br />
Mod (2,2) de doğal frekansı elde etmek için 8x8 yada<br />
daha yüksek sonlu eleman ağı gerekmektedir. Bu<br />
ayrıca toplam hassasiyeti de artırmaktadır. Sınır<br />
şartları dört kenarı basit mesnetli ve ankastre mesnetli<br />
durumlar için uygulanmıştır. Düzlem içi mesnet<br />
şartları u(0,y)=u(a,y)=v(0,x)=v(b,x)=0 dır.<br />
Ankastre mesnetli plaka için kritik burkulma<br />
sıcaklıkları (T cr ) Tablo 1’de verilmiştir. Tablodan<br />
3<br />
2<br />
⎟<br />
⎠<br />
Tablo 1. 38,1x30,5x0,12 cm [0,90,0] Grafit-epoxy<br />
içerikli plakanın kritik burkulma sıcaklıkları (T cr , °C).<br />
Nitinol’ün<br />
Kritik Kritik<br />
toplam ve<br />
sıcaklık sıcaklık<br />
Durum eleman Ön<br />
T<br />
No hacim gerinme cr , ˚C T cr , ˚C<br />
ankaste basit<br />
oranı, % v s (ε r ) %<br />
mesnetli mesnetli<br />
Durum<br />
-1<br />
Durum<br />
-2<br />
Durum<br />
-3<br />
Durum<br />
-1<br />
Durum<br />
-2<br />
Durum<br />
-3<br />
Durum<br />
-1<br />
Durum<br />
-2<br />
Durum<br />
-3<br />
10 116.11 98.33<br />
8 10 3 113.88 95.00<br />
7,5<br />
112.77 93.88<br />
10 182.77 166.11<br />
8 10 5 178.88 161.11<br />
7,5<br />
177.77 157.77<br />
20 236.66 220.55<br />
16 20 3 227.22 208.33<br />
15<br />
224.44 197.22<br />
Basit mesnetli plakalar için T cr değerlerinin ankastre<br />
mesnetli plakalar için elde edilen T cr değerlerinden<br />
daha düşük olduğu görülmektedir.<br />
ŞBA fiberlerinin plakanın orta bölümünde<br />
yoğunlaştırılması ile yüksek kritik burkulma sıcaklığı<br />
ve plaka katılığını kaybetmeden plakada ki Nitinol<br />
miktarı azaltılabilir. Isıl burkulmadan kaçınmak için<br />
kritik burkulma sıcaklıkları tasarım işlemi sırasında<br />
hesaplanmalıdır. Optimum konfigürasyon için kısmi<br />
ŞBA gömülü kompozit plakların ağırlığı düzgün ŞBA<br />
gömülü kompozit plaklardan daha hafif olacağı için<br />
tasarımcılara alternatif bir çözüm sağlayacaktır.<br />
Durum-1 ile durum-2 ve durum-3 ün ağırlık kazanım<br />
oranlarının karşılaştırılması Tablo 2’de verilmiştir.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Sonuçlar göstermektedir ki ısıl burkulma kontrolü için<br />
ŞBA kullanımı ağırlıkta önemli kazanç<br />
sağlayabilmektedir.<br />
Tablo 2. Kısmi ŞBA gömülü plakaların düzgün ŞBA<br />
gömülü plakaya göre ağırlık kazanım oranlarının<br />
karşılaştırılması.<br />
Nitinol’ün<br />
eleman Durum-2<br />
hacim ağırlık<br />
oranı, kazanımı<br />
% v s<br />
Durum-3<br />
ağırlık<br />
kazanımı<br />
%10 %4.81 %6.01<br />
%20 %7.75 %9.68<br />
ŞBA kullanımı ile doğal frekansların sıcaklıkla<br />
değişimi basit mesnetli ve ankastre mesnetli plaka için<br />
Şekil 8 ve 9’da gösterilmektedir.<br />
Frekans (rad/s)<br />
3000<br />
2500<br />
2000<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
20 70 120 170 220<br />
Sıcaklık,C<br />
mode(1,1)<br />
mode(1,2)<br />
mode(2,1)<br />
mode(2,2)<br />
Şekil 8. ŞBA gömülü v s =%10 ve ε r =%3(durum-1)<br />
olan basit mesnetli plakanın doğal frekansları.<br />
Frekans (rad/s)<br />
2000<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
20 70 120 170 220<br />
sıcaklık,(C)<br />
mode(1,1)<br />
mode(1,2)<br />
mode(2,1)<br />
mode(2,2)<br />
Şekil 9. ŞBA gömülü v s =%10 ve ε r =%3(durum-1)<br />
olan ankastre mesnetli plakanın doğal frekansları.<br />
V. SONUÇ<br />
Bu çalışmada ısıl yükler altında kısmen ve tamamen<br />
ŞBA fiberleri gömülü kompozit plakaların davranışı<br />
incelenmiştir. ŞBA’nın plaka üzerine kısmi veya<br />
düzgün dağıtılması arasındaki farkı göstermek için üç<br />
durum araştırılmıştır.<br />
ŞBA fiberlerinin sıcaklığa duyarlı malzeme<br />
özelliklerini hesaplamak için bir sıcaklık-artış<br />
yaklaşımı kabul edilmiştir. Isıl burkulma/ burkulma<br />
sonrası ve doğal frekanslar araştırılmıştır. Nitinol’ ün<br />
yüksek kütle yoğunluğundan dolayı ŞBA’ nın kısmen<br />
gömülü yaklaşımı ile plaka ağırlığı azaltılmıştır.<br />
Sonuçlar göstermektedir ki üç durum için kritik<br />
burkulma sıcaklıkları arasındaki farklar oldukça azdır.<br />
Farklı ŞBA hacim oranlı ve ön gerinmeli plakalar<br />
için sıcaklıkla doğal frekansın değişimi incelenmiştir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] C. A. Rogers ve H. H. Robertshaw , Shape<br />
Memory Alloy Reinforced Composites,<br />
Engineering Science Preprints 25, Society of<br />
Engineering Science, Inc., ESP25.8027, 1988.<br />
[2] E. A. Thornton, Thermal Buckling of Plates<br />
and Shells, Applied Mechanics Reviews, Vol.<br />
46, No. 10, pp. 485-506, 1993.<br />
[3] V. Birman, ve C. W. Bert, Buckling and<br />
Postbuckling of Composite Plates and Shells<br />
Subjected to Elevated Temperature, Journal of<br />
Applied Mechanics, Vol. 60, pp. 514-519,<br />
1993.<br />
[4] H. Irschik, Large Thermoelastic Deflections<br />
and Stability of Simply Supported Polygonal<br />
Panels, Acta Mechanica, Vol. 59, No. 1, pp.<br />
31-46, 1986.<br />
[5] C. Y. Chia, Geometrically Nonlinear Behavior<br />
of Composite Plates: A Review, Applied<br />
Mechanics Reviews, Vol. 41, No. 12, pp. 439-<br />
451, 1988.<br />
[6] A. K. Noor, ve W. S. Burton, Computational<br />
Models for High Temperature Multilayered<br />
Composite Plates and Shells, Applied<br />
Mechanics Reviews, Vol. 45, No. 10, pp. 419-<br />
446, 1993.<br />
[7] N. Kamiya ve A. Fukui, Finite Deflection and<br />
Postbuckling Behavior of Heated Rectangular<br />
Plates with Temperature-Dependent Properties,<br />
Nuclear Engineering and Design, Vol. 72, pp.<br />
415-420, 1982.<br />
[8] L. W. Chen ve L. Y. Chen, Thermal Buckling<br />
Behavior of Laminated Composite Plates with<br />
Temperature-Dependent Properties, Composite<br />
Structures, Vol. 13, pp. 275-287,1989.<br />
[9] W. J. Bueher ve F. E. Wang, A Summary of<br />
Recent Research on the Nitinol Alloys and<br />
Their Potential Application in Ocean<br />
Engineering, Ocean Engineering, Vol. 1, pp.<br />
105-120, 1967.<br />
[10] M. Karadaş, Large Thermal Deflection and<br />
Vibration Analysis of Laminated Composite<br />
Plates Partially Embedded with Shape Memory<br />
Alloy, M.S. Thesis I.T.U.,December 2002.<br />
218
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ANLIK BASINÇ YÜKÜ ALTINDAKİ KOMPOZİT BİR PLAĞIN<br />
DİNAMİK DAVRANIŞININ SONLU ELEMAN ANALİZİ<br />
Haydar UYANIK<br />
e-posta: h.uyanik@hho.edu.tr<br />
Zafer KAZANCI<br />
e-posta: z.kazanci@hho.edu.tr<br />
Hava Harp <strong>Okulu</strong> Dekanlığı, <strong>Havacılık</strong> Müh. Bölümü, 34149, Yeşilyurt-İstanbul<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada anlık basınç yükü etkisine maruz<br />
kenarlarından ankastre olarak mesnetlenmiş kompozit<br />
katmanlı bir plak, semiloof sonlu eleman kabuk modeli<br />
kullanılarak modellenmiş ve plak modelinin zamana<br />
bağlı dinamik analizi için Newmark Zaman<br />
İntegrasyonu yönteminin kullanıldığı bir FORTRAN<br />
programı hazırlanmıştır. Elde edilen sonuçlar analitik<br />
çözüm yötemiyle elde edilen sonuçlarla ve deneysel<br />
çalışmalardan elde edilen sonuçlarla karşılaştırmalı<br />
olarak sunulmuştur.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hava-uzay araçlarının tasarımında zamana bağlı dış<br />
uyarımlar altındaki elastik yapıların dinamik cevabı,<br />
incelenmesi gereken bir konudur. Atmosferde oluşan<br />
türbülanslar, nükleer patlamalar, sonik patlamalar<br />
(sonic boom), şok dalgaları, yakıt patlamaları vb. bu<br />
tür dış uyarımları ortaya çıkartabilir. Sonik patlama,<br />
ses üstü uçuş yapan uçaklarda ve roketlerde ses<br />
hızının aşılması sırasında oluşur. Dolayısıyla uçak<br />
yapıları gerek civarında oluşan patlamalar etkisiyle<br />
gerekse ses hızının aşılmasında oluşan güçlü şok<br />
dalgaları nedeniyle anlık basınç yüklerine ve<br />
dolayısıyla zamana bağlı dış uyarımlara maruz<br />
kalabilmektedirler. Hava ve uzay yapılarının gerek<br />
yüzey kaplamalarında gerekse uçuş ve kumanda<br />
kontrol yüzeylerinde en çok karşımıza çıkan yapı<br />
elemanları plak ve kabuk elemanlar olup bu tip yapı<br />
elemanlarının dinamik analizleri büyük önem<br />
taşımaktadır. Son yıllarda bilgisayar alanında yaşanan<br />
hızlı gelişmenin de etkisiyle analizlerde sayısal<br />
yöntemlerin kullanımı da yaygınlaşmıştır. Özellikle<br />
Sonlu Elemanlar Yöntemleri yapısal analizlerde<br />
başarıyla kullanılan sayısal yöntemlerin başında yer<br />
almaktadır.<br />
Uçaklar, denizaltılar ve basınç tanklarına kadar bir<br />
çok uygulamada önem arz eden bu tür yüklere havauzay<br />
araçlarına ait yapıların dinamik cevabının<br />
belirlenmesine yönelik metodların bulunması, bu<br />
yüklerin hava-uzay araçlarının yapısal bütünlüğü ve<br />
işletim ömrü üzerindeki etkilerinden dolayı önem<br />
kazanmaktadır.<br />
II. SEMİLOOF KABUK SONLU ELEMAN<br />
MODELİ<br />
İnce kabukların sonlu elemanlar analizleri son yıllarda<br />
büyük gelişmeler göstermiştir ve ince kabukların<br />
analizi için yeni sonlu elemanlar yöntemleri<br />
geliştirilmiştir. Formülasyonu ve performansı ile<br />
Irons’ın[1] semiloof elemanı bunlar içinde ayrı bir yer<br />
tutmaktadır. İzoparametrik elemanlarla –<br />
Ergatoudis[2]– membran ve istif edilmiş membran<br />
elemanların –Ahmad[3]– zamanla geliştirilmesinin bir<br />
sonucu Semiloof eleman oluşmuştur. Bu elemanlar,<br />
eğilme etkisini içeren rijit düz çizgi gibi davranan<br />
kenarlarda 3 yer değiştirme ve 2 dönme içeren düğüm<br />
noktalı katı elemanlardan türetilerek elde edilmiştir.<br />
Elemanı ince kabuklara daha elverişli ve ekonomik ve<br />
hale getiren daha gelişmiş bir model, integrasyon<br />
indirgenme tekniği –Zienkiewicz[4]– kullanılarak elde<br />
edilmiştir. Üstün performansı ile bu eleman, görevini<br />
tam olarak yerine getiremeyen birinci elemanın<br />
kullanımını kaldırmıştır. Bu eleman –Irons[5] ve<br />
Baldwin[6]– istenmeyen değişkenleri elimine etmek<br />
için ayrık (discrete) Kirchhoff kayma kabullerini<br />
kullanmaktadır. Zira başta birim uzama–yer<br />
değiştirme denklemlerinden hareket edilmektedir.<br />
Bilahare Kirchhoff hipotezi ayrık noktalarda sayısal<br />
olarak sağlatılmaktadır. Semiloof kabuk elemanda<br />
istenmeyen değişkenler elimine edilirken benzer<br />
yöntemler kullanılır. Ancak ayrık olmayan (nondiscrete)<br />
kısıtlarının sonucu olarak kısıt denklemleri<br />
çok karmaşıktır. Elemanın sayısal formülasyonu<br />
nispeten karışık olmasına rağmen[1], üstün<br />
performansı bu dezavantajını kapatmakta ve semiloof<br />
eleman birçok kullanıcı tarafından kullanılmakta olup<br />
[1-13] arasındaki makaleler günümüze kadar semiloof<br />
eleman kullanılarak yapılan bazı çalışmaları<br />
içermektedir.<br />
Kararlılık ve titreşim problemlerinin çözümüne<br />
yönelik lineer elastik çalışmaların sonuçları<br />
Albuquerque[7] , Martins[8] , Martins ve Owens[9]<br />
tarafından yayınlanmıştır. Owen ve Dinis[10] dinamik<br />
analizlerde bazı sonuçlar elde etmişlerdir.<br />
Mecitoğlu[11], takviyeli dairesel silindirik kabuk<br />
yapıların serbest titreşimlerini semiloof eleman<br />
kullanarak incelemiştir.<br />
219
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
7<br />
Düğüm noktaları<br />
z<br />
Loof noktası<br />
8 . P(x,y,z)<br />
Merkez<br />
Düğüm<br />
Noktası<br />
θ j<br />
xz<br />
Z<br />
ξ<br />
ζ<br />
η<br />
6<br />
W 4<br />
V 4<br />
5<br />
1<br />
X<br />
j<br />
Y<br />
2<br />
T<br />
4<br />
U 4<br />
y<br />
j<br />
θ<br />
yz<br />
x<br />
R<br />
S<br />
3<br />
x, y, z : global koordinatlar<br />
X, Y, Z : lokal koordinatlar<br />
ξ, η, ζ : eğrisel koordinatlar<br />
Şekil 1. Semiloof kabuk eleman<br />
Şekil 1’de görüldüğü gibi köşe ve kenar orta<br />
noktalarında 3 serbestlik derecesi, loof noktalarında 2<br />
serbestlik derecesi, merkez düğüm noktasında 5<br />
serbestlik derecesi olup semiloof kabuk bir eleman<br />
toplam 45 serbestlik derecesine sahiptir. Serbestlik<br />
derecesi sayısı kayma kısıtları uygulanarak 32’ye<br />
indirgenmektedir. Semiloof kabuk eleman köşelerde,<br />
kenar ortalarında, Loof noktalarında, ve merkezde<br />
bulunan toplam 17 düğüm noktasından oluşmaktadır.<br />
Bu düğüm noktalarının her birinde ayrı bir şekil<br />
fonksiyonu tanımlıdır. Semiloof elemanın şekil<br />
fonksiyonları köşelerdeki düğüm noktalarında<br />
1<br />
N i<br />
= ( 1+ ξ )( 1 )( 1)<br />
(1)<br />
0<br />
+ η0<br />
ξ0<br />
+ η0<br />
−<br />
4<br />
kenar ortalarındaki düğüm noktalarında<br />
2<br />
N<br />
i<br />
= ( 1− ξ )( 1+ η0<br />
),<br />
ξi<br />
= 0<br />
(2)<br />
2<br />
N<br />
i<br />
= ( 1− η )( 1+ ξ<br />
0<br />
),<br />
ηi<br />
= 0<br />
merkezdeki düğüm noktasında<br />
2 2<br />
Nc = ( 1− ξ )( 1−<br />
η )<br />
(3)<br />
ve loof noktalarında<br />
L<br />
i<br />
=<br />
3<br />
32<br />
şeklindedir. Burada<br />
2 2 1<br />
2<br />
( 3ξ − η ) + [ 3ξ ( 1−<br />
η )<br />
⎧ 2 3<br />
+ 3η0<br />
⎨3ξ<br />
+ ξ<br />
0<br />
−1+<br />
ξ<br />
0<br />
⎩<br />
2<br />
3 2 2 1<br />
L<br />
i<br />
= ( 3η − ξ ) + [ 3η0<br />
32<br />
8<br />
⎧ 2 3<br />
+ 3ξ<br />
0 ⎨3η<br />
+ η0<br />
−1+<br />
η0<br />
⎩<br />
2<br />
8<br />
0<br />
2 2<br />
( ξ − η )<br />
2<br />
( 1−<br />
ξ )<br />
⎫⎤<br />
⎬⎥<br />
;ξ<br />
i<br />
= ± 1<br />
⎭⎦<br />
2 2 ⎫⎤<br />
( η − ξ ) ; η = ± 1<br />
⎬⎥<br />
⎭⎦<br />
i<br />
(4)<br />
ξ<br />
0<br />
= ξ ξ i<br />
; η0 ηηi<br />
= (5)<br />
ile tanımlıdır. Şekil 2’de semiloof kabuk elemanının<br />
düğüm noktalarındaki ξ, η eğrisel koordinatları<br />
verilmiştir.<br />
(-1,1) (0,1)<br />
7 6<br />
(-1,0) 8<br />
1<br />
(-1,-1)<br />
η<br />
9<br />
(0,0)<br />
2<br />
(0,-1)<br />
(1,1)<br />
5<br />
(1,0)<br />
4<br />
3<br />
(1,-1)<br />
Şekil 2. Semiloof elemanın düğüm noktalarında ξ, η<br />
eğrisel koordinatları<br />
III. ANLIK BASINÇ YÜKÜ MODELİ<br />
Anlık basınç yükleri atmosferde şok veya patlama<br />
dalgası şeklinde ortaya çıkamakta olup patlama<br />
kaynağından üretilen sıcak gazların çevresindeki<br />
atmosferi kuvvetli bir şekilde geri itmesiyle de şok<br />
dalgası veya patlama dalgası oluşmaktadır. şiddetine<br />
bağlı olarak patlama dalgası yakın ve uzak<br />
çevresindeki yapılara değişik boyutlarda hasar<br />
verebilmektedir. Patlama kaynağı yapının yakınında<br />
olduğunda basınç yükünün hem zamana bağlı hem de<br />
yapı üzerinde konuma bağlı düzgün olmayan<br />
ξ<br />
220
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sinüzoidal bir dağılım gösterdiğini Türkmen[12]<br />
çalışmasında ortaya koymuştur. Patlama kaynağının<br />
yapıdan yeteri kadar uzakta olduğu durumlarda ise<br />
yapı üzerindeki basınç dağılımı zamana bağlı düzgün<br />
yayılı basınç yükü olarak kabul edilebilir hale<br />
gelmektedir. Patlama kaynağından yeteri kadar uzakta<br />
düzgün dağılım gösteren basınç yükünün zamana göre<br />
değişimi modifiye edilmiş Friedlander fonksiyonu<br />
t/<br />
tp<br />
pt () = p (1 −t/ t ) e −α<br />
(6)<br />
m<br />
p<br />
ifadesi ile verilmektedir. Burada p m basıncın zaman<br />
içindeki maksimum değerini, t p basıncın etki süresini,<br />
α basınç dalga formu parametresini göstermektedir.<br />
Türkmen ve Mecitoğlu[13] çalışmalarında patlama<br />
kaynağından d=100 cm uzakta bulunan bir panele<br />
etkiyen anlık basınç yükü parametrelerini Tablo 1’de<br />
verildiği şekilde elde etmişlerdir.<br />
Tablo 1. Basınç Yükü Parametreleri<br />
p m (N/m 2 ) d (cm) α t p (s)<br />
28 906 100 0.35 0.0018<br />
Tablo 1’deki parametrelere göre (6) denklemi ile ifade<br />
edilen basınç yükünün zamana bağlı değişimi Şekil<br />
3’te gösterilmiştir.<br />
(N/m 2 )<br />
2.50E+04<br />
1.50E+04<br />
5.00E+03<br />
0 0.02 0.04 0.06 0.08 0.1<br />
-5.00E+03<br />
(s)<br />
kararlılık özelliğine sahip olduğu gösterilmiştir.<br />
Newmark zaman integrasyonu yöntemi ile çözüme<br />
ulaşmak için incelenen zaman aralığı n tane zaman<br />
aralığına bölünür (yani başlangıç zamanı t=0 ve bitiş<br />
zamanı T olmak üzere ∆t=T/n). Başlangıç anında<br />
konum, hız ve ivme vektörlerinin sırasıyla U 0 ,U&<br />
,<br />
0<br />
U& 0<br />
olarak bilindiği kabul edilerek herbir zaman<br />
adımında yani 0, ∆t, 2∆t, 3∆t, ..…,t , t+∆t, ....., T<br />
zaman aralıklarında sayısal integrasyon işlemi<br />
uygulanır. Burada herhangi bir zaman adımına ait<br />
değerlerin hesaplanması için daha önceki zaman<br />
adımlarındaki değerler elde edilmiş olmalıdır. Yani<br />
t+∆t zamanına ait konum, hız ve ivme vektörlerinin<br />
bulunması için daha önceki 0, ∆t, 2∆t, 3∆t, …, t<br />
zaman adımlarındaki değerleri çözülmüş olmalıdır.<br />
Newmark Zaman İntegrasyonu yönteminde t+∆t anına<br />
ait hız ve konum vektörleri için<br />
U &<br />
t+ ∆t<br />
= U&<br />
t<br />
+ [( 1 −δ<br />
) U&&<br />
t<br />
+ δU&<br />
t+<br />
∆t<br />
] ∆t<br />
(8)<br />
1 2<br />
U<br />
t+ ∆t<br />
= Ut<br />
+ U&<br />
t∆t<br />
+ [( −α ) U&&<br />
] t<br />
2 t<br />
+ αU&<br />
t+<br />
∆t<br />
∆ (9)<br />
kabulleri yapılır. Bu ifadelerde yer alan α ve δ<br />
parametreleri integrasyonun doğruluğu ve kararlılığını<br />
sağlamak için δ≥0.5 ve α≥0.25(0.5+δ) 2 olacak şekilde<br />
seçilir.<br />
1<br />
δ = ve<br />
1<br />
α = seçilmesi halinde bu durum<br />
2<br />
6<br />
lineer ivmelenme metoduna (Wilson θ metodunda θ=1<br />
durumuna) karşılık gelir. Newmark integrasyon<br />
metodunun kesin kararlılığı için<br />
1<br />
δ = ve<br />
1<br />
α =<br />
2<br />
4<br />
değerlerine karşılık gelen ve Şekil 4’te verilen sabitortalama-ivmelenme<br />
metodu önerilmektedir.<br />
-1.50E+04<br />
-2.50E+04<br />
Şekil 3. Anlık basınç yükünün zamana bağlı değişimi.<br />
t<br />
U &<br />
t<br />
U &<br />
t+<br />
∆t<br />
t+∆t<br />
1<br />
2<br />
( U && &<br />
)<br />
t<br />
+ U +<br />
t ∆t<br />
IV. ÇÖZÜM YÖNTEMİ, NEWMARK ZAMAN<br />
İNTEGRASYONU<br />
Sonlu elemanlar dinamik hareket denklemi en genel<br />
haliyle, M kütle matrisi, K katılık matrisi, C sönüm<br />
matrisi, R(t) zamana bağlı dış yük vektörü, U konum<br />
vektörü, U & hız vektörü, U &<br />
ivme vektörü olmak üzere<br />
MU&&<br />
+ CU&<br />
+ KU = R()<br />
t<br />
(7)<br />
şeklindedir. Bu ifadenin çözümü için Merkezi Farklar<br />
Metodu, Houbolt Metodu, Wilson θ Metodu,<br />
Newmark Metodu gibi doğrudan integrasyon<br />
algoritmaları yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />
Bathe[14] tarafından yapılan analizde doğrudan<br />
integrasyon yöntemleri, örnek bir problem gözönüne<br />
alınarak çözüme ulaşabilme kararlılık karakteristiği<br />
açısından test edilmiş ve Newmark Zaman<br />
İntegrasyonu Metodunun kararlılık karakterinin en iyi<br />
Şekil 4. Newmark sabit-ortalama-ivmelenme şeması.<br />
Yukarıda anlatılanlara ilave olarak t+∆t anına ait<br />
konum, hız ve ivme vektörlerinin çözümü için (7)<br />
ifadesi t+∆t anı için düzenlenerek<br />
M U&&<br />
(10)<br />
t+ ∆t<br />
+ CU&<br />
t +∆t<br />
+ KUt<br />
+∆t<br />
= Rt+<br />
∆t<br />
şeklinde yazılır. (9) ifadesindeki U &<br />
ivme vektörü<br />
t + ∆t<br />
Ut+∆t terimleri cinsinden düzenlenir ve (8)’de yazılırsa<br />
sadece bilinmeyen U t+∆t yer değiştirme vektörü<br />
ifadesine bağlı U &<br />
ivme vektörü ve hız<br />
t + ∆t<br />
U &<br />
t + ∆t<br />
vektörü ifadeleri bulunur. Bulunan ifadeler (10)<br />
denkleminde kullanılarak t+∆t anına ait Ut+∆t konum<br />
vektörü çözülür ve ardından (8) ile (9) denklemleri<br />
kullanılarak t+∆t anına ait ivme ve hız vektörleri elde<br />
edilir.<br />
221
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
V. SAYISAL SONUÇLAR<br />
Hazırlanan semiloof kabuk sonlu eleman modelinin<br />
test edilmesi için serbest titreşim analizleri yapılmıştır.<br />
Bu amaçla Şekil 5’te görülen a=22 cm boyutunda, her<br />
bir katmanı 0.28 mm kalınlığında 7 katmanlı ve<br />
simetrik olarak [90 o /0 o ] s şeklinde katmanlanmış cam<br />
elyafı kumaş malzemeden imal edilmiş kompozit<br />
panel kullanılmıştır. Kompozit malzeme özellikleri<br />
için E 1 =E 2 =24.14 GPa, G 12 =3.79 GPa, υ 12 =0.11 ve<br />
yoğunluk 1800 kg/m 3 verilmiştir.<br />
dolayı deneysel çalışma ile elde edilen sonuçlardan da<br />
görüleceği üzere gerçek plağın frekans değerleri daha<br />
büyük, deplasman değerleri ise daha küçük<br />
olmaktadır.<br />
(a) 1 nci mod<br />
(e) 1 nci mod<br />
a<br />
(b) 2 nci mod<br />
(f) 2 nci mod<br />
a<br />
Şekil 5. Plak modeli<br />
Test amacıyla ANSYS yazılımı kullanılmış olup<br />
semiloof eleman ve ANSYS yazılımı kullanılarak elde<br />
edilen serbest titreşim frekansları Tablo 2’de, ortaya<br />
çıkan mod şekilleri ise Şekil 6(a-h)’de karşılaştırmalı<br />
olarak verilmiştir.<br />
(c) 3 ncü mod<br />
(g) 3 ncü mod<br />
Tablo 2. Semiloof eleman ve ANSYS yazılımı ile elde<br />
edilen serbest titreşim frekansları<br />
FREKANSLAR (Hz.)<br />
1. mod 2. mod 3. mod 4. mod<br />
Semiloof<br />
Plak<br />
230.047 461.299 461.299 663.130<br />
ANSYS 229.63 471.67 471.67 660.24<br />
(d) 4 nci mod<br />
(h) 4 nci mod<br />
Şekil 6. Semiloof sonlu eleman ve ANSYS serbest<br />
titreşim mod şekilleri (a)-(d) Semiloof (e)-(h) ANSYS<br />
Serbest titreşim analiz sonuçlarının uyumluluğu<br />
hazırlanmış olan semiloof kabuk sonlu eleman<br />
modelinin güvenilir olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Çalışmanın bundan sonraki aşamasında anlık basınç<br />
yüküne maruz, kenarlarından ankastre, katmanlı<br />
kompozit plağın zamana bağlı dinamik analizi,<br />
Newmark zaman integrasyonunun kullanıldığı<br />
FORTRAN programı ile yapılmıştır. Elde edilen<br />
sayısal sonuçlar Türkmen[12] tarafından deneysel ve<br />
analitik çalışması yapılmış kompozit panel için elde<br />
edilen sonuçlarla karşılaştırmalı olarak Şekil 7’de<br />
verilmiştir. İncelemede non-lineer etkiler gözönüne<br />
alınmamıştır. Sonuçlar non-lineer etkilerin gözönüne<br />
alınmadığı analitik sonuçlarla büyük bir uyum<br />
göstermiştir. Düzlem içi gerilmelerin varlığından<br />
222<br />
(mm) 8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
(ms)<br />
0<br />
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9<br />
-2<br />
-4<br />
-6<br />
-8<br />
-10<br />
-12<br />
Semiloof<br />
Analitik<br />
Deney<br />
Şekil 7. Plak orta noktasının zamana bağlı hareketi
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
VI. SONUÇ<br />
Semiloof kabuk sonlu eleman modeli başarılı bir<br />
şekilde oluşturulmuştur. Patlama ve anlık basınç yükü<br />
modelleri kullanılarak kenarlarından ankastre mesnetli<br />
katmanlı kompozit bir plağın zamana bağlı hareketi<br />
Newmark Zaman İntegrasyonu yöntemi ile elde<br />
edilerek dinamik analiz yapılmıştır. Elde edilen<br />
sonuçların analitik çözüm sonuçları ile büyük bir<br />
uyum içinde olduğu görülmüştür. Bundan sonraki<br />
aşamalarda ortaya çıkan titreşimlerin piezoelektrik<br />
elemanlarla kontrol edilmesi ve sönümlenmesi<br />
konularının araştırılabileceği değerlendirilmektedir.<br />
[12] Türkmen, H. S., 1997. Katmanlı Kompozit<br />
Panellerin Anlık Basınç Yüküne Dinamik Cevabı,<br />
Doktora Tezi, İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, 1997.<br />
[13] Türkmen, H. S., and Mecitoğlu, Z., 1999.<br />
Dynamic Response of A Stiffened Laminated<br />
Composite Plate Subjected to Blast Loading, Journal<br />
of Sound and Vibration, 221(3), 371-389.<br />
[14] Bathe, K-J, Wilson E. L., Numerical Methods in<br />
Finite Element Analysis, Englewood Cliffs, N.J.:<br />
Prentice Hall, 1976<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Irons, B. M., 1976. The Semiloof Shell Element,<br />
In Finite Elements for Thin Shells and Curved<br />
Members. Willey, New York.<br />
[2] Ergatoudis, J. G., 1968. Isoparametric Finite<br />
Elements in Two and Three Dimensional Analysis,<br />
PhD Thesis, University of Wales, Swansea.<br />
[3] Ahmad, S., 1969. Curved Finite Elements in The<br />
Analysis of Solid Shell and Plate Structures, PhD<br />
Thesis, University of Wales, Swansea.<br />
[4] Zienkiewicz, O. C., Taylor, R. L., and Too, J.<br />
M., 1974. Reduced Integration Technique in General<br />
Analysis of Plates and Shells, International Journal<br />
for Numerical Methods in Engineering,13, 275-290.<br />
[5] Irons, B. M., 1973. A Further Modification of the<br />
Ahmad Shell element, International Journal for<br />
Numerical Methods in Engineering, 6, 305-309<br />
[6] Baldwin, J. T., Razzaque, A., and Irons, B. M.,<br />
1973. Shape Functions Subroutine for an<br />
Isoparametric Thin Plate Element, Internal Report of<br />
Civil Eng. Dept., University of Wales, Swansea.<br />
[7] Albuquerque, F., 1973. A Beam Element for Use<br />
with the Semiloof Shell Element, MSc Thesis,<br />
University of Wales, Swansea,<br />
[8] Martins, R. A. F., 1974. Finite Element<br />
Eigenvalue Solution Employing the Semiloof Shell<br />
Element, MSc Thesis, Universitiy of Wales, Swansea,<br />
[9] Martins, R. A. F., and Owen, R. J., 1977.<br />
Structural Stability and Natural Vibration Analysis of<br />
thin Arbitrary Shells by Use of the Semilof Shell<br />
Element, International Journal for Numerical<br />
Methods in Engineering, 11, 481-498.<br />
[10] Owen, D. R. J., and Dinis, L. M. S., 1978.<br />
Transient Dynamic Analysis of Thin Shells, Including<br />
Visco-Plastic and Large Displacement Effects, In the<br />
Mathematics of Finite Elements and Applications,<br />
Brunel University, April.<br />
[11] Mecitoğlu, Z., 1988. Takviyeli Silindirik Kabuk<br />
Yapıların Serbest Titreşimlerinin İncelenmesi,<br />
Doktora Tezi, İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, İstanbul,<br />
appeared at 1990. Vibration Analysis of Stiffened<br />
Cylindrical Thin Shells, Proc. 17 th Congress of the<br />
International Council of Aeronautical Sciences,<br />
Stockholm, 986-993.<br />
223
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
DÜZGÜN DARALAN BİR EULER KİRİŞİNİN EĞİLME<br />
TİTREŞİMİNİN DİFERANSİYEL DÖNÜŞÜM YÖNTEMİ İLE<br />
İNCELENMESİ<br />
Özge Özdemir M.Orhan Kaya<br />
e-posta: ozdemiroz6@itu.edu.tr e-posta: kayam@itu.edu.tr<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, 80626 Maslak İstanbul<br />
ÖZET<br />
Daralan bir kirişin döndürülmesi sırasında ortaya<br />
çıkan dinamik özellikleri (doğal frekanslar ve mod<br />
şekilleri); helikopter palleri, robot idaresi ve dönen<br />
uzay araçları gibi birçok mühendislik uygulamasında<br />
yer alan tasarım ve performans hesapları açısından<br />
oldukça önemlidir. Bu çalışmada, düzgün daralan bir<br />
kirişin dönme hareketi Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi<br />
(DTM) kullanılarak incelenmiştir ve çalışmaya uygun<br />
olarak Mathematica programı yazılarak düzgün<br />
daralan kirişin doğal frekansları hesaplanmıştır.<br />
Ayrıca, değişen dönme hızları ve daralma oranları ile<br />
doğal frekansların nasıl değiştiği incelenmiştir.<br />
Ω<br />
r<br />
o<br />
g<br />
z<br />
x<br />
dx<br />
L<br />
h<br />
x<br />
I. GİRİŞ<br />
Son yıllarda sabit bir hızla dönen elastik yapıların<br />
titreşim analizine büyük önem verilmeye başlanmıştır.<br />
Bu elastik yapılar içinde türbin, kompresör, helikopter<br />
ve pervane palleri yer almaktadır. Sönümlemesi<br />
olmayan ve kiriş olarak modellenmiş bir sistemin<br />
özfrekanslarının, özmodlarının veya doğal<br />
titreşimlerinin incelenmesi, dışarıdan uygulanan bir<br />
kuvvet altında yapının dinamik cevaplarının<br />
anlaşılması bakımından önemlidir [1].<br />
Bazı durumlarda, düzgün kesitli olmayan kirişler daha<br />
iyi güç ve ağırlık dağılımı sağlamaktadır. Bu nedenle,<br />
Uçak-Makina-İnşaat mühendisliği ile ilgili konularda<br />
yapılan araştırmaların malzemesi, kesit alanı değişen<br />
kirişlerdir [2].<br />
Bu çalışmada, düzgün daralan bir Euler kirişinin<br />
eğilme frekansları için kullanılan denklemler<br />
Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi ile bulunmuştur.<br />
Yazılan Mathematica programı ile doğal frekansların,<br />
dönme hızına ve daralma oranına göre değişimi<br />
hesaplanmıştır.<br />
II. HAREKET DENKLEMLERİ<br />
Daralan bir kirişin koordinat sistemindeki yerleşimi<br />
Şekil 1’de verilmiştir.<br />
Şekil 1. Daralan bir kirişin eksen sistemi<br />
Burada kirişin sabit bir Ω açısal hızı ile döndüğü<br />
kabul edilmektedir. Sağ-el kartezyen koordinat sistemi<br />
seçildiği için orijin kirişin solunda yer almaktadır. X-<br />
ekseni, sehim olmadan önceki tarafsız eksen ile<br />
çakışmaktadır ve Z-ekseni, dönme eksenine paralel<br />
konumdadır. Kiriş, Z-ekseni yönünde eğilme hareketi<br />
(flaplama) ve Y-ekseni yönünde önde gitme/geride<br />
kalma hareketi (lead/lag) için serbestliğe sahiptir. Bu<br />
iki hareket birbiri ile bağımlıdır. Ancak bu çalışmada<br />
sadece Z-ekseni yönündeki hareket ele alınmaktadır<br />
[3].<br />
Kullanılan semboller:<br />
A: Kesit alanı<br />
I yy : Y-ekseni etrafındaki alan ikinci momenti<br />
I zz : Z-ekseni etrafındaki alan ikinci momenti<br />
c: Daralma oranı<br />
g: Kirişin sol kısmındaki özellikleri ifade eden indis<br />
Kirişin daralması ile ilgili kabuller:<br />
cx n<br />
A ( x ) = A<br />
g<br />
(1 − )<br />
L<br />
cx<br />
I<br />
yy<br />
( x ) = I<br />
yyg<br />
(1 − )<br />
L<br />
n + 2<br />
(1)<br />
(2)<br />
224
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
I<br />
zz<br />
( x ) = I<br />
T<br />
M<br />
V<br />
zzg<br />
(1 −<br />
dr<br />
cx<br />
L<br />
)<br />
dV<br />
n + 2<br />
V + dV<br />
M+dM<br />
T +dT<br />
(3)<br />
Formüllerdeki n değeri için en ideal değerler 1 ve<br />
2’dir çünkü n=1 değeri için kirişin daralması doğrusal<br />
olmaktadır ve alan ikinci momenti uzunluk boyunca<br />
kübik olarak değişmektedir; n=2 değeri için ise<br />
problem ikinci ve dördüncü mertebeden olmaktadır.<br />
Bu çalışmada n=1 değeri kabul edilerek hesaplamalar<br />
yapılmıştır. Daralma oranı c < 1’dir çünkü aksi<br />
taktirde kirişteki daralma, kirişin bir ucu nokta olacak<br />
şekilde ortaya çıkar. Elastisite modülü E, kayma<br />
modülü G ve kiriş yoğunluğu ρ sabit kabul edildiği<br />
için birim uzunluk başına düşen kütle ρ A , eğilme<br />
rijitlikleri EI ve EI , kayma rijitliği kAG<br />
yy<br />
zz<br />
değerleri denklemler (1)-(3)’e göre değişmektedir [3].<br />
Genel hareket denklemleri, Şekil 2’deki dönen<br />
ankastre kiriş modeli üzerindeki kuvvet ve<br />
momentlerden elde edilir [4].<br />
Kullanılan semboller:<br />
Merkezkaç kuvveti: T<br />
Birim Z mesafesindeki kiriş yüklemesi: P(x)<br />
Sabit açısal dönme hızı: Ω<br />
Birim uzunluktaki kütle: m<br />
Dönme ekseninden uzaklık: r<br />
Şekil 2. Dönen kiriş elemanındaki kuvvet ve<br />
momentler<br />
L<br />
T = ∫ mΩ<br />
2 ( r + x)<br />
dx<br />
x<br />
∂M<br />
∂V<br />
= T + V<br />
∂x<br />
∂x<br />
2<br />
∂V<br />
∂P<br />
∂ V<br />
= − m<br />
2<br />
∂x<br />
∂x<br />
∂t<br />
2<br />
∂ V<br />
Moment sehim ilişkisi: M = EI<br />
2<br />
∂x<br />
Zorlanmış hareket:<br />
2 2<br />
2<br />
∂ ⎛ ∂ V ⎞ ∂ ⎛ ∂V<br />
⎞ ∂ V<br />
EI T A = P(<br />
x)<br />
2<br />
2<br />
⎜ ⎟ +<br />
2<br />
x<br />
⎜<br />
x<br />
⎟ −<br />
ρ<br />
∂ ⎝ ∂ ⎠ ∂x<br />
⎝ ∂x<br />
⎠ ∂t<br />
Boyutsuz parametreler:<br />
(4)<br />
(5)<br />
(6)<br />
(7)<br />
x r<br />
ξ = , δ = , γ<br />
L L<br />
Sınır koşulları:<br />
2<br />
A<br />
2 gΩ<br />
= ρ<br />
x=0<br />
∂w<br />
w = = 0<br />
∂ x<br />
x=L<br />
2 3<br />
∂ w ∂ w<br />
= = 0<br />
2 3<br />
∂x<br />
∂x<br />
EI<br />
g<br />
L<br />
4<br />
(12)<br />
(13)<br />
(8)<br />
(9)<br />
Denklem (1)-(3) ve boyutsuz parametreler, denklem<br />
(4)’te yerine konulursa:<br />
T =<br />
c<br />
n+<br />
1<br />
⎡(1<br />
−cξ)<br />
(1 + 2δc<br />
+ δcn+<br />
⎤<br />
2 2 ⎢<br />
⎥<br />
ρA<br />
gΩ<br />
L ⎢cξ<br />
+ ncξ<br />
) − ⎥<br />
+ + ⎢ n+<br />
n 2)( n 1) (1−<br />
c)<br />
(1+<br />
2δc<br />
+ δcn<br />
⎥<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
+ c+<br />
nc)<br />
⎥⎦<br />
2<br />
1<br />
(<br />
(10)<br />
Denklem (10), n = 1 değeri için denklem (7)’de yerine<br />
konulursa:<br />
1<br />
2<br />
γ<br />
1<br />
6c<br />
2<br />
2<br />
d ⎡<br />
⎢(1<br />
−cζ<br />
)<br />
dζ<br />
⎣<br />
3<br />
2<br />
d V ⎤<br />
2<br />
(1 − ) −<br />
2 ⎥ − λ V cζ<br />
dζ<br />
⎦<br />
2<br />
⎧⎡(1<br />
−cζ<br />
) (1 + 2δc<br />
+ ⎤ ⎫<br />
⎪⎢<br />
⎥ ⎪<br />
d ⎪⎢δc<br />
+ 2cζ<br />
) − ⎥ dV ⎪<br />
⎨<br />
= 0<br />
⎢ 2<br />
⎬<br />
dζ<br />
⎪ (1 −c)<br />
(1 + 2δc<br />
+ ⎥ dζ<br />
⎢<br />
⎥<br />
⎪<br />
⎪ 2 )<br />
⎪<br />
⎩⎢⎣<br />
δcn+<br />
c ⎥⎦<br />
⎭<br />
(11)<br />
Boyutsuz parametreler denklem (8)-(9)’a uygulanırsa:<br />
dw<br />
ζ = 0 → w = = 0<br />
dζ<br />
ζ =<br />
2 3<br />
d w d w<br />
→ = = 0<br />
2<br />
dζ<br />
dζ<br />
1<br />
3<br />
III. DİFERANSİYEL DÖNÜŞÜM YÖNTEMİ<br />
Tek değişkenli bir f fonksiyonunun Diferansiyel<br />
Dönüşmü şöyle tanımlanır:<br />
F<br />
k<br />
1 ⎛ d f<br />
k<br />
k!<br />
⎜<br />
⎝ dx<br />
( k ) = ⎜ ( x)<br />
⎞<br />
⎟<br />
⎠<br />
x=<br />
x0<br />
Ters dönüşüm tanımı aşağıdaki gibi verilmiştir:<br />
225
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
f<br />
k<br />
( x) = ( x − x ) F( k)<br />
∑ ∞<br />
k = 0<br />
Tablo 1. DTM’nin temel teorileri<br />
0<br />
( x) = g( x) h( x)<br />
F ( k) = G( k) ± H( k)<br />
( x) = λg( x)<br />
F ( k) = λG(k<br />
)<br />
f ±<br />
f<br />
f ( x) = g( x) h( x)<br />
F( k ) = ∑G( k − l) H ( l)<br />
f<br />
n<br />
d g<br />
n<br />
dx<br />
x<br />
( x) = ( x)<br />
( k )<br />
k<br />
l=<br />
0<br />
( k + n)<br />
!<br />
F = G k +<br />
k!<br />
F k = δ k − )<br />
n<br />
f ( x) = ( ) ( n<br />
( n)<br />
IV. DİFERANSİYEL DÖNÜŞÜM İLE ÇÖZÜM<br />
Tablo 1’de verilen DTM kuralları denklem (11)-(13)’e<br />
uygulanırsa:<br />
W ( 0) = W (1) = 0<br />
(14)<br />
∞<br />
∞<br />
∑k(<br />
k−1)<br />
W(<br />
k)<br />
= ∑ k(<br />
k−1)(<br />
k−2)<br />
W(<br />
k)<br />
= 0 (15)<br />
k=<br />
2 k=<br />
3<br />
( k + 1)( k + 2)( k + 3)( k + 4) W ( k + 4) −<br />
(6c<br />
+ 3ck)(<br />
k + 1)( k + 2)( k + 3) W(<br />
k + 3) −<br />
⎡<br />
⎤<br />
2 2<br />
⎢6c<br />
+ 12c<br />
k + ⎥<br />
⎢ 2 2 ⎥<br />
⎢3c<br />
( k − k)<br />
− ⎥(<br />
k + 1)( k + 2) W ( k + 2) −<br />
⎢<br />
2 1 δc<br />
c ⎥<br />
⎢γ<br />
( + δ + + ) ⎥<br />
⎣ 2 2 3 ⎦<br />
3 3 2<br />
⎡6c<br />
k + 6c<br />
( k − k)<br />
+ ⎤<br />
⎢<br />
3<br />
2<br />
⎥<br />
⎢c<br />
( k − 2)( k − k)<br />
− ⎥(<br />
k + 1) W(<br />
k + 1) +<br />
⎢ 2<br />
( )<br />
⎥<br />
⎣γ<br />
δ + δk<br />
⎦<br />
⎡−ωw<br />
⎢<br />
⎢1<br />
( k<br />
⎢⎣<br />
2<br />
2<br />
2<br />
2<br />
+ γ<br />
{<br />
{<br />
k −δck<br />
+<br />
δc<br />
− k)<br />
− ( k<br />
2<br />
− k)<br />
⎤<br />
⎥<br />
W ( k)<br />
+<br />
⎥<br />
⎥⎦<br />
2 2<br />
⎡ω<br />
⎤<br />
w<br />
c −γ<br />
ck + c −<br />
⎢<br />
⎥<br />
( −1)<br />
= 0<br />
⎢c<br />
W k<br />
( k − 2)( k −1)<br />
} ⎥<br />
⎢⎣<br />
3<br />
⎥⎦<br />
2<br />
( k ) w ( ξ )<br />
}<br />
(16)<br />
Burada W , ’nın diferansiyel dönüşümüdür.<br />
Yazılan Mathematica programında δ = 0 kabul<br />
edilerek menteşesiz bir pal gözönüne alınmıştır ve c1 ,<br />
c2<br />
, k ve doğal frekans w cinsinden W ( k ) değerleri<br />
şöyle bulunmuştur:<br />
W ( 2) = c<br />
W ( 3) = c<br />
2<br />
3<br />
2<br />
c<br />
(4) 2<br />
k<br />
W =<br />
24<br />
(5)<br />
c 2<br />
3<br />
W =<br />
k<br />
40<br />
4 2 2<br />
c2k<br />
c2k<br />
(3 − w )<br />
W (6) = −<br />
1440 360<br />
4 2 2<br />
c3k<br />
c3k<br />
(6 − w )<br />
W (7) = −<br />
3360 840<br />
4<br />
2 2 4 2<br />
c − ⎡<br />
2k<br />
(10 w ) k c2k<br />
c2k<br />
(3 − w<br />
W (8) = −<br />
+ ⎢ −<br />
40320 112 ⎣1440<br />
360<br />
2<br />
) ⎤<br />
⎥<br />
⎦<br />
Denklem (16)’nın farklı dönüş hızları için<br />
Mathematica programında yapılan çözümü sonucu<br />
bulunan doğal frekans değerleri Tablo 2’de<br />
verilmektedir. Burada δ = 0 ve = 0 alınmıştır.<br />
Tablo 2. Doğal frekansların γ ile değişimi<br />
γ Birinci D.F. İkinci D.F. Üçüncü D.F.<br />
1 3.68165 22.18101 61.84176<br />
2 4.13732 22.61492 62.27318<br />
3 4.79727 23.32026 62.98497<br />
4 5.58500 24.27336 63.96676<br />
5 6.44955 25.44610 65.20505<br />
6 7.36038 26.80908 66.68394<br />
7 8.29962 28.33411 68.38594<br />
8 9.25680 29.99536 70.29296<br />
9 10.22571 31.77054 72.38664<br />
10 11.20230 33.64040 74.64930<br />
γ Dördüncü D.F. Beşinci D.F. Altıncı D.F.<br />
1 121.05092 200.01155 299.14398<br />
2 121.49670 200.46690 299.54530<br />
3 122.23554 201.22323 300.23151<br />
4 123.26148 202.27672 301.21904<br />
5 124.56640 203.62210 302.51830<br />
6 126.14046 205.25280 304.13064<br />
7 127.97218 207.16122 306.05022<br />
8 130.04904 209.33848 308.70752<br />
9 132.35760 211.77522 310.77270<br />
10 134.88410 214.46100 313.55590<br />
Tablo 2’de de görüldüğü gibi açısal dönme hızı<br />
oranıγ arttıkça boyutsuz doğal frekanslarda, w ( ξ ) ,<br />
da artış gözlenmektedir. Bunun nedeni , açısal hızdaki<br />
artış sonucunda artan merkezkaç atalet kuvvetidir [5].<br />
DTM, özdeğerlerin bulunmasında oldukça başarılı bir<br />
yöntemdir. Doğal frekansların belirli bir hassaslık ile<br />
hesaplanması için belirli sayıda W ( k ) değeri<br />
alınmalıdır . Alınan W değerlerine göre doğal<br />
( k )<br />
c<br />
226
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
frekansların değişimi ve yakınsaması, yazılan<br />
Mathematica programı ile hesaplanmış ve Şekil 3’te<br />
verilmiştir. Burada c = 0. 6 , γ = 1 ve δ = 0 ‘dır.<br />
N, hesaplanan W ( k ) değerlerini göstermektedir.<br />
Doğal Frekanslar<br />
160<br />
140<br />
120<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
0<br />
0 10 20 30 40 50 60<br />
N<br />
1.DF<br />
2.DF<br />
3.DF<br />
4.DF<br />
5.DF<br />
Şekil 3. Doğal frekansların alınan W ( k ) sayısıyla değişimi<br />
Doğrusal olarak daralan bir kirişin doğal frekansları,<br />
artan daralma oranı ile azalmaktadır [6]. Doğal<br />
frekanslardaki bu değişim yazılan Mathematica<br />
Tablo 3. Doğal frekansların c ile değişimi<br />
c İkinci D.F. Dördüncü D.F. Altıncı D.F.<br />
0 22.18101 121.05092 299.14398<br />
0.1 21.48633 115.33684 283.98056<br />
0.2 20.77109 109.46858 268.86012<br />
0.3 20.03269 103.41803 253.25597<br />
0.4 19.26810 97.14744 237.04102<br />
programı ile hesaplanıp Tablo 3’te verilmiştir. Şekil<br />
4’te dağalfrekansların daralma oranına göre değişimi<br />
görülmektedir.<br />
c İkinci D.F. Dördüncü D.F. Altıncı D.F<br />
0.5 18.47401 90.60393 220.08215<br />
0.6 17.64739 83.70989 202.16917<br />
0.7 16.78843 76.35410 183.46700<br />
0.8 15.93941 68.51031 162.53781<br />
0.9 15.54665 61.47543 141.04833<br />
Doğal Frekanslar<br />
320<br />
280<br />
240<br />
200<br />
160<br />
120<br />
80<br />
40<br />
0<br />
0 0,2 0,4 0,6 0,8 1 1,2<br />
Daralma Oranı<br />
1.DF<br />
2.DF<br />
3.DF<br />
4.DF<br />
5.DF<br />
6.DF<br />
Şekil 4. Doğal frekansların alınan c ile değişimi<br />
227
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
V. SONUÇ<br />
Bu çalışmada düzgün daralan bir kirişin, dönme<br />
hareketi sonucu oluşan frekansları Diferansiyel<br />
Dönüşüm Yöntemi kullanılarak incelenmiştir.<br />
İlk olarak bu kirişin doğal frekanslarının, dönme<br />
hızına göre değişimi hesaplanmış ve artan açısal hızın,<br />
frekansları arttırdığı görülmüştür. Daha sonra, daralma<br />
oranındaki değişimin, doğal frekanslar üzerindeki<br />
etkisi incelenmiş ve artan daralma oranının, düzdün<br />
daralan çubukta doğal frekansları azalttığı<br />
gözlenmiştir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] S.M.Hashemi, Free Vibrational Analysis<br />
of Rotating Beam-Like Structures: A Dynamic<br />
Finite Element Approach, Universite Laval, 1998<br />
[2] D.Zhou, Y.K.Cheung, The Free Vibration of A<br />
Type of Tapered Beam, Comput. Methods Appl.<br />
Mech. Engrg., 188(2000), pp. 203-216<br />
[3] J.R.Banerjee, A.J.Sobey, Energy Expression for<br />
Rotating Tapered Timoshenko Beams, Journal of<br />
Sound and Vibration, 2002, 254(4), pp.818-822<br />
[4] A.R.S. Bramwell, Helicopter Dynamics,<br />
The City University, London, Ch. 9, pp. 290-292<br />
1976<br />
[5] H.H.Yoo, S.H.Shin, Vibration Analysis of<br />
Rotating Cantilever Beams, Journal of Sound and<br />
Vibration, (1998), 212(5), pp.807-828<br />
[6] A.Bazoune, Y.A.Khulief, A Finite Beam Element<br />
for Vibration Analysis of Rotating Tapered<br />
Timoshenko Beams, Journal of Sound and<br />
Vibration(1992),156(1),pp.141-164<br />
228
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TARIM UÇAKLARININ GELİŞİMİ<br />
A.Musa BOZDOĞAN<br />
amb@cu.edu.tr<br />
Pilot, Çukurova <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü Balcalı-Adana<br />
ÖZET<br />
<strong>Havacılık</strong> alanındaki yenilikler insanlık tarihi kadar<br />
eskidir. Motorlu ilk uçuş sonrasında kullanılan hava<br />
araçları çeşitli alanlarda kullanılmaya başlanmıştır.<br />
Bu alanlardan birisi de “Tarımsal <strong>Havacılık</strong>”tır.<br />
Tarımsal <strong>Havacılık</strong> alanındaki ilk uygulama 1911<br />
yılında Alfred Zimmermann tarafından orman<br />
zararlılarına karşı uçakla gerçekleştirilmiştir.<br />
Prof. Weick 1950 yılında yaklaşık 500 ilaçlama pilotu<br />
ile görüşerek günümüzde kullanılan tarım uçağı<br />
prototipini (Ag-1) oluşturmuştur. Prof Weick<br />
performans, pilot görüş alanı, yükleme kolaylığı gibi<br />
tarım uçaklarında bulunması gereken özellikleri<br />
belirtmiştir.<br />
Sonraki yıllarda teknolojinin ilerlemesine paralel<br />
olarak tarım uçaklarının kullanım alanlarında da<br />
artışlar gözlenmiştir. Gübreleme, tohum ekimi, suni<br />
yağmur yağdırma, vektör kontrolü gibi.<br />
I.GİRİŞ<br />
İnsanlar varolduğundan beri gökyüzünde uçmayı<br />
hayal etmişlerdir. Lenardo da Vinci, Hazerfen Ahmet<br />
Çelebi gibi bilim insanları uçan canlıları inceleyerek<br />
prototip kanatlar geliştirmişlerdir. Günümüzdeki<br />
havacılığın temelini oluşturan motorlu ilk uçuş 1903<br />
yılında Wright kardeşler tarafından 3 m yükseklikte ve<br />
12 saniye süre ile gerçekleştirilmiştir. Daha sonraki<br />
yıllarda değişik araştırıcılar tarafından uçuş teknikleri<br />
ile ilgili girişimlerde ve denemelerde bulunulmuştur.<br />
Başarılı uçuşların ardından hava araçları değişik<br />
alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Bu alanlardan<br />
birisi de “Tarımsal <strong>Havacılık</strong>”tır. Tarımsal <strong>Havacılık</strong><br />
alanındaki ilk uygulama, orman şefi Alfred<br />
Zimmermann tarafından 29 Mart 1911’de orman<br />
zararlı ve hastalıklarına karşı toz arsenatın uçakla<br />
uygulamasıyla gerçekleştirilmiştir.. Zimmermann bu<br />
uygulaması için patent almıştır. Zimmermann’ın o<br />
günkü notlarında;<br />
“Güve zararlısı Avrupa çam ormanlarında büyük<br />
zararlara neden olmaktadır. Önerilen ve uygulanan<br />
kontrol yöntemleri yetersizdir. Genellikle yakalama,<br />
yumurtaları ve tırtılları toplama veya ağaçları<br />
kireçleme bir sonuç vermemektedir. Diğer taraftan,<br />
ağaçların altındaki çalılıkların ve genç bitkilerin bir<br />
kireç solusyonu veya kimyasalla ilaçlanması zararlılar<br />
üzerinde etkide bulunmakta ve efektif koruma<br />
sağlamaktadır. Bu metodla ilaçlama yaparak orman<br />
keresteleri korunabilmektedir. Bu ağaçlara yerden 35<br />
m yüksekliklerde ilaçlama yapmak pratik olarak<br />
imkansızdır. Bu buluş sayesinde, bir uçakla ağaçların<br />
taç kısımları kireçli su veya benzer bir solüsyonla<br />
yukarıdan ilaçlanır. Bu metodun uygulamaları için<br />
özel bir uçağa veya pahalı yapıya gereksinim yoktur.<br />
Yalnız sakin hava koşulunda yeterli hızda uçulmalıdır<br />
ve yüksek irtifalarda bulunmaya gereksinim vardır.<br />
Güve zararlısıyla mücadelede kullanılan sıvı, uçağın<br />
motor kısmında özel bir depoda taşınabilir. Bu amaçla<br />
depolar, ağacın taç kısmına ilacı bir sis gibi dağıtan<br />
püskürtücülerle donatılmalıdır. Bu püskürtücüler, uçak<br />
pervanelerinden hareket alan bir düzenekten<br />
çalıştırılabilir. Daha yaşlı ormanlarda bu metodla kısa<br />
bir zamanda efektif olarak mücadele edilebilir.<br />
Bununla yalnız sıvı ilaç püskürtülmemekte aynı<br />
zamanda toz kimyasallar da uygulanmaktadır. Uçak<br />
yapısı ve ilaçlama ekipmanı tipinin önemi yoktur”<br />
denmektedir [1].<br />
Bu patent mektubundan, havadan uygulamalarda<br />
uçağın kullanımı ile ilgili temel bilgiler<br />
çıkartılmaktadır. Alfred Zimmermann sorunu açıkça<br />
tanımlayan ve tarımsal havacılığı pratik bir çözüm<br />
olarak sunan ilk kişiydi. Zimmermann’ın bu fikri<br />
hemen uygulanamadı. Çünkü, o günlerde teknik<br />
gelişmeler o kadar iyi değildi. Değişik ülkelerde<br />
denemeler yapıldı ve girişimlerde bulunuldu. 1921<br />
yılında ilk başarılı deneme gerçekleştirildi. Böylece<br />
Tarımsal Havacılığın uygulanabilirliği; uçaktan<br />
kimyasalların atıldığı veya püskürtüldüğü zamanla<br />
değil tarım veya ormanda uçağın başarılı bir şekilde<br />
kullanımının ispatlanmasıyla başlamış oldu.<br />
Troy-Ohio’da (ABD) C.R.Neillie ve J.S.Houser isimli<br />
iki araştırıcı başarılı uygulama koşullarını da dikkate<br />
alarak 3 Ağustos 1921’de Curtis JN6 çift-kanatlı<br />
uçakla toz kurşun arsenat uygulamış ve Catalpa<br />
sphinx tırtıllarını başarılı bir şekilde kontrol<br />
etmişlerdir. Böylece tarımsal havacılığın önemi ortaya<br />
konmuştur. Araştırılabildiği kadarıyla ilk Rusça eser<br />
V.F.Boldyrev tarafından 1924 yılında yayınlanmıştır.<br />
Eserin adı: “Zararlıların Kontrolünde Uçak Kullanımı”<br />
idi ve Rus dilinde otuzüç sayfadan oluşmaktaydı. Bu<br />
229
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
gerçek 1960 yılında Doğu Alman tarımsal havacılık<br />
uzmanı Walter Britt tarafından doğrulanmaktadır.<br />
Britt, ilk başarılı Catalpa sphinx kontrolünden<br />
sözetmiş ve Rusların ilk denemelerini aşağıdaki gibi<br />
açıklamıştır:<br />
“Ekim Devriminden sonra, Parti ve hükümet<br />
tarafından desteklenen Prof.V.F.Boldyrev ve ekibi;<br />
Chodynsk’teki kooperatif çiftlikleri çevresinde<br />
bulunan tarım ve orman alanlarında uçak kullanımı<br />
üzerine deneme çalışmalarına 8 Temmuz 1922’de<br />
başlamıştır.”<br />
Bu denemelerin sonucunun ne olduğu<br />
bilinmemektedir. Bu nedenle, tarım ve orman<br />
alanlarında uçak kullanımının uygunluğunu kanıtlayan<br />
ilk çalışma Neillie ve Houser tarafından yapılan<br />
çalışma olarak kabul edilmektedir. Bu araştırıcılar,<br />
Alfred Zimmermann’ın planını pratiğe başarılı bir<br />
şekilde dönüştürmüşlerdir. Bu öncü çalışma 29<br />
Ağustos 1921’de Aerial Weekly dergisinde ilk kez<br />
yayınlanmıştır. Daha sonra bu orijinal yayın Mart<br />
1922’de National Geographical Magazine ‘de<br />
“Uçaklarla Zararlı Savaşı: yaprak-yiyen tırtıllarla uzun<br />
boylu ağaçların ilaçlanmasında uçan makinaların<br />
başarılı kullanımı” adı altında yayınlanmıştır. Buna ek<br />
olarak 7.5-10.0 m yüksekliğinde katalpa ormanına<br />
100-250 m şerit uzunluğunda altı uçuşla (gerçek<br />
ilaçlama zamanı 54 saniye) 80 kg toz arsenat<br />
ilaçlaması yapılmıştır. Bu ilaçlama ile tırtılların<br />
(Ceratomia catalpae Bvd) %99’u ölmüştür [1].<br />
Neillie ve Houser’in tarımsal havacılık alanındaki<br />
başarılı denemelerinden sonra hızlı bir gelişme<br />
beklenmekteydi ancak böyle olmadı. ABD’de bile 10<br />
yıl sonra tarımsal işlerde yaklaşık 100 uçak ile yer<br />
alan 20-30 şirket vardı. İki dünya savaşı arasındaki<br />
zamanda olan Avrupa’da ise bu yeni teknik henüz<br />
anlaşılamamıştı. Bu alanda denemelerin yapıldığı ilk<br />
Batı Avrupa ülkesi İsviçre idi. Bu denemeler Dr. R.<br />
Maag ve ekibi tarafından 29 Ekim 1924’te Nematus<br />
abietum Htg. kontrolü için Bülach yakınlarında<br />
yapıldı. Kısa zaman sonra denemeler ve kampanyalar<br />
diğer Avrupa ülkelerinde gerçekleştirildi. Ancak, o<br />
zamandaki teknik, yeterli gelişmelere izin vermedi.<br />
Fakat II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında bir<br />
takım değişiklikler meydana geldi. <strong>Havacılık</strong>, teknik<br />
ilerlemeleri ve yeni pestisitlerin gelişimini sağladı.<br />
Buna ek olarak uçak konstrüksiyonundaki işlemler<br />
deneysel amaçlı helikopter üretimini de beraberinde<br />
getirdi.<br />
1944 yılında İngiltere’de Dr.W.E.Ripper tarımda<br />
helikopterin kullanımını vurgulamıştır. Sikorsky R4<br />
helikopteriyle denemelerini gerçekleştirmiş ve sıvı<br />
ilacın dağılımı üzerinde rotor tarafından oluşan<br />
havanın etkisini incelemiştir. ABD’de tarım ve<br />
ormanda helikopterlerin kullanımı ile ilgili denemeler<br />
gerçekleştirilmiştir. Bu denemeler 1930’lu yıllarda<br />
otojirolarla devam etmiştir. Kimyasal alandaki<br />
gelişmeler sayesinde uçak kullanımı daha da<br />
ekonomik hale gelmiştir. Çünkü kimyasallardan daha<br />
küçük miktarda kullanım ile daha büyük başarılar elde<br />
edilmekteydi. DDT’yi takip eden modern insektisit,<br />
herbisit ve fungusitlerle düşük normlarda uygulamalar<br />
gerçekleştirilmiştir. Havadan uygulama yapılan<br />
alanlarda uygulama maliyeti önemli derecede<br />
azalmıştır. Bu gelişme tarımsal havacılığın<br />
çeşitlenmesini ve gelişmesini sağlamıştır.<br />
II.Dünya Savaşı sonrasında havadan uygulamaya<br />
uygun savaş uçakları donanma fazlası olarak ucuz<br />
yollarla şirketlere ve halka satılmıştır. Boeing<br />
Stearman bunlar içerisinde en çok bilinen örnektir.<br />
Ayrıca, terhis olan savaş pilotları tarımda uçakları<br />
kullanmaya başlamışlardır. Özellikle ABD’de ve diğer<br />
ülkelerde bu faktörlerin kombinasyonu büyük bir<br />
teşvik etkisi yaptı. Savaş öncesi yalnızca bir kaç yüzle<br />
ifade edilen uçak sayısı savaş sonrasında 30,000–<br />
40,000 adet olduğu tahmin edilmektedir [1].<br />
Tarımsal havacılık sayesinde geniş alanlarda kısa<br />
zamanda uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Gelişen<br />
tekniklerin sonucu olarak zararlı ve yabancı ot<br />
ilaçlamalarına ek olarak mantar hastalıklarına karşı<br />
ilaçlamalarda çok gecikmemiştir. Bazı ülkelerde<br />
gübreleme ve tohum ekimi havadan<br />
gerçekleştirilmiştir. Yeni Zelanda’da havadan gübre<br />
uygulamalarında önemli gelişmeler gözlenmiştir [1].<br />
II.TARIM UÇAKLARININ GELİŞİMİ<br />
İlk yıllarda, tarım, orman veya diğer alanlarda<br />
kullanılan uçaklar, çoğunlukla plansız ve aniden<br />
oluşan çekirge salgınlarına veya diğer böcekleri<br />
kontrol altına almaya yönelik acil durum amacıyla<br />
yapılmışlardı. Tarım alanlarındaki araştırmacılar, ilk<br />
deneysel çalışmalarını askeri pilotlarla<br />
gerçekleştirirken uçak uygulamaları ile ilgili<br />
araştırmalara devam etmekte isteksizdiler. Bu durum,<br />
ticari uygulayıcılar işin içine karışıncaya kadar devam<br />
etti. Bu nedenle, uçaklar 1940’ların sonlarına doğru<br />
dünya çapında hızlı kabul görmesine rağmen, tarım<br />
uçağı ekipmanlarında çok az bir gelişme olmuştur.<br />
Bunun nedeni, tarım alanındaki araştırıcıların uçağı<br />
geçici olarak görmeleri ve bütün uçak, teknisyen ve<br />
pilotlarına güvensizlikle yaklaşımlarıdır. Uçak<br />
kullanımından elde edilecek yararın karşılıklı olarak<br />
kabul edilmesi ve değerlendirilmesi uzun yıllar<br />
almıştır. Sonuç olarak, ABD’de tarım kurum ve<br />
kuruluşları içindeki tarım uçağı araştırmalarına olan<br />
destek sınırlı tutulmuştur. Uçak kullanımı yaklaşık<br />
olarak bütün eyaletlere yayılmış olmasına rağmen<br />
araştırma ancak birkaç büyük tarım üniversitesinde<br />
kabul görmüş ve yürütülmüştür.<br />
Bu araştırmalar birçok uçak uygulamasına, ekipman<br />
dizaynına ve kullanım tekniklerine temel<br />
oluşturmuştur. Uçakla daha çok çekirge kontrolü,<br />
230
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
orman zararlıları, vektör (hastalık taşıyıcı) kontrolü ve<br />
özellikle sıtma savaşı için sivrisinek kontrolü gibi<br />
geniş ölçekli kontrol programları üzerine araştırma<br />
yapılmıştır. Bu çalışmalar, ABD’de Bilimsel<br />
Araştırma ve Geliştirme Dairesi tarafından II.Dünya<br />
Savaşı sırasında ve sonrasında desteklenmiştir. Bu<br />
kurum, uçak ve ekipmanların kapasite standardlarını<br />
düzenlemiş ve bu durum ticari kullanıma geçişi<br />
hızlandırmıştır.<br />
1930’lu yıllarda havacılık uygulamalarında kullanılan<br />
uçaklar, I. Dünya Savaşından kalmaydı ve askeri<br />
alanda kullanımları fazla buna karşın sivil alandaki<br />
kullanımları daha azdı. 1950’lerde uygulama amacına<br />
özel dizayn edilene kadar bu durum düzelememişti.<br />
Özel uçak tiplerinin geliştirilmesinden sonra bile uçak<br />
imalatçıları tarafından uygulama ve uçak kullanım<br />
tekniklerine dair çok az bir ilgi vardı. 1930’larda<br />
pompalar, memeler, katı materyal dağıtıcıları ve diğer<br />
yedek parçaları üreten bir kaç ticari şirket kurulmuştu.<br />
Ancak gelişmelerdeki öncelikli sorumluluk, pilotlarda<br />
ve teknisyenlerdeydi. Çünkü, bu kişiler çeşitli küçük<br />
ekipmanları gereksinilen işe göre dizayn ve adapte<br />
etmekteydiler.Adaptasyonların uygunluğu görüldükçe<br />
üreticiler müşterilerin ihtiyaçlarına göre üretim<br />
yapmaya başladılar. 1940’ların sonuna doğru şekli<br />
değiştirilmiş, adapte edilmiş ve değişim geçirmiş olan<br />
bu uçaklardaki eksikliklerin farkına varıldı. Bu<br />
eksikliklerin giderilmesi için tamamen yeni bir tarım<br />
uçağı dizaynına ihtiyaç olunduğu bir döneme<br />
gelinmişti [1].<br />
a-Havadan Uygulamalar İçin Özel Olarak<br />
Tasarlanan Tarım Uçağı<br />
Tarım ilacı uygulamak amacıyla 1949-50’de “Texas<br />
A&M Uçak Araştırma Merkezinde” dizayn edilen ilk<br />
prototip uçak, deney amaçlı Ag-1’di. Proje National<br />
Flying Farmers Derneği tarafından başlatıldı ve ABD<br />
Tarım Bakanlığı ve Texas A&M Koleji ve <strong>Sivil</strong><br />
<strong>Havacılık</strong> İdaresi sponsorluğunda yürütüldü. Bu<br />
uçağın dizaynı 1950’de olduğu gibi bugün de<br />
geçerlidir.<br />
Ag-1’in dizaynındaki ilk adım, havacılık uygulamaları<br />
için kullanılacak bir uçaktaki istenilen teknik<br />
özellikleri ve uçuş yeteneğini saptamaktı. Bu bilgi toz<br />
ve sıvı ilaç uygulama teknisyenleri arasında yürütülen<br />
ülke çapındaki bir araştırmadan ve geniş bir alandaki<br />
bir çok teknisyenle yapılan kişisel görüşmelerden elde<br />
edilmiştir. Bu çalışmada ülke çapında tarımsal<br />
havacılık uygulamalarında deneyimi olan 500’den<br />
fazla pilotun yazılı fikirleri de değerlendirmeye<br />
alınmıştır. Çalışmanın sonucunda; tarım alanlarındaki<br />
ilaçlamaları gerçekleştiren bir uçak için aşağıdaki<br />
genel tasarım ilkeleri geliştirilmiştir[1;3].<br />
b-Tarım Uçakları İçin İstenen Tasarım Özellikleri<br />
1-Performans<br />
-Bir uçak, kendi brüt ağırlığının en az %35-%40’ı<br />
oranında sıvı veya toz yükü taşıyabilmelidir.<br />
-Bir uçak tam yükle nisbeten yumuşak ve<br />
asfaltlanmamış pistlerden kalkış yapma kapasitesine<br />
sahip olmalıdır ve toplam 400 m mesafesinde<br />
standard bir havada deniz seviyesinde 15 m<br />
yüksekliğe tırmanabilmelidir. Eğer uygulamalar<br />
yüksek irtifalarda yapılacaksa deniz seviyesi<br />
performansının daha da iyi olması istenir.<br />
-Tarımsal uygulamalar sırasında güvenli uçuş hızı<br />
100-160 km/h ya da daha fazla olmalıdır.<br />
-100 km/h’lık düşük uçuş hızında uygulama<br />
yapabilmek için, minimum güvenli hız 70 km/h<br />
veya daha az olmalıdır. Düşük hızlarda uygulama<br />
yoğun bitki yapraklarında nüfuz için avantajlıdır.<br />
Çünkü hava akımının kanatların arkasından aşağı<br />
sapması düşük hızda daha da fazladır ve aşağı<br />
sapmadaki türbülans bitki yapraklarını<br />
hareketlendirerek karışmasını sağlar ve toz veya<br />
sıvının daha aşağıdaki yapraklara ulaşmasına<br />
yardımcı olur. Kanat açıklığı kısa olan bir kanat,<br />
hava akımının aşağı sapmasını artırmaktadır.<br />
2-Uçuş ve Kullanma Özellikleri<br />
Uygulamalarda her gün bir kaç saatlik aşırı kullanım<br />
ve şerit sonu dönüşler için kumandanın kolay olması<br />
gerekmektedir. Kanatçıklar bir tarafa yatarken ve bir<br />
pasajdan diğerine geçerken dönüşlerde zaman<br />
kazanmak için seri ve duyarlı olmalıdır.<br />
3-Pilotun Görüş Alanı<br />
-İleri ve aşağı- Alçak irtifada toz ve sıvı ilaçlama<br />
sırasında çitler, ağaçlar ve tellerin görüş netliği<br />
açısından ileri ve aşağı görüş alanı çok önemlidir.<br />
-Dönüşlerde- Her şerit sonunda alçak irtifada dönüş<br />
yapmak, dönüş yönünde açık bir görüş alanı<br />
gerektirir. Alçak kanatlı tek kişilik bir uçak bu amaç<br />
için verilebilecek en iyi örnektir.<br />
-Geriye- Bazı pilotlar üzerinde uçtukları ürünleri<br />
görebilmek amacıyla geride açık bir görüş sahası<br />
istemektedirler.<br />
-Taksilemede- Küçük, düzenlenmemiş ve geçici<br />
pistlerde taksilemek için burun hizasının üzerinde<br />
iyi bir görüş alanı istenir.<br />
Bu gereksinimlerin bir çoğunu yerine getiren<br />
düzenleme; boxer motorlu, alçak kanatlı tek kişilik bir<br />
uçakta pilotun yüksekte konumlandırılması olarak<br />
görünmektedir. İlaçlama uçuşlarında burun<br />
hizasındaki görüş alanı flapın uygun açıda<br />
kullanılması ile iyileştirilebilir.<br />
4-Çarpma Anında Pilotun Korunması<br />
Yaklaşık olarak bütün ilaçlama uçuşlarındaki kazalar;<br />
engellere çarpma veya per de vites sonucu kontrol<br />
231
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kaybından oluşmaktadır. Bu düşük hızlardaki<br />
çarpışmalar genellikle ölümcül değildir.<br />
Uzun yıllar yapılan çalışmalarda, eşit destekleme ve<br />
koruma sağlanırsa düşük hızlı uçak kazalarında<br />
yaralanma olmaksızın pilotun korunabildiği<br />
görülmüştür. Bu durum, uygun bir bel kemerine ilave<br />
olarak kokpit içerisinde omuz kemeri donanımının da<br />
bulunması ve çıkıntılı aletlerin özellikle pilot başı<br />
hizasında bulunmamasını gerektirmektedir. ABD’de<br />
uçakla mücadele uygulamalarında meydana gelen<br />
ölümcül kazaların yaklaşık hepsi ya düşük hız veya<br />
elektrik telleri ve ağaç gibi engellere çarpma ile<br />
ilişkilendirilmiştir. Bu gibi kazalarda yaklaşık olarak<br />
minimum uçuş hızında uçak, yere burun üstü<br />
düşmektedir. Federal <strong>Havacılık</strong> İdaresi (FAA)<br />
istatistiklerine göre kazalar genellikle iniş-kalkışta ve<br />
manevralar sırasında tel, ağaç ve yere çarpma şeklinde<br />
oluşmaktadır [4] . Bu kazalarda düşük hızdan dolayı<br />
kazalar ölümcül değildir. Kazalardaki ölümcül<br />
yaralanmaları önlemek amacıyla omuz ve bel emniyet<br />
kemerlerinin beraber kullanımları gerekmektedir.<br />
Çarpışmalardan en az hasarla kurtulmak için uçak<br />
tasarımı ile ilgili aşağıdaki 10 öneri Cornell Sağlık<br />
<strong>Okulu</strong>nun Kaza Kırım Araştırma Birimi tarafından<br />
oluşturulmuştur.<br />
a- Uçağın burun kısmı ve kabini; uçuş, kalkış ve iniş<br />
yüklenmelerini de kapsamak suretiyle çarpışma<br />
şiddetini yayacak ve çarpışmaya karşı dayanıklı<br />
olacak şekilde dizayn edilmelidir.<br />
b- Uçağın gövde yapısı, artan çökmeler ve şekil<br />
değişiklikleri ile çarpma enerjisini sönümleyecek<br />
biçimde dizayn edilmelidir.<br />
c- Uçağın konstrüksiyonu çarpışmalar sırasında<br />
kabinden dışarıya doğru eğilecek, bükülecek<br />
zayıflıkta silindirik biçimde dizayn edilmelidir.<br />
d- Pilot koltuğu mümkün olduğunca gövdenin ön<br />
kısmına yakın ve kanatların arkasında yeralmalıdır.<br />
e- Yakıt depoları, kanatların içine tercihen alet paneli<br />
ile yangın duvarı arasına yerleştirilmelidir.<br />
f- Çarpışma sırasında öne gitmesine imkan vermek<br />
için alet paneli ve yangın duvarı (veya burun kısmı)<br />
arasında boşluk bırakılmalıdır.<br />
g- Alet paneli, pilotun baş hareket sınırları içinde sivri<br />
kenarlar, keskin köşeler ve sert materyaller<br />
olmayacak şekilde dizayn edilmelidir.<br />
h- Alet paneli çarpışma sırasında kolayca eğilebilen<br />
veya çarpma enerjisini sönümleyebilecek bir<br />
maddeden üretilmelidir.<br />
i- Aletler, panel üzerinde güvenlik pimleri ile ve<br />
mümkünse panelin alt kısmına yerleştirilmelidir.<br />
j- Omuz kayışları, emniyet kemerleri, koltuklar,<br />
koltuk rayı ve bağlantıları kabinde sağlam noktalara<br />
bağlanmalı ve çarpışma sırasında çarpışma şiddetini<br />
yayacak şekilde tasarlanmalıdır.<br />
5-Yükleme Kolaylığı<br />
- İlaç deposunun kapağı el veya makina ile kolay ve<br />
hızlı doldurmaya imkan verecek büyüklükte<br />
çalışmaya engel olmayacak şekilde yerleştirilmeli<br />
ve kolay ulaşılabilecek bir yerde olmalıdır.<br />
- Kapak kapandığında sıkıca kilitlenmelidir.<br />
- Çeşitli çalışma koşulları için fazla gecikme olmadan<br />
toz ve sıvı ilaçlamaya geçiş kolaylığı olmalıdır.<br />
6-Bakım ve Onarım<br />
-Sade ve dayanıklı bir konstrüksiyon kullanılmalıdır.<br />
-Bütün kumanda makaraları ve bağlantıları görülebilir<br />
ve kolayca denetlenebilir olmalıdır.<br />
-Bakımı ve onarımı gereken bütün parçalar, kolay<br />
erişilebilir ve kolay sökülüp takılabilir olmalıdır.<br />
-Pervaneler, küçük kazalardaki deformasyonlardan<br />
sonra kolaylıkla onarılabilmelidir. Sağlam<br />
alüminyum pervane palleri bu konuda<br />
mükemmeldir.<br />
-Bu yapı ve dağıtım ekipmanı özellikle tarım<br />
ilaçlarının korrozif etkisinden çok iyi korunmalı<br />
veya etkilenmemelidir.<br />
-Bütün bir uçak baştan aşağı kolaylıkla<br />
temizlenebilmeli ve hortumla yıkamaya uygun<br />
olmalıdır.<br />
-Motor soğutma sistemi, yüksek uygulama sıcaklıkları<br />
önlemek için geniş olmalıdır.<br />
-İyi olmayan koşullar altında çalışan motoru tozdan<br />
korumak için karbüratör hava giriş kanalının<br />
yerleşimine dikkat edilmeli, büyük hava filtresi ve<br />
tam akışlı yağ filtresi kullanılmalıdır.<br />
c-Ag-1 Tarım Uçağı<br />
Prof. Fred E.Weick tarafından, Ag-1 uçağı yukarıda<br />
konu edilen bütün özellikleri karşılayacak şekilde<br />
dizayn edilmiştir. Ag-1; altı adet Continental düz<br />
silindirli, 225 BG ve yaklaşık 550 kg toz veya sıvı yük<br />
taşıyabilen tamamı metal yapıda olan alçak tek-kanatlı<br />
bir uçaktı. Uçak, yüksek kaldırma gücü sağlayan<br />
flaplarla ve düşük hızlarda bile ani tepki veren özel<br />
kanatçıklarla donatılmıştı. Toz ilaçtan sıvı ilaca<br />
geçişte zaman kaybını önlemek amacıyla toz ilaçlar<br />
için gövde içine 700 dm 3 hacminde ve sıvı ilaçlar için<br />
kanatlara toplam 550 l kapasitede depo<br />
yerleştirilmişti. Rapor eden 500 pilot tarafından her bir<br />
özellik ayrı ayrı gözönüne alınmış ve mükemmel<br />
olduğu sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda, pilotun<br />
korunması amacıyla pilot kabini bütün yüklerin<br />
gerisine yerleştirilmiştir. İleri doğru dizayn edilen<br />
uzun ve dayanıklı yapısı ile burun kazalarında şiddetli<br />
çarpmalar sönümlenecek şekilde dizayn edilmiştir.<br />
Ag-1 uçağında 90 kg ağırlığındaki bir insanın 40G<br />
ivmesini karşılayabilecek güçte bir omuz kemeri<br />
tertibatı kullanılmaktaydı. Bel kemerleri de 15-25G<br />
ivmeyi karşılayacak nitelikteydi. Ayrıca bu kemerler<br />
kokpit içerisindeki hareketlere imkan verebilmek için<br />
3G ve daha büyük ivmelerde kilitlenmektedir.<br />
232
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
d-Ag-1’deki Gelişmeler<br />
Ag-1’de direkt olarak iki gelişme görülmüştür.<br />
Bunlardan birincisi; Transland Şirketi tarafından<br />
üretilen Ag-2’dir. Ag-2, Ag-1’le aynı yapıdadır ancak<br />
450 BG motor gücüne ve 1000 kg depo kapasitesine<br />
sahiptir. İkincisi Ag-3’tür Ag-1 gibi Texas A&M<br />
Uçak Araştırma Merkezi tarafından dizayn edilmiş ve<br />
üretilmiştir. Ag-3, 400 kg depo kapasitesinde ve 135<br />
BG motor gücündedir ve deneysel amaçlı kullanılan<br />
bir uçaktır. Bu uçak bez kaplıdır ve daha küçük<br />
yapıdadır. Ag-1’den daha büyük (Ag-2) ve daha<br />
küçük (Ag-3) olan iki yeni uçak, uçuş ve kullanım<br />
özellikleri, pilot görüş alanı, uçuş emniyeti gibi diğer<br />
özellikler bakımından Ag-1’le aynıdır.<br />
Ag-3 uçağı tarla denemelerinde kullanılmak üzere<br />
Piper Aircraft Şirketi tarafından alınmıştır.<br />
Tasarımcılar Ag-3’te çok küçük değişimler yaparak<br />
uçağa Piper Cub modeli adını vermişlerdir. Bu, tarım<br />
uçakları ailesinin temel dizayn düşüncesidir. Daha<br />
sonra ABD’de Cessna Ag Husky, Ayres Thrush,<br />
Brezilya’da Embraer, Ipanema, Polonya’da PZL<br />
Dromader gibi tasarımlar ortaya çıkmıştır [1].<br />
III.TARIMSAL HAVACILIK ALANINDA<br />
KULLANILAN UÇAK TİPLERİ<br />
Günümüzde dünya genelinde kullanılan tarım<br />
uçakları 4 ana grupta toplanmaktadır[1]. Bunlar;<br />
Grup 1 : eski askeri uçaklar,<br />
Grup 2 : eski sivil uçaklar,<br />
Grup 3 : özel tarım uçakları ve<br />
Grup 4 : helikopterler’dir.<br />
Grup 1<br />
Bu grup, güçlü bir motorla donatılan Amerikan<br />
Boeing Stearman eğitim uçağına benzer eski askeri<br />
uçaklardan oluşmaktadır. Bu uçaklar, özellikle<br />
uygulanan materyallerin dağıtılması konusunda<br />
yetersiz kalmışlardır. Ayrıca, bu gruptaki uçaklar<br />
yedek parçalarının azlığı ve bakım-onarımının<br />
pahalılığı nedeniyle yavaş yavaş yok olmaktadır.<br />
Grup 2<br />
Douglas DC-6 gibi eski sivil uçaklar, orman ve çayırmeralarda<br />
zararlı kontrolü amacıyla kullanılmıştır.<br />
Son yıllarda su yüzeyine yağ tabakası (oil-slick)<br />
uygulamalarında kullanılmaktadır. Antonov AN-2M,<br />
DHC Beaver, Pilatus Turbo Porter ve Piper Aztec bu<br />
uçak grubuna örneklerdir. Bu gruptaki uçakların daha<br />
uzun süre kullanılabilirliği muhtemeldir. Çünkü,<br />
ekonomik ömürleri sonlanmış olsa bile küçük yolcu<br />
uçakları olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca bu<br />
uçakların; küçük kargo taşımacılığında, gözlem ve<br />
surveylerde kullanım avantajları bulunmaktadır. DC-6<br />
gibi uçaklar güçlü yapıları sayesinde ekonomik<br />
ömürleri dolsa bile uzun yıllar kullanılabilir<br />
niteliktedir. Buna karşın, bakım-onarım maliyeti,<br />
yedek parça temini, pilot ve mürettebat eğitimi bu<br />
uçakların ekonomikliğini azaltmaktadır.<br />
Grup 3<br />
Bu gruptaki uçaklar, özel tarım uçaklarıdır. Cessna Ag<br />
Truck grup 3 uçaklarına bir örnektir. Günümüzde<br />
çoğu uçak turboprop motor ile donanmaktadır. Türbin<br />
motor ve tarım düşüncesi ile birleştirilerek<br />
tasarımlanan uçaklar sınırlı imalatları nedeniyle çok<br />
pahalıdır. Bazı uçak imalatçıları ileri tasarım<br />
çalışmaları nedeniyle bu gibi uçakların üretimini<br />
bırakmışlardır. Ancak bu grup uçaklar türbin motorlar<br />
daha ucuz olduğunda şüphesiz gelişecektir.<br />
Grup 4<br />
Eğitimli pilotlar ve eski askeri modellerin<br />
kullanılabilirliği nedeniyle helikopter kullanımının<br />
dünya genelinde arttığı görülmektedir. Bunların son<br />
yıllarda özellikle tercih edilmelerinin diğer nedeni<br />
materyal teknolojisindeki gelişme ve popülaritedir. Bu<br />
grubun gelişeceği beklenmektedir. Kamov Ka-26 ve<br />
Hughes 500C bu gruba birer örnektir.<br />
IV. SONUÇ<br />
1950’li yıllarda tarımsal havacılık alanında 5,800 adet<br />
uçak kullanılmakta iken 1990’lı yıllarda bu rakam<br />
34,000 adede yükselmiştir. Uçakla uygulama yapılan<br />
alan; 1950’li yıllarda 26.5 milyon ha iken 1990’lı<br />
yıllarda 370.0 milyon ha olmuştur [5;6]. Bu rakamlar<br />
Tarımsal <strong>Havacılık</strong> alanındaki uygulamaların gün<br />
geçtikçe çeşitlendiğini ve geliştiğini göstermektedir.<br />
Teknolojinin ilerlemesine paralel olarak uçakların<br />
ilaçlamalarda çevre kirliliğini en aza indirgeyecek<br />
güvenli kullanımları da sağlanmaktadır. GPS<br />
kullanımı ile uçuşlarda hata payı ±1 m’ye kadar<br />
inmektedir. Ayrıca otomatik verdi kontrol sistemi<br />
kullanılarak istenilen yere istenilen miktarda ilaç,<br />
gübre vb uygulamalar yapılmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
[1] H.R.Quantick, Aviation in Crop Protection,<br />
Pollution and Insect Control. Collins Inc., London,<br />
428p., 1985.<br />
[2] F.Deligönül, Tarımsal <strong>Havacılık</strong>. Ç.Ü. Ziraat Fak.<br />
Ders Kitabı Yayın No:A-75, Adana, 295 s., 2000.<br />
[3] F.Deligönül, Tarım Uçağı Kullanımı, Bazı Teknik<br />
Özellikleri ve Seçim Kriterleri. 2.Ulusal <strong>Havacılık</strong><br />
<strong>Sempozyum</strong>u, Kayseri, 7s.<br />
[4] F.Deligönül, M.Çavaş, A.M.Bozdoğan, Tarımsal<br />
<strong>Havacılık</strong>ta Uçuş Güvenliği. 2. Uçak <strong>Havacılık</strong> ve<br />
Uzay Mühendisliği Kurultayı, Eskişehir, 2003<br />
[5] R.S.Rowinski, Bio-aeronautics- Challenge for<br />
Developing Countries. Univ.Agr&Tech,Poland,9p.<br />
[6] F.Deligönül, A.M.Bozdoğan, Türkiye’de Tarımsal<br />
<strong>Havacılık</strong>. 1. Uçak <strong>Havacılık</strong> ve Uzay<br />
Mühendisliği Kurultayı, Eskişehir, 2001.<br />
233
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
İNSANSIZ HAVA ARACI SİSTEMLERİNİN DÜNYADAKİ GELİŞİMİ<br />
VE UYGULAMALAR<br />
Mahmut FERİT<br />
Yasin AKYOL<br />
e-posta: mahmut_ferit @hotmail. com<br />
KK Eğitim ve Doktrin Komutanlığı, Kara <strong>Havacılık</strong> Okul Komutanlığı, Ankara<br />
ÖZET<br />
Sahip olduğu kabiliyetlerle İHA, mevcut ve geliştirilen<br />
teknolojilerin entegre edildiği komple bir istihbarat,<br />
taktik hava savunma ve saldırı sistemi olarak<br />
önümüzdeki yüzyılda silâhlı kuvvetler için vazgeçilmez<br />
bir öneme sahip olacaktır. Başta keşif, gözetleme,<br />
hedef tespiti, hasar kıymetlendirmesi ve bilgi toplama<br />
maksatlarına yönelik olarak uçak ve balonların<br />
kullanılmasına başlanmış daha sonra bu sistemlerin<br />
üzerindeki faydalı yükler geliştirilerek bunları<br />
taşıyacak daha modern sistemlerin üretimine<br />
geçilmiştir.<br />
Kullanım amacına uygun olarak çok değişik tipte İHA<br />
üretilmiştir. Elle fırlatılabilen, uçak gibi bir pistten<br />
kalkıp inebilen, helikopter görünümünde ve<br />
kabiliyetinde olan, bir roket gibi rampadan fırlatılan<br />
ve paraşütle hava yastığı üzerine inebilen, tilt-rotor<br />
teknolojisiyle üretilmiş olan ve hatta UFO<br />
görünümünde İHA’lar mevcuttur.<br />
Bu bildiri genel olarak; gelecekte dünya havacılığında<br />
geniş bir şekilde yer alacağı değerlendirilen insansız<br />
hava aracının ne olduğu, tarihsel gelişimi, diğer<br />
ülkelerdeki uygulama ve çalışmalar, TSK’ndeki İHA<br />
uygulamaları ile birlikte gelecekte insansız hava aracı<br />
sistemlerinden beklenen gelişmeler konularında bilgi<br />
vermek üzere hazırlanmıştır..<br />
I. GİRİŞ<br />
Teknolojisi çok hızla gelişen insansız hava araçları;<br />
insanlı uçaklara göre sağlamış oldukları araştırmageliştirme<br />
ve işletme gideri maliyeti, uzun süre<br />
havada kalabilme ve tehlikeli bölgelerde personel<br />
riskini elimine etmesi gibi avantajları ile çok farklı ve<br />
kritik görevlerde önemli bir alternatif olarak<br />
görülmektedir.<br />
Gelecekte çok boyutlu harekat alanında cereyan<br />
edecek olan muharebelerde; başarı sağlanabilmesi için<br />
komutanlar kendi etki ve ilgi alanındaki her türlü<br />
faaliyeti önceden bilme ve taktik resmi istenilen anda<br />
ve doğrulukta görebilme imkanına sahip olmalıdır.<br />
Muharebe alanındaki hareketlilik, etki ve ilgi<br />
alanlarının uzaması ve ateş destek vasıtalarındaki<br />
gelişmeler modern insansız hava araçlarına olan<br />
ihtiyacı arttırmıştır. Bulunduğumuz yüzyıl<br />
savaşlarında düşmanı bulmak, izlemek ve düşman<br />
hareketleri hakkında erken karar vermek zorunlu hale<br />
gelmiştir.<br />
II. İHA NEDİR<br />
İnsansız hava aracı, içinde pilot bulunmayan, sabit<br />
veya mobil (araç üzerinde, insanlı hava araçlarında,<br />
deniz araçlarında) kontrol merkezinden radyo frekans<br />
dalgaları aracılığıyla kontrol edilen, görevin özelliğine<br />
göre takılan veya üzerinde bulunan faydalı yüklerden<br />
alınan bilgi ve görüntüleri gerçek zamanlı olarak<br />
kontrol merkezine iletebilen, tek veya çok kullanımlık<br />
motorlu hava aracıdır [1].<br />
İnsansız hava araçları, genel olarak; keşif, gözetleme<br />
ve istihbarat toplama, hedef tespiti ve teşhisi, hasar<br />
tespiti, hudut güvenliği, mayın tespiti, elektronik harp<br />
platformu, saldırı amaçlı silah platformu, gerçek<br />
zamanlı bilgi aktarımı, bölgesel denetim, uyuşturucu<br />
ve kaçakçılık ile mücadele ve sivil amaçlı olarak<br />
kullanılmaktadır. Diğer görev alanları aşağıdaki gibi<br />
sıralanabilir :<br />
(I) Cephe gerisi güvenliği,<br />
(II) Haberleşme rölesi,<br />
(III) Elektronik harp ve mayın tespiti,<br />
(IV) Sabit ve hareketli hedeflere doğrudan saldırı,<br />
(V) Konvoy hareketlerini kontrol etmek,<br />
(VI) Meteorolojik araştırma,<br />
(VII) Helikopter rotalarının tayini, indirme<br />
bölgelerinin keşif ve gözetleme faaliyetleri,<br />
(VIII) Kimyasal, biyolojik ve nükleer kirlenme tespiti<br />
ve arama, kurtarma ve sivil güvenlik,<br />
(IX) Yangın tespit ve izleme,<br />
(X) Bilimsel araştırmalar,<br />
(XI) Havadan trafik kontrolü, yakın hava desteği,<br />
(XII) Sahte hedef oluşturmak olarak sıralanabilir [2].<br />
İnsansız hava araçlarına yönelik artan ilgi, çok çeşitli<br />
hava araçlarının geliştirilmesine ve test edilmesine yol<br />
açmıştır; insansız hava araçları artık insanlı hava<br />
araçlarından daha fazla çeşide sahiptir. Buna paralel<br />
olarak, İHA sınıflandırmasına ilişkin birçok farklı<br />
kriter öne sürülmüş ancak henüz bir fikir birliğine<br />
varılamamıştır. Bu kapsamda insansız hava aracı<br />
çeşitlerini;<br />
(I) Genel Sınıflandırma,<br />
(II) Kumanda Özelliklerine Göre Sınıflandırma,<br />
(III) Askeri Sınıflandırma,<br />
234
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
şeklinde incelememiz daha uygun olacaktır [3].<br />
A. Genel Sınıflandırma :<br />
a. Pistten Kalkıp, Piste İnen Hava Araçları : Bu<br />
hava araçları insanlı uçaklarda olduğu gibi iniş<br />
takımlarına sahiptir. İniş ve kalkışı riskli olarak<br />
görüldüğünden bir pilotun uzaktan kontrolü ile<br />
gerçekleştirilmektedir. Ayrıca tümü ile otomatik<br />
kalkış-iniş yapabilen sistemler de geliştirilmektedir.<br />
Şekil 3. Dikey Kalkışlı İHA.<br />
sahip olan bu sistemler; elektrik motoru ile hareket<br />
ettirilir ve sessiz çalışırlar.<br />
Şekil 1. Pist kullanan İHA.<br />
b. Rampadan Fırlatılan ve Paraşütle İnen Hava<br />
Araçları : Özellikle pist gereksinimi ve buna bağlı<br />
olarak iniş takımlarının kullanımını ortadan kaldıran<br />
bu tip hava araçları, yerden bir rampada fırlatılarak<br />
veya bir uçağın gövdesinden bırakılarak, önceden<br />
programlanıp hafızasına yüklenen rotada göreve<br />
yönlendirilmekte, manuel olarak komuta edilebilmekte<br />
ve görev sonunda genellikle paraşütünü açarak gövde<br />
altında açılan hava yastığı üzerine yumuşak iniş<br />
yapabilmektedir.<br />
B. Kumanda Özelliklerine Göre Sınıflandırma:<br />
a. İnsanla Yönetilen Hava Araçları : Hava aracının<br />
göreve hazırlanması, kalkması, görev yerine ulaşması,<br />
verilen görevi yerine getirmesi ve üsse dönüp inmesi<br />
safhalarında insan tarafından yönetilmesidir.<br />
b. Otonom Hava Araçları : Bu kullanımda, görev ve<br />
acil durum bilgileri uçuş öncesinde hava aracı<br />
üzerindeki bilgisayarlara yüklenmekte ve görev tümü<br />
ile otomatik olarak yerine getirilmektedir. Kalkış ve<br />
iniş fazları operatör kontrolünde gerçekleştirilmekte<br />
olup, son yıllarda insanı tümü ile devre dışı bırakan<br />
otomatik kalkış/iniş sistemleri de kullanılabilir hâle<br />
gelmiştir.<br />
C. Askeri Sınıflandırma :<br />
HAVA<br />
KUVVETLERİ<br />
Tablo 1. Askeri Sınıflandırma<br />
KARA<br />
KUVVETLERİ<br />
DENİZ<br />
KUVVETLERİ<br />
<strong>Yüksek</strong> irtifa<br />
ve uzun<br />
menzilli<br />
(Stratejik)<br />
Taktik<br />
Taktik ve<br />
dikine<br />
iniş/kalkış<br />
yapabilen<br />
sistemler.<br />
Şekil 2. Lançerden Fırlatılan İHA.<br />
c. Dikine Kalkış İniş Yapan Hava Araçları : Bu hava<br />
araçları özellikle deniz platformlarından kullanılmak<br />
üzere geliştirilmiş, helikopter tarzında araçlardır. Pist<br />
gereksinimi olmadığı ve hiçbir arazi kısıtlaması<br />
gerektirmediği için kara birliklerinde taktik kullanım<br />
için de oldukça uygundur.<br />
d. Balon ve Zeplin Tipinde Olanlar : Başta sınır<br />
güvenliği ve iç güvenlik harekâtı olmak üzere askerî<br />
ve sivil tüm görevlere uyarlanabilmektedir. Uzaktan<br />
komutalı, otonom ve yere sabitlenerek kullanılan<br />
tipleri bulunmaktadır. Diğer sistemlere kıyasla daha<br />
maliyet etkin, sessiz ve sabit bir hava plâtformuna<br />
<strong>Yüksek</strong> irtifa ve uzun menzilli (stratejik) İHA<br />
sistemlerinin Hava Kuvvetleri, alçak irtifa ve orta<br />
menzile kadar olan sistemlerin (taktik) Kara<br />
Kuvvetleri, dikine kalkış/iniş yapabilen (taktik)<br />
sistemlerin Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılması<br />
öngörülmüştür.<br />
İHA'ların kullanım seviyeleri dört farklı kategoride<br />
olacak şekilde sınıflandırılabilir.<br />
Tablo 2. KKK İHA Sınıflandırması<br />
KATEGORİ<br />
MENZİL<br />
Mikro (Çok Yakın Menzil) 0 – 500 m.<br />
Mini (Yakın Menzil)<br />
Taktik (Kısa-Orta Menzil)<br />
Stratejik (Uzun Menzil)<br />
0 – 20 km.<br />
0 – 200 km.<br />
0 – 200 km.(+)<br />
235
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Mikro İHA : Uzunluğu 15 cm’den küçük, toplam<br />
ağırlığı 150 gr.’dan az, hızı saatte 20-40 mil ve<br />
havada kalma süresi 20-60 dk. olan sistemlere Mikro<br />
İHA sistemleri denilmektedir.<br />
Mini İHA : Ortalama olarak uzunluğu 200 cm.’nin<br />
altında, maksimum ağırlığı 5 kg.’dan az, hızı 40-90<br />
km./s. ve havada kalma süresi 2 saatten az olan<br />
sistemler Mini İHA kapsamına girmektedir.<br />
Taktik İHA : İnsansız uçakların araç sayısı<br />
bakımından en önemli sınıfını oluşturmaktadır.<br />
Faydalı yük taşıma kapasiteleri nedeniyle genellikle<br />
bir pist yada rampaya ihtiyaç duymaktadır. Ortalama<br />
olarak havada kalma süresi 6–10 saat, uçuş irtifası<br />
15000 feet, ve gerçek zamanlı görüntü aktarma<br />
menzili 100-200 km.’dir.<br />
Stratejik İHA : Menzilleri, havada kalış süreleri ve<br />
yüksek irtifalarda hareket etme imkân ve kabiliyetleri<br />
nedeniyle taktik İHA'lara nazaran daha üstün olan<br />
sistemlerdir ve elektronik harp, röle ve taarruz vasıtası<br />
olarak kullanılabilirler. Görüntü aktarma menzilleri<br />
200 km.’nin üzerindedir.[3].<br />
III. İHA’NIN TARİHSEL GELİŞİMİ<br />
Keşif, gözetleme, hedef tespiti ve istihbarat toplamak<br />
amacıyla hava araçlarının kullanılması, uçak ve<br />
balonun keşfedilmesi ile başlamıştır. İnsansız hava<br />
araçlarının kullanılmasından önce keşif, gözetleme ve<br />
istihbarat toplama amacıyla özel olarak insanlı zeplin,<br />
uçak, helikopterler kullanılmıştır. İnsanlı sistemlerin<br />
düşman ateşi ile vurulma ihtimallerinin yüksek olması,<br />
pahalı uçak ve helikopterler ile kullanıcı personelin<br />
kaybı halinde telafisinin zor oluşu; keşif ve hedef<br />
tespit sistemlerinde pilotsuz/insansız uçak<br />
kullanılması fikrini geliştirmiştir. İnsansız hava<br />
araçlarının tarihsel gelişimini üç ana başlıkta toplamak<br />
mümkündür:<br />
(I) Dronlar<br />
(II) Uzaktan Komutalı Uçaklar<br />
(III) İnsansız Hava Araçları<br />
İnsansız hava araçları ilk olarak eğitim amaçlı hava<br />
hedefleri olarak kullanılmıştır. Oldukça sınırlı<br />
yeteneklere sahip olan dronların ilk kullanımı 1nci<br />
Dünya Savaşına kadar uzanmaktadır. Genellikle bir<br />
insanlı uçaktan atılan hava dronu ve uçan bombalar<br />
olarak kullanılan bu ilkel araçların başarısız olduğu<br />
bilinmektedir. 2nci Dünya savaşının sonuna doğru<br />
Almanlar, müttefik devletlerin özellikle deniz<br />
kuvvetlerine karşı Dornier 217 uçaklarından bırakılan,<br />
radyo kontrollü bombalarla büyük başarılar elde<br />
etmişlerdir. Savaş sonrasında dronlar, çoğunlukla<br />
uçaksavar sistemlerinin operatör eğitiminde hava<br />
hedefi olarak kullanılmıştır. ABD, 1970’li yılların<br />
başında “Buffalo Hunter” isimli İHA’nı yoğun bir<br />
şekilde özellikle fotoğraf çekimi için kullanmıştır [2].<br />
Ancak insansız hava aracı sisteminin harp sahasında,<br />
diğer muharebe unsurları ile birlikte etkin kullanımına<br />
ilk örnek 1982 yılındaki Bekaa vadisinde İsrail’in<br />
Suriye hava savunma sistemlerine yaptığı saldırılardır.<br />
236<br />
Toplam 19 adet olan hava savunma bataryasından<br />
17’sinin yok edildiği bu saldırıda insansız hava aracı<br />
sistemleri keşif, gözetleme, hedef tespiti, elektronik<br />
aldatma ve karıştırma, saldırı sonrası hasar tespit<br />
amaçlı olarak etkin bir şekilde kullanılmıştır. Yakın<br />
zamanda da Körfez savaşı, Bosna, Kosova, Afganistan<br />
ve Irak harekatlarında oldukça tehlikeli bölgelerde bu<br />
sistemlerden etkin bir şekilde yararlanılmıştır.<br />
Günümüzde elektronik, elektro optik, elektro<br />
mekanik, ve bilgisayar yazılım teknolojilerindeki<br />
gelişmeler ile insansız hava aracı sistemleri<br />
kabiliyetlerinde büyük aşamalar kaydedilerek insansız<br />
hava araçlarına; otonom kullanım ile önceden<br />
planlanan bir rotada uçabilecek, taşıdığı faydalı yük<br />
ile gece/gündüz kamera görüntüsünü gerçek zamanlı<br />
olarak üsse aktarabilecek ve üsse kendiliğinden geri<br />
dönebilecek kabiliyetler kazandırılmıştır. Gelişmiş<br />
sistemler, lazer güdümlü silah sistemleri yüklenerek<br />
tespit edilen hedefin imha edilmesi amacıyla da<br />
kullanılabilmektedir [1].<br />
IV. İNSANSIZ HAVA ARACI SİSTEMLERİNİN<br />
ANA UNSURLARI<br />
İHA sistemlerinde temel unsurlar; komuta, kontrol ve<br />
görev planlamasının yapıldığı, istihbarat ve hedef<br />
analizlerinin gerçekleştirildiği ve operatör<br />
fonksiyonlarının yerine getirildiği kontrol istasyonu,<br />
temel yapısal özellikleriyle hava aracı, kontrol<br />
istasyonu ile hava aracı arasındaki datalink sistemi,<br />
görevin gereklerini yerine getirecek, değişik<br />
özellikteki faydalı yükler (sensörler, silah sistemleri<br />
vb.) ve bakım ve onarım için gerekli destek sistemidir.<br />
Uydu, hava trafik kontrol üniteleri, ilgili taktik<br />
birlikler ile iletişim imkanları da planlanması gereken<br />
önemli hususlardır [4].<br />
Şekil 4. İHA Sistemi Unsurları<br />
A. Kontrol İstasyonu: Bir veya birden fazla şeltır<br />
içine yerleştirilen İHA sisteminin kontrol merkezi<br />
olarak görev yapan yer kontrol istasyonunun (YKİ)<br />
temel görevleri aşağıdadır:<br />
a. Hava aracının kalkış, uçuş ve inişinin kontrolü ile<br />
görevin plânlamasını yapmak,<br />
b. Hava aracı üzerindeki faydalı yüklerden gelen<br />
video ve telemetri verilerinin alınması, işlenmesi ve<br />
görüntülenmesini sağlamak,<br />
c. Sistemden faydalanan birimler arasında<br />
entegrasyonu sağlamaktır.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
B. Hava Aracı : Sistemi belirleyen en önemli<br />
parametreler; kalkış/iniş mesafesi, faydalı yük taşıma<br />
kapasitesi, havada kalış süresi, azami irtifa, hız ve<br />
menzil gereksinimleridir. Hava aracı, faydalı yükler<br />
için bir platform konumundadır.<br />
C. Faydalı yük (Payload) : Hava araçlarına, göreve<br />
yönelik olarak seçilen ve haricen takılan birimlerdir.<br />
Gelişen teknoloji ile birlikte takılabilecek faydalı yükler<br />
sürekli gelişme içerisindedir. Günümüzde genel<br />
anlamda geliştirilmiş faydalı yükler (payload) aşağıdaki<br />
gibi sıralanabilir :<br />
(1) Elektro-Optik (EO) ve İnfrared (IR) Sensörler,<br />
(2) Yapay Açıklıklı Radar (SAR) ve Hareketli Hedef<br />
Belirleyici (MTI),<br />
(3) Elektronik İstihbarat (ELINT) Sensörleri,<br />
(4) Muhabere İstihbaratı (COMMINT) Sensörleri,<br />
(5) Lazer Mesafe Bulucu/Hedef Belirleyici,<br />
(6) Atmosferik Araştırma Sensörü,<br />
(7) Röle Cihazı,<br />
(8) Kimyasal nükleer kirlenmeleri algılayan<br />
faydalı yükler,<br />
(9) Elektronik Karıştırıcı (Jamming) Sensör. [1].<br />
D. Yer destek teçhizatı (YDT) : Uçağın bakım, uçuş<br />
hazırlıkları ve testlerin yapılması, yer emniyeti için<br />
gerekli olan cihaz, malzeme, alet ve avadanlıklardan<br />
oluşur.<br />
E. Data Link : Hava aracı ve faydalı yük için<br />
yaşamsal bir önem taşımaktadır. Data link, hava veri<br />
terminali ve yer veri terminali olmak üzere iki ana alt<br />
