12.01.2015 Views

kırkağaç araştırmaları sempozyumu bildirileri - Kırkağaç Kaymakamlığı

kırkağaç araştırmaları sempozyumu bildirileri - Kırkağaç Kaymakamlığı

kırkağaç araştırmaları sempozyumu bildirileri - Kırkağaç Kaymakamlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

KIRKAĞAÇ<br />

ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU<br />

BİLDİRİLERİ<br />

Hazırlayanlar<br />

Kırkağaç Kaymakamlığı<br />

Kırkağaç Belediyesi<br />

CBÜ Kırkağaç Meslek Yüksekokulu<br />

13-14 Eylül 2012


BİLİM KURULU<br />

Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />

Prof. Dr. Kenan ERDOĞAN<br />

Doç. Dr. Raşit ATA<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />

Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />

Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü<br />

Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Celal Bayar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi<br />

Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç MYO Müdürü<br />

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

DÜZENLEME KURULU<br />

Ali SIRMALI<br />

Kırkağaç Kaymakamı<br />

Y. İsmail GEDÜZ Kırkağaç Belediye Başkanı<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç MYO Müdürü<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Prof. Dr. Kenan ERDOĞAN Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi


İÇİNDEKİLER<br />

Kırkağaç Düzenleme Kurulu Giriş<br />

Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />

Doç. Dr. Özlem TOKUŞOĞLU<br />

Doç. Dr. Ertan GÖKMEN<br />

Arş. Gör. Mustafa AKBEL<br />

Küreselleşen bir Dünyada Kent, Milli Kimlik ve<br />

Kırkağaç……………………………………………………..…....1<br />

Gelenbeli İsmail Efendinin Hayatı ve Eserleri……….…..…...…-<br />

Kırkağaç’ın Tescilli Sembolü Kırkağaç Kavunu: Kırkağaç<br />

Kavununda Biyoaktif Antioksidan Profillerin<br />

Belirlenmesi………………………………….………….…….….5<br />

281 Numaralı Kırkağaç Şer'iyye Sicilindeki Tereke<br />

Kayıtları…………………………………………………….……15<br />

Doç. Dr. Raşit ATA<br />

Rüzgar Enerjisi ve Kırkağaç-Manisa Bölgesindeki<br />

Uygulamaları……………………………………………….……38<br />

Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />

Öğr. Gör. Didem ÇAVUŞOĞLU<br />

Asuman GÜRMAN ŞAHİN<br />

Öğr. Gör. Davut ŞAHİN<br />

Öğr. Gör. A. Ayben ÇELİK<br />

Öğr. Gör. Mustafa ÇELİK<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi ve Tarihi…………………………....…..47<br />

Kırkağaç'da ki Rüzgar Enerjisi Poansiyelinin<br />

İncelenmesi…………………………………………………........67<br />

Dünya'da kavun ticareti ve Kırkağaç Kavunu'nun Hollanda'ya<br />

İhracatında çoklu taşımacılık seçeneklerinin<br />

analizi…………………………………………………................78<br />

Kırkağaçlı bir gazeteci ve yazar<br />

İsmail SİVRİ…………………………………………………….93<br />

İsmail SİVRİ’nin “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken”<br />

adlı eserlerinde dil ve üslup zellikleri…………………….........104<br />

Dünya kavun pazarında Türkiye'nin payı ve bu payın<br />

geliştirilmesine yönelik öneriler…………………………..........114<br />

Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN<br />

Ziraat Mühendisi<br />

Mehmet ÜNLÜ<br />

Kavun (Cucumis melo L.) Türünün Kökeni, Yayılışı, Batı<br />

Anadolu’ da Bulunan 23 Tane Doğal Form ve Kültür<br />

Varyetesi………………………………………………………..124<br />

Kırkağaç kavununun özellikleri , depolanması ve doğru depo<br />

yüksek kazanç projesinin tanıtımı……………………………...128<br />

Sempozyum Resimleri………………………………………………………………………….....135


İlk çağlardan beri yerleşim bölgesi olarak; sosyal, kültürel ve ekonomik zenginliğe<br />

sahip olan Kırkağaç İlçemizin, değerlerinin saptanarak, bu değerlerin korunması, tanıtılması<br />

ve sahip çıkılması yönünden neler yapılabileceğini amaçlayan, İlçemizi daha iyi yarınlara<br />

hazırlayarak, sosyal ve kültürel hareketliliğe önemli katkılar sağlayacak, bilimsel ve akademik<br />

olarak tarihimize ve bu günümüze ışık tutmak amacıyla: Kırkağaç Kaymakamlığı, Kırkağaç<br />

Belediyesi ve Celal Bayar Üniversitesi Kırkağaç Meslek Yüksek Okulu işbirliği ile<br />

gerçekleştirdiğimiz “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu” ilçemizin tanıtılmasına ve<br />

kalkınmasına önemli katkılar sağlayacaktır.<br />

Büyük bir tarihi ve kültürel geçmişi olan Kırkağaç; medreseleri, camileri,<br />

kütüphaneleri ile sosyal ve kültürel hayatın canlılığını koruduğu önemli bir kültür merkezi<br />

olmuştur. Tarihi kaynakların bir çoğunda “ ilim başkenti ” olarak söz edilen Kırkağaç: Türk<br />

İslam Kültür dünyasının tanınmış ilim adamlarından; “Gelenbevi İsmail Efendi”, Türk Hiciv<br />

Sanatının büyük ustası “Şair Eşref”, “Sarı Hoca (Abdullah Efendi)”, “Kırkağaçlı Âşık<br />

Mustafa Remzî”, “Ahmet Yekta Bey”, “Yayaköylü Müderris Hacı Ahmet Reşit Efendi” ve<br />

Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızdan; “Şehit Emin Efendi”, “Saçlı Mustafa Efe”, “Kamalı<br />

Ahmet Efe” ile “Gazeteci İsmail Sivri” gibi değerlerin yetiştiği önemli bir yerleşim<br />

merkezidir.<br />

Kırkağaç’ın tanıtımına ve kalkınmasına öncülük edecek önemli bir kaynak niteliğinde<br />

olan “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu” kitabı; bilimsel ve teknolojik gelişmelerin her<br />

alana yön verdiği 21. asırda, ilçemizin var olan değerlerine sahip çıkılmasına, bu değerlerin<br />

gelecek nesillere aktarılmasına ve aynı zamanda bir tarım kenti olan ilçemizin kavunu, tütünü<br />

ve zeytini ile yakalamış olduğu haklı şöhreti daha da iyi tanıtarak geliştirilmesine zemin<br />

hazırlayacaktır.<br />

İlk defa 2007 yılında gerçekleştirilen “Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih<br />

Sempozyumu”nun devamı niteliğinde olan “Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu”nu;<br />

12 Eylül Kırkağaç’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90. Yıl dönümü ve 34. Kavun Festivali<br />

etkinlikleri kapsamında, 13 ve 14 Eylül tarihlerinde gerçekleştirdik. İnanıyorum ki kapsamlı<br />

bir çalışmayla yaptığımız bu sempozyumda elde edilen bilgiler, önümüzdeki yıllarda<br />

yapılacak olan sempozyumlara ışık tutacaktır.<br />

“Kırkağaç Araştırmaları Sempozyumu”nun yapılmasındaki büyük katkılarından dolayı<br />

Belediye Başkanımız Yaşar İsmail GEDÜZ’e ve Kırkağaç MYO Müdürü Yrd. Doç. Dr.<br />

N.Sinan KÖKSAL’a, ayrıca bu sempozyumda sunulan bilgi ve araştırmalarını bizlerle<br />

paylaşan değerli hocalarıma ve sunulan <strong>bildirileri</strong>n kitap haline getirilmesinde emeği geçen<br />

herkese teşekkürlerimi sunarım.<br />

Ali SIRMALI<br />

Kaymakam


Geleceğimizi sağlam ve güçlü kılmak için geçmişimizi iyi analiz etmek zorundayız,<br />

gurur duyduğumuz tarihimizde yapılan büyük işler yanında, elbette hatalarımızda olmuştur.<br />

İşte bu hatalara yeniden düşmemek ve başarıları daha kolay elde edebilmek için insanımızın<br />

kökü geçmişte gövdesi günümüzde kolları gelecekte olmalıdır.<br />

İdareciler olarak bizler bu çalışmaları başlatıp alt yapısını hazırlayabilirsek,<br />

inanıyorumki geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine daha kolay inşa edebiliriz.<br />

Toplumların geleceklerini isabetli planlıyabilmeleri, ihtiyaç duydukları birlik ve<br />

beraberliği sağlayabilmeleri ancak tarihlerini çok iyi bilmeleri ve tarihten kendilerine ders<br />

çıkarmaları ile mümkündür. Her sayfası altın harflerle yazılmış destanlara, kahramanlıklara,<br />

başarılara sahip olan ve her dönemde tarihe yön veren uygarlıklar kuran bizlerin tarihimizi<br />

daha yakından tanımamız gerektiği açıktır.<br />

Kaymakamlık, Belediyemiz ve Celal Bayar Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan bu<br />

çalışmada büyük katkı ve gayretleri olan değerli zamanlarını bu işe ayıran emek sarfeden tüm<br />

personele teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca Sempozyuma katılarak sunum yapan ve<br />

değerli bilgi ve araştırmalarını bizle paylaşan tüm katılımcılara da şükranlarımı sunarım.<br />

Yaşar İsmail GEDÜZ<br />

Belediye Başkanı


Yerel değerlerimizin ulusal ve uluslararası düzeylere taşınması, bu değerlerimizin farkına<br />

varılabilmesi, günümüzle bağlantısının sağlanması ve devamlı güncel kalması ile mümkün<br />

olabilmektedir. Tanıtım ve iletişimin önem kazandığı günümüzde, ilçemizdeki bu birikim ve<br />

değerlerin daha geniş bir çevreye ve kitleye duyurulabilmesi adına “Kırkağaç Araştırmaları<br />

Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir.<br />

Manisa ili Kırkağaç ilçesinin tarih, sosyal ve kültürel yapı, tarım, ticaret ve teknik yönden<br />

değerlerinin farkına varmak ve bu değerleri tanıtmak amacıyla ilçemizde 13-14 Eylül 2012 de<br />

iki gün süren sempozyum gerçekleştirilmiştir.<br />

Bu sempozyum bir tanıtım sürecinin başlangıcı olarak düşünülmüş ve özellikle akademik<br />

çevreden katılımcılar ulusal duyurularla ilçemize davet edilmiştir. Katılımcılar, Manisa ile<br />

sınırlı olmayıp çevre illerden de gelmiş olması bu duyurumuzun başarılı olduğunu<br />

göstermiştir.<br />

Sempozyum sonrası yerel ve ulusal medyada bu etkinliğin kalıcı izleri, önemli boyutlarda<br />

olmuş ve düzenleme kurulunu fazlasıyla memnun etmiştir. Buradaki başarılı sonuç, samimi ve<br />

gayretli bir ekibin başarısı olarak algılanmalıdır. Bu süreçte, Kırkağaç Kaymakamımız Sayın<br />

Ali Sırmalı’nın yol gösterici, destekleyici ve gayretli tutumu, Kırkağaç Belediye Başkanı<br />

Sayın Y. İsmail Gedüz’ün ilçemizin konuklarına geleneklerimize yakışır konukseverliği,<br />

ikramları ve yakın ilgisi tüm katılımcılar üzerinde olumlu etki bırakmıştır. Bu başarıda, Celal<br />

Bayar Üniversitesi Kırkağaç Meslek Yüksekokulu öğretim görevlileri ve personelinin bilgi,<br />

beceri ve teknik desteği, Kırkağaç Belediyesi çalışanlarının fedakâr çalışmaları ve ilçedeki<br />

basın kuruluşlarının etkinliğimizi yakından takip edip, ulusal düzeye taşımasının da katkısı<br />

çok fazladır. Burada tüm emeği geçenlere teşekkür ederim.<br />

İlçemiz değerlerinin ulusal ve uluslararası düzeylere taşımak adına attığımız bu adımda, her<br />

zaman yanımızda daha fazla katılımcı ve destekleyici olmasını ümit ederim. Etkinliğimizin<br />

sonraki senelerde kapsamlı, daha özel konularda ve çok sayıda toplantılara bir başlangıç<br />

olmasını diler, saygılar sunarım.<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sinan Köksal<br />

Celal Bayar Üniversitesi<br />

Kırkağaç Meslek Yüksekokulu Müdürü


KÜRESELLEŞEN BİR DÜNYADA KENT, MİLLİ KİMLİK VE<br />

KIRKAĞAÇ<br />

Yüksel Sayan *<br />

ÖZET<br />

Küreselleşen bir dünyada, yerel kültürler giderek kaybolmaya yüz tuttu ve adeta “tek tip<br />

insan” olarak nitelendirebileceğimiz bir anlayış hakim olmaya başladı. Karşı konulması oldukça<br />

zor olan böyle bir süreç, olumlu gibi görünen yönlerinin yanında pek çok kaygıyı da<br />

beraberinde getirmiştir. Bunların başında, yerel kültür değerlerinin ciddi anlamda kaybolması ve<br />

buna bağlı olarak da bir anlamda köksüz ve kimliksiz bir kuşağın ortaya çıkıp, hızla<br />

yaygınlaşması gelmektedir.<br />

Bu bildiride; Kırkağaç örneğinde kent kimliği, onu oluşturan mimari unsurlar ve milli<br />

kimlikle olan ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Kırkağaç’ta yaşayan tarih kent dokusu, bunları<br />

oluşturan kültür varlıklarının korunmasının milli kimlik bağlamında önemine vurgu yapılmakta<br />

ve şöyle denilmektedir: “ Kırkağaç hem sahip olduğu tarihi dokusu, hem de halen yaşayan<br />

kültür değerleriyle, sürekli değişen bir dünyada korunması gereken niteliktedir. Çünkü<br />

yüzyılların birikimi olarak ortaya çıkan bu değerler, bu milletin özü ve kimliğidir. Bunları<br />

yitirdiğimiz zaman o özü ve kimliği de yitirmiş oluruz. Dolayısıyla, Kırkağaç ve emsallerinde<br />

bu kimliği bilinçli bir şekilde koruyarak geleceğe taşıma mecburiyetindeyiz.”<br />

Anahtar Kelimeler: Kent, Kültür Mirası, Milli Kimlik, Kırkağaç<br />

Eski şehirlerimize baktığımızda, hemen hepsinin birbirinden kolayca ayırt<br />

edilebilecek kendilerine mahsus özellikleri olduğu görülecektir. Bir anlamda bu<br />

özellikler şehirlerimizin kimliğini oluşturmaktadır. Denilebilir ki, yakın zamanlara<br />

kadar hemen her şehrimizin yerleştikleri çevreyi ve topoğrafyayı dikkate alan kendine<br />

* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Sanatı Anabilim Dalı Başkanı.<br />

yuksayan@hotmail.com<br />

1


has bir planlaması ve mimari yapıları bulunuyordu. Bu sayede bir kentin ve onu<br />

oluşturan mimari yapıların başka yerde taklidini görmek mümkün değildi. Aslında her<br />

şehrin ve yörenin insanı, gelenek-görenekleri, giyim kuşam tarzları, konuşma aksanı,<br />

mutfak kültürü vb. pek çok değerleri ile de bir kültür zenginliğine sahipti. Öyle ki, bu<br />

özellikleri ile insanların nereli olduklarını çoğu kere sormadan kestirmek mümkün<br />

oluyordu. Ne yazık ki, küreselleşen bir dünyada, yerel kültürler giderek kaybolmaya yüz<br />

tuttu ve adeta “tek tip insan” olarak nitelendirebileceğimiz bir anlayış hakim olmaya<br />

başladı. Karşı konulması oldukç a zor olan böyle bir süreç, olumlu gibi görünen<br />

yönlerinin yanında pek çok kaygıyı da beraberinde getirmiştir. Bunların başında, yerel<br />

kültür değerlerinin ciddi anlamda kaybolması ve buna bağlı olarak da bir anlamda<br />

köksüz ve kimliksiz bir kuşağın hızla ortaya çıkarak yaygınlaşması gelmektedir.<br />

Konuya gelenekli mimarimiz ve onların oluşturduğu tarihi kentlerimiz açısından<br />

bakacak olursak, böyle bir değişimin olumsuz yönlerini somut şekilde izleyebiliriz.<br />

Zira, bugün şehirleşmede ve mimari kimlikte de benzer bir durum yaşanmaktadır.<br />

Artık, New York’ta ya da Tokya’da gördüğümüz bir gökdelenin benzerini dünyanın<br />

herhangi bir köşesinde, hatta yurdumuzda da görmek mümkün olmaktadır. Böylece<br />

şehirlerimiz kendi kimliğini kaybetmekte; insanımız çoğu kez yaşadığı kente<br />

yabancılaşmakta, her geçen gün yepyeni sorunlarla yüz yüze gelmektedir.<br />

Oysa bizim, kökleri yüzlerce yıllık geçmişe dayanan bir şehir kültürümüz ve milli<br />

mimarimiz vardı. Merhum bilge mimar Turgut Cansever’in ifadesiyle “20. asrın<br />

dengesizlik ve tutarsızlıklarının aşılması için Osmanlı şehirleri tarih boyunca vücuda<br />

getirilmiş çok önemli bir örnek teşkil etmektedir.” 1 Ne yazıktır ki, günümüzde bu model<br />

yeterince örnek alınmadı ve şehirlerimiz giderek özünden ve kimliğinden uzaklaştı. 20.<br />

yüzyılda, yeni teknikler, yapı malzemeleri ve yeni anlayışla birlikte şehirlerimiz<br />

yüzyılların birikimi olarak edindiği oluşumunu ve mimari kimliğini hızla yitirmeye<br />

başladı. Bu bağlamda, “dünya evlerinin en insanisi” olarak nitelendirilen gelenekli<br />

evlerimizin çoğu birer birer yıkılarak, yerlerine betonarme, çok katlı yenileri inşa edildi.<br />

Bunların sayısı çoğalınca, şehirlerimizin de silüeti değişmeye, kimliği giderek yok<br />

olmaya yüz tuttu. Fakat değişen sadece, gelenekli mimarimiz ve şehirlerimiz değildi. Bu<br />

durum, toplumumuzun temeli olan aile yapısını, dolayısıyla toplum hayatımızı<br />

1 Turgut Cansever, Ev ve Şehir, İstanbul, 1994, s.32.<br />

2


değiştirerek bir anlamda milli kimliğimizi olumsuz etkiledi. Çünkü bu kimlik öncelikle<br />

ailede daha sonra yaşanılan çevrede oluşup şekilleniyordu. Yeni yapılan evlerimiz,<br />

eskiden olduğu gibi artık üç kuşağı bir araya getirebilecek ve aile yapımızı<br />

parçalanmadan bir arada tutabilecek niteliklere sahip değildi. Sözde modern bir çehreye<br />

bürünebilmek için, insanımız kendi inanç değerlerinden ve geleneklerinden hızla<br />

uzaklaşmak için adeta yarış halindeydi. Batının parçalanmış aile yapısı, evlerimizin<br />

mimarisinin değişimi ile kendini gösterdi. Aile bireyleri arasındaki saygınlık giderek<br />

azaldı. Buna bağlı olarak, iyi komşuluk ilişkileri, dayanışma gibi değerler birer birer<br />

aşınmaya ve giderek unutulmaya yüz tuttu. Bugün modernlikte epey yol kata etmiş<br />

şehirlerimizde bu sorunlar had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. Bırakın üç kuşağın bir<br />

arada yaşamasını, çekirdek aile olarak şekillenen günümüz aile yapısında, aileyi bir<br />

arada tutarak evliliğin devamını sağlamak bile sorun haline gelmiştir.<br />

Böyle bir bakış açısıyla, günümüzde az gelişmişliğin avantajlı yanları da vardır.<br />

Bu cümleden olarak, Kırkağaç hem sahip olduğu tarihi dokusu, hem de halen yaşayan<br />

kültür değerleriyle, sürekli değişen bir dünyada korunması gereken nitelikleri<br />

barındırmaktadır. Çünkü yüzyılların birikimi olarak ortaya çıkan bu değerler, bu<br />

milletin özü ve kimliğidir. Bunları yitirdiğimiz zaman o özü ve kimliği de yitirmiş<br />

oluruz. Dolayısıyla, Kırkağaç ve emsallerinde bu kimliği bilinçli bir şekilde koruyarak<br />

geleceğe taşıma mecburiyetindeyiz.<br />

Kırkağaç nispeten bâkir kalmış tarihi ve gelenekli eski dokusuyla, aslında pek<br />

azımızın farkında olduğu bir büyük zenginliğe sahiptir. Geçmişin birer hatırası ve<br />

tarihin birer tanığı olarak ayakta kalan mimari eserleri bunun en somut örneklerini<br />

oluşturmaktadır. Bu zenginliği tespit etmek, korumak ve daha verimli hale getirmek için<br />

Kırkağaç şehir merkezinde mimari mirasın bir bütün halinde doku oluşturduğu alan<br />

İzmir II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunca “kentsel sit” ilan edilmiştir.<br />

Bu alana ilişkin koruma amaçlı imar planı çalışmaları halen sürdürülmektedir. Bu, hem<br />

yerel idare, hem de alandaki mülk sahipleri için sabır gerektiren bir süreçtir. Ancak,<br />

günümüz şartlarında tarihi dokunun daha iyi şekilde korunmasını sağlamak da mümkün<br />

görünmemektedir. Ne yazık ki, toplumumuzun yeterince tarih ve koruma bilincine sahip<br />

olduğu söylenemez. Dolayısıyla, bir yapının, meydanın, sokağın, hatta kentin tarihi<br />

dokusunun korunması pek çok insan için yeterince anlam ifade etmeyebilir. Onun<br />

3


içindir ki, böyle bir korumanın ilk aşaması insanımıza bu tarihi mirası neden korumak<br />

gerektiğini iyi anlatmakla başlamalıdır. Aksi halde insanımız korumacılıktan çoğunlukla<br />

mağdur taraf gibi görünmekte ve korunan tarihi eserlerimize, kültür varlıklarımıza karşı<br />

olumsuz yaklaşmaktadır. Bu da korunması gereken kültür varlıkları ile insanımızın<br />

yeterince kaynaşamamasına yol açmakta, tarihi mimari eserler restorasyon görmüş<br />

olsalar bile gerektiği gibi değerlendirilememekte; koruma ve kullanma sürekliliği<br />

sağlanamamaktadır.<br />

Özet ve sonuç olarak; yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığımız görüşler<br />

doğrultusunda, Kırkağaç’ta olduğu gibi gelenekli mimarimizi ve kimlikli kentlerimizi<br />

korumanın, milli kimliğimizi yaşatmak bakımından önemi büyüktür. Bugün belki<br />

yepyeni betonarme binalarla yepyeni bir Kırkağaç inşa etmek mümkün olabilir. Fakat,<br />

kuruluşundan günümüze değin yüzlerce yıllık bir geçmişle oluşmuş tarihi Kırkağaç’ı<br />

tümüyle yok ettiğimizde, onu özgün kimliğiyle yeniden inşa etmek imkanı<br />

olmayacaktır. Bunun için Kırkağaç’ın tarihi semtlerinde bakımsızlığa terk edilen,<br />

müdahalelerle özgünlüğünü belli ölçüde kaybeden korunması gerekli kültür<br />

varlıklarının ve dokusu bozulan sokakların ivedilikle ele alınması gerekmektedir. Bu<br />

sayede kentin tarihi kimliği daha belirgin şekilde otaya çıkacak ve Kırkağaç yepyeni bir<br />

tarihi çehreye bürünecektir. Kentsel sit alanına ilişkin hazırlanmakta olan Koruma<br />

Amaçlı İmar Planı ve bu kapsamda yapılacak çalışmalar bunun en önemli adımı<br />

olacaktır. Fakat şunun bilinmesi gerekir ki, tarihi mirasımızı koruyacak olan en önemli<br />

unsur, ona karşı beslediğimiz sevgi, ilgi ve göstereceğimiz özende saklıdır. Aksi halde,<br />

ne kanunlar ve yönetmelikler, ne de bu çerçevede alınmış olan kararlar bu mirası<br />

korumak için yeterli olmayacaktır. Başta yerel yönetimin çabaları olmak üzere Kırkağaç<br />

halkının; tarihine, kentine ve kendi kimliğine sahip çıkmak adına bunu başaracağına<br />

inanıyorum.<br />

4


KIRKAĞAÇ’IN TESCİLLİ SEMBOLÜ KIRKAĞAÇ KAVUNU:<br />

KIRKAĞAÇ KAVUNUNDA BİYOAKTİF ANTİOKSİDAN PROFİLLERİN<br />

BELİRLENMESİ ÜZERİNE ARAŞTIRMA<br />

Özlem Tokuşoğlu<br />

Celal Bayar Üniversitesi,Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,45040,Manisa<br />

1 e-posta: tokusogluozlem@yahoo.com; 2 e-posta: ozlem.tokusoglu@cbu.edu.tr<br />

ÖZET<br />

Bu araştırmada,Kırkağaç’ın tescilli sembolü olan Kırkağaç kavunu meyvesi ve<br />

çekirdeklerinde, temel kimyasal kompozisyon ve biyoaktif antioksidan profiller detaylı olarak<br />

ortaya konulmuş olup, Kırkağaç kavununun gıda olarak kalitesi belirlenmiştir.<br />

Anahtar sözcükler: Kırkağaç kavunu, polifenol, antioksidan, kalite<br />

KIRKAĞAÇ MELON WHICH IS THE REGISTERED SYMBOL OF KIRKAĞAÇ<br />

AND RESEARCH ON THE DETERMINATION OF BIOACTIVE ANTIOXIDANT<br />

PROFILES IN KIRKAĞAÇ MELON<br />

In this research, the chemical composition, the bioactive antioxidant profiles were<br />

comprehensively performed in Kırkağaç melon which is the registered symbol of Kırkağaç<br />

and in its seeds; it had been determined that the Kırkağaç melon quality as food.<br />

Keywords: Kırkağaç melon, polyphenol, antioxidant, quality<br />

1.GİRİŞ<br />

Kavun (Cucumis melo), kabakgiller familyasının Cucurbitaceae cinsinden olan<br />

sürüngen gövdeli bitki türü ve bu bitkinin hoş kokulu,aromalı, hoş lezzetli, genellikle oval ya<br />

da yuvarlak biçimli, sarı, yeşilimsi sarı ya da pembemsi turuncu etli yapılı, bol sulu iri<br />

meyvesidir. Kavunun orijini (anavatanı), araştırmacılarca özellikle Küçük Asya (Anadolu) ve<br />

Persia,İran olarak tanımlanmaktadır ve bu bölgelerde 5000 yıl öncesinde culture edildiği<br />

belirtilmektedir.Dünyada özellikle North Amerikan cantaloupe (C. melo var. cantalupensis)<br />

olarak<br />

A.B.D.de, Meksika ve Kanada’da önemli ölçüde yetişmektedir. Avrupa cantaloupe<br />

(var cantalupensis) olarak aynı ‘muskmelon’ türlerinin (C.melo var cantalupensis) farklı<br />

üyesi olan kavunlar da İtalya’nın özellikle Sicilya ve Emilia Romagna bölgelerinde<br />

yetişmektedir [1-3].<br />

Ülkemizin birçok bölgesinde özellikle yerel çeşitlerle üretilen kavunun, TÜİK<br />

verilerine göre 2010 yılı üretim miktarı 1.611.695 ton olarak gerçekleşmiştir [4]. Kavunun<br />

dünyadaki üretimi yaklaşık 1.2 milyon ha alanda 26.8 milyon ton olup, ülkemizde ise 103.000<br />

ha alanda 1.749.940 ton olarak belirlenmiştir [5]. Ülkemiz kavun üretimi ile dünyadaki sayılı<br />

kavun üretici ülkeler arasında yerini almıştır. Dünyada en büyük kavun üreticisi olan Çin’i (%<br />

39) Türkiye (%9) takip etmektedir. Kavun üretimi bakbakımından Amerika Birleşik<br />

5


Devletleri (6%) üçüncü sırada olup ardından İspanya ve İran gelmektedir. Yıllık kavun<br />

üretimimiz yılda yaklaşık 1,5 milyon tonun altına düşmemektedir. Türkiye’de kavun üretimi<br />

yapılan bölgeler sırasıyla Orta Anadolu (%41), Ege (%27), Güneydoğu Anadolu (%15),<br />

Akdeniz (%7), Marmara (%5), Doğu Anadolu (%4) ve Karadeniz (%1)’dir [6].<br />

1.1.Türkiye’de Kavun Hakkında<br />

Türkiye’deki kavun üretiminin çoğunluğu (%85) Kırkağaç, Hasanbey, Yuva ve Kışlık<br />

Sarı (Kuşçular) gibi İnodorus (C. melo L. var. inodorus) kavun çeşitleri ile, geriye kalan kısmı<br />

da Ananas ve Galia gibi Cantalupensis (C. melo L. var. cantalupensis) grubu kavun çeşitleri<br />

ile yapılmaktadır. Cantaloupe’un bugün Van bölgesinde Cep kavunu diye yetiştirilen çeşitten<br />

başka bir çeşit olmadığını, bunun 15. yüzyılda misyoner papazlar tarafından İtalya’ya<br />

götürüldüğünü ve orada Papanın Ankona denilen mıntıkadaki (Kantalupi) çiftliğinde<br />

