kırkaÄaç araÅtırmaları sempozyumu bildirileri - KırkaÄaç KaymakamlıÄı
kırkaÄaç araÅtırmaları sempozyumu bildirileri - KırkaÄaç KaymakamlıÄı
kırkaÄaç araÅtırmaları sempozyumu bildirileri - KırkaÄaç KaymakamlıÄı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
KIRKAĞAÇ<br />
ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU<br />
BİLDİRİLERİ<br />
Hazırlayanlar<br />
Kırkağaç Kaymakamlığı<br />
Kırkağaç Belediyesi<br />
CBÜ Kırkağaç Meslek Yüksekokulu<br />
13-14 Eylül 2012
BİLİM KURULU<br />
Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />
Prof. Dr. Kenan ERDOĞAN<br />
Doç. Dr. Raşit ATA<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />
Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü<br />
Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Celal Bayar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi<br />
Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç MYO Müdürü<br />
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
DÜZENLEME KURULU<br />
Ali SIRMALI<br />
Kırkağaç Kaymakamı<br />
Y. İsmail GEDÜZ Kırkağaç Belediye Başkanı<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç MYO Müdürü<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Prof. Dr. Kenan ERDOĞAN Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
İÇİNDEKİLER<br />
Kırkağaç Düzenleme Kurulu Giriş<br />
Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />
Doç. Dr. Özlem TOKUŞOĞLU<br />
Doç. Dr. Ertan GÖKMEN<br />
Arş. Gör. Mustafa AKBEL<br />
Küreselleşen bir Dünyada Kent, Milli Kimlik ve<br />
Kırkağaç……………………………………………………..…....1<br />
Gelenbeli İsmail Efendinin Hayatı ve Eserleri……….…..…...…-<br />
Kırkağaç’ın Tescilli Sembolü Kırkağaç Kavunu: Kırkağaç<br />
Kavununda Biyoaktif Antioksidan Profillerin<br />
Belirlenmesi………………………………….………….…….….5<br />
281 Numaralı Kırkağaç Şer'iyye Sicilindeki Tereke<br />
Kayıtları…………………………………………………….……15<br />
Doç. Dr. Raşit ATA<br />
Rüzgar Enerjisi ve Kırkağaç-Manisa Bölgesindeki<br />
Uygulamaları……………………………………………….……38<br />
Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />
Öğr. Gör. Didem ÇAVUŞOĞLU<br />
Asuman GÜRMAN ŞAHİN<br />
Öğr. Gör. Davut ŞAHİN<br />
Öğr. Gör. A. Ayben ÇELİK<br />
Öğr. Gör. Mustafa ÇELİK<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi ve Tarihi…………………………....…..47<br />
Kırkağaç'da ki Rüzgar Enerjisi Poansiyelinin<br />
İncelenmesi…………………………………………………........67<br />
Dünya'da kavun ticareti ve Kırkağaç Kavunu'nun Hollanda'ya<br />
İhracatında çoklu taşımacılık seçeneklerinin<br />
analizi…………………………………………………................78<br />
Kırkağaçlı bir gazeteci ve yazar<br />
İsmail SİVRİ…………………………………………………….93<br />
İsmail SİVRİ’nin “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken”<br />
adlı eserlerinde dil ve üslup zellikleri…………………….........104<br />
Dünya kavun pazarında Türkiye'nin payı ve bu payın<br />
geliştirilmesine yönelik öneriler…………………………..........114<br />
Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN<br />
Ziraat Mühendisi<br />
Mehmet ÜNLÜ<br />
Kavun (Cucumis melo L.) Türünün Kökeni, Yayılışı, Batı<br />
Anadolu’ da Bulunan 23 Tane Doğal Form ve Kültür<br />
Varyetesi………………………………………………………..124<br />
Kırkağaç kavununun özellikleri , depolanması ve doğru depo<br />
yüksek kazanç projesinin tanıtımı……………………………...128<br />
Sempozyum Resimleri………………………………………………………………………….....135
İlk çağlardan beri yerleşim bölgesi olarak; sosyal, kültürel ve ekonomik zenginliğe<br />
sahip olan Kırkağaç İlçemizin, değerlerinin saptanarak, bu değerlerin korunması, tanıtılması<br />
ve sahip çıkılması yönünden neler yapılabileceğini amaçlayan, İlçemizi daha iyi yarınlara<br />
hazırlayarak, sosyal ve kültürel hareketliliğe önemli katkılar sağlayacak, bilimsel ve akademik<br />
olarak tarihimize ve bu günümüze ışık tutmak amacıyla: Kırkağaç Kaymakamlığı, Kırkağaç<br />
Belediyesi ve Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç Meslek Yüksek Okulu işbirliği ile<br />
gerçekleştirdiğimiz “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu” ilçemizin tanıtılmasına ve<br />
kalkınmasına önemli katkılar sağlayacaktır.<br />
Büyük bir tarihi ve kültürel geçmişi olan Kırkağaç; medreseleri, camileri,<br />
kütüphaneleri ile sosyal ve kültürel hayatın canlılığını koruduğu önemli bir kültür merkezi<br />
olmuştur. Tarihi kaynakların bir çoğunda “ ilim başkenti ” olarak söz edilen Kırkağaç: Türk<br />
İslam Kültür dünyasının tanınmış ilim adamlarından; “Gelenbevi İsmail Efendi”, Türk Hiciv<br />
Sanatının büyük ustası “Şair Eşref”, “Sarı Hoca (Abdullah Efendi)”, “Kırkağaçlı Âşık<br />
Mustafa Remzî”, “Ahmet Yekta Bey”, “Yayaköylü Müderris Hacı Ahmet Reşit Efendi” ve<br />
Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan; “Şehit Emin Efendi”, “Saçlı Mustafa Efe”, “Kamalı<br />
Ahmet Efe” ile “Gazeteci İsmail Sivri” gibi değerlerin yetiştiği önemli bir yerleşim<br />
merkezidir.<br />
Kırkağaç’ın tanıtımına ve kalkınmasına öncülük edecek önemli bir kaynak niteliğinde<br />
olan “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu” kitabı; bilimsel ve teknolojik gelişmelerin her<br />
alana yön verdiği 21. asırda, ilçemizin var olan değerlerine sahip çıkılmasına, bu değerlerin<br />
gelecek nesillere aktarılmasına ve aynı zamanda bir tarım kenti olan ilçemizin kavunu, tütünü<br />
ve zeytini ile yakalamış olduğu haklı şöhreti daha da iyi tanıtarak geliştirilmesine zemin<br />
hazırlayacaktır.<br />
İlk defa 2007 yılında gerçekleştirilen “Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih<br />
Sempozyumu”nun devamı niteliğinde olan “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu”nu;<br />
12 Eylül Kırkağaç’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90. Yıl dönümü ve 34. Kavun Festivali<br />
etkinlikleri kapsamında, 13 ve 14 Eylül tarihlerinde gerçekleştirdik. İnanıyorum ki kapsamlı<br />
bir çalışmayla yaptığımız bu sempozyumda elde edilen bilgiler, önümüzdeki yıllarda<br />
yapılacak olan sempozyumlara ışık tutacaktır.<br />
“Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu”nun yapılmasındaki büyük katkılarından dolayı<br />
Belediye Başkanımız Yaşar İsmail GEDÜZ’e ve Kırkağaç MYO Müdürü Yrd. Doç. Dr.<br />
N.Sinan KÖKSAL’a, ayrıca bu sempozyumda sunulan bilgi ve araştırmalarını bizlerle<br />
paylaşan değerli hocalarıma ve sunulan <strong>bildirileri</strong>n kitap haline getirilmesinde emeği geçen<br />
herkese teşekkürlerimi sunarım.<br />
Ali SIRMALI<br />
Kaymakam
Geleceğimizi sağlam ve güçlü kılmak için geçmişimizi iyi analiz etmek zorundayız,<br />
gurur duyduğumuz tarihimizde yapılan büyük işler yanında, elbette hatalarımızda olmuştur.<br />
İşte bu hatalara yeniden düşmemek ve başarıları daha kolay elde edebilmek için insanımızın<br />
kökü geçmişte gövdesi günümüzde kolları gelecekte olmalıdır.<br />
İdareciler olarak bizler bu çalışmaları başlatıp alt yapısını hazırlayabilirsek,<br />
inanıyorumki geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine daha kolay inşa edebiliriz.<br />
Toplumların geleceklerini isabetli planlıyabilmeleri, ihtiyaç duydukları birlik ve<br />
beraberliği sağlayabilmeleri ancak tarihlerini çok iyi bilmeleri ve tarihten kendilerine ders<br />
çıkarmaları ile mümkündür. Her sayfası altın harflerle yazılmış destanlara, kahramanlıklara,<br />
başarılara sahip olan ve her dönemde tarihe yön veren uygarlıklar kuran bizlerin tarihimizi<br />
daha yakından tanımamız gerektiği açıktır.<br />
Kaymakamlık, Belediyemiz ve Celal Bayar Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan bu<br />
çalışmada büyük katkı ve gayretleri olan değerli zamanlarını bu işe ayıran emek sarfeden tüm<br />
personele teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca Sempozyuma katılarak sunum yapan ve<br />
değerli bilgi ve araştırmalarını bizle paylaşan tüm katılımcılara da şükranlarımı sunarım.<br />
Yaşar İsmail GEDÜZ<br />
Belediye Başkanı
Yerel değerlerimizin ulusal ve uluslararası düzeylere taşınması, bu değerlerimizin farkına<br />
varılabilmesi, günümüzle bağlantısının sağlanması ve devamlı güncel kalması ile mümkün<br />
olabilmektedir. Tanıtım ve iletişimin önem kazandığı günümüzde, ilçemizdeki bu birikim ve<br />
değerlerin daha geniş bir çevreye ve kitleye duyurulabilmesi adına “Kırkağaç Araştırmaları<br />
Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir.<br />
Manisa ili Kırkağaç ilçesinin tarih, sosyal ve kültürel yapı, tarım, ticaret ve teknik yönden<br />
değerlerinin farkına varmak ve bu değerleri tanıtmak amacıyla ilçemizde 13-14 Eylül 2012 de<br />
iki gün süren sempozyum gerçekleştirilmiştir.<br />
Bu sempozyum bir tanıtım sürecinin başlangıcı olarak düşünülmüş ve özellikle akademik<br />
çevreden katılımcılar ulusal duyurularla ilçemize davet edilmiştir. Katılımcılar, Manisa ile<br />
sınırlı olmayıp çevre illerden de gelmiş olması bu duyurumuzun başarılı olduğunu<br />
göstermiştir.<br />
Sempozyum sonrası yerel ve ulusal medyada bu etkinliğin kalıcı izleri, önemli boyutlarda<br />
olmuş ve düzenleme kurulunu fazlasıyla memnun etmiştir. Buradaki başarılı sonuç, samimi ve<br />
gayretli bir ekibin başarısı olarak algılanmalıdır. Bu süreçte, Kırkağaç Kaymakamımız Sayın<br />
Ali Sırmalı’nın yol gösterici, destekleyici ve gayretli tutumu, Kırkağaç Belediye Başkanı<br />
Sayın Y. İsmail Gedüz’ün ilçemizin konuklarına geleneklerimize yakışır konukseverliği,<br />
ikramları ve yakın ilgisi tüm katılımcılar üzerinde olumlu etki bırakmıştır. Bu başarıda, Celal<br />
Bayar Üniversitesi Kırkağaç Meslek Yüksekokulu öğretim görevlileri ve personelinin bilgi,<br />
beceri ve teknik desteği, Kırkağaç Belediyesi çalışanlarının fedakâr çalışmaları ve ilçedeki<br />
basın kuruluşlarının etkinliğimizi yakından takip edip, ulusal düzeye taşımasının da katkısı<br />
çok fazladır. Burada tüm emeği geçenlere teşekkür ederim.<br />
İlçemiz değerlerinin ulusal ve uluslararası düzeylere taşımak adına attığımız bu adımda, her<br />
zaman yanımızda daha fazla katılımcı ve destekleyici olmasını ümit ederim. Etkinliğimizin<br />
sonraki senelerde kapsamlı, daha özel konularda ve çok sayıda toplantılara bir başlangıç<br />
olmasını diler, saygılar sunarım.<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan Köksal<br />
Celal Bayar Üniversitesi<br />
Kırkağaç Meslek Yüksekokulu Müdürü
KÜRESELLEŞEN BİR DÜNYADA KENT, MİLLİ KİMLİK VE<br />
KIRKAĞAÇ<br />
Yüksel Sayan *<br />
ÖZET<br />
Küreselleşen bir dünyada, yerel kültürler giderek kaybolmaya yüz tuttu ve adeta “tek tip<br />
insan” olarak nitelendirebileceğimiz bir anlayış hakim olmaya başladı. Karşı konulması oldukça<br />
zor olan böyle bir süreç, olumlu gibi görünen yönlerinin yanında pek çok kaygıyı da<br />
beraberinde getirmiştir. Bunların başında, yerel kültür değerlerinin ciddi anlamda kaybolması ve<br />
buna bağlı olarak da bir anlamda köksüz ve kimliksiz bir kuşağın ortaya çıkıp, hızla<br />
yaygınlaşması gelmektedir.<br />
Bu bildiride; Kırkağaç örneğinde kent kimliği, onu oluşturan mimari unsurlar ve milli<br />
kimlikle olan ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Kırkağaç’ta yaşayan tarih kent dokusu, bunları<br />
oluşturan kültür varlıklarının korunmasının milli kimlik bağlamında önemine vurgu yapılmakta<br />
ve şöyle denilmektedir: “ Kırkağaç hem sahip olduğu tarihi dokusu, hem de halen yaşayan<br />
kültür değerleriyle, sürekli değişen bir dünyada korunması gereken niteliktedir. Çünkü<br />
yüzyılların birikimi olarak ortaya çıkan bu değerler, bu milletin özü ve kimliğidir. Bunları<br />
yitirdiğimiz zaman o özü ve kimliği de yitirmiş oluruz. Dolayısıyla, Kırkağaç ve emsallerinde<br />
bu kimliği bilinçli bir şekilde koruyarak geleceğe taşıma mecburiyetindeyiz.”<br />
Anahtar Kelimeler: Kent, Kültür Mirası, Milli Kimlik, Kırkağaç<br />
Eski şehirlerimize baktığımızda, hemen hepsinin birbirinden kolayca ayırt<br />
edilebilecek kendilerine mahsus özellikleri olduğu görülecektir. Bir anlamda bu<br />
özellikler şehirlerimizin kimliğini oluşturmaktadır. Denilebilir ki, yakın zamanlara<br />
kadar hemen her şehrimizin yerleştikleri çevreyi ve topoğrafyayı dikkate alan kendine<br />
* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı Başkanı.<br />
yuksayan@hotmail.com<br />
1
has bir planlaması ve mimari yapıları bulunuyordu. Bu sayede bir kentin ve onu<br />
oluşturan mimari yapıların başka yerde taklidini görmek mümkün değildi. Aslında her<br />
şehrin ve yörenin insanı, gelenek-görenekleri, giyim kuşam tarzları, konuşma aksanı,<br />
mutfak kültürü vb. pek çok değerleri ile de bir kültür zenginliğine sahipti. Öyle ki, bu<br />
özellikleri ile insanların nereli olduklarını çoğu kere sormadan kestirmek mümkün<br />
oluyordu. Ne yazık ki, küreselleşen bir dünyada, yerel kültürler giderek kaybolmaya yüz<br />
tuttu ve adeta “tek tip insan” olarak nitelendirebileceğimiz bir anlayış hakim olmaya<br />
başladı. Karşı konulması oldukç a zor olan böyle bir süreç, olumlu gibi görünen<br />
yönlerinin yanında pek çok kaygıyı da beraberinde getirmiştir. Bunların başında, yerel<br />
kültür değerlerinin ciddi anlamda kaybolması ve buna bağlı olarak da bir anlamda<br />
köksüz ve kimliksiz bir kuşağın hızla ortaya çıkarak yaygınlaşması gelmektedir.<br />
Konuya gelenekli mimarimiz ve onların oluşturduğu tarihi kentlerimiz açısından<br />
bakacak olursak, böyle bir değişimin olumsuz yönlerini somut şekilde izleyebiliriz.<br />
Zira, bugün şehirleşmede ve mimari kimlikte de benzer bir durum yaşanmaktadır.<br />
Artık, New York’ta ya da Tokya’da gördüğümüz bir gökdelenin benzerini dünyanın<br />
herhangi bir köşesinde, hatta yurdumuzda da görmek mümkün olmaktadır. Böylece<br />
şehirlerimiz kendi kimliğini kaybetmekte; insanımız çoğu kez yaşadığı kente<br />
yabancılaşmakta, her geçen gün yepyeni sorunlarla yüz yüze gelmektedir.<br />
Oysa bizim, kökleri yüzlerce yıllık geçmişe dayanan bir şehir kültürümüz ve milli<br />
mimarimiz vardı. Merhum bilge mimar Turgut Cansever’in ifadesiyle “20. asrın<br />
dengesizlik ve tutarsızlıklarının aşılması için Osmanlı şehirleri tarih boyunca vücuda<br />
getirilmiş çok önemli bir örnek teşkil etmektedir.” 1 Ne yazıktır ki, günümüzde bu model<br />
yeterince örnek alınmadı ve şehirlerimiz giderek özünden ve kimliğinden uzaklaştı. 20.<br />
yüzyılda, yeni teknikler, yapı malzemeleri ve yeni anlayışla birlikte şehirlerimiz<br />
yüzyılların birikimi olarak edindiği oluşumunu ve mimari kimliğini hızla yitirmeye<br />
başladı. Bu bağlamda, “dünya evlerinin en insanisi” olarak nitelendirilen gelenekli<br />
evlerimizin çoğu birer birer yıkılarak, yerlerine betonarme, çok katlı yenileri inşa edildi.<br />
Bunların sayısı çoğalınca, şehirlerimizin de silüeti değişmeye, kimliği giderek yok<br />
olmaya yüz tuttu. Fakat değişen sadece, gelenekli mimarimiz ve şehirlerimiz değildi. Bu<br />
durum, toplumumuzun temeli olan aile yapısını, dolayısıyla toplum hayatımızı<br />
1 Turgut Cansever, Ev ve Şehir, İstanbul, 1994, s.32.<br />
2
değiştirerek bir anlamda milli kimliğimizi olumsuz etkiledi. Çünkü bu kimlik öncelikle<br />
ailede daha sonra yaşanılan çevrede oluşup şekilleniyordu. Yeni yapılan evlerimiz,<br />
eskiden olduğu gibi artık üç kuşağı bir araya getirebilecek ve aile yapımızı<br />
parçalanmadan bir arada tutabilecek niteliklere sahip değildi. Sözde modern bir çehreye<br />
bürünebilmek için, insanımız kendi inanç değerlerinden ve geleneklerinden hızla<br />
uzaklaşmak için adeta yarış halindeydi. Batının parçalanmış aile yapısı, evlerimizin<br />
mimarisinin değişimi ile kendini gösterdi. Aile bireyleri arasındaki saygınlık giderek<br />
azaldı. Buna bağlı olarak, iyi komşuluk ilişkileri, dayanışma gibi değerler birer birer<br />
aşınmaya ve giderek unutulmaya yüz tuttu. Bugün modernlikte epey yol kata etmiş<br />
şehirlerimizde bu sorunlar had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. Bırakın üç kuşağın bir<br />
arada yaşamasını, çekirdek aile olarak şekillenen günümüz aile yapısında, aileyi bir<br />
arada tutarak evliliğin devamını sağlamak bile sorun haline gelmiştir.<br />
Böyle bir bakış açısıyla, günümüzde az gelişmişliğin avantajlı yanları da vardır.<br />
Bu cümleden olarak, Kırkağaç hem sahip olduğu tarihi dokusu, hem de halen yaşayan<br />
kültür değerleriyle, sürekli değişen bir dünyada korunması gereken nitelikleri<br />
barındırmaktadır. Çünkü yüzyılların birikimi olarak ortaya çıkan bu değerler, bu<br />
milletin özü ve kimliğidir. Bunları yitirdiğimiz zaman o özü ve kimliği de yitirmiş<br />
oluruz. Dolayısıyla, Kırkağaç ve emsallerinde bu kimliği bilinçli bir şekilde koruyarak<br />
geleceğe taşıma mecburiyetindeyiz.<br />
Kırkağaç nispeten bâkir kalmış tarihi ve gelenekli eski dokusuyla, aslında pek<br />
azımızın farkında olduğu bir büyük zenginliğe sahiptir. Geçmişin birer hatırası ve<br />
tarihin birer tanığı olarak ayakta kalan mimari eserleri bunun en somut örneklerini<br />
oluşturmaktadır. Bu zenginliği tespit etmek, korumak ve daha verimli hale getirmek için<br />
Kırkağaç şehir merkezinde mimari mirasın bir bütün halinde doku oluşturduğu alan<br />
İzmir II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunca “kentsel sit” ilan edilmiştir.<br />
Bu alana ilişkin koruma amaçlı imar planı çalışmaları halen sürdürülmektedir. Bu, hem<br />
yerel idare, hem de alandaki mülk sahipleri için sabır gerektiren bir süreçtir. Ancak,<br />
günümüz şartlarında tarihi dokunun daha iyi şekilde korunmasını sağlamak da mümkün<br />
görünmemektedir. Ne yazık ki, toplumumuzun yeterince tarih ve koruma bilincine sahip<br />
olduğu söylenemez. Dolayısıyla, bir yapının, meydanın, sokağın, hatta kentin tarihi<br />
dokusunun korunması pek çok insan için yeterince anlam ifade etmeyebilir. Onun<br />
3
içindir ki, böyle bir korumanın ilk aşaması insanımıza bu tarihi mirası neden korumak<br />
gerektiğini iyi anlatmakla başlamalıdır. Aksi halde insanımız korumacılıktan çoğunlukla<br />
mağdur taraf gibi görünmekte ve korunan tarihi eserlerimize, kültür varlıklarımıza karşı<br />
olumsuz yaklaşmaktadır. Bu da korunması gereken kültür varlıkları ile insanımızın<br />
yeterince kaynaşamamasına yol açmakta, tarihi mimari eserler restorasyon görmüş<br />
olsalar bile gerektiği gibi değerlendirilememekte; koruma ve kullanma sürekliliği<br />
sağlanamamaktadır.<br />
Özet ve sonuç olarak; yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığımız görüşler<br />
doğrultusunda, Kırkağaç’ta olduğu gibi gelenekli mimarimizi ve kimlikli kentlerimizi<br />
korumanın, milli kimliğimizi yaşatmak bakımından önemi büyüktür. Bugün belki<br />
yepyeni betonarme binalarla yepyeni bir Kırkağaç inşa etmek mümkün olabilir. Fakat,<br />
kuruluşundan günümüze değin yüzlerce yıllık bir geçmişle oluşmuş tarihi Kırkağaç’ı<br />
tümüyle yok ettiğimizde, onu özgün kimliğiyle yeniden inşa etmek imkanı<br />
olmayacaktır. Bunun için Kırkağaç’ın tarihi semtlerinde bakımsızlığa terk edilen,<br />
müdahalelerle özgünlüğünü belli ölçüde kaybeden korunması gerekli kültür<br />
varlıklarının ve dokusu bozulan sokakların ivedilikle ele alınması gerekmektedir. Bu<br />
sayede kentin tarihi kimliği daha belirgin şekilde otaya çıkacak ve Kırkağaç yepyeni bir<br />
tarihi çehreye bürünecektir. Kentsel sit alanına ilişkin hazırlanmakta olan Koruma<br />
Amaçlı İmar Planı ve bu kapsamda yapılacak çalışmalar bunun en önemli adımı<br />
olacaktır. Fakat şunun bilinmesi gerekir ki, tarihi mirasımızı koruyacak olan en önemli<br />
unsur, ona karşı beslediğimiz sevgi, ilgi ve göstereceğimiz özende saklıdır. Aksi halde,<br />
ne kanunlar ve yönetmelikler, ne de bu çerçevede alınmış olan kararlar bu mirası<br />
korumak için yeterli olmayacaktır. Başta yerel yönetimin çabaları olmak üzere Kırkağaç<br />
halkının; tarihine, kentine ve kendi kimliğine sahip çıkmak adına bunu başaracağına<br />
inanıyorum.<br />
4
KIRKAĞAÇ’IN TESCİLLİ SEMBOLÜ KIRKAĞAÇ KAVUNU:<br />
KIRKAĞAÇ KAVUNUNDA BİYOAKTİF ANTİOKSİDAN PROFİLLERİN<br />
BELİRLENMESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMA<br />
Özlem Tokuşoğlu<br />
Celal Bayar Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,45040,Manisa<br />
1 e-posta: tokusogluozlem@yahoo.com; 2 e-posta: ozlem.tokusoglu@cbu.edu.tr<br />
ÖZET<br />
Bu araştırmada,Kırkağaç’ın tescilli sembolü olan Kırkağaç kavunu meyvesi ve<br />
çekirdeklerinde, temel kimyasal kompozisyon ve biyoaktif antioksidan profiller detaylı olarak<br />
ortaya konulmuş olup, Kırkağaç kavununun gıda olarak kalitesi belirlenmiştir.<br />
Anahtar sözcükler: Kırkağaç kavunu, polifenol, antioksidan, kalite<br />
KIRKAĞAÇ MELON WHICH IS THE REGISTERED SYMBOL OF KIRKAĞAÇ<br />
AND RESEARCH ON THE DETERMINATION OF BIOACTIVE ANTIOXIDANT<br />
PROFILES IN KIRKAĞAÇ MELON<br />
In this research, the chemical composition, the bioactive antioxidant profiles were<br />
comprehensively performed in Kırkağaç melon which is the registered symbol of Kırkağaç<br />
and in its seeds; it had been determined that the Kırkağaç melon quality as food.<br />
Keywords: Kırkağaç melon, polyphenol, antioxidant, quality<br />
1.GİRİŞ<br />
Kavun (Cucumis melo), kabakgiller familyasının Cucurbitaceae cinsinden olan<br />
sürüngen gövdeli bitki türü ve bu bitkinin hoş kokulu,aromalı, hoş lezzetli, genellikle oval ya<br />
da yuvarlak biçimli, sarı, yeşilimsi sarı ya da pembemsi turuncu etli yapılı, bol sulu iri<br />
meyvesidir. Kavunun orijini (anavatanı), araştırmacılarca özellikle Küçük Asya (Anadolu) ve<br />
Persia,İran olarak tanımlanmaktadır ve bu bölgelerde 5000 yıl öncesinde culture edildiği<br />
belirtilmektedir.Dünyada özellikle North Amerikan cantaloupe (C. melo var. cantalupensis)<br />
olarak<br />
A.B.D.de, Meksika ve Kanada’da önemli ölçüde yetişmektedir. Avrupa cantaloupe<br />
(var cantalupensis) olarak aynı ‘muskmelon’ türlerinin (C.melo var cantalupensis) farklı<br />
üyesi olan kavunlar da İtalya’nın özellikle Sicilya ve Emilia Romagna bölgelerinde<br />
yetişmektedir [1-3].<br />
Ülkemizin birçok bölgesinde özellikle yerel çeşitlerle üretilen kavunun, TÜİK<br />
verilerine göre 2010 yılı üretim miktarı 1.611.695 ton olarak gerçekleşmiştir [4]. Kavunun<br />
dünyadaki üretimi yaklaşık 1.2 milyon ha alanda 26.8 milyon ton olup, ülkemizde ise 103.000<br />
ha alanda 1.749.940 ton olarak belirlenmiştir [5]. Ülkemiz kavun üretimi ile dünyadaki sayılı<br />
kavun üretici ülkeler arasında yerini almıştır. Dünyada en büyük kavun üreticisi olan Çin’i (%<br />
39) Türkiye (%9) takip etmektedir. Kavun üretimi bakbakımından Amerika Birleşik<br />
5
Devletleri (6%) üçüncü sırada olup ardından İspanya ve İran gelmektedir. Yıllık kavun<br />
üretimimiz yılda yaklaşık 1,5 milyon tonun altına düşmemektedir. Türkiye’de kavun üretimi<br />
yapılan bölgeler sırasıyla Orta Anadolu (%41), Ege (%27), Güneydoğu Anadolu (%15),<br />
Akdeniz (%7), Marmara (%5), Doğu Anadolu (%4) ve Karadeniz (%1)’dir [6].<br />
1.1.Türkiye’de Kavun Hakkında<br />
Türkiye’deki kavun üretiminin çoğunluğu (%85) Kırkağaç, Hasanbey, Yuva ve Kışlık<br />
Sarı (Kuşçular) gibi İnodorus (C. melo L. var. inodorus) kavun çeşitleri ile, geriye kalan kısmı<br />
da Ananas ve Galia gibi Cantalupensis (C. melo L. var. cantalupensis) grubu kavun çeşitleri<br />
ile yapılmaktadır. Cantaloupe’un bugün Van bölgesinde Cep kavunu diye yetiştirilen çeşitten<br />
başka bir çeşit olmadığını, bunun 15. yüzyılda misyoner papazlar tarafından İtalya’ya<br />
götürüldüğünü ve orada Papanın Ankona denilen mıntıkadaki (Kantalupi) çiftliğinde<br />
üretildiğini ve buradan da diğer Avrupa ile Amerika’ ya yayıldığı bildirilmektedir [2,7].<br />
Botaniksel olarak sebze olarak da karakterize edilen kavun bir sıcak, ılıman tropik<br />
iklim sebzesidir ve klimatolojik olarak en iyi kavun gelişim sıcaklığı 20-30 ºC aralığındadır.<br />
Çok yüksek sıcaklıklar bitki gelişimini durdurur. Meyve zoraki olgunlaşır ve tat-aroma<br />
(lezzet) oluşma ve aşırı sıcaklık, ürünnde güneş yanıklığı oluşturur. Gece-gündüz sıcaklık<br />
farkı oluşumu meyve tadını arttırmaktadır. Kavun su tutma kapasitesi yüksek, derin bünyeli,<br />
geçirimi iyi, organik maddece zengin tınılı topraklarda çok iyi gelişim gösterir. Hafif<br />
karakterli topraklarda, düzenli ve sıklıkla sulama yapılması ve optimum toprak pH’sının 6.0-<br />
6.7 aralığında olması öngörülmektedir. Şekil 1’de, kavunların çeşitli kalite özelliklerine göre<br />
sınıflandırması görülmektedir [8,9]<br />
Şekil 1. Kavunların Çeşitli Agronomik Kalite Özelliklerine Göre Sınıflandırılması [8,9]<br />
(şematize derleme:Tokuşoğlu,2012).<br />
Dünyada yayılımına göre sınıflandırıldığında ise yaklaşık 9 çeşit bir sınıflandırmada<br />
incelenebileceği görülmektedir. A. Cantaloupe veya Kokulu Kavunlar : Turuncu meyve etli<br />
ve ağlı tiptedir, Kuzey Amerika’ da popülerdir. B. Casaba (Beyaz meyve etli) ve Honeydew<br />
(Yeşil meyve etli ) Kavunlar : Amerika, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’ nın bazı<br />
bölgelerinde önemlidir. C. Galia Tip Kavunlar : Meyve eti yeşil, tamamen ağlı kavunlardır.<br />
Avrupa’ da popülerdir; Orta Doğu da Galia’ nın etkisindedir. D. Japon Tip Kavunlar :<br />
Japonya’ da üretimi ve tüketimi yapılmaktadır. E. Ananas Tip Kavunlar : Ananas tip<br />
kavunlar da Orta Doğu kökenlidir. F. Fransız (Charentais) Tip Kavunlar : Fransa orijinli<br />
kavunlardır, Meyve eti turuncu renklidir, Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih<br />
edilir. Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih edilir. G- İspanyol Tip Kavunlar :<br />
Bu tiplerin tamamı İspanya orijinlidir, Branco ve Yellow Canary, Güney Amerika ve<br />
Brezilya’da da bulunur. H.İtalyan Tip Kavunlar: Cantaloupe tarzı kavunlardır. I- Türk Tipi<br />
Kavunlar : Kırkağaç, Yuva, Cep Kavunu, Hasanbey [21].<br />
Kavunda, meyve ağırlığı 1-7 kg arasında değişir. Çekirdekleri uzun, oval ya da elips<br />
şeklindedir. Türkiye’de büyük ölçüde Kırkağaç, Kantalup ve Hasanbey çeşitleri<br />
yetiştirilmektedir. Bu iki çeşidin yanı sıra Van Kavunu, Kış Kavunu, Topatan, Yuva çeşitleri<br />
de yaygın olarak üretilmektedir. Kavun meyvesi erkenci ve kış kavunu olmak üzere de iki<br />
kategoride sınıflandırılabilmektedir. Erkenci, yani yaz aylarında yediğimiz kavun çeşitlerinin<br />
iki önemli çeşidi Topatan ve Kantalup’dur ve 2-3 kilo ağırlıklı, ince kabuklu kavunlardır. Geç<br />
6
olgunlaşan kavunlar ise ağırlığı 1-6 kilo arasında değişen Altınbaş ve 3-4 kilo ağırlığında,<br />
koyu yeşil buruşuk kabuklu ve uzun süre saklanmaya elverişli olan Hasanbey Kavunu’dur<br />
[8,9].<br />
Ülkemizde kavun üretimi verim ve kalitesinde ekonomik kayıplara yol açan ve toprak<br />
kaynaklı Fusarium oxysporum f.sp. melonis’den kaynaklanan fungal (küfsel) problem olan<br />
Fusarium solgunluğu, kavunda kurumalara yol açabilmektedir, aşılı fide kullanımı ve ıslah<br />
çalışmaları bu yönde kalite ve verimi arttırmaktadır [6].<br />
Ülkemizdeki yayılımına göre sınıflandırıldığında, standart, hibrit ve aşılı fide kullanımlı<br />
kavunları olmak üzere sınıflandırılabileceği düşünülmektedir.<br />
1.2. Gıda Olarak Önemi ve Sağlık Etkileri<br />
Su düzeyi yüksek içeriği (ort. 90.1 g/100 g,taze ağırlık,yemeklik porsiyonda), ve<br />
düşük protein (0.84 g/100 g) ve lipid (0.19 g/100 g) bileşimine rağmen, kavun; diyette son<br />
derece önemli olan ve vitamin C’yi (askorbik asit) (36.7 mg/100 g, ,taze ağırlık,yemeklik<br />
porsiyonda) ve vitamin A’nın öncül bileşiği olan beta-karoteni (2020 μg/100 g) önemli<br />
düzeylerde içermesi açısından oldukça sağlıklı bir gıdadır Oldukça zengin mineral içeriği söz<br />
konusudur, özellikle potasyum (K) içeriği (23651-35823 μg/g) magnezyum (Mg) içeriği (653-<br />
1593 μg/g), kalsiyum (Ca) içeriği 280-1600 μg/g) önemli düzeylerdedir [10]. Vitamin C ve<br />
beta karotenin, güçlü antioksidan kapasitesinden dolayı, zararlı kimyasalları, ve singlet<br />
oksijen, serbest radikaller, lipid-peroksi radikaller gibi zararlı kimyasalları deaktive etme ve<br />
sönümleme yetenekleri bulunmaktadır ve antioksidanlar insan sağlığı açısından son derece<br />
elzemdir [11,12,30]. Kavunun, polifenol antioksidanların, özellikle kalp ve damar sağlığına<br />
olumlu etkileri olan fitokimyasalların kaynağı ve biyoaktif bileşiklerin kaynağı olduğu<br />
bildirilmektedir. Bağırsak temizleyici etkili, böbrek sağlığı, sinir sistemi, deri sağlığı üzerinde<br />
olumlu etkileri bulunmaktadır [13]. Cantaloupe tipi kavunların lifli bölümünde, gövde, etli<br />
kısım ve çekirdek bölümlerinde fenolik içerik ve antioksidan aktivite belirlemesi ışığında, etli<br />
kısımda 89.6 mg GAE/g (gallik asid eşdeğeri olarak), lifli kısımda 26.4 mg GAE/g (gallik<br />
asid eşdeğeri olarak) fenolik içerik saptandığı rapor edilmiştir [14].<br />
Kavun çekirdekleri, eski çağlardan beri bazı rahatsızlıkları, yangıları tedavi edici, yara<br />
iyileştirici özellikleri nedeniyle sağlık iyileştirici amaçlarla kullanılagelmiştir [15]. Çeşitli<br />
varyetelerdeki kavun çekirdekleri ile yapılan çalışmalarda, çekirdeğin protein (%53.90%) ve<br />
lipidce (37.67%) zengin olduğu belirlenmiştir [16,17].Kavun çekirdeklerinin fenolik<br />
antioksidanlarca iyi bir kaynak olduğu ve lipid bileşimi açısından besinsel değerinin yüksek<br />
olduğu rapor edilmiştir.Kavun çekirdeğinde, palmitik asid (%8.5), oleik asid (%31) ve<br />
linoleik asid (omega-6) (%51) düzeyleri önemlidir. %82.8 doymamış yağ asitleri içermekte<br />
olan kavun çekirdeğinde, %26.2 tekli doymamış ve %56.6 oranında çoklu doymamış yağ<br />
asidi olduğu bulgulanmıştır [18].<br />
Kavun, taze olarak tüketilmesinin yanısıra, dondurmalara, tatlılara, sorbelere,<br />
kokteyllere, tatlılara ingrediyen olarak katılarak yoğun ölçüde tüketim alanı bulmaktadır.<br />
Kavun çekirdeğinden ise ‘Sübye’ (Kavun çekirdeği sütü) adı verilen Türk geleneksel içeceği<br />
üretilmektedir.<br />
1.3.Kırkağaç Kavunu Hakkında<br />
Kavunun anavatanı olarak belirtilen ülkemizin belirli bölgelerinde üretilen, bu<br />
bölgelere adapte olmuş ve bu bölgelerde optimum kalite özelliklerine sahip yerel köy çeşitleri<br />
ve populasyonları mevcuttur. İlgili popülasyonlardan bazıları yapılan seleksiyon çalışmaları<br />
ile çeşit tescili yapılarak üretim programına alınmışlardır. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü<br />
Müdürlüğü (ETAEM) tarafından Manisa-Kırkağaç ilçesi ve köylerinde yetiştirilen kavun<br />
populasyonundan yapılan seleksiyon ıslahı çalışmaları sonunda KIRKAĞAÇ-589 ve<br />
7
KIRKAĞAÇ-637 nolu kavun çeşitleri Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Müdürlüğünce tescil<br />
edilmiştir [19,20].<br />
KIRKAĞAÇ-589 çeşidi, işlemeli kabuklu ve yeşil zemin üstünde sarımtırak lekeli<br />
ancak uzun-oval şekillidir. KIRKAĞAÇ-637 genellikle yuvarlak, kabukları işlemeli, yeşil<br />
zemin üstünde sarımtırak lekelidir. Her iki tescilli çeşit bugün açık tozlanan ve ‘Standart’<br />
olarak tabir edilen çeşit özelliğinde olup Ege Bölgesi koşullarında büyük alanlarda<br />
yetiştirilmektedir. Her iki çeşitte de meyve kabuğu, orta kalınlıkta (0.5-0.7 cm) üzeri pürüzlü,<br />
işlemeli ve yeşil zemin ütünde sarımtırak lekelidir. Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen<br />
çeşit olan KIRKAĞAÇ-589 çeşidi uzun ve silindir şekilli olup sap kısmı sivri ve meme gibi<br />
çıkıntılı, çiçek burnu ucu yuvarlak olup kış mevsimince depolanabilme özelliğine sahiptir.<br />
budur. Uzun süre depolanabilme özelliğine sahiptir. KIRKAĞAÇ-637 çeşidi ise genelde<br />
yuvarlak meyve yapısına sahiptir. Meyve kabuk yapısı ve rengi aynıdır. Bazı bölgelerde bu<br />
çeşit Altınbaş olarak da adlandırılmaktadır. Kış depolamasında uzun süre dayanıklı olmayan<br />
bu çeşit yazlık olarak değerlendirilir [19,20].<br />
Kırkağaç kavunu, Manisa Kırkağaç ilçesi ve köyleri başta olmak üzere Manisa iline<br />
bağlı Soma, Akhisar ilçeleri ve köylerinde de önemli ölçüde yetişmekte ve yetiştirilmektedir.<br />
Kırkağaç ilçesi ve köyleri, gerek toprak ve gerekse uygun ekolojik faktörler nedeniyle<br />
(sulama yapılmaması gibi) Kırkağaç kavunu için en iyi verim ve kaliteye (tat ve aroma)<br />
ulaşıldığı bölgedir. Taze tüketime ve özellikle Ocak ayı başına kadar depolanabilme<br />
özelliğine sahip özelliği ile spesifik bir kavunumuz olan Kırkağaç kavunu, Türk Patent<br />
Enstitüsü’nce bu isimle coğrafi menşe işareti almış olup tescillenmiştir. Kırkağaç ve çevre<br />
bölgesinde, ‘standart’ çeşit özelliğinde olan ve tescilli 637 ve 589 olarak belirlenmiş söz<br />
konusu Kırkağaç kavunlarının yanısıra, özellikle kış mevsiminde depolamaya uygun yöresel<br />
populasyonlar şeklinde üretilen köy çeşitleri (Dereköylü, Menemenli vb.) de bulunmaktadır.<br />
Tablo 1.3.1. Tescilli kavunlarımız olan KIRKAĞAÇ-589 ve KIRKAĞAÇ-637’nin spesifik<br />
tescil özelliklerini göstertmektedir [19,20].<br />
Tablo 1.3.1. Tescilli Kırkağaç Kavunu Çeşitlerimizin Spesifik Tescil Özellikleri [19,20].<br />
Meyve Özelliği Kırkağaç-589 Kırkağaç-637<br />
Ortalama meyve ağırlığı (g) 2.500 - 5.700 2.200 - 4.500<br />
Meyve çapı (cm) 17.0-21.0 18.5-28.5<br />
Meyve boyu (cm) 22.0-33.0 19.0-27.5<br />
Meyve kabuk kalınlığı (cm) 0.5-0.9 0.3-0.5<br />
Meyve et kalınlığı (cm) 3.7-5.5 3.5-6.5<br />
Çekirdek evi ağırlığı (g) 350-415 250-300<br />
Çekirdek evi çapı (cm) 4.5-7.5 6.0-9.0<br />
Çekirdek evi boyu (cm) 14.0-16.0 8.5-11.0<br />
SÇKM (%) 10.8-13.0 11.4-13.2<br />
Meyve eti aroması Çok Çok<br />
Meyve iti sululuğu Sulu Çok sulu<br />
Meyve eti lifliliği Az Az<br />
Tescilli türümüz olan ve standart, hibrit ve aşılı fide ile üretilen Kırkağaç kavunlarının,<br />
agronomik özellikleri ve morfolojik,fenolojik kalitesi çalışılmış olup, kimyasal ve<br />
biyokimyasal özelliklerinin saptanması konusunda, ileri fenolik antioksidan profilleri<br />
konusunda ve gıda kalitesi üzerine nitelikli bir araştırmaya rastlanılamamıştır.<br />
Çalışmamızda Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen çeşit olan KIRKAĞAÇ-589<br />
çeşidinin etli kısmında temel kimyasal kompoziyonu; su içeriği, şeker içeriği, temel mineral<br />
düzeyi,briks,pH, titre edilebilir asitliğin belirlenmesi, antioksidan vitamin düzeyinin (vitamin<br />
C), beta karoten düzeyinin, toplam fenolik madde profilinin belirlenmesi, KIRKAĞAÇ-<br />
8
589’un çekirdeklerinde lipid, protein ve doymuş,doymamış yağ asitleri profilinin saptanması<br />
ve sübye içeceğine uygunluğunu belirlemek amaçlanmıştır.<br />
2.MATERYAL VE YÖNTEM<br />
2.1. Kimyasal Malzemeler<br />
Standard madde olarak kullanılan gallik asit (Kat.No:G7384) (CAS 149-91-7)<br />
Sigma,Germany’den; luteolin 7-O-glukozid (Kat.No:5373-11-5; 250 mg) (Extrasynthese,<br />
Genay,France’den,1-Difenil-2-pikril hidrazil (DPPH) (Kat.No. D9132-1G;1g Sigma-Aldrich,<br />
Chemie Gmbh, Munich, Germany’den sağlanmış olup, diğer tüm reaktif ve tüm çözgenler<br />
HPLC grade MERCK olarak satın alınmıştır.<br />
2.2. Çalışma Materyali<br />
KIRKAĞAÇ-589 Kavun varyetesi (30 adet), lokasyon olarak Manisa-Kırkağaç<br />
mevkiindeki özel deneme alanından sağlanmıştır.<br />
2.3. Kırkağaç Kavunu KIRKAĞAÇ-589’da Temel Analizler<br />
2.3.1.Meyvede Nem Tayini Kavun numunelerinde nem ve kuru madde tayini için,<br />
elektronik nem analizörü (OHAUS MB 45) kullanıldı. 20 g kavun meyve kısmı tartıldı,<br />
100 ° C'de 10 sn aralıklarla numune ağırlığı üzerinden % nem miktarı belirlendi (% Nem =<br />
[(M1-M2) / m] x 100) [22].<br />
2.3.2.Meyvede Kül Tayini Önceden darası alınmış porselen gıda krozesine, 10 g<br />
kavun meyve kısmı tartıldı. Kroze 100 ºC’de kurutuldu ve kül fırınına konarak 500-600<br />
ºC’de yaklaşık 6 saat yakıldı. Desikatörde soğutularak tartıldı. Toplam kül miktarı kuru<br />
madde üzerinden ağırlık yüzdesi olarak hesaplandı [22].<br />
2.3.3.Briks, pH ve Titre Edilebilir Asitlik<br />
Kavun meyvesinde briks, el refraktometresi ile (Atago,Japan) yapılmış, ekstrakte<br />
edilmiş su kısmında, toplam çözünebilir katı madde içeriği belirlenmiştir ve ° Briks olarak<br />
ifade edilmiştir. Titre edilebilir asitlik, 20 ml ekstrakte kavun suyunun 0.1 N NaOH ile titre<br />
edilmesi ile ve titrasyon sonu noktasının pH=8.2 olarak alınmasıyla sitrik asid cinsinden<br />
belirlenmiştir [13].<br />
2.3.4.Meyvede İndirgen Şeker Tayini Spektrofotometrik şeker tayini Ross<br />
metoduna göre’a göre gerçekleştirildi [23]. Uygulanan metod, konsantrasyona bağlı olarak<br />
indirgen şekerlerle dinitrofenolün oluşturduğu kırmızı-kahverengi çözeltinin 600 nm dalga<br />
boyunda absorbans değerinin saptanmasına gerçekleştirildi [23]. 3 adet kavun meyvesinin<br />
kullanımı ile blenderleme sonrası, karışım elde edildi, karışımdan 5 g numune homojenize<br />
olarak ayrıldı. 5 g numune üzerine 10ml % 15’lik potasyum ferrosiyanid ve 10 ml %30’luk<br />
çinko sülfat konuldu, distile su ile 250 ml’ye tamamlandı, filtre kağıdı ile (Whatman 42)<br />
süzüldü. Filtrattan 2 ml alınarak üzerine 6 ml dinitrofenol çözeltisi konuldu. Su banyosunda<br />
(NÜVE) 6 dk kaynatıldı, musluk suyu altında 3 dk. soğutuldu. 20 dk sonra<br />
spektrofotometrede (Optima SP 300) absorbans değerleri 600 nm dalga boyunda okundu.<br />
2.3.5.Meyvede Toplam Şeker İndirgen şeker için hazırlanan süzüntüden 25 ml alındı,<br />
üzerine ayarlı 5 ml HCl eklendi ve 70 ºC’lik su banyosunda 5 dk inversiyon yapıldı. Hemen<br />
soğutulan numuneler pHmetrede (TESTO 206 PH2) kavununun etli kısım pH’sına kadar<br />
nötralize edildi ve saf su ile 50 ml’ye tamamlandı. 600 nm dalga boyunda absorbans değerleri<br />
(Optima SP 300) okundu. Standart eğri için: 1 g glukoz standard reaktifi distile su ile 100<br />
ml’ye tamamlandı (ANA STOK), bu ana stoktan 0.2-2.0 mg/ml’lik konsantrasyonlarda<br />
hazırlanan ara stoklarla kalibrasyon eğrisi çizildi (R 2 =0.989) ve miktar analizi gerçekleştirildi.<br />
2.3.6.Meyve Kısmında Vitamin C (Askorbik Asit) Analizi<br />
Vitamin C analizi AOAC titrimetrik metoduna göre gerçekleştirilmiştir [26]. Reaktif<br />
madde olarak 2,6-dichloroindophenol ve kalibrasyon için L-(+)-askorbik asid kullanılmıştır.<br />
100 g kavun meyve bölümü, 115 mL of asetik asid–metafosforik asit çözeltisi ile 2 dk<br />
süresince çelik blenderde 4 ° C’de homojenize edilmiştir. 35 g homojenat, distile sui le 100<br />
9
ml’ye tamamlandı ve filtre edildi ve titrasyon yapılmıştır. Vitamin C içeriği, mg vitC /kg taze<br />
kavun hesaplanmıştır.<br />
2.3.7.Meyve Kısmında Beta Karoten Analizi<br />
Beta karoten analizi [27,28]’e göre modifiye edilerek belirlenmiştir. 20 g kavun meyve kısmı,<br />
5 ml aseton ile ve 5 ml sonra acetone–petroleum ether (20:80;v/v), muamele<br />
edilmiştir.Filtrasyon sonrası (Whatman 42), 35 °C’de rotary evaporasyon gerçekleştirilmiştir.<br />
Kalıntı solvent, N2 atmosferinde uçurulmuştur, ve 2 ml petrol eteri ile muamele edilmiştir.<br />
Beta Karoten (Sigma) ANA stok ve and standard çalışma çözeltileri ile numune çözeltileri<br />
450 nm’de spektrofotometrik olarak ölçümlenmiştir. Beta karoten içeriği, mg β-karoten /kg<br />
taze kavun hesaplanmıştır.<br />
2.3.8.Çekirdeklerde Toplam Lipid (Yağ) Miktarı Tayini ve Yağ Asitleri Analizi<br />
Lipid tayini [22,24]’e göre yapıldı. Kurutulmuş ve N 2 (azot) verilmiş kavun çekirdekleri,<br />
çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g numune ayrımlandı, 15 mL’lik test<br />
tüpüne alınarak metanol/ kloroform[4/2 (v/v)] ilavesiyle 10 dk süresince vortekslendi.<br />
Çözeltiye 2/1 (v/v) oranında metanol/ kloroform eklendi, 25 ° C de 10 dk süreyle ultrasonik<br />
banyoda bekletildi. Tüpler, tekrar 2 dk vortekslenip ve 4000 devir/dak.’da 15 dak süresince<br />
santrifüj edildi. Metanol içeren üst faz, pastör pipeti ile uzaklaştırıldı, kloroform+ekstrakte<br />
lipidleri oluşturan alt fazlar birleştirildi. Ardıl eluatlar toplanıp kantitatif miktarı belirlendikten<br />
sonra son filtrat, döner vakumlu buharlaştırıcıda (rotary evaporatör) (Heidolp,<br />
EssLab,Essex,UK) 40 ° C’de konsantre edilerek kuruluğa değin N 2 atmosferinde çözgeni<br />
buharlaştırıldı. Elde edilen toplam yağ, gravimetrik olarak (balon+dara) tartımlandı [22].<br />
Metod validasyonu gerçekleştirildi [y= 2,82 x + 4,73 (R²=0.9988)].<br />
Çekirdeklerde, yağ asitleri metal esterleri (YAME) analizi, ekstrakte lipidlerin %14<br />
Bortriflorür ile muamelesi ile BF3-metanol kompleksi oluşturularak [29]’a göre<br />
gerçekleştirilmiştir. Yağ asidi metal esterleri 100m (0.20 µm film kalınlıklı) 0.25 mm WCOT<br />
fused*silica SP-2560 kapiler GC kolonu kullanımı ile FID (Alev iyonlaşma dedektörü)<br />
kullanılarak, Gaz Kromatografında (GC) (HP-5890 GC) analizlenmiştir. Operasyon koşulları<br />
olarak, 170 ° C başlangıç sıcaklığı, dk.da 1 ° C’lik artışlarla 210 ° C’ye ulaşan sıcaklık programı<br />
uygulanmıştır.Enjektör ve dedektör sıcaklığı 250’şer ° C olarak adapte edilmiştir.Taşıyıcı gaz<br />
hidrojen olarak kullanılmış olup akış hızı 1.5 ml/dk olarak set edilmiştir ve split oranı 33:1<br />
olarak ayarlanmıştır. Kavun çekirdeği yağ asitleri metil esterleri numunesi 2 mikrolitre olarak<br />