sisteme ayrılmakta, radyo frekans almaç ve<br />
göndermeç, modem ve antenlerden oluşmaktadır.<br />
a. Yerden hava aracına link (uplink) kurmak,<br />
b. Biri hava aracı diğeri faydalı yük verilerinin<br />
aktarıldığı iki kanallı havadan yere link<br />
(downlink)kurmak,<br />
c. Görüş hattı dışındaki uçuşlarda röle olarak<br />
çalışan hava aracı üzerinden görev aracını ve<br />
üzerindeki faydalı yükü kontrol etmek, bu hava aracı<br />
üzerinden gelen durum ve faydalı yük bilgilerini<br />
kontrol istasyonuna aktarmak,<br />
ç. Seyrüsefer ve hedef belirleme işlemlerine<br />
yardımcı olmak, data link sisteminin temel işlevleri<br />
arasında yer almaktadır.<br />
Kontrol istasyonu ile hava aracı arasında link tesisi<br />
direk görüş hattı sağlayarak (Line Of Sight), uydu<br />
vasıtasıyla veya fiber optik bağlantılarla mümkün<br />
olabilmektedir [2].<br />
V. ÇEVRE KUŞAK ÜLKELERDEKİ İHA<br />
UYGULAMALARI<br />
Dünya havacılığında, büyük bir hızla gelişen ve yerini<br />
arayan insansız hava araçlarının özellikle son<br />
zamanlarda meydana gelen Körfez Harekatı, Bosna,<br />
Kosova, Afganistan ve Irak operasyonlarında<br />
görevlerini başarı ile yerine getirmesi, bütün dünya<br />
ülkelerinin İHA sistemlerine olan ilgisini arttırmıştır.<br />
İnsansız hava araçlarının gerginlik ve savaş<br />
ortamlarında etkin olarak kullanılması, çevremizde<br />
237<br />
bulunan ülkelerinde aşağıda açıklanan sistemlere<br />
yönelmesine sebep olmuştur.<br />
A. Yunanistan :<br />
(a) PEGASUS : Yunanistan kendi imkan ve<br />
kabiliyeti ile üretmiştir. En fazla 10.000 feet irtifaya<br />
çıkabilmekte, 6 saat havada kalabilmekte ve 200 km<br />
harekat yarıçapına sahiptir. 30 kg. faydalı yük<br />
taşıyabilmektedir.<br />
(b) SPERWER : Fransa’dan tedarik edileceği<br />
öğrenilen bu sistemin kalkışı bir rampadan fırlatma<br />
suretiyle sağlanırken, inişi paraşütledir. İrtifası 15000<br />
feet, havada kalma süresi 8 saat, görev yarıçapı 150<br />
km.dir [5].<br />
B. Rusya Federasyonu :<br />
(a) DR-3 : Treylere monteli lançerden fırlatılır,<br />
inişi paraşütledir. Menzil 360 km, faydalı yük<br />
kapasitesi 130 kg.dır.<br />
(b) DR-X-4 : Menzili 300 km.dir.<br />
(c) DR-5 : Menzili 800 km.dir.<br />
(ç) SHMEL : Gece ve gündüz kullanılır,<br />
tekerlekli araçtan fırlatılır. Uçuş süresi 2 saattir.<br />
(d) R-90 : Uçak konteynerinden atılır. Uçuş<br />
süresi 36 dakikadır.<br />
(e) KA-37 : 300-9000 feet irtifalarda görev<br />
yapmaktadır. Uçuş süresi 45 dakikadır.<br />
(f) KA-137 : Halen geliştirilmektedir. Uçuş<br />
süresi 4 saattir.<br />
C. İran :<br />
(a) ABABİL II : 30 km menzilli, 83 kg. faydalı<br />
yük taşıyabilen, 367 knot sürate sahip bir İHA’dır.<br />
(b) Ayrıca İran, kendi imkanları ile turbo motorlu<br />
İHA üretim çalışmaları yapmaktadır.<br />
D. Suriye :<br />
DR-3 : Treylere monteli lançerden fırlatılabilen ve<br />
paraşütle indirilen, 360 km menzilli, 130 kg. faydalı<br />
yük taşıma kapasiteli bir sistemdir. [3].<br />
VI. TSK’DA İHA KULLANIMI<br />
Türk Silahlı Kuvvetleri; her gün yeni bir gelişmenin<br />
kaydedildiği insansız hava aracı sistemini, 1995<br />
yılında ABD’den tedarik ederek Kara Kuvvetleri<br />
Komutanlığı bünyesinde kullanmaya başlamıştır.<br />
ABD yapımı Gnat-750 İHA sistemi taktik İHA<br />
kategorisinde yer almakta olup iniş ve kalkış için piste<br />
ihtiyaç duymaktadır. 200 km.den gerçek zamanlı<br />
görüntü aktarabilen sistem, keşif, gözetleme ve<br />
istihbarat amacıyla kullanılmaktadır. Görüş hattı<br />
esasına göre çalışan İHA’nın kontrolü uçuş esnasında<br />
arazide bulunan bir diğer kontrol istasyonuna<br />
devredilerek veri aktarma menzili uzatılabilmektedir.<br />
İrtibat kesildiğinde önceden yüklenen program<br />
doğrultusunda kendiliğinden üsse dönebilmekte ve<br />
uçuş süresi boyunca elde edilen bütün veriler<br />
kaydedilebilmektedir. Gündüz ve gece farklı kamera<br />
sistemleri kullanılarak hedef tespit kabiliyetine sahip<br />
olup 24 saat kesintisiz uçuş yapılabilmektedir. Elde<br />
edilen görüntü ve bilgiler görüntü kıymetlendirme<br />
uzmanları tarafından değerlendirilmekte, ilgililere
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
anında emniyetli devreler üzerinden bilgi<br />
verilmektedir. Alındığı günden itibaren kazanılan bilgi<br />
ve tecrübeler ışığında sistemin ihtiyaç duyduğu teknik<br />
personelin eğitimleri halen Kara Kuvvetleri<br />
Komutanlığı tarafından verilmektedir. KKK.lığı,<br />
Hv.KK.lığı ve Dz.KK.lığı için İHA tedarik çalışmaları<br />
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nca yürütülmektedir.<br />
VII. GELECEKTE İHA SİSTEMLERİNDEN<br />
BEKLENEN GELİŞMELER<br />
Günümüzde sürekli olarak gelişmekte olan İHA<br />
sistemleri, halen keşif, gözetleme, hedef tespiti ve<br />
istihbarat maksatlı olarak yoğun bir şekilde<br />
kullanılmaktadır. Çalışmalar, insansız uzay araçları,<br />
insansız savaş hava araçları, mini ve mikro İHA'lar, ve<br />
bu araçlarda kullanılabilecek faydalı yüklerin üretimi,<br />
geliştirilmesi ve boyutlarının küçültülmesi alanlarında<br />
yoğun olarak devam etmektedir. Yakın gelecekte<br />
gelişmiş ülkelerin silahlı kuvvetlerinin (özellikle hava<br />
kuvvetlerinin) önemli bir kısmının insansız hava<br />
araçlarından oluşacağı değerlendirilmektedir.<br />
İHA-İnsanlı uçak veri hattı, muharebe alanı için<br />
tasarlanmış en etkili kullanım tarzını ortaya<br />
koymaktadır Yapılan çalışmalar neticesinde uçuş<br />
halindeki bir UH-60 BLACK HAWK helikopterinden,<br />
havadaki İHA kontrol edilebilmiş ve İHA<br />
sensörlerinden gelen bilgiler alınabilmiştir. Afganistan<br />
harekatı esnasında İHA’lar, yalnızca yerde konuşlu<br />
noktalara değil, AC-130 SPECTRE uçağına da<br />
doğrudan video beslemesi yapabilmiştir. İsrailliler ise<br />
İHA’ların müşterek harekatta etkili kullanımı ve diğer<br />
hava araçlarıyla koordinasyonu için teknik ve usuller<br />
geliştirmektedir [2].<br />
Rusya ve Çin’in ayrı ayrı başladıkları modern İHA<br />
tasarımında düşük maliyet ve yüksek beka kabiliyeti<br />
ön planda tutulmaktadır. Diğer gelişmiş ülkeler,<br />
örneğin İngiltere ve Fransa geleceğin bombardıman<br />
güçlerini İHA’lardan oluşturmayı planlamaktadır.<br />
Bazı gelişmiş ülkeler ise İHA ve pilotlu uçakların<br />
karışımından oluşan kuvvetleri kullanmayı<br />
hedeflemektedir [6].<br />
Günümüzde kullanılan İHA sistemlerinin gelişmesine<br />
yönelik sorunlardan ilki, havada kalma süresidir.<br />
İHA’lar, tanım gereği çok fazla endişe duyulmadan<br />
tehlikenin içine gönderilmek üzere tasarlanmıştır,<br />
ancak çok sayıda İHA, düşman faaliyetinin dışındaki<br />
sebepler yüzünden kaybedilmektedir. Kullanılabilirliği<br />
ve hazırlık durumunu da etkileyen hızlandırılmış<br />
tedarikler, bu kayıpların yaşanmasına katkıda bulunan<br />
olumsuz bir faktör olarak görülmektedir; motorlar da<br />
küçük bir pazara yönelik olarak düşük oranlarda<br />
üretildiklerinden kazaların temel nedeni olarak ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Üstesinden gelinmesi gereken bir diğer temel konu da,<br />
sivil hava sahasında İHA kullanımıyla ilgilidir. <strong>Sivil</strong><br />
havacılık makamlarının, bu unsurların ticari hava<br />
sahasında güvenli bir şekilde faaliyette<br />
bulunabileceğine ikna edilmeleri gerekir.<br />
Kullanıcıların da, İHA sistemlerinin uygun güvenirlik<br />
düzeyine sahip olduğunu gösterebilmesi<br />
gerekmektedir. Eğer İHA sistemlerinin sivil havacılık<br />
güvenlik ihtiyaçlarını tam olarak karşılaması<br />
isteniyorsa, motorla birlikte tüm kontrol özelliklerinin<br />
de iyileştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte,<br />
İHA sistemlerini sürekli olarak geliştirme eğilimi,<br />
fiyatların hızla artmasına neden olmaktadır [7].<br />
Teknolojideki gelişmeler ve faydalı yüklerin<br />
küçülmesi, operasyonel planlama seçeneklerinde<br />
İHA’lara büyük avantajlar sağlamaktadır. Gelecekte<br />
İHA’lar bir ülkeden gönderilip başka bir ülkede,<br />
yerleştirildikleri yörünge üzerinde uzun süre fark<br />
edilmeden kalabileceklerdir. Bu süre içerisinde<br />
gözetleme, kayıt ve teşhis yapılabilecek, potansiyel<br />
hedefler takip edilecektir. Aynı İHA’lar silah<br />
sistemleri ile teçhiz edildiği takdirde, karşı tarafın<br />
problemleri de o oranda artacaktır. Gelecek nesil<br />
insansız hava platformlarının bir kısmının at-unut<br />
silahlarını taşıyacak kapasite ve kabiliyette; bir<br />
kısmının ise diğer hava platformlarından kontrol<br />
edilecek şekilde dizayn edilmesi beklenmektedir.<br />
Geleceğin İHA sistemlerinde, hava araçlarının<br />
görevde iken dikkat çekmemesi, sessiz olması,<br />
gövdesinin bütün yapıda olması, radar yansımalarını<br />
asgariye indirmesi, oldukça çevik ve esnek olması,<br />
mikrodalga ve lazer ışını ile çalışabilen silahlara sahip<br />
olması gibi özellikler aranacaktır. Aynı zamanda<br />
hipersonik hızlarda (12-15 Mach) ve çok yüksek<br />
irtifalarda. görev yapabilmesi de planlanmaktadır.<br />
İnsansız keşif hava araçlarına, keşif sistemlerinde<br />
yapılacak en kapsamlı gelişmeler monte<br />
edilebilecektir. İnsansız savaş hava araçlarındaki<br />
(UCAV) gelişmelere ek olarak, faydalı yükler de daha<br />
kabiliyetli ve uzun menzilli sensörlere sahip<br />
olacaklardır [8] [3].<br />
2010 yılı ve sonrasında insansız hava araçlarının,<br />
İnsansız Keşif (URAV) ve Savaş (UCAV) Hava<br />
Araçları olmak üzere iki kategoriye ayrılması<br />
beklenmektedir. Sınıflandırmalarda tasarımdan ziyade<br />
görevlendirmeler ön planda olacaktır. Taarruzi amaçlı<br />
İHA’lar, hava-hava muharebesinde de etkili olarak<br />
kullanılabilecektir. Bu yaklaşımın pilotlu uçaklara<br />
nazaran avantajlı yanı, İHA’ların daha küçük yapıda<br />
dizayn edilebilmesi ve daha fazla “G” kuvvetine<br />
maruz kalabilme kabiliyetidir. Bu avantajlar<br />
sayesinde, İHA’ların gelecekte daha fazla manevra<br />
kabiliyeti olacağı da değerlendirilmektedir. Aynı<br />
zamanda bu kabiliyetlerle unsurların füzelerden<br />
kaçma ihtimalleri ve beka kabiliyetleri daha fazla<br />
olacaktır.<br />
Geleceğin İHA konseptleri;<br />
İnsanlı uçakların esnekliğine kavuşmak,<br />
Tehditleri azaltmak,<br />
Menzili artırmak,<br />
Komuta ve kontrolü desteklemek,<br />
238
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Görev başarma ihtimalini artırmak yönünde<br />
şekillenecektir [9].<br />
VIII. SONUÇ<br />
Günümüzde, başta silah ve diğer sistemlerin<br />
boyutlarının küçülmesini sağlayan teknolojilerin<br />
gelişmesi (mikro mekanik teknolojiler), görünmezlik<br />
teknolojileri, iletişim ve veri aktarım teknolojileri,<br />
robotik teknolojilerin gelişmesi ile birlikte insansız<br />
platformların muharebe alanında kullanılmaya<br />
başlaması yaygınlaşmış, başta İHA'lar olmak üzere<br />
birçok sistem gelişmiş dünya ordularının envanterinde<br />
yer almaya başlamıştır. Günümüz muharebelerinin<br />
yoğun medya etkisi altında cereyan etmesi sonucunda<br />
özellikle kamuoyları dikkatlerini insan kayıpları<br />
üzerinde yoğunlaştırarak askerî ve sivil otoriteler<br />
üzerinde baskılarını yoğunlaştırmaya başlamıştır.<br />
İnsansız sistemler insan kayıplarını ve emek yoğun<br />
faaliyetleri minimuma indirmek, daha kısa sürede<br />
doğruluğu artırılmış ve daha etkin faaliyet<br />
yürütülmesine olanak sağlamak üzere sürekli gelişim<br />
içindedir.<br />
21nci yüzyılda silahlı kuvvetlerin etkinliği; bilginin ne<br />
kadar işlendiği, iletildiği, korunduğu, yönetildiği ve<br />
harekata dönüştürüldüğü ile ölçülecektir. Çünkü üstün<br />
bilgi; hızlı, güvenli ve etkili bir karar vermeyi<br />
sağlayacaktır.<br />
Ülkemizde var olan akademik ve teknolojik bilgi<br />
birikiminin, yurt içinde yerli üretimi mümkün kılacak<br />
şekilde odaklanması, geleceğin havacılığında söz<br />
sahibi olabilmemiz açısından hayati önem<br />
taşımaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] İHA Sistemine Giriş ve Pilot Ders Kitabı,<br />
Kr.Hvcl.Okl.Yay., Ankara, 2001.<br />
[2] S. Köker, İnsansız Hava Aracı, EDOK Yayınları,<br />
Ankara, 2000.<br />
[3] İnsansız Hava Aracı Teknik ve Kullanma<br />
Konsepti, EDOK Ks: 461-3, Ankara, 2003.<br />
[4] Development and Operation of UAVs for Military<br />
and Civil Applications, NATO RTO Yayınları,<br />
Kanada, 2000.<br />
[5] Shephard’s Unmanned Vehicles Handbook,<br />
İngiltere, 2002.<br />
[6] www.sagem.com internet sitesi<br />
[7] İHA Operasyonları, Özellikleri, Bakım ve İnsan<br />
Kaynakları Eğitimi Dokümanı, Avrupa <strong>Havacılık</strong><br />
Koordinasyon Merkezi Yay., Belçika, 2002.<br />
[8] TSK İnsansız Hava Aracı Genel Konsepti, MKS<br />
: 39-1(A), Ankara, 2000.<br />
[9] www.uavforum.com internet sitesi<br />
[10] KOCABAŞ S.,İnsansız Hava Araçlarının Rota<br />
Planlaması için Bir Karar Destek Sistemi,<br />
Yayımlanmamış <strong>Yüksek</strong> Lisans Tezi, Ankara,<br />
2003.<br />
[11] Unmanned Aerial Vehicles, FM 34-25-2, ABD,<br />
1996.<br />
239
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ATA-5 PROJESİ KAPSAMINDA BİR ADET İNSANSIZ HAVA<br />
ARACININ TASARIM VE ÜRETİM ÇALIŞMALARI<br />
Mehmet Şerif KAVSAOĞLU<br />
e-posta: kavsaoglu@itu.edu.tr<br />
Günay KAHYAOĞLU<br />
e-posta: gunaykahyaoglu@yahoo.com<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Uçak Mühendisliği Bölümü<br />
34469 İstanbul<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada radyo kontollü, insansız bir hava aracı<br />
bir öğrenci takım çalışması yaklaşımı ile tasarlanmış<br />
ve imal edilmiştir. Faydalı yük olarak 4 kg su taşıma<br />
ve bunu havada boşaltabilme kapasitesine sahip olan<br />
uçağın boş ağırlığı 8 kg dolu ağırlığı ise 12 kg’dır.<br />
Uçağın güç sistemi 1.55 beygir gücünde bir elektrik<br />
motoru, 36 adet NiCd pil ve 42 cm çapında bir<br />
pervaneden oluşmaktadır. Tamamına yakını kompozit<br />
malzemeden imal edilen uçağın kanat açıklığı 2 metre<br />
boyu ise 1.65 metredir.<br />
I. GİRİŞ<br />
İnsansız hava araçları (İHA) tasarım, üretim ve<br />
işletme giderleri açısından büyük bir uçaktan çok daha<br />
az masraflıdır. Aviyonik sistemlerdeki gelişmelerin<br />
olanağı ile de hava taşıtında tasarımı kısıtlayıcı etkileri<br />
olan insan faktörünü ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu<br />
durum pilotun tamamen ortadan kaldırıldığı şeklinde<br />
algılanmamalıdır. İHA’nın kontrolu uzaktan komuta<br />
sistemiyle pilotun güvenli olduğu bir bölgeden<br />
yapılabilmektedir. İHA’ların tüm bu avantajları göz<br />
önünde bulundurulduğunda havacılık alanındaki<br />
önemlerinin giderek artacağı kanısına ulaşılabilir.<br />
Üniversite eğitim ve öğretiminde mühendislik<br />
becerilerinin artması ve öğrencilerin gerçek<br />
dünyadakine eşdeğer tasarım kabiliyeti kazanmasında<br />
pratik uygulamaların şüphesiz büyük önemi vardır.<br />
ATA-5 Projesi İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>’ni 2004<br />
Cessna/ONR Student Design/Build/Fly [1]<br />
yarışmasında temsil edecek bir İHA tasarım ve üretim<br />
çalışmasıdır. 2004 yılı yarışmasının kuralları 2003<br />
yılında açıklandığından bir sene gibi kısa bir zaman<br />
diliminde tüm faaliyetlerin yapılması gerekti. Ağustos<br />
2003’te yarışma kurallarının açıklanmasıyla birlikte<br />
organizasyon ve planlama çalışmaları yapılıp tasarım<br />
safhalarına geçildi. 01 Aralık 2003’te biten ön tasarım<br />
faaliyetlerinden sonra detaylı tasarım safhasına<br />
gecildi. Üretimle birlikte devam eden detaylı tasarım<br />
19 Mart 2004 tarihinde bitmiştir. Şekil 1. de uçağın üç<br />
boyutlu bir görüntüsü yer almaktadır. Bu yazının<br />
devamında ATA-5 Projesinin kavramsal tasarım, ön<br />
boyutlandırma, detaylı tasarım, üretim ve gelinen<br />
aşamaya kadar olan sonuçları sunulacaktır.<br />
Şekil 1. ATA-5 uçağı.<br />
II. KAVRAMSAL TASARIM<br />
Bu takım çalışmasında tümden gelen ve sonra tekrar<br />
daha iyi bir tüme varan bir yöntemle olaylara<br />
yaklaşılmıştır. İlk önce var olan hava arçlarının<br />
incelenmesi ile çalışmalara başlanıldı. Kavramsal<br />
aşamada tasarlanacak hava aracını ve benzerlerini<br />
daha iyi tanıma, daha sonraki hesaplamalarda<br />
kullanılacak veriyi elde etme ve yorumlayarak genel<br />
kavramların anlaşılması amaçlanmıştır. Tüm<br />
kavramsal çalışmalar bir araya geldiğinde çok fazla<br />
sayıda veri bir araya gelir. Bunlar yorumlanarak<br />
elenmiş ve son tasarıma adım adım yaklaşılmıştır.<br />
Kavramsal sürecin elemelerine yarışma kuralları ve<br />
uçuş şartlarının bir araya gelmesiyle ortaya çıkan<br />
tasarım gerekleri yön verir. Bu gereklerin en<br />
önemlileri şunlardır.<br />
1. Kanatta paralı yük taşınamaz.<br />
2. Tüm motorlar Graupner[2] veya Astro Flight[3]<br />
ailesinin elektrikli motrolarından seçilmelidir.<br />
3. Piller max 5 lb olabilir ve bu piller sadece itki ve<br />
paralı yük sistemini besleyebilir. Servolar ve alıcı<br />
baska bir pil paketi tarafından beslenmelidir.<br />
4. UAV’nin max kalkış ağırlığı 55lb olabilir.<br />
5. Seyahat maksatlı olarak ucak 2-ft genisliginde, 1-ft<br />
yüksekliğinde ve 4-ft uzunluğunda (dahili ölçüler)<br />
240
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bir kutuya sığacak şekilde modüler olarak imal<br />
edilmelidir.<br />
6. Maximum paralı yük 4 litre sudur ve görev<br />
sırasında boşaltılacaktır.<br />
7. Kalkış mesafesi 150 ft’tir.<br />
8. Max uçuş zamanı 10 dakika ve tahmini uçuş<br />
zamanı 4 dakikadır.<br />
9. V s (tutunma kaybı hızı)=15m/s’dir.<br />
Tüm bu gerekler ve görev profili (Şekil 2.) göz<br />
önünde bulundurularak kullanılabilecek kavramsal<br />
tasarımların sayısı azaltıldı ve en sonunda en uygun<br />
olacağını düşündüğümüz bir taslak seçildi. Bu<br />
aşamada temel geometri değişikenliği durduruldu.<br />
Ortaya çıkan taslak geometri nihai tasarımın şekil<br />
olarak nerdeyse aynısıdır. Bir sonraki adım ön<br />
boyutlandırma safhasıdır.<br />
Şekil 2. Görev profili [1].<br />
III. ÖN BOYUTLANDIRMA<br />
Tasarım gereklerine uygun olarak ATA-5’in boş ve<br />
dolu ağırlık tahminleri yapılmıştır. Raymer’in [4]<br />
önerisiyle (1) nolu eşitlik:<br />
W<br />
0<br />
Wcrew<br />
+ W<br />
payload<br />
= (1)<br />
1−<br />
W<br />
( W W ) − ( W )<br />
f<br />
0<br />
ve Roskam’ın [5] regresyon eğrisi çizme ve<br />
yorumlama yöntemiyle çizilen aşağıdaki grafik<br />
kullanılarak:<br />
ATA-5’in kalkış ağırlığı 31lb ve boş ağırlığı 23lb<br />
olarak tahmin edilmiştir. Burada;<br />
• W f = 0 (elektrikli motor olduğundan yakıt yok)<br />
• W payload = 8lb (su ağırlığı)<br />
• W crew = 5lb (pil ağırlığı) olarak alınmıştır.<br />
• Regresyon eğrisi çizme yöntemi olarak hem<br />
Raymer hem de Roskam yorumlandı.<br />
Yöntemlerin temel farkı ağırlık hesaplamalarında<br />
kullanılan birinci dereceden regresyon eğrilerinin<br />
çizilirken kullanılan verilerin logaritmik olup<br />
olmamasıdır. Bu kategorideki varolan benzer<br />
uçakların verileri incelendiğinde Roskam’ın eğri<br />
uydurma yaklaşımının daha sağlıklı sonuçlar<br />
e<br />
0<br />
logWo<br />
verdiğini gördük; bu yüzden W e /W 0 hesabında<br />
Roskam yaklaşımı kullanıldı.<br />
3<br />
2,5<br />
2<br />
1,5<br />
1<br />
0,5<br />
logWto versus logWo graph<br />
y = 1,0439x + 0,0703<br />
0<br />
0,5 1 1,5 2 2,5<br />
logWe<br />
Şekil 3. Roskam [5] yöntemiyle çizilmiş regresyon<br />
eğrisi.<br />
ATA-5 kanat profilinde dikkat edilen noktalar; bizim<br />
uçuş rejimimize uygun bir Re aralığı için tasarlanmış<br />
olması, Cl max değerinin ve Cl/Cd oranının yüksek<br />
olması, kalınlık oranının yapısal açıdan uygun olması<br />
ve üretilebilecek geometride olmasıdır. Referans<br />
[7]’den seçilen profil DAE21’dir. Anlaşılacağı gibi<br />
kanat için öncelikle aerodinamik etkiler önemliyken<br />
yapısal ve üretilebilirlik değerleri de göz önüne<br />
alınmıştır. Bu profilin tek kısıtlayıcı tarafı laminar<br />
profil olduğundan laminar ayrılmalara olan<br />
yatkınlığıdır. Kanat üretiminin elde yapılmasından<br />
doğan hatalar yüzünden zaten kanat yüzeyini istenilen<br />
pürüzsüzlükte üretilemeyeceği düşünülerek profilin<br />
verim kaybıyla, fakat; tutunma kaybı görünmeden<br />
taşıma sağlayacaktır. Kuyruk profili seçilirken ise<br />
genelde tercih edilen NACA0009 seçildi. Bu profilin<br />
narinliği yüzünden parazit sürüklemesi benzer<br />
simetrik profillere göre daha iyidir.<br />
Kanadın açıklık oranı (AR) geçmiş yılların değerleri<br />
yorumlanarak ve seçilebilecek en yüksek değer tercih<br />
edilerek yapıldı. AR’nin üst limitini temelde yapısal<br />
kısıtlamalar ve yarışmada puan kaybı belirledi. Buna<br />
göre AR değeri 5 alınmıştır. Bununla birlikte kanadın<br />
geometrisini belirleyen diğer değişkenler sivrilme<br />
oranı, kanat ok açısı, burulma, oturma açısı ve düşey<br />
konumudur. Sivrilme oranı eliptik yük dağılımı göz<br />
önünde bulundurularak 0,5 seçilmiştir. Kanat ok açısı<br />
düşük hızlarda fazla indüklemeye neden olmaması<br />
için 0 seçildi. Burulmada kanat ucu kanat köküne göre<br />
3 derecelik daha az bir hücüm açısı değerindedir.<br />
Bunun sebebi kanat uç bölgesinin köke göre daha geç<br />
taşıma kaybına girmesinin istenmesidir. Kanat oturma<br />
açısının belirlenmesinde temel etken düz uçuş<br />
esnasında uçakta istenen taşıma değeridir.<br />
Hesaplamalar sonucu bu açı 4 derece olarak belirlendi.<br />
Kanadın düşey konumu ise yalpa kararlılığı açısından<br />
önemlidir. İniş sırasındaki kaza senaryoları da dikkate<br />
alınarak ATA-5’in kanadı mümkün olan en üst düşey<br />
241
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
konuma yerleştirildi. Bu konum ayrıca gövde içinin<br />
daha etkili kullanılmasına olanak vermiştir.<br />
Kuyruğun AR’si ise uçağın tutunma kaybına uğrasa<br />
bile kuyruk kontrolunu kaybetmeme yaklaşımıyla<br />
kanadın AR’sinden daha düşük bir değer olan 4<br />
alınmıştır. Kuyruk simetrik ve gereksiz zamanlarda<br />
taşıma oluşturması istenmediğinden kanat için seçilen<br />
değişkenlerin bir çoğu kuyrukta uygulanmaz.<br />
Kuyrukta önemli bir değişken kuyruk hücum açısıdır.<br />
Bu açı uçuş testleri ile belirlenir. Amaç; düz uçuşta en<br />
az sürükleme yaratan ve/veya düşük hızlarda yeterli<br />
aerodinamik taşımayı oluşturabilecek açıyı bulmaktır.<br />
Sonraki aşama kanat ve güç yüklemesiyle kanat alanı,<br />
kanat açıklığı ve gerekli gücü hesaplamaktır. Raymer<br />
ve Abbott’un [6] hesaplarını ve kavramsal aşamada<br />
oluşturulan kanat-güç yüklemesi grafiklerini<br />
kullanarak kullanarak kanat alanı 0,8m 2 ve gerekli güç<br />
1,55 beygir gücü olarak bulundu. Bu gerekli güçteki<br />
motor ve önerilen pervane, yarışma kısıtları da göz<br />
önüne alınarak seçildi. Buna göre ATA-5 ASTRO<br />
FLIGHT Direct Drive90 motoru 36 adet NiCd pil ve<br />
16x10 ebatındaki pervane ile itkilendirilecektir.<br />
Gövde boyu seçiminde Raymer’den yararlanmakla<br />
birlikte daha ziyade istatistiki bilgilerden kendi<br />
formüllerimizi oluşturduk. Su tankını ve diğer dahili<br />
elemanları çevreleyecek ve aerodinamik olarak<br />
verimli olmakla birlikte ıslak alanı fazla arttırmayacak<br />
biçimde ve boyutta bir gövde tasarımı öngörülmüştür.<br />
Yapısal gerilmeler de düşünülerek gövde üzerinde<br />
eğilme ve rezonans kuvvetleri göz önünde<br />
bulundurularak gövde kesitlerinin boy/en oranı<br />
mümkün mertebe yüksek tutulmaya çalışıldı.<br />
Başlangıç değeri olarak gövde uzunluğu 1,5m seçildi.<br />
Kararlılık ve kontrol hesaplarından sonra tekrar<br />
gözden geçirilen gövdenin nihai boyu 1,65m’dir. Su<br />
tankını çevreleyen ve gövde alanının en fazla olduğu<br />
yerde gövde kesit alanı 0,2mx0,3m=0,06m 2 olup<br />
eşdeğer çap φ=0,276m bulunmuştur.<br />
Kuyruk boyutlandırmasında Raymerin önerileri<br />
değerlendirildi. Buna göre:<br />
cVT<br />
× bw<br />
× Sw<br />
cHT<br />
× cw<br />
× Sw<br />
SVT<br />
= SHT<br />
=<br />
(2)<br />
L<br />
L<br />
VT<br />
Burada; S VT : Düşey kuyruk alanı, c VT : Dikey kuyruk<br />
hacim katsayısı, b w : Kanat Açıklığı, S W : Kanat alanı,<br />
L VT : Kanat ve dikey kuyruk çeyrek veterleri arası<br />
mesafe, S HT : Yatay kuyruk alanı<br />
C HT : Yatay kuyruk hacim katsayısı, c w : Kanat veter<br />
boyu, S W : Kanat alanı, L HT : Kanat ve yatay kuyruk<br />
çeyrek veterleri arası mesafedir.<br />
Kontrol yüzeyleri boyutlandırması çalışmalarında<br />
Raymer ve Abbott’un [4,6] önerileri ve denklemleri<br />
kullanıldı. Buna göre;<br />
HT<br />
• Kanadın kanatçık (flaperon) açıklığı kanat<br />
açıklığının %50-90’ı arasında; veteri ise kanat<br />
veterinin %25-50’si arasında seçildi.<br />
• İrtifa dümeni, gövde kenarından başlayıp kuyruk<br />
ucuna kadar uzanmaktadır. Veteri kuyruk<br />
veterinin %25’i olarak seçildi.<br />
• İstikamet dümeni, gövde kenarından başlayıp<br />
kuyruk açıklığının %90’ına kadar uzanmaktadır.<br />
Veteri kuyruk veterinin %25’i olarak seçildi.<br />
Kararlılık ve kontrol hesaplarıyla birlikte ve kanatçık<br />
açısının taşımaya etkisi de hesaplandığında nihai<br />
boyutlar değişmedi.<br />
Bu aşamada uçağımızın ön boyutlandırma sonuçları<br />
ortaya çıkmıştır (Tablo 1.). Yapısal elemanlar, güç ve<br />
elektrik-elektronik üniteleri, su deposu ve su boşaltma<br />
mekanizması detayları ise detaylı tasarımda<br />
şekillenecektir.<br />
Tablo 1. Ön boyutlandırma sonuçları.<br />
Ağırlık (kg)<br />
Boş ( We<br />
)<br />
8 kg<br />
Kalkış ( W0<br />
)<br />
12 kg<br />
Kanat<br />
2<br />
S ( m )<br />
0,8<br />
b (m) 2<br />
AR 5<br />
Λ 0<br />
c / 4<br />
λ 0,5<br />
ε<br />
-3 der<br />
Oturma Açısı<br />
4 der<br />
Dihedral<br />
1 der<br />
Kuyruk yatay düşey<br />
AR 3 4,8<br />
Alan (<br />
2<br />
) S = 0, S = 0, 06<br />
m 125<br />
HT<br />
Performans<br />
L D<br />
8<br />
P (hp) 1,55<br />
S 3 m 2<br />
ISLAK<br />
Sonraki aşama ağırlık ve balans ölçümüdür. Ayrı ayrı<br />
tüm uçak elemanlarının ve tüm uçağın ağırlık, ağırlık<br />
merkezi ve hacmi hesaplanmıştır. Uçağımız<br />
kompozitten imal edilecektir. Çağdaş bir teknoloji<br />
olmasına rağmen fiziksel ortam şartları, işçilik ve<br />
fiberlerin değişken emicilik özellikleri gibi kontolu<br />
zor olan etmenler göz önüne alınarak kullanacağımız<br />
yazılımın sonuçlarının çok doğru olmayacağı<br />
düşünülmekteydi. Bu sonuçları iyileştirmek için<br />
kompozit test numuneleri hazırlanıp ağırlık<br />
analizlerimizde kullanıldı. Hesaplamalara göre ATA-<br />
5’in toplam ağırlığı 18lb’ye düşecektir. Bu ağırlık<br />
azalması performansı çok fazla arttıracak bir olaydır.<br />
VT<br />
242
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Fakat; nihai ağırlık üretim bittiğinde kesinleşecektir.<br />
Buradan çıkacak sonuç şu olmalıdır: İHA’ların<br />
performansını malzeme teknolojisi ve üretim<br />
teknikleri oldukça fazla etkilemektedir.<br />
Çıkan geometri, uçacağı koşullar ve uçağın sahip<br />
olduğu güç göz önünde bulundurularak daha sağlıklı<br />
bir performans hesabı yapılabildi. Aşağıda Tablo 2. de<br />
performans sonuçları verilmiştir.<br />
Tablo 2. ATA-5 Performans sonuçları.<br />
Görev Adımları Geçen Kat Hız<br />
Zaman edilen Yol<br />
Boş Kalkış 3,4sn 42ft 62 fps<br />
Boş Tırmanma 11.3 sn 81 fps<br />
Boş<br />
154 sn 93 fps<br />
Düz Uçuş<br />
İniş (yaklaşma ve 23 sn<br />
yerde ilerleme)<br />
Yüklü Kalkış 8.6 sn 98 ft 70 fps<br />
Yüklü Tırmanma 24 sn 76 fps<br />
Su Boşaltma 18 sn 56 fps<br />
(8 lb su)<br />
Yüklü Düz Uçuş<br />
(iki döngü)<br />
182 sn 76 fps<br />
Bu değerlere göre boş uçuş görevi 169 ve su boşaltma<br />
görevi 256 saniyede gerçekleşir. Pillerimizin ömrü<br />
5dk olduğundan her iki göreve de yetecektir. Boş<br />
uçuşta pil sayımızı da aynı parkurda azaltmak<br />
mümkündür. Bu değerlerin 1,5 lb eşdeğerinde pil ile<br />
mümkün olacağı hesaplandı. Bunlar tahmini<br />
değerlerdir, asıl değerler ise uçuş testleriyle elde<br />
edilecektir.<br />
IV. DETAYLI TASARIM<br />
Bu safhada ATA-5’in daha sağlıklı ve hassas<br />
hesaplamaları gerçekleştirilmiş ve detaylı çizimleri<br />
ortaya çıkmıştır. Detaylı çizimleri yönlendiren<br />
unsurlar;<br />
• Boş alanları en iyi şekilde değerlendirme, dahili<br />
elemanlara rahat ulaşım ve modüler yapı.<br />
• Mukavemet/Ağırlık oranını en yüksek değerde<br />
tutacak parça tasarımı.<br />
• Uçağın uçuş zarfında karşılaşacağı ani ve sürekli<br />
yüklerin büyüklüğü ve hava aracında etkidiği<br />
bölgeler.<br />
• Üretilebilirlik.<br />
• Tecrübe.<br />
Günümüzün gelişen teknolojisi olarak kabul edilen ve<br />
uçak yapı malzemesi olarak seçilebilecek en iyi<br />
malzeme olduğundan ATA-5’in tamamına yakınının<br />
kompozitten imal edilmesi kararlaştırıldı. Yapısal<br />
analizlerde sonlu elemanlar yöntemleri kullanıldı.<br />
Hesaplamalarda gerekli olan kompozit malzemelerin<br />
mukavemet özellikleri ise literatürden ve İTÜ-UUBF<br />
labaratuvarlarında yaptığımız çekme-basma<br />
deneylerinden elde edildi. Tüm bu analiz<br />
çalışmalarında karşılaştığımız zorlukların, kompozit<br />
malzemelerin matematiksel modellenmesindeki<br />
yetersizliklerden kaynaklandığı söylenebilir. Daha<br />
sağlıklı analiz sonuçlarına ulaşmak için sonlu<br />
elemanlar yöntemi ile yapılan sayısal çalışmalar<br />
deneysel verilerle desteklenmelidir.<br />
ATA-5 “monokok” yapıya sahiptir. Kullanılan<br />
“bulkhead”, “longeron” ve kabuğun hepsinin bir arada<br />
kaynaştırılmasıyla birbirini yapısal olarak güçlendiren<br />
bir geometri ortaya çıktı.<br />
Kanat ve kuyruk parçaları sıcak tel ile şekillendirilen<br />
köpük üzerine cam-elyaf kaplamayla imal edildi. Uçuş<br />
şartlarının değişken olacağı gözönünde<br />
bulundurularak oturma açısının değiştirilebileceği bir<br />
tasarım yapıldı.<br />
İniş takımı karbon-fiberden imal edildi. İniş<br />
sırasındaki ani yüklemeler hesaba katılarak bazı<br />
bölgeler takviye edildi. Ayrıca uçuş sırasında iniş<br />
takımının neden olacağı sürüklemeyi en az değerde<br />
tutacak damla kesitli bir geometri tasarlandı.<br />
Yukarıda belirtilen yapısal parçaların hangi tekniklerle<br />
nasıl üretildiği bir sonraki bölümde sunulacaktır.<br />
V. ÜRETİM<br />
1. Kanatlar ve kuyruklar; Sıcak tel ile köpüğe kanat<br />
şekli verildi. Üzerine cam-elyaf kaplanarak<br />
sertelştirildi. Kanat uçları balsanın<br />
zımparalanmasıyla şekillendi.<br />
2. Gövde; İlk önce erkek kalıp imal edildi. Sonra da<br />
dişi kalıp erkekten alındı. Dişi kalıbın avantajı<br />
daha pürüzsüz bir yüzey elde edilebilmesidir.<br />
Longeron ve bulkhead gibi yapısal parcalar kabuk<br />
gövde içine çekilen köpük şeritlerin elyaf<br />
kaplanmasıyla rahatlıkla elde edildi. İniş takımı<br />
yuvası, motor yuvası ve kanat-kuyruk bağlantı<br />
bölgeleri birkaç kat daha fiber atılmasıyla takviye<br />
edildi (Şekil 5.).<br />
3. İniş takımı; Karbon-fiberden dişi kalıp ile elde<br />
edildi.<br />
Şekil 5. Gövde Kalıbı<br />
243
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
VI. SONUÇ<br />
Öğretim üyelerinin danışmanlığında öğrenciler<br />
tarafından gerçekleştirilen bu projede en önemli<br />
kazanım takım çalışması anlayışıdır.<br />
İnsansız Hava Aracı performansının malzeme<br />
teknolojisi ve üretim tekniklerinden çok etkilendiği<br />
görülmüştür.<br />
2005 yılını da kapsayacak bundan sonraki zamanda,<br />
düşük Reynolds sayılı bu uçuş rejimi hakkında daha<br />
detaylı bilgi toplama, tasarımı iyileştirme ve otomatik<br />
kontrol bütünleştirilmesi çalışmalarına yer<br />
verilecektir.<br />
PROJEYE KATKI YAPANLAR<br />
Bu çalışma İTÜ Bilimsel Araştırma Projeleri, İTÜ<br />
Yurt Dışı Bilimsel Etkinlikleri Destek. Programı, ve<br />
TÜBİTAK BAYG Üniversite Öğrencileri Yurt İçi<br />
Yurt Dışı Araştırma Projeleri kapsamlarında<br />
desteklenmiştir. Proje sahipliğini İTÜ Uçak ve Uzay<br />
Bilimleri Fakültesi dekanı Prof. Dr. Yurdanur<br />
Tulunay, teknik danışmanlığını Prof. Dr. Mehmet<br />
Şerif Kavsaoğlu yapmıştır. Proje ekibinde yer alan<br />
öğrenciler: Günay Kahyaoğlu, Levent Şen, Banu<br />
Yücel, Gürdal Tugay, Bilim Atlı, Emrah Özgümüş,<br />
Uğur Sevilmiş, Metin Acar, Tolga Kurtuluş, Erhan<br />
Eren, Tevfik Uyar, Hilal Cendek, Zafer Öznalbant,<br />
Taylan Aksongur, Mustafa Serdar Tekce, Mustafa<br />
Çoban, Mehmet Karagöz, Alper Sert, Miraç Aksugur.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] www.aae.uiuc.edu/aiaadbf/<br />
[2] www.graupner.com<br />
[3] www.astroflight.com<br />
[4] Raymer, D., “Aircraft Design: A Conceptual<br />
Approach”, AIAA Education Series.<br />
[5] Roskam, J., “Airplane Design”, DARcorporation.<br />
[6] Abbot, I. H., & Von Doenholf A. E., “Theory of<br />
Wing Sections”, Dover.<br />
[7] www.nasg.com<br />
Şekil 6. ATA-5’in 3 görünümü.<br />
244
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
AKILLI BİR PLAKANIN SERBEST VE ZORLANMIŞ<br />
TİTREŞİMLERİNİN KONTROLÜ<br />
Fatma Demet Ülker 1 Ömer Faruk Kırcalı 1 Yavuz Yaman 1<br />
dulker@ae.metu.edu.tr fkircali@stm.com.tr yyaman@metu.edu.tr<br />
Volkan Nalbantoğlu 1 Tarkan Çalışkan 1 Eswar Prasad 2<br />
vnalbant@mgeo.aselsan.com<br />
eprasad@sensortech.ca<br />
1. <strong>Havacılık</strong> ve Uzay Mühendisliği Bölümü, ODTÜ, 06531, Ankara<br />
2. Sensor Technology Limited, P. O. Box 97 Steward Road, Collingwood, Ontario, Canada L9Y3Z4<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada, akıllı bir plakanın serbest ve zorlanmış<br />
titreşimlerinin kontrolü için µ-sentez methodu ile<br />
denetçi tasarımı ve tasarlanan denetçinin titreşim<br />
sönümlemedeki etkinliği sunulmuştur. Akıllı plaka<br />
havacılık yapılarında kullanılan bir fin şeklinde oluğu<br />
için çalışmada akıllı fin diye tanımlanmaktadır. Akıllı<br />
fin bir ucu tutturulmuş, diğer ucu serbest pasif<br />
alüminyum fin ve bunun her iki yüzeyine simetrik<br />
olarak yapıştırılmış piezoelektrik yamalar ve uzama<br />
ölçerlerden (Strain Gage) oluşmuştur. Denetçi Matlab<br />
v6.5 kullanılarak tasarlanmış ve tasarlanan denetçinin<br />
gerçek zamandaki performansı deneylerle<br />
araştırılmıştır. Deneysel çalışmalar iki farklı deney<br />
düzeneğinde yürütülmüştür. Bunlardan ilki uzama<br />
ölçerlerin algılayıcı olarak kullanıldığı, ikincisi ise<br />
lazer yardımıyla yerdeğiştirme ölçüm cihazının<br />
algılayıcı olarak kullanıldığı deney düzeneğidir. Bu<br />
çalışmada, tasarlanan denetçinin akıllı finin serbest<br />
titreşimlerinin ve ilk eğilme modu ile ilk burulma<br />
modundan kaynaklanan zorlanmış titreşimlerinin<br />
sönümlenmesindeki etkinliği teorik ve deneysel<br />
çalışmalar ile sunulmuştur. Titreşim kontrolü<br />
sonucunda elde edilen verilerden yola çıkarak yapısal<br />
bazı özellikleri farklı yeni bir akıllı fin üretilmiştir. Bu<br />
çalışmada, yeni üretilen akıllı fin için de elde edilen<br />
bazı sonuçlar verilmiştir.<br />
Ι. GİRİŞ<br />
Akıllı yapılar dışarıdan uygulanan bir tahriği<br />
algılayabilen ve buna belirlenen koşulları sağlayacak<br />
şekilde aktif denetim mekanizmaları yardımıyla cevap<br />
verebilen yapılar olarak tanımlanmaktadırlar. Bu<br />
yapılar, algılayıcı, uyarıcı ve denetçi ünitesinden<br />
oluşmuştur. Bu çalışmada uzama ölçer ve lazer<br />
yardımıyla yerdeğiştirme ölçüm cihazı algılayıcı,<br />
piezoelektrik yamalar ise uyarıcı olarak kullanılmıştır.<br />
Piezoelektrik yamaların kullanımının aktif titreşim<br />
sönümlenmesindeki etkinliği bilinmektedir. Denetçi<br />
tasarım tekniği olarak kullanılan µ-sentez metodunun<br />
yapıların titreşimlerinin sönümlenmesinde etkin<br />
olduğu Nalbantoğlu [1] tarafından gösterilmiştir.<br />
Yaman [2-6], Çalışkan[7], akıllı yapıların teorik ve<br />
deneysel yöntemler kullanılarak modellenmesi ve<br />
denetçi tasarımı ve uygulanması üzerinde<br />
çalışmışlardır.<br />
ΙΙ. AKILLI FİN<br />
Akıllı fin, pasif alüminyum fin üzerine simetrik olarak<br />
yapıştırılmış 24 adet Sensortech BM500 tipindeki<br />
25mm x 25mm x 0.5mm ebatlarındaki piezoelektrik<br />
yamalardan ve 6 adet simetrik olarak yapıştırılmış<br />
yarım köprü konfigürasyonundaki uzama ölçerlerden<br />
oluşmuştur. Uzama ölçerler ve lazer yardımıyla<br />
yerdeğiştirme ölçüm cihazı algılayıcı olarak<br />
kullanılırken, akıllı finin bir yüzeyindeki piezoelektrik<br />
yamalar uyarıcı olarak kullanılmıştır. Analizlerde<br />
akıllı fin bir ucu serbest, bir ucu tutturulmuş olarak<br />
incelenmiştir.<br />
Şekil 1’ de çalışmada kullanılan akıllı fin modeli<br />
verilmiştir.<br />
Şekil 1. Akıllı Fin<br />
245
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ΙII. DENETÇİ TASARIMI<br />
Bu bölümde akıllı finin serbest titreşimlerinin ve<br />
zorlanmış titreşimlerinin kontrolünü sağlamak için µ-<br />
sentez yöntemi kullanılarak tasarlanan denetçi<br />
sunulmuştur. Denetçi tasarımında ilk olarak deneysel<br />
yoldan sistem modeli elde edilmiştir. Bu sistem<br />
modeli, bir yüzeyde bulunan bütün piezoelektrik<br />
yamaların frekansı 0.1 Hz ile 90 Hz arasında değişen<br />
sinüs dalgası ile uyarılması sonucunda oluşan sistemin<br />
cevabı ile uygulanan sinyal arasındaki bağıntıdan<br />
bulunmuştur. Elde edilen bu sistem modelindeki olası<br />
belirsizlikler ve denetçiden beklenen performans<br />
kriterleri belirlenmiştir [8]. Denetçi tasarımında hem<br />
tek-girdili tek-çıktılı sistem modeli hem de tek-girdili<br />
çok-çıktılı sistem modeli kullanılmıştır. Tek-girdili<br />
tek-çıktılı sistem modelinin elde edilmesi için<br />
piezoelektrik yamaların hepsi aynı sinyal ile uyarılmış<br />
ve sistemin cevabı lazer yardımıyla yerdeğiştirme<br />
ölçüm cihazı kullanılarak toplanmıştır. Tek-girdili<br />
çok-çıktılı sistem modelinde ise yine bütün<br />
piezoelektrik yamalar aynı sinyal ile uyarılmış ve<br />
sistemin cevabı Şekil 1’de gösterilen uzama ölçer 2<br />
(SG2), uzama ölçer 3 (SG3)’ten eş zamanlı olarak<br />
ölçülmüştür.<br />
Şekil 2. Uzama Ölçerlerin Kullanıldığı Deney<br />
Düzeneği<br />
Akıllı Finin Serbest Titreşimlerinin Kontrolü<br />
Şekil 3’de akıllı finin serbest ucuna verilen 3 cm’lik<br />
bir yerdeğiştirme sonucunda akıllı finin deneysel<br />
yoldan elde edilmiş açık ve kapalı döngü zaman<br />
cevapları verilmiştir.<br />
Elde edilen sistem modelindeki belirsizlikler ve<br />
denetçinin performans özellikleri göz önünde<br />
bulundurularak µ-sentez yöntemi formülleştirilmiş ve<br />
sonrasında D-K iterasyon yöntemi kullanılarak<br />
çözülmüştür. Tasarlanan denetçilerin µ-analizleri<br />
yapılmış ve bu analizler sonucunda denetçilerin<br />
belirsizliklere karşı gürbüz (robust) oldukları<br />
gösterilmiştir [8].<br />
Büyüklük<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
−500<br />
Açik Döngü<br />
Kapali Döngü<br />
IV. KAPALI DÖNGÜ DENEYSEL<br />
ÇALIŞMALAR VE DENEY DÜZENEKLERİ<br />
Çalışmalarda iki farklı deney düzeneği kullanılmıştır.<br />
Bunlardan ilki uzama ölçerlerin sistem cevabını<br />
topladığı deney düzeneği diğeri ise lazer yardımıyla<br />
yerdeğiştirme ölçüm cihazının sistemin cevabını<br />
topladığı deney düzeneğidir.<br />
Uzama Ölçerlerin Kullanıldığı Deney Düzeneği<br />
Tasarlanan denetçilerin gerçek zamanda<br />
uygulanabilmesi için kullanılan deney düzeneği Şekil<br />
2’de verilmiştir.<br />
Büyüklük<br />
−1000<br />
−1500<br />
0 2.5 5 7.5 10<br />
Zaman (s)<br />
(a)Uzama Ölçer 2’den Elde Edilen Zaman<br />
Cevapları<br />
1000<br />
800<br />
600<br />
400<br />
200<br />
0<br />
−200<br />
Açik Döngü<br />
Kapali Döngü<br />
−400<br />
−600<br />
−800<br />
−1000<br />
0 2.5 5 7.5 10<br />
Zaman (s)<br />
(b) Uzama Ölçer 3’den Elde Edilen Zaman<br />
Cevapları<br />
Şekil 3. Uzama Ölçerler Kullanılarak Ölçülen Açık<br />
ve Kapalı Döngü Zaman Cevapları<br />
246
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Her iki uzama ölçerden alınan verilerle, akıllı finin<br />
serbest titreşimlerinin kapalı döngü sisteminde 1<br />
saniyeden daha az bir sürede sönümlendiği<br />
gösterilmiştir.<br />
Akıllı Finin Zorlanmış Titreşimlerinin Kontrolü<br />
Akıllı fin üzerindeki zorlama, Şekil 2’de gösterilen<br />
titreştiricinin (SL) akıllı fin üzerine deney süresince<br />
frekansı 0.1 Hz ile 90 Hz arasında değişen sinüs<br />
sinyalini uygulaması ile oluşturulmuştur. Sistemin bu<br />
zorlama altındaki açık ve kapalı döngü frekans<br />
cevapları teorik ve deneysel olarak incelenmiş ve elde<br />
edilen frekans cevapları Şekil 4’te verilmiştir.<br />
Tablo 1. Akıllı Finin İlk ve İkinci Modundaki<br />
Sönümlenme Değerleri (Denetçi Girdisi SG2 ve SG3<br />
Uzama Ölçer Ölçümleridir)<br />
Mod İlk İkinci<br />
MATLAB SG2 4.90 1.27<br />
Simülasyon SG3 4.47 0.80<br />
Deneysel<br />
SG2 5.86 1.97<br />
SG3 5.66 1.13<br />
Tablo 1’den anlaşıldığı gibi ilk modda iyi bir<br />
sönümlenme elde edilmesine rağmen ikinci moddaki<br />
sönümlenme değeri tatmin edici düzeyde değildir.<br />
10 2 Frekans (Hz)<br />
Büyüklük<br />
10 1<br />
10 0<br />
10 −1<br />
Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
10 −2<br />
6 10 90<br />
Lazer Yardımıyla Yerdeğiştirme Ölçüm Cihazının<br />
Kullanıldığı Deney Düzeneği<br />
Şekil 5’te lazer yardımıyla yerdeğiştirme ölçüm<br />
cihazının kullanıldığı deney düzeneği verilmiştir.<br />
360<br />
180<br />
Faz(Deg)<br />
0<br />
−180 Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
−360<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
(a) Uzama Ölçer 2’den Elde Edilen Frekans<br />
Cevapları<br />
10 2 Frekans (Hz)<br />
10 1<br />
Büyüklük<br />
10 0<br />
10 −1<br />
Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
10 −2<br />
6 10 90<br />
Şekil 5. Lazer Yardımıyla Yerdeğiştirme Ölçüm<br />
Cihazının Kullanıldığı Deney Düzeneği<br />
Faz(Deg)<br />
360<br />
180<br />
0<br />
−180 Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
−360<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
(b) Uzama Ölçer 3’den Elde Edilen Frekans<br />
Cevapları<br />
Şekil 4. Uzama Ölçerler Kullanılarak Ölçülen<br />
Açık ve Kapalı Döngü Frekans Cevapları<br />
Akıllı Finin Serbest Titreşimlerinin Kontrolü<br />
Akıllı finin serbest ucuna 3cm’lik bir yerdeğiştirme<br />
uygulanmış ve akıllı finin açık ve kapalı döngü zaman<br />
cevapları lazer yardımıyla yerdeğiştirme ölçüm cihazı<br />
(LDS) kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen bu<br />
cevaplar Şekil 6’da verilmiştir.<br />
Akıllı finin ilk ve ikinci modundan kaynaklanan açık<br />
ve kapalı döngü titreşimlerinin yüksekliğinin<br />
birbirlerine olan oranı sönümlenme değeri olarak<br />
adlandırılmış ve her bir uzama ölçerin ölçümlerinden<br />
elde edilen sönümlenme değerleri Tablo 1’de<br />
verilmiştir.<br />
247
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
3<br />
2<br />
Açik Döngü<br />
Kapali Döngü<br />
Sonuçlardan da görüldüğü üzere akıllı finin ilk<br />
moddan kaynaklanan titreşimleri oldukça iyi bir<br />
düzeyde sönümlenmiş olmasına rağmen ikinci modda<br />
iyi bir sönümlenme değeri elde edilememiştir.<br />
Büyüklük<br />
1<br />
0<br />
−1<br />
−2<br />
−3<br />
0 2.5 5 7.5 10<br />
Zaman (s)<br />
Şekil 6. Lazer Yardımıyla Yerdeğiştirme Ölçüm<br />
Cihazıyla Ölçülen Açık ve Kapalı Döngü Zaman<br />
Cevapları<br />
Grafikten de görüldüğü üzere akıllı finin serbest<br />
titreşimleri denetçi kullanıldığında 1 saniyeden daha<br />
kısa bir sürede sönümlenmiştir.<br />
Akıllı Finin Zorlanmış Titreşimlerinin Kontrolü<br />
Akıllı fin titreştirici ile uyarılmış, açık ve kapalı döngü<br />
frekans cevapları incelenmiştir. Şekil 7’de elde edilen<br />
açık ve kapalı döngü frekans cevapları verilmiştir.<br />
Büyüklük<br />
Faz(Deg)<br />
10 1<br />
10 0<br />
10 −1<br />
Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
10 −2<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
360<br />
180<br />
0<br />
−180<br />
Açik Döngü<br />
Deneysel Kapali Döngü<br />
Matlab Kapali Döngü<br />
−360<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
Şekil 7. Lazer Yardımıyla Yerdeğiştirme Ölçüm<br />
Cihazıyla Ölçülen Açık ve Kapalı Döngü Frekans<br />
Cevapları<br />
Tablo 2’de ilk mod ve ikinci moddaki sönümlenme<br />
değerleri sunulmuştur.<br />
Tablo 2. Akıllı Finin İlk ve İkinci Modundaki<br />
Sönümlenme Değerleri (Denetçi Girdisi LDS<br />
Ölçümüdür)<br />
Mod İlk İkinci<br />
MATLAB Simülasyon 2.90 1.16<br />
Deneysel 2.69 1.31<br />
Hem uzama ölçerlerin kullanıldığı deneylerin, hem de<br />
lazer yardımıyla yerdeğiştirme ölçüm cihazının<br />
kullanıldığı deneylerin sonucunda ilk modda<br />
sönümlenme tatmin edici düzeyde olmasına rağmen<br />
ikinci modda denetçi aynı başarıyı yakalayamamıştır.<br />
Bunun sebebi ise bir tane kontrol sinyalinin bütün<br />
piezoelektrik yamalara uygulanması ile oluşturulan<br />
tek girdili sistemler için tasarlanan denetçilerin 2<br />
boyutlu bir sistemin titreşimlerinin sönümlenmesi için<br />
yeterli olamamasıdır.<br />
Yukarıda belirtilen olumsuzluğu ortadan kaldırmak<br />
için akıllı fin üzerindeki piezoelektrik yamaların iki<br />
grup halinde birbirlerinden bağımsız olarak<br />
çalıştırılması yani çok girdili bir sistem oluşturulması<br />
düşünülmüş ve yeni bir akıllı fin üretilmiştir. Bu yeni<br />
akıllı finde piezoelektrik yama gruplarından bir tanesi,<br />
(GR1), sistemin eğilmeden kaynaklanan titreşimlerini<br />
sönümlerken diğer grup, (GR2), sistemin burulmadan<br />
kaynaklanan titreşimlerinin sönümlenmesinde<br />
kullanılır. Yeni üretilen akıllı findeki, orijinaline göre,<br />
tek yapısal değişiklik piezoelektrik yamaların<br />
birbirlerinden bağımsız hareket etmelerini sağlayan,<br />
piezoelektrik yama ile alüminyum fin arasına<br />
yerleştirilmiş yalıtkan yüzeydir.<br />
Yeni üretilen akıllı fin için denetçi tasarımına sistem<br />
modellerinin elde edilmesi ile başlanmıştır.<br />
V. YENİ AKILLI FİNİN SİSTEM MODELİNİN<br />
ELDE EDİLMESİ<br />
Çalışmanın bu kısmında yeni üretilen akıllı finin<br />
sistem modeli deneysel veriler kullanılarak elde<br />
edilmiştir. Akıllı fin GR1 ve GR2 olarak Şekil 1’de<br />
gösterilen piezoelektrik yama gruplarının birer birer<br />
kullanılması ile uyarılmıştır. Sistemin cevabı ise yine<br />
Şekil 1’de SG1, SG2 ve SG3 olarak gösterilen uzama<br />
ölçerler kullanılarak ya da lazer yardımıyla<br />
yerdeğiştirme ölçüm cihazı ile akıllı finin uç<br />
kısmından toplanmıştır. Sistemin girdi ve çıktıları<br />
arasındaki bağıntı ile çok-girdili çok-çıktılı sistem<br />
modeli Matlab v6.5 kullanılarak elde edilmiştir. Şekil<br />
8(a) GR1 piezoelektrik yama grubunun uyarıcı olarak<br />
kullanılması sonucunda elde edilen sistem modelini,<br />
Şekil 8(b) ise GR2 piezoelektrik yama grubunun<br />
uyarıcı olarak kullanılmasından elde edilen sistem<br />
modelini vermektedir.<br />
248
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Büyüklük<br />
10 −1<br />
10 −2<br />
10 −3<br />
Uzama Ölçer 1<br />
10 −4<br />
Uzama Ölçer 2<br />
Uzama Ölçer 3<br />
Yerdegisim<br />
10 −5<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
kaynaklanan titreşimlerin sönümlenmesinden sorumlu<br />
olmasının daha etkin olacağına karar verilmiştir.<br />
Buna yönelik olarak yapısal bazı özelliklerin farklı<br />
olduğu yeni bir akıllı fin üretilmiş ve akıllı finin<br />
sistem modelinin elde edilme aşaması tamamlanmıştır.<br />
Bu yeni modele yönelik çok-girdili çok-çıktılı denetçi<br />
tasarım aşaması devam etmektedir.<br />
Faz(Deg)<br />
360<br />
180<br />
0<br />
Uzama Ölçer 1<br />
−180 Uzama Ölçer 2<br />
Uzama Ölçer 3<br />
Yerdegisim<br />
−360<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
Büyüklük<br />
Faz(Deg)<br />
(a) GR1 Piezoelektrik Yama Grubunun Uyarıcı<br />
Olarak Kullanıldığı Durum<br />
10 −1<br />
10 −2<br />
10 −3<br />
10 −4<br />
Uzama Ölçer 1<br />
10 −5 Uzama Ölçer 2<br />
Uzama Ölçer 3<br />
Yerdegisim<br />
10 −6<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
360<br />
180<br />
0<br />
Uzama Ölçer 1<br />
−180 Uzama Ölçer 2<br />
Uzama Ölçer 3<br />
Yerdegisim<br />
−360<br />
6 10 90<br />
Frekans (Hz)<br />
(b) GR2 Piezoelektrik Yama Grubunun Uyarıcı<br />
Olarak Kullanıldığı Durum<br />
Şekil 8. Yeni Üretilen Akıllı Finin Sistem Modeli<br />
Bu sistem modelleri kullanılarak yeni üretilen akıllı<br />
finin serbest titreşimlerinin ve ilk iki modundan<br />
kaynaklanan zorlanmış titreşimlerinin sönümlenmesi<br />
için denetçi tasarlanma aşaması devam etmektedir.<br />
VI. SONUÇLAR<br />
Çalışmanın ilk kısmında akıllı finin serbest ve<br />
zorlanmış titreşimlerinin sönümlenmesi için denetçi<br />
tasarımı yapılmış ve tasarlanan denetçiler iki farklı<br />
deney düzeneği kullanılarak gerçek zamanda<br />
denenmişlerdir. Elde edilen deneysel veriler,<br />
tasarlanan denetçilerin akıllı finin serbest titreşimlerini<br />
sönümlediğini göstermiştir. Akıllı finin zorlanmış<br />
titreşimlerinin kontrolünde amaç ilk iki moddan<br />
kaynaklanan titreşimlerin sönümlenmesi olarak<br />
belirlenmiş olmasına rağmen, kullanılan modelin ve<br />
bu modele göre tasarlanan denetçinin ikinci modda<br />
yeterince etkin olamadığı gözlenmiştir. Buradan yola<br />
çıkarak, piezoelektrik yamaların grup halinde<br />
çalıştırıldığında yani bir grup eğilme modundan<br />
kaynaklanan titreşimleri sönümlemekten sorumlu<br />
olurken, diğer grubun burulma modundan<br />
VII. KAYNAKLAR<br />
[1] Nalbantoglu, V., Robust Control and System<br />
Identification for Flexible Structures, PhD<br />
Thesis, University of Minnesota, July 1998.<br />
[2] Yaman, Y., Çalışkan, T., Nalbantoğlu V.,<br />
Waechter, D. Prasad, E., Active Vibration<br />
Control of a Smart Beam, Proceedings,<br />
Canada-US CanSmart Workshop, Smart<br />
Materials and Structures, Montreal, Quebec,<br />
Canada, Oct. 2001.<br />
[3] Yaman Y., Çalışkan, T., Nalbantoğlu V.,<br />
Ülker, F., D., Prasad, E., Waechter, D., Yan,<br />
B., Vibration Control of Smart Plates by Using<br />
Piezoelectric Actuators, ESDA2002, 6th<br />
Biennial Conference on Engineering Systems<br />
Design And Analysis, Istanbul, Turkey, 2002.<br />
[4] Yaman, Y., Çalışkan, T., Nalbantoğlu, V.,<br />
Prasad, E., Waechter, D., Active Vibration<br />
Control of a Smart Plate, ICAS2002, Toronto,<br />
Canada, 2002.<br />
[5] Yaman, Y., Ülker, F., D., Nalbantoğlu, V.,<br />
Çalışkan, T., Prasad, E., Waechter, D., Yan,<br />
B., Application of H ∞ Active Vibration<br />
Control Strategy in Smart Structures,<br />
AED2003, 3rd International Conference on<br />
Advanced Engineering Design, Prague, Czech<br />
Republic, June, 2003.<br />
[6] Y.Yaman, F. D. Ulker, V. Nalbantoglu, T.<br />
Calışkan, E. Prasad, D. Waechter, B. Yan,<br />
Application of m-synthesis Active Vibration<br />
Control Technique to a Smart Fin<br />
6th CanSmart Meeting, International<br />
Workshop on Smart Materials and Structures<br />
Montreal, Canada, 16-17 October, 2003<br />
[7] Çalışkan, T., Piezoelectric Ceramics and Their<br />
Application in Aerospace Structures, Ph.D.<br />
Thesis, Middle East Technical University,<br />
September, 2002.<br />
[8] Ülker, F. D., Active Vibration Control of<br />
Smart Structures, MSc Thesis, Middle East<br />
Technical University, September, 2003.<br />
249
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
DÖNEN BİR KİRİŞİN FLAPLAMA-EĞİLME TİTREŞİMİNİN<br />
DİFERANSİYEL DÖNÜŞÜM YÖNTEMİ İLE İNCELENMESİ<br />
M. O. KAYA, A. ARIKOGLU, Ö. ÖZDEMİR, I. ÖZKOL<br />
İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi<br />
80626 Maslak İstanbul<br />
ÖZET<br />
Dönen ankastre bir kirişin titreşim analizi, Makina ve<br />
Uçak-Uzay mühendisliği açısından oldukça önemlidir.<br />
Türbin palleri, turbo-makina palleri,helikopter<br />
palleri, robot kolları vb. birçok mekanik sistem,<br />
dönen bir yapıya bağlanan ankastre kiriş olarak<br />
modellenebilmektedir. Bu çalışmada Diferansiyel<br />
Dönüşüm Yöntemi kullanılmıştır.Bilgisayar<br />
programları yazılarak, dönen ankastre kirişin doğal<br />
frekansları bulunmuştur. Bulunan frekansların dönme<br />
hızıyla ve kullanılan eleman sayısı ile değişimi<br />
incelenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Bu çalışmada, Euler-Bernoulli modeli ile tarif edilen<br />
dönen ankastre bir kirişin flap hareketi titreşiminin<br />
analizi, Diferansiyel Dönüşüm Yöntemi (DTM)<br />
kullanılarak yapılmıştır. DTM’nin temelinde Taylor<br />
seri açılımı bulunmaktadır ve ilk olarak Zhou<br />
tarafından 1986 yılında kullanılmıştır [1]. Yöntem son<br />
zamanlarda, daralan çubukların titreşim analizinde de<br />
kullanılmıştır [2].<br />
Chung ve Yoo, uzama şekil değiştirmesini kullanan<br />
yeni bir dinamik model geliştirmiştir. [3]. Doğrusal<br />
diferansiyel denklemlerden ikisinin, uzama ve veter<br />
şekil değiştirmeleri ile bağımlı olduğunu<br />
göstermişlerdir. Ancak, flap hareketi şekil<br />
değiştirmeleri ile ilgili diferansiyel denklemler ise<br />
bağımlı değildir.<br />
II. HAREKET DENKLEMİ<br />
Şekil 1’de gösterildiği gibi L uzunluğunda ve O<br />
noktasından yarıçapı a olan rijit rotor kafasına<br />
bağlanmış bir ankastre kirişi ele alalım. Kiriş, Euler-<br />
Bernoulli kirişi olarak modellenmiştir ve homojen,<br />
düzgün, izotropik malzeme özelliklerine sahiptir.<br />
Rotor kafası, simetri ekseni etrafında Ω açısal hızıyla<br />
dönmektedir.<br />
Şekil 1. Dönen ankastre kiriş<br />
Flap hareketi eğilmesini yönlendiren bağımsız hareket<br />
denklemi aşağıda verilmiştir [3].<br />
2 4<br />
∂w<br />
∂w<br />
2 ∂⎧⎡<br />
1 2 2 ⎤∂w<br />
⎫<br />
ρ A + EI -ρA<br />
Ω ⎨a<br />
L x ⎬=<br />
p w<br />
t x x ⎢ (L-x) + ( − )<br />
∂ ∂ ∂<br />
⎥<br />
(1)<br />
2 4<br />
⎩⎣<br />
2 ⎦∂x<br />
⎭<br />
Burada p w , z yönünde birim uzunluk başına<br />
uygulanan kuvvettir.<br />
Sınır koşulları:<br />
∂w<br />
w = = 0 at x = 0<br />
(2)<br />
∂x<br />
2 3<br />
∂ w ∂ w<br />
= = 0 at x = L<br />
(3)<br />
2 3<br />
∂x<br />
∂x<br />
III. PROBLEMİN BOYUTSUZLAŞTIRILMASI<br />
(1) no’lu denklemi sadeleştirebilmek için boyutsuz<br />
parametreler şu şekilde tanımlanır:<br />
t x a<br />
τ = , ξ = , δ = , γ = T Ω<br />
(4)<br />
T L L<br />
4<br />
burada<br />
ρ A L<br />
T = .<br />
E I<br />
250
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Boyutsuz doğal frekanslar ω<br />
w<br />
, denklen (1)’in<br />
denklem (4) yardımıyla boyutsuzlaştırılması ile elde<br />
edilen aşağıdaki denklemden bulunur.<br />
4<br />
d w 2<br />
−γ<br />
4<br />
dξ<br />
d ⎧⎡<br />
⎨⎢δ<br />
dξ<br />
⎩⎣<br />
1<br />
2<br />
⎤ dw⎫<br />
⎥ ⎬<br />
⎦ dξ<br />
⎭<br />
2<br />
2<br />
( 1−ξ) + ( 1−ξ<br />
) − w = 0<br />
ω w<br />
Denklem (2) ve (3)’teki sınır koşulları şu hale gelir:<br />
(5)<br />
dw<br />
ξ = 0 → w = = 0<br />
(6)<br />
dξ<br />
ξ =<br />
2 3<br />
d w d w<br />
= = 0<br />
2<br />
dξ<br />
dξ<br />
1 →<br />
3<br />
(7)<br />
VI. DİFERANSİYEL DÖNÜŞÜM YÖNTEMİ<br />
Tek değişkenli bir f fonksiyonunun diferansiyel<br />
dönüşümü şöyle tanımlanır:<br />
k<br />
1 ⎛ d f ⎞<br />
F ( k ) = ( x)<br />
k<br />
k!<br />
⎜<br />
dx<br />
⎟<br />
⎝ ⎠<br />
x=<br />
x0<br />
Ters dönüşüm tanımı aşağıdaki gibi verilmiştir:<br />
f<br />
k<br />
( x) = ( x − x ) F( k)<br />
∑ ∞<br />
k = 0<br />
0<br />
Dönüşüm sırasında sıklıkla kullanılan teoriler Tablo<br />
1’de verilmiştir:<br />
Tablo 1. DTM’nin temel teorileri<br />
( x) = g( x) h( x)<br />
F ( k) = G( k) ± H( k)<br />
( x) = λg( x)<br />
F( k) = λG( k)<br />
f ±<br />
f<br />
f ( x) = g( x) h( x)<br />
F( k) = ∑G( k − l) H ( l)<br />
f<br />
n<br />
d g<br />
n<br />
dx<br />
x<br />
( x) = ( x)<br />
( k )<br />
k<br />
l=<br />
0<br />
( k + n)<br />
!<br />
F = G k +<br />
k!<br />
F k = δ k − n<br />
n<br />
f ( x) = ( ) ( )<br />
( n)<br />
V. ÇÖZÜM<br />
Denklem (5)-(7)’ye Tablo 1’de belirtilen kurallar<br />
kullanılarak x = ’da DTM uygulanırsa aşağıdaki<br />
0<br />
0<br />
denklem elde edilir:<br />
( 0 ) = W ( 1) = 0<br />
W (8)<br />
∞<br />
∑<br />
k = 2<br />
∞<br />
( k − 1) W ( k ) = ∑ k ( k − 1)( k − 2) W ( k )<br />
k = 0 (9)<br />
k = 3<br />
2<br />
( k + 1)( k + 2)( k + 3)( k + 4) W( k + 4) −γ<br />
δ + ( k + 1)( k + 2) W( k + 2)<br />
2<br />
+ γ δ<br />
⎡<br />
⎢<br />
⎣<br />
⎛ k<br />
⎜<br />
⎝ 2<br />
2<br />
k ⎞<br />
2 ⎟ −<br />
⎠<br />
1⎞<br />
⎟<br />
2⎠<br />
2<br />
2<br />
2<br />
( k + 1) W( k + 1) + γ ⎜ + ⎟ W( k) = 0<br />
Burada W ( k ), w ( ξ )<br />
⎛<br />
⎜<br />
⎝<br />
ω w<br />
⎤<br />
⎥<br />
⎦<br />
(10)<br />
’nın diferansiyel dönüşümüdür.<br />
(8) ve (10) denklemleri kullanılarak k = 4,5,6,7 ...<br />
değerleri içinW ( k ); δ , ωw<br />
, 2 3<br />
ve bilgisayar programı kullanılarak aşağıdaki gibi<br />
yazılabilir:<br />
1<br />
2<br />
W ( 4) = ( 1 + 2δ<br />
) γ c<br />
2<br />
24<br />
1<br />
2<br />
2<br />
W () 5 = [ − 4δγ c<br />
2<br />
+ ( 3 + 6δ<br />
) γ c<br />
3<br />
]<br />
120<br />
2 2<br />
1 ⎪⎧<br />
⎡( −12<br />
+ 4ω<br />
) +<br />
( ) ⎨<br />
−<br />
⎪⎩<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎤<br />
w<br />
γ<br />
2<br />
W 6 = ⎢<br />
c<br />
2 4 2<br />
36δγ<br />
c3<br />
1440 ⎢⎣<br />
1+<br />
4δ<br />
+ 4δ<br />
γ ⎦<br />
2 2<br />
1 ⎪⎧<br />
⎡<br />
( ) ( )<br />
( −24+<br />
4ω<br />
) +<br />
⎨<br />
⎪⎩<br />
⎥<br />
⎥<br />
⎤<br />
2 4<br />
w<br />
γ<br />
W 7 −4δ<br />
−8δ<br />
γ c2<br />
+ ⎢<br />
c<br />
2 4<br />
3360<br />
⎢⎣<br />
1+<br />
4δ<br />
+ 4δ<br />
γ ⎦<br />
( ) ⎪ ⎭<br />
⎪ ⎬<br />
⎫<br />
=<br />
3<br />
( ) ⎪ ⎭<br />
⎪ ⎬<br />
⎫<br />
Katsayılar rasyonel aritmetikten elde edilmiştir ve<br />
W k ’larda görülen ve c sabitleri şöyledir:<br />
c<br />
2<br />
( )<br />
= W<br />
2<br />
1 ⎛ d w ⎞<br />
2<br />
2! ⎜ ⎟<br />
⎝ dξ<br />
⎠<br />
c2<br />
3<br />
( 2) = ⎜ ⎟ , c = W () 3<br />
x=<br />
0<br />
3<br />
3<br />
1 ⎛ d w ⎞<br />
=<br />
3<br />
3!<br />
⎜<br />
⎟<br />
⎝ dξ<br />
⎠<br />
x=<br />
0<br />
(11)<br />
Denklem (9)’da tanımlanan sınır koşullarıyla birlikte<br />
sonuçta bir özdeğer problemi haline gelir:<br />
⎡<br />
⎢<br />
⎣<br />
f<br />
f<br />
1<br />
3<br />
( γ , δ , ω<br />
w<br />
) f<br />
2<br />
( γ , δ , ω<br />
w<br />
)<br />
( γ , δ , ω ) f ( γ , δ , ω )<br />
w<br />
4<br />
w<br />
⎤⎧c<br />
⎥⎨<br />
⎦⎩c<br />
2<br />
3<br />
⎫<br />
⎬ = 0<br />
⎭<br />
(12)<br />
VI. SONUÇLAR VE YORUMLAR<br />
Bu sistemin çözümünün sıfır olmaması için<br />
f f − f f 0 olmalıdır. Çeşitli δ ve γ değerleri<br />
1 4 2 3<br />
=<br />
için bu durumu sağlayan doğal frekansların ( ω<br />
w<br />
)<br />
bulunması için çalışıldı. Tablo 2’de, δ = 0 için,<br />
ω ’nin γ ’ya bağlı olarak bulunan değerleri, kaynak<br />
w<br />
[3]’teki değerlerle karşılaştırılarak verilmiştir.<br />
251
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Tablo 2. Doğal Frekansların ( ω<br />
w<br />
),γ ile değişimi<br />
Birinci Doğal Frekans<br />
İkinci Doğal Frekans<br />
γ Bulunan Referans [3] Bulunan Referans [3]<br />
1 3.68165 3.6816 22.18101 22.1810<br />
2 4.13732 4.1373 22.61492 22.6149<br />
3 4.79728 4.7973 23.32026 23.3203<br />
4 5.58500 5.5850 24.27335 24.2733<br />
5 6.44954 6.4495 25.44608 25.4461<br />
6 7.36037 7.3604 26.80908 26.8091<br />
7 8.29964 8.2996 28.33408 28.3341<br />
8 9.25684 9.2568 29.99538 29.9954<br />
9 10.22568 10.2257 31.77051 31.7705<br />
10 11.20231 11.2023 33.64037 33.6404<br />
γ 3. D. F. 4. D.F. 5. D.F. 6. D.F.<br />
1 61.84176 121.05092 200.01157 298.70978<br />
2 62.27318 121.49669 200.46692 299.17198<br />
3 62.98497 122.23555 201.22325 299.94053<br />
4 63.96676 123.26148 202.27671 301.01278<br />
5 65.20504 124.56642 203.62208 302.38508<br />
6 66.68391 126.14045 205.25281 304.05283<br />
7 68.38595 127.97218 207.16198 306.01052<br />
8 70.29296 130.04903 209.33851 308.25187<br />
9 72.38668 132.35763 211.77518 310.76984<br />
10 74.64929 134.88410 214.46095 313.556<br />
Görüldüğü gibi DTM, özdeğerlerin hesaplanmasında<br />
oldukça başarılıdır. Dördüncü doğal frekansı, beş<br />
basamak doğrulukla bulabilmek için 42 terimin<br />
kullanılması gerekmiştir. Artan γ değeriyle birlikte,<br />
önceki hassaslığa erişilebilmek için daha fazla<br />
terimin alınması gerekmektedir. Örnek olarak, γ = 1<br />
ve δ = 0 için özdeğerlerin yakınsaklığı aşağıda<br />
verilmiştir.<br />
Doğal Frekans<br />
120<br />
100<br />
80<br />
1. Doğal Frekans<br />
2. Doğal Frekans<br />
3. Doğal Frekans<br />
4. Doğal Frekans<br />
60<br />
40<br />
20<br />
10 20 30 40<br />
Şekil 2. Eğilme modlarının yakınsaklığı<br />
( )<br />
Burada N, hesaplanan W k ’ların sayısını<br />
göstermektedir. Doğal frekansların , δ = 0. 1 durumu<br />
içinγ ile değişimi aşağıda gösterilmiştir<br />
N<br />
252
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
w 400<br />
300<br />
200<br />
100<br />
6. D . F .<br />
5. D . F .<br />
4.D . F .<br />
3. D . F .<br />
2. D . F .<br />
1. D . F .<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] J. K. Zhou, Differential Transformation and Its<br />
Application for Electrical Circuits. Wuhan,<br />
Peoples Republic of China: Huazhong University<br />
Press, 1986.<br />
[2] H. Zeng, C. W. Bert, Vibration Analysis of A<br />
Tapered Bar by Differential Transformation,<br />
Journal of Sound and Vibration, 242, pp. 737-<br />
739, 2001.<br />
[3] J. Chung, H.H. Yoo, Dynamic Analysis of A<br />
Rotating Cantilever Beam By Using the Finite<br />
Element Method, Journal of Sound and<br />
Vibration, 249, pp. 147-164, 2002.<br />
0 20 40 60 80 100<br />
Şekil 3. Doğal frekanslarınγ ’ya bağlı olarak flaplama<br />
yönündeki değişimi<br />
Şekil 3’ten de görüldüğü gibi, γ arttıkça ω lineer<br />
w<br />
olarak değişmeye başlamaktadır. Bu olay,<br />
matematiksel bir bakış açısıyla şöyle açıklanabilir:<br />
γ → ∞ limit durumu için, denklem (5) şu formda<br />
yazılabilir:<br />
g<br />
⎧⎡<br />
⎨⎢δ<br />
ξ ⎩⎣<br />
d<br />
d<br />
1<br />
2<br />
⎤ dw ⎫<br />
⎥ ⎬<br />
⎦ dξ<br />
⎭<br />
2<br />
2<br />
( 1 − ξ ) + ( 1 − ξ ) − λ w = 0<br />
(13)<br />
Burada<br />
λ ω / γ<br />
= . Denklem (13)’ün n.<br />
w<br />
özdeğerinden şu sonuç elde edilebilir:<br />
(<br />
w<br />
) γλn<br />
ω = (14)<br />
n<br />
Denklem (14) göstermektedir ki denklem (11)<br />
γ → ∞ durumunda geçerli olduğunda denklem (5)’in<br />
n. doğal frekansı, γ ile doğrusal olarak değişmektedir<br />
ve eğimi λ ’dır. DTM ile elde edilen sonuçlar<br />
n<br />
analitik olarak elde edilen limit durumu ile oldukça<br />
uyumludur.<br />
253
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
6 SERBESTLİK DERECELİ PARALEL MEKANİZMALARIN<br />
GENİŞLETİLMİŞ ÇALIŞMA UZAYININ ANALİZİNE GENEL BAKIŞ<br />
Hüseyin ALP 1 Sait N. YURT 2 İbrahim ÖZKOL 3 *<br />
1 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bil. Fak., Maslak, İSTANBUL, Türkiye.<br />
email: alphu@itu.edu.tr<br />
2 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bil. Fak., Maslak, İSTANBUL, Türkiye.<br />
email: yurtsa@itu.edu.tr<br />
3 İstanbul Teknik <strong>Üniversitesi</strong>, Uçak ve Uzay Bil. Fak., Maslak, İSTANBUL, Türkiye.<br />
Sorumlu Yazar<br />
email: ozkol@itu.edu.tr<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada uçuş simülatörleri ve Robotik<br />
uygulamalarında kullanılan paralel mekanizmalardan<br />
en yaygın olan Stewart Platform mekanizmasının<br />
çalışma uzayı incelenmiştir. Bu konuda literatürde<br />
yapılan çalışmalara ek olarak yönelme çalışma uzayı<br />
bir öteleme ekseninde genişletilmeye çalışılmıştır.<br />
Çalışma uzayı çıkarılırken Euler açıları temeline<br />
dayanan ayrıklaştırma yöntemi kullanılarak yönelme<br />
çalışma uzayı elde edilmiş ve sonuçlar silindirik<br />
koordinatlarda çizdirilmiştir.<br />
I.GİRİŞ<br />
Teknolojik ilerlemelerle birlikte ihtiyaç olarak ortaya<br />
çıkan imalatta yüksek hassasiyet, paralel<br />
mekanizmaların geliştirilmesi ile sağlanmaya<br />
çalışılmaktadır. Hassasiyet isteyen teknoloji, bir çok<br />
araştırmacıyı paralel mekanizmalar üzerinde<br />
çalışmaya itmiştir. Ulaşılabilir literatüre bir göz<br />
atılacak olursa, bu tür çalışmaların 3 ve 6 serbestlik<br />
dereceli paralel mekanizmalarda yoğunlaştığı görülür.<br />
Sebebi bunların çalışma uzaylarının diğerlerine göre<br />
daha geniş olmasıdır. Son 20 yıldaki çok sayıda<br />
çalışmaya rağmen küçük çalışma uzayı, hassas<br />
konumlama zayıflığı ve karmaşık tasarım gibi hala<br />
çözülemeyen problemler mevcuttur.<br />
Buradaki çalışma 6 serbestlik dereceli mekanizmalar<br />
için sunulmuş çalışmaları biraz daha genişleterek<br />
çalışma uzay probleminin anlaşılmasına ve kolay<br />
çözülmesine ışık tutacak niteliktedir. Çalışmada<br />
mekanizmanın konumlama yaptığı doğrultudaki<br />
çalışma uzayını bütün kısıtları göz önüne alarak<br />
olabildiğince genişletecek konfigürasyonlar<br />
modellenmektedir.<br />
Bugüne kadar yapılan çalışma uzayı analizlerinde<br />
karşılaşılan zorluklardan birisi, elde edilen verileri tam<br />
anlamıyla yansıtacak ve göze hoş gelecek bir şekilde<br />
sunacak bir biçimin üzerinde ortak görüşe<br />
varılamamış olmasıdır. Diğer bir eksiklik ise, çalışma<br />
uzayı analizlerinin sadece çalışma uzayını sınırlayan<br />
yüzeyler üzerinde yoğunlaşmasıdır. Bu durumda<br />
yüzeyin sınırladığı hacim içindeki olası tekil bölgeler<br />
gözden kaçırılmış olur [1 Merlet]. Robot uç organı<br />
olarak bu yapıyı inceleyenler hareketli platformun<br />
kendi yüzeyine dik olan eksen etrafında dönmesini<br />
inceleme dışı bırakmışlardır. Bu durum makine<br />
parçaları üretimi gibi endüstri sahalarında göz önüne<br />
alınmamaktadır. Şöyle ki; bu uç organa takılacak<br />
aparatlar zaten kendi ekseni etrafında dönmektedir.<br />
Fakat bir uçuş simülatörü ele alındığında kendi ekseni<br />
etrafında dönme işlemi uçağın sapma hareketine<br />
tekabül etmektedir ki uçuş simülatörleri çalışma<br />
uzayının belirlemesi acısından göz önüne alınması<br />
gereken en önemli etkenlerden birisidir. Bu<br />
çalışmanın organizasyonu aşağıdaki gibidir. Bölüm II<br />
Paralel Mekanizmalar, Bölüm III Genelleştirilmiş<br />
Paralel Mekanizmaların (GPM) çalışma uzayı<br />
kinematik limit kısıtlamaları tespiti için ters kinematik<br />
analiz, Bölüm IV GPM’ ın çalışma uzayı, Bölüm V<br />
incelenen 6-3 SD paralel mekanizmanın çalışma uzayı<br />
analizi ve grafiksel sonuçlar ve Bölüm VI ise sonuç<br />
kısmından oluşmaktadır.<br />
II. PARALEL MEKANİZMALAR<br />
Paralel mekanizmalar, hareketli platformu sabit<br />
platforma en az iki noktada birbirinden bağımsız<br />
kinematik bağlantı elemanlarıyla bağlayan kapalı<br />
çevrimli yapılardır. Paralel mekanizmaların en çok<br />
ele alınanlarından biri 1965 de D.Stewart tarafından<br />
uçuş simülatörü olarak sunulan 6 serbestlik dereceli<br />
yapıdır. Daha sonra Gough tarafından hareketli<br />
platformun 6 adet lineer eyleyici ile sabit platforma<br />
254
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bağlanması önerilmiştir. Böylece tamamen paralel<br />
olarak çalışan elemanlardan oluşan Stewart-Gough<br />
Platform yapısı şekillenmiştir. Temel olarak bu yapı<br />
biri hareketli diğeri sabit iki adet platform<br />
içermektedir. Hareketli (Üst) platform uzayıp<br />
kısalabilen altı adet bacak ile hareket ettirilmektedir.<br />
Bacaklar sabit platforma üniversal, hareketli platforma<br />
küresel mafsal ile bağlanmışlardır. Bacaklar pinömatik<br />
veya hidrolik birer pistondan oluşmaktadır.<br />
Daha sonra, Hunt [6] uçuş simülatörlerinde kullanılan<br />
paralel olarak çalışan mekanizmaların seri robotlara<br />
göre taşıma kapasitesi ve doğru konumlanma<br />
açısından üstünlükleri dolayısıyla robotik<br />
uygulamalarında kullanılmasını önermiştir.<br />
III. TERS KİNEMATİK ANALİZ<br />
Seri mekanizmaların tersine paralel mekanizmaların<br />
ters kinematik analizi kolayca yapılabilir. Genel bir<br />
SPM’de ters kinematik problem, platformun verilen<br />
bir konumu için bacak uzunluklarının bulunması<br />
olarak tanımlanabilir. Üst platformun konumu R<br />
dönme matrisi ve t öteleme vektörü ile verilir. Bu<br />
dönme matrisi ve öteleme vektörü kullanılarak üst<br />
platformun köşe noktalarının (p i ) alt platforma bağlı<br />
sabit eksen takımındaki ifadeleri (P i ) elde edilir. Şekil<br />
1. de incelenen 6 serbestlik dereceli Stewart<br />
Platformunun şekli gösterilmektedir.<br />
⎡1<br />
R X<br />
( ϕ ) =<br />
⎢<br />
⎢<br />
0<br />
⎢⎣<br />
0<br />
C<br />
0<br />
Sϕ<br />
⎡ Cθ<br />
0<br />
R ( ) =<br />
⎢<br />
Y<br />
θ<br />
⎢<br />
0 1<br />
⎢⎣<br />
− Sθ<br />
0<br />
0 ⎤<br />
− Sϕ<br />
⎥<br />
⎥<br />
Cϕ<br />
⎥⎦<br />
ϕ<br />
(2)<br />
Sθ<br />
⎤<br />
0<br />
⎥<br />
⎥<br />
Cθ<br />
⎥⎦<br />
(3)<br />
⎡Cψ − Sψ 0⎤<br />
(4)<br />
R ( )<br />
⎢<br />
⎥<br />
Z<br />
ψ =<br />
⎢<br />
Sψ<br />
Cψ<br />
0<br />
⎥<br />
⎢⎣<br />
0 0 1⎥⎦<br />
P<br />
i<br />
= Rp<br />
i<br />
+ t<br />
(i =1, 2,...,6) (5)<br />
Burada C Cosinüs S ise Sinüs tür.<br />
Alt platformun köşe noktalarının sabit eksen<br />
takımındaki koordinatlarını B i ile gösterelim. Alt ve<br />
üst platformun köşe noktalarının sabit eksen<br />
takımındaki ifadeleri kullanılarak bacak vektörü L i<br />
bulunur.<br />
Li<br />
= Pi<br />
− Bi<br />
(i=1, 2,..,6) (6)<br />
Böylece ters kinematik denklemler<br />
( i =1, 2,..,6) (7)<br />
l<br />
2<br />
i<br />
= L ⋅ L<br />
i<br />
i<br />
şeklinde yazılabilir. Artık yukarıdaki denklemleri<br />
kullanarak bacak boylarını hesaplayabiliriz.<br />
IV. ÇALIŞMA UZAYI ANALİZİ<br />
Şekil 1. 6-3 Stewart Platformu<br />
Hareketli platformun yönelmesini gösterimde Euler<br />
açıları metodu seçilmiştir. Aşağıdaki Euler açıları<br />
kullanılarak R dönüşüm matrisi hesaplanır.<br />
R = R . R . R (1)<br />
z y x<br />
Literatürden görülebileceği gibi çalışma-uzayı<br />
konusunda yapılan çalışmalar 2 ana grupta<br />
toplanabilir. Bunlardan birincisi platformun belli bir<br />
yönelmede sabit tutulup x, y ve z eksenlerinde<br />
yapabileceği ötelemelerin sınırlarını gösteren<br />
konumsal çalışma uzayı analizidir [4]. İkinci ana<br />
grupda incelenen hareketli platformun ağırlık merkezi<br />
sabit bir noktada tutulup x, y ve z eksenlerine göre<br />
yapabileceği yönelmelerin sınırlarını gösteren<br />
yönelme çalışma uzayıdır. Son yıllarda yapılan<br />
çalışmaların büyük bir çoğunluğu yönelme çalışma<br />
uzayı üzerinedir. Araştırmacılar yönelme çalışmauzayını<br />
incelerken bir çok farklı teknik kullanmıştır.<br />
Uygulanan bu teknikleri ayrıklaştırma, geometrik ve<br />
Jacobian matris teknikleri olarak 3 ana grupta<br />
toplayabiliriz. Merlet [1]<br />
255
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
V. 6 SERBESTLİK DERECELİ PARALEL<br />
MEKANİZMANIN ÇALIŞMA UZAYI<br />
Paralel mekanizmalar konusunda yapılan çalışma<br />
uzayı analizinin gerçeklenebilir ve kullanışlı olması<br />
için , bu uzayın sınırlandırılmasında baskın rol<br />
oynayan piston uzunlukları ve mafsal açılarının<br />
endüstride kullanılan ürünlere göre belirlenmesi<br />
gerekmektedir. Bu sebeple bu çalışma yapılırken<br />
endüstriyel standartlardaki pinömatik silindirler ,<br />
üniversal mafsallar ve küresel mafsallar örnek olarak<br />
seçilmiştir. Seçilen bu ürünlere ait limit değerler tablo<br />
1 de verilmiştir.<br />
Tablo 1. Mafsal limit değerleri<br />
Mafsal Tipi Min. Max.<br />
θ p -35 o 35 o<br />
θ b -45 o 45 o<br />
L i 1200 mm 2200 mm<br />
Buradaki çalışmada platforma dik eksen üzerinde<br />
belirlenen noktalarda platformun x , y ve z eksenleri<br />
etrafında yapabileceği dönme hareketlerini sınırlayan<br />
çalışma uzayı incelenmiştir. Böylelikle yönelme<br />
çalışma uzayı bir eksendeki öteleme ile<br />
genişletilmektedir.Bu incelemede çalışma uzayı içinde<br />
kalan bütün noktalar teker teker değerlendirilmiştir..<br />
Burada z ekseninin genişletme için seçilmesinin<br />
sebebi platformun z eksenindeki hareket kapasitesinin<br />
x ve y eksenlerinden daha fazla olmasıdır.<br />
Günümüzde bilgisayarların işlem kapasiteleri ve<br />
çalışma hızları bu tip bir çalışmanın yapılabilmesi<br />
için yeterli seviyeye ulaşmıştır.<br />
L<br />
i<br />
= P − B<br />
(10)<br />
i<br />
i<br />
L i min ≤L i ≤ L i max i=1, 2,..,6<br />
5. Üniversal Mafsal açıları değerler içinde mi<br />
θb i min ≤θb i ≤ θb i max i=1, 2,..,6<br />
( N NL )<br />
θ<br />
b<br />
= ArcCos<br />
i<br />
i.<br />
i<br />
Üniversal mafsal<br />
açı değerleri i=1…6 (11)<br />
6. Küresel Mafsal açıları değerler içinde mi<br />
θp i min ≤θp i ≤ θp i max i=1, 2,..,6<br />
( N . R NL )<br />
θ Küresel<br />
p<br />
= ArcCos<br />
i i<br />
.<br />
mafsal açı değerleri i=1…6 (12)<br />
Sınırlar içinde kalan ϕ, θ, ve ψ değerleri bir<br />
diziye atanır. Bu dizi içindeki ϕ, θ, ve ψ değerleri 6-3<br />
SD Paralel mekanizmanın erişebildiği açı değerleridir.<br />
Bulunan bu değerler Kartezyen , Küresel veya<br />
Silindirik koordinatlarda çizdirilebilir. Yorumlama<br />
açısından kolay olması için silindirik koordinatlara<br />
çevrilerek Matlab da çizidirilirse çalışma uzayı<br />
şekilleri aşağıdaki gibi elde edilir.<br />
i<br />
Burada çalışma uzayı çıkarılırken aşağıdaki adımlar<br />
takip edilmiştir.Bunlar sırasıyla,<br />
1. Bir 6-3 SPM ‘in çalışma uzayı hesaplamak için<br />
öncelikle ters kinematik denklemler çözülerek L i<br />
(i=1...6 ) başlangıç konumu bacak uzunlukları<br />
hesaplanır.Bunların burada detayına girilmeyecektir.<br />
Ancak okuyucu referans bulabilir.<br />
2. Başlangıç konumu için N i (i=1...6) vektörü<br />
hesaplanır.( Üniversal ve Küresel mafsal açı<br />
değerlerini hesaplamak için)<br />
N i =transpose[(P j -B i )/L i ] i=1..6, j=1..3 (8)<br />
(a)<br />
(b)<br />
3. x,y, ve z eksenlerinde ϕ, θ, ve ψ dönmeleri –<br />
45 ve +45 derece aralığında 0.5 derecelik<br />
adımlar ile artırılarak yeni bacak uzunlukları<br />
hesaplanır ve NL i vektörü hesaplanır.<br />
NL i =[(P j -B i )/L i ] i=1..6, j=1..3 (9)<br />
4. Piston boyları limit değerler içinde mi<br />
(c)<br />
(d)<br />
Şek 1. ψ min =-45,ψ max =45,φ min =-45,φ max =45,θ min =-<br />
45,θ max =45 için OC=[0,0,1315] T konumunda ki GPM<br />
nın Oryantasyon çalışma uzayının görünümleri (a) 3B<br />
Görünüm , (b) Önden Görünüm, (c) Sağdan Görünüm<br />
ve (d) Üstten Görünüm<br />
256
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
(a)<br />
(c)<br />
(b)<br />
(d)<br />
VI. SONUÇ<br />
Son yıllarda yüksek hassasiyet ve yük taşıma<br />
kapasiteleri yönünden seri mekanizmalara göre tercih<br />
edilen paralel mekanizmalar ve bu mekanizmaların<br />
performanslarının değerlendirilmesinde önemli faktör<br />
olan çalışma uzayından kısaca bahsedilerek 6-3<br />
serbestlik dereceli bir paralel mekanizmanın<br />
genişletilmiş yönelme çalışma uzayı çıkartılmıştır.<br />
Yapılan çalışma Euler açıları yöntemine<br />
dayanmaktadır. Çalışma uzayı çıkarılırken çok yaygın<br />
olan 3 tip çalışma uzayı yöntemlerinden biri olan<br />
ayrıklaştırma metodu kullanılmıştır. Elde edilen<br />
veriler yorumla açısından kolay olan silindirik<br />
koordinatlara dönüştürülerek Matlab da çizdirilmiştir.<br />
Şek 2. ψ min =-45,ψ max =45,φ min =-45,φ max =45,θ min =-<br />
45,θ max =45 için OC=[0,0,1200] T konumunda ki GPM<br />
nın Oryantasyon çalışma uzayının görünümleri (a) 3B<br />
Görünüm , (b) Önden Görünüm, (c) Sağdan Görünüm<br />
ve (d) Üstten Görünüm<br />
Günümüzde halen açık bir problem olan paralel<br />
mekanizmaların çalışma uzayı analizinin<br />
çıkarılmasına bütün paralel mekanizmalar için<br />
genelleştirilmiş bir metot geliştirilerek yapay zeka<br />
yöntemlerinden birini uygulanması düşünülmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
p<br />
250000<br />
200000<br />
150000<br />
100000<br />
50000<br />
0<br />
1,20<br />
(a)<br />
(c)<br />
1,3115<br />
1,40<br />
1,50<br />
1,60<br />
t<br />
1,70<br />
1,80<br />
1,90<br />
(b)<br />
(d)<br />
Şek 3. ψ min =-45,ψ max =45,φ min =-45,φ max =45,θ min =-<br />
45,θ max =45 için OC=[0,0,1600] T konumunda ki GPM<br />
nın Oryantasyon çalışma uzayının görünümleri (a) 3B<br />
Görünüm , (b) Önden Görünüm, (c) Sağdan Görünüm<br />
ve (d) Üstten Görünüm<br />
[1] J.-P. Merlet, J. Intelligent Robotics Syst. 13 (1995)<br />
143-160<br />
[2] J.Ryu, I. A. Bonev, Mech. Mach. Theory 36<br />
(2001) 15-28<br />
[3] Zhe. Wang, Zhixing Wang, W. Liu, Y. Lei, Mech.<br />
Mach. Theory 36 (2001) 605-622<br />
[4] Gosselin C. Determination of workspaces of 6-dof<br />
parallel manipulators. Transactions of ASME Journal<br />
of Mechanical Design 1990;112:331-336<br />
[5] L.J. du Plessis, J.A. Synman, A numerical method<br />
for the determination of dextrous workspaces of<br />
Gough-Steart platforms. I. Journal for numerical<br />
methods in engineering 2001;52:345-369<br />
[6] K.H. Hunt, Kinematic Geometry of Mechanism,<br />
Claredon Press, Oxford, 1978<br />
[7] B. Dasgupta, T.S. Mruthyunjaya, The Steart<br />
platform manipulator: a review. Mech. Mach. Theory<br />
35 (2000) 15-40<br />
[8] S.N. Yurt, 6-3 Stewart Platform Mekanizmasının<br />
Kinematik , Dinamik Analizi ve Kontrölü, 2002<br />
[9] Sait N. YURT, Ibrahim ÖZKOL, Metin O.<br />
KAYA and Cingiz HACIYEV, Optimization of The<br />
PD Coefficient in a Flight Simulator Control via<br />
Genetic Algorithms, Aircraft Engineering and<br />
Aerospace Technology: An international Journal,<br />
Volume 74, Number 2, 2002.<br />
Şek. 4. p/t değişimi<br />
p:Çalışma uzayındaki ulaşılabilir noktaların sayısı<br />
t: kütle merkezinin hareket yönü<br />
257
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SERAMİK ZIRHLARIN UÇAKLARDA KULLANIMI<br />
Tanju ÇAKIR 1 R. Orhan YILDIRIM 1 Bilgehan ÖGEL 2<br />
e-posta: tanju@mynet.com e-posta: orhany@metu.edu.tr e-posta: bogel@metu.edu.tr<br />
1<br />
ODTÜ, Mühendislik Fakültesi, Makina Müh. Bölümü, 06531, Ankara<br />
2<br />
ODTÜ, Mühendislik Fakültesi, Metalurji ve Malzeme Müh. Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada sabit kalınlıktaki seramik ve alüminyum<br />
plakalardan oluşan bir seramik/alüminyum zırh<br />
sisteminin balistik limiti sayısal çözümleme yöntemiyle<br />
incelenmiştir. Mermi hızı değiştirilerek zırhın balistik<br />
limit hızı araştırılmış ve hız değişiminin sistemin genel<br />
davranışına olan etkisi araştırılmıştır. Sayısal<br />
çözümde kullanılan paket programının benzer bir zırh<br />
sistemi için elde edilen sonuçları, deneysel verilerle<br />
karşılaştırılarak programın güvenilirliği<br />
araştırılmıştır. Seramik ve benzeri zırhların<br />
tasarımının ve çözümlemesinin sayısal yöntemlerle<br />
kolaylıkla yapılabileceği anlaşılmaktadır.<br />
I. GİRİŞ<br />
İnsanları ve araçları koruyan zırhlar ortaçağlardan beri<br />
kullanımda olmalarına karşın seramiklerin zırh<br />
uygulamalarında kullanımı ellili yılların sonunda<br />
başlamıştır [1]. Seramik zırhlar hafif zırhlar sınıfına<br />
dahil olup personel için koruma sağlayan zırh<br />
uygulamalarında, helikopter ve uçakların<br />
koltuklarında ve taban kaplamalarında ve hafif zırhlı<br />
araçların küçük çaplı zırh delici mermilere karşı<br />
korunmasında kullanılmaktadır.<br />
Konunun başında birbirine benzer görünen ancak<br />
farklı anlamalar taşıyan iki terimi açıklamakta fayda<br />
vardır. Zırh seramiği terimi zırhlarda kullanılan<br />
seramik malzemeyi tanımlarken seramik zırh terimi<br />
belirli bir nesneye karşı koruma sağlamayı amaçlayan<br />
ve içinde seramik malzeme de içeren zırh bütünü için<br />
kullanılmaktadır.<br />
Seramik zırhların yaygın kullanımı 1960’larda<br />
başlamıştır. Amerikan ordusu helikopter pilotlarını ve<br />
kritik helikopter parçalarını küçük kalibreli silahlara<br />
karşı korumak amacıyla geleneksel olarak kullanılan<br />
çelik ve alüminyum zırhlar yerine hafifletme amacını<br />
da gözeten kompozit yapıdaki zırhların<br />
geliştirilmesine yönelmiştir. Bu amaçla pilotlar için<br />
seramik içeren koruyucu yelek ve zırhlı helikopter<br />
koltukları geliştirilmiştir. [2].<br />
Kara ve hava araçlarında zırh malzemesi olarak en<br />
geniş kullanım alanına sahip çelik ve alüminyum<br />
balistik özellikleri ve fiyat avantajları yanında ana<br />
yapıyı oluşturan ve yük taşıyan eleman olmaları<br />
nedeniyle de tercih edilmektedirler. Seramik ve<br />
kompozit gibi zırh malzemeleri ise öncelikle üstün<br />
balistik özellikleri nedeniyle seçilmektedir. 114<br />
kg/m 2’ lik alan yoğunluğuna sahip olan RHA çeliği<br />
(380 BHN) 7.62 mm zırh delici mermiyi<br />
durdurabilmektedir. Buna karşın alümina seramiği ve<br />
5083 alüminyum alaşımından yapılmış bir seramik<br />
zırh 42 kg/m 2 ’lik alan yoğunluğu ile aynı işlevi<br />
görmektedir [3].<br />
İlk uygulamalarda seramik zırhlar aracın mevcut<br />
yapısının üzerine takıldığından ek bir ağırlık artışına<br />
neden olmaktaydı. Bu durum havacılık alanındaki<br />
uygulamalar için bir olumsuzluktu. 1967 yılında<br />
geliştirilen bir helikopter koltuğunda koltuğun kendisi<br />
bir zırh olarak üretilmiş ve bu şekilde koruma için<br />
gerekli alan ve kütle azaltılmıştır. Bu gelişme ile<br />
seramik zırhlar ana yapıyı oluşturan bir unsur<br />
olmuştur [4].<br />
Ağırlık tasarrufu için zırhı bulunmayan askeri nakliye<br />
uçaklarının tehdit bölgelerindeki alçak uçuşlarında<br />
küçük çaplı mermilere karşı korunması için seramik<br />
zırhlar yaygın olarak kullanılmaktadır (Şekil 1).<br />
Seramik zırhlar çift dayanımlı zırhlar ailesine<br />
girmektedir. Burada ön plaka sert, arka plaka ise<br />
sünektir. Öndeki sert plaka darbeyle beraber delici<br />
nesneyi kırarken arkadaki sünek plaka geri kalan<br />
darbe enerjisini emer ve mermi ve seramik parçalarını<br />
muhafaza eder.<br />
Arka plaka malzemesi olarak düşük yoğunluğu<br />
nedeniyle alüminyum yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />
Elyaf takviyeli plastik kompozitler de düşük<br />
yoğunlukları, yüksek dayanım ve yüksek kopma<br />
enerjileri nedeniyle tercih edilmektedir [5].<br />
Seramiğin görevi kırılma konisi aracılığı ile mermi<br />
enerjisini arka plaka üzerine dağıtmak ve delme<br />
258
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 1. RAF C-130 uçağına takılan seramik zırh panelleri [8]<br />
Şekil 2. Bir merminin seramik zırha çarpması [7]<br />
süresince mermiyi aşındırmaktır. Bu şekilde,<br />
merminin arka plaka üzerinde küçük bir bölgeye<br />
temas ederek burada malzeme dayanımını aşan<br />
gerilemeler uygulaması ve plakada yerel bir hasar<br />
oluşturması önlenir. Delme süresince sert ve aşındırıcı<br />
seramik parçacıkları mermiyi aşındırır ve kütlesini<br />
azaltır (Şekil 2) [6].<br />
Seramik zırhın mermiyle delinmesi sırasında mermi<br />
ucu kırılması, mermiden seramiğe momentum iletimi,<br />
seramiğe yük uygulanması, seramiğin kırılması,<br />
259<br />
kırılmış seramik parçacıklarına mermi tarafından yük<br />
uygulanması, merminin aşınması, seramik<br />
parçacıklarının seramik yüzeyinden geriye doğru<br />
fırlaması, şok dalgası oluşması ve bu şok dalgalarının<br />
birbirleriye etkileşimi gibi farklı mekanizmalar ortaya<br />
çıkmaktadır. Tüm bu mekanizmaların bazıları ayrı<br />
ayrı bazıları ise eş zamanlı olarak ortaya çıkar ve<br />
seramiğin darbe davranışının tek bir parametreye bağlı<br />
olarak incelenmesini zorlaştırır [8].<br />
Zırh başarımının ölçülmesi farklı zırh sistemlerinin<br />
karşılaştırılmasında büyük öneme sahiptir. Balisitk<br />
limit hızı (V 50 ) zırhların karşılaştırılmasında kullanılan<br />
önemli bir parametredir. Balistik limit hızı bir zırhın<br />
durdurabileceği en yüksek mermi hızı olarak<br />
tanımlanabilir. Deneysel olarak bu balistik hızın<br />
hesaplanmasında aynı özelliğe sahip zırhlara yapılan<br />
değişik hızdaki atışlarda hedefi delip geçen en düşük<br />
hızlı üç mermi ile hedefi geçemeyen en yüksek hızlı<br />
üç merminin hızlarının ortalaması alınır.<br />
Delip geçme olayının doğası gereği karmaşık olması<br />
ve birden fazla parametreye bağlı olması nedeniyle<br />
delip geçme olayının analitik yöntemlerle<br />
incelenmesini zorlaştırmaktadır. Deneysel çalışma ise<br />
oldukça pahalı ve zaman alan bir işlemdir. Bu tür<br />
karmaşık olayları çözümlemek için kapsamlı sayısal<br />
çözümleme teknikleri kullanmak üçüncü bir yol olarak<br />
ortaya çıkmıştır.