üretildiğini ve buradan da diğer Avrupa ile Amerika’ ya yayıldığı bildirilmektedir [2,7].<br />

Botaniksel olarak sebze olarak da karakterize edilen kavun bir sıcak, ılıman tropik<br />

iklim sebzesidir ve klimatolojik olarak en iyi kavun gelişim sıcaklığı 20-30 ºC aralığındadır.<br />

Çok yüksek sıcaklıklar bitki gelişimini durdurur. Meyve zoraki olgunlaşır ve tat-aroma<br />

(lezzet) oluşma ve aşırı sıcaklık, ürünnde güneş yanıklığı oluşturur. Gece-gündüz sıcaklık<br />

farkı oluşumu meyve tadını arttırmaktadır. Kavun su tutma kapasitesi yüksek, derin bünyeli,<br />

geçirimi iyi, organik maddece zengin tınılı topraklarda çok iyi gelişim gösterir. Hafif<br />

karakterli topraklarda, düzenli ve sıklıkla sulama yapılması ve optimum toprak pH’sının 6.0-<br />

6.7 aralığında olması öngörülmektedir. Şekil 1’de, kavunların çeşitli kalite özelliklerine göre<br />

sınıflandırması görülmektedir [8,9]<br />

Şekil 1. Kavunların Çeşitli Agronomik Kalite Özelliklerine Göre Sınıflandırılması [8,9]<br />

(şematize derleme:Tokuşoğlu,2012).<br />

Dünyada yayılımına göre sınıflandırıldığında ise yaklaşık 9 çeşit bir sınıflandırmada<br />

incelenebileceği görülmektedir. A. Cantaloupe veya Kokulu Kavunlar : Turuncu meyve etli<br />

ve ağlı tiptedir, Kuzey Amerika’ da popülerdir. B. Casaba (Beyaz meyve etli) ve Honeydew<br />

(Yeşil meyve etli ) Kavunlar : Amerika, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’ nın bazı<br />

bölgelerinde önemlidir. C. Galia Tip Kavunlar : Meyve eti yeşil, tamamen ağlı kavunlardır.<br />

Avrupa’ da popülerdir; Orta Doğu da Galia’ nın etkisindedir. D. Japon Tip Kavunlar :<br />

Japonya’ da üretimi ve tüketimi yapılmaktadır. E. Ananas Tip Kavunlar : Ananas tip<br />

kavunlar da Orta Doğu kökenlidir. F. Fransız (Charentais) Tip Kavunlar : Fransa orijinli<br />

kavunlardır, Meyve eti turuncu renklidir, Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih<br />

edilir. Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih edilir. G- İspanyol Tip Kavunlar :<br />

Bu tiplerin tamamı İspanya orijinlidir, Branco ve Yellow Canary, Güney Amerika ve<br />

Brezilya’da da bulunur. H.İtalyan Tip Kavunlar: Cantaloupe tarzı kavunlardır. I- Türk Tipi<br />

Kavunlar : Kırkağaç, Yuva, Cep Kavunu, Hasanbey [21].<br />

Kavunda, meyve ağırlığı 1-7 kg arasında değişir. Çekirdekleri uzun, oval ya da elips<br />

şeklindedir. Türkiye’de büyük ölçüde Kırkağaç, Kantalup ve Hasanbey çeşitleri<br />

yetiştirilmektedir. Bu iki çeşidin yanı sıra Van Kavunu, Kış Kavunu, Topatan, Yuva çeşitleri<br />

de yaygın olarak üretilmektedir. Kavun meyvesi erkenci ve kış kavunu olmak üzere de iki<br />

kategoride sınıflandırılabilmektedir. Erkenci, yani yaz aylarında yediğimiz kavun çeşitlerinin<br />

iki önemli çeşidi Topatan ve Kantalup’dur ve 2-3 kilo ağırlıklı, ince kabuklu kavunlardır. Geç<br />

6


olgunlaşan kavunlar ise ağırlığı 1-6 kilo arasında değişen Altınbaş ve 3-4 kilo ağırlığında,<br />

koyu yeşil buruşuk kabuklu ve uzun süre saklanmaya elverişli olan Hasanbey Kavunu’dur<br />

[8,9].<br />

Ülkemizde kavun üretimi verim ve kalitesinde ekonomik kayıplara yol açan ve toprak<br />

kaynaklı Fusarium oxysporum f.sp. melonis’den kaynaklanan fungal (küfsel) problem olan<br />

Fusarium solgunluğu, kavunda kurumalara yol açabilmektedir, aşılı fide kullanımı ve ıslah<br />

çalışmaları bu yönde kalite ve verimi arttırmaktadır [6].<br />

Ülkemizdeki yayılımına göre sınıflandırıldığında, standart, hibrit ve aşılı fide kullanımlı<br />

kavunları olmak üzere sınıflandırılabileceği düşünülmektedir.<br />

1.2. Gıda Olarak Önemi ve Sağlık Etkileri<br />

Su düzeyi yüksek içeriği (ort. 90.1 g/100 g,taze ağırlık,yemeklik porsiyonda), ve<br />

düşük protein (0.84 g/100 g) ve lipid (0.19 g/100 g) bileşimine rağmen, kavun; diyette son<br />

derece önemli olan ve vitamin C’yi (askorbik asit) (36.7 mg/100 g, ,taze ağırlık,yemeklik<br />

porsiyonda) ve vitamin A’nın öncül bileşiği olan beta-karoteni (2020 μg/100 g) önemli<br />

düzeylerde içermesi açısından oldukça sağlıklı bir gıdadır Oldukça zengin mineral içeriği söz<br />

konusudur, özellikle potasyum (K) içeriği (23651-35823 μg/g) magnezyum (Mg) içeriği (653-<br />

1593 μg/g), kalsiyum (Ca) içeriği 280-1600 μg/g) önemli düzeylerdedir [10]. Vitamin C ve<br />

beta karotenin, güçlü antioksidan kapasitesinden dolayı, zararlı kimyasalları, ve singlet<br />

oksijen, serbest radikaller, lipid-peroksi radikaller gibi zararlı kimyasalları deaktive etme ve<br />

sönümleme yetenekleri bulunmaktadır ve antioksidanlar insan sağlığı açısından son derece<br />

elzemdir [11,12,30]. Kavunun, polifenol antioksidanların, özellikle kalp ve damar sağlığına<br />

olumlu etkileri olan fitokimyasalların kaynağı ve biyoaktif bileşiklerin kaynağı olduğu<br />

bildirilmektedir. Bağırsak temizleyici etkili, böbrek sağlığı, sinir sistemi, deri sağlığı üzerinde<br />

olumlu etkileri bulunmaktadır [13]. Cantaloupe tipi kavunların lifli bölümünde, gövde, etli<br />

kısım ve çekirdek bölümlerinde fenolik içerik ve antioksidan aktivite belirlemesi ışığında, etli<br />

kısımda 89.6 mg GAE/g (gallik asid eşdeğeri olarak), lifli kısımda 26.4 mg GAE/g (gallik<br />

asid eşdeğeri olarak) fenolik içerik saptandığı rapor edilmiştir [14].<br />

Kavun çekirdekleri, eski çağlardan beri bazı rahatsızlıkları, yangıları tedavi edici, yara<br />

iyileştirici özellikleri nedeniyle sağlık iyileştirici amaçlarla kullanılagelmiştir [15]. Çeşitli<br />

varyetelerdeki kavun çekirdekleri ile yapılan çalışmalarda, çekirdeğin protein (%53.90%) ve<br />

lipidce (37.67%) zengin olduğu belirlenmiştir [16,17].Kavun çekirdeklerinin fenolik<br />

antioksidanlarca iyi bir kaynak olduğu ve lipid bileşimi açısından besinsel değerinin yüksek<br />

olduğu rapor edilmiştir.Kavun çekirdeğinde, palmitik asid (%8.5), oleik asid (%31) ve<br />

linoleik asid (omega-6) (%51) düzeyleri önemlidir. %82.8 doymamış yağ asitleri içermekte<br />

olan kavun çekirdeğinde, %26.2 tekli doymamış ve %56.6 oranında çoklu doymamış yağ<br />

asidi olduğu bulgulanmıştır [18].<br />

Kavun, taze olarak tüketilmesinin yanısıra, dondurmalara, tatlılara, sorbelere,<br />

kokteyllere, tatlılara ingrediyen olarak katılarak yoğun ölçüde tüketim alanı bulmaktadır.<br />

Kavun çekirdeğinden ise ‘Sübye’ (Kavun çekirdeği sütü) adı verilen Türk geleneksel içeceği<br />

üretilmektedir.<br />

1.3.Kırkağaç Kavunu Hakkında<br />

Kavunun anavatanı olarak belirtilen ülkemizin belirli bölgelerinde üretilen, bu<br />

bölgelere adapte olmuş ve bu bölgelerde optimum kalite özelliklerine sahip yerel köy çeşitleri<br />

ve populasyonları mevcuttur. İlgili popülasyonlardan bazıları yapılan seleksiyon çalışmaları<br />

ile çeşit tescili yapılarak üretim programına alınmışlardır. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü<br />

Müdürlüğü (ETAEM) tarafından Manisa-Kırkağaç ilçesi ve köylerinde yetiştirilen kavun<br />

populasyonundan yapılan seleksiyon ıslahı çalışmaları sonunda KIRKAĞAÇ-589 ve<br />

7


KIRKAĞAÇ-637 nolu kavun çeşitleri Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Müdürlüğünce tescil<br />

edilmiştir [19,20].<br />

KIRKAĞAÇ-589 çeşidi, işlemeli kabuklu ve yeşil zemin üstünde sarımtırak lekeli<br />

ancak uzun-oval şekillidir. KIRKAĞAÇ-637 genellikle yuvarlak, kabukları işlemeli, yeşil<br />

zemin üstünde sarımtırak lekelidir. Her iki tescilli çeşit bugün açık tozlanan ve ‘Standart’<br />

olarak tabir edilen çeşit özelliğinde olup Ege Bölgesi koşullarında büyük alanlarda<br />

yetiştirilmektedir. Her iki çeşitte de meyve kabuğu, orta kalınlıkta (0.5-0.7 cm) üzeri pürüzlü,<br />

işlemeli ve yeşil zemin ütünde sarımtırak lekelidir. Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen<br />

çeşit olan KIRKAĞAÇ-589 çeşidi uzun ve silindir şekilli olup sap kısmı sivri ve meme gibi<br />

çıkıntılı, çiçek burnu ucu yuvarlak olup kış mevsimince depolanabilme özelliğine sahiptir.<br />

budur. Uzun süre depolanabilme özelliğine sahiptir. KIRKAĞAÇ-637 çeşidi ise genelde<br />

yuvarlak meyve yapısına sahiptir. Meyve kabuk yapısı ve rengi aynıdır. Bazı bölgelerde bu<br />

çeşit Altınbaş olarak da adlandırılmaktadır. Kış depolamasında uzun süre dayanıklı olmayan<br />

bu çeşit yazlık olarak değerlendirilir [19,20].<br />

Kırkağaç kavunu, Manisa Kırkağaç ilçesi ve köyleri başta olmak üzere Manisa iline<br />

bağlı Soma, Akhisar ilçeleri ve köylerinde de önemli ölçüde yetişmekte ve yetiştirilmektedir.<br />

Kırkağaç ilçesi ve köyleri, gerek toprak ve gerekse uygun ekolojik faktörler nedeniyle<br />

(sulama yapılmaması gibi) Kırkağaç kavunu için en iyi verim ve kaliteye (tat ve aroma)<br />

ulaşıldığı bölgedir. Taze tüketime ve özellikle Ocak ayı başına kadar depolanabilme<br />

özelliğine sahip özelliği ile spesifik bir kavunumuz olan Kırkağaç kavunu, Türk Patent<br />

Enstitüsü’nce bu isimle coğrafi menşe işareti almış olup tescillenmiştir. Kırkağaç ve çevre<br />

bölgesinde, ‘standart’ çeşit özelliğinde olan ve tescilli 637 ve 589 olarak belirlenmiş söz<br />

konusu Kırkağaç kavunlarının yanısıra, özellikle kış mevsiminde depolamaya uygun yöresel<br />

populasyonlar şeklinde üretilen köy çeşitleri (Dereköylü, Menemenli vb.) de bulunmaktadır.<br />

Tablo 1.3.1. Tescilli kavunlarımız olan KIRKAĞAÇ-589 ve KIRKAĞAÇ-637’nin spesifik<br />

tescil özelliklerini göstertmektedir [19,20].<br />

Tablo 1.3.1. Tescilli Kırkağaç Kavunu Çeşitlerimizin Spesifik Tescil Özellikleri [19,20].<br />

Meyve Özelliği Kırkağaç-589 Kırkağaç-637<br />

Ortalama meyve ağırlığı (g) 2.500 - 5.700 2.200 - 4.500<br />

Meyve çapı (cm) 17.0-21.0 18.5-28.5<br />

Meyve boyu (cm) 22.0-33.0 19.0-27.5<br />

Meyve kabuk kalınlığı (cm) 0.5-0.9 0.3-0.5<br />

Meyve et kalınlığı (cm) 3.7-5.5 3.5-6.5<br />

Çekirdek evi ağırlığı (g) 350-415 250-300<br />

Çekirdek evi çapı (cm) 4.5-7.5 6.0-9.0<br />

Çekirdek evi boyu (cm) 14.0-16.0 8.5-11.0<br />

SÇKM (%) 10.8-13.0 11.4-13.2<br />

Meyve eti aroması Çok Çok<br />

Meyve iti sululuğu Sulu Çok sulu<br />

Meyve eti lifliliği Az Az<br />

Tescilli türümüz olan ve standart, hibrit ve aşılı fide ile üretilen Kırkağaç kavunlarının,<br />

agronomik özellikleri ve morfolojik,fenolojik kalitesi çalışılmış olup, kimyasal ve<br />

biyokimyasal özelliklerinin saptanması konusunda, ileri fenolik antioksidan profilleri<br />

konusunda ve gıda kalitesi üzerine nitelikli bir araştırmaya rastlanılamamıştır.<br />

Çalışmamızda Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen çeşit olan KIRKAĞAÇ-589<br />

çeşidinin etli kısmında temel kimyasal kompoziyonu; su içeriği, şeker içeriği, temel mineral<br />

düzeyi,briks,pH, titre edilebilir asitliğin belirlenmesi, antioksidan vitamin düzeyinin (vitamin<br />

C), beta karoten düzeyinin, toplam fenolik madde profilinin belirlenmesi, KIRKAĞAÇ-<br />

8


589’un çekirdeklerinde lipid, protein ve doymuş,doymamış yağ asitleri profilinin saptanması<br />

ve sübye içeceğine uygunluğunu belirlemek amaçlanmıştır.<br />

2.MATERYAL VE YÖNTEM<br />

2.1. Kimyasal Malzemeler<br />

Standard madde olarak kullanılan gallik asit (Kat.No:G7384) (CAS 149-91-7)<br />

Sigma,Germany’den; luteolin 7-O-glukozid (Kat.No:5373-11-5; 250 mg) (Extrasynthese,<br />

Genay,France’den,1-Difenil-2-pikril hidrazil (DPPH) (Kat.No. D9132-1G;1g Sigma-Aldrich,<br />

Chemie Gmbh, Munich, Germany’den sağlanmış olup, diğer tüm reaktif ve tüm çözgenler<br />

HPLC grade MERCK olarak satın alınmıştır.<br />

2.2. Çalışma Materyali<br />

KIRKAĞAÇ-589 Kavun varyetesi (30 adet), lokasyon olarak Manisa-Kırkağaç<br />

mevkiindeki özel deneme alanından sağlanmıştır.<br />

2.3. Kırkağaç Kavunu KIRKAĞAÇ-589’da Temel Analizler<br />

2.3.1.Meyvede Nem Tayini Kavun numunelerinde nem ve kuru madde tayini için,<br />

elektronik nem analizörü (OHAUS MB 45) kullanıldı. 20 g kavun meyve kısmı tartıldı,<br />

100 ° C'de 10 sn aralıklarla numune ağırlığı üzerinden % nem miktarı belirlendi (% Nem =<br />

[(M1-M2) / m] x 100) [22].<br />

2.3.2.Meyvede Kül Tayini Önceden darası alınmış porselen gıda krozesine, 10 g<br />

kavun meyve kısmı tartıldı. Kroze 100 ºC’de kurutuldu ve kül fırınına konarak 500-600<br />

ºC’de yaklaşık 6 saat yakıldı. Desikatörde soğutularak tartıldı. Toplam kül miktarı kuru<br />

madde üzerinden ağırlık yüzdesi olarak hesaplandı [22].<br />

2.3.3.Briks, pH ve Titre Edilebilir Asitlik<br />

Kavun meyvesinde briks, el refraktometresi ile (Atago,Japan) yapılmış, ekstrakte<br />

edilmiş su kısmında, toplam çözünebilir katı madde içeriği belirlenmiştir ve ° Briks olarak<br />

ifade edilmiştir. Titre edilebilir asitlik, 20 ml ekstrakte kavun suyunun 0.1 N NaOH ile titre<br />

edilmesi ile ve titrasyon sonu noktasının pH=8.2 olarak alınmasıyla sitrik asid cinsinden<br />

belirlenmiştir [13].<br />

2.3.4.Meyvede İndirgen Şeker Tayini Spektrofotometrik şeker tayini Ross<br />

metoduna göre’a göre gerçekleştirildi [23]. Uygulanan metod, konsantrasyona bağlı olarak<br />

indirgen şekerlerle dinitrofenolün oluşturduğu kırmızı-kahverengi çözeltinin 600 nm dalga<br />

boyunda absorbans değerinin saptanmasına gerçekleştirildi [23]. 3 adet kavun meyvesinin<br />

kullanımı ile blenderleme sonrası, karışım elde edildi, karışımdan 5 g numune homojenize<br />

olarak ayrıldı. 5 g numune üzerine 10ml % 15’lik potasyum ferrosiyanid ve 10 ml %30’luk<br />

çinko sülfat konuldu, distile su ile 250 ml’ye tamamlandı, filtre kağıdı ile (Whatman 42)<br />

süzüldü. Filtrattan 2 ml alınarak üzerine 6 ml dinitrofenol çözeltisi konuldu. Su banyosunda<br />

(NÜVE) 6 dk kaynatıldı, musluk suyu altında 3 dk. soğutuldu. 20 dk sonra<br />

spektrofotometrede (Optima SP 300) absorbans değerleri 600 nm dalga boyunda okundu.<br />

2.3.5.Meyvede Toplam Şeker İndirgen şeker için hazırlanan süzüntüden 25 ml alındı,<br />

üzerine ayarlı 5 ml HCl eklendi ve 70 ºC’lik su banyosunda 5 dk inversiyon yapıldı. Hemen<br />

soğutulan numuneler pHmetrede (TESTO 206 PH2) kavununun etli kısım pH’sına kadar<br />

nötralize edildi ve saf su ile 50 ml’ye tamamlandı. 600 nm dalga boyunda absorbans değerleri<br />

(Optima SP 300) okundu. Standart eğri için: 1 g glukoz standard reaktifi distile su ile 100<br />

ml’ye tamamlandı (ANA STOK), bu ana stoktan 0.2-2.0 mg/ml’lik konsantrasyonlarda<br />

hazırlanan ara stoklarla kalibrasyon eğrisi çizildi (R 2 =0.989) ve miktar analizi gerçekleştirildi.<br />

2.3.6.Meyve Kısmında Vitamin C (Askorbik Asit) Analizi<br />

Vitamin C analizi AOAC titrimetrik metoduna göre gerçekleştirilmiştir [26]. Reaktif<br />

madde olarak 2,6-dichloroindophenol ve kalibrasyon için L-(+)-askorbik asid kullanılmıştır.<br />

100 g kavun meyve bölümü, 115 mL of asetik asid–metafosforik asit çözeltisi ile 2 dk<br />

süresince çelik blenderde 4 ° C’de homojenize edilmiştir. 35 g homojenat, distile sui le 100<br />

9


ml’ye tamamlandı ve filtre edildi ve titrasyon yapılmıştır. Vitamin C içeriği, mg vitC /kg taze<br />

kavun hesaplanmıştır.<br />

2.3.7.Meyve Kısmında Beta Karoten Analizi<br />

Beta karoten analizi [27,28]’e göre modifiye edilerek belirlenmiştir. 20 g kavun meyve kısmı,<br />

5 ml aseton ile ve 5 ml sonra acetone–petroleum ether (20:80;v/v), muamele<br />

edilmiştir.Filtrasyon sonrası (Whatman 42), 35 °C’de rotary evaporasyon gerçekleştirilmiştir.<br />

Kalıntı solvent, N2 atmosferinde uçurulmuştur, ve 2 ml petrol eteri ile muamele edilmiştir.<br />

Beta Karoten (Sigma) ANA stok ve and standard çalışma çözeltileri ile numune çözeltileri<br />

450 nm’de spektrofotometrik olarak ölçümlenmiştir. Beta karoten içeriği, mg β-karoten /kg<br />

taze kavun hesaplanmıştır.<br />

2.3.8.Çekirdeklerde Toplam Lipid (Yağ) Miktarı Tayini ve Yağ Asitleri Analizi<br />

Lipid tayini [22,24]’e göre yapıldı. Kurutulmuş ve N 2 (azot) verilmiş kavun çekirdekleri,<br />

çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g numune ayrımlandı, 15 mL’lik test<br />

tüpüne alınarak metanol/ kloroform[4/2 (v/v)] ilavesiyle 10 dk süresince vortekslendi.<br />

Çözeltiye 2/1 (v/v) oranında metanol/ kloroform eklendi, 25 ° C de 10 dk süreyle ultrasonik<br />

banyoda bekletildi. Tüpler, tekrar 2 dk vortekslenip ve 4000 devir/dak.’da 15 dak süresince<br />

santrifüj edildi. Metanol içeren üst faz, pastör pipeti ile uzaklaştırıldı, kloroform+ekstrakte<br />

lipidleri oluşturan alt fazlar birleştirildi. Ardıl eluatlar toplanıp kantitatif miktarı belirlendikten<br />

sonra son filtrat, döner vakumlu buharlaştırıcıda (rotary evaporatör) (Heidolp,<br />

EssLab,Essex,UK) 40 ° C’de konsantre edilerek kuruluğa değin N 2 atmosferinde çözgeni<br />

buharlaştırıldı. Elde edilen toplam yağ, gravimetrik olarak (balon+dara) tartımlandı [22].<br />

Metod validasyonu gerçekleştirildi [y= 2,82 x + 4,73 (R²=0.9988)].<br />

Çekirdeklerde, yağ asitleri metal esterleri (YAME) analizi, ekstrakte lipidlerin %14<br />

Bortriflorür ile muamelesi ile BF3-metanol kompleksi oluşturularak [29]’a göre<br />

gerçekleştirilmiştir. Yağ asidi metal esterleri 100m (0.20 µm film kalınlıklı) 0.25 mm WCOT<br />

fused*silica SP-2560 kapiler GC kolonu kullanımı ile FID (Alev iyonlaşma dedektörü)<br />

kullanılarak, Gaz Kromatografında (GC) (HP-5890 GC) analizlenmiştir. Operasyon koşulları<br />

olarak, 170 ° C başlangıç sıcaklığı, dk.da 1 ° C’lik artışlarla 210 ° C’ye ulaşan sıcaklık programı<br />

uygulanmıştır.Enjektör ve dedektör sıcaklığı 250’şer ° C olarak adapte edilmiştir.Taşıyıcı gaz<br />

hidrojen olarak kullanılmış olup akış hızı 1.5 ml/dk olarak set edilmiştir ve split oranı 33:1<br />

olarak ayarlanmıştır. Kavun çekirdeği yağ asitleri metil esterleri numunesi 2 mikrolitre olarak<br />

enjekte edilmiştir ve üç tekrarlı çalışma yapılmıştır. Alıkonma zamanları (R.T.), YAME saf<br />

standard karışımımızla (Sigma) karşılaştırılarak ve çekirdek yağı içeriğindeki bireysel yağ<br />

asitlerinin yüzdesel düzeyleri belirlenmiştir.Yağ asidleri standardları lineer kalibrasyon<br />

vermiştir (R 2 =0.9998)<br />

2.3.9.Çekirdeklerde Protein Tayini Kurutulmuş ve N<br />

2<br />

(azot) verilmiş kavun<br />

çekirdekleri, çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g numune ayrımlandı.<br />

AOCS [22]’ye göre numunedeki % protein miktarı, Kjeldahl yöntemine göre tayin edilmiştir.<br />

“Gerhardt” yakma aparatı,“Gerhardt Vapodest 20” distilasyon aparatı ile işlem sonrası,<br />

protein miktarı % azot olarak belirlenmiştir ve ×6,25 ile çarpılarak protein yüzdeleri<br />

belirlenmiştir [22].<br />

2.3.10.Meyve Kısmında ve Çekirdeklerde Toplam Fenolik Madde Analizi<br />

Toplam fenolik madde miktarı, Folin-Ciocalteu çözeltisi kullanımı ile Folin-Ciocalteu<br />

metoduna göre [25] belirlendi. 20 g kavun meyve kısmı (5 g çekirdek numunesi) üzerine %1<br />

HCl içeren % 80’lik metanol çözeltisinden 5 ml ilave edildi, 4 ± 1<br />

° C sıcaklıkta (buz<br />

banyosunda) 2 saat boyunca karıştırıldı. 4000×g’de 15 dakika süreyle santrifüj edildi. Berrak<br />

kısım fenolik bilesiklerin belirlenmesi için ayrıldı. Folin-Ciocalteu kimyasalı ve distile su ile<br />

0.5/ 0.5 /10 (h/h/h) oranlarında karıştırılarak bekletildi. Çözelti karışımına %7’lik<br />

sodyumkarbonat (Na 2 CO 3 ) ilave edildi. 2 sa inkübe edildi ve oluşan mavimsi-mor renkli<br />

10


çözelti spektrofotometrede (Optima SP 300) 750 nm dalga boyunda ölçümlendi. Sonuçlar<br />

gallik asid eşdeğeri mg GAE/ kg taze ürün olarak hesaplanmıştır.<br />

2.3.11.Meyve Kısmında ve Çekirdeklerde Antioksidan Aktivite Analizi<br />

Antioksidan aktivite, Iqbal ve ark.[14] baz alınarak alınarak 1,1-Difenil-2-pikril hidrazil<br />

(DPPH) yöntemine göre gerçekleştirildi. 20 g kavun meyve kısmı ayrımlandı. Kurutulmuş ve<br />

N 2 (azot) verilmiş kavun çekirdekleri, çelik blenderde (Warrington) homojenize edildi ve 5 g<br />

çekirdek numunesi ayrımlandı.Buz banyosu altında %80’lik (v/v) etanol kullanımı ile ekstre<br />

edildi. 900 μl farklı konsantrasyon aralıklarında (0.25–35 μg/ml) hazırladığımız ekstre, 900 μl,<br />

0.2 mM metanolik DPPH çözeltisi ile muamale edildi. Her bir karışım hazırlanınca 517<br />

nm’de absorbansı spektrofotometrede (Optima SP 300) ölçümlendi ve 1,5,10,30 dk oda<br />

sıcaklığında bekletilmeler sonrası tekrar 517 nm’de ölçümleme tekrarlandı. Radikal<br />

yakalamanın yüzdesel (%) aktivite değeri, ekstraktsız (kontrol) 0.2 mM DPPH çözeltisine<br />

göre örneğin absorbsiyonunun oranı olarak saptandı. DPPH radikal-yakalama aktivitesi<br />

inhibisyon yüzdesi olarak ifade edilmiştir [IC 50 (mg/ml) olarak] ve aşağıdaki formüle göre<br />

hesaplanmıştır.<br />

DPPH radikal-yakalama aktivitesi (%) = (1 − antioxidant OD/ kontrol OD) × 100.<br />

Metod validasyonu yapılmıştır [y= 10,28 x - 4,57 (R²=0.9998)].<br />

2.3.12.Majör Minaral Analizleri [Potasyum (K), Magnezyum (Mg), Kalsiyum (Ca)]<br />

Kavun meyvesinde, K,Mg,Ca analizleri [29]’a göre gerçekleştirilmiş olup yakma ile<br />

elde edilen 5 g kül numunesi, HNO 3 ve HCl (1:1 v/v) (Merck) çözgen karışımı ile<br />

çözülmüştür ve distile su le seyreltilmiştir. K,Mg,Ca inductively coupled plasma- atomic<br />

emission spektrometresi (ICP-AES) ile analizlenmiş (Varian-El97103728,Palo Alto,CA,USA)<br />

ve kalibrasyon ile mineral miktarları tayin edilmiştir.<br />

Tüm kavun ve çekirdek analizleri üç paralel iki tekrar olarak gerçekleştirilmiştir.<br />

3.ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA<br />

Çalışmamızda Kırkağaç bölgesinde en yaygın yetiştirilen çeşit olan KIRKAĞAÇ-589<br />

kavun çeşidinin etli kısmında, temel kimyasal kompoziyon (su içeriği, şeker içeriği, temel<br />

mineral düzeyi), briks, titre edilebilir asitlik, pH, antioksidan vitamin düzeyi (vitamin C), beta<br />

karoten düzeyi, toplam fenolik madde, antioksidan aktivite profilini belirlenmiş ve besinsel<br />

kalitesini ortaya çıkarılmış, KIRKAĞAÇ-589’un çekirdeklerinde toplam lipid, protein ve<br />

doymuş,doymamış yağ asitleri profilleri belirlenmiş, gıda olarak kalitesi ortaya konulmuştur.<br />