enjekte edilmiştir ve üç tekrarlı çalışma yapılmıştır. Alıkonma zamanları (R.T.), YAME saf<br />
standard karışımımızla (Sigma) karşılaştırılarak ve çekirdek yağı içeriğindeki bireysel yağ<br />
asitlerinin yüzdesel düzeyleri belirlenmiştir.Yağ asidleri standardları lineer kalibrasyon<br />
vermiştir (R 2 =0.9998)<br />
2.3.9.Çekirdeklerde Protein Tayini Kurutulmuş ve N<br />
2<br />
(azot) verilmiş kavun<br />
çekirdekleri, çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g numune ayrımlandı.<br />
AOCS [22]’ye göre numunedeki % protein miktarı, Kjeldahl yöntemine göre tayin edilmiştir.<br />
“Gerhardt” yakma aparatı,“Gerhardt Vapodest 20” distilasyon aparatı ile işlem sonrası,<br />
protein miktarı % azot olarak belirlenmiştir ve ×6,25 ile çarpılarak protein yüzdeleri<br />
belirlenmiştir [22].<br />
2.3.10.Meyve Kısmında ve Çekirdeklerde Toplam Fenolik Madde Analizi<br />
Toplam fenolik madde miktarı, Folin-Ciocalteu çözeltisi kullanımı ile Folin-Ciocalteu<br />
metoduna göre [25] belirlendi. 20 g kavun meyve kısmı (5 g çekirdek numunesi) üzerine %1<br />
HCl içeren % 80’lik metanol çözeltisinden 5 ml ilave edildi, 4 ± 1<br />
° C sıcaklıkta (buz<br />
banyosunda) 2 saat boyunca karıştırıldı. 4000×g’de 15 dakika süreyle santrifüj edildi. Berrak<br />
kısım fenolik bilesiklerin belirlenmesi için ayrıldı. Folin-Ciocalteu kimyasalı ve distile su ile<br />
0.5/ 0.5 /10 (h/h/h) oranlarında karıştırılarak bekletildi. Çözelti karışımına %7’lik<br />
sodyumkarbonat (Na 2 CO 3 ) ilave edildi. 2 sa inkübe edildi ve oluşan mavimsi-mor renkli<br />
10
çözelti spektrofotometrede (Optima SP 300) 750 nm dalga boyunda ölçümlendi. Sonuçlar<br />
gallik asid eşdeğeri mg GAE/ kg taze ürün olarak hesaplanmıştır.<br />
2.3.11.Meyve Kısmında ve Çekirdeklerde Antioksidan Aktivite Analizi<br />
Antioksidan aktivite, Iqbal ve ark.[14] baz alınarak alınarak 1,1-Difenil-2-pikril hidrazil<br />
(DPPH) yöntemine göre gerçekleştirildi. 20 g kavun meyve kısmı ayrımlandı. Kurutulmuş ve<br />
N 2 (azot) verilmiş kavun çekirdekleri, çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g<br />
çekirdek numunesi ayrımlandı.Buz banyosu altında %80’lik (v/v) etanol kullanımı ile ekstre<br />
edildi. 900 μl farklı konsantrasyon aralıklarında (0.25–35 μg/ml) hazırladığımız ekstre, 900 μl,<br />
0.2 mM metanolik DPPH çözeltisi ile muamale edildi. Her bir karışım hazırlanınca 517<br />
nm’de absorbansı spektrofotometrede (Optima SP 300) ölçümlendi ve 1,5,10,30 dk oda<br />
sıcaklığında bekletilmeler sonrası tekrar 517 nm’de ölçümleme tekrarlandı. Radikal<br />
yakalamanın yüzdesel (%) aktivite değeri, ekstraktsız (kontrol) 0.2 mM DPPH çözeltisine<br />
göre örneğin absorbsiyonunun oranı olarak saptandı. DPPH radikal-yakalama aktivitesi<br />
inhibisyon yüzdesi olarak ifade edilmiştir [IC 50 (mg/ml) olarak] ve aşağıdaki formüle göre<br />
hesaplanmıştır.<br />
DPPH radikal-yakalama aktivitesi (%) = (1 − antioxidant OD/ kontrol OD) × 100.<br />
Metod validasyonu yapılmıştır [y= 10,28 x - 4,57 (R²=0.9998)].<br />
2.3.12.Majör Minaral Analizleri [Potasyum (K), Magnezyum (Mg), Kalsiyum (Ca)]<br />
Kavun meyvesinde, K,Mg,Ca analizleri [29]’a göre gerçekleştirilmiş olup yakma ile<br />
elde edilen 5 g kül numunesi, HNO 3 ve HCl (1:1 v/v) (Merck) çözgen karışımı ile<br />
çözülmüştür ve distile su le seyreltilmiştir. K,Mg,Ca inductively coupled plasma- atomic<br />
emission spektrometresi (ICP-AES) ile analizlenmiş (Varian-El97103728,Palo Alto,CA,USA)<br />
ve kalibrasyon ile mineral miktarları tayin edilmiştir.<br />
Tüm kavun ve çekirdek analizleri üç paralel iki tekrar olarak gerçekleştirilmiştir.<br />
3.ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA<br />
Çalışmamızda Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen çeşit olan KIRKAĞAÇ-589<br />
kavun çeşidinin etli kısmında, temel kimyasal kompoziyon (su içeriği, şeker içeriği, temel<br />
mineral düzeyi), briks, titre edilebilir asitlik, pH, antioksidan vitamin düzeyi (vitamin C), beta<br />
karoten düzeyi, toplam fenolik madde, antioksidan aktivite profilini belirlenmiş ve besinsel<br />
kalitesini ortaya çıkarılmış, KIRKAĞAÇ-589’un çekirdeklerinde toplam lipid, protein ve<br />
doymuş,doymamış yağ asitleri profilleri belirlenmiş, gıda olarak kalitesi ortaya konulmuştur.<br />
Tablo 3.1., KIRKAĞAÇ-589’un meyve ağırlığı, kuru madde (%), protein (%),<br />
kül (%), °Brix, titre edilebilir asitlik ve pH değerlerini içeren temel analiz sonuçlarını<br />
göstertmektedir (I) (p
Tablo 3.3. Kırkağaç Kavunu (Kırkağaç-589)’da Temel Analiz Sonuçları (III)<br />
Potasyum (K) Magnezyum (Mg) Kalsiyum (μg/g)<br />
KIRKAĞAÇ<br />
KAVUNU<br />
(μg/g)<br />
(μg/g)<br />
KIRKAĞAÇ-589 36324.5 ± 1235 1309.72 ± 122 1345.8 ± 73.6<br />
Tablo 3.4., KIRKAĞAÇ-589’un antioksidan vitamin içeriğini oluşturan askorbik asit<br />
(vitamin C) (mg/kg) ve toplam beta-karoten (mg/kg) analizi sonuçlarını göstertmektedir<br />
(p
Bu öncü çalışmamız kapsamında, tescilli tür olan KIRKAĞAÇ-589 Kırkağaç<br />
Kavununun meyve kısmında kimyasal besin içeriği, fizikokimyasal kalite parametreleri,<br />
antioksidan etkili vitaminleri ve vitamin öncülü maddeleri, major mineralleri, biyoaktif<br />
antioksidan profilleri nitelikli olarak ortaya konulmuş olup, meyve ve çekirdekte, fenolik<br />
madde ve antioksidan aktivite değerleri, çekirdekte lipid bileşimi ve biyoaktif yağ asitleri<br />
(omega yağ asitleri ve tekli doymamış sağlıklı yağ asitleri) belirlenmiştir.<br />
KIRKAĞAÇ-589’un gıda kalitesi açısından önemli düzeyde vitamin,mineral ve<br />
biyoaktif bileşikleri içerdiği saptanmış olup, gerek meyvesi ve gerekse çekirdeğinin de<br />
oldukça antioksidatif etkili olduğu belirlenmiştir, bu konudaki eksikliğimiz giderilmeye<br />
çalışılmıştır. Uluslararası literature katkı amaçlı olarak, daha kapsamlı numune grupları ile<br />
standard, hibrit, aşı fide kullanımlı Kırkağaç kavunu hatlarında kromatografik olarak bireysel<br />
biyoaktiflerinin aydınlatılabileceği ileri çalışmalar yapılması planlanmıştır.<br />
4.KAYNAKLAR<br />
[1] Anon.2012.Cucumis melo L. Purdue University,Center for New Crops & Plant Products.<br />
[2] Anon, 2010, Taxon: "Cucumis melo L. subsp. melo var. cantalupensis Naudin".<br />
Germplasm Resources Information Network (GRIN). United States Department of<br />
Agriculture, Agricultural Research Service, Beltsville Area. http://www.ars-grin.gov/cgibin/npgs/html/taxon.pl12566.<br />
Retrieved 2010-12-09.<br />
[3] Mabberley, D.J. 1987. The Plant Book. A portable dictionary of the higher plants.<br />
Cambridge University Press, Cambridge. ISBN 0-521-34060-8.<br />
[4] TÜİK, 2012. Sebze Üretim İstatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu,Çankaya,Ankara.<br />
[5] FAO, 2008, Tarımsal Üretim Verileri. http://faostat.fao.org<br />
[6] Şensoy S, 2005, Türkiye Kavunlarındaki Genetik Varyasyonun ve Fusarium Solgunluğuna<br />
Dayanıklılığın Fenotipik ve Moleküler Yöntemlerle Araştırılması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi<br />
Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 164 s, Van.<br />
[7] Abak K, 2001, Melon Growing in Turkey, Proceedings of the 23 rd Geisenheim Meeting.<br />
12-14 February. Frankfurt, Germany. 64-68.<br />
[8] Günay A, 2005, Genel ve Özel Sebze Yetiştiriciliği, A.Ü.Z.F.Cilt 1., İzmir.<br />
[9] Bayraktar K, 1970, Sebze Yetiştirme. Cilt II. E.Ü.Z.F. Yayınları Yay. No: 169 İzmir.<br />
[10] USDA,2008, National Nutrient Database for Standard Reference, release 2008.<br />
[11] Palozza P, Simone R, Mele MC. 2008. Interplay of carotenoids with cigarette smoking:<br />
implications in lung cancer. Curr Med Chem 15:844–54.<br />
[12] Van Rooyen J, Esterhuyse AJ, Engelbrecht AM, du Toit EF. 2008. Health benefits of a<br />
natural carotenoid rich oil: a proposed mechanism of protection against ischaemia/reperfusion<br />
injury. Asia Pac J Clin Nutr 17:316–9.<br />
[13] Maietti A, Tedeschi P, Stagno C, Bordiga M, Travaglia F, Locatelli M, Arlorio M,<br />
Brandolini V. 2012. Analytical Traceability of Melon (Cucumis MeloVar Reticulatus):<br />
Proximate Composition,Bioactive Compounds, and Antioxidant Capacity in Relation to<br />
Cultivar, Plant Physiology State,and Seasonal Variability. Journal of Food Science, 77 (6),<br />
646-652.<br />
[14] Iqbal I.H., Chan K.W., Mariod A.A.,Ismail M. 2010. Phenolic content and antioxidant<br />
activity of cantaloupe (cucumis melo) methanolic extracts. Food Chem., 119(2), 643-647.<br />
[15] Bellakhdar J, Claisse R, Fleurentin J, Younus C. 1991. Repertory of standard herbal<br />
drugs in the Moroccan Pharmacopeia. Journal of Ethnopharmcology 35, 123-143.<br />
[16] Mariod A, Matthaus B. 2008, Fatty Acids, Tocopherols, Sterols, Phenolic Profiles and<br />
Oxidative Stability of Cucumis melo Var. agrestis oil, Journal of Food Lipids, 15, 56-67.<br />
13
[17] Rashwan MRA, El-Syiad SI, Seleim MA. 1993. Protein solubility, mineral content,<br />
amino acid composition and electrophoretic pattern of some gourd seeds. Acta Aliment., 22,<br />
15-24.<br />
[18] Ismail M., Mariod A., Bagalkotkar G., Ling H.S. 2010. Fatty acid composition and<br />
antioxidant activity of oils from two cultivars of Cantaloupe extracted by supercritical fluid<br />
extraction. Grasas Y Aceites, 61(1), 37-44.<br />
[19] ETAEM, 2010, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Menemen, İzmir.<br />
[20] TPE, 2012. Türk Patent Enstitüsü, Ankara.<br />
[21] Ünlü M., CoşkunR., Eren A., Kaya N. 2010.Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma<br />
Enstitüsü Müdürlüğü (BATAEM) ,Muratpaşa, Antalya.<br />
[22] AOAC. 2002. Official Methods of Analysis of the Association of Analytical Chemists,<br />
AOAC,Washington, DC. 17th Edition, 2002<br />
[23] Ross, A. F. 1959. Dinitrophenol method for reducing sugar. Potato Processing. (Ed: W.F.<br />
Talburt). The AVI Publishing Com. İnc., Wesport, Connecticut. p.469-47.<br />
[24] Tokuşoğlu Ö., Başay S. 2009. The Researches on Determination of the Antioxidant<br />
Phenolic Compounds and Anthocyanins of Turkish Artichoke (Cynara scolymus L.) varieties<br />
(Sakız, Bayrampaşa): The Researches on Monitoring of Alterations by heat process effects.<br />
Celal Bayar University Research Fund Project withYalova Atatürk-Central-Horticultural<br />
Research Institute. Project No: 2005060.<br />
[25] Singleton, V.L., Rossi, J.A.Jr. 1965. Colorimetry of total phenolics with<br />
phosphomolybdic-phosphotungustic acid reagents. Am. J. Enol. Viticult., 6;144-158.<br />
[26] Augustin, J. 1994. Vitamin analysis. In: Introduction to the Chemical Analysis of Food;<br />
Nielsen, S.S.; Ed.; Jones & Bartlett: Boston, MA, 249–260.<br />
[27] Tokuşoğlu Ö., Yıldırım Z. 2012. Anthocyanin Levels and Antioxidant Activity of<br />
Turkish Sweet Potato (Ipomoea batatas L.var.Hatay Red) Grown Aegean Region of Turkey:<br />
Boiling, Steaming and Frying Effects.Turkish Journal of Field Crops. June Vol 17(2), 87-90.<br />
[28] Yıldırım Z.,Tokuşoğlu Ö., Öztürk Gülsüm G. 2011. Determination of Sweet Potato<br />
[Ipomoea batatas (L.) Lam.] Genotypes Suitable to the Aegean Region of Turkey. Turkish<br />
Journal of Field Crops. 16(1): 48-53.<br />
[29] Tokuşoğlu Ö. & Ünal M. K. 2003. “Biomass Nutrient Profiles of three microalgae :<br />
Spirulina Platensis,Chlorella Vulgaris and Isochrisis Galbana”. J. Food Science, May 2003,<br />
68(4):1144- 1148.<br />
[30] Tokuşoğlu Ö. & Clifford Hall III. Fruit and Cereal Bioactives: Sources, Chemistry &<br />
Applications. 2011. ISBN: 9781439806654; ISBN-10: 1439806659. 459 page. Publisher:CRC<br />
Press, Taylor & Francis Group, Boca Raton, Florida,USA.<br />
14
281 NUMARALI KIRKAĞAÇ ŞER’İYYE SİCİLİNDEKİ TEREKE KAYITLARI<br />
Ertan Gökmen ∗ - Mustafa Akbel ∗<br />
Özet<br />
Osmanlı tarihi kaynakları arasında Şer’iyye Sicilleri’nin önemli bir yeri vardır. Bu siciller içerisinde<br />
bulunan veya bazen de müstakil olarak tutulabilen tereke defterleri ise Osmanlı Sosyal ve iktisadi<br />
tarihi açısından bize çok önemli veriler sunarlar. Özellikle Osmanlı-Türk aile kurumu araştırmalarında<br />
tereke defterleri muhakkak müracaat edilmesi gereken kaynaklar arasındadır. Ölen kişilerin<br />
mirasçılarına bıraktıkları menkul ve gayrimenkulleri içeren tereke kayıtları, sosyal ve ekonomik tarih<br />
bakımından önemlidirler. Bu öneminden dolayı biz de bu çalışmada; Manisa’nın 281 numaralı<br />
Şer’iyye Sicilinde Kırkağaç kazası ile ilgili tereke kayıtları ele alınmıştır. Tereke kayıtlarındaki bilgiler<br />
doğrultusunda, Kırkağaçtaki aile yapısı, kişilerin maddi durumu ve kullanım eşyaları hakkında bilgiler<br />
verilmiştir. Bu çalışma ile Kırkağaç kazsı sosyal tarihine ışık tutulacağı kanaatindeyiz.<br />
Anahtar Kelimeler: Manisa, Kırkağaç, , Şer’iyye Sicili, Tereke, Kasaba.<br />
THE TEREKE RECORDS OF KIRKAĞAÇ ŞERİYYE REGİSTRATİON NUMBERED 281<br />
Abtract<br />
Tereke records have an important place in Ottoman historical sources. The tereke records could be<br />
found inside of these sicilles or they could be held as a privately and these records give us critical<br />
informations in terms of Ottoman social and economic situation. Especially those records are crucial<br />
sources which must be take into consideretion at the research of the Ottoman-Turkish family<br />
foundation. Tereke records are significant for social and economic history since these records include<br />
moveable and immoveable properties which they left to their heirs. For this reason, in this study, it is<br />
discussed that tereke records registered at numbered 281Manisa Seriyye Registration related with<br />
Kirkagaç’s tereke records. The information based on the tereke records, it is given informations about<br />
family structure, personal financial position and usage of goods. We hope to enlighten Kırkağaç’s<br />
social history with the help of this study.<br />
Key Words: Manisa, Kırkağaç, Şer’iyye Register, Tereke, Town.<br />
∗ Doç. Dr.Celal Bayar Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.<br />
∗ Arş. Gör. Celal Bayar Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.<br />
15
Giriş<br />
Bu çalışmada, 281 numaralı Kırkağaç şer’iyye sicilindeki tereke kayıtları ele<br />
alınmıştır. Manisa sicilleri içerisinde yer alan bu defterde terekeler dışında ilam ve hüccet gibi<br />
diğer türden kayıtlar da bulunmaktadır. Çalışmamıza kaynaklık eden bu sicil defteri, 100<br />
sayfa olup 2. sayfasındaki kaydın tarihi 1 Şaban 1262/25 Temmuz 1846, 100. sayfasındakinin<br />
ise 7 Safer 1260/27 Şubat 1844’dır. Ancak defterin ara sayfalarında bu tarih aralığı dışında<br />
kalan bazı kayıtlara rastlanmaktadır. Ele aldığımız tereke kayıtlarının tarihlerine gelince,<br />
bunlara ait en erken tarih 1250/1834-35, en geç tarih ise 1267/1850-51’dir.<br />
Tereke defterleri, Osmanlı iktisadî ve sosyal tarihi için önemli kaynaklardandır.<br />
Tereke kayıtları, vefat eden kişinin menşeine, medenî hallerine ve aile yapılarına ait bilgiler<br />
yanında, hayatta iken sahip olduğu her çeşit giyim ve ev eşyası ile mutfak takımları, kiler<br />
mevcudu, ev, bağ, bahçe, değirmen gibi gayrimenkulleri, hayvan cins ve miktarları,<br />
ambarlarda mevcut ve tarlada ekili olan hububatın miktar ve çeşitleri, atölye ve işyerlerindeki<br />
aletlerin miktar ve çeşitlerini vermekte ve bunların tahminî veya fiili olarak gerçekleşmiş<br />
fiyatlarını ayrı ayrı göstermektedir. 1<br />
Tereke defterlerine, kassâm, metrukât ve muhallefât defterleri de denilmektedir. Bir<br />
tereke kaydı dört kısımdan oluşmaktadır. Terekenin baş kısmında ölen kişinin kimliği, unvanı,<br />
ait olduğu zümre, mesleği, ikamet ettiği ve öldüğü yer, vefat şekli, ölüm tarihi ve<br />
mirasçılarının kimler olduğu gibi hususlara dair bilgiler bulunmaktadır. İkinci kısımda ölenin<br />
geride bıraktığı mallar ve bu mallar için tahminî veya bilirkişiler tarafından tespit edilen<br />
fiyatlar yazılmaktadır. Üçüncü kısımda cenaze masraflarına, borçlarına, ıskata ve tereke<br />
yazımı sebebiyle alınan vergilere, varsa mehir ve nafaka borçlarına ilişkin bilgiler yer<br />
almaktadır. Dördüncü kısımda ise, mirasçıların her birinin hisseleri oranında alacakları malın<br />
nakdî değeri yazılmaktadır. 2 Bir terekenin belirtilen kısımlarında Osmanlı iktisadî, sosyal ve<br />
kültürel hayatına ve şehir tarihine dair kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Sahip oldukları bu<br />
önemden dolayı, Kırkağaç’ın sosyal tarihine ışık tutmak amacıyla sadece birkaç sicili bulunan<br />
kazanın tereke kayıtları araştırma konusu olarak seçilmiştir. İncelenen bu tereke kayıtlarından<br />
çıkarılan sonuçlar aşağıda değişik başlıklar altında ele alınmıştır.<br />
1 Ömer Lütfi Barkan, “Edirne Askeri Kasamsına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)” Belgeler III, Sayı 5-6, Ankara, 1993, s. 1<br />
2 Tahsin Özcan, “Muhallefât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt, 30, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul,<br />
2005, s. 407<br />
16
A-Tereke Sahipleri ve Tereke Miktarları<br />
Çalışmada 281 numaralı defterde yer alan 38 tereke kaydı kullanılmıştır. Tereke<br />
sahiplerinin büyük kısmının ikamet yeri Kırkağaç kasabası mahalleleridir. 38 tereke<br />
sahibinden 34 tanesi Kırkağaç kasabasının 12 mahallesinde ikamet etmekte iken vefat<br />
etmişlerdir. 3 Terekelerin bu mahallelere dağılımı şu şekildedir: Sarı Ağa 6, Küçük Musa Ağa<br />
5, Kara Ali Oğlu 4, Cin Osman 4, Emir Oğlu 3, Bodur Oğlu 3, Zor Ağa 2, Melengeli 2, Koca<br />
Mehmed Ağa 1, Memiş Oğlu 1, Karaca Oğlu 1 ve Hızır Ağa mahallesine ait 1 tereke<br />
bulunmaktadır. 4 Dört tereke üç farklı köye aittir. Bu köylerden Bakır karyesineait 2,<br />
Kayadibi ve Öveçler karyesine ait birer tereke bulunmaktadır.<br />
Tereke sahiplerinin cinsiyetine baktığımızda, 38 terekeden 23 tanesinin ( %60)<br />
erkeklere 15 tanesinin (%40) kadınlara ait olduğu görülmektedir. Yine tereke sahiplerini<br />
Müslim ve Gayr-i Müslim şeklinde ayrıma tabi tuttuğumuzda bir tereke hariç geri kalanının<br />
Müslümanlara ait olduğu görülmektedir. Bu kişi Koca Mehmed Ağa mahallesinden Yanako<br />
veledi Dimitri olup tereke miktarı 688,5 kuruştur.<br />
Tereke kayıtlarının baş kısmında yer alan bilgiler, kişinin ne zaman ve hangi şekilde<br />
öldüğü hakkında bilgi vermektedir. İncelediğimiz tereke kayıtlarına göre 38 kişiden 36’sının<br />
ölüm nedeni hakkında bilgi bulunmazken iki kişinin “tarîk-i hacda” vefat ettiği belirtilmiştir.<br />
Bu kişilerden 12 166 kuruş terekesi olan Kara Ali Oğlu mahallesinden Halil Halife bin İsmail<br />
hacdan dönerken İskenderiye’de 9 ay önce vefat etmiştir. 6 Diğeri ise aslen Soma kazası,<br />
Kırkağaç kasabası Üçhavlılar karyesiden olup, Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat eden ve<br />
25 219 kuruş ile en yüksek terekesi olan Mustafa Ağa’dır. 7<br />
Vefat eden kişilerin değişik miktarlarda terekeleri bulunmaktadır. Bu terekeler<br />
içerisinde giyecek ve yiyecek maddeleri, mutfak malzemeleri, ev tefrişatında ve evde<br />
kullanılan eşyalar, gayr-i menkuller, nakit paralar, kişiler üzerinde olan alacakları ve<br />
hayvanları yer almaktadır. Vefat eden kişilerin malî durumları hakkında bir fikir vermek için<br />
aşağıda tereke miktarlarını gösteren bir tablo verilmiştir.<br />
5<br />
3 1865-67 yılları arasında Kırkağaç’ın 17 mahallesi bulunmaktadır. Bu mahalleler şunlardır: Sarı Ağa, Küçük Musa Ağa,<br />
Büyük Musa Ağa, Ağa Oğlu, Kara Ali Oğlu, Zor Ağa, Emir Ağa, Bodur Oğlu, Hıdır Oğlu, Koca Mehmed Ağa, Hacı Himmet<br />
Oğlu, Karaca Oğlu, Memiş Oğlu, Küçük, Melengeli, Cin Osman ve Ermeni mahallesi. Bkz. Ertan Gökmen, “Kırkağaç Kazası<br />
Vakfiyeleri”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih Sempozyumu Bildirileri, (Haz. Kenan Erdoğan, Mehmet Günay), 6-7 Eylül<br />
2007 Kırkağaç, s. 33-34<br />
4 Bkz. Ek Tablo-1<br />
5 Manisa Şer’iyye Sicili, 281 Nolu Defter, s. 20<br />
6 MŞS, 281, s. 35<br />
7 MŞS, 281, s. 21<br />
17
Tablo-1 Vefat Eden Kişilerin Tereke Miktarları<br />
Tereke Miktarı<br />
(Kuruş)<br />
Belirtilen Miktarda Terekeye<br />
Sahip Erkek Sayısı<br />
Belirtilen Miktarda Terekeye<br />
Sahip Kadın Sayısı<br />
0-500 - 1<br />
501-1000 3 4<br />
1001-1500 3 2<br />
1501-2000 2 4<br />
2001-2500 2 1<br />
2501-3000 3 1<br />
3001-5000 3 -<br />
5001-7500 3 1<br />
12160 1 -<br />
12166 1 -<br />
25259 1 -<br />
Tereke<br />
Belirsiz<br />
Miktarı<br />
1 1<br />
Toplam 23 15<br />
Yukarıdaki tablo 38 terekeden 33’nün (%86) miktarının 7500 kuruştan az olduğunu<br />
göstermektedir. Kadın terekelerinden biri hariç diğerleri 3000 kuruştan azdır. Erkek terekeleri,<br />
miktar olarak kadın terekelerinden fazladır. Âişe bint-i Halil 481 kuruş ile en az miktarda<br />
terekeye sahip olan kişidir. 8 Aslen Soma kazasına bağlı Kırkağaç kasabası Üçhavlılar<br />
köyünden olup Kırkağaç’ın Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat eden Mustafa Ağa 25 259<br />
kuruşla en fazla terekesi olan şahıstır. 9 Bu kişiyi Kara Ali Oğlu mahallesinden 12 166 kuruşla<br />
Halil Halife bin İsmail ve Cin Osman mahallesinden 12 160 kuruşla Sandık Emini Şeyh<br />
Efendi bin Mehmed takip etmektedir. 10 Kadınlar içerisinde ise en fazla tereke 5 483 kuruşla<br />
8 MŞS, 281, s. 81<br />
9 MŞS, 281, s. 21<br />
10 MŞS, 281, s. 34-35<br />
18
Kara Ali oğlu mahallesinden Âişe bint-i Mehmed’e aittir. 11 Kayıtlardaki eksiklik sebebiyle<br />
bir erkek ve bir kadının tereke miktarının ne kadar olduğu tespit edilememiştir. 12<br />
B- Tereke Kayıtlarına Göre Kırkağaç Aile Yapısı<br />
1-Çok Eşlilik<br />
Terekelerin giriş kısmında ve miras taksiminin yapıldığı bölümde vefat eden kişinin<br />
sahip olduğu eş ve çocuk sayısı hakkında bilgiler verilmektedir. Bilindiği üzere, Osmanlı<br />
hukuku şeriata dayanmaktadır. Şer’î hukuk ise belli şartlarda erkeklerin dört kadına kadar<br />
evlenmesine izin vermektedir. Çok yaygın olmamakla birlikte, Osmanlı toplumunda çok<br />
eşliliğe rastlanmaktaydı. İstanbul tereke defterleri üzerine yapılan bir araştırmada 1 242 evli<br />
erkekten 1147’sinin bir; 84’ünün 2; 7’sinin üç ve dört tanesinin de dört eşli olduğu tespit<br />
edilmiştir. 13 Sinop üzerine yapılmış bir diğer araştırmada ise 23 tereke sahibi erkekten çok<br />
eşli iki kişiden biri üç, diğeri iki eşlidir. 14 XVIII. yüzyılın ilk yarısı için Konya üzerine<br />
yapılmış bir diğer araştırmada da 1 367 erkekten 1 197’sinin tek eşli, 150’sinin iki eşli,<br />
17’sinin üç eşli, üçünün dört eşli olduğu görülmüştür. 15 Kırkağaç’a ait incelediğimiz 38<br />
tereke sahibi içerisinde ise sadece iki kişinin iki eşli olduğu tespit edilmiştir. Kayıtlarda üç<br />
veya dört eşli aile yapısına rastlanmamıştır. İki eşli ailelerden biri Emir Ağa mahallesinde<br />
oturan altı çocuklu ve terekesi tespit edilemeyen Hatîbzâde Kerim Ağa ibn-i Emin’dir. Bu<br />
kişinin sahip olduğu 6 çocuktan ikisi ikinci eşe aittir. 16 Bir diğeri Küçük Musa Ağa<br />
mahallesinde oturan 2 445 kuruş terekesi ve iki oğlu bulunan Müderris Seyyid Ahmed bin<br />
Hüseyin’dir. 17 Kırkağaç’a ait bu rakamlar yukarıda belirttiğimiz araştırmaların sonuçlarıyla<br />
paralellik arz etmektedir.<br />
2- Çocuk Sayıları<br />
Tereke kayıtları ailelerin sahip olduğu çocuk sayısını tespit etmeye yarayan bilgiler<br />
içermektedir. Kırkağaç mahalleleri ve köylerine ait 38 tereke sahibinden 9’unun (%23) hiç<br />
11 MŞS, 281, s. 56<br />
12 MŞS, 281, s. 31, 60<br />
13 Said Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1995, s. 110; Osmanlı toplumunda<br />
çok evlilik konusu ile ilgili olarak şu makalelere bakılabilir: Abdurrahman Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı,<br />
Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 397-406; Said Öztürk, “Osmanlı Tolumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı, Cilt<br />
5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 407-411<br />
14 İbrahim Güler, “ XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Türkler, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 30<br />
15 Hayri Ertan, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII. Y. Y. İlk Yarısı),<br />
Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2001, s. 59<br />
16 MŞS, 281, s. 60<br />
17 MŞS, 281, s. 55<br />
19
çocuğu bulunmamaktadır. 18<br />
Geriye kalan tereke sahiplerinin sahip oldukları toplam çocuk<br />
sayısı ise 72’dir. Bu çocuklardan 38’i (%52) erkek, 34’ü (%48) kızdır. Ailelerin sahip olduğu<br />
çocuk sayısı ortalaması ise %1,8’dir. Sadece kız çocuğu olan aile sayısı 5’tir. 19 Sadece erkek<br />
çocuğu olan aile sayısı ise 4’tür. 20 Ailelerin sahip oldukları çocuk sayısına bakıldığında 3<br />
ailenin birer, 16 ailenin ikişer, sekiz ailenin üçer, bir ailenin altı ve yine bir ailenin yedi<br />
çocuğu olduğu görülmektedir. Sahip olunan çocuk sayısı ile tereke miktarı arasında doğrudan<br />
bir ilişki bulunmamaktadır. Çünkü 688,5 kuruş terekesi olan ve Koca Mehmed Ağa<br />
mahallesinden Yanako Veledi Dimitri’nin yedi çocuğu bulunmaktadır. 21 Yine 25 219 kuruş<br />
terekesi olan ve aslen Soma kazası, Kırkağaç kasabası Üçhavlılar karyesiden olup Kırkağaç’ın<br />
Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat iden Mustafa Ağa’nın bir çocuğu bulunmaktadır. 22<br />
Terekeler içerisinde altı çocuklu bir kişi daha bulunmaktadır. Bu kişi, Emir Ağa mahallesinde<br />
oturan iki eşli ve tereke miktarı tespit edilemeyen iki eşli Hatîbzâde Kerim Ağa ibn-i Emin<br />
olup 4 oğlundan biri ve iki kızından biri ikinci eşe aittir. 23 Yukarıdaki bilgiler, kazadaki erkek<br />
ve kız çocuk sayısı arasında önemli bir fark olmadığını ve ailelerin genelde 1-3 arasında<br />
değişen sayıda çocuk sahibi olduğunu göstermektedir. Kayıtlarımız kazada çok çocuklu aile<br />
yapısının yaygın olmadığını göstermektedir. Çocuk sayısı konusunda diğer şehirler üzerine<br />
yapılan araştırmalar da benzer sonuçları ortaya koymaktadır. 24<br />
3- Terekelerde Geçen İsimler<br />
Terekelerin giriş kısmında vefat eden kişi ve yakınları hakkında bilgiler<br />
bulunmaktadır. Terekelerin bu kısmında vefat edenin ve mirasçılarının isimleri tek tek<br />
zikredilmektedir. İncelediğimiz tereke kayıtlarının giriş bölümünde yer alan bilgiler dikkate<br />
alınarak Kırkağaç kazasında kullanılan erkek ve kadın isimleri tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />
Bu bilgilere göre, kazada Müslim erkek ismi olarak: Abdullah, Abdulkadir, Ahmed, Ali,<br />
Halil, Hasan, Hüseyin, İbrahim, İsa, İshak, İsmail, Kerim, Mahmud, Mehmed, Mehmed Ali,<br />
Musa, Mustafa, Süleyman, Şerif, Yusuf, gayr-i Müslim erkek ismi olarak Andon, Dimitri,<br />
Fresto Yanako, Yuvan kullanılmaktadır.<br />
Kadın ismi olarak, Âişe, Amine, Atike, Dudu, Fâtıma, Habibe, Hamîde, Hasibe,<br />
Hatice, Havva, Meryem, Nefise, Safiye, Ümmühan gibi Müslüman isimlerine, Aniko<br />
18 MŞS, 281, s. 8, 17, 31, 33, 37, 56, 61, 80<br />
19 MŞS, 281, s. 19, 59, 64, 81, 97<br />
20 MŞS, 281, s. 51, 54, 55, 59<br />
21 MŞS, 281, s. 20<br />
22 MŞS, 281, s. 21<br />
23 MŞS, 281, s. 60<br />
24 Erten, a.g.e, s. 92-103; İsmail Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme Dönemleri”,<br />
Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 381<br />
20
Maryako, Mersuma gibi kadın isimlerine rastlanmıştır. Kadın isimleri arasında en fazla Âişe<br />
ve Fâtıma’nın kullanıldığı dikkat çekmektedir. Çünkü 15 kadın tereke sahibinden beşi Âişe,<br />
beşi de Fâtıma ismini taşımaktadır.<br />
C- Mirasçıların Aile Hukukundan Kaynaklanan Hakları<br />
1-Vâsi Tayinleri<br />
Vesayet, haklarını kullanma ehliyeti olmayan kişinin mallarını koruma, işletme ve<br />
tasarruf etme hakkının bir başkasına verilmesidir. Bu hakkın verildiği kimseye “vâsi”<br />
denilmektedir. Bir kişinin vâsi olabilmesi için âkil, bâliğ ve hür olması, hâkim tarafından<br />
tayin edilmesi ve kendisinin de vâsiliği kabul etmesi gerekmektedir. 25 İncelediğimiz tereke<br />
kayıtlarında ölen kişilerin bakıma muhtaç çocukları ile bu çocuklarına düşen ve korunması<br />
gereken malları bulunmaktadır. Her iki işlemi yerine getirmek üzere bu çocuklara mahkeme<br />
tarafından vâsiler tayin edilmiştir. Vâsi olarak atanan kişilerin genel olarak ölen kişinin<br />
yakınları olduğu görülmektedir. Bu kişiler içerisinde yetimlerin anneleri, 26 babaları, 27<br />
amcaları, 28 dayıları, 29 halaları 30 ve vefat eden kişinin amcasının oğlu, 31 annesi, 32 baba<br />
tarafından ceddeleri ve anne tarafından ceddeleri yer almaktadır. 33 Bunun yanında mirasçısız<br />
vefat iden bir kişinin terekesi beytü’l-mal tarafından zapt edilmiştir. 34<br />
2-Mehir miktarları<br />
Mehir, nikâh akdi yapılırken evlenecek erkek tarafından şahitler huzurunda gelin<br />
adayına verilmesi gereken paradır. Mehrin peşin ödenen kısmına “mehr-i muaccel”, ileride<br />
ödenmesi kararlaştırılmış olan kısmına “mehr-i müeccel” denir. Nikâh akdi sırasında mehir<br />
tespit edilmediği takdirde, kızın emsal ve akranına bakılarak miktarı belirlenirdi. Bu miktar<br />
kadının dul, bâkire, zengin, fakir, yaşlı ve güzel olmasına göre değişmekteydi. 35 Mehr-i<br />
müeccel, evliliğin ölüm veya boşanma ile sona erdiğinde kadına ödenirdi. Bu o kadar önemli<br />
idi ki, koca öldüğünde öncelikle kadının mehr-i müecceli terekeden ödenir, daha sonra geriye<br />
kalan mirasçılar arasında taksim edilirdi. Mehiri ödenmeyen kadın mahkemeye müracaat<br />
25 Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II, Ankara, 1992, s. 427<br />
26 MŞS, 281, s. 16, 20, 30, 32, 35, 55, 59, 60, 64, 97<br />
27 MŞS, 281, s. 2, 31, 51, 56, 61, 64, 81<br />
28 MŞS, 281, s. 54, 55<br />
29 MŞS, 281, s. 8, 17<br />
30 MŞS, 281, s. 91<br />
31 MŞS, 281, s. 94<br />
32 MŞS, 281, s. 34<br />
33 MŞS, 281, s. 59, 95<br />
34 MŞS, 281, s. 21<br />
35 Mehmet Aydın, “Osmanlı Hukukunda Nikah Akitleri” Osmanlı Araştırmaları III, 1982, s. 10; Aktan, ag.m., s. 406; İlber<br />
Ortaylı, “Anadolu’da XVI. Yüzyılda Evlilik İlişkileri Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı Araştırmaları I, 1980, s. 35-36<br />
21
ederek bunun ödenmesini isteyebilirdi. 36 İncelediğimiz Kırkağaç tereke kayıtlarındaki mehr-i<br />
müeccel miktarının 40 kuruş ile 333 kuruş arasında değiştiği görülmüştür. Tereke<br />
sahiplerinden 18 kadın için tespit edilen mehr-i müeccel miktarı 83 kuruş, 37 4 kadın için tespit<br />
edilen mehr-i müeccel miktarı ise 333 kuruştur. Mehr-i müeccellerin belirli miktarlar üzerinde<br />
yoğunlaşması, mehir miktarlarının baştan belirlenmediğini sonradan emsallerine göre bir<br />
miktarın tespit edildiğini göstermektedir. Mehir miktarı fazla olan bu kişiler arasında; 6 199<br />
kuruş terekesi olan Sarı Ağa mahallesinden Mustafa bin Süleyman, 1 169 kuruş terekesi Zor<br />
Ağa mahallesinden Ahmed bin Süleyman, 1 609 kuruş terekesi olan Küçük Musa Ağa<br />
mahallesinden Fâtıma bint-i Ali ve tereke miktarı belli olmayan Bodur Oğlu mahallesinden<br />
Fâtıma bint-i Molla Mehmed bulunmaktadır. 38 Bunlar dışında 3 kadının mehr-i müecceli 40-<br />
41 kuruş arasında değişirken, diğer kadınlarınkiler ise 100, 133 ve 166 kuruştur. 39 Kırşehir’le<br />
ilgili olarak yapılan bir araştırmada mehir miktarının 100, 155, 200, 300, 400 ve 500 kuruş, 40<br />
Tokat üzerine yapılan bir diğer araştırmada ise 50 ile 100 kuruş arasında değiştiği tespit<br />
edilmiştir. 41<br />
3- Vasiyet<br />
Vasiyet, sonucu ölümden sonra meydana gelmek üzere bir mal, alacak veya menfaatin<br />
karşılıksız olarak başkasına temlik edilmesidir. Vasiyetçiye “musî”, vasiyet edilene “mûsâ<br />
leh” ve vasiyet konusuna da “mûsâ bih” denilmektedir. Bir kişinin vasiyet yapabilmesi için<br />
borca batık olmaması gerekmektedir. Ölen kişi hiçbir mirasçısı yoksa malının tamamını, bir<br />
mirasçısı bile varsa malının ancak 1/3’ünü vasiyet edebilmektedir. Ayrıca vasiyet edilenin<br />
mirasçılardan olmaması gerekmektedir. 42 Kırkağaç’ta bazı tereke sahipleri mallarından bir<br />
kısmının hayır işlerine sarf edilmesi için vasiyette bulunmuşlardır. İncelemiş olduğumuz 38<br />
tereke sahibinden 9’unun az veya çok bir hayrata para bağışladığı görülmektedir. Terekelerin<br />
bir kısmında vefat eden şahısların hayır işleri için ayırmış oldukları paraların miktarı genelde<br />
techiz ve tekfin masrafları ile birlikte yazıldığından, bu paraların ne kadarının hayır işlerine<br />
ayrıldığı tespit edilememektedir. Ancak bazı terekelerde hayır için ayrılan paranın miktarı ve<br />
sarf yeri belirtilmiştir. Bu tür kayıtlara Kara Ali mahallesinden Mustafa Ağa’nın terekesi<br />
36 Gül Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, Cilt 10, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 368<br />
37 MŞS, 281, s. 16, 19, 32, 34, 35, 37, 51, 54, 55, 59, 64, 65, 81, 91, 94, 97<br />
38 MŞS, 281, s. 30, 95, 59, 31<br />
39 MŞS, 281, s. 8, 61, 80, 64, 56, 81<br />
40 Rıfat Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, Aile Yazıları I, Temel Kavramlar Yapı ve<br />
Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi<br />
5/1, Ankara, 1991, s. 406<br />
41 Rıfat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Aile Yazıları I, Temel Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC.<br />
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991,<br />
s. 429<br />
42 Halil Cin-Ahmed Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, 2. Cilt, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1996, s. 132, 134<br />
22
örnek olarak verilebilir. Mustafa Ağa, 25 219 kuruş terekesinden, mahallesi için 100, Hacı<br />
Himmet Ağa Camii’ne 50, ismi okunamayan bir çeşmeye 50, Mısırlıoğlu Çeşmesi’ne 50,<br />
Hacı Abidin Çeşmesi’ne 25, Kara Ali Oğlu Camii’ne 25, İlyas Çeşmesi’ne 25, ismi<br />
okunamayan bir camiye 25, ismi belirtilmeyen bir çeşmeye 70, Sarı Ağa Cami kandiline ve<br />
ismi belirtilmeyen suya 30 kuruş vasiyet etmiştir. 43 Küçük Musa Ağa mahallesinden Fâtıma<br />
bint-i Ali de 1 609 kuruşluk terekesinden iki farklı su hayratı için 25’er kuruşu ve nereye<br />
verileceği belirtilmemiş olan 150 kuruşu hayır için vasiyet etmiştir. 44<br />
Karaca Oğlu<br />
mahallesinden 508 kuruş terekesi olan Hatice bint-i Mehmed ise Soğuk Çeşme Cami-i Şerifi<br />
suyuna 40, diğer bir hayrata da 60 kuruş bağışlamıştır. 45<br />
Bazı terekelerde vasiyet edilen paranın miktarı belirtilmiş ancak sarf yeri hakkında<br />
bilgi verilmemiştir. Bodur Oğlu mahallesinden terekesi 2 069 kuruş olan Fâtıma bint-i<br />
Mustafa 430 kuruşu, 46 Bakır karyesinden 1 229 kuruş terekesi olan Ümmühan bint-i Ahmed<br />
kardeşine 150 kuruşu 47 ve Cin Osman mahallesinden 1 565 kuruş terekesi olan Fâtıma bint-i<br />
Mustafa da 250 kuruşu 48 hayra sarf edilmesi için bağışlamışlardır.<br />
Kara Ali Oğlu mahallesinden toplam tereke miktarı 5483 kuruş olan Âişe bint-i<br />
Mehmed malının üçte biri olan 1827 kuruşun hayra sarf edilmesi hususunda vasiyette<br />
bulunmuştur.<br />
49<br />
Vasiyet yapan kişiler arasında hem kadınlar hem de erkekler bulunmaktadır.<br />
D- Tereke Kayıtlarında Geçen Eşyalar<br />
1- Giyim ve Ziynet Eşyaları<br />
Tereke kayıtlarının en fazla bilgi verdiği hususlardan biri de giyim eşyalarıdır.<br />
İncelediğimiz 38 tereke kaydı içerisinde birçok elbise çeşidine rastlanmıştır. Elbise olarak<br />
giyilen ve kullanılanlar içerisinde; abdestlik, biniş, boğça, cebe, cepken, çakşır, çevre, dizlik,<br />
entari, fermane, ferace, gömlek, hammamiye, hırka, ihram, kuşak, libâde, nimten (mintan),<br />
kuşak, önlük, peşkir, silincek, yağmurluk, yelek ve yemeni; ayağa giyilenler içerisinde ise<br />
mest, çizme, pabuç, nalin; başa giyilenler arasında ise, fes, külah ve sarık yer almaktadır.<br />
Belirttiğimiz bu elbiseler ise alaca, ankene, basma, Bursa çekme, çitari, çuka, damga,<br />
dülbent, futa, kadife, keten, kumaş, kutni, makreme, ruka, Sivas(t)i 50 , şal, Şam kumaşı,<br />
43 MŞS, 281, s. 21<br />
44 MŞS, 281, s. 95<br />
45 MŞS, 281, s. 59<br />
46 MŞS, 281, s. 19<br />
47 MŞS, 281, s. 8<br />
48 MŞS, 281, s. 61<br />
49 MŞS, 281, s. 56<br />
23
taraklı kumaş, telli kumaş ve yaşmak gibi kumaş çeşitlerinden üretilmişlerdir. Bu elbise ve<br />
kumaş çeşitlerinin ne olduğunu bilmek şüphesiz önemlidir. Çalışmanın hacmini<br />
genişletmemek için bu hususta bilgi verilmemiştir. İstenildiği takdirde bu konu ile ilgili<br />
aşağıda künyesi verilen esere bakılabilir. 51<br />
Yukarıda giysi çeşitleri ile kumaş çeşitleri hakkında bilgi verilmiştir. Peki, hangi<br />
giysiler hangi kumaştan dikilmektedir Bu konuda fikir vermek için elbise ve kumaş<br />
türlerinin birlikte zikredildiği şu giysileri örnek olarak verilebiliriz: Aba, 52 Abanî, 53 aba<br />
şalvar, abanî sarık, 54 abdestlik, 55 alaca parçası, alaca entari, abdestlik parça, 56 çuka dülbent,<br />
fermane, basma beyaz hümayun, basma şalvar, bayağı sarık, kısa entari, Ahmediye sarık, 57<br />
ankene entari, 58 aknene şalvar, 59 basma boğça kuşak, 60 çuka cepken, basma entari, 61 beyaz<br />
entari, 62 biniş, 63 çuka çakşır, Bursa çekme entari, 64 fermane, cebe, 65 çevre, 66 çitari entari, 67<br />
çizme, 68 çuka, 69 çuka cebe, 70 çuka elbise, 71 çuka ferace, 72 çuka nimten (mintan), 73 Diyarbakır<br />
şalvar, 74 damga entari, 75 dizlik, 76 ferace, dokuma şalvar, 77 don kuşak, 78 dülbent entari, 79<br />
dülbent fermane, 80 entari, 81 fes, 82 taraklı yelek, tellice cebe, külah, ketenli gömlek, fes, külah,<br />
50 Bu kumaşın isminin ipekli bir dokuma çeşidi olan “sevâyi” veya “sevâi” olma ihtimali vardır. Bkz. Ömer Demirel-<br />
Muhiddin Tuş-Adnan Gürbüz, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya, ve Giyim Kuşam (XVI.-XIX. Yüzyıllar”, Sosyo<br />
Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi 2, TC. Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu Yayını No: 71, Ankara, 1992, s. 718-<br />
728<br />
51 Baybars Gülensoy, Türkiye’de Giyim-Kuşam ve Süslenme Sözlüğü (Etimolojik ve Açıklamalı), (Haz. Baybars Gülensoy),<br />
Motif Vakfı Yayınları, Konya, 2003<br />
52 MŞS, 281, s. 16, 60, 54<br />
53 MŞS, 281, s. 60, 33<br />
54 MŞS, 281, s. 21<br />
55 MŞS, 281, s. 16, 17<br />
56 MŞS, 281, s. 17<br />
57 MŞS, 281, s. 23<br />
58 MŞS, 281, s. 21, 23<br />
59 MŞS, 281, s. 2, 95<br />
60 MŞS, 281, s. 62<br />
61 MŞS, 281, s. 61<br />
62 MŞS, 281, s. 21<br />
63 MŞS, 281, s. 34<br />
64 MŞS, 281, s. 55<br />
65 MŞS, 281, s. 54<br />
66 MŞS, 281, s. 56, 95<br />
67 MŞS, 281, s. 56<br />
68 MŞS, 281, s. 17, 51, 80<br />
69 MŞS, 281, s. 17<br />
70 MŞS, 281, s. 55, 61, 91<br />
71 MŞS, 281, s. 8<br />
72 MŞS, 281, s. 21, 23, 61<br />
73 MŞS, 281, s. 60<br />
74 MŞS, 281, s. 30, 56<br />
75 MŞS, 281, s. 81,<br />
76 MŞS, 281, s. 17, 23, 33<br />
77 MŞS, 281, s. 2<br />
78 MŞS, 281, s. 37<br />
79 MŞS, 281, s. 2, 23, 62<br />
80 MŞS, 281, s. 95<br />
81 MŞS, 281, s. 8, 16, 17<br />
82 MŞS, 281, s. 55, 95<br />
24
sarık, 83 futa, 84 gömlek, 85 hammamiye, 86 hırka, 87 ihram, 88 kadife ferace, 89 kebir mest, 90 kısa<br />
entari, 91 yemeni libâde, Selimiye entari, köhne sarık, köhne çizme çift, kısa dülbent entari,<br />
kısa yelek, 92 köhne aba, 93 köhne entari, 94 köhne libâde, 95 önlük, makreme boğça, köhne<br />
yağmurluk, 96 kumaş entari, 97 penbe bezi top, kumaş top, 98 kuşak, 99 libâde 100 mest ve<br />
pabuç 101 nimten (mintan), 102 pabuç, 103 peşkir, 104 ruka entari, 105 sarık, 106 silincek, şal, uzun<br />
damga libâde, Sivasi(ti) cebe, 107 Sivasi(ti) libâde, 108 köhne şalvar, köhne şalvar, şitari entari,<br />
yemeni, sofra peşkiri ve ya(ğ)lığı, 109 şal entari, 110 şalî cübbe, 111 şalvar, 112 Şam kumaşı<br />
entari, 113 tarak, 114 taraklı entari, 115 telli entari, 116 yağmurluk 117 ve yaşmaktan kuşak, yemeni<br />
entari. 118 Burada zikrettiğimiz bu elbiselerin fiyatları hakkında bilgi verilmemiştir.<br />
Çalışmanın sonuna eklenen tablo-2’de bu giysilerin fiyatları hakkında bilgi verilmiştir. Bazı<br />
giysilerin Şam’da, Bursa’da ve Diyarbakır’da üretilen kumaşlardan imal edildiği<br />
görülmektedir.<br />
Tereke kayıtlarında az da olsa ziynet eşyalarına da rastlanmıştır. Bu eşyalar arasında<br />
gümüş kuşak ve kemer, kutu içinde gümüş hurdası, rubbiyye altını (34 adet= 340 kuruş), sim<br />
83 MŞS, 281, s. 61<br />
84 MŞS, 281, s. 65<br />
85 MŞS, 281, s. 2, 21<br />
86 MŞS, 281, s. 81<br />
87 MŞS, 281, s. 62<br />
88 MŞS, 281, s. 56<br />
89 MŞS, 281, s. 51<br />
90 MŞS, 281, s. 37<br />
91 MŞS, 281, s. 16, 23<br />
92 MŞS, 281, s. 23<br />
93 MŞS, 281, s. 21<br />
94 MŞS, 281, s. 2, 8<br />
95 MŞS, 281, s. 8<br />
96 MŞS, 281, s. 21<br />
97 MŞS, 281, s. 21, 23<br />
98 MŞS, 281, s. 60<br />
99 MŞS, 281, s. 21, 37<br />
100 MŞS, 281, s. 33<br />
101 MŞS, 281, s. 2, 51, 55, 56<br />
102 MŞS, 281, s. 54, 55, 60<br />
103 MŞS, 281, s. 97<br />
104 MŞS, 281, s. 17, 54<br />
105 MŞS, 281, s. 80<br />
106 MŞS, 281, s. 21, 23, 37, 55<br />
107 MŞS, 281, s. 81<br />
108 MŞS, 281, s. 21, 31<br />
109 MŞS, 281, s. 2<br />
110 MŞS, 281, s. 61, 95<br />
111 MŞS, 281, s. 21, 56<br />
112 MŞS, 281, s. 2, 23<br />