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Bu çalışmada sabit kalınlıktaki seramik ve alüminyum<br />
plakalardan oluşan bir seramik/alüminyum zırh<br />
sistemi incelenmiştir. Mermi hızı değiştirilerek zırhın<br />
balistik limit hızı araştırılmış ve hız değişiminin<br />
sistemin genel davranışına olan etkisi sayısal<br />
yöntemler kullanılarak incelenmiştir.<br />
II. SAYISAL ÇÖZÜMLEME<br />
5 mm kalınlıkları olan seramik ve alüminyum<br />
plakalar sırt sırta yerleştirilmiş olup aralarındaki<br />
yapıştırıcı etkisi ihmal edilmiştir. Çözümlemenin<br />
işleme zamanının azaltılması amacıyla iki boyutlu<br />
eksenel simetrik modelleme yapılmıştır. Bu nedenle<br />
seramik ve alüminyum plakalar dairesel olarak<br />
varsayılmıştır. Seramiğin çapı 50 mm olarak alınmış<br />
ve merminin merkezden dik açıyla vurduğu kabul<br />
edilmiştir. Alüminyum arka plakanın çapı ise 90 mm<br />
seçilmiş ve seramikle merkezlenmiştir. Şekil 3’te<br />
Autodyn-2D v.4.3 paket programının orjinal çıktısı<br />
görülmektedir. Sağ tarafta malzemelerin renk kodları<br />
verilmiştir. Buna göre; AL203-99.5 – %99.5’lik<br />
Alümina seramik, Steel – Çelik, Cart Brass – Pirinç,<br />
Antimonal Lead – Antimon Kurşun alaşımı anlamına<br />
gelmektedir. Şekil 3, sayısal çözümün sıfırıncı<br />
döngüsündeki (Cycle 0), dolayısıyla başlangıç<br />
zamanındaki (Time 0 ms) durumunu ve mm, mg, ms<br />
birimleri de (Units) hesaplamalarda hangi birimlerin<br />
kullanıldığını göstermektedir.<br />
alüminyum alaşımı seçilmiştir. Malzeme özellikleri<br />
Tablo 1 ve Tablo 2’de verilmiştir.<br />
Bu çalışmada 7.62 mm zırh delici AP mermisi<br />
modellenmiştir. Bu modellemede çelik çekirdek (AISI<br />
1070), çelik çekirdeğin arkasındaki denge kütlesi<br />
(kurşun-antimon) ve metal kaplama (pirinç) ayrı ayrı<br />
ele alınmıştır. Bu parçaların her biri için uygun ağ<br />
modelleri oluşturularak programda tek bir mermi<br />
oluşturacak şekilde birbirine tanıtılmıştır.<br />
Tablo 1. Seramik plakaların mekanik özellikleri [9]<br />
Yoğunluk<br />
Sertlik<br />
Elastisite Modülü<br />
Basma Dayanımı<br />
3-Nokta Eğilme Dayanımı<br />
3<br />
3.8 g/cm<br />
9 Mohs<br />
300x10 3 MPa<br />
2100 MPa<br />
330 MPa<br />
Tablo 2. Alüminyum plakaların mekanik<br />
özellikleri [10]<br />
Yoğunluk<br />
2.78 g/cm<br />
Elastisite Modülü 73.1 GPa<br />
Kayma Modülü 28 GPa<br />
Akma Dayanımı 324 MPa<br />
Kopma Dayanımı 469 MPa<br />
Kopma Uzaması % 20<br />
3<br />
Seçilen konfigürasyon Autodyn-2D paket<br />
programında SPH (Düzgün Parçacık Hidrodinamiği)<br />
tekniği ile modellenmiştir. Çözümlemede parçacık<br />
boyutu yeterli hassasiyet elde edilebilecek büyüklükte<br />
kullanılmıştır.<br />
Çözümlemede merminin bütün elemeanlarına zırha<br />
dik yönde olacak şekilde bir hız verilmiştir.<br />
Şekil 3. Sayısal model görüntüsü<br />
Modellemede alüminyum plakanın çevresi radyal ve<br />
eksenel yönde sabitlenmiştir. Seramiğin çevresi ise<br />
sadece radyal yönde hareket etmeyecek şekilde<br />
tanımlanmıştır.<br />
Seramik malzeme olarak %99.5 yoğunlukta alümina<br />
(Al 2 O 3 ), arka plaka malzemesi olarak ise 2024-T351<br />
III. SAYISAL ÇÖZÜMLEMENİN<br />
İRDELENMESİ<br />
Seçilen seramik zırhın balistik limitinin sayısal<br />
yöntemlerle bulunabilmesi için program değişik<br />
mermi hızları için çalıştırılmıştır. Ayrıca balistik hızın<br />
üzerindeki mermi hızları için mermi ve hedefin<br />
incelenmesine yönelik olarak daha büyük mermi hızı<br />
aralığında da sayısal çözümlemeler elde edilmiştir.<br />
Bunun için mermi hızı 200 ile 1000 m/s arasında 100<br />
m/s’lik aralıklarla değiştirilmiş, 2000 m/s’lik hıza<br />
kadar da çıkılmıştır. Balistik limitin üzerindeki hızlar<br />
için merminin çıkış hızları Tablo 3’te görüldüğü gibi<br />
kaydedilmiştir. Şekil 4’te 600 m/s’lik ilk mermi hızı<br />
için zırhın delinme aşamaları görülmektedir.<br />
Zırh çıkış hızının merminin ilk hızına bağlı olarak<br />
değişimi Şekil 4’te görülmektedir. Bu grafikten de<br />
görüldüğü gibi seçilen seramik zırhın verilen mermi<br />
için balistik hızının 400 m/s olduğu anlaşılmaktadır.<br />
260
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 4. 600 m/s ilk hızla atılan merminin hedefle etkileşimi<br />
Mermi Çıkış Hızı (m/s)<br />
2200<br />
2000<br />
1800<br />
1600<br />
1400<br />
1200<br />
1000<br />
800<br />
600<br />
400<br />
200<br />
Tablo 3. Mermi çıkış hızları<br />
Mermi giriş hızı<br />
[m/s]<br />
Mermi çıkış hızı<br />
[m/s]<br />
200 0<br />
300 0<br />
400 0<br />
500 206<br />
600 314<br />
700 404<br />
800 606<br />
900 686<br />
1000 808<br />
1500 1390<br />
2000 1920<br />
0<br />
0 200 400 600 800 1000 1200 1400 1600 1800 2000 2200<br />
Mermi Giriş Hızı (m/s)<br />
Şekil 5. Zırh çıkış hızının ilk mermi hızına bağlı<br />
olarak değişimi<br />
261<br />
Balistik hızın aşılması durumunda merminin giriş hızı<br />
ile çıkış hızı arasındaki farkın (V 0 -V f ) balistik limitten<br />
sonra düştüğü gözlenmiştir (Şekil 5).<br />
IV. DENEYSEL DOĞRULAMA<br />
Bu çalışmada 5 mm alümina ve 5 mm çelikten oluşan<br />
sabit kalınlıktaki bir kompozit zırhın balistik limiti<br />
sayısal yöntemlerle bulunmuştur. Sayısal yöntem ile<br />
elde edilen bu bulguların deneysel çalışma<br />
sonuçlarıyla karşılaştırılması ideal bir yöntemdir.<br />
Ancak, bu çalışmada kullanılan merminin değişik<br />
hızlarda atılabilmesi, değişik barut hakkı olan<br />
mermilerin imalini gerektirmesi gibi pratik açıdan bazı<br />
zorlukları içermektedir. Bu zorlukların aşılması ve<br />
sayısal yöntemin güvenilirliğinin ve doğruluk payının<br />
belirlenmesi için sayısal çözümde kullanılan program,<br />
benzer koşullarda deneyi yapılan bir zırh sistemi için<br />
denenmiştir. Bu doğrulama çalışmasında, 6 mm’lik<br />
standat kalınlığa sahip alümina 8 mm kalınlığındaki<br />
St-37 çelik plakaya ince bir epoksi filmi ile<br />
yaıştırılmıştır. Oluşturulan seramik/çelik zırh sistemi<br />
7.62 mm AP mermisi ile MKEK’nun Kırıkkale’deki<br />
Silah Fabrikası’nda atış testine tabi tutulmuştur. Bu<br />
zırh sisteminin, hızı 797.3 m/s olarak ölçülen mermiyi<br />
ancak durdurabildiği gözlenmiştir. Aynı ölçülerdeki<br />
zırh sistemi ve mermi modellenmiş ve Atuodyn paket<br />
programı ile sayısal çözümü yapılmıştır. Sayısal<br />
çözüm sonuçlarına göre mermi parçalanmakta, ancak<br />
zırh sistemini delmektedir. Mermi parçasının hedef<br />
arkasındaki çıkış hızı 153 m/s olarak ölçülmüştür. Bu<br />
duruma göre, merminin, parçalanmayıp kütlesinin<br />
değişmediği varsayılsa dahi, kinetik enerjisi çarpışma<br />
öncesindeki enerjisinin %3.68’ine düşmektedir. Bu<br />
ise, adı geçen paket programı ile yapılan sayısal<br />
çözümün kabul edilebilir bir hata payı ile bu tip zırh<br />
sistemlerinin incelenmesinde kullanılabileceğini<br />
göstermektedir.<br />
V. SONUÇ<br />
5 mm alümina ve 5 mm alüminyum plakadan oluşan<br />
seramik zırhın 7.62 mm AP mermisi için balistik<br />
hızının 400 m/s olduğu sayısal çözümlemede elde
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
edilmiştir. Balistik hızın üzerindeki mermi hızları için<br />
mermi çıkış hızındaki düşme miktarı hız arttıkça<br />
azalmaktadır. Sayısal yöntemlerle seramik ve benzeri<br />
zırhların tasarımının ve çözümlemesinin kabul<br />
edilebilir bir hata payı ile yapılabileceği<br />
anlaşılmaktadır.<br />
TEŞEKKÜR<br />
Yazarlar Autodyn yazılımını sağladığı için Century<br />
Dynamics Şirketine, deneylerin yapılmasına izin veren<br />
MKEK’e ve sayısal çözümleme için donanım desteği<br />
veren ODTÜ-BİLTİR/SAVSİS Birimine teşekkür<br />
eder.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Los Alamos National Labratory, Los Alamos and<br />
Industry Team Up to Develop Method of<br />
Protection Against Small-Arms Fire, Dateline:Los<br />
Alamos, pp. 7-9, 10, 1996.<br />
[2] R.M. OGORKIEWICZ, Technology of Tanks,<br />
Technology of Tanks, Vol. 2, pp. 357-378, Jane’s<br />
Information Group, (1991).<br />
[3] R.M. OGORKIEWICZ, Advances in Armor<br />
Materials, Int. Defense Review,Vol. 4, pp.349-<br />
352, (1991).<br />
[4] R.K. BART and J.C. LINDBERG, Ceramic<br />
Bodyguards, Advanced Materials and Processes,<br />
Vol. 132 (3), pp. 69-72, (1987).<br />
[5] R.M. OGORKIEWICZ, Technology of Tanks,<br />
Technology of Tanks, Vol. 2, pp. 357-378,<br />
Jane’s Information Group, (1991).<br />
[6] D.J. VIECHNICKI, M.J. SLAVIN and M.I.<br />
LIMAN, Development and Current Status of<br />
Armor Ceramics, Ceramic Bulletin, Vol. 70 (6),<br />
pp. 1035- 1039, (1991).<br />
[7] T.A. NOBBE, Lightening Armor’s Load,<br />
Machine Design, Vol. 59 (3), pp. 44-50, (1987).<br />
[8] T. ÇAKIR, Impact Resistance of Alumina<br />
Ceramics to Kinetic Energy Projectiles, Y.L. Tezi,<br />
ODTÜ, (2003).<br />
[9] KALEPORSELEN Elektroteknik San. A.Ş.,<br />
<strong>Yüksek</strong> Teknoloji Seramikleri, s. 6, (2003).<br />
[10] Autodyn-2D v4.3 Material Library.<br />
262
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KARE BİR PLAKANIN PATLAMA SONUCU OLUŞAN<br />
DEFORMASYONUNA PATLAMA UZAKLIĞININ ETKİSİ<br />
Yener AKUŞ<br />
e-posta: yenerakus@hotmail.com<br />
R. Orhan YILDIRIM<br />
e-posta: orhany@metu.edu.tr<br />
ODTÜ, Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği Bölümü, 06531, Ankara<br />
ÖZET<br />
Yapıların yeterince kuvvetli dinamik yükler altında<br />
büyük kalıcı deformasyonlara uğraması hem çok ilgi<br />
çeken, hem de pratikte kullanımı olan bir konudur.<br />
Patlama sonucu oluşan basınç dalgaları çok değişik<br />
karakterlere sahiptir. Çok kısa süre içerisinde<br />
maksimum değerine ulaşır, daha sonra yavaş yavaş<br />
azalır ve ortam basıncının altına düşer ve bir vakum<br />
etkisi yaratır. Patlamanın yıkıcı etkisi, patlayıcının<br />
basıncı, patlayıcının cinsi ve patlamaya maruz kalan<br />
yapısal elemanın patlama merkezine uzaklığı gibi<br />
birtakım parametrelere bağlıdır. Bu çalışmada, sabit<br />
miktardaki bir C4 patlayıcının infilak etmesi<br />
sonucunda 2 mm kalınlığındaki kare şeklindeki çelik<br />
plakanın orta noktasında oluşturduğu deformasyon<br />
sayısal yöntemlerle bulunmuştur. Patlayıcı uzaklığının<br />
deformasyona olan etkisi ayrıca incelenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Patlayıcı, sahip olduğu potansiyel enerjiyi, çok kısa<br />
sürede bir gaz bulutu ortaya çıkartarak boşaltabilen bir<br />
malzemedir. Açığa çıkan bu gaz, etrafına yüksek<br />
miktarlardaki enerjiyi o kadar kısa bir sürede uygular<br />
ki, bu gazın oluşturduğu basınç dalgası, bir yüzey ile<br />
karşılaştığında bu yüzeye oldukça büyük etki kuvveti<br />
uygular. Yeterli miktarda patlayıcı kullanıldığında o<br />
yüzey üzerinde kalıcı hasarlar meydana getirebilir.<br />
Son yıllarda meydana gelen bazı olaylar, patlayıcıların<br />
etkileri üzerindeki çalışmaları daha bir dikkat çekici<br />
hale getirmiştir. Cook [1] ve Held [2,3] daha çok<br />
patlama basıncı ve basınç dalgasının oluşumu,<br />
özellikleri ve dağılımı üzerinde çalışmışlardır. Johson<br />
ve arkadaşları [4] tarafından ise ticari patlayıcılar<br />
üzerinde çalışmalar yapılmış ve su ortamında basınç<br />
dalgası üzerinde incelemelerde bulunulmuştur.<br />
Patlayıcıların yüzeyler üzerinde etkileri konusunda ise<br />
son zamanlarda oldukça fazla çalışmalar yapılmıştır.<br />
Örneğin Chan ve arkadaşları [5] kapalı bir mekanda<br />
patlamaları incelemiştir. Kapalı bir mekanda yapılan<br />
incelemeler, yansıma miktarı çok olduğu için oldukça<br />
karmaşıktır. Kirişler üzerinde çalışmalar yapmış olan<br />
Menkes ve Opat [6] uygulanan kuvvetin artan<br />
miktarına bağlı olarak oluşan üç ayrı deformasyon<br />
fazını ortaya çıkartan kişilerdir. Bu fazlar sırasıyla<br />
şöyledir; Faz I- Kalıcı deformasyon; Faz II- Kalıcı<br />
deformasyon ile beraber kenarlarda oluşan yırtılmalar;<br />
Faz III- Enine kesilme. Plakalar, kirişlere göre daha<br />
karmaşık bir yapıya sahiptirler. Kirişlerin<br />
deformasyonu ile ilgili ortaya çıkan bu tarzlar, dairesel<br />
plakalar için Teeling ve Nurick [7] tarafından<br />
incelenmiştir. Sonlu eleman analizleri ile ise,<br />
Rudnapatna ve diğerleri [8] ile Jacinto ve diğerleri [9]<br />
plakaların patlama basıncı altındaki davranışlarını<br />
incelemişlerdir. Bu çalışmada ise öncellikle kare<br />
plakaların deformasyon tarzları hakkında bilgi<br />
verilecek, bazı modellemeler ile plakaların basınç<br />
altındaki deformasyonu sonlu eleman metodu ile<br />
incelenecektir.<br />
Şekil olarak karenin seçilmesindeki asıl amaç,<br />
yapılarda ve araçlarda kullanılmakta olan yapısal<br />
malzemelerin genellikle dört kenarlı seçilmesidir.<br />
Örneğin, uçak ve helikopterlerde kullanılan yapısal<br />
elemanlar, ana gövdeyi oluşturan ve bu araçların<br />
iskeletini oluşturan ana taşıyıcı elemanların üzerini<br />
kaplayan elemanlar, kare veya dikdörtgen şekillidir.<br />
Simetrik bir analiz elde edebilmek için kare profil<br />
seçilmiştir. Bu çalışma, uçak ve helikopter gibi hava<br />
araçlarının yakınında, çevresinde veya içerisinde<br />
meydana gelebilecek patlamaların analizinde bir temel<br />
teşkil etmektedir.<br />
II. KARE PLAKALARIN PATLAMA ETKİSİ<br />
İLE DEFORMASYONU<br />
Kaza sonucu veya kasti meydana gelen bazı olaylar<br />
neticesinde, son zamanlarda patlamaya karşı korunma<br />
önemli konulardan biri haline gelmiştir. Patlamanın<br />
yapılar üzerindeki etkileri oldukça yıkıcı olabilir.<br />
Askeri araçlar ve binalar, önemli sivil binaların<br />
bombalı saldırılara maruz kalması, araştırmacıların<br />
konuya ilgisini artırmıştır.<br />
Bu kısımda plakaların basınç altında deformasyon<br />
davranışları incelenecektir. Menkes ve Opat’ın kirişler<br />
için bulmuş olduğu üç ayrı deformasyon fazı vardır.<br />
Faz I – Kalıcı deformasyon<br />
Faz II – Kalıcı deformasyon ile birlikte kenarlarda<br />
oluşan yırtılmalar<br />
263
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Faz III – Enine Kesilme<br />
Faz II ise kendi içinde üç kısma ayrılır. [8]<br />
Faz II * – Kısmi yırtılma<br />
Faz IIa – Tam yırtılma ve devam eden orta nokta<br />
deformasyonu<br />
Faz IIb – Tam yırtılma ve azalan orta nokta<br />
deformasyonu.<br />
Faz I, sadece kalıcı deformasyonu içermektedir. Kare<br />
plakalarda basınç yoğunlaşması nedeniyle, merkeze en<br />
yakın kenar noktası, kenarın orta noktası, ilk önce<br />
yırtılmaya başlar ki bu durumda plaka Faz II’ye girmiş<br />
demektir. Faz II * kısmi yırtılma oluşumudur. Yırtılma<br />
tüm kenar boyunca devam ederse, bir süre sonra plaka<br />
bağlı olduğu yerden kurtulur. Yalnız, basıncın<br />
etkisinin devamı halinde plaka serbest kalıp uçmaya<br />
başlar ve Faz IIa oluşur. Bu esnada orta nokta<br />
deformasyonu plaka kopmasına rağmen devam eder.<br />
Eğer kopma erken safhalarda oluşmuş ve orta nokta<br />
deforme olmaya devam etmiyor ise, Faz IIb’ye<br />
geçilmiş demektir. Faz III ise malzemenin kalıcı<br />
deformasyona fazla maruz kalmayıp, çerçevesinden<br />
kesilip kurtulması ve uçmaya başlamasıdır.<br />
Şekil 2. 3 boyutlu Faz II * deformasyonu (I*=0.98)<br />
Bu fazlar arası geçişi, birimsiz impuls hesaplaması ile<br />
bulunur. [8]<br />
I * = I / (Ah (ρσ o ) 1/2 ) (1)<br />
Burada I, patlayıcının oluşturduğu impuls, A plaka<br />
alanı, h plaka kalınlığı, σ o akma mukavemeti ve ρ<br />
özkütledir. Birimsiz impuls değeri 0.5-0.75 civarında<br />
veya üzerinde ise Faz I’den Faz II’ye dönüşüm başlar.<br />
Bu değer 1-1.5 civarında veya üzerinde ise Faz II, Faz<br />
III’e dönüşür. Aşağıda Şekil 1, Şekil 2 ve Şekil 3’te<br />
Faz I, Faz II * ve Faz III’e örnekler verilmiştir [8].<br />
Bu şekiller 89mmx89mm çelik bir plaka için<br />
verilmiştir.<br />
Şekil 3. Faz III deformasyon profili<br />
III. UZAKLIK DEĞİŞİMİNİN PLAKA<br />
DEFORMASYONU ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ<br />
Şekil 4’te analiz düzeneği ve Tablo 1’de analiz verileri<br />
sunulmuş olan kare plakaların patlama basıncı etkisi<br />
altında deformasyonu, bir sonlu eleman modelleme<br />
programı olan Autodyn 3D v.4.3 ile modellenmiştir.<br />
Patlayıcı olarak C4 seçilmiştir. Patlayıcı yüzey<br />
üzerinde uygun simetrik bir basınç dağılımı elde<br />
etmek için küre şeklinde alınmıştır. Patlama küre<br />
merkezinden patlayıcının ateşlenmesi ile elde<br />
edilmiştir. Küresel şekilli patlayıcı x, y ve z<br />
düzlemlerinde 15‘er düğüm noktası olacak şekilde<br />
2745 elemanlı bir ağ yapısına sahiptir. Plakalar ise<br />
kalınlıkları boyunca 3’er düğüm, kenar uzunlukları<br />
boyunca 25’er düğüm noktası olacak şekilde toplam<br />
576 ağ elemanı ile modellenmiştir.<br />
2 mm plaka<br />
a<br />
Patlayıcı<br />
Şekil 1. Faz I için orta nokta deformasyon grafiği.<br />
Şekil 4. Analiz Düzeneği<br />
264
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Tablo 1. Analizde kullanılan veriler<br />
Sıra No a(mm) P a (kPa) m c4 (g) r c4 (mm)<br />
1 100 101.3 163.7 26.8<br />
2 125 101.3 163.7 26.8<br />
3 150 101.3 163.7 26.8<br />
Burada verilen değerlerden P a , ortam basıncını, m c4 ,<br />
kullanılan C4 miktarını ve r c4 , ise kullanılan küre<br />
şeklindeki C4’ün yarıçapını belirtmektedir.<br />
Ağ yapısı oluştururken patlayıcını yoğunluğu ağırlığı<br />
ve çapı göz önüne alınmıştır. Yalnız bu seçime etki<br />
eden daha önemli bir faktör daha vardır. Patlama<br />
plakaya ulaştığı anda patlayıcıdaki ve plakadaki<br />
eleman büyüklüklerinin orantılı olması gerekmektedir.<br />
Bu durum, kullanılan sayısal yöntemdeki elemanların<br />
büyüklük farkından kaynaklanan hataların azalmasına<br />
neden olduğundan gerçeğe daha yakın neticeler<br />
vermektedir. Bu nedenle patlayıcının patlama<br />
öncesindeki eleman büyüklükleri plakada kullanılan<br />
elaman büyüklüklerinden çok daha küçük seçilmiştir.<br />
Daha küçük elemanların seçimi durumunda ise hem<br />
plaka hem de C4 için işlem zamanı çok artmakta ve<br />
alınan sonuçlarda birbirlerine göre önemli farklılıklar<br />
görülmemektedir. Bu nedenle alınan ağ elemanı<br />
büyüklüğünün bu problem için uygun olduğu<br />
anlaşılmaktadır. Sınır şartları olarak, kenar<br />
düzlemlerinin x, y ve z eksenlerinde hareket etmediği<br />
yani rijid bir yapıya bağlanmış olduğu var sayılmıştır.<br />
Analizler, 3 boyutlu Lagrange işlemcisiyle<br />
çözümlenmiştir. Bu çözümde ilgili alan tuğla şekilli ağ<br />
elemanlarıyla örülmüştür ve bu elamanlar üzerinde<br />
akış ve durum değişkenleri (pozisyon, hız ve basınç<br />
gibi) tanımlanmıştır. Bu değişkenlerle oluşan kısmi<br />
diferansiyel denklemler, sonlu fark denklemlerine<br />
dönüştürülerek sonucu uygun zaman aralıklarında<br />
yenilemek suretiyle hesaplamalar yapmaktadır.<br />
Yapılacak analizler ile ilgili olarak Tablo 2’de impuls<br />
ve birimsiz impuls değeri verilmiştir.<br />
Tablo 2. Analizde kullanılan veriler<br />
Sıra No I (N.s) I *<br />
1 107.7 0.68<br />
2 59.74 0.38<br />
3 35.08 0.22<br />
Kullanılan sayısal analizlerde maddenin kırılma<br />
modeli kullanılmamıştır. Bu nedenle, Faz II’de<br />
oluşması gereken kenar yırtılmaları gözlenmemiş ve<br />
problemin çözümü Faz I içerisinde<br />
sonuçlandırılmıştır.<br />
Çelik plakanın ve patlayıcının malzeme özellikleri<br />
Tablo 3’te verilmiştir.<br />
Tablo 3. Kullanılan çeliğin ve C4’ün malzeme<br />
özellikleri<br />
Çelik<br />
C4<br />
σ = 240 MPa<br />
e= 9 x 10 6 kJ/m 3<br />
E = 200 GPa<br />
ρ C4 = 1601 kg/m 3<br />
ρ s = 7830 kg/m 3<br />
Çelik için verilen değerlerden σ akma mukavemetini,<br />
E elastisite modülünü, ρ s ise çeliğin özkütlesini ifade<br />
etmektedir. C4 için ise, e birim hacimde patlayıcının<br />
enerjisi ve ρ C4 patlayıcının özkütle bilgileridir.<br />
Modellerde patlayıcı, plakanın orta noktasından dik<br />
olarak 100 mm, 125 mm ve 150 mm uzaklıkta<br />
alınmıştır. Çözümlemeler sonucunda plakaların kendi<br />
düzlemlerine dik yöndeki plastik deformasyonları elde<br />
edilmiştir. Plastik deformasyonların plakanın karşılıklı<br />
iki kenarın orta noktalarını birleştiren hat üzerindeki<br />
değişimleri sırasıyla Şekil 5, 6 ve 7 de görülmektedir.<br />
Burada dikkati çeken husus deformasyonun köşe ve<br />
tepe noktalarını birleştiren bir üçgen şeklini almasıdır.<br />
Bu da basınç yüklemesinin çok kısa süreli ani bir<br />
basınç yüklemesi şeklinde olduğunun bir kanıtıdır.<br />
Ancak plakayla patlayıcı arasındaki uzaklık arttıkça<br />
basınç dalgasının maksimum değerinin düşmesi ve<br />
pozitif faz süresinin uzamasından dolayı deformasyon<br />
eğrisi üçgen şeklinden daire kesiti şekline doğru bir<br />
değişiklik göstermektedir.<br />
Deformasyon (mm)<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
100 mm patlama mesafesinde 163.7 g C4<br />
-120<br />
-90<br />
-60<br />
-30<br />
0<br />
30<br />
60<br />
Yatay Mesafe (mm)<br />
2 mm plaka<br />
90<br />
120<br />
Şekil 5. 2 mm kalınlığında bir kare çelik plakanın 100<br />
mm uzağında patlayan 163.7 g C4 patlayıcının plaka<br />
üzerinde oluşturduğu deformasyon profili<br />
265
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Deformasyon (mm)<br />
20<br />
18<br />
16<br />
14<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
0<br />
-120<br />
125 mm patlama mesafesinde 163.7 gr C4<br />
-100<br />
-80<br />
-60<br />
-40<br />
-20<br />
0<br />
20<br />
40<br />
Yatay Mesafe (mm)<br />
60<br />
2 mm plaka<br />
80<br />
100<br />
120<br />
Orta Nokta Deformasyonu (mm)<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
0<br />
Uzaklık - Deformasyon Grafiği<br />
2 mm<br />
100 125 150<br />
Patlama Uzaklığı (mm)<br />
Şekil 6. 2 mm kalınlığında bir kare çelik plakanın 125<br />
mm uzağında patlayan 163.7 g C4 patlayıcının plaka<br />
üzerinde oluşturduğu deformasyon profili<br />
Deformasyon (mm)<br />
12<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
0<br />
150 mm patlama mesafesinde 163.7 gr C4<br />
-120<br />
-90<br />
-60<br />
-30<br />
Şekil 7. 2 mm kalınlığında bir kare çelik plakanın 150<br />
mm uzağında patlayan 163.7 g C4 patlayıcının plaka<br />
üzerinde oluşturduğu deformasyon profili<br />
Şekil 8’de ise plakaların orta noktasında oluşan<br />
maksimum deformasyonun patlayıcı uzaklığı ile olan<br />
değişimi verilmektedir. Beklendiği gibi patlayıcının<br />
plakaya olan uzaklığı arttıkça plakanın maksimum<br />
deformasyon değeri düşmektedir.<br />
IV. SONUÇ<br />
Günümüzde, özellikle önemli sivil ve askeri yapıların<br />
ve araçların patlamaya karşı korumalı hale getirilmesi<br />
konusundaki çalışmalar yaygınlaşmaktadır. Sonlu<br />
elemanlar metodu ile statik uygulamalar dışında<br />
dinamik uygulamalar için de oldukça<br />
0<br />
30<br />
60<br />
Yatay Mesafe (mm)<br />
90<br />
2 mm plaka<br />
120<br />
Şekil 8. 2 mm kalınlığında bir kare çelik plakanın<br />
patlama uzaklığına bağlı olarak orta nokta<br />
deformasyonunun değişim grafiği<br />
doğru modellemeler yapılabilmektedir. Autodyn 3D<br />
programı ile 2 mm kalınlığındaki plakalar için<br />
modellemelerin sonuçlarına göre 240 mm x 240 mm x<br />
2 mm çelik plakanın 100 mm, 125 mm, 150 mm<br />
arasındaki değişen mesafeler için sırasıyla 25 mm,<br />
18.6 mm, 11.4 mm orta nokta deformasyonu<br />
bulunmuştur.<br />
Bir patlama sonucunda ani ve yüksek basınç<br />
değerlerine ulaşan şok dalgaları oluşmaktadır. Bu<br />
dalgaların plakalar üzerindeki etkisi sayısal<br />
yöntemlerle incelenebilmektedir. Bu şekilde çok<br />
masraflı olan deneysel yöntemlerin çok sayıda<br />
kullanılması önlenerek tasarımın yapılmasında zaman<br />
ve para kazancı sağlanabilmektedir. Ulaşılan sonuçlar<br />
neticesinde plakalar üzerinde yapılan sayısal<br />
çözümlemeler ile tasarım parametrelerinin<br />
optimizasyonu yapılabilmektedir. Bu şekilde<br />
sonuçların doğrulanması açısından gereken deney<br />
sayısı en aza indirilebilmektedir.<br />
TEŞEKKÜR<br />
Yazarlar Autodyn yazılımını sağladığı için Century<br />
Dynamics Şirketine ve sayısal çözümleme için<br />
donanım desteği veren ODTÜ-BİLTİR/SAVSİS<br />
Birimine teşekkür eder.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] M. A. Cook, The Science of High Explosives,<br />
1971<br />
[2] M. Held, “TNT-Equivalence”, Propellants,<br />
Explosives, Pyrotechnics, Vol. 8, 158-167, 1983<br />
[3] M. Held, “Blast Waves In Free Air”, Propellants,<br />
Explosives, Pyrotechnics, Vol. 8, 1-7, 1983<br />
[4] J. N. Johnson, C. L. Mader, S. Goldstein,<br />
“Performance Properties of Commercial<br />
266
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Explosives”, Propellants, Explosives,<br />
Pyrotechnics, Vol. 8, 8-18, 1983<br />
[5] P. C. Chan, H. H. “A Study of Inside An<br />
Enclosure”, Journal of Fluids Engineering, Vol.<br />
116, Iss. 3, 450-455, 1994<br />
[6] S. B. Menkes, H. J. Opat, “Tearing and Shear<br />
Failures in Explosively Loaded Clamped Beams”,<br />
Experimental Mechanics, Vol. 13, 480-486, 1973<br />
[7] R.G. Teeling- Smith, G.N. Nurick, “The<br />
Deformation And Tearing Of Thin Circular Plates<br />
Subjected To Impulsive Loads”, International<br />
Journal of Impact Engineering, Vol. 11, Iss. 1,<br />
279-291, 1993<br />
[8] N. S. Rudnapatna, R. Vaziri, M. D. Olson,<br />
“Deformation and Failure of Blast Loaded Square<br />
Plates”, International Journal of Impact<br />
Engineering, Vol. 22, 449-467, 1999<br />
[9] A. C. Jacinto, R. D. Ambrosini, R. F. Danes,<br />
“Experimental and Computational Analysis of<br />
Plates under Air Blast Loading”, International<br />
Journal of Impact Engineering, Vol. 25, 927-947,<br />
2001<br />
[10] “AUTODYN v.4.3 Theory Manual”, Century<br />
Dynamics, 2003<br />
267
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TAŞIMACILIK<br />
Vildan KORUL 1<br />
e-posta: vkorul@anadolu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O., <strong>Sivil</strong> Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
20. yüzyılda hızla gelişen taşımacılık sektörü<br />
ekonomik ve sosyal kalkınmaya, dünya ticaretinin<br />
yaygınlaşmasına, mal/hizmet ve insan hareketliliğine<br />
önemli katkılarda bulunmaktadır. Ancak bu kadar<br />
hızla büyüyen ve gelişen taşımacılık sektörünün<br />
bölgesel ve küresel boyutta olumsuz çevre etkileri de<br />
gün geçtikçe artmaktadır. Teknoloji ve iletişimin<br />
akıl almaz hızla geliştiği günümüzde çevre<br />
değerlerinin önemi uluslararası üst düzey ilişkiler<br />
çerçevesinde ele alınmakta ve ortak çözümler<br />
üretilmeye çalışılmaktadır. Son yıllarda sosyal<br />
sorumluluk çerçevesinde rekabetin önemli bir koşulu<br />
haline gelen sürdürülebilir kalkınma kavramının<br />
önemi her alanda giderek artmaktadır. Bu çalışmada,<br />
özellikle havayolu taşımacılığı faaliyetlerinin çevresel<br />
etkileri göz önüne alınarak büyümeyi canlandırmak,<br />
toplumun yaşam kalitesini artırmak, çevresel ve<br />
ekonomik gelişmenin sürdürülebilir ekonomik<br />
kalkınma ile bağlantısını ortaya koymak<br />
amaçlanmaktadır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Dünyada insanoğlunun yaşamaya başladığı ilk günden<br />
itibaren çevre-insan ilişkileri başlamıştır. Önceleri<br />
insan çevre karşısında güçsüz kalmış, daha sonra onu<br />
denetimi altına almıştır. Sanayi devrimi ve bilgi<br />
toplumu çağının yaşandığı 20. yüzyılda büyüme<br />
anlayışı içinde doğal kaynaklar artan üretime bağlı<br />
olarak azalırken üretim sonucu çevreye verilen çıktılar<br />
ile tüketim sonucu oluşan atıklar çevre sorunlarını<br />
gündeme getirmiştir [1].<br />
Teknoloji ve iletişimin sınır tanımadan hızla geliştiği<br />
günümüzde, kazanım ve kayıpları ile çevre değerleri<br />
hemen her toplumu eşit koşullarda etkilemektedir. Bu<br />
gerçeğin farkına varılması ile doğayı koruma ve<br />
çevresel değerler için yeni boyutlarda önlemler alma<br />
yolunda yoğun bir çaba içine girilmiştir. 1960’lı<br />
yıllardan sonra başlayan çevre hareketleri ilk defa<br />
1972 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından<br />
Stockholm’de yapılan bir konferans ile uluslararası<br />
boyutlarda tartışılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin de<br />
katıldığı bu konferans dünya çevre politikasının<br />
başlangıç noktası olarak kabul edilmiş ve bu tarihten<br />
sonra çevre koruma hareketleri günümüze kadar<br />
devam etmiştir. Bu konferansın ardından 1973 yılında,<br />
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) adı<br />
altında merkezi Nairobi’de bulunan devamlı bir<br />
komisyon kurulmuş ve çevresel faaliyetleri düzenleme<br />
görevi bu kuruluşa verilmiştir [2].<br />
Birleşmiş Milletler tarafından kurulan ve Gro Harlem<br />
Brundland başkanlığındaki Dünya Çevre Kalkınma<br />
Komisyonu tarafından hazırlanan 1987 tarihli “Ortak<br />
Geleceğimiz” adlı raporda “karar vermede ekonomik<br />
ve ekolojik düşünceleri bütünleştirmenin<br />
sürdürülebilir kalkınma stratejisinin ana teması“<br />
olduğu vurgulanmış, bugünün gereksinmelerini ve<br />
beklentilerini, geleceğin gereksinim ve<br />
beklentilerinden ödün vermeksizin karşılamanın<br />
yollarını aramak olduğu belirtilmiştir [3].<br />
1970’li yıllardan başlayarak ulusal ve uluslararası<br />
boyutta pek çok çevresel faaliyete konu olan Türkiye,<br />
ilk ve önemli adımını 1982 yılında, anayasaya çevre<br />
hakkını koyarak atmıştır. Türk Anayasası’nın 56.<br />
maddesine göre, çevreyi geliştirme çabasında<br />
bulunmadan, daha iyi çevre koşulları sağlamadan<br />
çevreyi korumaya çalışmak, gelişmeyi engelleyici<br />
durağan bir çevreciliğe yol açabilir. Bu nedenle söz<br />
konusu madde çevrenin korunması ve geliştirilmesini<br />
birlikte düzenlemiştir.<br />
Ortak Geleceğimiz raporunda adı geçen sürdürülebilir<br />
kalkınma ilkesi, 389 sayılı ve 9 Kasım 1989 tarihli<br />
Çevre Müsteşarlığı’nın kuruluş ve görevleri<br />
hakkındaki kanun hükmünde kararnamenin 2.<br />
maddesinde yer alarak, Türk Çevre Hukuku’nda genel<br />
bir ilke olarak kabul edilmiştir [2].<br />
Türkiye, sürdürülebilir kalkınma ilkesinin en önemli<br />
öğeleri olan doğal kaynakların rasyonel kullanımı,<br />
sektörel kararlara çevre politikasının dahil edilmesi ve<br />
koordinasyonu gibi konuları 6. Beş Yıllık Plan<br />
hedeflerine almış, bu amaçları gerçekleştirmek için<br />
çevre sektörü özel ihtisas komisyonları oluşturmuştur.<br />
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, 1987 yılında Dünya<br />
Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından “bugünün<br />
ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama<br />
268
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kabiliyetinden ödün vermeden karşılayan kalkınma”<br />
olarak tanımlanmıştır. Brezilya’nın başkenti Rio de<br />
Janerio’da, 1992 yılında toplanan Dünya Zirvesi’nde<br />
Birleşmiş Milletler sosyal, ekonomik ve çevresel<br />
faktörlerin birbiriyle karşılıklı ilişki içinde olduğunu<br />
ve birbirini etkilediğini kabul etmiştir. Uzun vadede<br />
sürdürülebilir sonuçların alınabilmesi için bu<br />
ihtiyaçların birbiriyle dengeli bir şekilde karşılanması<br />
gerektiği kabul edilmiştir. Rio Zirvesi yerel, ulusal ve<br />
küresel düzeyde tüm dünya için bir amaç olarak<br />
sürdürülebilir kalkınma kavramını öne çıkarmıştır.<br />
Birleşmiş Milletler zirvesi sonucunda küresel bir<br />
sürdürülebilir eylem planı olan Gündem 21 kabul<br />
edilmiştir. Gündem 21 ve Dünya Zirvesinin diğer<br />
sonuç belgelerinin uygulanmasının zirveden sonra da<br />
izlenip değerlendirilmesi amacı ile Sürdürülebilir<br />
Kalkınma Komisyonu kurulmuştur. Her yıl düzenli<br />
olarak bu komisyona 50’nin üzerinde bakan<br />
düzeyindeki katılımcının yanı sıra 1000’den fazla sivil<br />
toplum kuruluşu çalışmalara destek vermektedir.<br />
Komisyon, hükümetleri ve uluslararası kuruluşları<br />
çevre ve sektörler arası konularda çalışma toplantıları<br />
ve konferanslar düzenlemeleri için yönlendirmektedir<br />
[4].<br />
II. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA MODELİ<br />
Sürdürülebilir kalkınma kavramı; “gelecek nesillerin<br />
kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye<br />
atmadan bugünkü nesillerin ihtiyaçlarını<br />
karşılayabilen kalkınma” ya da “insan müdahalesine<br />
uğrayan doğal ekosistemlerin taşıma kapasitesinin<br />
dışına taşmamak koşuluyla insan yaşamının kalitesini<br />
düzeltmek” şeklinde tanımlanabilmektedir. Değişik<br />
tanımları yapılan sürdürülebilir kalkınma aşırı ya da<br />
gereksiz kaynak israfını önlemeyi amaçlamaktadır.<br />
Böylece, sürdürülebilir kalkınma gerek bugünün<br />
dünyasında tüm insanların eşit bir kalkınma<br />
temposuna kavuşması gerekse de gelecek nesillerin<br />
dünyasında kalkınmaya olanak tanıyacak kaynakların<br />
var olmasını garanti etmeye çaba göstermektedir [5].<br />
Ekonomik kalkınmanın yeni bir modeli olan<br />
sürdürülebilir kalkınma modeli, uzun vadede çevreyi<br />
de dikkate alarak, kaynakların israf edilmeden<br />
optimum kullanımını amaçlamaktadır. Bu model hem<br />
doğal kaynakların etkinliğini hem de çevresel<br />
kalitenin korunmasını göz önünde bulundurarak<br />
ekonomik ve sosyal kalkınma ile ekolojik dengeyi<br />
birlikte ele almaktadır [6].<br />
Sürdürülebilir kalkınma modeli oldukça geniş<br />
kapsamlıdır. Sürdürülebilir kalkınma anlayışı;<br />
büyümeyi canlandırmak, büyümenin kalitesini<br />
değiştirmek, asgari ihtiyaçlardan iş edinmeye kadar<br />
temel insani ihtiyaçları karşılamak, sürdürülebilir bir<br />
nüfus düzeyini garantiye almak, kaynak tabanını<br />
korumak ve zenginleştirmek, teknolojiyi yeniden<br />
yönlendirmek ve riski yönetmek, karar vermede çevre<br />
ve ekonomiyi birleştirmek ile insanlar arasında ve<br />
insanla doğa arasındaki uyumun yükseltilmesini<br />
amaçlamaktadır. Söz konusu amaçlara ulaşabilmek<br />
için gerekli koşullar aşağıda sıralanmıştır [7];<br />
• Karar almada vatandaşların etkin katılımı<br />
sağlayan bir siyasal sistem,<br />
• Kendi çabasıyla ve sürdürülebilir şekilde<br />
üretim ve teknik bilgi sağlayabilecek bir<br />
ekonomik sistem,<br />
• Uyumsuzluk halinde doğan sorunlara çözüm<br />
bulabilen ya da çözümlere destek veren bir<br />
sosyal sistem,<br />
• Sürekli yenilikler arayan bir teknolojik<br />
sistem,<br />
• Kalkınma için gerekli ekolojik tabanı<br />
korumaya saygı gösteren ve katkı sunan bir<br />
üretim sistemi,<br />
• Ticaret ve finansmanda sürdürülebilir düzeni<br />
destekleyen bir uluslararası sistem,<br />
• Esnekliğe ve katılıma açık, kendini düzeltme<br />
yeteneğine sahip bir yönetim sistemi.<br />
Sürdürülebilir kalkınma anlayışı çevresel kaygıların<br />
açık bir göstergesidir. Bu anlayışla yönetilen<br />
işletmeler, çevresel kaygıları kuruluşundan tüketim<br />
sonrası geri beslemeye kadar aralıksız taşıyan ve katkı<br />
sunmak için her alandaki faaliyetlerini sürekli denetim<br />
altında tutan yeşil işletmelerdir. Yeşil işletmeler<br />
günümüzde sürdürülebilir kalkınmanın motor gücünü<br />
oluşturmaktadır. Söz konusu işletmelerde<br />
sürdürülebilir çalışmanın özel amaçları aşağıdaki<br />
şekilde sıralanmaktadır [8].<br />
• Maliyeti düşük, fayda ve verimliliği yüksek<br />
aynı zamanda doğa dostu mal ve hizmet<br />
sunabilmek.<br />
• Mal, hizmet ve kaynakları doğal sistemlere<br />
ters düşmeden uyum sağlayacak şekilde<br />
planlamak.<br />
• Uygunluğu test edilmiş ve kanıtlanmış<br />
çalışma yöntemlerini kullanmak.<br />
• Yeni ve temiz teknolojiler geliştirmek,<br />
çevreyi koruyucu yatırımlara yönelmek.<br />
• Esnek ve kolay denetlenebilir bir yönetim<br />
sistemi kurarak çevre koruyucu alternatifleri<br />
hızlı ve etkin bir şekilde sisteme entegre<br />
etmek. Çalışanların karar alma ve uygulama<br />
aşamalarına etkin katılımın sağlanarak<br />
motivasyon ve iş tatminini çevreyi koruyarak<br />
gerçekleştirmenin yollarını açmak.<br />
Görüldüğü gibi, işletmelerdeki çevre koruma<br />
uygulamaları ve çevre yönetim sistemleri, çevreci<br />
olmanın yanı sıra giderleri azaltarak kalkınmaya<br />
önayak olan sürdürülebilir kalkınma sisteminin temel<br />
taşları ve gelişme noktalarıdır.<br />
269
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
III. SÜRDÜRÜLEBİLİR TAŞIMACILIK<br />
Geçen yüzyılda taşımacılıkta sürdürülebilirlik kavramı<br />
sıkça tartışılmış ve çeşitli tanımlar ortaya<br />
konulmuştur. Black [9] sürdürülebilir taşımacılığı;<br />
“mevcut taşıma ve hareketlilik ihtiyacının gelecek<br />
nesillerin ihtiyacını karşılama yeteneğini tehlikeye<br />
atmadan karşılamak” olarak tanımlamıştır.<br />
<strong>Havacılık</strong> Çevre Federasyonuna göre sürdürülebilir<br />
taşımacılık sistemi, sosyo-ekonomik ihtiyaçlardan mal<br />
ve insanın hareketliliğini sağlayan tüm taşımacılık<br />
sistemleri ve alt yapıları ile uzun dönemli ekolojik<br />
sistem kapasitesinin bütünleşmesidir [9].<br />
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütüne (OECD)<br />
göre çevresel sürdürülebilir taşımacılık sistemi; halk<br />
sağlığını ve ekolojik sistemi tehlikeye atmadan,<br />
gelecek nesillerin hakkını ihlal etmeden bugünün<br />
hareketlilik ihtiyacını karşılayabilmektir.<br />
Sürdürülebilirlik tanımında sadece çevresel boyutu ele<br />
almak yeterli değildir. Sürdürülebilirlik kavramı<br />
içinde toplumun varlıkları, üretim, insan kaynağı gibi<br />
tüm ekonomik ve sosyal konular da yer almaktadır<br />
[10].<br />
Dünyada insan faaliyetlerinin bir çoğunda olduğu gibi<br />
havayolu taşımacılığı faaliyetlerinin de çevreye<br />
olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu etkiler aşağıdaki<br />
gibi özetlenebilir [11]:<br />
1. Havaalanı yakınlarında hava kirliliği<br />
• Uçak motorundan çıkan gazlar<br />
• Havaalanı yer faaliyetlerinde kullanılan<br />
motorlu araçlardan çıkan gazlar<br />
• Havaalanı ile şehir arasında ulaşımı<br />
sağlayan araçlardan çıkan gazlar<br />
2. Küresel ısınma<br />
• Asit yağmurlarına da yol açan uzun süreli<br />
hava kirliliği<br />
• Sera etkisi<br />
• Ozon tabakasının zarar görmesi<br />
3. Uçak gürültüsü<br />
• Uçak hareketlerinden doğan gürültü<br />
• Havaalanında uçak motor testi sonucu olan<br />
gürültü<br />
4. Uçak kazaları<br />
• Uçak kazaları sonucu ölümler,<br />
yaralanmalar, mal ve mülke verilen<br />
zararlar<br />
• Acil durumlarda uçak yakıtının<br />
boşaltılması<br />
5. Sıkışıklık ve gecikmeler<br />
• Havaalanı içinde ve havaalanına<br />
ulaşımdaki karayolunda trafik tıkanıklığı<br />
6. Havaalanı inşası<br />
• Arazinin işgali<br />
• Toprak erozyonu<br />
• Çevredeki bitki örtüsü ve hayvanlar<br />
üzerindeki olumsuz etkisi<br />
7. Havaalanı çevresinde su ve toprak kirliliği<br />
• Havaalanı atıklarının yol açtığı kirlilik<br />
• Yakıt ve yağ tanklarındaki sızıntının yol<br />
açtığı kirlilik<br />
8. Havaalanı atıkları<br />
• Uçak servis ve bakımında çevreye zararlı<br />
maddelerin kullanımı<br />
• Havaalanının ve gelen uçakların yiyecek,<br />
içecek ve temizlik atıkları.<br />
Havayolu taşımacılığının çevreye verdiği bu olumsuz<br />
etkilerin yanı sıra ekonomik ve sosyal faydalar da<br />
yaratmaktadır. Dünyada 1.6 milyardan fazla iş ve<br />
eğlence amaçlı yolcu havayolunu kullanmaktadır.<br />
Otoriteler tarafından yapılan araştırmalara göre 2010<br />
yılına kadar bu sayının 2.3 milyarı geçeceği<br />
düşünülmektedir. Dünya çapında bugün 28 milyon<br />
olan doğrudan ve dolaylı istihdamın 2010 yılında 31<br />
milyona çıkması beklenmektedir. Turizm sektörü,<br />
uçak ve motor imalatı sektörü ile ilgili diğer faaliyetler<br />
de düşünüldüğünde havacılık sektörünün dünya<br />
ekonomisine olan katkı daha da artmaktadır.<br />
Gelecekte bu sektörden fayda sağlayacakların sayısı<br />
giderek artacağından gelecek nesillerin<br />
yararlanabileceği büyümenin garanti altına<br />
alınabilmesi için bugünden ekonomik, sosyal ve<br />
çevresel stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir.<br />
Günümüz uçakları, geliştirilen teknoloji sayesinde<br />
1960’lı yıllardaki jet motorlarından %75 oranında<br />
daha sessizdir ve gelecekte daha sessiz olması için<br />
hem teknik hem de mevzuat alanında çalışmalar<br />
sürdürülmektedir. Önceki yıllara oranla %70 yakıt<br />
tasarruflu günümüz uçakları her 100 yolcukilometrede<br />
3.5 litre yakıt harcayarak diğer taşımacılık<br />
sistemlerinden daha verimli olma çalışmalarını<br />
sürdürmektedir [12].<br />
IV. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYI<br />
DESTEKLEYİCİ KRİTERLER<br />
Ekonomik kalkınma kavramından daha geniş bir<br />
anlam ifade eden sürdürülebilir kalkınma ekonomik,<br />
sosyal ve çevresel hedefler arasında optimal bir denge<br />
sağlamayı amaçlamaktadır. Mevcut kaynakların<br />
tüketiminde uzun dönemli risklerin azaltılması ve<br />
kuşaklar arası eşitliğin (gelecek nesillerin hakkına<br />
saygılı olmak) sağlanması ana hedef olarak<br />
belirlenmiştir. Aşağıda, bu hedeflere ulaşmada<br />
kullanılan, sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen<br />
ekonomik, sosyal ve çevresel kriterler üzerinde<br />
durulmaktadır [13].<br />
270
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Ekonomik Kriterler<br />
Taşımacılık sisteminin sürdürülebilir olması için ters<br />
çevresel etkiler yaratmadan serbest pazarda rekabet<br />
edebilecek, değişen talebe sürekli ve etkin bir şekilde<br />
cevap verebilecek esnek bir yapıya sahip olması<br />
gerekmektedir. Havayolu taşımacılığı düşünüldüğünde<br />
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında ele alınması<br />
gereken ekonomik kriterler aşağıda sıralanmıştır [14]:<br />
Yerel, bölgesel ve küresel anlamda istihdam yaratma<br />
ve büyümeye katkısı<br />
Bölgesel ve küresel anlamda seyahat süresinin<br />
kısalması ve hızının artması; varış noktaları arasındaki<br />
gecikme ve trafik sıkışıklığındaki gelişmeler<br />
Küresel anlamda verimlilik, birim başına maliyet ve<br />
fiyatlandırmadaki gelişmeler<br />
Bölgesel ve küresel anlamda serbest pazar şartlarında<br />
performansın artırılması<br />
Yerel ve bölgesel anlamda alt yapı maliyetlerinin<br />
azaltılması ve maliyetin geri dönüşü<br />
Küresel anlamda enerji tasarrufunun sağlanması.<br />
Sosyal Kriterler<br />
Sosyal sürdürülebilir taşımacılık hayat standardı ve<br />
kalitesinin geliştirilmesini tanımlamaktadır.Sosyal<br />
boyut taşımacılık sistemi ve planlamasının bir parçası<br />
olarak yoksulluğun azaltılmasını benimsemektedir.<br />
Yoksulların da taşımacılık ihtiyacının en etkin şekilde<br />
karşılanması ile sistemin gelişimi sağlanmakta,<br />
sürdürülebilir kalkınmadaki eşitlik ilkesi yerine<br />
getirilmektedir. Havayolu taşımacılığında<br />
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için ele<br />
alınması gereken sosyal kriterler aşağıda sıralanmıştır<br />
[15]:<br />
Bölgesel ve küresel anlamda güvenlik; kaza sayısı, her<br />
yıl ve her taşımacılık biriminde meydana gelen<br />
ölümler ve yaralanmaların azalması<br />
Uzak bölgelere erişebilirlik; az gelişmiş ve düşük<br />
yolcu talebi olan bölgelere gerçekleştirilen uçuş<br />
sayısının artması<br />
Katılımcılık; havaalanı genişletme çalışmalarında<br />
bölge halkı, çevre kuruluşları ve diğer sosyal gruplar<br />
ile planlamanın paylaşımı.<br />
Çevresel Kriterler<br />
Ekonomik teknolojinin yaratılması çevresel<br />
sürdürülebilir taşımacılık için gerekli ancak yeter<br />
koşul değildir. Arazi kullanım planlaması, talep<br />
yönetimi ve birleşik taşımacılık sisteminin<br />
oluşturulması gibi stratejik harekat gerekmektedir.<br />
Sürdürülebilir havayolu taşımacılığının sağlanabilmesi<br />
için dikkate alınması gereken çevresel kriterler<br />
aşağıda sıralanmıştır [15]:<br />
Küresel anlamda enerji kullanımında verimlilik ve<br />
iklim değişikliğine yol açan CO2, NOx ve diğer<br />
kirletici gazların yayılımının azaltılması<br />
Yerel anlamda gürültü; havaalanı çevresinde yaratılan<br />
gürültünün azaltılması<br />
Küresel anlamda hava kirliliğinin önüne geçilmesi<br />
Yerel ve bölgesel anlamda arazi kullanım planlaması<br />
Bölgesel anlamda doğal yaşamın korunması.<br />
Taşımacılık sisteminde ekonomik, sosyal ve çevresel<br />
sürdürülebilirlik politikaları birbirlerini karşılıklı<br />
olarak tamamlamaktadırlar. Sürdürülebilir<br />
kalkınmanın yaratılmasında bu üç boyut arasında bir<br />
denge ve sinerji üretilmektedir.<br />
İstihdam ve yaşam konforu yaratan hareketlilik ve<br />
taşımacılık teknolojisindeki gelişim için oluşturulan<br />
politikalar daha çok trafik yaratmakta yaratılan bu<br />
trafik çevresel bozulmalara yol açmaktadır. Bu<br />
nedenle çevresel ve ekonomik sürdürülebilirlik<br />
arasında bir denge kurulmalıdır.<br />
Güvenlik ve sağlık, her kesim tarafından ulaşılabilir<br />
bir fiyatlama, dışsal etkenlerin azaltılması, verimli<br />
dizayn ve operasyonun sağlanması ile etkin alt yapı<br />
yatırımları için ekonomik, sosyal ve çevresel<br />
stratejilerin belirlenmesinde bir denge kurulup sinerji<br />
yaratılmaya çalışılmalıdır. Taşımacılık sistemindeki<br />
gelişimin olumsuz etkilerini en aza indirerek<br />
potansiyel sinerjiyi kullanmak bu sistemin<br />
sürdürülebilir kalkınma felsefesi ile yönetilmesiyle<br />
mümkündür [16].<br />
V. SONUÇ<br />
Taşımacılık sisteminin alt sistemlerinden birisi olan<br />
havayolu taşımacılığı insanları, ülkeleri ve kültürleri<br />
birbirine bağlayan önemli bir ağ durumundadır.<br />
Havayolu taşımacılığı, yaratılan istihdam, yeni<br />
pazarlara giriş açısından dünya ticaretinin vazgeçilmez<br />
bir unsuru olarak görülmektedir. Ekonomik ve sosyal<br />
fayda sağlayarak ürün ve hizmetlerin en hızlı ve<br />
güvenli biçimde hareketini gerçekleştirmektedir. Bu<br />
nedenle, 2000’li yıllarda sürdürülebilir taşımacılığın<br />
sağlanmasında uzun vadeli çevreyi korumak ve<br />
zenginleştirmekle ilgili sorunlara yönelik gözlemlerin<br />
yapılıp eylem planlarının oluşturulmasına, dünya<br />
toplumunun beklenti ve amaçlarını belirleyip çevre<br />
stratejilerinin belirlenmesine daha fazla değer<br />
verilmelidir.<br />
Havayolu taşımacılığının en önemli çevresel<br />
etkilerinden olan gürültü, hava kirliliği ve arazi<br />
kullanımına ilişkin karşılaşılan sorunlara yeni<br />
teknoloji ve özel operasyonel yöntemler geliştirilerek<br />
etkileri azaltılmakta, havayolu-demiryolu<br />
sistemlerinin bütünleştirilmesi ile trafik sıkışıklığı ve<br />
gecikme sorununun önüne geçilme fırsatı yaratılmaya<br />
çalışılmaktadır.<br />
Diğer taşımacılık sistemleri ile karşılaştırıldığında<br />
havayolu taşımacılığının giderek artan talebi<br />
karşılarken ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve<br />
271
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
çevresel sorumluluklar arasında sürdürülebilir bir<br />
denge yarattığı söylenebilir. Tüm taşımacılık<br />
sistemlerinde, sadece bugünün değil yarının<br />
ihtiyaçlarının da karşılanabilmesi için doğal<br />
kaynakların tüketilmediği ya da yeterince tüketildiği<br />
ve kaynakların kendilerini yenilemelerine olanak<br />
sağlayan, akılcı kullanım sonucu doğadaki dengeyi<br />
daha az etkileyen bir yöntemsel yaklaşım olan<br />
sürdürülebilir kalkınmanın benimsenmesi ve<br />
uygulanması gerekmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] S. Özçelik, 21.yy’a Doğru Doğal Kaynaklar<br />
Üzerine Yeni Perspektifler,<br />
http://geocities.com/tatarkirim/cevre.html 1993.<br />
[2] H. Zilelioğlu, Sürdürülebilir Kalkınma Yönünden<br />
Çevre Hukuku, Sürdürülebilir Kalkınma El<br />
Kitabı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı<br />
Yayınları:Ankara, s.77,85, 1991.<br />
[3] Ö. Kuleli, A. Sonat, Türkiye’de Çevre, Yeni<br />
Yüzyıl Kitaplığı, s.13, 1995.<br />
[4] Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Dünya<br />
Zirvesi,<br />
http://www.cevre.gov.tr/johannesburg/rio2002.ht<br />
m 15.01.2004.<br />
[5] M. Fisunoğlu, “Sürdürülebilir Kalkınma ve<br />
Ekonomi”, Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı,<br />
Ankara: Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları<br />
s.40, 1990.<br />
[6] H. Bulut, M. Emir, H. Örs, “Az Gelişmiş<br />
Ülkelerde Ekonomik Kalkınma İle Çevre Koruma<br />
Amaçlarının Uyumlaştırılması”, Ekonomik<br />
Büyüme ve Çevre Korunması, s.14, 1991.<br />
[7] T.C. Çevre Bakanlığı, 1.Çevre Şurası Çalışma<br />
Belgeleri, Ankara: T.C. Çevre Bakanlığı<br />
Yayınları, s.10, 1991.<br />
[8] A. Özcan, İşletmelerde Çevre Yönetimi ve BEKO<br />
Elektronik A.Ş. Örneği, Yayınlanmamış <strong>Yüksek</strong><br />
Lisans Tezi, Eskişehir: Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.32, 2001.<br />
[9] B. Graham and C. Guyer, “Environmental<br />
Sustainability, Airport Capacity and European Air<br />
Transport Liberalization: Irreconcilable Goals”<br />
Journal of Transport Geography Vol.7, Iss.3,<br />
p.165-180, 1999.<br />
[10] D.L. Greene and M. Wegener, Sustainable<br />
Transportation, Journal of Transport Geography,<br />
Vol.5, no.3, pp.177-190, 1997.<br />
[11] M. Janic, “Aviation Externalities:The<br />
accomplishments and problems”, Transportation<br />
Research Part D Transportation and Environment,<br />
No.4, p.159-180, 1999.<br />
[12] ATAG, ATAG Resolution on Sustainable<br />
Aviation, http://www.atag.org , 21.04.2003.<br />
[13] United Nations, Economic and Social<br />
Commission for Asia and Pacific, Sustainable<br />
Transport Pricing and Charges,<br />
http://www.unescap.org/tctd/pubs/pricetoc.htm<br />
10. 01.2004.<br />
[14] Y.Shiftan, S. Kaplan, S. Hakkert, Scenario<br />
Building as a Tool for Planning a Sustainable<br />
Transportation System, Transportation Research<br />
Part D No.8, pp.323-342, 2003.<br />
[15] P.Upham, D. Raper, C. Thomas, Towards<br />
Sustainable<br />
Aviation,<br />
http://www.earthscan.co.uk/samplechapters/<br />
13.01.2004.<br />
[16] Airfields Environment Thrust, Aviation and<br />
Sustainable<br />
Development,<br />
http://www.gael.net/aet/sustain.html 7.02.2000<br />
272
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVAYOLU İŞLETMELERİ İÇİN ANA ÜS SEÇİMİ<br />
Hakan OKTAL¹<br />
Ziya DÜZTEPELİLER²<br />
e- posta: hoktal@anadolu.edu.tr e-posta: zduztepeliler@anadolu.edu.tr<br />
¹Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
²Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Orta ve uzun mesafelerde hız, konfor, zaman tasarrufu<br />
gibi avantajlarla, diğer ulaşım sistemlerine oranla<br />
daha çok tercih edilen hava taşımacılığı, küreselleşme<br />
düşüncesinin doğmasına neden olan önemli bir<br />
sektördür.1978 yılında Amerika Birleşik<br />
Devletleri’ndeki serbestleşme hareketi, dünyanın<br />
diğer bölgelerini de etkilemiş ve bütün dünyada<br />
havayolu pazar yapısı değişmiştir. Bunun sonucu<br />
olarak, havayolu işletmeleri, varlıklarını<br />
sürdürebilmek, gelirlerini arttırabilmek ve diğer<br />
havayolu işletmeleri ile rekabet edebilmek için uçuş<br />
ağ yapılarını geliştirmişlerdir.Topla dağıt sistemi ağ<br />
yapısı, havayolu işletmelerinin başarılı olabilmek için<br />
geliştirdiği bir ağ yapısıdır. Havayolu işletmeleri, bu<br />
ağ yapısının merkez havaalanları içinden bir ya da<br />
birkaç tanesini ana üs olarak seçerek, etkili ve<br />
başarılı bir yönetim oluşturmayı amaçlamışlardır.<br />
Seçilen ana üssün uçuş ağ yapısına uygun olması,<br />
havayolu işletmelerinin pazar gücünü artırmakta ve<br />
bulundukları havaalanında onlara bazı üstünlükler<br />
sağlamaktadır.Bu çalışmada diğer çalışmalardan<br />
farklı olarak, havayolu işletmelerinin ana üs<br />
seçiminde göz önünde bulundurmaları gereken<br />
kriterlerin tümü belirlenerek ortaya konmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hava taşımacılığı sektörü küreselleşme oluşumuna<br />
etkisi, yarattığı iş hacmi, istihdam kapasitesi ve<br />
ürettiği milyarlarca dolarlık değerle, dünyanın önemli<br />
sektörlerinden biridir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde<br />
yaşayan insanların birbirleri ile iletişim ve<br />
etkileşimlerinin gelişmesini, ticaretin ve turizmin<br />
artmasını sağlayan en önemli ulaşım sistemidir.<br />
Havayolu pazarındaki gelişmeler, oluşan rekabet<br />
şartları, havayolu işletmelerini yeni teknikler<br />
geliştirmeye zorlamıştır. Pazar ve rekabet üstünlüğü<br />
sağlayabilmek için yapılan çalışmalar sonucu,<br />
havayolu işletmeleri uçuş ağı yapılarını<br />
değiştirmişlerdir. Geliştirilen yeni ağ yapısı topla dağıt<br />
sistemi ile sağlanan düşük maliyetler ve bir çok<br />
noktaya uçabilme imkanı, işletmelerin pazar ve<br />
rekabet gücünü arttırmıştır. Dinamik bir yapısı olan<br />
hava taşımacılığı sektörünün başarısı, yönetimin<br />
başarılı olmasıyla doğrudan ilgilidir. Yönetimin<br />
başarılı olması, gelişen olaylara anında ve doğru bir<br />
şekilde müdahale ederek gerçekleşebilir. Operasyonun<br />
ve pazarın içinde olmak, gelişen olaylara ve<br />
karşılaşılan p roblemlere anında müdahale edebilme<br />
ve doğru kararlarla, doğru çözümler üretebilmede<br />
başarıyı arttıran en önemli faktördür. Bu nedenle<br />
havayolu işletmeleri organizasyonlarını, faaliyetlerinin<br />
en yoğun olduğu havaalanlarında kurmak<br />
istemektedirler. Ana üs olarak tanımlanan bu tür<br />
havaalanları için, genelde topla dağıt sistemi ağ<br />
yapısının merkez havaalanları tercih edilmektedir. Bu<br />
çalışmanın amacı, bir havayolu işletmesinin bir<br />
havaalanını ana üs olarak seçerken nasıl bir süreçten<br />
geçmesi ve hangi kriterleri göz önünde bulundurması<br />
gerektiğini ortaya koymaktır.<br />
II. UÇUŞ AĞ YAPILARI VE TOPLA DAĞIT<br />
SİSTEMİ ( Hub and spoke )<br />
Havayolu işletmeleri için ağ yapıları ve bu yapının<br />
yönetimi günümüzde oldukça önem kazanmıştır.<br />
Çünkü ağ yapısı ve yönetimi, havayolu işletmesinin<br />
daha geniş bir pazara ulaşmasına ve bu pazarda etkili<br />
olabilmesine neden olan faktörlerden biri haline<br />
gelmiştir. Havayolu işletmelerinin kullandıkları çeşitli<br />
ağ yapıları vardır. Doğrusal, çapraşık ve topla dağıt<br />
olarak adlandırılan ağ yapıları çeşitli özelliklere<br />
sahiptir.<br />
●Doğrusal ağ yapısı: Ana üs yada merkez<br />
havaalanından kalkan uçakların, varış noktasına<br />
ulaşıncaya kadar, teknik nedenlerle veya yolcu almak<br />
amacıyla iniş kalkış yaparak kullandıkları bir ağ<br />
yapısıdır [1].<br />
●Çapraşık ağ yapısı: Birçok noktanın birbirileri ile<br />
doğrudan bağlantısı olan ve genellikle iç hat<br />
taşımacılığında kullanılan bir ağ yapısıdır[1].<br />
●Topla dağıt sistemi: Bir merkez havaalanı ve bu<br />
havaalanına hemen hemen aynı uzaklıkta olan daha<br />
küçük havaalanlarının oluşturduğu bir ağ yapısıdır.<br />
Merkez havaalanı, merkezin çevresindeki bölgenin<br />
içinde bir yerleşim yerinden diğerine seyahat eden<br />
yolcuların transfer noktası olarak kullanılan stratejik<br />
olarak yeri belirlenmiş havaalanıdır[2]. Sistemin<br />
işleyişi, küçük havaalanlarından aynı anda merkez<br />
273
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
havaalanına gelen yolcu ve yükün, kısa bir zaman<br />
içinde aktarmasının yapılarak varış noktalarına<br />
dağıtımının gerçekleştirilmesi şeklindedir[3]. Bu<br />
sistem içinde aynı akış ters yönlü de<br />
gerçekleşmektedir. Diğer merkez havaalanlarından<br />
gelen yolcu ve yük, kısa bir zaman dilimi içinde<br />
uçaklar arasında yer değiştirerek varış noktaları olan<br />
küçük havaalanlarına dağıtılır. Bu sistemin iyi<br />
işlemesi için, dalga olarak adlandırılan, çok sayıda<br />
küçük havaalanlarından merkez havaalanına aynı<br />
zamanda gelen ve yine aynı zamanda ayrılan yolcu ve<br />
yük transfer işlemlerinin mümkün olduğunca fazla<br />
olması gerekmektedir[4].<br />
III. ANA ÜS KAVRAMI<br />
Ana üs yada topla dağıt sistemindeki merkez<br />
havaalanı terimleri arasında anlam farklılığı vardır.<br />
Serbestleşmeden önce FAA ana üs terimini, kapsamlı<br />
hizmetlerin sunulduğu büyük havaalanları için<br />
kullanmıştır. Serbestleşmeden sonra havayolu<br />
işletmeleri uçuş ağlarını ve sıklıklarını kendileri<br />
belirlemişlerdir. Bu durum havayolu işletmelerinin<br />
hangi havaalanını ana üs, hangilerini ana üsse<br />
bağlanan diğer havaalanları olarak belirlemelerine<br />
neden olmuştur.<br />
Topla dağıt sisteminde merkez havaalanı olarak<br />
kullanılan havaalanlarından diğer merkez<br />
havaalanlarına ve kendine bağlantısı olan daha küçük<br />
havaalanlarına uçuş hizmeti sağlanır. Bazı<br />
havaalanları sadece bir havayolu işletmesi tarafından<br />
ana üs olarak kullanılırken, bazıları iki yada daha fazla<br />
havayolu işletmesi tarafından ana üs olarak<br />
kullanılabilir[5]. Ana üs olarak belirlenmiş<br />
havaalanları, topla dağıt sistemine göre merkez<br />
havaalanı olarak kullanılmalarına karşın, topla dağıt<br />
sisteminde merkez havaalanı olarak belirlenmiş<br />
havaalanlarının hepsi bir havayolu işletmesi tarafından<br />
ana üs olarak kullanılmayabilir. Örneğin FAA’nın<br />
havaalanı sınıflamasında büyük merkez havaalanı<br />
olarak tanımlanan Kansas City havaalanı herhangi bir<br />
havayolu işletmesi tarafından ana üs olarak<br />
kullanılmamaktadır[6].<br />
Ana üsler, topla dağıt sistemindeki merkez<br />
havaalanlarında gösterilen faaliyetlere ek olarak,<br />
havayolu işletmelerinin yönetim, bakım vb.<br />
faaliyetlerinin de yer aldığı havaalanlarıdır. Havayolu<br />
işletmeleri genellikle topla dağıt sisteminin bir yada<br />
birkaç havaalanını kendilerine ana üs olarak seçerek<br />
organizasyonlarını buralarda yoğunlaştırırlar. Bunun<br />
nedeni, dinamik bir yapısı olan havayolu endüstrisinde<br />
her an karşılaşılan değişikliklere, yönetimin<br />
müdahalesinin en kısa zamanda ve doğru olarak<br />
yapılabilme gereksinimini karşılamaktır. Ayrıca<br />
Uluslar Arası <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Kuralları ve bağlı<br />
bulunulan otoritenin yasal zorunlulukları gereği<br />
havayolu işletmeleri bir havaalanını ana üs olarak<br />
belirlemelidir.<br />
IV. ANA ÜS SEÇİM KRİTERLERİ<br />
Havayolu işletmeleri ana üs seçiminde, ilk çıkış<br />
noktalarından varış noktasına gidecek iş sınıfı<br />
yolcuların yoğun olduğu bir çevrede, pazarın<br />
gerektirdiği bütün noktalara uçuş yapabilecek bir<br />
konumda ve tercihen yakınlarda bir başka havayolu<br />
işletmesinin baskın olarak kullandığı başka bir merkez<br />
havaalanı olmamasına dikkat etmelidir[4].<br />
Havayolu işletmelerinin ana üs seçimi için göz önünde<br />
bulundurmaları gereken kriterlerin sayısı, içeriği ve<br />
önem dereceleri farklı durumlar için değişim<br />
göstermekle birlikte, yapılan pazar araştırmaları<br />
sonucu elde edilen veriler doğrultusunda, havayolu<br />
işletmesi ana üs belirleme ihtiyacı duyarsa, ana üs<br />
olarak seçeceği havaalanında aşağıdaki kriterleri göz<br />
önüne almalıdır.<br />
●Coğrafi Merkez Özelliği: Havayolu işletmesinin<br />
ana üs olarak seçeceği havaalanının, hizmet sunacağı<br />
pazarın ortasında olması gereklidir. Böylece uçuş<br />
zamanı ve maliyet en az düzeyde tutulacaktır.<br />
Coğrafik bir merkezde etkin bir ana üs oluşturmanın<br />
ana nedeni pazarı korumaktır. Etkili bir ana üs,<br />
merkezi ve ara yer olma özelliklerine sahip olmalıdır.<br />
Merkezilik yerel pazarlara doğrudan uçuşlar<br />
düzenlenmesi, ara yer özelliği de coğrafi olarak arada<br />
bulunup trafiğin bağlantı yerini oluşturmasıdır. Trafiği<br />
bağlamak, bir noktayı diğer bir noktaya bağlamaktan<br />
daha az karlı olduğundan, kazançlı bir ana üs<br />
oluşturmak için, ilk çıkış noktasından varış noktasına<br />
yapılan uçuşlar ile trafiği bağlama özelliğinin eşit bir<br />
dengede olması teoride ideal olandır. Yolcu<br />
potansiyelinin yoğun olduğu hatlarda ilk çıkış ve varış<br />
noktasına yapılan doğrudan uçuşlar, ana üssün<br />
bulunduğu şehirdeki iş sınıfı yolcunun yolculuk<br />
frekansını arttıracaktır. Sonuç olarak iyi bir ana üs,<br />
doğrudan ve bağlantı uçuşlarının gerçekleşeceği ana<br />
trafik akışına sahip coğrafi noktada ve yoğun nüfusun<br />
bulunduğu bölgede olmalıdır[7].<br />
●Havaalanının Fiziksel Yeterliliği: Havaalanının<br />
hava ve yer tarafının fiziksel özellikleri dalgalar<br />
halinde gelen uçak ve yolcu sayısına yeterli hizmeti<br />
verebilecek nitelikte olmalıdır. Koordinasyonlu bir<br />
şekilde ayarlanan uçuş dalgalarında uçaklara ve<br />
yolculara sağlanacak hizmetin aksaksız yürümesi<br />
yerde geçen zamanı en aza indirecektir[7]. Ana üs<br />
olarak seçilecek havaalanının hava sahası özellikleri,<br />
kullanılan seyrüsefer yardımcıları ve yaklaşma<br />
ışıkları, pist, taksi yolları, apron, terminal binası, uçak<br />
park sahaları, yangın ekipmanları, yakıt ikmal araçları,<br />
bakım ve yer hizmetleri ekipmanları, sağlık, gümrük,<br />
meteoroloji, havacılık bilgi hizmetleri gibi uçuş destek<br />
birimleri seçim sırasında göz önünde bulundurulması<br />
274
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
gereken unsurlardır. Bir uçağın uçuşa hazırlanması ve<br />
uçuşun gecikme yaşanmadan, uçuş emniyetini<br />
aksatmadan gerçekleştirilebilmesi için havaalanının<br />
fiziki kapasitesinin ve teknik imkanlarının iyi olması<br />
çok önemlidir. Bütün bunların yanı sıra bu teknolojiyi<br />
kullanan ve yöneten insan gücünün eğitimli ve işini iyi<br />
yapan kişiler olması da operasyonun en emniyetli ve<br />
ekonomik bir şekilde gerçekleşmesine etki eden en<br />
önemli faktördür. Fiziki kapasite ve iş gücünden<br />
kaynaklanan tüm aksaklıklar havayolu işletmesinin<br />
maliyetlerini artıracaktır.<br />
●Havaalanının Ekonomik Özellikleri: Ana üs<br />
olarak seçilecek havaalanının ekonomik özellikleri;<br />
hava ve kara tarafının fiziksel özelliklerinin uçak<br />
ekonomisine etkileri, alınan hizmetlerin ücretlerinin<br />
maliyete etkileri olmak üzere iki başlık altında<br />
incelenebilir. Her iki konu havayolu işletmesinin<br />
kazancını etkileyen faktörlerdir. Havaalanı ile uçak<br />
arasında sıkı bir bağ vardır. Uçak, bir uçuşta, kalkış ve<br />
iniş olmak üzere iki kez yerle temas etmektedir.<br />
Düşük hızlarda gerçekleşen bu temas, uçuşun en kritik<br />
anı olup bazı riskler içermektedir. Kalkış, iniş,<br />
tırmanma, alçalma sahalarındaki manialar ile pistin<br />
uzunluğu ve deniz seviyesinden yüksekliği uçak<br />
performansını ve uçuş emniyetini etkileyen en önemli<br />
faktörlerdir. İniş kalkış sahalarındaki manialar,<br />
pist,taksi yolu, apron gibi kullanım alanlarının<br />
boyutları ve yüzey kaplama dayanıklılığı, yer hizmeti<br />
sağlayan ekipmanların yetersizliği gibi bir çok faktör<br />
uçak performansı ve ekonomisi üzerinde etkili<br />
olmaktadır. Ana üs olarak seçilecek havaalanında,<br />
yapılacak uçuşların çokluğu göz önüne alındığında,<br />
havaalanının fiziki yapısının bu tür kazanç kaybına<br />
neden olmaması havayolu işletmesi açısından çok<br />
önemlidir. Bu durumda havaalanının fiziki yapısı, bir<br />
anlamda onun havayolu işletmelerinin kazancına<br />
yaptığı etki açısından, ekonomik bir anlam<br />
kazanmaktadır. Ana üs olarak seçilecek havaalanının<br />
kendine has ekonomik özellikleri, havayolu<br />
işletmesinin kazancını etkileyen diğer önemli bir<br />
faktördür. Avrupa’da havaalanı gelirlerinin % 56’sını<br />
havacılık gelirleri oluşturmaktadır. Bu gelir hava yolu<br />
işletmelerinden elde edilmektedir[8]. A.B.D.havayolu<br />
işletmelerinin maliyetlerinin % 21’sini yakıt, konma<br />
konaklama, ikram malzemesi harcamaları<br />
oluşturmaktadır[4]. Uçuş sayısının fazlalığı göz önüne<br />
alındığında, ana üs olarak seçilecek havaalanından<br />
alınan tüm hizmetlerin, havayolu işletmesinin<br />
maliyetlerine etkisi oldukça fazla olmaktadır. Bu<br />
hizmetlerin ücretlerinde olacak indirimler, havayolu<br />
işletmesinin kazancını arttıracaktır.<br />
●Havaalanı ve Çevresinin Meteorolojik Özellikleri:<br />
Uçak performansını ve uçuş şartlarını etkileyen en<br />
önemli faktörlerden bir tanesi meteorolojidir. Rüzgar,<br />
görüş mesafesi, yağış şekilleri, sıcaklık, buzlanma gibi<br />
meteorolojik olgular ile hem uçak performansı hem de<br />
havaalanı arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Rüzgar,<br />
yağış şeklinin havaalanı yüzeyinde birikmesi, sıcaklık<br />
iniş ve kalkış anında uçak performansını doğrudan<br />
etkileyerek yük taşıma kapasitesinde azalmaya,<br />
dolayısıyla işletmenin gelir kaybına neden olacaktır.<br />
Buzlanma şartlarının oluşması da uçak ve pist<br />
yüzeyinde önleyici ve giderici işlemlerin yapılması<br />
sırasında zaman kaybı ve aksaklıklara neden<br />
olmaktadır. Ayrıca sıcaklık, yağış ve görüşün yarattığı<br />
olumsuz meteorolojik olayların uçuş şartlarını<br />
zorlaştırması, iniş ve kalkışlarda seyrüsefer<br />
yardımcılarına olan ihtiyacı artırmaktadır.<br />
●Çevresel Faktörler: Havaalanları içinde<br />
bulundukları çevreye sosyal ve ekonomik açıdan<br />
büyük canlılık getirmelerine rağmen, gürültü, katısıvı-gaz<br />
atıkları ile yarattıkları kirlilik nedeniyle<br />
toplumun tepkisiyle karşılaşmaktadırlar. Hava<br />
taşımacılığı yolu ile dünya genelinde her yıl ortalama<br />
750 milyon ton yakıt yakılarak atmosfere karışmakta<br />
ve ozon tabakasına zarar vermektedir. Bölgesel<br />
anlamda ise, bir havaalanı çevresine gürültü ve hava<br />
kirliliği yaratıp, sıvı ve katı atıklar bırakarak doğal<br />
çevreyi ve insan sağlığını tehdit etmektedir[9].<br />
Havaalanlarının çevre kirliliğine yol açan etkilerinin<br />
ortadan kaldırılması ve özellikle gürültünün insan<br />
sağlığını tehdit eden bir unsur olarak görülmesi<br />
üzerine çeşitli çalışmalar başlatılmıştır. ICAO’nun<br />
koyduğu standartlar doğrultusunda ülkeler, havaalanı<br />
civarında özellikle gürültü kontrolünü arttırarak<br />
belirlenmiş gürültü limitlerinin üstünde ses çıkaran<br />
uçakların bu havaalanlarına iniş kalkışlarını<br />
kısıtlanmıştır. Havaalanlarının çalışma saatleri de<br />
belirlenerek gece çevreye gürültü rahatsızlılığı<br />
vermemek için, belirli bir saatten sonra acil yardım<br />
uçuşları dışında kalan trafiklerin havaalanlarını<br />
kullanımı durdurulmuştur. Ana üs olarak seçilecek<br />
havaalanının çevresel faktörlerden doğan<br />
kısıtlamalarının olup olmadığı iyi değerlendirilmelidir.<br />
●Yerleşim Yerleri ile Bağlantılar: Hızlı kentleşme<br />
sonucu yollar oldukça kalabalıklaşmıştır. Havaalanına<br />
gelmek için yolcular çok büyük zorluklarla<br />
karşılaşmaktadır. Jet uçaklarının kullanılmaya<br />
başlamasından sonra kazanılan zamanın, bütünüyle<br />
yada bir bölümünün terminal işlemleri ve havaalanına<br />
gidiş, geliş sürelerinin fazlalaşmasıyla yok olduğu<br />
görülmektedir. Bu durumda havaalanının yerleşim<br />
yeri ile bağlantısının zayıf olması havaalanına gidiş<br />
geliş sürelerinin uçuş süresinden fazla olduğu kısa<br />
mesafe uçuşları için büyük bir dezavantaj<br />
yaratmaktadır. Havaalanı ile yerleşim yerleri arasında<br />
ulaşım özel araç, taksi, belediye otobüsü veya hafif<br />
raylı sistem gibi çeşitli şekillerde sağlanmaktadır. Ana<br />
üs olarak seçilecek havaalanının yerleşim yeri ile olan<br />
bağlantıları çok iyi analiz edilmeli, işletmenin yolcu<br />
potansiyeline uygun modellerin olup olmadığı<br />
belirlenmelidir. Havaalanına gidiş ve gelişin nerede<br />
275
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
başlayıp nerede biteceği kesin olarak belirlenemez,<br />
ancak havaalanına geliş, yolcunun terminal binasına<br />
vardığı zaman olarak düşünülmektedir. Yolcunun,<br />
terminale gelmek üzere kalktığı noktadan, terminal<br />
işlemlerine başlamasına kadar geçen süre içinde hiçbir<br />
problemle karşılaşmadan, ihtiyaçlarının karşılanması<br />
durumunda, havaalanı ile yerleşim yeri arasında iyi bir<br />
bağlantı sistemi kurulmuş olur[10].<br />
●Diğer Ulaşım Türlerine Yakınlık: Havaalanının<br />
çevresindeki karayolu, demiryolu, denizyolu gibi<br />
diğer ulaşım türlerinin bulunması hem avantaj, hem de<br />
dezavantaj olarak ortaya çıkmaktadır. Çevredeki diğer<br />
ulaşım türlerinin yarattığı yük ve yolcu potansiyeli<br />
havayolu işletmeleri açısından avantaj olarak<br />
değerlendirilebilir. Ayrıca hava taşımacılığının diğer<br />
taşımacılık türleri ile desteklenmesi pazar payının<br />
artmasına neden olabilir. Diğer ulaşım türlerinin<br />
müşteriler tarafından öncelikli olarak tercih edilmesi<br />
ise havayolu işletmesinin pazar kaybına neden<br />
olacaktır. Özellikle hızlı trenler kısa ve bazı orta<br />
mesafelerde havayolu taşımacılığının rakibi<br />
olmuşlardır. Ana üs olarak seçilecek havaalanının<br />
diğer ulaşım türleri ile bağlantısı iyi analiz edilmelidir.<br />
Diğer ulaşım türleri ile havaalanı arasında ilişki ve<br />
bağlantı türlerinin nasıl olduğu, diğer ulaşım türlerinin<br />
havaalanı yolcu yada kargo potansiyelini nasıl<br />
etkilediği, mevcut ulaşım türlerinin kapasiteleri ve<br />
akış yönlerinin, havayolu işletmesini destekleyici<br />
nitelikte kullanılıp kullanılmayacağı belirlenmelidir<br />
[11].<br />
●Havaalanının Sahiplik ve Yönetim Şekli: :<br />
Yapımlarındaki yüksek maliyet ve üstündeki<br />
faaliyetlerin yönetilmesinde uyulması gereken<br />
standartlar, kullanılan yüksek teknolojiler, verdiği<br />
hizmetin önemi ve ekonomik güç olma gibi nedenlerle<br />
fiziksel ve ekonomik açıdan bugünkü şeklini alan<br />
havaalanları, işlevleri nedeniyle sosyal, ekonomik,<br />
siyasi, kültürel ve stratejik öneme ve özelliklere<br />
sahiptirler. Bu nedenle sahiplik ve yönetim açısından<br />
ülkeden ülkeye, hatta aynı ülke içinde havaalanından<br />
havaalanına farklılıklar gösterirler. Bu farklı sahiplik<br />
ve yönetim yapıları havayolu işletmelerinin de<br />
işletme ve yönetim faaliyetlerini önemli ölçüde etkiler.<br />
Bu nedenle havaalanının sahiplik ve yönetim şekli ana<br />
üs seçiminde önemli bir faktör olarak ortaya çıkar.<br />
Mülkiyeti ve yönetimi kamuya ait havaalanları,<br />
mülkiyeti kamuya ait işletimi özerk bir kuruluşa ait<br />
havaalanları, kamu ve özel teşebbüs ortak mülkiyet ve<br />
işletimindeki havaalanları, özel mülkiyete sahip<br />
havaalanları olmak üzere dört farklı sahiplik ve<br />
yönetim yapısından söz etmek mümkündür[12].<br />
V. ANA ÜS SEÇİM KARAR AŞAMALARI<br />
Ana üs seçim karar aşamalarının başlangıcı ve en<br />
önemli bölümü pazar araştırmasıdır. Hizmet türünün<br />
belirlenmesi ana üs olmaya aday havaalanlarının<br />
özelliklerinin neler olması gerektiği konusunda ön<br />
verileri oluşturur. Bu veriler doğrultusunda, ana üs<br />
adayı havaalanlarına, ana üs seçim kriterleri<br />
uygulanarak bilgiler toplanır. Havayolu işletmesi ana<br />
üs adayı havaalanları içinden işletmenin amacına,<br />
vizyonuna, misyonuna ve politikalarına uygun<br />
havaalanını ana üs olarak belirler.<br />
●Pazar analizi: Stratejik planlama için pazar analizi<br />
yapmak çok önemlidir. Pazarla ilgili bilgiler çeşitli<br />
kaynaklardan sağlanabilir, ancak pazarda bulunan<br />
kişilerle görüşmelerin yapılarak birincil kaynaklardan<br />
bilgilerin toplanması daha doğru sonuçlar doğurur. Bir<br />
pazar analizi yaparken pazarın geçmişi araştırılır,<br />
pazar içindeki güçler analiz edilir, rekabet yapısı<br />
incelenir, gerekli kaynaklar ve kullanılabilirlikleri<br />
değerlendirilir, pazar eğilimleri araştırılır, pazar<br />
fırsatları belirlenir, pazar tehditleri incelenir ve<br />
gelecekteki değişiklikler tahmin edilir[13].<br />
●Hizmet türünün belirlenmesi: Araştırmalar sonucu<br />
pazarın hangi hizmet türüne ihtiyaç duyduğu<br />
belirlenir. Pazar, yolcu pazarı ise; iş amaçlı, turizm<br />
amaçlı ya da diğer amaçlarla havayolunu tercih eden<br />
yolcuların özellikleri değerlendirilir. Pazar, kargo<br />
pazarı ise; kargonun tipi, akış yönü gibi bilgiler<br />
değerlendirilir. Pazar hem yolcu, hem kargo pazarı<br />
olarak karma bir özelliğe de sahip olabilir. Oluşacak<br />
uçuş ağlarının, bölgesel, kıtasal ve küresel nitelikleri<br />
belirlenir.Bu değerlendirmeler sonucu, elde edilen<br />
bilgiler doğrultusunda, havayolu işletmesi, vereceği<br />
hizmet türünü, vereceği hizmet türüne uygun uçak<br />
tipini ve onun düzenlenmesini, tarifelerini ve işletme<br />
stratejilerini oluşturur.<br />
●Ana Üs Olmaya Uygun Meydanların<br />
Belirlenmesi ve Değerlendirilmesi: Bir ana üssün<br />
etkili olabilmesi; coğrafi merkez olmasına, pek çok<br />
varış noktası için bağlantı oluşturabilmesine,<br />
havaalanı sistem kapasitesinin üstünlüğüne<br />
bağlıdır[5]. Kargo taşımacılığı ve yolcu taşımacılığı<br />
birbirinden farklı özellikler gösterir. Bu nedenle,<br />
havaalanının fiziksel özelliklerinin, verilecek hizmet<br />
türüne uygun olması gereklidir. Yerleşim yerlerine<br />
uzak olarak seçilen üssün, ulaşım kolaylıklarına sahip<br />
olup olmaması onun işlerliğini etkileyecektir[6].<br />
Trafik akışının yoğun olduğu havaalanlarından<br />
birisinin, ana üs olarak belirlenmesi, iş hacminin<br />
genişlemesine etkili olur. Pazarın içinde, coğrafi<br />
merkezde yada buna çok yakın yerlerde bulunan<br />
havaalanları ana üs seçim kriterlerine göre<br />
değerlendirmeye alınır.<br />
●Ana Üs Seçimi: Ana üs seçim kriterleri, öncelikleri<br />
açısından gruplandırılmak istenirse, havaalanının<br />
pazarın merkezinde bulunması, havaalanı hava ve yer<br />
tarafının fiziksel özelliklerinin havayolu işletmesinin<br />
filosundaki uçak tipine ve yapılan operasyona uygun<br />
276
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
olması en önemli kriterler olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
Coğrafik merkez olma özelliği taşımayan bir<br />
havaalanının diğer tüm özellikleri olumlu olsa bile bir<br />
anlam ifade etmeyecektir. Örneğin, ülkemizde fiziksel<br />
açıdan bakıldığında Boeing 747 büyüklüğünde bir<br />
uçağın operasyonuna uygun bir çok havaalanı<br />
olmasına rağmen bu havaalanları hiç<br />
kullanılmamaktadır. Diğer bir açıdan bakıldığında<br />
pazarın merkezinde bulunan bir havaalanının, fiziksel<br />
özellikleri havayolu işletmesinin filosundaki uçak<br />
tipine ve yapılan operasyona uygun değilse, bu<br />
havaalanı da ana üs olarak tercih edilmeyecektir.<br />
Çevresel ve meteorolojik faktörler, ekonomik<br />
özellikler ve yönetim şekilleri, yerleşim yerlerine<br />
bağlantılar ve diğer ulaşım türlerine yakınlık ikinci<br />
sıradaki öncelikler olarak görülmektedir. Bütün bu<br />
değerlendirmeler göz önüne alındığında, havayolu<br />
pazarının merkezinde bulunan, fiziksel özellikleri<br />
uçak performansını ve ekonomisini en az etkileyen, en<br />
iyi yolcu konforunu sağlayan, havaalanı hava ve kara<br />
tarafında sunulan hizmet ücretleri en ekonomik olan,<br />
istikrarlı ve güvenli bir yönetimi bulunan, işletme<br />
faaliyetlerini en az kısıtlayan çevresel ve meteorolojik<br />
faktörlere sahip havaalanı ana üs olarak tercih edilir.<br />
Her zaman bütün bu özellikler yan yana gelmeyebilir.<br />
Bu durumda havayolu işletmesi, olumsuz yönde<br />
kazancını en az etkileyecek özelliği göz ardı edebilir.<br />
Hatta bazen çeşitli stratejik yada politik nedenlerle<br />
işletme, kazancının kabul edilebilir makul bir<br />
miktarından vazgeçerek, sadece pazar içinde var<br />
olabilmek için bazı kriterleri dikkate almayabilir.<br />
VI. SONUÇ<br />
Yoğun rekabetin yaşandığı hava taşımacılığı<br />
sektöründe özellikle A.B.D. ve hava taşımacılığı<br />
gelişmiş olan bazı Avrupa ülkelerinde havayolu<br />
işletmeleri için ana üs seçimi , pazar paylarını ve<br />
pazardaki güçlerini koruyabilmelerine, diğer havayolu<br />
işletmelerine karşı üstünlük sağlayabilmelerine<br />
yardımcı olacak önemli bir unsur olarak ortaya<br />
çıkmaktadır. Bu nedenle işletmeler ayrıntılı bir pazar<br />
analizi yaparak ve sözü geçen ana üs seçim kriterlerini<br />
göz önünde bulundurarak ana üs olmaya uygun<br />
havaalanlarını belirlemektedirler.<br />
Ana üs seçim kriterleri için kesin hatları ile<br />
tanımlanmış bir seçim kriterleri grubu yoktur. Farklı<br />
durumlarda, farklı ülkelerde, hatta bir ülkenin farklı<br />
bölgelerinde seçim kriterlerinin sayısının ve önem<br />
derecelerinin değişebileceğini söylemek mümkündür.<br />
Örneğin ağırlıklı olarak turizm amaçlı taşımacılık<br />
yapan bir havayolu işletmesinin bir havaalanını sadece<br />
turizmin yoğun yaşandığı bir şehirde olması<br />
dolayısıyla tercih etmesi mümkündür.<br />
Türkiye hava taşımacılığı gelişmekte olan ülkelerden<br />
biridir. 2002 yılında taşınan yaklaşık 33.6 milyon<br />
yolcunun % 92’lik bölümü sadece altı havaalanında<br />
gerçekleşmiştir[14]. Bu nedenle havayolu işletmeleri<br />
için ana üs seçimi önemli bir unsur olarak<br />
görünmemektedir. Ancak dünyada hava taşımacılığı<br />
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de bölgesel<br />
hava taşımacılığının belirli bir süreç dahilinde<br />
başlayacağı ve hızla gelişeceğini söylemek tahmini<br />
zor bir durum değildir. Bu sayede Türkiye’de atıl<br />
durumda olan veya kapasitesinin çok altında bir<br />
trafiğe hizmet veren azımsanmayacak sayıdaki<br />
havaalanları daha aktif olarak kullanılabilecek, hava<br />
taşımacılığındaki gelişime paralel olarak oluşacak<br />
bölgesel hava taşımacılığındaki büyüme ve havayolu<br />
işletmesi sayısındaki artış ana üs seçimini havayolu<br />
işletmeleri için önemli bir kavram olarak ortaya<br />
çıkaracaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] P. Hanlon, Global Airlines: Competition in a<br />
Transnational Industry, Second Edition, London:<br />
Routledge, pp. 83, 1999.<br />
[2] R.M. Kane, Air Transportation, Thirteenth<br />
Edition. USA:Kendall/ Hunt Publishing Company,<br />
pp.144, 1999.<br />
[3] R. Doganis, Flying off Course, 2 nd Edition,<br />
London: Routledge, pp. 263, 1985<br />
[4] P. S. Dempsey, Laurence E. Gesell, Airline<br />
Management: Strategies for the 21st Century, USA:<br />
Coast Aire Publications, 1997.<br />
[5] N. Ashford, H.P.M. Stanton, C. A. More, Airport<br />
Operation, 2nd edition, USA,R.R. Donnelley & Sons<br />
Company, pp. 55-57, 1997.<br />
[6] P. H. Wright, N. J. Ashford, Transportation<br />
Engineering Planing and Design, Fourth Edition,<br />
U.S.A. JhonWiley&Sons, Inc., 1998.<br />
[7] B. Graham, Geography And Air Transport, New<br />
York: John Wiley & Sons, pp. 114-117, 1995.<br />
[8] R.Doganis, The Airport Business, London<br />
Reutledge Publishing Company, pp.55 1996.<br />
[9] V. Korul,. Havaalanlarının çevre ile ilişkilerinin<br />
yönetimi ve Türkiye’de Uluslar arası Trafiğe Açık<br />
Havaalanlarında Çevre Kirliliği Uygulamalarının<br />
Analizi, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Anadolu<br />
<strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü, pp.81, 2001.<br />
[10] N. Ashford, P. H. Wright, Airport Engineering,.<br />
Third Edition, USA: Braun- Brumfield, Inc. pp. 418-<br />
430, 1992.<br />
[11] D. Hans- Liudger and L. Peter, Flying the Flag,<br />
London: Macmillan Press LTD, pp. 45, 1998.<br />
[12] K. Oyman, .Havaalanları Yönetim Modeli ve<br />
İşleyiş Sistemleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi.<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler Enstitüsü,<br />
pp. 95-100, 1998.<br />
[13] J. R.Smith , P. A.Golden, Airline A Strategic<br />
Management Simulation, Fourth Edition, USA:<br />
Pearson Education, Inc., pp. 67 2002.<br />
[14] DHMİ İstatistik Yıllığı, pp. 119, 2002.<br />
277
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVAYOLU İŞLETMELERİNDE RİSK YÖNETİMİ BİLGİ SİSTEMİ<br />
Ayşe KÜÇÜK YILMAZ 1 Ergün KAYA 1<br />
e-posta: akucukyilmaz@anadolu.edu.tr e-posta: ergunk@anadolu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, SHYO, 26470 Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Riskle mücadele havacılığın varoluşundan bu yana<br />
hep vardır. Bu mücadelenin “risk yönetimi”ne<br />
dönüşmesi ise oldukça yenidir. Risk yönetiminin<br />
amacı, riskle ilgili olarak yapılan tüm belirleme,<br />
sınıflandırma-sıralama, analiz ve yönetim<br />
faaliyetlerinin belirli bir sistem temeline<br />
dayandırılması ve riskten korunma faaliyetlerinin<br />
sürekliliğinin sağlanmasıdır.<br />
Risk yönetiminin düzenli, sürekli, etkin ve bağımsız bir<br />
şekilde uygulanabilmesi için, risk yönetimi bilgi<br />
sistemince desteklenmesi gerekir. Risk yönetimi bilgi<br />
sisteminin insan, donanım, yazılım, iletişim araçları<br />
ve raporlar gibi unsurları vardır. Bu unsurlardan<br />
yararlanarak risk yönetimi verileri; risk<br />
değerlendirme kartı, risk bilgi çizelge ve formları gibi<br />
araçlarla toplanır, risk yönetimi bilgi işleme<br />
sürecinden geçirilerek raporlara ve veri tabanına<br />
gerekli bilgiler oluşturulur. Havayollarında etkin bir<br />
risk yönetimi bilgi sisteminin varlığı, belirsizliği<br />
azaltır ve isabetli karar vermeyi kolaylaştırır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Bilindiği üzere, havacılık faaliyetlerinin hemen her<br />
boyutu yoğun risk tehdidi altındadır. Gerek uzun<br />
vadeli ve yapısal kararlar gerekse günlük faaliyetlerin<br />
yürütülmesi ile ilgili kararlar nedeniyle havayolu<br />
işletmeleri, sürekli belirsizliğin hakim olduğu, çok<br />
küçük ihmal ve dikkatsizliklerin çok trajik sonuçlar<br />
doğurabildiği hassas bir zeminde faaliyetlerini<br />
sürdürmek durumundadır. Belki de sırf bu faaliyet<br />
ortamı nedeniyle, geçmişte pek çok havayolu<br />
işletmesinin büyük umutlarla kurulup çok kısa sürede<br />
büyüdüğü halde, bir anda ortadan kaybolduğu<br />
söylenebilir.<br />
Risk, hayatın her anında varlığı hissedilen, fakat çoğu<br />
zaman sözkonusu şeyin risk oluşturup<br />
oluşturmadığının önceden fark edilemediği, muğlak<br />
bir kavramdır. Hatta bazı riskler açıkça görülse bile,<br />
insanlar sözkonusu “riskleri yok sayma” ya da onun<br />
“olumsuz sonuçları ile karşılaşmamayı dileme”<br />
eğilimindedirler. Oysa işletmeciliğin her alanında risk<br />
vardır; bizatihi işletmeciliğin (girişimin) hareket<br />
noktası risk almaktır ve işletmenin başarısı bir<br />
anlamda riskleri yönetmekten geçer.<br />
<strong>Havacılık</strong> faaliyetleri ile ilgili risk yönetimi<br />
çalışmalarının I. Dünya Savaşı sonlarında başladığı,<br />
İkinci Dünya Savaşı sonlarında hızlandığı<br />
görülmektedir. 1960’lı yıllara gelindiğinde insan<br />
faktörü ile ilgili çalışmalar öne çıkmış ve veri<br />
tabanları oluşturulmaya başlanmıştır. 1980’lerde<br />
nükleer konular başta olmak üzere risk analizi<br />
çalışmaları yaygınlaşmıştır. Bu tarihten günümüze<br />
kadar olan süreçte ise, risk yönetimi konuları tüm<br />
üretim ve hizmet alanlarında yaygın olarak ilgi alanı<br />
olmaya devam edegelmiştir. Kısacası risk yönetimi<br />
son 30 yılda hızla gelişen bir konudur.<br />
Günümüzde, hata ve hileleri önleme konusunda<br />
gerekli bilincin oluşması ve birikimin artmasıyla risk<br />
yönetimi, doğal bir uygulama haline gelmiştir.<br />
Ülkemizde havacılık alanında risk yönetimi<br />
uygulamalarının gelişmesi, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
Otoritesinin kurumsal yapısı ve gücü ile yakından<br />
ilgili olup, havayolu işletmelerinin çağdaş yönetim<br />
anlayışına ve uluslararası rekabet olanaklarına sahip<br />
olmaları, kuşkusuz bu gelişmeyi hızlandıracaktır.<br />
II. RİSK YÖNETİMİ VE BİLGİ SİSTEMİ<br />
İLİŞKİSİ<br />
A) Risk Kavramı ve Risk Yönetimi:<br />
Hiç şüphe yok ki risk çok geniş bir kavram olup, farklı<br />
yönlerden tanımlanabilmektedir. En genel anlamıyla<br />
risk, faaliyetin planlandığı gibi gerçekleşmeme<br />
olasılığı ya da beklenmeyen durumlarla karşılaşma<br />
olasılığı şeklinde ifade edilebilir. Havayolu açısından<br />
ele alındığında risk, yolcunun ve/veya yükün (posta<br />
dahil) bir havaalanından diğerine planlandığı şekilde<br />
ve zamanında ulaştırılamaması olasılığıdır. Bilinen<br />
şudur ki, risk genellikle gelecekle ilgili belirsizliğin<br />
ifadesi olup, çoğu zaman bir zarara uğrama olasılığını<br />
gösterir. Ancak risk denildiğinde neden<br />
bahsedildiğinin açıkça ortaya konulabilmesi ve risk<br />
konusunun daha somut verilerle irdelenebilmesi için<br />
risklerin sınıflandırılmasında yarar vardır.<br />
Farklı yaklaşımlar olmakla birlikte, genel olarak risk<br />
türlerini üç ana başlık[1] altında toplayabiliriz. Bunlar;<br />
• Finansal riskler,<br />
278
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
• Pazar riskleri,<br />
• Faaliyet (operasyon) riskleridir.<br />
Genel nedenlerden (sistematik) veya işletmeye özel<br />
durumlardan (sistematik olmayan) kaynaklanan, etkisi<br />
ve şiddeti farklı şekillerde kendini gösteren bu riskleri<br />
çok çeşitli ayrıntıda incelemek mümkündür. Finansal<br />
riskler, risk yönetimi denilince ilk akla gelen ve en<br />
gelişmiş risk yönetim uygulamalarının konusunu<br />
oluşturan risk türüdür. Genel olarak işletme değerinin<br />
düşmesi ve nakit akışlarındaki olumsuzluklar finansal<br />
risk yönetiminin odaklandığı konulardır. Pazar riski,<br />
müşteri odaklı olup, pazardaki dalgalanmalara bağlı<br />
risklerdir. Faaliyet riski ise işin yürütülmesi ile ilgili<br />
risklerdir. Konuya havacılık emniyeti açısından<br />
bakıldığında denilebilir ki, havacılık faaliyetlerinin<br />
sürekliliğini ve gelişmesini en çok tehdit eden bu tür<br />
riskler olagelmiştir. Çünkü havacılık kazalarında ölüm<br />
riski oranı oldukça yüksektir ve bu durum, dünyanın<br />
neresinde olursa olsun insanların ilgisini çekmektedir.<br />
Örneğin 1991-2000 yılları arasında gerçekleşen 23<br />
büyük kazada 4.440 kişinin ölmüş olması[2] havayolu<br />
ile yolculuğun “hayati bir risk almak” şeklinde<br />
algılanması için yeterli bir sebep olarak gösterilebilir.<br />
Bu nedenle havayollarında risk yönetimi çok yönlü<br />
olarak ele alınması gereken bir konudur.<br />
Riskten tümüyle kurtulmak hatta onları tümüyle<br />
öngörmek (kestirmek) genellikle mümkün olmadığına,<br />
buna karşılık faaliyetleri olabildiğince bilinçli ve<br />
sistemli bir zeminde yürütmek gerektiğine göre, risk<br />
almak ve riski yönetmeye çabalamak bir<br />
zorunluluktur. Risk yönetimi, kaynakların<br />
korunmasını sağlayan ve kayıpları en aza indiren<br />
politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi[3]<br />
olarak tanımlanabilir. <strong>Havacılık</strong>ta risk yönetimi,<br />
emniyeti etkileyen tüm faaliyetlerin en üst düzeyde<br />
emniyetle gerçekleştirilmesi ve bunun sürekliliğinin<br />
sağlanması için, tüm risklerin havacılık standartları<br />
çerçevesinde belirlenmesi, önlenmesi, kontrol altında<br />
tutulması ve ortadan kaldırılması faaliyetleridir.<br />
Risk yönetiminin etkin bir şekilde uygulanabilmesi<br />
için, işletme işlevleriyle bütünleşmiş sistematik bir<br />
yaklaşım gereklidir. Böyle bir yaklaşım risk<br />
yönetimini işletme ile bir bütün olarak ele almayı ve<br />
bunun unsurlarını belirlemeyi gerektirir. Risk<br />
yönetiminin unsurları şöyle sıralanabilir[4];<br />
- Risk yönetimi için uygun insan unsuru istihdam<br />