Tablo 3.1., KIRKAĞAÇ-589’un meyve ağırlığı, kuru madde (%), protein (%),<br />

kül (%), °Brix, titre edilebilir asitlik ve pH değerlerini içeren temel analiz sonuçlarını<br />

göstertmektedir (I) (p


Tablo 3.3. Kırkağaç Kavunu (Kırkağaç-589)’da Temel Analiz Sonuçları (III)<br />

Potasyum (K) Magnezyum (Mg) Kalsiyum (μg/g)<br />

KIRKAĞAÇ<br />

KAVUNU<br />

(μg/g)<br />

(μg/g)<br />

KIRKAĞAÇ-589 36324.5 ± 1235 1309.72 ± 122 1345.8 ± 73.6<br />

Tablo 3.4., KIRKAĞAÇ-589’un antioksidan vitamin içeriğini oluşturan askorbik asit<br />

(vitamin C) (mg/kg) ve toplam beta-karoten (mg/kg) analizi sonuçlarını göstertmektedir<br />

(p


Bu öncü çalışmamız kapsamında, tescilli tür olan KIRKAĞAÇ-589 Kırkağaç<br />

Kavununun meyve kısmında kimyasal besin içeriği, fizikokimyasal kalite parametreleri,<br />

antioksidan etkili vitaminleri ve vitamin öncülü maddeleri, major mineralleri, biyoaktif<br />

antioksidan profilleri nitelikli olarak ortaya konulmuş olup, meyve ve çekirdekte, fenolik<br />

madde ve antioksidan aktivite değerleri, çekirdekte lipid bileşimi ve biyoaktif yağ asitleri<br />

(omega yağ asitleri ve tekli doymamış sağlıklı yağ asitleri) belirlenmiştir.<br />

KIRKAĞAÇ-589’un gıda kalitesi açısından önemli düzeyde vitamin,mineral ve<br />

biyoaktif bileşikleri içerdiği saptanmış olup, gerek meyvesi ve gerekse çekirdeğinin de<br />

oldukça antioksidatif etkili olduğu belirlenmiştir, bu konudaki eksikliğimiz giderilmeye<br />

çalışılmıştır. Uluslararası literature katkı amaçlı olarak, daha kapsamlı numune grupları ile<br />

standard, hibrit, aşı fide kullanımlı Kırkağaç kavunu hatlarında kromatografik olarak bireysel<br />

biyoaktiflerinin aydınlatılabileceği ileri çalışmalar yapılması planlanmıştır.<br />

4.KAYNAKLAR<br />

[1] Anon.2012.Cucumis melo L. Purdue University,Center for New Crops & Plant Products.<br />

[2] Anon, 2010, Taxon: "Cucumis melo L. subsp. melo var. cantalupensis Naudin".<br />

Germplasm Resources Information Network (GRIN). United States Department of<br />

Agriculture, Agricultural Research Service, Beltsville Area. http://www.ars-grin.gov/cgibin/npgs/html/taxon.pl12566.<br />

Retrieved 2010-12-09.<br />

[3] Mabberley, D.J. 1987. The Plant Book. A portable dictionary of the higher plants.<br />

Cambridge University Press, Cambridge. ISBN 0-521-34060-8.<br />

[4] TÜİK, 2012. Sebze Üretim İstatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu,Çankaya,Ankara.<br />

[5] FAO, 2008, Tarımsal Üretim Verileri. http://faostat.fao.org<br />

[6] Şensoy S, 2005, Türkiye Kavunlarındaki Genetik Varyasyonun ve Fusarium Solgunluğuna<br />

Dayanıklılığın Fenotipik ve Moleküler Yöntemlerle Araştırılması, Yüzüncü Yıl Üniversitesi<br />

Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 164 s, Van.<br />

[7] Abak K, 2001, Melon Growing in Turkey, Proceedings of the 23 rd Geisenheim Meeting.<br />

12-14 February. Frankfurt, Germany. 64-68.<br />

[8] Günay A, 2005, Genel ve Özel Sebze Yetiştiriciliği, A.Ü.Z.F.Cilt 1., İzmir.<br />

[9] Bayraktar K, 1970, Sebze Yetiştirme. Cilt II. E.Ü.Z.F. Yayınları Yay. No: 169 İzmir.<br />

[10] USDA,2008, National Nutrient Database for Standard Reference, release 2008.<br />

[11] Palozza P, Simone R, Mele MC. 2008. Interplay of carotenoids with cigarette smoking:<br />

implications in lung cancer. Curr Med Chem 15:844–54.<br />

[12] Van Rooyen J, Esterhuyse AJ, Engelbrecht AM, du Toit EF. 2008. Health benefits of a<br />

natural carotenoid rich oil: a proposed mechanism of protection against ischaemia/reperfusion<br />

injury. Asia Pac J Clin Nutr 17:316–9.<br />

[13] Maietti A, Tedeschi P, Stagno C, Bordiga M, Travaglia F, Locatelli M, Arlorio M,<br />

Brandolini V. 2012. Analytical Traceability of Melon (Cucumis MeloVar Reticulatus):<br />

Proximate Composition,Bioactive Compounds, and Antioxidant Capacity in Relation to<br />

Cultivar, Plant Physiology State,and Seasonal Variability. Journal of Food Science, 77 (6),<br />

646-652.<br />

[14] Iqbal I.H., Chan K.W., Mariod A.A.,Ismail M. 2010. Phenolic content and antioxidant<br />

activity of cantaloupe (cucumis melo) methanolic extracts. Food Chem., 119(2), 643-647.<br />

[15] Bellakhdar J, Claisse R, Fleurentin J, Younus C. 1991. Repertory of standard herbal<br />

drugs in the Moroccan Pharmacopeia. Journal of Ethnopharmcology 35, 123-143.<br />

[16] Mariod A, Matthaus B. 2008, Fatty Acids, Tocopherols, Sterols, Phenolic Profiles and<br />

Oxidative Stability of Cucumis melo Var. agrestis oil, Journal of Food Lipids, 15, 56-67.<br />

13


[17] Rashwan MRA, El-Syiad SI, Seleim MA. 1993. Protein solubility, mineral content,<br />

amino acid composition and electrophoretic pattern of some gourd seeds. Acta Aliment., 22,<br />

15-24.<br />

[18] Ismail M., Mariod A., Bagalkotkar G., Ling H.S. 2010. Fatty acid composition and<br />

antioxidant activity of oils from two cultivars of Cantaloupe extracted by supercritical fluid<br />

extraction. Grasas Y Aceites, 61(1), 37-44.<br />

[19] ETAEM, 2010, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Menemen, İzmir.<br />

[20] TPE, 2012. Türk Patent Enstitüsü, Ankara.<br />

[21] Ünlü M., CoşkunR., Eren A., Kaya N. 2010.Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma<br />

Enstitüsü Müdürlüğü (BATAEM) ,Muratpaşa, Antalya.<br />

[22] AOAC. 2002. Official Methods of Analysis of the Association of Analytical Chemists,<br />

AOAC,Washington, DC. 17th Edition, 2002<br />

[23] Ross, A. F. 1959. Dinitrophenol method for reducing sugar. Potato Processing. (Ed: W.F.<br />

Talburt). The AVI Publishing Com. İnc., Wesport, Connecticut. p.469-47.<br />

[24] Tokuşoğlu Ö., Başay S. 2009. The Researches on Determination of the Antioxidant<br />

Phenolic Compounds and Anthocyanins of Turkish Artichoke (Cynara scolymus L.) varieties<br />

(Sakız, Bayrampaşa): The Researches on Monitoring of Alterations by heat process effects.<br />

Celal Bayar University Research Fund Project withYalova Atatürk-Central-Horticultural<br />

Research Institute. Project No: 2005060.<br />

[25] Singleton, V.L., Rossi, J.A.Jr. 1965. Colorimetry of total phenolics with<br />

phosphomolybdic-phosphotungustic acid reagents. Am. J. Enol. Viticult., 6;144-158.<br />

[26] Augustin, J. 1994. Vitamin analysis. In: Introduction to the Chemical Analysis of Food;<br />

Nielsen, S.S.; Ed.; Jones & Bartlett: Boston, MA, 249–260.<br />

[27] Tokuşoğlu Ö., Yıldırım Z. 2012. Anthocyanin Levels and Antioxidant Activity of<br />

Turkish Sweet Potato (Ipomoea batatas L.var.Hatay Red) Grown Aegean Region of Turkey:<br />

Boiling, Steaming and Frying Effects.Turkish Journal of Field Crops. June Vol 17(2), 87-90.<br />

[28] Yıldırım Z.,Tokuşoğlu Ö., Öztürk Gülsüm G. 2011. Determination of Sweet Potato<br />

[Ipomoea batatas (L.) Lam.] Genotypes Suitable to the Aegean Region of Turkey. Turkish<br />

Journal of Field Crops. 16(1): 48-53.<br />

[29] Tokuşoğlu Ö. & Ünal M. K. 2003. “Biomass Nutrient Profiles of three microalgae :<br />

Spirulina Platensis,Chlorella Vulgaris and Isochrisis Galbana”. J. Food Science, May 2003,<br />

68(4):1144- 1148.<br />

[30] Tokuşoğlu Ö. & Clifford Hall III. Fruit and Cereal Bioactives: Sources, Chemistry &<br />

Applications. 2011. ISBN: 9781439806654; ISBN-10: 1439806659. 459 page. Publisher:CRC<br />

Press, Taylor & Francis Group, Boca Raton, Florida,USA.<br />

14


281 NUMARALI KIRKAĞAÇ ŞER’İYYE SİCİLİNDEKİ TEREKE KAYITLARI<br />

Ertan Gökmen ∗ - Mustafa Akbel ∗<br />

Özet<br />

Osmanlı tarihi kaynakları arasında Şer’iyye Sicilleri’nin önemli bir yeri vardır. Bu siciller içerisinde<br />

bulunan veya bazen de müstakil olarak tutulabilen tereke defterleri ise Osmanlı Sosyal ve iktisadi<br />

tarihi açısından bize çok önemli veriler sunarlar. Özellikle Osmanlı-Türk aile kurumu araştırmalarında<br />

tereke defterleri muhakkak müracaat edilmesi gereken kaynaklar arasındadır. Ölen kişilerin<br />

mirasçılarına bıraktıkları menkul ve gayrimenkulleri içeren tereke kayıtları, sosyal ve ekonomik tarih<br />

bakımından önemlidirler. Bu öneminden dolayı biz de bu çalışmada; Manisa’nın 281 numaralı<br />

Şer’iyye Sicilinde Kırkağaç kazası ile ilgili tereke kayıtları ele alınmıştır. Tereke kayıtlarındaki bilgiler<br />

doğrultusunda, Kırkağaçtaki aile yapısı, kişilerin maddi durumu ve kullanım eşyaları hakkında bilgiler<br />

verilmiştir. Bu çalışma ile Kırkağaç kazsı sosyal tarihine ışık tutulacağı kanaatindeyiz.<br />

Anahtar Kelimeler: Manisa, Kırkağaç, , Şer’iyye Sicili, Tereke, Kasaba.<br />

THE TEREKE RECORDS OF KIRKAĞAÇ ŞERİYYE REGİSTRATİON NUMBERED 281<br />

Abtract<br />

Tereke records have an important place in Ottoman historical sources. The tereke records could be<br />

found inside of these sicilles or they could be held as a privately and these records give us critical<br />

informations in terms of Ottoman social and economic situation. Especially those records are crucial<br />

sources which must be take into consideretion at the research of the Ottoman-Turkish family<br />

foundation. Tereke records are significant for social and economic history since these records include<br />

moveable and immoveable properties which they left to their heirs. For this reason, in this study, it is<br />

discussed that tereke records registered at numbered 281Manisa Seriyye Registration related with<br />

Kirkagaç’s tereke records. The information based on the tereke records, it is given informations about<br />

family structure, personal financial position and usage of goods. We hope to enlighten Kırkağaç’s<br />

social history with the help of this study.<br />

Key Words: Manisa, Kırkağaç, Şer’iyye Register, Tereke, Town.<br />

∗ Doç. Dr.Celal Bayar Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.<br />

∗ Arş. Gör. Celal Bayar Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.<br />

15


Giriş<br />

Bu çalışmada, 281 numaralı Kırkağaç şer’iyye sicilindeki tereke kayıtları ele<br />

alınmıştır. Manisa sicilleri içerisinde yer alan bu defterde terekeler dışında ilam ve hüccet gibi<br />

diğer türden kayıtlar da bulunmaktadır. Çalışmamıza kaynaklık eden bu sicil defteri, 100<br />

sayfa olup 2. sayfasındaki kaydın tarihi 1 Şaban 1262/25 Temmuz 1846, 100. sayfasındakinin<br />

ise 7 Safer 1260/27 Şubat 1844’dır. Ancak defterin ara sayfalarında bu tarih aralığı dışında<br />

kalan bazı kayıtlara rastlanmaktadır. Ele aldığımız tereke kayıtlarının tarihlerine gelince,<br />

bunlara ait en erken tarih 1250/1834-35, en geç tarih ise 1267/1850-51’dir.<br />

Tereke defterleri, Osmanlı iktisadî ve sosyal tarihi için önemli kaynaklardandır.<br />

Tereke kayıtları, vefat eden kişinin menşeine, medenî hallerine ve aile yapılarına ait bilgiler<br />

yanında, hayatta iken sahip olduğu her çeşit giyim ve ev eşyası ile mutfak takımları, kiler<br />

mevcudu, ev, bağ, bahçe, değirmen gibi gayrimenkulleri, hayvan cins ve miktarları,<br />

ambarlarda mevcut ve tarlada ekili olan hububatın miktar ve çeşitleri, atölye ve işyerlerindeki<br />

aletlerin miktar ve çeşitlerini vermekte ve bunların tahminî veya fiili olarak gerçekleşmiş<br />

fiyatlarını ayrı ayrı göstermektedir. 1<br />

Tereke defterlerine, kassâm, metrukât ve muhallefât defterleri de denilmektedir. Bir<br />

tereke kaydı dört kısımdan oluşmaktadır. Terekenin baş kısmında ölen kişinin kimliği, unvanı,<br />

ait olduğu zümre, mesleği, ikamet ettiği ve öldüğü yer, vefat şekli, ölüm tarihi ve<br />

mirasçılarının kimler olduğu gibi hususlara dair bilgiler bulunmaktadır. İkinci kısımda ölenin<br />

geride bıraktığı mallar ve bu mallar için tahminî veya bilirkişiler tarafından tespit edilen<br />

fiyatlar yazılmaktadır. Üçüncü kısımda cenaze masraflarına, borçlarına, ıskata ve tereke<br />

yazımı sebebiyle alınan vergilere, varsa mehir ve nafaka borçlarına ilişkin bilgiler yer<br />

almaktadır. Dördüncü kısımda ise, mirasçıların her birinin hisseleri oranında alacakları malın<br />

nakdî değeri yazılmaktadır. 2 Bir terekenin belirtilen kısımlarında Osmanlı iktisadî, sosyal ve<br />

kültürel hayatına ve şehir tarihine dair kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Sahip oldukları bu<br />

önemden dolayı, Kırkağaç’ın sosyal tarihine ışık tutmak amacıyla sadece birkaç sicili bulunan<br />

kazanın tereke kayıtları araştırma konusu olarak seçilmiştir. İncelenen bu tereke kayıtlarından<br />

çıkarılan sonuçlar aşağıda değişik başlıklar altında ele alınmıştır.<br />

1 Ömer Lütfi Barkan, “Edirne Askeri Kasamsına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)” Belgeler III, Sayı 5-6, Ankara, 1993, s. 1<br />

2 Tahsin Özcan, “Muhallefât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt, 30, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul,<br />

2005, s. 407<br />

16


A-Tereke Sahipleri ve Tereke Miktarları<br />

Çalışmada 281 numaralı defterde yer alan 38 tereke kaydı kullanılmıştır. Tereke<br />

sahiplerinin büyük kısmının ikamet yeri Kırkağaç kasabası mahalleleridir. 38 tereke<br />

sahibinden 34 tanesi Kırkağaç kasabasının 12 mahallesinde ikamet etmekte iken vefat<br />

etmişlerdir. 3 Terekelerin bu mahallelere dağılımı şu şekildedir: Sarı Ağa 6, Küçük Musa Ağa<br />

5, Kara Ali Oğlu 4, Cin Osman 4, Emir Oğlu 3, Bodur Oğlu 3, Zor Ağa 2, Melengeli 2, Koca<br />

Mehmed Ağa 1, Memiş Oğlu 1, Karaca Oğlu 1 ve Hızır Ağa mahallesine ait 1 tereke<br />

bulunmaktadır. 4 Dört tereke üç farklı köye aittir. Bu köylerden Bakır karyesineait 2,<br />

Kayadibi ve Öveçler karyesine ait birer tereke bulunmaktadır.<br />

Tereke sahiplerinin cinsiyetine baktığımızda, 38 terekeden 23 tanesinin ( %60)<br />

erkeklere 15 tanesinin (%40) kadınlara ait olduğu görülmektedir. Yine tereke sahiplerini<br />

Müslim ve Gayr-i Müslim şeklinde ayrıma tabi tuttuğumuzda bir tereke hariç geri kalanının<br />

Müslümanlara ait olduğu görülmektedir. Bu kişi Koca Mehmed Ağa mahallesinden Yanako<br />

veledi Dimitri olup tereke miktarı 688,5 kuruştur.<br />

Tereke kayıtlarının baş kısmında yer alan bilgiler, kişinin ne zaman ve hangi şekilde<br />

öldüğü hakkında bilgi vermektedir. İncelediğimiz tereke kayıtlarına göre 38 kişiden 36’sının<br />

ölüm nedeni hakkında bilgi bulunmazken iki kişinin “tarîk-i hacda” vefat ettiği belirtilmiştir.<br />

Bu kişilerden 12 166 kuruş terekesi olan Kara Ali Oğlu mahallesinden Halil Halife bin İsmail<br />

hacdan dönerken İskenderiye’de 9 ay önce vefat etmiştir. 6 Diğeri ise aslen Soma kazası,<br />

Kırkağaç kasabası Üçhavlılar karyesiden olup, Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat eden ve<br />

25 219 kuruş ile en yüksek terekesi olan Mustafa Ağa’dır. 7<br />

Vefat eden kişilerin değişik miktarlarda terekeleri bulunmaktadır. Bu terekeler<br />

içerisinde giyecek ve yiyecek maddeleri, mutfak malzemeleri, ev tefrişatında ve evde<br />

kullanılan eşyalar, gayr-i menkuller, nakit paralar, kişiler üzerinde olan alacakları ve<br />

hayvanları yer almaktadır. Vefat eden kişilerin malî durumları hakkında bir fikir vermek için<br />

aşağıda tereke miktarlarını gösteren bir tablo verilmiştir.<br />

5<br />

3 1865-67 yılları arasında Kırkağaç’ın 17 mahallesi bulunmaktadır. Bu mahalleler şunlardır: Sarı Ağa, Küçük Musa Ağa,<br />

Büyük Musa Ağa, Ağa Oğlu, Kara Ali Oğlu, Zor Ağa, Emir Ağa, Bodur Oğlu, Hıdır Oğlu, Koca Mehmed Ağa, Hacı Himmet<br />

Oğlu, Karaca Oğlu, Memiş Oğlu, Küçük, Melengeli, Cin Osman ve Ermeni mahallesi. Bkz. Ertan Gökmen, “Kırkağaç Kazası<br />

Vakfiyeleri”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih Sempozyumu Bildirileri, (Haz. Kenan Erdoğan, Mehmet Günay), 6-7 Eylül<br />

2007 Kırkağaç, s. 33-34<br />

4 Bkz. Ek Tablo-1<br />

5 Manisa Şer’iyye Sicili, 281 Nolu Defter, s. 20<br />

6 MŞS, 281, s. 35<br />

7 MŞS, 281, s. 21<br />

17


Tablo-1 Vefat Eden Kişilerin Tereke Miktarları<br />

Tereke Miktarı<br />

(Kuruş)<br />

Belirtilen Miktarda Terekeye<br />

Sahip Erkek Sayısı<br />

Belirtilen Miktarda Terekeye<br />

Sahip Kadın Sayısı<br />

0-500 - 1<br />

501-1000 3 4<br />

1001-1500 3 2<br />

1501-2000 2 4<br />

2001-2500 2 1<br />

2501-3000 3 1<br />

3001-5000 3 -<br />

5001-7500 3 1<br />

12160 1 -<br />

12166 1 -<br />

25259 1 -<br />

Tereke<br />

Belirsiz<br />

Miktarı<br />

1 1<br />

Toplam 23 15<br />

Yukarıdaki tablo 38 terekeden 33’nün (%86) miktarının 7500 kuruştan az olduğunu<br />

göstermektedir. Kadın terekelerinden biri hariç diğerleri 3000 kuruştan azdır. Erkek terekeleri,<br />

miktar olarak kadın terekelerinden fazladır. Âişe bint-i Halil 481 kuruş ile en az miktarda<br />

terekeye sahip olan kişidir. 8 Aslen Soma kazasına bağlı Kırkağaç kasabası Üçhavlılar<br />

köyünden olup Kırkağaç’ın Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat eden Mustafa Ağa 25 259<br />

kuruşla en fazla terekesi olan şahıstır. 9 Bu kişiyi Kara Ali Oğlu mahallesinden 12 166 kuruşla<br />

Halil Halife bin İsmail ve Cin Osman mahallesinden 12 160 kuruşla Sandık Emini Şeyh<br />

Efendi bin Mehmed takip etmektedir. 10 Kadınlar içerisinde ise en fazla tereke 5 483 kuruşla<br />

8 MŞS, 281, s. 81<br />

9 MŞS, 281, s. 21<br />

10 MŞS, 281, s. 34-35<br />

18


Kara Ali oğlu mahallesinden Âişe bint-i Mehmed’e aittir. 11 Kayıtlardaki eksiklik sebebiyle<br />

bir erkek ve bir kadının tereke miktarının ne kadar olduğu tespit edilememiştir. 12<br />

B- Tereke Kayıtlarına Göre Kırkağaç Aile Yapısı<br />

1-Çok Eşlilik<br />

Terekelerin giriş kısmında ve miras taksiminin yapıldığı bölümde vefat eden kişinin<br />

sahip olduğu eş ve çocuk sayısı hakkında bilgiler verilmektedir. Bilindiği üzere, Osmanlı<br />

hukuku şeriata dayanmaktadır. Şer’î hukuk ise belli şartlarda erkeklerin dört kadına kadar<br />

evlenmesine izin vermektedir. Çok yaygın olmamakla birlikte, Osmanlı toplumunda çok<br />

eşliliğe rastlanmaktaydı. İstanbul tereke defterleri üzerine yapılan bir araştırmada 1 242 evli<br />

erkekten 1147’sinin bir; 84’ünün 2; 7’sinin üç ve dört tanesinin de dört eşli olduğu tespit<br />

edilmiştir. 13 Sinop üzerine yapılmış bir diğer araştırmada ise 23 tereke sahibi erkekten çok<br />

eşli iki kişiden biri üç, diğeri iki eşlidir. 14 XVIII. yüzyılın ilk yarısı için Konya üzerine<br />

yapılmış bir diğer araştırmada da 1 367 erkekten 1 197’sinin tek eşli, 150’sinin iki eşli,<br />

17’sinin üç eşli, üçünün dört eşli olduğu görülmüştür. 15 Kırkağaç’a ait incelediğimiz 38<br />

tereke sahibi içerisinde ise sadece iki kişinin iki eşli olduğu tespit edilmiştir. Kayıtlarda üç<br />

veya dört eşli aile yapısına rastlanmamıştır. İki eşli ailelerden biri Emir Ağa mahallesinde<br />

oturan altı çocuklu ve terekesi tespit edilemeyen Hatîbzâde Kerim Ağa ibn-i Emin’dir. Bu<br />

kişinin sahip olduğu 6 çocuktan ikisi ikinci eşe aittir. 16 Bir diğeri Küçük Musa Ağa<br />

mahallesinde oturan 2 445 kuruş terekesi ve iki oğlu bulunan Müderris Seyyid Ahmed bin<br />

Hüseyin’dir. 17 Kırkağaç’a ait bu rakamlar yukarıda belirttiğimiz araştırmaların sonuçlarıyla<br />

paralellik arz etmektedir.<br />

2- Çocuk Sayıları<br />

Tereke kayıtları ailelerin sahip olduğu çocuk sayısını tespit etmeye yarayan bilgiler<br />

içermektedir. Kırkağaç mahalleleri ve köylerine ait 38 tereke sahibinden 9’unun (%23) hiç<br />

11 MŞS, 281, s. 56<br />

12 MŞS, 281, s. 31, 60<br />

13 Said Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1995, s. 110; Osmanlı toplumunda<br />

çok evlilik konusu ile ilgili olarak şu makalelere bakılabilir: Abdurrahman Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı,<br />

Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 397-406; Said Öztürk, “Osmanlı Tolumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı, Cilt<br />

5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 407-411<br />

14 İbrahim Güler, “ XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Türkler, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 30<br />

15 Hayri Ertan, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII. Y. Y. İlk Yarısı),<br />

Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2001, s. 59<br />

16 MŞS, 281, s. 60<br />

17 MŞS, 281, s. 55<br />

19


çocuğu bulunmamaktadır. 18<br />

Geriye kalan tereke sahiplerinin sahip oldukları toplam çocuk<br />

sayısı ise 72’dir. Bu çocuklardan 38’i (%52) erkek, 34’ü (%48) kızdır. Ailelerin sahip olduğu<br />

çocuk sayısı ortalaması ise %1,8’dir. Sadece kız çocuğu olan aile sayısı 5’tir. 19 Sadece erkek<br />

çocuğu olan aile sayısı ise 4’tür. 20 Ailelerin sahip oldukları çocuk sayısına bakıldığında 3<br />

ailenin birer, 16 ailenin ikişer, sekiz ailenin üçer, bir ailenin altı ve yine bir ailenin yedi<br />

çocuğu olduğu görülmektedir. Sahip olunan çocuk sayısı ile tereke miktarı arasında doğrudan<br />

bir ilişki bulunmamaktadır. Çünkü 688,5 kuruş terekesi olan ve Koca Mehmed Ağa<br />

mahallesinden Yanako Veledi Dimitri’nin yedi çocuğu bulunmaktadır. 21 Yine 25 219 kuruş<br />

terekesi olan ve aslen Soma kazası, Kırkağaç kasabası Üçhavlılar karyesiden olup Kırkağaç’ın<br />

Kara Ali mahallesinde sâkin iken vefat iden Mustafa Ağa’nın bir çocuğu bulunmaktadır. 22<br />

Terekeler içerisinde altı çocuklu bir kişi daha bulunmaktadır. Bu kişi, Emir Ağa mahallesinde<br />

oturan iki eşli ve tereke miktarı tespit edilemeyen iki eşli Hatîbzâde Kerim Ağa ibn-i Emin<br />

olup 4 oğlundan biri ve iki kızından biri ikinci eşe aittir. 23 Yukarıdaki bilgiler, kazadaki erkek<br />

ve kız çocuk sayısı arasında önemli bir fark olmadığını ve ailelerin genelde 1-3 arasında<br />

değişen sayıda çocuk sahibi olduğunu göstermektedir. Kayıtlarımız kazada çok çocuklu aile<br />

yapısının yaygın olmadığını göstermektedir. Çocuk sayısı konusunda diğer şehirler üzerine<br />

yapılan araştırmalar da benzer sonuçları ortaya koymaktadır. 24<br />

3- Terekelerde Geçen İsimler<br />

Terekelerin giriş kısmında vefat eden kişi ve yakınları hakkında bilgiler<br />

bulunmaktadır. Terekelerin bu kısmında vefat edenin ve mirasçılarının isimleri tek tek<br />

zikredilmektedir. İncelediğimiz tereke kayıtlarının giriş bölümünde yer alan bilgiler dikkate<br />

alınarak Kırkağaç kazasında kullanılan erkek ve kadın isimleri tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />

Bu bilgilere göre, kazada Müslim erkek ismi olarak: Abdullah, Abdulkadir, Ahmed, Ali,<br />

Halil, Hasan, Hüseyin, İbrahim, İsa, İshak, İsmail, Kerim, Mahmud, Mehmed, Mehmed Ali,<br />

Musa, Mustafa, Süleyman, Şerif, Yusuf, gayr-i Müslim erkek ismi olarak Andon, Dimitri,<br />

Fresto Yanako, Yuvan kullanılmaktadır.<br />

Kadın ismi olarak, Âişe, Amine, Atike, Dudu, Fâtıma, Habibe, Hamîde, Hasibe,<br />

Hatice, Havva, Meryem, Nefise, Safiye, Ümmühan gibi Müslüman isimlerine, Aniko<br />