113 MŞS, 281, s. 55, 95<br />
114 MŞS, 281, s. 37<br />
115 MŞS, 281, s. 61, 95<br />
116 MŞS, 281, s. 31, 61<br />
117 MŞS, 281, s. 23, 60<br />
118 MŞS, 281, s. 51; Giysi ve kumaş çeşitlerini karşılaştırma için bkz: Ömer Demirel ve diğerleri, a.g.m., s. 717-725<br />
25
kuşak (60 kuruş), altın küpe (çift= 22; 23 kuruş), sim bilezik (22 kuruş), yüzük (5 kuruş) yer<br />
almaktadır. 119<br />
2- Ev Eşyaları<br />
Kırkağaç tereke kayıtlarında ev eşyası olarak kullanılan şu malzemelere rastlanmıştır:<br />
Çıkrık, penbe çıkrığı, iplik çıkrığı, kantar, sandık, kutu, küfe, 120 sim ayna, çuval (çift), kazma<br />
ve çapa, dürü (bel), bulgur taşı, gürbe, köfün, büyük saat, küçük saat, büyük ayna, testere ve<br />
burgu, patlı (çaltı) tırpanı, araba kayışı, bağ keseri, çift demiri, küp, kalbur, araba, gözer, ud<br />
ağacı, ıtır ağacı, ıtır yağı, mis kutu, 121 kömür, hatab, yaba, 122 bel, harar, ayna, heybe, sac,<br />
duhan kesesi, tahta, 123 küçük terazi, fener, saat, çift takımları, saman, kalbur, tekne, nacak,<br />
sacayağı, kandil, çalka, sepet, çırçır, ambar, zeytin gürbesi, oda takımı, iplik, kilim, kıl harar,<br />
kandil ve kiremit. 124 Bu eşyalardan, çıkrığa, pek çok kişinin evinde rastlanmaktadır. Çıkrık,<br />
pamuğu ipliğe çevirmede kullanılmaktadır.<br />
3- Ev Döşemesine ve Yatak Takımlarına Ait Eşyalar<br />
Ev döşemesi ve yatak takımları ile ilgili olarak tereke kayıtlarında rastlanan<br />
malzemeler şunlardır: Halı, kilim, seccade, kıl çul, dokuma çul, penbeden çul, 125 yorgan,<br />
safir yorgan, basma yorgan, çuka yorgan, şal yorgan, 126 döşek, atlas döşek, makreme döşek,<br />
beledi döşek, 127 yastık, kutni yastık, kadife yastık, atlas yastık, beledi yastık, basma yastık, 128<br />
minder, saman dolu minder, beledi minder, minder örtüsü 129 yorgan yüzü, çarşaf, işlemeli<br />
çarşaf kenarı, yatak, döşek, döşek içi, şilte ve boğça, 130 torba ve heybe. 131 Yatak takımları<br />
için değişik türde kumaşlar kullanılmıştır.<br />
4- Mutfak Eşyaları<br />
Osmanlı ailesi, çok çeşitli ve zengin mutfak eşyasına sahiptir. Osmanlı evlerinin bir<br />
kısmında aşhane ve matbah-mutfak tabir edilen bir bölme bulunmaktadır. Mutfağın olmadığı<br />
evlerde ise bu eşyalar ocağın yakınında ocağın sağ ve sol tarafında bulunan gözlerde-<br />
119 MŞS, 281, s. 17, 21, 61, 31<br />
120 MŞS, 281, s. 2, 8, 94, 17<br />
121 MŞS, 281, s. 17, 21, 94, 97<br />
122 MŞS, 281, s. 8<br />
123 MŞS, 281, s. 60, 94, 95, 97<br />
124 MŞS, 281, s. 23, 31, 33, 34, 35, 54, 55, 56, 60, 61, 64, 91, 94, 95, 97,<br />
125 MŞS, 281, s. 20, 21, 56, 80, 94<br />
126 MŞS, 281, s. 8, 31, 61, 95<br />
127 MŞS, 281, s. 8, 51, 81, 95<br />
128 MŞS, 281, s. 2 19, 21, 61, 95<br />
129 MŞS, 281, s. 17, 21, 60<br />
130 MŞS, 281, s. 8,16, 17, 21, 31, 61,<br />
131 MŞS, 281, s. 37, 55<br />
26
dolaplarda veya sergen diye tabir edilen, odayı tavana yakın yükseklikte çepeçevre dolanan<br />
ahşap raflarda saklanmaktadır. Mutfak eşyaları genel olarak bakır, pirinç, demir, toprak,<br />
porselen, cam ve taş benzeri malzemelerden yapılmaktadır. 132 Kırkağaç kazasında da mutfak<br />
malzemelerinin benzer şekilde muhafaza edildiği ve benzer malzemelerden yapıldığı tahmin<br />
edilebilir. Tereke kayıtlarında gördüğümüz mutfak eşyaları arasında, elek, kazan, tencere,<br />
sini, büyük sini, kenarlı sini, küçük tava, sahan, 133 leğen, bakraç, yağ tavası, 134 kahve takımı,<br />
kahve ibriği, kahve değirmeni, 135 çorba tası, 136 tabak, camesu leğen, güğüm, helva tavası,<br />
helva tası, kadayıf sinisi, süt sağacağı, kapaklı tencere, balık tavası, cezve, kahve tavası, şıra<br />
kazanı, bıçak, bıçak kını, büyük bıçak, lenger, kulplu tas, 137 pekmez tavası, 138 leğen ve ibrik,<br />
çanak, tahta sini, 139 fincan ve tepsi yer almaktadır. 140 Bu eşyalardan pekmez tavasına pek çok<br />
terekede rastlanması pekmezin çokça tüketildiğini ve kaza tarımında bağcılığın önemli yeri<br />
olduğunu göstermektedir.<br />
5- Yiyecek, İçecek Maddeleri ve Tarım Ürünleri<br />
Terekelerde yiyecek maddeleri ile ilgili olarak fazla çeşide rastlanmamıştır. Rastlanan<br />
bu yiyecek maddelerini ve bunların birim fiyatlarını şu şekilde belirtebiliriz: Pekmez ( 5 kıyye<br />
= 20 kuruş), dakik ( 2 ölçek = 10 kuruş), bulgur ( 2 ölçek = 10 kuruş), zeytin, 141 hınta ( 2 kile<br />
= 70; 37 çeki = 281; 12 kile = 400; 4 kile = 160), nohut ( 4 kile = 160), 142 mercimek (destede),<br />
boya tohumu, üzüm ( 51 kıyye = 37; gürbesi ile 21,5 kıyye = 20), 143 koza (132 kıyye = 1728),<br />
ak darı ( 12 çeki = 21), badem, 144 torba içinde bir miktar afyon, penbe çekirdeği, 145 mısır,<br />
soğan, şair, tarhana, 146 penbe ( 2 kıyye= 20). 147 Pek çok terekede penbe çekirdeği, koza ve<br />
penbeye rastlanması kaza tarımında pamuk ziraatının yaygın olduğunu göstermektedir.<br />
132 Demirel ve diğerleri, a.g.m., s. 711<br />
133 MŞS, 281, s. 8, 60<br />
134 MŞS, 281, s.19<br />
135 MŞS, 281, s. 16, 17, 21,23, 33<br />
136 MŞS, 281, s. 17<br />
137 MŞS, 281, s. 21, 61<br />
138 MŞS, 281, s. 2, 8<br />
139 MŞS, 281, s. 97<br />
140 MŞS, 281, s. 37, 91<br />
141 MŞS, 281, s. 8<br />
142 MŞS, 281, s. 16, 21, 34, 35<br />
143 MŞS, 281, s. 17, 21, 8<br />
144 MŞS, 281, s. 21<br />
145 MŞS, 281, s. 8, 94, 97<br />
146 MŞS, 281, s. 54, 55, 65<br />
147 MŞS, 281, s. 8<br />
27
Terekeler içerisinde keyif verici maddelere ve bunları içmeye yarayan bazı araç-<br />
gereçlere rastlanmıştır. Bu maddeler ve malzemeler içinde duhan (31 kuruş) enfiye (8<br />
kuruş) 148 ve çubuk (12 kuruş) bulunmaktadır. 149<br />
6- Gayr-i Menkuller ve Menkuller<br />
Tereke sahiplerinin geriye bıraktıkları mallar arasında gayr-i menkuller de önemli bir<br />
yer tutmaktadır. Bu mallar arasında ev, bağ, kesik, dam, boya tarlası, dikili ağaçlar<br />
bulunmaktadır. Bu gayr-i menkuller ve fiyatları şu şekildedir: Ev ( Zor Ağa mahallesinde 800;<br />
Sarı Ağa mahallesinde =975 kuruş; Bodur Oğlu mahallesinde=180; Emir Ağa mahallesinde=<br />
5000; Kara Ali mahallesinde= 2500; Kaya Dibi köyünde= 8000; Zor Ağa mahallesin= 300;<br />
Sarı Ağa mahallesinde= 400; Cin Osman mahallesinde= 4515; Melengeli Oğlu mahallesinde<br />
3050 ); 150 bağ ( 3 evlek = 61; 1 dönüm = 150; Kızılca tımarında yarım evlek bağ = 10; Sakızlı<br />
Kuyusu yakının da bir evlek bağ=60 ; Cibali tımarında bir evlek bağ=40; 1 dönüm=2000; 1,5<br />
dönüm=200; harab bağ = 20; 1 dönüm bağ= 100); 151 boya tarlası (1,5 dönüm=1000; sığır<br />
yolunda 3 dönüm = 1250; 3 dönüm= 1100; Güllü mevkiinde 3 dönüm=1900 ), 152 ceviz ağacı<br />
(10), zeytin ağacı (15; 20; 20; toplam zeytin ağacı= 500) 153 dükkan gediği(25), 154 kesik 155 ve<br />
tarlada dam (50). 156 Tereke sahiplerinin hemen hemen tamamının oturacak bir evinin olduğu<br />
görülmektedir.<br />
Tereke sahiplerinden bazısı geriye nakit para bırakmış olmakla birlikte bunların sayısı<br />
fazla değildir. Terekelerde rastlanan mevcut paraların miktarı şu şekildedir: 149 kuruş; tarik-i<br />
hâcdan ba-defteri kassam gönderilen iki parça halinde nakit 2896,5 ve 2419,5 kuruş; 39 kuruş;<br />
157<br />
874 kuruş; 333 kuruş.<br />
7-Ticarî Eşyalar<br />
Tereke kayıtları Kırkağaç’ta ticarî değere sahip iki ürünün ziraatının yapıldığını<br />
göstermektedir. Bunlardan biri pamuk ve diğeri kök boyadır. Kök boya ziraatının yapıldığını<br />
gösteren kayıtlara gayr-i menkuller bahsinde değinildiğinden burada bu konuda bilgi<br />
verilmeyecektir. Pamuk, tereke kayıtlarında “koza” şeklinde geçmektedir. Bazı terekelerde<br />
148 MŞS, 281, s. 17<br />
149 MŞS, 281, s. 31, 17, 55, 60<br />
150 MŞS, 281, s. 8, 97, 94, 60, 64, 54, 59, 81, 34, 37<br />
151 MŞS, 281, s. 8, 17, 2, 61, 65, 59<br />
152 MŞS, 281, s. 17, 34, 23<br />
153 MŞS, 281, s. 2, 64, 56, 59, 91<br />
154 MŞS, 281, s. 20<br />
155 MŞS, 281, s. 55<br />
156 MŞS, 281, s. 35<br />
157 MŞS, 281, s. 17, 21, 55, 81<br />
28
kozanın birimi, fiyatı ve tutarı belirtilmişken, bazılarında miktarı ve birimi belirtilmeden<br />
sadece tutarı verilmiştir. Bu konuda bir fikir vermek için şu kayıtlar örnek olarak verilebilir:<br />
Koza (iki kıyye= 26; 20 kıyye= 250; 50 kıyye= 500; 5 kıyye= 35 kuruş). 158<br />
Tereke sahiplerinden bir kişinin mal varlığı diğerlerine göre farklılık göstermektedir.<br />
Bu kişinin terekesinin büyük kısmı hayvan derilerinden oluşmaktadır. Bu kişi, 688,5 kuruş<br />
terekesi olup Koca Mehmed Ağa mahallesinde oturan ve muhtemelen deri esnafı olan Yanako<br />
Veled Dimitri’dir. Yanako Efendi’nin terekesinde geçen deri çeşitleri ve fiyatları şu<br />
şekildedir: Tilki boğazı cildi (22.5 kuruş), tilki cildi (10 adet= 30 kuruş), çakal cildi (3<br />
parça=13), çakal cildi (boy“dan” 12 tane= 12 kuruş), çakal cildi (2 kuruş), boğaz cildi (3 tane<br />
12 kuruş), sansar cildi (boy “dan” 15 kuruş), çakal parça ( 2 tane= 7 kuruş), dağ kedisi cildi<br />
(25 kuruş), kurt cildi, (5 tane=40 kuruş) tilki cildi ( 4 tane= 5 kuruş), kuzu cildi ( 3 tane= 3<br />
kuruş), sansar cildi (12 tane= 50 kuruş), çakal cildi (6 tane= 12 kuruş) ve köhne ciltler ( 20<br />
kuruş). 159 Bu kayıtlar, kurt, çakal, tilki, sansar ve dağ kedisi gibi hayvanların kaza çevresinde<br />
yaşadığını ve bunların avlandığını göstermektedir.<br />
8- Tereke Sahiplerinin Hayvan Varlığı<br />
Tereke sahiplerinin mal varlıkları arasında gücünden, etinden ve sütünden<br />
yararlandıkları hayvanlar da yer almaktadır. Tereke kayıtlarına göre, Kırkağaç sâkinleri yük<br />
taşımada genelde merkep kullanmaktadırlar. 38 tereke sahibinden 15’nin (%39) birer tane,<br />
bir kişinin ise iki tane merkebi bulunmaktadır. Sadece 3 kişide bargir bulunması bu hayvanı<br />
herkesin alamadığını göstermektedir. Sütünden yararlanmak için karasığır ineği yanında<br />
manda ineği ve donbay beslenmektedir. Tereke sahipleri içerisinde sadece iki kişinin çift<br />
öküzü bulunmaktadır. Tereke kayıtlarında rastlanan hayvanlar ile bu hayvanların fiyatları şu<br />
şekildedir: Merkep ( 70, 150, 122, 190, 103, 90, 80, 22, 100, 65, 133, 60, 98, 110, 100, 50<br />
kuruş), 160 arı kovanı ( 3 adet= 30 kuruş), 161 mısır tavuğu, 162 inek (200 kuruş), 163 öküz (çift=<br />
200, 830 kuruş), 164 karasığır ineği ( 130, 80 kuruş), 165 manda ineği (180 kuruş), 166 bargir<br />
158 MŞS, 281, s. 21, 65, 54, 59<br />
159 MŞS, 281, s. 20<br />
160 MŞS, 281, s. 20, 16, 17, 21, 97, 94, 64, 65, 54, 55, 55, 59, 80, 34, 35, 32 (sayfa numaraları verilen fiyat sırasına göre<br />
verilmiştir).<br />
161 MŞS, 281, s. 17<br />
162 MŞS, 281, s. 30<br />
163 MŞS, 281, s. 97, 34<br />
164 MŞS, 281, s. 54, 34<br />
165 MŞS, 281, s. 55, 62<br />
166 MŞS, 281, s. 62<br />
29
(200, 535, 210 kuruş) 167 ve donbay (260 kuruş). 168 Bir hayvana ait değişik fiyatların<br />
bulunması, bu hayvanların değerinin yaşına ve cinsine gör değiştiğini göstermektedir. 22<br />
9- Kitaplar<br />
Tereke kayıtları içerisinde yer alan kitaplar şahısların ve içinde yaşadıkları toplumun<br />
sosyal ve kültürel düzeyleri hakkında fikir vermektedir. Terekelerde kitaplar genel olarak,<br />
bazen yazarının ismi ile bazen kitap adı ile bazen de her ikisi birden zikredilmeyip “kitap”,<br />
“mecmua”, “risale” gibi ifadelerle zikredilmektedir. 169 İncelediğimiz 38 tereke sahibinden<br />
sadece 5’inde (%13) kitap bulunmaktadır. Bu kişilerden biri varlıklı, biri müderris ve ikisi ise<br />
hâfızdır. Bu kişilerin oturdukları mahalleler ile tereke miktarlarını ve sahip oldukları kitapları<br />
şu şekilde zikredebiliriz: Emir Oğlu mahallesinden 3 640 kuruş terekesi olan Mehmed Şerif<br />
bin İsmail’in terekesinde Muhammediyye kitabı (25 kuruş), hurda kitaplar (18 kuruş) ve yine<br />
parça kitaplar (18 kuruş), 170 Kara Ali mahallesinden 25 219 kuruş terekesi olan Mustafa<br />
Ağa’nın terekesinde Mushaf-ı Şerif (25 kuruş), evrak (11 kuruş) ve Halebî kitabı, 171 Küçük<br />
Musa Ağa mahallesinden 2445 kuruş terekesi olan Müderris Ahmed bin Hüseyin’in<br />
terekesinde eczalar ( 11 kuruş), Fenari ve Sarf şerhi (8 kuruş), Feraiz-i Seydi (13 kuruş),<br />
Tevbe ... Şerhi (14 kuruş), 172 Bektaş Camii’nde görevli Hâfız Süleyman bin Süleyman’ın<br />
terekesinde Kelâm-ı Kadîm (80 kuruş) 173 Melengeli Oğlu mahallesinden Hâfız Ahmed ibn-i<br />
İsmail’in terekesinde Kitabet-i Ecza (50 kuruş), Yusuf Kıssası (2,5 kuruş). 174 Yukarıda<br />
belirttiğimiz şekilde Kırkağaç terekelerinde de bazı kitaplar adları zikredilmeyip bunlar<br />
“hurda kitap”, “kitap parçaları”, “kitâbet-i eczâ” ve “evrâk” şeklinde belirtilmişlerdir.<br />
10- Silahlar<br />
İncelediğimiz terekeler içerisinde kesici-delici ve ateşli silahlara rastlanmıştır. Sadece<br />
6 kişinin (%15) belirttiğimiz türden silahlara sahip olduğu görülmektedir. Bu kişilerin sahip<br />
oldukları silahlar arasında tüfenk (132 kuruş), tabanca (160, 29), 175 hurda tabanca ( 10 kuruş),<br />
harbî (15 kuruş), kılıç (30, 30 kuruş), 176 tabanca ve tüfek ( 83 kuruş) 177 yer almaktadır.<br />
167 MŞS, 281, s. 34, 23, 37<br />
168 MŞS, 281, s. 32<br />
169 Ali İhsan Karataş, “Osmanlı Toplumunda Kitap (XIV-XVI. Yüzyıllar”, Türkler, Cilt 11, Yeni Türkiye Yayını, Ankara,<br />
2002, s. 898<br />
170 MŞS, 281, s. 17<br />
171 MŞS, 281, s. 21<br />
172 MŞS, 281, s. 55<br />
173 MŞS, 281, s. 33<br />
174 MŞS, 281, s. 37<br />
175 MŞS, 281, s. 21, 23<br />
176 MŞS, 281, s. 60, 64, 64<br />
30
E- Terekelerden Alınan Vergiler<br />
Kassâmlar yaptıkları iş karşılığında, resm-i kısmet adıyla terekeden bir ücret alırlardı.<br />
İncelediğimiz tereke kayıtlarında resm-i kısmet veya resm-i adi olarak alınan verginin<br />
miktarının az farklarla değiştiği görülmektedir. Bu miktar bazı terekelerde binde 30,7; 29,17;<br />
26,24; 23,46; 19,9; 23,9; 28,8; 26,14 olarak gözükmektedir. 178<br />
alındığında ise bu verginin miktarının binde 26,03 olduğu görülür.<br />
Terekelerden alınan bir diğer vergi, kâtibiyye, muhzıriyye ve dellâliyedir. Tereke<br />
kayıtlarında bu verginin binde 14,9; 14,6; 21,3; 18,6; 29,52 ve 34,21 oranında alındığı<br />
hesaplanmıştır.<br />
179<br />
Sonuç<br />
Bu rakamların ortalaması<br />
Rakamlardaki bu farklılık muhtemelen bazı terekelerdeki kâtibiyye,<br />
muhzıriyye ve dellâliyenin bazen ayrı bazen birlikte yazılmasından kaynaklanmaktadır.<br />
Çok geniş bir tarih aralığını kapsamamasına ve sınırlı sayıda olmasına rağmen<br />
incelemiş olduğumuz Kırkağaç’a ait tereke kayıtları kazanın sosyal, kültürel ve ekonomik<br />
hayatına ışık tutacak bilgiler içermektedir. Tereke kayıtları, Kırkağaç’ta çok çocuklu bir aile<br />
yapısının olmadığını, bir iki istisna dışında tek eşliliğin yaygın olduğunu göstermektedir.<br />
Kadınlar arasında Hatice, Meryem, Havva, Nefise ve Safiye gibi isimler kullanılmakla birlikte<br />
özellikle Âişe ve Fâtıma isminin çok yaygın olduğu görülmektedir. Çocuklara daha çok<br />
birinci dereceden yakınları vâsi olarak tayin edilmektedir. Mehr-i müeccellerin belli rakamlar<br />
üzerinde yoğunlaşması bu miktarın sonradan takdir edildiğini göstermektedir.<br />
Terekelerde giyim kuşama dair verilen bilgiler diğer Osmanlı şehirlerinden çok da<br />
farklı değildir. Elbise ve yatak takımları için değişik türden kumaşlar kullanılmıştır. Evlerde<br />
pamuğu ipe dönüştürmede çıkrıklar yaygın olarak kullanılmaktadır. Yine üzümü pekmeze<br />
dönüştürmede kullanılan şıra kazanı ve pekmez tavası gibi malzemelere sıkça rastlanmaktadır.<br />
Tereke sahiplerinin gayr-i menkulleri arasında sıkça boya tarlalarına rastlanması kazada kök<br />
boya ziraatının yapıldığını göstermektedir. Tereke sahiplerinin hemen hemen tamamının<br />
başını sokacak bir evinin bulunduğu görülmektedir.<br />
Taşıma işlerinde yaygın olarak merkep kullanılmaktadır. Sadece birkaç kişinin<br />
terekesinde bargir bulunmaktadır. Çift sürmek için kullanılan öküze ise bir iki terekede<br />
rastlanmıştır. Bir gayr-i Müslim terekesinde ticarî değere sahip bazı vahşi hayvan derilerine<br />
177 MŞS, 281, s. 80<br />
178 MŞS, 281, s. 32, 35, 23, 37, 64, 94, 20<br />
179 MŞS, 281, s. 2, 94, 97, 95, 59<br />
31
astlanması bu hayvanların kaza çevresinde yaşadığını ve bunların avlandığını göstermektedir.<br />
Kitap ve silah pek az kimsenin elinde bulunmaktadır.<br />
Kaynakça<br />
Manisa Şer’iyye Sicili, 281 Nolu Defter<br />
Aktan, Hamza, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II,<br />
Ankara, 1992, s. 396-433<br />
Aydın, Mehmet, “Osmanlı Hukukunda Nikah Akitleri”, Osmanlı Araştırmaları, 1982/III, s. 1-<br />
12<br />
Barkan, Ö. Lütfi, “Edirne Askeri Kasamsına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler III,<br />
Sayı 5-6, Ankara, 1993, s. 1-479<br />
Cin, Halil-Akgündüz, Ahmed, Türk Hukuk Tarihi, 2. Cilt, Osmanlı Araştırmaları Vakfı<br />
Yayını, İstanbul, 1996<br />
Demirel, Ömer- Tuş, Muhiddin-Gürbüz, Adnan, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve<br />
Giyim Kuşam (XVI.-XIX. Yüzyıllar”, Sosyo Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi 2, TC.<br />
Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu Yayını No: 71, Ankara, 1992, s. 718-728<br />
Doğan, İsmail, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme<br />
Dönemleri”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 371-396<br />
Erten, Hayri, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı<br />
(XVIII. Y. Y. İlk Yarısı), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2001<br />
Gökmen, Ertan, “Kırkağaç Kazası Vakfiyeleri”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih<br />
Sempozyumu Bildirileri, (Haz. Kenan Erdoğan, Mehmet Günay), 6-7 Eylül 2007 Kırkağaç, s.<br />
33-55<br />
Gülensoy, Baybars, Türkiye’de Giyim-Kuşam ve Süslenme Sözlüğü–Etimolojik ve<br />
Açıklamalı-, (Haz. Baybars Gülensoy), Motif Vakfı Yayınları, Konya, 2003<br />
Güler, İbrahim, “XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Türkler, Yeni Türkiye Yayını,<br />
Ankara, 2002, s. 28-40<br />
Karataş A. İhsan, “Osmanlı Toplumunda Kitap (XIV-XVI. Yüzyıllar)”, Türkler, Cilt 11, Yeni<br />
Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 896-908<br />
Kurt, Abdurrahman, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını,<br />
Ankara, 1999, s. 397-406<br />
Ortaylı, İlber, “Anadolu’da XVI. Yüzyılda Evlilik İlişkileri Üzerine Bazı Gözlemler”,<br />
Osmanlı Araştırmaları I, 1980, s. 33-40<br />
32
Özcan, Tahsin, “Muhallefât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt, 30, Türkiye<br />
Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2005, s. 406-7<br />
Özdemir, Rıfat, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, Aile Yazıları I,<br />
Temel Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No:<br />
5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991, s. 477-519<br />
Özdemir, Rıfat, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Aile Yazıları I, Temel<br />
Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5,<br />
(Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991, s. 411-455<br />
Öztürk, Said, İstanbul Tereke Defterleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1995<br />
Öztürk, Öztürk, “Osmanlı Toplumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye<br />
Yayını, Ankara, 1999, s. 407-411<br />
Gül, Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, Cilt 10, Yeni Türkiye Yayını,<br />
Ankara, 2002, s. 365-374<br />
33
EKLER<br />
Tablo-1 Tereke Sahiplerinin Adı, Mahale ve Köy Adı, Tereke Tarihi ve Tereke<br />
Sahiplerinin Erkek ve Kız Çocuk Sayıları<br />
Tereke Sahibinin Adı<br />
Tereke Sahibinin<br />
Mahalle veya Köyü<br />
Tereke<br />
Miktarı<br />
(Kuruş)<br />
Tarihi<br />
Erkek<br />
Çocuk<br />
Sayısı<br />
Kız<br />
Çocuk<br />
Sayısı<br />
Toplam<br />
Çocuk<br />
Sayısı<br />
Defter<br />
Sayfa<br />
No<br />
Âişe bint-i Mustafa Emir Oğlu Mahallesi 1234,5 ( 1262/1845-46) 2 - 2 2<br />
Fâtıma bint-i Hasan Zor Ağa Mahallesi 1691 ( 1260/1844-45) 1 1 2 8<br />
Ümmühan bint-i Ahmet Bakır Karyesi 1229 (1260/1844-45) - - - 8<br />
Çakıcı Ali bin Yusuf Sarı Ağa Mahallesi 1174 ( 1260/1844-45) 1 2 3 16<br />
Mehmed Şerif bin İsmail Emir Oğlu Mahallesi 3640 (1260/1844-45) - - - 17<br />
Fâtıma bint-i Mustafa Bodur Oğlu Mahallesi 2069 ( 1260/ 1844-45) 2 2 19<br />
Yanako Veledi Dimitri<br />
Koca Mehmed Ağa<br />
Mahallesi<br />
688,5 ( 1260/ 1844-45) 3 4 7 20<br />
Mustafa Ağa Kara Ali Mahallesi 25219 ( 1267/1850-51) 1 - 1 21<br />
Mehmed ibn-i Mehmed<br />
Küçük Musa Ağa<br />
Mahallesi<br />
5525 ( 1267/1850-51) 1 1 2 23<br />
Mustafa bin Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 6199 (1259/1843-44) 1 1 2 30<br />
Fâtıma bint-i Molla Mehmed Bodur Oğlu Mahallesi - ( 1259/1843-44) - - - 31<br />
Hüseyin bin Ahmed Memiş Oğlu Mahallesi 1575 (1259/1843-44) 1 1 2 32<br />
Hâfız Süleyman bin<br />
Süleyman<br />
Bektaş Câmii 1006 ( 1259/1843-44) - - - 33<br />
Sandık Emini Şeyh Efendi<br />
bin Mehmed<br />
Cin Osman Mahallesi 12160 ( 1259/1843-44) 2 1 3 34<br />
Halil Halife bin İsmail<br />
Kara Ali Oğlu<br />
Mahallesi<br />
12166 ( 1259/1843-44) 2 1 3 35<br />
Ahmed bin Mehmed<br />
Küçük Musa Ağa<br />
Mahallesi<br />
588 ( 1259/1843-44) - - - 37<br />
Hâfız Ahmed ibn-i Hacı<br />
İsmail<br />
Melengeli Oğlu<br />
Mahallesi<br />
4432 ( 1259/1843-44) - - - 37<br />
Âişe bint-i Abdullah<br />
Küçük Musa Ağa<br />
Mahallesi<br />
803 (1259/1843-44) 1 - 1 51<br />
34
Hatib Oğlu Ali bin Ali Kaya Dibi Karyesi 2750 (1259/1843-44) 2 - 2 54<br />
Mehmed bin Mustafa Sarı Ağa Mahallesi 2595 (1259/1843-44) 2 1 3 55<br />
Müderris Seyyid Ahmed bin<br />
Hüseyin<br />
Küçük Musa Ağa<br />
Mahallesi<br />
2445 ( 1259/1843-44) 2 - 2 55<br />
Âişe bint-i Mehmed<br />
Kara Ali Oğlu<br />
Mahallesi<br />
5483 (1259/1843-44) - - - 56<br />
Hatice bint-i Mehmed<br />
Melengeli Oğlu<br />
Mahallesi<br />
502,5 ( 1259/1843-44) 1 2 3 56<br />
Hatice bint-i Mehmed Karacaoğlu Mahallesi 508 (1260/1844-45) 3 - 3 59<br />
Ahmed bin Süleyman Zor Ağa Mahallesi 1169 (1259/1843-44) - 2 2 59<br />
Hatibzade Kerim Ağa ibn-i<br />
Emin<br />
Emir Ağa Mahallesi - (1259/1843-44) 4 2 6 60<br />
Fâtıma bint-i Mustafa Cin Osman Mahallesi 1565 (1258/1842-43) 1 1 2 61<br />
Meryem bint-i Ahmet Öveçler Karyesi 875 (1258/1842-43) - 2 2 64<br />
… bin Mehmed Kara Ali Mahallesi 4804 (1258/1842-43) 1 1 2 64<br />
Ali bin Ali Sarı Ağa Mahallesi 986 (1260/1844-45 - - - 65<br />
Hatice bint-i Mustafa Cin Osman Mahallesi 1643 (1250/1834-35) 1 1 2 65<br />
Hacı Berber Oğlu Mustafa Hızır Ağa Mahallesi 1836 (1259/1843-44) - - - 80<br />
Âişe bint-i Halil Cin Osman Mahallesi 462 ( 1259/1843-44) 1 2 3 81<br />
Âişe bint-i Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 2981 (1259/1843-44) - 1 1 81<br />
Halil bin Mehmed Bakır Karyesi 5051 ( 1259/1843-44) 2 1 3 91<br />
Ali bin Mehmed Bodur Oğlu Mahallesi 2428 (1259/1843-44) 1 1 2 94<br />
Fâtıma bint-i Ali<br />
Küçük Musa Ağa<br />
Mahallesi<br />
1609,5 (1260/1844-45) 1 1 2 95<br />
Ali bin Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 2618 ( 1250/1834-35) - 2 2 97<br />
Toplam<br />
Toplam<br />
Toplam<br />
38<br />
34<br />
72<br />
35
Tablo-2 Terekelerde Geçen Giysiler ve Fiyatları<br />
Giysi<br />
Çeşitleri<br />
Giysiye<br />
Ait<br />
Fiyatlar<br />
Terekeye<br />
Ait Sayfa<br />
No<br />
Giysi<br />
Çeşitleri<br />
Giysiye<br />
Ait<br />
Fiyatlar<br />
Terekeye<br />
Ait Sayfa<br />
No<br />
Giysi Çeşitleri<br />
Giysiye<br />
Ait<br />
Fiyatlar<br />
Terekeye<br />
Ait Sayfa<br />
No<br />
Aba 25, 44, 10 16, 60, 54 Damga entari 81 Mest ve pabuç 7, 8, 12, 8 2, 55, 56, 51<br />
Abanî 34, 28 60, 33 Dizlik 5, 4, 1 17, 33, 23 Nimten (mintan) 11, 40, 4 60, 54, 55<br />
Aba şalvar 21<br />
Dokuma<br />
şalvar<br />
9 2 Önlük 45 21<br />
Abanî sarık 183 21 Don kuşak 2 37 Pabuç 11 97<br />
Abdestlik 40, 18 16, 17 Dülbent 11, 5, 23, 23 Penbe bezi top 30 60<br />
Abdestlik<br />
parça<br />
17 17<br />
Dülbent<br />
entari<br />
30, 18, 9 23, 2, 62 Peşkir 6, 20 17, 54<br />
Ahmediye<br />
sarık<br />
24 23<br />
Dülbent<br />
fermane<br />
10 95 Ruka entari 80<br />
Alaca entari 3 17 Entari 19, 15, 10 8, 16, 17 Sarık 20, 10, 12<br />
23, 21, 55,<br />
37<br />
Alaca parçası 5 17 Ferace 80 2 Selimiye entari 140 23<br />
Ankene entari 17, 23, 21 Fermane 10 54 Silincek 3 81<br />
Aknene şalvar 10, 2, 95 Fes 5, 11 95, 55 Sivasi(ti) cebe 40 81<br />
Basma boğça<br />
kuşak<br />
5 62<br />
Fes, külah,<br />
sarık<br />
10 61 Sivasi(ti) libâde 220, 36 21, 31<br />
Basma kısa<br />
entari<br />
5 23 Futa 10, 5 65<br />
Sofra peşkiri ve<br />
ya(ğ)lığı<br />
15 2<br />
Basma entari 11 61 Gömlek 6 21,2 Şal 10 81<br />
Basma şalvar 25 23 Hamamiye 15 81 Şal entari 40, 26 95, 61<br />
Bayağı sarık 14 23 Hırka 7 62 Şalî cübbe 52 21, 56<br />
Beyaz entari 21 İhram 12 56 Şalvar 19, 15 23, 2<br />
Beyaz<br />
Humayun<br />
15 23 Kadife ferace 19 51<br />
Biniş 60 34 Kebir mest 50 37 Köhne şalvar 3 8<br />
Bursa çekme<br />
entari<br />
13 55<br />
Ketenli<br />
gömlek<br />
17 61 Şitari entari 40 2<br />
Cebe 50, 54 Kısa entari 5, 3 23, 16 Şal 19, 8<br />
Çevre 5, 50 95, 56<br />
Kısa dülbent<br />
entari<br />
10 23<br />
Şam kumaşı<br />
entari<br />
80, 82 95, 55<br />
Çitari entari 90 56 Kısa yelek 3 23<br />
Uzun damga<br />
libâde<br />
81<br />
Çizme 9, 8 17, 80, 51 Köhne aba 21 Tarak 8 37<br />
Köhne çizme<br />
3 23 Taraklı entari 60, 26 95, 61<br />
36
çift<br />
Çuka 53 17 Köhne entari 4, 15 8, 2 Taraklı yelek 11 61<br />
Çuka cebe 25, 45, 50 61, 55, 91 Köhne libâde 4 8 Telli entari 140, 15 61, 31<br />
Çuka cepken 60 61 Köhne sarık 11 23 Tellice cebe 110 61<br />
Çuka çakşır 15 55 Köhne şalvar 15 2 Yağmurluk 75, 34 60, 23<br />
Çuka elbise 7, 8<br />
Köhne<br />
yağmurluk<br />
1 21<br />
Yaşmaktan<br />
kuşak<br />
5 2<br />
Çuka fermane 55 23 Kumaş entari 100, 23, 21 Yemeni 3 2<br />
Çuka ferace 66, 81, 27 23, 21, 61 Kumaş top 50 60 Yemeni entari 16 51<br />
Çuka nimten<br />
(mintan)<br />
Diyarbakır<br />
şalvar<br />
Makreme<br />
boğça<br />
Külah 18 61 Yemeni libâde 8 23<br />
20, 75 56, 30 Kuşak 2 21, 37 Libâde 33<br />
21<br />
37
RÜZGAR ENERJİSİ ve KIRKAĞAÇ-MANİSA<br />
BÖLGESİNDEKİ UYGULAMALARI<br />
Raşit ATA<br />
Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Müh. Bölümü, Muradiye- MANİSA<br />
rasit.ata@bayar.edu.tr<br />
ÖZET<br />
Fosil yakıtların çevresel etkilerindeki olumsuz artış, Türkiye’nin de içinde olduğu pek çok<br />
ülkeyi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya zorlamaktadır. Temiz, hızlı devreye<br />
alınabilen, güvenilir, yakıttan bağımsız olması gibi avantajları olan rüzgâr, bu özellikleri ile<br />
temiz enerji kaynaklarına iyi bir örnek olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada rüzgâr<br />
enerjisinden elektrik üretiminin Dünya’daki ve ülkemizdeki gelişimi, rüzgâr türbinlerinin<br />
kullanımı ve Kırkağaç-Manisa Bölgesindeki uygulamaları hakkında bilgi verilmiş, ayrıca<br />
ülkemizdeki kullanım oranın arttırılmasına yönelik tavsiyelerde bulunulmuştur.<br />
Anahtar Kelimeler: Temiz enerji, rüzgâr enerjisi, rüzgâr türbinleri, enerji üretimi<br />
ABSTRACT<br />
The increase in negative effects of fossil fuels on the environment has forced many countries,<br />
including Turkey, to use renewable energy sources. The wind energy is evaluated as a<br />
valuable and clear energy source because of some specifications such as clear, fast starting,<br />
reliable and independent from fuel. In this study, development of electrical energy production<br />
from wind energy in the World and Turkey, usage of wind turbine, applications of wind<br />
energy in Kırkağaç-Manisa have been presented. In addition, some suggestion and advices<br />
have been given to increase the usage and production ratio of wind energy in Turkey.<br />
Keywords: Clear energy, wind energy, wind turbine, energy production<br />
GİRİŞ<br />
Ekonomik, teknolojik ve toplumsal gelişmelere paralel olarak ihtiyaç duyulan elektrik enerjisi<br />
dünyada önemli oranda artış göstermektedir. Global ekonomi son 30 yılda yıllık ortalama<br />
%3,3 oranında büyüme göstermiştir. Bu dönemde elektrik enerji talebi ortalama yıllık %3,6<br />
oranında artış göstermiştir[1]. Bu açıdan elektrik enerjisinin kesintisiz, kaliteli, güvenilir ve<br />
ekonomik koşullarda, çevresel etkileri dikkate alınarak üretilmesi zorunluluğu vardır.<br />
Yeni, temiz veya yenilenebilir enerji kaynakları olarak adlandırılan güneş, rüzgâr, jeotermal,<br />
biokütle gibi enerji kaynakları enerjinin üretimi ve dönüştürülmesi sırasında karşılaşılan<br />
çevresel ve iklimsel problemleri daha az ortaya çıkarmaları nedeniyle son yıllarda giderek<br />
artan bir biçimde kullanılmaktadırlar. Bu tür kaynaklar enerjinin üretilmesi planlanan<br />
bölgedeki var olma ve süreklilik durumlarına göre bir veya birden fazla kaynağın bir araya<br />
getirilmesiyle hibrit kaynaklar olarak da kullanılmaktadırlar [2].<br />
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında rüzgâr enerjisi hızlı devreye alınabilen, güvenilir,<br />
yakıttan bağımsız olma gibi avantajları ile kullanım oranını giderek arttırmaktadır. Ayrıca son<br />
yıllarda rüzgâr enerjisine artan talebin temelinde türbin teknolojisindeki gelişmelerin büyük<br />
katkısı bulunmaktadır. Kompozit malzemelerdeki yeni gelişmelere paralel olarak aerodinamik<br />
ve mekanik yapılarının hızla gelişmesi, gürültü ve manyetik kirlilik problemlerinin en aza<br />
indirilmesi yüksek güçlü türbinlerin devreye girmesine olanak sağlamıştır. Böylece, üretilen<br />
38
enerjinin birim maliyetinde büyük düşüşler elde edilmiştir. Bu durum son 20 yılda rüzgâr<br />
enerjisinin kullanım oranını diğer enerjilere göre oldukça yükseltmiştir[3]. Örneğin, 1996<br />
yılında, Dünyadaki kurulu rüzgâr gücü kapasitesi 6100 MW iken, bu rakam 2011 yılı sonu<br />
itibariyle 237,016 MW değerine ulaşmıştır. Şekil 1’de Dünya rüzgar enerjisinin kurulu güç<br />
değişimi görülmektedir[4].<br />
Şekil 1. Dünya rüzgar enerjisinin kurulu güç değişimi<br />
Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk yıllarında kişi başına 7 kWh olan elektrik enerjisi tüketimi,<br />
1990 yılında 1012 kWh’e, 2001 yılı sonunda ise 1512 kWh’e kadar ulaşmıştır. Dünya Enerji<br />
Konseyi Türk Milli Komitesi’nin raporuna göre, elektrik enerjisi tüketimi 2002 yılı sonunda<br />
1903 kWh’tir. 2008 yılında 2400 kWh’e ulaşmış durumdadır. Türkiye’nin enerji talebi<br />
gittikçe artmaktadır. 2011 yılı sonu itibariyle 3099 kWh olan kişi başına yıllık elektrik enerjisi<br />
tüketim miktarının, 2020 yılında 5200 kWh’ye çıkacağı tahmin edilmektedir. Dünyada kişi<br />
başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının ortalama artışı % 2,4 iken Türkiye’de<br />
ortalama % 7 civarında seyrediyor[5].<br />
2020 yılında ulaşılması planlanan 116.210 MW toplam kurulu gücün, yakıt türlerine göre<br />
dağılımının Tablo 1’deki gibi olması beklenmektedir. Türkiye’nin 2020 yılına doğru<br />
hedeflediği elektrik enerjisi kurulu gücüne ait özellikle doğalgaz katkısının, hidrolik ve rüzgar<br />
gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının katkısından daha büyük olması, üzerinde ciddi şekilde<br />
durulması gereken bir durumdur [5].<br />
Artan dünya nüfusu ile birlikte, insanoğlunun öncelikli sorunları haline gelen enerji<br />
ihtiyacının karşılanması ve çevre kirliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını<br />
zorunlu hale getirmektedir. Bu konuda duyarlılık gösteren çeşitli firmalar, üniversiteler ve<br />
bilim adamları, son yıllarda temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda<br />
önemli çalışmalar yapmışlardır. Yenilenebilir enerjiler; ısıtma, soğutma, aydınlatma, kurutma,<br />
mekanik güç gibi ihtiyaçlara önemli ölçüde cevap vermektedirler. Son yıllarda ülkemizde<br />
rüzgar enerjisi santralleri (RES)’nin kullanımı giderek artmaktadır. Ancak sayı olarak yetersiz<br />
düzeydedir.<br />
39
Tablo 1. 2020 yılında Türkiye’nin hedeflediği kurulu gücünün<br />
yakıt türlerine göre dağılımı[5].<br />
Yakıt Türü Kurulu Güç (MW) Katkı Payı (%)<br />
Hidrolik 33000 28,4<br />
Linyit + Taş kömürü 32000 27,5<br />
Doğalgaz 39000 33,6<br />
Nükleer 4000 3,4<br />
Rüzgar 5000 4,3<br />
Diğer 3210 2,8<br />
Türkiye de son yıllarda rüzgar enerjisi üzerine yapılan çalışmalarda [6-17] Türkiye’nin<br />
elektrik üretimi için uygun bölgelerin rüzgar potansiyelleri belirlenmiştir. Bu çalışmalarda<br />
Trakya, Gökçeada, Bozcaada, Kütahya, İzmir, Gaziantep, Akhisar, Elazığ, Hatay, Osmaniye,<br />
Batı Anadolu Sahilleri için rüzgar potansiyelleri belirlenmiştir.<br />
RÜZGAR ENERJİSİ<br />
Rüzgar, dünyanın yüzeyine göre bağıl hava karakteri olarak tanımlanır. Yer yüzeyinin gerek<br />
duyduğu enerjinin tümü güneşten gelir. Güneş yer yüzeyine her saat 1014 kWh’lik enerji<br />
yayar. Güneşten gelen enerjinin yaklaşık %1-2 ‘si rüzgar enerjisine dönüşür. Yani rüzgar<br />
enerjisi, hız enerjisine (kinetik enerjiye) dönüşmüş güneş enerjisidir denebilir. Güneş<br />
enerjisinin oran olarak çok küçük bir dilimini içerse bile, rüzgar enerjisi tarih boyunca<br />
kullanılmış bir enerji kaynağıdır. Hatta insanoğlunun kullandığı en eski enerji kaynaklarından<br />
biridir.<br />
Ekolojik dengenin bozulduğu bugünkü şartlarda rüzgar enerjisi de bütün temiz enerji<br />
kaynakları gibi üzerinde önemle durulması gereken bir kaynaktır. İlk kurulma maliyeti<br />
dışında neredeyse hiç masrafı olmayan bu özel enerji kaynağı ülkemizde de her geçen gün<br />
önemi daha iyi anlaşılmakta ve yatırımlarda gittikçe artmaktadır.<br />
RÜZGAR ENERJİSİNİN GELİŞİMİ<br />
Türkiye'de ilk rüzgar santrali 1998 yılında Çeşme de yapılmıştır. Yap-İşlet-Devret statüsünde<br />
ki bu santral 1,5 MW'lık kurulu güce sahip ve yılda 4,5 milyon kWh elektrik üretmektedir.<br />
2007 yılında kurulu güç 146,3 MW’ya, 2009 yılında ise 791,3 MW’ya ulaşmıştır. 2011<br />
yılsonu itibariyle kurulu güç 1805,85 MW değerine ulaşmış durumdadır. Rüzgar santralı<br />
kurulumu özellikle 2007 yılından itibaren hızlı bir gelişme sürecine girilmiştir. Son iki yıl<br />
içinde rüzgar kurulu gücü %128 oranında artış göstermiştir. Şekil 2’de Türkiye rüzgar enerji<br />
santrallarının kurulu güç bakımından yıllara göre değişimi verilmektedir[18].<br />
40
Şekil 2. Türkiye rüzgar enerji santrallarının kurulu güç bakımından yıllara göre değişimi<br />
Türkiye’nin enerji talebi gittikçe artmaktadır. 2011 yılı sonu itibariyle 3099 kWh olan kişi<br />
başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının, 2020 yılında 5200 kWh’ye çıkacağı tahmin<br />
edilmektedir. Dünyada kişi başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının ortalama artışı %<br />
2,4 iken Türkiye’de ortalama % 7 civarında seyrediyor. Avrupa Rüzgar Enerji ajansı<br />
EWEA’nın raporunda; Türkiye’de büyük bir enerji sıkıntısı olduğu, buna karşılık tatmin edici<br />
bir alana, orta derecede iyi elektriksel altyapıya ve iyi bir rüzgar enerjisi potansiyeline sahip<br />
olduğu belirtilmiştir.<br />
MANİSA İLİ RÜZGAR ENERJİ POTANSİYELİ<br />
EİE tarafından kurulan Meteoroloji İstasyonlarından elde edilen verilerin analizleri sonucunda<br />
Manisa için 50 m. yükseklikteki rüzgar hız dağılımı Şekil 3’deki gibi elde edilmiştir[19].<br />
Rüzgar hız dağılımı istatistiklerini hesaplamakta kullanılan temel bilgiler ise şunlardır:<br />
• Saatlik rüzgar verisi,<br />
• Bölge pürüzlülük bilgileri,<br />
• Yakın çevre engel bilgileri,<br />
• Bölgenin topografyası.<br />
Bu veriler dikkate alınarak Manisa iline kurulabilecek tahmini toplam kurulu güç kapasitesi<br />
Tablo. 2’de verilmektedir[19].<br />
Tablo 2. Manisa iline kurulabilecek rüzgar enerjisi santralı güç kapasitesi<br />
41
Şekil 3. Manisa rüzgâr hız dağılımı (50 m yükseklik için)<br />
KIRKAĞAÇ-MANİSA BÖLGESİNDEKİ UYGULAMALARI<br />
Tablo 3. Manisa iline ait işletmedeki rüzgar santralları[18].<br />
Mevkii Firma Adı Proje Adı Kurulu Üretime Türbin Gücü Türbin Sayısı<br />
Güç (MW) Geçiş Yılı (MW)<br />
Manisa- Deniz Elektrik Karakurt<br />
Akhisar Üretim Ltd. Şti. RES<br />
10.8 2007 1.8 6<br />
Manisa-<br />
Sayalar<br />
Doğal Enerji<br />
Elektrik Üretim Sayalar RES 34.2 2008 0.9 38<br />
Manisa-<br />
Soma<br />
Manisa-<br />
Kırkağaç<br />
Manisa-<br />
Soma<br />
Manisa –<br />
Soma<br />
Manisa-<br />
Akhisar<br />
TOPLAM<br />
A.Ş.<br />
Soma Enerji<br />
Elektrik Üretim<br />
A.Ş.<br />
Alize Enerji<br />
Elektrik Üretim<br />
A.Ş.<br />
Soma Enerji<br />
Elektrik Üretim<br />
A.Ş.<br />
Bilgin Rüzgar San.<br />
Enerji Üretimi A.Ş.<br />
Akhisar Rüz. En.<br />
El. Ür. San. Ltd.<br />
Şti.<br />
Soma RES 49.5 2010 0.9 55<br />
Kuyucak<br />
RES<br />
25.6 2010 0.8 32<br />
Soma RES 90.9 2010 2-0.9 ve 0.8<br />
33 adet 0.9 MW<br />
+ 29 adet 2 MW<br />
+ 4 adet 0.8 MW<br />
Soma RES 90 2010 2.5 36<br />
Akres 45 2011 2.5 18<br />
346 MW<br />
42
Şekil 5. İşletmedeki RES’lerin illere göre dağılımı[18]<br />
Manisa ili durumu son verilere[18] göre incelendiğinde, işletmedeki RES’lerin illere göre<br />
kurulu güç dağılımında Balıkesir’den hemen sonra geldiği görülmektedir (Şekil 5). Burada<br />
mevcut potansiyelin uygun olduğu ve değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir.<br />
Şekilde görüldüğü gibi bu bölgede yer alan ve komşu olan üç il İzmir, Manisa ve Balıkesir<br />
Türkiye’nin toplam rüzgar kurulu gücünün % 60’ını oluşturmaktadır. Bu bölge Türkiye’nin<br />
rüzgar enerjisi üretim üssü olma yolundadır.<br />
Karakurt Rüzgar Enerji Santralı<br />
Kırkağaç-Karakurt beldesinde, Akhisar’ın elektrik ihtiyacını karşılamak için kurulan rüzgar<br />
santralidir. Bu santral toplam 10,8 MW kurulu güce sahiptir. 1.8 MW gücünde 6 adet rüzgar<br />
türbini vardır. Her bir türbin 80 m kule yüksekliği ve 90 m kanat çapına sahiptir. Buradan<br />
yılda 35-40 milyon kWh elektrik enerjisi elde edilmesi planlanmaktadır. Şekil 6’da Karakurt<br />
rüzgar enerji santralından bir görünüm verilmektedir.<br />
43
Şekil 6. Karakurt rüzgar enerji santralı<br />
Sayalar Rüzgar Enerji Santralı<br />
Doğal Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yaklaşık 44 milyon Euro yatırımla Akhisar-<br />
Gelenbe mevkiinde, kurulan bu santral toplam 34,2 MW kurulu güce sahiptir. 0,9 MW<br />
gücünde 38 adet rüzgar türbini vardır. Haziran 2008 yılından bu yana ülkemiz için çevreci<br />
enerji üretimini sürdürmektedir. Yaklaşık 1 yıl süren bir sürecin ardından 2009'da Sayalar<br />
projesi dünyanın gönüllü pazarında "Gold Standard" (altın standart) karbon kredisi olarak<br />
tescil edilmiş ve Türkiye’de bu belgeyi alan ilk üç rüzgar tesisinden biri olmuştur. Sayalar<br />
RES yılda ortalama 82 milyon kWh elektrik üretmekte ve 40.000 kişinin yıllık elektrik<br />
ihtiyacını karşılamaktadır. Sayalar RES yılda toplam 85.000 ton CO 2 azaltımı<br />
gerçekleştirmektedir. Şekil 7’de Sayalar rüzgar türbinleri görülmektedir.<br />
Şekil 7. Sayalar rüzgar türbinleri<br />
Soma Rüzgar Enerji Santralı<br />
Soma Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulan Soma RES, 140,1 MW kurulu gücüyle<br />
ve 119 adet rüzgar türbini ile Türkiye’nin, ve Avrupa'nın karada inşa edilmiş en büyük rüzgar<br />
enerji santrallerinden biridir. İlk etabı Ekim 2010’da tamamlanan Soma Rüzgar Enerji<br />
Santrali’nde 88 adet türbin işletmeye alınarak, kurulu güç 79,2 MW'a ulaşmıştır. 2011 yılında<br />
ise geriye kalan 31 adet türbin işletmeye alınarak 140,1 MW güce ulaşılmıştır. Soma RES<br />
projesi, karbon sertifikasyonu tamamlandığında Avrupa’nın en büyük Gold Standart<br />
44
Sertifikalı elektrik santralinden biri olacaktır. Yıllık Üretim Miktarı, 405 milyon kWh ‘dir. Bu<br />
miktar enerji 2009 yılı tüketimi ile örneğin Edirne ilinin tamamının tüketimine karşılık<br />
gelmektedir. Soma RES yılda toplam 297.000 ton CO 2 azaltımı gerçekleştirecektir.<br />
Kuyucak RES<br />
Alize Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulan Kuyucak RES, 25,6 MW kurulu<br />
gücünde ve 0,8 MW türbin gücünde 32 adet türbinden oluşmaktadır. 2010 yılında işletmeye<br />
alınan Kuyucak RES, ortalama yıllık enerji üretim miktarı 87 milyon kWh değerlerindedir.<br />
Soma RES (Bilgin Enerji)<br />
Bilgin Rüzgar San. Enerji Üretimi A.Ş. tarafından kurulan Soma RES, Manisa ili sınırları<br />
içerisinde yer almaktadır ve iki ayrı kısımdan oluşmaktadır. Projenin Batı kısmı, Soma<br />
ilçesinin kuzeyinde 60 MW kurulu gücünde olup 24 adet rüzgar enerjisi türbini içermektedir.<br />
30 MW’lık Doğu kısmı ise Kırkağaç ilçesinin kuzeyinde yer alan 12 adet rüzgar enerjisi<br />
türbininden oluşmaktadır. Zorlu bir coğrafyaya kurulmuş olan Soma RES, Ağustos 2010’da<br />
işletmeye girmiştir. Soma RES, yılda ortalama 320 milyon kWh elektrik üretimi yapılmakta<br />
ve 190.000 ton karbon emisyonu azaltımı sağlamaktadır. Şekil 8’de Soma RES<br />
görülmektedir.<br />
Şekil 8. Soma RES (bilgin Enerji) santrali<br />
Akres<br />
Akhisar Rüzgar Enerjisi Elektrik Üretim San. Ltd. Şti. tarafından Akhisar Bekirler Köyü<br />
mevkiinde kurulan Akres toplam 45 MW kurulu gücünde ve 18 adet türbinden oluşmaktadır.<br />
Herbir türbinin gücü 2,5 MW değerindedir. Akres, yılda ortalama 165 milyon kWh elektrik<br />