edilmeli, yetkilendirilmeli ve eğitilmelidir.<br />
- Risk yönetimini gerçekleştirmeye yeterli finansal ve<br />
diğer kaynaklar tahsis edilmelidir.<br />
- İşletmenin risk profili belirlenmeli, olası riskleri<br />
tanımlanmalıdır.<br />
- Risk yönetimi uygulama politika, yöntem ve<br />
yönergeleri oluşturulmalıdır.<br />
- Risk yönetimi bilgi sistemi geliştirilip,<br />
uygulanmalıdır.<br />
Risk yönetimi bir takım çalışmasını ve uzmanlığı<br />
gerektirir. Dolayısıyla risk yönetimi, işletmenin üst<br />
yönetimine bağlı olarak örgütlenen, işletme<br />
yönetiminin dikkatini belli noktalarda toplaması ve<br />
gerekli önlemleri alması hususunda öneriler getiren,<br />
raporlar hazırlayan sürekli bir birimdir. Yönetimin iki<br />
ucunda (yöneten/yönetilen) insan unsuru öne çıktığına<br />
göre, risk yönetiminde de insan unsuru önde gelir.<br />
Risk yönetiminin amacına uygun olarak eğitimli,<br />
yetenekli, deneyimli ve sağlam kişilik özelliklerine<br />
sahip insan gücünün işletmeye kazandırılması risk<br />
yönetiminin başarısı için atılacak ilk adımdır. Risk<br />
yönetiminin başarısı ve risk yönetimi bilgi sisteminin<br />
işlevselliği, tamamen insan unsuruna bağlıdır. Gerek<br />
sisteme veri girişi gerekse sürecin uygulanması ve<br />
çıktıların yorumlanması insan etkisi altındadır.<br />
Sistemin doğru ve güvenilir bilgi üretmesi, sisteme<br />
erişimin hem fiziksel hem de teknolojik olarak yetkili<br />
personelle sınırlandırılmasını gerektirir. Risk yönetimi<br />
bir kez uygulanıp tamamlanan bir süreç değil,<br />
süreklilik isteyen bir iştir. Buna uygun yetkilendirme<br />
ve eğitimin sürekli izlenmesi ve değerlendirilmesi,<br />
yenilenmesi ve geliştirilmesi gerekir. Sistemde yer<br />
alan insan unsurunun önemi, havacılık emniyetinin<br />
unsurlarını basit bir şekilde ifade eden SHEL<br />
modelinde [5] de açıkça ortaya konulmuştur.<br />
Risk yönetimi, işletmenin faaliyet konusu, büyüklüğü<br />
ve içinde bulunduğu sektörün yapısı ile uyumlu bir<br />
kaynak tahsisini gerektirir. İlk kez risk yönetimi<br />
sisteminin oluşturulması ile ilgili olarak, bir proje<br />
dahilinde gerçekleştirilen fiziksel, teknolojik, insan<br />
kaynağı ve finansal öğelere ilişkin yatırım maliyeti<br />
yüksek olabilir. Bunun yapılıp yapılamayacağına<br />
işletme olanakları ve işletmenin gelecekte olmak<br />
istediği yere göre karar verilecektir. Bir kez bu<br />
maliyete katlanıldıktan sonra, uygulama maliyeti çok<br />
düşük düzeyde kalacak ve risklere hazırlıklı olarak<br />
korunmanın yararı çok daha yüksek olacaktır.<br />
İşletmede risk yönetimi kararı verilmeden önce<br />
işletmenin risk profili belirlenmeli, buna göre risk<br />
yönetimi gereksinimi saptanmalıdır. Riskleri<br />
belirleme, önleme, kontrol altında tutma, etkisiz hale<br />
getirme ya da gözardı etme ile ilgili uygulama yol ve<br />
yöntemleri açıkça belirlenmeli ve yönergelerle<br />
personel aydınlatılmalıdır. Risk yönetiminin<br />
uygulanabilmesi ve uygulama başarısının<br />
izlenebilmesi için risk yönetiminin sinir sistemi olan,<br />
risk yönetimi bilgi sisteminin kurulup işletilmesi<br />
gerekir.<br />
B) Risk Yönetimi ve Bilgi Sistemi:<br />
Herhangi bir şeyin yönetiminden bahsedebilmek için<br />
sahip olunması gereken temel unsur bilgidir. Bilgi,<br />
herhangi bir konu hakkında bilinenler ya da daha<br />
anlaşılır bir ifade ile, belirli bir amacı gerçekleştirmek<br />
üzere bir araya getirilmiş verilerin işlenerek karar<br />
279
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
almaya elverişli hale dönüştürülmüş sonuçlarıdır.<br />
Verileri toplama, belirli işlemlerden geçirerek bilgiye<br />
dönüştürme, elde edilen bilgiyi saklama ve gerekli<br />
yerlere iletme işlevlerini gerçekleştiren yapı, bilgi<br />
sistemi olarak adlandırılır. Bilgi sistemleri de<br />
amaçlarına, konularına, bilgi üretme düzeylerine, vb.<br />
özelliklerine göre farklı yönlerden ele alınabilir.<br />
Ancak genel olarak bilgi sistemleri; insan, donanım,<br />
yazılım, belge ve raporlar gibi iletişim araçlarından<br />
oluşan başlıca dört temel unsuru içerir.<br />
Şekil 1’de görüldüğü gibi bilgi sistemi; insan,<br />
donanım gibi unsurları kullanarak verileri işletme<br />
içinden ve/veya dışından toplar, kaydeder,<br />
sınıflandırır, vb. bir dizi işlemden geçirerek, onları<br />
işletme içinde ve/veya dışında çeşitli karar alıcılara<br />
yararlı olacak özet bilgilere, raporlara dönüştürür.<br />
Şekil 1. Bilgi Sisteminin Genel Yapısı<br />
Daha sonra bu bilgileri, çeşitli iletişim kanallarını ve<br />
araçlarını kullanarak ilgililere iletir ve aslına uygun<br />
olarak saklamak veya ileride tekrar kullanmak üzere<br />
Veri Tabanı’nda depolar. Böylece bilgi sistemi<br />
yönetimin her düzeyine ve işletmenin tüm<br />
faaliyetlerine ilişkin belirsizlik (risk) alanını<br />
daraltarak, karar almayı kolaylaştırıcı bir işlevi yerine<br />
getirir. Denilebilir ki amaca uygun tasarlanmış ve<br />
işlevsel olarak çalıştırılan bir bilgi sistemi, risk<br />
karanlığında yol almaya çalışan yöneticinin yolunu<br />
aydınlatan ışık gibidir.<br />
Günümüzde bütün yönetim sistemlerinin ayrılmaz bir<br />
parçası olan ve çoğu zaman yöneticinin temel<br />
işlevlerini dahi üstlenen bilgi sistemi, kuşkusuz risk<br />
yönetiminin de en önemli unsurudur. Havayolu<br />
işletmeleri ileri teknolojinin kullanıldığı, pazar<br />
koşullarının ve müşteri taleplerinin hızlı değiştiği, çok<br />
dinamik ve karmaşık bir çevrede faaliyet<br />
göstermektedir. Bu ortam yönetime, karar almada hızlı<br />
ve esnek davranabilme yeteneğini sağlayacak<br />
sistemlerin desteğini gerektirmektedir.<br />
Bu bağlamda risk yönetimi bilgi sistemi, çeşitli<br />
yönetim düzeylerine doğru, zamanlı ve ilgili kararların<br />
alınmasında gerekli bilgiyi sağlayan bir sistem olarak<br />
ortaya çıkmaktadır.<br />
III. RİSK YÖNETİMİ BİLGİ SİSTEMİNİN<br />
İŞLEYİŞİ<br />
<strong>Havacılık</strong> faaliyetlerinin toplum gözünde değerinin<br />
yükseltilebilmesi ve havayoluna talebin artırılabilmesi<br />
için risklerin azaltılması ve kontrol altında tutulmaya<br />
çalışılması gerektiği açıktır. Bunun sağlanabilmesi<br />
için işletme bazında risklerin doğru tanımlanması, iyi<br />
ölçülmesi, izlenmesi, etkisini ortadan kaldıracak<br />
kararların alınması, yani risklerin etkin yönetilmesi<br />
gerekmektedir. Risk yönetiminin başarıya ulaşması,<br />
karar vermede yol gösterici özelliğe sahip, ekonomik<br />
ve istatistik modellerle desteklenmiş, doğru ve<br />
güvenilir bilgilere bağlıdır. Bu bilginin kaynağı ise,<br />
diğer yönetim bilgi sistemleri ile kolayca<br />
bütünleştirilebilen[6], daha doğru bir ifade ile onların<br />
içinde yer alan risk yönetimi bilgi sistemidir.<br />
Risk yönetimi bilgi sistemi, risk yönetiminin<br />
konusuna giren verileri toplayan, bunları kayıt,<br />
sınıflandırma, sıralama, analiz etme gibi aşamalardan<br />
geçirerek işleyen ve işletme faaliyetlerinin<br />
yürütülmesinde, kaynakların etkin ve verimli<br />
kullanılmasında yararlı olacak bilgilere, raporlara<br />
dönüştüren bir bilgi sistemidir.<br />
Şekil 2’de görüldüğü gibi Risk Yönetimi Bilgi<br />
Sisteminde, verinin bilgiye dönüşmesi; tüm verilerin<br />
280
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
toplandığı ve ayıklandığı geçici dosyalardan aktarılan,<br />
süzülmüş verilerin tekrar değerlendirilerek<br />
doğrulandığı ara dosyalardan geçirilerek, raporlanmak<br />
üzere depolandığı sürekli dosyalarda biriktirilmesiyle<br />
Şekil 2. Risk Yönetimi Bilgi Sisteminde Bilgi İşleme<br />
üç aşamada gerçekleştirilir. Geçici veri tabanında “risk<br />
değerlendirme kartı”, “risk bilgi çizelgesi” ve “risk<br />
izleme formu” gibi dosyaların oluşturulması ile elde<br />
edilen verilerden, burada gerekli analiz ve<br />
değerlendirmeler yapıldıktan sonra, raporlamaya değer<br />
bulunanlar ara veri tabanına aktarılır. Ara veri<br />
tabanında tekrar incelenerek, raporlamaya uygun hale<br />
getirilen veriler, sürekli veri tabanına (uygulamada<br />
RYBS olarak da adlandırılmaktadır) aktarılır. Sürekli<br />
veri tabanında veriler, genellikle standart formlar<br />
şeklinde oluşturulan raporlara ya da yönetimin<br />
talebine uygun özel raporlara dönüştürülerek gerekli<br />
yerlere iletilir. Risk yönetimi biriminin, bilgi<br />
sisteminden elde ettiği raporlara dayanarak işletme<br />
yönetimi; riskten kaçınma, riski kontrol altına alma ya<br />
da riski hafifletme, risk alma veya riski transfer etme<br />
(riskten kaçınma) yollarından birisini uygulamaya<br />
karar verir. Sözkonusu rapor örnekleri ile birlikte,<br />
önceki aşamalarda işlenerek raporlanmak üzere<br />
sistemde toplanan veriler de ayrıca dosyalanarak<br />
saklanır. Yeni raporların elde edilmesi, bilgi<br />
güncellenmesi, düzeltme ve eklemeler gibi nedenlerle<br />
geribildirim yoluyla tekrar sürecin başına ya da ara<br />
veritabanına dönülerek gerekli işlemlerin yapılması<br />
sağlanır. Sistemin iç organizasyonunun sağlanması ve<br />
diğer yönetim bilgi sistemleri ile entegrasyon, veri<br />
tabanı yönetim sistemi ile gerçekleştirilir. Sistemin<br />
işlerliğini sağlayan, genellikle içeriği ve şekli<br />
serbestçe belirlenen belge, form ve raporların bazıları<br />
aşağıda kısaca açıklanmıştır. <strong>Havacılık</strong> otorite ve<br />
organizasyonlarının hazırladığı rehber dokümanlar bu<br />
belgelerin geliştirilmesinde yol gösterici olmaktadır.<br />
A) Risk Bilgi Çizelgesi:<br />
Risk yönetimi dokümantasyonunda risk yönetimi<br />
sürecinin başından sonuna kadar her bir riskin<br />
ayrıntılarıyla belgelenmesi için Risk Bilgi Çizelgesi<br />
kullanılmaktadır. Risk bilgi çizelgeleri işletmenin risk<br />
yönetim planına uygun olarak gerekli ayrıntıda<br />
hazırlanmakta olup, tanımlanmış olan risklerin her biri<br />
öncelikle risk bilgi çizelgesi üzerine kaydedilmektedir.<br />
B) Risk Değerlendirme Kartı:<br />
Risk yönetimi bilgi sistemine bilgi girişinde kullanılan<br />
risk değerlendirme kartı, risklerin sıklığı ve şiddetine<br />
dayalı olarak tehlikelerin seviyesini belirlemek için<br />
sınıflama kolaylığı sağlamaktadır. Riskler seviyelerine<br />
göre numaralandırılır ve bu kart yardımıyla risk<br />
kategorileri belirlenir. Risklerin gerçekleşme olasılığı<br />
ve sonuçların önemi saptanır. Bunlar risk yönetim<br />
ekibine risklerin sonuçları ile ilgili yorum yapma<br />
fırsatı vermektedir.<br />
Şekil 3. Risk Değerlendirme Kartı<br />
Riske ait olasılık ve sonuç seviyeleri belirlendikten<br />
sonra, değerlendirme kılavuzu kullanılarak riskin<br />
seviyesi elde edilir. Buna göre; YÜKSEK-Önemli<br />
program bozulması olur. Acil olarak yönetimin<br />
harekete geçmesi gerekir. ORTA-Orta şiddette<br />
bozulma, makul yönetim faaliyeti gereklidir. DÜŞÜK-<br />
Minimum etki sözkonusudur[7].<br />
C) Risk İzleme Formu:<br />
Risk izleme formu riskin belirlendiği anda raporunun<br />
tutulması için hazırlanan formdur. Risk bilgi<br />
281
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
formunda risk alanı ifadesi, olasılık ve sıklığı, risk<br />
alanındaki önemli riskler, riskin açıklaması ve riske<br />
karşı yapılacak faaliyetlerin yazıldığı bölümler yer<br />
almaktadır.<br />
D) Raporlar:<br />
Risk yönetimi aktivitelerinin değerlendirilebilmesi<br />
için uygun raporlama mekanizmasının geliştirilmesi,<br />
yönetim başta olmak üzere işletmenin tüm faaliyet<br />
birimlerine gerekli geribildirimi sağlamaktadır.<br />
Raporlama araçları ile hem başarılar hem de hatalar<br />
belgelendirilmektedir. Bu da kaynakların kullanım<br />
verimliliğini ve personel performansının izlenmesini<br />
mümkün kılmaktadır. Risk Yönetimi bilgi sisteminden<br />
elde edilen bilgilerle üst yönetime ve işletmenin diğer<br />
birimlerine gerekli raporlar hazırlanmaktadır. Bu<br />
yönüyle risk yönetimi bilgi sistemi, yönetim işlevine<br />
destek olan bir sistemdir.<br />
IV. TÜRKİYE’DE RİSK YÖNETİMİ<br />
UYGULAMALARI<br />
Türkiye’de sivil havacılığın tarihçesi bir anlamda<br />
THY ile özdeş tutulmaktadır. THY’nin kurumsal<br />
yapısı ve finansal kaynak sağlama olanakları, risk<br />
yönetimi konusunda gerekli duyarlılığın<br />
gösterilmemesinin bir gerekçesi gibi görünmektedir.<br />
Oysa dünyadaki gelişme seyrine paralel olarak askeri<br />
havacılıkta gerek stratejik gerekse operasyonel açıdan<br />
risk yönetimi ile ilgili çok daha sistematik çalışmalar<br />
yapılmaktadır. İlgi alanımıza uygun olarak hava<br />
taşımacılığı sistemi içinde risk yönetiminin<br />
uygulanabilirliğine ve uygulanmasına baktığımızda,<br />
özellikle 1980’lerin ortalarından itibaren 20’den fazla<br />
özel havayolu işletmesinin kurulup çeşitli nedenlerle<br />
ortadan kaybolduğu bir sektörde “risk yönetimi”nin<br />
çok önemli bir gereklilik olduğu ortaya çıkmaktadır.<br />
Ülkemizdeki uygulamalara ilişkin olarak yapılan bir<br />
araştırmayla[4] da tespit edildiği üzere genel olarak<br />
tüm havacılık örgütlerinde risk yönetiminin gerekliliği<br />
kabul edilmekle birlikte, konuya ilişkin çalışmalar risk<br />
yönetiminin henüz ilgili örgütte uygulanabilirliğinin<br />
araştırılması aşamasındadır.<br />
Örneğin; MNG ve Freebird havayolu işletmelerinde<br />
risk yönetimi bilgi sistemi uygulamaları, ICAO Kaza<br />
Önleme Manueli Doc 9422, FSF, FSDs ve JAR-OPS<br />
dokümanları temel alınarak gerçekleştirilmektedir.<br />
Adı geçen işletmelerde risk yönetimi bilgi sistemini<br />
kapsayan kaza önleme ve uçuş emniyet programları,<br />
risk yönetimini destekleyen anlayışla; özellikle<br />
operasyonlarda tüm personel tarafından risklerin<br />
algılanmasını ve farkında olmayı sağlamayı ve<br />
bunun sürekliliğini amaçlamaktadır. Risk yönetiminin<br />
önemli unsuru olan risk yönetimi bilgi sistemi de kaza<br />
önleme ve uçuş emniyet programı çerçevesinde<br />
uygulanmaktadır. Uçuş emniyetine dair riskler, risk<br />
bilgi ve izleme formlarıyla veri tabanına<br />
aktarılmaktadır. Veri tabanı ile riskler kayıt altına<br />
alınarak kullanılabilir bilgiler elde edilmektedir. Veri<br />
tabanı sürekli güncellenerek bilgilerin güvenilirliği<br />
sağlanmaktadır. Bu bilgiler kaza ve kırım raporları ile<br />
karşılaştırılmaktadır. Böylece değerlendirmeler yolu<br />
ile emniyet eksiklikleri ve zayıf noktalar<br />
belirlenmektedir. Elde edilen sonuçlar gerekli düzeyde<br />
tüm işletmede paylaşılarak risk yönetimi bilgi<br />
sisteminin önemli bir gereği olan işletme içi iletişim<br />
ve geribildirim sağlanmaktadır. Bunun sonucu olarak<br />
işletmenin tümünü kapsayacak şekilde risk ve<br />
emniyet kültürü oluşturulma çalışmaları<br />
desteklenmekte ve geliştirilmektedir.<br />
5. SONUÇ<br />
Risk yönetimi, işletme faaliyetlerini etkileyebilecek<br />
risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi, riski kontrol<br />
edecek alternatiflerin saptanması, risk yönetimi<br />
uygulamasına yönelik kararların verilmesi ve risk<br />
süresince izleme, kontrol, raporlama ve geribildirim<br />
yapılması gibi unsurları kapsayan riskle ilgili sürecin<br />
genel adıdır. Bu fonksiyonun yerine getirilebilmesi<br />
için Risk Yönetiminin sistematik biçimde yönetim<br />
işlevleriyle uyumlu şekilde uygulanması<br />
gerekmektedir. Risk yönetimi bilgi sistemi etkin risk<br />
yönetimi uygulaması için en önemli unsurdur.<br />
Bilindiği üzere havacılık, kurallara bağlı bir sektördür.<br />
Ancak havayolu işletmelerinin politika ve prosedürleri<br />
sadece havacılık kurallarından ibaret değildir.<br />
İşletmelerin yönetim biçimi ve öncelikleri birbirinden<br />
farklıdır. İşletmeler bu farklı yaklaşım ve uygulamalar<br />
ile rekabet üstünlüğü elde etmektedir. Ayrıca<br />
işletmeye ait kuralların, prosedürlerin gerekçelerinin<br />
ve sonuçlarının çalışanlarına eğitim yoluyla verilmesi<br />
de önem taşımaktadır. Ülkemizde havacılıkta risk<br />
yönetimi uygulamalarına dair usul ve esasları içeren<br />
bir düzenleme henüz bulunmamaktadır. Bu konudaki<br />
görev, standart belirleyici ve uygulamayı denetleyici<br />
görevi nedeniyle, öncelikle <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Otoritesine<br />
düşmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] http://www.tanjuargun.com/yazılar.htm, iletişim<br />
adresli internet sayfası (12.04.2003).<br />
[2] http://infoplease.com/ipa, internet sayfası, Ekim<br />
2002.<br />
[3] A. F. Osborne, Acquisition and Program Risk<br />
Management Guidance, Volume 1, Department of<br />
Transportation, FAA, November 1996 / July 2001.<br />
[4] A. Küçük Yılmaz, <strong>Havacılık</strong>ta Emniyet Açısından<br />
Risk Yönetimi ve <strong>Havacılık</strong> Örgütlerinden<br />
Uygulama Örnekleri, Y.L. Tezi, Ağustos 2003.<br />
[5] FSF, Flight Safety Digest, May-June 2002.<br />
[6] http://crm.nasa.gov/knowledge/process.html,<br />
NASA CRM Resource Cent.: The Risk<br />
Management Process, Last Revised: 11.02.2003.<br />
[7] K.L. McFadden, Risk Modelling Methodology for<br />
Analizing Airline Safety Issues, 2002.<br />
282
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SIK UÇAN YOLCU PROGRAMLARININ (FFP) ETİK AÇIDAN<br />
DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Özlem ATALIK¹<br />
e-posta: oatalik@anadolu.edu.tr<br />
¹Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Havayolu işletmelerinin müşteriler bağlılık yaratmak<br />
amacıyla kullandıkları en önemli araçlardan birisi<br />
“Sık Uçan Yolcu Programları” (Frequent Flyer<br />
Programme-FFP) dır. 2000’li yıllarda havayolu<br />
işletmeleri tarafından uygulanan sık uçan yolcu<br />
programına sahip olmak, isteğe bağlı olmaktan daha<br />
çok bir zorunluluk halini almıştır. Zira bu<br />
programların müşteriye, mil karşılığı verilen<br />
ödüllerden daha fazla değer ifade ettiği, müşterilerin<br />
işletmeye bağlı müşteri haline gelmesinde büyük rol<br />
oynadığı ve işletmelerin bu programları uygulamadığı<br />
sürece pazardaki paylarının azalacağı<br />
düşünülmektedir. Bu çalışmada, havayolu sektöründe<br />
bu denli büyük önem taşıyan programların, yeni bir<br />
yüzü olarak karşımıza çıkan etik yönü çeşitli boyutları<br />
ile, ilgili literatürde yer alan ve ulaşılabilen tüm<br />
kaynaklar kullanılarak incelenmeye çalışılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Sık uçan yolcu programları, havayolu işletmelerinin<br />
kendilerini tercih etmelerinin karşılığı olarak<br />
yolcularına, ödüllendirme yoluyla geri dönen ve<br />
yolcuları daha fazla mil puanı biriktirmeye teşvik eden<br />
bir modeldir. Satın alınan her bilet için yolcu, seyahat<br />
ettiği mesafeye ve satın almış olduğu bilet tipine göre<br />
mil puanları elde etmekte ve bu mil puanlarıyla<br />
ücretsiz veya indirimli bilet, uçuş sınıfı yükseltme,<br />
hızlı rezervasyon ve yer seçimi, özel salonlar, otel<br />
konaklamaları, araba kiralama hizmetleri gibi bir çok<br />
hizmetten yararlanabilmektedir.<br />
Ödüllendirmeye yönelik olarak hazırlanan sık uçan<br />
yolcu programları 1981 yılında, American Airlines<br />
tarafından ilk kez tanıtıldığında, havayolu sektöründe<br />
ve sektör dışında faaliyet gösteren bir çok işletmenin<br />
farklı biçimlerde tepkilerine hedef olmuştur. Bazıları<br />
bu programları bir pazarlama hilesi veya müşteriyi<br />
etkileyerek tekrar satın alması yolunda bir rüşvet[1]<br />
veya boş koltukları ücretsiz biletler biçiminde vererek<br />
iş amaçlı yolcuları etkileyen akıllıca tasarlanmış bir<br />
plan olarak[2] değerlendirmiş olsa bile, kısa sürede<br />
tüm dünyada ve hemen hemen tüm havayolu<br />
işletmeleri tarafından uygulanmaya konulmuştur.<br />
Yaşanan yoğun rekabet ortamı ve sık uçan yolcu<br />
programlarının dünyadaki gelişimi sektörde<br />
faaliyetlerini sürdüren bir çok havayolu işletmesi gibi<br />
Türk Hava Yollarını da (THY) bu uygulamalara<br />
yöneltmiştir. Bu doğrultuda THY 1989 yılında<br />
“Frequent Flyer Program” adıyla yolculara yönelik,<br />
1991 yılında ise “Company Club” adıyla işletmelere<br />
yönelik ilk özel yolcu programları ile sık uçan yolcu<br />
programı uygulamalarına başlamıştır. Programların<br />
başlamasından kısa bir süre sonra her iki programda<br />
da üyelerin isteklerine bağlı olarak çeşitli değişiklikler<br />
yapılmış, program adları da “Mileage Club” ve<br />
“Corporate Club” olarak değiştirilmiştir. 1993 yılına<br />
gelindiğinde ise THY, bir diğer özel yolcu programı<br />
olan “Courtesy Card” programını uygulamaya<br />
koymuştur. 1998 yılında sözü geçen her üç program<br />
da uygulamadan kaldırılarak “Qualiflyer” grubu ile<br />
ortak olarak sık uçan yolcu programlarını sürdürmeye<br />
başlamış ancak 2000 yılında “Qualiflyer”<br />
programından ayrılarak, kendi özel yolcu programı<br />
olan Miles&Miles programını uygulamaya<br />
başlamıştır. Türkiye’de yer alan tek sık uçan yolcu<br />
programı olan Miles &Miles kapsamında programın<br />
kötü kullanımından kaynaklanan etik sorunlar<br />
yaşanmaması nedeniyle[3] konu, çalışmanın<br />
bütününde yurtdışı uygulamaları açısından ele<br />
alınmıştır.<br />
Havayolu işletmelerinin özellikle iş amaçlı uçan<br />
yolcuları etkilemek amacıyla uyguladıkları sık uçan<br />
yolcu programları, bazı durumlarda hem bilet ücretini<br />
ödeyen işletmeler hem de havayolu işletmeleri<br />
açısından çeşitli kötü kullanım problemlerini de<br />
beraberinde getirmektedir. Konu ile ilgili yapılan<br />
çeşitli araştırmalar sık uçan yolcu programlarının<br />
kötüye kullanımından kaynaklanan yıllık israfın<br />
milyarlarca ABD doları olduğunu göstermektedir. Bu<br />
kapsamda sık uçan yolcu programı üyelerinin<br />
tavırlarının yasal veya etik açıdan uygun olup<br />
olmadığı önemli bir tartışma konusunu<br />
oluşturmaktadır. Hiç bir standardın tek başına neyin<br />
doğru neyin yanlış olduğunu belirleyememesi<br />
nedeniyle, sık uçan yolcu programlarıyla ilgili bazı<br />
temel konular, yasal, etik ve yararcı (sağladığı<br />
faydalar) standartlar açısından ele alınmalıdır. Bu<br />
çalışmada öncelikle sık uçan yolcu programları,<br />
ardından programlarla ilgili 5 temel konu yasal, etik<br />
değerler ve sağladığı yarar açısından irdelenmiştir. [3]<br />
283
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
II. SIK UÇAN YOLCU PROGRAMLARININ<br />
ETİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Sık uçan yolcu programlarının etik bir uygulama olup<br />
olmadığının değerlendirilmesinde öncelikle,<br />
programların yasal olup olmadıkları araştırılmalıdır.<br />
Programların tasarlanma ve uygulanma biçimine göre<br />
yasal bir uygulama olup olmadığı konusunda ABD’de<br />
50 eyalette yapılan araştırmada, programların<br />
yasallıkla çelişen hiç bir durumuna rastlanılmamıştır.<br />
Ancak, programlar yasal olarak değerlendirilmiş olsa<br />
bile, yasal olma durumu etik olma için yeterli bir<br />
koşul olarak görülmemekte ve bir davranışın etik<br />
olabilmesi için, hem yasal hem de etik olarak kabul<br />
edilebilir olması gerektiği de unutulmamalıdır[4].<br />
Sık uçan yolcu programlarının etik açıdan<br />
değerlendirilmesinde programların “özellikle sık uçan<br />
iş amaçlı yolcuların, sık ve sürekli satın alımlarını<br />
teşvik etmek” amacı önem taşımaktadır. Bu kapsamda<br />
bir davranışın etik olup olmadığının belirlenebilmesi<br />
için, fayda sağlayanlar açısından elde edilen karın<br />
maliyeti geçmesi gerekliliği savunulmakta ve bu<br />
durumun sık uçan yolcu programlarında yolculara<br />
sunulan sınıf yükseltme ve ücretsiz bilet<br />
uygulamalarının çok doğru olmadığı düşünülmektedir.<br />
Zira işletmeler ekstra havayolu seyahatlerine yıllık 6<br />
milyar ABD dolarından daha fazla harcamaktadır.<br />
Havayolu işletmeleri açısından ise, ödül olarak verilen<br />
koltukların, önemli bir oranda satılabilme olasılığı<br />
olan koltuklardan oluşması nedeniyle, havayolu<br />
işletmeleri sık uçan yolcu programları için yılda 1<br />
milyar ABD dolarından daha fazla maliyete<br />
katlanmaktadır. Yönetim maliyetleri ve ücretini<br />
ödeyecek olan yolcuların çıkarılması sonucu oluşan<br />
gelir kaybıyla, sık uçan yolcu programları havayolu<br />
işletmelerine oldukça yüksek maliyetler<br />
yaratmaktadır. Bu tür maliyetlerin ortadan kaldırılması<br />
durumunda, bilet ücretlerin %10 ile %15 oranında<br />
düşeceği iddia edilmektedir. Bu nedenle etik açıdan<br />
ele alındığında sık uçan yolcu programları yararcı<br />
bakış açısı altında hem bilet ücretini ödeyen işletmeler<br />
hem de havayolu işletmeleri için etik olarak<br />
değerlendirilmemektedir[4].<br />
A. İş Amaçlı Seyahatler Sonucunda Kazanılan<br />
Ödüllerin Kişisel Kullanımı: Bir işletmenin iş amaçlı<br />
olarak yapılan seyahatler sonucu kazanılan ödüller<br />
için bir personele yaptırımda bulunması ile ilgili hiç<br />
bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu kapsamda<br />
işletmeler gerekli kılmadığı sürece, işletme adına<br />
yapılan seyahatlerden kazanılan program ödüllerinin,<br />
personel tarafından kullanılmasının etik olduğu<br />
savunulmaktadır. Ancak ücreti personel tarafından<br />
ödenen iş seyahatindeki mil puanları işletme<br />
tarafından toplanır ise, o zaman etik bir sorun ortaya<br />
çıkmış olacaktır[4].<br />
B. Program Ödüllerine El Konulması: 1981<br />
yılından itibaren iş amaçlı olarak yapılan seyahatler<br />
sonucu kazanılan sık uçan yolcu programı ödüllerine,<br />
işletme tarafından el konulması oldukça nadir bir<br />
durum olarak görülmekteydi. Ancak 90’lı yılların<br />
sonlarına doğru bazı büyük işletmeler program<br />
ödüllerini sahiplenmeye ve özellikle personelinin elde<br />
ettiği ücretsiz biletleri daha sonraki zamanlarda<br />
yapılacak iş amaçlı yolculuklar için kullanmaları<br />
koşulunu uygulamaya başlamışlardır. Bu durum etik<br />
açıdan değerlendirildiğinde, işletmelerin kendisinin<br />
olan birşeyi almasında etik olmayan bir yön<br />
bulunmamaktadır[4]. Bununla birlikte 1987 yılında<br />
yapılan bir çalışma sonucunda, çalışanlar tarafından<br />
toplanan program ödüllerinin işletme tarafından<br />
kullanılması veya paylaşılması uygulamasına,<br />
çalışanların büyük tepkiler gösterdikleri belirlenmiştir.<br />
Bu tepkilerin en önemli nedeni arasında; iş amaçlı<br />
seyahatlerin sıradan ve çekici olmaması, bu tür<br />
seyahatlerden bıkmış iş adamlarının yaşadıkları bazı<br />
sorunlar veya evden uzakta kaybettikleri zaman için<br />
ödülleri, bir karşılık olarak görmeleri sayılmaktadır.<br />
Bu nedenle bu ödüllere işletmeler tarafından el<br />
konulması, personelin verimliliği ve motivasyonunun<br />
azalmasına neden olacaktır[5]. Fayda maliyet<br />
hesapları altında bu uygulama, iş amaçlı olarak sık<br />
seyahat etmek zorunda olan personelin 2/3’sinin<br />
motivasyonunu arttırdığı da gözönüne alındığında[2],<br />
ödüllerin sahipliğinin düşük personel morali ve<br />
verimliliği maliyetine neden olacağı için, etik olarak<br />
değerlendirilmemektedir.<br />
C. Programların Kötüye Kullanımı: Sık uçan yolcu<br />
programları aynı havayolu ile sürekli seyahat etme<br />
isteği yanında, yolcuları çoğu kez uzun mesafeler ve<br />
yüksek fiyatlı sınıflarda seyahat ederek mil puanları<br />
toplamak amacıyla da teşvik etmektedir. Bu kapsamda<br />
sık uçan bazı yolcuların, sahip olacakları mil<br />
puanlarını arttırmak amacıyla gereksiz seyahatler, otel<br />
konaklaması, pahalı araba kiralamalar ve aktarmalı<br />
hatları seçerek kendilerine verilen imkanları kötüye<br />
kullandıkları görülmektedir[5]. Bu konuda, 1985<br />
yılında yapılan bir araştırma sonucunda, sık uçan<br />
yolcuların %25’lik bölümünün mil puanlarını<br />
arttırmak amacıyla gereksiz seyahatlere yöneldiği,<br />
uçağa hiç binmediği halde bilet aldıkları veya<br />
gidileceği noktaya direkt uçuş yerine aktarmalı uçuş<br />
planı yaptığı belirlenmiştir[1]. Programlarının kötü<br />
kullanımından kaynaklanan israfın tahmini olarak<br />
değeri, işletmelerin yıllık seyahat giderlerinin %8’ine<br />
ulaşmaktadır[7]. İşletmelerin kötü kullanımlar<br />
sonucunda oluşan maliyetlerini belirlemek amacıyla<br />
yapılan bir çalışma sonucunda kötü kullanım<br />
maliyetleri; yüksek ücretler %57, gereksiz seyahatler<br />
%16, aktarmalı uçuşlarda harcanan personel zamanı<br />
%14, pahalı otel konaklamaları %3, pahalı araba<br />
kiralamaları %2, gereksiz kiralanan arabalar %1, diğer<br />
%7 biçiminde sıralanmaktadır[6].<br />
284
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
1993 yılında, 506 işletme yöneticisi üzerinde yapılan<br />
araştırma sonuçlarına göre ise, işletme yöneticilerinin<br />
%70’i sık uçan yolcu programlarının, işletmelerinde iş<br />
amaçlı seyahat maliyetlerini arttırdığını düşündüğünü<br />
göstermektedir. [7]. Birçok işletme, çalışanlarının<br />
millerini arttırmak amacıyla yüksek ücretli biletler<br />
alamayacağını, önerilmeyen bir havayolunu<br />
seçemeyeceğini, belirlenmiş rota dışında herhangi bir<br />
rota seçemeyeceğini ve kendine uygun seyahat<br />
planları yapamayacağını vurgulamaktadır. Eğer<br />
herhangi bir çalışan, mil puanları toplamak veya<br />
artırmak için gereksiz seyahatler düzenliyor, yüksek<br />
ücretler ödeyip belirlediği bir otele rezervasyon<br />
yaptırıyor ise, işletmeye verdiği zarardan dolayı<br />
yapmış olduğu davranışlar etik dışı olarak<br />
değerlendirilmektedir. Sık uçan yolcu programları<br />
kapsamında, çalışanlar tarafından gereksiz seyahatler<br />
başta olmak üzere çeşitli yollarla sadece milleri<br />
arttırmak amacıyla yaptıkları her türlü davranış,<br />
işletmenin verimlilik, zaman kaybı ve gereksiz<br />
maliyetlere katlanmasına neden olduğu için, etik dışı<br />
olarak değerlendirilmektedir[4].Bu konuda yapılmış<br />
olan çeşitli araştırmalar sonucunda sık uçan yolcu<br />
programlarının kötü kullanımından kaynaklanan yıllık<br />
israfın 1985 yılında, 4.5 milyar ABD doları, 1997<br />
yılında ise 6.3 milyar ABD doları olduğunu ortaya<br />
koymuşlardır. Bu göstergelere göre iş amaçlı<br />
seyahatlerden hava yolculuğuna harcanan her 7<br />
dolardan 1 doları, sık uçan yolcu programlarının kötü<br />
kullanımından dolayı israf edilmektedir[2].<br />
D. Program Ödüllerinin Satılması: Seyahat<br />
ödüllerinin yasal olarak satımının yasak olmasına ve<br />
havayolu işletmelerinin bu duruma şiddetle tepki<br />
göstererek bu konuda birçok uyarılar yapmasına<br />
rağmen, ödüllerin satılması durdurulamamaktadır. Bir<br />
sık uçan yolcu programından elde edilen ödül<br />
kuponlarının bir başkasına satılması, yapılan<br />
anlaşmaların kötüye kullanılmış olması nedeniyle etik<br />
dışı bir davranış olarak değerlendirilmektedir.<br />
Bununla birlikte fayda-maliyet çerçevesinde<br />
değerlendirildiğinde, uçuş ödüllerinin bu biçimde<br />
kullanımının etik olarak değerlendirilmesi mümkün<br />
olmaktadır. Satan yolcular, simsarlar ve alan yolcular<br />
arasındaki işlem, tarafların istekleri doğrultusunda<br />
serbest girişime dayanmaktadır. Bu duruma neden<br />
olan en önemli unsur olarak havayolu işletmelerinin<br />
yolculara mil kullanımı için belirli süreleri vermesi<br />
oluşturmaktadır. Yolcu elde ettiği mil kuponlarını<br />
satmaz ise mil ödülleri kullanılmaz bir hale gelecek ve<br />
bu ödül kuponlarının kendisine hiç bir getirisi<br />
olmayacaktır. Bu durum satın alan yolcular açısından<br />
ele alındığında ise onlar da normal fiyat yerine daha<br />
düşük fiyatlarla istedikleri bileti elde edeceklerdir.<br />
Hem mil ödüllerini satan kişiler hem alıcılar hem de<br />
simsarlar ekonomik olarak bu işten kendilerine kar<br />
sağlamaktadırlar. Serbest girişim yanlıları tarafların<br />
istekleri doğrultusunda ortaya çıkan bu tür işlemlerin,<br />
her birine yarar sağladığını ve dolayısıyla yarar<br />
sağlayan temellere uygun olduğunu<br />
savunmaktadırlar[4].<br />
Ödül kuponlarının satılması konusunda 625 yolcu ile<br />
yapılan karşılıklı görüşmeler sonucunda, yalnızca<br />
%30’undan daha az bir bölümün, ödül kuponlarının<br />
satılmasını, etik dışı bir davranış olarak<br />
değerlendirdikleri belirlenmiştir[8]. 1986 yılında, sık<br />
uçan bazı yolcuların %60’a varan indirimlerle, ödül<br />
biletlerini kupon simsarlarına sattıkları ve bu biletlerin<br />
mil değerinin yaklaşık 80 milyon ABD doları<br />
olduğu[1], 2001 yılında satılan mil puanlarının<br />
değerinin ise, yaklaşık 10 milyar ABD doları olduğu<br />
tahmin edilmektedir. Diğer yandan, 2002 yılından<br />
itibaren ABD’de havayolu işletmelerinin mil<br />
hesaplarını tamamlamak isteyen müşterilerine 2-9 cent<br />
karşılığında 1 mil satmaya başlamış oldukları da<br />
görülmektedir[9].<br />
E. Vergiden Kaçma: Sık uçan yolcu programları<br />
kapsamında ödüllerin vergilendirilmesi de önemli bir<br />
konuyu oluşturmaktadır. Özellikle bu ödüllerin<br />
yolcular tarafında ücret ödemeden elde edilmesi<br />
nedeniyle, birçok hükümet bunların ücretsiz ek gelir<br />
olarak vergilendirilmesini onaylamakla birlikte,<br />
vergilendirmenin de birçok sorunu beraberinde<br />
getireceği düşünülmektedir. Öncelikle vergi<br />
yetkililerinin kişisel seyahatlerle iş amaçlı seyahatleri<br />
birbirinden ayırmanın yollarını bulmaları<br />
gerekmektedir. Bununla birlikte sık uçuşlardan elde<br />
edilen puanlar ile bu puanların ödüller biçiminde<br />
kullanılmasının birbirinden farklı uygulamalar olması<br />
nedeniyle de vergilendirilecek gelirin ölçülmesi birçok<br />
yönetimsel sorun oluşturacaktır. Programlar üzerinde<br />
sınırlamalar uygulandığında, geri ödemesi yapılmamış<br />
ödüllerin ne zaman ve nasıl ödeneceği, işletmelerin<br />
elde ettikleri kar oranında ne gibi değişimler meydana<br />
geleceği, uygulanacak ücretlerin ne olacağı gibi birçok<br />
yeni sorun ortaya çıkacak, vergi sistemlerinin yeniden<br />
düzenlenmelerini gerekli olacaktır.<br />
Diğer yandan ödüllerin vergilendirilmesinde işbirliği<br />
içinde olan havayolu işletmelerinin ülkelerindeki vergi<br />
sistemlerinin uyum seviyeleri ve farklı ülkelerden olan<br />
yolcuların çeşitli ödüller elde etmesi durumlarının<br />
değerlendirilmesi birçok düzensizliği ve çarpıklığı da<br />
beraberinde getirecektir[9]. Bununla birlikte, vergi<br />
bildirim formunda işletme adına yapılan seyahatlerde,<br />
çalışanlar tarafından kazanılan ödüllerin belirtilmesi<br />
ve ödülleri 600 doları aşan yolcuların<br />
vergilendirilmesinin gerekliliği nedeniyle, işletmeler<br />
özenli kayıtlar tutmak zorunda kalacaklardır. Bu<br />
durum da işletmelerin yönetim maliyetlerini oldukça<br />
yükseltecektir.<br />
285
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Kuponların para değerinde olması nedeniyle, sık uçan<br />
yolcuların elde ettikleri ödüllerin vergiye dahil olup<br />
olmaması da önemli bir konuyu oluşturmaktadır. The<br />
Internal Revenue Service tarafından sık uçuş<br />
ödüllerinin vergilendirilmesi, değerlendirilmesi ve<br />
bildirilmesiyle ilgili öngörülen kurallar gözden<br />
geçirilmekle birlikte, bu konuda henüz kesin bir<br />
yönetmelik hazırlanmamıştır. Halihazırda varolan<br />
kanunda, (IRS Code’un 61.Bölüm (a)), brüt kazancın<br />
hangi kaynaktan olursa olsun gelir anlamında olduğu<br />
belirtilmektedir. Bu sık uçuş ödüllerinin iş amaçlı<br />
uçan yolcuların, vergiye tabi değersiz (önemsiz) ek<br />
karları olarak ve iş amaçlı olmayanlar tarafından<br />
karşılıksız ödüller olarak belirtilmesi gerektiği<br />
anlamına gelmektedir. Bununla birlikte program<br />
üyelerinin mil ödüllerini tekrar satmalarından dolayı,<br />
etik açıdan ödüllerinin değerinde vergilerini ödemeleri<br />
gerekmektedir. Diğer yandan bu ödüllerin<br />
vergilendirilmesi konusunda kanunların zorlayıcı<br />
olmaması gözönüne alınarak bir değerlendirme<br />
yapıldığında, kanunların teknik olarak kötü kullanımı<br />
nedeniyle bu davranış, etik dışı olarak<br />
değerlendirilebilmektedir.<br />
Sık uçuş karlarının bildirilmesinin yüksek maliyeti ve<br />
devam edecek olan vergi kaçırma planlarının ortadan<br />
kaldırılmasının zorluğu, gelir dağılımıyla birlikte<br />
herhangi bir toplumsal karı fazlasıyla aşmaktadır. Bu<br />
nedenle sık uçuş ödüllerine vergi ödenmemesi yararcı<br />
bakış açısından etik olarak değerlendirilmektedir[1].<br />
III. İŞLETMELERİN PROGRAM ÖDÜLLERİNE<br />
YÖNELİK TUTUM VE KONTROLLERİ<br />
İşletmeler sık uçan yolcu programlarının kötüye<br />
kullanılmasını önlemek amacıyla çeşitli kontrollere<br />
başvurmaktadırlar. Bu çalışma kapsamında öncelikle<br />
sık uçan yolcu program maliyetlerinin, işletmelerin<br />
seyahat giderleri arasındaki yerine değinilmektedir.<br />
1987 yılında, 204 işletme yöneticisi ile yapılan bir<br />
çalışma sonuçları, işletme yöneticilerinin %80’inin sık<br />
uçan yolcu programlarının yüksek seyahat<br />
maliyetlerine neden olduğunu düşündüklerini ortaya<br />
koymuştur[6]. Bu kapsamda Amerika ve<br />
Avustralya’da faaliyet gösteren işletmelere seyahat<br />
yönetiminde karşılaştıkları en önemli sorunların ne<br />
olduğu sorulduğunda Amerikan işletmelerinden;<br />
seyahat maliyetleri %41, düzensiz ücretler %24, uçuş<br />
tarifesi değişiklikleri %18, diğer %13, seyahat<br />
planlarındaki değişikler %3, sık uçan yolcu<br />
programları %0 şeklinde bir sıralama elde<br />
edilmiştir[2]. Araştırma kapsamında hiçbir Amerikan<br />
şirketinin sık uçan yolcu programlarını en büyük<br />
seyahat yönetimi sorunu olarak görmemeleri dikkat<br />
çeken bir diğer unsurdur. Avustralyalı şirketler için<br />
ise;[11] seyahat maliyetleri %44, ayırtılmış uçuşlar<br />
%35, uçuş tarifelerindeki değişiklikler %17, düzensiz<br />
ücretler %15, diğer %12, sık uçan yolcu programları<br />
%10, seyahat planlarındaki değişiklikler %9 biçimde<br />
sıralanmaktadır. Araştırma kapsamında, Avustralyalı<br />
şirketler sık uçan yolcu programlarını bir yönetim<br />
sorunu olarak görmekle birlikte araştırmalar bir bütün<br />
olarak değerlendirildiğinde; sık uçan yolcu<br />
programlarının ne Amerikan ne de Avustralya<br />
şirketlerinde bir seyahat yönetim sorunu olarak<br />
görülmemektedir[6].<br />
İşletmelerin program ödülleri üzerindeki kontrolleri<br />
konusunda yapılan araştırmada seyahat yöneticilerinin<br />
%38’i sık uçuş ödüllerinin işletmeye ait olduğunu<br />
ifade etmekle birlikte, %27’sinin ödüller üzerinde<br />
resmi bir politikaya sahip olarak düzenlemeler yaptığı<br />
ve sadece %17’sinin personelin ödüllerinin<br />
kullanımını kontrol ettikleri saptanmıştır. Konu ile<br />
ilgili olarak ABD’de yapılan bir diğer çalışmada ise,<br />
işletmelerin % 37’sinin personelin seyahat ödüllerini<br />
almalarına izin vermediği, %45’inin çeşitli koşullar<br />
altında bu uygulamaya izin verdiği ve % 18’inin ise<br />
hiçbir biçimde kontrolü sağlayamadığı<br />
belirlenmiştir[2]. İşletme araştırmaları kapsamında<br />
Avustralya’da ise 124 şirketin %23’lük bölümü sık<br />
uçan yolcu programları ödüllerine el koyduklarını<br />
ifade ederken, % 51’lik bölümü programlar<br />
çerçevesinde personelin kendi seyahatlerini<br />
düzenlemelerine izin verdikleri, % 36’sının bazı<br />
şartlar dahilinde bunu onayladıkları ve sadece %<br />
13’lük bölümün hiçbir kontrol uygulamadığı ortaya<br />
konulmuştur[1].<br />
İşletmelerin program ödülleri üzerindeki kontrolleri<br />
kapsamında yapılan yolcu araştırmaları sonuçlarına<br />
göre ise, Amerikalı iş amaçlı yolcuların %48’lik<br />
bölümü, sık uçan yolcu programları çerçevesinde<br />
şirketlerinin kendi seyahatlerini düzenlemeleri<br />
konusunda izin vermediğini, %52’lik bölümü, bazı<br />
şartlar dahilinde buna izin verildiğini belirtirken,<br />
kontrol olmadan herhangi bir uygulamanın olmadığını<br />
hiç bir çalışan söylememiştir. Avustralya’da yapılan<br />
yolcu araştırmalarında ise, iş amaçlı yolcuların<br />
%20’lik bölümü şirketlerinin kendilerinin seyahat<br />
programlarını onaylamadıklarını, %31’lik bölümün<br />
bunu bazı şartlar altında onayladıklarını ve %49 gibi<br />
büyük bir bölümü ise, kendi düzenlemelerinin<br />
onaylandığını belirtmişlerdir[11].<br />
Bu konuda en önemli araştırmalardan birisi ABD’de,<br />
1986 yılında, National Passenger Traffic Association<br />
tarafından işletme yöneticilerine uygulanan<br />
çalışmadır[6]. Bu çalışma sonucunda işletmelerinin<br />
seyahatlerden sorumlu yöneticileri, yıllık havayolu<br />
seyahat maliyetlerinin 4 milyar dolardan fazla olma<br />
nedeninin sık uçan yolcu programları olduğunu ve<br />
programların amaca uygun olmayan uçuş tarifeleri<br />
veya dolaylı rotalar yüzünden boşa harcanan personel<br />
zamanı ve maliyetle sonuçlandığını düşünmektedirler.<br />
Bu konuda işletmelerin %55’lik bölümü personel<br />
seyahat planlarını önceden gözden geçirmesine<br />
rağmen, yalnızca %38’i bu gözden geçirme sonucunda<br />
286
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
başarılı olduklarına inanmaktadır[11]. İşletmelerin<br />
%24’lük bölümü, çalışanların iş seyahatlerinde<br />
kazandıkları puanları iş amaçlı diğer seyahatlerde<br />
kullanmalarını önerirken, bu öneriyi uygulamaya<br />
koyan işletmelerin sadece %17’si gerekli etkiyi<br />
sağlayabildiklerine inanmaktadırlar. İşletmelerin<br />
%18’lik bölümü çalışanların tüm sık uçuş ödüllerini<br />
işletme yararına dönüştürmesini önerirken, bu<br />
önerinin uygulama sonucunda %19 oranında başarı<br />
elde edilmiştir [10]<br />
Bu sonuçlardan da anlaşılacağı gibi işletmeler, iş<br />
amaçlı seyahatlerde personelleri tarafından kazanılan<br />
sık uçan yolcu gelirlerinin kullanımını kontrol etmekte<br />
veya denetlemekte çok zorlanmaktadırlar. Çalışma<br />
kapsamında programı üzerindeki işletme politikasının,<br />
işletmenin büyüklüğü ile ilgili olduğunu ve yıllık<br />
geliri fazla olan işletmelerin daha sınırlayıcı<br />
politikalara sahip olduğu görülmektedir[2,4].<br />
IV. SONUÇ<br />
Sık uçan yolcu programları, havayolu işletmeleri<br />
arasında en önemli rekabet araçlarından birisi olarak<br />
değerlendirilmektedir. Havayolu işletmeleri ve<br />
yolcular açısından büyük önem taşımasının yanı sıra,<br />
yolcuların havayolu tercihlerini yüksek oranda<br />
etkileyen bu tür programların kötüye kullanımından<br />
dolayı bir çok işletme yüksek seyahat maliyetleri ile<br />
karşı karşıya kalmaktadır. Konu ile ilgili yapılan<br />
çeşitli araştırmalar işletmelerin gereksiz seyahatler,<br />
otel konaklamaları, pahalı araba kiralamalar ve<br />
aktarmalı hatların seçimi sonucunda oluşan kötü<br />
kullanım ve etik olmayan uygulamalar sonucu oldukça<br />
yüksek miktarlarda seyahat giderlerine katlandıklarını<br />
ve bu durumdan olumsuz yönde etkilendiklerini<br />
göstermektedir. Sık uçan yolcu programlarının kötüye<br />
kullanımını önlemek amacıyla işletmeler tarafından<br />
gösterilen çaba ve kontrolün de kötüye kullanımları<br />
durduramadığı görülmektedir.<br />
Sık uçan yolcu programlarının kötüye kullanım<br />
sorunlarının ortadan kaldırılması konusunda; havayolu<br />
işletmelerinin kazanılan millerin geçerlilik süresinin<br />
uzatılması, işletmelerin ödüllerin sahipliği üzerindeki<br />
kontrollerini arttırmaları, işletme için yapılacak her<br />
türlü seyahatte rota ve yönlerini işletmenin<br />
seyahatlerin yönetiminden sorumlu birimi tarafından<br />
yapılmasının büyük önem taşıdığı düşünülmektedir.<br />
Gerek işletmelerin gerekse havayolu işletmelerinin<br />
kötüye kullanımları ortadan kaldırmak amacıyla<br />
yapacakları etik ilke ve değerlerin saptanmasına<br />
yönelik çalışmaların ve bu anlamda havayolu<br />
işletmeleri arasında ortak değer ölçütlerinin<br />
belirlenmesinin, sık uçan yolcu programlarının<br />
amacına uygun kullanımını daha etkin kılacağı<br />
öngörülmektedir.<br />
Tüm bunların yanı sıra artık daha iyi anlaşılmaktadır<br />
ki; sık uçan yolcu programların etik boyutlarıyla da<br />
uygulamadaki yerinin değerlendirilmesi ve gerekli<br />
ilkesel düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Rex S. Toh, C. Patrick Fleenor ve David W.<br />
Arnesen, “Frequent-Flier Games: The Problem of<br />
Employee Abuse”, Academy Management<br />
Executive, Vol: 7, No: 1, 1993<br />
[2] Rex S. Toh ve Michael Y. Hu, “Frequent Flyer<br />
Programs: Passenger Attributes and Attitudes”,<br />
Transportation Journal, Winter, 1988<br />
[3] Özlem Atalık, “Havayolu İşletmelerinde Bir<br />
Müşteri Bağlılık Yaratma Aracı Olarak Sık Uçan<br />
Yolcu Programları ve THY Araştırması”,<br />
Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2003<br />
[4] Arnesen, David, Patrick C. Fleenor and Rex Toh,<br />
“The Ethical Dimensions of Airline Frequent<br />
Flyer Programmes”, Business Horizons 4 (1), 47 -<br />
56., 1997<br />
[5] Michael Y. Hu, Rex S. Toh ve Stephen Strand,<br />
“Frequent-Flier Programs: Problems and Pitfalls”,<br />
Business Horizons, Vol: 31, July-Agust, 1988<br />
[6] Frederic J. Stephenson ve Richard J. Fox,<br />
“Corporate Attitudes Toward Frequent-Flier<br />
Programs”, Transportation Journal, Vol: 27, No:<br />
1, 1987<br />
[7] Frederic H. Stephenson ve Richard J. Fox,<br />
“Critism of Frequent-Flier Plans by Large and<br />
Small Corporations”, The Logistic And<br />
Transportation Review, September, 1993<br />
[8] Richard H. Deane, “Ethical Consideration In<br />
Frequent Flier Programs”, Journal of Business<br />
Ethics, No: 7, 1988<br />
[9] ----------, “Ücretsiz Biletin Hacmi 500 Milyar<br />
Doları Aştı”, Sabah Gazetesi, , s.11, 11.05.2002<br />
[10] Pat Hanlon, Global Airlines: Competition in a<br />
Transnational Industry. İkinci Basım. Oxford:<br />
Butterworth-Heinemann, 1999<br />
[11] Rex Toh, William G. Browne ve Michael Y. Hu,<br />
“Frequent-Flier Programs: A Comparative Study<br />
of The American and Australian Experiences”,<br />
Logistic And Transportation Review, Vol: 32,<br />
No: 2, 1996<br />
287
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVAYOLLARINDA E-TİCARET İŞLEMLERİ VE<br />
MUHASEBELEŞTİRİLMESİ<br />
Yard.Doç.Dr. Ergün KAYA*<br />
Arş.Gör. Ferhan KUYUCAK*<br />
e-posta: ergunk@anadolu.edu.tr<br />
e-posta: fkuyucak@anadolu.edu.tr<br />
*Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> - SHYO - <strong>Sivil</strong> Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü - ESKİŞEHİR<br />
ÖZET<br />
E-ticaret genel olarak bilgisayar ağları, internet ve<br />
diğer sayısal teknolojiler kullanılarak mal ve hizmet<br />
alım-satımının elektronik ortamda yapılması<br />
sürecidir. Havayollarında hizmet satışı yönüyle bu<br />
süreç, rezervasyon, biletleme ve tahsilat işlemlerinin<br />
tümüyle veya bir kısmının elektronik ortamda<br />
gerçekleştirilmesi şeklinde işler.<br />
Bu çalışmada, havayollarında e-ticaret işlemleri<br />
yalnızca yolcu taşımacılığı kapsamında; rezervasyon,<br />
bilet satış ve tahsilat yönleriyle ele alınmıştır. Bu<br />
süreçteki işlemlerin muhasebeleştirilmesi ise, bilet<br />
satış hasılatının elde edilmesi sürecindeki mali<br />
işlemlerin muhasebe kayıt ortamına aktarılması ve bu<br />
konudaki yasal düzenlemeler açısından incelenmiştir.<br />
I.GİRİŞ<br />
Elektronik ticaret (e-ticaret) teriminin bazen tüm<br />
elektronik araçlarla bazen de yalnızca internet<br />
üzerinden yapılan ticari işlemler için kullanıldığı<br />
görülür. E-ticarette kullanılan araçların bir kısmı<br />
eskiden beri bilinmekle birlikte, e-ticaretin bir kavram<br />
olarak ele alınması, tanımlanması, düzenlenmesi ve<br />
insanların e-ticaret olgusunu yaşamaya başlaması,<br />
internetin yaygın olarak kullanılmaya başlaması ile<br />
gerçekleşmiştir.<br />
E-ticaret, “mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış,<br />
dağıtım, sigorta ve ödeme işlemlerinin bilgisayar<br />
üzerinden yapılması”[1] şeklinde tanımlanmaktadır.<br />
Aslında e-ticaret iş yapmanın bir yoludur. Onu<br />
diğerlerinden farklı kılan, alış-verişin ve diğer ticari<br />
işlemlerin daha çok INTERnational NETwork<br />
üzerinden ve World Wide Web yardımıyla yapılıyor<br />
olmasıdır denilebilir. Bazı uzmanlara göre, e-iş (ebusiness)<br />
bir amaç, e-ticaret (e-commerce) bu amaca<br />
ulaşma yoludur. Bir başka deyişle e-ticaret buzdağının<br />
görünen kısmıdır [2].<br />
E-ticaretin araçları, ticareti ve iletişimi kolaylaştıran;<br />
sabit ve mobil telefonlar, faks, televizyon, bilgisayar,<br />
elektronik veri değişimi (EVD), elektronik fon<br />
transfer (EFT) ve ödeme sistemleri, intranet ve<br />
internet gibi araçlardır. Bu ve benzeri araçlardan<br />
yararlanarak; işletmeden işletmeye<br />
(işletmelerarası:B2B), işletmeiçi (B1B), işletmeden<br />
müşteriye (B2C), ve müşteriden müşteriye<br />
(tüketicilerarası:C2C) elektronik ticaret<br />
uygulamalarının yapıldığı görülmektedir. Geleneksel<br />
ticaret kavramı anlayışına pek uygun olmamakla<br />
birlikte, elektronik araçlarla yaygın olarak internet<br />
üzerinden veri değişimi ve iş yapma biçimlerinin<br />
bireylerarası (P2P), bireyden devlete (P2G), devletten<br />
tüketiciye (G2C), devletten işletmeye (G2B) ya da<br />
işletmeden devlete (B2G) akış yönüne göre farklı<br />
adlarla sınıflandırıldığı görülmektedir. Son dönemde<br />
işletmelerin umut bağladığı bu kapsamdaki yeni<br />
uygulamalardan birisi de kablosuz (mobil) ticaret (mticaret)<br />
tir.<br />
E-ticaret ile ilgili kavramlar ve araçlar iç içe geçmiş<br />
durumdadır. Bu nedenle e-ticaretin nerede başlayıp<br />
nerede sona erdiğini tespit etmek çoğu zaman<br />
mümkün olmaz. Yapısı gereği, e-ticaret hacminin<br />
doğru olarak ölçülmesi de oldukça zordur. Ancak<br />
gelişme hızını gösteren bazı çarpıcı veriler elde<br />
edilebilir. Örneğin, ABD’de yapılan bir araştırmada,<br />
2001-2006 döneminde B2B ticaretinin, işletmelerarası<br />
toplam ticaret hacminin %4’ünden %36’sına<br />
ulaşacağı, bir başka deyişle B2B ticaret hacminin bu<br />
dönemde $466 milyardan $5.4 trilyona yükseleceği<br />
öngörülmektedir. E-ticaret kapsamında 2002’de<br />
yaklaşık $72-$78 milyar B2C, $800 milyar B2B geliri<br />
elde edilmiştir. 2003 itibariyle 70 milyonu ABD’de<br />
olmak üzere dünya genelinde 170 milyon online<br />
müşteri olduğu tahmin edilmektedir[3].<br />
Günümüzün iletişim sistemlerinin, bilgi trafiğinin ve<br />
ticaretin omurgasını oluşturan internet, keşfedildiği<br />
1969 yılından bu yana en hızlı gelişim gösteren<br />
araçtır. Özellikle 1990’lı yılların ortalarından itibaren<br />
kişisel bilgisayarların yaygınlaşması, güvenliği<br />
sağlayıcı gelişmeler, işletmelerin ve hükümetlerin<br />
altyapı yatırımlarını hızlandırması, hukuki<br />
düzenlemeler, sınırsız erişim ve çok düşük maliyetle iş<br />
yapma avantajı sağlaması, eğitim ve bilgi birikimi gibi<br />
gelişmeler, interneti ticaretin ve günlük yaşamın çok<br />
önemli bir parçası haline getirmiştir. Böylece e-ticaret<br />
uygulamaları, işletmelerarası yoğunluktan işletmeden<br />
müşteriye doğru olan pazar payını hızla artırmaya<br />
başlamıştır. Yapılan araştırmalar internet kullanımının<br />
ve e-ticaret hacminin 2004’te de hızlı bir şekilde<br />
artacağı yönündedir[4]. 2002 yılı sonunda Avrupalı<br />
288
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
internet kullanıcılarının %37’sinin online alışveriş<br />
yaptığı belirlenmiştir. 2008 yılında bu oranın %60’a<br />
ulaşması beklenmektedir[5]. Türk şirketlerinin ise<br />
halihazırda %22’sinin e-ticaret yaptığı, bunun içinde<br />
bilişim sektörü ile Telekom A.Ş.’nin en büyük paya<br />
sahip olduğu görülmektedir[6].<br />
Türkiye’deki “elektronik ticaret ağının” kurulması ve<br />
e-ticaretin yaygınlaştırılması amacıyla Bilim ve<br />
Teknoloji <strong>Yüksek</strong> Kurulunun 25.08.1997 tarihli kararı<br />
sonucu Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde ETKK<br />
kurulmuş ve bu Kurul’a bağlı olarak 16.02.1998’de<br />
hukuk, teknik ve finans çalışma grupları<br />
oluşturulmuştur. Sekreterya işleri ise TÜBİTAK’a<br />
bırakılmıştır[7]. Haziran 2001’den itibaren ETKK,<br />
araştırma raporlarını sunarak misyonunu tamamlamış<br />
ve Başbakanlığın koordinasyonunda “e-Dönüşüm<br />
Türkiye” için kamu, özel sektör ve sivil toplum<br />
örgütlerinin katılımıyla çalışma grupları oluşturularak<br />
e-ticaret çalışmaları hızlandırılmıştır. Bu kapsamında,<br />
hukuki altyapının oluşturulması için önemli bir adım<br />
atılmış ve e-ticarette güvenliği sağlayıcı en önemli<br />
unsur olan Elektronik İmza Kanunu[8]<br />
yayımlanmıştır.<br />
II. HAVAYOLLARINDA E-TİCARET<br />
A. Kavram ve Gelişim<br />
Bilindiği üzere havayolu işletmeleri, yolcuları ve yükü<br />
(kargo+posta+bagaj) bir havaalanından başka bir<br />
havaalanına havadan taşıyan işletmelerdir. Ulaştırma<br />
sistemleri içinde en yenisi olan havayolu ile<br />
taşımacılık, halen düşük bir paya sahip olmakla<br />
birlikte hızla gelişmektedir. Ticari faaliyetin gereği<br />
olarak havayolu işletmeleri, faaliyetlerini<br />
sürdürebilmek ve sağlam bir mali yapıya sahip<br />
olabilmek için gelir elde etmek zorundadırlar. Gelir<br />
elde etmenin yolu ise, müşteriye ulaşmak ve satış<br />
yapmaktan geçer. Geleneksel olarak havayolu<br />
işletmeleri, satışlarını doğrudan kendi bilet satış<br />
ofislerinde veya çağrı merkezlerinde yapabildikleri<br />
gibi seyahat acenteleri ve tur şirketleri aracılığıyla da<br />
yapabilmektedirler. Bu durum Şekil 1’de<br />
özetlenmiştir. Şekilde görüldüğü üzere, havayollarının<br />
dolaylı dağıtım kanalları; geleneksel seyahat<br />
acenteleri, online seyahat acenteleri, tur operatörleri<br />
ve diğer aracılardan oluşur. Doğrudan dağıtım<br />
kanalları ise; havayolunun bilet satış ofisleri, çağrı<br />
merkezleri, web sitesi, işletmenin seyahat<br />
yöneticisi/intranet ve havayolu portalıdır[9].<br />
Önceleri seyahat acenteleri, havayolu ile müşteri<br />
arasında en önemli köprüyü oluşturmakta ve bunun<br />
karşılığında havayollarınca yüksek acente<br />
komisyonları ödenmekteydi. 1960’ların sonlarından<br />
itibaren geliştirilen bilgisayarlı rezervasyon sistemleri<br />
(Computerized Reservation Systems – CRS) ve daha<br />
sonraları küresel dağıtım sistemleri (Global<br />
Distribution Systems – GDS) havayollarıyla seyahat<br />
acenteleri arasındaki bilgi alışverişinin temel aracı<br />
durumuna geldi[10]. Böylece GDS üzerinden tarifeli<br />
uçuşlar, otel rezervasyonları ve araç kiralama gibi<br />
işlemler rahatlıkla izlenebilirken, aynı zamanda gelir<br />
yönetimi sistemlerinin entegrasyonu ile havayollarının<br />
gelirlerini artırma ve maliyetlerini düşürme fırsatları<br />
ortaya<br />
çıktı<br />
SEYAHAT ACENTESİ<br />
CRS / GDS<br />
MÜŞTERİ<br />
HAVAYOLU<br />
• HAVAYOLUNUN<br />
BİLET SATIŞ OFİSİ<br />
• ÇAĞRI MERKEZİ<br />
Şekil 1. Havayollarında Geleneksel Dağıtım Kanalları<br />
. Bu durum havayollarının bilgisayarlaşmasını ve<br />
küreselleşmesini de sağladı[11]. Özellikle 1980’li<br />
yıllardan itibaren havayollarının doğrudan satış<br />
faaliyetlerine yöneldiği; kendi bilet satış ofisleri<br />
yanında, çağrı merkezleri aracılığıyla ve son dönemde<br />
de havayolu adına oluşturulan web sitelerinden<br />
satışların hızla arttığı görülmektedir.<br />
Geleneksel şekliyle havayolu taşımacılığı en hızlı ve<br />
emniyetli ulaşım modu olarak bilinmesine rağmen<br />
pahalı bir seçenek olarak görülür. Bu noktada ortaya<br />
çıkan bir yenilik olarak e-ticaret uygulamaları,<br />
havayollarının hızına hız katan, buna karşılık olumsuz<br />
faktör olarak maliyeti azaltan önemli bir doping<br />
unsuru olmaktadır. Havayolu işletmeleri bu olanaktan<br />
yararlanabilmek ve müşteri memnuniyetini ve buna<br />
bağlı olarak da kârlarını artırabilmek için, e-ticaret<br />
altyapısına yatırım yapmak ve e-ticaret uygulamalarını<br />
yaygınlaştırmak durumundadırlar. Çünkü, kârı<br />
artırmanın en kısa yolu müşteriye en uygun zamanda,<br />
en hızlı ve güvenilir şekilde ulaşmaktır. E-ticaret bu<br />
ortamı sağlar.<br />
B. Havayollarında E-Ticaret Uygulamaları<br />
Aslında e-ticaret havayolları için yeni bir uygulama<br />
sayılmaz. Çünkü 1970’lerden itibaren CRS’lerle<br />
başlayıp GDS’lerle devam eden bilgisayar temelli<br />
289
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
elektronik araçlarla bilet satış yanında FFP ve CRM<br />
uygulamaları da veri değişim ağları ile<br />
yürütülmektedir. Ancak 1990’larda bilgi ve iletişim<br />
teknolojilerindeki hızlı gelişme havayollarına da yeni<br />
fırsatlar sağlamıştır. Bunun görünen yüzü ; 1) internet<br />
yoluyla satış ve dağıtım, 2) elektronik<br />
biletlemedir[12]. E-ticaretin bu yeni araçları ile<br />
havayollarına yepyeni bir elektronik pazar doğmuştur.<br />
Havayolları 1990’ların başından itibaren, önce<br />
GDS’lerdeki hisselerini satarak, onları bağımsız<br />
işletmeler haline getirmiş, daha sonra kendi web<br />
sitelerini kurmak ya da Orbitz, Expedia, Travelocity,<br />
Priceline, Otopenia gibi ortak bilet satış siteleri<br />
oluşturmak suretiyle seyahat acentelerini yavaş yavaş<br />
devreden çıkarmaya başlamışlardır. Bununla birlikte<br />
özellikle yüksek gelirli iş amaçlı trafiğin önemli bir<br />
kısmı GDS’leri kullandığından, havayolu<br />
rezervasyonlarının halen %60’a yakınının GDS’ler<br />
üzerinden yapıldığı söylenebilir. Yaşanan gelişmelere<br />
paralel olarak havayolları, seyahat acentelerine<br />
ödedikleri komisyon oranlarını zamanla azaltmışlar,<br />
buna karşılık acenteler de müşterilerinden biletleme<br />
ücreti almaya başlamışlardır. GDS’ler ise satış<br />
miktarına bağlı olarak acentelere teşvik ödemelerini<br />
artırma yoluna gitmişlerdir. Bu zincirleme etkileşimin<br />
sonunda, yapılan araştırmaya göre ABD’li büyük<br />
havayolu işletmeleri 1999-2002 döneminde dağıtım<br />
maliyetlerini yaklaşık %25 oranında azaltmayı<br />
başarmışlardır[13]. Öte yandan Orbitz gibi ortak<br />
siteler müşterilere çok daha fazla seçenek<br />
sunabilmekte, aynı zamanda GDS’lere de<br />
bağlanabilmektedirler. Ancak bu tür sitelerden<br />
rezervasyonların yaklaşık %80’i GDS’lere<br />
bağlanmadan gerçekleştirilmektedir[14]. İnternet<br />
aracılığıyla seyahat satışında havayolu en büyük paya<br />
sahiptir. İşlem maliyetinde %15-20 oranında sağladığı<br />
tasarruf[15] ile havayolları e-ticaretin uygulandığı en<br />
ekonomik alanlardan birisidir.<br />
Havayollarında e-ticaretin tam anlamıyla<br />
uygulanabilmesi için elektronik biletin<br />
düzenlenebilmesi gerekir. Bu amaçla yolcuya bilet<br />
numarasının gösterildiği bir makbuz ya da kupon<br />
verilir. Bilet, havayolu işletmesinin sisteminde, bilet<br />
numarası şeklinde görülür. Fazla bagaj ve diğer<br />
ödemeler için diğer makbuzlar kullanılır. Eğer uçuşun<br />
tüm bacakları ve uçuşta görev alacak tüm<br />
havayollarının sistemleri e-bilet düzenlemeye uygun<br />
ise e-bilet düzenlenir, değilse yolculuğun tümü için<br />
basılı bir bilet hazırlanır. E-bilette taraflar; yolcu,<br />
seyahat acentesi, sistem sağlayıcısı (CRS/GDS), yer<br />
hizmetleri işletmesi (check-in, boarding) ve havayolu<br />
işletmesi olarak belirlenebilir. Havayolu işletmesi, bu<br />
süreçte onaylayıcı, pazarlayıcı ya da işletici<br />
fonksiyonlarından birini üstlenebileceği gibi bunların<br />
hepsini birlikte de yapabilir. Üzerinde “onaylayan<br />
(validating) taşıyıcı” adı verilen havayolunun seri<br />
numarası ile ilk kez düzenlenen bilet “kullanıma açık”<br />
işaretiyle bir veri tabanına yüklenir. Bilet üzerinde<br />
taşıyıcı olarak kayıtlı bulunan havayoluna “pazarlayan<br />
(marketing) taşıyıcı”, fiilen uçuşu yapan havayoluna<br />
da “işletici (operating) taşıyıcı” adı verilir. E-ticaret<br />
uygulamaları, IATA e-ticaret yönergesi ve havayolları<br />
arasındaki ikili anlaşmalar çerçevesinde yürütülür[16].<br />
Kuşkusuz e-bilet, e-ticaretin havayolları açısından en<br />
önemli araçlarından birisidir. Ancak havayollarında e-<br />
ticaret uygulamalarını e-bilet işlemlerinden ibaret<br />
görmemek gerekir. Çünkü e-ticaret kavramı<br />
çerçevesinde; hasılat işlemleri olarak ifade<br />
edebileceğimiz satış ve tahsilat sürecinin herhangi bir<br />
aşamasında veya bu sürecin tümünde yapılan<br />
işlemlerin elektronik araçlarla yürütülmesi<br />
durumunda, bu işlemlerin genel olarak e-ticaret<br />
kapsamında değerlendirilmesinde yarar vardır.<br />
Aslında e-ticaret havayolu hizmetinin akış yönünü<br />
değiştirmemekte, yalnızca havayolu işletmesi ile<br />
müşteriyi elektronik ve soğuk bir ortamda da olsa<br />
yakınlaştırmakta ve hizmet ve bilgi alışverişi için<br />
seçenekleri artırmaktadır. Bu durum Şekil 2’de basitçe<br />
gösterilmeye çalışılmıştır. Şekilde görüldüğü üzere,<br />
müşterinin havayolu hizmetine ulaşma yolları<br />
çeşitlenmekte ve kısalmaktadır.<br />
Bilet Ücreti<br />
* Airline.com<br />
Bilet Ücreti<br />
Servis<br />
Ücreti<br />
* Havayolu İşbirliği Siteleri<br />
Ücret ve Komisyonlar<br />
Bilet Ücreti<br />
Bilet<br />
Ücreti<br />
* Geleneksel<br />
Seyahat Acenteleri<br />
* Online<br />
Seyahat Acenteleri<br />
Üyelik Ücreti<br />
Teşvik<br />
Ödemeleri<br />
GDS<br />
Rezervasyon<br />
Ücreti<br />
Servis<br />
Ücreti<br />
* Online Siteler<br />
Satış Primleri<br />
Şekil 2. Havayolu Taşımacılığında Mevcut Dağıtım Kanalları<br />
290
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
E-ticaret yönüyle öne çıkan doğrudan dağıtım<br />
seçenekleri; havayolunun kendi web sitesi ve işbirliği<br />
yaptığı siteler aracılığıyla, günün her anında, dünyanın<br />
her yerine, tercih edilen uçuş ağı üzerinden, istenilen<br />
havayolu işletmesi ile daha az maliyetle uçma ve<br />
gidilecek yer, havaalanının planı, diğer hizmet<br />
sağlayıcılar, vb. hakkında daha fazla bilgilenme<br />
olanağı sunmaktadır.<br />
Böylece e-ticaret; [17]<br />
• dağıtım maliyetlerinde tasarruf,<br />
• hizmete doğrudan erişim,<br />
• pazar gücü,<br />
• dinamik ve pazar odaklı fiyatlama olanakları<br />
sağlamaktadır.<br />
IATA’nın 1996’da yaptırdığı araştırmada, havayolu<br />
dağıtım maliyetlerinin %43’ünün acentelere ve diğer<br />
havayollarına ödenen komisyonlardan oluştuğu tespit<br />
edilmiştir. Bu komisyonlar, aynı zamanda toplam<br />
işletme maliyetlerinin %7-8’ini oluşturmaktadır[12].<br />
Örneğin ABD’de faaliyet gösteren havayolu<br />
işletmelerinin web satışlarının, seyahat acentesi ve<br />
GDS yoluyla satışlara oranla dört kat daha az<br />
maliyetli olduğu ileri sürülmektedir[18].<br />
Havayollarında e-ticaret uygulamalarının en çok<br />
Southwest, JetBlue, easyJet, Ryanair gibi düşük<br />
maliyetli taşıyıcıların işine yaradığı söylenebilir[2].<br />
Örneğin 1996 başında internet üzerinden bilet satışına<br />
başlayan Southwest’in acente yoluyla bilet satış<br />
maliyeti bilet başına $10 iken, web sitesinden satışın<br />
maliyeti yalnızca $1 olarak gerçekleşmiştir[19].<br />
Çünkü basılı bir biletin ortalama maliyeti $7-9 iken,<br />
elektronik biletin maliyeti yalnızca $2<br />
civarındadır[16].<br />
E-ticaretin havayollarına getirdiği en önemli avantaj,<br />
dağıtım ve biletleme maliyetlerinde tasarruf olmakla<br />
birlikte, müşteri ile yolcu arasındaki zaman, mekan ve<br />
aracı engellerinin kalkmış olması da önemli<br />
kolaylıklar sağlar. Ayrıca havayollarının pazarı<br />
kontrol etmesi, talep kestirimlerini daha sağlıklı<br />
yapabilmesi ve fiyatlamada daha esnek davranabilme<br />
kolaylıkları e-ticaretin cazibesini artıran diğer<br />
unsurlardır.<br />
Bütün olumlu yanlarına rağmen; her ne kadar<br />
interaktif dahi olsa temel iletişim unsuru olarak<br />
insanın devreden çıkması ve makinelerin soğuk yüzü<br />
ile karşılaşılması, bilgisayar fobileri, kişisel bilgilerin<br />
korunması ve kredi kartları ile ilgili güvenlik soruları<br />
ve dünyanın pek çok yerinde karşılaşılan altyapı<br />
sorunları e-ticaretin hızını yavaşlatan faktörlerden<br />
bazılarıdır. Havayolları açısından bakıldığında ise,<br />
pazar gücünün havayolu işletmesinden müşteri lehine<br />
kayması ve seyahat acenteleri ile ilişkilerin<br />
kötüleşmesi önemli tehlikelerden birkaçı olarak<br />
karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan seyahat<br />
acentelerinin de web hizmetlerini çeşitlendirmesi bu<br />
alandaki varlıklarının bir süre daha devam edeceğini<br />
göstermektedir.<br />
THY’nin uygulamalarına baktığımızda, sınırlı bir<br />
yolcu grubuna hitap etmekle birlikte kendi web<br />
sitesinde; E@sy Check-in, Online Bilet, tarife<br />
görüntüleme, Miles&Miles hizmetleri, kayıp bagaj<br />
takibi, kalkış ve varış bilgileri gibi olanakların<br />
sunulduğu görülmektedir. THY, 1995 yılından beri<br />
GDS (Galileo) aracılığıyla seyahat acentelerine<br />
bağlanmaktadır. TL cinsinden bilet ücret hanelerinin<br />
yetersiz kalması nedeniyle, muhasebe sistemlerine TL<br />
cinsinden aktarmaların yapılabilmesi için uçuş<br />
muhasebesi yazılımı (TRACES), rezervasyon ve yolcu<br />
hizmetleri yazılımı (TROYA) yeniden düzenlenerek<br />
2002 yılında tekrar kullanıma sunulmuştur[20].<br />
III. HAVAYOLLARINDA E-TİCARET<br />
İŞLEMLERİNİN MUHASEBELEŞTİRİLMESİ<br />
A. Muhasebenin İşlevi<br />
Bilindiği gibi işletme yönetimi, işletme varlıklarına<br />
uygun yatırımlar yapabilmek, onların ekonomik<br />
değerlerini belirleyebilmek, onları uygun ve güvenli<br />
bir ortamda faaliyetlerde kullanılmaya hazır şekilde<br />
tutmak, verimli bir şekilde çalıştırmak, gerektiğinde<br />
elden çıkarmak, onların finansmanını (özkaynaklarla<br />
ve/veya borçlanarak) sağlamak, işletme faaliyetlerini<br />
planlamak, örgütlemek, yöneltmek ve kontrol etmek,<br />
çalışanlarına uygun ve tatminkâr ücretlendirmeyi<br />
yapmak, müşteri beklentilerini karşılayacak ve yeni<br />
müşterileri işletmeye çekecek uygun kalitede hizmeti<br />
uygun maliyetle üretmek ve bütün bunları ve daha<br />
başka unsurları da kapsayacak şekilde “işletmenin<br />
sürekliliğini sağlayacak en uygun fiyatla” pazara<br />
sunmak durumundadır. İşletme yönetimi bu ve benzeri<br />
görevlerini yerine getirebilmek için doğru, zamanlı ve<br />
ilgili bilgilere gereksinim duyar. İşletmenin bir<br />
anlamda dışarıya yansıyan görüntüsünü oluşturan bu<br />
bilgilerin önemli bir kısmı; işletmenin her<br />
noktasında gerçekleşen işlemlerin mali yönünü<br />
gösteren bilgiler muhasebe bilgi sistemince üretilir<br />
ve bu bilgiler başta işletme yönetiminin kararlarına<br />
temel oluştururken, yönetimin izin verdiği ölçüde ve<br />
yasalar çerçevesinde, işletme ile ilgilenen diğer<br />
taraflarla da paylaşılır. Böylece işletme dışındakiler,<br />
elde ettikleri bilgilere dayanarak işletme ile ilişki<br />
kurar, ilişkilerini devam ettirir ya da sona erdirirler.<br />
Havayolu hizmetinin gerçekleştirilmesi sürecinde<br />
muhasebenin varlığı pek hissedilmez ve bu süreç daha<br />
çok bir pazarlama, hatta bir dağıtım işlevinin yerine<br />
getirilmesi şeklinde algılanır. Gerçekte havayolu<br />
hizmetinin sunumunda yapılması gerekli işlemlerin<br />
yalnızca bir bölümünü oluşturan “hasılat; satış ve<br />
tahsilat” işlemlerinin önemli bir boyutu pazarlama<br />
işlevi kapsamında gerçekleştirilir. Ancak<br />
çalışmamızda, havayolu hizmetlerinin yolcu<br />
taşımacılığı işlemlerini yalnızca bilet satışı ve bilet<br />
bedellerinin tahsil edilmesi yönüyle süreci basit bir<br />
kesitte ele almış olsak bile, bu süreçte gerçekleşen<br />
291
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
mali işlemlerin; ilk hareket noktasından itibaren<br />
sürekli olarak ve her bir işlem aşaması itibariyle<br />
ayrıntılı şekilde izlenmesinin zorunlu olduğu görülür.<br />
Bu faaliyetleri ölçme ve herkesin anlayabileceği bir<br />
dille: PARA değeriyle ifade etme, faaliyetlerin<br />
sonucunu; kâr veya zarar şeklinde bir başarı<br />
değerleme ölçütüne dönüştürme işlevlerini tarafsız bir<br />
şekilde yerine getirecek olan birim muhasebedir.<br />
İşletmede satış ve tahsilat süreci, başından sonuna<br />
kadar mali sonuç doğuran en önemli işlemler dizisidir.<br />
Dolayısıyla diğer mali işlemler gibi bunların da<br />
gerçekleştikler yer, zaman, taraflar, tutar ve miktar<br />
yönleriyle kaydedilmesi, sınıflandırılması,<br />
özetlenmesi ve ilgili taraflara uygun raporlar şeklinde<br />
iletilmesi gerekir.<br />
B. Havayollarında Elektronik Satış ve Tahsilat<br />
İşlemlerinin Muhasebeleştirilmesi<br />
Havayollarında e-ticaret işlemlerinin belirlenmesi ve<br />
gerçekleştirilen eylemlere ait verilerin, muhasebe<br />
kayıt ortamına uyumlaştırılmış elektronik araçlarla<br />
aktarılması gerekir. Bu, bilgi ve iletişim<br />
teknolojilerindeki gelişmelerin muhasebeye yansıması<br />
şeklinde olmaktadır. Muhasebe kayıt ve raporlama<br />
süreci, faaliyet akışlarına göre şekilleneceğinden,<br />
yolcu bileti satışı ve bilet fiyatının tahsili için<br />
yapılması gerekli işlemler, muhasebeleştirmenin de<br />
işlem adımları olacaktır.<br />
Daha önce açıklandığı üzere, müşteriler havayollarına<br />
farklı kanallardan ulaşabilmektedir. Buna göre sürecin<br />
ilk hareket noktası müşteri olmaktadır. Akış şöyle<br />
özetlenebilir:<br />
Siparişin Alınması Rezervasyon<br />
Bilet Satışı Tahsilat Uçuş<br />
Genel olarak hasılat işlemlerinde akış; siparişin<br />
alınması, malların hazırlanması ve müşteriye<br />
gönderilmesi (sevk işlemleri), faturalama ve satış<br />
bedellerinin tahsil edilmesi şeklinde<br />
gerçekleşmektedir. Buna göre tahsilat, malın<br />
teslimine veya hizmetin ifasına bağlı olarak sürecin<br />
sonunda yer almaktadır. Oysa havayolu hizmetinin<br />
sunumunda, hizmet taahhüdüne karşılık (istisnalar<br />
dışında) tahsilatın, sürecin ortalarında ve hizmetin<br />
ifasından önce peşin olarak yapıldığı görülmektedir.<br />
Seyahatten vazgeçilmesi ya da uçuş olanağının<br />
ortadan kalkması gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek<br />
iade ve iptaller ise, uluslararası havacılık kuralları ve<br />
havayolu işletmesinin beyan ettiği taahhütler<br />
çerçevesinde yapılır.<br />
Satış hasılatının muhasebeleştirilmesi için, gelirin<br />
gerçekleşmiş (tahakkuk etmiş) olması yani işin<br />
gereğinin yerine getirilmiş olması; uçuşun yapılmış<br />
olması gerekir. Bu nedenle gerek doğrudan havayolu<br />
işletmesine ulaşarak, gerekse aracılar<br />
(acenteler)vasıtasıyla rezervasyonun yapılmış olması<br />
iki taraf (havayolu işletmesi ve müşteri) arasında uçuş<br />
hizmeti sözleşmesinin ilk aşamasının gerçekleştiğini<br />
gösterir.<br />
Ancak mali olay, biletin (kağıda basılmış yolcu bileti<br />
veya elektronik biletlemede yolcu makbuzu ya da bilet<br />
numarası) müşteriye (yolcuya) veya onun adına işlem<br />
yapan yetkiliye teslim edildiği noktada doğar.<br />
Dolayısıyla bu noktada havayolu işletmesi, taşıma<br />
yükümlülüğü altına girmiş olur, buna karşılık<br />
müşteriden ya da aracıdan alacaklı duruma gelir ya da<br />
peşin tahsil edilmiş bir avansın sahibi olur. Bu bilginin<br />
muhasebe kayıtlarında görünmesi sağlanır ve bu bilgi,<br />
taahhüt yerine getirilinceye kadar geçici bir dosyada<br />
tutulur. Uçak havalandığında uçağın kalkış zamanı<br />
sisteme girilir girilmez gelir doğmuş olur. Uçak<br />
kalkmadığı sürece o uçuş için gelir kaydı<br />
yapılmaz[21].<br />
Bilet üzerindeki işlemler; havaalanı kontrolü, check-in<br />
yapıldı, ücreti iade edildi, geçersiz sayıldı, değiştirildi,<br />
yeniden düzenlendi, uçtu/kullanıldı vb. sözkonusu veri<br />
tabanında adım adım izlenir. Bilet üzerindeki<br />
uçtu/kullanıldı bilgisi işlendikten sonra, satış<br />
hasılatı fiilen gerçekleşmiş olur ve buna bağlı olarak<br />
“Satışlar Hesabı”na alacak, buna karşılık tahsilat,<br />
avans veya alacak hesaplarına ya da daha önce açılmış<br />
olan geçici hesaplara borç kaydı vermek suretiyle<br />
gelirler muhasebeleştirilmiş olur. Dolaylı satışta,<br />
acentelerin, GDS’lerin ve diğer havayollarının<br />
komisyonları düşüldükten sonra net tutar, havayolu<br />
işletmesinin hesabına işlendiğinde, herhangi bir geri<br />
ödeme işlemi yapılmaz. Ancak gelir ve giderlerin ayrı<br />
izlenmesi ve giderlerin (komisyon, vb.) satışların<br />
maliyetine yüklenebilmesi için, ayrı bir hesapta<br />
(Hizmet Üretim Maliyeti) borç kaydıyla gösterilmesi<br />
gerekir. Satışlar Hesabına kaydedilen tutardan giderler<br />
düşüldükten sonra kalan net tahsilat tutarı da (Kasa,<br />
Bankalar gibi) tahsilat şekline uygun bir hesaba borç<br />
kaydedilir. Çek cirosu, havale, EFT, kredi kartı gibi<br />
araçlarla yapılan ödemeler ise Bankalar ve Alacak<br />
hesapları ile ilişkilendirilerek izlenir.<br />
Uçuşun baştan sona tek bir havayolu tarafından<br />
gerçekleştirilmesi durumunda genellikle basit bir akış<br />
vardır. Ancak, acente aracılığıyla satış, kod paylaşımı<br />
ve işbirliği durumlarında bilet üzerinden uçuş boyunca<br />
hangi havayolunun ne kadar pay alacağını belirlemek<br />
ve izlemek önemli bir sorundur. Bu paylaşım ve<br />
hesaplaşma, IATA protokolüne göre Standard Traffic<br />
Documents (STD) üzerinde, Billing and Settlement<br />
Plan (BSP) vasıtasıyla belli merkezlerde<br />
gerçekleştirilir. Charter’larda ise süreç daha yalın ve<br />
kısadır. Ülkemizde de uluslararası uçuşlara ilişkin<br />
tahsilat ve hesaplaşma işlemleri IATA kontrolünde<br />
BSP sistemine uygun olarak İstanbul merkezli bir<br />
kuruluş tarafından yürütülmektedir.<br />
Satış hasılatına ilişkin bilgiler, işletme içinde üretilen<br />
satış raporlarıyla ve gelir tablosu ile satışların maliyeti<br />
tablosunda, maliyet bilgileri ile karşılaştırmalı olarak<br />
ilgili taraflara sunulur.<br />
292
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
IV. SONUÇ<br />
Dünya genelinde henüz yeni yapılandırılmaya<br />
çalışılan e-ticaret, günümüzde hızla yükselen ve<br />
gelecekte ticaret kavramını bütünüyle kapsaması<br />
beklenen ticari uygulamaların yeni görüntüsüdür.<br />
Şimdilik tüm ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, vb.<br />
oluşumların önüne “e” sembolü getirilerek ifade<br />
edilmeye çalışılan bu yeni yapılanmanın hukuki,<br />
teknik, finansal, vb. tüm yönleriyle kavranılması,<br />
düzenlenmesi ve hayata geçirilmesi bir zorunluluktur.<br />
İleri teknoloji, hız, kalite, emniyet-güvenlik ve maliyet<br />
gibi faktörlerle öne çıkan ve çağdaş yaşamda önemli<br />
bir yapıtaşı olarak yerini alan havayolu taşımacılığı; e-<br />
ticaret uygulamaları ile sınırsız, kesintisiz, aracısız ve<br />
maliyetsiz (çok düşük maliyetli) hizmet verme<br />
fırsatları yakalamaktadır. Havayolları e-ticaret<br />
uygulamaları sayesinde, en önemli özelliklerinden<br />
birisi olan “pahalı” olma özelliğini dikkat çekici bir<br />
şekilde azaltma, belki de tümüyle ortadan kaldırma<br />
olanağına kavuşmaktadır.<br />
Türkiye, e-ticaret altyapısı bakımından yeterli<br />
teknolojik olanağa sahip birkaç ülke arasında<br />
gösterilmektedir. E-ticarette hızlı ve güvenli ödeme<br />
ortamının oluşturulması bakımından ülkemizde<br />
Merkez Bankası ve diğer bankalar arasında EFT ve<br />
gerçek zamanlı hesap mutabakatı (Real Time Gross<br />
Settlement) sisteminin mevcut olması, önemli bir<br />
altyapı avantajı sağlamaktadır[15]. İletişim sistemleri<br />
ve finans sektörü yönüyle hazır görünen bu altyapının<br />
harekete geçirilmesi; bu amaçla hukuki<br />
düzenlemelerin yapılması, elektronik ödeme<br />
araçlarının ve kişisel bilgisayar kullanımının<br />
yaygınlaştırılması, internet güvenliğini sağlayıcı<br />
ortamın oluşturulması, elektronik belge, kayıt ve rapor<br />
düzeninin kurulması gerekmektedir. Bilindiği üzere e-<br />
ticaretin önündeki en önemli teknik sorunlardan birisi,<br />
internet üzerindeki bilgi güvenliğinin sağlanması ve<br />
güvenli ödemenin yapılabilmesidir. Kimlik<br />
kanıtlanması, bilgi bütünlüğünün sağlanması,<br />
gizliliğin korunması ve yapılan anlaşmanın inkar<br />
edilememesi güvenlik araçları kapsamında ele alınan<br />
konulardır. Bunların sağlanmasında en önemli<br />
araçlardan birisi, kriptografi teknikleriyle biri açık,<br />
diğeri gizli sayı dizisi şeklinde oluşturulan sayısal<br />
imzadır.<br />
Ticaret ve vergi mevzuatımızda, işletmelerin tutmak<br />
zorunda olduğu muhasebe defterleri ve kayıt düzeni<br />
ile ilgili hükümler yer almaktadır. Ancak mali<br />
işlemlerin ispatlanabilmesi için, yazılı belgeye<br />
dayandırılması gerekmektedir. Kayıtların bilgisayar<br />
ortamında tutulması durumunda da kayıt<br />
dökümlerinin, mali tabloların, beyannamelerin<br />
bilgisayar çıktısı şeklinde kağıda dökülmesi<br />
sözkonusudur. VUK’un ilgili (175, 256, 257, mük.<br />
242) maddelerinde değişiklikler yapılmak suretiyle,<br />
“elektronik ortamda defter tutma, belge düzenleme,<br />
bilgi ve belgeleri iletme ve denetleme” konularında<br />
düzenleme yapma yetkisi Maliye Bakanlığına<br />
verilmiştir[22]. Diğer yandan e-ticaretin küresel<br />
özelliği nedeniyle, internet üzerinde doğan gelirin<br />
vergilendirilmesi hakkına sahip olan tarafın<br />
belirlenmesi ve vergilendirme yöntemi ile ilgili<br />
zorluklar sözkonusudur. E-ticaret uygulamalarında<br />
karşılaşılan sorunların çözümü için uluslararası<br />
işbirliği ile düzenlemelerin yapılması zorunludur.<br />
Havayolları, doğası gereği faaliyetlerini uluslararası<br />
düzenlemeler çerçevesinde yürütmek zorundadır. Mali<br />
sorunların bu çerçevede ele alınması havayolları<br />
açısından da çözüm olacaktır. Maliye Bakanlığı<br />
elindeki yetkiyi kullanarak, muhasebe ve vergi<br />
konularına giren e-ticaret uygulamalarını<br />
şekillendirecek çalışmaları biran önce<br />
sonuçlandırmalıdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] http://www.e-ticaret.gov.tr/tanım/tanım.htm<br />
[2] W. S. Davis, J. Benamati, E-Commerce Basics,<br />
Addison Wesley, 2003, p.8.<br />
[3] K. C. Loudon, C. G. Traver, E-Commerce,<br />
Addison Wesley, 2004, p.33&706.<br />
[4] eOneNet.com Forecasts Top 10 Internet Trends in<br />
2004. http://www.prsbox.co.uk/Detailed/11727.html<br />
[5] http://www.jup.com Jupiter Research Center,<br />
European Internet Commerce Forecasts, 2002-2008.<br />
(27.02.2004)<br />
[6] M. Şahin, Yönetim Bilgi Sistemi, Eskişehir, 2003,<br />
s.181.<br />
[7] http://www.e-ticaret.gov.tr/etk/tarihce.htm<br />
[8] Kanun No. 5070, Kabul Tarihi:15.01.2004,<br />
R.G.T:23.01.2004, S:25355.<br />
[9] S. Klein, Web Impact on the Distribution Structure<br />
for Flight Tickets, Information and Communication<br />
Technologies in Tourism, Ed. K. W. Wöber, Springer<br />
Computer Science, 2002, p.220.<br />
[10] F. Alamdari, Regional Development in Airlines<br />
and Travel Agents Relationship,, Journal of Air<br />
Transport Management, Vol.8, pp.339-348, 2002.<br />
[11] Z.Shon, F. Chen, Y. Chang, Airline E-<br />
Commerce: The Revolution in Ticketing Channels,<br />
Journal of Air Transport Management, Vol.9, pp.325-<br />
331, 2003.<br />
[12] R. Doganis, Flying off Course, Routledge, 2002,<br />
p.113-114.<br />
[13] Airline Ticketing: Impact of Changes in the<br />
Airline Ticket Distribution Industry, US GAO Report<br />
To Congressional Requesters, July 2003.<br />
[14] http://www.orbitz.com (27.02.1004)<br />
[15] http://www.kobinet.org.tr/eticaret/ekutuphane/<br />
005a3.html<br />
[16] D. McEwen, E-Ticket Seminar Notes,<br />
http://www.iata.org/agenthome/industrydocuments/ind<br />
ex (15 Şubat 2004)<br />
[17] R. Doganis, The Airline Business in the<br />
Twenty-first Century, Routledge, 2002, p.166-171.<br />
[18] D. Jarach, The Digitalisation of Market<br />
Relationships in the Airline Business: the Impact and<br />
293
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Prospects of E-Business, Journal of Air Transport<br />
Management, Vol.8, pp.115-120, 2002.<br />
[19] J.A. O’Brien, Management Information<br />
Systems, McGraw-Hill, Irwin Int.Ed. 2002, p.23.<br />
[20] http://www.thy.com.tr (15 Şubat 2004)<br />
[21] A. F. Borthick, J. E. Kiger, Designing Audit<br />
Procedures when Evidence is Electronic: The Case of<br />
E-Ticket Travel Revenue, Vol. 18, No.3, August<br />
2003.<br />
[22] Topluca Türk Vergi Kanunları, Yaklaşım<br />
Yayınları, Nisan 2002.<br />
294
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TARIMSAL SAVAŞTA KULLANILAN UÇAKLARDA KOROZYON<br />
Bülent EKER 1 Ayşegül AKDOĞAN 2<br />
e-posta:bulek@tu.tzf.edu.tr<br />
e-posta:akdogan@yildiz.edu.tr<br />
1 Trakya <strong>Üniversitesi</strong> Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü,50100-TEKİRDAĞ<br />
2 Yıldız Teknik <strong>Üniversitesi</strong> Makine Fakültesi Makine Mühendislik Bölümü 34539-İSTANBUL<br />
ÖZET<br />
Bir taraftan teknoloji gelişirken ,diğer taraftan bu<br />
teknolojiye uyarlanmış malzemelerin kullanım alanı<br />
da hızla artmaktadır.Yeni malzemeler aslında tabiatta<br />
saf halde bulunan malzemelerin ya değişik<br />
formasyonları yada diğer malzemelerin birlikte<br />
oluşumudur.Hal böyle iken uçak yapımında kullanılan<br />
yapı malzemelerinin en uygun şekilleri hem can hem<br />
de uçuş emniyetini arttırmaktadır Bunun için<br />
malzemelerde uygun şekiller aranırken birtakım<br />
özellikler istenmektedir.Bu özelliklerin içinde<br />
korozyon direnci en ön sıralarda yer almaktadır.Bu<br />
direnç çeşitli faktörlere bağlı olması tarımsal savaş<br />
uçaklarında ayrı bir acıdan değerlendirmeyi<br />
gerektirmektedir.Bu bildiride tarımsal savaş<br />
uçaklarında korozyonun incelenmesi yapılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Her sektörde olduğu gibi özellikle metal malzemenin<br />
yoğun olarak kullanıldığı uçak endüstrisinde de<br />
korozyon sorunu güncelliğini her geçen gün<br />
arttırmaktadır.Temelinde kimyasal etkileşimin olduğu<br />
korozyon olayı hem insan güvenliğini hem de uçuş<br />
güvenliğini etkileyen parametreler içersinde ön<br />
sıralarda yer almaktadır.Bu sorunun giderilmesinde<br />
korozyon direnci yüksek kaplamalara ve rutin<br />
bakımlara güvenilmektedir.Bunun yanında uçağın<br />
kullanım amacıda korozyonun oluşumunda değişik<br />
etkilerle karşımıza çıkabilmektedir.Nitekim tarımsal<br />
savaş uçakları kullanım hataları dışında yapısal<br />
hatalarda en fazla karşılaşılan sorun olarak korozyon<br />
karşımıza çıkmaktadır.<br />
Bilindiği gibi tarımsal savaş uçakları diğer uçaklarda<br />
olduğu gibi yapıca hafif ,dayanıklı ve korozyona<br />
dirençli metal ve alaşımlarından<br />
yapılmaktadırlar.Genelde bakıldığında bu uçaklarda<br />
metal olarak;<br />
• Alüminyum,<br />
• Çelik,<br />
• Titanyum,<br />
• Magnezyum<br />
• Bakır<br />
ve bunların farklı alaşımları kullanılmaktadır.<br />
Metaller bulundukları ortamın elementleri ile<br />
reaksiyona girerek, önce iyonik hale ve ondan sonra<br />
ortamdaki başka elementlerle birleşerek "bileşik"<br />
haline dönmeye çalışırlar. Bir başka deyişle kimyasal<br />
değişime uğrarlar ve bozunurlar.Sonuçta metal veya<br />
alaşımının fiziksel, kimyasal, mekanik veya<br />
elektriksel özelliği istenmeyen değişikliklere uğrar.<br />
İşte korozyon, hem metal veya alaşımın bozunma<br />
reaksiyonuna, hem de bu reaksiyonun neden olduğu<br />
zarara verilen ad olarak karşımıza çıkar.<br />
Öte yandan uçak yapımında kullanılan metaller<br />
doğada saf olarak değil, bileşikler şeklindeki maden<br />
cevherleri olarak bulunur. Metaller ancak<br />
bileşiklerinin saflaştırılması ile kullanılabilirler. Saf<br />
metaller esas itibariyle alaşımlara göre daha az<br />
dayanıma sahiptirler. Alaşım elementleri hafif<br />
ağırlıktaki havacılık metallerine göre genellikle daha<br />
az korozyona aktiftir.Oysa hafif metaller nispeten<br />
aktiftirler, diğer yapısal amaçlar için kullanılan<br />
metallere göre daha kolay korozyona uğrarlar.Birde<br />
bunun yanında korozyon olayı metallerin yüzeyinde<br />
başlaması düşünüldüğünde, eğer önlem alınmazsa<br />
metalin iç kısımlarına doğru ilerler.<br />
Genelde korozyon ürünleri korozyona uğrayan yüzey<br />
üzerinde toz şeklinde kendini gösterir. Bu korozyon<br />
ürünlerinden oluşan film eğer çözelti ile metal<br />
arasında bir engel oluşturursa korozyonun daha fazla<br />
ilerlemesi engellenir. Eğer oluşan film yüzeye sıkı<br />
yapışmıyorsa elektrolit kolaylıkla deliklerden içeriye<br />
geçerek korozyonu devam ettirir. Bu şekilde ortaya<br />
çıkacak hasar yüzeyde görünenden çok daha büyük<br />
olacaktır<br />
İşte gerek ana yapı malzemeleri gerekse bulunduğu<br />
ortamlar korozyon oluşumunda etkili olabileceği<br />
düşünülmelidir.Amaç can güvenliğini sağlayarak<br />
uçuş emniyeti içersinde tarımsal savaş<br />
uygulamalarının gerçekleştirilmesi olmalıdır.<br />
II. TARIMSAL SAVAŞ UÇAKLARINDA<br />
KOROZYONA ETKİ YAPAN FAKTÖRLER<br />
Diğer uçaklardaki gibi tarımsal savaş uçaklarında da<br />
korozyona etki eden başlıca faktörler ;<br />
• Malzeme seçimi,<br />
295
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sayılabilir.<br />
• Parça boyutu,<br />
• Coğrafi yerleşim,<br />
• Isıl işlem,<br />
• Elektrolit,<br />
• Mikrobiyolojik organizmalar,<br />
• Mekanik gerilmeler,<br />
<strong>Havacılık</strong> sektöründe her alanda olduğu gibi tarımsal<br />
savaş uçaklarının yapım malzemelerinde de korozif<br />
ortamda çalışmayı düşünülerek korozyona az meyilli<br />
yada hiç etkilenmeyen metal ve alaşımlarından<br />
yararlanılması esastır.Uçağı oluşturan yapıda farklı<br />
farklı metaller kullanılması korozyonun bu metaller<br />
arasındaki hızı her bir metalin aktivitesine bağlı<br />
olmaktadır.Aktiviteler arası ne kadar büyüklük farkı<br />
olursa korozyon o kadar hızlı oluşacaktır .<br />
Uçak yapı malzemeleri içersinde en fazla<br />
rastladığımız alüminyum, korozyona karşı oldukça<br />
direnci yüksek bir metaldir.Saf halinde kullanımında<br />
oldukça korozyon direnci yüksek olmasına rağmen<br />
alaşım halinde bu dirençte azalma oluşmaktadır.<br />
Genelde alüminyum için alaşım elementleri olarak<br />
bakır, silisyum, demir, manganez,krom ve çinko<br />
kullanılabilmektedir. Korozyon direncindeki düşüş her<br />
iki yüze saf alüminyum kaplanarak artırıla bilinir.<br />
Böyle bir alüminyum alaşımına ALCLAD adı<br />
verilmektedir.<br />
Öte yandan alüminyum ve alaşımlarının yüzeylerinde<br />
oksit film hafif korozyon ortamlarında koruyucu<br />
özellik içerdiği bilinmektedir.Genelde alüminyumun<br />
korozyona uğraması ile oluşan ürün beyaz-gri renkte<br />
toz bir madde halinde gözükür.Çoğu zaman rutin<br />
bakımlarda bu madde mekanik parlatma yada<br />
fırçalama yolu ile giderilmeye çalışılır.Bunun yanında<br />
diğer metal parçalarla birlikte alüminyumun<br />
kullanılması galvanik korozyonu çıkarır. Çünkü<br />
alüminyum ve alaşımları diğer metallere oranla anodik<br />
özellik göstermektedir.Yine alüminyum ve<br />
alaşımlarında çukurcuk,taneler arası korozyon ve<br />
gerilmeli korozyon çatlaması en sık rastlanan<br />
korozyon tipleri olarak karşımıza çıkmaktadır.Buna ek<br />
olarak tarımsal savaş uçaklarında kullanılan<br />
alüminyum ve alaşımlarında çatlak korozyonu da<br />
karşımıza çıkabilmektedir [2].<br />
Diğer bir uçak yapım malzemesi çeliktir.Yapıca<br />
içersinde farklı oranlarda demir ve karbon<br />