18 MŞS, 281, s. 8, 17, 31, 33, 37, 56, 61, 80<br />

19 MŞS, 281, s. 19, 59, 64, 81, 97<br />

20 MŞS, 281, s. 51, 54, 55, 59<br />

21 MŞS, 281, s. 20<br />

22 MŞS, 281, s. 21<br />

23 MŞS, 281, s. 60<br />

24 Erten, a.g.e, s. 92-103; İsmail Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme Dönemleri”,<br />

Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 381<br />

20


Maryako, Mersuma gibi kadın isimlerine rastlanmıştır. Kadın isimleri arasında en fazla Âişe<br />

ve Fâtıma’nın kullanıldığı dikkat çekmektedir. Çünkü 15 kadın tereke sahibinden beşi Âişe,<br />

beşi de Fâtıma ismini taşımaktadır.<br />

C- Mirasçıların Aile Hukukundan Kaynaklanan Hakları<br />

1-Vâsi Tayinleri<br />

Vesayet, haklarını kullanma ehliyeti olmayan kişinin mallarını koruma, işletme ve<br />

tasarruf etme hakkının bir başkasına verilmesidir. Bu hakkın verildiği kimseye “vâsi”<br />

denilmektedir. Bir kişinin vâsi olabilmesi için âkil, bâliğ ve hür olması, hâkim tarafından<br />

tayin edilmesi ve kendisinin de vâsiliği kabul etmesi gerekmektedir. 25 İncelediğimiz tereke<br />

kayıtlarında ölen kişilerin bakıma muhtaç çocukları ile bu çocuklarına düşen ve korunması<br />

gereken malları bulunmaktadır. Her iki işlemi yerine getirmek üzere bu çocuklara mahkeme<br />

tarafından vâsiler tayin edilmiştir. Vâsi olarak atanan kişilerin genel olarak ölen kişinin<br />

yakınları olduğu görülmektedir. Bu kişiler içerisinde yetimlerin anneleri, 26 babaları, 27<br />

amcaları, 28 dayıları, 29 halaları 30 ve vefat eden kişinin amcasının oğlu, 31 annesi, 32 baba<br />

tarafından ceddeleri ve anne tarafından ceddeleri yer almaktadır. 33 Bunun yanında mirasçısız<br />

vefat iden bir kişinin terekesi beytü’l-mal tarafından zapt edilmiştir. 34<br />

2-Mehir miktarları<br />

Mehir, nikâh akdi yapılırken evlenecek erkek tarafından şahitler huzurunda gelin<br />

adayına verilmesi gereken paradır. Mehrin peşin ödenen kısmına “mehr-i muaccel”, ileride<br />

ödenmesi kararlaştırılmış olan kısmına “mehr-i müeccel” denir. Nikâh akdi sırasında mehir<br />

tespit edilmediği takdirde, kızın emsal ve akranına bakılarak miktarı belirlenirdi. Bu miktar<br />

kadının dul, bâkire, zengin, fakir, yaşlı ve güzel olmasına göre değişmekteydi. 35 Mehr-i<br />

müeccel, evliliğin ölüm veya boşanma ile sona erdiğinde kadına ödenirdi. Bu o kadar önemli<br />

idi ki, koca öldüğünde öncelikle kadının mehr-i müecceli terekeden ödenir, daha sonra geriye<br />

kalan mirasçılar arasında taksim edilirdi. Mehiri ödenmeyen kadın mahkemeye müracaat<br />

25 Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II, Ankara, 1992, s. 427<br />

26 MŞS, 281, s. 16, 20, 30, 32, 35, 55, 59, 60, 64, 97<br />

27 MŞS, 281, s. 2, 31, 51, 56, 61, 64, 81<br />

28 MŞS, 281, s. 54, 55<br />

29 MŞS, 281, s. 8, 17<br />

30 MŞS, 281, s. 91<br />

31 MŞS, 281, s. 94<br />

32 MŞS, 281, s. 34<br />

33 MŞS, 281, s. 59, 95<br />

34 MŞS, 281, s. 21<br />

35 Mehmet Aydın, “Osmanlı Hukukunda Nikah Akitleri” Osmanlı Araştırmaları III, 1982, s. 10; Aktan, ag.m., s. 406; İlber<br />

Ortaylı, “Anadolu’da XVI. Yüzyılda Evlilik İlişkileri Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı Araştırmaları I, 1980, s. 35-36<br />

21


ederek bunun ödenmesini isteyebilirdi. 36 İncelediğimiz Kırkağaç tereke kayıtlarındaki mehr-i<br />

müeccel miktarının 40 kuruş ile 333 kuruş arasında değiştiği görülmüştür. Tereke<br />

sahiplerinden 18 kadın için tespit edilen mehr-i müeccel miktarı 83 kuruş, 37 4 kadın için tespit<br />

edilen mehr-i müeccel miktarı ise 333 kuruştur. Mehr-i müeccellerin belirli miktarlar üzerinde<br />

yoğunlaşması, mehir miktarlarının baştan belirlenmediğini sonradan emsallerine göre bir<br />

miktarın tespit edildiğini göstermektedir. Mehir miktarı fazla olan bu kişiler arasında; 6 199<br />

kuruş terekesi olan Sarı Ağa mahallesinden Mustafa bin Süleyman, 1 169 kuruş terekesi Zor<br />

Ağa mahallesinden Ahmed bin Süleyman, 1 609 kuruş terekesi olan Küçük Musa Ağa<br />

mahallesinden Fâtıma bint-i Ali ve tereke miktarı belli olmayan Bodur Oğlu mahallesinden<br />

Fâtıma bint-i Molla Mehmed bulunmaktadır. 38 Bunlar dışında 3 kadının mehr-i müecceli 40-<br />

41 kuruş arasında değişirken, diğer kadınlarınkiler ise 100, 133 ve 166 kuruştur. 39 Kırşehir’le<br />

ilgili olarak yapılan bir araştırmada mehir miktarının 100, 155, 200, 300, 400 ve 500 kuruş, 40<br />

Tokat üzerine yapılan bir diğer araştırmada ise 50 ile 100 kuruş arasında değiştiği tespit<br />

edilmiştir. 41<br />

3- Vasiyet<br />

Vasiyet, sonucu ölümden sonra meydana gelmek üzere bir mal, alacak veya menfaatin<br />

karşılıksız olarak başkasına temlik edilmesidir. Vasiyetçiye “musî”, vasiyet edilene “mûsâ<br />

leh” ve vasiyet konusuna da “mûsâ bih” denilmektedir. Bir kişinin vasiyet yapabilmesi için<br />

borca batık olmaması gerekmektedir. Ölen kişi hiçbir mirasçısı yoksa malının tamamını, bir<br />

mirasçısı bile varsa malının ancak 1/3’ünü vasiyet edebilmektedir. Ayrıca vasiyet edilenin<br />

mirasçılardan olmaması gerekmektedir. 42 Kırkağaç’ta bazı tereke sahipleri mallarından bir<br />

kısmının hayır işlerine sarf edilmesi için vasiyette bulunmuşlardır. İncelemiş olduğumuz 38<br />

tereke sahibinden 9’unun az veya çok bir hayrata para bağışladığı görülmektedir. Terekelerin<br />

bir kısmında vefat eden şahısların hayır işleri için ayırmış oldukları paraların miktarı genelde<br />

techiz ve tekfin masrafları ile birlikte yazıldığından, bu paraların ne kadarının hayır işlerine<br />

ayrıldığı tespit edilememektedir. Ancak bazı terekelerde hayır için ayrılan paranın miktarı ve<br />

sarf yeri belirtilmiştir. Bu tür kayıtlara Kara Ali mahallesinden Mustafa Ağa’nın terekesi<br />

36 Gül Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, Cilt 10, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 368<br />

37 MŞS, 281, s. 16, 19, 32, 34, 35, 37, 51, 54, 55, 59, 64, 65, 81, 91, 94, 97<br />

38 MŞS, 281, s. 30, 95, 59, 31<br />

39 MŞS, 281, s. 8, 61, 80, 64, 56, 81<br />

40 Rıfat Özdemir, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, Aile Yazıları I, Temel Kavramlar Yapı ve<br />

Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi<br />

5/1, Ankara, 1991, s. 406<br />

41 Rıfat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Aile Yazıları I, Temel Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC.<br />

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991,<br />

s. 429<br />

42 Halil Cin-Ahmed Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, 2. Cilt, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1996, s. 132, 134<br />

22


örnek olarak verilebilir. Mustafa Ağa, 25 219 kuruş terekesinden, mahallesi için 100, Hacı<br />

Himmet Ağa Camii’ne 50, ismi okunamayan bir çeşmeye 50, Mısırlıoğlu Çeşmesi’ne 50,<br />

Hacı Abidin Çeşmesi’ne 25, Kara Ali Oğlu Camii’ne 25, İlyas Çeşmesi’ne 25, ismi<br />

okunamayan bir camiye 25, ismi belirtilmeyen bir çeşmeye 70, Sarı Ağa Cami kandiline ve<br />

ismi belirtilmeyen suya 30 kuruş vasiyet etmiştir. 43 Küçük Musa Ağa mahallesinden Fâtıma<br />

bint-i Ali de 1 609 kuruşluk terekesinden iki farklı su hayratı için 25’er kuruşu ve nereye<br />

verileceği belirtilmemiş olan 150 kuruşu hayır için vasiyet etmiştir. 44<br />

Karaca Oğlu<br />

mahallesinden 508 kuruş terekesi olan Hatice bint-i Mehmed ise Soğuk Çeşme Cami-i Şerifi<br />

suyuna 40, diğer bir hayrata da 60 kuruş bağışlamıştır. 45<br />

Bazı terekelerde vasiyet edilen paranın miktarı belirtilmiş ancak sarf yeri hakkında<br />

bilgi verilmemiştir. Bodur Oğlu mahallesinden terekesi 2 069 kuruş olan Fâtıma bint-i<br />

Mustafa 430 kuruşu, 46 Bakır karyesinden 1 229 kuruş terekesi olan Ümmühan bint-i Ahmed<br />

kardeşine 150 kuruşu 47 ve Cin Osman mahallesinden 1 565 kuruş terekesi olan Fâtıma bint-i<br />

Mustafa da 250 kuruşu 48 hayra sarf edilmesi için bağışlamışlardır.<br />

Kara Ali Oğlu mahallesinden toplam tereke miktarı 5483 kuruş olan Âişe bint-i<br />

Mehmed malının üçte biri olan 1827 kuruşun hayra sarf edilmesi hususunda vasiyette<br />

bulunmuştur.<br />

49<br />

Vasiyet yapan kişiler arasında hem kadınlar hem de erkekler bulunmaktadır.<br />

D- Tereke Kayıtlarında Geçen Eşyalar<br />

1- Giyim ve Ziynet Eşyaları<br />

Tereke kayıtlarının en fazla bilgi verdiği hususlardan biri de giyim eşyalarıdır.<br />

İncelediğimiz 38 tereke kaydı içerisinde birçok elbise çeşidine rastlanmıştır. Elbise olarak<br />

giyilen ve kullanılanlar içerisinde; abdestlik, biniş, boğça, cebe, cepken, çakşır, çevre, dizlik,<br />

entari, fermane, ferace, gömlek, hammamiye, hırka, ihram, kuşak, libâde, nimten (mintan),<br />

kuşak, önlük, peşkir, silincek, yağmurluk, yelek ve yemeni; ayağa giyilenler içerisinde ise<br />

mest, çizme, pabuç, nalin; başa giyilenler arasında ise, fes, külah ve sarık yer almaktadır.<br />

Belirttiğimiz bu elbiseler ise alaca, ankene, basma, Bursa çekme, çitari, çuka, damga,<br />

dülbent, futa, kadife, keten, kumaş, kutni, makreme, ruka, Sivas(t)i 50 , şal, Şam kumaşı,<br />

43 MŞS, 281, s. 21<br />

44 MŞS, 281, s. 95<br />

45 MŞS, 281, s. 59<br />

46 MŞS, 281, s. 19<br />

47 MŞS, 281, s. 8<br />

48 MŞS, 281, s. 61<br />

49 MŞS, 281, s. 56<br />

23


taraklı kumaş, telli kumaş ve yaşmak gibi kumaş çeşitlerinden üretilmişlerdir. Bu elbise ve<br />

kumaş çeşitlerinin ne olduğunu bilmek şüphesiz önemlidir. Çalışmanın hacmini<br />

genişletmemek için bu hususta bilgi verilmemiştir. İstenildiği takdirde bu konu ile ilgili<br />

aşağıda künyesi verilen esere bakılabilir. 51<br />

Yukarıda giysi çeşitleri ile kumaş çeşitleri hakkında bilgi verilmiştir. Peki, hangi<br />

giysiler hangi kumaştan dikilmektedir Bu konuda fikir vermek için elbise ve kumaş<br />

türlerinin birlikte zikredildiği şu giysileri örnek olarak verilebiliriz: Aba, 52 Abanî, 53 aba<br />

şalvar, abanî sarık, 54 abdestlik, 55 alaca parçası, alaca entari, abdestlik parça, 56 çuka dülbent,<br />

fermane, basma beyaz hümayun, basma şalvar, bayağı sarık, kısa entari, Ahmediye sarık, 57<br />

ankene entari, 58 aknene şalvar, 59 basma boğça kuşak, 60 çuka cepken, basma entari, 61 beyaz<br />

entari, 62 biniş, 63 çuka çakşır, Bursa çekme entari, 64 fermane, cebe, 65 çevre, 66 çitari entari, 67<br />

çizme, 68 çuka, 69 çuka cebe, 70 çuka elbise, 71 çuka ferace, 72 çuka nimten (mintan), 73 Diyarbakır<br />

şalvar, 74 damga entari, 75 dizlik, 76 ferace, dokuma şalvar, 77 don kuşak, 78 dülbent entari, 79<br />

dülbent fermane, 80 entari, 81 fes, 82 taraklı yelek, tellice cebe, külah, ketenli gömlek, fes, külah,<br />

50 Bu kumaşın isminin ipekli bir dokuma çeşidi olan “sevâyi” veya “sevâi” olma ihtimali vardır. Bkz. Ömer Demirel-<br />

Muhiddin Tuş-Adnan Gürbüz, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya, ve Giyim Kuşam (XVI.-XIX. Yüzyıllar”, Sosyo<br />

Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi 2, TC. Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu Yayını No: 71, Ankara, 1992, s. 718-<br />

728<br />

51 Baybars Gülensoy, Türkiye’de Giyim-Kuşam ve Süslenme Sözlüğü (Etimolojik ve Açıklamalı), (Haz. Baybars Gülensoy),<br />

Motif Vakfı Yayınları, Konya, 2003<br />

52 MŞS, 281, s. 16, 60, 54<br />

53 MŞS, 281, s. 60, 33<br />

54 MŞS, 281, s. 21<br />

55 MŞS, 281, s. 16, 17<br />

56 MŞS, 281, s. 17<br />

57 MŞS, 281, s. 23<br />

58 MŞS, 281, s. 21, 23<br />

59 MŞS, 281, s. 2, 95<br />

60 MŞS, 281, s. 62<br />

61 MŞS, 281, s. 61<br />

62 MŞS, 281, s. 21<br />

63 MŞS, 281, s. 34<br />

64 MŞS, 281, s. 55<br />

65 MŞS, 281, s. 54<br />

66 MŞS, 281, s. 56, 95<br />

67 MŞS, 281, s. 56<br />

68 MŞS, 281, s. 17, 51, 80<br />

69 MŞS, 281, s. 17<br />

70 MŞS, 281, s. 55, 61, 91<br />

71 MŞS, 281, s. 8<br />

72 MŞS, 281, s. 21, 23, 61<br />

73 MŞS, 281, s. 60<br />

74 MŞS, 281, s. 30, 56<br />

75 MŞS, 281, s. 81,<br />

76 MŞS, 281, s. 17, 23, 33<br />

77 MŞS, 281, s. 2<br />

78 MŞS, 281, s. 37<br />

79 MŞS, 281, s. 2, 23, 62<br />

80 MŞS, 281, s. 95<br />

81 MŞS, 281, s. 8, 16, 17<br />

82 MŞS, 281, s. 55, 95<br />

24


sarık, 83 futa, 84 gömlek, 85 hammamiye, 86 hırka, 87 ihram, 88 kadife ferace, 89 kebir mest, 90 kısa<br />

entari, 91 yemeni libâde, Selimiye entari, köhne sarık, köhne çizme çift, kısa dülbent entari,<br />

kısa yelek, 92 köhne aba, 93 köhne entari, 94 köhne libâde, 95 önlük, makreme boğça, köhne<br />

yağmurluk, 96 kumaş entari, 97 penbe bezi top, kumaş top, 98 kuşak, 99 libâde 100 mest ve<br />

pabuç 101 nimten (mintan), 102 pabuç, 103 peşkir, 104 ruka entari, 105 sarık, 106 silincek, şal, uzun<br />

damga libâde, Sivasi(ti) cebe, 107 Sivasi(ti) libâde, 108 köhne şalvar, köhne şalvar, şitari entari,<br />

yemeni, sofra peşkiri ve ya(ğ)lığı, 109 şal entari, 110 şalî cübbe, 111 şalvar, 112 Şam kumaşı<br />

entari, 113 tarak, 114 taraklı entari, 115 telli entari, 116 yağmurluk 117 ve yaşmaktan kuşak, yemeni<br />

entari. 118 Burada zikrettiğimiz bu elbiselerin fiyatları hakkında bilgi verilmemiştir.<br />

Çalışmanın sonuna eklenen tablo-2’de bu giysilerin fiyatları hakkında bilgi verilmiştir. Bazı<br />

giysilerin Şam’da, Bursa’da ve Diyarbakır’da üretilen kumaşlardan imal edildiği<br />

görülmektedir.<br />

Tereke kayıtlarında az da olsa ziynet eşyalarına da rastlanmıştır. Bu eşyalar arasında<br />

gümüş kuşak ve kemer, kutu içinde gümüş hurdası, rubbiyye altını (34 adet= 340 kuruş), sim<br />

83 MŞS, 281, s. 61<br />

84 MŞS, 281, s. 65<br />

85 MŞS, 281, s. 2, 21<br />

86 MŞS, 281, s. 81<br />

87 MŞS, 281, s. 62<br />

88 MŞS, 281, s. 56<br />

89 MŞS, 281, s. 51<br />

90 MŞS, 281, s. 37<br />

91 MŞS, 281, s. 16, 23<br />

92 MŞS, 281, s. 23<br />

93 MŞS, 281, s. 21<br />

94 MŞS, 281, s. 2, 8<br />

95 MŞS, 281, s. 8<br />

96 MŞS, 281, s. 21<br />

97 MŞS, 281, s. 21, 23<br />

98 MŞS, 281, s. 60<br />

99 MŞS, 281, s. 21, 37<br />

100 MŞS, 281, s. 33<br />

101 MŞS, 281, s. 2, 51, 55, 56<br />

102 MŞS, 281, s. 54, 55, 60<br />

103 MŞS, 281, s. 97<br />

104 MŞS, 281, s. 17, 54<br />

105 MŞS, 281, s. 80<br />

106 MŞS, 281, s. 21, 23, 37, 55<br />

107 MŞS, 281, s. 81<br />

108 MŞS, 281, s. 21, 31<br />

109 MŞS, 281, s. 2<br />

110 MŞS, 281, s. 61, 95<br />

111 MŞS, 281, s. 21, 56<br />

112 MŞS, 281, s. 2, 23<br />

113 MŞS, 281, s. 55, 95<br />

114 MŞS, 281, s. 37<br />

115 MŞS, 281, s. 61, 95<br />

116 MŞS, 281, s. 31, 61<br />

117 MŞS, 281, s. 23, 60<br />

118 MŞS, 281, s. 51; Giysi ve kumaş çeşitlerini karşılaştırma için bkz: Ömer Demirel ve diğerleri, a.g.m., s. 717-725<br />

25


kuşak (60 kuruş), altın küpe (çift= 22; 23 kuruş), sim bilezik (22 kuruş), yüzük (5 kuruş) yer<br />

almaktadır. 119<br />

2- Ev Eşyaları<br />

Kırkağaç tereke kayıtlarında ev eşyası olarak kullanılan şu malzemelere rastlanmıştır:<br />

Çıkrık, penbe çıkrığı, iplik çıkrığı, kantar, sandık, kutu, küfe, 120 sim ayna, çuval (çift), kazma<br />

ve çapa, dürü (bel), bulgur taşı, gürbe, köfün, büyük saat, küçük saat, büyük ayna, testere ve<br />

burgu, patlı (çaltı) tırpanı, araba kayışı, bağ keseri, çift demiri, küp, kalbur, araba, gözer, ud<br />

ağacı, ıtır ağacı, ıtır yağı, mis kutu, 121 kömür, hatab, yaba, 122 bel, harar, ayna, heybe, sac,<br />

duhan kesesi, tahta, 123 küçük terazi, fener, saat, çift takımları, saman, kalbur, tekne, nacak,<br />

sacayağı, kandil, çalka, sepet, çırçır, ambar, zeytin gürbesi, oda takımı, iplik, kilim, kıl harar,<br />

kandil ve kiremit. 124 Bu eşyalardan, çıkrığa, pek çok kişinin evinde rastlanmaktadır. Çıkrık,<br />

pamuğu ipliğe çevirmede kullanılmaktadır.<br />

3- Ev Döşemesine ve Yatak Takımlarına Ait Eşyalar<br />

Ev döşemesi ve yatak takımları ile ilgili olarak tereke kayıtlarında rastlanan<br />

malzemeler şunlardır: Halı, kilim, seccade, kıl çul, dokuma çul, penbeden çul, 125 yorgan,<br />

safir yorgan, basma yorgan, çuka yorgan, şal yorgan, 126 döşek, atlas döşek, makreme döşek,<br />

beledi döşek, 127 yastık, kutni yastık, kadife yastık, atlas yastık, beledi yastık, basma yastık, 128<br />

minder, saman dolu minder, beledi minder, minder örtüsü 129 yorgan yüzü, çarşaf, işlemeli<br />

çarşaf kenarı, yatak, döşek, döşek içi, şilte ve boğça, 130 torba ve heybe. 131 Yatak takımları<br />

için değişik türde kumaşlar kullanılmıştır.<br />

4- Mutfak Eşyaları<br />

Osmanlı ailesi, çok çeşitli ve zengin mutfak eşyasına sahiptir. Osmanlı evlerinin bir<br />

kısmında aşhane ve matbah-mutfak tabir edilen bir bölme bulunmaktadır. Mutfağın olmadığı<br />

evlerde ise bu eşyalar ocağın yakınında ocağın sağ ve sol tarafında bulunan gözlerde-<br />

119 MŞS, 281, s. 17, 21, 61, 31<br />

120 MŞS, 281, s. 2, 8, 94, 17<br />

121 MŞS, 281, s. 17, 21, 94, 97<br />

122 MŞS, 281, s. 8<br />

123 MŞS, 281, s. 60, 94, 95, 97<br />

124 MŞS, 281, s. 23, 31, 33, 34, 35, 54, 55, 56, 60, 61, 64, 91, 94, 95, 97,<br />

125 MŞS, 281, s. 20, 21, 56, 80, 94<br />

126 MŞS, 281, s. 8, 31, 61, 95<br />

127 MŞS, 281, s. 8, 51, 81, 95<br />

128 MŞS, 281, s. 2 19, 21, 61, 95<br />

129 MŞS, 281, s. 17, 21, 60<br />

130 MŞS, 281, s. 8,16, 17, 21, 31, 61,<br />

131 MŞS, 281, s. 37, 55<br />

26


dolaplarda veya sergen diye tabir edilen, odayı tavana yakın yükseklikte çepeçevre dolanan<br />

ahşap raflarda saklanmaktadır. Mutfak eşyaları genel olarak bakır, pirinç, demir, toprak,<br />

porselen, cam ve taş benzeri malzemelerden yapılmaktadır. 132 Kırkağaç kazasında da mutfak<br />

malzemelerinin benzer şekilde muhafaza edildiği ve benzer malzemelerden yapıldığı tahmin<br />

edilebilir. Tereke kayıtlarında gördüğümüz mutfak eşyaları arasında, elek, kazan, tencere,<br />

sini, büyük sini, kenarlı sini, küçük tava, sahan, 133 leğen, bakraç, yağ tavası, 134 kahve takımı,<br />

kahve ibriği, kahve değirmeni, 135 çorba tası, 136 tabak, camesu leğen, güğüm, helva tavası,<br />

helva tası, kadayıf sinisi, süt sağacağı, kapaklı tencere, balık tavası, cezve, kahve tavası, şıra<br />

kazanı, bıçak, bıçak kını, büyük bıçak, lenger, kulplu tas, 137 pekmez tavası, 138 leğen ve ibrik,<br />

çanak, tahta sini, 139 fincan ve tepsi yer almaktadır. 140 Bu eşyalardan pekmez tavasına pek çok<br />

terekede rastlanması pekmezin çokça tüketildiğini ve kaza tarımında bağcılığın önemli yeri<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

5- Yiyecek, İçecek Maddeleri ve Tarım Ürünleri<br />

Terekelerde yiyecek maddeleri ile ilgili olarak fazla çeşide rastlanmamıştır. Rastlanan<br />

bu yiyecek maddelerini ve bunların birim fiyatlarını şu şekilde belirtebiliriz: Pekmez ( 5 kıyye<br />

= 20 kuruş), dakik ( 2 ölçek = 10 kuruş), bulgur ( 2 ölçek = 10 kuruş), zeytin, 141 hınta ( 2 kile<br />

= 70; 37 çeki = 281; 12 kile = 400; 4 kile = 160), nohut ( 4 kile = 160), 142 mercimek (destede),<br />

boya tohumu, üzüm ( 51 kıyye = 37; gürbesi ile 21,5 kıyye = 20), 143 koza (132 kıyye = 1728),<br />

ak darı ( 12 çeki = 21), badem, 144 torba içinde bir miktar afyon, penbe çekirdeği, 145 mısır,<br />

soğan, şair, tarhana, 146 penbe ( 2 kıyye= 20). 147 Pek çok terekede penbe çekirdeği, koza ve<br />

penbeye rastlanması kaza tarımında pamuk ziraatının yaygın olduğunu göstermektedir.<br />

132 Demirel ve diğerleri, a.g.m., s. 711<br />

133 MŞS, 281, s. 8, 60<br />

134 MŞS, 281, s.19<br />

135 MŞS, 281, s. 16, 17, 21,23, 33<br />

136 MŞS, 281, s. 17<br />

137 MŞS, 281, s. 21, 61<br />

138 MŞS, 281, s. 2, 8<br />

139 MŞS, 281, s. 97<br />

140 MŞS, 281, s. 37, 91<br />

141 MŞS, 281, s. 8<br />

142 MŞS, 281, s. 16, 21, 34, 35<br />

143 MŞS, 281, s. 17, 21, 8<br />

144 MŞS, 281, s. 21<br />

145 MŞS, 281, s. 8, 94, 97<br />

146 MŞS, 281, s. 54, 55, 65<br />

147 MŞS, 281, s. 8<br />

27


Terekeler içerisinde keyif verici maddelere ve bunları içmeye yarayan bazı araç-<br />

gereçlere rastlanmıştır. Bu maddeler ve malzemeler içinde duhan (31 kuruş) enfiye (8<br />

kuruş) 148 ve çubuk (12 kuruş) bulunmaktadır. 149<br />

6- Gayr-i Menkuller ve Menkuller<br />

Tereke sahiplerinin geriye bıraktıkları mallar arasında gayr-i menkuller de önemli bir<br />

yer tutmaktadır. Bu mallar arasında ev, bağ, kesik, dam, boya tarlası, dikili ağaçlar<br />

bulunmaktadır. Bu gayr-i menkuller ve fiyatları şu şekildedir: Ev ( Zor Ağa mahallesinde 800;<br />

Sarı Ağa mahallesinde =975 kuruş; Bodur Oğlu mahallesinde=180; Emir Ağa mahallesinde=<br />

5000; Kara Ali mahallesinde= 2500; Kaya Dibi köyünde= 8000; Zor Ağa mahallesin= 300;<br />

Sarı Ağa mahallesinde= 400; Cin Osman mahallesinde= 4515; Melengeli Oğlu mahallesinde<br />

3050 ); 150 bağ ( 3 evlek = 61; 1 dönüm = 150; Kızılca tımarında yarım evlek bağ = 10; Sakızlı<br />

Kuyusu yakının da bir evlek bağ=60 ; Cibali tımarında bir evlek bağ=40; 1 dönüm=2000; 1,5<br />

dönüm=200; harab bağ = 20; 1 dönüm bağ= 100); 151 boya tarlası (1,5 dönüm=1000; sığır<br />

yolunda 3 dönüm = 1250; 3 dönüm= 1100; Güllü mevkiinde 3 dönüm=1900 ), 152 ceviz ağacı<br />

(10), zeytin ağacı (15; 20; 20; toplam zeytin ağacı= 500) 153 dükkan gediği(25), 154 kesik 155 ve<br />

tarlada dam (50). 156 Tereke sahiplerinin hemen hemen tamamının oturacak bir evinin olduğu<br />

görülmektedir.<br />

Tereke sahiplerinden bazısı geriye nakit para bırakmış olmakla birlikte bunların sayısı<br />

fazla değildir. Terekelerde rastlanan mevcut paraların miktarı şu şekildedir: 149 kuruş; tarik-i<br />

hâcdan ba-defteri kassam gönderilen iki parça halinde nakit 2896,5 ve 2419,5 kuruş; 39 kuruş;<br />

157<br />

874 kuruş; 333 kuruş.<br />

7-Ticarî Eşyalar<br />

Tereke kayıtları Kırkağaç’ta ticarî değere sahip iki ürünün ziraatının yapıldığını<br />

göstermektedir. Bunlardan biri pamuk ve diğeri kök boyadır. Kök boya ziraatının yapıldığını<br />

gösteren kayıtlara gayr-i menkuller bahsinde değinildiğinden burada bu konuda bilgi<br />

verilmeyecektir. Pamuk, tereke kayıtlarında “koza” şeklinde geçmektedir. Bazı terekelerde<br />