üretimi yapacaktır.<br />
SONUÇLAR<br />
Ekolojik dengenin bozulduğu bugünkü şartlarda rüzgar enerjisinin önemi daha da artmaktadır.<br />
Bu açıdan rüzgar türbinlerinin elektrik enerjisi üretimindeki payı daha çok arttırılmalıdır.<br />
Bugüne kadar Kırkağaç-Manisa rüzgar potansiyelinin henüz %7’lik bir oranı değerlendirilmiş<br />
olup geriye kalan %93’lük oran için yeni fırsatların oluşturulması gerekir. Rüzgar enerji<br />
sistemlerinin daha yaygın kullanılması ve mevcut potansiyelin kullanıma geçirilmesi için<br />
benzer projelerin desteklenmesi gereklidir. Rüzgar enerjisinin tabana yayılarak, yerel<br />
yönetimler tarafından da sahiplenilmesi rüzgar enerjisinin geleceği açısından önemlidir.<br />
45
KAYNAKLAR<br />
[1] Kaygusuz, K, Wind energy status in renewable electrical energy production in Turkey,<br />
Renewable and Sustainable Energy Reviews, 2010,Vol.14, p. 2104-2112.<br />
[2] İ. Çolak, R. Bayındır, İ. Sefa, M. Demirtaş, “Design of a Hybrid Energy Power System<br />
Using Solar and Wind Energy”, 2nd International Conference on Technical and Physical<br />
Problems in Power Engineering, Tebriz-Iran,s. 776-778, 2004.<br />
[3] H. R. Sezer, “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Türkiye Elektrik Sistemine Teknik Ve<br />
Ekonomik Etkileri ve AB Uygulamaları, III. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu,<br />
Mersin, 19-21 Ekim 2005.<br />
[4] The World Wind Energy Association, 2011 Annual report, www.windea.org<br />
[5] Ata R. ,Çetin NS., Köksal S. “3 kw Gücünde Bir Rüzgar Santralı Kurulumu ve Enerji<br />
Eldesi”, Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. Cilt 23, No 1, 41-47, 2008.<br />
[6] Durak M, Şen Z. “Wind power potential in Turkey and Akhisar case study”, Renew<br />
Energy , 25:463–72, 2002.<br />
[7] Tolun S, Menteş S, Aslan Z, Yükselen, M.A., "The wind energy potential of Gökçeada<br />
in the northern Aegean Sea", Renewable Energy ,6(7): 679-685, 1995.<br />
[8] İncecik, S, Erdoğmuş, F., "An Investigation of the Wind Power Potential on the Western<br />
Coast of Anatolia", Renewable Energy, 6(7): 863-865, 1995.<br />
[9] Türksoy, F., "Investigation of Wind Power Potential at Bozcaada, Turkey", Renewable<br />
Energy , 6(8): 917-923, 1995.<br />
[10] R. Köse, M. A. Özgür, O. Erbaş, A. Tuğcu. “The analysis of wind data and wind energy<br />
potential in Kutahya Turkey” Renewable and Sustainable Energy Reviews, Vol. 8(3), p. 277-<br />
288, 2004.<br />
[11] Vardar, A., B. Eker, “Marmara Bölgesi Rüzgar Potansiyeli”, Enerji Aylık Haber ve<br />
Araştırma Dergisi , Issue:8 s.34-36, 2004.<br />
[12] Karslı VM, Geçit C. “An investigation on wind power potential of Nurdagi-Gaziantep,<br />
Turkey.” Renew Energy, 28(5):823–3, 2003.<br />
[13] Kavak Akpınar E, Akpınar S. „An Analysis of the Wind Energy Potential of Elazig,<br />
Turkey.” International Journal of Green Energy, Vol.1(2):193 – 207, 2004.<br />
[14] Gökçek Murat, Bayülken Ahmet and Bekdemir Şükrü, “Investigation of wind<br />
characteristics and wind energy potential in Kirklareli, Turkey,” Renewable Energy, vol. 32,<br />
pp. 1739-1752, January 2007.<br />
[15] Onat Nevzat and Ersoz Sedat, “Analysis of wind climate and wind energy potential of<br />
regions in Turkey,” Energy, vol. 36, pp. 148-156, 2011.<br />
[16] Şahin Beşir and Bilgili Mehmet, “Wind Characteristics and Energy Potential in belen-<br />
Hatay, Turkey,” International Journal of Green Energy, vol.6, pp. 157-172, 2009.<br />
[17] B.Yanıktepe, C. Özalp, Ö. Kaşka,T. Köroğlu, “An assessment of Wind Power Potential in<br />
Osmaniye, Turkey”, 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS’11), 16-18<br />
May 2011, Elazığ, Turkey<br />
[18] Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu, Şubat 2012, www.tureb.com.tr<br />
[19] www.yegm.gov.tr<br />
46
KIRKAĞAÇ ÇAM MESİRESİ VE TARİHİ<br />
Kürşat Solak 1<br />
ÖZET<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi, sosyolojik ve tarihî yönden önem arz etmektedir.<br />
Hıdrelleze temellenen mazisi ile asırlar öncesine dayanır. Tarihî süreç içinde muhtelif<br />
aşamalardan geçmiştir. Mesire, resmî kurumlar eliyle meydana gelmiş değildir. Dünden<br />
bugüne bir halk hareketidir. Tarihî geçmişinin yanı sıra, Kırkağaç ve yöre halkının<br />
yoğun teveccühü dolayısıyla Anadolu’daki benzerlerinden ayrılır.<br />
Anahtar Kelimeler : Manisa, Kırkağaç, Hıdrellez, Mesire, Festival<br />
Giriş<br />
‘Genel tarihten yanı başımızdaki yerel tarihe’ anlayışı, başta batı bilim dünyası<br />
olmak üzere ülkemizde de son yıllarda rağbet görmeye başlamıştır. Günümüz tarih<br />
yazıcılığı, tarihin daha iyi anlaşılması için, genel anlayışla beraber yerelin ön plana<br />
çıkarılması ve sıradan insan davranışının önemsenmesi eğilimindedir. Bu eğilim,<br />
belgeli tarih anlayışının yerine kaim olamaz. Bununla beraber tarihin genel ve yerel<br />
olarak ortaya konulması amacıyla, her insanın hayat hikâyesinin ve bilgilerinin tarihin<br />
önemli bir parçası olduğunu kabul eder. Bu münasebetle sözlü tarih, bildirimizde<br />
kullandığımız ana yöntem olacaktır. Gerçekten bu yöntem, yazılı kaynakların yetersiz<br />
veya taraflı olduğu durumlarda olay ve olguların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır<br />
(Metin, 2002; 288). Üzerinde durduğumuz Kırkağaç Çam Mesiresi konusu da, yazılı<br />
kaynak yetersizliği dolayısıyla bu meyandadır.<br />
Bir asrı aşkın tarihî mazisi ile Kırkağaç Çam Mesiresi, sosyolojik ve tarihî<br />
yönden önem arz etmektedir. Günümüz Türkiyesinin hemen her yöresinde, festival ya<br />
da başka adlarla bahar etkinlikleri yapılmakla beraber Kırkağaç Çam Mesiresi<br />
diğerlerinde bulunmayan bazı niteliklere sahiptir.<br />
Maziye dönük olmak üzere Çam Seyrangâhı - Sehrası - Mesiresi isimleri ile<br />
anılan bu faaliyet, esasen bir bahar etkinliğidir. Her mayıs ayının ilk yarısı, hassaten<br />
hafta sonları olarak gerçekleştirilen çam mesiresi, Kırkağaç halkının ifadesi ile, ‘kış<br />
mevsimi sonrası, baharın başında, ziraî işler başlamadan hemen önce yaşanan bir<br />
etkinliktir.’ Bu etkinlik, merhum Besim Alpaslan’ın kitabında yazdığına ve 1931<br />
doğumlu Hasan Hüseyin Özerdem’in ifadesine göre bir bahar eğlencesi olup laleler<br />
açtığı zaman gerçekleşmektedir (Alparslan, 2001: 44). 2<br />
1<br />
Yard. Doç. Dr., Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi,<br />
kursat.solak@hotmail.com<br />
2 Hasan Hüseyin Özerdem, 1980 öncesi CHP Kırkağaç İlçe Başkanlığı görevinde bulunmuştur.<br />
47
Çam Mesiresinin yapıldığı ‘çamlık’ alan Kırkağaç – Öveçli köyü arazisinde,<br />
Kırkağaç – Soma yolu üzerinde oldukça geniş bir alanı kapsar. Öveçli köylülerinin<br />
ifadesine göre, çamlığın günümüze kadar bu denli gür ve korunmuş bir biçimde<br />
ulaşabilmesinin sebebi, köyde, çamlıktan bir kuru dal, kobak (koza) ya da pürçek dahi<br />
alınmasının, o kişi ve haneye uğursuzluk getireceğine inanılmasıdır. Daha çok<br />
Sarıkız’la bağlantılı olarak dile getirilen bu inanışı, çamlığın bir vakıf arazi olduğu<br />
yönündeki rivayet destekler. Öveçli halkı, büyüklerinin Çam’dan geçtikten sonra<br />
ayakkabılarına bulaşan tozu toprağı bile tekrar Çam’a silkelediklerini nakletmektedirler.<br />
Ayrıca onlar, zeytin ve kömür kıtlığı da olsa Çam’dan bir kuru dal almaktan imtina<br />
ettiklerini iftiharla ifade etmektedirler.<br />
Yaşları iki asra kadar çıkabilen kızılçamların yer aldığı söz konusu koruluk,<br />
temiz ve serin havası ile söz konusu etkinlik için elverişli bir ortamdır. Nitekim kış<br />
mevsiminin kasvetli ve sıkıcı etkisinden çıkarak yenibaharı hissetmek isteyen insanlar,<br />
şehre olan yakınlığı ile bu iş için yörede en uygun mekân olan çamlığı seçmektedirler.<br />
Kuşkusuz Çam Mesiresinin en ilgi çekici, şahsımızın nazarı ile etkileyici özelliği ise,<br />
takvimin söz konusu günlerinde binlerce çadırın çamlıkta kurulmasıdır. Bilhassa Çam<br />
Mesiresinin son iki gününde, yeni bir çadır kurmaya yer bulamayacak yoğunlukta<br />
yaşanan bu hal, Türkiye’de eşi olmayan bir büyük sosyo-kültürel etkinliğin<br />
yaşanmasıdır. Nitekim bu yönüyle Kırkağaç Çam’ı bir sempozyum konusu olmayı<br />
ziyadesi ile hak etmektedir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresinin son iki gününde gerçekleşen mevzu bahis<br />
çadırlaşma, merkezi ve köyleri ile bütün Kırkağaç’ı, Soma’yı ve hatta Kırkağaç’a çok<br />
yeni gelen vatandaşları da içine alarak o etkileyici yönünü gerçekleştirmektedir. Bu<br />
çadırlaşma ile ilgili olarak görüştüğümüz vatandaşlar, 1970’li yıllardan önce,<br />
günümüzde görülen sınaî çadır tiplerinin olmadığını, çamlıkta birbirine yakın 4-5 ağaç<br />
arasına ip çekilmesi ve üzerine yaygı – örtü atılarak üstü açık, çevresi kapalı bir alanın<br />
oluşturulduğunu ifade etmektedirler. 3 Çam’da yer tutmak o kadar önemli ve zor bir işti<br />
ki, çama önceden gidenlere (erkenciler) komşuları tarafından, ‘Bize de yer belleyiverin’<br />
isteğinde bulunulurdu (Alparslan, 1996: 44). Bunun yanı sıra Kırkağaç halkı arasında<br />
1950’den öncesi için anlatılan, kadının biri evde tutturmuş illa çam diye. Adam da para<br />
yok. Çam demek, masr 4 af demek. Bakmış olmayacak adam evdeki kazanı satmış. Çam<br />
bitmiş eve dönülmüş. Kadın çamaşır kaynatacak ama bakıyor ortada kazan yok. Bunun<br />
üzerine adam, ‘Sattı kazanı, oynattı kızanı’ diye söylenmiş anekdotu, kadını ve kızanı ile<br />
Çam’ın toplumdaki yerini ortaya koymaktadır. Yine bu meyanda, 1936 Öveçli doğumlu<br />
Erdoğan Aytan, para bulamazlarmış, evin kiremidini satarlar Çam’da harcarlarmış<br />
bilgisini vermiştir. Hasan Hüseyin Özerdem, benim gençlik zamanımda kız isteyen<br />
oğlan evinin Çam’a gidip gitmediğine bakılırdı. Şart koşulurdu demektedir. Bu anlayış<br />
yöre halkı tarafından da duyulmuştur. Nitekim Soma’da 1937-1943 yılları arasında<br />
öğretmenlik yapan Bünyamin Avni Altınel, Soma ve Tarhala (Darkale) ile ilgili olarak<br />
kaleme aldığı basılmamış anılarında ve notlarında, Kırkağaç’ta karısını çam bayramına<br />
götürmeyen erkek, erkek değildir. Kırkağaçlılar nikâh şartları içinde karısını her yıl<br />
3 Kırkağaç’ta berberlik zanaatı ile uğraşan 1973 doğumlu Ömer Bilir, söz konusu yaygıların daha ziyade<br />
zeytincilikte kullanılan yaygılar olduğunu ifade etmektedir.<br />
4 Bu notları tarafıma tahsis eden Soma Belediyesi eski başkanlarından Sayın İsmail Ergün’e teşekkür<br />
ederim.<br />
48
çama götüreceğini, nikâh sırasında taahhüt mecburiyetindedirler ifadelerine yer<br />
vermektedir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresine, Rumların ve yöre halkının katılması ile ilgili olarak,<br />
yaptığımız telefon görüşmesinde Selçuk Satı, Kırkağaç Rumlarının ve İzmir’e kadar<br />
yöre halkının Çam’a geldiği bilgisini merhum babasından aktararak bize söylemiştir.<br />
1946 Kırkağaç doğumlu Azmi Cusuntaş da, büyüklerinden aktararak Rumlar<br />
zamanında bile Çam vardı bilgisini vermektedir. Bu durum, Çam etkinliğinin 1923-<br />
1924 öncesindeki varlığını göstermektedir. 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa<br />
Melam, Soma’dan gelenlerin Çam’ın kuzey kesimine çadır kurduklarını belirtmektedir.<br />
Melam ayrıca, köylerden de gelenler olduğunu, özellikle Gelenbe’nin araba kaldırdığını<br />
ifade etmiştir.<br />
Günümüz Kırkağaç Mesiresinde, bir geceden on ya da nadiren daha fazla güne<br />
kadar gecelenmesi, mesireyi bir hafta sonu pikniği olmaktan çıkarır. Dünden bugüne<br />
Kırkağaçlıların, sanki bir emir almışçasına çamlıkta toplanmaları, değişik paylaşımlarda<br />
bulunmaları, bunu her sene tekrarlamaları, bu süreçte herhangi bir kamu kurumunun<br />
müdahil olmaması, Kırkağaç Çam Mesiresinin sıra dışı sosyolojik yönlerinin başında<br />
gelir. Günümüzde Anadolu’nun hemen her yöresinde, mahallî kamu kurumlarının<br />
yoğun çabaları ile görülmeye başlanan, çok başarılı olmamakla beraber bir toplumsal<br />
heyecan ve paylaşım gerçekleştirmeye çalışılan panayır ve festivallerle kıyaslandığında,<br />
dünden bugüne aynı heyecanla devam eden bir halk hareketi olan Kırkağaç Çam<br />
Mesiresi’nin sosyal ve tarihî önemi apaçık ortaya çıkar.<br />
Tarih<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi etkinliğinin ne zaman ve nasıl - ne sebeple başladığına<br />
dair elimizde kesin bir bilgi yoktur. Bu konudaki bilgilerimiz şifahî kültüre (sözlü tarih)<br />
dayanır. Bu meyanda görüştüğümüz vatandaşlarımızdan, 1927 doğumlu Çiftlik köylü<br />
Mehmet Dürmüş, her memleketin bir hayrı olur. Çama yağmur duasına giderlermiş.<br />
1950’den sonra mesire haline geldi. Yağmur duasına Abid Dede’ye de 5 giderlermiş<br />
bilgisini verir.<br />
Mehmet Dürmüş’ün verdiği bu bilgiler üzerinde pek çok Kırkağaçlı hemfikirdir.<br />
Bu anlatıma, çamdaki Sarıkız yatırına yapılan ziyaretler de sık sık eklenmektedir. Yöre<br />
6<br />
insanı tarafından hürmetle anılan ve zaman zaman kabrinden nur çıktığına inanılan<br />
Sarıkız, kurak günlerde insanların yağmur duasına vesile olarak kullandığı figürlerden<br />
biri olmuştur. Yine bu anlatım, 1940’lı yıllara kadar çama gidenlerin yağmur duasının<br />
ardından birbirlerine lokma, gözleme tarzında hayırlar dağıttıklarına dair ifadelerle<br />
devam etmektedir. Bu durumda, Kırkağaç Çam Mesiresinin kökeninde dinî-kültürel<br />
öğelerin yer aldığı görülmektedir.<br />
İlerleyen yaşına (81) rağmen net anlatımı olan Hasan Hüseyin Özerdem, gerek<br />
kendi anılarından gerekse dede, nene ve ebeveyninden yaptığı nakiller ile Çam<br />
5 Kırkağaç’ın güneyindeki bir yaylada yer alan yatır.<br />
6 Kırkağaç Öveçli köyünden 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, halasının Sarıkız’ı gördüğünü, mezardan nur<br />
çıkarken gören pek çok kişi olduğunu aktarır.<br />
49
Mesiresinin mazisi üzerine farklı katkılarda bulunmuştur. Özerdem, kendisinin edindiği<br />
bilgiye göre çamda, Mevlevîler, Rufaîiler ve Uşşakîler gibi değişik tarikatların, gönüllü<br />
kimselerden topladıkları gelirlerle mevlit, mersiye ve naat okuttuklarını, lokma ve<br />
gözleme gibi hayır dağıttıklarını, bunların çarşı esnafı tarafından himaye edildiğini ifade<br />
etmektedir. Bunun yanı sıra herkesin birbirine ikramda bulunduğunu anlatmaktadır.<br />
Dikkate değerdir ki Özerdem’in bu ifadeleri, çam mesiresinin kökenine dair yukarıda<br />
belirtilen dinî-kültürel öğelerle örtüşmektedir. Bu anlatımlardan anlaşıldığı kadarıyla<br />
Kırkağaç Çam Mesiresinin mazisinde, sivil toplumun öncülüğünde gerek Sarıkız’ı yâd<br />
etmek gerek yağmur duası için hayırlarla bir araya gelmek gerekse baharı karşılamak<br />
arzusu ve aksiyonu bulunmaktadır. Kırkağaç’taki dinî oluşumlarla ilgili bilgi veren<br />
önemli bir kaynak merhum Rahmi Eken’dir. 1942-1950 yılları arasında Kırkağaç<br />
Belediye Başkanlığı yapan Zühtü Eken’in kardeşi olan Rahmi Eken, Kırkağaç tarihi<br />
üzerine 1966 yılında kaleme aldığı yayımlanmamış notlarında ve hatıratında<br />
Kırkağaç’ta faal olan bazı dinî grupları şöyle anlatmaktadır;<br />
Kırkağaç’ta bu ilim müesselerinden (medreseler) başka Şıh (Şeyh) Talip İrşadî<br />
tarafından 1860’ta Uşşakî tarikatı, Hacı Abdullah Efendi tarafından Rufaî tarikatı,<br />
1854’te Ahmet Feyzi Efendi tarafından kurulup Buharalı Şıh Emin Efendi, Şıh Ataullah<br />
Efendi, Şıh Takımcı Mustafa Efendinin devam ettirdiği Kadirî tarikatı, Şıh Hacı<br />
Süleyman Efendinin kurduğu ve Karakaş Hocanın devam ettirdiği Nakşibendî tarikati<br />
ve zaviyeleri olmak üzere dört tarikat ve bir de münferit çalışan Bektaşî Küpeli İbrahim<br />
Dedenin Bektaşî tarikatı vardı.<br />
Rahmi Eken’in bu ifadeleri ile Özerdem’in, mesirenin tertiplenmesinde dinî<br />
oluşumları merkeze koyan ifadeleri örtüşmektedir. Bunun yanı sıra bu anlatımlar,<br />
Kırkağaç’ın tarihten bildiğimiz ‘medreseler şehri’ olma özelliği ile uyuşmaktadır. 7<br />
Nitekim 1896 yılında Kırkağaç’a gelip yirmi yedi ay görev yaptıktan sonra ayrılan<br />
Tireli hâkim Hüseyin Kâmil bey hatıralarında, şehirde pek çok medrese ve bu<br />
medreselerin öğrencilerinin varlığından bahsetmektedir (Artur, 1994: 40). Yine<br />
günümüz halk hafızasında, şehirde pek çok medrese bulunduğu, şehrin bir ilim irfan<br />
kenti olduğu ve bu konuda Anadolu’da Konya ile rekabet ettiği hatırlanmaktadır.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresinin, Türklerde her 6 Mayıs günü kutlanan Hıdrellez ile<br />
bir ilişkisinin olması kuvvetle muhtemeldir. Bununla beraber konumuzla ilgili olarak<br />
görüştüğümüz Kırkağaçlıların çoğunun bu ilişkiyi doğrular nitelikte bir ifadesi yoktur.<br />
Hıdrellez’in yörede pek bilinmediğini söyleyen vatandaşlar, yine büyüklerinden<br />
kendilerine böyle bir hafıza kalmadığını da belirtmektedirler. Bu mevzudaki şifahî<br />
kültürün Hıdrellez’i anmamasına rağmen her iki etkinlik arasında görülen bazı<br />
benzerlikler, Kırkağaç Çam Mesiresinin tarihî kökeninin Hıdrellez olabileceğini akla<br />
getirmektedir. Nitekim Türklerde görülen Hıdrellez kutlamalarının, genel olarak<br />
yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın (Sarıkız) yanında<br />
yapılması (Artun, 2), her iki etkinliğin hemen hemen aynı zamana denk gelen günlerde<br />
gerçekleşmesi, içeriklerinin baharı karşılama temalı olması gibi ortak özellikler,<br />
7 1313 (1897) yılında Kırkağaç’ta 26 medrese ve 6 dergâh olduğu Ali Cevad tarafından yazılmaktadır.<br />
Bkz., Ali Cevad, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314. Yine Selçuk Satı –<br />
Ümit Evran, Kırkağaç üzerine kaleme aldıkları kitapta, Osmanlı müelliflerinden birisi olan Mehmet<br />
Rıfat’a dayanarak Kırkağaç’ın makarr-ı ulemâ (âlimler başkenti) olduğunu kaydetmektedirler. Bkz., Ümit<br />
Evran – M. Selçuk Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, İzmir, 2000, s. 1.<br />
50
Kırkağaç Çam Mesiresinin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ancak<br />
muhtemelen, Çam Mesiresine ait yazımızda dile getirilen dinî uygulamaların halk<br />
tarafından revaç bulması ve baskın çıkması, akan zaman içinde Hıdrellez mefhumunun<br />
halk hafızasından silinmesine sebep olmuş olabilir. Bu sürecin yaşanmasında yine,<br />
mazide Çam Mesiresinin tertip edilmesinde rolü anlatılan dinî oluşumların, daha İslamî<br />
unsurları öne çıkarması ile gayriislamî öğeleri tasfiye etmesinin etken olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Umum halk hafızasında Çam ile Hıdrellez ilişkisinin silinmiş olmasına<br />
rağmen, gerek Rahmi Eken’in notlarında gerekse Kırkağaç tarih ve kültürüne büyük<br />
hizmetleri geçmiş olan Selçuk Satı ve Ümit Evran beylerin kaleme almış oldukları<br />
eserde, sırasıyla, bilhassa her sene Hıdrellez günlerinde ve Cuma tatillerinde 8 kadınlar<br />
ayrı erkekler ayrı olmak üzere iki hafta, iki defa çamlık mesiresi yapılır anlatımı ile<br />
Hıdrellez günlerinde eğlenceler yine çamlıkta yapılırdı anlatımı (Evran-Satı, 2000: 90),<br />
Kırkağaç Çam Mesiresinin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca Besim<br />
Alparslan’ın eserinde geçen, çama gelen aileler, bütçelerinin elverdiği her türlü<br />
yiyeceği yanlarında getirirlerdi. Yumurta dövüştürmek için soğan kabuğu ile<br />
renklendirilmiş kaynamış yumurta getirmek adeti vardı. .. Nişanlı kızlara oğlan evi<br />
tarafından çamda giymek için elbise, kumaş, ayakkabı gönderilmesi âdetine uyulurdu.<br />
Genç kızlar, etrafı örülü oturma yerlerinde günde 3-4 kez yeni elbise giyerek<br />
arkadaşlarıyla birlikte gezerlerdi. Bu elbise değiştirmeler beğeniye sunulma anlamı<br />
taşırdı ifadeleri, birer Hıdrellez geleneği olan yumurta dövüşü, 9 nişanlı hediyeleşmesi,<br />
kısmet açılması, 10 yiyeceklerin bollaşması gibi uygulama ve inanışlarla benzeyiş<br />
göstermektedir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi ile ilgili olarak, 1930 yılı öncesine dair olmak üzere<br />
ittifakla verilen bilgilerden biri de, kadınlar ayrı erkekler ayrı olmak üzere şeklindedir.<br />
Türk kültüründe Hıdrellezin anlatıldığı bir makalede geçen şu ifadeler ise sanki<br />
Kırkağaç Çam Mesiresini betimlemektedir; erkekler, kadınların, kızların yaptığı<br />
eğlencelere katılmazlar. Ayrı yerde otururlar. Hıdrellez günü genç, yaşlı mutlaka<br />
salıncakta sallanır. Bundan amaç günahlardan arınmadır (Artun, 3). Bu ifadelerde,<br />
hem dinî hem örfî gerekliliğin sonucu olarak sadece hemcinslerin bir arada eğlendiği<br />
bilgisinin yanı sıra, salıncak motifi de, mahiyeti değişmekle beraber Hıdrelleze dair bir<br />
uygulamanın Kırkağaç Çam Mesiresindeki bakiyesi olarak görülmektedir. Zira Besim<br />
Alparslan da geçen, aile grupları yakınlarındaki çamların dallarına salıncaklar<br />
kurarlardı ifadesi, her iki etkinlik arasındaki salıncak ortak paydasını, daha genel<br />
manada Türklerin rahat zamanlarında, kırsalda buldukları ağaçlara hemen salıncaklar<br />
kurmasını açıklayan tarihî – örfî bilgiler olmaktadır. Yine Satı ve Evran’ın, çocuğu<br />
olmayan çiftler çamda çadır kurup gecelerler. Çünkü Sarıkız'ın himmetiyle çocukları<br />
olacağına inanırlar. Keza çocuğu olmayan hanımların Sarıkız'ın mezar toprağını<br />
eşeleyip buldukları bir küçük hayvanı yine aynı amaçla yedikleri bilinir. Sarıkız'la ilgili<br />
bu inançların kökeninde Türklerin Orta Asya'daki yaşam ve inançlarının izlerini bulmak<br />
8 Rahmi Eken’in Cuma tatilinden söz etmesi, 1935 yılı öncesinden bahsettiğini gösterir. Rahmi Eken’in<br />
notlarını, tarafımıza temin eden Azmi Cusuntaş’a teşekkür ederiz.<br />
9 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa Melam, 1960’ta Gelenbe’den Kırkağaç’a geldiğini ve<br />
Hıdrelleze denk gelirse Çam’da yumurta boyadıklarını ifade etmektedir. Bu ifadedeki denk geliş, resmî<br />
kurumların Çam için belirledikleri tarihle ilgilidir.<br />
10 Bu konuda Evran –Satı, Nitekim birçok ailenin temeline ilk harç Çam’da konulmuştur bilgisini verirler.<br />
Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s. 189.<br />
51
mümkündür 11 şeklindeki anlatımlarında geçen Çam’a özgü inanç yapısı, Türklerdeki<br />
Hıdrellez inanışları arasında da yer almaktadır.<br />
Bu durumda, günümüzde yaşanmakta olan Çam Mesiresinin kökeninin esasen<br />
Hıdrellez olduğunu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinî oluşumların hayır ve dua<br />
tertibi gibi organizasyon konularında devreye girmesi ile mahiyet değiştirdiğini<br />
söyleyebiliriz.<br />
Çam Mesiresi ile ilgili olarak halk arasında öne sürülen, dört-beş asırlık<br />
şeklindeki sözler rivayet olmaktan öteye gitmez. Bununla beraber hemen her Türk<br />
köyünün bir kenarında Hıdrellez kutlandığını hesap edersek, bu iddianın mantıken<br />
gerçek olabileceğini düşünebiliriz. Ne var ki bu konuyla ilgili itimat edebildiğimiz<br />
şifahî kültür, bizi ancak 19. yüzyılın sonlarına kadar götürebilmektedir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresinin akan süreç içinde mahiyet değiştirdiğini ifade<br />
etmiştik. Söz konusu mesirenin 1930’larla 12 birlikte yeni bir formata inkılâp ettiğini<br />
görüyoruz. Bu format inkılâbının sebebini belirtmeden önce, Çam Mesiresine yönelik<br />
mezkûr yıllardan öncesi için ittifakla zikredilen ve sosyal doku ile alakalı olan bazı<br />
mühim özelliklere dair alıntılar yapacağız;<br />
İlk olarak, önceki satırlarda da başvurduğumuz 1931 Kırkağaç doğumlu Hasan<br />
Hüseyin Özerdem’in, Anne babamdan dinleyip hatırladığıma göre Çam, iki gün<br />
olurmuş. Bir gün erkekler bir gün kadınlar olurmuş. Lokma ve gözleme hayırlarının<br />
yapıldığını anlattıklarını da hatırlıyorum. 1940’larda kızlar ve erkekler süslenip Çam’a<br />
gidince, anne babalar toplu olarak, ‘Çam böyle değildi’ şeklinde söylenmişlerdi. Daha<br />
sonra Öveçli’den gelip güneye giden yol hattında, Çam’ın üst tarafı erkeklerin alt tarafı<br />
kadınların kullanımına tahsis edilmiş. Benim delikanlılık zamanımda, mutaassıp aileler<br />
Çam karışık olduğu için gitmezlerdi. Çamlar arasına ip gerilirdi. Yaygı atılırdı.<br />
Kadınlar orada otururlardı. Sonradan önünde oturmaya başladılar. Kimi mutaassıp<br />
aileler Çam’ın en altını ve yolun altını kullanırlardı ifadeleri ile merhum Rahmi<br />
Eken’in, erkeklere ait günlerde kadınların, kadınlara ait günlerde de erkeklerin<br />
Çamlık’a girmesi zabıtaca yasaklanırdı tarzındaki anlatımı, 1930’lu yıllarla beraber<br />
Kırkağaç sosyal dokusunun, Çam örneğinde görüldüğü üzere değiştiğini ortaya<br />
koymaktadır. Bu değişimde kuşkusuz, Cumhuriyet dönemiyle birlikte medreselerin,<br />
tekke ve zaviyelerin kapatılması, bu süreçte tarikat tarzı dinî oluşumların sosyal<br />
hayattan tasfiye edilmesi, dönemin fikriyatı gereği daha modern hayat tarzının ikame<br />
edilmesi çalışmaları önemli etken olmuştur. Böylece Kırkağaç Çam’ı ikinci büyük<br />
değişimini yaşamıştır. Bundan sonraki süreçte, sivil toplumun boşalttığı alanı, belediye<br />
başta olmak üzere resmî kurumlar dolduracaktır. Nitekim merhum Rahmi Eken,<br />
13<br />
Çamlık’ın Soma’dan Kırkağaç Belediye’sine geçmesinden sonra, zaman içinde orman<br />
içinde yollar açıldığını, su ve elektrik şebekesi tesis edildiğini, havuzlar ve gazinolar<br />
yaptırılarak halkın istifade edebileceği bir hale getirildiğini aktarmaktadır. Bu bilgileri<br />
doğrular nitelikte, 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, çocukluk günlerinden hatırladığı<br />
kadarıyla Çam’a gelen insan çok azdı. Günübirlik gelinirdi. Kalınacak yerin etrafı<br />
çevrilirdi. Çadırlar yoktu. Herhangi bir faaliyet yoktu. Yalnız 5-10 tane bisikletin kiraya<br />
11 Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s. 45. Evran ve Satı, Orta Asya’daki yaşam ve<br />
inançlarının izleri derken, esasen Hıdrellez’e atıfta bulunmaktadırlar.<br />
12 Evran –Satı da, 1930’larla değişimin başladığını yazarlar. Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze<br />
Kırkağaç, s. 44.<br />
13 1999-2009 yılları arasında İl Genel Meclisi Üyeliği yapmış olan Öveçli köylü Ahmet Ok, Çamlığın<br />
1942 yılında Kırkağaç’a geçtiğini ifade etmiştir.<br />
52
verildiğini anımsıyorum. Hayır yapıldığını hatırlamıyorum. Sadece piknik şeklinde<br />
yeme içme yapılırdı. Su ve tuvalet hizmeti bulunmuyordu. 14 Resmiyetten uzaktı. Bir nevi<br />
toplu piknik mevsimiydi. 1940’lı yılların sonlarına doğru Çam hareketlenmeye başladı.<br />
İtfaiye su getirirdi. Babaeskili Dünya Şampiyonu pehlivanın da katıldığı pehlivan<br />
güreşleri gerçekleştirildi. Özerdem de yaklaşık aynı yıllar için, Yağlı güreş yapıldı.<br />
İlkokuldayken Gönenli Kara Hüseyin geldi. Tekirdağlı Hüseyin ile güreşti. Senelerce<br />
devam etti. Cemiyetlere gelir sağlıyordu. Jandarmadan yardım alınıyordu. Bilet<br />
kesiliyordu bilgilerini aktarır. Bu bilgi aynı zamanda, Çam’ın şenlendirilmesinde sivil<br />
toplum ve kamu kurumlarının işbirliğine bir misal teşkil etmektedir.<br />
Çam’a katılımı arttırmak amacıyla, 1940’lı yıllarda ve sonrasında İzmir<br />
Basmane İstasyonundan özel bir tren (Avizo) kaldırıldığını, bu trenin Çam’a özel olmak<br />
üzere Çam hizasında oluşturulan geçici bir istasyonda durduğunu görüşme yaptığımız<br />
vatandaşlar belirtmişlerdir. Bu trenin yolcularının bando ve oyunlar eşliğinde resmî<br />
zevat tarafından karşılandığını aktaran vatandaşlar, belediyenin gelen misafirleri Çam’a<br />
nakletmek için araziye bir yol açtığını, bu yolun da hâlâ İzmir Yolu olarak bilindiğini<br />
15<br />
söylemişlerdir.<br />
1950’den sonra Çam’da, tiyatro denilen büyük çadırlar görülmeye başlanmıştır.<br />
1940 doğumlu olan İlyaslarlı İzzeddin Akhisar, gençliğimde Çam sarhoş yatağıydı.<br />
Çadır içlerinde köçekler oynatırlardı. İki tane olan o büyük çadırlara tiyatro denirdi.<br />
Onlar panayır panayır gezen pavyonculardı. Kasnak atılırdı, sigara alınırdı. Bul kupayı<br />
al parayı oynatırlardı. Bu yüzden aileler gitmezlerdi ifadeleri, Çam’ın 1950’lerle<br />
beraber başlayan ve uzun yıllar devam eden yeni yüzüne işaret etmektedir. Aynı şekilde<br />
Özerdem de, gençliğinde tiyatroların serbest olduğunu, son 15-20 yıl içinde kalktığını<br />
ifade etmektedir. Bu tiyatrolarla ilgili olarak Erdoğan Aytan, Çam’da tiyatro vardı.<br />
Çam’da içki yasaklandı. Davullar zurnalar rezillik olurdu. Bu yönden iyi oldu<br />
demektedir. Çam’ın büründüğü bu yeni yüz, 16 bazı ailelerin Çam’dan uzaklaşmasına<br />
sebep olmuştur. Gerçekten bugün hâlâ, mazisinde görülen söz konusu uygulamalar<br />
dolayısıyla, Kırkağaç’ın belli bir kesiminde Çam’a karşı olan soğuk tavır devam<br />
etmektedir. Bu durumu, Kırkağaç Yurt Sesi Gazetesi sahibi Erdem Altaşlı, halk<br />
arasında söylenen, Hacı oldu, Çam’a gitmez sözü ile gayet açık bir şekilde<br />
aktarmaktadır. Bunun yanı sıra bir tekerleme olarak nakledilen, Çam yolları çamur<br />
oldu, Gözlemeler hamur oldu, Koca karılar gâvur oldu (Evran-Satı, 2000: 45) söyleyişi<br />
dikkate değerdir. Evran ve Satı, bu maninin hemen her dönem Çam’da yağan<br />
yağmurlardan sonra söylendiğini belirtir. Bu yağmurlarla ilgili olarak pek çok<br />
Kırkağaçlı tarafından sık sık dile getirilen, pislikleri yıkamak için illa sağanak yağmur<br />
14 Rahmi Eken, 1950’lerde Çam’daki su sıkıntısının giderildiğini belirtir. Özerdem, Belediye Başkanı<br />
Nazım Paksoy döneminde (1950-1954), Çam’ın dışına Keçili derenin kenarlarına 3-4 tane tuvalet<br />
yaptırıldığı bilgisini verir.<br />
15 Özerdem, İzmir trenini Belediye Başkanı Celal İçöz’ün (1923-1938) başlattığını söylemektedir. İzmir<br />
treninden, Evran-Satı ve Besim Alparslan da eserlerinde bahsetmektedirler.<br />
16 Çiftlik Köylü Mehmet Dürmüş, çocukluğumda çama hiç gitmedim. Bir kere oraya süt götürmeye<br />
gittim. Kırkağaç halkı öküz arabasını, beygir arabasını koşar, çoluk çocuk çama giderlerdi. Orada<br />
gözleme vs. yapıp birbirlerine ikram ederlerdi. Günübirlikti. 1950’den sonra çadırlar kuruldu, pislikler<br />
başladı ifadelerini kullanmaktadır.<br />
53
yağardı. Hatta sadece Çam alanına yağardı. Çam hemen dağılırdı sözleri Çam’ın bir<br />
dönemine olan tepkiyi göstermektedir. 17<br />
Çam’da ağaçlar arasına ip gererek etrafını örtülerle kapatma uygulaması,<br />
muhtemelen kadın - erkek şeklindeki uygulamanın kaldırılmasından sonra, ailelerin<br />
geliştirdiği sütre amaçlı bir pratikti. 18 Bu pratik, derli toplu çadırların tercih edilmeye<br />
başlanmasıyla azalsa da günümüzde kullanılmaya devam etmektedir. Bu konuda<br />
sıhhiyeci Mustafa Melam, eskiden çadır kurmazlardı. Ben şeker çuvalından çadır<br />
yaptım. Benden görerek çoğaldı. ‘Sıhhiyeci çadır yapmış’ lafı türedi. Sonra ben daha iyi<br />
çadır yaptım. Hanımla 10-15 gün kalırdık. ‘Sıhhiyeci yine çadırını kurdu’ derlerdi.<br />
Hazır çadırlar hevesi arttırdı. Bu ifadelerinde Mustafa Melam, Çam’da çadır âdetini<br />
kendisinin başlattığını iddia etmektedir. Bu iddiayı sorduğumuz Hasan Hüseyin<br />
Özerdem ve Erdoğan Aytan, tam olarak bilmemekle beraber doğru olabileceğini ifade<br />
etmişlerdir. Kırkağaç Çam Mesiresinde, sınaî çadırlaşmanın başlaması ise Özerdem’in<br />
zikrine göre, 1964-65’te kurulan İzcilik Binası’nın halka çadır kiralamaya başlaması,<br />
askeriyenin çadır temin etmesi ve subay ailelerine Çam’ın üst kısmında çadırlar<br />
kurulması ile gerçekleşmiştir. Bundan sonra 1970’i takip eden yıllardan bugüne kadar<br />
artarak devam etmiş ve bugünkü manzarasına ulaşmıştır.<br />
Tarihî her konuda olduğu gibi Kırkağaç Çam Mesiresinin tarihlendirilmesinde<br />
de yazılı ve görsel kaynaklar esas öneme sahiptir. Bununla beraber elimizde bu yönden<br />
yeterli belge bulunmamaktadır. Kırkağaç’ta çıkan ilk gazete olan ‘Kalender’ (1908) ve<br />
sonrasında çıkan ‘Feryad’ gazetelerine (Evran-Satı, 2000: 29), Millî Kütüphaneler,<br />
Beyazıt Kütüphanesi ve Millet Kütüphanesi gibi Osmanlı Alfabesi ile çıkan gazete<br />
koleksiyonlarına sahip olan kütüphanelerde tesadüf edilememiştir. Bu gazetelerin bir<br />
nüshasına dahi ulaşmak, Kırkağaç tarih ve kültürü için büyük hizmet olacaktır. Özel<br />
koleksiyonlarda yahut şahsımızın ulaşamadığı kütüphanelerde olması muhtemeldir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresine dair bilgi bulabileceğimiz eserlerden biri de,<br />
yukarıdaki satırlarda bahsedilen Tireli Hüseyin Kâmil beyin hatıralarıdır. 1896’da<br />
Kırkağaç’a gelen ve yirmi yedi ay Kırkağaç’ta görev yapan Hâkim H. Kâmil bey,<br />
hatıralarında Kırkağaç günlerinden de bahsetmiştir. Söz konusu bahislerde,<br />
Kırkağaç’tan Sultan Abdülhamit’in sarayına haftada iki sandık kavun gittiği, Kırkağaç<br />
ovasında üzüm, tütün ve zeytin yetiştirildiği, konak ve köşklerin olduğu şeklinde ayrıntı<br />
sayılabilecek bilgileri veren H. Kâmil bey Çam’dan ise hiç bahsetmemektedir. Onun bu<br />
bahsetmeyişi, o zaman için bir Çam Mesiresinin olmadığı anlamına gelmez. Bununla<br />
beraber söz konusu etkinliğin, Kırkağaç sosyal hayatında günümüzdeki kadar etkin<br />
olmadığı manasına gelebilir. Nitekim Çam’ın, yazımızda takdim etmeye çalıştığımız o<br />
günlerdeki (1896–1897) yapısı göz önüne alındığında, Anadolu’nun başka beldelerinde<br />
de tesadüf edilebilecek niteliğinden ötürü, dışarıdan gelen hâkim H. Kâmil beyin<br />
dikkatini çekmemiş olması muhtemeldir.<br />
Kırkağaç Çam’ı ile ilgili olarak elimizde bulunan bir materyal çeşidi de<br />
fotoğraflardır. Bu fotoğraflara mevcut Belediye Başkanı Sayın Yaşar İsmail Gedüz’ün<br />
ilgileri sonucu belediye bünyesinde ulaştık. Söz konusu eski Kırkağaç fotoğrafları<br />
içinde, Çam’da çekilmiş olan birinin arkasına ‘Mayıs 1935’ tarihi düşülmüştü. Bu<br />
17 Mustafa Melam, tiyatro ve alkol gibi durumlar dolayısıyla muhafazakâr ailelerde Çam’a gitmeme<br />
eğilimi görüldüğünü aktarmaktadır.<br />
18 Nitekim 1957 Kayadibi doğumlu Hüseyin Karadeniz bu konuda, Çam’a gidildiği zaman hanımlar bir<br />
gökyüzünü görürdü. Çadır önünde oturmak yoktu. Kırkağaç insanı mutaassıptır demektedir.<br />
54
fotoğraf ve diğerleri, Çam Mesiresinin, yazımızda tahlil ettiğimiz 1930’lardaki<br />
değişimini yansıtmaktadır. 19<br />
Kırkağaç Çam Mesiresine dair bilgi bulunabilecek bir eser de, 1930 yılında<br />
Manisa Valiliği tarafından bastırılmış olan, Manisa ve ilçeleri tanıtım kitabıdır. Bu<br />
kitaba Kırkağaç Kaymakamı Sayın Ali Sırmalı’nın ilgileri ile ulaştık. Ancak söz konusu<br />
kitabın gerek Kırkağaç gerekse Soma başlıklarında, Çam etkinliği ile ilgili herhangi bir<br />
bahis yer almamıştır. Kanaatimizce yine bunun sebebi, Kırkağaç’ta halk tarafından icra<br />
edilmekte olan mevzu bahis mesirenin, Manisa’nın sair yerlerindeki Hıdrellezler yahut<br />
hafta sonu kır etkinliklerinden herhangi biri gibi telakki edilmiş olmasıdır. Bu meyanda<br />
Osmanlı harfli matbuat yıllarında, Manisa’da çıkan gazetelerde de Kırkağaç Çam<br />
Mesiresinin söz konusu edilmesi düşük bir ihtimal olarak görülmektedir. Nitekim<br />
tarafımızdan görülen 1341/1925 tarihli iki adet ‘Manisa’ isimli gazetede ve 1926 tarihli<br />
bir adet ‘Manisa Yeni Yurt’ isimli gazete nüshasında konumuzla ilgili bir habere<br />
tesadüf edilmemiştir.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi ile ilgili olarak Kırkağaç yerel basınında ulaşabildiğimiz<br />
en erken kayıt, 3 Ekim 1956 tarihli, 200. sayılı Kırkağaç Postası gazetesinde 20 yer<br />
almaktadır. Bu gazetenin ondan fazla sayısı Kırkağaç Belediyesi eski başkanlarından<br />
Sayın Rıza Kayadipli (1999–2009) tarafından muhafaza edilmiş ve teksir edilerek<br />
Kırkağaç Belediyesi Yazı İşleri Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Bu sayede eriştiğimiz<br />
gazetenin 200. sayısında, Belediye Meclis kararı sonucu, Çam Mesiresi ile birlikte<br />
yapılan hayvan panayırının Çam’dan ayrılarak ekim ayında yapılmasına dair haber yer<br />
almıştır.<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi ve Kırkağaç’la ilgili olarak, son yarım asrın düzenli ve<br />
belgeli şekilde takip edilebilmesi ise ‘Yurt Sesi’ gazetesi sayesinde mümkün<br />
olmaktadır. 1960 yılında Mehmet Kamoy tarafından yayın hayatına başlayan gazete,<br />
günümüzde Erdem Altaşlı’nın sahipliğinde yoluna devam etmektedir. Bu gazete ile<br />
ilgili olarak anılması gereken en önemli husus ise şüphesiz, söz konusu gazetenin<br />
hemen bütün sayılarının yıl yıl ciltlenerek muhafaza edilmiş olmasıdır. Bu sayede<br />
Kırkağaç’ın yarım asra uzanan tarihi aydınlanmakta ve ilgililerin hizmetine<br />
sunulmaktadır. Bununla beraber söz konusu ciltlerin bugüne kadar fotoğraflama ya da<br />
başka bir usulle teknolojik muhafaza ortamına taşınmamış olması, olası bir yangın<br />
sonucu yok olmakla karşı karşıya bulunması, Kırkağaç tarih ve kültürü için muhtemel<br />
büyük bir kaybın işaretçisi olmaktadır. Bu münasebetle ilgililerin ve yetkililerin, gazete<br />
sahibi ile temasa geçerek ‘şehir hafızası’na sahip çıkmaları acil, mühim bir hizmet<br />
olacaktır.<br />
1960’tan sonra takip edilebilen Yurt Sesi gazetenin nüshalarında, her Nisan ve<br />
Mayıs ayı, Çam haberlerine konu olmaktadır. Söz konusu haberlerde, görsel yetersizlik<br />
aşikârdır. Haber içerikleri ise yaklaşmakta olan Çam Mesiresinden haber vermekte,<br />
hazırlıkların yapıldığı ifade edilmekte, bu yıl daha bir coşkuyla yaşanacağı, herhangi bir<br />
resmî merci belirtilmeden kaydedilmektedir. Bunun yanı sıra, Çam etkinliğinin devam<br />
ettiği, nihayetlendiği, yaşanan asayiş ve zabıta vakaları nakledilmektedir. 21 Mesela 4<br />
Nisan 1961 günü çıkan bir haberde, kaymakamın düzenleme çalışmalarına nezaret ettiği<br />
19 Yazımızın sonundaki Ekler kısmında fotoğraflar görülebilir.<br />
20 Rıza Yasav tarafından ilk sayısı 5 Temmuz 1955’te çıkarılan bu gazete, daha sonraki yıllarda yayın<br />
hayatına Şimşek adıyla Soma’da devam etmiştir. Bkz., Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s.<br />
29.<br />
21 Yazımızın Ekler kısmında, bazı haberlerle ilgili görseller bulunmaktadır.<br />
55
yazmaktadır. 1961 yılı mesiresi için, sekiz sayı üst üste, ‘hiçbir yerde emsali<br />
bulunmayan’ atfı ile ‘başlayacaktır’ ilanı yer almış ve yine aynı yıl katılımı arttırmak<br />
amacıyla, ‘Çamlık Mesiresinin ilan ve reklâmları dağıtılmaya başlandı’ haberi<br />
verilmiştir. 2 Mayıs 1961 tarihinde, ‘Çam İzmir Treni Saat Tarifesi’ verilmiştir. 1961<br />
yılı Çam Mesiresine Vali bey teşrif etmiştir. Aynı yıl, ‘Çamlıktaki Hadiseler’ başlığı<br />
altında 3 polisiye olaya ve zabıta haberlerine yer verilmiştir. 9 Mayıs 1967 tarihli bir<br />
haberde geçen, ‘Çam Mesiresinde bir çadırda kumar oynarken suçüstü yakalandılar’<br />
bilgisi, Çam Mesiresinin yazımızda anlattığımız değişimlerine ve evrelerine bir örnek<br />
olmaktadır. Mesirenin cazibesini ve coşkusunu arttırmak amacıyla, 1966’da<br />
Demirci’den, 1967’de Savaştepe ve Manisa’dan folklor ekipleri getirilmiştir. Yine<br />
1967’de Manisa Tümen Bandosu halka konser vermiştir. Aynı şekilde 1930’lardan<br />
başlamak üzere Kırkağaç’ta oluşturulan bando pek çok yıl Çam’da konserler<br />
vermiştir. 22 Haberlerde, Sarıkız’a ya da Hıdrelleze dair bir atıf bulunmamaktadır. Zira<br />
geçen zaman içinde, birbirleriyle bağlantılı olan her iki motiften biri önemini yitirmiş,<br />
diğeri unutulmuştur. 23<br />
Sonuç<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi, şifahî kültüre göre 19. asrın sonlarına tarihlenir. Rahmi<br />
Eken’in ifadelerinde geçen, Çam’a Rumların katılması, Cuma tatili ifadesi, günümüzde<br />
80’li yaşlarında olan insanların ana-baba ve daha büyüklerinden yaptığı nakiller,<br />
kolaylıkla bu görüşü savunmamızı sağlar. Daha da ötesi, bu nevi toplumsal hareketler<br />
birden bire başlamazlar. Maziden gelişip büyüyerek intikal ederler. Bu münasebetle<br />
Kırkağaç Çam Mesiresi daha eskiye bağlanır. Kanaatimizce Kırkağaç Çam Mesiresi,<br />
kuvvetle muhtemel asırlar önce bir Hıdrellez kutlaması olarak başlamıştır. Uzun süre<br />
böyle devam eden mesire, Kırkağaç medrese kültürünün ve 19. asrın ikinci yarısından<br />
itibaren şehirde teşekkül eden ve Çam’da öncülüğü ele alan tarikatların etkisi ile<br />
Hıdrelleze dair bazı inanışlardan sıyrılarak daha dinî bir hüviyet kazanmıştır. Bu durum<br />
1930’lara kadar sürmüş, bu dönemde gerçekleştirilen laik uygulamalar ve tarikatların<br />
tasfiyesi, Çam Mesiresinin yeniden mahiyet değiştirmesini netice vermiştir. Devam<br />
eden yıllarda, resmî kurumların daha çok müdahil olmaya başladığı ve alt yapı<br />
sorunlarını çözmeye çalıştığı görülür. Bunun yanı sıra, mesirenin şenlendirilmesi<br />
amacıyla şehir içinden ve dışından değişik organizasyonların etkinliklere dâhil edilmesi,<br />
Çam’ın yeni bir yüze bürünmesine sebep olmuştur. Bu yeni yüz, toplumun önemli bir<br />
kısmını Çam’dan uzaklaştırmıştır. Bu evrenin önemli bir sonucu, Sarıkız örfî-dinî<br />
motifinin de unutulması olmuştur. Son çeyrek asra girildiğinde ise, halkta makes<br />
bulmayan ve yadsınan söz konusu faaliyetlerin ve o Çam manzarasının ortadan<br />
kalkması, mesirede son süreci başlatmıştır. Günümüzde hemen her kesimin katıldığı<br />
Çam Mesiresi, özellikle son 30 yılda hazır çadırların devreye girmesi sonucu hâsıl olan<br />