bulunmaktadır. Ancak korozyon direncini arttırmak,<br />
sertlik ve mukavemetlik özelliklerini iyileştirmek<br />
amacıyla başka alaşım elementlerinin de çelik<br />
bünyesine dahil edildiği bilinmektedir.Böylece çelik<br />
alaşımları korozif ortamlarda adi çelikten daha pasif<br />
yapan bir oksit tabakası ile korozyona direnci<br />
arttırılmış olmaktadır.<br />
Uygulamaya bakıldığında paslanmaz çelik olarak<br />
adlandırılan çelikler korozyon direnci en üstün olan<br />
çeliklerdir.Bunun dışındaki tüm çelik malzemeler<br />
özellikle aşırı nemin hakim durumda olduğu ve<br />
tarımsal savaş ilaçlarının etkileri sonucu korozyona<br />
uğrama riski artar.Renkleri önce siyah ve daha sonra<br />
kırmızı renkli pas haline alırlar ve uçuş emniyetini<br />
riske sokan koşulun oluşmasına yol açarlar.İşte<br />
genelde rutin ve genel bakımlarda pas oluşan çelik<br />
yüzeyler temizlenerek koruyucu boya ve kaplamalarla<br />
korozyon direnci arttırılmaya çalışılır.<br />
Bazı uçaklarda mukavemet/ağırlık oranı ,fazla<br />
korozyon direnci ve ısıya karşı gösterdiği direnç<br />
açısından titanyum ve alaşımları<br />
kullanılmaktadır.Alaşımlar içersinde alüminyum ve<br />
mangenez,kalay vb. tercih edilmektedir.Titanyum ve<br />
alaşımları özellikle hava ile temas sonucu yüzeye çok<br />
sıkı bağlanan oksit film tabakaları sonucu yüksek<br />
korozyon direnci kazanmaktadırlar.Isının farklı oluşu<br />
farklı yüzey renklerinin meydana gelmesine yol<br />
açmaktadır.Mavi oksit tabaka 370-425 o C,pembe oksit<br />
tabaka 425-510 o C,gri ve siyah oksit tabaka 540 o C de<br />
oluşurlar.Bu oksit tabakalar koruyucu özellik<br />
taşıdıklarından rutin ve genel bakımlarda asla<br />
temizlenmemelidir.Öte yandan titanyum alaşımları<br />
tarımsal savaş ilaçlarının içersinde bulunan klörür<br />
etkisi ile gerilmeli korozyona uğrayarak çatlamaların<br />
oluşmasına yol açabileceği unutulmamalıdır.<br />
Magnezyum mukavemet,hafif ağırlık,şok ve titreşim<br />
dirençleri nedeniyle uçak yapım malzemelerinde<br />
kullanımı oldukça yaygın malzemelerdir.Ancak yanıcı<br />
olması ve korozyona çabuk uğraması dezavantajlı<br />
yönünü oluşturmaktadır.Eğer koruyucu bir kaplama<br />
yüzeye uygulanmamış ise korozif etki sonucu<br />
yüzeyde beyaz renkli kümecikler yada noktalar<br />
şeklinde korozyon ürünleri oluşur.Doğal yolda<br />
yüzeyde oluşan oksit karbonat filmi korozif olmayan<br />
ortamlarda bile korozyonu durdurucu etkisi olmadığı<br />
bilinmelidir.Bu amaçla korozyona karşı yapılacak tek<br />
uygulamanın yüzey kaplama olduğu<br />
unutulmamalıdır.Ancak bununda etkisi yeterli<br />
değildir.<br />
Bakır ve alaşımları da diğer metallere oranla<br />
uçaklarda daha sınırlı ve özellikle elektriki<br />
bağlantılarda,tarımsal savaş uçaklarında sıvı ilaçlama<br />
pompalarında,radyatör vb. kullanılan<br />
metallerdendir.Saf halde iken çok iyi korozyon<br />
direncine sahip olan bu metal korozyona uğradığında<br />
sadece lekelenme ve kararma şeklinde bir yapı<br />
göstermekte,korozyonun artışı ile özellikle eğer ortam<br />
nemli ve tarımsal savaş ilaç artıklarının kalması söz<br />
konusu ise bakır malzemede mavi yada mavi yeşil<br />
korozyon ürünlerinin oluşmasına yol açar.Bakır ve<br />
alaşımları daha katodik olduklarından beraberinde<br />
296
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bulundukları metale korozyon etkisi yapacağı<br />
unutulmamalıdır.En fazla kullanılan bakır alaşımı<br />
pirinç ve bronzdur. Öte yandan nikel ve krom<br />
uçaklarda kaplamalarda kullanılan metallerdendir.Bu<br />
iki metalde sürekli oksit kaplaması<br />
oluşturur.Yüzeyleri çok iyi parlatılsa bile kendisini ve<br />
kapladığı metali korozyona karşı korur.Krom<br />
kaplamaların bünyelerinde çatlaklar olabilmektedir.Bu<br />
çatlaklar alttaki metale kadar uzamış durumda ise<br />
korozyonu arttırıcı etki yapabilirler.Uçaklarda<br />
kullanılan diğer metaller içersinde gümüş,platin ve<br />
altını görmekteyiz.Bu metaller korozyon dirençleri<br />
yüksek olup sadece gümüş kükürtün bulunduğu<br />
ortamda kararma şeklinde kendini gösterir [4].<br />
Bilindiği gibi kalın kesitli metal parçalara üretim<br />
esnasında sıcak işlem uygulanmışsa, bu parçaların<br />
korozyona uğrama ihtimali yükselir. Kesit büyüklüğü<br />
metal parçanın yapısal özelliğine ve üstleneceği<br />
göreve göre tasarlanır.İşte korozyonun yapacağı<br />
etkiyi önlemek amacıyla metalin kesit büyüklüğünün<br />
değiştirilmesi genellikle bu nedenle tercih edilmez.<br />
Birbirine temas edecek şekilde iki farklı metal birlikte<br />
kullanıldığında metallerden aktif olanı ince kesitli ise<br />
korozyon hızlı ve hasarlı olarak gerçekleşir. Eğer aktif<br />
olan metal kalın kesitli ise korozyon yavaş ve az<br />
hasarlı gerçekleşir. Bu durumda iki metal arasında<br />
polimer malzemeler kullanılarak yalıtım gerekebilir.<br />
Aksi halde anot durumundaki metal kullanılmaz hale<br />
gelecektir.<br />
Tarımsal ilaçlama sırasında uçaktan atılan ilacın etkisi<br />
ile ilaç karışımında bol miktarda bulunan tuz yüklü<br />
hava ile birleşerek kısa sürede metaller üzerinde<br />
şiddetli bir korozyon oluşmasına neden olur. Bu<br />
bölgelerde etkin bir koruyucu bakım işlemi<br />
uygulanması gerekir. Özellikle sulu bölgelerdeki<br />
araziler üzerinde alçak uçuş yapan tarımsal savaş<br />
uçakları kısa sürede korozyona maruz kalmaması için<br />
uçuş sonrası yıkama yapılarak uçağın üzerindeki tuz<br />
ve nem birikintilerinin giderilmesi gerekir [3].<br />
<strong>Yüksek</strong> sıcaklık ve nemin oluştuğu zamanlarda<br />
yapılan tarımsal savaş uygulamalarında metal<br />
yüzeyleri yaygın olarak korozyon etkisi altında kalır.<br />
İlaçlama zamanının seçimi de tarımsal savaş<br />
uçaklarında korozyonun oluşup oluşmaması üzerinde<br />
etkili olduğu bilinmelidir.Ayrıca alçak irtifadan uçan<br />
uçağın yarattığı etki ile kum ve toprakların uçak<br />
üzerinde erozyon tipi korozyonun oluşmasına yol<br />
açtığı unutulmamalıdır.<br />
Öte yandan çürüyen ölü mikrobiyolojik organizma<br />
parçaları ve canlı organizmaların yapmış oldukları asit<br />
salgıları nemin etkisi ile korozyonun oluşmasına<br />
neden olur. Tarımsal savaş uçaklarınının yakıt ve ilaç<br />
depolarında önemli sorunlar meydana getirebilirler.<br />
Bunlar sadece yakıta ve ilaca karışmakla ve<br />
göstergeleri yanıltmakla kalmayıp, yakıt ve ilaç<br />
depolarının korozyona maruz kalmasına da neden<br />
olmaktadırlar. Bunlar yakıt depo içerisindeki su ile<br />
yakıtın birleşme noktalarında bulunur. Su yakıttan ağır<br />
olduğu için, su tabakası alttadır. Bu durumda yakıt<br />
hattı tıkanabilir ve yakıt deposunun metal yüzeyinin<br />
koruyucu kaplaması mikrobiyolojik organizmalar<br />
tarafından zedelendiği zaman korozyona uğrar.İlaç<br />
depolarında ise çoğunlukla iyi temizlenme<br />
olmadığında kalan ilaç artıklarının kuruması ile<br />
mikroorganizmaların çoğalacağı ortam<br />
oluşabilmektedir.<br />
III. TARIMSAL SAVAŞ UÇAKLARINDA<br />
GÖRÜLEN KOROZYON TÜRLERİ<br />
Tarımsal savaş uçaklarında görülen korozyon<br />
çoğunlukla uçak parçalarının yüzeyleri ile tarımsal<br />
savaş atım düzenlerinde görülmektedir.Genelde<br />
görülen korozyon tipleri;<br />
1. Tekdüze yüzey korozyonu<br />
2. Galvanik korozyon<br />
3. Oyuklaşma korozyonu<br />
4. Tanecikler arası korozyon<br />
5. Pullanma korozyonu<br />
6. Aralık korozyonu<br />
7. Gerilmeli korozyon çatlaması<br />
8. Hidrojen gevrekliği<br />
9. Yorulma korozyonu<br />
10. Kurtçuk korozyonu<br />
11. Aşınma korozyonu<br />
12. <strong>Yüksek</strong> sıcaklık korozyonu,<br />
şeklindedir [5, 6].<br />
Tekdüze yüzey korozyonunda; yüzeyin matlaşması ve<br />
dağlanması şeklinde ortaya çıkar. Devam etmesiyle<br />
yüzey pürüzlü hale gelir.Yüzeyde sürekli hareket<br />
vardır. Anot ve katot bölgeleri ufaktır. <strong>Yüksek</strong><br />
sıcaklık korozyonu ile karıştırılmamalıdır. Özellikle<br />
magnezyum gövde yüzeyleri ile çubuk ve yataklarda<br />
görülür.<br />
Galvanik korozyon; farklı metaller ile iletken bir<br />
çözelti ile teması sonucu ortaya çıkar. Nem ve<br />
kirlilikle olasılığı artar. <strong>Yüksek</strong> aktivite farklılıkları<br />
olan metaller bir arada kullanılması zorunlu ise<br />
anodik olan izole edilmelidir.Bu tip korozyon çelik<br />
tutturucular ve alüminyum gövde parçalarında<br />
rastlanılır (Şekil 1).<br />
Yüzeyde beyaz veya gri toz çökelti şeklinde bulunur,<br />
temizlendiğinde yüzeyde küçük oyukluklar görülür.<br />
Küçük aktif anotların ve büyük pasif katotların bir<br />
araya gelmesi oyuklaşma korozyonuna yol açar.<br />
297
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
magnezyum parçalarda görülür. Özellikle kanadın alt<br />
panelinde ve ana rotor palinde rastlanılır (Şekil 4).<br />
Şekil 1. Galvanik korozyon<br />
Elektrolit konsantrasyonunun bölgeden bölgeye<br />
farklılık göstermesi durumunda aralık korozyonu<br />
ortaya çıkar. Aralık içerisindeki elektrolit hemen<br />
aralık dışındaki bölgeye göre daha az oksijen ve daha<br />
fazla metal iyonu içerir.Konsantrasyon farklılığından<br />
dolayı korozyon meydana gelir. Metal yüzeyi yabancı<br />
bir madde ile kaplandığı zaman yine bu tür korozyon<br />
oluşması söz konusudur.<br />
Gerilmeli korozyon çatlaması, sabit çekme gerilmesi<br />
ve korozyonun birlikte etkisi sonucu metalin taneler<br />
arası yada taneler boyunca çatlamasıdır.Bütün<br />
metaller gerilmeli korozyon çatlamasının meydana<br />
gelmediği bir sınır gerilme değerine sahiptirler. Bu<br />
gerilme değerinin altında çatlama meydana gelmez<br />
(Şekil 5).<br />
Şekil 2. Oyuklaşma korozyonu<br />
Özellikle hidrolik silindirler ve kanat menteşe<br />
yataklarında görülür (Şekil 2).<br />
Tanecikler arası korozyon;metalin tane sınırlarında<br />
meydana gelen korozyondur. Tane sınırları genellikle<br />
taneye göre daha anodiktir ve daha kolay korozyona<br />
uğrarlar. Korozif çökelti ile temas halinde tane<br />
sınırlarında çok hızlı oluşur (Şekil 3).<br />
Şekil 5. Gerilmeli korozyon çatlaması<br />
<strong>Yüksek</strong> mukavemetli çelikler, alüminyum alaşımları<br />
ve bazı paslanmaz çelikler çeşitli asidik banyolara<br />
daldırıldıklarında metal yüzeyinde meydana gelen<br />
katodik reaksiyon sonucu hidrojen gazı açığa çıkar.<br />
Hidrojen metale nüfuz ederek tane sınırlarında birikir<br />
ve malzemeyi zayıflatır. Eğer parça yük altında veya<br />
üretimden gelen kalıcı gerilmeler içeriyorsa bu<br />
gerilmeleri kaldıramaz ve ani olarak hasara uğrar<br />
(Şekil 6).<br />
Şekil 3. Tanecikler arası korozyon<br />
Pullanma korozyonu;taneler arası korozyonun çok<br />
daha ilerlemiş türüdür. Korozyon ürünlerinin hacimce<br />
büyük olması nedeniyle tane sınırları etraflarına<br />
kuvvet uygularlar. Metal yüzeye yakın alanlarda<br />
taneler kalkabilir.Haddeleme, dövme vb. İşlemle<br />
şekillendirilmiş yüksek mukavemetli alüminyum ve<br />
Şekil 4. Pullanma korozyonu<br />
Şekil 6. Hidrojen gevreği<br />
Korozyonlu yorulma, çevrimli gerilme ve korozyonun<br />
müşterek etkisi ile meydana gelen ve gerilmeli<br />
korozyon çatlamasına benzeyen bir hasardır.<br />
Korozyonlu yorulma hasarı iki aşamada meydana gelir<br />
.Birinci aşamada;korozyon ve alternatif gerilmelerin<br />
birlikte etkisi sonucu metal oyuklanma ve oyuk<br />
bölgesinde çatlak oluşumu ile hasar oluşur ikinci<br />
298
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
aşamada ise doğrusal yorulma moduna göre çatlağın<br />
ilerlemesi gerçekleşir.<br />
Yorulma korozyonu;korozyonlu yorulma nedeniyle<br />
parçanın kırılması limit yorulma gerilmesinin çok<br />
altında ve inanılmayacak derecede küçük korozyon<br />
şiddetinde meydana gelebilir (Şekil 7).<br />
Şekil 7. Yorulma korozyonu<br />
Bu tür korozyon aralık korozyonunun özel bir şeklidir<br />
ve yüzeyleri organik kaplamalı metallerde meydana<br />
gelir. Boya filmin altında oluşan ince tel şeklindeki<br />
korozyon ürünleri sayesinde tanınır. Filiform<br />
korozyon havadaki nem miktarının % 78 ile % 90<br />
arasında ve yüzeyin hafifçe asidik olduğu durumlarda<br />
meydana gelir.Tarımsal savaş ilaçlarının etkisi ilede<br />
bu tip korozyon artar.Yine bu korozyon çelikler,<br />
magnezyum ve alüminyum yüzeylerinde ve bazı<br />
bölgelerde çok ciddi boyutlarda olmaktadır. Özellikle<br />
uçak gövdelerinde, çelik tutturucuların etrafında ve<br />
pylon tanklarında görülür (Şekil 8).<br />
Şekil 8. Kurtçuk korozyonu<br />
Aşınma korozyonu; yüzey aşınması ile birlikte<br />
meydana gelir. Korozif ortamda birbirlerine sıkıca<br />
bağlanmış yüzeyler ve yüksek basınç altında kalan<br />
parçalarda titreme sonucu gelen hareketler ile oluşur.<br />
Korozyon bölgesinde görülen pürüzlü yüzey<br />
çukurcukları, korozyonlu metalin kopuk ve çentikleri<br />
açık belirtileridir. Ortamdaki korozyon ürünleri<br />
yüzeyin aşınmasını artırır ve korozyona uğrayacak<br />
yeni yüzeylerin ortaya çıkmasına neden olurlar.<br />
Toplam etki aşınma veya korozyonun tek başına<br />
meydana getireceği etkilerin toplamından daha<br />
fazladır (Şekil 9).<br />
Şekil 9. Aşınma korozyonu<br />
Öte yandan ortam yeteri kadar sıcaklığa ulaştığında<br />
metaller ortamdaki gazlar ile reaksiyona girerek<br />
yüzeylerinde oksit tabakası oluşur. Ortamda bulunan<br />
kirleticiler örneğin klorürler ve sülfatlar metalik<br />
oksitlerin erime sıcaklığını düşürerek ve<br />
buharlaşmasını teşvik ederek sıcak korozyonu<br />
hızlandırabilir. Seramik kaplamalar bu tip korozyonu<br />
azaltabilir. Türbin motor kompresörlerinde ve sıcak<br />
bölümlerde görülen korozyon bu tür korozyona<br />
örnektir.<br />
IV. SONUÇ<br />
Tarımsal savaş uçaklarında gerek uçak yapım<br />
malzemesi gerekse tarımsal savaş işleminin doğası ve<br />
ortam koşulları ile oluşan korozyon,<br />
görünümü,dayanıklılığı,malzeme ömrünü, insan<br />
güvenliğini,emniyeti ve maliyeti etkilediğinden son<br />
derece önemlidir.Bunun için rutin ve genel<br />
bakımlarda,<br />
kontrollerde,temizleme<br />
işlemlerinde,yağlama ve koruyucu bakım<br />
işlemlerinde, gerek korozyonlu alanın temizlenmesi<br />
gerekse korozyona dayanıklı malzemeler ile<br />
kaplanması can ve uçuş emniyetini mutlaka<br />
arttıracaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Anonymous, Metal Handbook, Vol. 13,<br />
Corrosion, USA, 1987.<br />
[2] A. Akdoğan, Uçak Endüstrisinde Kullanılan<br />
Metal ve Metal Dışı Malzemeler ve Bu<br />
Malzemelerin Muayene Yöntemleri, III.<br />
<strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, Kayseri, 2000.<br />
[3] B. Eker, E. Yüksel, Tarım Makinalarında<br />
Korozyonun Malzeme Üzerindeki Etkilerinin<br />
Araştırılması, Makine Tek, Sayı:70, pp. 26-29,<br />
İstanbul, 2003.<br />
[4] M. SEZGİN, http://meltingpot.fortunecity.com<br />
[5] S. Özer, Uçaklarda Oluşan Korozyon ve<br />
Korunma Yöntemleri, YTÜ, İstanbul (Danışman:<br />
A. Akdoğan), 2002.<br />
[6] S. Üneri, Korozyon ve Önlenmesi, Korozyon<br />
Derneği Yayınları, Ankara, 1998.<br />
299
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
GAZ TÜRBİNLİ MOTOR BREMZE BİNASI<br />
Mustafa ÖZEN¹<br />
e-posta: mozen@anadolu.edu.tr<br />
Hidayet AYDEMİR²<br />
e-posta: haydemir@anadolu.edu.tr<br />
Ünal KAZANCI³<br />
e-posta: ukazanci@anadolu.edu.tr<br />
¹Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
²Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
³Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Kısmen veya tamamen revizyona uğramış bir gaz<br />
türbinli uçak motoru ya da yeni üretilmiş bir gaz<br />
türbinli uçak motoru, uçuşa verilmeden önce test<br />
edilmesi gereklidir. Revizyonu tamamlanmış olan gaz<br />
türbinli uçak motoru yetkili bakım personeli<br />
tarafından bremzelerde test edilir. Bütün imalat<br />
şirketleri ürettikleri motor tiplerini kullanıcılara<br />
pazarlamadan önce test odalarında denerler. Eğer<br />
test edilen motor tipinin birinde arıza tespit edilirse, o<br />
motor tipine ait tüm motorlar revize edilerek<br />
geliştirilir. Bu test işlemleri istenilen çalışma<br />
parametrelerini ölçmek için dizayn edilmiş ve gerekli<br />
ekipmanlarla donatılmış bremze’lerde<br />
gerçekleştirilir. Büyük modern motor tipleri<br />
beraberinde modern test ölçüm ekipmanlarını<br />
gerektirir. Bu gelişmiş motor tiplerini test edebilmek<br />
için yüksek mach sayılarını ve yüksek irtifa koşullarını<br />
sağlayacak test binalarını inşa etmek gerekir. Bu<br />
çalışmada genel bir bremze tanıtılması ve bremzelerin<br />
havacılıktaki önemi vurgulanmak istenmiştir.<br />
I.GİRİŞ<br />
Bremzeler, motor üretici firmalar ve yetkili bakım<br />
personeli için büyük kolaylıklar ve ekonomik<br />
kazanımlar sağlar. Bununla birlikte tüm uçak motor<br />
tipleri için bremze’ler kullanılmayabilir. Pistonlu uçak<br />
motorlarının test yeri olarak uçağın kendisi kullanılır.<br />
Pistonlu uçak motoru uçağa monte edilir ve uçak<br />
üzerindeki göstergeler ile motorun testi yapılır. Fakat<br />
gaz türbinli uçak motorlarında bu şekilde bir<br />
uygulama mümkün değildir. Bunun birkaç önemli<br />
sebebi vardır. Birincisi; uçak üzerindeki göstergeler ile<br />
yapacağımız test, bremze’lerde yapılması gereken test<br />
seviyesinde değildir. İkincisi; motorda test esnasında<br />
bulunan bir arıza sonucu motorun tekrar sökülmesi<br />
gerekebilir, gaz türbinli motorlarının uçaktan sökülüp<br />
tekrar montaj edilmesinin adam saat işçiliği ve<br />
maliyeti pistonlu tip uçak motorlarına göre çok<br />
yüksektir. Bu nedenlerle revize edilen bir gaz türbinli<br />
uçak motorunun uçağa monte edilmeden önce gerekli<br />
testlerinin yapılarak kullanıma hazır olup olmadığı<br />
tespit edilmelidir. Bu yüzden test binalarına yani<br />
bremze’lere ihtiyaç duyulur.<br />
Bremze’ler; genelde betondan yapılmış, üstü açık veya<br />
kapalı tipleri olan, kontrol ve motor odası bulunan<br />
yapılardır. Çoğu bremze’de gürültüyü önlemek için<br />
giriş bacasına yerleştirilen susturucular ve egzoz<br />
kısmında soğutma amaçlı kullanılan su püskürtme<br />
donanımı mevcuttur. Modern bremze’lerde gösterge<br />
parametrelerini otomatik olarak kaydeden ve okunan<br />
değerleri standart hava şartlarına göre doğrulayan<br />
bilgisayar donanımı da mevcuttur[1].<br />
II. UÇAK MOTORLARINDA TESTİN ÖNEMİ<br />
Hava yolu şirketlerinin karşılaşabilecekleri en büyük<br />
kayıp, şirket bünyesinde faaliyet gösteren uçaklarının<br />
kaza yapmasıdır. Bu kazaların maddi kayıpları çok<br />
büyük olduğu gibi beraberinde getirdiği prestij kaybı<br />
da şirketin geleceğini kötü yönde etkilemektedir. Bu<br />
ve buna benzer tehlikeleri ortadan kaldırmak amacıyla<br />
uçakların bakımdan geçirilmesi şarttır. İşte bu bakım<br />
ünitelerinde uygulanan bakım işlemlerinin çoğunu test<br />
işlemleri oluşturmaktadır[2].<br />
Uçak motorlarının test işlemleri bakım esnasında ve<br />
revizyon sonunda çeşitli yöntemlerle<br />
uygulanmaktadır. Birçok kompanent ve sistemin bir<br />
arada kullanıldığı uçak motorlarının, sistem ve<br />
kompanentlerine uygulanacak test işleminin çeşidi ve<br />
etkilediği alanlar çok iyi bilinmelidir. Birbirleri ile<br />
çeşitli şekillerde bağlantılı olan bu yapılarda meydana<br />
gelebilecek en ufak bir hata, motorun bütününe<br />
yayılacak ve istenmeyen sonuçları doğuracaktır. Bu ve<br />
buna benzer tehlikeleri ortadan kaldırmak için test<br />
işlemleri; zamanında, eksiksiz ve etkilediği bütün<br />
sistemler düşünülerek gerçekleştirilmelidir.<br />
Motor testinin öncelikli amacı; motor, motor parçaları,<br />
aksesuarları ve sistemlerin çalışmaları hakkında<br />
yapılacak operasyon çeşidine göre önceden bilgi<br />
300
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sahibi olmaktır. Bir başka deyişle, bakım için ayrılmış<br />
motorun kötü hava şartlarında, spesifik arıza<br />
durumlarında ve uçuşa engel oluşturabilecek diğer<br />
olumsuz şartlarda, motor performansının garanti<br />
edileceği minimum değerlerin tespitidir. Özellikle<br />
yüksek performanslı askeri uçak motorlarının ve<br />
içerdikleri gelişmiş teknolojik parçaların testi son<br />
derece önemlidir ve geniş kapsamlı test uygulaması<br />
zorunludur[2]. Uçak motorlarına çeşitli test yöntemleri<br />
uygulanmaktadır. İlerleyen bölümlerde bremze’de<br />
yapılan performans testi anlatılacaktır. Genel olarak<br />
performans testinin amacı, motoru sıfır hata ile çalışır<br />
durumda görmek ve uçağa bu şekilde göndermektir.<br />
III. BREMZE TANITIMI<br />
Bremze’de genel olarak iki çeşit motor testi yapılır.<br />
Birincisi revizyondan sonra motorun uçuşa<br />
verilmesinden önce yapılan performans testidir.<br />
İkincisi ise motor üretici firmalarının yaptıkları<br />
geliştirme testleridir (development test)[1].<br />
Geliştirme testlerinde motorun performans değerleri<br />
pratik olarak belli olmadığı için performans<br />
testlerinden bazı farkları vardır. Bu testlerde, motor<br />
test odasında irtifa şartları sağlanır. Böylece istenilen<br />
irtifa şartları oluşturularak motorun o irtifadaki<br />
performans değerleri belirlenir. Bu değerlerin<br />
belirlenmesinde performans testlerinde yapılan<br />
ölçümlerden çok daha fazla ölçüm yapılır. Performans<br />
testlerinde elde edilen verilerle birçok sistem hakkında<br />
değerlendirme yapılırken, geliştirme testlerinde her<br />
sistem için bir ölçüm hatta birden fazla noktada<br />
yapılan ölçümlerle sonuca gidilir. Kısaca geliştirme<br />
testlerinde irtifa şartları oluşturularak çok detaylı<br />
ölçümler yapılıp motorun teorik ile pratik performansı<br />
arasındaki oran tespit edilir.<br />
Performans testlerinde amaç, revizyon sonrasında<br />
motorun, üretici firmanın belirlediği performans<br />
değerlerine gelip gelmediğinin tespit edilip motoru<br />
sıfır hata ile uçuşa gönderebilmektir. Performans<br />
testlerinde test odasında irtifa şartları oluşturulmaz.<br />
Ölçüm sistemleri ile yapılan ölçümler veri toplama<br />
sistemi tarafından (data acquisition system) bazı<br />
hesaplama yöntemleri ile hesaplanarak değerlendirilir.<br />
Hesaplama yöntemlerinde standart gün koşulları ve<br />
deniz seviyesi faktörleri kullanılır. Hava koşulları ve<br />
test binasının deniz seviyesine göre yüksekliğine bağlı<br />
olarak gözlenen performans değerleri, standart gün<br />
koşulları ve deniz seviyesi faktörleri dikkate alınarak<br />
veri toplama sistemi (DAS) tarafından hesaplanır[1].<br />
Hesaplanan bu veriler ile motorun performansı ve<br />
varsa sorunlu sistem veya parçaların tespiti yapılır.<br />
IV. TEST TESİSLERİ<br />
Test binasının kuruluşu aşamasında dikkat edilen ilk<br />
faktör, tesisin kurulacağı yerin hakim rüzgar yönüdür.<br />
Tesis, hiçbir şekilde egzoz bacasından çıkan gazların,<br />
rüzgar ile tekrar egzoz bacasına yönlendirilecek<br />
şekilde yapılmaz. Bu yüzden tesisin kurulacağı<br />
bölgenin rüzgar durumu hakkında edinilen raporlar<br />
doğrultusunda, bremze binasının yerleşim şekli<br />
planlanır[1].<br />
Şekil 1. Bremze binası<br />
Test binası genellikle betondan yapılmış bir yapıdır.<br />
Motorun testi süresince test odası çok yüksek vakuma<br />
maruz kalmaktadır. Bu yüzden tesis bu kuvvetlere<br />
karşı yeterli mukavemette olacak şekilde dizayn edilir.<br />
Ayrıca motor testi esnasında oluşabilecek en olumsuz<br />
durumlar da göz önünde bulundurulur. Bu olumsuz<br />
şartlar içine motorun test esnasında yanmasından,<br />
motorun kırım geçirmesine kadar olan tehlikeli<br />
olayları sayabiliriz. İşte tüm bu tehlikeli olaylar<br />
dikkate alınarak test binası dizayn edilir.<br />
Test Tesis Gereksinimleri<br />
• Motor test odası<br />
• Kontrol odası<br />
• Motor hazırlama odası<br />
• Ana giriş kapısı<br />
• Test odası ve kontrol odasında yeterli<br />
aydınlatma sistemi<br />
• Test odası ses izolasyonlu ve giriş ısıtıcılı<br />
hava emiş bacası<br />
• Test odası ses izolasyonlu egzoz bacası<br />
• Ofis alanları<br />
• Yangın önleme sistemi<br />
• Yedek parçaların, takımların ve test<br />
ekipmanlarının depolanması için depolama<br />
alanı<br />
• Test edilen motor için yeterli servis sistemleri<br />
( yağ, yakıt, hava, su )<br />
• Tepki standı ( thrust stand )<br />
• Motor test adaptörü<br />
• Raylı motor taşıma sistemi ve motor taşıma<br />
arabaları<br />
Motor Test Odası<br />
Bu oda motorun çalıştırılarak testinin yapıldığı odadır.<br />
Motor hazırlama odasında hazırlanan motor, raylı<br />
motor taşıma sistemleri ile test odasına alınır. Motor<br />
test odası motora hava girişini sağlayacak bir emiş<br />
bacası ve motordan çıkan gazların atılmasını<br />
sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Test esnasında<br />
301
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
gözlem penceresinden veya kapalı devre televizyon<br />
sisteminden motorun iyi bir şekilde gözlenebilmesi<br />
için test odası yeterli ışık şiddettin de aydınlatılır.<br />
Motorun çalışması esnasında yüksek gürültü<br />
oluşacağından motor test odasının ses izolasyonu<br />
yapılır. Ayrıca bu odada olası bir yangına karşı yangın<br />
önleme sistemi bulunmaktadır.<br />
sıcaklığı limitlerin altında olduğunda hava giriş<br />
ısıtıcısı devreye girer. Bu ısıtma sistemi, hava emiş<br />
bacası içine yerleştirilmiştir. Ortam havasının bremze<br />
içine emilmesi esnasında yüksek miktarda ses<br />
oluşmaktadır. Bu sesin izolasyonu için hava emiş<br />
bacası içine galvanize çelikten yapılan ayırıcı paneller<br />
yerleştirilir. Bu paneller içine paketlenmiş cam yünler<br />
yerleştirilir.<br />
Egzoz Sistemi<br />
Egzoz sistemi içine bir fan yerleştirilerek test<br />
odasındaki hava dışarı atılır. Bu fan yüksek sıcaklık<br />
çalışma koşullarına göre dizayn edilmiştir. Egzoz<br />
sistemindeki gürültünün izolasyonu paslanmaz<br />
çelikten yapılmış, egzoz bacası içindeki paketlenmiş<br />
yüksek sıcaklık ses absorbe fiber camlarından, yanmış<br />
gazların egzoz fanı ile dışarı atılması şeklinde<br />
gerçekleştirilir.<br />
Şekil 2. Motor test odası<br />
Kontrol Odası<br />
Kontrol odası, test motorunun çalıştırılması ve test<br />
süresince gerekli motor kumandalarının verildiği,<br />
kontrol sistemlerini içeren bir odadır. Kontrol odası,<br />
test odasının bitişiğinde olup bazı bremze’lerde test<br />
motorunun çalışmasının gözlenmesi için gözlem<br />
penceresine sahiptir. Gelişmiş bremze’lerde test<br />
motorunun çalışması kapalı devre televizyon sistemi<br />
(CCTV) ile takip edilir. Test süresince elde edilen tüm<br />
ölçüm parametreleri kontrol odasında bulunan<br />
bilgisayar sistemleri ile kaydedilir.<br />
Tank Odası<br />
Tank odası, bazı yardımcı ekipmanların bulunduğu<br />
odadır. Bu ekipmanlar yakıt tankı, yağ tankı ve hava<br />
start sistemi gibi bazı yardımcı ünitelerdir[3].<br />
Ana Giriş Kapısı<br />
Ana giriş kapısı, motor hazırlama odasını motor test<br />
odasına bağlayan kapıdır. Bu kapının ses izolasyonu<br />
yapılmıştır. Ses izolasyonlu kapı, test motoru tam<br />
güçte çalıştırılırken motor hazırlama odasındaki ses 75<br />
desibeli geçmeyecek şekilde izole edilmiş olması<br />
gerekir.<br />
Aydınlatma Sistemi<br />
Motor test odasının aydınlatması test motorunun tüm<br />
parçalarının net bir şekilde görülebilmesi için yeteri<br />
kadar ışık şiddetli ve dağılımlı olması gerekir.<br />
Bunun haricinde kontrol odası ve diğer bremze<br />
alanları yeterli aydınlatma sistemleri ile donatılmış<br />
olması gerekir.<br />
Ses İzolasyonlu ve Giriş Isıtıcılı Hava Emiş Bacası<br />
Hava emiş bacasından alına havanın kullanılabilmesi<br />
için belli bir sıcaklık aralığında olması gerekir. Hava<br />
Yakıt Sistemi<br />
Yakıt sistemi motora bir bağlantı şaftıyla yakıt<br />
tankından yakıt sağlar. 1,5 inçlik paslanmaz çelikten<br />
imal edilmiş şaftta yakıt filtre edilerek ve<br />
basınçlandırılarak motora gerekli yakıt sağlanır[4].<br />
Yangın Önleme Sistemi<br />
Bu sistemde manuel olarak kontrol edilen su tankları<br />
kullanılır. Yanıcı maddelerin bulunduğu tank odasında<br />
su boru hatları döşenerek herhangi bir yangın<br />
olayında, kontrol odasından kumanda edilerek, su<br />
boru hatlarından su fışkırtmak koşuluyla yangın<br />
önlenir.<br />
Ayrıca sistem test odasında daha kapsamlı su boru<br />
hatları döşenerek motorda meydana gelebilecek olası<br />
bir yangına karşı önlem alınmıştır. Yangın önleme<br />
sistemi, duman sensörleri vasıtasıyla olası bir yangını<br />
belirler ve kontrol odasındaki kullanıcıları sesli ve<br />
görsel olarak uyarır. Sistem bu uyarının haricinde<br />
herhangi bir söndürme işlemi yapmaz. Su püskürtme<br />
sistemi operatör tarafından devreye sokulabilir.<br />
Tepki Standı (Thrust Stand)<br />
Tepki standı motorun test esnasında maruz kaldığı<br />
yükleri karşılayan ana destek ünitesidir. Tepki standı<br />
iki ana yataktan oluşur. Ağır ve gittikçe incelen birinci<br />
yatak motorda beklenmeyen yükleri taşır. Bu yükler<br />
çok yönlü kuvvetler olan titreşim kuvvetleridir. Diğer<br />
yatak ise motorun dikey ve yatay dengesini sağlar,<br />
yani bu yatak motorun ağırlığından kaynaklanan yükü<br />
ve motorun tepki kuvvetinden doğan yükü karşılar.<br />
Yağlama Sistemi<br />
Yağlama sistemi motora test esnasında gerekli yağı<br />
sağlar, sonrasında yağın tekrar depoya dönmesini<br />
sağlar. Sistem elemanları; valfler, regülatörler, yağ<br />
ölçüm elemanları ve switch ’lerden oluşur.<br />
302
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Motor Adaptörü<br />
Motor adaptörü motordan çıkan tüm bağlantı<br />
kablolarını ilgili sistemlere bağlayan ünitedir. Manuel<br />
olarak kontrol edilen bir buton vasıtasıyla bağlantı<br />
sağlanır veya bağlantı kesilir. Motor adaptörü tepki<br />
standı içinde yer alır.<br />
Motor Hazırlama Odası<br />
Motor hazırlama odası, motorların test için<br />
hazırlanması ve test sonrası bakımı için kullanılan bir<br />
odadır.<br />
Hava Start Sistemi<br />
Hava start sistemi motorun çalıştırılması için gerekli<br />
havayı üreten ünitedir. Hava start sistemi tank<br />
odasında bulunur.<br />
V. BİR TURBOJET MOTORUN TEST İŞLEMİ<br />
Motor, revizyondan sonra bakım ünitesinden<br />
geldiğinde motor hazırlama odasına alınır. Motor<br />
geldikten sonra motor dokümanları kontrol edilir.<br />
Dokümanlarda bir eksiklik varsa motorun geldiği<br />
kısımdan eksik dokümanlar istenir. Genel olarak gözle<br />
kontrol yapılır. Tüm ölçüm sistemlerinin<br />
kalibrasyonları tamamsa, teknisyenler motora çeşitli<br />
aksesuarlar takarak motorun veri toplama sistemi<br />
(DAS) ile bağlantıya hazır konuma getirirler. Motor<br />
üzerine takılan aksesuarlar ve kablolar motor yapısını<br />
ve motorun işlevselliğini etkilememelidir. Bu hazırlık<br />
işlemleri tamamlandıktan sonra motor test odasına<br />
alınır.<br />
titreşim, tepki kuvveti ve yakıt tüketimidir. Bu<br />
parametre değerleri referans değerlerle<br />
karşılaştırılarak motorun değerlendirmesi yapılır[1].<br />
Test süresince ölçülen bazı basınç parametreleri<br />
şunlardır:<br />
• Yakıt giriş basıncı<br />
• Yağlama sistemi basıncı<br />
• Starter hava basıncı<br />
• Su basıncı<br />
• Ana yakıt pompa basıncı<br />
• Art yanma pompa basıncı<br />
• Çevre hava basıncı<br />
• Türbin basıncı veya motor basınç oranı<br />
• Türbin soğutma havası basıncı<br />
• Yakıt püskürtme nozullarındaki basınç<br />
Test süresince ölçülen bazı sıcaklık parametreleri<br />
şunlardır:<br />
• Çevre hava sıcaklığı<br />
• Egzoz gaz sıcaklığı ( EGT )<br />
• Yakıt giriş sıcaklığı<br />
• Yağ giriş sıcaklığı<br />
• Dönüş yağ sıcaklığı<br />
• Kompresör giriş sıcaklığı<br />
• Starter hava sıcaklığı<br />
• Motordan süzülen yağın haznedeki sıcaklık<br />
değeri<br />
Test süresince ölçülen bazı titreşim parametreleri<br />
şunlardır:<br />
• Kompresör yüzeylerindeki titreşim<br />
• Türbin yüzeylerindeki titreşim<br />
Ayrıca test süresince değişik motor devirlerinde<br />
ölçülen tepki değerleri ve yakıt tüketimi parametreleri<br />
önemli test parametreleridir<br />
Şekil 3. Motor hazırlama odası<br />
Test odasında tepki standı ve motor adaptörü birbiri<br />
ile kilitlenir. Motor kontrol odasından kumanda<br />
edilerek çalıştırılır ve test işlemi başlatılır. Motor test<br />
süresince kapalı devre kamera sistemi (CCTV) ile<br />
görsel olarak izlenir. Bilgisayar sistemi tüm motor<br />
parametrelerini referans parametreler ile karşılaştırır<br />
ve görüntüler. Çıkan veriler referans limitlerin dışında<br />
ise motor veya ilgili kompanentler bakıma<br />
gönderilir[1].<br />
Motor Test Parametreleri<br />
Test edilen motordan test süresince beş ana parametre<br />
değerleri toplanır. Bu değerler; sıcaklık, basınç,<br />
VI. KONTROL ve GÖSTERGE SİSTEMİ<br />
Test odasının ve motorun kontrolü, monitörde test<br />
parametrelerinin gösterilebilmesi için gerekli tüm<br />
ekipman ve cihazlara sahip olan sisteme kontrol ve<br />
gösterge sistemi denir. Sistem kurulurken yüksek<br />
doğruluk, yeniliğe geçişte esneklik ve güvenilirlik<br />
kriterleri göz önünde bulundurulmuştur.<br />
VII. VERİ TOPLAMA SİSTEMİ (DATA<br />
ACQUISITION SYSTEM)<br />
Veri toplama sistemi test sonuçlarını deniz seviyesi ve<br />
standart gün koşullarına göre düzenleyen, test<br />
sonuçlarını referans değerler ile karşılaştıran ve testin<br />
doğruluk hassasiyetini arttıran sistem bütünüdür.<br />
VIII. SONUÇ<br />
Bremzeler sayesinde motoru sıfır hata ile çalışır<br />
durumda görmek ve uçağa bu şekilde gönderebilmek<br />
mümkündür. Böylece; kısmen veya tamamen<br />
303
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
revizyona uğramış bir uçak motoru ya da yeni<br />
üretilmiş bir uçak motoru, uçuşa verilmeden önce test<br />
edilmesi ile karşılaşılabilecek pek çok sorun<br />
engellenmiş olur.<br />
Bremzelerin bakım maliyetlerinin düşürülmesine<br />
büyük katkıları olmaktadır. Revizyon sonu test edilen<br />
motor sorunsuz olarak uçağa gönderilerek, motorun<br />
uçağa monte edilmesinden sonra herhangi bir motor<br />
arızası ile karşılaşılma riski minimum düzeye<br />
indirilmiş olur.<br />
Böylelikle uçağa monte edilmiş motorun herhangi bir<br />
arıza nedeni ile tekrar uçaktan sökülmesine gerek<br />
kalmamış olur. Ayrıca geliştirme testleri<br />
(development test) motor üreticilerine büyük<br />
kolaylıklar ve ekonomik faydalar sağlamaktadır.<br />
Yapılan geliştirme testleri sayesinde motorun teorik<br />
olarak hesaplanan performans değerlerinin<br />
uygulamadaki performans değerleri ile<br />
karşılaştırılması sağlanmış olur. Test uçuşlarından<br />
önce yapılan iyileştirmeler ile de ekonomik kazançlar<br />
sağlanır.<br />
Bremzeler ile ekonomik kazançların yanında<br />
havacılıkta çok önemli olan; uçuş emniyeti ve<br />
zamandan kazanç sağlanmış olur. Tüm bu kazanımlar<br />
düşünüldüğünde bremzelerin havacılıktaki önemi daha<br />
iyi anlaşılmış olur.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] TEI Test Cell Müdürü Müh. Mete Uysal ile<br />
yapılan söyleşiden.<br />
[2] Agard – Ls 132 D.M. Rudnitski " Performance<br />
Devivation of Turbojets and Turbofans From Test in<br />
Sea Level Test Cell " 1984.<br />
[3] TEI Turbojet Test Cell Şartnamesi.<br />
[4] ASE Operators and Maintenance Technical<br />
Manual.<br />
304
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HELİKOPTER TİTREŞİMLERİNİN LOKAL DİNAMİK MODELLEME YÖNTEMİ İLE ANALİZİ<br />
O.Hilmi KOÇAL 1 Hüseyin TAŞÇI 2<br />
e-posta: kocal@uludag.edu.tr e-posta: hustasci@mynet.com<br />
1<br />
Uludağ <strong>Üniversitesi</strong>, Mühendislik Mimarlık Fakültesi Elektronik Müh. Bölümü, 16100,Görükle, Bursa<br />
2 Kara <strong>Havacılık</strong> <strong>Okulu</strong>, Teknik Konular Kurulu. 06377, Güvercinlik, Ankara<br />
ÖZET<br />
Helikopterlerin gövde ve motor titreşimlerinin analizi<br />
ve takip edilmesi, pahalı ve riskli olan bu hava<br />
araçlarının uçuş emniyetinin sağlanabilmesinde<br />
önemli bir yer tutmaktadır. Uygun ve zamanında<br />
yapılan titreşim analizleri, helikopter üzerinde<br />
oluşabilecek bir çok arızanın önceden tespit edilmesi<br />
ve önlenmesini sağlayabilir. Bu çalışmada, Helikopter<br />
motor ve gövde titreşimlerinin lokal dinamik<br />
modelleme (LDM) yöntemi kullanılarak analiz<br />
edilmesi ve elde edilen sonuçlarının sistemin sıhhat<br />
takibinde kullanılmasının esasları sunulmuştur.<br />
Titreşim verileri gerçek helikopter (UH1-H)<br />
uçuşlarından elde edilmiştir. Çalışmada, Lokal<br />
Dinamik Modelleme Yöntemi algoritması kullanılarak<br />
hazırlanan MATLAB yazılımının, takip edilen<br />
sistemdeki arızayı başarı ile belirlediği gösterilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Günümüzde titreşim, makine ve cihazların kullanım<br />
sürelerini olumsuz etkileyen önemli bir faktör<br />
olmuştur. Özellikle makineleşme süreci ile birlikte<br />
kullanılan cihazların oluşturduğu sarsıntılar, buna<br />
maruz kalan insan üzerindeki mekanik etki ve sebep<br />
oldukları gürültü ile hem insan hem de kullanılan<br />
cihazın sağlığını olumsuz etkilemektedir. Makinelerin<br />
oluşturduğu sarsıntılara maruz kalan insanlarda<br />
değişik sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır. <strong>Yüksek</strong><br />
titreşim seviyelerinin, makineler üzeride de olumsuz<br />
etkileri vardır. Makinelerin sağlıklarını bozar,<br />
kullanım ömürlerini ve emniyetini azaltır.<br />
II. TİTREŞİM<br />
Makineler nadir olarak herhangi bir işaret ver-meden<br />
bozulur. Aslında arıza işaretleri makine veya ilgili<br />
sistem kullanılamaz hale gelmeden uzunca bir süre<br />
önce artarak mevcudiyetini gösterir. Bu işaretler, yağ<br />
analizleri, titreşim analizleri vb. metotlarla tespit<br />
edilerek makineler arıza yapmadan önlem alınabilir.<br />
Şekil.1’de bir makinenin imalatından itibaren kullanım<br />
süresinin sonuna kadar geçen sürede ölçülen<br />
titreşim değerleri gösterilmektedir[1]. Planlanan bir<br />
sürenin öncesinde tamir görmesi için makinenin müsaade<br />
edilen titreşim düzeyi tecrübe ile belirlenebilir.<br />
Titreşim Düzeyi<br />
Yeni<br />
Makine<br />
Normal<br />
Çalışma<br />
Periyodu<br />
Planlı<br />
Bakım<br />
Bakım<br />
Gerekli<br />
Arıza<br />
Bakım<br />
Zaman<br />
Şekil. 1 Tipik bir makinenin zamana göre titreşim<br />
seviyesinin değişimi<br />
Her bir makinenin kendisine has tipik bir titreşim<br />
düzeyi ve frekans spektrumu vardır. Makinenin<br />
normal çalışma konumundaki frekans spektrumu, o<br />
makine için bir referans “’özellik” olarak kullanılabilir.<br />
Makinenin daha sonra yapılacak olan analizleri,<br />
mevcut referans özellikler ile mukayese edilebilir.<br />
Böylelikle arızaların seviyesi ve hangi kaynaktan<br />
olduğu belirlenmiş olur. Bu çalışmada sistemin normal<br />
olduğu zamanlarda bu özellik vektörlerini çıkarmak<br />
için frekans spektrumu yerine, zaman bölgesinde<br />
‘Kendinden Örgütlemeli Haritalar ile Lokal Dinamik<br />
Modelleme’ (LDM) [2] yöntemi kullanılacaktır.<br />
Titreşim veri alma işlemlerinde, Chadwick-<br />
Helmut firması yapımı “8500-C Vibrex Analyze”<br />
cihazının 7310 parça numaralı ön yükselteçli hız<br />
ölçme dönüştürücü elemanı “velocimeter”ler kullanılmıştır.<br />
Dönüştürücü çıkışındaki 13.4 [mV] RMS değer<br />
1.0 [IPS]’e (Inch Per Second) titreşim değerine<br />
karşılık gelmektedir [3].<br />
III. LOKAL DİNAMİK MODELLEME<br />
Lokal dinamik modelleme yönteminde, yeniden inşa<br />
uzayı lokal bölgelere ayrılmıştır. Zaman serisi<br />
üzerindeki birbirine benzer bölgeler yeniden inşa<br />
uzayındaki komşu olan noktalar (hücreler) olarak<br />
yerleşirler. Zaman serisi üzerinde birbirlerine benzer<br />
bölgeler ne kadar çoksa yeniden inşa uzayındaki lokal<br />
komşuluk bölgelerinin üye sayısı da o kadar fazla<br />
olacaktır. Zaman serisinin tamamı yeniden inşa<br />
uzayında yerleştirildikten sonra, Lokal Komşuluk<br />
bölgeleri zaman serisinin ortak özelliklerinin<br />
toplandığı kümeler haline gelecektir. Şekil 2’de<br />
görüldüğü gibi zaman serilerinde oldukça uzak<br />
305
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bölgelerde yer alan benzer bölgeler yeniden inşa<br />
uzayında birbirlerine yakın noktalar alabilmektedirler.<br />
Şekil 2 Yeniden inşa uzayındaki lokal komşuluk ile<br />
zaman serisi benzer bölgelerinin ilişkisi<br />
Buradaki zorluk yeniden inşa uzayındaki yörüngenin<br />
(lokal komşuluk bölgelerinin) kümelere ayrılmasıdır<br />
(merkez noktaların bulunması ve yarıçaplarının<br />
belirlenmesi). Genelde düzgün dağılım<br />
kümelenmelerinden faydalanılmaktadır [4]. Bununla<br />
birlikte deneysel olarakta tespit edilebilir.<br />
Bu çalışmada helikopter titreşimlerinin analizinde<br />
Jose C. Principe ve arkadaşlarının 1998 yılında<br />
yayımlanan “Local Dynamic Modeling with Self-<br />
Organizing Maps and Applications to Nonlinear<br />
System Identification and Control” [2] (Bu çalışmada<br />
bahsedilen yöntem makaledeki teoreme dayanmış ve<br />
“LDM” diye kısaltılmıştır) adlı makalelerinde<br />
geliştirdikleri yöntem kullanılmıştır. Bu yöntem,<br />
yukarıda anlatılan lokal dinamik modelleme<br />
yöntemine ek olarak Kohonen’in geliştirdiği Self<br />
Organizing Maps (SOM) [5] (Kendinden örgütlemeli<br />
haritalar) metodunuda içerir. Bu yöntemde, yeniden<br />
inşa uzayında tahmini başlangıç noktaları seçilir.<br />
Özelikleri çıkarılmak istenen zaman dizisi, zaman<br />
boyutunda kesintiye uğratılmış ve birbiri üzerine<br />
bindirilmiş vektörler dizisi şekline çevrilir. Örneğin,<br />
elde edilecek vektörü on elemanlı seçersek;<br />
V n<br />
= x( n : n + 9)<br />
(1)<br />
Eşitlik (1)’i uygulayarak zaman serisindeki dizinin<br />
eleman sayısının 10 eksiği kadar vektör dizisi elde<br />
ederiz. Burada x ( n)<br />
zaman serisini V<br />
n<br />
vektör<br />
dizisini temsil etmektedir. Yukarındaki eşitliği açarsak<br />
elde edeceğimiz vektörler aşağıda gösterilmiştir<br />
V<br />
1<br />
= x( 1:10) V2<br />
= x( 2:11) V3<br />
= x( 3:12) V4<br />
= x( 4:13) ...<br />
Elde edilen bu vektör dizisi, ilk vektörden başlamak<br />
üzere seçilen başlangıç vektörleri ile karşılaştırılır.<br />
Kendine en yakın başlangıç vektörünü, kendine<br />
yaklaştırır. Böylelikle başlangıç vektörünün yeri<br />
değişmiş olur. İkinci vektörde de aynı işlem tekrar<br />
edilir. Yöntemin matematiksel ifadesi eşitlik (2)’dedir.<br />
⎧ wi<br />
( n) + η ( V( n) −wi<br />
( n)<br />
) i = i<br />
wi<br />
( n+<br />
1)<br />
= ⎨<br />
⎩wi<br />
( n)<br />
diger<br />
0<br />
( 2)<br />
Başlangıç vektörlerinin yaklaşma katsayısı η dir ve<br />
1 olarak alınabilir. k başlangıç vektörüne bağlanma<br />
k<br />
sayısıdır. Bağlanma sayısı arttıkça η değeri düşeceği<br />
için başlangıç vektörlerinin sonraki vektörlere<br />
yaklaşma oranı azalır. Buda sistemin kararlılığını<br />
sağlar. Burada w i<br />
( n)<br />
Başlangıç vektörlerini (yeniden<br />
inşa uzayındaki başlangıç lokal komşuluk serilerini),<br />
V ( n)<br />
zaman serisinden yukarıdaki yöntem ile elde<br />
edilen vektörü, n zaman serisinden elde edilen<br />
0<br />
vektörün ve özellik vektörünün indisini, i = i<br />
bağlanılan başlangıç vektörünün indisini ifade eder.<br />
Eşitlik 2’de görüldüğü üzere; i indisli başlangıç<br />
vektörüne, zaman serisinden elde ettiğimiz vektör<br />
bağlanacaksa iki vektör arasındaki fark alınıp<br />
V n − w n yakınsama katsayısı η ile çarpılıp<br />
( ( )<br />
i( ))<br />
başlangıç vektörün w i<br />
( n)<br />
adımdaki w ( 1)<br />
’e eklenip bir sonraki<br />
i<br />
n + başlangıç vektörünün değeri<br />
tespit edilir. Örnek olarak başlangıç vektör sayısını<br />
sekiz adet alırsak V ( n)<br />
vektörümüz sadece<br />
kendisine Öklid mesafesi olarak en yakın olan<br />
başlangıç vektörüne bağlanacağı için diğer yedi adet<br />
başlangıç vektörü bir sonraki basamağa bir önceki<br />
durumları ile devam etmektedirler. Bu çalışmada,<br />
LDM yöntemi bir vektör nicemleme algoritması<br />
olarak kullanılmıştır. Zaman boyutunda çok uzun olan<br />
titreşim sinyalleri alınmış, birbiri üzerine bindirmeli<br />
olacak şekilde küçük parçalara bölünmüş, elde edilen<br />
vektör dizisi LDM yöntemi ile nicemlenerek uzun<br />
zaman serisinin özelliklerini en az hata ile taşıyan<br />
Özellik Vektörleri elde edilmiştir. Elde edilen özellik<br />
vektörleri de analizi yapılacak titreşim sinyallerinin<br />
kontrol edilmesinde kullanılmıştır. LDM yöntemi ile<br />
titreşim analizinde işlem akışı şöyledir. Öncelikle<br />
helikopterden titreşim değerlerinin limit içinde olduğu<br />
zamandaki sinyallerinin alınması gerekmektedir.<br />
Alınan bu zaman dizisindeki sinyaller vektör serilerine<br />
çevrilir. Bu vektörlerden LDM algoritması<br />
kullanılarak özellik vektörleri elde edilir. Elde edilen<br />
özellik vektörleri de analizi yapılacak titreşim<br />
sinyallerini ile karşılaştırılarak sistemin kontrol<br />
edilmesinde kullanılır.<br />
IV. HELİKOPTER TİTREŞİMLERİNİN LOKAL<br />
DİNAMİK MODELLEME YÖNTEMİ İLE<br />
İNCELENMESİ.<br />
LDM ile titreşim analizi için hava aracı olarak<br />
Amerikan Bell firması yapımı tek motorlu UH1-H<br />
helikopterleri kullanılmıştır. Helikoptere teknik el<br />
kitapları gereği her 150 uçuş saatinde kapsamlı bir<br />
306
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bakım yapılır ve titreşim değerleri ölçülür [6]. UH1-H<br />
helikopteri ana rotor sistemi temel olarak iki eksende<br />
titreşim oluşturur. Bunlar dikey ve yatay sarsıntılardır.<br />
Yöntemin temel uygulaması gereği helikopterin yatay<br />
ve dikey sarsıntıları limit içinde iken ( 0.2 [IPS]<br />
altında [7] ) helikopter ile değişik uçuş şartlarında 20<br />
dakika uçuş yapılarak titreşim sinyalleri bilgisayara<br />
kayıt edilmiştir. Sinyaller bilgisayara kayıt edilirken<br />
örnekleme frekansının seçiminde, ilgili sistemlerin<br />
dönü hızları dikkate alınarak en yüksek titreşim<br />
bileşeninin dört katı bir frekans seçilmiştir. Örnekleme<br />
frekansları ana rotor için 50 [Hz], kuyruk rotoru için<br />
200 [Hz], motor içinde 11 [KHz] dir. Titreşim<br />
işaretlerini örneklerken girişi kaiser (β=7) window<br />
fonksiyonu ile filtrelemek, istenmeyen frekanslarda<br />
yaklaşık -60 [dB]’lik bir bastırma sağlamıştır.<br />
Helikopterin sistem titreşimlerinin limit dahinde<br />
olduğu 8500-C Vibrex analiz cihazı ile teyit edilmiştir.<br />
Daha sonra ilgili sistemlerden helikopterin özellik<br />
vektörlerini çıkarmak için değişik uçuş şartlarında<br />
uçularak titreşim verileri toplanmıştır. Elde edilen bu<br />
sinyallerin LDM yöntemi ile nicemlenerek ilgili<br />
sisteminin titreşim özellik vektörleri elde edilmiştir.<br />
Elde edilen özellik vektörleri kullanılarak, aynı<br />
helikopterden daha sonraki bir zamanda alınan<br />
titreşim sinyallerinin incelemesi yapılmıştır. İnceleme<br />
sonucunda, sonradan alınan titreşim sinyalleri, özellik<br />
vektörlerine büyük bir benzerlik göstererek en az hata<br />
ile bağlanmışlardır. Bu sonuç incelenen ana rotor<br />
sistemi titreşim değerlerinin normal olduğunu<br />
göstermiştir. Uygulanan yöntemin Helikopterdeki<br />
artan ana rotor titreşim seviyesini (muhtemel arızalı)<br />
tespit edebilmesi için ana rotorun yatay ve dikey<br />
balansı bilerek bozularak titreşim değerleri limit<br />
değerlerin üç katına (0.6[IPS]) çıkarılmıştır. Limit<br />
değerlerin üç katı olduğu durumda alınan titreşim<br />
sinyallerinin özellik vektörlerine bağlanma (Benzeme)<br />
oranı ortalama % 36 olarak gerçekleşmiştir. İlerleyen<br />
denemelerde titreşim değerleri limit değerin beş katına<br />
kadar artırılarak 1.0 [IPS]’e çıkarılmıştır. Helikopterin<br />
ana rotor sistemi bu titreşim seviyesinde iken alınan<br />
sinyallerin özellik vektörlerine bağlanma oranı<br />
%13’lere kadar düşmüştür. Elde edilen bu veriler<br />
ışığında limitinin iki katı bir titreşim değerinde<br />
sistemin mürettebatı ikaz etmesi için gerekli olan eşik<br />
değeri olarak, sistemden alınan işaretlerin özellik<br />
vektörlerine bağlanma oranının 10 saniye süresince<br />
%50’nin altına düşmesi esas alınmıştır. Ana rotor<br />
dikey titreşim sinyalinin iki saniyelik bölümü Şekil<br />
3’de gösterilmiştir.<br />
Şekil. 3 UH1-H Helikopterinin 2 saniyelik limit dahili<br />
ana rotor dikey titreşim sinyalleri.<br />
Şekil 3’de dalga formunun daha iyi görülebilmesi için<br />
iki saniyelik bölümü verilen titreşim sinyali toplam<br />
20 dakikalık bir uzunluğa sahiptir. Sinyal 50 [Hz] de<br />
örneklenmiştir. Bu durumda zaman serisindeki<br />
titreşim sinyalinin toplam eleman sayısı 120.000’dir.<br />
Yukarıda anlatılan yöntem ile zamanda kesintiye<br />
uğratılmış ve birbiri üzerine bindirilmiş 20 elemanlı<br />
vektörlere bölündüğünde LDM yöntemi ile<br />
nicelenecek vektör sayısı 119.980 adet olacaktır.<br />
(Vektör boyutunun seçilmesindeki en önemli etken,<br />
incelenen titreşim sinyalinin temel frekanstaki titreşim<br />
işaretinin bir periyodunun mümkün olduğu kadar bir<br />
bütün olarak seçilen vektör dizilerinde temsil<br />
edilebilmesidir. Değişik vektör boyutlarında yapılan<br />
çalışmaların sonucunda; 20 elamanlı vektör dizilerinin<br />
ana rotordaki dikey titreşim sinyallerinin özelliklerini<br />
çıkarmada optimum bir sonuç verdiği gözlenmiştir.)<br />
Üretilen bu vektör dizisinin, 150 adet başlangıç<br />
vektör sayısı ile LDM yöntemi kullanılarak<br />
nicelenmesi sonucunda 81 adet özellik vektörü elde<br />
edilmiştir. 81 Adet özellik vektöründen bir tanesi<br />
Şekil 4’de gösterilmiştir. Orijinal sinyalde titreşim<br />
seviyesini gösteren dikey eksen, vektör gösteriminde<br />
de titreşim seviyesini göstermektedir. Yatay eksen<br />
vektörün elemanlarını (N) ifade etmektedir.<br />
[IPS]<br />
0.3<br />
0.2<br />
0.1<br />
0<br />
-0.1<br />
-0.2<br />
-0.3<br />
-0.4<br />
-0.5<br />
0 2 4 6 8 10 12 14 16 18 20<br />
N<br />
.<br />
Şekil. 4 Ana rotor dikey titreşimi özellik vektörü<br />
307
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Helikopterin dikey titreşim seviyesini kontrol etmek<br />
maksadıyla başka bir uçuşta sinyaller bilgisayara<br />
kaydedilmiştir. Alına bu sinyaller daha önce anlatılan<br />
metot ile titreşim vektörlerine çevrilmiştir. Titreşim<br />
vektörlerinin özellik vektörleri ile karşılaştırılması<br />
sonucunda her bir titreşim vektörü en az hata ile bir<br />
özellik vektörüne bağlanmıştır. Hatanın matematiksel<br />
tanımı Eşitlik 3’de verilmiştir. Burada Hata n’nci<br />
titreşim vektörünü temsil eden v (n)<br />
ile en az hata ile<br />
bağlanılan i indisli özelik vektörü wi<br />
arasındaki L<br />
2<br />
normudur.<br />
E = v( n)<br />
− w i<br />
(3)<br />
Titreşim vektörleri ile özellik vektörleri arasındaki bu<br />
hata değerleri, titreşim durumu incelenen sistemin<br />
sağlamlığı hakkında bir fikir oluşturabilecek bilgiyi<br />
içermektedir. Hataların belirli bir eşik seviyesi<br />
üzerinde kalan bölümü özellik vektörlerine<br />
bağlanmadı kabul edilirse, belirli bir süredeki<br />
bağlanan vektör sayısının yüzdesi Bağlanma Oranı ile<br />
tanımlanabilir. Bu Bağlanma Oranıda sistemin sıhhat<br />
durumunun birebir göstergesi olarak kabul edilebilir.<br />
Mevcut veriler ışığında helikopterden bir dakikalık<br />
uçuş sonunda alınan titreşim vektörleri özellik<br />
vektörleri ile karşılaştırıldığında elde edilen hata<br />
grafiği Şekil 5’te sunulmuştur. Burada dikey eksen<br />
Eşitlik 3’de tanımı yapılan hata, yatay eksen ise<br />
kontrol edilen titreşim vektör sayısı (N)’i<br />
göstermektedir. 50 [Hz] örnekleme frekansında bir<br />
dakika sürede 3.000 adet vektör elde edilir. Bu<br />
çalışmada bağlanma eşik değeri (en fazla kabul<br />
edilebilir hata seviyesi) olarak 0.7 seçilmiştir. Bu<br />
seviye grafik üzerinde kırmızı çizgi ile belirtilmiştir.<br />
Çizginin üzerinde kalan vektörler bağlanmadı olarak<br />
kabul edilmişlerdir. Titreşim seviyesi limitler içinde<br />
olan helikopterden alınan sinyaller analiz edildiğinde<br />
Bağlanma Oranı %95 olarak hesaplanmıştır.<br />
HATA<br />
1.5<br />
1.4<br />
1.3<br />
1.2<br />
1.1<br />
1<br />
0.9<br />
0.8<br />
0.7<br />
0.6<br />
0.5<br />
0.4<br />
0.3<br />
0.2<br />
0.1<br />
0<br />
0 500 1000 1500 2000 2500 3000<br />
VEKTÖR (N)<br />
Şekil. 5 Sağlam Helikopterin dikey titreşim analizi<br />
sonucu tespit edilen hata grafiği<br />
Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde helikopter ana<br />
rotor ayarları değiştirilerek limitin üç katı seviyede bir<br />
titreşim yaratılmıştır. Kaydedilen titreşim sinyalleri<br />
helikopterin sağlam olduğu durumda çıkarılan özellik<br />
vektörleri ile karşılaştırılarak analiz yapıldığında,<br />
Bağlanma Oranının %36’lara düştüğü tespit edilmiştir.<br />
Elde edilen Bağlanma Oranı %50’nin altına indiği<br />
için ilgili sistemi arızalı olarak tanımlayabiliriz. Bu<br />
bağlanma seviyelerinde titreşim değerinin<br />
büyüklüğünden dolayı mürettebatında ikaz<br />
edilmesinin uçuş emniyeti açısından uygun olacağı<br />
değerlendirilmektedir. Şekil 6’da limit değerin üç katı<br />
bir orana (0.6 [IPS] ) sahip ana rotor dikey titreşiminin<br />
hata grafiği görülmektedir. Eksenler ve büyüklükler<br />
Şekil 5’te sunulduğu gibidir.<br />
HATA<br />
1.1<br />
1<br />
0.9<br />
0.8<br />
0.7<br />
0.6<br />
0.5<br />
0.4<br />
0.3<br />
0 500 1000 1500 2000 2500 3000<br />
VEKTÖR (N)<br />
Şekil. 6 0.6 [IPS] titreşim seviyesindeki helikopterin<br />
dikey titreşim analizi sonucu tespit edilen hata grafiği.<br />
Bir sonraki aşamada dikey titreşim değerleri biraz<br />
daha artırılarak seviyesi 1.0 [IPS]’e çıkarılmıştır.<br />
Bunun sonucunda alınan titreşim vektörlerinin sağlam<br />
helikopterden çıkarılan özellik vektörlerine Bağlanma<br />
Oranı %13’lere düşmüştür. Bu düşük Bağlanma Oranı<br />
arızanın giderek arttığını ve LDM yöntemi<br />
kullanılarak yapılan analiz yönteminin kullanışlı<br />
olabileceğini ispatlamaktadır. Şekil 7’de titreşim<br />
vektörlerinin hata grafiği görülmektedir. Eksenler ve<br />
büyüklükler Şekil 5’te sunulduğu gibidir.<br />
HATA<br />
1.3<br />
1.2<br />
1.1<br />
1<br />
0.9<br />
0.8<br />
0.7<br />
0.6<br />
0.5<br />
0 500 1000 1500 2000 2500 3000<br />
VEKTÖR<br />
Şekil.7 1.0 [IPS] titreşim seviyesindeki helikopterin<br />
dikey titreşim analizi sonucu tespit edilen hata grafiği.<br />
308
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Aynı işlemler ana rotor yatay ve kuyruk rotor<br />
titreşimleri içinde yapılmış ve doğruluğu teyit<br />
edilmiştir. Sadece, türbinli motor titreşimlerinin<br />
kontrol edilmesinde metodun hatalı motoru tespit<br />
ettiğini deneyebilmek için motorun titreşim değerleri<br />
değiştirilememiştir. Bu sebeple özellik vektörleri<br />
çıkarılıp sağlam motorlar üzerinde denenmiştir. Eşik<br />
değeri de rotor sisteminden elde edilen tecrübeler<br />
ışığında tahmini olarak belirlenmiştir.<br />
V. SONUÇ<br />
Tespit edilip önlenemeyen aşırı bir titreşim, ilgili<br />
sistemin ve tüm hava aracının mürettebatı ve yolcuları<br />
ile birlikte kaybına sebep verir. Özellikle<br />
helikopterlerde hareketli ve dönen parçaların çokluğu<br />
ve karmaşıklığı, titreşimin analizini ve önlenmesini,<br />
hava aracının emniyetli bir uçuş gerçekleştirmesi için<br />
daha önemli kılmaktadır. Bunun sonucunda basit,<br />
güvenilir, hızlı ve en önemlisi sürekli yapılan bir<br />
titreşim analizi helikopterdeki bir çok problemin daha<br />
oluşmadan tespit edilmesini ve önlenmesini<br />
sağlayabilir. Frekans bölgesinde yapılan titreşim<br />
analizleri, karmaşık matematiksel işlemler<br />
gerektirmekte ve genellikle sadece ilgilenilen dönü<br />
frekansındaki bileşen ile işlem yapılmaktadır. Buna<br />
karşılık LDM yöntemi ile zaman bölgesinde yapılan<br />
titreşim analizi, daha basit ve titreşime sebep olan<br />
bütün bileşenleri de incelediği için helikopter<br />
sistemlerinin titreşim sıhhat takibinde kullanışlı ve<br />
ucuz maliyetli bir çözüm olarak değerlendirilmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] BİLGİÇ, E., E.SADIKHOV. 1994. Gürültü ve<br />
Titreşim. U, M. Enstitüsü. Gebze, KOCAELİ. s.6.52<br />
[2] J.C.Principe, L.Wang, M.Motter, "Local Dynamic<br />
Modelling with Self-Organizing Maps and<br />
Applications to Nonlinear System Identification and<br />
Control", Pro. IEEE, Vol.86,No.11,November, 1998.<br />
[3] Teknik El Kitabı 10902-2 Chadwick-Helmut<br />
8500-C+ Vibrex Analyze USA p.34 January-1993<br />
[4] H.D.Abarbanel, R.Brown,L.S.Tsimring, "The<br />
Analysis of O. Chaotic Data in Physical Systems",<br />
Rev. Mod. Phys., Vol.65., No.4 pp.1331, 1993.<br />
[5] Kohonen, T., “The self-organizing map,”<br />
Proceedings of the IEEE, Vol. 78, No. 9, 1990.<br />
[6] UH1-H Helikopter Teknik Manuel TM 55-1520-<br />
210-PM ve Kara Kuvvtetleri FORM-UH1-103C<br />
[7] UH1-H Helikopteri Teknik El Kitabı TM 55-<br />
1520-23-1 Bölüm 5<br />
309
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
SERVOPNÖMATİK POZİSYONLAMA SİSTEMİ VE BİR UYGULAMA<br />
Mustafa SOYLAK<br />
soylakm@erciyes.edu.tr<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> YO., <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong>, Kayseri, TÜRKİYE<br />
Tel-Fax: 0 352 4375744<br />
ÖZET<br />
Servopnömatik sistemler sınırlı sayıda çalışma<br />
yapılmış konulardan birisidir. Bu makalede oransal<br />
valfler kullanılarak nümerik kontrollü kontrol<br />
mekanizması ile servopnömatik pozisyonlama sistemi<br />
incelenmiş ve bir uygulama yapılmıştır. Bu<br />
uygulamada servopnömatik sistem komponentleri<br />
bazında incelenmiş ve temel parametreler<br />
tanımlanmıştır.<br />
II.SERVOPNÖMATİK SİSTEMLERİN GENEL<br />
YAPISI VE SİSTEM EKİPMANLARI<br />
I.GİRİŞ<br />
Servopnömatik sistemlerdeki temel amaç, pnömatik<br />
sislindirler kullanarak istenen pozisyona ulaşırken,<br />
zaman kaybının azaltılması ve konum hassasiyetinin<br />
maksimum düzeyde tutulmasıdır. Hidrolik sistemlerin<br />
yerine pnömatik bir servo sistemin tercih edilmesi<br />
belirli gereksinimlere bağlıdır. Bunların en başında ve<br />
en önemlisi, pnömatik servo sistemlerin hidrolik<br />
sistemlerde elde edilemeyecek hızlarda çalışma<br />
imkanı vermesidir. Bununla birlikte düşük kuvvet<br />
gereksinimi olan uygulamalarda servopnömatik<br />
sistemlerin kullanılması daha avantajlıdır. Pnömatik<br />
sistemler; temiz çalışma koşulları, düşük maliyetleri,<br />
bakım işlemlerinin kolaylığı sebebi ile tercih<br />
edilmektedirler [2]. Endüstride kullanımı çok yaygın<br />
olmasına karşın pnömatik sistemler konusunda<br />
oldukça sınırlı sayıda çalışma yapılmıştır [1].<br />
Pnömatik sistemler; kompresörler, sensörler, valfler,<br />
kontrol elemanları ve değişik uygulamalar için<br />
geliştirilen pnömatik silindirlerden oluşmaktadırlar.<br />
Genel uygulamalarda açık/kapalı mantığı ile çalışan<br />
selenoid valfler kullanılmaktadır. Çok hassas konum<br />
ayarı istenen çalışmalarda ise oransal pnömatik sistem<br />
elemanları kullanılması ve servopnömatik<br />
uygulamaların geliştirilmesi gerekir. Valflerin<br />
kumandası için kullanılan kontrol kartları ve sistemde<br />
kullanılan pnömatik silindirlerin konumunun bilinmesi<br />
için gerekli lineer potansiyometre gibi konum<br />
belirleyici ekipmanlara ihtiyaç duyulur.<br />
Şekil1. Servopnömatik Sistem Ekipmanları ve<br />
Uygulama Şeması<br />
Servopnömatik uygulamalarda genel olarak şu<br />
ekipmanlar kullanılır;<br />
*Silindirler; Piston milli veya piston milsiz silindirler<br />
kullanılır, bu komponentlerin birçok çeşidi<br />
bulunmaktadır.<br />
*Konum algılayıcılar; Piston silindirinin konumunun<br />
tanımlı hale gelmesi için kullanılır. Bu komponentler<br />
dijital encoderlar veya analog sensörler kullanılmak<br />
sureti ile kullanılmaktadırlar.<br />
*Geri besleme ünitesi; Sistemlerde dijital encoderlar<br />
kullanılması durumunda, dijital olarak alınan<br />
değerlerin konum değerlerine çevrilmesi için<br />
kullanılır.<br />
*Limit switchleri; Pnömatik silindirler üzerine adapte<br />
edilmiş olan bu ekipmanlar sayesinde mevcut<br />
silindirlerin çalışma aralığı tanımlı hale getirilir.<br />
310
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
*Kontroll valfleri; Birçok çeşidi olan bu valfler sistem<br />
gereksinimleri ve ekonomik kriterler göz önünde<br />
tutulmak sureti ile seçilirler. Açık/kapalı çalışan<br />
valfler veya oransal kontrol valfler bu amaca yönelik<br />
olarak kullanılırlar.<br />
*Güç amplifikatörü; Valflerin hareketi için gerekli<br />
olan gücün temini ve düzenlenmesi için kullanılırlar.<br />
Bazı sistemlerde valfler kendi üzerlerinde bu sisteme<br />
sahiptirler.<br />
*Basınçlı hava; Genel kullanım amaçlı olarak 5-6 Bar<br />
basınca sahip olan, sistem güvenliği açısından 10 Bar<br />
basıncın üzerine çıkılması tavsiye edilmeyen bir<br />
basınçlı hava kaynağına ihtiyaç vardır. Bu amaç için<br />
merkezi bir kompresörden yararlanılabileceği gibi, her<br />
sistem kendi basınçlı hava kaynağına da sahip olabilir.<br />
*Elektriksel güç kaynağı; Sistemin ihtiyacı olan<br />
elektriksel gücün temini için kullanılır. Sistemde<br />
kullanılan valfler, sensörler ve diğer komponentler güç<br />
kaynağının özelliklerini de belirler.<br />
*Sistem kontrol ünitesi güç amplifikatörü; Sistemden<br />
gelen konum bilgilerinin değerlendirilmesi ve gerekli<br />
olan pozisyon, işlem gibi verilerin tanımlanması için<br />
kullanılır [1].<br />
III. UYGULAMA<br />
Servopnömatik sistem Devlet Planlama Teşkilatı<br />
(D.P.T) tarafından desteklenen ve <strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu bünyesinde bulunan<br />
“ İleri Teknoloji Mekatronik Ar-Ge Laboratuarı” ‘nda<br />
gerçekleştirilmiş bir uygulama üzerinde<br />
incelenecektir. Bu sistem, servopnömatik<br />
pozisyonlamanın kullanıldığı sistemlerin temel ilke ve<br />
uygulama alanlarının tanımlanması için hazırlanan bir<br />
prototip asithane ön hazırlık ünitesi uygulamasıdır.<br />
Sistem ilerleyen kısımlarda TRANSPORT1 (Şekil2.)<br />
ismi ile anılacaktır. Bu sistemin benzeri uygulamaların<br />
hava aracı üretim ve bakım-onarım çalışmalarında<br />
kullanımı da mümkündür. Hassas pnömatik<br />
konumlama yaptırılarak tanımlı pozisyonlarda, istenen<br />
süreler<br />
kadar durulması ve aynı hassasiyet içinde sistemin<br />
sürekli olarak çalışması hedeflenmektedir. Piston<br />
milsiz silindir ile lineer potansiyometre arasındaki<br />
bağlantı yapılan aparat ile gerçekleştirilmiştir. Bu<br />
sayede konum tespiti yapılmaktadır. Dikeyde hareket<br />
eden ve kızaklamalı pnömatik silindire monte edilmiş<br />
olan tutucu ile asithane de işlem görecek olan<br />
parçaların tutma ve taşıma işlemleri yapılmaktadır.<br />
P0, P1, P2, P3, P4 sistemde tanımlı pozisyon<br />
noktalarıdır. P1, P2 ve P3 pozisyonlarında, farklı<br />
kimyasal maddeler içinde malzeme bekletilmektedir<br />
ve bu bekleme süreleri T1, T2, T3 ile ifade<br />
edilmektedir. P4’ te ise işlemleri biten ürün sistemden<br />
uzaklaştırılmaktadır.Şekil3.‘te TRANSPORT1 sistemi<br />
iş akış planı gösterilmektedir. Burada farklı<br />
malzemelerin işlem basamakları farklı renklerle<br />
tanımlanmıştır.<br />
Şekil2. TRANSPORT1 Sistemi<br />
Şekil3. TRANSPORT1 Sisteminin İş Akış Planı<br />
Bu sistemde kullanılan sistem komponentleri şu<br />
şekildedir;<br />
• 5/3 Oransal Yön Kontrol Valfi:<br />
Şekil4. 5/3 Oransal Yön Kontrol Valfi<br />
Ana görünümü ve kesiti görülen oransal valf,<br />
pnömatik sistemlerin pozisyonlanmasında kullanılmak<br />
için uygun bir yapıya sahiptir. Oransal yön kontrol<br />
valfi, analog yapıya sahip elektrik sinyal girişini<br />
uygun başlangıç kesit alanında çıkış sinyaline<br />
dönüştürür. Yarım nominal voltaj değerinde, örneğin;<br />
5 Volt değerinde valf bu değeri pnömatik orta<br />
pozisyon olarak kabul eder. 5 Volt’ un altında ve<br />
üstünde olan voltajlarda valf çıkışlarından birinin<br />
yolunu uygulanan voltaj değerine göre belirli bir<br />
oranda açar. Valfin kontrol ağzının kapalı olmasından<br />
dolayı ufak sızıntılardan başka hava sızıntısı olmaz.<br />
0V ve 10 V değerlerinden bir tanesini valf son<br />
311
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
pozisyon olarak kabul eder. Bir dalma bobin armatürü<br />
sürücüsü direkt olarak pnömatik bobin üzerinde<br />
hareket eder. Valfin hareketi bir elektromekanik<br />
transduser gibidir. Entegre elektronik kontrolü valfbobin<br />
hareketi içindir. Kendine has dinamik ve statik<br />
olumlu özellikleri vardır. Bunlar;<br />
• Düşük histerisis ( %0,3’ ten daha azdır)<br />
• Düşük tesir süresi (5 ms.)<br />
• <strong>Yüksek</strong> frekans (max. 100Hz.), şeklinde<br />
sıralanabilir.<br />
Şekil7. Piston Milsiz Silindir ve Lineer<br />
Potansiyometre<br />
Şekil5. Oransal Valfin Debi-Voltaj Değişim<br />
Karakteristiği<br />
Piston milsiz silindirler (Şekil 7.) piston mili<br />
olmaksızın çalışma imkanı sağladıkları için çalışma<br />
alanı sıkıntısı duyulan yerlerde tercihe dilmektedirler.<br />
Aynı zamanda konum ölçümünde kullanılan lineer<br />
potansiyometrelerin montajı açısından da kolaylıklar<br />
sağlamaktadırlar.<br />
Sistemde kullanılan lineer potansiyometre, doğrudan<br />
uzunluk ve mesafe ölçümü işlemini yerine getirir.<br />
Mesafe ölçüm sistemi mutlak uzunlukları verir. Bu<br />
sistem silindirin yan yüzeyi boyunca bağlanmıştır. Bu<br />
sistemlerde aranılan özellikler; sarsıntı, sıcaklı<br />
değişimi ve elektriksel gürültülerden an az düzeyde<br />
etkilenmeleridir. Aynı amaca uygun olarak dijital<br />
mesafe ölçüm sistemi de kullanılabilmektedir [3].<br />
*Sistem kontrol ünitesi (SPC100) ve Program<br />
geliştirme yazılımı (PISA):<br />
Şekil6. Oransal Valf Genlik Oranı-Frekans<br />
Karakteristiği<br />
Sistemin teknik özellikleri ise şu şekildedir;<br />
Ortalama boru çapı<br />
Nominal basınç değeri<br />
Max. İşletme basıncı<br />
Giriş direnci<br />
Analog voltaj ayarı<br />
Pnömatik orta<br />
pozisyon nominal<br />
değeri<br />
Ortam sıcaklık değeri<br />
6 mm.<br />
6 Bar<br />
10 Bar<br />
70 kΩ<br />
0 ile +10 V DC<br />
+5 V DC<br />
5 °C – 40 °C ( yoğuşma<br />
olmaksızın)<br />
*Piston milsiz silindir ve analog ölçüm sistemi:<br />
Şekil8. SPC100 Ünitesi (FESTO<br />
SPC100 kumanda ünitesi (Şekil 8.), nümerik kontrol<br />
esasına göre çalışır. Nümerik kontrol (NC) tabanlı<br />
kumanda sistemi sayesinde oransal valfin tahrik<br />
edilmesi bir dizi kod vasıtası ile sağlanır, hareket<br />
pozisyonlarının, sistemin üzerinde taşıyacağı<br />
ağırlıkların, durma ve kalkma ivme değerlerinin,<br />
konumlar arası hareket hızlarının tanımlanması<br />
mümkündür. Ayrıca, birden fazla program yapabilme<br />
ve gerekli durumlarda farklı programların<br />
kullanılabilmesi imkanı sağlar ve birden fazla<br />
servopnömatik sistemin eş zamanlı çalışmasına imkan<br />
verir. Programlama kolaylığı açısından PISA programı<br />
tercih edilmiştir. Çok fazla uygulama içermeyen<br />
312
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
programlar cihaz üzerinden manual olarak ta<br />
gerçekleştirilebilmektedir.<br />
IV. SONUÇ<br />
Bu makalede servopnömatik pozisyonlama<br />
sistemlerinin temel yapıları ve bu yapılar üzerine bina<br />
edilen bir uygulama anlatılmıştır. Servopnömatik<br />
sistemlerin gerekliliği ve pnömatik sistemlerin servo<br />
uygulamalarda tercih edilme kriterleri açıklanmıştır.<br />
Hemen hemen birçok otomasyon uygulamasında<br />
karşımıza çıkmakta olan pnömatik uygulamalar, her<br />
geçen gün, her yeni araştırma ile yeni boyutlar<br />
kazanmaktadır. Bu çalışmaların sonucunda, hızlı ve<br />
temiz çalışma imkanı sağlayan pnömatik<br />
uygulamaların, en hassas çalışma sistemlerine sahip<br />
olan servo uygulamalarda kullanımı havacılık ve<br />
otomotiv sektörleri başta olmak üzere tüm sektörlerde<br />
yaygınlaşacaktır.<br />
Referanslar<br />
1. J. Pu, P.R. Moore, C. B. Wong, Smart Components-<br />
Based Servo Pneumatic Actuation Systems,<br />
Microprocessors and Microsystems,<br />
24(2000), 113-119<br />
2. J. Wang, J. Pu, P. Moore, A practical Control<br />
Strategy For Servo-Pneumatic Actuation<br />
Systems, Control Engineering Practice,<br />
7(1999), 1483-1488<br />
3. Festo Katalog (2000), http://festo.com<br />
313
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAK BAKIMINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN HASARSIZ<br />
KONTROL YÖNTEMLERİ<br />
Haşim KAFALI 1 Akile TANATMIŞ 1<br />
e-posta:hkafali@anadolu.edu.tr e-posta: atanatmi@anadolu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O, Uçak Gövde Motor Bakım Bölümü, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Bir uçağa hizmet ömrü boyunca uygulanan bakımlar,<br />
programlı ve programsız bakımlar olarak iki temel<br />
gruba ayrılırlar. Belirli bir hizmet sürecini<br />
tamamlayan bir uçağa, üretici firma tarafından bakım<br />
el kitaplarında belirlenen bakım prosedürlerinin<br />
uygulanması, programlı bakımlar ile<br />
gerçekleştirilmektedir. Bunlar işletmelerin önceden<br />
yaptıkları plan ve programlar çerçevesinde<br />
yürütülebilen bakımlardır. Ancak oluşan arızaların<br />
giderilmesi amacıyla ivedi olarak uygulanması<br />
gereken, uygulanmadığında emniyetli bir uçuşun<br />
mümkün olmayacağı, programsız bakımlar da<br />
gerekebilmektedir. Bir uçak için programsız bakım<br />
süresinin toplam uçuş süresine oranının minimum<br />
olması istenir. Programlı bakımlarda hasarsız kontrol<br />
yöntemlerinin uygulanması, programsız bakımların<br />
gerekliliğini azaltabilir. Gerek programlı gerekse<br />
programsız bakımlarda, hasarsız kontrol yöntemleri<br />
sağladıkları üstünlükler nedeniyle tercih edilmektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hasarsız kontrol yöntemleri, herhangi bir malzemenin<br />
bileşimi, geometrisi, imalat ve yapı hataları hakkında<br />
bilgi edinmek amacıyla, yapının fiziksel ve<br />
fonksiyonel özelliklerine zarar verecek herhangi bir<br />
hasar oluşturmadan uygulanan muayenelerdir.<br />
Uçak yapılarının, bileşenlerinin emniyetli ve<br />
mukavemetli olarak hizmet verebilmeleri, bakım<br />
süreçlerinde hasarsız kontrol yöntemlerinin<br />
uygulanabilmesi ile mümkün olmaktadır. Hasarsız<br />
kontrol teknolojilerinin bu alanda uygulanması ile<br />
maliyet verimliliği de sağlanmaktadır. Gelişen uçak<br />
tasarım ve üretim teknolojileri, bakım prosedürlerinin<br />
de bu gelişime uyumlu olarak değişmesini<br />
gerektirmektedir. Uçak bakımında yaygın bir kullanım<br />
alanına sahip olan hasarsız kontrol teknolojilerindeki<br />
gelişmelerin izlenmesi ve uygulanması, bu nedenle<br />
büyük bir önem taşımaktadır. Ayrıca hasarsız kontrol<br />
yöntemlerinin güvenilirliğinin arttırılması, uygulama<br />
sürelerinin kısaltılması bakımından da gelişen<br />
teknolojinin izlenmesi gerekmektedir.<br />
Bu çalışmada havacılıkta yaygın olarak kullanılan<br />
hasarsız kontrol yöntemlerinden sıvı penetrant,<br />
manyetik parçacık kontrol yöntemi, radyografi,<br />
ultrasonik test tekniği, akustik emisyon ve termografi<br />
yöntemleri hakkında bilgi verilerek avantaj ve<br />
dezavantajlarından bahsedilmiştir. Daha maliyetli ve<br />
geliştirme aşamalarında oldukları için bu çalışmada<br />
shearografi, holografi, kimyasal spektroskopi gibi<br />
tekniklere yer verilmemiştir.<br />
II. SIVI PENETRANT KONTROL YÖNTEMİ<br />
Sıvı penetrant kontrolü, devamlılık içerisinde,<br />
süreksizlikleri tesbit etmek için kullanılan bir<br />
yöntemdir. Bir malzemenin yapısal bütünlüğünün<br />
bozulma nedeni, süreksizlik olarak tanımlanan<br />
tabakalaşmalar, çatlaklar, dövme katlanmaları,<br />
dikişler, yabancı madde kalıntıları ve gözeneklerdir<br />
[1].<br />
Sıvı penetrant kontrol yöntemi, aşırı derecede<br />
gözenekler içermeyen her metalik malzemeye<br />
(alüminyum, magnezyum, titanyum, demir, bakır,<br />
pirinç ve bronz gibi...) ve metalik olmayan<br />
malzemelere (seramik, cam, plastik) uygulanabilir.<br />
Süreksizliklerin tespitinde sıvı penetrant kontrol<br />
yöntemi, yüzeye açık süreksizliklerin tespiti için<br />
kullanılır. Çünkü süreksizliğe ulaşarak nüfuziyeti<br />
sağlanan penetrant sıvısı yüzeye çekilerek belirti<br />
oluşturacaktır [2]. Yüzey altında kalan süreksizlik,<br />
penetrant sıvısı ulaşamayacağı için tesbit edilemez.<br />
Sıvı penetrant kontrol yöntemi ile tespit edilebilen<br />
süreksizliklerden bazıları şunlardır: Metalik olmayan<br />
kalıntılar, gözenekler, metalik olmayan kalıntı izleri,<br />
dikişler, dövme katlanmaları, ısıl işlem çatlakları,<br />
dövme patlama ve çatlakları, soğuk yırtılma, çekme<br />
çatlakları, hava boşlukları, taşlama çatlakları, yorulma<br />
çatlakları [1,2].<br />
Sıvı penetrant yönteminin avantaj ve dezavantajları ise<br />
şunlardır:<br />
Avantajlar:<br />
1. Yüzeye açık süreksizliklerde kesin ve doğru<br />
sonuçlar vermesi.<br />
314
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2. Uygulanan işlem sonrası parça yada<br />
malzemeye zarar verilmez.<br />
Dezavantajları:<br />
1. Gözenekli yapılarda uygulama güçlükleri.<br />
2. Tekniğin sadece yüzeye açık uygulamalarda<br />
kullanılması; dolayısıyla yüzey altı<br />
süreksizliklerin tespit edilememesi.<br />
3. Tekniğin uygulanmadan önce ön temizliğe ve<br />
uygulama sonrası tekrar yüzey temizliğine<br />
ihtiyaç duyulması.<br />
4. Nüfuziyet süresi boyunca beklenme<br />
zorunluluğu.<br />
III. MANYETİK PARÇACIK KONTROL<br />
YÖNTEMİNİN TANIMI<br />
Manyetik parçacık kontrolü, yüksek mıknatıslanma<br />
özelliğine sahip malzemelerin yüzeyinde veya yüzeye<br />
yakın kısımlarında oluşan kusurları belirlemek için<br />
uygulanan bir hasarsız kontrol yöntemidir.<br />
Manyetik parçacık kontrol materyali olan parçacıklar,<br />
ferromanyetik materyallerden özel imal edilmiş olup,<br />
akı kaçağına doğru çekilerek parçacık birikintisi<br />
oluştururlar [1,3]. Bu birikinti oluşumu bir süreksizlik<br />
belirtisidir. Manyetik parçacık işleminde kullanılan<br />
parçacıklar genellikle demir ve demir oksit<br />
karışımından meydana gelir.<br />
Manyetik parçacık kontrol yönteminin avantaj ve<br />
dezavantajları şunlardır:<br />
Avantajlar:<br />
1. Uygulama prosedürünün kolay ve karmaşık<br />
olmaması.<br />
2. Kullanılan test cihazlarının basit, ucuz ve<br />
portatif olmaları. Yapılan uygulamaların<br />
maliyetinin düşük olması.<br />
Dezavantajları:<br />
1. Tekniğin mıknatıslanabilen malzemelere<br />
uygulanabilmesi.<br />
2. Test parçası üzerinde oluşacak manyetik alan<br />
çizgilerinin yönlerinin doğru ve uygun olma<br />
zorunluluğu.<br />
3. Süreksizliğin tam olarak derinliğinin tespit<br />
edilememesi.<br />
IV. RADYOGRAFİ<br />
Birinci Dünya Savaşı esnasında 1895 yılında Rontgen<br />
tarafından keşfedilen radyasyon onun tabiri ile x-<br />
ışınları uçakların pervanelerinde çatlak kontrolü için<br />
kullanılmıştır. O yıllardan bu yana x ve gamma<br />
ışınları genişleyen bir oranla değişik uygulama<br />
alanları bulmuştur.<br />
A. Nötron Radyografisi<br />
Adından da anlaşılacağı üzere nötron radyografisi<br />
nötronların (atom çekirdeği içindeki elektrik yükü<br />
taşımayan atomik parçacıklar) akışını kullanırlar. X ve<br />
gamma ışınlarının emilimi, inceleme altındaki<br />
Şekil 1. Radyografik işlemin prensibinin gösterimi [4]<br />
malzemenin atom numarasının arttırılması ile<br />
çoğaltılır. Bu durum hidrojen içeren malzemeler<br />
tarafından kolayca emilen nötronlar için geçerli<br />
değildir ve yüksek atom numaralı malzemeler daha az<br />
miktarda emilim yaparlar [4].<br />
Önceden de bahsedildiği üzere, nötronlar x-ışını<br />
filmini etkilemezler. Bu yüzden böyle bir film<br />
kullanılacağında, filmle direkt teması olan bir görüntü<br />
ekranı kullanılmaktadır. Bu ekran nötronlar tarafından<br />
uyarıldığında, filmin duyarlı olduğu ışınımı<br />
(radyasyonu) yayar. Böyle bir otomatik radyografi<br />
tekniğinde görüntü ekranı nötronlara maruz kalır ve<br />
daha sonra hemen arkaya yerleştirilmiş olan filmde<br />
radyografik görüntü sağlar.<br />
Değişik tipte nötron kaynakları bulunmaktadır.<br />
Bunlardan birisi belki de en yaygını, reaktörün içine<br />
doğru uzanan bir bölmede nötron elde edilen nükleer<br />
reaktörlerdir. Kullanılmadan önce yavaşlatılması<br />
(hafifletilmesi) gereken, yüksek hızlı nötronlar üreten<br />
elektronik kaynaklarda bulunmaktadır. Son olarak<br />
radyografide kullanılmadan önce yavaşlatılması<br />
(hafifletilmesi) gereken hızlı nötronlar üreten, izotop<br />
kaynakları bulunmaktadır (örneğin kaliforniyum 252)<br />
[4,5].<br />
Radyografi yönteminin avantaj ve dezavantajları<br />
şunlardır:<br />
Avantajları:<br />
1. Yüzey ve yüzey altı süreksizliklerin<br />
yapılabilmesi.<br />
2. Sonuçların kalıcı olarak kaydedilebilmeleri.<br />
3. Uygulama prosedürünün basit olması.<br />
4. Küçük hata ve süreksizliklerin tespit<br />
edilebilmesi.<br />
5. Geniş uygulama alanı.<br />
Dezavantajlar:<br />
1. Test cihazlarının pahalı olması.<br />
2. Uygulamaların maliyetli olması.<br />
3. Test süresinin uzun olması.<br />
4. Test yüzeyi ve karşı yüzeyin açık olması<br />
gerekliliği.<br />
315
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
5. Emniyet açısından risklerin ve tehlikelerin<br />
bulunması.<br />
V. ULTRASONİK KONTROL YÖNTEMİ<br />
Ultrasonik dalgalar mekanik dalgalar olup, bir prop<br />
sisteminden test parçası içine yayılırlar. Fiziksel<br />
olarak insan kulağının işitebileceği maksimum ses<br />
frekans şiddeti olan 20 kHz üzerindeki seslere<br />
“Ultrasonik Ses” ismi verilmektedir [4].<br />
Ultrasonik test cihazında elektriksel olarak üretilen<br />
yüksek frekanslı sinyaller, genel olarak piezoelektrik<br />
sinyallerden yapılan proplar aracılığıyla malzeme<br />
içine “ultrasonik dalgalar” olarak gönderilir. Maddesel<br />
ortamda doğrusal olarak yayılan bu dalgaların önüne<br />
malzeme içindeki herhangi bir süreksizliğin çıkması<br />
halinde dalgalar yansıyarak yön değiştirir. Bu yön<br />
değiştiren dalgalar ya aynı yada farklı bir propla<br />
algılanarak tekrar elektrik sinyallerine çevrilir ve<br />
ultrasonik cihaz ekranında görüntü haline<br />
dönüştürülür. Ultrasonik test cihazı ekranındaki<br />
sinyaller, deneyimli bir gözlemci tarafından<br />
yorumlanarak, sinyalin oluşmasına neden olan<br />
süreksizliğin boyu ve bulunduğu konum tespit edilir.<br />
Ultrasonik dalgalar parça içinde ilerlerken ara<br />
yüzeyler ile farklı akustik empedanslarla karşılaşırlar<br />
(yoğunluk ve akustik hız). Malzeme içindeki akustik<br />
empedans uyumsuzluğu, ultrasonik dalgalarda enerji<br />
kaybına karşılık gelen yansımalara neden olur. Bu<br />
farklılık nedeniyle yansımaların sebebi, parçanın<br />
üretim aşamasında gördüğü işlemler ve servis ömrü<br />
boyunca oluşan süreksizlikler ile ilgilidir. Bunlara<br />
örnek olarak döküm parçalarda sıklıkla karşılaşılan<br />
çekme boşlukları, cüruflar ve kalıntılar, kaynaklı<br />
parçalarda görülen kaynak dikişindeki kaynamama<br />
problemi, kesim ve delik hataları, korozyon<br />
oluşumları, ısıl işlemlerden kaynaklanan hatalar,<br />
parçanın servis sırasında gördüğü hasarlar, yüzeysel<br />
bozukluklar ve yorulma olayı verilebilir [4,5,6,7].<br />
B. Direkt-İletim Sistemi<br />
Ultrasonik kontrollerde daha az sıklıkla kullanılan<br />
sistem ise direkt-iletim sistemidir. Direkt-iletim<br />
sistemi iki adet dönüştürücü kullanımını<br />
gerektirmektedir. Dönüştürücülerden bir tanesi verici<br />
olarak materyal yüzeyine konarken diğer dönüştürücü<br />
ise alıcı olarak materyal tabanına yerleştirilerek<br />
kullanılır [4,6]. Darbe-yankı sistemindeki gibi<br />
materyal içinden kısa darbeler halinde ultrasonik<br />
dalgalar geçirilir. Ancak bazen sürekli dalgalarda<br />
kullanılır.<br />
Darbe-yankı sistemine benzer olmayan bu sistemde,<br />
yankının verici dönüştürücüye geri dönmesi işlemi<br />
kullanılmaz, böylece bir çatlak veya süreksizliğin<br />
derinliği tespit edilemez. Alıcı dönüştürücü, materyal<br />
içinden direkt (veya dolaylı) olarak geçen ses<br />
dalgalarını toplayabilmek için verici dönüştürücü<br />
göre ayarlanır.<br />
Direkt iletim sisteminde materyal içindeki<br />
süreksizlikler alınan enerjinin yükseltisindeki<br />
değişikliklere bağlı olarak değerlendirilir.<br />
Yükseltideki sönümlenme, ses denetiminde<br />
zayıflamaya neden olan olası bir süreksizliği gösterir.<br />
Ancak süreksizliğin derinliğine ait herhangi bir<br />
gösterge ve bulgu elde edilemez.<br />
Hasarsız kontrol yöntemlerinde iki temel ultrasonik<br />
test sistemi kullanılmaktadır. Bunlar darbe-yankı ve<br />
direkt-iletim metotlarıdır.<br />
A. Darbe Yankı Sistemi<br />
Ultrasonik kontrollerde en yaygın olarak kullanılan<br />
metottur. Bu metot da test parçasının içinden kısa eşit<br />
aralıklı darbeler şeklindeki ultrasonik dalgalar<br />
gönderilir. Bu darbeler yolları üzerindeki boşluklardan<br />
veya çarptıkları malzemelerin sınırlarından yansırlar.<br />
Algılanan yansıma veya yankılar daha sonra katot<br />
ışını tüpü üzerinde gösterilirler. Katot ışını tüpü,<br />
materyal içindeki ilerleme zamanına ve yansımanın<br />
genişliğine ait yaklaşık bilgileri verir. Tek bir<br />
dönüştürücü (transducer) hem alıcı hem de verici<br />
olarak kullanıldığı gibi bazen iki dönüştürücü birisi<br />
verici diğeri ise alıcı olmak üzere kullanılabilir [4].<br />
Şekil 2. Ultrasonik test düzeneği [7]<br />
Ultrasonik kontrol yönteminin avantaj ve<br />
dezavantajları şunlardır:<br />
Avantajları:<br />
1. Uygulamaların düşük maliyetli olması.<br />
2. Portatif cihazların bulunması.<br />
3. Küçük hasar ve süreksizliklere duyarlı<br />
olması.<br />
4. Geniş yüzeylerin kısa sürede, doğru olarak<br />
taranabilmesi.<br />
316
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Dezavantajlar:<br />
1. Çok pahalı test cihazlarına gereksinim<br />
olması.<br />
2. Sonuçların karışık olası ve yorumlayıcı<br />
personelin deneyimli ve bilgi-becerisinin iyi<br />
olması gerekliliği.<br />
3. Değerlendirmeler için bilgisayar ortamında<br />
değerlendirmelerin yapılması.<br />
4. Kumplaj denilen test parçası ile test cihazı<br />
arasındaki yüzeyde kullanılan bir ara ortama<br />
ihtiyaç duyulması.<br />
5. Test yüzeyi ve karşı yüzeyin açık olma<br />
gerekliliği.<br />
VI. AKUSTİK EMİSYON<br />
(SALIM, RADYASYON)<br />
Akustik emisyon tekniğiyle yüzey altındaki<br />
süreksizliklerin tespiti, yüzey değerlendirmeleri ve<br />
kapama bağlantılarının yapışma (yapışıklık-bağlılık)<br />
kontrolleri yapılabilmektedir. Kompozitleri<br />
incelemeye yönelik yapılan akustik emisyon tekniğini<br />
içeren laboratuar çalışmalarının çoğu kompozitlerde<br />
bulunan bozulmaların, çözülmelerin ve<br />
hasarlanmaların yorumlanmalarını, ayırt edilmeleri ve<br />
takip edilmeleri hedeflemektedirler. Ayrıca korozyon<br />
ve korozyon gerilme etkileri de bu teknikle ele alınıp<br />
incelenmektedir [4].<br />
Akustik emisyon, malzeme bilimcilerin, malzemelerin<br />
bozulmalarından, çözülmelerinden ve<br />
hasarlanmalarından kaynaklanan düşük seviyedeki<br />
sonik veya utrasonik sinyalleri dinlemeyi (algılamayı)<br />
sağlayan “stethoscope” larına benzetilebilir. Metot; bir<br />
inceleme tekniği olarak, malzemelerin mekanik<br />
özelliklerinin anlamasına yardımcı olmak için,<br />
yapıların ve komponentlerin yapısal dayanımını<br />
değerlendiren bir hasarsız kontrol tekniği olarak veya<br />
bir kalite kontrol metodu olarak, birçok alanda<br />
kullanılabilir.<br />
Malzemelerin sistematik olarak incelenmelerini<br />
sağlamak için akustik emisyon faaliyetlerinin<br />
inceleme, değerlendirme ve analiz etme niteliklerini<br />
içeren tam anlamdaki bir teknoloji 1950’li yıllarda<br />
gelişmeye başlamıştır. Aslında bu yıllarda akustik<br />
emisyonun babası olarak kabul edilen, Munih Teknik<br />
<strong>Yüksek</strong>okulu’nda çalışan Josef Kaiser’in bazı<br />
laboratuar çalışmaları bulunmaktadır. Bundan sonraki<br />
30 yıl için akustik emisyon, bir laboratuar çalışması<br />
almaktan çıkıp, endüstriyel bir hasarsız kontrol<br />
tekniğine hızla dönüşmüştür. Önceleri metot metaller<br />
üzerine yoğunlaşmıştır; fakat sonradan teknik daha<br />
geniş uygulamalara yönelmiş ve kompozitleri,<br />
seramikleri, plastikleri görüntüleme alanlarında<br />
gelişmiştir [4,5].<br />
Avantajları:<br />
1. Kullanılan ekipmanın ucuz olması.<br />
2. Portatif cihazların kullanılabilmesi.<br />
3. Geniş yüzeylerin kısa sürede kontrol<br />
edilebilmesi.<br />
4. Küçük hata ve süreksizliklere duyarlı bir<br />
yöntem olması.<br />
Dezavantajlar:<br />
1. Karışık sonuçlar içermesi ve dolayısıyla<br />
sonuçların yorumlanmasının deneyim ve yeterli<br />
bilgi-beceri gerektirmesi.<br />
2. Değerlendirmeler için bilgisayar ortamında<br />
özel programlara ihtiyaç duyulması.<br />
VII. TERMOGRAFİ<br />
Uçuş emniyeti ve ekonomik nedenlerden dolayı,<br />
herhangi bir riske neden olmadan uçakların servis<br />
ömürlerinin arttırılması günümüzde üzerinde<br />
yoğunlaşılan bir konu haline gelmiştir. Uygulanılan<br />
yanlış perçinleme yöntemleri, yorulma ve korozyon<br />
gibi faktörler uçakların yapısal dayanımı ve<br />
dolayısıyla da yapının servis ömrünü kısaltacaktır.<br />
Günümüzde hasarları en kısa sürede ve doğru olarak<br />
belirleyecek yeni Hasarsız Kontrol Yöntemleri’ne<br />
ihtiyaç duyulmaktadır. Termografi bu yeni<br />
tekniklerden biridir ve uçak komponentlerindeki<br />
süreksizliklerin hızlı ve güvenilir bir şekilde tespitini<br />
sağlar.<br />
Termografi, kızılötesi kamerayla yüzeyde gözlenen<br />
sıcaklık değişikliklerinin izlenmesi yoluyla, yüzey altı<br />
süreksizliklerin bulunmasını sağlar. Termografi<br />
yöntemi ile parçanın hasarlı yüzeyinde oluşan sıcaklık<br />
farkları yardımıyla çatlakların yeri tespit edilir. Isı<br />
parçaya uygulanır, sonra film veya enfraruj kamera<br />
kullanılarak sıcaklık farkları adım adım ölçülür.<br />
Termografi yönteminin uygulanabilmesi için, test<br />
numunesinin termik öz iletkenlik bilgilerinin bilinmesi<br />
gerekir [8,9].<br />
Termal kontrolün temel prensibi; test parçasından<br />
veya test parçasına doğru ısı akışı sağlandığında<br />
oluşan yüzey sıcaklığının haritasını veya ölçümünü<br />
içerir. Bir yüzeydeki ısıl farklılıklar veya zamanla<br />
yüzey ısısındaki değişimler ısı akımının yönüyle<br />
ilişkilidir ve kusurların tespitinde veya test parçasının<br />
ısıl karakteristiklerinin belirlenmesinde kullanılır.<br />
Bu kontrol genel olarak şu şekilde özetlenebilir:<br />
Malzeme içinde yüksek güçte bir aydınlatma ile<br />
oluşturulan ısı dalgaları yayılır. Bu ısı enerjisi yüzeyde<br />
geniş bir alana düzgün bir biçimde yayılır. Daha sonra<br />
malzeme içinde sıcaklık basamakları oluşturur. Buna<br />
termal dalgalar denilebilir. Malzeme içinde herhangi<br />
bir düzensizlik mevcut ise ısı dalgaları bu bölgelere<br />