148 MŞS, 281, s. 17<br />

149 MŞS, 281, s. 31, 17, 55, 60<br />

150 MŞS, 281, s. 8, 97, 94, 60, 64, 54, 59, 81, 34, 37<br />

151 MŞS, 281, s. 8, 17, 2, 61, 65, 59<br />

152 MŞS, 281, s. 17, 34, 23<br />

153 MŞS, 281, s. 2, 64, 56, 59, 91<br />

154 MŞS, 281, s. 20<br />

155 MŞS, 281, s. 55<br />

156 MŞS, 281, s. 35<br />

157 MŞS, 281, s. 17, 21, 55, 81<br />

28


kozanın birimi, fiyatı ve tutarı belirtilmişken, bazılarında miktarı ve birimi belirtilmeden<br />

sadece tutarı verilmiştir. Bu konuda bir fikir vermek için şu kayıtlar örnek olarak verilebilir:<br />

Koza (iki kıyye= 26; 20 kıyye= 250; 50 kıyye= 500; 5 kıyye= 35 kuruş). 158<br />

Tereke sahiplerinden bir kişinin mal varlığı diğerlerine göre farklılık göstermektedir.<br />

Bu kişinin terekesinin büyük kısmı hayvan derilerinden oluşmaktadır. Bu kişi, 688,5 kuruş<br />

terekesi olup Koca Mehmed Ağa mahallesinde oturan ve muhtemelen deri esnafı olan Yanako<br />

Veled Dimitri’dir. Yanako Efendi’nin terekesinde geçen deri çeşitleri ve fiyatları şu<br />

şekildedir: Tilki boğazı cildi (22.5 kuruş), tilki cildi (10 adet= 30 kuruş), çakal cildi (3<br />

parça=13), çakal cildi (boy“dan” 12 tane= 12 kuruş), çakal cildi (2 kuruş), boğaz cildi (3 tane<br />

12 kuruş), sansar cildi (boy “dan” 15 kuruş), çakal parça ( 2 tane= 7 kuruş), dağ kedisi cildi<br />

(25 kuruş), kurt cildi, (5 tane=40 kuruş) tilki cildi ( 4 tane= 5 kuruş), kuzu cildi ( 3 tane= 3<br />

kuruş), sansar cildi (12 tane= 50 kuruş), çakal cildi (6 tane= 12 kuruş) ve köhne ciltler ( 20<br />

kuruş). 159 Bu kayıtlar, kurt, çakal, tilki, sansar ve dağ kedisi gibi hayvanların kaza çevresinde<br />

yaşadığını ve bunların avlandığını göstermektedir.<br />

8- Tereke Sahiplerinin Hayvan Varlığı<br />

Tereke sahiplerinin mal varlıkları arasında gücünden, etinden ve sütünden<br />

yararlandıkları hayvanlar da yer almaktadır. Tereke kayıtlarına göre, Kırkağaç sâkinleri yük<br />

taşımada genelde merkep kullanmaktadırlar. 38 tereke sahibinden 15’nin (%39) birer tane,<br />

bir kişinin ise iki tane merkebi bulunmaktadır. Sadece 3 kişide bargir bulunması bu hayvanı<br />

herkesin alamadığını göstermektedir. Sütünden yararlanmak için karasığır ineği yanında<br />

manda ineği ve donbay beslenmektedir. Tereke sahipleri içerisinde sadece iki kişinin çift<br />

öküzü bulunmaktadır. Tereke kayıtlarında rastlanan hayvanlar ile bu hayvanların fiyatları şu<br />

şekildedir: Merkep ( 70, 150, 122, 190, 103, 90, 80, 22, 100, 65, 133, 60, 98, 110, 100, 50<br />

kuruş), 160 arı kovanı ( 3 adet= 30 kuruş), 161 mısır tavuğu, 162 inek (200 kuruş), 163 öküz (çift=<br />

200, 830 kuruş), 164 karasığır ineği ( 130, 80 kuruş), 165 manda ineği (180 kuruş), 166 bargir<br />

158 MŞS, 281, s. 21, 65, 54, 59<br />

159 MŞS, 281, s. 20<br />

160 MŞS, 281, s. 20, 16, 17, 21, 97, 94, 64, 65, 54, 55, 55, 59, 80, 34, 35, 32 (sayfa numaraları verilen fiyat sırasına göre<br />

verilmiştir).<br />

161 MŞS, 281, s. 17<br />

162 MŞS, 281, s. 30<br />

163 MŞS, 281, s. 97, 34<br />

164 MŞS, 281, s. 54, 34<br />

165 MŞS, 281, s. 55, 62<br />

166 MŞS, 281, s. 62<br />

29


(200, 535, 210 kuruş) 167 ve donbay (260 kuruş). 168 Bir hayvana ait değişik fiyatların<br />

bulunması, bu hayvanların değerinin yaşına ve cinsine gör değiştiğini göstermektedir. 22<br />

9- Kitaplar<br />

Tereke kayıtları içerisinde yer alan kitaplar şahısların ve içinde yaşadıkları toplumun<br />

sosyal ve kültürel düzeyleri hakkında fikir vermektedir. Terekelerde kitaplar genel olarak,<br />

bazen yazarının ismi ile bazen kitap adı ile bazen de her ikisi birden zikredilmeyip “kitap”,<br />

“mecmua”, “risale” gibi ifadelerle zikredilmektedir. 169 İncelediğimiz 38 tereke sahibinden<br />

sadece 5’inde (%13) kitap bulunmaktadır. Bu kişilerden biri varlıklı, biri müderris ve ikisi ise<br />

hâfızdır. Bu kişilerin oturdukları mahalleler ile tereke miktarlarını ve sahip oldukları kitapları<br />

şu şekilde zikredebiliriz: Emir Oğlu mahallesinden 3 640 kuruş terekesi olan Mehmed Şerif<br />

bin İsmail’in terekesinde Muhammediyye kitabı (25 kuruş), hurda kitaplar (18 kuruş) ve yine<br />

parça kitaplar (18 kuruş), 170 Kara Ali mahallesinden 25 219 kuruş terekesi olan Mustafa<br />

Ağa’nın terekesinde Mushaf-ı Şerif (25 kuruş), evrak (11 kuruş) ve Halebî kitabı, 171 Küçük<br />

Musa Ağa mahallesinden 2445 kuruş terekesi olan Müderris Ahmed bin Hüseyin’in<br />

terekesinde eczalar ( 11 kuruş), Fenari ve Sarf şerhi (8 kuruş), Feraiz-i Seydi (13 kuruş),<br />

Tevbe ... Şerhi (14 kuruş), 172 Bektaş Camii’nde görevli Hâfız Süleyman bin Süleyman’ın<br />

terekesinde Kelâm-ı Kadîm (80 kuruş) 173 Melengeli Oğlu mahallesinden Hâfız Ahmed ibn-i<br />

İsmail’in terekesinde Kitabet-i Ecza (50 kuruş), Yusuf Kıssası (2,5 kuruş). 174 Yukarıda<br />

belirttiğimiz şekilde Kırkağaç terekelerinde de bazı kitaplar adları zikredilmeyip bunlar<br />

“hurda kitap”, “kitap parçaları”, “kitâbet-i eczâ” ve “evrâk” şeklinde belirtilmişlerdir.<br />

10- Silahlar<br />

İncelediğimiz terekeler içerisinde kesici-delici ve ateşli silahlara rastlanmıştır. Sadece<br />

6 kişinin (%15) belirttiğimiz türden silahlara sahip olduğu görülmektedir. Bu kişilerin sahip<br />

oldukları silahlar arasında tüfenk (132 kuruş), tabanca (160, 29), 175 hurda tabanca ( 10 kuruş),<br />

harbî (15 kuruş), kılıç (30, 30 kuruş), 176 tabanca ve tüfek ( 83 kuruş) 177 yer almaktadır.<br />

167 MŞS, 281, s. 34, 23, 37<br />

168 MŞS, 281, s. 32<br />

169 Ali İhsan Karataş, “Osmanlı Toplumunda Kitap (XIV-XVI. Yüzyıllar”, Türkler, Cilt 11, Yeni Türkiye Yayını, Ankara,<br />

2002, s. 898<br />

170 MŞS, 281, s. 17<br />

171 MŞS, 281, s. 21<br />

172 MŞS, 281, s. 55<br />

173 MŞS, 281, s. 33<br />

174 MŞS, 281, s. 37<br />

175 MŞS, 281, s. 21, 23<br />

176 MŞS, 281, s. 60, 64, 64<br />

30


E- Terekelerden Alınan Vergiler<br />

Kassâmlar yaptıkları iş karşılığında, resm-i kısmet adıyla terekeden bir ücret alırlardı.<br />

İncelediğimiz tereke kayıtlarında resm-i kısmet veya resm-i adi olarak alınan verginin<br />

miktarının az farklarla değiştiği görülmektedir. Bu miktar bazı terekelerde binde 30,7; 29,17;<br />

26,24; 23,46; 19,9; 23,9; 28,8; 26,14 olarak gözükmektedir. 178<br />

alındığında ise bu verginin miktarının binde 26,03 olduğu görülür.<br />

Terekelerden alınan bir diğer vergi, kâtibiyye, muhzıriyye ve dellâliyedir. Tereke<br />

kayıtlarında bu verginin binde 14,9; 14,6; 21,3; 18,6; 29,52 ve 34,21 oranında alındığı<br />

hesaplanmıştır.<br />

179<br />

Sonuç<br />

Bu rakamların ortalaması<br />

Rakamlardaki bu farklılık muhtemelen bazı terekelerdeki kâtibiyye,<br />

muhzıriyye ve dellâliyenin bazen ayrı bazen birlikte yazılmasından kaynaklanmaktadır.<br />

Çok geniş bir tarih aralığını kapsamamasına ve sınırlı sayıda olmasına rağmen<br />

incelemiş olduğumuz Kırkağaç’a ait tereke kayıtları kazanın sosyal, kültürel ve ekonomik<br />

hayatına ışık tutacak bilgiler içermektedir. Tereke kayıtları, Kırkağaç’ta çok çocuklu bir aile<br />

yapısının olmadığını, bir iki istisna dışında tek eşliliğin yaygın olduğunu göstermektedir.<br />

Kadınlar arasında Hatice, Meryem, Havva, Nefise ve Safiye gibi isimler kullanılmakla birlikte<br />

özellikle Âişe ve Fâtıma isminin çok yaygın olduğu görülmektedir. Çocuklara daha çok<br />

birinci dereceden yakınları vâsi olarak tayin edilmektedir. Mehr-i müeccellerin belli rakamlar<br />

üzerinde yoğunlaşması bu miktarın sonradan takdir edildiğini göstermektedir.<br />

Terekelerde giyim kuşama dair verilen bilgiler diğer Osmanlı şehirlerinden çok da<br />

farklı değildir. Elbise ve yatak takımları için değişik türden kumaşlar kullanılmıştır. Evlerde<br />

pamuğu ipe dönüştürmede çıkrıklar yaygın olarak kullanılmaktadır. Yine üzümü pekmeze<br />

dönüştürmede kullanılan şıra kazanı ve pekmez tavası gibi malzemelere sıkça rastlanmaktadır.<br />

Tereke sahiplerinin gayr-i menkulleri arasında sıkça boya tarlalarına rastlanması kazada kök<br />

boya ziraatının yapıldığını göstermektedir. Tereke sahiplerinin hemen hemen tamamının<br />

başını sokacak bir evinin bulunduğu görülmektedir.<br />

Taşıma işlerinde yaygın olarak merkep kullanılmaktadır. Sadece birkaç kişinin<br />

terekesinde bargir bulunmaktadır. Çift sürmek için kullanılan öküze ise bir iki terekede<br />

rastlanmıştır. Bir gayr-i Müslim terekesinde ticarî değere sahip bazı vahşi hayvan derilerine<br />

177 MŞS, 281, s. 80<br />

178 MŞS, 281, s. 32, 35, 23, 37, 64, 94, 20<br />

179 MŞS, 281, s. 2, 94, 97, 95, 59<br />

31


astlanması bu hayvanların kaza çevresinde yaşadığını ve bunların avlandığını göstermektedir.<br />

Kitap ve silah pek az kimsenin elinde bulunmaktadır.<br />

Kaynakça<br />

Manisa Şer’iyye Sicili, 281 Nolu Defter<br />

Aktan, Hamza, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II,<br />

Ankara, 1992, s. 396-433<br />

Aydın, Mehmet, “Osmanlı Hukukunda Nikah Akitleri”, Osmanlı Araştırmaları, 1982/III, s. 1-<br />

12<br />

Barkan, Ö. Lütfi, “Edirne Askeri Kasamsına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler III,<br />

Sayı 5-6, Ankara, 1993, s. 1-479<br />

Cin, Halil-Akgündüz, Ahmed, Türk Hukuk Tarihi, 2. Cilt, Osmanlı Araştırmaları Vakfı<br />

Yayını, İstanbul, 1996<br />

Demirel, Ömer- Tuş, Muhiddin-Gürbüz, Adnan, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve<br />

Giyim Kuşam (XVI.-XIX. Yüzyıllar”, Sosyo Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi 2, TC.<br />

Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu Yayını No: 71, Ankara, 1992, s. 718-728<br />

Doğan, İsmail, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme<br />

Dönemleri”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 1999, s. 371-396<br />

Erten, Hayri, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı<br />

(XVIII. Y. Y. İlk Yarısı), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 2001<br />

Gökmen, Ertan, “Kırkağaç Kazası Vakfiyeleri”, Kırkağaç Sosyo-Ekonomik Tarih<br />

Sempozyumu Bildirileri, (Haz. Kenan Erdoğan, Mehmet Günay), 6-7 Eylül 2007 Kırkağaç, s.<br />

33-55<br />

Gülensoy, Baybars, Türkiye’de Giyim-Kuşam ve Süslenme Sözlüğü–Etimolojik ve<br />

Açıklamalı-, (Haz. Baybars Gülensoy), Motif Vakfı Yayınları, Konya, 2003<br />

Güler, İbrahim, “XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Türkler, Yeni Türkiye Yayını,<br />

Ankara, 2002, s. 28-40<br />

Karataş A. İhsan, “Osmanlı Toplumunda Kitap (XIV-XVI. Yüzyıllar)”, Türkler, Cilt 11, Yeni<br />

Türkiye Yayını, Ankara, 2002, s. 896-908<br />

Kurt, Abdurrahman, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayını,<br />

Ankara, 1999, s. 397-406<br />

Ortaylı, İlber, “Anadolu’da XVI. Yüzyılda Evlilik İlişkileri Üzerine Bazı Gözlemler”,<br />

Osmanlı Araştırmaları I, 1980, s. 33-40<br />

32


Özcan, Tahsin, “Muhallefât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt, 30, Türkiye<br />

Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2005, s. 406-7<br />

Özdemir, Rıfat, “Kırşehir’de Ailenin Sosyo Ekonomik Yapısı (1880-1906)”, Aile Yazıları I,<br />

Temel Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No:<br />

5, (Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991, s. 477-519<br />

Özdemir, Rıfat, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Aile Yazıları I, Temel<br />

Kavramlar Yapı ve Tarihi Süreç, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını No: 5,<br />

(Der. Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Bilim Serisi 5/1, Ankara, 1991, s. 411-455<br />

Öztürk, Said, İstanbul Tereke Defterleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1995<br />

Öztürk, Öztürk, “Osmanlı Toplumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı, Cilt 5, Yeni Türkiye<br />

Yayını, Ankara, 1999, s. 407-411<br />

Gül, Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, Cilt 10, Yeni Türkiye Yayını,<br />

Ankara, 2002, s. 365-374<br />

33


EKLER<br />

Tablo-1 Tereke Sahiplerinin Adı, Mahale ve Köy Adı, Tereke Tarihi ve Tereke<br />

Sahiplerinin Erkek ve Kız Çocuk Sayıları<br />

Tereke Sahibinin Adı<br />

Tereke Sahibinin<br />

Mahalle veya Köyü<br />

Tereke<br />

Miktarı<br />

(Kuruş)<br />

Tarihi<br />

Erkek<br />

Çocuk<br />

Sayısı<br />

Kız<br />

Çocuk<br />

Sayısı<br />

Toplam<br />

Çocuk<br />

Sayısı<br />

Defter<br />

Sayfa<br />

No<br />

Âişe bint-i Mustafa Emir Oğlu Mahallesi 1234,5 ( 1262/1845-46) 2 - 2 2<br />

Fâtıma bint-i Hasan Zor Ağa Mahallesi 1691 ( 1260/1844-45) 1 1 2 8<br />

Ümmühan bint-i Ahmet Bakır Karyesi 1229 (1260/1844-45) - - - 8<br />

Çakıcı Ali bin Yusuf Sarı Ağa Mahallesi 1174 ( 1260/1844-45) 1 2 3 16<br />

Mehmed Şerif bin İsmail Emir Oğlu Mahallesi 3640 (1260/1844-45) - - - 17<br />

Fâtıma bint-i Mustafa Bodur Oğlu Mahallesi 2069 ( 1260/ 1844-45) 2 2 19<br />

Yanako Veledi Dimitri<br />

Koca Mehmed Ağa<br />

Mahallesi<br />

688,5 ( 1260/ 1844-45) 3 4 7 20<br />

Mustafa Ağa Kara Ali Mahallesi 25219 ( 1267/1850-51) 1 - 1 21<br />

Mehmed ibn-i Mehmed<br />

Küçük Musa Ağa<br />

Mahallesi<br />

5525 ( 1267/1850-51) 1 1 2 23<br />

Mustafa bin Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 6199 (1259/1843-44) 1 1 2 30<br />

Fâtıma bint-i Molla Mehmed Bodur Oğlu Mahallesi - ( 1259/1843-44) - - - 31<br />

Hüseyin bin Ahmed Memiş Oğlu Mahallesi 1575 (1259/1843-44) 1 1 2 32<br />

Hâfız Süleyman bin<br />

Süleyman<br />

Bektaş Câmii 1006 ( 1259/1843-44) - - - 33<br />

Sandık Emini Şeyh Efendi<br />

bin Mehmed<br />

Cin Osman Mahallesi 12160 ( 1259/1843-44) 2 1 3 34<br />

Halil Halife bin İsmail<br />

Kara Ali Oğlu<br />

Mahallesi<br />

12166 ( 1259/1843-44) 2 1 3 35<br />

Ahmed bin Mehmed<br />

Küçük Musa Ağa<br />

Mahallesi<br />

588 ( 1259/1843-44) - - - 37<br />

Hâfız Ahmed ibn-i Hacı<br />

İsmail<br />

Melengeli Oğlu<br />

Mahallesi<br />

4432 ( 1259/1843-44) - - - 37<br />

Âişe bint-i Abdullah<br />

Küçük Musa Ağa<br />

Mahallesi<br />

803 (1259/1843-44) 1 - 1 51<br />

34


Hatib Oğlu Ali bin Ali Kaya Dibi Karyesi 2750 (1259/1843-44) 2 - 2 54<br />

Mehmed bin Mustafa Sarı Ağa Mahallesi 2595 (1259/1843-44) 2 1 3 55<br />

Müderris Seyyid Ahmed bin<br />

Hüseyin<br />

Küçük Musa Ağa<br />

Mahallesi<br />

2445 ( 1259/1843-44) 2 - 2 55<br />

Âişe bint-i Mehmed<br />

Kara Ali Oğlu<br />

Mahallesi<br />

5483 (1259/1843-44) - - - 56<br />

Hatice bint-i Mehmed<br />

Melengeli Oğlu<br />

Mahallesi<br />

502,5 ( 1259/1843-44) 1 2 3 56<br />

Hatice bint-i Mehmed Karacaoğlu Mahallesi 508 (1260/1844-45) 3 - 3 59<br />

Ahmed bin Süleyman Zor Ağa Mahallesi 1169 (1259/1843-44) - 2 2 59<br />

Hatibzade Kerim Ağa ibn-i<br />

Emin<br />

Emir Ağa Mahallesi - (1259/1843-44) 4 2 6 60<br />

Fâtıma bint-i Mustafa Cin Osman Mahallesi 1565 (1258/1842-43) 1 1 2 61<br />

Meryem bint-i Ahmet Öveçler Karyesi 875 (1258/1842-43) - 2 2 64<br />

… bin Mehmed Kara Ali Mahallesi 4804 (1258/1842-43) 1 1 2 64<br />

Ali bin Ali Sarı Ağa Mahallesi 986 (1260/1844-45 - - - 65<br />

Hatice bint-i Mustafa Cin Osman Mahallesi 1643 (1250/1834-35) 1 1 2 65<br />

Hacı Berber Oğlu Mustafa Hızır Ağa Mahallesi 1836 (1259/1843-44) - - - 80<br />

Âişe bint-i Halil Cin Osman Mahallesi 462 ( 1259/1843-44) 1 2 3 81<br />

Âişe bint-i Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 2981 (1259/1843-44) - 1 1 81<br />

Halil bin Mehmed Bakır Karyesi 5051 ( 1259/1843-44) 2 1 3 91<br />

Ali bin Mehmed Bodur Oğlu Mahallesi 2428 (1259/1843-44) 1 1 2 94<br />

Fâtıma bint-i Ali<br />

Küçük Musa Ağa<br />

Mahallesi<br />

1609,5 (1260/1844-45) 1 1 2 95<br />

Ali bin Süleyman Sarı Ağa Mahallesi 2618 ( 1250/1834-35) - 2 2 97<br />

Toplam<br />

Toplam<br />

Toplam<br />

38<br />

34<br />

72<br />

35


Tablo-2 Terekelerde Geçen Giysiler ve Fiyatları<br />

Giysi<br />

Çeşitleri<br />

Giysiye<br />

Ait<br />

Fiyatlar<br />

Terekeye<br />

Ait Sayfa<br />

No<br />

Giysi<br />

Çeşitleri<br />

Giysiye<br />

Ait<br />

Fiyatlar<br />

Terekeye<br />

Ait Sayfa<br />

No<br />

Giysi Çeşitleri<br />

Giysiye<br />

Ait<br />

Fiyatlar<br />

Terekeye<br />

Ait Sayfa<br />

No<br />

Aba 25, 44, 10 16, 60, 54 Damga entari 81 Mest ve pabuç 7, 8, 12, 8 2, 55, 56, 51<br />

Abanî 34, 28 60, 33 Dizlik 5, 4, 1 17, 33, 23 Nimten (mintan) 11, 40, 4 60, 54, 55<br />

Aba şalvar 21<br />

Dokuma<br />

şalvar<br />

9 2 Önlük 45 21<br />

Abanî sarık 183 21 Don kuşak 2 37 Pabuç 11 97<br />

Abdestlik 40, 18 16, 17 Dülbent 11, 5, 23, 23 Penbe bezi top 30 60<br />

Abdestlik<br />

parça<br />

17 17<br />

Dülbent<br />

entari<br />

30, 18, 9 23, 2, 62 Peşkir 6, 20 17, 54<br />

Ahmediye<br />

sarık<br />

24 23<br />

Dülbent<br />

fermane<br />

10 95 Ruka entari 80<br />

Alaca entari 3 17 Entari 19, 15, 10 8, 16, 17 Sarık 20, 10, 12<br />

23, 21, 55,<br />

37<br />

Alaca parçası 5 17 Ferace 80 2 Selimiye entari 140 23<br />

Ankene entari 17, 23, 21 Fermane 10 54 Silincek 3 81<br />

Aknene şalvar 10, 2, 95 Fes 5, 11 95, 55 Sivasi(ti) cebe 40 81<br />

Basma boğça<br />

kuşak<br />

5 62<br />

Fes, külah,<br />

sarık<br />

10 61 Sivasi(ti) libâde 220, 36 21, 31<br />

Basma kısa<br />

entari<br />

5 23 Futa 10, 5 65<br />

Sofra peşkiri ve<br />

ya(ğ)lığı<br />

15 2<br />

Basma entari 11 61 Gömlek 6 21,2 Şal 10 81<br />

Basma şalvar 25 23 Hamamiye 15 81 Şal entari 40, 26 95, 61<br />

Bayağı sarık 14 23 Hırka 7 62 Şalî cübbe 52 21, 56<br />

Beyaz entari 21 İhram 12 56 Şalvar 19, 15 23, 2<br />

Beyaz<br />

Humayun<br />

15 23 Kadife ferace 19 51<br />

Biniş 60 34 Kebir mest 50 37 Köhne şalvar 3 8<br />

Bursa çekme<br />

entari<br />

13 55<br />

Ketenli<br />

gömlek<br />

17 61 Şitari entari 40 2<br />

Cebe 50, 54 Kısa entari 5, 3 23, 16 Şal 19, 8<br />

Çevre 5, 50 95, 56<br />

Kısa dülbent<br />

entari<br />

10 23<br />

Şam kumaşı<br />

entari<br />

80, 82 95, 55<br />

Çitari entari 90 56 Kısa yelek 3 23<br />

Uzun damga<br />

libâde<br />

81<br />

Çizme 9, 8 17, 80, 51 Köhne aba 21 Tarak 8 37<br />

Köhne çizme<br />

3 23 Taraklı entari 60, 26 95, 61<br />

36


çift<br />

Çuka 53 17 Köhne entari 4, 15 8, 2 Taraklı yelek 11 61<br />

Çuka cebe 25, 45, 50 61, 55, 91 Köhne libâde 4 8 Telli entari 140, 15 61, 31<br />

Çuka cepken 60 61 Köhne sarık 11 23 Tellice cebe 110 61<br />

Çuka çakşır 15 55 Köhne şalvar 15 2 Yağmurluk 75, 34 60, 23<br />

Çuka elbise 7, 8<br />

Köhne<br />

yağmurluk<br />

1 21<br />

Yaşmaktan<br />

kuşak<br />

5 2<br />

Çuka fermane 55 23 Kumaş entari 100, 23, 21 Yemeni 3 2<br />

Çuka ferace 66, 81, 27 23, 21, 61 Kumaş top 50 60 Yemeni entari 16 51<br />

Çuka nimten<br />

(mintan)<br />

Diyarbakır<br />

şalvar<br />

Makreme<br />

boğça<br />

Külah 18 61 Yemeni libâde 8 23<br />

20, 75 56, 30 Kuşak 2 21, 37 Libâde 33<br />

21<br />

37


RÜZGAR ENERJİSİ ve KIRKAĞAÇ-MANİSA<br />

BÖLGESİNDEKİ UYGULAMALARI<br />

Raşit ATA<br />

Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Müh. Bölümü, Muradiye- MANİSA<br />

rasit.ata@bayar.edu.tr<br />

ÖZET<br />

Fosil yakıtların çevresel etkilerindeki olumsuz artış, Türkiye’nin de içinde olduğu pek çok<br />

ülkeyi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya zorlamaktadır. Temiz, hızlı devreye<br />

alınabilen, güvenilir, yakıttan bağımsız olması gibi avantajları olan rüzgâr, bu özellikleri ile<br />

temiz enerji kaynaklarına iyi bir örnek olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada rüzgâr<br />

enerjisinden elektrik üretiminin Dünya’daki ve ülkemizdeki gelişimi, rüzgâr türbinlerinin<br />

kullanımı ve Kırkağaç-Manisa Bölgesindeki uygulamaları hakkında bilgi verilmiş, ayrıca<br />

ülkemizdeki kullanım oranın arttırılmasına yönelik tavsiyelerde bulunulmuştur.<br />

Anahtar Kelimeler: Temiz enerji, rüzgâr enerjisi, rüzgâr türbinleri, enerji üretimi<br />

ABSTRACT<br />

The increase in negative effects of fossil fuels on the environment has forced many countries,<br />

including Turkey, to use renewable energy sources. The wind energy is evaluated as a<br />

valuable and clear energy source because of some specifications such as clear, fast starting,<br />

reliable and independent from fuel. In this study, development of electrical energy production<br />

from wind energy in the World and Turkey, usage of wind turbine, applications of wind<br />

energy in Kırkağaç-Manisa have been presented. In addition, some suggestion and advices<br />

have been given to increase the usage and production ratio of wind energy in Turkey.<br />

Keywords: Clear energy, wind energy, wind turbine, energy production<br />

GİRİŞ<br />

Ekonomik, teknolojik ve toplumsal gelişmelere paralel olarak ihtiyaç duyulan elektrik enerjisi<br />

dünyada önemli oranda artış göstermektedir. Global ekonomi son 30 yılda yıllık ortalama<br />

%3,3 oranında büyüme göstermiştir. Bu dönemde elektrik enerji talebi ortalama yıllık %3,6<br />

oranında artış göstermiştir[1]. Bu açıdan elektrik enerjisinin kesintisiz, kaliteli, güvenilir ve<br />

ekonomik koşullarda, çevresel etkileri dikkate alınarak üretilmesi zorunluluğu vardır.<br />

Yeni, temiz veya yenilenebilir enerji kaynakları olarak adlandırılan güneş, rüzgâr, jeotermal,<br />

biokütle gibi enerji kaynakları enerjinin üretimi ve dönüştürülmesi sırasında karşılaşılan<br />