câzibe ile büyük bir katılım ivmesi kazanmıştır. Bu yönüyle Kırkağaç Çam Mesiresi,<br />
22 Özerdem, Belediye Başkanı Celal İçöz (1923-1938) tarafından tam tekmil bir bandonun kurulduğunu<br />
ifade etmektedir. Aynı şekilde Rahmi Eken, 18 parçadan müteşekkil belediye bandosu kurulmuştur<br />
bilgisini verir. Evran-Satı, 1925 yılından itibaren Türk Ocağı Bando takımının var olduğunu ve çevre<br />
beldeler ile İzmir 9 Eylül kutlamalarına gittiklerini yazmaktadırlar. Bkz., Evran-Satı, Geçmişten<br />
Günümüze Kırkağaç, s. 30.<br />
23 Bununla beraber Selçuk Satı, telefonla yaptığımız görüşmede, 1940’larda Sarıkız’ın başında dua<br />
edildiğini ve lokma dağıtıldığını ifade etmiştir. Bunun yanı sıra müşahhas bir örnek olmak üzere Rıza<br />
Kayadipli, 2006 yılında 100 yaşınayken ölen babaannesinin, Çam Mesiresine Sarıkız’ı ziyaret ederek<br />
başladığını belirtmektedir.<br />
56
mevzuumuzu tasrih etmek amacıyla kıyaslayacak olursak, gerek Toroslar Yörük<br />
Şenliklerinden gerekse Kuzey Anadolu Yayla Şenliklerinden daha hacimli bir halk<br />
hareketi özelliği göstermektedir.<br />
57
Kaynaklar<br />
Ali Cevad Bey, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314.<br />
Alparslan, Besim, Dünden Bugüne Kırkağaç, İstanbul, 2001.<br />
Artun, Erman, ‘Türk Halk Kültüründe Hıdrellez’, http://turkoloji.cu.edu.tr/<br />
HALKBILIM/turk_halk_kulturunde _hidrellez.pdf<br />
Ertur, Esat K., Tamu Yelleri, Ankara, 1994.<br />
Evran, Ümit – Satı, M. Selçuk, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, İzmir, 2000.<br />
Metin, Celal, ‘Sözlü Tarih ve Türkiye’deki Gelişimi’, Türk Kültürü, S. 469, (Mayıs<br />
2002), s. 288-298.<br />
Sözlü Tarih Kaynakları<br />
Mustafa Melam, 1926 doğumlu, 27 ve 29 Haziran 2012 tarihlerinde görüşülmüştür.<br />
Hasan Hüseyin Özerdem, 1931 doğumlu, 05 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />
Erdoğan Aytan, 1936 doğumlu, 03 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />
Mehmet Dürmüş, 1927 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />
İzzeddin Akhisar, 1940 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />
Rıza Kayadipli, 1956 doğumlu, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />
Ahmet Ok, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />
Azmi Cusuntaş, 1946 doğumlu, 14 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />
Hüseyin Karadeniz, 1957 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />
Erdem Altaşlı, 1970 doğumlu, Temmuz 2012’nin muhtelif günlerinde görüşülmüştür.<br />
Ömer Bilir, 1973 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />
58
Ekler<br />
Çam, Mayıs 1935<br />
Çam, 1930’lu yıllar<br />
59
Çam, 1930’lu yıllar<br />
Çam, 1930’lu yıllar<br />
60
Çam, 1930’lu yıllar<br />
Çam, 1930’lu yıllar<br />
61
Çam’da Süleyman Demirel ve eşi, 17 Eylül 1967<br />
Kırkağaç Postası Gazetesi, 03 Ekim 1956<br />
62
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 18 Nisan 1961<br />
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 02 Mayıs 1961<br />
63
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 09 Mayıs 1967<br />
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1963<br />
64
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1964<br />
Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 08 Mayıs 1964<br />
65
Çam 2012<br />
Çam 2012<br />
66
MANİSA / KIRKAĞAÇ RÜZGÂR POTANSİYELİNİN İNCELENMESİ<br />
N. Sinan KÖKSAL<br />
Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği Bölümü, MANİSA<br />
Özet<br />
Kullanılabilir fosil kaynakların azalması ve enerji ihtiyacının sürekli artması ile yenilenebilir<br />
enerji kaynaklarının günümüzdeki önemi artmaktadır. Rüzgâr enerjisi temiz ve yenilenebilir<br />
enerji kaynaklarından biridir.<br />
Bu çalışmada, rüzgâr enerjisi ve Türkiye’deki rüzgâr enerji santralleri hakkında bilgi<br />
verilmiştir. Ege bölgesi ve Manisa’daki rüzgâr enerji potansiyeli araştırılmıştır. Türkiye<br />
rüzgâr haritaları incelendiğinde, Kırkağaç ilçesinde de bu potansiyelin mevcut olduğu<br />
görülmüştür. Sonuç olarak, rüzgâr enerjisinin avantajlarından yararlanmak için tesis sayısının<br />
artması gerektiği anlaşılmaktadır.<br />
Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir Enerji, Rüzgâr enerjisi, Manisa<br />
Abstract<br />
THE INVESTIGATION OF WIND POTENTIAL IN KIRKAGAC / MANİSA<br />
Importance of renewable energy sources is increasing continuously with the reduction in the<br />
available fossil fuel resources and increasing demand for energy. The wind energy is one of<br />
clean and renewable energy sources.<br />
In this study, information is provided on wind energy and wind power plants in Turkey. Wind<br />
energy potential in Aegean region and Manisa was investigated. Studying the wind map of<br />
Turkey shows that there is wind energy potential also in Kırkağaç district. As a result, it<br />
seems that the number of wind power plants should increase in order to take the advantage of<br />
wind power.<br />
Keywords: Renewable energy, Wind energy, Manisa<br />
67
GİRİŞ<br />
Enerji üretimi sanayileşen toplumlarda kalkınmanın temel gereksinimlerinden biridir. Bu<br />
üretim ve tüketime bağlı olarak, hava, su ve toprak kirlenmesi gibi etkileri oluşmaktadır. Fosil<br />
yakıtların kısıtlı kullanım sürelerinin olmasından ve yenilenebilir enerjiler, çevreye karşı<br />
duyarlı ve sürdürülebilir enerji sistemleri olduğundan önemi artmaktadır.<br />
Günümüzde, endüstrileşmiş ülkeler, enerjilerinin yaklaşık %65’lik kısmını fosil yakıtlardan<br />
elde etmektedirler. Yapılan araştırmalar, gelişmiş ülkelerin 2030’a kadar dünya enerji<br />
üretiminin %50’sini gerçekleştireceğini belirtmektedir. Bu ülkeler, enerji üretiminde %65<br />
oranında fosil yakıt kullanımına devam ettikleri takdirde hava kirliliğinde artışın büyük<br />
düzeyde devam edeceği, dünya üzerinde sera etkisinin artacağı ve ayrıca petrol fiyatlarının da<br />
kaynakların azalması ile hızla yükseleceği bilinmektedir [1].<br />
Rüzgar enerjisinin olumlu yönleri; atmosferde serbest olarak bulunur, yenilenebilir ve temiz<br />
bir enerji kaynağıdır, çevre dostudur. Kaynağı güvenilirdir, tükenme ve zamanla fiyat artma<br />
riski yoktur. Maliyeti günümüz güç santralarıyla rekabet edebilecek düzeye gelmiştir. Bakım<br />
ve işletme maliyetleri düşük ve kolaydır. Rüzgar enerji santralleri; toplam santral sahasının<br />
%1'ini işgal ederler. Geri kalan kısım tarımsal ve hayvansal faaliyetler için kullanılabilir.<br />
Yakıt maliyeti yoktur, büyük ölçüde yerli kaynak kullanımı olacağından, ithale dayalı diğer<br />
fosil yakıtların (doğal gaz ve ikincil ithal kömür ve petrol ürünleri) hemen tümüne karşı temin<br />
güvenliği avantajına sahiptir. İthal kömür her ne kadar temiz olarak kabul edilse de karbon<br />
dioksit ve az oranda da diğer kirleticilerin üretimine neden olmaktadır. Buna karşın<br />
yenilenebilir enerji kaynaklarının atmosferik emisyonları yok denecek kadar az olacağından<br />
kirliliğe sebep olmayacak ve sera etkisi azalacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları, dağlık<br />
yöreler gibi kırsal ve gelişmemiş alanlarda iş ve altyapı imkanları sayesinde sosyo-ekonomik<br />
gelişmeye katkıda bulunabilecektir. Olumsuz yönleri ise; ilk yatırım maliyetleri yüksektir,<br />
kapasite faktörü düşüktür (% 25-40 arasında), kesintili bir enerji kaynağıdır, yenilenebilir<br />
enerji kaynakları projelerinin işletmeleri daha ucuz olmakla beraber ilk yatırım maliyetleri<br />
fosil kaynaklı teknolojilere göre daha yüksektir [2, 3].<br />
Fosil esaslı enerji kaynakları sera gazlarının (CO 2 , SO 2 ve NO x ) oluşumuna sebebiyet<br />
verirler. Atmosferdeki CO 2 oranı sanayi çağı öncesine göre şimdiden %25 artmış ve 2050<br />
yılında iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Günümüzde CO 2 emisyonunun yaklaşık 6<br />
milyar ton olduğu söylenmektedir. Ayrıca, SO 2 ve NO x gibi asit gazlarının emisyonu<br />
kullanılan yakıtın kalitesine ve yakma ile filtreleme sistemine göre değişmekle beraber<br />
bölgesel asit yağmurlarına neden olmaktadır.<br />
Avrupa Birliği (AB) 2020 yılına kadar hedef olarak toplam sera gazı miktarını %20<br />
azaltacağını ifade etmektedir. Bu çerçevede 2020 yılı kişi başı sera gazı emisyon miktarının<br />
8,8 ton CO 2 eşdeğerine ulaşacağı hesaplanmaktadır. AB adaylık sürecinde bulunan Türkiye,<br />
AB'nin hedef yılı olan 2020 yılına kadar kalkınmasını her yıl yaklaşık %7.5 oranında<br />
artırdığını varsayarsak, kişi başı toplam emisyon miktarında yapabileceği maksimum azaltma<br />
önlemleri ile her yıl %6 oranında artacağını kabullendiğimizde 2020 yılı itibariyle Türkiye'nin<br />
yaklaşık 8,8-9,0 ton CO 2 eşdeğerine ulaşacağı hesaplanmaktadır. Bu durumda 2025 yılından<br />
itibaren AB azaltım takvimi ile paralel gitmesi hedeflenmektedir. Ayrıca, AB Komisyonu<br />
küresel iklim değişikliğiyle mücadele için yenilenebilir enerjinin toplam tüketimde halen<br />
yüzde 8,5 olan payının 2020 yılına kadar ortalamada yüzde 20'ye yükseltileceğini<br />
bildirmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre; sera gazı emisyonları sonucu<br />
68
dünyada 2050 yılına kadar 2 milyar insan sel felaketi tehdidi altında (günümüzde 1 milyar<br />
insan ) yaşayacak ve tarım alanlarının da %10'nu yok olacaktır.<br />
Dünyadaki ülkelerin bu enerjinin aktif kullanılmasında Almanya, kısa sürede hedef belirlemiş<br />
ve 2050 de enerjilerinin %50'sini bu şekilde elde etmeyi planlamaktadır. Japonya da Almanya<br />
ile benzerlik göstermektedir. 2020'de Avrupa'nın hedefi enerjinin %20'sini rüzgardan<br />
karşılamak olarak açıklanmıştır [2].<br />
Rüzgardan sağlanacak güç, rüzgar hızının küpü ve kullanılacak rüzgar türbininin rotor<br />
süpürme alanı ile doğru orantılıdır. Güç elde etmede önemli bir faktör rüzgar hızı, yerden<br />
yükseldikçe logaritmik olarak artış göstermektedir. Rüzgar santralinden elde edilebilecek güç,<br />
kullanılan türbin sayısı ve türbin büyüklüğü ile sınırlı kalmaktadır. Bu rüzgar enerjisinden<br />
yararlanma imkanının olabileceği varsayımıyla 8 MW/km 2 üretim kapasitesi ile 240.000 GW<br />
kurulu güce sahip olunacağı hesaplanmaktadır. Ülkemizde, rüzgar enerjisi yatırımı ilk olarak<br />
1998 yılında Çeşme’de gerçekleştirilmiştir (8,7 MW). 2000 yılı içinde ise sadece 10,2<br />
MW’lık bir yatırım Bozcaada’da yapılmıştır.<br />
Türkiye rüzgar yönünden çok zengin bir ülke olup (rüzgar potansiyelimizin Almanya'nın 7,<br />
Danimarka'nın 5, İspanya'nın da 2 katı) ve bu rüzgarın enerjiye çevrilmesi halinde her<br />
anlamda büyük kazançlar elde edilebilecektir [1, 3-5]. Rüzgâr türbinleri rüzgâr enerjisini<br />
elektrik enerjisine çevirmektedir. Rüzgâr türbini telekomünikasyon sistemleri gibi sistemlerin<br />
ve konutların elektrik ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Örnek olarak rüzgar türbinleri Şekil 1’de<br />
verilmiştir.<br />
Şekil 1. Rüzgâr türbinleri [6]<br />
Türkiye’nin en çok rüzgar alan bölgeleri Türkiye rüzgar atlasına göre Marmara, Güneydoğu<br />
Anadolu ve Ege bölgesidir (Tablo 1).<br />
Tablo 1. Türkiye’nin değişik bölgelerinde rüzgar enerji potansiyeli [7]<br />
Bölge<br />
Yıllık ortalama Yıllık ortalama<br />
rüzgar hızı (m/s) rüzgar yoğunluğu (W/m 2 )<br />
Marmara Bölgesi 3,29 51,91<br />
Ege 2,65 23,47<br />
Akdeniz 2,45 21,36<br />
İç Anadolu 2,46 20,14<br />
Karadeniz 2,38 21,31<br />
Doğu Anadolu 2,12 13,19<br />
Güneydoğu Anadolu 2,69 29,33<br />
Ortalama 2,58 25,82<br />
69
Türkiye'de yer seviyesinden 50 metre yükseklikte ve 7,5 m/s üzeri rüzgar hızlarına sahip<br />
alanlarda kilometrekare başına 5 MW gücünde rüzgar santralı kurulabileceği kabul edilmiştir.<br />
Bu kabuller ışığında Türkiye rüzgar enerjisi potansiyeli 48.000 MW olarak belirlenmiştir. Bu<br />
potansiyele karşılık gelen toplam alan Türkiye yüz ölçümünün %1,30'una denk gelmektedir.<br />
Rüzgar enerjisi santralleri 3 m/sn’den itibaren elektrik üretmeye başlar. 25 m/sn’lik rüzgar<br />
hızına kadar elektrik üretmeye devam eder. Türkiye’nin rüzgar haritası incelendiğinde<br />
ülkemizin en az rüzgar alan yerlerinin dahi 3 m/sn daha fazla rüzgar aldığı görülmektedir.<br />
Türkiye Rüzgar Enerjisi hakkındaki önemli çalışmalardan biri de rüzgar enerjisi atlasıdır. EİE,<br />
DMİ ile işbirliği yaparak rüzgar enerji kaynağının değerlendirilmesine ve planlamalarına<br />
referans oluşturmak, rüzgar enerji dönüşüm sistemlerine uygun olan yerleri belirlemek<br />
amacıyla Türkiye'nin Rüzgar Atlasını hazırlamıştır. Rüzgar Enerjisi Atlası rüzgar enerjisi<br />
çalışması yapacak firmalara kılavuz niteliğindedir. Atlas rüzgar ölçüm verileri, arazi<br />
pürüzlülük bilgileri, yakın çevresel engel bilgileri ve harita bilgileri (topografya) açısından<br />
özenle hazırlanmıştır. Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nden temin edilmektedir.<br />
Şekil 2. Türkiye rüzgâr atlası<br />
Bir bölgenin rüzgar enerjisi potansiyelinin belirlenmesinde, ham verilerin işlenmesi yoluyla<br />
elde edilmiş olan istatistiksel veriler kullanılır. Bu amaçla kullanılan istatistiksel metotlar<br />
arasında en yaygın kullanılan iki tanesi Rayleigh ve Weibull dağılımlarıdır.<br />
70
Şekil 3. Rüzgar potansiyeli dağılım haritası (10 m)<br />
Manisa ili durumu son verilere [8] göre incelendiğinde, işletmedeki RES’lerin illere göre<br />
kurulu güç dağılımında Balıkesir’den hemen sonra geldiği görülmektedir (Şekil 4). Burada<br />
mevcut potansiyelin uygun olduğu ve değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir.<br />
71
Şekil 4. İşletmedeki RES’lerin illere göre dağılımı [8]<br />
Manisa ili rüzgar potansiyelini araştırılma sonucunda mevcut veriler ve verimli olarak<br />
kullanılabilecek bölgeler şekillerle gösterilmiştir (Şekil 5–Şekil 8).<br />
Şekil 5. Manisa rüzgâr hız dağılımı (50 m yükseklik için)<br />
72
Ekonomik RES yatırımı için 7 m/s veya üzerinde rüzgar hızı gerekmektedir.<br />
Şekil 6. Kapasite faktörü<br />
Ekonomik RES yatırımı için %35 veya üzerinde kapasite faktörü gerekmektedir.<br />
Şekil 7. Rüzgar Santralı Kurulabilecek Alanlar<br />
Gri renkli alanlara rüzgar santralı kurulamayacağı kabul edilmiştir.<br />
73
Şekil 8. Enerji nakil hatları ve trafo merkezleri<br />
Tablo 2. Manisa iline kurulabilecek rüzgar enerjisi santralı güç kapasitesi<br />
Uygulamada kullanılabilecek rüzgar türbin sistemlerinde;<br />
Bir ev için kullanılabilecek rüzgar türbin gücü yıllık tüketilen elektrik miktarına bağlı olarak<br />
1-20 kW arasında değişmektedir. Kurulacak alandaki yıllık ortalama rüzgar hızına, türbinin<br />
güç eğrisine ve evin yıllık kWh olarak enerji ihtiyacına uygun bir rüzgar türbininin seçilmesi.<br />
Kurulum, işletim ve bakım maliyelerinin en az olması gibi faktörler de dikkate alınır.<br />
250 m uzaklıktaki bir rüzgar türbinin gürültü seviyesi 45 dB(A)'dır. Küçük rüzgar<br />
türbinlerinin gürültü seviyesi ise klimaların gürültü seviyesinden daha azdır. Şekil 9’da çeşitli<br />
aletlerin çıkardığı gürültü seviyeleri ile rüzgar türbinin gürültü seviyesi verilmektedir.<br />
74
Şekil 9. Gürültü seviyeleri [9]<br />
Küçük bir rüzgar türbinin kW başına ilk yatırım maliyeti 2000 $ ve 8000 $ arasında<br />
değişmektedir. Bu tür sistemlerin yıllık işletme maliyetleri ise ilk yatırım maliyetinin % 0.01-<br />
0.05 olarak alınmaktadır. Ayrıca rüzgar enerjisi santrallerinin gün içerisinde 24 saat boyunca<br />
kapasitesi kadar üretim yaptığı hesaba katılırsa 1 kwa’lık bir rüzgar enerjisi santrali 20<br />
KWA’nın üzerinde elektrik üretmektedir. Rüzgar enerjisi santralinin sürekli elektrik üretmesi<br />
birim başına üretim maliyetini de düşürmektedir. Rüzgar enerjisinin 1 kwa başına ortalama<br />
üretimi 4-5 cent/kwa olarak maliyetli olduğu kabul edilmektedir [9].<br />
Küçük rüzgar türbin sistemleri şebeke bağlantılı (grid-connected) veya bağımsız (tek başınastand-alone)<br />
olarak çalışırlar.<br />
1-Şebekeye Bağlı Sistemler: Bir rüzgar santralı oluşturmak üzere birbirine yakın kurulan bir<br />
veya birden fazla türbinden oluşan sistemlerdir. Bu sistemler için Enerji Piyasası Düzenleme<br />
Kurumundan (EPDK) lisans alınması gerekmektedir (Şekil 10). Ayrıntılı bilgi<br />
www.epdk.org.tr adresinden alınabilir. Rüzgardan elektrik enerjisi üretimi ile ilgili tüm<br />
mevzuat, www.epdk.gov.tr , www.teiaş.gov.tr ve www.tedaş.gov.tr adreslerinden temin<br />
edilebilir.<br />
Şekil 10. Şebeke bağlantılı sistem<br />
75
2- Yalnız Başına (Stand Alone) Sistemler: Bu uygulamada şebekeye hiç enerji vermeden bir<br />
veya bir kaç yük beslenir. Tarımsal amaçlı su pompalama, ürünlerin kurutulması veya<br />
soğutulması, ısıtıcıların işletimi, su arıtma, havalandırma işlemleri ve küçük çapta konutların<br />
elektrik ihtiyacının karşılanması için kullanılır (Şekil 11).<br />
Şekil 11. Şebekeden bağımsız sistem<br />
3-Küçük “Hibrit” Güneş ve Rüzgar Elektrik Sistemleri<br />
Bu uygulamlarda küçük rüzgar elektrik sistemleri diğer enerji üreten sistemlerle de birlikte<br />
(küçük güneş elektrik sistemleri ve hibrid güç sistemleri) kullanılabilir. Hibrid rüzgar enerji<br />
sistemleri evler, çiftlikler ve iletim hattından uzak bölgelere uygulanabilir (Şekil 12).<br />
SONUÇ<br />
Şekil 12. Bir hibrit sistemi (rüzgar ve güneş enerjisi)<br />
Manisa ili rüzgar verileri incelendiğinde potansiyelin varlığı ve özellikle de Kırkağaç ilçesi<br />
dahilinde uygun yatırım bölgelerinin olduğu görülmektedir. Mevcut rüzgar santralleri<br />
uygulamalarının bu bölgede yoğun olarak başladığı ve bölge de potansiyelin olduğu<br />
görülmektedir. Çevreye olumlu katkıları olması ve tarım alanlarına zarar vermemesi ve<br />
kullanım amacına göre değişebilmesi gibi avantajlarından dolayı enerji üretiminde bu<br />
sistemler öncelikli olarak kullanılabilir.<br />
76
Kaynaklar<br />
1. Sestoa, E. Casale, C., 1998, Exploitation Of Wind As An Energy Source To Meet The<br />
World's Electricity Demand, Journal of Wind Engineering and Industrial Aerodynamics, Vol.<br />
74-76, P. 375-387<br />
2. http://www.yegm.gov.tr/<br />
3. Altuntaşoğlu, Z., 2011, Türkiye'de Rüzgâr Enerjisi, Mevcut Durum, Sorunlar, Mühendis ve<br />
Makine, Sayı:617 s. 56-63<br />
4. Global Wind Statistics,<br />
www.gwec.net/fileadmin/documents/Publications/GWEC_PRstats_02-02-2011_final.pdf<br />
5. http://www.tureb.com.tr,<br />
6. Çivi C, Köksal N.S. 2011, Rüzgar Türbinlerinde Oluşan Hasarların İncelenmesi, CBÜ<br />
Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi, Cilt: 2 Sayı:16, S.45-56<br />
7. Elektrik İşleri Etüt İdaresi, 1986, Rüzgar Enerjisi, Elektrik İşleri Etütİdaresi Genel<br />
Müdürlüğü, Ankara.<br />
8. TURSAT 2012, Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu.<br />
9. AWEA Small Wind Turbine Global Market Study 2008<br />
77
KIRKAĞAÇ AAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 2012, KIRKAĞAÇ<br />
DÜNYA’DA KAVUN TİCARETİ VE KIRKAĞAÇ KAVUNU’NUN HOLLANDA’YA<br />
İHRACATINDA ÇOKLU TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİNİN ANALİZİ<br />
Didem Çavuşoğlu ¹<br />
Öğr. Gör. Celal Bayar Üniversitesi, Kırkağaç MYO, Lojistik Bölümü,<br />
didem.cavusoglu@cbu.edu.tr<br />
ÖZET<br />
Bu çalışmanın amacı en büyük ticaret ortağımız AB’de yer alan dünyada en fazla kavun<br />
ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için<br />
frigorifik tırlara alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık<br />
seçeneklerini incelemektir. Bu kapsamda çalışmada sırasıyla lojistik ve ulaştırma fonksiyonu,<br />
çoklu taşımacılık kavramı, gıda ürünleri için çoklu taşımacılık seçenekleri, Dünyada kavun<br />
üretimi ve ticareti, Türkiye’de kavun üretimi ve ticareti, Manisa-Hollanda taşıma hattı çoklu<br />
taşımacılık seçenekleri analizi ele alınmıştır. Yapılan analizin ardından süre ve maiyet<br />
açısından en uygun seçenek/seçenekler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın<br />
bulgularına dayanarak Manisa-Hollanda taşıma hattında süre açısından en iyi seçeneğin<br />
karayolu, maliyet açısından ise karayolu+denizyolu seçeneğinin olduğu sonucuna varılmıştır.<br />
Anahtar Kavramlar; Dünya’da Kavun Ticareti, Kırkağaç Kavunu İhracatı, Kavun<br />
İhracatında Çoklu Taşımacılık Seçenekleri.<br />
ABSTRACT<br />
WORLD MELON TRADE AND ANALISE OF MULTIPLE TRANSPORTATION<br />
OPTIONS FOR KIRKAĞAÇ MELON’S EXPORT TO HOLLAND<br />
The main objective of this study is to present current situation of melon trade in the World<br />
and in Turkey and to analise multiple transportation options for Kırkağaç Melon's export to<br />
the Netherlands that it is likely to be the target market. The multiple Transportation options<br />
are analyzed through time, cost and risk. In this study respectively, the concept of logistics<br />
and its tarnsportation function, concept of multimodal transportation, transporatation options<br />
for food products, current status of melon trade in the World and Turkey and lastly<br />
multimodal transportation options for Kırkağaç melon is examined. To do this a thorough<br />
literature review was conducted and the relevant persons involved in such exportation were<br />
interviewed. Based on the result it is conluded that, in terms of time the highway option is the<br />
best option, but in terms of cost the road + shipping option is the best option for Manisa-<br />
Netherlands transportation line.<br />
Key words; World Melon Trade, Kırkağaç Melon Exports, Multiple Transportation Options<br />
for Melon’s Exportation.<br />
78
1. GİRİŞ<br />
Dünyada küreselleşmenin ve tüketimin arttığı ve buna bağlı olarak da ticaretin yoğunlaştığı<br />
bir ortamda rekabet edebilmek tedarik zincirlerinin iyi yönetilmesine bağlıdır. Tedarik zinciri<br />
yönetimine bağlı olarak lojistik hizmetlerin de önemi artmıştır. Lojistiğin faaliyet alanı<br />
önceleri ulaştırma ve depolama ile sınırlıyken, son yıllarda önemli bir biçimde değişmiştir ve<br />
günümüzde işletmelere rekabet avantajı sağlayan bir faktör olarak kabul edilmektedir.<br />
Modern lojistik uygulamalarının en önemli hedefleri müşteri memnuniyetini artırmak için<br />
maliyetleri düşürmek ve hızı arttırmaktır. Küresel rekabet sonucu mesafelerin ve taşınacak<br />
yük miktarının arttığı günümüzde firmalar rakiplerinden daha kısa sürede ve daha hızlı bir<br />
şekilde hedef pazarlara ürün ve hizmetlerini en hızlı bir şekilde, en düşük maliyetle ve<br />
hasarsız ulaştırmak zorundadırlar. Bu nedenle lojistiğin hala üzerinde en fazla durulan en<br />
önemli faaliyet alanı ulaştırma süreçleridir. Ulaştırma sistemleri Suyolu taşıması, Karayolu<br />
taşıması, Havayolu taşıması ve Demiryolu taşıması olmak üzere dört bölümde incelenebilir.<br />
Bu sistemlerin arasında Denizyolu ulaştırma sistemi dünyada en çok kullanılan ulaştırma<br />
sistemidir ve dünya üzerinde taşınan yüklerin yaklaşık %85’i deniz yolu ile taşınmaktadır.<br />
Tüm taşıma sistemlerinin birbirine karşı avantajları ve dezavantajları olduğu bilinmektedir.<br />
Bu nedenle, taşıma şekillerinin geçişli olarak birlikte en uygun biçimde kullanılması maliyet<br />
ve sürat açısından daha fazla avantaj sağlayacaktır. Bunun yolu geleneksel taşıma<br />
yöntemlerinin birlikte optimum kullanımına imkan veren “çoklu taşıma modeli”<br />
kullanılmasıdır.<br />
Türkiye’de denizyolu-karayolu, karayolu-demiryolu, Ro-La, RO-RO ve demiryolu-feribot<br />
kombinasyonları ile çoklu taşımacılık gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak Türkiye’nin<br />
Asya ve Avrupa arasındaki avantajlı konumu, dinamik demografik yapısı, büyümeye elverişli<br />
sektör dinamiklerine rağmen özellikle deniz ve demiryolu modlarını diğer modlara bağlayan<br />
çoklu taşımacılık kombinasyonlarında sahip olduğu potansiyeli kullandığı söylenemez.<br />
Diğer yandan Türkiye tarım potansiyeli olan bir ülkedir, dünyada üretilen 150’ye yakın<br />
meyve ve sebzenin 80’i ülkemizde ekonomik olarak hemen hemen her mevsimde ve her<br />
bölgede üretilmektedir. Türkiye dünyada Çin, Hindistan, ABD'den sonra 4. büyük üretici<br />
durumundadır. Türkiye’nin tarım sektörü başlıca ithalat ürünleri buğday, mısır ve pirinç iken<br />
ihracatında en büyük pay sırasıyla hububat, baklagil ve yağlı tohumlar ile yaş meyve sebze<br />
gruplarına aittir. Temel ihracat ürünlerini ise kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, fındık ve<br />
fındık ürünleri oluşturmaktadır.<br />
2010 yılı verilerine göre; 2010 yılında dünyada toplam yaş 965 milyon ton sebze, 609<br />
milyon ton meyve üretimi yapılmıştır. Türkiye’de ise 2010 yılında 25 milyon ton sebze ve<br />
yaklaşık 14 milyon ton meyve üretilmiştir. Ülkemizde üretilen 25 milyon ton sebzenin<br />
yaklaşık 1,6 milyon tonu Kavun üretimidir. Bu üretim miktarı ile Dünyada kavun üretiminde<br />
Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Ancak Türkiye’nin kavun ihracatı üretimine göre<br />
azdır; üretilen 1,6 milyon ton kavunun 9612 tonu ihraç edilmiştir ve Türkiye dünya kavun<br />
ihracatı sıralamasında 18. sırada yer almaktadır.<br />
Gıda sektöründe lojistik süreçler uzmanlık gerektiren bir lojistik alanı olarak<br />
değerlendirilmektedir; çünkü gözden kaçırılacak en küçük detay ürünlerin bozulmasına,<br />
mağazalarda rafların boş kalmasına veya tüketicinin sağlıksız ürün tüketmesine neden olabilir.<br />
Gıda Lojistiğinde taşıma, genellikle pazarlama kanalının maliyeti en yüksek faktörüdür ve yaş<br />
sebze meyvelerin çoğu karayolu ile taşınmaktadır. Frigorifik tırlar taze meyve sebze<br />
taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir. Bu çalışmada en büyük ticaret ortağımız<br />
AB’de yer alan ve dünyada en fazla kavun ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve<br />
Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için frigorifik tırlara alternatif farklı transit süreleri<br />
ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık seçenekleri incelenmiştir.<br />
79
2. ÇOKLU TAŞIMACILIK KAVRAMI<br />
Lojistiğin faaliyet alanı önceleri ulaştırma ve depolama ile sınırlıyken, son yıllarda önemli<br />
bir biçimde değişmiştir ve günümüzde işletmelere rekabet avantajı sağlayan bir faktör olarak<br />
kabul edilmektedir. Lojistiğin faaliyet alanı; “satın alma, dağıtım, stok yönetimi, sipariş<br />
yönetimi ve işleme, paketleme, parça ve hizmet desteği, üretim programlama, iadeler, talep<br />
tahmini, atıkların geri kazanılması ve imha edilmesi ve hatta müşteri hizmetlerini de içine<br />
alarak genişlemiştir” (Baki, 2004: 21).<br />
Modern lojistik uygulamalarının en önemli hedefleri müşteri memnuniyetini artırmak için<br />
maliyetleri düşürmek ve hızı arttırmaktır. Küresel rekabet sonucu mesafelerin ve taşınacak<br />
yük miktarının arttığı günümüzde firmalar rakiplerinden daha kısa sürede ve daha hızlı bir<br />
şekilde hedef pazarlara ürün ve hizmetlerini en hızlı bir şekilde, en düşük maliyetle ve<br />
hasarsız, ulaştırmak zorundadırlar. Bu nedenle lojistiğin hala üzerinde en fazla durulan en<br />
önemli faaliyet alanı ulaştırma süreçleridir. (Öztürk, 2010: 34).<br />
Ulaştırma, yolcuların ya da eşyanın, ulaşım araçları kullanılarak iki nokta arasında<br />
taşınması olarak tanımlanabilir. Uluslararası ticarette, üretilen bir ürünün alıcısına<br />
ulaştırılması hızlı ve mümkün olan en az maliyet ile ulaştırılması gerekmektedir. Alıcılarına<br />
uygun şartlarda ulaştırılmayan bir ürün değersizdir. Lojistik bir bütün olarak tedarikçiden<br />
tüketiciye yani hammaddelerin üretim yerlerinden oradan son üretim yerlerine ve son<br />
tüketiciye ulaşmasına kadar geçen hareket sürecidir. Ulaştırma sistemleri de bu süreçte<br />
kullanılan, yükleri tedarik zinciri boyunca zinciri oluşturan birimler arasında taşıyan<br />
sistemlerdir. Ürünün varış noktasına göre ve maliyetler göz önüne alınarak ulaştırma<br />
sistemleri arasında seçim yapılır. Bu sistemler;<br />
• Suyolu taşıması,<br />
• Karayolu taşıması,<br />
• Havayolu taşıması,<br />
• Demiryolu taşıması<br />
olarak dört bölümde incelenebilir. Denizyolu ulaştırma sistemi dünyada en çok kullanılan<br />
ulaştırma sistemidir ve dünya üzerinde taşınan yüklerin yaklaşık %85’i deniz yolu ile<br />
taşınmaktadır (Öztürk, 2010: 34-36)<br />
Tüm taşıma sistemlerinin birbirine karşı avantajları ve dezavantajları olduğu bilinmektedir.<br />
Bu nedenle, taşıma şekillerinin geçişli olarak birlikte en uygun biçimde kullanılması maliyet<br />
ve sürat açısından daha fazla avantaj sağlayacaktır. Bunun yolu geleneksel taşıma<br />
yöntemlerinin birlikte optimum kullanımına imkan veren “çoklu taşıma modeli”<br />
kullanılmasıdır (Çapar, 2010: 60)<br />
Küreselleşmeye paralel olarak büyüyen ulaşım sektörü, ekonomik ve sosyal gelişmeye<br />
olumlu katkısı olduğu gibi dğer yandan yenilenemeyen enerji kaynaklarının da ana tüketicisi<br />
durumundadır. Bu nedenle, ulaşım sistemleri arasında optimum dengeyi kurmak için<br />
ekonomik, sosyal ve çevresel nedenleri değerlendirirken sürrdürülebililiğinde göz önünde<br />
bulundurulması gerekmektedir.Ticaretin serbestleşmesi ve büyümesi ile birlikte ulaşım<br />
sektörü de büyümektedir. (Rota, UTİKAD, Mart 2012).<br />
Çoklu Taşımacılık sisteminin daha sürdürülebilir bir ulaştırma sistemi oluşturmak ve<br />
karayolu taşımacılığının üzerindeki bir takım olumsuzlukların asgari seviyeye indirme amacı<br />
bulunmaktadır. Örneğin bir tren katarıyla taşınan 900 ton yükün 30 TIR’la taşınması mümkün<br />
olup, 30 TIR’ın yaktığı yakıtın üçte biri ile aynı yük demiryoluyla taşınabilmektedir. Böylece,<br />
daha az enerji tüketimi dolayısıyla daha az çevre kirliliğine neden olarak ve daha düşük<br />
maliyette taşıma yapılabilmektedir (Ekin, http://www.turktrade.org.tr, Ekim 2011).<br />
80
Çok Modlu taşımacılığın son yıllarda tüm dünyada özellikle Amerika ve Avrupa’da<br />
gelişmesindeki etkenler aşağıdaki gibi sıralanabilir;<br />
• Konteynerizasyon ve ona bağlı olarak ortaya çıkan teknolojik gelişmeler,<br />
• Küresel rekabet sonucu uluslararası taşımacılığa artan talep ve dolayısıyla ulaşım<br />
maliyetlerinin minimizasyonunun gerekliliği,<br />
• Artan uluslararası rekabet ortamında ulaşımın hızlanmasının gerekliliği,<br />
• Karayolundaki trafik yoğunluğunun azaltılması gerekliliği ve<br />
• Çevreye duyarlılığın artması.<br />
Literatür incelendiğinde çok modlu taşımacılık için İntermodal taşımacılık, Multimodel<br />
taşımacılık, Kombine taşımacılık gibi çeşitli tanımlara rastlanmaktadır. Economic<br />
Commission for Europe (UN/ECE), the European Conference of Ministers of Transport<br />
(ECMT) ve European Commission (EC) tarafından hazırlanan “Terminology On Combined<br />
Transport” raporundan aşağıdaki tanımlara yer verilmiştir (UN, 2001: 16-18).<br />
Multimodal Taşımacılık:<br />
Yüklerin birden fazla taşıma sistemi kullanılarak taşınmasıdır.<br />
İntermodal Taşımacılık:<br />
Yüklerin tek ve aynı taşıma birimi veya modlar arasında içindeki yük elleçlenmeden iki<br />
veya daha fazla taşıma modu kullanan karayolu taşıma aracı ile taşınmasıdır. Fakat taşıma<br />
araçları ve taşıma türleri iki veya daha fazla olmaktadır. Bu taşıma türünde kapıdan kapıya<br />
taşımacılık zinciri içinde, yükün kendisi değil, içinde yükün olduğu taşıma birimi veya taşıma<br />
aracı (tır) elleçlenmektedir.<br />
Kombine Taşımacılık:<br />
İntermodal taşıma şeklindeki taşıma sürecinin büyük bölümünün demiryolu veya<br />
denizyolu ile yapılması, ilk ve son taşımalarda ise mümkün olduğunca kısa olarak karayolu<br />
sisteminin kullanıldığı sistem olarak tanımlanır.<br />
UNCTAD çoklu taşımacılığı, bir ülkede belirli bir çıkış yerinden malın, başka bir ülkede<br />
teslim yeri olarak belirtilen yere, çoklu taşıma kontratı ile çoklu taşıma operatörü<br />
sorumluluğunda, en az iki farklı taşıma şekli kullanılarak önceden anlaşılan tek bir fiyat ve<br />
fatura kapsamında taşınması olarak tanımlamaktadır.<br />
Tanım olarak “çoklu taşımacılık”, “intermodal taşımacılık” ve “kombine taşımacılık” farklı<br />
olmakla beraber anlam olarak birbirlerine yakındır.<br />
3. GIDA ÜRÜNLERİ İÇİN ÇOKLU TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİ<br />
Avrupa Birliği (AB) dünyanın en büyük ikinci sebze meyve ihracatçısı ve önde gelen<br />
ithalatçısıdır. Mevsim dışı ürünlere artan talep uzun mesafe taşımacılığı arttırmaktadır.<br />
Avrupa’da tüm taşımaların %44 ü karayolu ile yapılmaktadır (Eurostat 2006) yaş sebze<br />
meyvelerin çoğu karayolu ile taşınmaktadır. Toptancılar kapıdan kapıya taşıma hizmeti<br />
sağlaması ve esnekliği nedeniyle kamyon taşımacılığı tercih etmektedirler, ancak ana<br />
arterlerdeki yoğunluk, artan talep ve çevresel kaygılar bunun değişmesi gerektiğini<br />
göstermektedir. Çözüm tüm taşıma modlarının, karayolu, demiryolu, iç suyolları, ve kısa<br />
mesafeli deniz taşımacılığının, birlikte kullanılmasıdır (Garcia ve diğerleri, 2007;1)<br />
Genel olarak ulaştırma sistemlerinden karayolu taşımacılığı kapıdan kapıya aktarmasız<br />
teslimi sağladığı için tercih edilmektedir. Böylece malların yıpranması en az düzeyde<br />
81
gerçekleşmektedir. “Karayolu taşımacılığında alıcının istediği ve karayolunun olduğu her<br />
noktaya taşıma yapılabilmektedir. Karayolu ile daha düzenli ve sık sefer imkânı<br />
bulunmaktadır” (Kara ve diğerleri, 2007: 4; Çancı ve Erdal, 2003: 63). “Demiryolu<br />
taşımacılığı ise uzun mesafelerde ekonomik ve güvenli bir taşıma biçimidir. Deniz<br />
taşımacılığı bir defada çok fazla yük ulaştırması, güvenilir olması, sınır aşımı olmaması, mal<br />
kaybının minumum düzeyde olması nedeniyle dünyada en çok tercih edilen taşıma biçimidir”<br />
(Kara ve diğerleri, 2007: 4).<br />
Yaş meyve-sebze taşımacılığında, demiryolu ile taşımacılık, karayolu ile taşımacılığa<br />
kıyasla birim mal için daha ucuza mal olmakta ise de, çabuk bozulabilir meyve-sebze<br />
taşımacılığında tercih edilmemektedir. Zamanın uzun sürmesi ve ülkemizde geniş ve yaygın<br />
demiryolu ağının bulunmaması ve gerek yüklemeden önce ve gerekse boşaltmadan sonra<br />
tüketim merkezlerine malların ulaştırılması zorunluluğu bu sistemin tercih edilmemesine<br />
neden olmaktadır. İhracat açısından da ulaşım zamanının uzaması, yüklemede zaman kaybı ve<br />
ilave tesislerin gerekliliği, demiryolu ağının geçtiği ülkelere olan bağımlılık ve diğer benzeri<br />
faktörler bu çeşit taşıma sisteminin kullanılmasını sınırlamaktadır (Kara ve diğerleri, 2007: 4).<br />
Yaş meyve-sebze taşımacılığında demiryolu taşımacılığı için belirtilen bazı sakıncaların<br />
denizyolu taşımacılığı için de geçerlidir. Türkiye’ni denizyolu taşımacılığına coğrafi<br />
uygunluğu ve denizyolunun diğer taşımacılık sistemlerine kıyasla en düşük maliyetle<br />
yapılabiliyor olsada Meyve-sebze taşımacılığı için özel olarak yapılmış gemilerimizin varlığı<br />
çok sınırlıdır. Yüklemenin belirli limanlarda yapılabilmesi, yükleme süresinin uzunluğu,<br />
yüksek kapasitede yük taşıma zorunluluğu ve taşıma süresinin uzaması ancak sınırlı ülkeler<br />
ve bazı mallar için bu sistem kullanılabilmektedir. Deniz yolu, Rusya ve Avrupa ülkelerine<br />
yönelik yaş meyve-sebzenin Ro-Ro (deniz aracında kara taşıtı) ile taşınmasında da<br />
kullanılmaktadır. Diğer yandan, çok çabuk bozulabilen, fakat pazarlama açısından yüksek<br />
gelir getiren bazı mallar için ancak havayolu taşımacılığı da kullanılmaktadır (Kara ve<br />
diğerleri, 2007: 7).<br />
Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yaş meyve<br />
ve sebze taşımacılığında gerek iç pazarda ve gerekse ihracat açısından karayolu taşımacılığı<br />
daha çok kullanılmaktadır. Ülkemizdeki geniş frigorifik araç varlığı ile gerek Ortadoğu<br />
ülkelerine, gerekse Doğu Avrupa, Rusya ve BDT ülkelerine yapılan yaş meyve-sebze<br />
ihracatında karayolu taşımacılığının payı %75’tir ve bu oran her sene giderek artmaktadır<br />
(Kara ve diğerleri, 2007: 8).<br />
4. DÜNYADA KAVUN ÜRETİMİ VE TİCARETİ<br />
Dünyada üretimi yapılan belli başlı kavun tipleri aşağıdaki gibidir;<br />
(http://www.batem.gov.tr/urunler/sebzelerimiz/kavun/kavun.htm,Mayıs 2012)<br />
a. Cantaloupe veya Kokulu Kavunlar: Turuncu meyve etli ve ağlı tiptedir, Kuzey<br />
Amerika’ da popülerdir<br />
b. Casaba (Beyaz meyve etli) ve Honeydew (Yeşil meyve etli ) Kavunlar: Amerika,<br />
Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’ nın bazı bölgelerinde önemlidir.<br />
c. Galia Tip Kavunlar: Meyve eti yeşil, tamamen ağlı kavunlardır. Avrupa’ da<br />
popülerdir; Orta Doğu da Galia’ nın etkisindedir<br />
d. Japon Tip Kavunlar: Japonya’ da üretimi ve tüketimi yapılmaktadır<br />
e. Ananas Tip Kavunlar: Ananas tip kavunlar da Orta Doğu kökenlidir<br />
82
f. Fransız (Charentais) Tip Kavunlar: Fransa orijinli kavunlardır, Meyve eti turuncu<br />
renklidir, Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih edilir. Bugün Avrupa’ nın önemli<br />
bir kısmında da tercih edilir.<br />
g. İspanyol Tip Kavunlar: Bu tiplerin tamamı İspanya orijinlidir, Branco ve Yellow<br />
Canary, Güney Amerika ve Brezilya’da da bulunur.<br />
h. Türk Tipi Kavunlar: Yuva, Kırkağaç<br />
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organisation of the<br />
United Nations) FAOSTAT 2010 istatistiklerine göre Dünyada kavun üretiminde Tablo 1’de<br />
görüldüğü gibi 11,3 milyon ton ile Çin ilk sırada, ülkemiz ise 1,6 milyon ton üretimi ile ikinci<br />
sırada yer almaktadır.<br />
Tablo 1: Dünyada En Büyük 10 Kavun Üreticisi Ülke<br />
Rank Area Production (Int $1000) Flag Production (MT)<br />
1 China 1982773 * 11333747<br />
2 Turkey 207687 * 1611700<br />
3 Iran (Islamic Republic of) 242558 * 1317600<br />
4 Egypt 198223 * 1076770<br />
5 United States of America 169124 * 999800<br />
6 Spain 161468 * 926700<br />
7 India 164577 * 894000<br />
8 Italy 83898 * 666383<br />
9 Morocco 104435 * 567301<br />
10 Mexico 103400 * 561681<br />
FAOSTAT 2010 İstatistiklerine göre Dünya’da en fazla Kavun ithalatı yapan ülkeler<br />
aşağıdaki Tablo 2’de görüldüğü gibidir.<br />
Tablo 2: Dünya’da En Fazla Kavun İthal Eden 10 Ülke<br />
Ran Area Quantity Fla Value (1000 Fla Unit value<br />
1 United States of America 651155 295526 454<br />
2 EU(27)ex.int 331359 A 372958 A 1126<br />
3 Canada 156331 88716 567<br />
4 Netherlands 150595 165809 1101<br />
5 France 141331 157130 1112<br />
6 Russian Federation 139221 97088 697<br />
7 United Kingdom 137049 141605 1033<br />
8 Germany 106956 113178 1058<br />
9 Spain 64731 61027 943<br />
10 Portugal 43914 29499 672<br />
FAO 2010 raporuna göre Dünya’da Kavun İhracatına ilk 10 ülke Tablo 3 te görüldüğü gibi<br />
sırasıyla Guatemala, İspanya, Honduras, Amerka birleşik Devletleri, Brezilya, Kosta Rika,<br />
Meksika, Hollanda, Fas, Çin’dir, Türkiye 9612 ton ihracat ile 18. sırada yer almaktadır.<br />
83
Tablo 3: Dünya’da En Fazla Kavun İhraç Eden 10 Ülke<br />
Rank Area Quantity Flag Value (1000 Flag Unit value<br />
1 Guatemala 388884 123971 319<br />
2 Spain 363180 292236 805<br />
3 Honduras 203439 37283 183<br />
4 United States of America 202633 121253 598<br />
5 Brazil 183912 122095 664<br />
6 Costa Rica 148094 75659 511<br />
7 Mexico 141847 111654 787<br />
8 Netherlands 87508 102165 1167<br />
9 Morocco 55925 65634 1174<br />
10 China 44013 18301 416<br />
5. TÜRKİYE’DE KAVUN ÜRETİMİ VE TİCARETİ<br />
Türkiye; coğrafi konumu, üretime uygun verimli ve geniş tarım alanları, değişik bölgelerin<br />
ekolojik farklılıkları sayesinde meyve ve sebzelerin iyi koşullarda ve kaliteli olarak<br />
yetişebildiği nadir ülkelerden biridir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün<br />
2010 yılı verilerine göre; 2010 yılında dünyada toplam yaş 965 milyon ton sebze, 609 milyon<br />
ton meyve üretimi yapılmıştır. Türkiye’de 2010 yılında 25 milyon ton sebze ve yaklaşık 14<br />
milyon ton meyve üretilmiştir. Ülkemizde üretilen 25 milyon ton sebzenin yaklaşık 1,6<br />
milton tonu Kavun üretimidir. 2009 yılında Türkiye’nin kavun ihracatı ise 9612 tondur.<br />
(http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx, 05.05.12)<br />
Ülkemiz kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Dünya toplam kavun üretimi içinde<br />
Türkiye, Çinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü<br />
(FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 1,611,700 ton kavun üretilmiştir.<br />
Üretimin en fazla gerçekleştiği ilk üç bölge sırası ile İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu<br />
Anadoludur. Manisa ili toplam üretimi;125,000 tondur, Manisa ili içindeki Kırkağaç ilçesinin<br />
rolü büyüktür. Ülkemizde kavun genelde iç piyasa için üretilmektedir. Ancak son yillarda iç<br />
piyasa yanında Avrupa ülkeleri ve Orta Doğu ülkelerine ihraç edilmeye de başlanmıştır<br />
(www.kirkagackavunlari.com, 15.05.12).<br />
“Kavunun olgun meyveleri taze olarak tüketilmelerinin yanında değişik şekillerde (reçel,<br />
pasta, dondurma, meyve suyu, meyveli yoğurt, meyve salatası, çorba yapımı, parfümeride ve<br />
turşu yapımında) değerlendirilmektedir” (www.kirkagackavunlari.com, 15.05.12) .<br />