geldiğinde saçılır veya yansır. Saçılmanın derinliğine<br />
bağlı olarak bir zaman gecikmesi oluşur. Bu gecikme<br />
sonucu yüzeyde yerel soğumalar meydana gelir.<br />
Yüzey sıcaklık dağılımı ile malzemenin iç yapısı<br />
belirlendiği gibi yerel soğumalar ile de hata derinliği<br />
tespit edilebilir. Bu sistemlerde malzemenin iç<br />
317
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
yapısının görüntüsü termal kameralar ile<br />
kaydedilip,veriler bilgisayar ile değerlendirilebilir.<br />
Ayrıca bu sistemlerde fotoğraf görüntüsü elde etmek<br />
de mümkündür [8,9].<br />
Termografi izotermlerin (eş ısı eğrisi) haritasıdır.<br />
Isıya duyarlı malzemeler ve araçlar sıcaklık<br />
değişimlerindeki düzensizlikleri tespit etmek için<br />
kullanılırlar. Bu gibi düzensizliklerin sebebi yapısal<br />
hatalardır. Termografi özellikle tabakalı yapıların<br />
kontrolü için uygundur. Tabaka içerisindeki ısı<br />
iletimini yapıdaki çatlaklar etkiler ve düzensiz bir<br />
yüzey sıcaklık profili ortaya çıkar. Tespit edilen tipik<br />
hatalar bağlantısız alanlar, darbe almış hücreler,<br />
çekirdeğin yüzeyden ayrılması ve bal peteği yapılarda<br />
hücreler arasında nemin bulunup, bulunmamasıdır.<br />
Şekil 3. Termografi Düzeneği [9]<br />
Termografi Yönteminin Avantaj ve Dezavantajları<br />
Her bir tahribatsız muayene yönteminin kendine özgü<br />
avantaj ve dezavantajları vardır. Termografinin<br />
avantaj ve dezavantajları şunlardır[8]:<br />
Avantajları:<br />
1. Hızlı gözlem (test) oranı.<br />
2. Temas olmaması.<br />
3. Güvenlik (yüksek güçle harici uyarıcılar<br />
kullanılmasına rağmen zararlı radyasyon<br />
içermez).<br />
4. Sonuçlar kolayca yorumlanabilir.<br />
Dezavantajlar:<br />
1. Geniş bir yüzeye, kısa sürede, büyük<br />
miktardaki enerjiyi eşit olarak yayma<br />
zorluğu.<br />
2. Termal görüntünün bozulmasına termal<br />
kayıpların etkisi.<br />
3. Malzemelerin (ekipmanın) maliyeti.<br />
4. Sadece termal özelliklerin değiştiği<br />
parçaların incelenebilme durumu<br />
VIII. SONUÇ<br />
<strong>Havacılık</strong>ta bakım maliyetlerinin azaltılması ve uçuş<br />
emniyetinin sağlanması için günümüzde hasarsız<br />
kontrol yöntemlerinin önemi daha da artmıştır. Uçak<br />
elemanlarının kullanım süreçlerinde oluşabilecek<br />
kırılma veya hata mekanikleri incelenerek, bu<br />
hataların başlangıç anında minimum boyutta iken<br />
doğru ve tam olarak belirlenmesi gerekmektedir.<br />
Bunun gerçekleştirilmesi, bakım süreçlerinde hasarsız<br />
kontrol yöntemlerinin uygulanması ile mümkündür.<br />
Uygun hasarsız kontrol yönteminin veya yöntemler<br />
grubunun seçilmesi ile uçak yapısındaki süreksizlikler<br />
belirlenebilmektedir. Ancak uygulayıcı personelin<br />
bilgi birikimi ve deneyimi, sonuçların doğruluğunu<br />
etkileyen önemli bir faktördür. Tüm bakım<br />
yöntemlerinde olduğu gibi hasarsız kontrol<br />
yöntemlerinde de uygulayıcı personelin dikkati, bilgi<br />
birikimi ve tecrübesi ön plana çıkmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Nondestructive Testing, Liquid PENETRANT<br />
General Dynamics 1997.<br />
[2] TO 33B-1-1 Nondestructive Inspection Methods,<br />
1998.<br />
[3] ASNT Nondetructive Testing Handbook.<br />
[4] John Summerscales, Nondestructive Testing Of<br />
Fibre- Reinforced Plastics Composites, Vol. 1,<br />
pp. 1-104, 1987<br />
[5] Y. Bar-Cohen, In-Service NDE of Aerospace<br />
Structures – Emerging Technolojies and<br />
Chalanges at the End of the 2 nd Millenium,<br />
http://www.ndt.net/article/v04n09/bcohen/bchohe<br />
n.htm, 20.09.2002, 27pp.<br />
[6] H. Tretout, Review of Advanced Ultrasonic<br />
Techniques For Aerospace Structures, 10pp<br />
http://www.ndt.net/article/ecndt98/aero/046/046.h<br />
tm, 16.07.2002<br />
[7] 1 nci Hv. İkm. Bkm. Mrk. K. lığı Üretim Grup<br />
Komutanlığı, Ultrasonik Kontrol Eğitim Kitabı,<br />
pp 1-32.<br />
[8] X. Maldague, Applications of Infrared<br />
Thermography in Nondestructive Evaluation,<br />
Electricak and Computing Enginering Dept.,<br />
Université Laval, Quebec City, G1K 7P4,Canada,<br />
http://www.gel.ulaval.ca/~maldagx/r_1123.pdf,<br />
23pp.<br />
[9] D. Wu, Th. Zweschper, A. Salerno, and G. Busse,<br />
Lock-in Thermography for Nondestructive<br />
Evaluation of Aerospace Structures, Institut für<br />
Kunststoffprüung und Kunststoffkunde<br />
Universitat Stuttgart Pfaffenwaldring, 32 D-<br />
70569, Stuttgart – Vaihingen, Germany,<br />
http://www.ndt.net/article/ecndt98/aero/018/018.h<br />
tm- 21k, 9p.<br />
318
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRKİYE’DE HAVAARACI BAKIMINA GENEL BAKIŞ<br />
Hatice KÜÇÜKÖNAL 1 Ahmet KIRAN 2<br />
e-posta : hkucukon@anadolu.edu.tr<br />
e-posta : ahmetkiran@anadolu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu <strong>Sivil</strong> Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü, 26470,<br />
Eskişehir<br />
2 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Kalite Yönetim Bölümü, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Türkiye’de havaaracı bakımında önde gelen<br />
kuruluşlar; THY, özel havayolu şirketlerinin bakım<br />
merkezleri, özel şahıslara ait bakım merkezleri ve<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> SHYO Havaaracı Bakım<br />
Merkezi’dir. Havaaracı Bakım Kuruluşları için<br />
verilen JAR-145 standardı, Avrupa içerisinde yüksek<br />
güvenlik standartlarına sahip, ortak bir mevzuatın<br />
kullanıldığı, kaliteli bir bakımın yapılmasını<br />
sağlamaktır.<br />
Özellikle son iki yıl içinde sivil ve silahlı kuvvetlere<br />
bağlı olan bir çok bakım kuruluşu JAR-145 bakım<br />
yetkisi almıştır. Havaaracı bakımı için nitelikli<br />
personel istihdamında sıkıntı yaşanmamaktadır.<br />
Özellikle üniversitelerden, teknik meslek liselerinden,<br />
silahlı kuvvetlerden, TEI ve TAI’den nitelikli bakım<br />
personeli temin edilebilmektedir. İTÜ Uçak<br />
Mühendisliği ve ODTÜ <strong>Havacılık</strong> Mühendisliği’nde<br />
mühendis, Anadolu, <strong>Erciyes</strong> ve Mustafa Kemal<br />
Üniversitelerinde teknik personel eğitimleri<br />
verilmektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Son yıllarda sivil ve silahlı kuvvetlere bağlı bakım<br />
kuruluşlarının JAR-145 bakım yetkisi almasıyla<br />
birlikte sivil havaaracı ve parçalarına bakım<br />
yapabilme mümkün olmuştur. Bu şekilde yurtdışına<br />
ödenen döviz miktarında önemli bir tasarruf<br />
sağlanmıştır.<br />
JAR-145 Bakım Yetkisini alan askeri bakım<br />
kuruluşları; 1.Hava İkmal Bakım Merkezi, 2.Hava<br />
İkmal Bakım Merkezi ve 5.Ana Bakım Merkezi<br />
Komutanlığı’dır. 1.HİBM bakım yetkileri; 5700 kg<br />
altındaki uçaklar, 400 HP altındaki pistonlu motorlar,<br />
GE CT7 gaz türbinli motor bakım yetkisidir. 2.HİBM<br />
bakım yetkileri; 5700 kg altındaki uçaklar, 400 HP<br />
altındaki pistonlu motorlar, Pratt&Whitney 1340<br />
motor bakım yetkisidir. 5.Ana Bakım Merkezi<br />
Komutanlığı bakım yetkileri; Agusta Bell<br />
204/205/206/212/Sikorsky S70 (Helikopter),<br />
Rolls&Royce 250 C-20/C-30/GE CT7-2A, 2D, 2D1,<br />
Honeywell T5309, 5311A, 5313A, 5313B gaz türbinli<br />
motor bakım yetkisidir. Aynı zamanda bu kuruluşların<br />
tümü NDT Hasarsız Çatlak Testi yetkisine sahiptir.[1]<br />
JAR-145 Bakım yetkileri; (A1): 5700 kg üzerindeki<br />
uçaklar ve hava gemileri, (A2): 5700 kg altındaki<br />
uçaklar ve hava gemileri, (A3): Helikopterler, (B1):<br />
Gaz Türbinli motorlar, (B2): Pistonlu motorlar, (B3):<br />
APU, (C1-C20): Komponentler, (D1): NDT Hasarsız<br />
Çatlak Testi kategorilerinden oluşmaktadır.[2]<br />
Bu çalışmada; Türkiye’deki havaaracı bakım<br />
hizmetlerinin mevcut durumu incelenecek ve bölgede<br />
etkin bir Havaaracı Bakım Merkezi olabilmek için<br />
hedefler ortaya konarak, bu hedeflere ulaşabilmek için<br />
yapılması gerekenler sunulacaktır.<br />
II. PLAN VE PROGRAMLARA UYUM DÜZEYİ<br />
Türkiye’de havaaracı bakımı merkezleri için yapılan<br />
en önemli plan ortak bir havaaracı bakım merkezi<br />
kurulmasıdır. Bu planının en kısa süre içerisinde<br />
uygulamaya geçirilmesi bakım için yurt dışına ödenen<br />
döviz miktarında önemli bir azalma meydana<br />
getirecek ve havayollarının bu bakım merkezinden<br />
ortak yararlanmasıyla bakım maliyetleri azalacaktır.<br />
Havayollarında bakım giderlerinin toplam maliyetler<br />
içerisinde %15 - %30 bir payı bulunmaktadır. Bu<br />
oranın azaltılabilmesi havayolu işletmelerinin elde<br />
ettiği kârı önemli ölçüde arttıracaktır. [3]<br />
İşletmelerin kârlarını arttırması ülkemizin ve havayolu<br />
işletmelerinin uzun vadeli yatırım ve planlarında<br />
istikrarın sağlanması için önemlidir.<br />
III. GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLERİN ANALİZİ<br />
Türkiye’nin havaaracı bakımında en güçlü olduğu<br />
yönlerden biri kalifiye havaaracı bakım personeline<br />
sahip olmasıdır. <strong>Sivil</strong> ve askeri kaynaklardan yeterli<br />
ve nitelikli insan kaynağı sağlanabilmektedir.<br />
Türkiye’de yeterli sivil ve askeri bakım merkezleri<br />
bulunmaktadır. Bu merkezlerde hemen hemen her<br />
türlü bakım yapılabilmektedir. Bu merkezler az<br />
319
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
miktarda yatırımla günümüz teknolojisiyle bakım<br />
yapabilecek düzeydedir.<br />
Türkiye jeopolitik yapısı nedeniyle Balkanlar,<br />
Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetlerine çok yakındır. Bu<br />
durum Türkiye’ye önemli bir avantaj getirmektedir.<br />
Balkanlar, Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetleri’nden<br />
birçok havaaracı bakım için Avrupa’ya gitmektedir.<br />
Bu havaaraçlarının bakımının Türkiye’de yapılması<br />
Türkiye için önemli bir pazardır.<br />
Son yıllarda silahlı kuvvetlere bağlı olan bakım<br />
kuruluşlarının JAR-145 bakım yetkisi almasıyla<br />
birlikte sivil havaaracı ve parçalarına bakım<br />
yapabilmesi mümkün olmuştur. Bu şekilde yurtdışına<br />
ödenen döviz miktarında önemli bir tasarruf<br />
sağlanmıştır.<br />
Türkiye’nin havaaracı bakımında en zayıf yönlerinden<br />
biri ağırlıkları 5700 kg ile 35000 kg arasında değişen<br />
iş amaçlı jet uçaklarına bakım hizmeti verebilecek bir<br />
bakım merkezinin bulunmamasıdır. Bu uçakların<br />
büyük bakımları yurtdışında yapılmaktadır. Bu<br />
uçaklara yönelik bir bakım merkezinin kurulması<br />
yurtdışına ödenen döviz miktarında önemli bir azalma<br />
meydana getirecek ve bu para Türkiye ekonomisinin<br />
gelişiminde olumlu bir etki yaratacaktır.<br />
Diğer bir zayıf nokta ise özellikle sivil bakım<br />
kuruluşları içerisinde helikopterlerin büyük bakımına<br />
yönelik bakım merkezi bulunmamaktadır. Buna<br />
karşılık silahlı kuvvetler helikopterlerinin her türlü<br />
bakımını yapabilmektedir. Bu konuda silahlı kuvvetler<br />
ile ortak bir çalışmanın yapılması yararlı olacaktır.<br />
IV. AMAÇLAR VE STRATEJİLER<br />
Türkiye; yetişmiş insan gücüyle, sahip olduğu<br />
havacılık eğitim kuruluşlarıyla, özel şirketlerin ve<br />
THY’nin yardımıyla, Ortadoğu, Balkanlar ve Türk<br />
Cumhuriyetleri’nin “Havaaracı Bakım Merkezi”<br />
olmalıdır.<br />
Havaaracı bakımına önem verilip teknolojik bilgi<br />
birikimi sağlanarak havaaracı imalatının<br />
gerçekleştirilmesi için altyapı oluşturulmalıdır. [4]<br />
V. HEDEF VE İLKELER<br />
Havaaracı bakımında temel hedef ve ilke havaaracının<br />
emniyet, güvenirlilik ve uçuşa hazır olma durumundan<br />
ödün verilmeden bakım maliyetlerini azaltmak ve<br />
verimliliğin arttırılması için optimum noktasının<br />
bulunmasıdır. Havaaraçlarına gereğinden fazla<br />
bakımın yapılması havaaracının tasarımında belirlenen<br />
güvenirliliğini arttırmayacaktır.<br />
Bir bakım işletmesi maliyetleri azaltmak için üç<br />
önemli etkeni kontrol etmek zorundadır. Bunlar;<br />
bakım işçilik maliyetleri, kullanılan malzeme ve<br />
düşük verimliliktir.<br />
VI. STRATEJİK AMAÇ VE HEDEFLERİ<br />
GERÇEKLEŞTİRECEK FAALİYETLERİN<br />
BELİRLENMESİ<br />
Yukarıda verilen hedef ve amaçların gerçekleştirilmesi<br />
için öncelikle silahlı kuvvetler ve sivil kuruluşlar<br />
arasındaki işbirliği ve koordinasyon arttırılmalıdır.<br />
Silahlı kuvvetler bağlı çok iyi bakım hizmeti verilen<br />
bakım kuruluşları mevcuttur. Bu kuruluşlarda sivil<br />
havaaraçlarına bakım hizmetleri verilebilir. Bazı<br />
bakım olanakları sivil bakım kuruluşlarında yokken<br />
silahlı kuvvetlerde bulunabilmektedir.<br />
Havaaracı bakım merkezi kurmak isteyen özel şahıs<br />
ve kuruluşlara devlet tarafından destek sağlanması<br />
önemlidir. Örneğin; bakım tesisi için yer verilmesi,<br />
vergi indirimi örnek verilebilir.<br />
VII. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME<br />
Sonuç olarak Türkiye havaaracı bakımı için yeterli<br />
altyapıya ve kalifiye personele sahiptir. Özellikle<br />
Ortadoğu, Balkanlar ve Türk Cumhuriyetleri’ne<br />
yönelik bir bakım politikası oluşturulmalıdır.<br />
Havaaracı bakımında sıfır hata, emniyet, güvenirlik,<br />
etkinlik ve verimliliğe önem verilerek olası rekabet<br />
içinde avantaj elde edilmesi yararlı olacaktır.<br />
Düzeltici bakım faaliyetleri yerine önleyici bakım<br />
faaliyetlerine önem verilmesi bakım maliyetlerinin<br />
azaltılması için önem taşımaktadır. Önleyici bakım;<br />
ülkenin sivil havacılık otoritesi ve havaaracı ve<br />
havaaracı elemanlarını üreten firmalar tarafından<br />
belirlenmiş standartlar kapsamında, belirlenen aralık<br />
ve zamanlarda bakım işlemlerinin yapılarak, daha<br />
sonradan oluşabilecek olası arıza ve hasarları<br />
önlemeye yönelik bakımdır. Düzeltici bakım, bir<br />
parçanın bilinen veya tahmin edilen arızasının<br />
düzeltilerek beklenen durumuna geri getirmek için<br />
yapılan bakım faaliyeti olarak tanımlanmaktadır.<br />
Örneğin TMMOB Makine Mühendisleri Odası<br />
Eskişehir Şubesi’nin 10 Mayıs 2003 tarihinde<br />
Eskişehir Osmangazi <strong>Üniversitesi</strong>’nde düzenlemiş<br />
olduğu II. Ulusal Uçak, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay<br />
Mühendisliği Kurultayı’nda, havacılıkla ilgili<br />
sorunların ülke sorunlarıyla iç içe olduğu ve bu<br />
sorunların ana kaynağının ülkenin kararlılıkla<br />
uygulanan bir bilim, teknoloji ve sanayi politikası<br />
olmayışı, öngörü çalışmaları ve planlama yapılmayışı<br />
ve koordinasyonsuz çalışmalar olduğu sonucuna<br />
ulaşılmıştır. [5]<br />
Havaaracı bakımı ile ilgili diğer önemli sonuçlar ise<br />
şunlardır:<br />
1. Önleyici bakım, yönetim perspektifindeki<br />
mühendislik yapılanması, verimlilik ve<br />
320
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
güvenlik açısından önemli katkılar<br />
oluşturmaktadır. Oysa, 80’li yıllardan sonra<br />
ortaya çıkan özel havayollarında mühendislik<br />
bölümleri dokümantasyon ağırlıklı<br />
çalışmakta, bakım programlarının<br />
hazırlanması ve geliştirilmesi, bakım<br />
planlama ve kontrol, üretici firma,<br />
modifikasyon ve kontrol mühendislik<br />
evreleri, uçuşa elverişlilik direktifleri,<br />
zorunlu havacılık direktifleri takibi, bakım<br />
kaydı gibi işlevlerini yerine getirmektedirler.<br />
Ancak, uçuş güvenliği bakımından önleyici<br />
bakım yönetimi yöntemlerinin uygulanması<br />
ve giderek geliştirilmesi şarttır. Ayrıca bu<br />
şirketlerdeki mühendislerin rutin işlerin yanı<br />
sıra, mesleki potansiyellerini harekete<br />
geçirecek ve katma değer sağlayacak<br />
çalışmalara yönlendirilmeleri gerekmektedir.<br />
2. Sportif havacılığın faaliyet alanlarının<br />
genişletilmesi, sportif havacılık<br />
teçhizatlarının ve araçlarının bakım ve<br />
kontrolünün belli periyotlarda yapılmasının<br />
kurumsallaşması havacılık sanayisine katkı<br />
sağlayacaktır. Bu alandaki gelişmelerin<br />
sektörü canlandıracağı, birçok alanda da<br />
istihdam olanakları yaratacağı şüphesizdir.<br />
3. Türkiye’nin kaynaklarının, ister askeri ister<br />
sivil olsun, verimli kullanılması bakımından,<br />
kurumlar arasında eşgüdüm sağlanmalıdır.<br />
Değişik kurumların benzer alanlarda faaliyet<br />
göstermeleri sonucu atıl yatırım oluşması<br />
engellenmelidir.<br />
4. Türkiye’de emekleme çağında olan havacılık<br />
sektörünün gelişmesi için “uzun dönemli<br />
çalışma”, “iyi yetişmiş ve deneyimli çalışan”,<br />
“istihdamda kararlılık” gibi unsurlara önem<br />
veren istihdam politikaları yaşama<br />
geçirilmeli, sektör çalışanlarının sık sık iş<br />
değiştirmelerinin önüne geçilmeli ve çalışma<br />
koşulları iyileştirilmelidir.<br />
Mühendisliği Kurultayı 10 Mayıs 2003,<br />
Osmangazi <strong>Üniversitesi</strong>, Sonuç Raporu, Eskişehir<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] A. Aras, Ulaştırma Bakanlığı, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
Genel Müdürlüğü, JAR-145 Uzmanı/Bakım<br />
Denetçisi, 13.04.2004<br />
[2] JAA. JAR-145 Aircraft Maintenance<br />
Organization. Amendment 5. Global Engineering<br />
Documents. Colorado, U.S.A: 2003<br />
[3] C.H. Friend, Aircraft Maintenance Management.<br />
Second Edition. Addison Wesley, Longman<br />
Limited. London: 1997<br />
[4] A. Aras, Ulaştırma Bakanlığı, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
Genel Müdürlüğü, JAR Standartları<br />
Uzmanı/Denetçi, <strong>Havacılık</strong>ta JAR Standartları ve<br />
Kalite konulu görüşme, Eskişehir:18 Temmuz<br />
2003<br />
[5] TMMOB Makine Mühendisleri Odası Eskişehir<br />
Şubesi, II. Ulusal Uçak, <strong>Havacılık</strong> ve Uzay<br />
321
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVAARACI BAKIM KURULUŞLARINDA<br />
TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ UYGULAMALARININ<br />
DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Ahmet KIRAN 1 Hatice KÜÇÜKÖNAL 2<br />
e-posta : ahmetkiran@anadolu.edu.tr<br />
e-posta : hkucukon@anadolu.edu.tr<br />
1<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Kalite Yönetim Bölümü, 26470, Eskişehir<br />
2 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu <strong>Sivil</strong> Hava Ulaştırma İşletmeciliği Bölümü, 26470,<br />
Eskişehir<br />
ÖZET<br />
<strong>Havacılık</strong> sektöründe özellikle A.B.D’de 1978 yılında<br />
yaşanan serbestleşme hareketi ve 1990’dan sonra<br />
Avrupa’da hız kazanan Avrupa Birliği üçüncü<br />
liberalleşme paketinin tamamlanmasından sonra<br />
kalite ile ilgili ihtiyaçlar artış göstermektedir.<br />
Korumacılığın doğal olarak azaltılması, gümrük<br />
duvarlarının, bilgide ve parada sınırların ortadan<br />
kalkması işletmeleri strateji belirlemeye ve sistem<br />
oluşturmaya yöneltmiştir.<br />
Havaaracı bakımında etkinlik ve verimliliğin<br />
arttırılması, bakımların sıfır hata ile<br />
tamamlanabilmesi, yönetimin ve personelin kaliteye<br />
inanması maliyetleri azaltan bir etkiye sahip<br />
olmaktadır. Maliyetlerin azaltılabilmesi, mümkün olan<br />
en az hatanın yapılabilmesi ve toplum üzerindeki<br />
saygınlığın arttırılabilmesi, kaliteye inanmak, iç ve dış<br />
müşteriyi memnun etmek rekabet için<br />
vazgeçilemeyecek unsurları oluşturmaktadır. Toplam<br />
Kalite Yönetimi içinde bu unsurların tümü yer almakta<br />
ve TKY’nin rekabet içinde vazgeçilmez bir yeri<br />
bulunmaktadır. TKY’nin yalnızca ürün sektöründe<br />
değil hizmet sektöründe de uygulanması<br />
gerekmektedir. TKY insan odaklı bir yaklaşımdır.<br />
Hizmet sektörü insan-yoğun bir yapıdadır. Bu nedenle<br />
hizmet sektöründe TKY uygulamasının daha olumlu<br />
sonuçlar vereceği ve buradan toplumun kalitesine<br />
kadar ineceği varsayılmaktadır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Havaaracı bakım faaliyetlerinin havayolu işletmesi<br />
içinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Bakım;<br />
emniyetli bir uçuş, havaaracının güvenilirliği ve uçuşa<br />
hazır olması için en önemli faktördür. Aynı zamanda<br />
havayolu işletmesinin toplum üzerindeki saygınlığını<br />
etkileyen yönü bulunmaktadır. Bir havayolu<br />
işletmesine ait havaaraçlarının sık aralıklarla<br />
arızalanması, teknik nedenlerle kalkışın gecikmesi,<br />
uçuş sırasında bazı teknik nedenli aksaklıkların<br />
yaşanması gibi olaylar havayolu işletmesinin imaj ve<br />
saygınlığını olumsuz yönde etkilemektedir.<br />
Havaaracı bakımının en önemli amaçları; uçuş<br />
emniyetini, havaaracının güvenirliliğini arttırmak,<br />
havaaracının uçuşa hazır olmasını sağlamak, bakım<br />
hatalarını sıfıra veya en aza indirmek ve bakım<br />
maliyetlerini azaltmaktır. Bununla birlikte uçuş<br />
emniyetini ve havaaracının güvenirliliğini arttırırken<br />
bakım maliyetlerini azaltmak iki zıt yönlü amacı<br />
tanımlamaktadır. Maliyetleri azaltmanın en etkin<br />
yöntemi, etkinlik ve verimliliğin arttırılması ve<br />
bakımların sıfır hata ile tamamlanabilmesidir. Aynı<br />
zamanda kalitesizliğin getirdiği maliyetler toplam<br />
maliyeti yükselten etkenlerdendir.<br />
Uçuş emniyetini ve havaaracının güvenirliliğini<br />
arttırırken bakım maliyetlerini azaltmak için kalite<br />
odaklı bir yönetim modelinin uygulanması zıt yönlü<br />
bu iki amacın gerçekleştirilmesinde olumlu bir etki<br />
yaratacaktır. Kalite odaklı bir yönetim modeli<br />
oluşturmak için kaliteye inanmak, üst yönetimin<br />
liderliği, iç ve dış müşteriyi memnun etmek,<br />
yönetimde ve günlük rutin işlerde takım çalışması<br />
yapmak ve sürekli gelişmeyi hedeflemek<br />
gerekmektedir.<br />
Bu çalışmanın amacı; bir havayolu işletmesinin<br />
imajını doğrudan etkileyen, uçuş emniyeti ve<br />
kalitesinin ve Toplam Kalite Yönetimi’nin önemini<br />
ortaya koyarak Toplam Kalite Yönetimi<br />
uygulamalarından örnekler vermektir.<br />
322
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
II. HAVAARACI BAKIM FAALİYETLERİ<br />
Havaaracı bakımının temel amacı havaaracının<br />
emniyet, güvenirlilik ve uçuşa hazır olma durumundan<br />
ödün verilmeden bakım maliyetlerini azaltmak ve<br />
verimliliğin arttırılması için optimum noktasının<br />
bulunmasıdır.<br />
Havaaracı bakımı; havaaracı ve havaaracı parçalarını<br />
yenilemek veya çalışabilir durumda tutmak için<br />
servis, onarım, değişiklik, revizyon, kontrol ve durum<br />
tespiti yapmak gibi işlemlerden oluşan faaliyetlerdir.<br />
Havaaracı bakımlarının yapıldığı yere ve içeriğine<br />
bağlı olarak hat ve ana bakım olmak üzere ikiye<br />
ayrılmaktadır. [1]<br />
Hat Bakım terimi, havaaracının/havaaracı parçasının,<br />
ülkenin sivil havacılık otoritesi tarafından onaylanmış<br />
standartlara göre onarım ve hasar giderimlerinin<br />
yapılmasını ifade etmektedir. Ana Bakım terimi,<br />
havaaracının hangar ve atölye mekanlarında<br />
onaylanmış standartlara göre büyük bakım (overhaul),<br />
onarım, parça değiştirme veya hasar giderimlerinin<br />
birlikte veya ayrı yapılmasını ifade etmektedir. [2]<br />
Bakım faaliyetleri amacı itibariyle önleyici ve<br />
düzeltici bakım olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.<br />
Önleyici bakım; ülkenin sivil havacılık otoritesi ve<br />
havaaracı ve havaaracı elemanlarını üreten firmalar<br />
tarafından belirlenmiş standartlar kapsamında,<br />
belirlenen aralık ve zamanlarda bakım işlemlerinin<br />
yapılarak, daha sonradan oluşabilecek olası arıza ve<br />
hasarları önlemeye yönelik bakımdır. Düzeltici bakım,<br />
bir parçanın bilinen veya tahmin edilen arızasının<br />
düzeltilerek beklenen durumuna geri getirmek için<br />
yapılan bakım faaliyeti olarak tanımlanmaktadır.<br />
Bir bakım işletmesi maliyetleri azaltmak için üç<br />
önemli etkeni kontrol etmek zorundadır. Bunlar:<br />
Bakım işçilik maliyetleri, kullanılan malzeme ve<br />
düşük verimliliktir. [3]<br />
Bir havaaracının güvenirliliği tasarım aşamasında<br />
belirlenir. Bu aşamada havaaracının güvenirliliği<br />
%100’dür. Tasarım aşamasında bakım maliyetleri ise<br />
%95 oranında belirlenmektedir. Bir havaaracına<br />
gereğinden fazla bakım yapılması havaaracının<br />
tasarım aşamasında belirlenen güvenilirliğini<br />
arttırmayacaktır. Tasarım aşamasında havaaracının<br />
bakım maliyetleri %95 oranında belirlendiği için<br />
havayolu işletmeleri bakım maliyetlerini %5 oranında<br />
azaltma şansına sahip olabileceklerdir. [4]<br />
Standart ekipmanlarla donatılmış bir Boeing 737<br />
uçağının fabrika çıkış fiyatı 45 milyon Amerikan<br />
Dolarıdır. Uçağın 20 yıllık uçuş ömrü içerisinde<br />
bakım maliyetlerinin toplamı uçağın fabrika çıkış<br />
fiyatına eşittir. Bakım maliyetlerinin %5 azaltıldığı<br />
varsayılırsa bir uçak için kazanç: 45.000.000x %5 =<br />
2.250.000 Amerikan Doları olacaktır.<br />
THY’nin envanterinde 42 adet Boeing 737 uçağı<br />
bulunmaktadır. Aynı şekilde THY’nin bakım<br />
maliyetlerini %5 azalttığı varsayılırsa (20 yıl<br />
içerisinde) : 42 x 2.250.000 = 94.500.000 Amerikan<br />
Doları kazanç sağlamış olacaktır. Bu kazanç yaklaşık<br />
iki adet yeni Boeing 737 uçağının fiyatına eşittir.<br />
III. TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ<br />
Toplam Kalite Yönetimi (TKY), bir işletme veya<br />
organizasyonun kalite merkezli bir yaklaşımla tüm<br />
paydaşlarının katılımı ve uzun süreli müşteri<br />
memnuniyeti hedefini amaçlayarak, elde edilen tüm<br />
faydalardan işletmenin paydaşlarının ve toplumun<br />
yararlandırılmasını amaçlayan bir yönetim<br />
yaklaşımıdır. [5]<br />
Toplam; herkesin katılımı, kalite; müşteri gereksinim<br />
ve beklentilerinin tam olarak karşılanması, yönetim;<br />
kaliteli ürün veya hizmet için bütün koşulların<br />
sağlanması anlamını taşımaktadır. Toplam Kalite<br />
Yönetimi’ni diğer yönetim yaklaşımlarından ayıran<br />
dört temel değer bulunmaktadır. Bunlar;<br />
• Üst Yönetimin Liderliği<br />
• Müşteri Odaklılık<br />
• Sürekli Gelişme (Kaizen)<br />
• Tam Katılım’dır.<br />
Kalite ve kalite kontrol kavramı ilk önce A.B.D’de<br />
silah ve savunma sanayi ürünleri endüstrisinde, askeri<br />
hükümet tarafından silah ve savunma sanayi<br />
ürünlerinin sürekli kaliteli olarak üretilebilmesi<br />
amacıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu kavram önce MIL-<br />
Q-5923 standardında tanımlanmış ve daha sonra bu<br />
standart yerini MIL-Q-958S standardına bırakmıştır.<br />
Kalite izleme sistemi ise AMC (Air Material<br />
Command : <strong>Havacılık</strong>ta Kullanılan Malzeme<br />
Hükümleri) el <strong>kitabı</strong>nın 74-1 numaralı bölümünde<br />
tanımlanmıştır.<br />
Üst yönetimin kalite sistemini şu şekilde oluşturması<br />
önerilmektedir:<br />
1. Vizyon, Misyon ve Stratejinin Belirlenmesi<br />
(Kalıcı ve sürekli olması)<br />
2. Girişimcilik (Üst yönetim tarafından verilen<br />
taahhütler ve “Kurum Kültürü” kavramının<br />
oluşturulması)<br />
3. Müşteri Memnuniyeti (Donanım, yazılım,<br />
insan faktörü, dokunulabilir ve dokunulamaz<br />
kavramların belirlenmesi)<br />
4. Kalite Güvence<br />
5. Tedarikçilerle Uyum<br />
6. Yönetimin Sorumluluğu (Üst ve orta kademe<br />
yönetici kadrosunun belirlenmesi)<br />
7. Çalışanların Katılımı<br />
8. Eğitim ve Öğretim<br />
323
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
9. Sürekli Gelişme (Kaizen)<br />
10. Bilimsel ve Sistematik Bir Süreç Sisteminin<br />
Oluşturulması.<br />
TKY içinde kontrol kavramı, sonuçları değil, süreçleri<br />
kontrol etme anlamını taşımaktadır. Burada anahtar<br />
faktör etkinlik ve verimliliktir. Üst yönetim bu iki<br />
faktörü değerlendirmelidir.<br />
IV. HAVAARACI BAKIM KURULUŞLARINDA<br />
TKY FAALİYETLERİNİN BAŞLATILMASI<br />
Toplam Kalite Yönetimi faaliyetlerinin başlatılması<br />
için yapılması gerekli olanlar aşağıda verilmiştir:<br />
1. Standartların hazırlanması (Havaaracı bakım<br />
kuruluşlarında standartlar ulusal veya<br />
uluslararası sivil havacılık otoriteleri<br />
tarafından belirlenmiştir. JAR-145, FAR-145,<br />
AQAP gibi).<br />
2. Üst yönetim politikasının ve<br />
organizasyonunun belirlenmesi:<br />
3. İç ve dış müşteriler için kalite güvence<br />
uygulamaları.<br />
4. Kalitenin üst yönetim tarafından<br />
değerlendirilmesi.<br />
5. İstatistiksel yöntemlerin kullanılması.<br />
6. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yerine<br />
getirilmesi.<br />
7. Kalite çemberi faaliyetlerinin başlatılması.<br />
8. Toplam Kalite ile faaliyetlerde bulunan<br />
dernek ve kuruluşlara danışılması.<br />
Havaaracı bakımında günlük rutin işler şu şekilde<br />
sıralanabilir: Bakım Dokümantasyonunun Kullanımı<br />
ve Tamamlanması, Teknik Kayıtların Kontrolü, Hat<br />
Bakım Esnasında Ortaya Çıkan Hasarların/Arızaların<br />
Giderilmesi, Hava Aracı/Hava Aracı Parçaları İçin<br />
Bakım Çıkışının Yapılması, Bilgisayarlarda Tutulan<br />
Bakım Kayıt Sistemlerinin Kontrolü, Kritik<br />
Görevlerin Kontrolü, Motor Çalıştırma, Hava Aracı<br />
Çekme (Towing), Görev Devir Teslimi, Havaaracı ve<br />
Parçalarının Hat Bakım Kontrolü, Servis/Yakıt<br />
Verme/Buz Çözme. [6]<br />
V. KALİTE GÜVENCE UYGULAMALARI<br />
Kalite Güvence; bir ürün veya hizmetin kalite<br />
beklentilerini sağlaması için, Kalite Yönetim Sistemi<br />
çerçevesinde planlanan tüm faaliyetlerin sistematik<br />
olarak uygulanmasıdır. [7]<br />
Özellikle havaaracı bakımı alanında oluşturulan veya<br />
kullanılan kalite güvence standartları ise şunlardan<br />
oluşmaktadır:<br />
• JAR-145 (Joint Aviation Requirements)<br />
• FAR-145 (Federal Aviation Regulations)<br />
• FAR-Part 43 (Federal Aviation Regulations)<br />
• AQAP (Allied Quality Assurance Publications:<br />
Birleşik Kalite Güvence Yayınları)<br />
• ISO 9000<br />
Üst yönetimin kalite değerlendirmesi veya<br />
denetlemelerinin aşağıdaki sorulara yanıt vermesi<br />
amaçlanmaktadır:<br />
• Politika ve hedefler BKAD’da belirtilen vizyon,<br />
misyon ve kalite politikası ile uyumlu mu <br />
• Bakım kuruluşunun kalitesi, havaaraçlarına bakım<br />
yaptığı müşterilerinin memnun olmasını<br />
sağlayabiliyor mu <br />
• Bakım kuruluşunun kalitesi, değişiklere ve<br />
hedeflere uyum sağlayabiliyor mu <br />
• Kaliteye bağlı olarak maliyetler düşüyor mu <br />
• Bakım kuruluşundaki bölümler arasında işbirliği<br />
ve uyum yeterli mi <br />
• Topluma karşı görevler yerine getirilebiliyor mu <br />
Avrupa Birleşik <strong>Havacılık</strong> Otoritesi’nin (JAA)<br />
yayınladığı standartlar Ortak <strong>Havacılık</strong> Kuralları<br />
(JAR: Joint Aviation Requirements) olarak<br />
isimlendirilmiştir. Bu doğrultuda havaaracı bakım<br />
merkezleri için JAR-145 standartları geliştirilmiştir.<br />
Bir havaaracı bakım kuruluşunun yaptığı bakımın<br />
Avrupa Birleşik <strong>Havacılık</strong> Otoritesi üyelerince kabul<br />
edilmesi için, “JAR-145 Bakım Kuruluşu Onay<br />
Sertifikası” na sahip olması gerekmektedir. Türkiye 4<br />
Nisan 2001 tarihinde JAA’ ye tam üye olduğu için<br />
sivil havacılık bakım kuruluşları JAR-145<br />
standartlarına göre belgelendirilmektedir.<br />
JAR-145.65 Bakım Yöntemleri ve Kalite Sistemi<br />
bölümünde bakım yöntemleri ve kalite sistemi aşağıda<br />
verilmiştir:<br />
• JAR-145 onaylı bakım kuruluşu JAR-145.70<br />
BKAD (MOE) bölümü ile uyumlu olarak bir<br />
kalite politikası oluşturmak zorundadır.<br />
• Havaaracı ve havaaracı parçalarının JAR<br />
• Bakım kuruluşu, doğrudan sorumlu müdüre<br />
bağlı ve bakım faaliyetlerinden bağımsız bir<br />
kalite sistemi kurmak zorundadır. Kalite<br />
sistemi şunları içermelidir; bağımsız<br />
denetimler yapmak, havaaracı ve havaaracı<br />
parçalarının uçuşa elverişliliğini<br />
denetleyebilmek ve izleyebilmek.<br />
• Bazı alanlar özel uzmanlık gerektirmektedir.<br />
Hasarsız çatlak testi (NDT), kaynak ve<br />
kalibrasyon bunlara örnek verilebilir. Bu<br />
işleri yapan personelin kalifiye ve sertifikalı<br />
olması gerekmektedir. Bakım kuruluşu bu<br />
işlerin denetimini de kapsayan bir kalite<br />
sistemi kurmak zorundadır.<br />
• Bakım yöntemleri her personelin<br />
anlayabileceği şekilde oluşturulmalı ve bir<br />
bakım personeli kimseye ihtiyaç duymadan<br />
bu görevleri yerine getirilebilmelidir. Bu<br />
durum tekrar eden arızaların en aza<br />
indirilmesi ve arızaların oluşmadan<br />
önlenmesi için önemlidir.<br />
324
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
• Oluşturulan kalite, kalite güvence sistemi ve<br />
bakım yöntemlerinin tümü BKAD içerisinde<br />
açıklanmış ve sivil havacılık otoritesi<br />
tarafından onaylanmış olmalıdır.<br />
VI. HAVAARACI BAKIM KURULUŞLARINDA<br />
TKY UYGULAMALARINA İLİŞKİN İKİ<br />
UYGULAMANIN İNCELENMESİ<br />
Havaaracı bakım kuruluşlarında TKY uygulamaları<br />
için yapılan bu araştırmada iki havaaracı bakım<br />
kuruluşu örneklem olarak seçilmiştir. Birinci<br />
örneklem Türk Havayolları (THY) Havaaracı Bakım<br />
Kuruluşu, ikinci örneklem ise Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu (A.Ü. SHYO) Bakım<br />
Kuruluşu’dur.<br />
Bu araştırma ve çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet<br />
gösteren havaaracı bakım kuruluşlarında Toplam<br />
Kalite Yönetimi’ne (TKY) verilen önemin<br />
belirlenerek, üçüncü bölümde açıklanan TKY’nin<br />
uygulanabilmesi için gerekli olan koşulların sağlanıp<br />
sağlanamadığının araştırılması ve<br />
değerlendirilmesidir.<br />
Örneklem olarak seçilen her iki havaaracı bakım<br />
kuruluşunda, belirlenen amaç doğrultusunda aşağıda<br />
belirtilen soruların yanıtları araştırılmıştır:<br />
• Havaaracı bakım kuruluşlarında TKY<br />
uygulanmakta mıdır <br />
• Eğer uygulanıyorsa niçin uygulanmak<br />
istenmektedir <br />
• TKY’ de üst yönetimin liderlik rolü ve önemi<br />
nedir <br />
• Müşterilerin ve çalışanların (iç ve dış<br />
müşteri) memnuniyeti için yapılan çalışmalar<br />
nelerdir <br />
• Yönetimde ve günlük rutin işlerde takım<br />
çalışması yapılmakta mıdır <br />
• Havaaracı bakım kuruluşlarında sürekli<br />
gelişmenin önemi nedir ve sürekli gelişme<br />
için neler yapılmaktadır <br />
Konuyla ilgili yapılan çalışmalar sırasında, Anadolu<br />
<strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Bakım<br />
Kalite Yönetim Bölümü ve Türk Havayolları (Teknik)<br />
Kalite Güvence Başkanlığı üst düzey yöneticileri ile<br />
bir soru formu kullanılarak görüşmeler yapılmıştır.<br />
THY Havaaracı Bakım Kuruluşu<br />
JAR-145 standartlarına göre, 500’den daha fazla<br />
personeli bulunan bakım kuruluşları büyük ölçekli<br />
bakım kuruluşu, 10-500 arasında personeli bulunan<br />
bakım kuruluşları orta ölçekli bakım kuruluşu, 10’dan<br />
daha az personeli bulunan bakım kuruluşları küçük<br />
ölçekli bakım kuruluşu olarak tanımlanmaktadır. Türk<br />
Havayolları Bakım Kuruluşu/Merkezi’nde bakımla<br />
ilgili çalışan personel sayısı 2260 kişidir. 695 bakım<br />
teknisyeni bulunmakta ve 632 teknisyene onaylayıcı<br />
personel yetkisi verilmiştir. THY Bakım Kuruluşu<br />
“Büyük Ölçekli Bakım Kuruluşu” kapsamı içinde yer<br />
almaktadır. Aynı zamanda JAR-145 bakım yetkisi<br />
kapsamı açısından, THY Bakım Kuruluşu 5700 Kg ve<br />
üzeri uçakların bakımı için yetkili bir bakım<br />
kuruluşudur.<br />
Türk Havayolları Bakım Kuruluşu/Merkezi İstanbul<br />
Atatürk Havaalanı’nda çok amaçlı olarak donatılmış 2<br />
adet hangara sahiptir. Birinci hangar 51.000<br />
metrekare, ikinci hangar ise 80.000 metrekare alanda<br />
kurulmuştur.<br />
THY Bakım Merkezi’nin kalite politikası şu şekilde<br />
belirlenmiştir:<br />
• Uçak ve uçak parçalarının bakımı konusunda,<br />
yurt içinde ve yurt dışında bilinen, güvenilen<br />
ve tercih edilen bir kuruluş olmak.<br />
• THY filosundaki uçakların ve bakım hizmeti<br />
verilen müşteri uçaklarının uçuş<br />
emniyetlerini, uçak bakımı ile ilgili<br />
konularda en üst düzeye çıkarmak.<br />
• Uçakların uçuşunun teknik nedenlerle<br />
aksamasına meydan vermemek.<br />
• Herhangi bir hizmet süreci içinde uçakta<br />
teknik nedenli müşteri memnuniyetsizliğini<br />
önlemek.<br />
• Çalışanların iş ile ilgili olarak sürekli<br />
gelişmelerini sağlamak.<br />
A.Ü. SHYO Havaaracı Bakım Kuruluşu<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu<br />
Bakım Kuruluşu’nda bakımla ilgili çalışan personel<br />
sayısı 47 kişidir. 45 bakım teknisyeni bulunmakta ve<br />
38 teknisyene onaylayıcı personel yetkisi verilmiştir.<br />
JAR-145 standartlarına göre, A.Ü. SHYO Havaaracı<br />
Bakım Kuruluşu orta ölçekli bakım kuruluşu kapsamı<br />
içinde yer almaktadır.<br />
JAR-145 bakım yetkisi kapsamı açısından, A.Ü.<br />
SHYO Bakım Kuruluşu 5700 Kg’a kadar olan<br />
uçakların ve 400 HP’a (beygirgücüne) kadar olan<br />
pistonlu motorların bakımı için yetkili bir bakım<br />
kuruluşudur. Aynı zamanda gaz türbinli motor<br />
sınıfında yer alan turboprop ve turboşaft motor yetkisi<br />
de bulunmaktadır.<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu<br />
Bakım Kuruluşu Eskişehir Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> İki<br />
Eylül Kampüsü Anadolu Havaalanı’nda 2 adet bakım<br />
hangarına sahiptir. Birinci hangar 1728 metrekare,<br />
ikinci hangar ise 2.000 metrekare alanda kurulmuştur.<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu<br />
Hava Aracı Bakım Kuruluşunda uygulanan bakım ve<br />
kalite politikasının amacı; JAR / JAR-OPS 1<br />
standartları en alt seviye olarak kabul edilerek, uçuş ve<br />
bakım emniyetini en üst seviyeye çıkarmaktır. Kalite<br />
325
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sisteminin ilk amacı hatanın tespit edilmesi değil,<br />
hatanın oluşmasını engellemektir.<br />
VII. ARAŞTIRMA SONUÇLARI<br />
Havaaracı bakım kuruluşlarında, TKY’ye geçişi<br />
kolaylaştırılacak olan standartlar belirlenmiştir. Bu<br />
standartlara örnek; JAR-145, FAR-145, AQAP, MIL-<br />
Q-958S ve AMC standartları verilebilir. <strong>Havacılık</strong><br />
alanındaki standartlar endüstri alanındaki<br />
standartlardan önce hazırlanmıştır ve havacılık<br />
standartları endüstri standartlarına temel teşkil<br />
etmiştir. Örneğin kalite izleme sistemine yer verilen<br />
ilk standart; AMC (Air Material Command :<br />
<strong>Havacılık</strong>ta Kullanılan Malzeme Hükümleri )<br />
standardıdır ve kalite izleme sistemi 74-1 numaralı<br />
bölümünde tanımlanmıştır.<br />
Havaaracı bakım kuruluşlarında, kalite politikası ve<br />
bakım organizasyonu JAR-145 standartlarına göre<br />
belirlenmiş ve BKAD’da açıklanmış durumdadır.<br />
Kalite politikasının sorumlu müdür (üst yönetim)<br />
tarafından belirlenmesi ve uygulanacağına dair<br />
taahhüdü istenmektedir. Kalite politikası ve bakım<br />
organizasyonunun tam olarak belirlenmesi, kalite<br />
sisteminin oluşturulması ve doğrudan üst yönetime<br />
bağlı olması TKY’nin sistem yaklaşımıyla ötüşmekte<br />
ve TKY’ye geçişi kolaylaştırmaktadır.<br />
İç ve dış müşteriler için oluşturulan bir kalite sistemi,<br />
bakım organizasyonunun içinde mevcuttur. Kalite<br />
sistemi; bakım faaliyetlerini, yöntemlerini, tedarikçi<br />
ve taşeron işletmeleri JAR-145 standartlarına göre<br />
denetleyebilecek şekilde yapılandırılmıştır.<br />
Havaaracı bakım kuruluşlarında, kalite izleme,<br />
denetim ve sonuçları kalite bölümü tarafından üst<br />
yönetime rapor halinde sunulmaktadır. Sunulan bu<br />
raporlarla üst yönetimin bakımla ilgili olan tüm<br />
faaliyetler hakkında bilgisi olmakta ve üst yönetim<br />
tarafından gerekli değerlendirme yapılarak önleyici ve<br />
düzeltici faaliyetler yerine getirilebilmektedir.<br />
Bakımlarda istatistiksel yöntemlerin kullanılabilmesi<br />
için bazı nedenler mevcuttur. En önemli neden ise;<br />
JAR-OPS Havaaracı işleticisi veya sahiplerine yönelik<br />
işletme standartlarına göre “Bakım Güvenirlilik<br />
Programı” hazırlanmasının istenmesidir. JAR-OPS<br />
Bakım Alt Bölümü’ne göre (JAR-OPS Subpart M),<br />
havaaracı işleticisi veya sahiplerinin bakım<br />
sorumluluğu bulunmaktadır ve güvenirlilik<br />
programının hazırlanabilmesi için detaylı istatistik<br />
bilgilerine ihtiyaç duyulmaktadır. İkinci neden ise<br />
bakım hatalarının nedeninin tespit edilmesidir. Bakım<br />
hatalarının nedeni tespit edilebilirse düzeltici işlemlere<br />
gerek kalmaksızın bakım hataları önlenebilecektir.<br />
Bunun sonucunda sıfır hata hedefine ulaşılabilecek ve<br />
bakımda etkinlik ve verimlilik artacaktır.<br />
JAR-145 standartlarına göre, bakım personeline en<br />
geç 24 aylık periyot içerisinde mesleki eğitim<br />
tekrarının verilmesi gerekmektedir. Havaaracı bakım<br />
kuruluşları yalnızca mesleki eğitimlerin yeterli<br />
olmasına karşın kalite ve meslek eğitimlerini<br />
vermektedir. Bunun amacı; kalitenin kuruluş içinde<br />
yaygınlaştırılması ve kalitenin herkesin<br />
sorumluluğunda olduğunun inanılmasıdır. TKY insan<br />
odaklı bir yaklaşım olduğu için TKY uygulayan<br />
işletmelerde en değerli varlık insandır ve en fazla<br />
yatırım insana yapılmalıdır. İnsana yapılan her türlü<br />
yatırımın getireceği ek katma değerinin daha fazla<br />
olması beklenmektedir.<br />
Havaaraçlarının, çok sayıda parçanın birleşiminden ve<br />
karmaşık sistemlerden oluştuğu düşünülürse, en<br />
azından havaaracının bakımı veya arızasının<br />
giderilmesi sırasında takım çalışması yapılması<br />
gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bazı arızaların<br />
giderilmesi veya bazı bakım süreçleri çok karmaşık<br />
işlemlerden oluşmaktadır. Bu süreçler sırasında<br />
yalnızca mekanik veya elektrik/elektronik<br />
teknisyenlerinin değil, hepsinin birlikte fikir üreterek<br />
sonuca ulaşmaları gerekebilmektedir. Bazı süreçlerde<br />
mühendislik bilgisine ihtiyaç duyulduğu için<br />
mühendislerin de bu süreç içinde yer alması<br />
istenebilmektedir. Takım çalışmasının yapılmasıyla<br />
arızanın tespit edilmesi ve giderilmesi kolaylaşmakta,<br />
bakım süre ve süreçleri azalarak havaaracının yerde<br />
kalış süresi kısalmaktadır.<br />
Türkiye; yetişmiş insan gücüyle, sahip olduğu<br />
havacılık eğitim kuruluşlarıyla, özel şirketlerin ve<br />
THY’nin yardımıyla, Ortadoğu, Balkanlar ve Türk<br />
Cumhuriyetleri’nin “Havaaracı Bakım Merkezi”<br />
olmalıdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] E. Bayır, Uçak Bakım Kavramları, Kayseri<br />
Birinci <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>unda sunulan<br />
bildiri, (Kayseri, 13-16 Nisan 1996), s.104<br />
[2] JAR/SHT-145, Bakım Kuruluşunun Kurulması,<br />
Yetkilendirilmesi ve İşletilmesine İlişkin<br />
Kurallar, (Rev.2, Ankara, <strong>Sivil</strong> Havacılılık Genel<br />
Müdürlüğü, 24.04.2001), s.2<br />
[3] C.H. Friend,, Aircraft Maintenance Management,<br />
(Longman Gpoup, Second Edition, 1997,<br />
England), s. 33<br />
[4] www.wmeng.co.uk/wmeng/wmrem/rem.htm<br />
iletişim adresli internet sitesi, 07.11.2002<br />
[5] I. Miyauchi, Quality Management in Japan,<br />
(BZD Yayıncılık, İstanbul, 1999), s.12<br />
[6] JAA, JAR-145 Aircraft Maintenance<br />
Organization, (Amendment 5, Global Engineering<br />
Documents, Colorado, U.S.A, 2003), s. C-3<br />
[7] Ş. Topal, Kalite Yönetimi ve Güvence Sistemleri,<br />
(Y.T.Ü Basın-Yayın Merkezi, İstanbul, 2000), s.<br />
67-69<br />
326
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAK BAKIMINDA EMNİYET YAKLAŞIMLARI<br />
Müge ARMATLI KAYRAK<br />
mkayrak@anadolu.edu.tr<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu<br />
ÖZET<br />
Bu bildiride, uçak bakımında emniyet yaklaşımları<br />
incelenmiştir. Tarihsel gelişim sürecinde ağırlıklı<br />
olarak kullanılan emniyetli ömür yaklaşımı, yerini<br />
hasar toleransı yaklaşımına bırakmıştır. Uçak bakım<br />
prosedürü, dizayn aşamasında üretici tarafından<br />
hazırlanırken emniyet yaklaşımları ve buna uygun<br />
dizayn şekilleri kurulmaktadır. Dizayn aşamasında,<br />
yapının emniyetli hizmet ömrü ve hasarların gelişim<br />
mekanizmaları öngörülmelidir. Ancak, bakım<br />
süreçlerinde uygulanan kontroller ve karar verme<br />
aşamaları emniyet yaklaşımında büyük yer<br />
tutmaktadır. Modern bakım prosedürlerinde, örneğin,<br />
MSG3’ e göre parçalar büyük oranda yapısal<br />
kontrollere alınırlar. Bu bildiride, kontrol<br />
başlangıçının ve aralığının seçiminde dikkate alınan<br />
kriterler ve NDI uygulamalarının önemi tartışılmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
<strong>Havacılık</strong>ta emniyet sözcüğünün tanımı, “İnsan<br />
yaşamının ve fonksiyonelliğinin korunması ve uçak<br />
elemanlarındaki hasarların önlenmesinin sağlanması“<br />
olarak verilebilir [1]. Uçak bakımının amacı, emniyetli<br />
hizmet ömrünün sağlanabilmesidir. Emniyet, yapısal<br />
emniyet olarak ele alındığında bir mühendislik<br />
problemidir.<br />
İki farklı emniyet yaklaşımı dikkate alınmaktadır,<br />
bunlar “Emniyetli ömür“ (Safe-life) ve “Hata<br />
emniyeti“ (Fail-safe) yaklaşımlarıdır. Yorulma,<br />
emniyet düşürücü önemli bir problemdir ve emniyet<br />
yaklaşımlarında ağırlıklı olarak dikkate alınmaktadır.<br />
1960 larda askeri ve sivil havacılıkta yaygın olarak<br />
kullanılmış olan “Emniyetli ömür“ yaklaşımında,<br />
belirli bir hizmet ömrünü dolduran parça<br />
değiştirilmektedir. Hizmet ömrü, hasar oluşmadan<br />
önceki bir süreyi ifade eder. Yapı hasar barındırmaz,<br />
detaylı bir hasar analizi ve izleme yoktur. 1964’de<br />
FAR 25 düzenlemesi ile “Hata emniyeti“ yaklaşımına<br />
geçildi [1]. Bu yaklaşımda, yapı hasarları içerebilir<br />
ancak, kalan ömrü emniyetle tamamlar. Bu<br />
yaklaşımda da detaylı kontrol programları yoktur ve<br />
yorulma hasarları dışındaki olumsuz etkiler<br />
düşünülmemiştir. 1978’de FAR 25-45 düzenlemesi ile<br />
“Hasar toleransı“ (Damage tolerance) yaklaşımına<br />
geçilmiştir [2]. Yeni yaklaşımlarda, emniyet ihtiyacı,<br />
iki parametreye dayanmaktadır. Bunlar, dizayn<br />
konsepti ve test edilebilirliğin derecesidir [1]. Askeri<br />
havacılıkta, MIL A-83444 ile 1974’de “Hasar<br />
toleransı“ yaklaşımı uygulanmaya başlanmıştır [2].<br />
Avrupada, JAR 25 ile 1980’de “Hasar toleransı“<br />
yaklaşımına geçilmiştir.<br />
II. DİZAYNDA EMNİYET YAKLAŞIMLARI<br />
Uçak yapısının dizaynı için yükleme koşullarının ve<br />
etki sıklığının çok iyi tanımlanması gerekmektedir.<br />
Statik yükler için emniyet yaklaşımı limit yüklerin ve<br />
maksimum yüklerin tanımı ile elde edilir. Limit<br />
yükler, manevra ve sağnak yükleri, negatif yükler,<br />
iniş-kalkış esnasındaki yükler, flap ve kuyruk yükleri,<br />
taksi hareketleri esnasındaki yükler gibi sınıflara<br />
ayrılarak incelenir. Maksimum yük ise limit yüklerin<br />
1.25-1.5 civarındaki bir “Emniyet katsayısı“ ile<br />
çarpımı sonucu elde edilen, genişletilmiş en son<br />
değerlerdir. Emniyet katsayısı kullanımı, zaman içinde<br />
malzeme özelliklerindeki değişimleri, pilotaj<br />
etkilerini, örneğin sağnaklı havalarda yaptırılan<br />
manevraları, bir değere kadar tolere etmek ve<br />
dolayısıyla emniyeti etkilememek amacını<br />
taşımaktadır. Ayrıca, dinamik yüklerin varlığı ve<br />
yapıya sürekli etkileri sözkonusudur ve bu yüklerin<br />
statik yüklerle bileşimi, uçak yapısının gerçek<br />
yükleme durumunu tanımlayacaktır.<br />
Dizayn aşamasında uygulanan tam ölçekli testlerde,<br />
yapının gerçek yükleri ve gerilme dağılımı<br />
modellemesi, emniyetli hizmet ömrünün belirlenmesi<br />
için gereklidir. Bu testler kritik bölgelerin, kırılma<br />
riski taşıyan ve hasar içeren bölgelerin yerini<br />
belirtmektedir. Ancak uçak yapısının uzun hizmet<br />
ömrü düşünülerek, çalışma ortam koşulları ve bunun<br />
zaman içinde yapı üzerindeki olumsuz etkileri, hasar<br />
mekanizmasına etkileri, araştırılarak yapısal test<br />
sonuçları bu özel durumlarla birleştirilmelidir [3].<br />
Tam ölçekli testler uygulanmadan önce, kritik<br />
bölgeler teorik analizler, malzeme deneyleri ve statik<br />
testlerle belirlenir. Kimi özel ortam etkileri, örmeğin<br />
yakıt tankı içindeki nem, iniş takım dikmelerindeki<br />
hidrolik yağ ortamı gibi, incelenmelidir. Testler<br />
boyunca, hata tespiti ve izlenmesi için tahribatsız<br />
327
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kontrol yöntemleri (Non-destructive inspection NDI)<br />
iki şekilde uygulanır.<br />
Testlere ara verilerek anlık incelemeler uygulanır.<br />
Ultrasonik veya girdap akımları (Eddy curent), gibi<br />
tekniklerle hata arama gerçekleştirilir.<br />
Sürekli kayıt tekniği ile izleme. Akustik emisyon<br />
tekniği kullanılarak, hasar oluşumu ve gelişimi sürekli<br />
izlenmektedir. Akustik emisyon, malzemenin<br />
yapısındaki lokal değişimlerin yol açtığı elastik dalga<br />
yayınımlarıdır. Kırılma prosesinin oluşumu ve<br />
gelişimi sırasında yayınırlar. Aynı zamanda, akustik<br />
emisyon değişim mekanizmasının analizi, parçanın<br />
durumu ve gelecekteki davranışları hakkında bilgi<br />
vermektedir. Mühendislik arıza arama (diagnostic)<br />
alanında, testler sırasında önemli veriler elde edilir<br />
[4].<br />
Çatlak Boyu<br />
Şekil 1 Kanat kaplamasına ait hata emniyetli<br />
dizayn şekilleri [2]<br />
1. parçada kırılma<br />
2. parçada çatlak<br />
başlangıcı<br />
Dizayn aşamasında emniyetli ömür tahmini ve<br />
hasarların bu süre içindeki davranışlarına ilişkin<br />
öngörüler gereklidir. Emniyetli hizmet ömrünün<br />
uzatılması amacıyla, dizayn aşamasında “Hasar<br />
toleransı“ analizleri 1980 sonrasında büyük önem<br />
kazanmıştır. Hasar toleransı yaklaşımı uygulanabilir<br />
üç yeni yapısal dizayn şekli geliştirilmiştir [1].<br />
1. Çok sayıda yükleme yolunu içeren yapı: Tasarım<br />
tüm yapının kaybını ve hasarların lokalize olmasını<br />
önleyici, segmentler halinde gerçekleştirilmiştir<br />
2. Çatlak durmasını sağlayan yapı: Yapı, hasar<br />
ilerleyerek parçayı kırmadan çok önce, durdurulacak<br />
şekilde tasarlanmıştır.<br />
3. Yavaş çatlak ilerlemesini sağlayan yapı: Hataların<br />
stabil olmayan ilerleme hızları için kritik boyuta<br />
ulaşmalarına izin verilmez.<br />
Yukarıda açıklanmış olan üç farklı hata emniyetli yapı<br />
için, aynı sıralama ile, bir kanat kaplamasına ait<br />
dizayn örnekleri, şekil 1’de verilmiştir. Şekil 2’de ise<br />
her bir dizayn şekli için yorulma çatlak gelişim<br />
diyagramları görülmektedir. Diyagramlarda, her bir<br />
yapının aynı emniyet seviyesine sahip olduğu<br />
görülmektedir [2]. Çatlak başlangıcı olarak, tespit<br />
edilebilir hata boyutu referans alınmıştır.<br />
Emniyetli ömür yaklaşımının etkili olduğu eski<br />
tasarım yapılar veya zorunlu olarak bugünde bu<br />
şekilde üretilen yapılar, tek yükleme hattına sahip<br />
yapılardır.<br />
Çatlak<br />
başlangıcı<br />
1 2<br />
Çevrim Sayısı<br />
Şekil 2 Hata emniyetli dizayn şekilleri için<br />
yorulma diyagramları [2]<br />
3<br />
Kırılma<br />
III. BAKIM YAKLAŞIMLARI İLE EMNİYET<br />
TEMİNİ<br />
Dizayn aşamasında belirlenen emniyetli ömür<br />
yaklaşımı ve bakım prosedürü ile hizmet ömrü<br />
boyunca yapının verimliliği ve fonksiyonelliği<br />
hedeflenmektedir. Modern bakım prosedürlerinde,<br />
“Emniyetli ömür“ prensipleri yerini “Hata emniyeti“<br />
yaklaşımının gelişmiş bir şekli olan “Hasar toleransı“<br />
yaklaşımına bırakmıştır. Özellikle 1980 sonrası<br />
geliştirilerek uygulamaya konulmuş olan “Bakım<br />
yönlendirme klavuzu“ (Maintenance Steering Guide<br />
MSG3), ağırlıklı olarak “Hasar toleransı“ yaklaşımını<br />
içermektedir. Önceki dönemlerde, sadece yorulma<br />
analizine dayalı olan emniyet yaklaşımları<br />
kullanılmıştır. Ancak, korozyon riskinin varlığı<br />
yorulma ömrünü önemli oranda azaltmaktadır. 1950<br />
ve 60’larda kullanılan uçakların çoğunda, korozyon<br />
önemli bir ömür kısıtlayıcı faktör olarak görülmedi ve<br />
bu yıllarda uçaklar teknik yetersizlikleri nedeniyle,<br />
öngörülen sürelerden çok daha önce servisten<br />
kaldırıldılar [5].<br />
MSG3 prosedüründe sadece yorulma hasarları değil<br />
tüm muhtemel hasarların yapıda aynı anda<br />
bulunabilme ihtimali gözönünde bulundurulmaktadır<br />
ve “Hasar toleransı“ yaklaşımıda bu temele<br />
328
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
dayanmaktadır. Şekil 3’de MSG3 prosedürünün<br />
prensip şeması verilmektedir [6]. Akış şemasından da<br />
görüldüğü gibi her parça birinci dereceden önemli<br />
veya değilse, ikinci derecede önemli diğer yapı olarak<br />
sınıflandırılmaktadır. Birinci dereceden önem taşıyan<br />
“Yapısal önem parçaları“ (Structural Significant Item<br />
SSI) listesi oluşturulur ve bu parçalar için “Emniyetli<br />
ömür“ veya “Hasar toleransı“ ayrımları<br />
oluşturulmaktadır. Yapısal önem parçalarının büyük<br />
bir kısmı “Hasar toleransı“ yaklaşımına göre<br />
tasarlanmıştır. İniş takımları gibi az sayıdaki parça ise<br />
“Emniyetli ömür“ prensibine göre listelenir. Ancak,<br />
her iki yaklaşımda da yorulma hasarları dışındaki<br />
diğer hasar türleride daima dikkate alınmaktadır.<br />
Yapısal önem parçalarının analizinde, aşağıda<br />
belirtilen hususlar önem taşımaktadır.<br />
Kaynak veya perçin ile birleştirmeler gibi,<br />
statik bağlantıları içeren bölgeler.<br />
-Ana uçak elemanlarının bağlantı bölgeleri,<br />
kanat-gövde bağlantıları gibi.<br />
-Yapıda kesintiye neden olan kapı ve pencere<br />
cidarları.<br />
-Yorulma gerilmelerinin yoğunlaştığı bölgeler.<br />
-Korozyona açık bölgeler. Gerilmeli korozyon<br />
riski büyük olan veya sıvı kaçakları açısından riskli<br />
elemanlar.<br />
-Kaza risklerine açık bölgeler. Yükleme<br />
kapıları veya bakım çalışmaları esnasında yoğun<br />
kullanılan elemanlar.<br />
Yapısal önem parçaları için yapısal bakım<br />
programlarında, detaylı parça listelerinin ayrıntılı<br />
kontrol analizleri uygulanmaktadır.<br />
İkinci derecede önemli diğer parçalar grubu<br />
için hat bakım (zonal bakım) prosedürü<br />
uygulanmaktadır. Test edilecek parçaların ve kontrol<br />
şekillerinin detaylı bir listesi yoktur. Ancak, tecrübeli<br />
personel tarafından uçak dış yüzeylerinin genel gözle<br />
kontrolü gerçekleştirilir. Uçak çevresel yol<br />
(walkaround) kontrolleri yapılmaktadır.<br />
IV BAKIM EŞİĞİNİN VE ARALIKLARININ<br />
TESPİTİ<br />
Hasar toleransı yaklaşımına göre, tüm hasar türleri<br />
oluşabilir ve yapının bunları barındırmasına izin<br />
verilir. Ancak bu noktada, yapının kalan hizmet<br />
ömrünü emniyetle tamamlayabileceğinin garantisi,<br />
önemli bir emniyet yaklaşımı olarak sağlanmalıdır.<br />
Referans süre kalan ömürdür.<br />
Hata oluşumu ve kritik bir değere ulaşıncaya kadar<br />
geçen süre, hassas olarak belirlenmelidir. Şekil 4’de<br />
verilen grafikde, kontrol eşiği bir NDI yönteminin<br />
kapasitesi ile belirlenecektir [7]. Emniyetli kontrol<br />
aralığı ise kritik hata boyutu ile kontrol eşiği arasında<br />
kalan süredir. Bu toplam sürenin yeterli genişlikte<br />
olması, yani hasar gelişiminin hasar toleransı<br />
yaklaşımına uygun olması önemlidir. Söz konusu<br />
aralık<br />
Şekil 3 MSG3 prosedürünün akış diyagramı [6]<br />
içinde en az üç periyodik bakım yerleştirilebilmelidir.<br />
Emniyet temini açısından bu izleme önemlidir [5].<br />
Uçuş emniyetini sağlamak için bakım konseptinde,<br />
doğru uçuş saati sonunda en etkili ve kapasiteli<br />
metodla kritik bölgelerin kontrolü gerekmektedir. Bu<br />
kontroller sonucunda emniyet temini için farklı<br />
kararlar alınabilir.<br />
-Hatasızlık tespit edilir, NDI bir sonraki<br />
periyod bitiminde tekrar uygulanacaktır.<br />
-Hata tespiti durumunda, hata yerinin ve<br />
boyutunun tespiti, onarım veya parça değişimi<br />
olabildiği gibi herhangi bir müdahale yapılmama<br />
kararı da alınabilir.<br />
Yapının aynı anda çok sayıda hata<br />
barındırması durumu düşünülmelidir. Korozyonun<br />
varlığı yorulma ömrünü azaltmaktadır. Örneğin,<br />
British Aerospace Airbus’ın uçaklarda korozyon<br />
probleminin analizi amacıyla uyguladığı test<br />
programında, uçak kanat kaplama malzemesi olan<br />
yüksek mukavemetli Aluminyum alaşımı (7150-T651)<br />
malzemesinden üretilen test numuneleri kullanılmıştır.<br />
Yapılan yorulma testleri sonucunda korozyonlu<br />
numunelerde, korozyon içermeyen numunelere göre<br />
çatlak başlama periyodunda %60 değerinde bir azalma<br />
tespit edilmiştir [8].<br />
329
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Şekil 4 Yapısal dayanım ve hata boyutunun zamanla değişimi [7]<br />
V. NDI METODLARI İLE EMNİYET TEMİNİ<br />
Modern bakım yaklaşımlarında hata tespiti ve<br />
izlenmesi amacıyla, yapılara hasar verilmeksizin<br />
uygulanabilen NDI metodları kullanılmaktadır. Genel<br />
gözle kontrol veya yaygın olarak kullanılan<br />
ultrasonik, eddy curent, radyografi, penetran sıvı ve<br />
manyetik parçacıklarla kontrol gibi metodlar<br />
uygulanmaktadır. Ayrıca, nötron radyografisi,<br />
holografi, termografi gibi, daha kapasiteli ve maliyetli<br />
olan özel kontrol metodları da kompozit yapıların ve<br />
seramik malzemelerin mikro hasarlarının tespiti için<br />
uygulanmaktadır. MSG3 prosedürüne gore<br />
hasarlar için NDI uygulama şekilleri aşağıda<br />
verilmiştir.<br />
Çevresel yol (walk-around) kontrolü<br />
Genel gözle kontrol, hat bakımda mutlaka uygulanan<br />
bir prosedürdür. Şekil 5’de Airbus A300 uçağına ait<br />
çevresel yol şeması verilmektedir [9].<br />
Şekilde görülen 1-2 ve 8-1 yolu dolaşılarak, radar<br />
konisinin ve gövde dış yüzeylerinin darbe ve diğer<br />
harici hasarlar için gözle kontrolü yapılır. Burun iniş<br />
takımı, lastiklerin durumunun ve akışkan sıvı sızıntısı<br />
kontrolü için incelenir. 2-3 ve 7-8 bölgelerinde,<br />
kanatlardaki yakıt tanklarından sızıntı durumunun ve<br />
kanat hücüm kenarında hasar incelemeleri yapılır.<br />
Türbin fanı rotor palelerinin hasar analizleri yapılır.<br />
Motor tutucularının korozyon hasar kontrolleri sıvı<br />
sızıntısı ve bağlantı elemanlarının sıkılık kontrolleri<br />
gerçekleştirilir. 3-4 ve 6-7 bölgelerinde, kanat firar<br />
kenarı, kanatcıklar, hız frenleri ve flapların hasar<br />
analizleri yapılır. 4-5 ve 5-6 bölgelerinde ise,<br />
gövdenin arka kısmının ve kuyruk yüzeylerinin hasar<br />
ve sıvı sızıntılarına karşı kontrolleri yapılır [10].<br />
Şekil 5 Airbus A300 uçağının çevresel yol<br />
(walk-around) şeması [9]<br />
Yorulma hasarlarının analizi<br />
Yapılarda yorulma hasarı, kendini yüzey çatlakları<br />
olarak gösterir. Mikro boyutta başlar ve zamanla<br />
ilerler. Makro seviyedeki yorulma hasarları gözle<br />
kontrol ile belirlenebilir. Ancak, hasar kaplama veya<br />
boya tabakasının altından başlamış olabilir veya gizli<br />
bir yüzeyde bulunabilir. Bu durumda söküm<br />
gerekmeksizin tespit imkanı sağlayan, ultrasonik<br />
kontrol darbe-yankı metodu ile ve elektriksel<br />
iletkenliği uygun değerde olan aluminyum alaşımları<br />
gibi malzemeler için, girdap akımları ile kontrol tercih<br />
edilebilir. Sözkonusu her iki metod da mikro<br />
çatlakların tespitinde verimlidir. Benzer olarak çelik<br />
parçaların testinde, manyetik geçirgenliğin yeterli<br />
seviyede olduğu tüm alaşımlarda, manyetik<br />
parçacıklarla kontrol kullanılabilir.<br />
330
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Ulaşılabilir yüzeyler için penetran sıvı ile kontrol bir<br />
işlemde, her yönde uzantıya sahip mikro çatlakların<br />
tespitinde en verimli yöntemdir. Optik aletler<br />
kullanılarak söküm gerekmeksizin, özellikle motor<br />
parçaları için, yorulma çatlakları belirlenebilir.<br />
Radyografik kontrol, ancak ışın demeti ile çatlak<br />
uzantısı parallel doğrultulu ise verimli olmaktadır.<br />
Uzantısı bilinmeyen çatlaklar için, parçaya birkaç<br />
farklı yüzeyden çekim işlemi uygulamak<br />
gerekmektedir.<br />
Delik cidarları da yorulma çatlaklarının oluşumu<br />
bakımından riskli bölgelerdir. Bağlantı elemanı takılı<br />
veya sökülmüş durumdaki delik cidarları, özel problar<br />
kullanılarak ultrasonik veya girdap akımları metodları<br />
ile test edilebilirler.<br />
Korozyon analizi<br />
Korozyonda yorulma hasarları gibi genellikle<br />
yüzeyden başlar, yüzey kalitesinin bozulması, renk<br />
değişimi ve gerilmeli korozyonda mikro çatlaklar<br />
şeklinde belirir. Gözle kontrol, makro seviyedeki<br />
korozyonun tespitinde en etkili yöntemdir. Girdap<br />
akımları veya manyetik parçacıklarla kontrol<br />
yöntemleri ile kaplama veya boya tabakası<br />
kaldırılmaksızın iç yapının kontrolü<br />
gerçekleştirilebilir. Ayrıca, aynı yöntemlerle ince<br />
kesitli levhaların görünmeyen yüzeylerindeki hafif<br />
korozyon belirlenebilir. Hafif korozyonun tespitinde<br />
ultrasonik kontrol verimli bir yöntemdir. Radyografik<br />
kontrol ise sadece ağır korozyon durumunda, yeterli<br />
radyografik yoğunluk farkı oluştuğundan verimli<br />
olmaktadır. Hafif korozyon durumunda, hidrojen<br />
ürünü olan bozulma nötron radyografisi ile tespit<br />
edilebilir. Yakıt tanklarının iç cidarlarının nötron<br />
kaynağı ile çekimi öncesinde, yakıtın boşaltılmasının<br />
gerekmemesi önemli bir zaman kazancı sağlamaktadır<br />
[10].<br />
Boya ve kaplama yapısının bütünlüğünün kontrolü,<br />
korozyondan korunmada oldukça önemlidir. Korunma<br />
önlemleri bozulduğunda korozyon riski de hızla<br />
artacaktır.<br />
Kaza hasarlarının analizi<br />
Yapıda bulunması muhtemel bir başka hasar türüde<br />
çevresel etkilerle oluşan darbe hasarlarıdır. Örneğin<br />
dolu, taş gibi sert cisimlerin darbe etkileri gibi.<br />
Ayrıca, bakım çalışmaları esnasında dikkatsiz<br />
uygulamalar, alet düşmesi gibi etkiler de yapıda<br />
hasarlar oluşturmaktadır. Gözle kontrol, etkili bir<br />
yöntem olarak tespit aşamasında uygulanabilir. Mikro<br />
boyutlu hasarlar için D-sight tekniği, özellikle geniş<br />
yüzeylerin kontrolünde verimli olmaktadır. Kompozit<br />
tabakalarda ayrılma etkisi yaratan darbe hasarı ise<br />
termografi metodu ile belirlenebilir.<br />
VI SONUÇLAR<br />
Dizayn aşamasında hasar toleransı yaklaşımı ile çok<br />
sayıda yükleme yolunun geliştirilmesi, tek hat içeren<br />
yapıların yerini almıştır. Ancak, esas önemli gelişme<br />
bakımlar esnasında, uçak yapısal bütünlüğünün<br />
emniyetli kontrolü prosedürünün kurulması ile<br />
sağlanır. Bu prosedürde, zaman içinde oluşan<br />
bozulmaların izlenmesi büyük önem taşımaktadır.<br />
Yapısal emniyet üzerinde kırılma mekaniği ve<br />
periyodik kontrollerin önemi hasar toleransı yaklaşımı<br />
ile büyük oranda artmıştır. Bu yaklaşımda NDI<br />
yöntem kapasitesinin ve güvenilirliğinin önemi<br />
büyüktür. Hatalar en az %90 olasılıkla ve %95<br />
güvenilirlikle tespit edilebilmelidir [11]. Hata tespiti<br />
için NDI güvenilirliğini artırıcı alternatif yöntem<br />
kullanımı, kritik bir noktada bir tek metodla<br />
yetinmeyerek doğrulayıcı bir başka yöntemin veya<br />
yöntemlerin varlığı, gerekmektedir.<br />
Hataların mümkün olduğunca erken evrelerde, mikro<br />
boyutta iken, tespiti emniyet açısından gereklidir.<br />
Yorulma, korozyon, kaza etkileri gibi hasarların<br />
birbirleri üzerindeki hızlandırıcı olumsuz etkileri,<br />
kontrol başlangıcının ve aralığının tayini aşamasında,<br />
dikkate alınmalıdır.<br />
VII. KAYNAKLAR<br />
[1] Antona,E.,Critical reviev of various structural<br />
safety concepts, Agard CP-234 Nondestructive<br />
inspection relationships to aircraft design and<br />
materials, Technical Editing and Reproduction<br />
Ltd.,pp.2-1-22,1978.<br />
[2] Engerand, J.L., Fatigue et viellisment des<br />
structures, Ecole Nationale Superieure<br />
D’Ingenieurs de Constructions Aeronautiques,<br />
Toulouse/France, 1985.<br />
[3] Brooks C.L., Integrity real time age degradation<br />
into the structural integrity process, Research and<br />
technology organization meeting proceedings 18,<br />
pp 22-1-12, Canada Communication group Inc.,<br />
1999.<br />
[4] Babak V., Filonenko S., Technical diagnostics of<br />
materials and elements by the method of acoustic<br />
emission, The World Congress, Aviation in the<br />
XXI century, Ukraine National Aviation<br />
University, Kiev/Ukraine, 2003.<br />
[5] Bruce, D., A., Nondestructive detection of<br />
corrosion for life management, Agard CP-565, pp<br />
9-1-8 , Canada Communication group Inc., 1995.<br />
[6] Gaillardon J.M., Establissement D’un programme<br />
de maintenance, Ecole Nationale Superieure<br />
D’Ingenieurs de Constructions Aeronautiques,<br />
Toulouse/France, 1985.<br />
331
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
[7] Armatlı Kayrak, M., Maintenance program policy<br />
for aircraft structure and MSG3 procedure, The<br />
World Congress, Aviation in the XXI century,<br />
Ukraine National Aviation University,<br />
Kiev/Ukraine, 2003.<br />
[8] Wolsfold M., The effect of corrosion on the<br />
structural integrity of commercial aircraft<br />
structure, Research and technology organization<br />
meeting proceedings 18, pp 3-1-7, Canada<br />
Communication group Inc., 1999.<br />
[9] Airbus A300 Nondestructive testing manual,<br />
Airbus Industrie, France.<br />
[10] Armatlı Kayrak M., Uçak bakımında tahribatsız<br />
kontrol yöntemleri, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong><br />
Yayınları, No. 1327, Eskişehir, 2001.<br />
[11] Forney, D.M., Cooper, T.D., The economic<br />
implications of NDE opportunities and payoff,<br />
Agard CP-234 Nondestructive inspection<br />
relationships to aircraft design and materials,<br />
Technical Editing and Reproduction Ltd.,pp.3-1-<br />
15,1978.<br />
332
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
11 EYLÜL KRİZİNİN HAVAYOLU SEKTÖRÜNE ETKİLERİ VE<br />
LUFTHANSA KRİZ YÖNETİMİ ÖRNEĞİ<br />
Ünal BATTAL<br />
e-posta: ubattal@anadolu.edu.tr<br />
Özlem ATALIK<br />
e-posta: oatalik@anadolu.edu.tr<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmada 11 Eylül krizinin öncesi ve sonrası genel<br />
durum ile krizin havayolu sektörü üzerine olan kısa ve<br />
uzun dönemli etkileri ortaya konularak, Avrupa’nın<br />
önde gelen havayolu işletmelerinden Lufthansa’nın<br />
kriz karşısındaki almış olduğu acil tedbirler, kararlar<br />
ve tepkiler incelenmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip olan hava<br />
taşımacılığı sektörünün, hava trafiğinde yaşanan<br />
problemlerinin üstesinden gelindiği taktirde, en hızlı<br />
büyüyen sektörlerden birisi olarak kalması<br />
beklenmektedir[1]. 11 Eylül terör saldırılarıyla büyük<br />
darbe alan havayolu taşımacılığı sektörü 2002 yılında<br />
yaşanan ekonomik durgunluğun da eklenmesiyle<br />
çökme noktasına gelmiştir. Dünyanın en büyük<br />
havayolu şirketleri büyük finansal sıkıntılara girerken,<br />
Swissair, Sabena gibi köklü havayolu işletmeleri<br />
iflaslarını açıklamak zorunda kalmışlardır. Bu krizle<br />
birlikte gökyüzündeki rekabetin yeniden şekilleneceği<br />
düşünülmektedir.<br />
II. KRİZ ÖNCESİ HAVAYOLU SEKTÖRÜ<br />
11 eylül saldırısı sektörün geçmişte karşılaştığı<br />
krizlerden çok daha şiddetli olmuştur. Bunun en<br />
önemli nedenlerinde birisi, saldırıların dünya<br />
genelinde ekonomik durgunluğun yaşandığı bir<br />
dönemde meydana gelmiş olmasıdır. Bu durgunluğun<br />
sinyalleri 11 eylülden çok daha önceleri 2000 yılının<br />
sonlarına doğru, kargo trafiğindeki keskin düşüşle<br />
ortaya çıkmış ve 2001 yılının ortalarında en üst<br />
seviyeye ulaşmıştır. 11 eylül krizini<br />
değerlendirebilmek için 11 eylül öncesinde havayolu<br />
sektörünün yapısının analiz edilmesi gerekmektedir.<br />
2000 yılında en çok zarar eden havayolu işletmelerinin<br />
görüldüğü tablo1 incelendiğinde, 11 eylül öncesinde<br />
derinleşmekte olan bir ekonomik krizin zaten<br />
varolduğu görülmektedir. 2000 yılındaki ekonomik<br />
krizin derinleşmesinin nedenleri ise[2];<br />
-Özellikle uzun mesafeli olmak üzere birçok pazarda<br />
fazla kapasite sorununun yaşanması,<br />
-Düşük maliyetli taşıyıcılar ve fazla kapasite<br />
nedeniyle<br />
gelirlerin düşmesi,<br />
-Yakıt fiyatlarındaki yükselme,<br />
-İşgücü maliyetlerinin yükselmesi<br />
-Avrupa topluluğu kanunları nedeniyle devlet<br />
yardımlarının kısıtlanması<br />
-Amerika ve Japonya ekonomilerindeki durağanlık<br />
Tablo 1. 2000 yılında en çok zarar eden 10 şirket<br />
III. 11 EYLÜL KRİZİ VE ETKİLERİ<br />
11 eylül saldırıları havayolu işletmeleri ve yolcuları<br />
etkilemenin yanında tüm dünyadaki ekonomik sistem<br />
üzerinde de olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden<br />
olmuştur. 2001 yılı sonunda sektörün uluslararası<br />
tarifeli hatlarda toplam kayıpları 12 milyar $ olmuştur.<br />
Bu senaryo içinde iç hat trafiği de göz önüne alınır ise<br />
2001 yılındaki kayıpların miktarı 18 milyar $ dı[3]. 11<br />
Eylül krizinin genel etkileri aşağıdaki biçimde<br />
sıralanmaktadır[4].<br />
-Kapasite ve personel azaltılması,<br />
-Uçuş noktalarında azalma,<br />
-Daha hassas ve arttırılmış güvenlik önlemleri,<br />
-Karlılıklarda yaşanan düşmeler,<br />
-İmalatçıları etkileyen sipariş iptalleri,<br />
-Sigorta maliyetlerindeki belirsizlikler.<br />
Bu genel etkilerin yanısıra 11 eylül krizinin etkilerini<br />
kısa ve uzun dönemli olmak üzere 2 açıdan incelemek<br />
de mümkündür.<br />
A. 11 Eylül Krizinin Kısa Dönemli Etkileri<br />
Yolcu ve Kargo talebindeki ani düşüşler: AEA<br />
üyesi havayollarının yolcu talebindeki: Eylül 10-Ekim<br />
28 arasındaki rakamlara bakıldığında (RPK); Avrupa<br />
333
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
içinde %10.8, Uzakdoğu Avustralya yönünde % 16.7,<br />
Kuzey Atlantik yönüne doğru % 35.2 düşüş<br />
yaşanmıştır.<br />
AEA üyesi havayollarının kargo talebindeki Ocak-<br />
Şubat 2001 arasındaki rakamlara bakıldığında; Kuzey<br />
Atlantik %22.4, Uzak doğu–Avustralya %12.3, düşüş<br />
yaşandığı, Ocak –Aralık 2001 arasında ise Kuzey<br />
Atlantik % 14.3, Uzakdoğu–Avustralya %-1.5 düşüş<br />
yaşandığı görülmektedir. Kuzey Atlantik ve Uzakdoğu<br />
Avustralya pazarı AEA’nın toplam kargo pazarının %<br />
75’ini oluşturmaktadır[2].<br />
Sigorta ve güvenlik maliyetlerinin hızlı bir şekilde<br />
artması: <strong>Havacılık</strong> konusunda sigorta işlemleri yapan<br />
şirketler 17 eylül de yayınladıkları bir bildiri ile hava<br />
taşımacılığı endüstrisinin 3. kişi savaş riski<br />
yükümlülüklerini iptal etmiştir. Önceki yıllarda hiçbir<br />
uygulaması yapılmamış olan bu durum havacılık<br />
endüstrisini bütünüyle tehdit eder bir hal almıştır[3].<br />
Hava trafik kontrol ücretlerinde yaşanan ani<br />
yükselme: Havayolu işletmeleri hava trafik hizmeti<br />
sağlayıcıları ve havaalanları gibi sektör ortaklarıyla<br />
çeşitli işbirlikleri yaparak maliyetlerini kontrol altına<br />
almaya çalışmışlardır.<br />
Yakıt fiyatlarında yaşanan düşme eğilimleri: 11<br />
eylülden itibaren yakıt fiyatları başlangıçta düşmeye<br />
başlamış ancak Ortadoğu’daki olaylar nedeniyle<br />
ortaya çıkan kaygılar sonradan fiyatların yükselmesine<br />
neden olmuştur. Bu durumun devam etmesi halinde<br />
başlangıçta oluşan olumlu etkinin, negatif olacağı<br />
düşünülmektedir.<br />
Kapasite azaltımına bağlı olarak personel sayısının<br />
azaltılması: Krizin hemen ardından 160.000 çalışanın<br />
havayolu işletmelerindeki görevlerine son verilmiş ve<br />
krizin etkileri tam olarak düzelmesine kadar<br />
görevlerine son verilen personel sayısının 200.000’e<br />
kadar yükseleceği beklenmektedir[5].<br />
B. Uzun Dönemli Ekonomik Etkileri<br />
Trafik Tahminleri En genel uzun dönemli etki trafik<br />
tahminleri üzerinde olmuştur. Dünya yolcu<br />
trafiğindeki 2001 yılındaki %3’lük azalma 2002<br />
yılında da olası olmakla birlikte, 2003 yılında %6<br />
oranında bir artma ve 2006 yılına dek ise sektörde<br />
ortalama %4 oranında bir büyüme beklenmektedir.<br />
USA iç hatlarında 2002 de yaşanan azalma, toplam<br />
yolcu sayısındaki azalmanın büyük bir kısmını<br />
oluşturmaktadır. Uluslararası hatlar açısından<br />
bakıldığında, yolcu sayılarında 2002 de %1’lik bir<br />
büyümenin olası olduğu, 2002 ve 2003 yılında %5<br />
oranında bir iyileşme, 2005 ve 2006 da % 4’lük bir<br />
iyileşme beklenmektedir[3].<br />
Avrupa’daki Havayolu İşletmeleri ve Birleşmeler<br />
ICAO, EU ve ikili anlaşmalar aracılığıyla Avrupalı<br />
havayolu işletmelerinin işbirliği yapabilmeleri ve<br />
2002-2006 Büyüme TahminleriUluslararası Tarifeli Yolcular<br />
2001-2005 büyüme oranları 2002-2006 büyüme oranları<br />
Şekil 1. 2002/2006 Büyüme Tahminleri [5]<br />
birleşmeleri için milli kanunların yeniden<br />
düzenlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte Açık<br />
Semalar anlaşması, Avrupa Birliğinin Roma<br />
anlaşmasından sonra yapılmasından dolayı bu<br />
kapsamda da yeni düzenlemeler yapılması, bir<br />
gereklilik durumundadır. Havayolu işletmelerinin<br />
birleşmeler konusundaki katı tutumun da ortadan<br />
kaldırılması bir gerekliliktir. Bu kapsamda<br />
birleşmenin getireceği faydalar ise aşağıdaki biçimde<br />
sıralanmaktadır.<br />
-Genişleyen Avrupa pazarından daha çok pay almak,<br />
-Genişleyen uçuş ağı ve bölgelerindeki pazarlama<br />
faydalarından en üst seviyede faydalanmak,<br />
-Kuzey Atlantik pazarında ABD havayolu işletmeleri<br />
ile<br />
rekabet edebilmek,<br />
-Havayolu işletmelerinin maliyetlerinin azaltılması,<br />
-Sektör içerisindeki yıkıcı rekabetin azaltılması<br />
Avrupa’da faaliyet gösteren havayolu işletmelerinin<br />
birleşememe nedenleri aşağıdaki biçimde<br />
sıralanmaktadır[2].<br />
-Pazara hakim olan yerleşik havayolu işletmelerinin<br />
üçüncü ülkelerle yapacakları birleşme ve devir<br />
almalarda milli kanunlar nedeniyle kısıtlamalar<br />
olması,<br />
-ABD havayolu işletmelerinin Avrupa’daki her<br />
noktadan ABD’deki her noktaya uçuşlarının olmasına<br />
karşılık, Avrupalı havayolu işletmelerinin Avrupa’nın<br />
her noktasından ABD’ye uçuşlarının olmaması,<br />
-Milli kanunların küçük havayolu işletmelerinin uçuş<br />
ağlarını genişletmesini teşvik etmesi ve devlet<br />
yardımları aracılığıyla teşviklerin olması.<br />
Bölgesel Değişiklikler: Asya Pasifik bölgesinde<br />
sektörde önemli yere sahip bazı havayolu<br />
işletmelerinin 2002 yılının ilk yarısındaki genel<br />
durumları oldukça ümit verici olmuş ve en iyi<br />
iyileşme bu bölgede görülmüştür. Bölgede Çin önemli<br />
gelişmeler göstermiş, diğer bazı Asya pazarlarında<br />
güvenlik önlemlerinin en üst seviyede olması<br />
nedeniyle turist trafiğindeki artıştan karlar elde<br />
edilmiştir. Japonya ve ABD pazarındaki talebin<br />
yetersiz olması sonucu Trans Pasifik hatlarında düşüş<br />
334
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
yaşanırken, Kore’den dış seyahatler güçlü bir şekilde<br />
büyümüştür[3].<br />
Tablo 2. Büyüme Tahminleri [3]<br />
<strong>Yüksek</strong><br />
Düşük<br />
China %9.5 Argentina %1.6<br />
UAE %8.5 Israel %0.0<br />
Thailand % 8.1 Chile %12.<br />
Malaysia %8.0 Uruguay %1.2<br />
Turkey %5.9 Brazil %1.5<br />
Orta doğudaki havayolu işletmelerinin durumu ise<br />
adeta karışık bir resme benzetilmektedir.<br />
Ortadoğu’daki belirli uçuş hatlarında seyahat eden<br />
yolculara yönelik yüksek güvenlik önlemleri, bu<br />
hatlardan çıkış yapan yolcuların sayısında azalmalara<br />
neden olmuştur. Aynı zamanda Dubai’deki altyapı<br />
gelişmeleri sonucunda bu pazarda önemli bir büyüme<br />
söz konusu olmuştur.<br />
Latin Amerikalı taşıyıcıların operasyonları ABD deki<br />
şartlarla çok yakından ilişkilidir. ABD pazarındaki<br />
düşüş Arjantin’deki ekonomik karmaşanın negatif<br />
etkisiyle birleşince 2001 yılının etkilerinin düzelmesi<br />
oldukça yavaş olmuştur. Hem yolcu hem de kargo<br />
trafiğinde belirgin düşüşler olmuştur.<br />
Dünya genelinde en yavaş iyileşme ABD pazarında<br />
olmuştur. Yolcu güveninin tekrar geri sağlanmasına<br />
karşın, uygulanan yüksek güvenlik önlemleri<br />
nedeniyle toplam seyahat süresinin artması ve<br />
ekonomik belirsizliklerin devam etmesi sonucu yolcu<br />
trafiğindeki gelişme 11 eylül öncesinden daha düşük<br />
olmuştur. ABD havayolu işletmelerinin zararlarının<br />
büyük bir kısmının uygulanan arttırılmış güvenlik<br />
önlemleri nedeniyle yolcuların seyahat etmekten<br />
kaçınmalarından kaynaklandığını düşünmekte ve bunu<br />
da (the hassle factor) zorluk çıkarma faktörü olarak<br />
isimlendirmektedir[3].<br />
Avrupa havayolu sektörünün geleceğine bakıldığında:<br />
3-5 sayıda havayolu işletmesinin uçuş ağlarında hakim<br />
hale geleceği, düşük maliyetli havayolu taşıyıcılarının<br />
faaliyetlerini sürdüreceği, Niche taşıyıcılar olarak<br />
nitelenen ve genellikle belirli hatlarda hizmet veren<br />
küçük havayolu işletmelerinin varlığını sürdüreceği,<br />
uzun dönemde maliyetleri azaltma gerekliliği, işgücü<br />
sözleşmelerinde yeniden anlaşmalar yapmak,<br />
kontrollü ücret artışları, ikram yer hizmetleri ve bakım<br />
konusunda dış tedarik ve yeniden yapılandırma<br />
gerekliliği gibi tahminlerin söz konusu olacağı<br />
düşünülmektedir[2].<br />
Değişen Seyahat Şekilleri: Seyahat talepleri, şekilleri<br />
ve beklentilerinin değişmesi nedeniyle 11 eylül öncesi<br />
duruma dönülmesi tam olarak mümkün değildir. Bu<br />
durumun en çarpıcı kanıtı Avrupa havayolu pazarında<br />
düşük maliyetli taşıyıcıların sayısındaki artıştır. 11<br />
eylül olayları nedeniyle havayolu sektörünün<br />
genelinden büyük bir kriz yaşanırken, sektördeki<br />
düşük maliyetli taşıyıcılar beklenmeyen bir büyüme<br />
göstermektedir. Bu büyümenin geçici bir durum<br />
olmadığı, gelecekte de düşük maliyetli taşıyıcıların<br />
tüm hizmetleri sunan büyük havayolu işletmelerine<br />
olan meydan okumalarının devam edeceği<br />
düşünülmektedir[3].<br />
11 eylül etkisinin ekonomik durgunlukla birleşmesiyle<br />
iş amaçlı pazar önemli bir biçimde etkilenmiştir. Bu<br />
seyahat pazarındaki düşüş, havayollarının gelirlerini<br />
büyük ölçüde etkilemektedir. İş amaçlı pazar<br />
talebindeki düzelme ekonomik düzelme ile çok yakın<br />
ilişki içerisindedir. Bu uluslararası havayolu<br />
sektörünün finansal performansının gelişmesi için en<br />
önemli gerekliliktir. 11 eylül sonrası havayolu<br />
işletmeleri ilk olarak, talebe uygun kapasite sorunu ve<br />
trafiğin arttırılması gerekliliğiyle yüzyüze<br />
gelmişlerdir. Buna ilave olarak en belirgin etki, iş<br />
amaçlı trafikten elde edilen gelirin azalmasıdır. Bu<br />
durum sektörün 2004 yılındaki finansal sorunları<br />
aşmasını zorlaştıracaktır[2].<br />
IV. 11 EYLÜL SONRASI HAVAYOLU<br />
SEKTÖRÜ<br />
Havayolu sektöründeki inişler ve çıkışlar dünya<br />
ekonomisinde önemli dalgalanmalar yaratmaktadır. 2.<br />
dünya savaşından itibaren 50 yıldan daha fazla bir<br />
süre içinde Avrupa havayolu sektörü, trafik de sadece<br />
bir kez düşüş yaşamıştır. 1991 yılında devam eden<br />
ekonomik durgunluk ve körfez savaşının etkilerinin<br />
birleşmesiyle toplam trafikte % 6 oranında bir düşüş<br />
yaşanmıştır. 11 eylül saldırıları ise, 1991 yılında<br />
yaşananlarla kıyaslanamayacak kadar çarpıcı etkiler<br />
yaratmıştır [3].<br />
Saldırılardan önce ABD ve Avrupa arasındaki trafikte<br />
belirgin bir büyüme bulunmamakla birlikte, saldırılar<br />
sonrasında ise büyüme negatif duruma gelmiştir. Eylül<br />
ayında taleplerde %13’le başlayan düşüş, ekim ve<br />
kasım aylarında en uç noktaya ulaşmıştır. Bu etki tatil<br />
amaçlı seyahatlerden (%11) ziyade iş amaçlı<br />
seyahatler (%31) üzerinde odaklanmaktaydı. Tatil<br />
amaçlı trafikte kasım ayında düşüş % 24 e ulaşırken,<br />
iş amaçlı trafikteki düşüş % 42 olmuştur. Eylül ayında<br />
gelirlerde % 3 düşüş, kasımda ise %4 düşüş olmasına<br />
rağmen, kasım ayına kadar Avrupalı taşıyıcılar<br />
kapasitelerinde bir azaltmaya gitmemişlerdir.<br />
Genellikle taşıyıcılar hat kapatma, uçak büyüklükleri<br />
ve frekenslarda küçülmeye giderek kapasitelerini<br />
ayarlamışlardır.<br />
V. 11 EYLÜL KRİZİ VE LUFTHANSA<br />
Havayolu sektöründe geçmiş 10 yıla bakıldığında.<br />
2000 yılına kadarki dünya havayolu trafiği 1991 yılı<br />
dışında her yıl düzenli bir biçimde büyüme<br />
göstermiştir.<br />
335
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Dünya yolcu trafiği (RPK)<br />
Şekil 2. Dünya Yolcu Trafiğindeki Büyüme<br />
Şekil 3’de de görüldüğü gibi hava trafiğindeki büyüme<br />
oranları yüksek derecede dönemsellik göstermektedir.<br />
Bu dönemsellik ekonomik büyüme ve krizlerle çok<br />
yakından ilişkilidir[7].<br />
Yıllık büyüme<br />
Dünya yolcu<br />
trafiği (RPK)<br />
Gayri safi milli hasıla (GDP)<br />
Şekil 3.Yıllık Büyüme Oranları<br />
Havayollarında rekabet devlet işletmeleriyle özel<br />
işletmeler arasındadır. Büyük taşıyıcıların birçoğu<br />
devletlerin koruması altında faaliyetlerini<br />
sürdürmektedir. İyi yönetilmeyen ve zarar eden<br />
havayolu işletmeleri pazardan çıkmaya devam ettiği<br />
sürece havayolu sektöründe kar ve zarar dönemleri<br />
ortaya çıkmaya devam edecektir.<br />
Net kar oranı<br />
KAR<br />
ZARAR<br />
Şekil 4. Yıllar İtibarıyla Kar ve Zarar Dönemleri[7]<br />
Havayollarını yönetmek dönemselliği yönetmektir.<br />
Yönetim için 1 yada 2 yıl işlerin iyi gitmesi yeterli<br />
olmamaktadır. Doğru yönetim biçimi tüm dönemlerde<br />
değer yaratmaktır. Havayolları ya uzun dönemde<br />
devlet desteklerine güvenerek bu durumu kabul<br />
edecekler yada karlılıklarını en üst noktalara taşımaya<br />
çalışacaklardır. Lufthansa hizmet üretiminde esneklik,<br />
etkili gelir yönetimi, sürekli maliyet kontrolü,<br />
kontrollü büyüme ve risk almayarak ikinci alternatifi<br />
tercih etmiştir. 1991-92 krizi esnasında Lufthansa<br />
stratejisini tedbirli bir büyüme yönünde belirlemiş ve<br />
riski azaltmakta esnekliği en önemli araç olarak<br />
kullanmıştır. Bu kapsamda; Lufthansa iş kontratlarını<br />
iş gücü esnekliği sağlayacak şekilde yeniden<br />
yapılandırmıştır. Filo stratejisinde ise uçak tipi seçimi,<br />
uçakların yaş ortalaması, kısa dönemli teslimat<br />
seçeneklerinde uçak sağlayıcılarla yapılan anlaşmalar<br />
ve uçak satış fırsatları gözönüne alınarak esneklik<br />
sağlamıştır[7].<br />
2000 yılının sonlarında seyahat talebindeki düşüşün<br />
ilk sinyalleri görülmeye başladığında şirketin<br />
genişleme programları, uzun dönemli verimliliği<br />
arttırmak için maliyetlerde sürdürülebilir bir azaltmayı<br />
hedeflemiştir. 2001 baharında bu program uygulama<br />
konulmuş ve uçaklardaki D check bakımı gibi tüm<br />
şirketin gözden geçirilmesi seklinde dizayn edilmiştir.<br />
Eylül 2001 de her bir yatırım, proje ve süreç, D check<br />
projesi kapsamında tek tek gözden geçirilerek,<br />
yönetimin hızlı ve etkili karar alması sağlanmıştır.<br />
2001’in başlarında D check uygulanmaya<br />
başladığında çalışanların itirazlarıyla karşılaşılmış,<br />
pilotlar mayıs 2001’de ücretlerine artış isteyerek greve<br />
gitmişler, bu kapsamda D check projesi daha kritik<br />
hale gelmiştir. 2001 yazında talebin düşüşü ve<br />
ekonomik durumdaki kötüleşme ile havayolu bu<br />
durumun üstesinden gelebilmek için küçük bir<br />
miktarda kapasite azaltımına giderek temmuz 2001’de<br />
2 uzun menzilli uçağını hizmet dışı bırakmıştır[7].<br />
A. 11 Eylül Sonrası Acil Tedbirler<br />
Kuzey Amerika hava sahasının tamamen kapatılması<br />
büyük bir karışıklığa yol açmış ABD’ye giden ve<br />
ABD’den gelen 5000 yolcuyu taşıyan 23 Lufthansa<br />
uçağı bu durumdan etkilenmiştir. Uçaklar Toronto<br />
Montreal, Vancouver, Halifax, Gander, Bermuda ve<br />
İzlanda’ya yönlendirilmiştir. Bu uçakların bir çoğu 5<br />
gün sonra geri dönebilmiştir. Aynı zamanda Lufthansa<br />
zor durumda kalan yolcularına yardım amacıyla<br />
Gander ve Halifax’a özel yardım ekibini göndermiştir.<br />
ABD ve Ortadoğu’ya çekilen uçuş planları tekrar<br />
düzenlenmiştir. Ortadoğu’da konaklayan ekiplere<br />
hizmet etmeye yönelik olarak Antalya’da geçici bir<br />
merkez oluşturulmuştur. Hassas Ortadoğu<br />
istasyonlarındaki Lufthansa çalışanları aileleri ile<br />
birlikte tahliye edilmiştir. Yeni güvenlik prosedürleri<br />
derhal uygulamaya konulmuş, sigorta şirketlerinin<br />
gelecekteki savaş ve terör risklerini kabul etmemeleri<br />
nedeniyle geçici çözümler bulunmuştur[7].<br />
336
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
B. Orta Vadeli Planlamanın Gözden Geçirilmesi<br />
AEA’nın aylık trafik rakamları körfez savaşı<br />
sırasındaki trafik düşüşünü göstermektedir. Şekil 5’e<br />
bakıldığında havayolu işletmelerinin karakteristiği<br />
olan yazın yüksek trafik talebi kışın ise düşük trafik<br />
talebi görülmektedir. 1991 yılında körfez savaşının<br />
başlamasıyla trafik talebinin beklenen düşüşten %30<br />
daha fazla azaldığı görülmektedir[7].<br />
Körfez savaşı<br />
11 Eylül<br />
AEA Trafik Talebi-RPK<br />
Şekil 5. AEA Trafik Talebi<br />
Bu durumu aşağıda şekil 6’da verilen patternlerle<br />
açıklamak mümkündür. Tabloda görülen V patterni<br />
tek bir olayın olması ve ardından hızlı bir iyileşme<br />
durumunu göstermektedir. “U” patterni düzensiz bir<br />
ekonomik çevredeki dış tehdit olması ve havayolu<br />
işletmelerinin gösterdikleri direnç halidir. “L” patterni<br />
ise çevresel faktörler veya tutumlarda sürekli<br />
değişiklik sonucu olabilecek değişimi<br />
göstermektedir[7].<br />
6<br />
Trafik talebi<br />
%33<br />
12 ay<br />
6 ay<br />
%12<br />
Şekil 7. Aylık Trafik Düzelme Trendleri<br />
(IATA Uluslararasi Yolcu Trafiği)<br />
beklenmektedir. Trafikteki düzelme beklentisi<br />
olasılığı 12 ay yerine 24 ayda gerçekleşecektir. Bu<br />
durum kış senaryosu olarak nitelenen ve<br />
Lufthansa’nın da seçmiş olduğu temel kriz<br />
senaryosudur. En kötü senaryoya göre ise, asıl<br />
büyüme kaçırılmış olacak ve havayolları kendilerine<br />
yeni bir yön vermek durumunda kalacaklardır[7].<br />
En iyi durum<br />
senaryosu-“don”<br />
Kış senaryosu<br />
En kötü<br />
senaryo “buz”<br />
12 ay 24 ay<br />
12 ay<br />
Körfez savaşı<br />
AEA Trafik Talebi-RPK<br />
Şekil 8. Kriz Senaryoları<br />
Don<br />
Tek bir olay ve<br />
hızlı iyileşme<br />
Geçici<br />
ekonomik<br />
kriz<br />
Sürekli<br />
yapısal<br />
durgunluk<br />
Zaman<br />
Şekil 6. Paternler<br />
1991’deki kriz “V” patterninin üstüne “U” patterninin<br />
konulmuş hali olarak değerlendirilebilmektedir.<br />
Trafikteki düzelme krizden 12 ay sonra normal<br />
büyüme periyoduna ulaşmıştır. 2001 yılındaki krizde<br />
ise, yaygın bir belirsizlik söz konusu olmuştur. Kısa<br />
sürede başarıya ulaşması şüpheli görülen ABD’nin<br />
Afganistan’a olan müdahalesi bu belirsizliğe katkıda<br />
bulunmuştur.<br />
1974 deki petrol krizinden bu yana ilk kez ABD,<br />
Avrupa ve Asya ekonomileri durgunluk içerisine<br />
girmiş ve en iyimser senaryonun seçilmesi halinde bile<br />
1991 yılındakine benzer trafik kalıbı olması<br />
Yaz uçuş<br />
planları<br />
Şekil 9. AEA Trafik Talepleri ve Senaryolar<br />
C. Kararlar ve Tepkiler<br />
Üç kriz senaryosuna göre çeşitli tedbirler alınmıştır.<br />
Çoğu havayolu gibi Lufthansa’da trafik talebindeki<br />
düşüş karşısında kapasitesini % 20 oranında azaltmış,<br />