çevresel ve iklimsel problemleri daha az ortaya çıkarmaları nedeniyle son yıllarda giderek<br />

artan bir biçimde kullanılmaktadırlar. Bu tür kaynaklar enerjinin üretilmesi planlanan<br />

bölgedeki var olma ve süreklilik durumlarına göre bir veya birden fazla kaynağın bir araya<br />

getirilmesiyle hibrit kaynaklar olarak da kullanılmaktadırlar [2].<br />

Yenilenebilir enerji kaynakları arasında rüzgâr enerjisi hızlı devreye alınabilen, güvenilir,<br />

yakıttan bağımsız olma gibi avantajları ile kullanım oranını giderek arttırmaktadır. Ayrıca son<br />

yıllarda rüzgâr enerjisine artan talebin temelinde türbin teknolojisindeki gelişmelerin büyük<br />

katkısı bulunmaktadır. Kompozit malzemelerdeki yeni gelişmelere paralel olarak aerodinamik<br />

ve mekanik yapılarının hızla gelişmesi, gürültü ve manyetik kirlilik problemlerinin en aza<br />

indirilmesi yüksek güçlü türbinlerin devreye girmesine olanak sağlamıştır. Böylece, üretilen<br />

38


enerjinin birim maliyetinde büyük düşüşler elde edilmiştir. Bu durum son 20 yılda rüzgâr<br />

enerjisinin kullanım oranını diğer enerjilere göre oldukça yükseltmiştir[3]. Örneğin, 1996<br />

yılında, Dünyadaki kurulu rüzgâr gücü kapasitesi 6100 MW iken, bu rakam 2011 yılı sonu<br />

itibariyle 237,016 MW değerine ulaşmıştır. Şekil 1’de Dünya rüzgar enerjisinin kurulu güç<br />

değişimi görülmektedir[4].<br />

Şekil 1. Dünya rüzgar enerjisinin kurulu güç değişimi<br />

Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk yıllarında kişi başına 7 kWh olan elektrik enerjisi tüketimi,<br />

1990 yılında 1012 kWh’e, 2001 yılı sonunda ise 1512 kWh’e kadar ulaşmıştır. Dünya Enerji<br />

Konseyi Türk Milli Komitesi’nin raporuna göre, elektrik enerjisi tüketimi 2002 yılı sonunda<br />

1903 kWh’tir. 2008 yılında 2400 kWh’e ulaşmış durumdadır. Türkiye’nin enerji talebi<br />

gittikçe artmaktadır. 2011 yılı sonu itibariyle 3099 kWh olan kişi başına yıllık elektrik enerjisi<br />

tüketim miktarının, 2020 yılında 5200 kWh’ye çıkacağı tahmin edilmektedir. Dünyada kişi<br />

başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının ortalama artışı % 2,4 iken Türkiye’de<br />

ortalama % 7 civarında seyrediyor[5].<br />

2020 yılında ulaşılması planlanan 116.210 MW toplam kurulu gücün, yakıt türlerine göre<br />

dağılımının Tablo 1’deki gibi olması beklenmektedir. Türkiye’nin 2020 yılına doğru<br />

hedeflediği elektrik enerjisi kurulu gücüne ait özellikle doğalgaz katkısının, hidrolik ve rüzgar<br />

gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının katkısından daha büyük olması, üzerinde ciddi şekilde<br />

durulması gereken bir durumdur [5].<br />

Artan dünya nüfusu ile birlikte, insanoğlunun öncelikli sorunları haline gelen enerji<br />

ihtiyacının karşılanması ve çevre kirliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını<br />

zorunlu hale getirmektedir. Bu konuda duyarlılık gösteren çeşitli firmalar, üniversiteler ve<br />

bilim adamları, son yıllarda temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda<br />

önemli çalışmalar yapmışlardır. Yenilenebilir enerjiler; ısıtma, soğutma, aydınlatma, kurutma,<br />

mekanik güç gibi ihtiyaçlara önemli ölçüde cevap vermektedirler. Son yıllarda ülkemizde<br />

rüzgar enerjisi santralleri (RES)’nin kullanımı giderek artmaktadır. Ancak sayı olarak yetersiz<br />

düzeydedir.<br />

39


Tablo 1. 2020 yılında Türkiye’nin hedeflediği kurulu gücünün<br />

yakıt türlerine göre dağılımı[5].<br />

Yakıt Türü Kurulu Güç (MW) Katkı Payı (%)<br />

Hidrolik 33000 28,4<br />

Linyit + Taş kömürü 32000 27,5<br />

Doğalgaz 39000 33,6<br />

Nükleer 4000 3,4<br />

Rüzgar 5000 4,3<br />

Diğer 3210 2,8<br />

Türkiye de son yıllarda rüzgar enerjisi üzerine yapılan çalışmalarda [6-17] Türkiye’nin<br />

elektrik üretimi için uygun bölgelerin rüzgar potansiyelleri belirlenmiştir. Bu çalışmalarda<br />

Trakya, Gökçeada, Bozcaada, Kütahya, İzmir, Gaziantep, Akhisar, Elazığ, Hatay, Osmaniye,<br />

Batı Anadolu Sahilleri için rüzgar potansiyelleri belirlenmiştir.<br />

RÜZGAR ENERJİSİ<br />

Rüzgar, dünyanın yüzeyine göre bağıl hava karakteri olarak tanımlanır. Yer yüzeyinin gerek<br />

duyduğu enerjinin tümü güneşten gelir. Güneş yer yüzeyine her saat 1014 kWh’lik enerji<br />

yayar. Güneşten gelen enerjinin yaklaşık %1-2 ‘si rüzgar enerjisine dönüşür. Yani rüzgar<br />

enerjisi, hız enerjisine (kinetik enerjiye) dönüşmüş güneş enerjisidir denebilir. Güneş<br />

enerjisinin oran olarak çok küçük bir dilimini içerse bile, rüzgar enerjisi tarih boyunca<br />

kullanılmış bir enerji kaynağıdır. Hatta insanoğlunun kullandığı en eski enerji kaynaklarından<br />

biridir.<br />

Ekolojik dengenin bozulduğu bugünkü şartlarda rüzgar enerjisi de bütün temiz enerji<br />

kaynakları gibi üzerinde önemle durulması gereken bir kaynaktır. İlk kurulma maliyeti<br />

dışında neredeyse hiç masrafı olmayan bu özel enerji kaynağı ülkemizde de her geçen gün<br />

önemi daha iyi anlaşılmakta ve yatırımlarda gittikçe artmaktadır.<br />

RÜZGAR ENERJİSİNİN GELİŞİMİ<br />

Türkiye'de ilk rüzgar santrali 1998 yılında Çeşme de yapılmıştır. Yap-İşlet-Devret statüsünde<br />

ki bu santral 1,5 MW'lık kurulu güce sahip ve yılda 4,5 milyon kWh elektrik üretmektedir.<br />

2007 yılında kurulu güç 146,3 MW’ya, 2009 yılında ise 791,3 MW’ya ulaşmıştır. 2011<br />

yılsonu itibariyle kurulu güç 1805,85 MW değerine ulaşmış durumdadır. Rüzgar santralı<br />

kurulumu özellikle 2007 yılından itibaren hızlı bir gelişme sürecine girilmiştir. Son iki yıl<br />

içinde rüzgar kurulu gücü %128 oranında artış göstermiştir. Şekil 2’de Türkiye rüzgar enerji<br />

santrallarının kurulu güç bakımından yıllara göre değişimi verilmektedir[18].<br />

40


Şekil 2. Türkiye rüzgar enerji santrallarının kurulu güç bakımından yıllara göre değişimi<br />

Türkiye’nin enerji talebi gittikçe artmaktadır. 2011 yılı sonu itibariyle 3099 kWh olan kişi<br />

başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının, 2020 yılında 5200 kWh’ye çıkacağı tahmin<br />

edilmektedir. Dünyada kişi başına yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının ortalama artışı %<br />

2,4 iken Türkiye’de ortalama % 7 civarında seyrediyor. Avrupa Rüzgar Enerji ajansı<br />

EWEA’nın raporunda; Türkiye’de büyük bir enerji sıkıntısı olduğu, buna karşılık tatmin edici<br />

bir alana, orta derecede iyi elektriksel altyapıya ve iyi bir rüzgar enerjisi potansiyeline sahip<br />

olduğu belirtilmiştir.<br />

MANİSA İLİ RÜZGAR ENERJİ POTANSİYELİ<br />

EİE tarafından kurulan Meteoroloji İstasyonlarından elde edilen verilerin analizleri sonucunda<br />

Manisa için 50 m. yükseklikteki rüzgar hız dağılımı Şekil 3’deki gibi elde edilmiştir[19].<br />

Rüzgar hız dağılımı istatistiklerini hesaplamakta kullanılan temel bilgiler ise şunlardır:<br />

• Saatlik rüzgar verisi,<br />

• Bölge pürüzlülük bilgileri,<br />

• Yakın çevre engel bilgileri,<br />

• Bölgenin topografyası.<br />

Bu veriler dikkate alınarak Manisa iline kurulabilecek tahmini toplam kurulu güç kapasitesi<br />

Tablo. 2’de verilmektedir[19].<br />

Tablo 2. Manisa iline kurulabilecek rüzgar enerjisi santralı güç kapasitesi<br />

41


Şekil 3. Manisa rüzgâr hız dağılımı (50 m yükseklik için)<br />

KIRKAĞAÇ-MANİSA BÖLGESİNDEKİ UYGULAMALARI<br />

Tablo 3. Manisa iline ait işletmedeki rüzgar santralları[18].<br />

Mevkii Firma Adı Proje Adı Kurulu Üretime Türbin Gücü Türbin Sayısı<br />

Güç (MW) Geçiş Yılı (MW)<br />

Manisa- Deniz Elektrik Karakurt<br />

Akhisar Üretim Ltd. Şti. RES<br />

10.8 2007 1.8 6<br />

Manisa-<br />

Sayalar<br />

Doğal Enerji<br />

Elektrik Üretim Sayalar RES 34.2 2008 0.9 38<br />

Manisa-<br />

Soma<br />

Manisa-<br />

Kırkağaç<br />

Manisa-<br />

Soma<br />

Manisa –<br />

Soma<br />

Manisa-<br />

Akhisar<br />

TOPLAM<br />

A.Ş.<br />

Soma Enerji<br />

Elektrik Üretim<br />

A.Ş.<br />

Alize Enerji<br />

Elektrik Üretim<br />

A.Ş.<br />

Soma Enerji<br />

Elektrik Üretim<br />

A.Ş.<br />

Bilgin Rüzgar San.<br />

Enerji Üretimi A.Ş.<br />

Akhisar Rüz. En.<br />

El. Ür. San. Ltd.<br />

Şti.<br />

Soma RES 49.5 2010 0.9 55<br />

Kuyucak<br />

RES<br />

25.6 2010 0.8 32<br />

Soma RES 90.9 2010 2-0.9 ve 0.8<br />

33 adet 0.9 MW<br />

+ 29 adet 2 MW<br />

+ 4 adet 0.8 MW<br />

Soma RES 90 2010 2.5 36<br />

Akres 45 2011 2.5 18<br />

346 MW<br />

42


Şekil 5. İşletmedeki RES’lerin illere göre dağılımı[18]<br />

Manisa ili durumu son verilere[18] göre incelendiğinde, işletmedeki RES’lerin illere göre<br />

kurulu güç dağılımında Balıkesir’den hemen sonra geldiği görülmektedir (Şekil 5). Burada<br />

mevcut potansiyelin uygun olduğu ve değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir.<br />

Şekilde görüldüğü gibi bu bölgede yer alan ve komşu olan üç il İzmir, Manisa ve Balıkesir<br />

Türkiye’nin toplam rüzgar kurulu gücünün % 60’ını oluşturmaktadır. Bu bölge Türkiye’nin<br />

rüzgar enerjisi üretim üssü olma yolundadır.<br />

Karakurt Rüzgar Enerji Santralı<br />

Kırkağaç-Karakurt beldesinde, Akhisar’ın elektrik ihtiyacını karşılamak için kurulan rüzgar<br />

santralidir. Bu santral toplam 10,8 MW kurulu güce sahiptir. 1.8 MW gücünde 6 adet rüzgar<br />

türbini vardır. Her bir türbin 80 m kule yüksekliği ve 90 m kanat çapına sahiptir. Buradan<br />

yılda 35-40 milyon kWh elektrik enerjisi elde edilmesi planlanmaktadır. Şekil 6’da Karakurt<br />

rüzgar enerji santralından bir görünüm verilmektedir.<br />

43


Şekil 6. Karakurt rüzgar enerji santralı<br />

Sayalar Rüzgar Enerji Santralı<br />

Doğal Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yaklaşık 44 milyon Euro yatırımla Akhisar-<br />

Gelenbe mevkiinde, kurulan bu santral toplam 34,2 MW kurulu güce sahiptir. 0,9 MW<br />

gücünde 38 adet rüzgar türbini vardır. Haziran 2008 yılından bu yana ülkemiz için çevreci<br />

enerji üretimini sürdürmektedir. Yaklaşık 1 yıl süren bir sürecin ardından 2009'da Sayalar<br />

projesi dünyanın gönüllü pazarında "Gold Standard" (altın standart) karbon kredisi olarak<br />

tescil edilmiş ve Türkiye’de bu belgeyi alan ilk üç rüzgar tesisinden biri olmuştur. Sayalar<br />

RES yılda ortalama 82 milyon kWh elektrik üretmekte ve 40.000 kişinin yıllık elektrik<br />

ihtiyacını karşılamaktadır. Sayalar RES yılda toplam 85.000 ton CO 2 azaltımı<br />

gerçekleştirmektedir. Şekil 7’de Sayalar rüzgar türbinleri görülmektedir.<br />

Şekil 7. Sayalar rüzgar türbinleri<br />

Soma Rüzgar Enerji Santralı<br />

Soma Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulan Soma RES, 140,1 MW kurulu gücüyle<br />

ve 119 adet rüzgar türbini ile Türkiye’nin, ve Avrupa'nın karada inşa edilmiş en büyük rüzgar<br />

enerji santrallerinden biridir. İlk etabı Ekim 2010’da tamamlanan Soma Rüzgar Enerji<br />

Santrali’nde 88 adet türbin işletmeye alınarak, kurulu güç 79,2 MW'a ulaşmıştır. 2011 yılında<br />

ise geriye kalan 31 adet türbin işletmeye alınarak 140,1 MW güce ulaşılmıştır. Soma RES<br />

projesi, karbon sertifikasyonu tamamlandığında Avrupa’nın en büyük Gold Standart<br />

44


Sertifikalı elektrik santralinden biri olacaktır. Yıllık Üretim Miktarı, 405 milyon kWh ‘dir. Bu<br />

miktar enerji 2009 yılı tüketimi ile örneğin Edirne ilinin tamamının tüketimine karşılık<br />

gelmektedir. Soma RES yılda toplam 297.000 ton CO 2 azaltımı gerçekleştirecektir.<br />

Kuyucak RES<br />

Alize Enerji Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulan Kuyucak RES, 25,6 MW kurulu<br />

gücünde ve 0,8 MW türbin gücünde 32 adet türbinden oluşmaktadır. 2010 yılında işletmeye<br />

alınan Kuyucak RES, ortalama yıllık enerji üretim miktarı 87 milyon kWh değerlerindedir.<br />

Soma RES (Bilgin Enerji)<br />

Bilgin Rüzgar San. Enerji Üretimi A.Ş. tarafından kurulan Soma RES, Manisa ili sınırları<br />

içerisinde yer almaktadır ve iki ayrı kısımdan oluşmaktadır. Projenin Batı kısmı, Soma<br />

ilçesinin kuzeyinde 60 MW kurulu gücünde olup 24 adet rüzgar enerjisi türbini içermektedir.<br />

30 MW’lık Doğu kısmı ise Kırkağaç ilçesinin kuzeyinde yer alan 12 adet rüzgar enerjisi<br />

türbininden oluşmaktadır. Zorlu bir coğrafyaya kurulmuş olan Soma RES, Ağustos 2010’da<br />

işletmeye girmiştir. Soma RES, yılda ortalama 320 milyon kWh elektrik üretimi yapılmakta<br />

ve 190.000 ton karbon emisyonu azaltımı sağlamaktadır. Şekil 8’de Soma RES<br />

görülmektedir.<br />

Şekil 8. Soma RES (bilgin Enerji) santrali<br />

Akres<br />

Akhisar Rüzgar Enerjisi Elektrik Üretim San. Ltd. Şti. tarafından Akhisar Bekirler Köyü<br />

mevkiinde kurulan Akres toplam 45 MW kurulu gücünde ve 18 adet türbinden oluşmaktadır.<br />

Herbir türbinin gücü 2,5 MW değerindedir. Akres, yılda ortalama 165 milyon kWh elektrik<br />

üretimi yapacaktır.<br />

SONUÇLAR<br />

Ekolojik dengenin bozulduğu bugünkü şartlarda rüzgar enerjisinin önemi daha da artmaktadır.<br />

Bu açıdan rüzgar türbinlerinin elektrik enerjisi üretimindeki payı daha çok arttırılmalıdır.<br />

Bugüne kadar Kırkağaç-Manisa rüzgar potansiyelinin henüz %7’lik bir oranı değerlendirilmiş<br />

olup geriye kalan %93’lük oran için yeni fırsatların oluşturulması gerekir. Rüzgar enerji<br />

sistemlerinin daha yaygın kullanılması ve mevcut potansiyelin kullanıma geçirilmesi için<br />

benzer projelerin desteklenmesi gereklidir. Rüzgar enerjisinin tabana yayılarak, yerel<br />

yönetimler tarafından da sahiplenilmesi rüzgar enerjisinin geleceği açısından önemlidir.<br />

45


KAYNAKLAR<br />

[1] Kaygusuz, K, Wind energy status in renewable electrical energy production in Turkey,<br />

Renewable and Sustainable Energy Reviews, 2010,Vol.14, p. 2104-2112.<br />

[2] İ. Çolak, R. Bayındır, İ. Sefa, M. Demirtaş, “Design of a Hybrid Energy Power System<br />

Using Solar and Wind Energy”, 2nd International Conference on Technical and Physical<br />

Problems in Power Engineering, Tebriz-Iran,s. 776-778, 2004.<br />

[3] H. R. Sezer, “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Türkiye Elektrik Sistemine Teknik Ve<br />

Ekonomik Etkileri ve AB Uygulamaları, III. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu,<br />

Mersin, 19-21 Ekim 2005.<br />

[4] The World Wind Energy Association, 2011 Annual report, www.windea.org<br />

[5] Ata R. ,Çetin NS., Köksal S. “3 kw Gücünde Bir Rüzgar Santralı Kurulumu ve Enerji<br />

Eldesi”, Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. Cilt 23, No 1, 41-47, 2008.<br />

[6] Durak M, Şen Z. “Wind power potential in Turkey and Akhisar case study”, Renew<br />

Energy , 25:463–72, 2002.<br />

[7] Tolun S, Menteş S, Aslan Z, Yükselen, M.A., "The wind energy potential of Gökçeada<br />

in the northern Aegean Sea", Renewable Energy ,6(7): 679-685, 1995.<br />

[8] İncecik, S, Erdoğmuş, F., "An Investigation of the Wind Power Potential on the Western<br />

Coast of Anatolia", Renewable Energy, 6(7): 863-865, 1995.<br />

[9] Türksoy, F., "Investigation of Wind Power Potential at Bozcaada, Turkey", Renewable<br />

Energy , 6(8): 917-923, 1995.<br />

[10] R. Köse, M. A. Özgür, O. Erbaş, A. Tuğcu. “The analysis of wind data and wind energy<br />

potential in Kutahya Turkey” Renewable and Sustainable Energy Reviews, Vol. 8(3), p. 277-<br />

288, 2004.<br />

[11] Vardar, A., B. Eker, “Marmara Bölgesi Rüzgar Potansiyeli”, Enerji Aylık Haber ve<br />

Araştırma Dergisi , Issue:8 s.34-36, 2004.<br />

[12] Karslı VM, Geçit C. “An investigation on wind power potential of Nurdagi-Gaziantep,<br />

Turkey.” Renew Energy, 28(5):823–3, 2003.<br />

[13] Kavak Akpınar E, Akpınar S. „An Analysis of the Wind Energy Potential of Elazig,<br />

Turkey.” International Journal of Green Energy, Vol.1(2):193 – 207, 2004.<br />

[14] Gökçek Murat, Bayülken Ahmet and Bekdemir Şükrü, “Investigation of wind<br />

characteristics and wind energy potential in Kirklareli, Turkey,” Renewable Energy, vol. 32,<br />

pp. 1739-1752, January 2007.<br />

[15] Onat Nevzat and Ersoz Sedat, “Analysis of wind climate and wind energy potential of<br />

regions in Turkey,” Energy, vol. 36, pp. 148-156, 2011.<br />

[16] Şahin Beşir and Bilgili Mehmet, “Wind Characteristics and Energy Potential in belen-<br />

Hatay, Turkey,” International Journal of Green Energy, vol.6, pp. 157-172, 2009.<br />

[17] B.Yanıktepe, C. Özalp, Ö. Kaşka,T. Köroğlu, “An assessment of Wind Power Potential in<br />

Osmaniye, Turkey”, 6th International Advanced Technologies Symposium (IATS’11), 16-18<br />

May 2011, Elazığ, Turkey<br />

[18] Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu, Şubat 2012, www.tureb.com.tr<br />

[19] www.yegm.gov.tr<br />

46


KIRKAĞAÇ ÇAM MESİRESİ VE TARİHİ<br />

Kürşat Solak 1<br />

ÖZET<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi, sosyolojik ve tarihî yönden önem arz etmektedir.<br />

Hıdrelleze temellenen mazisi ile asırlar öncesine dayanır. Tarihî süreç içinde muhtelif<br />

aşamalardan geçmiştir. Mesire, resmî kurumlar eliyle meydana gelmiş değildir. Dünden<br />

bugüne bir halk hareketidir. Tarihî geçmişinin yanı sıra, Kırkağaç ve yöre halkının<br />

yoğun teveccühü dolayısıyla Anadolu’daki benzerlerinden ayrılır.<br />

Anahtar Kelimeler : Manisa, Kırkağaç, Hıdrellez, Mesire, Festival<br />

Giriş<br />

‘Genel tarihten yanı başımızdaki yerel tarihe’ anlayışı, başta batı bilim dünyası<br />

olmak üzere ülkemizde de son yıllarda rağbet görmeye başlamıştır. Günümüz tarih<br />

yazıcılığı, tarihin daha iyi anlaşılması için, genel anlayışla beraber yerelin ön plana<br />

çıkarılması ve sıradan insan davranışının önemsenmesi eğilimindedir. Bu eğilim,<br />

belgeli tarih anlayışının yerine kaim olamaz. Bununla beraber tarihin genel ve yerel<br />

olarak ortaya konulması amacıyla, her insanın hayat hikâyesinin ve bilgilerinin tarihin<br />

önemli bir parçası olduğunu kabul eder. Bu münasebetle sözlü tarih, bildirimizde<br />

kullandığımız ana yöntem olacaktır. Gerçekten bu yöntem, yazılı kaynakların yetersiz<br />

veya taraflı olduğu durumlarda olay ve olguların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır<br />

(Metin, 2002; 288). Üzerinde durduğumuz Kırkağaç Çam Mesiresi konusu da, yazılı<br />

kaynak yetersizliği dolayısıyla bu meyandadır.<br />

Bir asrı aşkın tarihî mazisi ile Kırkağaç Çam Mesiresi, sosyolojik ve tarihî<br />

yönden önem arz etmektedir. Günümüz Türkiyesinin hemen her yöresinde, festival ya<br />

da başka adlarla bahar etkinlikleri yapılmakla beraber Kırkağaç Çam Mesiresi<br />

diğerlerinde bulunmayan bazı niteliklere sahiptir.<br />

Maziye dönük olmak üzere Çam Seyrangâhı - Sehrası - Mesiresi isimleri ile<br />

anılan bu faaliyet, esasen bir bahar etkinliğidir. Her mayıs ayının ilk yarısı, hassaten<br />

hafta sonları olarak gerçekleştirilen çam mesiresi, Kırkağaç halkının ifadesi ile, ‘kış<br />

mevsimi sonrası, baharın başında, ziraî işler başlamadan hemen önce yaşanan bir<br />

etkinliktir.’ Bu etkinlik, merhum Besim Alpaslan’ın kitabında yazdığına ve 1931<br />

doğumlu Hasan Hüseyin Özerdem’in ifadesine göre bir bahar eğlencesi olup laleler<br />

açtığı zaman gerçekleşmektedir (Alparslan, 2001: 44). 2<br />

1<br />

Yard. Doç. Dr., Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi,<br />

kursat.solak@hotmail.com<br />

2 Hasan Hüseyin Özerdem, 1980 öncesi CHP Kırkağaç İlçe Başkanlığı görevinde bulunmuştur.<br />

47


Çam Mesiresinin yapıldığı ‘çamlık’ alan Kırkağaç – Öveçli köyü arazisinde,<br />

Kırkağaç – Soma yolu üzerinde oldukça geniş bir alanı kapsar. Öveçli köylülerinin<br />

ifadesine göre, çamlığın günümüze kadar bu denli gür ve korunmuş bir biçimde<br />

ulaşabilmesinin sebebi, köyde, çamlıktan bir kuru dal, kobak (koza) ya da pürçek dahi<br />

alınmasının, o kişi ve haneye uğursuzluk getireceğine inanılmasıdır. Daha çok<br />

Sarıkız’la bağlantılı olarak dile getirilen bu inanışı, çamlığın bir vakıf arazi olduğu<br />

yönündeki rivayet destekler. Öveçli halkı, büyüklerinin Çam’dan geçtikten sonra<br />

ayakkabılarına bulaşan tozu toprağı bile tekrar Çam’a silkelediklerini nakletmektedirler.<br />

Ayrıca onlar, zeytin ve kömür kıtlığı da olsa Çam’dan bir kuru dal almaktan imtina<br />

ettiklerini iftiharla ifade etmektedirler.<br />

Yaşları iki asra kadar çıkabilen kızılçamların yer aldığı söz konusu koruluk,<br />

temiz ve serin havası ile söz konusu etkinlik için elverişli bir ortamdır. Nitekim kış<br />

mevsiminin kasvetli ve sıkıcı etkisinden çıkarak yenibaharı hissetmek isteyen insanlar,<br />

şehre olan yakınlığı ile bu iş için yörede en uygun mekân olan çamlığı seçmektedirler.<br />

Kuşkusuz Çam Mesiresinin en ilgi çekici, şahsımızın nazarı ile etkileyici özelliği ise,<br />

takvimin söz konusu günlerinde binlerce çadırın çamlıkta kurulmasıdır. Bilhassa Çam<br />

Mesiresinin son iki gününde, yeni bir çadır kurmaya yer bulamayacak yoğunlukta<br />

yaşanan bu hal, Türkiye’de eşi olmayan bir büyük sosyo-kültürel etkinliğin<br />

yaşanmasıdır. Nitekim bu yönüyle Kırkağaç Çam’ı bir sempozyum konusu olmayı<br />

ziyadesi ile hak etmektedir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresinin son iki gününde gerçekleşen mevzu bahis<br />

çadırlaşma, merkezi ve köyleri ile bütün Kırkağaç’ı, Soma’yı ve hatta Kırkağaç’a çok<br />

yeni gelen vatandaşları da içine alarak o etkileyici yönünü gerçekleştirmektedir. Bu<br />

çadırlaşma ile ilgili olarak görüştüğümüz vatandaşlar, 1970’li yıllardan önce,<br />

günümüzde görülen sınaî çadır tiplerinin olmadığını, çamlıkta birbirine yakın 4-5 ağaç<br />

arasına ip çekilmesi ve üzerine yaygı – örtü atılarak üstü açık, çevresi kapalı bir alanın<br />

oluşturulduğunu ifade etmektedirler. 3 Çam’da yer tutmak o kadar önemli ve zor bir işti<br />

ki, çama önceden gidenlere (erkenciler) komşuları tarafından, ‘Bize de yer belleyiverin’<br />

isteğinde bulunulurdu (Alparslan, 1996: 44). Bunun yanı sıra Kırkağaç halkı arasında<br />

1950’den öncesi için anlatılan, kadının biri evde tutturmuş illa çam diye. Adam da para<br />

yok. Çam demek, masr 4 af demek. Bakmış olmayacak adam evdeki kazanı satmış. Çam<br />

bitmiş eve dönülmüş. Kadın çamaşır kaynatacak ama bakıyor ortada kazan yok. Bunun<br />

üzerine adam, ‘Sattı kazanı, oynattı kızanı’ diye söylenmiş anekdotu, kadını ve kızanı ile<br />

Çam’ın toplumdaki yerini ortaya koymaktadır. Yine bu meyanda, 1936 Öveçli doğumlu<br />

Erdoğan Aytan, para bulamazlarmış, evin kiremidini satarlar Çam’da harcarlarmış<br />

bilgisini vermiştir. Hasan Hüseyin Özerdem, benim gençlik zamanımda kız isteyen<br />

oğlan evinin Çam’a gidip gitmediğine bakılırdı. Şart koşulurdu demektedir. Bu anlayış<br />

yöre halkı tarafından da duyulmuştur. Nitekim Soma’da 1937-1943 yılları arasında<br />

öğretmenlik yapan Bünyamin Avni Altınel, Soma ve Tarhala (Darkale) ile ilgili olarak<br />

kaleme aldığı basılmamış anılarında ve notlarında, Kırkağaç’ta karısını çam bayramına<br />

götürmeyen erkek, erkek değildir. Kırkağaçlılar nikâh şartları içinde karısını her yıl<br />