6. MANİSA/KIRKAĞAÇ –HOLANDA/EINDHOVEN TAŞIMA HATTI ÇOKLU<br />
TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİNDE LOJİSRİK MALİYETLERİN ANALİZİ<br />
Hollanda’da Dışişleri bakanlığının 2011’de hazırladığı Hollanda’da kavun tüketimi ve<br />
ticareti ile ilgili hazırladığı rapora göre;<br />
• 2010’da Hollanda’da 68000 ton kavun tüketilmiştir.<br />
• Hollanda’da kavun üretilmediği için tüketilen ve diğer ülkelere ihraç edilen kavun<br />
tamamen ithal edilmektedir.<br />
• Holanda AB’de en büyük kavun ithalatçısı ülkedir.<br />
84
• 2010’da 152000 ton kavun ithal edilmiştir.<br />
• Hollanda tüm dünyadan kavun ithal etmektedir ancak ithalatın %37’si Brezilya %21<br />
ise Costa Rica’dan gerçekleştirilmektedir.<br />
• Hollanda ithal ettiği kavunun %58’ini başta Almanya (%39) ve İngiltere (%10) olmak<br />
üzere diğer Avrupa ülkelerine ihraç etmektedir.<br />
• 2010’da ithal edilen kavunun ithalat fiyatı €0,70/kg’dır.<br />
Frigorifik tırlar taze meyve sebze taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir. Bu<br />
çalışmada en büyük ticaret ortağımız AB’de yer alan ve dünyada en fazla kavun ithal eden<br />
ülkeler sıralamasında Amerika ve Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için frigorifik<br />
tırlara alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık seçenekleri<br />
incelenmiştir.<br />
AB’deki en büyük kavun ithalatçısı olarak Holanda’ya Manisa’nın Kırkağaç ilçesinden<br />
kavun ihraç edileceğini varsayarak çoklu taşımacılık seçeneklerinin analizi aşağıda belirtilen<br />
varsayımlar doğrultusunda tablo 20’ de yapılmıştır.<br />
Varsayımlar;<br />
• Destinasyon: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eindoven<br />
• 1 TEU =1 Trailer = 20 ton kavun<br />
• 1€=2,25 TL ve 1$=1,80 TL<br />
• Navlun ve transit süre bilgileri varsayımlar dahilinde Haziran 2012'de uluslar arası<br />
taşımacılık firmalarından alınmıştır.<br />
85
Tablo 4: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eındoven Taşıma Hattı Çoklu Taşımacılık Seçeneklerinde Lojistik Süreçlerin Analizi<br />
Yapılan<br />
Süre<br />
Maliy<br />
Riskler<br />
Önlem<br />
İşlem<br />
et<br />
Tohumun<br />
ekilmesi,<br />
ürünün<br />
yetişmesi<br />
Kavunun<br />
tarladan<br />
toplanması<br />
100<br />
gün<br />
6<br />
saat<br />
(6<br />
kişi)<br />
5000<br />
TL<br />
(25kr/<br />
kg)<br />
150<br />
TL<br />
•<br />
imlenme ve çıkış problemleri<br />
•<br />
etişme süresince hastalık ve zararlılar<br />
•<br />
oğal zararlar (Yüksek sıcaklıklar vb...)<br />
•<br />
azla olgun, bozuk ya da olgunlaşmamış ürünlerin toplanması,<br />
•<br />
asat edildikten sonra ürünlerin doğrudan güneş aldıkları bir yerde<br />
bırakılması<br />
•<br />
ertifikalı tohum kullanımı<br />
•<br />
ilinçli ve tecrübeli çiftçiler ile çalışma<br />
•<br />
irkaç hafta aralı ekimlerle bitki gelişiminin hassas dönemlerinde<br />
(çiçeklenme vb.) olabilecek zararlarda bütün ürünü kaybetmemek.<br />
•<br />
ecrübeli personel ile çalışmak<br />
•<br />
asatın sabah erken ya da akşam geç saatlerde yapılması daha<br />
uygundur.<br />
Kavunun<br />
Römorklar<br />
a konması<br />
Kavunun<br />
tarlada/dep<br />
oda<br />
kasalara<br />
konması<br />
ve<br />
paletlere<br />
konması<br />
2<br />
saat<br />
(4<br />
kişi)<br />
8<br />
saat<br />
(10<br />
kişi)<br />
100<br />
TL<br />
(trakt<br />
ör+2<br />
römor<br />
k)<br />
100<br />
TL<br />
(işçili<br />
k)<br />
250<br />
TL<br />
•<br />
urma ve çarpmalar neticesinde ezilme ve çatlamaların olması<br />
•<br />
irbirlerine ve diğer yüzeylere çarpmaları, sürtünmeleri,<br />
•<br />
asaların çok büyük olması, kavunların birbirlerini ezmesi<br />
•<br />
ecrübeli personel ile çalışmak<br />
•<br />
emini düz ve yan kapakları hasar görmemiş bakımlı römorkların<br />
kullanılması.<br />
•<br />
Gerekirse saman çuvalları ile zarar verme ihtimali bulunan yerlerin<br />
desteklenmesi.<br />
•<br />
Uygun kasalar/ambalajlar kullanılmalı<br />
•<br />
Kasalar küçük olmalı en fazla iki sıra kavun üst üste konmalı.<br />
86
Kasaların<br />
tırlara<br />
yüklenmes<br />
i<br />
2<br />
saat<br />
(2<br />
forkl<br />
ift)<br />
200<br />
TL<br />
•<br />
aletlerin optimum yüklenmemesi, ürünlerin paletten devrilmesi,<br />
ürününün, kasaların/ambalajın, paletlerin zarar görmesi<br />
•<br />
öşeli palet kullanılmalı, kasalar/karton kutular dengeli<br />
yerleştirilmeli<br />
Yapılan<br />
Süre<br />
Maliy<br />
Riskler<br />
Önlem<br />
İşlem<br />
et<br />
Alternatif<br />
1<br />
Karayolu<br />
Kırkağaç-<br />
Eindoven<br />
5-6<br />
gün<br />
8100<br />
TL<br />
(€360<br />
0)<br />
•<br />
racın içinde paletlerin devrilmesi, ürünlerin zarar görmesi<br />
•<br />
rünlerin hepsinin havanladırmadan yararlanmaması<br />
•<br />
panzet (şekil 23), sabitleme tokası (şekil 24.) ve hava yastıkları<br />
(şekil 25, şekil 26) ile paletleri sabitlemek<br />
•<br />
abitlemeyi hava kanallarını kapatmayacak şekilde yapmak<br />
Alternatif<br />
2<br />
RORO<br />
Kırkağaç-<br />
Eindhoven<br />
Kırkağaç-<br />
Çeşme-<br />
Trieste-<br />
Eindhoven<br />
Alternatif<br />
3<br />
Karayolu-<br />
Denizyolu<br />
-Karayolu<br />
Kırkağaç-<br />
Eindhoven<br />
Line 1;<br />
SEAGO<br />
Kırkağaç-<br />
Aliağa-<br />
Felixstowe<br />
-<br />
7-8<br />
gün<br />
22<br />
gün<br />
8100<br />
TL<br />
(€360<br />
0)*<br />
5910<br />
TL<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
87
Roterdam-<br />
Eindhoven<br />
Alternatif<br />
4<br />
Karayolu-<br />
Denizyolu<br />
-Karayolu<br />
Kırkağaç-<br />
Eindhoven<br />
2 Line<br />
2;HAPAG<br />
Kırkağaç-<br />
İzmir(Alsa<br />
ncak)-<br />
Antwerb-<br />
Eindhoven<br />
Alternatif<br />
5<br />
Karayolu-<br />
Havayolu-<br />
Karayolu<br />
Manisa-<br />
İzmir-<br />
İstanbul-<br />
Amsterda<br />
m-<br />
Eindhoven<br />
11<br />
gün<br />
2<br />
gün<br />
7133<br />
TL<br />
61508<br />
TL<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
Alternatif 1'deki ile aynı<br />
* Frigorifik araç olmayıp normal araçlarda Ro-Ro karayoluna göre daha az maliyetli olabilir, ancak frigo tırlar seyahat boyunca motoru<br />
çalıştırmak zorunda olduklarından maliyet farkı neredeyse yok gibidir. Frigorifik yüklerde RoRo ne zaman ne de maliyet açısından avantajlı<br />
olmadığından sadece mecburi durumlarda (geçiş izinlerinin olmaması, geçiş belgesi ücretleri arttığında vs gibi) tercih edilebilir.<br />
88
7. SONUÇ<br />
Sağlıklı yaşam trendi ile Dünya’da ve ülkemizde meyve ve sebze tüketimi genel olarak<br />
artış eğilimi göstermektedir. Türkiye tarım potansiyeli olan bir ülkedir, dünyada Çin,<br />
Hindistan, ABD'den sonra 4. büyük üretici durumundadır. Ancak Türkiye’nin bu<br />
potansiyelini yeterince kullanabildiği söylenemez.<br />
Bunda Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı Avrupa Birliği ülkelerinin yıllardan beri kendi<br />
ülke üreticilerini çeşitli kota ve politikalarla ithal edilmiş meyve ve sebzelerden korumasının<br />
payı vardır. Diğer bir neden ihracata konu olan ürünlerin uluslararası standartlara uygun<br />
olmayışı ve üreticinin ürününü katma değer katarak yurt dışına ihraç etmektense yurt içi<br />
pazarlarında ve semt pazarlarında pazarlamayı tercih etmesidir. Bir başka neden ise ihracata<br />
konu olan meyve ve sebze çeşitlerinin uluslararası piyasalarda talep edilen çeşitlere uygun<br />
olmayışı ve üretimden tüketime miktar ve kalite kayıplarının yüksek olmasıdır.<br />
Türkiye İhracatçılar Meclisinin 17.02.2011 tarihli habere göre Türkiye’nin 2023 yılında<br />
ihracat hedefi olan 500 milyar doların 15 milyarı yaş meyve ve sebze ihracatından<br />
hedeflenmektedir. Türkiye’nin en büyük yaş meyve ve sebze ihraç pazarları Avrupa, Rusya<br />
ve Ortadoğu ülkeleri olmaya devam etmektedir (Akbay ve diğerleri, 2005:6-7-8). Bunun için<br />
yapılması gerekenler aşağıdaki gibi sıralanabilir;<br />
• Ürün çeşitliliği sağlanmalıdır, bunun için planlı üretim politikası ile bu hedefe<br />
ulaşılabilir.<br />
• Pazar odaklı iyi tarım uygulamalı üretimi yaygınlaştırılmalıdır.<br />
• Katma değerli ürün karması geliştirilmelidir. Buna da yeni teknolojilerin takibi ve<br />
verimlilik artışı ile ulaşılabilir.<br />
• Altyapıya da yatırım yapılmalı ve ürün çeşitliliğine bağlı olarak tedarik yapısı da<br />
geliştirilmelidir.<br />
• Avrupa Birliği Türkiye yaş meyve ve sebze ihracatının en önemli pazarı olması<br />
nedeniyle, bu pazarda pazar paylarını arttırmak için Avrupa Birliği tarafından istenilen<br />
çeşitlerin üretimi teşvik edilmelidir ve AB’nin belirlediği standartlara (HACCP ve<br />
EUREPGAP) göre üretim yapmaları gerekmektedir.<br />
Bu çalışmanın odak noktası, bilinenin aksine bir taze sebze olan Kırkağaç kavununun<br />
hedef pazarlara ihracatında çoklu taşımacılık seçeneklerini ortaya koymaktır. Ülkemiz<br />
kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Dünya toplam kavun üretimi içinde Türkiye,<br />
Çinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü<br />
(FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 1,611,700 ton kavun üretilmiştir ve<br />
2009’da 9612 tonu ihraç edilmiştir.<br />
Karayolu taşımacılığı taze meyve sebze taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir.<br />
Bu çalışmada Dünyada en fazla kavun ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve<br />
Kanada’dan sonra 3. sırada olan AB’deki en büyük kavun ithalatçısı Hollanda için karayolu<br />
taşımacılınığına alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık<br />
seçenekleri incelenmiş ve belirtilen varsayımlar doğrultusunda aşağıda Tablo 21'deki sonuçlar<br />
elde edilmiştir. Demiryolu alternatifi karşılaştırmaya dahil edilmemiştir çünkü ülkemizde<br />
geniş ve yaygın demiryolu ağının bulunmaması ulaşım zamanının uzaması, yüklemede zaman<br />
kaybı ve ilave tesislerin gerekliliği, demiryolu ağının geçtiği ülkelere olan bağımlılık ve diğer<br />
benzeri faktörler bu çeşit taşıma sisteminin yaş meyve-sebze taşımacılığında tercih<br />
edilmemesine sebep olmaktadır.<br />
89
Tablo 5: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eindoven Taşıma Hattı Çoklu Taşımacılık Seçeneklerinde Süre ve<br />
Maliyetlerin Karşılaştırılması<br />
Manisa Kırkağaç -<br />
Hollanda Eindhoven<br />
Nakliye Alternatifleri<br />
Nakliye<br />
Süresi<br />
(gün)<br />
20 ton<br />
için<br />
Üretim<br />
Maliyeti<br />
(TL)<br />
20 ton için<br />
toplama,<br />
paketleme,<br />
yükleme<br />
Maliyeti<br />
(TL)<br />
20 ton<br />
için<br />
Nakliye<br />
Maliyeti<br />
(TL)<br />
Toplam<br />
Maliyet<br />
(TL)<br />
Birim<br />
Maliyet<br />
(TL/kg)<br />
Hollanda<br />
2010<br />
kavun<br />
ithalat<br />
fiyatı<br />
TL/kg<br />
( 0,70 €/<br />
kg)<br />
Alternatif 1<br />
Karayolu 5-6 5000 800 8100 13900 0,70 1,58<br />
Alternatif 2<br />
Ro-Ro 7-8 5000 800 8100 13900 0,70 1,58<br />
Alternatif 3<br />
Karayolu+Denizyolu 22 5000 800 5910 11710 0,59 1,58<br />
Alternatif 4<br />
Karayolu+Denizyolu 11 5000 800 7133 12933 0,65 1,58<br />
Alternatif 5<br />
Karayolu+Havayolu 2 5000 800 61508 67308 3,37 1,58<br />
Sonuçlar incelendiğinde; Havayolunun içinde olduğu alternatif 5 seçeneğinin en kısa süre<br />
ve en yüksek maliyete sahip olduğu görülmektedir ve birim maliyet ve muhtemel Hollanda<br />
satış fiyatı ile karşılaştırıldığında bu seçeneğin uygun olmadığı anlaşılmaktadır.<br />
Karayolu+Denizyolu seçeneğinde 2 farklı hattın süre ve maliyetleri karşılaştırılmıştır. İlk<br />
hattın süresi daha uzun ama maliyeti daha düşüktür. Süre açısından en uygun seçeneğin<br />
Alternatif 1 Karayolu seçeneği, maliyet açısından ise Alternatif 3 Karayolu+Denizyolu<br />
seçeneği olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Alternatif 3'ün düşük taşıma maliyetine rağmen 22<br />
günlük nakliye süresinin kavun için çok uzun olmasından dolayı Alternatif 3 de uygun bir<br />
seçenek olmamaktadır. Bu durumda geriye Alternatif 1,2 ve 4 kalmaktadır. Alternatif 1 ve<br />
2'nin maliyetleri aynı ama süreleri farklıdır, Ro-Ro seçeneği olan Alternatif 2'nin süresi daha<br />
uzun olmasına rağmen maliyetinin düşmediği görülmektedir çünkü Firgirifik tırlar<br />
özelliklerinden dolayı gemiye yüklendiğinde de motorlarını çalıştırmak zorunda<br />
olduklarından maliyet düşmemektedir. Son iki seçenek Alternatif 1 ve Alternatif 4<br />
karşılaştırıldığında ise Alternatif 1 süre açısından Alternatif 4 ise maliyet açısından<br />
avantajlıdır. Alternatif 4'ün taşıma süresi olan 11 gün kavun için tolere edilebilir bir süre<br />
olduğunda ve Alternatif 1'e göre birim maliyeti 0,05 daha düşük olduğundan en uygun<br />
seçenek olarak değerlendirilebilir. Özellikle taşıma miktarı arttıkça bu seçeneğin daha fazla<br />
maliyet avantajı getireceği açıktır.<br />
Bu çalışma, ihracatı ancak son yıllarda düşünülmüş ve henüz geliştirilmemiş olan Kırkağaç<br />
Kavununun Hollanda’ya ihracatında çoklu taşıma seçeneklerine ilişkin senaryolar geliştirme<br />
90
ile sınırlı kalmıştır. Bu alana ilişkin gelecekteki araştırmalar aynı ürünün diğer potansiyel<br />
ithalatçi ülkelere ihracı konusunda çoklu taşıma seçeneklerine yoğunlaşabilir. Ayrıca, ihracatı<br />
pek geliştirilmemiş benzer meyve ve sebzeler bağlamında da yapılacak araştırmaların ilgili<br />
alanda Türkiye’nin ihracat gelirlerine önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Akbay, C., Candemir. S. Ve Orhan. E.(2005). Türkiye’de Yaş Meyve ve Sebze Ürünleri<br />
Üretim ve Pazarlaması. KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2): 96-107<br />
Baki, B. (2004). Lojistik Yönetimi ve Lojistik Sektör Analizi. Trabzon: Volkan Matbaacılık.<br />
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Kavunun Türkiye Ve<br />
Dünyadaki Durumu. http://www.batem.gov.tr/urunler/sebzelerimiz/kavun/kavun.htm.(Mayıs<br />
2012)<br />
Çapar, E.S. (2010). Çoklu Taşımacılık. Gümrükte Uzman Görüş: 60-65<br />
Ekin, S. İntermodal Taşımacılık. Ekim 2011.<br />
http://www.turktrade.org.tr/tr/article/a25d7953-7660-42a7-8f9d-fa4c2dd79f6e/intermodaltasimacilik.aspx<br />
(05.04.12).<br />
FAO Corporate Document Repository. Production Is Only Half The Battle – A Training<br />
Manual in Fresh Produce. Transportation of Fresh Food.<br />
http://www.fao.org/wairdocs/x5014e/X5014e08.htm (05.05.12)<br />
Food And Agriculture Organization of the United Nations. FAOSTAT 2010 Countries by<br />
Commodity. http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx.(05.05.12).<br />
Kara, M., Duruel, M. Ve Tayfur, L. (2007) Hatay İli İhracatçılarının Taşımacılıktan<br />
Kaynaklanan Sorunları ve Çözüm Önerileri. Ç.Ü. Sosyal bilimler Dergisi. 16: s.395-412<br />
Ruiz-Garcia,L., Barreiro, P. ve Rodriguez-Bermejo, J. (2007). Review. Monitoring the<br />
İntermodal, Refrigerated Transport of Fruit Using Sensor Networks. Spanish Journal of<br />
Agricultural Research. 5: 142-156.<br />
91
Öztürk, T. (2010). Türkiye Dış Ticaretinde Kombine Taşımacılık ve Türki Cumhuriyetleri<br />
Analizi. Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü<br />
Rota, Y. (03.11.2011). UTİKAD. http://www.utikad.org.tr/haberler/default.aspid=8945<br />
(14.03.12).<br />
United Nations. (2001). Terminology on Combined Transport.<br />
http://www.unece.org/fileadmin/DAM/trans/wp24/documents/term.pdf (08.03.12)<br />
92
KIRKAĞAÇLI BİR GAZETECİ VE YAZAR: İSMAİL SİVRİ<br />
Asuman GÜRMAN ŞAHİN 1<br />
Özet<br />
Kırkağaç, tarihin en eski dönemlerinden bu yana önemli kültür merkezlerinden<br />
biri olmuştur. Anadolu’nun Türkleştirilmesinden sonra da Kırkağaç bu özelliğini devam<br />
ettirmiştir. Tarihten bu zamana kadar ismi ve eserleri ulaşmış pek kıymetli şahsiyetlerin<br />
Kırkağaç ve civarında yetiştiği ya da bu muhitten çıktığı bilinmektedir.<br />
Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli gazeteci ve çocuk kitapları yazarı İsmail<br />
Sivri, Kırkağaç’ta dünyaya gelen önemli şahsiyetlerden biridir. Kendisi, Kırkağaç<br />
Müderrislerinden İsmail Efendi’nin torunu, Sivrizadeler sülalesine mensup Ahmet Talat<br />
ve Hikmet Sivri’nin ikinci çocuklarıdır.<br />
Biz bu bildirimizde, Ocak 1927’de Kırkağaç’ta dünyaya gelen ve Ağustos<br />
2007’de İzmir’de Hakk’ın rahmetine kavuşan gazeteci ve yazar merhum İsmail<br />
Sivri’nin çocukluk, eğitim, gazetecilik hayatı ve eserleri hakkında bilgi vereceğiz.<br />
Amacımız, İstanbul’da Yeni Sabah, Dünya, Vatan, Tercüman, Havadis Gazetelerinde;<br />
İzmir’de ise Milliyet Gazetesi büro Şefliğinden İzmir Gazeteciler Cemiyeti<br />
Başkanlığına kadar yükselerek son dönem Türkiye basın ve yayın hayatında önemli bir<br />
yere sahip olan İsmail Sivri’yi doğduğu merkezde tanıtabilmektir.<br />
Anahtar Kelimeler: İsmail Sivri, Gazeteci, Yazar, Milliyet, Kırkağaç.<br />
A JOURNALIST AND A WRITER FROM KIRKAGAC: ISMAIL SIVRI<br />
Abstract<br />
Kırkagac has been one of the culture centers since the ancient times of the<br />
history. She has kept this attribute after Turkifying of Anatolia as well. It is known that<br />
very precious persons, whose names and works of art reach in our time, grew up in<br />
Kırkagac and her neighborhood.<br />
1 Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Doktora Öğrencisi.<br />
93
Ismail Sivri, an important journalist and children’s book writer grew in republic<br />
period, is one of the important persons born in Kırkagac. He was descendant of Ismail<br />
Efendi, one of the professors of Kırkagac, and the second child of Hikmet Sivri and<br />
Ahmet Talat who had been a member of Sivrizadeler Family.<br />
In our study we are going to give information about childhood, education and<br />
journalist life and works of Ismail Sivri who was born in Kırkagac in January 1927 and<br />
died in Izmir in August 2007. Sıvri worked for Yeni Sabah, Dünya, Vatan, Tercüman,<br />
Havadis Newspapers and he had risen from bureau chief of Milliyet Newspaper to the<br />
president of İzmir Gazeteciler Cemiyeti. Our aim is to introduce Ismail Sivri, who had<br />
an important position in Turkey’s press life, in the place where he was born.<br />
Keywords:İsmail Sivri, Journalist, Author, Milliyet, Kırkağaç.<br />
Giriş<br />
Önemli bir coğrafi konuma sahip olan Kırkağaç, tarihin antik devirlerinden<br />
itibaren birçok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Kırkağaç, Anadolu’daki<br />
Selçuklu Devleti, Beylikler ve son olarak da Osmanlı Devleti dönemlerinde<br />
Türkleştirilmiştir.<br />
Yüzlerce yıllık Türk yerleşim bölgesi olarak bildiğimiz Kırkağaç, özellikle<br />
Osmanlı devrinde önemli bir ilim kültür merkezi olarak bilinir. Bölgeye ilmî hizmetler<br />
sağlayan medreselerin varlığı, bu bölgede hatırı sayılır şahsiyetlerin yetişmesine de<br />
zemin hazırlamıştır.<br />
Cumhuriyet devrinden sonra da bu merkezde yetişen önemli kişilerin arasında<br />
merhum İsmail Sivri gelmektedir. Kırkağaç doğumlu İsmail Sivri, Yeni Sabah, Dünya,<br />
Vatan, Tercüman, Havadis ve Milliyet gazetelerinde önemli görevlerde bulunmuş;<br />
İzmir’de ise Milliyet Gazetesi Büro Şefliğinden İzmir Gazeteciler Cemiyeti<br />
Başkanlığına kadar yükselmiş ve gazetecilik mesleği ile ilgili üniversitede dersler<br />
vermiş alanında hatırı sayılır bir gazetecidir. Gazeteciliğinin yanı sıra kendisi didaktik<br />
çocuk kitapları yazarı olarak da tanınmaktadır.<br />
Hayatı<br />
İsmail Sivri, 15 Ocak 1927 tarihinde Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde bugünkü 37.<br />
Sokakta, eski adıyla Sivrizadeler sokağında dünyaya gelmiştir. Kendisi, Sivrizadeler<br />
94
sülalesinin Kırkağaç Müderrislerinden İsmail Efendi’nin torunu, Ahmet Talat ve<br />
Hikmet Sivri’nin ikinci çocuğudur. Meliha adında bir ablası ve Yılmaz adında da bir<br />
kardeşi vardır.<br />
İsmail Sivri’nin çocukluğunun ilk altı yılı Kırkağaç’ta geçmiştir. Bu bölgedeki<br />
kısa hayatına dair hatırasını şu şekilde ifade etmektedir:<br />
“Kırkağaç o yıllarda bağrında yer yer ulu çınarlar, serviler, dut ağaçları<br />
barındıran bol yeşilli, bol gölgeli, bol camili, bol hanlı ve çarşılı şirin bir kasabaydı.<br />
Ancak, özellikle çocuklarının geleceğini düşünen aileler için pek gözden uzakta ve pek<br />
kenardaydı” (Kozanoğlu; 2008, 11).<br />
Baba Talat Sivri için Kırkağaç, çocuklarının yeterli eğitim alabilecekleri bir yer<br />
değildir. Bu nedenle 1933’te İzmir’e göç etmişlerdir. Henüz altı yaşında olan İsmail<br />
Sivri’nin okul yılları burada başlamıştır. İzmir Karantina’da Mustafa Necatibey<br />
İlkokulu’nda birinci sınıfı okumuştur. Ertesi yıl, ailenin Tilkilik semtine taşınması<br />
üzerine Dumlupınar İlkokulu’na yazdırılmıştır. İlkokuldan mezun olur olmaz sonraları<br />
adı “Atatürk” olarak değiştirilecek “Erkek Lisesi”nin orta kısmına yazılmıştır. Bu<br />
lisenin orta kısmı günümüz Gazi İlköğretim Okulu’nun içinde geçici bir süreyle yine<br />
“Gazi” adıyla açılmıştır. Sivri, bir yandan Gazi Ortaokulu’nda okurken bir yandan da<br />
aileye katkı amaçlı çalışmıştır. İsmail Sivri’nin çalışması, eğitimini ve başarısını<br />
engellememiştir. 1941 yılında İzmir Atatürk Lisesi’ne girmiştir. Liseden mezun olunca<br />
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne girmek istemiş; fakat bu girişimi<br />
sonuçsuz kalmıştır. Bunun üzerine Sivri, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat<br />
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yerleşmiştir.<br />
İsmail Sivri’nin Üniversite Yılları<br />
Üniversite yılları ve özellikle İstanbul İsmail Sivri’nin hayatının dönüm noktası<br />
olmuştur. Sivri’nin üniversite okuduğu dönem, Türkiye için de zorlu günlerin yaşandığı<br />
yıllardır. Ülke sancılı bir süreçten geçmektedir. Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemiş<br />
olsa da savaşın yansımalarını yaşamaktadır. İsmail Sivri, hem ülkenin sıkıntıları, hem<br />
de ailesinden yeterince maddi destek alamamasından ötürü okurken çalışmaya devam<br />
etmek zorunda kalmıştır. Milli Türk Talebe Birliği’nin bünyesine katılmış, hatta 1946-<br />
1948 yıllarında Genel İdare Kurulu üyeleri arasında yerini almıştır. MTTB, Sivri’nin<br />
kaderini belirlemiş,1951’de MTTB’nin Genel Sekreteri olmuştur. İsmail Sivri, girişken<br />
95
kişiliği sayesinde İstanbul’da kısa sürede çevre edinmekle kalmamış, bu genel<br />
sekreterlik fırsatıyla da çevresini biraz daha genişletmiştir.<br />
İsmail Sivri’nin İstanbul’la olan münasebeti Bâb-ı Âli’yi tanımasıyla değişmeye<br />
başlamıştır. Burası İstanbul basınının kalbinin attığı yerdir. Basın ve gazeteci<br />
camiasından pek çok isimle tanışmıştır. Arkadaşlık hatta dostluklar kurmuştur. Hakkı<br />
Devrim’le olan dostluğu İsmail Sivri’nin ölümüne kadar sürmüştür. Hasan Pulur,<br />
Nezihe Araz, Abdi İpekçi değerli gazeteci arkadaşlarından sadece birkaçıdır.<br />
Edebiyat Fakültesi öğrencisi ve eski yazıyı biliyor olması onun Yeni Sabah<br />
gazetesine girmesine vesile olmuştur. Gazeteciliğe adımını düzeltmenlikle, eski adıyla<br />
müstensihlikle atmıştır. Artık Bâb-ı Âli, bugün hürmetle anılan gazeteci İsmail Sivri’yi<br />
yetiştirmeye başlamıştır.<br />
Gazeteci İsmail Sivri<br />
İsmail Sivri, edebiyat öğretmeni olabilmek için gittiği İstanbul’da kendini<br />
gazetecilik mesleği içinde bulmuştur. Yeni Sabah’tan sonra Dünya Gazetesi’nde<br />
çalışmıştır. Aslında ideali gazetecilik değildir. Öncelikle, fakültede alttan kalan tek<br />
dersini vermeye çalışmış; fakat gazetecilik yoğun bir mesai gerektirdiğinden dersten<br />
geçememiştir. 1952 yılında okuldan kaydı silinmiştir. 1997’de af yasasından<br />
yararlanarak biraz da Prof. Dr. Abdülkadir Karahan hocanın ısrarıyla İstanbul<br />
Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diplomasını<br />
almıştır.<br />
1952’de üniversiteden kaydı silinince askerliğini yapmaya karar vermiştir.<br />
Acemiliğini Polatlı’da Topçu Asteğmen olarak yapmıştır. Daha sonra Hatay’a<br />
gönderilmiştir. Ancak o yıllarda Kore’ye asker sevkiyatı yapıldığından askerler ve<br />
aileleri arasında irtibat kurulması için İzmir’de “Basın İrtibat Bürosu” kurulmuştur.<br />
İsmail Sivri de bu büroya, dolayısıyla da anne ve babasının yanına gönderilmiştir.<br />
Gazeteci mesleği ona rahat bir askerlik sunmuş ve 30 Ekim 1954’te tezkiresini almıştır.<br />
1953-1954 yılları arasında askerlikten sonra, önce İstanbul’da Vatan<br />
Gazetesi’nde sonra Tercüman, Havadis ve tekrar Yeni Sabah gazetelerinde çalışmıştır.<br />
Hasan Pulur, Hakkı Devrim, Nezihe Araz gibi değerli gazeteciler Sivri’nin mesai<br />
arkadaşlarıdır. Bu yıllar, Sivri’nin İstanbul gazeteciliğindeki en başarılı ve en hızlı<br />
yılları olmuştur.<br />
96
İsmail Sivri, son derece yoğun geçen bugünlerinde biraz da annesinin ısrarıyla<br />
evlilik kararı almıştır. Hatta bu duygularını şöyle dile getirmiştir:<br />
“Evliliği biraz uzatmak istiyordum. Fakat annem İstanbul’a gelip benim bekâr<br />
odamı görünce evlenmem için çok ısrar etti. Tabii bir takım arkadaşlıklarımız oldu.<br />
Ama o zamana kadar ben evlenmeyi düşünmemiştim. Nasipte kendi memleketimizden<br />
Aysel Hanım varmış ‘Aysel Ceylan, onu verirlerse gidin isteyin’ dedim. Verdiler.”<br />
(Kozanoğlu; 2008, 33).<br />
28 Aralık 1958 günü Kırkağaç’ta evlenen İsmail Sivri, İstanbul’a yerleşmiştir.<br />
1959’da kızı Hikmet Sivri, 1961’de ise oğlu Talat Sivri dünyaya gelmiştir. Hikmet sivri<br />
Gökmen Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nde Yrd. Doç. Dr. olarak görev<br />
yapmaktadır. İnşaat Mühendisi Talat Sivri ise kendi firmasında müteahhittir.<br />
Gazeteci İsmail Sivri’nin İzmir Yılları<br />
Evlenerek İstanbul’da yaşamlarını sürdüren Sivri’ye 1960 yılında Abdi İpekçi<br />
tarafından İzmir’de Milliyet Gazetesi Büro Şefliği teklif edilmiştir. İstanbul, pek çok<br />
alanda olduğu gibi basın hayatının da kalbidir. Ancak İsmail Sivri hem çok iyi bir teklif<br />
alması, hem de ailesinin İzmir’de olması nedeniyle bu teklifi kabul etmiş ve Milliyet<br />
Gazetesi İzmir Büro Şefi olmuştur.<br />
İzmir, meslek hayatının zirvesi olmuştur. Büro şefliği demek bugünkü manada<br />
bölge müdürü anlamına gelmektedir. İsmail Sivri’nin ilk işi bölgede bulunan bütün<br />
bayilerle ve Milliyet için çalışan yerel muhabirlerle sıkı bir ilişki içinde olmaktır.<br />
İzmir’in -İstanbul kadar değilse de- sosyo-kültürel ve turizm açısından önemli bir<br />
noktada bulunması, İsmail Sivri’nin meslek hayatının yoğun geçmesine sebep olmuştur.<br />
Sözgelimi İzmir Fuarı’na basın yayın dünyasından gelen önemli kişilere ev sahipliği<br />
yapmak İsmail Sivri’nin görevidir. Yahut, gazetenin etkinlikleri dolayısıyla konserler<br />
düzenlemek ve konuk sanatçıyla ilgilenmek yine ona düşen görevler arasındadır.<br />
Bunların yanı sıra muhabirlik, habercilik hatta hiç yüksünmeden matbaacılık bile<br />
yapmıştır. Kısacası, gazeteci denilince ya köşe yazısı yazan bir yazar, ya da haber<br />
peşinde koşup haber hazırlayan kişiler veya da idari görevleri bulunanlar akla<br />
gelmektedir. İsmail Sivri, bunların hepsini yapmayı başarmış birisidir. Basılsa hacimli<br />
bir kitabı oluşturacak kadar köşe yazıları da kaleme almıştır. Mesleki yaşamı<br />
incelendiğinde haber peşinde koştuğunu, hatta “onunla röportaj yapamazsın” denilen<br />
97
isimlerle bile röportaj yaptığını görebiliyoruz. Çünkü güvenilir haberci, gazeteci namına<br />
sahiptir.<br />
İsmail Sivri, kısa sürede çevresinde sevilen sayılan bir kişi olmuştur. Etrafında<br />
bulunan kişilerin heves ve cesaretiyle 1973’te milletvekilliğine soyunmuş; fakat çeşitli<br />
nedenlerle bu fikrinden vazgeçmiştir. Çünkü, tüm hayatı boyunca bir tarafın adamı<br />
olmayı reddetmiştir. Bu kararı, belki gazeteciliğin verdiği objektiflik, belki de çok<br />
hassas bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklanmıştır.<br />
İsmail Sivri, 1980’de Milliyet Gazetesi İzmir Bürosu Şefiyken emekli olmuştur.<br />
Mesleğini çok sevdiğini her fırsatta dile getiren İsmail Sivri hem bu yoğun mesaiden<br />
yorulduğu için, hem de arkadaşı Abdi İpekçi’nin suikastta öldürülmesi sebebiyle<br />
emekliliğe karar vermiştir. Emekli olduktan sonra mesleğinden, daha doğrusu bu sosyal<br />
çevresinden kopamamıştır. 1998’den itibaren Milliyet’in Ege ekinde köşe yazıları<br />
yazmıştır. Aynı zamanda da yaklaşık on beş sene İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı<br />
yapmıştır.<br />
İsmail Sivri, gazetecilik mesleğinin saygın bir hale gelebilmesi için de uğraş<br />
göstermiştir. Mesleği korumak, mesleğin önemini artırmak adına hatırı sayılır işler<br />
yapmıştır. Öyle ki, kendisi Gazeteciler Federasyonunun kurucuları arasında yer almıştır.<br />
Bunun üzerine, Türk basınının seçkin kişileri İsmail Sivri’yi “Türkiye Gazeteciler<br />
Federasyonu Onursal Başkanı” seçmişlerdir. Federasyonun yanı sıra Sivri, uzun yıllar<br />
Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu’nda öğretim görevliliği yaparak gazetecilik<br />
mesleğine akademik alanda hizmet etmeyi sürdürmüştür.<br />
2006 yılında akciğer kanseri teşhisi konulan İsmail Sivri 2 Ağustos 2007’de<br />
vefat etmiştir. Narlıdere Yukarıköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.<br />
İsmail Sivri’nin Kişiliği<br />
İsmail Sivri kimdir, nasıl bir şahsiyettir sorularını yanıtlarken aslında<br />
kendisinin gazeteci olması, ilkin önyargılarla dolu bir cevabı oluşturmaktadır. Fakat<br />
İsmail Sivri’yi tanıdıkça durumun hiç de zannedildiği gibi olmadığını görmekteyiz.<br />
İsmail Sivri’nin şahsiyetini anlayabilmek için nasıl bir aile babası, nasıl bir dost,<br />
nasıl bir işveren, nasıl bir arkadaş sorularının yanıtını arayarak bulabilmemiz mümkün.<br />
İsmail Sivri öncelikle bu yoğun mesai gerektiren mesleğin içinde, hiçbir zaman<br />
ailesini ihmal etmeyen, bizzat eşi ve çocuklarıyla yaptığımız mülakattaki ifadelere göre<br />
98
kendilerine karşı sorumluluklarını dört dörtlük yerine getiren bir şahsiyettir. Akrabalık<br />
ilişkilerine önem veren, aile kurumunun bir toplumun dinamikleri olduğuna inanan, bu<br />
kurumun hassasiyetle yaşatılması gerektiğinin farkında olan biridir. Ailesinin<br />
cümlelerinden anladığımız kadarıyla Sivri, iyi bir eş ve baba olmuştur.<br />
İsmail Sivri’nin dostlarına kendisi sorulduğunda karşılığında tüm güzel sıfatların<br />
yan yana sıralandığı görülmektedir. Sivri’nin çok samimi arkadaşlarından Öcal Uluç<br />
Sivri’yi şöyle anlatmaktadır:<br />
“Karıncayı bile incitmek istemeyen bir insan. Bardağın hep dolu yanını gören<br />
muhteşem bir iyimser. Küçük mutluluklardan hayatını ve çevresini aydınlığa<br />
çevirmesini bilen bir hayat filozofuydu. Onda zaman zaman Yunus Emre’yi, Hacı<br />
Bektaş-ı Veli’yi, Ahi Evran’ı, Mevlana’yı gördüğümü hissettim. Ama o hiçbiri idi. O<br />
İsmail Sivri idi.” (Kozanoğlu; 2008, s.75).<br />
İsmail Sivri, yardımseverliği, dürüstlüğü, babacan tavrıyla tanınan bir insandır.<br />
Zaman zaman onun adı iş bulma kurumuna bile çevrilmiştir. Uzun yıllar, İl Fakirlerine<br />
Yardım Derneği’ne bizatihi katkıda bulunmuştur.<br />
Yol göstermeyi, dertlilere derman olmayı, mutluluğu ve umutlu olmayı ilke<br />
edinmiş bir kişidir. Eğitim, okumak, aydın olmak onun insan olma adına değer verdiği<br />
en önemli öğeler arasında yer almaktadır.<br />
İsmail Sivri’nin gazeteci olarak en dikkati çeken tarafı da objektif bir siyasi<br />
duruş sergilemesidir. Gazetecilerin suikastta öldürüldüğü o dönemlerde Sivri, belki de<br />
sadece işini yaptığı için, tehditler alan bir gazeteci olmamıştır.<br />
İsmail Sivri, her yönüyle çevresi tarafından saygı görmüş bir kişiliktir. Bu<br />
nedenle birçok ödüle layık görülmüştür.1999 yılında İzmir Gazeteciler Derneği Onursal<br />
Başkanı İsmail Sivri’ye Ege Üniversitesi Fahri Doktora Beratı verilmiştir.<br />
İsmail Sivri’nin aldığı bir başka ödül de Atatürk Derneği Şeref Üyeliği olmuştur.<br />
İsmail Sivri’yi sevindiren bir olay da meslekte yirmi beş yılını doldurması<br />
nedeniyle kendisine 1975’te Basın Şeref Kartı ve Onursal Başkan Unvanının<br />
verilmesidir. Bundan başka Burhan Felek Basın Ödülü, Çalışan En Yaşlı Gazeteci ödülü<br />
gibi birçok ödülle onurlandırılmıştır.<br />
Sivri için belki de en güzel ödül, henüz hayatta iken İzmir’de biri Karşıyaka’da<br />
bir sokağa, diğeri de Gediz’de bir bulvara adının verilmesidir. Ayrıca İzmir’in<br />
Alsancak, Kıbrıs Şehitleri sokağında bir de heykeli yer almaktadır.<br />
99
İsmail Sivri’nin hayatında çocuklar ayrı bir yere sahiptir. İsmail Sivri, her zaman<br />
hayata umut dolu bir bakış açısıyla bakmayı başarabilmiş birisidir. Ülkenin içinde<br />
bulunduğu halleri mesleği gereği belki de en reel haliyle gören ilk kişilerdendir. Ama<br />
hayatın bu realitesi onu umutsuzluğa itmemiş, bilakis yarını güzelleştireceklerin<br />
bugünün çocukları olduğunu düşünmüştür. Öyle ki, bir yazar olarak İsmail Sivri’yi<br />
değerlendirdiğimizde karşımıza didaktik bir çocuk yazarı çıkmış, onlara bir dizi çocuk<br />
hikâye ve romanları bırakmıştır. Belki de, onca koşuşturma, yoğunluk arasında<br />
dinlenebileceği saf ve temiz bir dünya olarak görmüştür çocukları, çocukların<br />
hayallerinde dolaşmayı, onların hayallerine ortak olmayı.<br />
İsmail Sivri, kendisiyle yapılan bir röportajda kendisini kısaca şöyle dile<br />
getirmektedir:<br />
“Ben yaşamım boyunca insanlarla ve insanları ilgilendiren olaylar ve konularla<br />
iç içeydim. Kendi sıkıntım ve dertlerim kadar başkalarının sorunları da beni<br />
ilgilendirdi.<br />
Her durumda insan sevgi ve saygı içinde yaklaştım.<br />
Çevremdeki insanların büyük ve küçük sevinçleri gibi üzüntüleri de beni çok<br />
duygulandırdı. Kendi dertlerimden çok başkalarının dertleriyle dertlendim desem yalan<br />
olmaz. Başta iş olmak üzere her isteyenin derdine çare bulmaya çalıştım.<br />
Kavga değil barış adamı olmayı yeğledim. Bu yüzden pek kavga<br />
etmedim…”(Kozanoğlu; 2008, 56).<br />
İsmail Sivri’nin kendisinin de dile getirdiği gibi barışı, güzellikleri, saflığı ilke<br />
edinmiş birisidir. Aynı zamanda çalışkan, sevilen, nüktedan, kendiyle barışık bir<br />
kişiliktir.<br />
İsmail Sivri’yi ev arkadaşı, meslektaşı, yakın dostu Hakkı Devrim şöyle<br />
anlatmaktadır:<br />
“İsmail Sivri deyip geçilmez. Sözünü ettiğim kişi Tanrı’nın sıradan kullarından<br />
değildir. Evet, eski gazeteci ama sayıları pek az olan ‘veliyullah’ takımından. Son<br />
yıllarımızı bir arada geçiremediğimize yandığım birkaç dostumda biri. Yalnız ben mi,<br />
meslektaşlarımın yüzlercesinin, belki binlercesinin. Bütün meslek camialarında veli’ler<br />
vardır. Onlar neye yarar bilir misiniz Şöyle söyleyeyim. Sivri İstanbul’da olsaydı biz<br />
gazeteciler birbirimizle daha az kavgalı, daha fazla dost kalırdık, gazetecilik daha<br />
güzel, daha sıcak, daha soylu bir meslek olurdu…”(Kozanoğlu; 2008,s.84 ).<br />
100
Bir Yazar Olarak İsmail Sivri<br />
İsmail Sivri, gazeteciliğinin yanı sıra çocuk hikâye ve romanlarıyla karşımıza<br />
çıkan bir yazardır. Gazetede kaleme aldığı köşe yazıları dışında otuz altı adet kitabı<br />
vardır.<br />
İstanbul’dayken yazdığı ilk dört kitabı Üniversite Öğrencileri için Test Soruları,<br />
İstanbul Futbol Yıllığı, Eski ve Yeni Ramazanlar ile Türkiye Okullar Rehberi’dir.<br />
1958’de konusunu daha çok hayat kaygısından uzaktaki çocukları işleyen<br />
hikâyelerden oluşan Yeşil Pancurlu Ev’i kaleme almıştır.<br />
İsmail Sivri’nin asıl yazar kimliğini oluşturan eserleri ise çocuklar için yazdığı<br />
kitaplardır. Çocuklara hitap edebilmek çok özel ve bir o kadar güçtür. İsmail Sivri,<br />
çocuklara hitap ederek onların hayallerine ulaşmayı başarmıştır. Çocukları sevmesi,<br />
çocukları yarının umudu olarak görmesi onu çocuk edebiyatına yöneltmiş epey bir<br />
yekûn tutacak eser kaleme almıştır:<br />
Karınca Dostlar, Yürekli Kaplumbağa, Kavanozda İki Balık, Leylekler Gelirken,<br />
Beş Kardeşler Masalı, Yaz Biterken, Çoban Köpeği.<br />
İsmail Sivri çocuklar için bir Atatürk kitaplığı hazırlamıştır. Atatürk’ü çocuklara<br />
çocuk dilinden tanıtmaya çalışmıştır. Çocukların Atatürk’ü sevmesi ve tanımasını<br />
üzerine düşen bir görev bilmiştir:<br />
Atatürk’ün Çocukluğu, Atatürk’ün Gençlik Yılları, Atatürk’ün Genç Subaylık<br />
Yılları, Atatürk’ün Genç Komutanlık yılları, Atatürk’ün Çanakkale Savaşları,<br />
Atatürk’ün Ordu Komutanlığı, Atatürk’ün mütareke Günleri, Atatürk’ün Samsun’a<br />
Çıkışı, Atatürk’ün Meclis Başkanlığı, Atatürk’ün Başkomutanlığı, Atatürk’ün<br />
Devrimleri, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı, Atatürk Çocukları Çok Severdi, Atatürk<br />
Çocukları.<br />
İsmail Sivri’nin bir de Nasrettin Hoca dizisi vardır. Nasrettin Hoca, Sivri için<br />
çok özel bir yere sahiptir. Onun Türk kültürüne verilmiş bir lütuf olarak görmektedir.<br />
Sivri, Nasrettin Hoca’yla ilgili eserlerini oluşturmadan evvel Hoca’yı titizlikle<br />
araştırmış, daha sonra kaleme almıştır. Nasrettin Hoca’nın kendisindeki yerini şöyle dile<br />
getirmektedir:<br />
“Ben Nasrettin Hoca’nın çağdaş ruhunu taşıyorum. Bu duyguyu uzun zamandır<br />
hissediyorum. Hele hocamız kısacık boylu idiyse, yüzde yüz ona çekmişim. Hoşgörülü<br />
101
oluşum, olaylara mizah boyutuyla yaklaşmam, hayatı bir kavga değil fıkralar geçidi<br />
olarak algılamam, yüzümden gülümsemenin eksik olmayışı benim Hoca’ya çektiğimi<br />
veya içimde Hoca’nın yaşadığını ispatlar. Onu tanıdıktan sonra ondan kopamadım.”<br />
Kozanoğlu; 2008,s.163 ).<br />
İsmail Sivri neredeyse kendisini Hoca’yla özdeşleştirmiştir. Kitaplarındaki olay<br />
örgüsünü oluştururken olaylara onun perspektifinden bakmaya çalışmıştır:<br />
Nasrettin Hoca, Nasrettin Hoca Gençlik Yılları, Nasrettin Hoca Mahalle Okulu,<br />
Nasrettin Hoca Akşehir Yılları, Nasrettin Hoca Akşehir Kadısı, Nasrettin Hoca Son<br />
Yılları, Nasrettin Hoca Fıkralarıyla Yaşam Öyküsü.<br />
İsmail Sivri, çocuk dizisi eserlerinin dışında Gözcü ve Milliyet Ege<br />
gazetelerinde köşe yazıları yazmıştır. Toplandığında hacimli bir kitap oluşturacak kadar<br />
köşe yazıları vardır. Gözcü Gazetesi’nde “Geçmiş Zaman Olur Ki”, Milliyet Ege<br />
Gazetesi’nde “Bizim Köşe” başlıkları altında yazılar kaleme almıştır. Ancak, köşe<br />
yazıları hiçbir zaman bir siyasi düşünceye çanak tutmamıştır. Yazdığı yazıların konuları<br />
son derece güncel, genel, sosyal konulardır. “İlk Pazar Yazısı, 10 Milyon Liraya Hoş<br />
Geldin Derken, Eşref Saati, Gazete ve Sigara, Mavi Körfez Yeşil İzmir, Oyuncaklarda<br />
Buluşmak, Kurban Bayramı” köşe yazılarının başlıklarının sadece birkaçıdır.<br />
Sonuç<br />
Kırkağaç topraklarında yeşermiş İsmail Sivri, büyümüş, genişlemiş, bir çınar<br />
ağacı gibi olmuştur. Kimilerini gölgesinde serinletmiş, kimisine tarih olmuş, kimisine<br />
ululuğunu göstermiştir.<br />
Gerek gazeteciliği ve yazarlığı; gerekse kişiliğiyle önemli bir şahsiyet olarak<br />
hafızalarda yer etmiş Kırkağaçlı merhum İsmail Sivri’yi bu etkinlikte tanıtmaya çalıştık.<br />
Çocuklarımıza hiç çekinmeden hikâyelerini okutabileceğimiz Kırkağaçlı bir yazar<br />
bulunmaktadır.<br />
Merhum İsmail Sivri’yi Kırkağaç’ta yaşatabilme adına bazı tekliflerimiz<br />
olacaktır:<br />
1. Şimdiki 37. Sokağın adı -eski adıyla Sivrizadeler Sokağı-, şimdi İsmail<br />
Sivri Sokağı adıyla tabela konulması,<br />
2. 2 Ağustos ölüm tarihinde her yıl Alsancak Kıbrıs Şehitleri Sokağındaki<br />
heykeli başında yapılan anma töreninin önümüzdeki yıldan itibaren Kırkağaç’ta<br />
102
yapılması ( Sivri’nin bazı tanınmış gazeteci ve yazar dostlarının ve de ailesinin davet<br />
edilmesiyle Kırkağaç’ın ulusal basında tanıtımı sağlanmış olur ).<br />
3. İlçe kütüphanesindeki çocuk bölümüne İsmail Sivri adının verilmesi,<br />
4. Bundan sonraki Sempozyuma Sivri ailesinin onur konuğu olarak davet<br />
edilmesi gibi.<br />
Umarız, İsmail Sivri’yi bu çalışmamızla ilim ve Kırkağaç camiasına<br />
tanıtabilmişizdir.<br />
KAYNAKÇA<br />
KOZANOĞLU, Zeynel ( 2008 ), Gönül Adamı İsmail Sivri, İzmir Gazeteciler<br />
Cemiyeti Yayını, İzmir.<br />
2 Ağustos 2012 İsmail Sivri’nin Ölüm Yıldönümü Anma Töreni Konuşmaları.<br />
10 Ağustos 2012 İsmail Sivri’nin oğlu Talat Sivri ve Kızı Hikmet Gökmen ile<br />
yapılan görüşme.<br />
103
İSMAİL SİVRİ’NİN “LEYLEKLER GELİRKEN” VE “YAZ BİTERKEN” ADLI<br />
ESERLERİNDE DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ<br />
Özet<br />
Davut ŞAHİN 1<br />
Gazeteci kimliğiyle ön plana çıkmış Kırkağaçlı İsmail Sivri, aynı zamanda çocuk<br />
kitapları yazarıdır. Sivri, kitaplarını çocukların eğitilmesi için yazmıştır. Çocuklar, kendi<br />
kültürüne hâkim olmalıdır. Bu nedenle Sivri, eserlerinde bilgi vermeyi ön planda tutmuştur.<br />
Kullandığı dil ve üslup da özenle seçilmiştir.<br />
İsmail Sivri’nin anlatımı çok açıktır. Kısa ve kurallı cümleler dikkat çeker. Konuşma<br />
dilini seçer. Çocukların anlayacağı veya anlamasını beklediği kelimelerle onlara seslenir.<br />
Konuşma cümlelerine sık sık yer verilir ki, inandırıcılık ön plandadır.<br />
Çok fazla sıfat, ikileme, zarf kullanılmıştır. Bu, onun anlatımını canlı kılmıştır. Bazı<br />