43 adet uçağını geçici olarak hizmet dışı bırakarak alt<br />
üst olmuş havayolu pazarının dışında kalmaksızın<br />
faaliyetlerini bu kalıplara uygun bir biçimde<br />
düzenlemiştir. Temel senaryoya göre 2 yıl sonra<br />
düzelme beklentisinde içinde olan Lufthansa birçok<br />
havayollarından farklı bir yaklaşım uygulayarak,<br />
Kış<br />
337
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
herhangi bir toplu işten çıkarma yoluna gitmemiştir.<br />
Bu durum, çok özel Lufthansa ruhu ve<br />
dayanışmasıyla, personel çıkarımına gidilmeksizin<br />
önemli miktarda kapasite azaltımına gidilerek<br />
mümkün olmuştur. Bu esneklik herhangi bir iyileşme<br />
olmadan Lufthansa’nın krize hızlı bir tepki vermesini<br />
sağlamıştır. Şirketin nakit akışı maksimize edilerek<br />
kısa vadedeki bütün yatırım ve projeleri durdurulmuş<br />
sadece operasyonun gerektirdiği ve stratejik projeler<br />
devam etmiştir. Böylece 2002 yılındaki proje<br />
harcamalarının % 65’i azaltılmıştır. Gelirlerin istikrarı<br />
için sektörle uyumlu bir biçimde ilk önceleri fazla<br />
kapasitenin azaltılması yapılmış, daha sonraki aylarda<br />
çok tedbirli bir kapasite artışına gidilmiştir[7].<br />
Kapasite (ASK)<br />
11 Eylül<br />
-43 Uçak<br />
Yeni Yıl<br />
Şekil 10. Kapasite Düzenlemesi<br />
+18 Uçak<br />
Paskalya<br />
Hafta<br />
11 eylülden sonraki senaryolara bakıldığında<br />
tahminler doğru çıkmıştır. Afganistan’daki müttefik<br />
güçlerin hızlı bir başarıya ulaşması nedeniyle bu<br />
durumun Avrupa hava trafiğine yansımaları<br />
beklenilenden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkmıştır.<br />
Nisan 2002 sonrasında gözlenen talepteki azalmalar<br />
yaz tarifesi için sunulan arzdaki kasıtlı azaltma<br />
nedeniyle oluşmuştur. Burada önemli olan sektörün<br />
önceki büyüme seviyelerine ne kadar zaman içerisinde<br />
ulaşacağı ve sağlıklı büyümenin başlayabilmesi için<br />
havayolu taşımacılığı sisteminin nasıl yeniden<br />
yapılandırılacağıdır.<br />
VI. SONUÇ<br />
Emniyet ve güvenlik havacılık endüstrisinde en önem<br />
verilen konuların başında gelmektedir. 11 eylül<br />
saldırılarında sivil uçakların bir “savaş silahı” gibi<br />
kullanıldığı görülmüştür. Bu nedenle gelecekte<br />
oluşabilecek buna benzer olayları önlemek amacıyla<br />
havacılık sektöründeki güvenlik prosedürlerinin<br />
topyekün olarak yeniden gözden geçirilmeleri, en<br />
büyük gerekliliktir. Bu kapsamda havayolu işletmeleri<br />
kendi güvenlik prosedürlerini güçlendirme<br />
çalışmalarına hızlı bir biçimde başlamışlardır.<br />
Güvenlikte koordinasyon gerekliliği nedeniyle tüm<br />
dünyada havacılık sektörünün önemli oyuncuları<br />
arasında işbirliği olması gerekmektedir. Bu nedenle<br />
IATA global havacılık güvenliği faaliyet grubu<br />
(GASAG) adı altında bir koalisyonunun kurulmasına<br />
önderlik etmiştir. Bu faaliyet grubu içinde ticari<br />
havayolu organizasyonları, sendikalar, havaalanları ve<br />
hava aracı üreticileri bulunmaktadır.<br />
Güvenlik prosedürlerinin etkili bir biçimde<br />
düzenlenmesi ve global havacılık güvenlik sisteminin<br />
oluşturulması için;<br />
-<strong>Havacılık</strong> güvenliği maliyetleri devletlerin genel<br />
gelirlerinden karşılanmalıdır.<br />
-Terörizm ve yasadışı eylemlerle daha etkili bir<br />
biçimde mücadele edebilmek için hükümetler<br />
arasındaki bilgi paylaşımı, daha fazla işbirliği ve<br />
uluslararası risk değerleme sistemi gerekmektedir.<br />
-Global bir güvenlik sistemi oluşturulabilmesi için<br />
uluslararası global standartlar kabul edilerek, ortak<br />
güvenlik önlemleri belirlenmelidir.<br />
-Yolcuların tanınmasında ve risk düzeylerinin<br />
belirlenmesinde modern teknolojide en üst seviyede<br />
yararlanılmalıdır.<br />
-Uzun mesafeli hatlarda etkili güvenlik sistemlerinin<br />
yolcuya güçlükler getirmesi nedeniyle çok gerekli<br />
olmadığı düşünülmesi nedeniyle Biometric tanımlama<br />
teknolojisi sistemi kullanılmalıdır.<br />
-Uçuş ekibi öldürücü silahlarla donatılmamalı,<br />
güçlendirilmiş kokpit kapıları yasadışı bir eylem<br />
durumunda kokpit güvenliğine hizmet etmelidir.<br />
-Güvenlik tedbirleri birçok sistem gibi öldürmeye<br />
yönelik değil, korunmaya yönelik dizayn edilmelidir.<br />
Sigorta global bir sorun olması nedeniyle global bir<br />
çözümü gerektirmektedir.<br />
-IATA şirketlerin ödeyebileceği primlerde, iptal<br />
edilmeyebilir, eşit şartlarda ve evrensel bir 3. kişi<br />
savaş riski sigortasının olmasını desteklemektedir.<br />
-Hükümetler uçaklar bir terör silahı olarak kullanıldığı<br />
zaman, insanları ve malları koruyacak bir rol<br />
üstlenmelidirler.<br />
-IATA ve ICAO, hükümetler ve sigortacılarla ayrı ayrı<br />
görüşmeler yaparak global bir sigorta fonu<br />
oluşturmuşlardır. Bu fonun operasyonel olabilmesi<br />
için Avrupa ve Amerika’daki sigortacılar fona bir<br />
bütün olarak destek vermeleri gerekmektedir.<br />
11 Eylül krizinde büyük kayıplar yaşayan havayolu<br />
işletmelerinin maliyetlerini azaltarak ve kapasitelerini<br />
yeniden düzenleyecek bir yapılanmaya yönelerek<br />
krizden başarılı bir şekilde çıkmışlardır. Sektörün bu<br />
ve buna benzer krizlerden daha güçlü bir şekilde<br />
çıkabilmesi için, havayolu işletmeleri, havaalanları ve<br />
altyapı sağlayıcılar bir bütün olarak hareket etmelidir.<br />
Uluslararası havacılık, sektör üzerinde en yoğun<br />
düzenlenmelerin yapıldığı bir faaliyet alanıdır.<br />
Değişen ekonomik şartlara uyum sağlayabilmek için<br />
havayollarının bu düzenlemeleri kontrol edebilme<br />
olanağı sınırlıdır. Düzenlemelerin kontrolü ve<br />
serbestleşme ancak Şikago konvansiyonu ile<br />
338
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
mümkündür. IATA devletlerarası ikili ve çoklu<br />
anlaşmalarda genel bir serbestleşme önermektedir.<br />
Havayolları birçok diğer sektör için de cazip olan<br />
uluslararası ortaklıklara ve sermayeye ulaşmada<br />
kolaylıklar istemektedir. Hükümetler havayollarının<br />
içerisinde bulunduğu gerçekleri gözönüne alarak<br />
hareket etmelidir. Sektörün global tüketime hizmet<br />
edebilmesi ve işletmelerin verimlilik ihtiyacının<br />
karşılanması için birleşmeler gereklidir.<br />
Devlet yardımları için lobi faaliyeti yapmak kriz<br />
yönetiminin en önemli unsurlarından birisi haline<br />
gelmiştir. 11 eylül sonrasında ABD hava sahasının<br />
uçuşlara kapatılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar<br />
için bile Avrupa topluluğundaki devlet yardımları katı<br />
bir şekilde kısıtlanmıştır. Devlet yardımlarının bir<br />
başka şekli olmamasına rağmen ulusal havayollarının<br />
açık bir şekilde korunması veya gizli olarak<br />
desteklenmesi hala çok yaygın olan bir uygulamadır.<br />
Finansal açıdan kötü durumda olan ve desteklenen<br />
havayolları, devlet yardımlarını pazar payını ve<br />
doluluk oranını arttırmak, trafiği teşvik etmek ve daha<br />
düşük fiyatlar vermek için kullanmaktadır. Bu durum<br />
karlı çalışan havayollarının doğru yönetim biçimini<br />
cezalandırmak şeklinde anlaşılmaktadır. AB tam<br />
serbestleşmenin son adımını başlatmış olması<br />
nedeniyle uzun dönemde Avrupa’da havayolu<br />
sektörünün karlılığı artacaktır. Tam olarak<br />
özelleştirilmiş bir çevrede, tüm havayolları<br />
dönemselliği yönetmede güçlenecek ve uzun dönemli<br />
başarıyı yakalamaya çalışacaklardır. Havayolu<br />
sektörünün yapısında olan bu dönemsellik, başarılı bir<br />
yönetim için gereklidir. Bununla birlikte yaşanan<br />
krizin yönetilmesi yalnızca kriz öncesi duruma<br />
dönmeye yardım etmemekte aynı zamanda daha<br />
sağlıklı bir sektör yapısını sağlamaya çalışmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Air Transport Action Group. (ATAG), The<br />
Economic Benefits of Air Transport, 2003<br />
[2] R. Doganis, Beyond The Crisis: The Airline<br />
Business In The 21. Century, LACC ,<br />
Luxembourg, 22 May 2002<br />
[3] G. Bisignani, A Review Of Air Transport<br />
Following September 11, IATA, 2003<br />
[4] O. Vural, Türkiye <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Endüstrisi<br />
Ekonomik ve Yapısal Analiz, Yayınlanmamış<br />
Konferans Notları, İstanbul, 2001<br />
[5] J. de la Camara, Weathering The Storm, IATA,<br />
GAD 02 Hamburg, 23 october 2002<br />
[6] M. Alderighi, A. Cento, European Airlines<br />
Conduct After September 11, Journal Of Air<br />
Transport Management, 2003<br />
[7] H. Hatty, S. Hollmeier, Airline Strategy In The<br />
2001/2002 Crisis- The Lufthansa Example,<br />
Journal Of Air Transport Management, Vol: 9,<br />
2003<br />
339
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVAYOLU İŞLETMELERİNDE MÜŞTERİ VE MÜŞTERİ DEĞERİ<br />
YARATMA KAVRAMINA FONKSİYONEL BİR YAKLAŞIM<br />
Devrim GÜN 1 Hatice KÜÇÜKÖNAL 2<br />
e-posta: dgun@anadolu.edu.tr<br />
e-posta: hkucukon@anadolu.edu.tr<br />
1 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O., Eskişehir<br />
2 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Y.O., Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Ürün yönelimli pazarlama yaklaşımından müşteri<br />
yönlü pazarlama yaklaşımına doğru yaşanan<br />
değişimde, müşteri ve müşterinin elde tutulması,<br />
müşteri bağlılığının geliştirilmesi, bir pazarlama<br />
sorunu ve stratejik bir amaç halini almıştır.Havayolu<br />
işletmeleri günümüzde fiyat dışı rekabet yöntemlerini<br />
kullanarak faaliyetlerini sürdürme yoluna gitmekte,<br />
varlıklarını sürdürebilmek ve rekabet üstünlüğü elde<br />
edebilmek amacıyla müşteri bağlılığı yaratma<br />
amacına yönelmektedir.Yeni ekonomide gücün<br />
müşterilerin elinde olduğu artık tartışılmamaktadır.<br />
Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte güç<br />
müşteriye geçmiş, bu da işletmelerin ürün odaklı<br />
değil, müşteri odaklı olmaları gereğini doğurmuştur.<br />
Günümüzde müşteri bağlılığı, havayolu işletmelerinin<br />
ellerinde tutması gereken en önemli değer olarak<br />
yükselmektedir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Ulaştırma sektörünün önemli bir alt sektörü olan<br />
havayolu ulaştırma sektörü; faaliyet konusu,<br />
faaliyetleri yürüten kurum ve kuruluşlar, kullanılan<br />
ileri teknoloji ürünü araçlar ve donanım, özel altyapı<br />
ve haberleşme sistemleri, nitelikli insan gücü, hizmet<br />
verilen insanlar, ulusal ve uluslararası özelliğe sahip<br />
kurallar ve mevzuat konularının oluşturduğu önemli<br />
bir sistemdir.[1] <strong>Sivil</strong> havacılık sektörünün bir alt<br />
sektörü olan hava taşımacılığı sektörü, kısa sürede çok<br />
hızlı teknolojik ve yapısal değişiklikler gösteren bir<br />
sektördür. Bir yandan geniş kapasiteli, yakıt tasarrufu<br />
sağlayan, düşük gürültü ve emisyon seviyelerine sahip<br />
uçakların geliştirilmesinin, havayolu işletmelerinin<br />
faaliyetleri, yönetimi, hizmet kalitesi ve kapsamı<br />
üzerinde büyük ölçüde etkisi olurken; diğer yandan<br />
serbestleşme, özelleştirme, sektörün daha ticari bir<br />
yapıya dönüştürülmesi ve işbirliklerinin oluşturulması<br />
da sektörün yapısını değiştirmiş ve sektörü<br />
tüketicilerin hakim olduğu bir pazara dönüştürmüştür.<br />
1990’lı yıllar bir yandan hizmet sektörlerinin<br />
ekonomide ağırlık kazanması, bir yandan<br />
küreselleşmenin tüm dünyayı ve tüketicileri hızla<br />
birbirine yakınlaştırması ve aynı zamanda da yerel ve<br />
global ölçekte rekabetin oldukça yoğunlaşması<br />
sonucunda, pazarlama paradigmasında yeniden pazar<br />
ve müşteri yönlü değişimlerin hızlanmasına neden<br />
olmuştur. 1999’da dünyanın önde gelen havayolu<br />
işletmeleri arasında yapılan bir araştırma; müşteri<br />
tatmini ve müşteri bağlılığı yaratılmasının, havayolu<br />
işletmelerinin finansal amaçlarına ulaşmalarında en<br />
önemli iki strateji olarak değerlendirildiğini ortaya<br />
koymuştur.[2]<br />
Günümüz işletmeleri, müşteri ile kurulan ilişkilerin<br />
ürün ya da hizmet satışının gerçekleşmesiyle<br />
bitmediğinin farkındadır. Bu nedenle işletmeler,<br />
özellikle müşteri memnuniyetinin sağlanması<br />
konusuna eğilerek, işletmeyi çevreyle ilişki kuran tüm<br />
unsurlarıyla bir bütün olarak ele almak zorunluluğu<br />
duymaktadır. Yoğun rekabetin yaşandığı günümüz<br />
pazar şartlarında başarılı olmanın anahtarı, ürün ve<br />
hizmetlerle müşteri tatminini sağlamaktır.[3]<br />
Havayolu işletmeleri de yeni bir müşteri kazanma<br />
maliyetinin, var olan bir müşteriyi elde tutmaktan çok<br />
daha maliyetli olduğunu bilmektedir.[4] Çünkü<br />
mevcut müşteriler işletmenin ürün/hizmetlerini<br />
bilmekte, markasını tanımakta ve ürün/hizmetlerin<br />
performansından tatmin olmuş durumda<br />
bulunmaktadır.<br />
I. HAVAYOLU İŞLETMELERİ İÇİN PAZAR VE<br />
MÜŞTERİ KAVRAMI<br />
Hava taşımacılığı sektöründe rekabetin artması,<br />
trafiğin düşmesi, yeni hat ve pazarların oluşturulma<br />
isteği, tüketicilerin satın alma alışkanlıklarının<br />
değişmesi, maliyetlerin artması, müşteri bağlılığının<br />
sağlanabilmesi gibi unsurlar, havayolu işletmelerini<br />
pazar ve müşteri yönlü olmaya iten başlıca<br />
nedenlerdir. Pazarlama stratejilerini başarılı bir<br />
biçimde uygulamak isteyen havayolu işletmeleri,<br />
hizmetleriyle ilgili olarak şu andaki ve potansiyel<br />
pazarları hakkında tam bilgiye gereksinim<br />
340
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
duymaktadır. Bu bağlamda, havayolu işletmelerinin<br />
hangi pazar bölümünde faaliyet göstereceğine ve bu<br />
pazarlarla ilgili bilgileri toplamak amacıyla hangi<br />
pazar araştırma tekniklerinden yararlanacaklarına<br />
karar vermeleri oldukça önemlidir. Havayolu<br />
işletmeleri; müşterileri tanımlayabilmeli, onları<br />
tüketicilerden ayırt edebilmeli ve pazarlarını<br />
bölümleyerek her bir pazar bölümünde yer alan<br />
müşterilerin istek ve ihtiyaçlarını<br />
belirleyebilmelidirler. Ancak en önemlisi, sektörün<br />
dinamik yapısı gereği, gelecekte müşterilerin istek ve<br />
beklentilerinde oluşabilecek değişiklikler de göz<br />
önüne alınmalıdır.[5]<br />
Hızla değişen ekonomik koşullar ve yoğun rekabet<br />
ortamı, işletmeleri pazarlama çabaları üzerinde daha<br />
dikkatli bir biçimde eğilmeye itmektedir. Çağdaş<br />
pazarlama anlayışının odak noktası, müşterilerin istek<br />
ve ihtiyaçlarına göre ürün/hizmet üretmek ve<br />
müşterileri en iyi biçimde tatmin etmektir. Bunun<br />
sonucu olarak, pazarlama çabalarının odak noktasını<br />
müşterilerin oluşturduğu gerçeğini işletmelerin sürekli<br />
olarak göz önünde tutmaları ve müşteri odaklı bakış<br />
açısını benimsemeleri gerekmektedir.[6] Zaten<br />
pazarlamada oluşan değişim de, müşteri odaklı olmayı<br />
zorunlu kılmaktadır. Müşteri odaklı bir stratejinin<br />
unsurları; müşterilerle uzun dönemli ilişkilere önem<br />
verme ve yaşam boyu değer oluşturma, yüksek<br />
kalitede ürün ve hizmet sunma, müşterileri<br />
farklılaştırma ve daha değerli olanlara daha fazla<br />
kaynak harcanması, pazar payı oluşturma yerine,<br />
müşteri payı oluşturmaya çalışma şeklinde<br />
özetlenebilir.[7]<br />
Son yıllarda küreselleşmenin ve rekabetin artması,<br />
diğer yandan müşteri memnuniyetinin ön plana<br />
çıkması, havayolu işletmelerinin müşteri odaklı<br />
olmalarını gerektirmiş ve hizmet kalitesinin artırılması<br />
rekabetçi üstünlüğün elde edilmesinde önemli bir araç<br />
haline gelmiştir. Zor beğenen, bilinçli, kısıtlı gelir ve<br />
zamana sahip tüketicilerin yer aldığı bu küresel<br />
pazarda başarının anahtarı, müşteri odaklı olmaktır.<br />
Müşteriler artık daha bol çeşit, daha yüksek kalite ve<br />
daha hızlı hizmet talep etmektedir. Müşteri odaklı<br />
pazarlama anlayışı çerçevesinde, daha çağdaş ve daha<br />
etkili bir pazarlama planlaması için, geleceğin<br />
işletmelerinin “4P” formülünü “4C”ye çevirmek<br />
zorunda kalabilecekleri, son zamanlarda gündemde<br />
olan bir görüş olarak işletmelerin karşısına<br />
çıkmaktadır. Bu görüşe göre; satıcı bakış açısıyla<br />
formüle edilen pazarlama yapısından, müşteri temelli<br />
yapıyı ortaya koyan “4C” formülüne geçilecektir.<br />
4C’leri; müşteri değeri/customer value, müşteri<br />
maliyeti/customer cost, müşteriye uygunluk/customer<br />
convenience ve müşteri iletişimi/customer<br />
communication oluşturmaktadır. Bu yeni formülde<br />
ürünün yerini müşteriye sunulan değer, fiyatın yerini<br />
ürünün müşteriye maliyeti, yer kavramının yerini<br />
müşteriye uygunluk, rahatlık ve tanıtımın yerini ise<br />
müşteriyle ilişki almaktadır. Bunun nedenini;<br />
müşterinin kendisine değer verilmesini, ürünün düşük<br />
maliyete sahip olmasını, ürünün kendisine uygun<br />
olmasını ve kendisiyle dürüst ilişki kurulmasını<br />
istemesi oluşturmaktadır.[8]<br />
Makro pazarlamadan mikro pazarlamaya geçiş<br />
sürecinin yanı sıra, mevcut pazarlama anlayışında yeni<br />
bir çığır açan bilişim teknolojileri, müşterinin<br />
pazardaki konumuna da yeni bir boyut kazandırmıştır.<br />
Pazarlama stratejilerinde veritabanlarından en etkin<br />
biçimde yararlanan işletmeler karşısında, hedef<br />
ürünlere ulaşmada ve satın alma kararlarında<br />
veritabanlarını kullanan yeni bir müşteri profili ortaya<br />
çıkmıştır.[9]<br />
Rakiplerden daha farklı müşteri hizmetleri stratejisine<br />
sahip olmak, bilinçli bir biçimde ürün/hizmet<br />
farklılaşmasına gitmek ve sunulan hizmeti yüksek<br />
kaliteye çıkarmak başarının anahtarıdır. Artık müşteri,<br />
aldığı hizmetin parasının karşılığını verip vermediğini<br />
sorgulamakta, deneyim ve sağduyusunu kullanarak<br />
değer yaratan seçeneğe yönelmektedir. Havayolu<br />
taşımacılığı da, ulaşım modları arasında gerek altyapı,<br />
gerek hizmet üretimi bakımından en pahalı olanıdır.<br />
Yolcunun, bedelini peşin ödediği hizmeti en<br />
mükemmel şekliyle beklemesi doğaldır. Müşteri,<br />
yaptığı tercih sonrasında doğru seçimin ayrıcalıklarını<br />
yaşamak isteyecektir.<br />
Günümüz pazarlarının en önemli özelliklerinden<br />
birisi, önüne geçilemez hızlı bir değişim sürecinden<br />
geçildiğidir. Bu süreçte sadece pazar koşulları ve<br />
pazarlama faaliyetlerinin yönü değişmekle kalmayıp,<br />
müşteri istek, arzu ve beklentileri de değişmektedir.<br />
Değişen ve farklılaşan bu beklentilerin pazarlama<br />
yöneticileri tarafından nasıl algılandığının bilinmesi,<br />
pazarlama amaç ve stratejilerinin belirlenmesinde son<br />
derece önemlidir. Hava taşımacılığı sektöründeki tüm<br />
havayolu işletmeleri de çok hızlı gelişim gösteren<br />
dinamik bir yapı içerisinde faaliyetlerini<br />
sürdürmektedir. İşletmeler üzerindeki devlet<br />
müdahalesinin ve sektöre giriş koşullarının nispeten<br />
azalmış olması, işletmeler arasında yoğun bir rekabet<br />
ortamının yaşanmasına neden olmaktadır. Rekabetin<br />
artması, trafiğin düşmesi, yeni hatların, pazarların<br />
oluşturulması isteği, tüketicilerin satın alma<br />
alışkanlıklarının değişmesi, maliyetlerin artması,<br />
müşteri tatmini ve bağlılığının sağlanabilmesi gibi<br />
unsurlar, havayolu işletmelerini pazar ve müşteri<br />
odaklı olmaya iten başlıca nedenlerdir.<br />
Pazarlamacılar, mevcut müşterilerin peşinden<br />
koşmanın sadece daha verimli olmayıp, aktif bir<br />
şekilde yürütüldüğü takdirde geçmişe oranla bugün<br />
çok daha fazla getirisi olduğunu yeni keşfetmiştir. Bu<br />
çerçevede yeni bir kavram olan ömür boyu müşteri<br />
değeri kavramı karşımıza çıkmaktadır. Pazarlama<br />
yöneticileri için, ömür boyu müşteri değerini artırmak<br />
amacıyla işletme-müşteri ilişkisine odaklanmak ve<br />
341
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
ilişki pazarlamasına ağırlık vermek gerekmektedir.<br />
İlişki pazarlaması veya ilişkisel pazarlama, işletmenin<br />
müşteriler ile yakın ilişkiler geliştirip, tarafların<br />
birbirini daha iyi anlamasına ve ihtiyaçlarının daha iyi<br />
tatmin edilmesiyle müşterinin işletmeye daha bağlı<br />
hale gelmesine dayanmaktadır.[10]<br />
II. PAZARLAMA LİTERATÜRÜNDE<br />
HAVACILIK HİZMETLERİ [11]<br />
Havayolu ulaşımı ile ilgili hizmetler ve bu alanda<br />
pazarlama literatüründeki çalışmaları temel olarak üç<br />
grupta toplamak mümkündür: Birinci grupta; hava<br />
taşımacılığı sektörünü bir bütün olarak ele alan ve<br />
sektörün geçirdiği evrimi, sektörün işleyişine etki<br />
eden güçleri, işletmeler arasındaki işbirliklerini ve<br />
rekabeti irdeleyen çalışmalar yer almaktadır. Hava<br />
taşımacılığı sektörünün son 20 yıldaki değişimi<br />
incelenirken, özellikle havayolu işletmeleri arasındaki<br />
ortak çabaların artacağı ve bunların havayolu<br />
pazarlama hizmetlerine yansımaya devam edeceği<br />
düşünülmektedir.<br />
İkinci grupta yer alan çalışmalar ise, havayolu<br />
işletmesinin ön plana çıktığı ve havayolu hizmetleri<br />
pazarlamasının belirli bir işletme açısından incelendiği<br />
çalışmalardır. Buna örnek olarak; British Airways’in<br />
pazarlama hizmetleri diğer havayolu işletmeleri ile<br />
karşılaştırmalı olarak gözden geçirildiğinde,<br />
işletmenin değişen pazarlama stratejisinin bir parçası<br />
olarak yeniden markalama ve imaj değişikliğine<br />
başvurduğu görülmektedir. İskandinav Havayolları<br />
(SAS) da, müşteri tercihlerini anlamak amacıyla<br />
geliştirdiği hizmet iyileştirme modeli sayesinde,<br />
işletme açısından önemli olan problem alanlarını<br />
saptamış ve böylece hizmet iyileştirmesinde<br />
kullanılacak ipuçlarını elde etmiştir.<br />
Üçüncü ve en önemli grupta yer alan çalışmalar ise,<br />
tüketiciler üzerinde odaklanan ve tüketici davranışı,<br />
tüketici beklenti ve algıları, hizmet kalitesi, tüketici<br />
tatmini, tüketici demografileri, müşteri bağlılığı ve<br />
pazar bölümleri gibi konuları ele alan çalışmalardır.<br />
Havayolu hizmetleri pazarının bir tüketici pazarı<br />
niteliğinde olduğu kadar, iş amaçlı kullanımlarda<br />
endüstriyel bir pazar özelliği de taşıdığı ve pazarın<br />
yapısının melez (hybrid) nitelikte olduğu<br />
unutulmamalıdır. Havayolu hizmetleriyle ilgili olarak<br />
değinilmesi gereken diğer önemli konular arasında<br />
kalite, müşteri beklentileri ve tatmin yer almaktadır.<br />
III. DEĞİŞEN HAVAYOLU MÜŞTERİSİ VE<br />
HAVA TAŞIMACILIĞI SEKTÖRÜNDE<br />
MÜŞTERİ DEĞERİ YARATMA SÜRECİ<br />
Müşteri değerinin belirlenmesi günümüzde işletmeler<br />
için oldukça önemlidir. Ancak daha önce müşteri ve<br />
hava taşımacılığı sektöründe müşteri kavramlarının<br />
tanımlanması yararlı olacaktır. Müşteri; “belirli bir<br />
işletmenin, belirli bir ürün/hizmetini ticari ya da<br />
kişisel amaçlar için satın alan kişi ya da kuruluş”<br />
olarak tanımlanabilmektedir.[12] Hava taşımacılığı<br />
sektöründe ise havayolu işletmelerinin müşterilerinin<br />
kimler olduğunun bilinmesi, bu müşterilere sunulacak<br />
hizmetin etkinliği ve hazırlanacak pazarlama<br />
faaliyetleri açısından büyük önem taşımaktadır.<br />
Havayolu işletmelerinin iş amaçlı yolcu pazarında yer<br />
alan müşterileri arasında; iş amaçlı olarak uçacak olan<br />
kişinin kendisi, sekreteri, işletmenin seyahatlerden<br />
sorumlu yöneticisi ya da seyahat acentası<br />
sayılabilmektedir. Tatil amaçlı pazar bölümünde ise;<br />
yolcuların bir kısmı uçmak istedikleri işletmeye<br />
doğrudan gidip yerlerini ayırtırken, bir kısmı da<br />
seyahat acentaları aracılığıyla rezervasyon<br />
yaptırmaktadır. Doğrudan belirlediği havayolu<br />
işletmesinden yer ayırtma durumunda yolcu müşteri<br />
durumunda olmaktadır. Tatil amaçlı yolcular bilet<br />
ücretini kendileri ödedikleri için, fiyat onlar için<br />
önemli bir unsurdur. Bu bağlamda seyahat acentaları,<br />
bilgisayarlı rezervasyon sistemleri ile uygun<br />
alternatifleri müşterilerine sunarak bu pazarda önemli<br />
bir müşteri grubunu oluşturmaktadır. Tatil amaçlı<br />
pazar bölümünde önemli bir diğer müşteri grubu da<br />
tur operatörleridir. Havayolu işletmelerinin işlerine<br />
daha geniş bir açı ile bakan birçok işletmenin<br />
pazarlama yöneticisi, müşteriyi, müşteri ihtiyaçlarının<br />
anlaşılmasını ve müşterinin tatmin edilmesini işletme<br />
faaliyetlerinin merkezine yerleştirmektedir. 1980’lerde<br />
başlayan ve kaliteye dayanan rekabet savaşı,<br />
1990’larda müşteri memnuniyetini, 2000’lerde ise<br />
müşteri ilişkilerini temel alan yoğun pazar ortamında<br />
devam etmektedir. Müşterilerin ne istedikleri, ürün ya<br />
da hizmeti satın alıp kullandıktan sonra ne elde<br />
ettikleri ile ilgili bir yaklaşım olarak tanımlanabilecek<br />
olan müşteri değeri kavramı, işletme performansı<br />
üzerinde önemli bir role sahiptir.[13] Günümüzde<br />
verimlilik denildiğinde aslında anlatılmak istenen<br />
müşteri değeridir.<br />
Hizmet üretiminde süreç geliştirmek çok önemli bir<br />
yer tutmaktadır. Müşteri hizmetlerinin başarısı, temel<br />
hizmetler ile yardımcı hizmetler arasında kurulacak<br />
stratejik dengeye bağlıdır. Bu nedenle, havacılık<br />
hizmetlerinin toplam hedef ve amacının net olarak<br />
belirlenmesi gerekmektedir. Hava taşımacılığında<br />
üretim süreci, rekabet gücünün korunması ve<br />
geliştirilmesinde çok hızlı hareket etmeyi ve sistemin<br />
bütün parçalarının müşteri ihtiyaçlarına göre<br />
yönlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Müşteri<br />
hizmetleri, müşteri memnuniyeti yaratmada ve müşteri<br />
bağlılığını oluşturmada önemli bir adım olarak ortaya<br />
çıkmaktadır. Müşteri bağlılığı “tüketici açısından<br />
önem taşıyan ürün ya da hizmetlere ilişkin olarak, bir<br />
ihtiyacın her çözüm gerektirdiğinde tüketicinin aynı<br />
üründen veya aynı işletmeden satın alma eğilimi”<br />
olarak tanımlanabilmektedir. Rekabetin oldukça<br />
yoğun olduğu hava taşımacılığı sektöründe de<br />
havayolu işletmeleri açısından müşteri hizmetlerindeki<br />
faaliyetler, rakiplerden farklı olmanın ve uzun dönemli<br />
karlılığın anahtarıdır. Buna örnek olarak, 90’lara<br />
342
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
doğru artık havayolu taşımacılığında başarılı olmanın<br />
sadece insanları bir yerden bir yere götürmek ile değil,<br />
aynı zamanda pazarlama yeteneklerini kullanarak<br />
müşteri çekmek ile gerçekleşebileceğini tahmin<br />
edecek kadar ileriyi görebilen bir insan olan Virgin<br />
Atlantik Havayolları’nın sahibi Richard Branson’u<br />
göstermek mümkündür. Branson,”müşteriler ile<br />
doğrudan iletişimin en büyük yeniliklere giden yol”<br />
olduğuna inanmış ve diğer havayolu işletmeleri bu<br />
müşteri tecrübesini bilmez ya da görmezden gelirken,<br />
işletmesinin sunduğu tüm değeri bu felsefe üzerine<br />
kurmuştur. Virgin Atlantic kendisini uygun fiyatlar ile<br />
uçan bir havayolu olarak lanse etmiş olsa da, diğer<br />
havayolu işletmelerinden daha farklı bir yol izlemesi<br />
ve farklılık yaratabilmesi açısından, first class<br />
uçuşlarının hepsini iptal ederek müşterilerine bu<br />
uçuşları business class fiyatından yapabilme olanağını<br />
sunmuştur. Pazarda işe yeni başlayan bir havayolu<br />
olarak müşteri bağlılığına yatırım yapmış ve<br />
müşterinin ihtiyaçlarına odaklanarak olumlu bir imaj<br />
çizmiştir. Bu bağlamda Virgin Atlantik, her koltuğun<br />
arkasına ekran yerleştirip çocuklar için programlar ve<br />
video oyunları da dahil olmak üzere müşterilerine<br />
non-stop eğlence olanağı sunan ilk havayolu<br />
olmuştur.[14]<br />
Bir başka örnek olarak; British Airways gelirinin<br />
büyük bölümünü kendisine bağlı olan müşterilerinden<br />
elde etmektedir. İşletme içerisinde, müşteriyle nasıl<br />
bir ilişki kurulmak istendiği ve gerçekte neyin<br />
pazarlandığı sürekli araştırılmaktadır. Havayolu<br />
işletmesinin yöneticilerine göre, müşteriyi elde tutma<br />
oranı %2 arttığında, maliyetler de %10 azalmaktadır.<br />
Yine Amerikan Havayolları, müşterilerinden sağladığı<br />
her türlü bilgiyi, müşteri bağlılığı yaratmak amacıyla<br />
kullanmıştır. Müşterilerin yaşam boyu bağlılığını<br />
hedefleyen Amerikan Havayolları, çeşitli araba<br />
kiralama şirketleri ve Hilton otelleriyle ortaklıklar<br />
kurarak, müşterilerin satın aldığı hizmetlerde daha iyi<br />
hizmet kalitesi ve daha düşük fiyat uygulamıştır.<br />
Özellikle teknolojinin hızlı gelişimi, pazarın<br />
karmaşıklığı, daralan ekonomiler değer ağırlıklı<br />
işletme yönetimini kaçınılmaz kılmaktadır. Değer<br />
ağırlıklı işletme yönetimi ise; müşteri beklentilerini<br />
karşılayarak, müşteriye yapılan yatırımın en kısa<br />
sürede geri dönmesini sağlamaya ve karlılığı<br />
artırmaya yöneliktir. Değer merkezli bir strateji hangi<br />
müşterilerin, ne tür gereksinimlerinin nasıl<br />
karşılanacağına yöneliktir. Aslında tamamen ilişki<br />
merkezli bir pazarlama stratejisi, günümüzde farklılık<br />
yaratılarak rekabet edilebilecek tek alandır. Her ne<br />
kadar kalite ve fiyat kolay görünse bile, kalitenin<br />
iyileştirilmesi ve fiyatın taklit edilebilmesi nedeniyle<br />
müşteri ilişkileri şu anda tek farklılık alanıdır. Çünkü<br />
müşteri ilişkileri; [15]<br />
• Proaktif olarak karlı müşterilerin belirlenmesi,<br />
• Daha etkin pazarlama programının uygulanması,<br />
343<br />
• Daha yüksek satış hedefine yönelme,<br />
• Müşteri hizmetinin ve müşteri memnuniyetinin<br />
geliştirilmesi olanağına sahiptir.<br />
Bu ise, gerçek müşteri değerinin belirlenmesi,<br />
sınanması ve uzun süre yaşatılmasıyla olanaklıdır.<br />
Müşteri değeri;<br />
• İşletmede performans göstergesi,<br />
• Stratejik kararların ortak noktası,<br />
• Rekabet üstünlüğü yaratıcısı,<br />
• Müşteri memnuniyetiyle yüksek katma değer<br />
yaratıcısı,<br />
• Yeni müşteri kazanma maliyeti azaltıcısıdır.<br />
Müşteri ve müşteri değeri, diğer görünür yatırımlardan<br />
daha önemlidir. Çünkü müşteri değeri, tıpkı marka<br />
gibi soyut bir kavramdır. Tüketici pazarlarında marka<br />
değeri ön plana çıkarken, endüstriyel pazarlarda ve<br />
pek çok hizmet işletmesinde olduğu gibi havayolu<br />
işletmelerinde de müşteri ve müşteri portföyü en<br />
büyük kaynağı ifade etmektedir. Çünkü müşterinin<br />
memnuniyet sonrası tekrar satın alma isteğinin<br />
oluşması, işletmenin karlılığını doğrudan<br />
etkilemektedir. Bu da, müşteri bağlılığını<br />
artırmaktadır.<br />
Hava taşımacılığı sektörü, pek çok gücün kesişmesi<br />
sonucunda kökten biçim değiştirmiştir. Bu güçler;<br />
küreselleşme, liberalleşme, özelleştirme, artan rekabet,<br />
kısalan teknolojik dönüşüm, değişen demografik<br />
faktörler, ekonomik ve sosyal kültürler, yükselen<br />
müşteri beklentileri ve gücü, çevresel faktörler ve<br />
artan güvenlik/emniyet ihtiyacıdır. Ancak havayolu<br />
sektör dinamiklerini değiştiren en önemli güçler,<br />
müşteri istek ve beklentileri ile rekabet ve teknolojidir.<br />
Günümüzde bilginin etkin kullanımı ve iletişim<br />
teknolojilerinin bu bilgiyi hemen herkese, herhangi bir<br />
yer ve zamanda uygulanabilir kılması, müşterileri de<br />
oldukça güçlü konuma getirmiştir.[16] Havayolu<br />
işletmeleri, kendileri için özel önemi olan<br />
müşterilerinin belirli girişimlere nasıl cevap vereceğini<br />
ve kendilerine sunulan yeni hizmetlerin her birini nasıl<br />
değerlendireceklerini bilmek istemektedir. Bu<br />
kapsamda havayolu işletmelerinin yeni girişimlerden<br />
yararlanma yoluyla müşteri değerini oluşturmak için<br />
temel önceliklerini belirlemeleri ve yatırımlarını<br />
anahtar müşteri bölümleri üzerinde yoğunlaştırmaları<br />
gerekmektedir. Etkin bir müşteri bölümlemesi aynı<br />
zamanda herhangi bir müşteri ilişkileri yönetim<br />
stratejisinin başarılı olmasında da esastır. Müşteriler<br />
çok farklı yollarla gruplanabilse de, değer-temelli<br />
bölümleme bir havayolu işletmesine her bir müşterinin<br />
karlılığını anlaması açısından fayda sağlayacaktır.[17]<br />
Havayolu işletmelerinin pazarlarını bölümlere ayırma<br />
konusunda çok dikkatli davranmaları gerekmektedir.<br />
Pazarını çok fazla bölüme ayıran bir işletme, çok fazla<br />
sayıda müşteriye hizmet sunulduğu için satışlarını<br />
artırabilecek, ancak her bölümün istek ve ihtiyaçları
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
birbirinden farklı olduğundan, her bölüm için ayrı bir<br />
pazarlama karması oluşturmak zorunda kalabilecektir.<br />
Pazarın uygun bir biçimde farklı bölümlere<br />
ayrılmaması durumunda ise, farklı ihtiyaçları olan<br />
kişilerin aynı bölüm içerisinde toplanmaları söz<br />
konusu olacaktır.<br />
IV. SONUÇ<br />
Geçmişte pazarlamanın 4P’si olarak adlandırılan ürün,<br />
fiyat, tutundurma ve dağıtım işlevlerini gerçekleştiren<br />
pazarlama fonksiyonlarının odaklandığı noktalara<br />
ilişkin fikirler değişmekte ve bu yeni anlayışta<br />
havayolu işletmeleri de diğer işletmeler gibi hedef<br />
noktalarını müşteri memnuniyetine yöneltmektedir.<br />
Pazarlamada müşteri devri ya da müşteri yüzyılı<br />
olarak nitelendirilen bu gelişmeler, müşterinin odak<br />
noktasına çekilmesini sağlamış ve müşteri değerini ön<br />
plana çıkarmıştır. Müşteri değeri konusu, işletmelerin<br />
her geçen gün daha fazla önemsediği bir konu haline<br />
gelmektedir. Günümüzde havayolu işletmeleri; sosyal,<br />
ekonomik ve teknolojik değişimin yaşandığı, müşteri<br />
bilinç ve tercih düzeylerinin hızla değiştiği küresel bir<br />
pazarda faaliyet göstermektedir. Havayolu<br />
işletmelerinin pazara sundukları hizmet çeşitlerinin<br />
artması, havayolu sektöründe ulusal ve uluslararası<br />
rekabetin de müşteriler üzerinde yoğunlaşmasına<br />
neden olmuştur. Sürekli ve bağlı müşteriler, işletmeye<br />
yeni müşterilerin bulunmasına da aracı olabilmektedir.<br />
Müşteri bağlılığının yalnızca hizmetin sunumunda<br />
değil, yeni ve bağlı müşterilerin oluşturulmasında da<br />
büyük etkisinin olduğu, fakat memnun olmayan ve<br />
sorun yaşayan müşterilerin çok daha fazla müşteriye<br />
engel olabileceğini söylemek mümkündür. Müşteri<br />
bağlılığının sağlanabilmesi için, satış dışında da<br />
işletme ve müşteriler arasında kurulacak ilişkilerin<br />
sürdürülmesi gerekmekte ve bütün bu yaklaşımlar<br />
işletmelerin hizmet sunma yeteneklerini<br />
geliştirmelerini sağlamaktadır.<br />
Müşteri istek ve beklentilerini anlayarak buna uygun<br />
çözümler geliştirmek, işletmelere önemli bir rekabet<br />
avantajı sağlamaktadır. Havayolu işletmelerinin pek<br />
çoğunun da benzer hizmet sunum biçimleriyle faaliyet<br />
göstermesi nedeniyle, müşteri bağlılığının<br />
sağlanabilmesi ve müşteri yaşam boyu değerinin<br />
oluşturulabilmesi, havayolu işletmelerinin rekabetçi<br />
üstünlük sağlayabilmesi açısından bir zorunluluk<br />
haline gelmiştir. Havayolu hizmet sürecinde yer alan<br />
tüm faaliyet ve hizmetler tam zamanında ve uygun bir<br />
biçimde müşterileri tatmin edecek biçimde<br />
sunulmalıdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Sekizinci 5<br />
Yıllık Kalkınma Planı Havayolu Ulaştırması<br />
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1-2<br />
(2001).<br />
[2] Doganis R., “The Airline Business in the 21th<br />
Century”, Routledge, London, 64 (2001).<br />
[3] Yamamoto G.T., “Bütünleşik Pazarlama<br />
İletişimi”, MediaCat Kitapları, İstanbul, 10<br />
(2003).<br />
[4] Doganis, R., “ Flying Off Course”, Third<br />
Edition, USA, Routledge, 253 (2002).<br />
[5] Shaw, S., “Airline Marketing and Management”<br />
Ashgate Publishing Limited, USA, 6 (1999).<br />
[6] Küheylan, E., “Çeşitli Mal Gruplarını Satın<br />
Alma Kararlarında Aile Bireylerinin Rolleri”,<br />
Akdeniz <strong>Üniversitesi</strong>, İ.İ.B.F. 6. Ulusal<br />
İşletmecilik Kongresi, 350 (1998).<br />
[7] Odabaşı, Y., “Satışta ve Pazarlamada Müşteri<br />
İlişkileri Yönetimi” , Sistem Yayıncılık,<br />
İstanbul, 14-15 (2001).<br />
[8] Kotler, P., “4P Öldü, Yaşasın 4C”, Kariyer<br />
Dünyası, 7: 92 (1998).<br />
[9] İbicioğlu, H., Doğan, H., “Bilgi Teknolojilerinin<br />
Pazara Dayalı Öğrenen Organizasyonlardaki Yeri<br />
ve Müşteri Kavramına Kazandırdığı Yeni<br />
Boyut:Veritabanlı Müşteri”, Pamukkale<br />
<strong>Üniversitesi</strong>, Bilgi Teknolojileri Kongresi, 350<br />
(2002).<br />
[10] Mucuk, İ., “Pazarlama İlkeleri” Türkmen<br />
Kitabevi, İstanbul 16 (2001).<br />
[11] Aksoy, Ş., Atılgan, E., Akıncı, S., “Havayolu<br />
Hizmetlerinde Yerli ve Yabancı Firmalar<br />
Açısından Müşteri Profilleri ve Beklentileri”,<br />
Afyon Kocatepe <strong>Üniversitesi</strong>, 7.Ulusal<br />
Pazarlama Kongresi-Bildiriler Kitabı, Ankara<br />
97-99 (2002).<br />
[12] Taşkın, E., “Müşteri İlişkileri Eğitimi” Papatya<br />
Yayıncılık, İstanbul 18 (2000)<br />
[13] http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages iletişim<br />
adresli internet sayfası (09.04.2004)<br />
[14] Hill, S., Rifkin, G., “Radikal Marketing”<br />
MediaCat Kitapları, İstanbul 225-250 (2002).<br />
[15] Özkan, G., Gürder, F., Gürdal, S., “Bulanık<br />
Mantığın Berraklaştığı Yer: Müşteri Değeri”,<br />
Afyon Kocatepe <strong>Üniversitesi</strong>, 7.Ulusal<br />
Pazarlama Kongresi-Bildiriler Kitabı, a.g.e.,<br />
19-23.<br />
[16] Taneja, N.K., “Driving Airline Business<br />
Strategies Through Emerging Technology”<br />
Ashgate Publishing Company, England, 1<br />
(2002).<br />
[17] Boland, D., Morrison, D., O’neill, S., “The<br />
Future of CRM in the Airline Industry: A New<br />
Paradigm for Customer Management”<br />
http://www.ibm.com/services/files/ibuairlinecrm.pdf<br />
iletişim adresli internet sayfası<br />
(01.11.2003)<br />
344
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVA TRAFİK KONTROLDE OTOMASYON VE İNSAN<br />
Uğur TURHAN<br />
e-posta: uturhan@anadolu.edu.tr<br />
Öznur USANMAZ<br />
e-posta: ousanmaz@anadolu.edu.tr<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Hava trafik kontrol ortamında özellikle son yıllarda<br />
artan talebi emniyetli ve verimli bir şekilde karşılama<br />
çabaları yoğunluk kazanmaktadır. Gelişmiş bilgi ve<br />
iletişim teknolojileri ön plana çıkmaktadır. Bu<br />
çalışmada hava trafik kontrolde otomasyon ve insanla<br />
uyumu incelenmiştir. Kullanılan sistemler tanıtılarak,<br />
otomasyonun kontrolör ile etkileşimi açıklanmıştır.<br />
Ayrıca bu konuda Türkiye’deki varolan yapı ve<br />
gelişmeler ele alınmıştır.<br />
I. GİRİŞ<br />
Hava taşımacılığı, uçaklar, üretim endüstrisi, araştırma<br />
kuruluşları, havayolları, havaalanları, hava trafik<br />
yönetimi gibi tüm unsurlarının birlikte etkileşimi ile<br />
toplumların ihtiyaçlarının ve politik amaçların<br />
karşılanması için etkinlik gösteren bir sistemdir [1].<br />
<strong>Havacılık</strong> sistemi, yetenekli ve uzman yönetici ve<br />
operatörler tarafından yolcu ve kargonun bir yerden<br />
başka bir yere taşındığı, bu süreçte karmaşık ve çok<br />
çeşitli makinelerin ve sistemlerin kullanıldığı,<br />
dünyanın tüm coğrafi bölgelerine yayılmış teknoloji<br />
yoğun bir sistemdir [2]. Bu sistem içindeki tüm<br />
etkinlikler emniyetli, etkin ve verimli bir şekilde<br />
gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çabalar<br />
sonucunda hava taşımacılığı en güvenilir taşımacılık<br />
modu olarak belirginleşmiştir. Bu gelişim hava<br />
taşımacılığına olan talebi her geçen gün artırmaktadır.<br />
Bu da varolan sistem kapasitesinin emniyetten ödün<br />
vermeden artırılmasını gündeme getirmektedir. İleri<br />
teknoloji desteğinde bu talep karşılanmaya<br />
çalışılmaktadır. Burada kullanılan teknolojiden en<br />
verimli şekilde yarar sağlanması ve sistemde insan<br />
hatasının azaltılmasında insan ve kullanılan<br />
teknolojinin en uygun şekilde etkileşiminin<br />
gerçekleştirilmesi, günümüzde üzerinde en çok<br />
durulan ve araştırılan konuların başında gelmektedir.<br />
II. HAVA TRAFİK KONTROLDE<br />
OTOMASYON KULLANIMI<br />
Tüm havacılık etkinliklerinde olduğu gibi hava trafik<br />
kontrol (ATC) de teknolojinin yoğun olarak<br />
kullanıldığı bir sistemdir. Yolcu ve kargonun<br />
emniyetli ve verimli bir şekilde taşınabilmesinde hava<br />
trafik kontrolünün teknoloji ile uyumlu bir etkileşimde<br />
olması gerekmektedir [3].<br />
Hava trafik yönetimi, hizmetlerin sağlanması için tüm<br />
CNS/ATM (Communication Navigation Survaillance<br />
/Air Traffic Management) birimleri ve çalışanlarının<br />
en üst düzeyde etkileşimleri ile, hava trafiğinin ve<br />
sahasının dinamik ve bütünleşik yönetiminin<br />
emniyetli, ekonomik ve verimli olarak<br />
gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanabilir [4]. Hava<br />
Trafik Yönetimi Sistemi, yer temelli ve havayla<br />
bağlantılı alt sistemleri ile karmaşık bir ağ olarak,<br />
uçuşlarının tüm safhalarında, hava trafiğinin akışının<br />
emniyetli, ekonomik ve verimli şekilde<br />
gerçekleşmesini amaçlamaktadır [5]. Bu amaç<br />
kontrolörler tarafından bir dizi prosedür, karar, plan,<br />
iletişim ve koordineli etkinliklerle yerine<br />
getirilmektedir [6].<br />
Otomasyon, herhangi bir dış etki olmaksızın kendi<br />
başına, makineler ya da elektronik araçlar tarafından<br />
bir sürecin, ekipmanın ya da alt sistemin kontrolü ya<br />
da işletilmesidir [7, 2]. Otomasyon, daha önce<br />
kontrolörler tarafından yerine getirilen görevlerin<br />
bilgisayarlar tarafından yerine getirilmesine işaret<br />
etmektedir. Bilgisayarların bugün olduğundan daha<br />
yetenekli ve hızlı olması ile otomasyon artacaktır[8,<br />
9]. <strong>Havacılık</strong>ta uçakların daha emniyetli ve verimli<br />
uçuş yapmalarına imkan tanıyan Dijital Uçuş Kontrol<br />
ve Uçuş Yönetim Sistemleri gibi teknolojik gelişmeler<br />
yerde de ATM sisteminin uçak yapabilirliklerini<br />
karşılayacak yönde gelişmesine etken olmuştur. Bu<br />
gelişmeler özellikle 1960 yılından itibaren hız<br />
kazanmıştır [10].<br />
Kontrolörler, temelde uçakların bir noktadan bir başka<br />
noktaya seyrüseferleri sırasında diğer uçaklarla,<br />
manialarla ve diğer araçlarla aralarındaki dikey ve<br />
yatay emniyet mesafesini korumaktan sorumludurlar.<br />
Kontrolörlerin yoğun işyükü şartları altında<br />
çevrelerinden gelen tüm bilgileri işleyerek, çoğu<br />
zaman çok kısa sürede karar almaları ve karşılaştıkları<br />
problemleri etkin bir şekilde çözmeleri gerekmektedir.<br />
[11]. kontrolörlerden devamlı olarak trafik akışını<br />
sağlamaları, oluşan problemleri belirleyerek, çözüm<br />
üretmeleri beklenmektedir[12].ATC’de kontrolöre<br />
bağlı olsun ya da olmasın karşılaşılan problemlerin<br />
yapısının devamlı değiştiği karmaşık ve dinamik bir<br />
çevre ile etkileşim söz konusudur [8]. Bu beklentileri<br />
karşılamada kontrolörlerin teknoloji desteğinde<br />
çalışmaları gerekmektedir. Gelişmiş bilgi ve iletişim<br />
345
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
teknolojilerini kullanarak bilgi işleme, karar alma,<br />
problem çözme vb. etkinliklerini daha verimli<br />
gerçekleştirebilmektedirler. Tablo 1’de ATC’de<br />
günümüze dek otomasyon sistemlerinin tarihsel<br />
gelişimleri ve açıklamaları verilmiştir.<br />
Tablo 1. ATC’de Otomasyon Sistemlerinin Tanıtımı [6 ve 16’dan geliştirilmiştir]<br />
OTOMASYON SİSTEMLERİ<br />
ORTAM 1960 1970 1980 1990 2000<br />
Kule ASDE RVR LLWAS AMASS TDWR<br />
HABTCC<br />
Terminal ARTS CA<br />
CTAS CTAS(FAST) SNET<br />
MSAW<br />
(DA/TMA)<br />
Yol RDPS FDP CA<br />
MSAW<br />
CTAS<br />
(DA/TMA)<br />
MONA<br />
MTCD<br />
Okyanus ODAPS OSDS<br />
ATC/Kokpit GPWS FMS TCAS GPS<br />
AMASS Airport movement Area Safety system<br />
Havaalanı Hareket Sahası Emniyet Sistemi<br />
ARTS Automated Radar Terminal System<br />
Otomatik Radar Terminal Sistemi<br />
ASDE Airport Surface Detection Equipment<br />
Havaalanı Yüzey Tesbit Ekipmanı<br />
Temel Kule Kontrol Bilgisayar Kompleksi<br />
CA Conflict Alert<br />
Çarpışma İkaz<br />
CTAS Center TRACON Automation System<br />
Merkezi Tracon Otomasyon Sistemi<br />
DA Descent Advisory<br />
İniş Yardımcısı<br />
FAST Final Approach Spacing Tool<br />
Son yaklaşma yardımcısı<br />
FDP Flight Data Processing<br />
Uçuş Veri İşlemcisi<br />
FMS Flight Management System<br />
Uçuş Yönetim Sistemi<br />
GPS Global Positioning System<br />
Küresel Konumlandırma Sistemi<br />
GPWS Ground Proximity Warning System<br />
Yere Yakınlık Uyarı Sistemi<br />
HABTCCC High Aviability Basic Tower Control Computer Complex<br />
A. ATC’de otomasyon gerekliliği ve önemi<br />
Günümüzde otomasyon, hava trafik yönetiminde<br />
kullanılmaktadır ve bu konuda devamlı olarak<br />
araştırma-geliştirme etkinlikleri yürütülmektedir.<br />
Bunun nedeni olarak havacılık çevresinde hava trafik<br />
hizmetlerine olan yoğun talep görülmektedir. Hava<br />
trafik hizmetlerindeki performans artışı sayesinde, tüm<br />
sistem kapasitesinin geliştirilmesi ve operasyonel<br />
verimliliğin artırılması için hava trafik<br />
kontrolörlerinin işyükünü azaltmak ve verimliliklerini<br />
artırmak gerekmektedir. Buradan hareketle ATC<br />
operasyonları ve kontrolörlerin görevlerini<br />
desteklemek için otomasyon konusunda yatırım<br />
yapmak ve yeni araştırma geliştirme çalışmaları<br />
yapmak gerekmektedir[9].<br />
ATC’de otomasyonun iki önemli amacı<br />
bulunmaktadır: Birincisi sistem emniyetini<br />
geliştirmek, diğeri ise sistem verimliliğini artırmaktır.<br />
Emniyetin geliştirilmesi ile ilgili olarak ulaşılmak<br />
istenen durumlar şu şekilde sıralanabilir:<br />
• Gelişmiş veri iletişimi ve daha iyi insan<br />
bilgisayar etkileşimiyle insan hatasını azaltmak,<br />
LLWAS Low Level Windshear Advisory System<br />
Alçak Seviye Windshear Tavsiye Sistemi<br />
MONA Monitoring Aids<br />
İzleme Yardımcıları<br />
MSAW Minimum Safe Altitude Warning<br />
En Düşük Emniyet İrtifası Uyarısı<br />
MTCA Medium Term Conflict Detection<br />
Orta Vade ÇarpışmaTesbit<br />
ODAPS Oceanic Display and Planning System<br />
Okyanus Görüntüleme ve Planlama Sistemi<br />
OSDS Oceanic System Development and Support<br />
Okyanius Sistem Geliştirme ve Destek<br />
RDP Radar Data Processing<br />
Radar Veri İşleme<br />
RVR Runway Visual Range<br />
Pist Görüş Mesafesi<br />
SNET Safety Nets<br />
Emniyet Ağları<br />
TCAS Traffic Alert Collision Avoidance System<br />
Trafik Uyarı ve Çarpışma Önleme Sistemi<br />
TDWR Terminal Doppler Weather Radar<br />
Terminal Doppler Hava Radarı<br />
TMA Traffic Management Advisor<br />
Trafik Yönetim Rehberi<br />
• Radar ve uydu temelli gözetimi geliştirmek,<br />
• Hava durumu verisini geliştirmek,<br />
• Ekipman güvenirliğini geliştirmek,<br />
• Sistemin aşırı yüklenmesini engellemek.<br />
Sistem verimliliği açısından ise:<br />
• Gecikmeleri azaltmak,<br />
• Kullanıcı tercihlerine göre uygulama yapmak,<br />
• Bakım maliyetlerini azaltmak,<br />
• İşgücü verimliliğini artırmak[6].<br />
Hava trafik yönetiminde otomasyondan beklenen<br />
yararlar, zamanla uzun dönemli olarak maliyetlerin<br />
azaltılması ve verimliliğin artırılmasıdır.<br />
Otomasyonun genel yararlarının sıralanmasındaki<br />
dikkat edilmesi gereken işgücüne sağlanan spesifik<br />
otomatik yeteneklerin kabul edilebilirliği, operasyonel<br />
uygunluğu ve kullanılabilirliğidir. Sözgelimi<br />
otomasyonun birçok kaynaktan gelen veriyi en şekilde<br />
bütünleştirecek bir yapıda tasarlanması gerekmektedir.<br />
Buradan elde edilecek yararlar, veri kaynakların<br />
belirlenmesi ve bütünleştirilmeleri için büyük<br />
miktardaki yatırıma bağlı olmaktadır.<br />
346
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Otomasyonun kullanımında elde edilebilecek<br />
avantajlar ve dezavantajlar aşağıdaki şekilde<br />
sıralanabilir[9]:<br />
Otomasyonun Avantajları<br />
• Kapasite artışı.<br />
• Sistem ve insan performansının artması.<br />
• Algılanan işyükünün azalması.<br />
• Eğitim gereklerinin azalması<br />
• İnsan yeteneklerinin ötesinde fonksiyonların<br />
yerine getirilebilmesi için kapasitenin<br />
genişlemesi.<br />
• Emniyetin artması.<br />
• Personel sayısının azalması.<br />
• Yönetim kontrolünün artması.<br />
• Bir çok kaynaktan gelen verinin daha iyi<br />
bütünleştirilmesi.<br />
• Hizmetlerin gelişmesi.<br />
• Görev karmaşıklığının azalması.<br />
Otomasyonun Dezavantajları<br />
• Kontrol ve tepki becerilerinin azalması.<br />
• İnsan ve bilgisayar performansı arasında<br />
beklenmeyen etkileşimler.<br />
• Kritik ve karmaşık problemlerin çözümünde<br />
otomatik sistemlerin yetersiz olması.<br />
• Otomasyonun operatörlerin yerini aldığının<br />
algılanması.<br />
• Otomasyona olan fazla güven ya da güvensizlik.<br />
• Operasyonel işyükü bütünleşmesi nedeniyle<br />
işyükü çeşitlerinin ve kaynaklarının değişmesi.<br />
• İnsanın rolünde öngörülmeyen değişimler.<br />
• İnsan hatasında yeni formların oluşması.<br />
• Bilgisayar performanslarının kırılgan bir yapıda<br />
olması.<br />
• Sıkıntının artması ve iş tatmininin azalması.<br />
• Azalan etkinlik ve verimliliğin azalması.<br />
B. Otomasyonun Seviyeleri<br />
Otomasyonun gelişiminde bir devamlılık<br />
görülmektedir. Literatürde otomasyonun gelişimi ile<br />
ilgili insan tarafından tamamen manuel olarak<br />
gerçekleştirilen görevler zamanla otomasyon<br />
desteğinde yürütülen ve insanın görevlerinin çoğunun<br />
otomatikleştirildiği bir seviyeye kadar gelişeceği<br />
öngörülmektedir. Otomasyonun bu seviyeleri<br />
aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır [6, 9]:<br />
1. Bilgisayarın hiçbir yardımı olmadan insan her işi<br />
kendisi yapar.<br />
2. Bilgisayar belli bir hareket için alternatifler sunar,<br />
3. Bu seçim için alternatifler azaltılır,<br />
4. Bir tanesi tavsiye edilir,<br />
5. Eğer insan onaylarsa bilgisayar bu seçimi uygular,<br />
6. Otomatik uygulamadan önce insana belirli bir süre<br />
tanır,<br />
7. Otomatik uygular, sonra gerekli olursa insanı<br />
bilgilendirir,<br />
8. Uygulamadan sonra eğer insan isterse onu bilgilendirir,<br />
9. Bilgisayar gerekli görürse uygulamadan sonra insanı<br />
bilgilendirir.<br />
10. Bilgisayar insanı dikkate almadan bütün kararları alır<br />
ve otomatik olarak gerçekleştirir.<br />
C. Otomasyonun Kontrolör Üzerindeki Potansiyel<br />
Etkileri<br />
Otomasyon ile ilgili olarak üzerinde en çok durulan<br />
konu operasyonel sistemde insanın rolü üzerindeki<br />
etkileridir. Otomasyon bilişsel görevleri ve kararları<br />
değiştirir ve farklı türde bilgi ve hareket gerektirir [7].<br />
İnsanın rolü, otomasyonun yetersiz olduğu belirsiz<br />
durumlarla ilgili planlama, izleme, yansıtma ve akıllı<br />
kararlar alma ve yolcuların uçuşlarının emniyetli ve<br />
konforlu bir şekilde geçmesini sağlamada ortaya<br />
çıkmaktadır[2].<br />
Beklentilere göre artan otomasyon karşısında<br />
kontrolörün rolünün hava sahası yöneticisi olarak<br />
değişeceği öngörülmektedir. Bu öngörüye göre<br />
kontrolör, otomatik sistemin etkinliklerini gözleyecek<br />
ve nezaret edecek, bilgisayar becerilerinin yetersiz<br />
kaldığı durumlarda müdahale edecektir. Kısa dönemde<br />
ise otomasyonun yukarıda verilen ilk seviyelerinde<br />
kontrolörün rolü bugünküne benzer olarak kalacaktır.<br />
Hava sahası yöneticisi olarak çalışması, otomatik<br />
sistemlerin çakışma çözümlerini tamamen kendi<br />
başlarına yapabildiği ve yer-hava iletişiminin data link<br />
hatlarının gelişmesine paralel olarak yapılmasıyla<br />
gerçekleşecektir[9].<br />
Otomasyondan insan hatasının azalması ve<br />
verimliliğinin artması beklenirken bir anlamda<br />
işyükünün uygun düzeye getirilmesi amaçlanmaktadır.<br />
Otomasyonun kontrolörler üzerinde yarattığı güven<br />
duygusu belirleyici olmaktadır. otomasyona olan<br />
güven kontrolörün kendi sorumluluğunda olan<br />
görevlere konsantre olmasını sağlayarak yardımcı<br />
olmaktadır. Diğer taraftan otomasyona az ya da çok<br />
güvenmenin olumsuz etkileri ortaya çıkabilmektedir.<br />
Otomasyona az güvenildiğinde kontrolör otomatik<br />
sistemlerin yaptığı işlemleri izleme ihtiyacıyla yoğun<br />
işyükü algılamaktadırlar. Fazla güvende ise otomatik<br />
sistemlerde ortaya çıkabilecek aksaklıklar gözden<br />
kaçabilmektedir. Bireysel olarak kontrolörün<br />
algıladığı az ya da çok işyükü performansını olumsuz<br />
etkileyebilmektedir[13].<br />
Teknolojik değişimle operatörlerin etkinliklerinde<br />
olumlu yönde bir etkinin sağlanabilmesi için tasarım<br />
ve eğitim konularının üzerinde durulması<br />
gerekmektedir[6, 8, 9]. Kontrolörlerin seçiminde ve<br />
eğitiminde kullanılan otomatik sistemlere göre<br />
çalışmalar yapılması gerekmektedir. Seçilen<br />
kontrolörlerin bilgi ve iletişim teknolojilerini<br />
kullanma yeteneklerinin gelişmiş olması<br />
gerekmektedir. Eğitim açısından ise, kontrolörlerin<br />
temel eğitimlerinde otomatik sistemlerin kullanımı<br />
347
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
hakkında bilgi ve beceri kazanmaları sağlanmalıdır.<br />
Tazeleme eğitimleri ile kontrolörlerin yeni otomatik<br />
sistemlerle verimli etkileşimleri sağlanmalıdır.<br />
D. İnsan merkezli otomasyon<br />
Otomasyonun gelişiminde ve tasarımında önceleri<br />
teknoloji merkezli bir yaklaşım benimsenmiştir.<br />
Burada amaç teknolojinin sağlayacağı destekle insan<br />
hatalarını azaltmak olarak vurgulanmaktaydı. Ancak<br />
daha sonraları insanın otomasyon ile olan etkileşimini<br />
daha fazla geliştirmek ve bu etkileşimden en fazla<br />
verimliliği sağlamak için tüm tasarım, geliştirme ve<br />
uygulama aşamalarında insanı merkeze alan bir<br />
yaklaşım benimsenmeye başlamıştır [6].<br />
Karmaşık ve dinamik sistemlerde operatörler<br />
emniyetli ve verimli sistem operasyonundan<br />
sorumludurlar. Bu nedenle teknolojik değişimin<br />
tasarımında ve uygulanmasında operatörlerin<br />
yetenekleri ve yapabilirlikleri hesaba katılmalıdır [6,<br />
8, 9, 12]. Tasarımcılar ve insan faktörleri uzmanları<br />
havacılıkta ve nükleer kontrol endüstrisinde gelişen<br />
insan merkezli otomasyon kavram ve prensipleri<br />
üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Önem vermeleri<br />
gereken konu ise, bireylerin ve takımların işlerini<br />
yerine getirmelerini sağlayan ve yardımcı olan<br />
otomatik olsun ya da olmasın tüm araçları ve alt<br />
sistemleri tanımalarının gerekmesidir [7].<br />
İnsan ve makinelerin nispeten daha iyi olan<br />
yetenekleri aşağıdaki gibi sıralanabilir[12]:<br />
İnsanın daha iyi olduğu yetenekleri<br />
• Çok düşük düzeydeki belli uyarıcıları<br />
hissedebilme,<br />
• Arka plandaki çok yüksek düzeydeki sese<br />
rağmen uyarıları tarayabilme, radar ekranındaki<br />
blipler gibi,<br />
• Durumdan duruma farklılaşabilen karmaşık<br />
uyarı düzenlerini tanımlayabilme,<br />
• Belli bir operasyon modu hata verirse, alternatif<br />
mod seçebilme,<br />
• Gözlemlerinden yola çıkarak sonuçlandırma<br />
yapabilme,<br />
• Subjektif tahminler ve değerlendirmeler<br />
yapabilme,<br />
• Uzun süre çok fazla bilgiyi saklayabilme,<br />
• Sıklıkla ilgili bilgiyi gerektiğinde getirebilme,<br />
• Karar alma, durumsal gereklere kararı<br />
uyumlaştırma ve acil durumlarda hareket<br />
edebilme gibi çeşitli durumlarda tecrübesinden<br />
yararlanabilme,<br />
• Tamamen yeni çözümler geliştirebilme,<br />
• Yoğun işyükü altında bile önemli görevlere<br />
konsantre olabilme,<br />
Makinelerin daha iyi oldukları yetenekleri<br />
• İnsanın normal duyarlılık alanının dışındaki<br />
uyarıları fark edebilme,<br />
• Özellikle nadiren önceden belirlenmiş olayları<br />
izleyebilme,<br />
• Belirlenen programları takip eden nicel bilgiyi<br />
işleyebilme(süreçleme),<br />
• Aynı anda programlanan birkaç aktiviteyi<br />
tekrarlana aktiviteleri güvenilir bir şekilde<br />
yerine getirebilme,<br />
• Alınan sinyallere çabuk ve kesin cevaplar<br />
verebilme,<br />
• Genel bir sınıfa dahil olarak uyarıları<br />
tanımlamak açısından sonuçlandırma yapabilme,<br />
• Dikkati dağıtıcı ağır işyükü şartları altında<br />
çalışabilme ve uzun süre boyunca performansını<br />
muhafaza edebilme,<br />
• Önemli miktarda kodlanmış bilgiyi çabuk bir<br />
şekilde saklayabilme,<br />
• Kodlanan bilgiyi gerektiğinde doğru ve çabuk<br />
bir şekilde geri getirebilme.<br />
İnsan merkezli otomasyon, oluşturulan hedeflere<br />
ulaşmada insanlarla işbirliği içinde çalışması için<br />
tasarlanan otomasyonu tanımlamaktadır. Karmaşık<br />
sistemlerde insan merkezli otomasyon, otomatik alt<br />
sistemlerin insanların performans yapabilirlikleri ve<br />
etkileşimleriyle bütünleştirmek için uygulanmaktadır<br />
[7]. İnsan merkezli otomasyon ile hedeflenen<br />
verimlilik ve üstün emniyet seviyesinin sağlanması<br />
için aşağıda sıralanan konulara dikkat edilmelidir:<br />
• İnsan ve otomasyon için en uygun görevlerin<br />
paylaştırılması,<br />
• İnsanı otomasyonun üstündeki en son otorite<br />
olarak korumak ya da insanı yetkili kılmak,<br />
• İnsan operatörünü sistemin içinde tutmak,<br />
• İnsan operatörünü bilgilendirmek,<br />
• Otomasyon sayesinde insan operatörünün işinden<br />
daha fazla tatmin olmasını, daha istekli olmasını<br />
ve işinin kolaylaşmasını sağlamak,<br />
• Otomasyon sayesinde insan operatörüne daha<br />
fazla yetki gücü vermek ve geliştirmek,<br />
• İnsan operatörü tarafından otomasyona<br />
güvenilmesini sağlamak,<br />
• İnsan operatöre kadın ya da erkek bilmek istediği<br />
her konuda bilgisayar temelli tavsiyede<br />
bulunmak,<br />
• Otomasyonu insanın tepki süresini en aza<br />
indirecek ve hata yapmasını engelleyecek şekilde<br />
tasarlamak,<br />
• İnsan operatörüne otomatik sistemi denetleme<br />
(supervise) rolünü vermek,<br />
• Belirli sistem hedeflerinin en iyi şekilde<br />
tanımlanmasıyla insan ve otomatik kontrol<br />
birlikteliğinin en iyi şekilde sağlanması,<br />
• Eğitimde zaman ve maliyetleri en aza indirerek,<br />
otomasyonu verimli bir şekilde kullanabilmeleri<br />
için operatörlerin eğitimini kolaylaştırmak,<br />
348
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
• Aynı kişi tarafından kullanılan çeşitli araçları<br />
benzer ve uyumlu hale getirmek,<br />
• İnsan operatörünün otomasyonu izlemesine<br />
olanak sağlamak,<br />
• Otomatik sistemleri öngörülebilir hale getirmek,<br />
• Otomatik sistemlerin insan operatörünü<br />
izlemesine olanak sağlamak,<br />
• Sistemin her elemanını diğerlerini<br />
bilgilendirebilecek şekilde tasarlamak[5] .<br />
ATC’de insan ve teknoloji etkileşimi tüm aşamalarda<br />
insan merkezli olmalıdır. İnsan merkezli otomasyon<br />
felsefesinin yaygın bir şekilde işyeri tasarımı ve<br />
destek prosedürler ile uyumlaştırılması, insan hatası<br />
nedeniyle emniyetin riske atılabileceği durumlar için<br />
bir koruma halkası olarak görülmektedir[12].<br />
E. Türkiye’de Otomasyon Kullanımı ve SMART<br />
Projesi<br />
Günümüzde Türk Hava Sahasında ATC’de otomasyon<br />
RDP ve FDP kullanımı ile sınırlıdır. Türkiye’de hava<br />
trafik hizmetlerinden sorumlu otorite Devlet Hava<br />
Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğüdür.<br />
DHMİ Türkiye Hava Trafik Kontrol Modernizasyon<br />
Projesi (TAMP - Turkish ATC Modernisation Project)<br />
ile hava trafik kontrol sistemlerinin<br />
modernizasyonunu içeren büyük bir proje çalışmasını<br />
başlatmıştır. Daha sonra TAMP, Türkiye’de Hava<br />
Trafik Yönetim Kaynaklarının Sistematik<br />
Modernizasyonu (SMART- Systematic Modernisation<br />
of ATM Resources in Turkey) projesine dahil edilerek<br />
daha da kapsamlı bir proje halini almıştır. .<br />
Türk Hava Sahası’ndaki overflight ve büyük<br />
havaalanlarının (peak gün) trafik tahminleri Tablo2 ve<br />
Tablo 3’de yer almaktadır. Trafikteki belirgin artış<br />
ATC’de otomasyon destekli tedbirlerin alınması<br />
gerekliliğini göstermektedir. SMART’da daha kaliteli<br />
hava trafik hizmeti sağlamak, otomasyon uyumlu<br />
görüntü, komşu ülkeler ile otomatik veri alışverişi,<br />
esnek hava sahası kavramına dayalı sivil/asker<br />
koordinasyonu, yüksek kalitede kayıt ve playback<br />
özelliği hedeflenmiştir[14].<br />
Tablo2. Türk Hava Sahasındaki Overflight Trafik<br />
Tahminleri[14]<br />
Overflight Trafik Tahminleri<br />
YIL<br />
TRAFİK<br />
1990 67 232<br />
1999 149 395<br />
2009 189 058<br />
2020 250 878<br />
Tablo3. Büyük Havaalanları Trafik Tahminleri[14]<br />
Büyük Havaalanları Trafik Tahminleri (Peak Gün)<br />
YIL Atatürk Esenboğa Menderes Antalya Dalaman<br />
1990 367 128 159 198 99<br />
1999 835 226 72 336 162<br />
2009 840 258 361 574 268<br />
2015 958 291 436 717 289<br />
Öncelikle yeni radar sensörleri kurulacak ve söz konusu<br />
sensörlerin entegrasyonu sağlanacaktır. SMART’da STCA,<br />
APW, ve MSAW kapsayan SNET kullanımı ve MTCA,<br />
hava/yer veri hattı, sistem destekli koordinasyon ve on-line<br />
veri değişimi sistemleri yer alacaktır.<br />
Sistem güvenilirliği açısından ise RDPS arızasında yedek<br />
RDPS, yedek RDPS arızasında ise by-pass sistemi; FDPS<br />
arızasında yedek FDPS, RDPS ve FDPS arızasında uçuş<br />
planına dayalı navigasyon sistemi (FPBNS-Flight Plan<br />
Based Navigation System); güç kesintisi ve sistem<br />
arızasında ise taşınabilir bilgisayarlarda FPBNS’in devreye<br />
girmesi sağlanacak ve yedek sistemlerin kullanımı mümkün<br />
olacaktır[15].<br />
III. SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Tüm ATC hizmetlerinin emniyetli, verimli ve etkin bir<br />
şekilde gerçekleştirilebilmesi için bilgi ve iletişim<br />
teknolojilerinin etkin kullanımı gereklidir. Kapasite<br />
artışının verimli olması ve insan hatasının en aza<br />
indirilmesinde otomasyon bir çözümdür.<br />
ATC’de otomasyon tasarımı ve kullanımında dikkat<br />
edilecek en önemli konu, kontrolörlerin becerilerine<br />
ve gereksinimlerine uygun olarak<br />
gerçekleştirilmesidir. İnsan merkezli bir yaklaşımla<br />
daha verimli sonuçlar elde edilebilmektedir.<br />
Kontrolör seçimi ve eğitiminde, kullanılacak otomatik<br />
sistemlerle uyum ve uyumlaştırma çalışmaları<br />
önemlidir.<br />
ATC etkinlikleri uluslararası bir çevrede gerçekleştiği<br />
için Türkiye’nin de otomasyon ile ilgili uygulama ve<br />
geliştirme çalışmalarını izleme gerekliliği<br />
bulunmaktadır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] J. Pierre Sanfourche. “ Safety, Environment, ATM:<br />
Three Key Issues”, Air&Space Europe, C: 3, N0: ¾, 2001.<br />
[2] Charles E. Billings. Aviation Automation. New Jersey:<br />
Lawrence Erlbaum Associates Pub., 1997.<br />
[3] Anne R. Isaac vd. Human Performance Factors İn ATC.<br />
(Aldershot : Ashgate, 1999).<br />
[4] Bernard Miallier. “ ATM: General Description of the<br />
Processes and Influencing Factors”, Air&Space Europe, C:<br />
2, No: 5, 2000.<br />
349
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
[5] Design Concepts and Philosophies. Human Factors<br />
Integration in Future ATM Systems. HRP/HSP-003-REP-<br />
01.<br />
[6] Christopher D. Wickens ve diğerleri. Flight to the<br />
Future: Human Factors in Air Traffic Control, (Washington:<br />
National Academy Press, 1997).<br />
[7] “The Human Factors Design Guide”, The Williams J.<br />
Huges Technical Center (CD) V: 1.0, 1996.<br />
[8] C. Niessen ve K. Eyferth. “A Model of teh Air Traffic<br />
Controoller’s Picture”, Safety Science. C: 37, No: 2-3, Mart<br />
2001.<br />
[9] Kim Kardosi. Human Factors in the Design and<br />
Evaluation of Air Traffic Control Systems. Volpe<br />
Center(CD)1996<br />
[10] Heinz Winter. “Progress in Cockpit andA ir Traffic<br />
Control Automation”. Aerospace Science Technology, 5,<br />
2001.<br />
[11] Mark Smolensky ve Earl Stein. Human Factors in Air<br />
Traffic Control (San Diego: Academic Press, 1998).<br />
[12] Anne R. Isaac ve David Marks, “Individual Differences<br />
in Mental Imagery Experience”, British Journal of<br />
Psychology, Cilt no 85, (Kasım 1994).<br />
[13] Raja Parasuraman ve diğerleri. The Future of Air<br />
Traffic Control: Human Operators and Automation,<br />
(Washighton: National Academy Press, 1998)<br />
[14]http://ans.dhmi.gov.tr/ATC/projets/Tampsunusu2.pdf<br />
[15] Hamit Soyertem. TAMP Projesi, 2002.<br />
[16] Eurocontrol. EATMP Generic HMI Specification. V.<br />
1.0. 2000.<br />
350
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
TÜRKİYE’DE HAVAYOLU TAŞIMACILIĞINDA FİNANSAL<br />
SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ<br />
Ünal BATTAL¹<br />
ubattal@anadolu.edu.tr<br />
¹ Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Havayolu işletmeleri elde edebildikleri kısıtlı<br />
kaynakların büyük bir kısmını en önemli varlıkları<br />
olan uçakların finansmanına tahsis etmektedirler. Bu<br />
nedenle söz konusu bu kaynaklar ve yatırıma<br />
dönüştürüldükleri varlıklar işletmelerin hayatını<br />
sürdürebilmesi için en kritik unsurlardandır.<br />
Bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de havayolu<br />
işletmelerinin uçak finansmanında kullandığı<br />
yöntemler incelenerek, Türkiye’deki havayolu<br />
işletmelerinin karşılaştığı sorunlara yönelik çözüm<br />
önerileri geliştirilmiştir.<br />
I. GİRİŞ<br />
Havayolu taşımacılığı 20. yüzyılın en önemli<br />
sektörlerinden birisi olmuştur. 21. yüzyıl içinde de<br />
önemli bir sektör olma özelliğini koruyacaktır.<br />
Havayolu taşımacılığı insanlığa yeni bir boyut<br />
getirerek dünyayı küçültmüş ve insanlığı tekerleğin<br />
sınırlamalarından kurtarmıştır. Çağın ihtiyaçlarına<br />
uygun olarak sunulan havayolu taşımacılığı ülkelerin<br />
sosyo ekonomik yapısını belirleyen en önemli<br />
faktörlerden birisi durumuna gelmiştir. Sektörün bu<br />
kadar önem kazandığı bir çağda Türkiye’nin de<br />
dünyadaki teknolojik gelişmelere ayak uydurma<br />
zorunluluğu kaçınılmazdır.<br />
Türkiye’deki havayolu taşımacılığının finansal<br />
sorunlarını analiz edebilmek için her şeyden önce<br />
dünya havayolu taşımacılığındaki değişimleri ve yeni<br />
oluşumları çok iyi irdelemek gerekmektedir. 2015<br />
yılına kadar havayolu taşımacılığına yatırım için<br />
gereken sermayenin 300 milyar ABD doları olacağı<br />
tahmin edilmektedir[1]. Havayolu taşımacılığına<br />
gerekli olan bu yatırımların yapılmayarak talebin<br />
kapasiteyi aşması durumunda yoğunluk ve gecikmeler<br />
nedeniyle talep diğer taşıma modlarına kayacak ve<br />
dolayısıyla maliyetlerin artması ve ekonomik kayıplar<br />
ortaya çıkacaktır. Yaygın olan görüş öncelikle mevcut<br />
kapasiteyi maksimum etkinlikle kullanmak, daha<br />
sonra ihtiyaç varsa havayolu taşımacılığına olan<br />
talebe bağlı olarak ilave kapasiteler oluşturmaktır.<br />
İhtiyaç duyulan yatırım projeleri gerçekleştirilmezse<br />
bu hareketsizlik gerek bölgesel gerekse küresel<br />
anlamda ekonomik büyümeye ciddi bir engel<br />
oluşturabilecektir.<br />
II. DÜNYADA DURUM<br />
Burada üzerinde önemle durulması gereken husus,<br />
yatırımın uluslararası boyutta uygun finansman<br />
kaynakları ile finansmanının sağlanması gerektiğidir.<br />
Bu açıdan bakıldığında dünya genelinde hakim olan<br />
finansman tekniği finansal kiralama, faaliyet<br />
kiralaması ve diğer finansal kiralama türleridir. Bu<br />
piyasa GECAS, ILFC ve BAE Systems gibi spekülatör<br />
birkaç büyük kiralama şirketinin hakimiyetindedir[2].<br />
ABD finans piyasasında menkul kıymetleştirme ve<br />
kaldıraç kiralamaları gibi ABD’ye özgü kaynakların<br />
yanı sıra üretici finansmanı, risk sermayesi, hayat<br />
sigorta şirketleri, Eximbank ve devlet yardımları<br />
kaynak olarak kullanılmaktadır. Bunların yanında<br />
dünya piyasasında önemli bir yeri olan güçlü ABD’li<br />
taşıyıcılar net kar, amortismanlar ve gelişmiş sermaye<br />
piyasası nedeniyle hisse senedi ihracı vasıtasıyla<br />
özkaynaklarıyla da finansman kaynağı<br />
sağlamaktadırlar. Gelişmiş finansal piyasalarına<br />
rağmen yabancıların ABD’li havayolu işletmelerinin<br />
¼’den fazlasını satın almaları kanunla yasaklanmıştır.<br />
Uzak Doğu’da yine finansal kiralama ve faaliyet<br />
kiralamasının yanı sıra kaldıraç kiralamaları ve vergi<br />
avantajlı kiralamalar kullanılmaktadır. Özellikle<br />
Japonya elindeki ticaret hacmi fazlasını Avrupa’daki<br />
Eximbank’lar vasıtasıyla tüm dünya ülkelerine kredi<br />
olarak kullandırmaktadır. Uzak Doğu’daki bankalar<br />
ABD’li bankalarla birlikte uçak finansmanına önemli<br />
kaynaklar sağlamaktadırlar. Ayrıca bu bölgedeki<br />
havayolu şirketleri güçlü mali yapıları nedeniyle net<br />
kar, amortismanlar ve hisse senedi ihracı yoluyla<br />
özkaynaklarını da finansman kaynağı olarak<br />
kullanmaktadırlar.<br />
Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyeliği söz konusu<br />
olduğu için Avrupa’daki havayolu taşımacılığını da<br />
irdelemek gerekmektedir. ABD’de başlayan<br />
deregülasyon hareketi Avrupa Birliği tarafından üç<br />
aşamada uygulamaya geçirilmiştir. Kabul edilen<br />
birinci kısım kanunlar ile havayolu işletmelerinin<br />
karlılığını önemli derecede etkileyen bilet fiyatlarının<br />
351
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
belirlenmesine hükümetlerin müdahalesi<br />
engellenmiştir. İkinci kısım kanunlarla fiyatlandırma<br />
ve koltuk kapasitesi paylaşımlarında daha büyük<br />
esneklikler sağlanarak havayolu işletmelerinin boş<br />
kapasite nedeniyle zarar etmelerinin önüne<br />
geçilmiştir. Son aşama olan üçüncü kısım kanunlarla<br />
da havayolu taşımacılığında devlet yardımı, havaalanı<br />
ücretleri ve yer hizmetleri pazarı ile ilgili<br />
düzenlemeler yapılarak haksız rekabet ortadan<br />
kaldırılmıştır. Bu kanunlara göre devlet yardımı kısıtlı<br />
bir süreyi kapsamalı, şirketin uzun vadede<br />
yaşayabilmesi için yatırımın sağlıklı bir mali duruma<br />
gelmesini sağlamalı, gelecekte ek bir yardıma gerek<br />
duyulmamalı, yardım “bir kez-son kez” prensibiyle<br />
verilmeli, yardım programı uçak ve koltuk sayısı<br />
arttırımına yol açmamalı ve hükümetler ticari<br />
prensipler altında çalışması gereken havayolu<br />
yönetiminde yer almamalıdır. Havayolu işletmelerinin<br />
çalışma sermayesinin önemli bir bölümünü tahsis<br />
ettiği havaalanı ücretlerinin yeni taşıyıcılar üzerindeki<br />
caydırıcı etkilerini azaltmak amacıyla ücretleri<br />
yönlendirmek için hazırlanan rehber, yönerge haline<br />
getirilmiştir. Yer hizmetleri pazarının giderek<br />
rekabete açılması ve Aralık 2003’de tamamen serbest<br />
pazar şartlarına geçecek şekilde ayarlanması<br />
öngörülmüştür.<br />
Dünya genelinde olduğu gibi Avrupa’da da finansal<br />
kiralama ve faaliyet kiralaması hakim olan finansman<br />
şeklidir. Airbus üretici finansmanı şeklinde havayolu<br />
taşıyıcılarına kaynak sağlarken, Airbus uçaklarının<br />
alımında Fransa, Almanya ve İngiltere Eximbank’ları<br />
da Japon ve Alman kaldıraç kiralamaları vasıtasıyla<br />
belirli şartlar altında önemli kaynaklar<br />
sağlamaktadırlar. British Airways, Lufthansa ve KLM<br />
gibi yüksek kredi derecesine sahip havayolu<br />
işletmeleri bu kaldıraç kiralamalarından<br />
faydalanabilmektedirler. Körfez Krizi nedeniyle ABD<br />
ve Japon bankalarının havayolu taşımacılığını<br />
desteklemekten geri çekilmesiyle Avrupa’lı bankalar<br />
Uluslararası Ödemeler Bankasının düzenlemeleri<br />
doğrultusunda sektöre destek vermektedirler. Düşük<br />
maliyetli bölgesel taşımacılık yapmak amacıyla yeni<br />
kurulan bazı şirketler risk sermayesi imkanlarından<br />
faydalanmaktadırlar.<br />
III. TÜRKİYE’DE DURUM<br />
Türkiye’de 14 Ekim 1983 tarih ve 2920 sayılı kanunla<br />
özel havayolu işletmelerinin faaliyete geçmesiyle<br />
THY’nın tekel durumu ortadan kalkmış olmakla<br />
beraber, filo yapısı bakımından sektör içindeki ağırlığı<br />
devam etmiştir. Özel havayolu işletmeleri gerek<br />
kısıtlamalar getirilmesi gerekse ücret tarifelerinde<br />
THY’nın yüksek maliyetlerinin baz edilmek istenmesi<br />
nedeniyle 2004 yılına kadar iç hatlarda önemli bir<br />
atılım yapamamıştır. 2004 yılının başlarında ise Fly<br />
Air ve Onur Havayolları belirli hatlarda düşük fiyat<br />
politikasıyla uçmaya başlamışlardır. Özel sektör<br />
havayolu işletmeleri özelleştirme ve sonrasındaki bu<br />
gelişmelerden dolayı genellikle dış hatları tercih<br />
etmektedirler. İşletmelerin hemen hepsi Almanya<br />
pazarına yönelmişlerdir. Almanya ile birlikte ağırlıklı<br />
olarak Fransa, İngiltere ve Hollanda pazarına<br />
girmişlerdir. Hemen hepsi tur operatörleri ve seyahat<br />
acentalarıyla çalışmaktadırlar.<br />
Türkiye’de kurulu havayolu işletmelerinin ekonomik<br />
ve finansal durumunu saptamaya yönelik olarak bütün<br />
havayolu işletmelerine 2002 yılında uygulanan anket<br />
sonuçlarına göre, THY hariç bütün havayolları 1983<br />
yılından sonra kurulmuş, tarifesiz taşımacılık yapan<br />
şirketlerden oluşmakta ve her turizm sezonu öncesi<br />
yeni şirketler kurulmaya devam etmektedir. Şirketler<br />
bazı yönlerden profesyonelleşmekle birliklte fakat bazı<br />
yönlerden halen aile şirketi durumundadırlar.<br />
Şirketlerin hepsinde finans bölümü olmasına rağmen<br />
finansman kararlarının alınmasında çok etkili<br />
olmadıkları görülmekte ve genellikle Türkiye’deki<br />
döviz kuru ve enflasyon belirsizliğinden dolayı kısa<br />
vadeli planlar yapmaktadırlar. Finansman kararlarının<br />
alınmasında genellikle kaynak maliyetine bakılmakta,<br />
faiz oranlarının arttığı durumlarda ilk önce yatırımlar<br />
kısılmaktadır. Türkiye’de kurulu işletmelerin tamamı<br />
uçak finansmanında finansal kiralama ve faaliyet<br />
kiralamasını yoğun olarak kullanmaktadırlar. THY<br />
devlet sahipliğinde olması nedeniyle hazine<br />
garantörlüğünde Eximbank kredileri ve kaldıraç<br />
kiralamaları ile finansman sağlamaktadır. Bankaların<br />
kaynakları özellikle yeni uçak finansmanında yetersiz<br />
kalmakta ve uzun vadeli düşük faiz oranlı krediler<br />
vermeye elverişli olmamaktadır. Ayrıca uçak<br />
finansmanı özel bilgi ve birikim gerektiren bir iş<br />
olduğu için havayollarının kurulduğu ilk yıllardaki<br />
kötü tecrübeler nedeniyle uçak finansmanına çok sıcak<br />
bakmamaktadırlar. Bu nedenle şirketler banka<br />
kredilerini daha çok çalışma sermayesi finansmanında<br />
kullanmaktadırlar. Eximbank kredileri en uygun<br />
krediler olmasına rağmen devlet garantisi istenmesi<br />
nedeniyle özel şirketler tarafından<br />
kullanılamamaktadır. Hayat sigorta şirketlerinin<br />
elindeki kaynakların kullanımı içinse yasal engeller<br />
bulunmaktadır. Türkiye’deki finansal kiralama<br />
şirketleri büyük uçak kiralama işlemleri<br />
yapamadıklarından dolayı kira alacakları için varlığa<br />
dayalı menkul kıymet ihraç etmeleri söz konusu<br />
değildir. Özel şirketlerin hiç birisi kaynak sağlamak<br />
amacıyla sermaye piyasasına açılmayı<br />
düşünmemektedir. Havayolu işletmelerinin düşük kar<br />
marjı ve enflasyon nedeniyle özkaynakları da uçak<br />
finansmanında yetersiz kalmaktadır. Şirketler<br />
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve 11 Eylül<br />
olaylarından yoğun olarak etkilenmiş ve ilk olarak<br />
maliyet düşürücü tedbirler almaya yönelmişlerdir. Bu<br />
dönemde yaşanan 11 Eylül olayları nedeniyle<br />
sigortalarla ilgili olarak garanti şeklinde devlet desteği<br />
sağlanmıştır[3].<br />
352
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
2920 Sayılı Kanunla başlayan özel sektör havayolu<br />
taşımacılığı, hazırlıksız ve sağlıksız bir ortamda<br />
sayıları hızla artan havayolu işletmelerinin yetersiz bir<br />
mali alt yapıyla kurulup işletilmeleri sonucunu<br />
doğurmuştur. Bu nedenle sağlıklı ve istikrarlı bir<br />
büyüme olmamıştır. Bugüne kadar genel havacılık<br />
işletmeleri hariç 23 havayolu şirketi ulusal<br />
ekonomiye, havacılığa ve turizme olumsuz etkiler<br />
yaparak kapanmıştır. Ticari alandaki kayıpların yanı<br />
sıra havayolu taşımacılığı itibar kaybetmiştir.<br />
IV. TÜRKİYE’DE HAVAYOLU<br />
TAŞIMACILIĞININ FİNANSAL SORUNLARI<br />
VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ<br />
Türkiye’de havayolu taşımacılığının finansal<br />
sorunlarından önce temel sorunlar çözümlenmelidir.<br />
Bu açıdan bakıldığında aşağıdaki dört temel soruna en<br />
kısa sürede çözüm bulunmalıdır [4]:<br />
• Havayolu taşımacılığının riskleri ile getirilerini<br />
tanımlayacak ve sektöre yol gösterecek temel devlet<br />
politikasının olmaması.<br />
• Bağımsız olarak yetkilendirme ve denetleme<br />
yapabilecek özerk bir sivil havacılık otoritesinin<br />
olmaması.<br />
• Altyapıya yeterli ve uygun yatırımların<br />
yapılmaması.<br />
• Yönetim sistemlerinin rekabetçi piyasalarda etkin<br />
olamaması.<br />
Türkiye’deki havayolu taşımacılığının finansal<br />
sorunları ve çözüm önerileri ise aşağıdaki biçimde<br />
açıklanmaktadır[5]:<br />
Finansal yönetim ve yapılanma sorunları:<br />
Havayolu şirketlerinin finansal olarak dünya ile<br />
uyumlu olmasını sağlayacak, tüm idari ve mali<br />
kurumsal değişiklikler yapılarak imkanları<br />
arttırılmalıdır. Havayolu işletmelerinin finans<br />
bölümünün dünya uygulamalarına hakim, piyasayı<br />
takip eden kalifiye elemanlardan oluşması şirketlerin<br />
daha doğru kararlar almasını kolaylaştıracaktır.<br />
Şirketlerin hat açma ve uçak seçimi gibi kritik<br />
konularda yapacakları yatırımlarda doğru kararların<br />
alınabilmesi için prestij sağlayıcı kaynaklar değil<br />
ekonomik kuralların gerektirdiği kaynakları özgürce<br />
seçilebilmelidir. Şirketler kısa vadeli sezonluk<br />
stratejiler ile finansal kararlar alarak kısıtlı bir piyasa<br />
içinde kalmaya çalışmak yerine, hem iç hem de dış<br />
finans piyasalarında kaynak bulabilme gücünü elde<br />
edebilmek için uzun vadeli stratejiler ile finansal<br />
kararlar alarak, kaynak çeşitliliği yaratıp mevcut<br />
finansman piyasasını büyütmelidirler. İşletmeler<br />
karlılıklarını arttırarak finansman için özkaynak<br />
sağlarken özkaynak/borç dengesini göz ardı etmemiş<br />
olacaktır. Bu konulara ilişkin alınabilecek tedbirlerin<br />
Başbakanlık, Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine<br />
Müsteşarlığı ve <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Genel Müdürlüğü<br />
tarafından değerlendirilmesi için gerekli girişimlerde<br />
bulunulmalıdır.<br />
Plansız olarak yapılan yatırımlar sonucu<br />
finansman kaynaklarının israfı ve kontrolsüz<br />
büyüme: Öncelikle Avrupa Birliği’nin kanunlarla<br />
getirdiği kısıtlamalar dikkate alınarak yatırımlar<br />
yapılmalıdır. Kapasitenin etkin kullanılabilmesi için<br />
pazara uygun, işletme maliyeti düşük olan uçak tipleri<br />
ile büyümelerin kontrollü yapılması gerekmektedir.<br />
Böylece batan şirketler ve geri alınamayan krediler<br />
nedeniyle ulusal servet kayıplarının önüne geçilebilir.<br />
Havayolu şirketlerinin kuruluş şartlarının mali ve<br />
ekonomik altyapı yönünden sağlam ve sağlıklı<br />
şirketlerin doğmasını sağlayacak şekilde değiştirilmesi<br />
gerekmektedir. Havayolları gelecekteki uçuş hatlarına<br />
göre uçak tipini, sayısını ve bunları satın almak için<br />
kullanacağı finansman kaynaklarını daha kuruluş<br />
çalışmalarında isabetli belirleyerek plansız yatırımlara<br />
girmemelidir. Uçak seçiminde pazar araştırmaları,<br />
uçuş hattının menziline göre uçak alternatiflerini<br />
belirleme, talebe göre kapasite tayini ve alternatif<br />
uçakların teknik, mali, ticari bakımdan mukayesesi<br />
objektif bilimsel esaslara bağlanmalıdır. Bunun için<br />
gerekli kaynakların yaratılması ise özsermaye ve<br />
borçlar arasındaki dengenin sağlıklı bir şekilde<br />
oluşturulmasına bağlıdır.<br />
Bazı finansman kaynaklarının kullanımındaki<br />
yasal sorunlar: Havayolu işletmeleri için en uygun ve<br />
en çok kullanılan finansman kaynağı finansal kiralama<br />
çeşitleridir. Türkiye’de Finansal Kiralama Kanunu en<br />
az 4 yıl süreyle kiralama esasını getirmiştir. Oysa<br />
havayolu taşımacılığında turizme yönelik olarak kısa<br />
bir dönem için kiralanan uçaklar muafiyetlerden<br />
yararlanmak amacıyla finansal kiralama yoluyla<br />
getirildiği takdirde sezon bitiminde atıl kapasite<br />
yaratılmış olmaktadır. Uçaklar finansal kiralama<br />
yerine 6 aylık normal kiralama şeklinde getirildiğinde<br />
ise çok ağır vergi ve benzeri fon kesintileri söz konusu<br />
olmaktadır. Bu nedenle kısa süreli uçak kiralamaları<br />
ile ilgili olarak Finansal Kiralama Kanununda gerekli<br />
düzenlemelerin yapılması işletmeleri mali açıdan<br />
rahatlatacaktır. Gümrük mevzuatına göre satın alma<br />
amaçlı uçak ithali gümrükten muaftır. Ancak Finansal<br />
Kiralama Kanuna göre, geçici ithalat yapıldığında<br />
kiralama süresi boyunca önemli miktarlarda KDV<br />
teminatı alınmaktadır. Uçak faaliyet kiralaması<br />
(Operating Lease) ile getirildiğinde kira süresi<br />
sonunda geri iade edileceği için KDV teminatı<br />
kaldırılabilir. Eğer faaliyet kiralaması satın alma<br />
amaçlı kiralamaya dönüştürülürse zaten KDV<br />
muafiyeti söz konusudur. Varlığa dayalı menkul<br />
kıymet ihracı ve hayat sigorta şirketlerinin ellerindeki<br />
fonların kaynak olarak kullanılabilmesi için gerekli<br />
yasal düzenlemeler yoktur. Buna ilişkin olarak<br />
Türkiye’nin ekonomik yapısına uygun yasal<br />
düzenlemeler yapılmalıdır.<br />
Havayolu işletmelerinin çalışma sermayesi sıkıntısı:<br />
Geçmişte güçlü finansal yapı ve beraberinde güçlü<br />
353
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
organizasyonların olmaması nedeniyle çoğu şirket<br />
yeterli çalışma sermayesi sağlayamadığı için iflas<br />
etmiştir. Bu gün havayolu taşımacılığına girecek olan<br />
işletmelerin yeterli çalışma sermayesine sahip<br />
olmaları gerekmektedir. Buna ilişkin olarak özerk bir<br />
yapıda kurulacak olan “<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Kurumu’nun”<br />
SHY-6A’da yer alan işletmelerin finansal ve yasal<br />
konularda denetlenmesine ilişkin kuralları kuruluş<br />
aşamasında, bağımsız denetimden geçmiş finansal<br />
raporları ise faaliyet aşamasında inceleyerek<br />
denetlemesi gerekmektedir. Bu amaçla; her uçak ve<br />
rota için yapılacak parkur maliyet analizleri, hava<br />
aracı ve çeşitli hizmet giderleri, değişken giderler,<br />
personele ilişkin giderleri, diğer giderler, nakit akım<br />
tablosu, yatırım gerçekleşme tablosu, hat gelir-gider<br />
tablosu, genel gelir-gider tablosu ve bilançoları 3<br />
aylık sürelerde denetlenmelidir.<br />
Ayrıca kuruluş aşamasında işletmelerin iflası<br />
durumunda büyüklüğüne göre ödenmeyen borçlar için<br />
istenen teminatlar arttırılarak mali yönden güçlü<br />
işletmelerin kurulması sağlanarak Türk taşıyıcıların<br />
imajı güçlendirilmiş olacaktır. Bu sayede işletmelerin<br />
iflası ile başta yolcular olmak üzere, DHMİ,<br />
Eurocontrol, yer hizmetleri, personel gibi alacaklıların<br />
mağdur olmaları engellenecektir.<br />
Bakım-onarım faaliyetlerinde dışa bağımlılık ve<br />
kaynak israfı: Özel havayolu işletmeleri bakım<br />
faaliyetlerinde dışa bağımlıdırlar. Bu konuda THY<br />
JAR/OPS’ a uygun ve JAR/145 bakım lisanlarını<br />
alarak bakım faaliyetlerini geliştirmiştir. Bugün kendi<br />
filosunun yanı sıra dışarıya da bakım hizmeti<br />
vermektedir. Özel taşıyıcılar bakımlarını burada<br />
yaptırarak maliyet avantajı sağlayabilirler. Ayrıca<br />
havaalanlarında bakım-onarım tesisleri kurmak<br />
isteyen işletmelere yatırım indirimi ve kaynak<br />
kullanımı gibi konularda kolaylık ve teşvikler<br />
sağlanarak rekabet vasıtasıyla maliyetlerin daha da<br />
düşmesi mümkün olabilecektir. Yurt dışından üç beş<br />
saatte getirtilebilen bir yedek parçanın uçağa takılması<br />
gümrük mevzuatı nedeniyle birkaç gün sürmekte ve<br />
şirketler uçaklarını uçuramadığı gibi bütün uçuş<br />
programı aksamakta ya da çok yüksek maliyetlerle bir<br />
seferlik uçak kiralaması (Sub Charter) yapmaktadırlar.<br />
Yedek parça ve komponent alımı, değişimi, bakımonarımı<br />
gibi konularda sürat, kolaylık ve ucuzluk<br />
sağlamak açısından havayolu şirketlerinin Atatürk<br />
Havalimanındaki mevcut serbest bölgeden<br />
yararlandırılması faydalı olacağı gibi tüm uluslararası<br />
havaalanlarının dış hat apronlarının serbest bölge<br />
kapsamına alınması çözüm önerisi olarak<br />
görülmektedir.<br />
Sektörün devlet destekleri olmadan gelişmeye<br />
bırakılması: En liberal sistemlerde dahi havayolu<br />
taşımacılığı devlet yardımları ve teşvikleri ile gelişmiş<br />
ve gelişmektedir. Türkiye’de uçakların kapasite<br />
kullanımları kriz dönemlerinde ve kış aylarında<br />
düşmektedir. Uçakların yarısından fazlası böyle<br />
zamanlarda yerde yatmaktadır. Bu da işletmelerin<br />
doluluk oranlarını düşürmekte ve finansal sıkıntılar<br />
nedeniyle şirketler bir türlü kendine gelememektedir.<br />
Bu dönemlerde devletin de bir takım fedakarlıklarda<br />
bulunarak konma, konaklama, yer hizmeti ve yakıt<br />
maliyetleri konularında teşvikler sağlaması faydalı<br />
olacaktır. Böylece kapasite tüm yıla eşit yayılarak<br />
böyle dönemlerde çekilen finansal sıkıntılar<br />
azalabilecektir. Gelir düzeyi düşük Türk insanının<br />
uçak ile seyahat edebilmesini kolaylaştırmak ve<br />
bölgeler arası gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmak<br />
amacıyla iç hat havayolu taşımacılığının oluşmasını<br />
teşvik etmek gerekmektedir. Buna yönelik olarak iç<br />
hat havayolu taşımacılığında uygulanan ve dış hatlara<br />
göre çok daha pahalı olan yakıt fiyatlarını belirleme<br />
yöntemi değiştirilerek yurt dışı yakıt fiyatları düzeyine<br />
yaklaştırılmalıdır. İç hatların geliştirilmesinde,<br />
kullanılmayan havaalanlarına yapılacak seferlerde<br />
devlet tarafından havaalanı ücretleri alınmayabilir.<br />
Havayolu şirketlerinin yeni jenerasyon uçak alımı<br />
veya kiralaması konusunda kaynak kullanım<br />
destekleme kredisi, vergi indirimi ve teminat<br />
kolaylıkları açısından teşvik edilmeleri gereklidir. Söz<br />
konusu yardım ve teşvikler ulusal havayolu<br />
taşımacılığını geliştirmede Avrupa Birliği Kanunları<br />
dikkate alınarak objektif esaslara göre yapılmalıdır.<br />
YANLIŞ YAKLAŞIM DOĞRU YAKLAŞIM<br />
FİNANSAL<br />
PROBLEMLER<br />
Maliyetleri düşür<br />
Hizmet kalitesi<br />
düşer<br />
Yolcu<br />
memnuniyeti<br />
düşer<br />
Personelin morali<br />
bozulur<br />
Düşük hizmet<br />
verilir<br />
Gelir düşer<br />
FİNANSAL<br />
PROBLEMLER<br />
Personele Yatırım<br />
yap<br />
Hizmet kalitesi artar<br />
Şirket imajı düzelir<br />
Yolcu memnuniyeti<br />
artar<br />
Şirket içi moral<br />
düzelir<br />
Satışlar artar<br />
Şekil 1. Tarifeli Havayollarında Finansal Problemlerde<br />
Doğru ve Yanlış Önlemler [6]<br />
354
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Tarifeli havayollarında finansman darboğazında<br />
yanlış önlemler alınması: Havayolu işletmeleri<br />
giderlerin gelirleri aştığı dönemlerde zorunlu olarak<br />
tasarruf tedbirleri uygulamaktadırlar. Ancak tasarruf<br />