3 Kırkağaç’ta berberlik zanaatı ile uğraşan 1973 doğumlu Ömer Bilir, söz konusu yaygıların daha ziyade<br />

zeytincilikte kullanılan yaygılar olduğunu ifade etmektedir.<br />

4 Bu notları tarafıma tahsis eden Soma Belediyesi eski başkanlarından Sayın İsmail Ergün’e teşekkür<br />

ederim.<br />

48


çama götüreceğini, nikâh sırasında taahhüt mecburiyetindedirler ifadelerine yer<br />

vermektedir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresine, Rumların ve yöre halkının katılması ile ilgili olarak,<br />

yaptığımız telefon görüşmesinde Selçuk Satı, Kırkağaç Rumlarının ve İzmir’e kadar<br />

yöre halkının Çam’a geldiği bilgisini merhum babasından aktararak bize söylemiştir.<br />

1946 Kırkağaç doğumlu Azmi Cusuntaş da, büyüklerinden aktararak Rumlar<br />

zamanında bile Çam vardı bilgisini vermektedir. Bu durum, Çam etkinliğinin 1923-<br />

1924 öncesindeki varlığını göstermektedir. 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa<br />

Melam, Soma’dan gelenlerin Çam’ın kuzey kesimine çadır kurduklarını belirtmektedir.<br />

Melam ayrıca, köylerden de gelenler olduğunu, özellikle Gelenbe’nin araba kaldırdığını<br />

ifade etmiştir.<br />

Günümüz Kırkağaç Mesiresinde, bir geceden on ya da nadiren daha fazla güne<br />

kadar gecelenmesi, mesireyi bir hafta sonu pikniği olmaktan çıkarır. Dünden bugüne<br />

Kırkağaçlıların, sanki bir emir almışçasına çamlıkta toplanmaları, değişik paylaşımlarda<br />

bulunmaları, bunu her sene tekrarlamaları, bu süreçte herhangi bir kamu kurumunun<br />

müdahil olmaması, Kırkağaç Çam Mesiresinin sıra dışı sosyolojik yönlerinin başında<br />

gelir. Günümüzde Anadolu’nun hemen her yöresinde, mahallî kamu kurumlarının<br />

yoğun çabaları ile görülmeye başlanan, çok başarılı olmamakla beraber bir toplumsal<br />

heyecan ve paylaşım gerçekleştirmeye çalışılan panayır ve festivallerle kıyaslandığında,<br />

dünden bugüne aynı heyecanla devam eden bir halk hareketi olan Kırkağaç Çam<br />

Mesiresi’nin sosyal ve tarihî önemi apaçık ortaya çıkar.<br />

Tarih<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi etkinliğinin ne zaman ve nasıl - ne sebeple başladığına<br />

dair elimizde kesin bir bilgi yoktur. Bu konudaki bilgilerimiz şifahî kültüre (sözlü tarih)<br />

dayanır. Bu meyanda görüştüğümüz vatandaşlarımızdan, 1927 doğumlu Çiftlik köylü<br />

Mehmet Dürmüş, her memleketin bir hayrı olur. Çama yağmur duasına giderlermiş.<br />

1950’den sonra mesire haline geldi. Yağmur duasına Abid Dede’ye de 5 giderlermiş<br />

bilgisini verir.<br />

Mehmet Dürmüş’ün verdiği bu bilgiler üzerinde pek çok Kırkağaçlı hemfikirdir.<br />

Bu anlatıma, çamdaki Sarıkız yatırına yapılan ziyaretler de sık sık eklenmektedir. Yöre<br />

6<br />

insanı tarafından hürmetle anılan ve zaman zaman kabrinden nur çıktığına inanılan<br />

Sarıkız, kurak günlerde insanların yağmur duasına vesile olarak kullandığı figürlerden<br />

biri olmuştur. Yine bu anlatım, 1940’lı yıllara kadar çama gidenlerin yağmur duasının<br />

ardından birbirlerine lokma, gözleme tarzında hayırlar dağıttıklarına dair ifadelerle<br />

devam etmektedir. Bu durumda, Kırkağaç Çam Mesiresinin kökeninde dinî-kültürel<br />

öğelerin yer aldığı görülmektedir.<br />

İlerleyen yaşına (81) rağmen net anlatımı olan Hasan Hüseyin Özerdem, gerek<br />

kendi anılarından gerekse dede, nene ve ebeveyninden yaptığı nakiller ile Çam<br />

5 Kırkağaç’ın güneyindeki bir yaylada yer alan yatır.<br />

6 Kırkağaç Öveçli köyünden 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, halasının Sarıkız’ı gördüğünü, mezardan nur<br />

çıkarken gören pek çok kişi olduğunu aktarır.<br />

49


Mesiresinin mazisi üzerine farklı katkılarda bulunmuştur. Özerdem, kendisinin edindiği<br />

bilgiye göre çamda, Mevlevîler, Rufaîiler ve Uşşakîler gibi değişik tarikatların, gönüllü<br />

kimselerden topladıkları gelirlerle mevlit, mersiye ve naat okuttuklarını, lokma ve<br />

gözleme gibi hayır dağıttıklarını, bunların çarşı esnafı tarafından himaye edildiğini ifade<br />

etmektedir. Bunun yanı sıra herkesin birbirine ikramda bulunduğunu anlatmaktadır.<br />

Dikkate değerdir ki Özerdem’in bu ifadeleri, çam mesiresinin kökenine dair yukarıda<br />

belirtilen dinî-kültürel öğelerle örtüşmektedir. Bu anlatımlardan anlaşıldığı kadarıyla<br />

Kırkağaç Çam Mesiresinin mazisinde, sivil toplumun öncülüğünde gerek Sarıkız’ı yâd<br />

etmek gerek yağmur duası için hayırlarla bir araya gelmek gerekse baharı karşılamak<br />

arzusu ve aksiyonu bulunmaktadır. Kırkağaç’taki dinî oluşumlarla ilgili bilgi veren<br />

önemli bir kaynak merhum Rahmi Eken’dir. 1942-1950 yılları arasında Kırkağaç<br />

Belediye Başkanlığı yapan Zühtü Eken’in kardeşi olan Rahmi Eken, Kırkağaç tarihi<br />

üzerine 1966 yılında kaleme aldığı yayımlanmamış notlarında ve hatıratında<br />

Kırkağaç’ta faal olan bazı dinî grupları şöyle anlatmaktadır;<br />

Kırkağaç’ta bu ilim müesselerinden (medreseler) başka Şıh (Şeyh) Talip İrşadî<br />

tarafından 1860’ta Uşşakî tarikatı, Hacı Abdullah Efendi tarafından Rufaî tarikatı,<br />

1854’te Ahmet Feyzi Efendi tarafından kurulup Buharalı Şıh Emin Efendi, Şıh Ataullah<br />

Efendi, Şıh Takımcı Mustafa Efendinin devam ettirdiği Kadirî tarikatı, Şıh Hacı<br />

Süleyman Efendinin kurduğu ve Karakaş Hocanın devam ettirdiği Nakşibendî tarikati<br />

ve zaviyeleri olmak üzere dört tarikat ve bir de münferit çalışan Bektaşî Küpeli İbrahim<br />

Dedenin Bektaşî tarikatı vardı.<br />

Rahmi Eken’in bu ifadeleri ile Özerdem’in, mesirenin tertiplenmesinde dinî<br />

oluşumları merkeze koyan ifadeleri örtüşmektedir. Bunun yanı sıra bu anlatımlar,<br />

Kırkağaç’ın tarihten bildiğimiz ‘medreseler şehri’ olma özelliği ile uyuşmaktadır. 7<br />

Nitekim 1896 yılında Kırkağaç’a gelip yirmi yedi ay görev yaptıktan sonra ayrılan<br />

Tireli hâkim Hüseyin Kâmil bey hatıralarında, şehirde pek çok medrese ve bu<br />

medreselerin öğrencilerinin varlığından bahsetmektedir (Artur, 1994: 40). Yine<br />

günümüz halk hafızasında, şehirde pek çok medrese bulunduğu, şehrin bir ilim irfan<br />

kenti olduğu ve bu konuda Anadolu’da Konya ile rekabet ettiği hatırlanmaktadır.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresinin, Türklerde her 6 Mayıs günü kutlanan Hıdrellez ile<br />

bir ilişkisinin olması kuvvetle muhtemeldir. Bununla beraber konumuzla ilgili olarak<br />

görüştüğümüz Kırkağaçlıların çoğunun bu ilişkiyi doğrular nitelikte bir ifadesi yoktur.<br />

Hıdrellez’in yörede pek bilinmediğini söyleyen vatandaşlar, yine büyüklerinden<br />

kendilerine böyle bir hafıza kalmadığını da belirtmektedirler. Bu mevzudaki şifahî<br />

kültürün Hıdrellez’i anmamasına rağmen her iki etkinlik arasında görülen bazı<br />

benzerlikler, Kırkağaç Çam Mesiresinin tarihî kökeninin Hıdrellez olabileceğini akla<br />

getirmektedir. Nitekim Türklerde görülen Hıdrellez kutlamalarının, genel olarak<br />

yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın (Sarıkız) yanında<br />

yapılması (Artun, 2), her iki etkinliğin hemen hemen aynı zamana denk gelen günlerde<br />

gerçekleşmesi, içeriklerinin baharı karşılama temalı olması gibi ortak özellikler,<br />

7 1313 (1897) yılında Kırkağaç’ta 26 medrese ve 6 dergâh olduğu Ali Cevad tarafından yazılmaktadır.<br />

Bkz., Ali Cevad, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314. Yine Selçuk Satı –<br />

Ümit Evran, Kırkağaç üzerine kaleme aldıkları kitapta, Osmanlı müelliflerinden birisi olan Mehmet<br />

Rıfat’a dayanarak Kırkağaç’ın makarr-ı ulemâ (âlimler başkenti) olduğunu kaydetmektedirler. Bkz., Ümit<br />

Evran – M. Selçuk Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, İzmir, 2000, s. 1.<br />

50


Kırkağaç Çam Mesiresinin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ancak<br />

muhtemelen, Çam Mesiresine ait yazımızda dile getirilen dinî uygulamaların halk<br />

tarafından revaç bulması ve baskın çıkması, akan zaman içinde Hıdrellez mefhumunun<br />

halk hafızasından silinmesine sebep olmuş olabilir. Bu sürecin yaşanmasında yine,<br />

mazide Çam Mesiresinin tertip edilmesinde rolü anlatılan dinî oluşumların, daha İslamî<br />

unsurları öne çıkarması ile gayriislamî öğeleri tasfiye etmesinin etken olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Umum halk hafızasında Çam ile Hıdrellez ilişkisinin silinmiş olmasına<br />

rağmen, gerek Rahmi Eken’in notlarında gerekse Kırkağaç tarih ve kültürüne büyük<br />

hizmetleri geçmiş olan Selçuk Satı ve Ümit Evran beylerin kaleme almış oldukları<br />

eserde, sırasıyla, bilhassa her sene Hıdrellez günlerinde ve Cuma tatillerinde 8 kadınlar<br />

ayrı erkekler ayrı olmak üzere iki hafta, iki defa çamlık mesiresi yapılır anlatımı ile<br />

Hıdrellez günlerinde eğlenceler yine çamlıkta yapılırdı anlatımı (Evran-Satı, 2000: 90),<br />

Kırkağaç Çam Mesiresinin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca Besim<br />

Alparslan’ın eserinde geçen, çama gelen aileler, bütçelerinin elverdiği her türlü<br />

yiyeceği yanlarında getirirlerdi. Yumurta dövüştürmek için soğan kabuğu ile<br />

renklendirilmiş kaynamış yumurta getirmek adeti vardı. .. Nişanlı kızlara oğlan evi<br />

tarafından çamda giymek için elbise, kumaş, ayakkabı gönderilmesi âdetine uyulurdu.<br />

Genç kızlar, etrafı örülü oturma yerlerinde günde 3-4 kez yeni elbise giyerek<br />

arkadaşlarıyla birlikte gezerlerdi. Bu elbise değiştirmeler beğeniye sunulma anlamı<br />

taşırdı ifadeleri, birer Hıdrellez geleneği olan yumurta dövüşü, 9 nişanlı hediyeleşmesi,<br />

kısmet açılması, 10 yiyeceklerin bollaşması gibi uygulama ve inanışlarla benzeyiş<br />

göstermektedir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi ile ilgili olarak, 1930 yılı öncesine dair olmak üzere<br />

ittifakla verilen bilgilerden biri de, kadınlar ayrı erkekler ayrı olmak üzere şeklindedir.<br />

Türk kültüründe Hıdrellezin anlatıldığı bir makalede geçen şu ifadeler ise sanki<br />

Kırkağaç Çam Mesiresini betimlemektedir; erkekler, kadınların, kızların yaptığı<br />

eğlencelere katılmazlar. Ayrı yerde otururlar. Hıdrellez günü genç, yaşlı mutlaka<br />

salıncakta sallanır. Bundan amaç günahlardan arınmadır (Artun, 3). Bu ifadelerde,<br />

hem dinî hem örfî gerekliliğin sonucu olarak sadece hemcinslerin bir arada eğlendiği<br />

bilgisinin yanı sıra, salıncak motifi de, mahiyeti değişmekle beraber Hıdrelleze dair bir<br />

uygulamanın Kırkağaç Çam Mesiresindeki bakiyesi olarak görülmektedir. Zira Besim<br />

Alparslan da geçen, aile grupları yakınlarındaki çamların dallarına salıncaklar<br />

kurarlardı ifadesi, her iki etkinlik arasındaki salıncak ortak paydasını, daha genel<br />

manada Türklerin rahat zamanlarında, kırsalda buldukları ağaçlara hemen salıncaklar<br />

kurmasını açıklayan tarihî – örfî bilgiler olmaktadır. Yine Satı ve Evran’ın, çocuğu<br />

olmayan çiftler çamda çadır kurup gecelerler. Çünkü Sarıkız'ın himmetiyle çocukları<br />

olacağına inanırlar. Keza çocuğu olmayan hanımların Sarıkız'ın mezar toprağını<br />

eşeleyip buldukları bir küçük hayvanı yine aynı amaçla yedikleri bilinir. Sarıkız'la ilgili<br />

bu inançların kökeninde Türklerin Orta Asya'daki yaşam ve inançlarının izlerini bulmak<br />

8 Rahmi Eken’in Cuma tatilinden söz etmesi, 1935 yılı öncesinden bahsettiğini gösterir. Rahmi Eken’in<br />

notlarını, tarafımıza temin eden Azmi Cusuntaş’a teşekkür ederiz.<br />

9 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa Melam, 1960’ta Gelenbe’den Kırkağaç’a geldiğini ve<br />

Hıdrelleze denk gelirse Çam’da yumurta boyadıklarını ifade etmektedir. Bu ifadedeki denk geliş, resmî<br />

kurumların Çam için belirledikleri tarihle ilgilidir.<br />

10 Bu konuda Evran –Satı, Nitekim birçok ailenin temeline ilk harç Çam’da konulmuştur bilgisini verirler.<br />

Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s. 189.<br />

51


mümkündür 11 şeklindeki anlatımlarında geçen Çam’a özgü inanç yapısı, Türklerdeki<br />

Hıdrellez inanışları arasında da yer almaktadır.<br />

Bu durumda, günümüzde yaşanmakta olan Çam Mesiresinin kökeninin esasen<br />

Hıdrellez olduğunu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinî oluşumların hayır ve dua<br />

tertibi gibi organizasyon konularında devreye girmesi ile mahiyet değiştirdiğini<br />

söyleyebiliriz.<br />

Çam Mesiresi ile ilgili olarak halk arasında öne sürülen, dört-beş asırlık<br />

şeklindeki sözler rivayet olmaktan öteye gitmez. Bununla beraber hemen her Türk<br />

köyünün bir kenarında Hıdrellez kutlandığını hesap edersek, bu iddianın mantıken<br />

gerçek olabileceğini düşünebiliriz. Ne var ki bu konuyla ilgili itimat edebildiğimiz<br />

şifahî kültür, bizi ancak 19. yüzyılın sonlarına kadar götürebilmektedir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresinin akan süreç içinde mahiyet değiştirdiğini ifade<br />

etmiştik. Söz konusu mesirenin 1930’larla 12 birlikte yeni bir formata inkılâp ettiğini<br />

görüyoruz. Bu format inkılâbının sebebini belirtmeden önce, Çam Mesiresine yönelik<br />

mezkûr yıllardan öncesi için ittifakla zikredilen ve sosyal doku ile alakalı olan bazı<br />

mühim özelliklere dair alıntılar yapacağız;<br />

İlk olarak, önceki satırlarda da başvurduğumuz 1931 Kırkağaç doğumlu Hasan<br />

Hüseyin Özerdem’in, Anne babamdan dinleyip hatırladığıma göre Çam, iki gün<br />

olurmuş. Bir gün erkekler bir gün kadınlar olurmuş. Lokma ve gözleme hayırlarının<br />

yapıldığını anlattıklarını da hatırlıyorum. 1940’larda kızlar ve erkekler süslenip Çam’a<br />

gidince, anne babalar toplu olarak, ‘Çam böyle değildi’ şeklinde söylenmişlerdi. Daha<br />

sonra Öveçli’den gelip güneye giden yol hattında, Çam’ın üst tarafı erkeklerin alt tarafı<br />

kadınların kullanımına tahsis edilmiş. Benim delikanlılık zamanımda, mutaassıp aileler<br />

Çam karışık olduğu için gitmezlerdi. Çamlar arasına ip gerilirdi. Yaygı atılırdı.<br />

Kadınlar orada otururlardı. Sonradan önünde oturmaya başladılar. Kimi mutaassıp<br />

aileler Çam’ın en altını ve yolun altını kullanırlardı ifadeleri ile merhum Rahmi<br />

Eken’in, erkeklere ait günlerde kadınların, kadınlara ait günlerde de erkeklerin<br />

Çamlık’a girmesi zabıtaca yasaklanırdı tarzındaki anlatımı, 1930’lu yıllarla beraber<br />

Kırkağaç sosyal dokusunun, Çam örneğinde görüldüğü üzere değiştiğini ortaya<br />

koymaktadır. Bu değişimde kuşkusuz, Cumhuriyet dönemiyle birlikte medreselerin,<br />

tekke ve zaviyelerin kapatılması, bu süreçte tarikat tarzı dinî oluşumların sosyal<br />

hayattan tasfiye edilmesi, dönemin fikriyatı gereği daha modern hayat tarzının ikame<br />

edilmesi çalışmaları önemli etken olmuştur. Böylece Kırkağaç Çam’ı ikinci büyük<br />

değişimini yaşamıştır. Bundan sonraki süreçte, sivil toplumun boşalttığı alanı, belediye<br />

başta olmak üzere resmî kurumlar dolduracaktır. Nitekim merhum Rahmi Eken,<br />

13<br />

Çamlık’ın Soma’dan Kırkağaç Belediye’sine geçmesinden sonra, zaman içinde orman<br />

içinde yollar açıldığını, su ve elektrik şebekesi tesis edildiğini, havuzlar ve gazinolar<br />

yaptırılarak halkın istifade edebileceği bir hale getirildiğini aktarmaktadır. Bu bilgileri<br />

doğrular nitelikte, 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, çocukluk günlerinden hatırladığı<br />

kadarıyla Çam’a gelen insan çok azdı. Günübirlik gelinirdi. Kalınacak yerin etrafı<br />

çevrilirdi. Çadırlar yoktu. Herhangi bir faaliyet yoktu. Yalnız 5-10 tane bisikletin kiraya<br />

11 Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s. 45. Evran ve Satı, Orta Asya’daki yaşam ve<br />

inançlarının izleri derken, esasen Hıdrellez’e atıfta bulunmaktadırlar.<br />

12 Evran –Satı da, 1930’larla değişimin başladığını yazarlar. Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze<br />

Kırkağaç, s. 44.<br />

13 1999-2009 yılları arasında İl Genel Meclisi Üyeliği yapmış olan Öveçli köylü Ahmet Ok, Çamlığın<br />

1942 yılında Kırkağaç’a geçtiğini ifade etmiştir.<br />

52


verildiğini anımsıyorum. Hayır yapıldığını hatırlamıyorum. Sadece piknik şeklinde<br />

yeme içme yapılırdı. Su ve tuvalet hizmeti bulunmuyordu. 14 Resmiyetten uzaktı. Bir nevi<br />

toplu piknik mevsimiydi. 1940’lı yılların sonlarına doğru Çam hareketlenmeye başladı.<br />

İtfaiye su getirirdi. Babaeskili Dünya Şampiyonu pehlivanın da katıldığı pehlivan<br />

güreşleri gerçekleştirildi. Özerdem de yaklaşık aynı yıllar için, Yağlı güreş yapıldı.<br />

İlkokuldayken Gönenli Kara Hüseyin geldi. Tekirdağlı Hüseyin ile güreşti. Senelerce<br />

devam etti. Cemiyetlere gelir sağlıyordu. Jandarmadan yardım alınıyordu. Bilet<br />

kesiliyordu bilgilerini aktarır. Bu bilgi aynı zamanda, Çam’ın şenlendirilmesinde sivil<br />

toplum ve kamu kurumlarının işbirliğine bir misal teşkil etmektedir.<br />

Çam’a katılımı arttırmak amacıyla, 1940’lı yıllarda ve sonrasında İzmir<br />

Basmane İstasyonundan özel bir tren (Avizo) kaldırıldığını, bu trenin Çam’a özel olmak<br />

üzere Çam hizasında oluşturulan geçici bir istasyonda durduğunu görüşme yaptığımız<br />

vatandaşlar belirtmişlerdir. Bu trenin yolcularının bando ve oyunlar eşliğinde resmî<br />

zevat tarafından karşılandığını aktaran vatandaşlar, belediyenin gelen misafirleri Çam’a<br />

nakletmek için araziye bir yol açtığını, bu yolun da hâlâ İzmir Yolu olarak bilindiğini<br />

15<br />

söylemişlerdir.<br />

1950’den sonra Çam’da, tiyatro denilen büyük çadırlar görülmeye başlanmıştır.<br />

1940 doğumlu olan İlyaslarlı İzzeddin Akhisar, gençliğimde Çam sarhoş yatağıydı.<br />

Çadır içlerinde köçekler oynatırlardı. İki tane olan o büyük çadırlara tiyatro denirdi.<br />

Onlar panayır panayır gezen pavyonculardı. Kasnak atılırdı, sigara alınırdı. Bul kupayı<br />

al parayı oynatırlardı. Bu yüzden aileler gitmezlerdi ifadeleri, Çam’ın 1950’lerle<br />

beraber başlayan ve uzun yıllar devam eden yeni yüzüne işaret etmektedir. Aynı şekilde<br />

Özerdem de, gençliğinde tiyatroların serbest olduğunu, son 15-20 yıl içinde kalktığını<br />

ifade etmektedir. Bu tiyatrolarla ilgili olarak Erdoğan Aytan, Çam’da tiyatro vardı.<br />

Çam’da içki yasaklandı. Davullar zurnalar rezillik olurdu. Bu yönden iyi oldu<br />

demektedir. Çam’ın büründüğü bu yeni yüz, 16 bazı ailelerin Çam’dan uzaklaşmasına<br />

sebep olmuştur. Gerçekten bugün hâlâ, mazisinde görülen söz konusu uygulamalar<br />

dolayısıyla, Kırkağaç’ın belli bir kesiminde Çam’a karşı olan soğuk tavır devam<br />

etmektedir. Bu durumu, Kırkağaç Yurt Sesi Gazetesi sahibi Erdem Altaşlı, halk<br />

arasında söylenen, Hacı oldu, Çam’a gitmez sözü ile gayet açık bir şekilde<br />

aktarmaktadır. Bunun yanı sıra bir tekerleme olarak nakledilen, Çam yolları çamur<br />

oldu, Gözlemeler hamur oldu, Koca karılar gâvur oldu (Evran-Satı, 2000: 45) söyleyişi<br />

dikkate değerdir. Evran ve Satı, bu maninin hemen her dönem Çam’da yağan<br />

yağmurlardan sonra söylendiğini belirtir. Bu yağmurlarla ilgili olarak pek çok<br />

Kırkağaçlı tarafından sık sık dile getirilen, pislikleri yıkamak için illa sağanak yağmur<br />

14 Rahmi Eken, 1950’lerde Çam’daki su sıkıntısının giderildiğini belirtir. Özerdem, Belediye Başkanı<br />

Nazım Paksoy döneminde (1950-1954), Çam’ın dışına Keçili derenin kenarlarına 3-4 tane tuvalet<br />

yaptırıldığı bilgisini verir.<br />

15 Özerdem, İzmir trenini Belediye Başkanı Celal İçöz’ün (1923-1938) başlattığını söylemektedir. İzmir<br />

treninden, Evran-Satı ve Besim Alparslan da eserlerinde bahsetmektedirler.<br />

16 Çiftlik Köylü Mehmet Dürmüş, çocukluğumda çama hiç gitmedim. Bir kere oraya süt götürmeye<br />

gittim. Kırkağaç halkı öküz arabasını, beygir arabasını koşar, çoluk çocuk çama giderlerdi. Orada<br />

gözleme vs. yapıp birbirlerine ikram ederlerdi. Günübirlikti. 1950’den sonra çadırlar kuruldu, pislikler<br />

başladı ifadelerini kullanmaktadır.<br />

53


yağardı. Hatta sadece Çam alanına yağardı. Çam hemen dağılırdı sözleri Çam’ın bir<br />

dönemine olan tepkiyi göstermektedir. 17<br />

Çam’da ağaçlar arasına ip gererek etrafını örtülerle kapatma uygulaması,<br />

muhtemelen kadın - erkek şeklindeki uygulamanın kaldırılmasından sonra, ailelerin<br />

geliştirdiği sütre amaçlı bir pratikti. 18 Bu pratik, derli toplu çadırların tercih edilmeye<br />

başlanmasıyla azalsa da günümüzde kullanılmaya devam etmektedir. Bu konuda<br />

sıhhiyeci Mustafa Melam, eskiden çadır kurmazlardı. Ben şeker çuvalından çadır<br />

yaptım. Benden görerek çoğaldı. ‘Sıhhiyeci çadır yapmış’ lafı türedi. Sonra ben daha iyi<br />

çadır yaptım. Hanımla 10-15 gün kalırdık. ‘Sıhhiyeci yine çadırını kurdu’ derlerdi.<br />

Hazır çadırlar hevesi arttırdı. Bu ifadelerinde Mustafa Melam, Çam’da çadır âdetini<br />

kendisinin başlattığını iddia etmektedir. Bu iddiayı sorduğumuz Hasan Hüseyin<br />

Özerdem ve Erdoğan Aytan, tam olarak bilmemekle beraber doğru olabileceğini ifade<br />

etmişlerdir. Kırkağaç Çam Mesiresinde, sınaî çadırlaşmanın başlaması ise Özerdem’in<br />

zikrine göre, 1964-65’te kurulan İzcilik Binası’nın halka çadır kiralamaya başlaması,<br />

askeriyenin çadır temin etmesi ve subay ailelerine Çam’ın üst kısmında çadırlar<br />

kurulması ile gerçekleşmiştir. Bundan sonra 1970’i takip eden yıllardan bugüne kadar<br />

artarak devam etmiş ve bugünkü manzarasına ulaşmıştır.<br />

Tarihî her konuda olduğu gibi Kırkağaç Çam Mesiresinin tarihlendirilmesinde<br />

de yazılı ve görsel kaynaklar esas öneme sahiptir. Bununla beraber elimizde bu yönden<br />

yeterli belge bulunmamaktadır. Kırkağaç’ta çıkan ilk gazete olan ‘Kalender’ (1908) ve<br />

sonrasında çıkan ‘Feryad’ gazetelerine (Evran-Satı, 2000: 29), Millî Kütüphaneler,<br />

Beyazıt Kütüphanesi ve Millet Kütüphanesi gibi Osmanlı Alfabesi ile çıkan gazete<br />

koleksiyonlarına sahip olan kütüphanelerde tesadüf edilememiştir. Bu gazetelerin bir<br />

nüshasına dahi ulaşmak, Kırkağaç tarih ve kültürü için büyük hizmet olacaktır. Özel<br />

koleksiyonlarda yahut şahsımızın ulaşamadığı kütüphanelerde olması muhtemeldir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresine dair bilgi bulabileceğimiz eserlerden biri de,<br />

yukarıdaki satırlarda bahsedilen Tireli Hüseyin Kâmil beyin hatıralarıdır. 1896’da<br />

Kırkağaç’a gelen ve yirmi yedi ay Kırkağaç’ta görev yapan Hâkim H. Kâmil bey,<br />

hatıralarında Kırkağaç günlerinden de bahsetmiştir. Söz konusu bahislerde,<br />

Kırkağaç’tan Sultan Abdülhamit’in sarayına haftada iki sandık kavun gittiği, Kırkağaç<br />

ovasında üzüm, tütün ve zeytin yetiştirildiği, konak ve köşklerin olduğu şeklinde ayrıntı<br />

sayılabilecek bilgileri veren H. Kâmil bey Çam’dan ise hiç bahsetmemektedir. Onun bu<br />

bahsetmeyişi, o zaman için bir Çam Mesiresinin olmadığı anlamına gelmez. Bununla<br />

beraber söz konusu etkinliğin, Kırkağaç sosyal hayatında günümüzdeki kadar etkin<br />

olmadığı manasına gelebilir. Nitekim Çam’ın, yazımızda takdim etmeye çalıştığımız o<br />

günlerdeki (1896–1897) yapısı göz önüne alındığında, Anadolu’nun başka beldelerinde<br />

de tesadüf edilebilecek niteliğinden ötürü, dışarıdan gelen hâkim H. Kâmil beyin<br />

dikkatini çekmemiş olması muhtemeldir.<br />

Kırkağaç Çam’ı ile ilgili olarak elimizde bulunan bir materyal çeşidi de<br />

fotoğraflardır. Bu fotoğraflara mevcut Belediye Başkanı Sayın Yaşar İsmail Gedüz’ün<br />

ilgileri sonucu belediye bünyesinde ulaştık. Söz konusu eski Kırkağaç fotoğrafları<br />

içinde, Çam’da çekilmiş olan birinin arkasına ‘Mayıs 1935’ tarihi düşülmüştü. Bu<br />