deyimler, ibareler de dikkat çekici dil hususiyetlerindendir. Diyaloglara sürekli yer verilmiştir.<br />
Çocukların etrafındaki hayvan ve diğer canlı cansız varlıklar kişileştirilmiştir. Sık sık bilgiler<br />
verilmiş, bazen bilgiler tekrarlanmıştır. Her seviyedeki çocuğun anlayabilme gayesi<br />
güdülmüştür. Metin bütünlüğü kurularak okuyucu olaylardan koparılmamıştır. Sivri’nin bu<br />
üslup seçimi de dikkat çekicidir.<br />
Anahtar Kelimeler: İsmail Sivri, Dil, Üslup, Çocuk, Kırkağaç.<br />
LANGUAGE AND STYLE ATTRIBUTES IN ISMAIL SIVRI’S BOOKS NAMED<br />
“LEYLEKLER GELIRKEN” AND “YAZ BITERKEN”<br />
Abstract<br />
Ismail Sivri from Kırkagac, who came into prominence with his journalist identity, was also a<br />
children’s book writer. Sivri wrote his books to educate the children. He believed that<br />
children have to know their own culture. For that reason, Sivri gave precedence to give<br />
information in his books. He chose the language and style with care.<br />
The narration of Sivri is so clear. He takes attention with short and canonical sentences. He<br />
prefers spoken language. He calls the children by the words that they understand or he expects<br />
them to understand. He often gives place to talking sentences, so that cogency is at the<br />
forefront.<br />
He uses too many adjectives, reiterates and adverbs and that gives his narration vividness.<br />
Some expressions and statements are also attractive language traits. He uses dialogues<br />
constantly. He personifies the animals and the other inanimate creatures around the children.<br />
He often gives information and sometimes repeats them. He aims to be understood by all the<br />
children in different levels. He cares the text’s unity not to readers cut off from the events. His<br />
style choice is also attractive.<br />
1 Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi.<br />
104
Keywords: İsmail Sivri, Language, Style, Children, Kırkağaç.<br />
Giriş<br />
Daha çok gazetecilik yönü ön planda görülen İsmail Sivri’nin edebî şahsiyeti ikinci<br />
planda kalmıştır. İsmail Sivri’yi tanıtırken, gazeteci ve çocuk kitapları yazarıdır, demek<br />
gerekir. Onun hikâyeleri, belirli bir okuyucu kitlesi hedef alınarak yazılmıştır. Sivri’nin<br />
muhatabı çocuklardır. “O, çocukları çok severdi.” Çünkü “çocuklar umudumuzdur, dünyayı<br />
kurtaracak.” ( Sivri; 1994, 123 )<br />
Bu sebeplerden ötürüdür ki geleceğimizin teminatı çocuklar iyi yetişmelidirler. Kendi<br />
milletlerine ait değerleri iyi bilmelidirler. Geleceği geçmişin doğruları üzerine kurmalı,<br />
yanlışları düzeltmelidirler. Geleceğimizin teminatlarını bizler yetiştirmemiz gerekir. O zaman<br />
herkes taşın altına elini koymalıdır. Bir yazar olarak Sivri de sahip olduğumuz değerleri,<br />
düzeltilmesi gereken yanlışları hikâyeleri vasıtasıyla çocuklara aktarma görevini üstlenmiştir.<br />
Yani Sivri’nin hikâyelerinin en temel amacı çocukları bilgilendirmektir. Sivri’nin okuyucu<br />
kitlesi çocuklardır. Sivri’nin kelimeleri, kelime öbekleri, cümleleri, konuları sunuş tarzı, yani<br />
üslubu çocuk okuyucular açısından ele alınması gerekir.<br />
Bu çalışmada, Sivri’nin kendi içerisinde konu bütünlüğü bulunan “Leylekler Gelirken”<br />
ve “Yaz Biterken” adlı iki hikâye kitabındaki dil unsurları ve üslubu değerlendirilmiştir.<br />
“Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken”<br />
İsmail Sivri’nin “Leylekler Gelirken” adlı kitabında 13 hikâye bulunmaktadır. Bunlar:<br />
1. Uçurtma Yarışı, 2. Gözleri Yaşlı Küçük Kız, 3. Evcilik Oyunları, 4. Leyleklerin Gelişi, 5.<br />
Leyleklerle Küçük Kız, 6.Yeşil Ova, 7. İlkokullu Çocuklar, 8. Kent Pazarı, 9. Pazar<br />
Söyleşileri, 10. Çocuk Bayramı, 11. Leylek Yumurtaları, 12. Gençlik Bayramı, 13. Okul<br />
Tatili.<br />
Sivri’nin “Yaz Biterken” adlı kitabında ise 15 hikâye bulunmaktadır. Bunlar: 1. Okul<br />
Tatili, 2. Güzel Yaz Günleri, 3. Kurban Bayramı, 4. Hırsız Kim, 5. Yavru Leylekler, 6.<br />
Leylekler Hırsız Peşinde, 7. Hırsızın Yakalanışı, 8. Babanın Eve Gelişi, 9. Leylekler Uçup<br />
Gittiler, 10. Okulların Açılışı, 11. Cumhuriyet Bayramı, 12. Soğuk Kış Günleri, 13. Sevgiler<br />
Ölmez, 14. Kahraman Leylek, 15. Yavru Leylek Okullu Oldu.<br />
105
Bu iki eserdeki hikâyeler, aslında bir romanın küçük parçalara bölünmüş şekli gibidir.<br />
İlk kitabın konusu, hikâye başlıklarından da anlaşılacağı gibi, leyleklerin gelişiyle ( ilkbahar<br />
mevsimiyle ) başlayıp okulların tatile girmesine ( yazın başlangıcına ) kadarki; ikinci kitabın<br />
konusu ise diğer kitabın kaldığı okul tatilinin başlangıcından ( yazın başlangıcından ) itibaren<br />
kış mevsimini de içine alan sürede Anadolu’nun şirin bir ilçesinde geçen hayatı içine<br />
almaktadır. Yazar, aslında bu ilçe hayatından yola çıkarak tüm Anadolu insanının hayatını<br />
anlatmak istemiştir. Hikâyelerde, şehirdeki pazarcılar, esnaf, yerel bitki isimleri, bazı çocuk<br />
oyunları, pazar söyleşileri, hırsızlık olayı vs. gibi yerel ve özel konuların yanında; bahar<br />
müjdecileri leyleklerin gelişi/dönüşü, millî ve dinî bayramlar, komşuluk dayanışması,<br />
okulların tatile girmesi/açılması gibi genel ülke konuları da özellikle ele alınmıştır.<br />
Seçilen mekân, Akarçay’ı, gölü, dağı ve ovası bulunan küçük bir ilçedir. Bu ilçede,<br />
tarım yapılır ve yaz döneminde bağevi(dam)ne çıkılıp yaz sonunda tekrar eve dönülür. Mekân<br />
o kadar gerçekçi anlatılır ki, esnafların sokağıyla, kimin kimle komşusu olduğuyla, banka,<br />
cami, karakol, çarşı, ova, Akarçay, göl gibi daha pek çok mekânın ilçenin neresinde<br />
bulunduğuyla ilgili verilen bilgilerle bir şehir krokisi çıkarabilirsiniz. Belki de bu mekân -bazı<br />
hayal eklemeleriyle- sağlığındayken hep yerleşmeyi hayal ettiği Kırkağaç’tır Akarçay hariç<br />
hiçbir mekânla ilgili özel isim kullanmamıştır. Akarçay ismi bile -çok nadir de olsa- kimi<br />
yerde küçük harfle yazılmıştır.<br />
Hikâyelerin ana karakteri Küçük Kız’dır. Yazar, bir yıllık Anadolu hayatını anlattığı<br />
hikâyelerinin tamamında “leylekler”i de neredeyse Küçük Kız kadar ana karakter olarak<br />
kullanmıştır. Küçük Kız’ın “anne”si, “baba”sı ( fırıncı ), “ağabey”i, “büyükanne”si, köpekleri<br />
“Karabaş” ve kedileri “Samur” bütün hikâyelerdeki yardımcı karakterler olarak karşımıza<br />
çıkmaktadırlar. Eserlerin hiçbir yerinde insan isimlerine rastlanmamaktadır. Mekân<br />
isimlerinin anılmaması belki normal bir durumdur, ama insanların hiçbirine özel ad<br />
verilmemesi yazarın dikkat çeken yönlerinden biridir.<br />
Hikâyelerin Dil ve Üslup Özellikleri<br />
Yazarların duygu ve düşünceleri, meydana getirdikleri eserlerdeki kullandıkları dil<br />
unsurları aracılığıyla okuyucuya aktarılabilir. Yazar için muhatabı olan okuyucu kitlesi<br />
kullanılacak dil ve üslup açısından önemlidir. İsmail Sivri’nin hikâyelerindeki muhatabı<br />
çocuklardır. Sivri, hikâyeleri vasıtasıyla çocukları bilgilendirme gayesini güder. Kullanılacak<br />
kelimeler, kelime öbekleri, cümle yapıları çocuklar için özenle seçilmeli; onların dünyasına<br />
106
göre bir anlatım tarzı benimsenmelidir. Yazar, sıradan dil unsurlarına hayat vermeli,<br />
kanatlandırmalı, onu zengin çağrışım ve imgelerle doldurmalı, dili adeta yeniden üretmelidir.<br />
Özenle oluşturulmuş bir ‘kurmaca dil’ inşa etmelidir (Çetin; 2008, 258).<br />
Hikâyelerinde çocuklara seslenen Sivri, canlı bir halk dilini kullanır. Adeta gerçek<br />
hayattaki kişiler arasında olaylar karşılıklı konuşmalar şeklinde akıyormuşçasına ele alınır.<br />
Sadece insanlar arasındaki karşılıklı konuşmalar değil, hayvanlar arasında, insanlarla<br />
hayvanlar arasında geçen pek çok diyaloglar bulunmaktadır. Bu durum, yazarın hikâyelerini<br />
daha realist bir yaklaşımla akıcı bir şekilde ele aldığını göstermektedir.<br />
Annesi: “Leylek yumurtası yenmez!”<br />
Hepsi birden: “Biliyoruz,”dediler. “leylek yumurtası yenmez.” (Sivri; 1994, 27)<br />
Küçük Kız: “Yuva boş,” diye bağırdı.<br />
Annesi kızına: “kızım,” dedi. “Onlar gittiler.” (Sivri; 1997, 69)<br />
Hikâyelerin dilini akıcı kılan diyalogların dışında yerinde kullanılan bazı devrik<br />
cümleler, samimi hitap ifadeleri, deyimler, atasözleri, ikilemeler de bulunmaktadır. Devrik<br />
cümle Sivri’nin bu hikâyelerinde sayılıdır diyebiliriz. Yazarın kullandığı bu devrik cümleler,<br />
tamamen anlatımı vurucu hale getirmek için gündelik dilde kullanıldığı ölçüde hikâyelerde<br />
yerini almıştır.<br />
“Dargınlıklarla küskünlükler yıllar yılı sürüp giderdi aralarında.” (Sivri; 1994, 29)<br />
“Gelecek sizlerindir, çocuklar.” (Sivri; 1997, 84)<br />
Karakterler arasındaki diyaloglarda samimi hitap ifadelerine de rastlanmaktadır.<br />
Özellikle yaşça büyük küçük karakterler arasındaki bu hitaplar anlatımda akıcılığın en önemli<br />
unsurlarından biri olmuştur.<br />
Anne, mutlu: “Aslan oğlum benim! dedi. Sonra kızına dönerek: “Güzel kızım benim,”<br />
dedi (Sivri; 1994, 92).<br />
“Hırsız Kız… Hırsız Kız…”(Sivri; 1997, 36)<br />
“Babacığım…”“Babacığım…” dediler.<br />
107
“Yavrularım…” dedi babaları. (Sivri; 1997, 59)<br />
İsmail Sivri’nin eserlerindeki deyim zenginliği dikkat çekici boyuttadır. Deyimler,<br />
binlerce yıllık hayatın tecrübelerinin bir iki kelimeye sığdığı dil yapılarıdır. Yani deyimler, bir<br />
milletin muhayyilesini temsil etmektedir. Çocukları eğitme ve onlara bilgi kazandırma<br />
gayesindeki yazar, deyimleri hem mecazlı kelime yapıları olarak, hem de mana zenginliği<br />
olarak çocuklara benimsetme gayretindedir. Tabii ki deyimler, hikâyelerdeki akıcılığı ve<br />
sadeliği de sağlamıştır. Hikâyelerdeki bazı deyimler şunlardır:<br />
“havayı dağıt-” (Sivri; 1994, 11),“gözden yok ol-” (Sivri; 1994, 21), “kulak kesil-”<br />
(Sivri; 1994, 50), “dört dön-” (Sivri; 1994, 54), “atıp tut-” (Sivri; 1994, 74), “kulağı kapıda<br />
ol-” (Sivri; 1994, 82), “aklını başına al-” (Sivri; 1994, 89), “iğne atılsa yere düşme-” (Sivri;<br />
1994, 95), “gözlerinden uyku ak-” (Sivri; 1997, 5), “uykusunu aç-” (Sivri; 1997, 6), “yol al-”<br />
(Sivri; 1997, 7), “yolunu tut-” (Sivri; 1997, 16), “haberin bomba gibi patlaması” (Sivri;<br />
1997, 34), “sarpası kesil-” (Sivri; 1997, 41), “ah et-” (Sivri; 1997, 49), “yataklara düş-”<br />
(Sivri; 1997, 51), “ateş içinde yat-” (Sivri; 1997, 51), “e:vi bayram yerine dön-” (Sivri;<br />
1997, 58), “okullu ol-” (Sivri; 1997, 75).<br />
Anlatımdaki etkiyi arttırabilmek amacıyla kullanılan ikilemelerin de Sivri’nin<br />
eserlerinde bir hayli kullanıldığı görülmektedir. Hikâyelerdeki bazı ikilemeler şunlardır:<br />
“Yamaçtaki çocuklar çığlık çığlıktı.” (Sivri; 1994, 7), “koca koca adamlar” (Sivri;<br />
1994, 10), “salına salına uçan uçurtma” (Sivri; 1994, 11), “yavaş yavaş yok ol-” (Sivri;<br />
1994, 12), “kıvrıla kıvrıla göle dökül-” (Sivri; 1994, 14), “çuval çuval ürün” (Sivri; 1994,<br />
20), “kıkır kıkır gül-” (Sivri; 1994, 24), “çer çöp topla-” (Sivri; 1994, 25), “için için gül-”<br />
(Sivri; 1994, 26), “kıpır kıpır” (Sivri; 1994, 33), “hıçkıra hıçkıra ağla-” (Sivri; 1994, 36),<br />
“çoluk çocuk” (Sivri; 1994, 37), “cıvıl cıvıl öt-” (Sivri; 1994, 43), “şaşkın şaşkın bak-”<br />
(Sivri; 1994, 45), “avaz avaz bağır-” (Sivri; 1994, 78), “lüp lüp” (Sivri; 1994, 59), “bölük<br />
bölük” (Sivri; 1994, 12), “tıngır mıngır sesler” (Sivri; 1997, 7), “kıvrıla kıvrıla başla-”<br />
(Sivri; 1997, 9), “kucak kucak elma” (Sivri; 1997, 11), “istemeye istemeye” (Sivri; 1997, 34),<br />
“hırçın hırçın öt-” (Sivri; 1997, 38), “tabak tabak meyve” (Sivri; 1997, 39), “şaşkın şaşkın”<br />
(Sivri; 1997, 55), “gözlerini açar açmaz” (Sivri; 1997, 55), sayfa sayfa aç- (Sivri; 1997, 74).<br />
İsmail Sivri’nin hikâyeleri imgeler yönünden ele alındığında zengin bir malzeme<br />
ortaya çıkmaktadır. “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken” adlı eserlerdeki hikâyelerin ortak<br />
imgesi veya göstergesi “leylek”tir. Leylek Anadolu insanının -özellikle çocukların- hayatına<br />
108
ilkbaharla birlikte girer. Yani leyleğin asıl anlamsal karşılığı “mevsim”dir. Hatta mevsimlerin<br />
başıdır. Leylek umuttur, sevinçtir, hayatın başıdır, müjdedir, çocuk getirir, çocukların en<br />
sevdiği sosyal bir kuştur.<br />
Leylekler insanlarla birlikte yaşar. Yazarın hikâyelerindeki leyleğe eşlik eden kişi ise<br />
Küçük Kız adındaki sevecen bir “çocuk”tur. İkinci bir göstergenin küçük bir kız çocuğu<br />
olduğunu söyleyebiliriz. Çocuk güzeli görür, çirkini sevmez, tabii olanı tercih eder,<br />
bağışlayıcıdır, yufka yüreklidir, saygılıdır, özgürlüktür, bağımsızlıktır, korkusuzdur,<br />
çevresindeki her nesneyle bile insanla kurduğu bağ derecesinde iletişime geçebilir. Her geçen<br />
gün güzellikleri kaybolan dünyamızın tek umutlarıdır. Onlar bizim geleceğimizdir. Çocuklar<br />
hayatın “bahar”ıdır. Onlar insanoğlunun ilkbaharıdır.<br />
Anlatımda tek düzeliği ortadan kaldırmak amacına yönelik olarak bazı dil sapmalarına<br />
müracaat edilir ( Çetin; 2008, 264). Sivri’nin hikâyelerinde bazı dil sapması örneklerine<br />
rastlamaktadır. Yazarın burada dil bilgisi kuralları açısından ve standart kültür dili açısından<br />
bazı kullanımları olmuştur. Aslında bu yapılara alışılmamış bağdaştırmalar desek daha doğru<br />
olur.<br />
Yeni kelime veya kelime öbekleri kullanması: “Leylekler çokluk tarlalardaki zararlı<br />
hayvanları yerdi.” (Sivri; 1994, 46), “Çokluk eve aç dönüyordu.” (Sivri; 1997, 86), “Yaşlı<br />
bir adam kızgın söylendi.” (Sivri; 1997, 61), “Yaşlı Leyleği gören değirmenli şaşkın<br />
söylendi. (Sivri; 1997, 70).<br />
35).<br />
Kelime kalıplarının yerinde değişiklik yapma: “Maşallah kırk bir kere” (Sivri; 1994,<br />
Diyalog cümlelerini bölme: Konuşma cümlelerinin arasına kendinden kelime koyarak<br />
cümleyi ikiye ayırması en dikkat çekici özelliklerden biridir: “Yok,” dedi. “Artık barıştılar.”<br />
(Sivri; 1994, 32), “Peki,” dedi. “Ne zaman gelecekler.” (Sivri; 1994, 32), “Yok,” dedi. “baba<br />
leyleği bekleyeceğim ben.” (Sivri; 1994, 105), “O,” dedi. “Şeytanlık etti.” (Sivri; 1997, 61),<br />
“Leylek Kıza,” dedi. “Siyah önlük yakışır.” (Sivri; 1997, 71).<br />
İsmail Sivri’nin bütün bu sıra dışı kullanımları anlamda ve şekilde aslında çok da<br />
sırıtır vaziyette değildir. Aksine farklılık, özgünlük katmıştır diyebiliriz.<br />
Eserlerinde çocukları bilgilendirmeyi hedefleyen İsmail Sivri’nin kullandığı cümleler<br />
kısadır. Kısa cümleler anlaşılma kolaylığını sağlamıştır yazarımıza. Yukarıda da bahsettiğimiz<br />
109
gibi devrik cümle çok nadir kullanılmıştır. O seyrek kullanım da tekdüzeliği bozması<br />
açısından önemlidir.<br />
İsmail Sivri’nin kafası çok nettir ve bu da cümlelerine yansımıştır. Hiçbir cümle<br />
uzayıp gitmez onun hikâyelerinde. Sanatkârane bir dil kullanma çabasına asla girmemiştir. O<br />
her zaman mesajlarını net cümlelerle aktarmıştır.<br />
İsmail Sivri, kelime dağarcığı zengin bir yazardır. Kelimeler herkesin anlayacağı<br />
dildendir. Anlaşılamama kaygısı güden Sivri, eserlerini okuyan her kesimin anlayabilmesi<br />
için çeşitli sıfatlar, zarflar, isim tamlamaları kullanır. Yazar için vasıflandırma, yani açıklık<br />
çok önemlidir. Mesela, gerek insan karakterlerinin, gerekse leylek karakterlerinin hepsi birer<br />
sıfat tamlamasıdır. İnsanların, hayvanların isimleri değil, onların hayattaki layık görüldükleri<br />
isimler, yani vasıflar önemlidir. Bu isim seçimi bile Sivri’nin eserlerinde verilmek istenen<br />
mesajı ortaya koymaktadır.<br />
Küçük Kız, Pembeli Kız, Kara Kız, Yonca Kız, Sarı Kız, Koca Kafa, Sıska Oğlan,<br />
Çakır, Canavar, Haylaz, Şişko (İftiracı) Fırıncı, Kel Hırsız gibi kişi isimleri karşımıza<br />
çıkmaktadır.<br />
Yaşadıkları yere göre de leylekler isimlendirilmiştir: Yaşlı Leylekler, Bankacı<br />
Leylekler (cami kubbesinde), Bekçi Leylek (karakol üstündeki), Erkek Leylekler, Bilgiç<br />
Leylek (kaymakam binasında), Tulumbacı Leylekler (İtfaiye binasında), Okullu Leylekler<br />
(okul üstünde), Küçük Leylek/Okullu Leylek.<br />
Daha pek çok kelime sıfatlarla nitelendirilmiş ya da belirtilmiştir:<br />
Birkaç gün, yeşil ova, tatlı bir rüzgâr, derin bir uyku, mavi gökte renkli uçurtmalar,<br />
yamacın en tepesindeki çocuklar, uçurtma yarışına çıkan çocuklar, bu yeşil dünya üzerindeki<br />
gökyüzü, dam üstündeki leylekler, masmavi, sapsarı, mosmor, kıpkırmızı…<br />
Özellikle gerek zaman ifadesini içinde barındıran, gerekse fiillerin tarzlarını ifade eden<br />
tarz zarflarına da çokça yer verilmiştir:<br />
Tatil, hafta, vakit, akşam, sabah, gece, yarın, kuşluk vakti, öğle, ikindi, yatsı, göç vakti,<br />
evcek, çokluk, içeri girerken, havluyu yerine asarken, kalkar kalkmaz, dışarı çıkınca,<br />
biliyormuşçasına, fırıncının yakalandığı haberi geldiğinde…<br />
110
Sivri’nin bazı kelimelerin seçiminde hassas olduğu görülmektedir. Mesela şehir ve<br />
kent kelimelerinden daha çok kent kelimesini kullandığını görüyoruz. İlk hikâyelerinde art<br />
arda ikisini de kullanarak çocuklara kent kelimesinin şehir anlamına geldiğini öğretiyor. Daha<br />
sonra da şehir kelimesini hiç kullanmıyor: kent çarşısı (Sivri; 1994, 13), kent halkı, ...şehir<br />
halkı (Sivri; 1997, 5), kent sokakları (Sivri; 1997, 7).<br />
Daha başka ilke ve inkılâplar yerine devrim ve yenilikler; cevap yerine yanıt; tekrar<br />
et- yerine yinele-, Ramazan Bayramı yerine Şeker Bayramı; hayal ve rüya yerine düş, misafir<br />
yerine konuk kelimelerini özellikle seçerek kullanması dikkat çekicidir.<br />
Özgün kelime kullanımları da dikkat çeker. “bıkmak usanmak”, “yalvarmak<br />
yakarmak” ikileme fiillerinden ölçünlü dilde bazen bıkmak ve yalvarmak kelimeleri tercih<br />
edilirken Sivri tarafından usanmak ve yakarmak kelimeleri tercih edilmiştir. Bu tercihiyle<br />
Sivri, kullanım sıklığı daha az olan Türkçe kelimelere işlerlik kazandırmıştır.<br />
“Küçük Kızın her sorduğunu usanmadan yanıtladı. (Sivri; 1997, 76).<br />
“Leyleklerin gelmesi için içinden yakardı.” (Sivri; 1997, 16).<br />
Türkçenin birçok unsurunu eserlerinde sadelikle işleyen Sivri, çocuk okuyucuları için<br />
de bazı üslup çeşitlerini hikâyelerinde kullanmıştır. Amacı, geleceğin çocuklarını bilgi ve<br />
kültür donanımlı şahsiyetler olarak geleceğe hazırlamak isteyen yazar üslup seçiminde de<br />
bilinçli bir yol izlemiştir.<br />
Çocuklar daha çok somut kavram ve olayları algılayabilirler. Baharın gelişi onlar için<br />
içi doldurulması çok güç bir kavramdır. Yazar baharın geldiğini onların dünyasından sevimli<br />
bir kahraman seçerek aktarıyor. Öylesine bir kahramandır ki belki de tüm mevsimlerde<br />
yanınızda kalsa sevgisine doyamayacağınız bir bahar temsilcisi seçmiştir. Leylekler.<br />
Yazar leylekleri çocukların bilinçaltına yerleştiriyor. Leylekler vasıtasıyla, bu kuşların<br />
göçmen kuşlar olduğu, Anadolu’ya hangi ülkelerden ne zaman gelirler ve Anadolu’dan hangi<br />
ülkelere ne zaman giderler, nerelerde yaşarlar, insanlarla diyalogu nasıldır, günlük<br />
hayatımızda ne faydaları vardır gibi pek çok sorunun cevabı hikayeler arasında veriliyor. Bu<br />
bilgiler düşünce üslubuyla aktarılmıştır (Çetin; 2008, 279). Yani kimi zaman hikâyelerde bilgi<br />
ve fikir aktarmaya dönük bir üslup benimsenmiştir.<br />
111
Çocukların hayal dünyalarının genişliğini bilen yazar, kahraman Küçük Kız ile<br />
leylekler arasında insanî ilişkiler kurmuştur. Sadece leyleklerle değil, coşkun sevinç anlarında<br />
( babanın iftiradan kurtularak eve dönmesi, bağevine göçülmesi, leyleklerin gelmesi ); bazen<br />
de üzüntünün hat safhaya vardığı anlarda ( babanın iftira sonucu hapse girmesi, leyleklerin<br />
dönemsi) neredeyse bütün canlı cansız varlıklar kişileştirilmişlerdir. Küçük kız etrafındaki<br />
herkes ve her şey üzüntü veya sevinç unsurlarını ortaya koyar. Burada masalsı veya efsaneci<br />
bir üslup ortaya çıkmıştır (Çetin; 2008, 279).<br />
Bazen de yazar bilgi aktarabilme gayretine girebilir. Sivri de birçok konuda bilgi<br />
aktarımında bulunmuştur. Bu bölümlerde Sivri’nin yalın üslubu (Çetin; 2008, 300) seçtiği<br />
görülür. Fikirlerini net cümlelerle somut olarak aktarır. Bu bilgiler, sadece kendi içerisinde şu<br />
şekilde tasnif edilebilinir:<br />
1. Konunun geçtiği Ege’nin küçük ilçesiyle ilgili coğrafi bilgi, şehir planı, şehir<br />
hayatında insani ilişkiler ve sosyal hayat, bölgede yetişen bitki türleri ve bunların bazıları<br />
(çınar gibi) hakkında bilgi, ot isimleri, mevsim özelliği, mevsimlere göre insanların yaşam<br />
şekli, çocuk oyunları, adet-gelenek-görenekler, dini ve milli bayramların kutlanma şekli gibi<br />
konularda bilgi aktarımı.<br />
2. Dini ve milli bayramların hayatımızda değerli olmasının sebepleri tarihî geçmişiyle<br />
birlikte verilir. Buradan yola çıkılarak ülke değerlerinin hangi şartlarda sağlanabildiğinin<br />
aktarılması.<br />
3.Yaşanılan dünyayı insanoğlunun pervasızca mahvetmesi, yani hava kirliliği,<br />
toprağın sunî gübrelenmesiyle verimsizleşmesi, atıkların suları kirletmesi ve doğal yaşamı<br />
sekteye uğratması (Leyleklerin artık gelmemesi, mevsim sapmaları), kendi sağlığımızla<br />
oynamamız gibi yerel olmayan genel sorunlar.<br />
Sonuç<br />
Kırkağaçlı merhum İsmail Sivri’nin, “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken” adlı<br />
eserlerindeki hikâyeler geçmiş bir zamanda küçük bir Ege ilçesindeki yaklaşık bir yıllık bir<br />
hayatı anlatmaktadır. Özel isim kullanmaktan kaçınan Sivri, okuyucuyu şahıslara, nesnelere<br />
bağlamaktan ziyade anlatmak istediklerine şartlandırır. Onun için kişiler değil, halk önemlidir.<br />
Üzerinde ilelebet insanların yaşayacağı dünya önemlidir. Bu nedenle çocuklar geleceği<br />
şekillendirmek için görgülü ve bilgili olmalıdır.<br />
112
Sanatını toplum için icra etmeyi hedefleyen yazar, Türkçenin bütün dil unsurlarını<br />
ustaca kullanmıştır. Ne kullandığı dilde, ne de üslubunda bir zorlama bulunmaktadır. Bu<br />
nedenle de bir çırpıda okunabilecek özelliğe sahiptir. Eğiten ve Türkçenin zenginliğini ortaya<br />
koyan bu hikâyeler çocuklara tavsiye edilebilecek özelliktedir.<br />
KAYNAKÇA<br />
AKTAŞ, Şerif (2002), Edebiyatta Üslup ve Problemleri, Akçağ yay., Ankara.<br />
ÇETİN, Nurullah (2008), Roman Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitap, Ankara.<br />
GUİRAUD, Pierre (1994), Göstergebilim, (Çev. Mehmet Yalçın), Anakara.<br />
SİVRİ, İsmail (2004), Leylekler Gelirken, Altın Çocuk Kitapları.<br />
SİVRİ, İsmail (2007), Yaz Biterken, Altın Çocuk Kitapları.<br />
113
DÜNYA KAVUN PAZARINDA TÜRKİYE’NİN PAYI VE BU PAYIN<br />
GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER<br />
Asiye Ayben Çelik, Mustafa Çelik 1<br />
Özet<br />
Bu çalışma ile öncelikle dünya kavun piyasası istatistiklerle incelenmekte ve<br />
Türkiye’nin söz konusu piyasadaki konumuna ilişkin tablo gözler önüne serilmektedir.<br />
Ardından SWOT Analizi yöntemi ile Türkiye’nin bu ürünle ilgili olarak –Kırkağaç<br />
kavunu ele alınarak - sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile karşı karşıya bulunduğu<br />
fırsat ve tehditler stratejik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Yapılan analiz sonuçlarına<br />
göre Türk kavununu ihracat hacmini artırmaya ve uluslararası pazarlama faaliyetlerini<br />
geliştirmeye yönelik birtakım öneriler geliştirilerek sektördeki uygulamacılara bir yol<br />
haritası çizilmesi amaçlanmaktadır.<br />
Anahtar Kelimeler: Dünya Kavun Piyasası, Kavun İhracatı, SWOT Analizi<br />
THE SHARE OF TURKEY IN WORLD MELON MARKET AND<br />
SUGGESTIONS TO IMPROVE THIS SHARE<br />
Abstract<br />
With this study, firstly world melon market has been analyzed through the<br />
statistics, and the position of Turkey in this market has been brought out. Then with a<br />
strategic point of view, by using SWOT analysis method strengths and weaknesses of<br />
Turkey about this product – especially Kırkağaç melon – and opportunities and threats<br />
that Turkey faces have been discussed. Based on the results of the analysis, some<br />
suggestions have been made to increase Turkish melon export volume and develop<br />
international marketing operations. In that way it’s been aimed to draw a roadmap for<br />
the practitioners in the sector.<br />
Keywords: World Melon Market, Melon Export, SWOT Analysis<br />
Giriş<br />
Türkiye, 182.134.388 m²’lik ekilebilir arazi büyüklüğü ile dünyada ilk 10 ülke<br />
arasında yerini almaktadır. Böylesine büyük tarıma elverişli alana sahip olunmasına<br />
rağmen, Türkiye uluslararası piyasalarda tarımsal ürünleriyle varlığını sınırlı oranda<br />
hissettirebilmektedir. Gerçekleştirilen üretimin önemli bölümünün iç pazara yöneltildiği<br />
gerçeği bir tarafa bırakıldığında, Türkiye farklı klimatolojik ve toprak özelliklerini<br />
kullanarak geniş ürün yelpazesi ile gerçek potansiyelini dış pazarlarda açığa<br />
çıkarmalıdır.<br />
2011 yılı verilerinden hareketle, 134.906.869.000 $’lık ihracatın içerisinde tarım<br />
ve hayvancılığın payı, 5.148.007.000 $’lık ihracat hacmi ile %3,82 ile sınırlı<br />
kalmaktadır. Oysa Türkiye FAO verilerine göre, 2010 yılında gerçekleştirilen üretim<br />
miktarılar itibariyle; incir, kayısı, ayva, vişne, kiraz, kabuklu fındık gibi ürünlerde<br />
1 asiye.celik@bayar.edu.tr, mustafa.celik@bayar.edu.tr<br />
114
irinci sırada, kavun, karpuz, çilek ve pırasada ikinci sırada yer almaktadır. Bu<br />
ürünlerden fındık, incir, kayısı ve özellikle Ege Bölgesinde yaygın biçimde yetiştirilen<br />
zeytin ve üzüm ile, dünya üretiminde 2. sırada yer aldığımız kavunu, üretim ve ihracat<br />
açısından karşılaştırdığımızda ortaya aşağıdaki gibi bir tablo çıkmaktadır.<br />
Tablo1: Türkiye’nin Dünya Tarımsal Ürün Arzındaki Önemli Ürünleri<br />
2010 yılı Üretim miktarı (ton)<br />
Dünya üretimi<br />
içindeki payı<br />
Dünya Sıralaması<br />
Fındık 600.000 69,95% 1.<br />
İncir 254.838 24,06% 1.<br />
Kayısı 476.132 13,75% 1.<br />
Zeytin 1.415.000 6,80% 5.<br />
Üzüm 4.255.000 6,34% 6.<br />
Kavun 1.611.700 6,11% 2.<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012<br />
Tablo 2: Türkiye’nin İhraç Ettiği Başlıca Tarımsal Ürünler<br />
Dünya<br />
ihracatındaki<br />
2009 yılı İhracat değeri (1000$) payı<br />
Kayısı 20.595 5,76%<br />
Kuru Kayısı 278.866 79,26%<br />
İncir 25.989 31,40%<br />
Kuru incir 150.826 63,71%<br />
Üzüm 155.594 2,74%<br />
Kuru Üzüm 407.512 31,20%<br />
İç fındık 710.844 70,95%<br />
Fındık 1.171 0,87%<br />
Zeytinyağı 96.202 2,00%<br />
Zeytin 62 0,09%<br />
Kavun 5.304 0,40%<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012<br />
Yüksek üretim hacmi ile kavun, incir, kayısı ve fındık gibi stratejik bir ürün<br />
olarak ele alınmayı hak etmektedir. Bu süreçte, 2008 yılında marka tescili yapılmış ve<br />
ulusal bilinirliği yüksek olan Kırkağaç kavununun, lezzet, koku ve dayanıklılık<br />
açısından uluslararası ticarete elverişliliği Kırkağaç kavununa özel önem verilmesi<br />
gerektiğine işaret etmektedir.<br />
Materyal ve Yöntem<br />
Çalışmamızda öncelikle dünya kavun piyasasını, piyasanın oyuncularını ve<br />
Türkiye’nin piyasadaki pozisyonunu sergileyebilmek üzere ikincil kaynaklardan<br />
yararlanılmıştır. Ardından söz konusu pazardaki payın artırılabilmesi için bir durum<br />
tespiti yapmak ve pazardaki fırsat ve tehditleri ortaya koymak amacıyla SWOT analizi<br />
yöntemi kullanılmıştır. Kırkağaç kavununu temel alarak yaptığımız analizde, Kırkağaç<br />
yöresinde kavun yetiştiriciliği ile ilgili yetkili kurumlar olan İlçe Gıda, Tarım ve<br />
115
Hayvancılık Müdürlüğü ve İlçe Tarım Kredi Kooperatifinden yetkililerle mülakatlar<br />
yoluyla elde edilen bilgiler derlenmiştir.<br />
Dünya Kavun Piyasası, Aktörleri ve Türkiye’nin Konumu<br />
Meyvesi yenilebilir sebzeler arasında sayılmakta olan kavun, farklı iklim ve<br />
coğrafyalarda yetişebilme özelliği ile dünyada geniş bir tarımsal üretim alanına sahiptir.<br />
Genellikle taze olarak tüketilmekte ve ticareti de yine taze olarak yapılmaktadır.<br />
Dünyadaki kavun üretimini, kavun pazarının büyüklüğünü ve bu pazarın arz yanında<br />
yer alan başlıca ülkeleri, bir diğer deyişle piyasanın aktörlerini tanıtmak üzere aşağıdaki<br />
tablolar oluşturulmuştur.<br />
Tablo 3: Yıllara Göre Dünya Kavun Üretimi (2000-2010)<br />
Yıllar Kavun üretimi (ton)<br />
2000 19.497.511<br />
2001 24.042.757<br />
2002 25.175.876<br />
2003 24.715.631<br />
2004 25.059.480<br />
2005 26.689.248<br />
2006 27.580.540<br />
2007 28.526.662<br />
2008 29.999.427<br />
2009 26.165.994<br />
2010 26.396.537<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012<br />
Tablo 3’te görülen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)<br />
istatistiklerine göre, 2000 yılından bu yana kavun üretim hacminde zaman zaman<br />
düşüşler yaşansa da genel eğilim üretim hacminin artması yönündedir. 2010 yılı<br />
verilerine göre başlıca üretici ülkeler ise Tablo 4’te sıralanmaktadır.<br />
Tablo 4: Başlıca Kavun Üreticileri ve Üretim Miktarları (2010)<br />
Toplam Üretim<br />
İçindeki Büyüklüğü<br />
Ülke<br />
Üretim Miktarı (ton) (%)<br />
1 Çin 12.573.147 47,63%<br />
2 Türkiye 1.611.700 6,11%<br />
3 İran 1.317.600 4,99%<br />
4 Mısır 1.076.770 4,08%<br />
5 ABD 1.036.040 3,92%<br />
6 İspanya 926.700 3,51%<br />
7 Hindistan 894.000 3,39%<br />
8 İtalya 666.383 2,52%<br />
9 Fas 567.301 2,15%<br />
10 Meksika 561.681 2,13%<br />
Toplam Üretim Hacmi 26.396.537 100,00%<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012<br />
116
Tablodan da rahatça izlenebileceği üzere, dünya kavun üretiminde toplam kavun<br />
arzının %47,63’lük katkısı ile birinci sırayı Çin almaktadır. Çin’i sırasıyla Türkiye, İran,<br />
Mısır ve ABD 1 milyon tonun üzerindeki üretim hacimleriyle takip etmektedir. Üretilen<br />
bu kavunların ne kadarının uluslararası ticarete konu olduğu ise ülkelerin ihracat<br />
rakamlarına bakılarak görülebilecektir.<br />
2009 verilerine göre dünyanın en fazla kavununu üreten ülkesi Çin’in dünya<br />
kavun ticaretindeki payının miktar bazında %8,97, değer bazında ise 1.299.232.000<br />
$’lık pazardan 122.095.000 $’lık satış hacmi ile %9,4’lük pay aldığı görülmektedir.<br />
Bunun anlamı Çin’de üretilen kavunun yalnızca %1,46’lık kısmı ihracata<br />
yönlendirilmiş, kalan kısmın tamamı iç talebi doyurmak üzere kullanılmıştır. Benzer bir<br />
tablo Türkiye için de söz konusudur. 2011 yılı TÜİK verilerine göre toplam kavun<br />
üretim miktarımız 1.647.988 ton olup, bu üretimin yalnızca 6348 tonluk kısmı, yüzdesel<br />
olarak ifade edilecek olursa %0,4’ü ihracata konu olmaktadır.<br />
Yukarıda yer alan on büyük kavun üreticisi için, üretim hacimlerinin ne kadarını<br />
dış pazarlara yönlendirdiklerini Tablo 5’te görmek mümkün olacaktır.<br />
Tablo 5: Başlıca Kavun Üreticilerinin Yerel ve Uluslararası Pazarlardaki<br />
Kavun Satışları (2010)<br />
Toplam<br />
Arz (ton)<br />
İç Pazardaki<br />
Satış Miktarı<br />
(ton)<br />
Toplam Arzdan<br />
İç Pazara Ayrılan<br />
Pay<br />
Dış Pazar Satış<br />
Miktarı (ton)<br />
Uluslararası Kavun<br />
Pazarından Aldığı<br />
Pay<br />
Çin 12.224.801 12.180.788 99,64% 44.013 2,15%<br />
Türkiye 1.679.190 1.669.578 99,43% 9.612 0,47%<br />
İran 1.278.540 1.268.023 99,18% 10.517 0,51%<br />
ABD 1.037.180 834.547 80,46% 202.633 9,88%<br />
İspanya 1.007.000 643.820 63,93% 363.180 17,71%<br />
Mısır 918.360 914.756 99,61% 3.604 0,18%<br />
Fas 887.005 831.080 93,70% 55.925 2,73%<br />
Hindistan 830.244 828.534 99,79% 1.710 0,08%<br />
İtalya 621.267 602.833 97,03% 18.434 0,90%<br />
Meksika 552.371 410.524 74,32% 141.847 6,92%<br />
Dünya 26.165.994 2.050.479 100,0%<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />
Görüldüğü üzere, Çin, Türkiye, İran, Hindistan, İtalya ve Fas üretimlerinin<br />
büyük kısmını iç talebi karşılamaya yönlendirmişlerdir. Öte tarafta dünya kavun<br />
üretiminde beşinci sırada yer alan İspanya, 363.180 tonluk satış hacmiyle uluslararası<br />
pazarlarda %17,71’lik bir payı elde etmiş ve böylece dünya kavun pazarının lideri<br />
konumuna erişmiştir.<br />
Pazara ilişkin değerlendirmeler yaparken, pazar büyüklüğü sadece tonaj<br />
açısından değerlendirmek yetersizdir, bunun yanında ekonomik büyüklük göstergesi<br />
olan pazarın parasal büyüklüğünün de bilinmesi gereklidir. Böylece uluslararası kavun<br />
piyasasının aktörlerini ve bu aktörlerin piyasadaki güçlerini görebilmek mümkün<br />
olacaktır.<br />
117
Tablo 6: Başlıca Kavun İhracatçısı Ülkeler ve Pazar Payları (2005-2009)<br />
2005 2006 2007 2008 2009<br />
İhracat<br />
Hacmi<br />
(1000 $)<br />
Düny<br />
a İhr.<br />
Payı<br />
(%)<br />
İhracat<br />
Hacmi<br />
(1000 $)<br />
Dünya<br />
İhr.<br />
Payı<br />
(%)<br />
İhracat<br />
Hacmi<br />
(1000 $)<br />
Dünya<br />
İhr.<br />
Payı<br />
(%)<br />
İhracat<br />
Hacmi<br />
(1000 $)<br />
Dünya<br />
İhr.<br />
Payı<br />
(%)<br />
İhracat<br />
Hacmi<br />
(1000 $)<br />
Dünya<br />
İhr.<br />
Payı<br />
(%)<br />
İspanya 260.603 24,5% 293.830 26,8% 284.915 22,1% 352.547 25,2% 292.236 22,5%<br />
Guate. 63.781 6,0% 91.085 8,3% 124.015 9,6% 84.848 6,1% 123.971 9,5%<br />
Brezilya 91.479 8,6% 88.239 8,0% 128.214 9,9% 152.132 10,9% 122.095 9,4%<br />
ABD 101.502 9,5% 59.276 5,4% 122.394 9,5% 124.709 8,9% 121.253 9,3%<br />
Meksika 68.379 6,4% 78.106 7,1% 98.994 7,7% 96.713 6,9% 111.654 8,6%<br />
Kosta<br />
Rica 74.328 7,0% 84.746 7,7% 83.824 6,5% 68.670 4,9% 75.659 5,8%<br />
Fransa 64.215 6,0% 72.346 6,6% 73.316 5,7% 75.117 5,4% 72.428 5,6%<br />
Fas 27.826 2,6% 32.243 2,9% 50.889 3,9% 61.444 4,4% 65.634 5,1%<br />
İtalya 15.449 1,5% 15.691 1,4% 18.946 1,5% 22.903 1,6% 19.461 1,5%<br />
Çin 8.911 0,8% 11.076 1,0% 6.586 0,5% 12.213 0,9% 18.301 1,4%<br />
Türkiye 3.947 0,4% 3.060 0,3% 3.396 0,3% 5.179 0,4% 5.304 0,5%<br />
Güney<br />
Kore 4.599 0,4% 3.083 0,3% 2.176 0,2% 2.384 0,2% 5.299 0,4%<br />
Mısır 2.575 0,2% 2.562 0,2% 3.117 0,2% 6.229 0,4% 3.296 0,3%<br />
İran 7.740 0,7% 7.272 0,7% 1.143 0,1% 1.906 0,1% 1.906 0,2%<br />
Suudi<br />
Arabis. 278 0,0% 549 0,1% 1.046 0,1% 1.674 0,1% 1.674 0,1%<br />
Dünya 1.064.232 100% 1.097.683 100,0% 1.288.947 100,0% 1.401.055 100,0% 1.299.232 100,00%<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />
Uluslararası kavun ticaretinde pazardaki talebin %22,5’ini tek başına karşılayan<br />
İspanya’yı, Amerika kıtasındaki kavun ihracatçıları toplam talebin %42,6’sını<br />
karşılayarak takip etmektedirler. Türkiye ise bu sıralamada düşük ihracat hacmi ile<br />
ancak %0,5’lik bir pazar payını elde edebilmiştir. Yıllık ortalama birim fiyatlar<br />
açısından değerlendirildiğinde ise, 2009 yılında sırasıyla en yüksekten düşük fiyata<br />
doğru satış yapan ülkeler şöyle: Fas 1,17$, İtalya 1,05$, İspanya 0,80$, Meksika 0,78$,<br />
ABD 0,59$, Türkiye 0,55$, Çin 0,41$. Bu fiyatlar yıllık rekolte ve arz ve talep<br />
dengesine göre değişiklik gösterse de Türkiye’nin ihracat fiyatlarının çok yüksek bir<br />
seyir izlemediği görülmektedir.<br />
Dünya kavun piyasasında arz cephesindeki genel görünüm böyleyken talep<br />
cephesinde yer alan başlıca alıcıların hangi ülkeler olduğu ve alım miktarları için yine<br />
FAO istatistikleri aydınlatıcı olacaktır.<br />
118
Tablo 7: Başlıca Kavun İthalatçısı Ülkeler ve İthalat Hacimleri (ton)<br />
2005 2006 2007 2008 2009<br />
ABD 608.835 32,4% 631.630 31,2% 652.064 31,7% 606.692 30,7% 651.155 32,5%<br />
Kanada 161.318 8,6% 165.248 8,2% 170.712 8,3% 157.752 8,0% 156.331 7,8%<br />
Hollanda 128.506 6,8% 139.541 6,9% 170.060 8,3% 138.764 7,0% 150.595 7,5%<br />
Fransa 138.080 7,3% 137.136 6,8% 136.195 6,6% 142.030 7,2% 141.331 7,1%<br />
Rusya 98.613 5,2% 139.527 6,9% 129.494 6,3% 143.213 7,2% 139.221 7,0%<br />
İngiltere 157.096 8,4% 166.221 8,2% 174.106 8,5% 158.495 8,0% 137.049 6,8%<br />
Almanya 97.874 5,2% 102.993 5,1% 110.466 5,4% 112.581 5,7% 106.956 5,3%<br />
Ara Toplam 74,0% 73,2% 75,1% 73,9% 74,1%<br />
Dünya<br />
Toplamı<br />
1.878.891 100% 2.025.288 100% 2.055.796 100% 1.975.525 100% 2.001.630 100%<br />
Kaynak: Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />
Tablo 7’de bahsi geçen 7 ülke uluslararası pazarlarda arz edilen kavunların<br />
yaklaşık %75’ini almaktadırlar. Sadece 2009 yılı verilerinden hareketle söz konusu<br />
ülkelerin ton başına ödedikleri meblağları kıyaslayacak olursak, pazarları kendi<br />
aralarında kıymetlerine göre derecelendirme fırsatına erişilecektir.<br />
Tablo 8: Başlıca Kavun İthalatçısı Ülkelerin İthalat Miktarları ve Ton<br />
başına Ödedikleri Meblağlar (2009)<br />
Yıllık Ortalama<br />
Birim Fiyat<br />
İthalat miktarı (ton) Ödenen Bedel ($) ($/ton)<br />
Fransa 141.331 157130 1112<br />
Hollanda 150.595 165809 1101<br />
Almanya 106.956 113178 1058<br />
İngiltere 137.049 141605 1033<br />
Rusya 139.221 97088 697<br />
Kanada 156.331 88716 567<br />
ABD 651.155 295526 454<br />
Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />
Dünyanın en büyük iki kavun ithalatçısı olan ABD ve Kanada, gerek kavuna<br />
ödedikleri yıllık ortalama birim fiyatın göreli düşüklüğü, gerekse coğrafi uzaklık<br />
dezavantajından ötürü, Türkiye’nin hedef pazarları arasında yer almasının istenilen<br />
kârları veya pazar payını sağlayamayacağı izlenimini vermektedir. Dolayısıyla Türkiye<br />
kavun ihracatındaki payını artırmak üzere öncelikle coğrafi olarak yakın olduğu<br />
pazar/pazarları hedef almalı ve o pazarlara uygun pazarlama stratejileri geliştirmelidir.<br />
Bu hedef doğrultusunda, ülkemizde yetişen ve marka tescili yapılmış olan Kırkağaç<br />
kavunu SWOT analizi tekniği ile ele alınmakta ve ihracatının geliştirilmesine yönelik<br />
önerilerde bulunulmaktadır.<br />
SWOT analizi<br />
Stratejik yönetimin temel araçlarından biri SWOT analizidir. Küreselleşen<br />
dünyada, teknolojinin sağladığı küçülme ve yakınlaşma nedeniyle oluşan global rekabet<br />
sürekli değişen çevresel koşulları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle işletmeler,<br />
belirledikleri hedeflere ulaşabilmek için değişen koşullara adapte olup, yol haritalarını<br />
119
devamlı revize etmek durumundadırlar. SWOT analizi, bu noktada yaygın bir biçimde<br />
kullanılan bir araçtır.<br />
İşletme stratejilerinin oluşturulmasında kullanılan bir model olarak karşımıza<br />
çıkan SWOT analizi, işletmenin güçlü ve zayıf yanlarını belirleyerek, pazardaki fırsat<br />
ve tehdit unsurlarını da dikkate alacak şekilde rekabet stratejileri geliştirme esasına<br />
dayanmaktadır (Pearce ve Robinson, 1997). Dinçer (1994), bu analizi sadece bir tespit<br />
yapmanın ötesinde, işletmenin çevre şartlarıyla uyumlu hale getirilmesine yönelik bir<br />
etkileşim analizi olarak da adlandırmaktadır. İşletmenin iç dinamiklerinden kaynaklanan<br />
güçlü ve zayıf yanlar ile işletme dışı dinamiklerden kaynaklanan fırsat ve tehditler bir<br />
matris üzerinde gösterilmektedir. SWOT ile sadece mevcut durum analizi<br />
yapılmamakta, geleceği ilişkin birtakım tahminlemeler de yapılmaktadır. Aktan (1999)<br />
bu nedenle SWOT analizini hem bir mevcut durum analizi, hem de gelecek durum<br />
analizi olarak değerlendirmekte ve analizi yakını ve uzağı görmemizi sağlayan bir<br />
gözlüğe benzetmektedir.<br />
Buna göre aşağıdaki matriste Kırkağaç kavunu ile ilgili birincil kaynaklarla<br />
yapılan mülakat sonuçlarından derlenerek hazırlanmış SWOT analizine yer<br />
verilmektedir.<br />
Güçlü Yanlar<br />
- Kırkağaç kavununun, tarımsal özellikleri<br />
itibariyle lezzet ve rayiha açısından<br />
Türkiye’de yetişen diğer kavun<br />
türlerinden ayrılması<br />
- Kırkağaç’ın gerek organik bileşenler<br />
açısından zengin toprağı, gerekse yörenin<br />
klimatolojik özellikleri itibariyle, diğer<br />
yörelerde yetişen Kırkağaç kavunlarından<br />
lezzet açısından farklılık göstermesi<br />
- Yoğun lifli yapısı nedeniyle daha<br />
dayanıklı bir kışlık kavun olduğundan<br />
uzun süreli depolamaya daha elverişli<br />
olması<br />
- Kırkağaç kavununun üretiminin orijinal<br />
tohumdan üretimi yapılması<br />
- Kırkağaç kavununun marka tescili<br />
yapılmış olması<br />
- İlçede Zafer Kalkınma Ajansı desteğiyle<br />
kurulmuş bir soğuk hava deposunun<br />
olması nedeniyle ürünün uzun süreli<br />
depolanabilmesi<br />
Zayıf Yanlar<br />
- Kavunun bitki olarak hastalıklara karşı<br />
direncinin sınırlı olması<br />
- Özellikle fusarium gibi köklerde baş<br />
gösteren ve mücadele edilmesi zor olan<br />
hastalıklar nedeniyle kavun ekilen<br />
arazinin de hastalıklı hale gelmesi<br />
- Topraktaki hastalığı bertaraf etmek için<br />
münavebeli ekim yönteminin kullanımını<br />
destekleyecek bir devlet desteğinin<br />
olmayışı<br />
- Hasat zamanı kavunun toplanıp,<br />
depolara aktarımı sırasında çok fazla el<br />
değiştirmesi nedeniyle hasar görüp<br />
oksidasyona açık hale gelmesi<br />
- İlçede depolamada ağırlıklı olarak dış<br />
etkenlere açık depolarda askı yönteminin<br />
kullanılması<br />
- İlçede kavun üreticileri arasında sinerji<br />