yapılan birimler havayolunun başarısını belirleyen<br />
unsur durumuna gelmiştir. Havayolu tasarruf yapacağı<br />
birimleri pazarını düşünerek belirlemelidir.<br />
Düşük maliyetlerle hizmet verildiğinde müşteri<br />
memnuniyeti olumsuz etkilenmekte ve müşteri rakip<br />
şirketi tercih ederek havayolunun pazar payının<br />
düşmesine neden olmaktadır. Kısıtlanan masrafların<br />
pazar payını düşürmesi zaman içinde karı azaltarak<br />
şirketin yok olmasına neden olmaktadır. Doğru<br />
yaklaşımda ise havayolu personelini yolcuyu memnun<br />
etmenin bilincinde olacak şekilde eğitirse, yolcu<br />
memnuniyeti sağlanır ve karlılık artarak finansal<br />
problemlerin çözümüne yardımcı olur.<br />
Özel havayolu işletmeleri arasında işbirliğinin<br />
olmaması ve yıkıcı rekabet: Özel havayolu<br />
işletmelerinin içinde bulunduğu dağınıklığı<br />
toparlamak için şirketlerin finansal açıdan yeniden<br />
yapılandırılmasını sağlayacak çalışmalar<br />
gerekmektedir. Böyle bir yapıyı tek başına bir<br />
havayolunun gerçekleştirmeye çalışması yerine, kalıcı<br />
ve ciddi firmaların bir araya gelerek uluslararası<br />
finans piyasalarından kaynak elde edebilecek bir<br />
işbirliği oluşturmaları daha iyi olabilecektir. Böylece<br />
Türk taşıyıcıların yurt dışı taşımalardan aldığı pay<br />
artarak şirketlerin karlı çalışmaları sağlanmış olacak<br />
ve özkaynak/borç dengesine katkıda bulunularak<br />
finansal darboğazlara girmeleri önlenebilecektir. İç<br />
hat taşımacılığında ise özel havayolu işletmeleri<br />
finansal olarak güçlü iç hat taşıma şirketleri kurarak<br />
Avrupa Birliğine üyelik sonrası yabancı şirketlere de<br />
açılacak olan iç hatlarda onlarla rekabet edebilir<br />
düzeye gelmelidirler. Böylece yurt dışından getirilen<br />
turistlere iç hatlarda uygun bağlantılar sağlanarak,<br />
talebin düştüğü zamanlarda şirketlerin kendilerine ek<br />
kaynaklar yaratması sağlanabilecektir. Ayrıca özel<br />
şirketlerin sezon haricindeki atıl kapasitesi iç hat<br />
taşımacılığının canlandırılmasında etkili olabilecektir.<br />
V. SONUÇ<br />
Gelecekte havayolları kendilerini dünyanın her<br />
tarafında gelirlerin giderek düştüğü, giderlerin arttığı<br />
ve kıyasıya yaşam savaşı verilen bir ortam içinde<br />
bulacaklardır. Dünyadaki genel ekonomik durgunluk<br />
ve 11 Eylül olayları nedeniyle havayollarının<br />
kapasitelerinde bir fazlalık gözükmektedir.<br />
Kapasitenin talepten fazla olması 1980’li yıllardaki<br />
yoğun uçak siparişlerinde olduğu gibi fiyatları<br />
düşürecektir. Amerikan havayolları merkez üs olarak<br />
kullandıkları şehirlerden Avrupa’ya direkt uçuşlarını<br />
arttıracaklardır. Asya havayolları ise yüksek artış<br />
beklenen pazarlarında paylarını arttırmak için yoğun<br />
bir çaba harcayacaklardır. Düşük maliyetli tarifesiz<br />
havayolları kar getiren hatlarda yaygınlaşma eğilimini<br />
sürdüreceklerdir. Önümüzdeki yıllarda yolcu<br />
taşımacılığında en önemli artışın turistik amaçla<br />
seyahat eden ve düşük ücret ödeyen yolcu tipinde<br />
olması beklenmektedir. Kamuoyunda havayolu<br />
taşımacılığının pahalı olduğu görüşü yaygın olduğu<br />
için son zamanlarda şirketler elemanlarını ekonomi<br />
sınıfta seyahat etmeye zorlamaktadırlar. Gelecekteki<br />
söz konusu bu beklentiler nedeniyle gelirlerde düşüş<br />
beklenmektedir. Giderlerin artış nedenleri arasında ilk<br />
sırayı hava trafik kontrol masraflarının artması<br />
almaktadır. Avrupa Birliği’nde KDV ve gümrüksüz<br />
satışlar ile ilgili gelen yeni kurallar Avrupa<br />
havayollarının maliyetlerinde artışa neden olacaktır.<br />
Avrupa’daki kalifiye işçi darboğazı nedeniyle personel<br />
giderleri yükselecektir. Havayolları, diğer havayolları<br />
dışında hızlı tren, gelişen telekomünikasyon olanakları<br />
gibi yeni rakipler ile de rekabet ettiğinden yüksek<br />
düzeydeki yolcu beklentilerini karşılamak için<br />
havaalanından-havaalanına hizmetin dışında başka ek<br />
hizmetler de vermek zorunda kalabilecektir. Düşük kar<br />
marjı ile çalışmaya zorlanmaları havayollarının mali<br />
durumlarını zayıflatarak yeni yatırımlara girmelerini<br />
güçleştirecektir.<br />
Havayolları bu çıkmazdan kurtulabilmek için düşük<br />
fiyatlarla rekabet ederken yüksek maliyetleri<br />
karşılayabilecek yollar bulmalıdırlar. Çünkü ancak<br />
esnekliği olan, değişikliklere çabuk ve etkili uyum<br />
sağlayabilen, maliyetleri rekabet edebilir düzeyde<br />
olan, mali durumu güçlü ve küresel düşünüp bölgesel<br />
hareket edebilen havayolu şirketleri ayakta<br />
kalabilecektir.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] The Economic Benefits of Air Transportation<br />
http://www.atag.org. Şubat, 2004.<br />
[2] C. Mouret, The Operating Lease Market, Euresas,<br />
10-12 Mart 1997, Toulouse<br />
[3] Ü. Battal, Havayolu Taşımacılığında Finans ve<br />
Finansman Kaynakları, Yayınlanmamış Doktora<br />
Tezi, Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal bilimler<br />
Enstitüsü, 2002, Eskişehir<br />
[4] O. Vural, Türkiye <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Endüstrisinin<br />
Ekonomik Ve Yapısal analizi, 18 Ekim 2001,<br />
İstanbul<br />
[5] Battal, a.g.e., ss 223-230.<br />
[6] S. Ener, İ. Metel, THY’de Yolcuya Dönük<br />
Hedefler Sonucunda Değişen İmaj ve Kazanılan<br />
Rekabet Avantajı, III. <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
<strong>Sempozyum</strong>u, Eskişehir, 1991<br />
355
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
RNP KAVRAMI VE RNP HAVASAHASINDA HAVA TRAFİK HİZMET<br />
PROSEDÜRLERİ<br />
Öznur USANMAZ<br />
e-posta: ousanmaz@anadolu.edu.tr<br />
Özlem ŞAHİN<br />
e-posta: osahin5@anadolu.edu.tr<br />
Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Dünyada hava taşımacılığına talebin artması, hava<br />
sahası ve hava trafik kapasite artışı ile ilgili<br />
tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Bunun için<br />
Gerekli Seyrüsefer Performansı (RNP) kavramı<br />
geliştirilmiştir. RNP, terminal sahası prosedürleri,<br />
yollar ve hava sahası için tanımlayıcı olarak<br />
kullanılır. Hava sahasındaki mevcut altyapı ve uçak<br />
kabiliyetini ilgilendirir.<br />
Bu çalışmada RNP kavramı, hava sahasında<br />
kullanım gereklilikleri ile tanıtılmıştır. Uçuşun<br />
belirli safhalarının hangi tip RNP gerektirdiği<br />
belirtilmiş ve RNP hava sahasında uygulanması<br />
gerekecek Hava Trafik Hizmet prosedürleri<br />
açıklanmıştır.<br />
I.GİRİŞ<br />
Uluslar arası <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> Teşkilatı Geleceğin<br />
Hava Seyrüsefer Sistemleri (ICAO FANS-<br />
International Civil Aviation Organization Future<br />
Air Navigation Systems) Özel Komisyonu, gerekli<br />
seyrüsefer performans kabiliyeti (RNPC-Required<br />
Navigation Performance Capability) adında,<br />
belirlenen rotadan hem yatay hem de yol boyu<br />
sapmaları kapsayan ve pozisyon doğruluğunu<br />
tanımlayan bir kavram geliştirmiştir. RNPC, ICAO<br />
konseyi tarafından onaylanmış ve daha sonra<br />
RGCSP (Review of General Concept of The<br />
Seperation Panel) panelinde kabul görmüştür. Aynı<br />
panelde, kabiliyet ve performansın farklı olduğu ve<br />
hava sahası planlamanın belirlenen kabiliyetten<br />
çok, ölçülen performansa bağlı olduğu kararı<br />
alınarak RNPC, Gerekli Seyrüsefer Performansı<br />
(RNP-Required Navigation Performance) olarak<br />
değiştirilmiştir [1].<br />
ICAO FANS Özel Komitesi RNP’i, belirlenmiş<br />
hava sahası içerisinde yatay düzlemde sağlanması<br />
istenen seyrüsefer doğruluğu olarak tanımlamıştır.<br />
RNP, hava sahasında mil olarak ifade edilen ve<br />
doğruluk değerini gösteren tip numarası ile belirtilir<br />
[2]. Uygulamanın yapıldığı hava sahasında ya da yolda<br />
uçağın uçuş süresinin %95’ inde (2σ) yanlamasına ve<br />
boylamasına olarak uçak seyrüsefer hatasının, X NM<br />
değerini aşmaması gerektiği RNP X doğruluk düzeyi<br />
olarak açıklanır (Şekil 1) [3].<br />
Şekil 1. RNP X<br />
Hava sahası kapasitesi üzerinde talebin devamlı olarak<br />
artış göstermesi, mevcut hava sahasında araçların<br />
optimum kullanılması ihtiyacını doğurur. Operasyonel<br />
verimlilikle ilişkili olan, direkt yollar, uçuş yörünge<br />
doğruluğu, mevcut seyrüsefer sistemlerinin arttırılmış<br />
doğruluğu gibi faktörler, RNP kavramının bir sonucudur.<br />
Gelecekte RNP bölgesindeki uçakların çoğu saha<br />
seyrüsefer (RNAV-Area Navigation) ekipmanını<br />
taşıyacaktır. Hatta RNAV ekipmanının taşınması bazı<br />
bölge veya ülkelerde gereklilik haline gelebilir. RNP<br />
kavramı içinde RNAV operasyonları direkt olarak yer<br />
bazlı seyrüsefer yardımcıları üzerine uçmayı<br />
gerektirmeden, belirlenen doğruluk toleranslarında<br />
herhangi bir hava sahası içinde uçmaya izin verir [4].<br />
RNAV, istasyon referanslı seyrüsefer yardımcılarının<br />
erişim alanı dahilinde ya da uçaktaki cihazların kendi<br />
seyrüsefer limitleri dahilinde ya da bunların birleşimi<br />
sayesinde istenilen herhangi bir uçuş güzergahında<br />
uçağın operasyonuna olanak veren bir seyrüsefer<br />
yöntemidir. Uçaktaki RNAV ekipmanı uygun<br />
yönlendirme komutlarıyla uçaktaki bir veya daha fazla<br />
sensör ve yönlendiricilerden aldığı verileri işleyerek uçak<br />
pozisyonunu otomatik olarak belirler. Temel saha<br />
seyrüsefer (B-RNAV- Basic Area Navigation), RNAV<br />
programının temelidir. Uçağa, uçuş süresinin en az %95’<br />
356
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
inde uçuş yörüngesini ±5 NM doğrulukla muhafaza<br />
etme zorunluluğu getirir. B-RNAV, RNP 5’ e<br />
eşittir. Hassas saha seyrüseferi (P-RNAV –<br />
Precision Area Navigation) operasyonları için<br />
onaylanan hava aracı bütün uçuş süresinin %95’<br />
inde ±1 NM’ lik rota muhafaza doğruluğuna eşit<br />
veya ondan daha iyi seyrüsefer performansına sahip<br />
olması gerekir. P-RNAV, RNP 1’ e eşittir [5].<br />
Eurocontrol (European Organization for the Safety<br />
of Air Navigation), Türkiye ile birlikte 32 ülkenin<br />
üye olduğu, hava seyrüseferinin emniyeti için<br />
kurulmuş bir teşkilattır. Eurocontrol; kısa, orta ve uzun<br />
vade hava trafik yönetim stratejilerini geliştirir, planlar<br />
ve yürürlüğe koyar [6]. Eurocontrol’ ün seyrüsefer<br />
stratejisi için yol haritası Tablo 1’ de verilmiştir. Bu<br />
stratejiye göre kısa vade de (2005) yol safhasında RNP<br />
uygulamaları; orta vade de (2010) yaklaşma, iniş, kalkış<br />
için seçilmiş terminal sahalarında RNAV zorunluluğuna<br />
bağlı RNP uygulamaları; uzun vade de (2015) ise yol<br />
safhasında RNP 1 RNAV zorunluluğu, yaklaşma, iniş,<br />
kalkış için ise tüm terminal sahalarında RNP zorunluluğu<br />
getirilmektedir [7].<br />
Tablo 1. Stratejik uygulamalar için yol haritası<br />
(Eurocontrol, Navigation Strategy for ECAC, 1999)<br />
2000<br />
2005 2010 2015<br />
KALKIŞ<br />
Geleneksel kalkış<br />
prosedürleri<br />
RNAV kalkış<br />
prosedürleri<br />
Seçilen TMA larda<br />
RNAV zorunluluğu<br />
(RNP)<br />
Bütün TMA larda<br />
RNAV zorunluluğu<br />
(RNP)<br />
YOL<br />
Bütün seviyelerde B-<br />
RNAV<br />
Serbest yollar<br />
Uzatılmış serbest<br />
yollar<br />
Zorunlu RNP1 RNAV<br />
yollar<br />
YAKLAŞMA VE İNİŞ<br />
RNP 1 RNAV<br />
yollar<br />
Geleneksel geliş yolları<br />
RNAV geliş yolları<br />
Seçilen TMA larda<br />
RNAV zorunluluğu<br />
(RNP)<br />
4D RNAV<br />
Bütün TMA larda<br />
RNAV zorunluluğu<br />
(RNP)<br />
CAT I/II/III PA<br />
II. RNP<br />
RNP, hava sahası içerisindeki seyrüsefer performansı<br />
ile ilgili bir kavram olduğu için hem hava sahasını<br />
hem de uçağı etkiler. RNP, hava sahası içinde<br />
seyrüsefer performans doğruluğunu sağlamayı<br />
amaçlar. RNP tipleri, seyrüsefer performans doğruluk<br />
değerlerine bağlıdır ve uçuş süresinin en az % 95’ inde<br />
bu doğruluğun sağlanması beklenir. Gerekli seyrüsefer<br />
performansı doğruluk, bütünlük, süreklilik ve<br />
mevcutluk olmak üzere dört parametre ile<br />
tanımlanmıştır.<br />
Bu parametreler nedeniyle sistem riski belirlenmiş<br />
olacak ve hem uçakta olan hem de uçakta olmayan alt<br />
sistemler için sistem gereksinimleri elde edilecektir.<br />
Doğruluk, genel anlık bir zamanda uçağın gerçek<br />
pozisyonu ve planlanmış posizyonu arasındaki farktan<br />
söz etmektedir. Bu durumsal fark, toplam sistem<br />
357
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
hatası (TSE) olarak tanımlanmıştır. Bu parametre,<br />
pilotaj ve seyrüsefer hatalarını kapsayan %95<br />
olasılıkla toplam operasyonun maksimum izin<br />
verilebilir hatasını belirlemektedir[4].<br />
Süreklilik, hedeflenen operasyon boyunca seyrüsefer<br />
elemanlarından oluşan toplam sistemin görevini hiç<br />
kesintisiz olarak yapabilmesidir.<br />
Bütünlük, sistemin kullanılmasının emniyetli olmadığı<br />
durumlarda, zamanında uyarı vermeyi sağlayan sistem<br />
yapabilirliğidir.<br />
Mevcutluk, belirli bir kapsama alanı içerisinde<br />
kullanılabilir hizmet sağlayan sistem yapabilirliğinin<br />
göstergesidir[3].<br />
RNP terimi, kalkış, geliş, ve aletli yaklaşmaları<br />
kapsayan prosedürler, yollar ve hava sahası için<br />
tanımlayıcı olarak kullanılır. RNP hava sahası<br />
içerisindeki seyrüsefer performansını sağlar ve hem<br />
mevcut alt yapının hem de uçak kabiliyetini<br />
ilgilendirir. RNP tipleri, hava sahası için seyrüsefer<br />
gerekliliklerini belirlemede kullanılır. RNP 1, RNP 2,<br />
RNP 12.6 ve RNP 20 ICAO tarafından<br />
standartlaştırılmış RNP tipleridir. Gerekli performans,<br />
uçak kabiliyeti ile seyrüsefer alt yapısının sağladığı<br />
hizmet seviyesinin kombinasyonundan elde edilir.<br />
Uçak kabiliyeti, uçağın uçabilirlik sertifikasının<br />
olması ve uçağın onaylanmış operasyonel elemanları<br />
(avionik, bakım, veritabanı, insan faktörleri, pilot<br />
usulleri, eğitim ve diğer konular) sağladığını<br />
göstermektedir. Hizmet seviyesi ise, ulusal hava<br />
sahası sisteminin alt yapısını (yayınlanan yollar,<br />
sahanın performansı ve hava trafik yönetimi)<br />
göstermektedir.<br />
RNP tipleri, hava sahasında gerekli minimum<br />
seyrüsefer performans doğruluğunu belirler. RNP<br />
tipini karşılamayan uçak RNP hava sahasına giremez.<br />
Eğer uçak uygun ekipmanla donatılmışsa ve hatta<br />
belirtilen RNP tipinden daha hassas seyrüsefer<br />
performans doğruluğu sağlıyorsa da ilgili hava<br />
sahasında uçabilir. Örneğin; RNP 1 sertifikalı uçak<br />
RNP 4 hava sahasında uçabilir. Ancak belirli bir<br />
altyapıya dayalı olarak çok hassas RNP hava sahası<br />
gerekliliklerini sağlayan bir uçak, seyrüsefer<br />
ekipmanına uygun altyapının eksikliği nedeniyle daha<br />
düşük hassasiyetteki RNP hava sahası gerekliliklerini<br />
karşılayamayabilir. Örneğin; RNP 1 sertifikalı bir<br />
uçak (sadece DME/DME) RNP 10 (okyanus aşırı)<br />
hava sahasında uçamayabilir[8]. Hiçbir yardımcısı<br />
olmadan sadece DME /DME dayalı RNP uçak, DME<br />
hizmeti olmayan diğer alanlardaki uçuş safhaları için<br />
yeterli olmayacaktır[9].<br />
RNP tipleri; planlanmış bir yol veya bir hava sahası<br />
içinde yatay boyutta, yanlamasına ve boylamasına<br />
olarak toplam seyrüsefer sistem hatasını (TSE-Total<br />
Navigation System Error) kabul eder.<br />
a) Yanlamasına TSE, uçağın gerçek pozisyonu ile<br />
seyrüsefer sisteminde programlanan uçuş rotasının<br />
merkez hattı arasındaki farklılık olarak kabul edilir.<br />
b) Boylamasına TSE ise, belirli bir sanal noktaya<br />
(WP-Way Point) olan gerçek mesafe ile aynı noktaya<br />
gösterilen mesafe arasındaki farklılık olarak kabul<br />
edilir.<br />
Yanlamasına TSE aşağıdaki faktörlerin<br />
kombinasyonudur :<br />
• Seyrüsefer sistem hatası<br />
• RNAV hesaplama hatası<br />
• Display sistem hatası<br />
• Uçuş teknik hatası (FTE-Flight<br />
Technical Error)<br />
Boylamasına TSE ise, aşağıdaki faktörlerin<br />
kombinasyonudur :<br />
• Seyrüsefer sistem hatası<br />
• RNAV hesaplama hatası<br />
• Display sistem hatası<br />
Uçakların belli bir RNP’ de seyrüsefer yapabildiği<br />
kabul edildiğinde, uçuşun herhangi bir bölümünde<br />
uçuş süresinin % 95’ i için belirlenen RNP tipini<br />
yanlamasına ve boylamasına TSE’i aşmadığı<br />
gösterilmelidir. Örneğin, belirlenen RNP tipi 1 nm<br />
(1,85km) ise; belirlenen RNP tipinin uçuşun herhangi<br />
bir safhasında uçuş süresinin %95 inde, her iki boyutta<br />
da TSE’yi aşmadığını göstermek gerekir. Bu<br />
durumda;<br />
a) Uçağın gerçek pozisyonu, planlanmış rota<br />
merkez hattının 1 NM içinde olmalıdır.<br />
b) WP’e olan gerçek mesafe, WP’e olan<br />
mesafenin 1 NM içinde olmalıdır.<br />
Yol safhası için RNP tiplerinin belirlenmesinde dikey<br />
seyrüsefer (vertical navigation) veya zamana önem<br />
verilmemiştir. Gelecekte beklenen uygulamalarda<br />
seyrüsefer barometrik altimetreye dayalı olacaktır. Bu<br />
durumda, sınıflandırma kriterindeki dikey<br />
performansın göz önüne alınması gerekli olabilir.<br />
RNP tipi, RNP hava sahası ile ilgili doğruluk değeri<br />
olarak belirlenir. Tablo 3’te, RNP tipleri, istenen<br />
doğrulukları ve tanımlamalar yer almaktadır. RNP; bir<br />
tek yol, birkaç yol, hava sahasının bir bölümü, hava<br />
sahası planlayıcı veya otoritenin seçtiği boyutlarda<br />
belirlenen bir hava sahası için belirlenebilir. Muhtemel<br />
RNP uygulaması şunları içerir :<br />
a) Tanımlanmış hava sahası,<br />
358
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
b) Sabit bir hava trafik hizmet (ATS-Air<br />
Traffic Services) yolu,<br />
c) Rastgele yörünge operasyonları,<br />
d) Belirli bir yol üzerinde bloke edilmiş bir<br />
seviyedeki bir hava sahası parçası olabilir[4].<br />
23 Nisan, 1998 yılında Anchorage Hava Yolu Trafik<br />
Kontrol Merkezinde (ARTCC-Air Route Traffic<br />
Control Center) Kuzey Pasifik’ te (NOPAC-North<br />
Pasific), 31000 ft ve 39000 ft arasında RNP 10 yatay<br />
ayırma standartları uygulanmıştır[10]. RNP 10<br />
yolların NOPAC’ ta kurulması ile ayırmalar 50 NM’ e<br />
düşürülerek kapasite ve verimlilik arttırılmıştır[9].<br />
3 Aralık, 1998’ de Orta Pasifik’ te (CENPAC-Central<br />
Pasific) (sadece PACOT-Pacific Organized Track<br />
System, yol sistemi ile organize edilmiş Pasifik’ te)<br />
RNP 10 onaylı tüm uçaklara 50 NM yatay ayırma<br />
standardı uygulanmıştır [1].<br />
FAA tarafından 2002 Ağustosta RNP’ ye dayalı hava<br />
sahası ve prosedürlerin oluşması için yürütme ve<br />
geliştirme planlarını geliştiren RNP Program Ofis<br />
kurulmuştur. RNP uygulama stratejisi yakın, orta ve<br />
uzun olmak üzere üç dönemdir[11].<br />
Tablo 2’ de US. Standart RNP seviyeleri uygulama<br />
alanı ve birincil yol genişlikleri verilmiştir.<br />
Tablo 2. US. standart RNP seviyeleri<br />
(www2.faa.gov/atpubs/aim/exofchg/exchg3.html)<br />
RNP seviyesi Uygulama alanı Birincil yol<br />
genişliği (NM)<br />
0.3 Yaklaşma 0.3<br />
1 Terminal 1<br />
2 Terminal ve yol<br />
safhası<br />
2<br />
Tablo 3. RNP tipleri(www.ecacnav.com/rnav/RNP/RNAV.htm)<br />
RNP Tipi<br />
0.003/z<br />
İstenen doğruluk<br />
(95%)<br />
± 0.003 NM [± z ft]<br />
Tanımlama<br />
CAT III hassas yaklaşma, iniş manevraları ve kalkış manevra<br />
gereksinimlerini kapsayacak şekilde planlanır.<br />
0.01/15 ± 0.01 NM [± 15 ft] 100 ft DH CAT II hassas yaklaşmaları için önerilir. (ILS, MLS ve GBAS)<br />
0.02/40 ± 0.02 NM [± 40 ft]<br />
200 ft DH CAT I hassas yaklaşması için önerilir. (ILS, MLS, GBAS ve<br />
SBAS)<br />
0.03/50 ± 0.03 NM [± 50 ft] SBAS kullanımıyla RNAV/VNAV yaklaşmaları için önerilir.<br />
0.3/125 ± 0.3 NM [± 125 ft]<br />
0.3 ± 0.3 NM<br />
0.5 ± 0.5 NM<br />
1 ± 1.0 NM<br />
4 ± 4.0 NM<br />
5 ± 5.0 NM<br />
10 ± 10 NM<br />
12.6 ± 12.6 NM<br />
20 ± 20.0 NM<br />
Barometrik girdiler veya SBAS kullanımıyla RNAV/VNAV yaklaşmaları<br />
için önerilir.<br />
İlk/orta yaklaşma, 2D RNAV yaklaşma,ve kalkışı destekler. En genel<br />
uygulama olması beklenir.<br />
İlk/orta yaklaşma ve kalkışı destekler. Sadece RNP 0.3 ün uygulanamadığı<br />
(zayıf seyrüsefer alt yapısı) ve RNP 1 in uygun olmadığı ( büyük çevresel<br />
engeller) durumlarda kullanılması beklenir.<br />
Geliş, ilk/orta yaklaşma ve kalkışı destekler; aynı zamanda daha etkili ATS<br />
operasyonlarını göz önünde bulundurur. P- RNAV a eşittir.<br />
Seyrüsefer yardımcıları arasındaki mesafe limitlerini temel alarak ATS<br />
yollarını hava sahasını destekler. Normal olarak Avrupa kıtasındaki<br />
ülkelerin hava sahasıyla ilişkilidir, fakat bazı terminal prosedürlerinin bir<br />
kısmı da kullanılabilir.<br />
Mevcut seyrüsefer ekipmanların devam eden işlenlerine müsaade ederek<br />
ECAC hava sahasında uygulanabilir. B-RNAV a eşittir.<br />
Okyanus ve varolan seyrüsefer yardımcılarının sınırlandığı uzak yerlerde<br />
azalan yatay ve düşey ayırmayı ve artan operasyonel etkinliği etkiler.<br />
Seyrüsefer kolaylıklaının azalan seviyelerindeki sahalarda yönlendirmenin<br />
en iyi şekilde yapılmasını sağlar.<br />
Kabul edilebilir minimum kabiliyetteki ATS yol operasyonlarını<br />
desteklemek için göz önünde tutulur.<br />
359
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
29 Şubat 1998’ de tasarlanan Standart Aletli Kalkış<br />
Yolları (SID-Standart Instrument Departure) ve<br />
Standart Geliş Yolları (STAR-Standart Arrival<br />
Routes) dahil ECAC hava sahasında ATS yolunda ve<br />
Aletli Uçuş Şartları (IFR-Instrument Flight Rules)<br />
altında uçan tüm uçak ve uçuş mürettebatının Avrupa<br />
hava sahasında BRNAV/RNP 5 onayı gerekli<br />
olmuştur. BRNAV/RNP5, yol yapısında bir değişiklik<br />
yapmaksızın mevcut seyrüsefer ekipmanları ile RNP<br />
uygulamasına izin verir. Bu uygulama, daha esnek<br />
hava sahası tasarımı ve direkt rota ve yakıt tasarrufu<br />
gibi kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamayı<br />
amaçlamaktadır[1].<br />
RNP tipi, verilen hava sahası içinde tahmin edilen<br />
trafik talebine göre ihtiyaçları karşılamak için<br />
seçilmelidir. Gerekli seyrüsefer performansı, hava<br />
sahası alt yapısı gerekliliklerini belirleyecektir.<br />
RNP; uçuşun farklı safhalarının gerektirdiği farklı<br />
RNP tipleri ile, kalkıştan inişe kadar uygulanabilir.<br />
Örneğin; kalkış ve iniş için RNP tipinin çok hassas<br />
olmasına karşın, yol safhası için daha az hassas RNP<br />
tipi talep edilebilir [4].<br />
III. RNP HAVA SAHASINDA HAVA TRAFİK<br />
HİZMET PROSEDÜRLERİ<br />
RNAV’ ın daha iyi kullanılması ile varolan hava trafik<br />
hizmet prosedürlerinin RNP hava sahasında<br />
uygulanmasına devam edilecektir. Bunlara ek olarak<br />
RNP hava sahasında özel uygulamalara da yer<br />
verilecektir.<br />
Özel prosedürler :<br />
RNP hava sahası, farklı RNP tipleri için farklı<br />
fonksiyonel gerekliliklere sahip olabilir. Örneğin;<br />
RNP tipi hava sahasının bir fonksiyonel gerekliliği;<br />
paralel ofset olarak bilinen, uçağın belirli bir mesafeye<br />
planlanan rotasının merkez hattından sapmış olarak<br />
uçurulabilmesi olabilir. Bu işlev, hava trafik kontrol<br />
(ATC-Air Traffic Control) için hem stratejik hem de<br />
taktik durumlarda çok yararlı bir araç olabilir. Taktik<br />
durumda; belirli şartlarda radar vektörü yerine ofset<br />
uygulanabilir (aralıksız olarak alçalma/tırmanmayı<br />
kolaylaştırmak gibi). Stratejik durumda; hava<br />
sahasının emniyetine zarar vermeksizin, kapasiteyi<br />
arttırmak adına ofset uygulamaları sistemli bir şekilde<br />
gerçekleştirilebilir. Ofset mesafe, dönüş performansı<br />
gibi ayrıntılar, bölgesel veya ATS üniteleri arasında<br />
anlaşmaları gerektirir.<br />
Farklı RNP tipi hava sahaları arasında geçiş için<br />
prosedürler :<br />
Birkaç RNP tipi ve muhtemel uygulamalar bulunduğu<br />
için, farklı tipteki RNP hava sahaları arasındaki geçiş<br />
prosedürlerinin belirlenmesi gerekir. Detaylı<br />
planlamaya ihtiyaç vardır :<br />
a) Hassas doğruluklu RNP hava sahasından<br />
daha az hassas doğruluktaki RNP hava sahasına<br />
geçerken; trafiğin yöneltilecek olduğu noktalara karar<br />
verilmelidir.<br />
b) Geçiş için oluşturulmuş planlar,<br />
simülasyon ortamında test edilmelidir.<br />
c) Belirli RNP tipi hava sahası içinde sadece<br />
bu operasyonlar için onaylanan uçaklara izin<br />
verilmelidir.<br />
d) Gerektiği durumlarda bölgesel anlaşmayı<br />
sağlamak için bütün ilgililer arasında koordine<br />
sağlamalıdır.<br />
RNP hava sahası içinde uçuş ekibine bağlı<br />
prosedürler :<br />
Uçuş mürettebatının, seyrüsefer doğruluğunu<br />
muhafaza etmeyi etkileyecek; ekipman yetersizliği,<br />
hava şartları gibi faktörleri Hava Trafik Kontrol<br />
(ATC) birimine bildirmesi gerekir.<br />
Kendisi için belirlenen uçuş yolundan sapmadan önce<br />
ATC iznini almış ve ATC’ ye haber verilmemişse,<br />
bölge için belirlenen prosedürlere bağlı kalınır ve<br />
mümkün olduğunca çabuk ATC izninin alınması<br />
gerekir.<br />
ATC’ ye bağlı prosedürler :<br />
ATC, uçağın kullanmakta olduğu RNP hava sahasında<br />
seyrüsefer performans doğruluğunu muhafaza edip<br />
etmeyeceğini kontrol altında tutmalıdır. Kontrolöre,<br />
uçuşun gerekli performans doğruluğunu muhafaza<br />
edemeyeceğinin bildirilmesi durumunda; kontrolörün,<br />
diğer ATC birimleri ile koordine kurarak gerekli<br />
ayırmayı hemen sağlaması gerekir [4].<br />
IV. SONUÇLAR<br />
Günümüzde hava taşımacılığının diğer taşımacılık<br />
türleri içindeki payı, tüm dünyada olduğu gibi<br />
ülkemizde de artmaktadır. Kapasitenin gitgide artış<br />
göstermesiyle bazı problemler ortaya çıkmaktadır. Bu<br />
problemleri ortadan kaldırmadaki yöntemlerden biri<br />
de RNP’ dir. RNP, uçuş yönetim sistemleri ve RNAV<br />
ekipmanı ile birlikte seyrüsefer doğruluğunu<br />
minimum standartlar içinde tutulmasını sağlar.<br />
Eurocontrol’un seyrüsefer stratejisi dikkate<br />
alındığında yol ve terminal sahası operasyonları için<br />
RNP 1 gerekliliklerinin yerine getirilebilmesi için<br />
altyapı çalışmalarının yapılması gerekliliği ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
RNP’ nin olası yararları aşağıda sıralanmıştır:<br />
• Uçaklar, uzun periyotlarda optimum seyir<br />
seviyesinde uçabilecekler ve böylelikle hem<br />
360
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
yakıt hem de operasyonel maliyetler azalmış<br />
olacaktır.<br />
• Hava trafik yönetimi iyileştirilerek, hava<br />
sahası içinde daha fazla trafiğe hava trafik<br />
kontrolü sağlanacaktır.<br />
• Devletlerin aynı RNP ve ayırma minimalarını<br />
onaylaması sonucunda emniyeti arttıracak<br />
olan hava trafik koordinasyon ve<br />
prosedürlerin<br />
standartlaştırılması<br />
sağlanacaktır.<br />
• RNP, seyrüsefer gerekliliklerinde dünya<br />
çapında standartlaşma sağlayacaktır[2].<br />
Varolan ATS prosedürleri RNP hava sahasında da<br />
geçerli olacaktır. Ancak RNP için farklı RNP tipi hava<br />
sahalarındaki geçişlerde, uçuş ekibine ve ATC’ ye<br />
bağlı prosedürlerde özel prosedürler uygulama gereği<br />
de olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1]http://www.aviationmanuals.com/articles/article3.h<br />
tml<br />
[2]www.casa.gov.au/avreg/fsa/download/98nov/rnp.p<br />
df<br />
[3] Eurocontrol, NAV-RNAV, 2004<br />
[4].ICAO DOC 9613, Manual On Required<br />
Navigation Performance ( RNP)<br />
[5] Usanmaz Ö, Hava sahasında RNAV Prosedürler,<br />
Kayseri IV. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 418-422, 2002<br />
[6] http://www.eurocontrol.int/about/index.html<br />
[7] Eurocontrol, Navigation Strategy for ECAC, 1999<br />
[8] ICAO GNSSP IP11 (Global Navigaiton Satellite<br />
System Panel Meeting, 22 Oct-1Nov 2001)<br />
[9] www2.faa.gov/atpubs/aim/exofchg/exchg3.htm<br />
[10] www.faa.gov/ats/ato/rnp.htm<br />
[11]www.jaa.nl/conference/20th/thematic/navigation<br />
%20/transition%20to%20PBAS%20Narrative<br />
361
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
UÇAK GÖVDE MOTOR BAKIM BÖLÜMÜNDE HAVACILIK<br />
İNGİLİZCESİ ÖĞRETİMİNE BİR YAKLAŞIM<br />
Ulaş ORTAN 1 Mustafa ÖZEN 2<br />
E-posta: uortan@anadolu.edu.tr<br />
E-posta: mozen@anadolu.edu.tr<br />
1, 2 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong>, <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu, 26470, Eskişehir<br />
ÖZET<br />
Öğrencilere araştırma ve inceleme sonucu üretilen<br />
bilgi kadar, nasıl araştırıldığının da öğretilmesi<br />
gerekmektedir. Böylece öğrencilerin meslek hayatında<br />
da araştırmaya yönelmeleri sağlanmış olacaktır.<br />
Eğitim ailede başlar ve ömür boyu devam eder. Olaya<br />
mesleki eğitim açısından bakarsak yükseköğretim<br />
kurumları ve meslek hayatında edinilen tecrübelerin<br />
bu konuda önemi büyüktür. Bu çalışmada eğitim ve<br />
öğretim hakkında bilgi verildikten sonra İngilizce,<br />
Mesleki İngilizce ve <strong>Havacılık</strong>ta İngilizcenin önemi<br />
üzerinde durulmuştur. Birçok öğretim tekniğinden biri<br />
olan bilgisayar destekli öğretimin, bakım el kitapları<br />
ve manuel CD’leri kullanılarak, <strong>Havacılık</strong> İngilizcesi<br />
öğretiminde kullanılması üzerinde durulmuştur.<br />
I. EĞİTİM, ÖĞRETİM<br />
Eğitim çabalarının genel amacı, kuşkusuz , yetişmekte<br />
olan çocukların ve gençlerin, topluma, sağlıklı ve<br />
verimli bir şekilde uyum yapmalarına yardım etmektir.<br />
Bu uyumun gerçekleştirilmesi için bireylerin<br />
yetenekleri, eğitim yolu ile en son sınıra kadar<br />
geliştirilir ve insan davranışları, milli eğitim amaçları<br />
doğrultusunda değiştirilir. [1]<br />
Dinamik kültür değerleri içinde doğan çocuklar,<br />
zamanla, eğitim yolu ile, bu değerlere süreklilik ve<br />
esneklik kazandırarak, çağ koşullarına uygun ve<br />
geleceğe dönük yeni değerler üretirler. Buna göre<br />
eğitim, bireylere bilgi ve beceri kazandırmanın<br />
ötesinde, toplumun yaşamasını ve kalkınmasını devam<br />
ettirebilecek ölçüde ve nitelikte değer üretmek,<br />
mevcut değerlerin dağılmasını önlemek, yeni ve eski<br />
değerleri bağdaştırmak sorumluluğu taşır; bu değerler,<br />
öğrencilerin davranışlarını ve dilek düzeylerini yine<br />
eğitim yolu ile etkilerler. Bireylerde eğitim düzeyi,<br />
fikir, duygu ve ahlaki tutumlar geliştikçe, çocuklara ve<br />
gençlere verilen eğitim de, esasta seviye kazanır,<br />
gelişir. [1]<br />
Eğitim, doğumdan ölüme kadar bütün bireyleri ve<br />
bireyin yaşamına etkin olan bütün sosyo-kültürel<br />
olguları ilgilendirdiğinden, kullanım alanının daha da<br />
genişlemesi gerekmektedir. [1]<br />
Eğitim bir yada bir dizi amaca ulaşmak için yapılır.<br />
Amaçlar eğitim sürecine giren kişinin davranışlarında<br />
dolayısıyla kişiliğinde meydana gelmesi istenen<br />
farklılaşmaları belirler, eğitilecek kişinin kazanması<br />
gerekli davranış ölçütlerini ortaya koyar. Kalkınmada<br />
yol almak ve kalkınma sürecini hızlandırmak<br />
durumunda olan toplumlar için eğitime dayanmak ve<br />
güvenmek önem taşır. [2]<br />
Eğitim ve öğretim, bu iki sözcük çoğu zaman yanlış<br />
olarak birbirleri yerine kullanılmakta ve anlamları<br />
birbirine karıştırılmaktadır. Oysa bireyin yaşam boyu<br />
süren eğitiminin;okulda, planlı ve programlı olarak<br />
yürütülen kısmı bireyin öğretimini oluşturur. Bu,<br />
bireyin açısından dile getirildiğinde öğrenim olur.<br />
Öğretim sağlamak için devlet büyük parasal yatırım<br />
yapmakta, birey yaşamının önemli çağlarını öğretimde<br />
geçirmekte ve sonuç olarak topluma katkıda<br />
bulunacak psikolojik, sosyal ve ekonomik güvencesi<br />
olan kişilerin yetişmesi beklenmektedir. [1]<br />
Eğitim; geniş anlamda, bireylerin toplumun<br />
standartlarını, inançlarını ve yaşama kurallarını<br />
kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. [2]<br />
Araçlarla desteklenen öğretimin anlatıma dayanan<br />
öğretime göre daha etkin olduğunu gösteren pek çok<br />
araştırma vardır. Buna göre sorun, araçlı ya da araçsız<br />
öğretim tartışmasına değil fakat doğrudan doğruya<br />
araçların etkinlikle kullanılmasına ve öğretim<br />
süreçlerindeki yer ve rolüne dayanmaktadır.<br />
Bugün, eğitimde yoğun olarak, öğretmen niteliği<br />
üzerinde durulmakta, araçların amaç haline<br />
getirilmesinden kaçınılmaktadır. Zira, bir araç, ne<br />
kadar geliştirilmiş olursa olsun, (öğretmen + öğrenci +<br />
laboratuar ve uygulama + ders <strong>kitabı</strong>) bütününün bir<br />
parçasıdır. Her aracın bu bütünlüğe uyması gerekir.<br />
II. YABANCI DİL ÖĞRETİMİ<br />
Dil medeniyetin gelişiminden, kişilerin günlük<br />
problemlerinin çözümüne kadar, yaşamın hemen<br />
hemen her alanında önemli fonksiyonlara sahiptir.<br />
İnsanlar arasındaki bilgi aktarımı, büyük ölçüde dil<br />
yoluyla olmaktadır. Gerçi birbirimize düşünce ve<br />
362
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
duygularımızı, sözleri kullanmadan da iletebiliriz.<br />
Fakat bu tür iletişimin gücü sınırlıdır.<br />
Yabancı dil bilme ihtiyacı, toplumlar arası ilişkiler<br />
başladığından bu yana sürekli artış göstermekte ve her<br />
zaman olduğu gibi bugün de güncelliğini<br />
korumaktadır. Tarihsel gelişimi içinde konuya<br />
yaklaşılırsa, bu konu gelecek kuşakların gündeminde<br />
de daima yer alacak gibidir. [3]<br />
‘Gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşabilmek için en az<br />
bir yabancı dil bilmek, hele bugün uluslar arası bir<br />
nitelik kazanmış olan İngiliz, Fransız ve alman<br />
dillerinden birini bilmek kaçınılmaz görünmektedir.<br />
Bu sadece yabancıların sesini duymak, onların sosyokültürel,<br />
teknolojik gelişmelerinden haberdar olmak<br />
için değil kendi görüş ve düşüncelerimizi,<br />
buluşlarımızı kısaca sesimizi dış dünyaya<br />
duyurabilmek için de gerekmektedir.’ [4]<br />
Eğitim terimleri sözlüğüne baktığımızda yabancı dil;<br />
öğrencilere, akademik, toplumsal ve meslekle ilgili<br />
gelişmelerine katkıda bulunmak amacıyla anadili<br />
dışında öğretilen dil olarak tanımlanmaktadır. [3]<br />
Eğitimde görsel işitsel araçlar öğrenmenin kalıcı izli<br />
olmasını sağlama açısından çok önemlidir. Bir<br />
öğretme etkinliği ne kadar çok duyu organına hitap<br />
ederse öğrenme olayı da o kadar iyi ve kalıcı olmakta,<br />
unutma da o kadar geç olmaktadır.<br />
A.B.D. Texas <strong>Üniversitesi</strong>nde Philips tarafından<br />
yapılan bir araştırma sonuçlarına göre, zaman faktörü<br />
sabit tutulduğunda hatırlama yüzdeleri şu olmaktadır:<br />
İnsanlar okuduklarının %10’unu, görüp<br />
işittiklerinin %50’sini,<br />
İşittiklerinin %20’sini, söylediklerinin<br />
%70’ini,<br />
Gördüklerinin %30’unu, yapıp<br />
söylediklerinin %90’ını hatırlamaktadırlar. [3]<br />
Araçlara dayalı yapılan öğretimin yararları<br />
aşağıdaki gibi sıralanabilir:<br />
a) Öğrencilerin güdülenme düzeyleri artar.<br />
b) Öğrenmeyi somutlaştırır.<br />
c) Öğretme- öğrenme sürecine çeşitlilik ve<br />
değişiklik katar .<br />
d) Sözden tasarruf sağlar ve zamanı daha iyi<br />
değerlendirmeyi sağlar.<br />
e) Öğrenilecek konular üzerinde daha etkili<br />
alıştırma ve pratik yapmayı sağlar.<br />
III. TEKNİK- MESLEKİ İNGİLİZCE<br />
Günümüzde, ülkeler varlıklarını sürdürebilmek ve<br />
sosyal ve ekonomik durumlarını geliştirebilmek için<br />
ihtiyaç duyulan her konuda yoğun uğraşlar vermek<br />
zorundadırlar. Bu uğraşların başında da dünyadaki<br />
bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izlemek, öğrenmek,<br />
uygulamak ve yeni teknolojiler yaratmak gelir. İşte bu<br />
aşamada, insan olmanın birinci öğesi ve toplumların<br />
ortak bildirişim aracı olan DİL’in önemi ortaya çıkar.<br />
[5]<br />
Dünya’da her şey baş döndürücü bir hızla değişiyor.<br />
Gelişmeleri izlemek bir taraftan zorlaşırken diğer<br />
taraftan da kolaylaşmaktadır. Önemli olan dilsel ve<br />
teknolojik yararlanarak ülkelerarası iletişimi<br />
sağlamaktır. Ülkelerarası iletişimi sağlamak uygar<br />
insanın konumu gereği zorunlu, yurttaş olarak gerekli,<br />
iş ve meslek açısından çok önemlidir. Yabancı dil<br />
öğreniminde özellikle alan terimlerinin öğrenilmesi<br />
oldukça önemlidir. [6]<br />
Bugün birçok alanda teknoloji o kadar büyük bir hızla<br />
gelişmektedir ki, gelişmeleri takip etmek oldukça güç<br />
hale gelmeye başlamıştır. Teknolojinin gelişimiyle<br />
birlikte çeşitli konulardaki kaynak zenginliği de<br />
artmaktadır. Kişilerin uzmanlık alanlarıyla ilgili bütün<br />
kaynakların, kendi anadillerine çevrilmesini<br />
beklemeleri karşılık alamayacakları bir beklenti olur.<br />
IV. HAVACILIKTA İNGİLİZCE<br />
Son yıllarda birçok alandaki meslek dalları için özel<br />
İngilizce öğretimi oldukça önem kazanmış<br />
durumdadır. Bilim, teknoloji, ticaret, diplomasi,<br />
turizm ve havacılık bu dallar arasındadır. Bugün<br />
birçok insan, profesyonel meslek yaşamları için<br />
yabancı dil öğreniminin önemini fark etmiş<br />
durumdadır.<br />
İnsanlar mesleki yaşamları boyunca; kitaplar, raporlar,<br />
manueller, periyodik yayınlar, kontratlar, mektuplar<br />
ve İngilizce yazılmış olan diğer dokümanları okuma<br />
ve aynı zamanda bunları yazma kabiliyetine sahip<br />
olmalıdır. İş yaşamında iletişim aynı zamanda sözlü<br />
iletişime de dayanır. Bu, yazılı iletişimden daha<br />
hızlıdır. Teknik bilim dalları temelde problem çözme<br />
özelliğindedir, bu yüzden çalışanlar problemleri<br />
belirlemeli, araştırmalı ve çözümler bulmalıdır.<br />
<strong>Havacılık</strong>ta da çeşitli meslek dalları bulunmaktadır.<br />
Her zaman olmasa da genellikle bu kişiler havacılık<br />
okullarından yetişerek meslek hayatına atılmaktadır.<br />
Öğrenciler öğrenim hayatları boyunca, kendilerine<br />
aktif meslek yaşamlarında gerekli olacak olan Mesleki<br />
İngilizce derslerini de almaktadırlar. Havacılığın yerel<br />
olarak düşünülmesi pek mümkün değildir. Birçok<br />
havayolu şirketi dünyanın bir ucundan diğer ucuna<br />
uçuşlar gerçekleştirmektedir.<br />
Tabi ki havacılık sadece uçuşlardan ibaret değildir.<br />
<strong>Havacılık</strong> faaliyetlerini, askeri havacılık ve sivil<br />
havacılık faaliyetleri olmak üzere ikiye ayırmak<br />
mümkündür. <strong>Sivil</strong> havacılık faaliyetleri oldukça geniş<br />
kapsamlıdır. Bu alanda birçok meslek dalı sayılabilir<br />
ve bütün meslek dalları için genel <strong>Havacılık</strong><br />
363
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
İngilizcesi bilmek bir gerekliliktir. Havacılığın ortak<br />
dili İngilizcedir.<br />
<strong>Havacılık</strong> şirketleri uluslar arası kriterlere uymak<br />
zorundadır. Bugün sivil havacılık faaliyetlerini<br />
düzenleyen uluslararası kuruluşlar mevcuttur. Bu<br />
kuruluşların üyesi olan birçok ülke vardır ve her ne<br />
kadar bu ülkelerin anadilleri farklı olsa da ortak<br />
iletişim dili İngilizcedir.<br />
Sonuç olarak bir kişi havacılık sektöründe çalışıyorsa<br />
ve görevini en verimli şekilde yerine getirmek<br />
istiyorsa; ki bu çoğu zaman işverenlerin önem verdiği<br />
bir noktadır, <strong>Havacılık</strong> İngilizcesine de yeterli<br />
seviyede hakim olması gereklidir.<br />
V. HAVAARACI BAKIM DÖKÜMANLARI VE<br />
HAVACILIK İNGİLİZCESİ<br />
Bir uçağın üretilmesinden sonra, kullanıcı tarafından<br />
hizmete alınmasından, hizmetten kaldırılmasına kadar<br />
geçen süre içinde en verimli ve yüksek emniyet<br />
faktörü içinde hizmet vermesi beklenir. Uçağın<br />
emniyetli olarak hizmet vermesi önemli bir konudur,<br />
bunun için her havayolu şirketi bakım bölümleri<br />
oluşturur veya bakım hizmetini ücret karşılığı temin<br />
eder. Bu bir zorunluluktur.<br />
Bir uçağın bakım faaliyetleri oldukça kapsamlıdır.<br />
Uçağın temizliğinden başlayarak en ufak yapısal<br />
parçasının incelenmesine kadar uzanan geniş bir<br />
yelpaze söz konusundur. Bir teknisyenin bütün bu<br />
detayları bilmesi mümkün değildir, bunun için üretici<br />
firmalar şirketlerin bakım faaliyetlerinde kullanması<br />
için bakım manuelleri hazırlarlar. Aircraft<br />
Maintenance Manual (AMM), uçak üreticileri<br />
tarafından hazırlanan ve müşterilere gönderilen bakım<br />
kitaplarıdır. Her uçak tipi için özel olarak hazırlanır.<br />
Örneğin; Boeing 737-800’e ait AMM iki bölümden<br />
oluşmaktadır. 1. bölüm System Description Section<br />
olarak geçmektedir ve 21’den 80’e kadar yani<br />
iklimlendirmeden ilk çalıştırmaya kadar uçak<br />
sistemleri hakkındaki bilgileri içermektedir. 2. bölüm<br />
ise Practices and Procedures olarak geçmektedir. Bu<br />
bölümde ise uyulması gereken prosedürler ve uçak<br />
üzerindeki bütün sistemler için bakımın nasıl<br />
yapılacağı detaylı olarak anlatılmıştır.<br />
Bir uçağa ait Structural Repair Manual (SRM)’de ise o<br />
uçağın yapısal detaylarına deyinilmiştir. Genel yapı,<br />
kapılar, pencere ve camlar, stabilizeler gibi<br />
kısımlardan SRM’de bahsedilir. Genel bilginin yanı<br />
sıra bağlantılar, temizleme işlemi, aerodinamik<br />
pürüzsüzlük, keşif ve onarım hakkında detaylı bilgi de<br />
verilmiştir.<br />
System Schematic Maual (SSM) bir uçağın bütün<br />
sistemlerinin bakım faaliyetlerinde gerekli olan<br />
şemalarını içerir. Örneğin yakıt sistemi ele alındığında<br />
bu sistemin kendi içindeki bölümlerinin birbiriyle<br />
bağlantıları, parçaların nerelerde bulunduğu, sistemin<br />
kontrol ve indikasyon bağlantıları, sistem içindeki<br />
kontrol düğmeleri detaylarıyla bir devre şeklinde<br />
gösterilir.<br />
Günümüzde öğretim konusunda üzerinde en çok<br />
durulan hususlardan biri öğretimin araçlarla<br />
desteklenmesi hususudur. Araştırmalar göstermektedir<br />
ki araçlarla desteklenen öğretim anlatıma dayalı<br />
öğretime göre daha etkindir.<br />
Daha önceki bölümlerde eğitim çabalarının genel<br />
amacının, yetişmekte olan çocukların ve gençlerin<br />
topluma sağlıklı ve verimli bir şekilde uyum<br />
yapmalarına yardım etmek olduğundan bahsedilmişti.<br />
Bu doğrultuda üniversite öğrencilerine, iş yaşamına<br />
atıldıklarında mesleklerine adapte olmalarını<br />
kolaylaştırıcı öğretim teknikleri uygulanmalıdır.<br />
Eğitim sisteminin en üst kademesini oluşturması<br />
bakımından yükseköğretim önemlidir. Meslek dalları<br />
bir ülkenin kalkınmasında önemli bir yere sahiptir, bu<br />
dallarda hizmet verecek olan yapıcı ve yaratıcı insan<br />
gücünün yetiştirilmesi ise yükseköğretim kurumları ile<br />
mümkündür.<br />
<strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong> <strong>Yüksek</strong>okulu Uçak Gövde Motor<br />
Bakım bölümünden mezun olan ve havacılık<br />
sektöründe çalışmaya başlayan bir kişinin meslek<br />
hayatı boyunca en sık başvuracağı kaynaklar, çeşitli<br />
uçaklara ait bakım manuelleri olacaktır. <strong>Havacılık</strong><br />
İngilizcesi dersi içerisinde bu manuellere bir öğretim<br />
aracı olarak başvurulması öğrenciler için faydalı<br />
olacaktır. Normalde iş hayatına atılmadan önce bu<br />
manuellerle hiç karşılaşmamış olan öğrenci, ders<br />
içerisinde bu manuelleri kullandığı takdirde bir<br />
aşinalık kazanmış olacaktır.<br />
Öğretimin bu manuellerle görsel olarak desteklenmesi<br />
öğrenenin motivasyonunu arttıracağı için verim de<br />
artacaktır. Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> <strong>Sivil</strong> <strong>Havacılık</strong><br />
<strong>Yüksek</strong>okulu’nun kütüphanesinde Boeing 737 uçağına<br />
ait bakım el kitapları bulunmaktadır. Bu kitaplardan<br />
havacılık ingilizcesi dersi içeriğine uygun metinler<br />
elde edilebilir. Ayrıca bu bakım el kitaplarını CD<br />
formatında elde etmek de mümkündür. Öncelikle<br />
uçak bakım manuellerinin CD’lerin içerisinde olduğu<br />
göz önünde bulundurulursa, öğretimin bu CD’ler<br />
kullanılarak yapılacak olan bölümlerinin bilgisayarlı<br />
eğitim sınıflarında yapılması gerekir. Örneğin<br />
bilgisayar laboratuarları bu iş için uygundur.<br />
Genellikle öğrenciler bilgisayar kullanımına karşı<br />
heveslidir, bu da onlarda dersin çekiciliğini<br />
arttıracaktır.<br />
Bireyin içinden gelen uyarım, dışından empoze edilen<br />
uyarıma oranla daha etkili öğretim sağlar. Öğrencinin<br />
364
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
kendi başarma isteği doğrultusunda araştırma<br />
yapmasına imkan sağlaması açısından ; örneğin<br />
AMM’nin ders içerisinde kullanılması etkili olabilir.<br />
Çünkü AMM sadece bakım yöntemlerinin anlatıldığı<br />
bir kaynak değildir. Ayrıca uçak üzerinde bulunan<br />
sistemler ile ilgili detaylı bilgileri de içerir.<br />
Dolayısıyla öğrenci merak ettiği herhangi bir sisteme<br />
kolaylıkla ulaşabilir ve yeni bilgiler öğrenebilir.<br />
<strong>Havacılık</strong> İngilizcesi dersinin amacı havacılıkla ilgili<br />
temel ve teknik terimleri öğretmektir. Özellikle uçak<br />
gövde-motor bakım bölümü göz önüne alındığında<br />
teknik terimler daha çok ağırlık kazanmaktadır. Bu<br />
doğrultuda uçak bakım manuelleri düşünülürse, onlar<br />
da belli düzeyde bir ingilizce ve teknik terimler<br />
kullanılarak yazılmış dokümanlardır.<br />
Öğrenciye göre anlamlı olan konular, anlamsız ve<br />
anlaşılması güç olan konulara oranla daha kolay<br />
öğrenilir. Anlatımın kaynağını bakım manuellerine<br />
dayandırmak ve öğrencinin meslek hayatında da bu<br />
manuelleri kullanacağının farkında olması öğrenme<br />
seviyesini arttıracaktır.<br />
Ayrıca tercümeye dayalı ders anlatımını<br />
gerçekleştirmek de manuel CD’lerini kullanmakla<br />
mümkün kılınabilir. Yabancı dil öğretiminde<br />
öğrencide geliştirilmesi gereken belirgin<br />
yeteneklerden biri olan çevirinin, öğrencinin zaten bir<br />
şekilde kullanacağı manuellerle yapılması daha farklı<br />
metinler kullanılarak yapılmasından daha yararlı<br />
olacaktır.<br />
Dersin işlenişine geçmeden önce öğrenciler için<br />
gerekli olduğu düşünülen bölümlerin tespiti<br />
yapılabilir. Örneğin AMM PART 1’den herhangi bir<br />
bölüm seçilmiş olsun, dersi anlatan öğretmen<br />
projeksiyon cihazının yardımıyla seçilen konuyu<br />
işlerken öğrencilerin de bunu kendi bilgisayarlarından<br />
takip etmeleri mümkün olabilir. Bu tarz anlatım şekli<br />
manuel CD’leri kullanılarak işlenen derslerin tümü<br />
için geçerlidir.<br />
kullanılabilir. Bahsi geçen çeşitli elemanlarla ilgili<br />
çeşitli fotoğraflar gibi.<br />
Manuellerde her sistemin kendine özgü task’ları<br />
bulunmaktadır. Ayrıca her uçak tipi için belirli task<br />
card’lar (görev kartları) vardır ve yapılan bakımlar bu<br />
kartlardaki işlemler takip edilerek uygulanır.<br />
Şimdiye kadar üzerinde durulan konular, dersin<br />
işlenişi konusundaki temel noktalardır. Bir başka<br />
deyişle teoride kalan noktalardır. Göze çarpan çeşitli<br />
boşluklar yapılan uygulamalarla doldurulmuş<br />
olacaktır.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Varış, F., Eğitim Bilimine Giriş, Alkım Yayınları,<br />
İstanbul, 1998.<br />
[2] Fidan, N. ve Erden, M., Eğitim Bilimine Giriş, İM<br />
Eğitim Araştırma Yayın Danışmanlık, 1986.<br />
[3] Demirel, Ö., Yabancı Dil Öğretimi, USEM<br />
Yayınları, Ankara, 1987.<br />
[4] 2000’li Yıllarda Yabancı Dil Öğretimi ve Türkiye,<br />
Marmara <strong>Üniversitesi</strong> Yabancı Diller Eğitim<br />
Öğretim Araştırma ve Uygulama Merkezi, 1993.<br />
[5] Özenli, M. Hilmi, Ansiklopedik Elektrik-<br />
Elektronik, Nükleonik-Bilgisayar Terimleri<br />
Sözlüğü, Üniversal Dil Hizmetleri ve Yayıncılık<br />
A.Ş., 1992.<br />
[6] Coşkun, H., Mesleki Terimler Sözlüğü, Hacettepe-<br />
Taş Kitapçılık Ltd. Şti., 1998.<br />
Ders takibinin seçilen bir konu üzerinden yapılması<br />
aynı zamanda metin içindeki teknik terimlerin<br />
açıklanmasına imkan verir. Kaynaklar geniş olduğu<br />
için metin sıkıntısı çekilmesi de söz konusu değildir.<br />
Yapılabilecek alıştırmaları çoğaltmak mümkün.<br />
Örneğin: her öğrencinin bireysel seçtiği metinleri<br />
okuyup üzerinde çalıştıktan sonra metinden anladığını<br />
sınıf arkadaşlarıyla paylaşması istenebilir. Öğretmenin<br />
gerekli düzeltmeleri yapması buna ek olarak izlenecek<br />
yoldur. Bahsedilen işlem ders içinde<br />
gerçekleştirilebildiği gibi dönemlik ödevlerin<br />
verilmesi de öğretme işlemine katkıda bulunacaktır.<br />
<strong>Havacılık</strong> İngilizcesi için ders planı hazırlanırken ders<br />
içindeki anlatımı destekleyici daha başka kaynaklar da<br />
365
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HİPOBARİK HİPOKSİK ORTAMDA<br />
(3910m.) MENTAL DAVRANIŞIN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Bekir Çoksevim 1 , Seda Artış 1 , Lütfiye Ogan 1 , Mümtaz Mazıcıoğlu 2<br />
e-posta: coksevim@erciyes.edu.tr, n.ogan@mynet.com, mazici@erciyes.edu.tr<br />
1<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD., Kayseri<br />
2<br />
<strong>Erciyes</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD., Kayseri<br />
ÖZET<br />
Orta yükseklik sınırları içinde hipobarik hipoksik<br />
koşulların, psikometrik testler aracılığıyla mental<br />
performansa etkisini ortaya koymayı amaçladık.<br />
Psikometrik testler, önce 1200 m’ de, sonra 2800<br />
m’ye motorlu araçlarla ulaşımın sağlanmasını<br />
takiben, daha sonra da <strong>Erciyes</strong> zirve(3910m)<br />
tırmanışı tamamlandıktan sonra, gönüllü dağcılar<br />
üzerinde uygulandı. Otuz dört erkek gönüllü dağcıya,<br />
durumluluk ve süreklilik anksiyete, kısa semptom<br />
envanteri testleri üç defa uygulandı.<br />
Çalışmanın yapıldığı bu üç irtifa test bulgularından<br />
süreklilik kaygı(anksiyete) skorunda artış ve<br />
durumluluk kaygı skorunda azalma bulunmasına<br />
rağmen, bu parametrelerin artmış zirve bulguları<br />
istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
indikten sonra birkaç hafta devam etse de en geç bir<br />
yıllık sürede geri dönmektedir[6]. Akut dağ hastalığı<br />
belirtilerinin cinsiyet farkı gözetmediği ancak 20 yaş<br />
altında, daha yaşlılara oranla 13 kat fazla görüldüğü<br />
bildirilmektedir[7]. Çevre faktörleri, hava şartları,<br />
egzersiz, tırmanış hızı ve bireysel farklılıklar ortaya<br />
çıkan değişiklikler üzerinde olumsuz etki<br />
yaratabilmektedir[2]. İlgi alanları hipobarik hipoksik<br />
ortam olan dağcıların, fiziksel aktivite yapmadan ve<br />
zorlu bir tırmanıştan sonra olmak üzere mutlak<br />
yükseklikleri yaklaşık 1600m ve 2700m olan, bu<br />
irtifalarda yapılan psikometrik testler aracılığıyla,<br />
gönüllülerin mental performans profillerinde bir<br />
değişim olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />
Bu çalışmanın; uçucu personelin bedensel-ruhsal<br />
sağlık ve yetenekleri yanında fevkalade çevre<br />
faktörlerine karşı mental davranışlarının oluşum<br />
alanlarını belirtiyor olması bakımından önemli olduğu<br />
düşünülmüştür.<br />
II.MATERYAL ve METOD<br />
Çalışmaya <strong>Erciyes</strong> Dağı tırmanışı amacıyla çeşitli<br />
illerden gelen, fizik profil bulguları<br />
yaş;33.5±11.8yıl,boy;176.4±8.2cm, ağırlık;<br />
73.0±10.5kg. olan gönüllü 34 erkek dağcı alındı.<br />
Psikolojik profillerin değerlendirilmesinde<br />
Spielberger ve ark.(1970) tarafından geliştirilen, Öner<br />
Lecompte tarafından Türkçe’ye uyarlanan<br />
“Durumluluk ve süreklilik Kaygı Ölçekleri (sırasıyla<br />
DKÖ, SKÖ) ile L. R. Derogatis (1992) tarafından<br />
geliştirilen Şahin N. H ve Durak A.(1994) tarafından<br />
Türkçe’ye uyarlanan kısa semptom envanteri (KSE)<br />
kullanıldı[8]. Durumluluk ve süreklilik ölçeklerini her<br />
ikisi de 20’şer sorudan oluşan, dört cevap seçeneği<br />
içeren bir anket, kısa semptom envanteri (KSE) ise,<br />
dokuz alt ölçek, bir ek maddeler ölçeği , üç global<br />
indeks içeren toplam 53 sorudan meydana gelen anket<br />
formundaki test materyalleri kullanıldı. Bu testlerle<br />
birlikte kullanılan alt ölçekler ise; bedenselleştirme<br />
(somatizasyon), takıntı-saplantı (obsesif-kompulsif)<br />
bozukluğu (TSB), kişiler arası duyarlılık, depresyon,<br />
anksiyete, fobik anksiyete, düşmanlık(hostilite),<br />
sanrısal (paranoid) düşünceler, psikotizm ve global<br />
indekslerinden oluşmaktadır. Ek maddeler<br />
indeksi(EMİ) ile global indekslerden; rahatsızlık<br />
ciddiyeti indeksi (RCİ), belirti toplamı indeksi (BTİ)<br />
ve belirti rahatsızlık indeksleri (BRİ) de KSE içinde<br />
yer alırlar[9]. Test materyalleri gönüllü dağcılara önce<br />
1200m rakımdaki yerleşim merkezinde (Hacılar)<br />
uygulandı. İkinci bir testin yapılacağından haberleri<br />
olmayan gönüllülerden, 2800m yüksekliğe(<strong>Erciyes</strong><br />
Dağı) ulaştıktan sonra ve 12 saatlik istirahati takiben<br />
<strong>Erciyes</strong> Dağı zirvesinde aynı testleri<br />
cevaplandırmaları istendi. Gönüllü dağcılara<br />
uygulanan testler öncesi, aydınlatıcı gerekli ön bilgi<br />
verildi. Gönüllü dağcılar Hacılar beldesinde (1200m),<br />
kamp bölgesine ulaştıktan sonra (2800m) ve yaklaşık<br />
19 saat sonra da <strong>Erciyes</strong>’in zirvesinde testleri<br />
cevaplandırdı. Bu testler Haziran ayında ve saat 10.00-<br />
15.00 arasında (iki gün içinde) yapıldı.<br />
Testlerin cevap anahtarları esas alınarak, gönüllülerin<br />
sırasıyla numaralandırılan cevap seçeneklerine<br />
(0,1,2,3,4) göre elde edilen puanlar, olumlu ifadeler<br />
toplamından olumsuz ifadeler toplamı çıkarılıp, her<br />
bir ölçek için farklı taban puanlar eklenerek, kaygı<br />
düzeyleri ve KSE değerleri analitik olarak ifade<br />
edildi[9]. Ölçekten alınan toplam puanların<br />
yüksekliği, kişisel belirtilerin (semptomlar) sıklığını<br />
gösterdiği, şeklinde değerlendirildi [9].<br />
Veriler, istatistiksel olarak Wilcoxon t testi ile<br />
değerlendirildi.<br />
III.BULGULAR<br />
Hipobarik hipoksinin genel özelliklerine bağlı olarak,<br />
çalışmaya katılan gönüllü dağcıların 2800m’de<br />
süreklilik kaygı ölçeğinde azalma, durumluluk kaygı<br />
ölçeğinde artma tespit edilmesine rağmen, zirvede her<br />
iki ölçekte de anlamlı artışlar bulundu<br />
(p
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
Bu çalışmada sürekli yaşanılan irtifadan kısa süre<br />
içerisinde mutlak yükseklik aralığı 1500m-2500m<br />
arasında değişen irtifaya çıkıldığında insanların<br />
psikometrik test bulgularında bir takım değişikliklerin<br />
meydana geldiği tespit edilmiştir. Hipobarik hipoksik<br />
ortamda kazanılan her yükseklik zonuna karşılık<br />
meydana gelen kompansasyon mekanizmaları,<br />
psikomotor mekanizmaları da etkilemektedir.<br />
Deneysel olarak 5000 m irtifa şartları yaratılıp daha<br />
Tablo I. <strong>Erciyes</strong> dağı zirvesinde elde edilen durumluluk ve süreklilik anksiyete, kısa semptom envanteri<br />
bulgularının karşılaştırılması (mutlak yükseklik 1600m ve 2700m’dir).<br />
*Bulgular, Hacılar-Temel kamp(I.ölçüm-II.ölçüm) ve Temel kamp-Zirve(II.ölçüm-III.ölçüm) olarak karşılaştırıldı (t 1 , p 1 ) ve (t 2 ,p 2 ).<br />
Hacilar*<br />
(<strong>Yüksek</strong>lik<br />
Temel kamp*<br />
(<strong>Yüksek</strong>lik)<br />
<strong>Erciyes</strong>*<br />
(Zirve)<br />
PSİKOLOJİK TESTLER 1200 m) 2800 m ) (3910m)<br />
n=34<br />
n=34<br />
n=31<br />
(I.Ölçüm) (II.Ölçüm) (III.lçüm)<br />
X±SE 1 X±SE 2 X±SE 3<br />
Süreklilik Kaygı Ölçeği<br />
(SKÖ) 35.2 ± 1.1 34.5 ± 1.2 41.4 ± 1.1 1.06 2.02 >0.05 0.05
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
sonra ortamdaki oksijen konsantrasyonu olması<br />
gereken atmosferik oksijen konsantrasyonuna göre %<br />
6 arttırıldığında, hipobarik hiperoksik bu koşullarda<br />
yapılan nörofizyolojik testlerin değerlendirilmesi<br />
sonucunda önemli oranda farklılık gösteren pozitif<br />
gelişmeler kaydedilmiştir 3 . İnsanların bulunduğu<br />
irtifanın yapısal özelliklerine göre görme keskinliği,<br />
dikkat süresi, kısa süreli hafıza, aritmetik yeteneği,<br />
karar verme yeteneği gibi mental performansın<br />
belirlenmesinde çok önemli bir yeri olan bu<br />
parametreler deniz seviyesindeki değerlerine göre<br />
farklı oranlarda mutlaka bir azalma gösterdiği bizi,m<br />
bulgularımız işle de örtüşmektedir (4,5,7,11).<br />
Kullanılan testlerden durumluluk ve süreklilik kaygı<br />
ölçeklerinin kamp yeri bulugularında belirgin değişim<br />
olmamasına rağmen, bu ölçekler zirvede anlamlı bir<br />
şekilde artmıştır. Ulaşılan<br />
irtifanın (II.ölçüm) anksiyetede bariz değişim<br />
yaratacak düzeyde olmayışına veya henüz tırmanış<br />
öncesi anksiyetenin yaşanmadığı erken dönem<br />
değerlendirmesi yapılmasına bağlı olabilir şeklinde<br />
düşünmekteyiz. Zaten tırmanış hızı, belirtilerin ortaya<br />
çıkış hızını belirleyen önemli faktörlerden<br />
sayılmaktadır. Tırmanış öncesi ve tırmanış sırasında<br />
ortaya çıkan fiziksel engeller ve grup elemanlarının<br />
tutum-davranışları ile çevresel faktörler anksiyete<br />
düzeyinde belirleyici olmaktadır5,7,10).<br />
Kısa semptom envanterinde alt ölçeklerden;<br />
Anksiyete, fobik anksiyete, obsesif kompulsif<br />
bozukluk, düşmanlık ölçeklerinde kamp yeri test<br />
sonuçlarında azalma görülmesi, farklı yeni bir mekana<br />
intibak aşamasında ve aktif tırmanış hazırlıklarının<br />
başlamadığı bir dönemde değerlendirme yapılmış<br />
olması ile açıklanabilir. Ancak, KSE ölçek skorları<br />
zirve değerlerinin anlamlı oranda artması hipobarik<br />
hipoksik şartlara vücudun komple cevabı (fizyolojik,<br />
psikolojik) olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde<br />
sadece bedenselleştirme (somatizasyon) alt ölçeği<br />
skorunda belirgin artış tespit edilmiştir. Ayrıca<br />
somatizasyon skorunun kamp alanında (2700 m) daha<br />
yüksek çıkmasının nedeni olarak, anksiyetenin vücut<br />
dili ile ifade edilmesinden kaynaklandığını<br />
düşünüyoruz.. Diğer taraftan araştırmaya alınan<br />
grubun bu sporu tamamen amatör ruhla yapıyor<br />
olmaları ve herhangi bir yarışma amacının<br />
güdülmüyor olması, kişilerin yapısal olarak<br />
anksiyeteye neden olabilecek emosyonlara maruz<br />
kalmalarını önleyebilecektir. Hipobarik hipoksik<br />
şartlar ağırlaştıkça kişilik unsurlarını etkileyen test<br />
puanları da artış göstermektedir.Global indekslerden;<br />
belirti toplamı ve semptom rahatsızlık ciddiyeti<br />
indeksleri ve rahatsızlık ciddiyeti indeksi skorları<br />
zirve bulgularının anlamlı bir şekilde artması, KSE<br />
skorlarının değişimlerine paralel olarak meydana<br />
gelmiştir. Hipobarik hipoksinin kendine özel zor<br />
şartlarıyla mücadele, fiziksel aktivite yüklenmeleri,<br />
zirveye ulaşmış olmanın verdiği başarı duygusunun<br />
bu skorları etkilediğini düşünüyoruz.<br />
V. SONUÇ<br />
3910m ‘lik <strong>Erciyes</strong> zirve tırmanışı, öncelikle<br />
hipobarik hipoksik faktörler olmak üzere, çevre<br />
koşulları , fiziksel aktivite ve yaşamsal stressörler<br />
gibi bireyleri doğrudan etkileyen temel faktörlerin,<br />
psikometrik test skorlarını önemli ölçüde etkilediği<br />
görülmüştür. Havacılığın tüm alanlarında, sirkadiyen<br />
ritim, fizik ve duysal stressörler, yorgunluk, uçuş<br />
korkusu, ölüm korkusu, vb diğer tüm faktörlere<br />
hipobarik hipoksik koşulların etken faktörlerinin de<br />
katılması, özellikle uçucu personelin kritik kapsamlı<br />
görevleri başarmada aşılması gereken zorluklardır.<br />
Hipobarik hipoksik koşulların vital fonksiyonlar<br />
üzerinde önemli etkilere yol açması, uçucu personelin<br />
kalıtsal ya da etkili stressörlere bağlı olarak<br />
faydalanılabilir şuur zamanı ve mental performansın<br />
da etkilendiği, bu nedenle diğer kontrol sistemleri<br />
yanında ilgili testlerin belirli aralarla uygulanmasının<br />
çok yararlı olacağı kanaatindeyiz.<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] C.S. Houston, From the mountains to the labs.<br />
Int. J. Sports. Med. 13:56-59. 1992.<br />
[2] D.H. Mark, T. James William FM at all. High<br />
altitude Medicine. Am Fam Physician. 15:1924-<br />
33, 1998.<br />
[3] B.G. Andre, K.M. Michele, J.T. Michael, J. B.<br />
West, Six percent oxygen enrichment of room air<br />
at simulated 5000 m altitude improves<br />
neuropsycological function. High Alt Med and<br />
Biol. 1:51-61, 2000.<br />
[4] B. Çoksevim, Hipobarik Hipokside İnsan<br />
Fizyolojisi, E.Ü.Tıp Fak. Yayın No:68,<br />
Kayseri,.s:42-52, 2001.<br />
[5] P.J. Napier, Medical and physiological<br />
considerations for a high altitude MMA site. J. B.<br />
West School of medicine MMA site report. 1996.<br />
[6] S. Sofuoğlu <strong>Yüksek</strong> irtifada davranış<br />
bozuklukları. <strong>Erciyes</strong> Tıp Dergisi. Ek-1 93-98,<br />
1992.<br />
[7] B. D. Townes, T. F. Hornbein, B. Schoene, H. F.<br />
Sarnquist, I. Grant, Human cerebral function at<br />
extreme altitude. In West J. B. Lahiri S(eds):<br />
High Altitude and Man. American Physiological<br />
Society. Maryland. 31-36, 1984.<br />
[8] P.H. Hackett, D. Rennie, The incidence,<br />
importance, prophylaxis of acute mountain<br />
sickness. The Lancet. 1149-1155, 1976.<br />
[9] I. Savaşır, N. H. Şahin, Bilişsel–davranışçı<br />
terapilarde değerlendirme: Sık kullanılan testler.<br />
Türk psikologlar derneği yayınları No: 9 115-122,<br />
1997.<br />
[10] Ö. Köknel, Zorlanan İnsan. Altın kitaplar<br />
Ankara; 146-151, 1987.<br />
[11] P.J.G. Forster, Health and High Altitude; A<br />
study at the Mauna Kea observatories, PASP,<br />
96(478-487),1984.<br />
369
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
HAVACILIKTA TAHRİBATSIZ MUAYENE VE<br />
HAVA KUVVETLERİNDE TAHRİBATSIZ MUAYENE<br />
PERSONELİNİN VASIFLANDIRILMASI VE BELGELENDİRİLMESİ<br />
Mehmet BOZKIRLI<br />
e-posta: mbozkirli@hsotem.edu.tr / bozkirli42@yahoo.com<br />
Hv.Snf.Ok.ve Tek.Eğt.Mrk.Uçk.Bkm.Ok.K.lığı Tahribatsız Muayene Öğrt. 35410 Gaziemir<br />
ÖZET<br />
Tahribatsız Muayene sahasında görev yapan personel<br />
üzerinde oluşturulan kontrol ve denetim mekanizması<br />
ile, havacılık alanında uçuş ve yer emniyeti açısından<br />
büyük önem taşıyan Tahribatsız Muayene<br />
metotlarının tam ve sağlıklı bir şekilde<br />
uygulanabilmesi ve elde edilen verilerin<br />
değerlendirilmesi esnasında insan faktörü açısından<br />
oluşabilecek problemlerin en az indirilmesi<br />
amaçlanmıştır. Bu bildiride; Hv.K.K.lığında<br />
uygulanan temel Tahribatsız Muayene metotları ve<br />
bu metotları uygulayan personele uygulanan<br />
vasıflandırma ve sertifikalandırma faaliyetleri<br />
sunulmuştur.<br />
I.GİRİŞ<br />
Günümüzde kullanılan hava araçları ve teçhizatlarının<br />
ileri teknoloji ürünü olması ve yüksek maliyetleri, bu<br />
teçhizatların idame ve işletilmesinde maksimum<br />
güvenilirliği sağlayacak test yöntemlerinin<br />
kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Kalite Güvence<br />
kapsamında, Tahribatsız Muayene (Non Destructive<br />
Testing-NDT) metotları bu zorunluluğun tamamına<br />
yakınını karşılamaktadır.<br />
Genel anlamı ile Tahribatsız Muayene; Hava, uzay ve<br />
yer destek araç ve gereçlerinin üretim aşamasında ve<br />
servis esnasında bünyelerinde meydana gelebilecek<br />
her türlü hata, kusur ve süreksizliklerin sistemi<br />
servisten almadan önceden tesbit etmek, dolayısıyla<br />
olası kaza kırımı önlemek ve uçuş ve yer emniyetini<br />
maksimum düzeyde tutma faaliyetidir.<br />
Kalite güvence kavramının gerektirdiği temel<br />
Tahribatsız Muayene verilerini temin etmek ve bu<br />
çerçevede ilgili personelinin; Son işlemden geçirilmiş<br />
ürünün kalitesini kontrol etmek amacıyla uygun test<br />
tekniğinin kullanılmasını sağlayabilecek, sonuçları<br />
yorumlayıp değerlendirerek sağlıklı bir karar<br />
verebilecek, yeniden test yapılmasını ya da<br />
yorumlama ve değerlendirme konusunda daha<br />
deneyimli birinin yardımına başvurulmasını<br />
gerektiren şüpheli test sonuçları arz eden alanları<br />
keşfedebilecek kapasiteye çıkarmak Tahribatsız<br />
Muayenenin temel hedefidir.<br />
Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan hava ve<br />
yer destek araçlarına uygulanan Temel Tahribatsız<br />
Muayene metotları şöyle sıralanabilir;<br />
• Sıvı Penetrant (Liquid Penetrant),<br />
• Manyetik Parçacık (Magnetic Particle),<br />
• Eddy Akım (Elektromanyetik) (Eddy Current) ,<br />
• Ultrasonik (Ultrasonic),<br />
• Radyografi kontrol (Radiography).<br />
Bu metotların yanında özel kullanım alanı olan ilave<br />
Tahribatsız Muayene yöntemleri ise;<br />
• Termal ve Kızılötesi Kontrol (Thermal and<br />
Infrared Testing),<br />
• Nötron radyografisi (Neutron Radiography),<br />
• Mikro Dalga Kontrol (Microwave Testing),<br />
• Akustik Emisyon (Acoustic Emission),<br />
• Kaçak Testi (Leak Testing),<br />
• Optik Kontrol (Optical Testing),<br />
• Göz Kontrolü (Visual Testing) ‘dür.<br />
Bu aşamada hava araçlarına uygulanan temel<br />
Tahribatsız Muayene metotlarını kısaca açıklamak<br />
yerinde olacaktır.<br />
II. METOTLAR<br />
Sıvı Penetrant Kontrol; Penetrant sıvı bir materyal<br />
olup, test parçaları üzerindeki yüzeye açılmış<br />
süreksizliklere kapiler hareketle girinim yaparak<br />
yerleşir. Belirli bir süre sonra, test parçası yüzeyindeki<br />
fazla penetrant temizlenerek, developer uygulaması<br />
için uygun ortam hazırlanır. Developer'in<br />
uygulanmasıyla birlikte, süreksizlikler içine yerleşmiş<br />
olan penetrant yüzeye çekilerek süreksizliklerin yeri<br />
saptanır.<br />
En eski Tahribatsız Muayene yöntemlerinden olan bu<br />
kontrol, gözenekli yapıya sahip olmayan materyallerde<br />
kullanılabilir. Penetrant test parçalarının kritik<br />
370
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
bölgelerinde şüphelenilen alanlara veya test<br />
parçalarının tüm yüzeyine tatbik edilerek<br />
süreksizliklerin içine nüfuz etmesine olanak sağlanır.<br />
Penetrant kontrol yöntemi, her türlü yüzeye açılmış<br />
çatlakların araştırılmasında, haddeleme hatalarının<br />
belirlenmesinde, birleştirilmiş materyallerin açıkta<br />
bırakılmış kenar hatlarını, boru ve tanklardaki kaynak<br />
çatlaklarını saptamada kullanılabilir. Penetrant kontrol<br />
yöntemi tüm homojen materyallere uygulanabilir. Bu<br />
test, geçmişten bu yana demirli ve demirsiz metaller,<br />
seramikler, toz metal ürünler, cam, plastik ve diğer<br />
sentetik maddelerde başarıyla uygulanmaktadır[1].<br />
Manyetik Parçacık Kontrol: Manyetik parçacık<br />
yöntemi, manyetik özelliği olan bir parçanın<br />
mıknatıslanarak üzerine tatbik edilen küçük manyetik<br />
parçacıkların test parçası üzerinde olması muhtemel<br />
süreksizlikler tarafından tutularak belirti oluşturması<br />
esasına dayanır. Bu yöntem mıknatıslanma özelliğine<br />
sahip parçalarda yüzeye yakın ve yüzeye açık<br />
hataları belirleme kapasitesine sahip olduğundan en<br />
etkili metotlardan birisidir. Bununla beraber yalnızca<br />
mıknatıslanma özelliğine sahip parçalara<br />
uygulanabilmesi ve yüzey altı nüfuziyetinin sınırlı<br />
olmasından dolayı kısıtlı uygulama alanına sahiptir.<br />
Manyetik parçacık kontrolunda, materyallerde<br />
bulunan boşluklar (voids), çatlaklar (cracks),<br />
yırtılmalar (tears), kaynak dikişlerindeki nüfuziyet<br />
eksikliği (lack of fusion), gözenek (porosity) ve<br />
metalik olmayan kalıntılar (non metalic inclusions)<br />
kolaylıkla açığa çıkartabilir [2].<br />
Eddy Akım Kontrol: Bir manyetik alan bir iletkeni<br />
kestiği zaman akımın dolaşabileceği kapalı bir yol<br />
oluşturabildiği takdirde iletkende bir elektrik akım<br />
akışı olacaktır. Test bobininden akan alternatif akım,<br />
bobinde alternatif bir manyetik alan oluşturmaktadır.<br />
Dolayısıyla test bobini, elektrik akımını iletebilen<br />
materyal yakınına veya üzerine getirildiği zaman,<br />
materyale geçen veya kesen manyetik alan,<br />
materyalde devreden eddy akımları indüklemesine<br />
neden olacaktır. Materyaldeki eddy akım akışı,<br />
düzensiz değişen bir manyetik alan oluşmasına yol<br />
açar. Bu manyetik alan, her zaman bobinin manyetik<br />
alanına zıt yöndedir. Eddy akım kontrolunun<br />
kullanımı iletkenliğin ölçümü, verilerin anında<br />
değerlendirilmesi, hızlı bir şekilde kontrol olanağı,<br />
küçük süreksizliklerin saptanması, kesintisiz kontrol<br />
olanağı gibi bir çok avantaj içerir[3].<br />
Ultrasonik Kontrol: Ultrasonik kavramı, insan<br />
kulağının işitebileceğinden daha yüksek seviyede<br />
frekanslara sahip olan ses dalgalarını açıklamakta<br />
kullanılan genel bir terimdir. İşitme kapasitesi normal<br />
seviyede olan insanlar, saniyede 16.000 Hz. (16 kHz)<br />
ile 20.000 Hz. (20 kHz) arasında değişen frekansları<br />
işitebilmektedir. Bilindiği gibi, ultrasonik kontrol<br />
yöntemi; bir malzemeyi yapısal olarak herhangi bir<br />
zarar vermeden ultrasonik titreşimler kullanarak<br />
incelemek ya da test etmektir. Gerçekte ultrasonik<br />
kontrol işlemi, bir malzemenin kalınlığının ölçülmesi<br />
ya da boşluk veya çatlak gibi benzeri muhtemel<br />
süreksizliklerin bulunup bulunmadığını öğrenmek için<br />
malzemenin iç yapısının incelenmesi amacıyla<br />
kullanılmaktadır. test frekansları, saniyede 100.000 Hz<br />
(100 Khz) ile 25.000.000 Hz (Mhz) arasında değişir.<br />
Ultrasonik kontrol, diğer kontrol yöntemleriyle<br />
karşılaştırıldığında bazı avantajlara sahiptir. Bunlar;<br />
Nüfuziyet yeteneğinin çok yüksek olması nedeniyle<br />
kalın yapılı parçalardaki kusurların saptanmasında<br />
elverişli olması, yüksek hassasiyeti ve duyarlılığı, çok<br />
küçük kusurların saptanmasına olanak sağlaması,<br />
bünyesel kusurların yeri, büyüklüğü, şekli ve yapısı<br />
hakkında karar vermede diğer metotlara göre daha<br />
büyük doğruluğa sahip olması, kontrol için sadece bir<br />
yüzeye ihtiyaç duyması şeklinde sıralanabilir [4].<br />
Radyografi Kontrol : Enerjileri dalga boylarına ters<br />
orantılı elektromanyetik dalgalar olan, elektrik yükü ve<br />
kütleleri olmayan, boşlukta her doğrultuda ve doğrusal<br />
hatlarda, ışık hızında hareket eden X ve gama<br />
ışınlarının, ışığı geçirmeyen katı maddelerin içine<br />
nüfuz etme yeteneği vardır. Maddenin içinden<br />
geçerken bu ışınlar kısmen absorbe edilirler. Herhangi<br />
bir noktadaki emilim miktarı maddenin bu noktadaki<br />
kalınlığına ve yoğunluğuna bağlıdır. Bu yüzden<br />
maddeden çıkan ışınların yoğunluğu ve şiddetleri<br />
değişkendir. Bu değişkenlik, bir film üzerine<br />
kaydedilerek maddenin iç yapısı hakkında bilgi<br />
edinilmesini sağlar.<br />
Radyografi kontrol, radyasyon enerjisinin nüfuziyet ve<br />
farklı emilme özelliklerini kullanarak, maddenin dahili<br />
süreksizliklerinin incelenmesi esasına dayanan bir<br />
metottur. Teste tabi tutulan parça, radyasyonu kısmen<br />
absorbe eder. Absorbsiyon oranı; test parçasının<br />
yoğunluk, kalınlık ve parçada bulunması muhtemel<br />
bir süreksizliğe bağlıdır. Parçada bulunan<br />
süreksizliklerden daha kolay ve dolayısıyla daha fazla<br />
geçen radyasyon filmi daha çok etkileyeceğinden, film<br />
banyo edildiği zaman süreksizlikler diğer kısımlara<br />
nazaran daha koyu renkte görünür. Aynı zamanda ince<br />
kısımlarda kalın kısımlara nazaran daha koyu renkli<br />
olur [5].<br />
Görüldüğü gibi Tahribatsız Muayene farklı özelliklere<br />
ve hazırbulunuşluklara sahip yöntemler bütünüdür.<br />
III.VASIFLANDIRILMA VE BELGELENDİRME<br />
Bu bağlamda, Tahribatsız Muayeneden sorumlu olan<br />
personelin, test sistemi, malzemeler, test edilen hava<br />
araçları ve test yöntemleri ile benzeri teknik faktörler<br />
hakkında geniş kapsamlı bilgi ve beceri ile donatılması<br />
zorunludur. Tahribatsız Muayeneden maksimum<br />
ölçüde faydalanabilmek için testleri yürüten<br />
371
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
personelin bilgi ve beceri standardının sağlanması<br />
gerekir.<br />
Bu zorunluluk doğrultusunda 1980’ li yıllardan beri<br />
envanterinde bulunan uçaklara ve yer destek<br />
teçhizatlarına Tahribatsız Muayene yöntemlerini<br />
uygulayan Türk Hava Kuvvetleri 1995 yılında<br />
Hv.Snf.Ok. ve Tek.Eğt.Mrk.Uçk.Bkm.Ok.K.lığında<br />
başlattığı proje ile Tahribatsız Muayene personelinin<br />
vasıflandırılması ve belgelendirilmesi faaliyetlerine<br />
start vermiş ve NAS 410 (National Aerospace<br />
Standart), ASNT SNT-TC-1A (American Society for<br />
Nondestructive Testing, Recomended Practice) , ISO<br />
9712 (International Organization For<br />
Standardization), AFR 66-38, AFR 66-39 (Air Force<br />
Regulation), gibi uluslarası Tahribatsız Muayene<br />
personeli vasıflandırma ve belgelendirme standartları<br />
baz alınarak hazırlanan HKY 23-48 (Tahribatsız<br />
Muayene faaliyetleri yönergesi) yürürlüğe girmiş ve<br />
Laboratuar, teçhizat, öğretmenlerin seviye III olarak<br />
belgelendirilmesi, eğitim dokümanları, eğitim<br />
standartları ve eğitim yardımcıları hazırlanarak alt<br />
yapı oluşturulmuş ve 1998 yılında Tahribatsız<br />
Muayene personelinin vasıflandırılması ve<br />
belgelendirilmesi fiilen başlamıştır. 2001 yılında<br />
revize edilerek HKY 23-48 (A) olan yönergeye göre;<br />
Tahribatsız Muayene ihtisaslı Astsubay personelin<br />
seviye I ve seviye II belgelendirme faaliyetleri<br />
kapsamında yaygın Tahribatsız Muayene<br />
metotlarının tümünden (PT,MT,ET,UT,RT) Hava<br />
İkmal Bakım Merkez K.lıklarında görev yapan<br />
personel ise görev aldıkları metotlarda seviye I veya<br />
Seviye II olarak vasıflandırılmaları ve<br />
belgelendirmeleri zorunludur. Bu faaliyetler<br />
kapsamında vasıflandırma seviyelerini şöyle<br />
sıralayabiliriz;<br />
Tahribatsız Muayene konusunda Temel Eğitim<br />
Programına katılan ve herhangi bir seviyede henüz<br />
belge almayan personel eğitilen olarak kabul edilir.<br />
Eğitilenler görevbaşı tecrübelerini seviye II ya da<br />
seviye III personelin direkt nezareti altında elde<br />
ederler. Eğitilenler kendi başlarına test, karar verme<br />
ya da herhangi bir Tahribatsız Muayene metotunu<br />
uygulayamazlar.<br />
Seviye I olarak belgelendirilmiş bir personel, seviye II<br />
ve seviye III belgeli personelin nezaretinde yazılı<br />
talimatlara göre Tahribatsız Muayene işlemlerini<br />
yapacak şekilde vasıflandırılır. Seviye I belgesine<br />
sahip olan personel, şu işlemleri yapmaya yetkilidir;<br />
Teçhizatı kurar ve ayarlar, muayeneleri yapar, yazılı<br />
kriterlere göre sonuçları kaydeder ve sınıflandırır.<br />
Seviye I belgeli personel, kullanılacak muayene<br />
metotunun veya tekniğinin seçiminden veya muayene<br />
sonuçlarının yorum ve değerlendirilmesinden sorumlu<br />
olamaz. Ancak seviye III’ün yazılı onayı ile belirli<br />
ürün veya ürün formundaki malzeme için kabul/red<br />
etme şeklinde yorumlama yapabilir.<br />
Seviye II olarak belgelendirilmiş olan personel, tesis<br />
edilen veya kabul edilen prosedürlere göre Tahribatsız<br />
Muayene işlemlerini yapmaya ve yönetmeye<br />
yetkilidir. Seviye II belgesine sahip olan personel<br />
seviye I personelin yapacağı işlere ilaveten şu işleri de<br />
yapar.; Kullanılacak metotun tekniğini seçer,<br />
vasıflandırıldığı muayene metotunun uygulanmasıyla<br />
ilgili sınırlamaları tanımlar. Teçhizatı kurar, ayarlar ve<br />
kalibre eder, muayeneleri yapar ve nezaret eder,<br />
muayene sonuçlarını, teknik neşriyatlara göre<br />
yorumlar ve değerlendirir, uygulamalarda sorumluluk<br />
alabilir ve rehberlik yapabilir, sonuçları düzenler ve<br />
rapor haline getirir [8].<br />
IV. VASIFLANDIRMA VE BELGELENDİRME<br />
İÇİN EĞİTİM VE GÖREV BAŞI TECRÜBE<br />
GEREKSİNİMLERİ<br />
Tahribatsız Muayene metotları konusunda<br />
vasıflandırılacak olan personel belgelendirilecekleri<br />
Tahribatsız Muayene metotlarını tam olarak<br />
kavrayabilmesi için yeterli eğitim ve görevbaşı<br />
tecrübesine sahip olması gerekir. İlk defa<br />
vasıflandırılacak olan personel, istenilen vasıflandırma<br />
seviyesine ilişkin Tahribatsız Muayene test metodunun<br />
usul ve prensipleri konusunda tam bilgi sahibi<br />
olmasını sağlayacak İhtisas Temel Eğitim Programını<br />
(720 d/s) tamamlamalıdır. Temel Eğitimi başarı ile<br />
tamamlayan personel vasıflandırılacağı ve<br />
belgelendirileceği metot ve seviyede eğitime tabi<br />
tutulur.<br />
Aday personelin vasıflandırma sınavlarına girmeye<br />
hak kazanabilmesi için belgelendirmenin yapılacağı<br />
metot ve seviyede Hv.K.K.lığı tarafından onaylanan<br />
İhtisas Eğitim Standardı ve Kurs Eğitim Standardı ile<br />
uyumlu olan Temel Eğitim, Seviye I ve II eğitimlerine<br />
ait kursu tamamladığını ve Tahribatsız Muayene<br />
görevbaşı tecrübesi ile ilgili asgari talepleri yerine<br />
getirdiğini belgelemelidir. Temel eğitim sonrası<br />
uygulanacak vasıflandırma eğitimlerinde esas alınacak<br />
asgari ders saatleri Tablo 1 de gösterilmiştir.<br />
Tablo 1. TM eğitimleri asgari ders saatleri<br />
TM<br />
METOTLARI SEVİYE I SEVİYE II<br />
Sıvı Penetrant 16 16<br />
Manyetik Parçacık 24 24<br />
Eddy Akım 40 40<br />
Ultrasonik 40 40<br />
Radyografi 40 40<br />
Tahribatsız Muayene metot veya metotlarında; Seviye<br />
I ve II olarak belgelendirilecek aday personel<br />
372
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
belgelendirmenin yapılacağı metot ve seviye için<br />
yeterli görevbaşı tecrübesine sahip olması zorunludur.<br />
Seviye I ve II için asgari görevbaşı tecrübe süresi<br />
Tablo 2’de gösterilmiştir.<br />
Tablo 2. Asgari görevbaşı tecrübe süreleri<br />
TM<br />
METOTLARI<br />
SEVİYE I<br />
(Saat)<br />
SEVİYE II<br />
(Saat)<br />
Sıvı Penetrant 130 270<br />
Manyetik Parçacık 130 400<br />
Eddy Akım 130 1200<br />
Ultrasonik 400 1200<br />
Radyografi 400 1200<br />
V. VASIFLANDIRMA SINAVLARI,<br />
SERTİFİKASYONUN İPTALİ VE<br />
TEKRAR SERTİFİKASYON<br />
Aday personelin fiziksel ve teknik vasıflandırmasını<br />
onaylayacak sınavlar; fiziksel yeterlilik (görme<br />
kabiliyeti), genel, özel ve uygulamalı sınavdan<br />
oluşur. Bu sınavlardan alınan notların ağırlıklı<br />
ortalaması % 80’den aşağı olmamalıdır. [7].<br />
Bu sınavlar sonucu başarılı olan personele ilgili<br />
metottan Tahribatsız Muayene sertifikası ve yetki<br />
kartı verilir.<br />
Sertifikanın süresi dolabilir, geçici olarak iptal<br />
edilebilir veya tamamıyla yürürlükten kaldırılabilir.<br />
Yeniden belge alabilmek için herhangi bir başvuru<br />
yapmadan, belgenin geçerlilik süresi dolarsa belge<br />
otomatikman geçerliliğini yitirir. Fiziksel yeterlilik<br />
süresi geçtiği zaman veya personel asgari takip eden<br />
12 ay boyunca belgelendirildiği yöntemi uygulamazsa<br />
veya şahsın performansı herhangi bir nedenle yetersiz<br />
bulunursa belgesi geçici olarak iptal edilir. Şahıs<br />
asgari takip eden 24 ay süresince belgelendirildiği<br />
yöntemi uygulayamazsa, personelin çalışma usulü<br />
yetersiz veya genel yasalara aykırı bulunursa belgesi<br />
tamamıyla yürürlükten kaldırılır.<br />
Geçici olarak belgenin iptaline neden olan faktör<br />
düzeltilmiş ve yapılan bu düzeltme birlik veya kurum<br />
amirleri tarafından doğrulanmışsa geçici olarak iptal<br />
edilen belgeler personele iade edilir. Süresi sona<br />
ermiş veya tamamıyla iptal edilmiş olan belgelerin<br />
personele iade edilmesi mümkün değildir. Bu tür<br />
durumlarda personel yeniden belge almak için tüm<br />
gerekleri yerine getirmek durumundadır.<br />
Seviye I ve II personel, 3 yılda bir yeniden<br />
belgelendirilir. Yeniden belgelendirme işleminden<br />
önce ilk belgelendirme için gerekli olan sınavlara<br />
eşdeğer sınavlar yapılır<br />
Herhangi bir vasıflandırma ve belgelendirme sınavında<br />
başarısız olan aday personel, yeniden vasıflandırma<br />
ve belgelendirme sınavına tabi tutulmadan önce asgari<br />
30 gün bekler. İkinci kez yapılan vasıflandırma ve<br />
belgelendirme sınavında ilk sınavda kullanılan sorular<br />
ve test parçaları kullanılmaz. Bu sınav tekrarında da<br />
başarısız olan personel eğitime tertip edilir. Tertip<br />
edildiği bu eğitim sonrası yapılan vasıflandırma ve<br />
belgelendirme sınavında da başarısız olan personelin<br />
sınıf veya branşları değiştirilir [6].<br />
Başlangıcından bu güne kadar Hava Kuvvetlerinde<br />
uygulanan Tahribatsız Muayene personeli<br />
vasıflandırma ve belgelendirme faaliyetlerine Türk<br />
Silahlı Kuvvetlerinin diğer birimleri ile Türk Hava<br />
Kurumu ve Emniyet Genel Müdürlüğü gibi kamu<br />
kurumları da katılmış olup toplam 228 personelden<br />
223’ü seviye I veya Seviye II olarak vasıflandırılmış<br />
ve belgelendirilmiş 5 personel ise bilgi ve becerisinin<br />
yetersiz bulunması nedeniyle görev sahasında<br />
çalışması uygun görülmemiştir.<br />
VI. VASIFLANDIRMA VE<br />
BELGELENDİRMENİN FAYDALARI<br />
Tahribatsız Muayene personelinin vasıflandırma ve<br />
belgelendirilmesi sisteme; İhtisas personelinin bilgi ve<br />
becerisini taze ve güncel tutarak personelin hazır<br />
bulunuşluğunun sağlanması, uygulamada görülen<br />
yetersizlik ve aksaklıkların tespit edilerek düzeltici<br />
işlemlerin yapılmasının gerçekleştirilmesi, Tahribatsız<br />
muayene sahasında görev yapan personelin bilgi ve<br />
beceri standardının sağlanması, personelin fiziki<br />
yeterliliğinin kontrol altında tutulması, toplam kaliteyi<br />
artırıp riski en az seviyeye indirerek uçuş emniyetine<br />
önemli katkı sağlaması, Hv.K.K.lığı envanterine giren<br />
yeni teçhizatların kullanım, kalibre ve bakım<br />
etkinliklerinin artırılması ve konusunda faaliyette<br />
bulunan teknoloji merkezleri ve üniversitelerle işbirliği<br />
yapılarak akademik bilgi ve becerinin artırılması gibi<br />
önemli faydalar sağlamıştır.<br />
VII. SONUÇ<br />
Tahribatsız muayene metotlarının uygulanmasında<br />
doğru ve kesin teşhisin uçuş emniyeti ile direkt ilgisi<br />
olduğundan, bilgi ve beceri seviyeleri düşük<br />
personelin bu sahada çalıştırılması olumsuz sonuçlar<br />
doğurabilecektir. Günümüzün modern harp silah ve<br />
araçlarına Tahribatsız Muayene metotlarının etkin ve<br />
verimli olarak uygulanması ile uçak ve motor<br />
olaylarına sebebiyet verebilecek olumsuz bulguların<br />
önceden tesbiti mümkün olabilmektedir. belirtilen<br />
olumsuz bulguların tesbiti ancak ihtisasında bilgi ve<br />
beceri seviyesi üst düzeyde olan personel tarafından<br />
yapılabilecektir. Sertifikasyonun mantığı da, ihtisas<br />
personelinin bilgi ve becerisini taze ve güncel tutmak,<br />
yetersiz olan personelin durumunu ortaya çıkarmak ve<br />
gerekirse sistemden ayırmaktır. aksi halde belirli bir<br />
standardın altına düşmeme amacı gerçekleşmeyecektir.<br />
373
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KAYNAKLAR<br />
[1] Sıvı Penetrant Kontrol seviye II, ders <strong>kitabı</strong>,<br />
Uçk.Bkm.Ok.Klığı No: 338 2000 Gaziemir<br />
[2] Manyetik Parçacık Kontrol seviye II, ders <strong>kitabı</strong>,<br />
Uçk.Bkm.Ok.Klığı No: 339 2000 Gaziemir<br />
[3] Eddy Current Kontrol seviye II, ders <strong>kitabı</strong>,<br />
Uçk.Bkm.Ok.Klığı No: 340 2000 Gaziemir<br />
[4] Ultrasonik Kontrol seviye II, ders <strong>kitabı</strong>,<br />
Uçk.Bkm.Ok.Klığı No: 341 2000 Gaziemir<br />
[5] Radyografi Kontrol seviye II, ders <strong>kitabı</strong>,<br />
Uçk.Bkm.Ok.Klığı No: 342 2000 Gaziemir<br />
[6] HKY 23-48 (A) Tahribatsız Muayene<br />
Faaliyetleri Yönergesi, Hv.K.K.lığı, Revizyon 1,<br />
2001 Ankara<br />
[7] ISO 9712 International Organization For<br />
Standardization, Non-destructive testingqualification<br />
and certification of personel, First<br />
edition, 1992-05-15.<br />
[8] NAS 410, National Aerospace Standart,<br />
Certification &Qualification of Nondestructive<br />
Test Personel, Revision 2 Chg.02.00.03<br />
374
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
YAZAR LİSTESİ<br />
AK M. Ali, 29, 62, 72<br />
AKANSU Y. Erkan, 119, 131<br />
AKDOĞAN Ayşegül, 295<br />
AKMANDOR İ. Sinan, 1, 44<br />
AKSU Özgür, 185<br />
AKYOL Yasin, 234<br />
ALÇI Mustafa, 171, 189, 192<br />
ALEMDAROĞLU Nafiz, 136, 141<br />
ALP Hüseyin, 254<br />
ARIKOĞLU Aytaç, 250<br />
ARTIŞ Seda, 366<br />
ASLANTAŞ Veysel, 156<br />
ATALAYER Senem, 19, 67<br />
ATALIK Özlem, 283, 333<br />
ATİK Hediye, 92, 113<br />
AVCIOĞLU Ali, 180<br />
AYDEMİR Hidayet, 300<br />
AYDEMİR M. Emre, 176<br />
BAŞOĞLU Osman, 62, 113<br />
BATTAL Ünal, 333, 351<br />
BAYDİLLİ İsa, 180<br />
BERBEROĞLU M. İlter, 166<br />
BOZDOĞAN A. Musa, 229<br />
BOZKIRLI Mehmet, 370<br />
BÜYÜKATAK Kenan, 176<br />
BÜYÜKSARI Oral, 15<br />
ÇAKIR Tanju, 258<br />
ÇALIŞKAN Tarkan, 245<br />
ÇETİNER Okşan, 97<br />
ÇİVİCİOĞLU Pınar, 171, 189, 192<br />
ÇOKSEVİM Bekir, 366<br />
DEMİR H. Özgür, 141<br />
DEMİRTAŞ Haluk, 54<br />
DOĞAN V. Ziya, 214<br />
DURMUŞ Gökhan, 78<br />
DÜZTEPELİLER Ziya, 273<br />
EKER Bülent, 295<br />
ERDEM Birşen, 29<br />
ERHAN Haluk, 136<br />
ERLER Mehmet, 54, 185<br />
FERİT Mahmut, 234<br />
GÖNÇ L. Oktay, 62<br />
GÖSE Ersin, 176<br />
GÜN Devrim, 340<br />
GÜNDOĞDU Abdurrahman, 9<br />
GÜNEŞ Sibel, 108<br />
GÜNEY Kerim, 160, 204<br />
HACIOĞLU Abdurrahman, 39<br />
HACIYEV Çingiz, 166<br />
ILGAZ Murat, 72, 113<br />
IŞIK Tülay, 62<br />
IŞIK Yalçın, 196<br />
İMAMOĞLU E. Seza, 200<br />
KAFALI Haşim, 314<br />
KAHVECİOĞLU Ayşe, 151<br />
KAHYAOĞLU Günay, 240<br />
375
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
KARABOĞA Nurhan, 87, 146<br />
KARACA Mehmet, 44<br />
KARADAŞ Mücahit, 214<br />
KARCI Adem, 209<br />
KAVSAOĞLU M. Şerif , 78, 240<br />
KAYA Ergün, 278, 288<br />
KAYA M. Orhan, 224, 250<br />
KAYA Mustafa, 34, 49<br />
KAYRAK ARMATLI Müge, 327<br />
KAZANCI Ünal, 300<br />
KAZANCI Zafer, 219<br />
KIM C. Young, 92<br />
KIRAN Ahmet, 319, 322<br />
KIRCALI Ö. Faruk, 245<br />
KIYAK Emre, 151<br />
KOÇ İbrahim, 102<br />
KOÇAL O. Hilmi, 305<br />
KONYA Zehra,214<br />
KORUL Vildan, 268<br />
KUYUCAK Ferhan, 288<br />
KÜÇÜKÖNAL Hatice, 319, 322, 340<br />
MAHMUTYAZICIOĞLU Emel, 113<br />
MAMUR Seher, 146<br />
MAZICIOĞLU Mümtaz, 366<br />
NALBANTOĞLU Volkan, 245<br />
OGAN Lütfiye, 366<br />
OKTAL Hakan, 273<br />
ONAY Murat, 204<br />
ORTAN Ulaş, 362<br />
ÖZDEMİR Özge, 224, 250<br />
ÖZEN Mustafa, 300, 362<br />
ÖZGEN Serkan, 19, 67<br />
ÖZKILIÇ Serpil, 108<br />
ÖZKOL İbrahim, 24, 250 , 254<br />
ÖZYÖRÜK Yusuf, 136<br />
PARMAKSIZOĞLU Cem, 102<br />
PRASAD Eswar, 245<br />
SARIGÖL Ebru, 67<br />
SARIOĞLU Mustafa, 119, 131<br />
SAYIN Ahmet, 97<br />
SOYLAK Mustafa, 310<br />
ŞAHİN Özlem, 356<br />
TANATMIŞ Akile, 314<br />
TAŞÇI Hüseyin, 305<br />
TAŞPINAR Necmi, 196, 200<br />
TUNCER İ. Hakkı, 29, 34, 49, 62, 72<br />
TUNÇKANAT Mehmet, 156<br />
TURAN Dilek, 209<br />
TURHAN Uğur, 345<br />
TÜMER Kaynak, 6<br />
TÜRKMEN İlke, 160<br />
USANMAZ Öznur, 345, 356<br />
UYANIK Haydar, 219<br />
ÜLKER F. Demet, 245<br />
ÜLKER Kıvanç, 67<br />
ÜNALDI Numan, 83<br />
VATANDAŞ Ergüven, 24<br />
VURAL Azmi, 87<br />
376
Kayseri V. <strong>Havacılık</strong> <strong>Sempozyum</strong>u, 13-14 Mayıs 2004<br />
WALKER A. J. David, 92<br />
YALÇIN Levent, 113<br />
YAMAN Yavuz, 245<br />
YAPICI Kerim, 67<br />
YAVUZ Tahir, 119, 124, 131<br />
YILDIRIM R. Orhan, 258, 263<br />
YILMAZ KÜÇÜK Ayşe, 278<br />
YURT Sait N., 254<br />
YÜCEİL K. Bülent, 97<br />
377