ve işbirliğini sağlayacak aktif bir<br />
örgütlenmenin bulunmayışı<br />
- Üretimde üreticinin standardizasyonu<br />
aramaması<br />
- Üreticilerin dış pazarlara açılma<br />
konusundaki bilgi eksikliği<br />
120
Fırsatlar<br />
- Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı<br />
Destekleme Kurumunun Manisa<br />
yöresinde tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi<br />
ve pazarlanmasına yönelik hibe desteği<br />
- Turquality destek programları ile Türk<br />
malına uluslararası pazarlarda olumlu imaj<br />
yaratmaya yönelik verilen destekler<br />
- Soğuk hava deposu sayesinde kavunu<br />
özellikle kış aylarında yüksek fiyattan<br />
satabilme fırsatı<br />
Tehditler<br />
- Piyasaya tarımsal zararlılara karşı daha<br />
güçlü olan hibrit tohumların girerek,<br />
zaman içinde orijinal tohumun yerini<br />
alması.<br />
- Sulama rejiminde yapılan hatalar<br />
nedeniyle<br />
* Kırkağaç kavununun özgün lezzet ve<br />
kokusundan uzaklaşılması<br />
* Hastalıklara karşı daha hassas hale<br />
gelmesi<br />
- Salma sulama yöntemi kullanımı<br />
nedeniyle fazla su alan kavunun lifli<br />
yapısının genişlemesi ve asit düzeyindeki<br />
artışla depolanma sırasında firelere neden<br />
olması.<br />
Araştırma Sonuçları ve Tartışma<br />
Yaklaşık 1,3 milyar $’lık uluslararası pazar hacmine sahip olan kavun,<br />
Türkiye’nin dış pazarlarda neredeyse hiç varlık gösteremediği bir üründür. Oysa dünya<br />
üretiminde ikinci sırada olduğunu düşündüğümüzde, bu sonuç ürüne gereken ilginin<br />
gösterilmediğini ifade etmektedir. İç pazarda yüksek talebin yanında, dış pazarlardaki<br />
talebi de inceleyip tatmin etmeye çalışmak ülkemizin özellikle tarımsal üretiminde<br />
önemli artışlar sağlayabilecektir.<br />
İhracat hedefi ile yola çıkıldığında, öncelikle sahip olunan güçlü ve zayıf yanlar<br />
ile dışsal etmenlerden kaynaklanan fırsat ve tehditleri iyi değerlendirmek<br />
gerekmektedir. Marka tescili yapılmış bir kavun olan Kırkağaç kavunu için yaptığımız<br />
bu SWOT analizi bu noktada aydınlatıcı olacaktır. Kışlık bir kavun türü olan Kırkağaç<br />
kavunun sahip olduğu doğal özellikleri, marka tescilinin yapılmış olması, fiziksel yapısı<br />
itibariyle yoğun lifli oluşunun sağladığı dayanıklılık ve uzun süreli depolamaya elverişli<br />
olması kavunun dış pazarlarda yer bulmasını kolaylaştırmaktadır.<br />
Ancak öncelikle ortak bir hareketi sağlayacak, bütünlük ve sinerji yaratacak bir<br />
girişimin kavun üreticileri arasında kurulması gerekmektedir. Bunun yanında yerel<br />
yönetimin de yöreye özgü bu ürünü markalaştırmak üzere, kurulacak girişimi de<br />
destekleyerek birtakım tanıtım kampanyalarına girişmelidir. Ülkemizde bu hususta<br />
gerçekleştirilen kampanyalara örnek olarak, global bir Türk firması olan, 200 noktaya<br />
uçuşu olan ve milyonlarca insana hizmet veren THY’de Malatya kayısısı ikram edilmesi<br />
verilebilir (Anonim, www.sabah.com.tr). Keza Alaşehir üzümü için de benzer bir<br />
çalışma yapılmaktadır (Anonim, www.hurriyet.com.tr). Bunun yanında ürün tanıtımına<br />
yönelik ulusal çapta gerçekleştirilen festivaller de sıklıkla başvurulan tanıtım<br />
yöntemleridir. Ayrıca bu festivallerin Manisa şehrinin markalaşmasında da Kırkağaç<br />
ilçesinin vereceği bir katkı olarak değerlendirilebilir.<br />
Kavun ithal eden ülkeler incelendiğinde özellikle yakın coğrafyalarda yer alan<br />
AB üyesi bazı ülkeler ile Rusya Federasyonu’nun ihracatçılarımızın hedef pazarları<br />
içinde yer alması mümkündür. Her ne kadar AB üyesi ülkelere yapacağımız ihracatta<br />
121
%8,80’lik gümrük vergilerine maruz kalınacak olsa da, doğru ürün, doğru fiyat, doğru<br />
dağıtım ve tutundurma ile geliştirilecek doğru pazarlama stratejisi ile söz konusu<br />
ülkelerde pazar payı elde etmek mümkün olabilecektir. Ağırlıklı olarak üretimi yaz<br />
aylarında yapılan ve ocak dönemine kadar depolarda muhafaza edilebilen kışlık<br />
kavunların, şubat-haziran döneminde de temin edilebilmesi ki bu örtü altı kavun<br />
yetiştiriciliği ile mümkün olabilecektir, çiftçimizin kazancını ciddi oranda<br />
iyileştirebilecektir.<br />
Örtü altı tarım, günümüzde dilimize yerleşen diğer adıyla seracılık, “dış iklim<br />
faktörlerinin etkisi kaldırılarak, gerekli özel çevre koşullarının yaratılması ile yapılan<br />
sebze, meyve ve süs bitkileri yetiştiriciliği” olarak adlandırılmakta ve alçak ve yüksek<br />
tünel, cam ve plastik seraları kapsamaktadır. Serada kavun üretiminde tohum ekimi,<br />
erken ilkbahar yetiştiriciliği için kasım, ilkbahar yetiştiriciliği için ocak ayı içerisinde<br />
yapılmaktadır. Kavunda verim, yetiştirme koşulları ve çeşide göre değişmekle birlikte,<br />
dekardan 2-10 ton arasında alınabilmektedir; tünel altında ise bu rakam 3-5 tona<br />
inmektedir (Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 2010).Bu anlamda Adana, Mersin gibi<br />
yörelerde sıklıkla başvurulan bu yöntemin Kırkağaç’ta uygulanabilirliği teknik olarak<br />
sorgulanmalıdır. Bu yöntemin uygulanmasında ve ihtiyaç duyulan damla sulama<br />
sisteminin kurulmasında Tarım Kredi Kooperatiflerinin sundukları finansal desteklerden<br />
yararlanılabilir. Bunun yanında seracılığın en önemli maliyet kalemi olan ısıtma için<br />
Soma Termik Santrali’nden çıkan atık ısının TÜBİTAK destekli proje ile binaların<br />
ısıtılmasında kullanımını içeren projenin kapsamına seracılık faaliyetlerinin de dahil<br />
edilmesiyle ısıtma maliyetleri minimize edilebilir.<br />
Son dönemde tarım sektöründe faaliyet gösteren uluslararası yatırımcıların<br />
yöneldikleri “topraksız tarım” uygulamasının da kavuna uygulanabilirliği teknik<br />
insanlarca analiz edilmelidir. Cam veya polikarbon seralarda toprak yerine organik ve<br />
inorganik maddelerin -kaya yünü, perlit ve kokopit- kullanıldığı topraksız tarım<br />
uygulamalarında, üreticiye 5 kat daha fazla verim alma fırsatını sunduğu ifade<br />
edilmektedir. Ayrıca bu sayede topraktan geçen hastalıkların da önüne geçilebildiği<br />
vurgulanmaktadır. Polikarbonda dönüm başına 50 euro, camda ise 80-100 euro arasında<br />
sera maliyeti olduğunu ifade edilmekte ve asıl maliyet unsurunun ısıtma olduğuna<br />
dikkat çekilmektedir (Başçı, 2012). Yukarıda ifade edildiği üzere termik santralin atık<br />
ısısından yararlanılarak düşük maliyetle ısıtma gerçekleştirilebilirse, kavun ihracatında<br />
ciddi bir sıçrama yaşanabilir. Tüm bu süreçlerde Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı<br />
Destekleme Kurumunun sunduğu hibe programlarından da yararlanarak uygun<br />
maliyetlerle yatırımı gerçekleştirmek mümkün olabilecektir. Ancak böylesine kapsamlı<br />
hareketler için, dağınık yapıdaki bireysel çiftçilerin, bir kooperatif çatısı altında<br />
birleşerek organize hareket etmesi şarttır.<br />
Üretim boyutunda yapılabileceklere dair önerilerimiz bunlarken, pazarlama<br />
boyutunda yapılması gerekenler ise şöyle sıralanabilir:<br />
Pazarlama karmasının tüm elemanlarını ele alarak düşünüldüğünde, Kırkağaç<br />
kavununun dış pazarlardaki tüketici zevk ve tercihlerine uygunluğu araştırılmalıdır.<br />
Ürünün tüketiciler tarafından tecrübe edilmesi ve tanıtımının yapılması için hedef<br />
pazarlarda dağıtım kanalındaki aracılardan destek alınmalıdır. Türkiye’nin ihracatında<br />
başarılı olduğu ürün gruplarında –fındık, narenciye, zeytin ve zeytinyağı, vs.- kurduğu<br />
sektörel tanıtım grubu uygulaması kavun için de uygulanabilir.<br />
Lezzet ve damak tadına uygunluğun yanında, bireylerin satın alma ve tüketim<br />
alışkanlıkları da dikkatle incelenmesi gereken bir başka konudur. Örneğin Avrupa’daki<br />
birçok markette sebze ve meyvelerin marketlerde anında tüketime uygun şekilde<br />
122
dilimlenerek paketlendiği görülmektedir. Yüksek fiyatla satılan bu ürünlerin raf<br />
ömürleri 5 gün olup, ürünün lojistik açıdan hedef pazara taşınmasında havayolu<br />
alternatifinin kullanımını gerektirmektedir. Kavunun bütün olarak hedef pazara<br />
taşınması halinde ise, minimum fireyi sağlayacak şekilde ürünün ambalajlanması,<br />
depolanması ve nakliyesinin gerçekleştirilmesini sağlayacak bir dağıtım stratejisi<br />
geliştirilmelidir. Ayrıca pazardaki dağıtım kanalındaki yapının önceden araştırılarak<br />
bağlantı noktalarının tespit edilmesi gerekmektedir. Katlanılan maliyetler ve hedeflenen<br />
pazar payı doğrultusunda, ürünün niteliği ve piyasadaki fiyat düzeyi de göz önüne<br />
alınarak uygun bir fiyat belirlenmelidir.<br />
Kaynaklar<br />
Aktan, C.C. (1999). 2000’li yıllarda Yeni Yönetim Teknikleri 2 (Stratejik<br />
Yönetim), İstanbul: TÜGİAD Yayınrı.<br />
Anonim, (2012). THY Uçuşlarında Kayısı İkramı,<br />
http://www.sabah.com.tr/Turizm/2012/09/02/thy-ucuslarinda-kayisi-ikrami, Erişim<br />
Tarihi: 02.09.2012.<br />
Anonim, (2012), THY 1 Milyon Yolcuya Alaşehir Üzümü Yedirecek,<br />
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20528158.asp, Erişim Tarihi: 02.09.2012.<br />
Başçı, S. (2012), Hollandalılar Topraksız Tarıma Geldi,<br />
http://www.dunya.com/hollandalilar-topraksiz-tarima-geldi-148501h.htm, Erişim<br />
Tarihi: 06.09.2012.<br />
Dinçer, Ö. (1994), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, 3. Baskı, İstanbul:<br />
Beta Yayınları.<br />
Food and Organization of the United Nations (2012). FAOSTAT.<br />
http://faostat.fao.org, Erişim tarihi: 01.09.2012.<br />
Pearce, J.,Robinson, R. (1997), Strategic Management, 6. Baskı, IrwinBook<br />
Team.<br />
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, (2010), Örtü Altı Sebze Yetiştiriciliği,<br />
Ankara:GAP Eğitim ve Yayım Projesi Yayınları.<br />
Türkiye İstatistik Kurumu (2012), http://www.tuik.gov.tr, Erişim tarihi:<br />
01.09.2012.<br />
http://www.tkdk.gov.tr/<br />
123
Kavun (Cucumis melo L.) Türünün Kökeni, Yayılışı ile<br />
Batı Anadolu’ da Bulunan Doğal Form ve Kültür Varyeteleri<br />
Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN* Prof. Dr. Teoman KESERCİOĞLU**<br />
*Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü<br />
**Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü<br />
Özet<br />
Kavun (Cucumis melo L.) türü diğer kültür bitkileri ile karşılaştırıldığında oldukça yeni kültür<br />
tarihine sahip bir bitkidir. Türün kültüre alınışının M.Ö 3000 tarihinden daha önce bir tarihte<br />
gerçekleşmiş olduğu düşünülmektedir. Kavunun gen merkezi Batı Afrika ve Hindistan’ dır. Ancak<br />
kültürü her iki kıtada farklı zamanlarda başlamıştır. Kavunun Anadolu’ da 2 mikrogen merkezi<br />
bulunmaktadır. Avrupa ve Amerika’ da bugün tarımı yapılan kavunların gen merkezi, Türkiye’ nin<br />
Doğu Bölgesi ve özellikle Van ili çevresidir. Bu mikrogen merkezlerinden olan Batı Anadolu, coğrafik<br />
yapısı nedeni ile Cucumis melo L. türünün zengin varyasyon gösterdiği bir alandır. Batı Anadolu’ da<br />
kavunun 2 alttürü ile bu alttürlerden birine ait toplam 22 kültür varyetesi bulunmaktadır.<br />
Anahtar kelimeler: Cucumis melo, kavun, kültür varyete<br />
Abstract<br />
Melon (Cucumis melo L.) has a new culture history when it is compared with the other<br />
culture plants. It is thought that culture activities regarding this species has started before 3000 BC in<br />
the world. Gene centers of melon are West Africa and India, but its culture activities has started at<br />
different times in these two continents. 2 microgene centers are found in Anatolia. East of Anatolia<br />
especially Van is the gene center of the melon being cultivated in Europa and America. West Anatolia<br />
the other microgene center of melon is the area that melon shows different variations because of<br />
area’ s geographical situation. 22 culture variates and 2 subspecies of melon can be seen in West<br />
Anatolia.<br />
Kavunun (Cucumis melo L.) Kökeni<br />
Kavun (Cucumis melo L.) diğer kültür bitkileri ile karşılaştırıldığında oldukça yeni kültür<br />
tarihine sahip bir bitkidir. Türün kültüre alınışının M.Ö 3000 tarihinden daha önce bir tarihte<br />
gerçekleşmiş olduğu düşünülmektedir. Arkeolojik araştırmalarda kavunun tohum ve diğer vejetatif<br />
kısımlarına rastlanmamıştır. Ancak M.Ö. 2400’ lü yıllara ait yapılan kazılarda bulunan eski eserler<br />
üzerinde kavuna benzer meyve figürleri bulunmuştur. Ayrıca Çin’ de Ch’ ian Shan Yang yöresinde<br />
yapılan kazılarda tarihi tam belirlenememiş olması ile birlikte bazı kavun tohumları gözlenmiştir.<br />
Bitkinin kökeni hakkındaki modern bilgiler De Candolle (1882) ile başlamıştır. De Candolle<br />
kavunun gen merkezinin batı Afrika ve Hindistan olduğunu, ancak kültürün her iki kıtada farklı<br />
zamanlarda başladığını belirtmiştir. Hooker (1897)’ e göre kavunun primer gen merkezi Afrika’ dır.<br />
Sekonder gen merkezi ise İran, Hindistan, Rusya ve Çin’ dir. Vavilov (1926) kavunun Anadolu’ da 2<br />
mikrogen merkezinin olduğunu belirtmiştir. Bu gen merkezlerinden biri Batı Anadolu’ dur. Harlan<br />
(1951) ve Zhukovsky (1951, 1965) Anadolu’ nun coğrafik yapısı nedeni ile kavunun özellikle Batı<br />
124
Anadolu’ da zengin varyasyon gösterdiğini belirtmiştir. Mansfeld (1959) tatlı kavunların gen<br />
merkezinin Ön Asya olduğunu ifade etmiştir. Günay (1976), Avrupa ve Amerika’ da tarımı yapılan<br />
kantalop kavunlarının gen merkezinin Doğu Anadolu Bölgesi özellikle de Van ili ve çevresi olduğunu<br />
ifade etmiştir.<br />
Kavunun (Cucumis melo L.) Yayılışı<br />
Hooker (1897)’e göre kavun türünün doğal formları Nijerya ve Gine’ den ticaret yolu ile<br />
Hindistan’ a geçmiştir.<br />
Candolle (1882) Hindistan’da yerli halkın kavunun doğal formlarını topladıklarını ancak<br />
tarımını yapmadıklarını söylemiştir. Afrika’da da bitkinin meyvelerinin yendiğini ifade etmiştir. Kavun<br />
Afrika’ da kültürü başladıktan sonra sekizinci yüzyılda Çin’ e götürülmüştür. Güney Asya<br />
kavimlerinden Tamul dilinde kavun için ‘molam’ ismi kullanılmıştır. Bu isim bitkinin latince adında<br />
bulunan ‘melo’ ile benzerlik göstermektedir.<br />
Komarov (1955) türün Orta Asya, İran ve Afganistan’ da .ok görüldüğünü belirtmiş ve çevre<br />
alanlarda yetişen kültür formları nedeni ile kalitesinin melezleme yoluyla sık sık bozulduğunu<br />
belirtmiştir.<br />
Yurdumuzun tarım bitkileri florasına önemli katkısı olan Zhukovsky (1951) ve Dillingen (1956)<br />
yaptıkları araştırmalara göre Avrupa ve Amerika’ da tarımı yapılan kantalop kavununun onbeşinci<br />
yüzyılda Romalı misyonerlerce Doğu Anadolu’dan alındığını, İtalya’ da yetiştirilmesinden sonra 1700<br />
yılında Fransa’ da geniş ölçüde kültüre alınmıştır.<br />
Kavunun Amerika’da tarımı, Amerika’nın keşfinden çok önceleri başlamıştır. Colomb 1494<br />
yılında Amerika çevresindeki adalara çıktığında kavuna rastladığını notlarında belirtmiştir. Kavun daha<br />
sonraları Avrupalıların etkisi ile 1516 yılında Orta Amerika’ da, 1609 yılında Virginia’ da 1629 yılında<br />
Hudson Nehri kenarlarında ve daha sonra da Brezilya’ da yetiştirilmeye başlanmıştır.<br />
Günümüzde kavun dünyanın subtropik ve tropik bölgelerinde yetiştirilmekte ve tarım alanları<br />
gittikçe genişlemektedir.<br />
Kavun (Cucumis melo L.) Üzerinde Yapılan Taksonomik Çalışmalar<br />
Kavunlar üzerinde deneylere dayalı ilk bilimsel çalışmalar Naudin (1859) ile başlamıştır.<br />
Araştırıcı dünyanın farklı yerlerinden 2000’ den fazla kavun örneği toplamış ve bunların birçoğu<br />
arasında melezlemeler yaparak kökenlerini araştırmıştır. Naudin kavunları 10 grup altında toplamıştır.<br />
Genetik denemeler da yaparak kavunun tür ve varyetelere ayrımında faydalı olabilecek önemli veriler<br />
elde etmiştir.<br />
Daha sonraları Kurz (1877), Cogniaux (1881), Rane (1901) ve Harms (1924) doğal ve kültür<br />
kavun formlarını özellikle meyve karakterine göre sınıflandırmaya çalışmışlardır.<br />
Rus araştımacı Pangalo (1925) kavunların kültür formları üzerinde yirmi yıldan fazla bir süre<br />
çalışmıştır. Araştırmacı ilk kez kavunun kültür formları için dikotomik bir tayin anahtarı düzenlemiştir.<br />
Bu incelemede ilk kez Anadolu kavunlarının sınıflandırılmış olması önemlidir. Pangalo Anadolu<br />
kavunlarını ‘gracilior’ tipi altında inceler. Bu tip kavunlar ufak ve ince yapılıdır ve Asya, İran tipinden<br />
ayrıcalık gösterir.<br />
125
Zhukovsky (1951) ‘Türkiye’ nin Zirai Bünyesi’ adlı eserinde Anadolu kültür kavunlarının<br />
bazılarını sınıflandırmış ve bunları adlandırmıştır. Araştırmacı Anadolu kavunlarını series Casaba ve<br />
series Adana gibi iki gruba ayırmıştır.<br />
Ekinci (1957) batı Anadolu’ da yaptığı araştırmalarda Zhukovsky’ nin çalışmalarını esas alarak<br />
bazı varyeteleri morfolojik karakterlerine göre sınıflandırmıştır.<br />
Bayraktar (1970) kavunun Anadolu varyetelerini meyvenin birçok karakterini ele alarak<br />
sınıflandırmıştır.<br />
Jeffrey (1972) Davis’ in ‘Flora of Turkey’ adlı eserinde Cucumis melo türünü incelerken doğal<br />
formları ile subtropik bölgelerde yetişen kültür formları arasında belirgin ayrıcalıklar olduğunu ifade<br />
etmiştir.<br />
Günay (1975) gen merkezi Anadolu olan kantalop kavunları ile çalışmış ve bu kavunları 8 grup<br />
altında toplamıştır.<br />
Kesercioğlu (1981), Batı Anadolu’ da bulunan ve kültürü yapılan kavun (Cucumis melo L.)<br />
formları üzerinde taksonomik ve sitotaksonomik çalışmalar yapmıştır. Kesercioğlu 1973-1980 yılları<br />
arasında batı Anadolu’ da yayılış gösteren kavunlar üzerinde inceleme gezileri yaparak gözlediği<br />
örneklerin tohumlarını toplayarak deneme arazilerine 4 yıl süre ile devamlı ekerek gözlemiştir.<br />
Araştırmalarda özellikle mesafe izolasyonu ile bitkiler arasındaki melezlenme olasılığını önlemiştir. Bu<br />
şekilde yetiştirilen kavun örneklerinde bitkilerin karakteristik özellikleri korunmuştur. Çalışmalarının<br />
sonucunda, Batı Anadolu’ da yayılış gösteren alttür ve kültür varyetelerine ilişkin meyve özelliklerine<br />
dayalı bir tayin anahtarı oluşturmuş ve gerekli izolasyon sağlandığı zaman bu tayin anahtarının<br />
işlerliğini koruyacağını belirtmiştir. Kesercioğlu tarafından hazırlanan ve Batı Anadolu’ da yayılış<br />
gösteren 2 alttür ve bu alltürlerden birine ait genellikle yetiştiği yere göre adlandırılmış olan 22 kültür<br />
varyetesinin (cv) toplandığı yerler ile birlikte isimleri aşağıda bulunmaktadır.<br />
C. melo subsp. dudaim; B1 İzmir: Bayındır, Foça, Menemen; B2 Uşak:Eşme; C2 Denizli:<br />
Babadağ<br />
C. melo subsp. melo (Yenebilen Kültür Kavunları)<br />
C. melo subsp. melo cv. Düğmeli; C2 Denizli:Tavas<br />
C. melo subsp. melo cv. Donbaylı; B2 Uşak:Güneli<br />
C. melo subsp. melo cv. Taş düğeleği; B1 İzmir:Menemen, Balıkesir:İvrindi, Sındırgı,<br />
Manisa:Kırkağaç, C2 Muğla:Merkez ilçe.<br />
C. melo subsp. melo cv. Kırkağaç; B1 Manisa:Kırkağaç, Akhisar, Saruhanlı; B2 Balıkesir:Devlet<br />
Üretme Çiftliği, Sındırgı, Manisa:Kula, Uşak:Merkez ilçe, C2 Denizli:Acıpayam, Muğla:Yayla<br />
C. melo subsp. melo cv. Demir; B2 Denizli:Buldan<br />
C. melo subsp. melo cv. Kumkısık, C2 Denizli:Kumkısık, C1 Muğla:Datça<br />
C. melo subsp. melo cv. Çitilli, B1 Balıkesir:Sındırgı<br />
126
C. melo subsp. melo cv. Beyaz, B2 Uşak:Güneli<br />
C. melo subsp. melo cv. Hasanbey, B1 Manisa:Saruhanlı, Kula<br />
C. melo subsp. melo cv. Okçular, A1 Çanakkale:Okçular Köyü, Bayramiç; Saçaklı Köyü<br />
C. melo subsp. melo cv. Şekerpare, C2 Muğla:Yayla<br />
C. melo subsp. melo cv. Pıtraklı, C2 Muğla:Yayla<br />
C. melo subsp. melo cv. Topatan, A1 Çanakkale:Merkez ilçe<br />
C. melo subsp. melo cv. Bağrıbütün, B3 Eskişehir:Kızılinler Köyü (Bu bitkinin Bulgaristan’ da<br />
tarımı yapılmaktadır.<br />
C. melo subsp. melo cv. Bigadiç, B2 Balıkesir:Bigadiç<br />
C. melo subsp. melo cv. Ahıllı, C2 Denizli:Sarayköy, Ahıllı Köyü<br />
C. melo subsp. melo cv. Uşak, B2 Uşak:İkisaray<br />
C. melo subsp. melo cv. Kavun düğeleği, C2 Dennizli:Acıpayam, Alaaddin Köyü<br />
C. melo subsp. melo cv. Dilimli, C2 Muğla:Yayla, Denizli:Tavas<br />
C. melo subsp. melo cv. Paşalar düğeleği, B2 Uşak:Karahallı, Paşalar Köyü<br />
C. melo subsp. melo cv. Çeşme, B1 İzmir:Çeşme, Alaçatı<br />
C. melo subsp. melo cv. Hacırahmanlı, B1 Manisa:Saruhanlı, Hacırahmanlı Köyü<br />
Kaynak<br />
Kesercioğlu T. Batı Anadolu’ da Bulunan ve Kültürü Yapılan Cucumis melo L. Formları üzerinde<br />
Taksonomik ve Sitotaksonomik Araştırmlar, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Sistematik Botanik<br />
Kürsüsü, Doktora Tezi (TUBİTAK Proje No:TBAG-403), İzmir, 1981.<br />
127
KIRKAĞAÇ KAVUNUNUN ÖZELLİKLERİ , DEPOLANMASI VE DOĞRU DEPO<br />
YÜKSEK KAZANÇ PROJESİNİN TANITIMI<br />
Taze tüketime ve özellikler Ocak ayı başına kadar depolanabilme özelliğine sahip<br />
Kırkağaç kavunu hem tescilli çeşitler olarak hem de Kırkağaç ilçesi ve köylerinde yetiştirilen<br />
popülasyonlardan seçilmiş bireyler olarak gerek toprak ve gerekse uygun ekolojik faktörler<br />
nedeniyle ( sulama yapılmaması gibi ) Kırkağaç kavunu için en iyi verim ve kaliteye ( tat ve<br />
aroma ) ulaşıldığı bölgedir. Kırkağaç kavununun tarihsel özelliği bulunmaktadır.<br />
İsmetİnönü’nün yeme şekli ve tadını örnek göstererek ( siz Kırkağaç kavununu kaşıkla<br />
yamediyseniz bu kavunu yemiş sayılmazsanız ) dediği bir çeşittir. Tarihte Kavun ile ilgili<br />
yaygın hikayeler ile Kırkağaç Kavunu efsane haline gelmiştir. Bilimsel olarak Kırkağaç<br />
kavununu dayanaklılığı ve depolama şartları ile ilgili oalrak Ege Ünv. Ziraat fakültesi Bahçe<br />
Bitkileri Bölümü ve TUBİTAK işbirliği halinde 2 yıllık proje ve araştırma devam etmektedir.<br />
Her sene 12 Eylül’de Kırkağaç’ın kurtuluşu etkinlikleri kapsamında Kırkağaç Kavun Festivali<br />
düzenlenmektedir.<br />
Ülkemiz kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Yaklaşık 18 milyon ton olan<br />
dünya toplam kavun üretimi içerisinde Türkiye, 1,8 milyon tonluk üretimi ile %10.1 payı ile<br />
Çinden sonra 2. sırada yer almaktadır. Ülkemizde üretimin en fazla gerçekleştiği ilk 3 bölge<br />
sırası ile ; İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu’dur.<br />
Ekonomik geçim kaynağı çiftçilik olan Kırkağaç yöre halkının en önemli gelir<br />
kaynaklarından biri kavun yetiştiriciliğinden elde ettikleri gelirdir.<br />
Kırkağaç kavunu İlçemizde 2010 yılı verilerine göre 16.000 dekar alanda kavun üretimi ve<br />
48.000 ton kavun hasadı yapılmıştır. Bu üretimin iklim koşulları nedeni ile ve depo<br />
eksikliğinden dolayı sadece %30 u depolanabilmektedir. Geri kalan %70 i piyasada ortalama<br />
0.50 TL/kg dan satışa sunulmuştur. Depoya atılan yaklaşık 16.000 ton kavunun depolama<br />
koşullarının uygun olmamasından dolayı (Üreticinin kendi klasik depolama yöntemleri ile) 2–<br />
3 ay sonra % 50–60 ı yani 8.000–9.600 tonu çöpe atılmıştır. Bu da maddi kaybın yanında<br />
büyük bir çevre kirlenmesine neden olmaktadır. Hasattan 2–3 ay sonra kavunun Kg fiyatı 2<br />
TL dir. Geriye kalan 7.400–8.000 ton kavunun maddi değeri (7.700x2.000 TL/Ton)yaklaşık<br />
olarak 15.400.000,00 TL dir.<br />
Oysa sıcaklık ve nem kontrolü yapılabilen depolarda bu kayıplar azaltılabilir.<br />
Kırkağaç kavunu için TÜBİTAK 104 O 177 no’lu proje kapsamında yapılan çalışmalarda<br />
uygun depolama koşullarının 10–13ºC sıcaklık ve % 75–80 oransal nem olduğu<br />
belirlenmiştir. İlçede depolamanın bu koşullarda yapılması hasattan 2–3 ay sonraki % 50-<br />
60’lık ürün kayıplarını önemli ölçüde azaltacaktır. İlçede üretilerek depoya atılacak olan<br />
16.000 ton kavununda soğuk hava deposuna atılması halinde fire oranı (Hasattan sonra 4–5 ay<br />
sonra) %10–15 olacaktır. Buda miktar olarak 13.600–14.400 ton gibi bir rakam etmektedir.<br />
Hasattan 4–5 ay sonra kavunun kg fiyatı 4 TL civarına ulaşmaktadır. Hatta 2011 Mart ayı<br />
fiyatlarına göre perakende satış fiyatı 7 TL/kg dır. Maddi olarak bu tonajdaki kavunun fiyatı<br />
(14.000x4.000 TL/Ton) 56.000.000,00 TL dir<br />
Zafer kalkınma Ajansının yönetiminde yapılan “Doğru depo Yüksek kazanç” projesi<br />
ile depolamaya uygun (piyasanın taleplerine uygun ve sağlıklı) kavun yetiştiriciliğini<br />
yaygınlaştırılacaktır ve Kırkağaç kavununun korunması sağlanacak üretimi teşvik edilmiş<br />
olacaktır. Üreticiye verilecek eğitimler ve tutulacak kayıtlar ile iyi ve güvenilir gıda üretimini<br />
sağlanacaktır. İlaç kalıntısı nedeniyle tüketicilerde oluşabilecek hastalıklara, tarladan<br />
başlayarak önlem alınması amaçlanmaktadır.<br />
128
İyi depoculuk uygulamaları ile Kırkağaç kavununun sıcaklık ve nem kontrollü<br />
depolarda tekniğine uygun koşullarda depolanmasıyla kalite ve ürün kaybı olmadan pazarda<br />
daha uzun süre bulunmasını sağlanacaktır.<br />
Depolama koşullarını düzelterek depolamadan kaynaklanan fire oranlarının en aza<br />
indirilmesini sağlamak. Üreticilerimizin şu anda ki kendi depolama<br />
yöntemlerinde(Depolamadan 2-3 ay sonra) %50-60 fire olmaktadır. Yani depolanan 120 ton<br />
kavundan 55-60 tonu hasattan 2-3 ay sonra depo koşullarından kaynaklanan çürüklükler<br />
nedeniyle çöpe atılmaktadır. 4-5 ay sonra ise bu oran %70-80 lere, 6 ay sonra ise %85-90 lara<br />
çıkmaktadır.<br />
Proje kapsamında yapılacak olan örnek soğuk hava depolarımızda bu kayıpların<br />
azaltılması amaçlanmaktadır. Bu proje ile ve bunu örnek alınarak yapılacak olan kavun soğuk<br />
hava depolarında ki kayıpla % 10–15 lere düşecektir. Böyle bir azalma ile hasattan 4-5 ay<br />
sonra piyasaya sunulacak olan kavun miktarında önemli bir artış olacak, dolayısıyla üretici,<br />
ilçe ve ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlanacaktır<br />
Çiftçilerimizin depolarında Mart ayı itibarı ile kalan kavun hasattan sonra depoya<br />
konan kavunun %10-15 leridir. Geri kalan %85-90 ları çöpe gitmiştir. Yapacağımız depolar<br />
ile fire oranı %10-15 lere inecektir. Toplamda 120 ton kavunun en az 105 tonu depolama<br />
sonrası tüketime sunulacaktır. Depolama sonrası fiyatın kg da 4,00 TL olduğu düşünülürse<br />
üreticinin geliri (105.000x4=420.000 TL) 420.000 TL olacaktır. Oysa bu depolar olmasa idi<br />
hasattan sonra üreticinin kendi depolarında depolanan 120 ton kavundan Mart ayı içinde 12-<br />
18 tonu satışa sunulacaktı. Fiyat olarak ta (15.000 Kgx4) 60.000 TL. Edecektir. Yani<br />
yapılacak olan 120 tonluk soğuk hava depolarından 1 yılda 360.000,00.-TL. (420.000,00-<br />
60.000,00). ek gelir elde edilecektir. Yani normal depoya atılan 120 ton kavun ile soğuk hava<br />
deposuna konan kavunun gelir farkı 360.000,00.- TL dir. Bu hesaplamaya çöpe atılan 102-<br />
108 ton kavunun çevre zararı, işçilik masrafı, üretimde harcanan masraflarda ilave edilecek<br />
olursa zarar daha da büyüyecektir. Projemizin esas amacı tüketicinin gelir seviyesini<br />
yükseltmektir. Bu depoların ile üreticimizin ne kadar ilave gelir getireceği ortadadır. Soğuk<br />
hava depolarında %10-15 fire oranı olacağı Ege Üniversitesinin ve İlçe Tarım Müdürlüğünün<br />
beraber yürüttüğü ve TÜBİTAK (104 O 177 no’lu proje) onaylı ve destekli projesinin<br />
sonucudur. Bu oranın daha da aşağılara çekilebileceği bu çalışma ile de kanıtlanmıştır.<br />
Yapılacak olan bu depolar bu projenin çıktısı olan değerlerde ve standartlarda yapılacaktır.<br />
Böylece projede hasattan sonra 4-6 sonra ön görülen %10-15 fire oranları yakalanacaktır.<br />
Ürün ve kalite kayıplarını azaltarak kavun üreticisinin daha fazla ürünü daha yüksek<br />
fiyatla pazara sunmasını ve gelirini arttırmasını sağlanacaktır. Yapılacak depolar bir arada<br />
olacaktır. Bu proje ile iyi depolama yöntemleri İlçemizde uygulanacaktır. İlçemizde ÇKS<br />
kayıtlarına göre yıllık 48.000 ton kavun üretimi yapılmaktadır. Bu proje kapsamında<br />
yapılması planlanan Soğuk Hava Depoları ile 120 ton kavunun muhafazası sağlanacaktır. Bu<br />
depolarla üreticilere iyi tarım ve iyi depo uygulamalarının nasıl yapılması gerektiğinin<br />
öğretilmesinin esas amaçlarımızdan olup hedefimiz üretilen 48.000 ton kavunun tahmini<br />
olarak 1/3’ü olan 16.000 tonunun soğuk hava depolarına girerek üreticinin daha yüksek gelir<br />
elde etmesini sağlamaktır.<br />
Pazarın sürekliliğini sağlayarak üreticinin pazarlama endişelerini azaltmak gereklidir.<br />
Sezonunda bol olan ürünün, daha sonraki değerinin yüksek olduğu dönemlerde pazara<br />
sunulmasını sağlanmalıdır. Sezonda kavunun Kg fiyatı 0.50 TL/Kg civarında olmaktadır.<br />
Oysa depolama sonrası ilerleyen aylarda bu fiyat giderek yükselmekte ve 4 TL/Kg civarında<br />
olmaktadır. Mart ayı itibarı ile bu rakam perakende de 7 TL civarındadır.<br />
129
Kavun yetiştiriciliğinden vazgeçmekte olan üreticilerin Kavun üretiminden elde edilen<br />
gelirin artması sonucu tekrar kavun üretimine başlamaları ve yerel kavun çeşidi olan Kırkağaç<br />
kavunun korunmasını sağlanmalıdır. Yerel popülasyonlarımızın ülkemizin önemli bir<br />
biyoçeşitlilik zenginliğidir. Bu zenginliği kaybetmemek için üreticilerin Kırkağaç kavunu<br />
üretimine devam etmeleri gerekmektedir.<br />
Kavun tüketicisinin yanlış depolamadan kaynaklanan yumuşamış, asit oranı artmış,<br />
tadı bozulmuş kavun yerine doğru depolanma ile çeşit özelliklerini koruyan sağlıklı ve<br />
kaliteli, lezzetli kavun tüketmesini sağlanacaktır.<br />
Kırkağaç kavununun yurt içindeki geniş pazarlarda, süpermarket zincirlerinde ve dış<br />
pazarda kendine isim edinmesini ve pay sahibi olmasını sağlamak amaçlanmaktadır.<br />
Kırkağaç ilçesine özgü yerel kavun çeşidimiz, çiftçi koşullarında sıcaklık ve nem<br />
kontrolü olmayan depolarda saklanmaktadır. Bu depoların sıcaklık ve nem değerleri tamamen<br />
dış hava koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Bu nedenle hasada yakın dönemlerde yüksek,<br />
kış aylarında ise düşük sıcaklıklar, yine kış aylarında sis nedeniyle artan oransal nem hem<br />
kaliteyi düşürmekte hem de kayıpları arttırmaktadır. Sisli geçen yıllarda üreticinin kendi<br />
deposuna koyduğu kavunlarda 2-3 ay sonra kayıplar % 70’lere kadar çıkabilmektedir. Son<br />
yıllarda küresel ısınmadan kaynaklanan sıcaklık ve rutubetteki farklılıklardan dolayı tarladaki<br />
ürünlerde bu iklim değişikliklerinden kaynaklanan hastalık ve zararlılarda da artışa<br />
rastlanmakta bu da depolara sağlıklı ürün girişini dolayısıyla depolama ömrünü azaltmaktadır.<br />
Ürünün kalite ve kantitesinde ki hızlı kayıpların önüne geçilmesi daha az kayıpla daha uzun<br />
süre muhafaza edilebilmesi, ekonomik değerinin arttırılmasını ve pazar süresinin uzatılmasını<br />
sağlamak programın öncelikli hedefleri olarak belirlenmiştir.<br />
Kırkağaç Kavununun Özellikleri<br />
Bitkisel Özellikleri:<br />
Kök Kırkağaç kavun bitkisi kökleri genelde yüzeysel gelişir. İyi hazırlanmış toprak<br />
koşullarında 40-50 cm derinliğine kadar inebilen kazık kök çevresinde bol saçak kök<br />
oluşmaktadır.<br />
Gövde<br />
Başlangıçta otsu, yuvarlak ve üstü sert tüylerle kaplı olan ve yerde sürünen gövde<br />
sonraları kısmen sert bir yapı kazanır. Gövde 2-3 m uzayabilir ve genelde 3-6 yan dal<br />
meydana getirir. Gövde üzerinde ince ve uzun sülükler bulunur.<br />
Yapraklar<br />
Yuvarlak ve kısmen kalp şeklinde derin loblu yaprak taşıyan kavun bitkisinde<br />
yapraklar beş köşeli ve parçalıdır. Yaprak eni 10.5 – 14.5, boyu 7.5-11.0 cm, yaprak sapı 6.0-<br />
14.0 cm uzunluğundadır. Yaprak altı ve üstü tüylüdür. Bitki beslenme koşullarına göre<br />
yapraklar yaşil ve koyu yeşil olabilir. Yaprak sapı uzun ve ortası olukludur.<br />
130
Çiçek<br />
Biyolojik olarak tek evcikli (Monoecious) çiçeklere sahiptir. Dişi çiçekler genelde tek<br />
olarak yaprak koltuklarından çıkar. Kısa bir sap ve meyve taslağı ile meyve taslağı ucunda 5<br />
adet parçalı sarı renkte taç yaprak ve bu yaprakların ortasında dişicik tepesi (Stigma) bulunur.<br />
Meyve<br />
Kırkağaç kavununun Kırkağaç-589 ve Kırkağaç-637 adları ile tescil edilmiş 2 farklı<br />
çeşidi mevcuttur. Her iki çeşitte de meyve kabuğu, orta kalınlıkta (0.5-.0.7 cm) üzeri pürüzlü,<br />
işlemeli ve yeşil zemin üstünde sarımtırak lekelidir.<br />
Bu çeşitlerden Kırkağaç-589 çeşidi uzun ve silindir şekilli olup sap kısmı sivri ve<br />
meme gibi çıkıntılı, çiçek burnu ucu yuvarlak olup kış mevsimince depolanabilme özelliğine<br />
sahiptir. Kırkağaç bölgesinde yaygın yetiştirilen çeşit budur. Uzun süre depolanabilme<br />
özelliğine sahiptir. Kırkağaç-637 çeşidi ise genelde yuvarlak meyve yapısına sahiptirç Meyve<br />
kabuk yapısı ve rengi aynıdır. Bazı bölgelerde bu çeşit Altınbaş olarak da adlandırılmaktadır.<br />
Bu çeşit ise yazlık olarak değerlendirilir.Kış depolanmasında uzun süre dayanmaz.<br />
Kırkağaç kav çeşitlerinin bazı meyve özellikleri aşağıda çizelgede verilmiştir.<br />
Meyve Özelliği Kırkağaç-589 Kırkağaç-637<br />
Ortalama meyve ağırlığı (g) 2.500-5.700 2.200-4.500<br />
Meyve çapı (cm) 17.0-21.0 18.5-28.5<br />
Meyve boyu (cm) 22.0-33.0 19.0-27.5<br />
Meyve kabuk kalınlığı (cm) 05.-.0.9 0.3-0.5<br />
Meyve et kalınlığı (cm) 3.7-5.5 3.5-6.5<br />
Çekirdek evi ağırlığı (g) 350-415 250-300<br />
Çekirdek evi çapı (cm) 4.5-7.5 6.0-9.0<br />
Çekirdek evi boyu (cm) 14.0-16.0 8.5-11.0<br />
SÇKM (%) 10.8-13.0 11.4-13.2<br />
Meyve eti aroması Çok Çok<br />
Meyve eti sululuğu Sulu Çok sulu<br />
Meyve eti lifliliği Az Az<br />
131
Kırkağaç Kavunu Coğrafi İşareti<br />
Tescil Sahibi<br />
Adresi<br />
Kullanıldığı<br />
Ürün<br />
Türü<br />
Coğrafi Sınırlar<br />
Kullanım Biçimi<br />
: Kırkağaç Belediye Başkanlığı<br />
: Şair Eşref Mh. 56/116 Kırkağaç Manisa<br />
: Kavun<br />
: Menşe<br />
: Kırkağaç Merkez Ovası Başta Olmak Üzere, Bakır, İlyaslar, Karakurt, Gelenbe<br />
Kasabaları, Bostancı Ali Fakı, Alacalar, Gebeler, Yağmurlu Musa Hoca, Küçük<br />
Yaya Öveçli, Işıklar, Kuyucak, Söğüt Alan, Hamitli Köyleri<br />
Markalama<br />
Kırkağaç Kavunu Coğrafi işareti 18.01.2008 tarih ve 26820 sayılı Resmi Gazete'de ilan edilmiş ve hakkında<br />
herhangi bir itiraz alınmamış olması nedeni ile 555 sayılı Coğrafi İşarerletrin Korunması Hakkındaki Kanun<br />
Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesi gereğince 05.10.2008 tarihinden geçerli olmak üzere kesinleşerek<br />
tescil edilmiştir.<br />
Hasanbey Kavunu<br />
Hasanbey kavunu, 3-4 kg. ağırlıkta, koyu yeşil buruşuk kabuklu olup uzun süreler saklanmaya<br />
elverişlidir. Serinletici bir meyve olan kavun, taze olarak tüketilmektedir. Geç olgunlaşan<br />
kavun çeşididir.<br />
Çeşit Özelliği<br />
Meyvesi yuvarlak ve orta oval, olgunlaşma süresinde rengi siyaha dönüşen, kışa oldukça<br />
dayanıklı, çok lezzetli ve tatlı bir çeşittir. Pazar ve manavlarda aranan çok gösterişli bir türdür.<br />
Ekim Derinliği : 2 - 2,5 cm.<br />
Sıra Üzeri Ekim Mesafesi : 50- 60 cm.<br />
Sıra Arası Ekim Mesafesi : 150 - 200 cm.<br />
Tahmini Çimlenme Günü : 5-8 G<br />
Olgunlaşma günü ortalama 80-90 gündür. Hasat periyodu sezon boyudur.<br />
Ekim zamanı İlkbahar ve Yaz içindeki aylar tavsiye<br />
edilir.<br />
Meyveler 3-5 kg. ağırlığında, sert kabuklu ve<br />
yuvarlak şekillidir. Orta erkenci bir çeşittir.<br />
Kabuk rengi sarı-turuncu üzerinde koyu yeşilsiyah<br />
beneklidir, yüzeyi kırışıktır. Meyve içi sıkı,<br />
lifsiz ve suludur, çok lezzetlidir. Nakliye<br />
dayanıklıdır, raf ömrü uzundur. 100-110 günde<br />
hasat edilmeye başlanabilir. Dekara verimi yıl<br />
ve bakım şartlarına göre 2-3 ton arasındadır.<br />
Bütün bölgelerimizde üretimi yapılmaktadır.<br />
İhracatlık ve sofralık olarak kullanılır<br />
132
Kabuk rengi koyu yeşil, meyve yüzeyi kırışık, yuvarlak oval<br />
kavun çeşitidir. Meyveler sert kabuklu ve ortalama 4-6 kg.<br />
ağırlığındadır. Meyve eti sulu, kalın ve lezzetlidir. Nakliyeye<br />
dayanıklıdır.<br />
Meyveleri oval şekilli, sarı üzerine koyu yeşil benekli, 4-6 kg.<br />
ağırlığındadır. Orta erkenci bir çeşittir. Bütün bölgelerimizde<br />
üretimi yapılmaktadır. Na kliyeye dayanıklıdır. Sofralık ve<br />
ihracatlık olarak kullanılır.<br />
Orta erkenci bir çeşittir. Meyveler sarı renkli, koyu yeşil benekli, sert ve<br />
kalın kabuklu, yüzeyleri kırışıktır. Yuvarlak olan meyveler 3-5 kg.<br />
ağırlığındadır. Meyveler sulu, sıkı ve lezzetlidir. Nakliyeye dayanıklıdır,<br />
100-110 günde olgunlaşır. Dekara verimi 2-3 ton dur. Bütün<br />
bölgelerimizde üretimi yapılır. İhracatlık ve sofralık olarak tüketilir.<br />
133
Meyveler yuvarlak, sap kısmı hafif sivri, sarı renkte kavun<br />
çeşitidir. Meyve büyüklükleri ortalama 1,5-2,5 kg. civarındadır.<br />
Meyveler hasat edildikten sonra uzun süre depolamaya<br />
elverişlidir, depolama süresince tadı artar ve kış aylarına<br />
kadar saklanabilmektedir.<br />
Sarı dilimli: Meyveleri, yuvarlak ve oval şekillidir. Kabuk rengi sarı üzeri kırışık ve kalındır.<br />
Dilimli ve dilimsiz tipleri de vardır. Et rengi yeşilimsi beyaz, tatlı ve suludur.<br />
134
SEMPOZYUM İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER<br />
Manisa’mızın güzide ilçesi Kırkağaç’ın tescilli sembolü meşhur Kırkağaç kavununu,<br />
Kırkağaç’ın zengin tarihi dokusunu, yetiştirdiği önemli şahsiyetlerle edebiyatımıza katkılarını,<br />
alternatif rüzgar enerjisi potansiyeliyle ülke enerjisine katkıda bulunma yönünü ortaya<br />
koymayı sağlayan, Kırkağaç’ı Kırkağaç sever tüm akademisyenlerle buluşturma niteliğini<br />
sağlamış olan ve ilki Kırkağaç’ın Kurtuluş Günü etkinlikleri kapsamında 13-<br />
14,Eylül 2012’de düzenlenen KIRKAĞAÇ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU’nun<br />
başarılı yönetimini kutlar, şahsım adına nice sempozyumlarınızda ‘Kırkağaç Kavunu’<br />
araştırma çalışmalarımı aktarmayı görev bilirim.<br />
Doç.Dr.Özlem TOKUŞOĞLU<br />
Öğretim Üyesi<br />
Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü<br />
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki küçük bir kazada böyle bir <strong>sempozyumu</strong>n ikinci defa<br />
gerçekleştirilmiş olması Kırkağaç için önemlidir ve değerlidir. Bu sempozyum ile Kırkağaç'a<br />
dair bilinen şeylerin üzerine bir tuğla daha konulmuş ve tarihe not düşülmüştür…<br />
Sempozyumun Kırkağaç'a bir değer kattığını düşünüyorum. Organizasyonu yapanlara ve<br />
destekleyen kuruluşlara teşekkür eder hayırlı günler dilerim.<br />
Doç Dr. Ertan Gökmen<br />
Celal Bayar Üniversiyesi Fen-Edebiyat fakültesi Tarih Bölümü<br />
Kırkağaç, ilim şehri olma tarihi vasfını devam ettirmektedir. İkincisi yapılan Kırkağaç<br />
Araştırmaları Sempozyumu bu gerçeğin göstergesidir. Tarih, aydın devlet adamlarının ilim ve<br />
ilim adamlarını himaye ettiğini yazmaktadır. Nitekim Kırkağaç, söz konusu sempozyum ile<br />
devlet adamlarının ilmi himaye edişine de sahne olmuştur. Organizasyon başarısı ve engin<br />
konukseverlik dolayısıyla büyükten küçüğe emeği geçen herkese teşekkür ederim.<br />
Yard. Doç. Dr. Kürşat Solak<br />
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Kırkağaç Araştırmalar Sempozyumu’nun Kırkağaç için önemli bir etkinlik olduğuna<br />
inanıyorum. Daha önceki sempozyumda da bulunmuştum. Aradan geçen 5 yıl içerisinde<br />
ilçede gözle görülür değişiklikler meydana geldiğini gözlemledim. Çevre yolunun yapılmış<br />
olması, MYO’ya bir öğrenci yurdunun kazandırılması, Kavun soğu hava depolarının<br />
yapılması, bölgede yeni rüzgar santrallerinin yapılması gibi. Bunlar ilçe adına güzel<br />
gelişmeler. Bu sosyo-ekonomik gelişmelere sempozyumlarında katkısı olacağı bir gerçektir.<br />
Bu açıdan bu tür sempozyumların periyodik olarak düzenlenmesi ve daha fazla katılımın<br />
sağlanması üzerine düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca sempozyumla eşdeğer<br />
olarak Kırkağaç değerlerinin sergilendiği bir fuar organizasyonu gerçekleştirilebilir. Bu<br />
vesileyle organizasyonu gerçekleştirenleri ve destekleyici kuruluşları tebrik eder, bundan<br />
sonrada aynı başarılı çalışmaların tekrarını temenni ederim.<br />
Doç.Dr. Raşit ATA<br />
Celal Bayar Üniversitesi-Mühendislik Fakültesi<br />
Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü
AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />
Milletvekili<br />
Recai BERBER<br />
Kaymakam<br />
Ali SIRMALI<br />
CBÜ Rektör Yardımcısı<br />
Prof. Dr. Ali ÇELİK<br />
CBÜ Kırkağaç MYO Müdürü<br />
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL
SEMPOZYUM
Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />
Doç. Dr. Raşit ATA<br />
Doç. Dr. Özlem TOKUŞOĞLU<br />
N. Sabit ÇETİN Doç. Dr. Ertan GÖKMEN
Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />
Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />
Öğr. Gör. Davut ŞAHİN<br />
Asuman GÜRMAN ŞAHİN<br />
Öğr. Gör. Mustafa ÇELİK<br />
Öğr. Gör. A. Ayben ÇELİK
Öğr. Gör. Didem ÇAVUŞOĞLU<br />
Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN<br />
Öğr. Gör. M. Mustafa BAHŞİ<br />
Mehmet ÜNLÜ
SOSYAL GEZİ<br />
Sarı Hoca Camii (1400-1450)<br />
Sarı Hoca Mezarı
9 Asırlık Zeytin Ağacı<br />
9 Asırlık Zeytin Ağacı
Tarihi Ilıca Hamamı<br />
Tarihi Ilıca Hamamı
Siledik Tepesi (Stratonikaia/Hadrianopolis)<br />
Siledik Tepesi (Stratonikaia/Hadrianopolis)
İzcilik Tesislerinde Öğle Yemeği