17 Mustafa Melam, tiyatro ve alkol gibi durumlar dolayısıyla muhafazakâr ailelerde Çam’a gitmeme<br />

eğilimi görüldüğünü aktarmaktadır.<br />

18 Nitekim 1957 Kayadibi doğumlu Hüseyin Karadeniz bu konuda, Çam’a gidildiği zaman hanımlar bir<br />

gökyüzünü görürdü. Çadır önünde oturmak yoktu. Kırkağaç insanı mutaassıptır demektedir.<br />

54


fotoğraf ve diğerleri, Çam Mesiresinin, yazımızda tahlil ettiğimiz 1930’lardaki<br />

değişimini yansıtmaktadır. 19<br />

Kırkağaç Çam Mesiresine dair bilgi bulunabilecek bir eser de, 1930 yılında<br />

Manisa Valiliği tarafından bastırılmış olan, Manisa ve ilçeleri tanıtım kitabıdır. Bu<br />

kitaba Kırkağaç Kaymakamı Sayın Ali Sırmalı’nın ilgileri ile ulaştık. Ancak söz konusu<br />

kitabın gerek Kırkağaç gerekse Soma başlıklarında, Çam etkinliği ile ilgili herhangi bir<br />

bahis yer almamıştır. Kanaatimizce yine bunun sebebi, Kırkağaç’ta halk tarafından icra<br />

edilmekte olan mevzu bahis mesirenin, Manisa’nın sair yerlerindeki Hıdrellezler yahut<br />

hafta sonu kır etkinliklerinden herhangi biri gibi telakki edilmiş olmasıdır. Bu meyanda<br />

Osmanlı harfli matbuat yıllarında, Manisa’da çıkan gazetelerde de Kırkağaç Çam<br />

Mesiresinin söz konusu edilmesi düşük bir ihtimal olarak görülmektedir. Nitekim<br />

tarafımızdan görülen 1341/1925 tarihli iki adet ‘Manisa’ isimli gazetede ve 1926 tarihli<br />

bir adet ‘Manisa Yeni Yurt’ isimli gazete nüshasında konumuzla ilgili bir habere<br />

tesadüf edilmemiştir.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi ile ilgili olarak Kırkağaç yerel basınında ulaşabildiğimiz<br />

en erken kayıt, 3 Ekim 1956 tarihli, 200. sayılı Kırkağaç Postası gazetesinde 20 yer<br />

almaktadır. Bu gazetenin ondan fazla sayısı Kırkağaç Belediyesi eski başkanlarından<br />

Sayın Rıza Kayadipli (1999–2009) tarafından muhafaza edilmiş ve teksir edilerek<br />

Kırkağaç Belediyesi Yazı İşleri Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Bu sayede eriştiğimiz<br />

gazetenin 200. sayısında, Belediye Meclis kararı sonucu, Çam Mesiresi ile birlikte<br />

yapılan hayvan panayırının Çam’dan ayrılarak ekim ayında yapılmasına dair haber yer<br />

almıştır.<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi ve Kırkağaç’la ilgili olarak, son yarım asrın düzenli ve<br />

belgeli şekilde takip edilebilmesi ise ‘Yurt Sesi’ gazetesi sayesinde mümkün<br />

olmaktadır. 1960 yılında Mehmet Kamoy tarafından yayın hayatına başlayan gazete,<br />

günümüzde Erdem Altaşlı’nın sahipliğinde yoluna devam etmektedir. Bu gazete ile<br />

ilgili olarak anılması gereken en önemli husus ise şüphesiz, söz konusu gazetenin<br />

hemen bütün sayılarının yıl yıl ciltlenerek muhafaza edilmiş olmasıdır. Bu sayede<br />

Kırkağaç’ın yarım asra uzanan tarihi aydınlanmakta ve ilgililerin hizmetine<br />

sunulmaktadır. Bununla beraber söz konusu ciltlerin bugüne kadar fotoğraflama ya da<br />

başka bir usulle teknolojik muhafaza ortamına taşınmamış olması, olası bir yangın<br />

sonucu yok olmakla karşı karşıya bulunması, Kırkağaç tarih ve kültürü için muhtemel<br />

büyük bir kaybın işaretçisi olmaktadır. Bu münasebetle ilgililerin ve yetkililerin, gazete<br />

sahibi ile temasa geçerek ‘şehir hafızası’na sahip çıkmaları acil, mühim bir hizmet<br />

olacaktır.<br />

1960’tan sonra takip edilebilen Yurt Sesi gazetenin nüshalarında, her Nisan ve<br />

Mayıs ayı, Çam haberlerine konu olmaktadır. Söz konusu haberlerde, görsel yetersizlik<br />

aşikârdır. Haber içerikleri ise yaklaşmakta olan Çam Mesiresinden haber vermekte,<br />

hazırlıkların yapıldığı ifade edilmekte, bu yıl daha bir coşkuyla yaşanacağı, herhangi bir<br />

resmî merci belirtilmeden kaydedilmektedir. Bunun yanı sıra, Çam etkinliğinin devam<br />

ettiği, nihayetlendiği, yaşanan asayiş ve zabıta vakaları nakledilmektedir. 21 Mesela 4<br />

Nisan 1961 günü çıkan bir haberde, kaymakamın düzenleme çalışmalarına nezaret ettiği<br />

19 Yazımızın sonundaki Ekler kısmında fotoğraflar görülebilir.<br />

20 Rıza Yasav tarafından ilk sayısı 5 Temmuz 1955’te çıkarılan bu gazete, daha sonraki yıllarda yayın<br />

hayatına Şimşek adıyla Soma’da devam etmiştir. Bkz., Evran –Satı, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, s.<br />

29.<br />

21 Yazımızın Ekler kısmında, bazı haberlerle ilgili görseller bulunmaktadır.<br />

55


yazmaktadır. 1961 yılı mesiresi için, sekiz sayı üst üste, ‘hiçbir yerde emsali<br />

bulunmayan’ atfı ile ‘başlayacaktır’ ilanı yer almış ve yine aynı yıl katılımı arttırmak<br />

amacıyla, ‘Çamlık Mesiresinin ilan ve reklâmları dağıtılmaya başlandı’ haberi<br />

verilmiştir. 2 Mayıs 1961 tarihinde, ‘Çam İzmir Treni Saat Tarifesi’ verilmiştir. 1961<br />

yılı Çam Mesiresine Vali bey teşrif etmiştir. Aynı yıl, ‘Çamlıktaki Hadiseler’ başlığı<br />

altında 3 polisiye olaya ve zabıta haberlerine yer verilmiştir. 9 Mayıs 1967 tarihli bir<br />

haberde geçen, ‘Çam Mesiresinde bir çadırda kumar oynarken suçüstü yakalandılar’<br />

bilgisi, Çam Mesiresinin yazımızda anlattığımız değişimlerine ve evrelerine bir örnek<br />

olmaktadır. Mesirenin cazibesini ve coşkusunu arttırmak amacıyla, 1966’da<br />

Demirci’den, 1967’de Savaştepe ve Manisa’dan folklor ekipleri getirilmiştir. Yine<br />

1967’de Manisa Tümen Bandosu halka konser vermiştir. Aynı şekilde 1930’lardan<br />

başlamak üzere Kırkağaç’ta oluşturulan bando pek çok yıl Çam’da konserler<br />

vermiştir. 22 Haberlerde, Sarıkız’a ya da Hıdrelleze dair bir atıf bulunmamaktadır. Zira<br />

geçen zaman içinde, birbirleriyle bağlantılı olan her iki motiften biri önemini yitirmiş,<br />

diğeri unutulmuştur. 23<br />

Sonuç<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi, şifahî kültüre göre 19. asrın sonlarına tarihlenir. Rahmi<br />

Eken’in ifadelerinde geçen, Çam’a Rumların katılması, Cuma tatili ifadesi, günümüzde<br />

80’li yaşlarında olan insanların ana-baba ve daha büyüklerinden yaptığı nakiller,<br />

kolaylıkla bu görüşü savunmamızı sağlar. Daha da ötesi, bu nevi toplumsal hareketler<br />

birden bire başlamazlar. Maziden gelişip büyüyerek intikal ederler. Bu münasebetle<br />

Kırkağaç Çam Mesiresi daha eskiye bağlanır. Kanaatimizce Kırkağaç Çam Mesiresi,<br />

kuvvetle muhtemel asırlar önce bir Hıdrellez kutlaması olarak başlamıştır. Uzun süre<br />

böyle devam eden mesire, Kırkağaç medrese kültürünün ve 19. asrın ikinci yarısından<br />

itibaren şehirde teşekkül eden ve Çam’da öncülüğü ele alan tarikatların etkisi ile<br />

Hıdrelleze dair bazı inanışlardan sıyrılarak daha dinî bir hüviyet kazanmıştır. Bu durum<br />

1930’lara kadar sürmüş, bu dönemde gerçekleştirilen laik uygulamalar ve tarikatların<br />

tasfiyesi, Çam Mesiresinin yeniden mahiyet değiştirmesini netice vermiştir. Devam<br />

eden yıllarda, resmî kurumların daha çok müdahil olmaya başladığı ve alt yapı<br />

sorunlarını çözmeye çalıştığı görülür. Bunun yanı sıra, mesirenin şenlendirilmesi<br />

amacıyla şehir içinden ve dışından değişik organizasyonların etkinliklere dâhil edilmesi,<br />

Çam’ın yeni bir yüze bürünmesine sebep olmuştur. Bu yeni yüz, toplumun önemli bir<br />

kısmını Çam’dan uzaklaştırmıştır. Bu evrenin önemli bir sonucu, Sarıkız örfî-dinî<br />

motifinin de unutulması olmuştur. Son çeyrek asra girildiğinde ise, halkta makes<br />

bulmayan ve yadsınan söz konusu faaliyetlerin ve o Çam manzarasının ortadan<br />

kalkması, mesirede son süreci başlatmıştır. Günümüzde hemen her kesimin katıldığı<br />

Çam Mesiresi, özellikle son 30 yılda hazır çadırların devreye girmesi sonucu hâsıl olan<br />

câzibe ile büyük bir katılım ivmesi kazanmıştır. Bu yönüyle Kırkağaç Çam Mesiresi,<br />

22 Özerdem, Belediye Başkanı Celal İçöz (1923-1938) tarafından tam tekmil bir bandonun kurulduğunu<br />

ifade etmektedir. Aynı şekilde Rahmi Eken, 18 parçadan müteşekkil belediye bandosu kurulmuştur<br />

bilgisini verir. Evran-Satı, 1925 yılından itibaren Türk Ocağı Bando takımının var olduğunu ve çevre<br />

beldeler ile İzmir 9 Eylül kutlamalarına gittiklerini yazmaktadırlar. Bkz., Evran-Satı, Geçmişten<br />

Günümüze Kırkağaç, s. 30.<br />

23 Bununla beraber Selçuk Satı, telefonla yaptığımız görüşmede, 1940’larda Sarıkız’ın başında dua<br />

edildiğini ve lokma dağıtıldığını ifade etmiştir. Bunun yanı sıra müşahhas bir örnek olmak üzere Rıza<br />

Kayadipli, 2006 yılında 100 yaşınayken ölen babaannesinin, Çam Mesiresine Sarıkız’ı ziyaret ederek<br />

başladığını belirtmektedir.<br />

56


mevzuumuzu tasrih etmek amacıyla kıyaslayacak olursak, gerek Toroslar Yörük<br />

Şenliklerinden gerekse Kuzey Anadolu Yayla Şenliklerinden daha hacimli bir halk<br />

hareketi özelliği göstermektedir.<br />

57


Kaynaklar<br />

Ali Cevad Bey, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314.<br />

Alparslan, Besim, Dünden Bugüne Kırkağaç, İstanbul, 2001.<br />

Artun, Erman, ‘Türk Halk Kültüründe Hıdrellez’, http://turkoloji.cu.edu.tr/<br />

HALKBILIM/turk_halk_kulturunde _hidrellez.pdf<br />

Ertur, Esat K., Tamu Yelleri, Ankara, 1994.<br />

Evran, Ümit – Satı, M. Selçuk, Geçmişten Günümüze Kırkağaç, İzmir, 2000.<br />

Metin, Celal, ‘Sözlü Tarih ve Türkiye’deki Gelişimi’, Türk Kültürü, S. 469, (Mayıs<br />

2002), s. 288-298.<br />

Sözlü Tarih Kaynakları<br />

Mustafa Melam, 1926 doğumlu, 27 ve 29 Haziran 2012 tarihlerinde görüşülmüştür.<br />

Hasan Hüseyin Özerdem, 1931 doğumlu, 05 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />

Erdoğan Aytan, 1936 doğumlu, 03 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Mehmet Dürmüş, 1927 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

İzzeddin Akhisar, 1940 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

Rıza Kayadipli, 1956 doğumlu, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Ahmet Ok, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Azmi Cusuntaş, 1946 doğumlu, 14 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />

Hüseyin Karadeniz, 1957 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

Erdem Altaşlı, 1970 doğumlu, Temmuz 2012’nin muhtelif günlerinde görüşülmüştür.<br />

Ömer Bilir, 1973 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

58


Ekler<br />

Çam, Mayıs 1935<br />

Çam, 1930’lu yıllar<br />

59


Çam, 1930’lu yıllar<br />

Çam, 1930’lu yıllar<br />

60


Çam, 1930’lu yıllar<br />

Çam, 1930’lu yıllar<br />

61


Çam’da Süleyman Demirel ve eşi, 17 Eylül 1967<br />

Kırkağaç Postası Gazetesi, 03 Ekim 1956<br />

62


Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 18 Nisan 1961<br />

Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 02 Mayıs 1961<br />

63


Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 09 Mayıs 1967<br />

Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1963<br />

64


Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1964<br />

Kırkağaç’ta Yurt Sesi Gazetesi, 08 Mayıs 1964<br />

65


Çam 2012<br />

Çam 2012<br />

66


MANİSA / KIRKAĞAÇ RÜZGÂR POTANSİYELİNİN İNCELENMESİ<br />

N. Sinan KÖKSAL<br />

Celal Bayar Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği Bölümü, MANİSA<br />

Özet<br />

Kullanılabilir fosil kaynakların azalması ve enerji ihtiyacının sürekli artması ile yenilenebilir<br />

enerji kaynaklarının günümüzdeki önemi artmaktadır. Rüzgâr enerjisi temiz ve yenilenebilir<br />

enerji kaynaklarından biridir.<br />

Bu çalışmada, rüzgâr enerjisi ve Türkiye’deki rüzgâr enerji santralleri hakkında bilgi<br />

verilmiştir. Ege bölgesi ve Manisa’daki rüzgâr enerji potansiyeli araştırılmıştır. Türkiye<br />

rüzgâr haritaları incelendiğinde, Kırkağaç ilçesinde de bu potansiyelin mevcut olduğu<br />

görülmüştür. Sonuç olarak, rüzgâr enerjisinin avantajlarından yararlanmak için tesis sayısının<br />

artması gerektiği anlaşılmaktadır.<br />

Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir Enerji, Rüzgâr enerjisi, Manisa<br />

Abstract<br />

THE INVESTIGATION OF WIND POTENTIAL IN KIRKAGAC / MANİSA<br />

Importance of renewable energy sources is increasing continuously with the reduction in the<br />

available fossil fuel resources and increasing demand for energy. The wind energy is one of<br />

clean and renewable energy sources.<br />

In this study, information is provided on wind energy and wind power plants in Turkey. Wind<br />

energy potential in Aegean region and Manisa was investigated. Studying the wind map of<br />

Turkey shows that there is wind energy potential also in Kırkağaç district. As a result, it<br />

seems that the number of wind power plants should increase in order to take the advantage of<br />

wind power.<br />

Keywords: Renewable energy, Wind energy, Manisa<br />

67


GİRİŞ<br />

Enerji üretimi sanayileşen toplumlarda kalkınmanın temel gereksinimlerinden biridir. Bu<br />

üretim ve tüketime bağlı olarak, hava, su ve toprak kirlenmesi gibi etkileri oluşmaktadır. Fosil<br />

yakıtların kısıtlı kullanım sürelerinin olmasından ve yenilenebilir enerjiler, çevreye karşı<br />

duyarlı ve sürdürülebilir enerji sistemleri olduğundan önemi artmaktadır.<br />

Günümüzde, endüstrileşmiş ülkeler, enerjilerinin yaklaşık %65’lik kısmını fosil yakıtlardan<br />

elde etmektedirler. Yapılan araştırmalar, gelişmiş ülkelerin 2030’a kadar dünya enerji<br />

üretiminin %50’sini gerçekleştireceğini belirtmektedir. Bu ülkeler, enerji üretiminde %65<br />

oranında fosil yakıt kullanımına devam ettikleri takdirde hava kirliliğinde artışın büyük<br />

düzeyde devam edeceği, dünya üzerinde sera etkisinin artacağı ve ayrıca petrol fiyatlarının da<br />

kaynakların azalması ile hızla yükseleceği bilinmektedir [1].<br />

Rüzgar enerjisinin olumlu yönleri; atmosferde serbest olarak bulunur, yenilenebilir ve temiz<br />

bir enerji kaynağıdır, çevre dostudur. Kaynağı güvenilirdir, tükenme ve zamanla fiyat artma<br />

riski yoktur. Maliyeti günümüz güç santralarıyla rekabet edebilecek düzeye gelmiştir. Bakım<br />

ve işletme maliyetleri düşük ve kolaydır. Rüzgar enerji santralleri; toplam santral sahasının<br />

%1'ini işgal ederler. Geri kalan kısım tarımsal ve hayvansal faaliyetler için kullanılabilir.<br />

Yakıt maliyeti yoktur, büyük ölçüde yerli kaynak kullanımı olacağından, ithale dayalı diğer<br />

fosil yakıtların (doğal gaz ve ikincil ithal kömür ve petrol ürünleri) hemen tümüne karşı temin<br />

güvenliği avantajına sahiptir. İthal kömür her ne kadar temiz olarak kabul edilse de karbon<br />

dioksit ve az oranda da diğer kirleticilerin üretimine neden olmaktadır. Buna karşın<br />

yenilenebilir enerji kaynaklarının atmosferik emisyonları yok denecek kadar az olacağından<br />

kirliliğe sebep olmayacak ve sera etkisi azalacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları, dağlık<br />

yöreler gibi kırsal ve gelişmemiş alanlarda iş ve altyapı imkanları sayesinde sosyo-ekonomik<br />

gelişmeye katkıda bulunabilecektir. Olumsuz yönleri ise; ilk yatırım maliyetleri yüksektir,<br />

kapasite faktörü düşüktür (% 25-40 arasında), kesintili bir enerji kaynağıdır, yenilenebilir<br />

enerji kaynakları projelerinin işletmeleri daha ucuz olmakla beraber ilk yatırım maliyetleri<br />

fosil kaynaklı teknolojilere göre daha yüksektir [2, 3].<br />

Fosil esaslı enerji kaynakları sera gazlarının (CO 2 , SO 2 ve NO x ) oluşumuna sebebiyet<br />

verirler. Atmosferdeki CO 2 oranı sanayi çağı öncesine göre şimdiden %25 artmış ve 2050<br />

yılında iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Günümüzde CO 2 emisyonunun yaklaşık 6<br />

milyar ton olduğu söylenmektedir. Ayrıca, SO 2 ve NO x gibi asit gazlarının emisyonu<br />

kullanılan yakıtın kalitesine ve yakma ile filtreleme sistemine göre değişmekle beraber<br />

bölgesel asit yağmurlarına neden olmaktadır.<br />

Avrupa Birliği (AB) 2020 yılına kadar hedef olarak toplam sera gazı miktarını %20<br />

azaltacağını ifade etmektedir. Bu çerçevede 2020 yılı kişi başı sera gazı emisyon miktarının<br />

8,8 ton CO 2 eşdeğerine ulaşacağı hesaplanmaktadır. AB adaylık sürecinde bulunan Türkiye,<br />

AB'nin hedef yılı olan 2020 yılına kadar kalkınmasını her yıl yaklaşık %7.5 oranında<br />

artırdığını varsayarsak, kişi başı toplam emisyon miktarında yapabileceği maksimum azaltma<br />

önlemleri ile her yıl %6 oranında artacağını kabullendiğimizde 2020 yılı itibariyle Türkiye'nin<br />

yaklaşık 8,8-9,0 ton CO 2 eşdeğerine ulaşacağı hesaplanmaktadır. Bu durumda 2025 yılından<br />

itibaren AB azaltım takvimi ile paralel gitmesi hedeflenmektedir. Ayrıca, AB Komisyonu<br />

küresel iklim değişikliğiyle mücadele için yenilenebilir enerjinin toplam tüketimde halen<br />

yüzde 8,5 olan payının 2020 yılına kadar ortalamada yüzde 20'ye yükseltileceğini<br />

bildirmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre; sera gazı emisyonları sonucu<br />

68


dünyada 2050 yılına kadar 2 milyar insan sel felaketi tehdidi altında (günümüzde 1 milyar<br />

insan ) yaşayacak ve tarım alanlarının da %10'nu yok olacaktır.<br />

Dünyadaki ülkelerin bu enerjinin aktif kullanılmasında Almanya, kısa sürede hedef belirlemiş<br />

ve 2050 de enerjilerinin %50'sini bu şekilde elde etmeyi planlamaktadır. Japonya da Almanya<br />

ile benzerlik göstermektedir. 2020'de Avrupa'nın hedefi enerjinin %20'sini rüzgardan<br />

karşılamak olarak açıklanmıştır [2].<br />

Rüzgardan sağlanacak güç, rüzgar hızının küpü ve kullanılacak rüzgar türbininin rotor<br />

süpürme alanı ile doğru orantılıdır. Güç elde etmede önemli bir faktör rüzgar hızı, yerden<br />

yükseldikçe logaritmik olarak artış göstermektedir. Rüzgar santralinden elde edilebilecek güç,<br />

kullanılan türbin sayısı ve türbin büyüklüğü ile sınırlı kalmaktadır. Bu rüzgar enerjisinden<br />

yararlanma imkanının olabileceği varsayımıyla 8 MW/km 2 üretim kapasitesi ile 240.000 GW<br />

kurulu güce sahip olunacağı hesaplanmaktadır. Ülkemizde, rüzgar enerjisi yatırımı ilk olarak<br />

1998 yılında Çeşme’de gerçekleştirilmiştir (8,7 MW). 2000 yılı içinde ise sadece 10,2<br />

MW’lık bir yatırım Bozcaada’da yapılmıştır.<br />

Türkiye rüzgar yönünden çok zengin bir ülke olup (rüzgar potansiyelimizin Almanya'nın 7,<br />

Danimarka'nın 5, İspanya'nın da 2 katı) ve bu rüzgarın enerjiye çevrilmesi halinde her<br />

anlamda büyük kazançlar elde edilebilecektir [1, 3-5]. Rüzgâr türbinleri rüzgâr enerjisini<br />

elektrik enerjisine çevirmektedir. Rüzgâr türbini telekomünikasyon sistemleri gibi sistemlerin<br />

ve konutların elektrik ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Örnek olarak rüzgar türbinleri Şekil 1’de<br />

verilmiştir.<br />

Şekil 1. Rüzgâr türbinleri [6]<br />

Türkiye’nin en çok rüzgar alan bölgeleri Türkiye rüzgar atlasına göre Marmara, Güneydoğu<br />

Anadolu ve Ege bölgesidir (Tablo 1).<br />

Tablo 1. Türkiye’nin değişik bölgelerinde rüzgar enerji potansiyeli [7]<br />

Bölge<br />

Yıllık ortalama Yıllık ortalama<br />

rüzgar hızı (m/s) rüzgar yoğunluğu (W/m 2 )<br />

Marmara Bölgesi 3,29 51,91<br />

Ege 2,65 23,47<br />

Akdeniz 2,45 21,36<br />

İç Anadolu 2,46 20,14<br />

Karadeniz 2,38 21,31<br />

Doğu Anadolu 2,12 13,19<br />

Güneydoğu Anadolu 2,69 29,33<br />

Ortalama 2,58 25,82<br />

69


Türkiye'de yer seviyesinden 50 metre yükseklikte ve 7,5 m/s üzeri rüzgar hızlarına sahip<br />

alanlarda kilometrekare başına 5 MW gücünde rüzgar santralı kurulabileceği kabul edilmiştir.<br />

Bu kabuller ışığında Türkiye rüzgar enerjisi potansiyeli 48.000 MW olarak belirlenmiştir. Bu<br />

potansiyele karşılık gelen toplam alan Türkiye yüz ölçümünün %1,30'una denk gelmektedir.<br />

Rüzgar enerjisi santralleri 3 m/sn’den itibaren elektrik üretmeye başlar. 25 m/sn’lik rüzgar<br />

hızına kadar elektrik üretmeye devam eder. Türkiye’nin rüzgar haritası incelendiğinde<br />

ülkemizin en az rüzgar alan yerlerinin dahi 3 m/sn daha fazla rüzgar aldığı görülmektedir.<br />

Türkiye Rüzgar Enerjisi hakkındaki önemli çalışmalardan biri de rüzgar enerjisi atlasıdır. EİE,<br />

DMİ ile işbirliği yaparak rüzgar enerji kaynağının değerlendirilmesine ve planlamalarına<br />

referans oluşturmak, rüzgar enerji dönüşüm sistemlerine uygun olan yerleri belirlemek<br />

amacıyla Türkiye'nin Rüzgar Atlasını hazırlamıştır. Rüzgar Enerjisi Atlası rüzgar enerjisi<br />

çalışması yapacak firmalara kılavuz niteliğindedir. Atlas rüzgar ölçüm verileri, arazi<br />

pürüzlülük bilgileri, yakın çevresel engel bilgileri ve harita bilgileri (topografya) açısından<br />

özenle hazırlanmıştır. Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nden temin edilmektedir.<br />

Şekil 2. Türkiye rüzgâr atlası<br />

Bir bölgenin rüzgar enerjisi potansiyelinin belirlenmesinde, ham verilerin işlenmesi yoluyla<br />

elde edilmiş olan istatistiksel veriler kullanılır. Bu amaçla kullanılan istatistiksel metotlar<br />

arasında en yaygın kullanılan iki tanesi Rayleigh ve Weibull dağılımlarıdır.<br />

70


Şekil 3. Rüzgar potansiyeli dağılım haritası (10 m)<br />

Manisa ili durumu son verilere [8] göre incelendiğinde, işletmedeki RES’lerin illere göre<br />

kurulu güç dağılımında Balıkesir’den hemen sonra geldiği görülmektedir (Şekil 4). Burada<br />

mevcut potansiyelin uygun olduğu ve değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir.<br />

71


Şekil 4. İşletmedeki RES’lerin illere göre dağılımı [8]<br />

Manisa ili rüzgar potansiyelini araştırılma sonucunda mevcut veriler ve verimli olarak<br />

kullanılabilecek bölgeler şekillerle gösterilmiştir (Şekil 5–Şekil 8).<br />

Şekil 5. Manisa rüzgâr hız dağılımı (50 m yükseklik için)<br />

72


Ekonomik RES yatırımı için 7 m/s veya üzerinde rüzgar hızı gerekmektedir.<br />

Şekil 6. Kapasite faktörü<br />

Ekonomik RES yatırımı için %35 veya üzerinde kapasite faktörü gerekmektedir.<br />

Şekil 7. Rüzgar Santralı Kurulabilecek Alanlar<br />

Gri renkli alanlara rüzgar santralı kurulamayacağı kabul edilmiştir.<br />

73


Şekil 8. Enerji nakil hatları ve trafo merkezleri<br />

Tablo 2. Manisa iline kurulabilecek rüzgar enerjisi santralı güç kapasitesi<br />

Uygulamada kullanılabilecek rüzgar türbin sistemlerinde;<br />

Bir ev için kullanılabilecek rüzgar türbin gücü yıllık tüketilen elektrik miktarına bağlı olarak<br />

1-20 kW arasında değişmektedir. Kurulacak alandaki yıllık ortalama rüzgar hızına, türbinin<br />

güç eğrisine ve evin yıllık kWh olarak enerji ihtiyacına uygun bir rüzgar türbininin seçilmesi.<br />

Kurulum, işletim ve bakım maliyelerinin en az olması gibi faktörler de dikkate alınır.<br />

250 m uzaklıktaki bir rüzgar türbinin gürültü seviyesi 45 dB(A)'dır. Küçük rüzgar<br />

türbinlerinin gürültü seviyesi ise klimaların gürültü seviyesinden daha azdır. Şekil 9’da çeşitli<br />

aletlerin çıkardığı gürültü seviyeleri ile rüzgar türbinin gürültü seviyesi verilmektedir.<br />

74


Şekil 9. Gürültü seviyeleri [9]<br />

Küçük bir rüzgar türbinin kW başına ilk yatırım maliyeti 2000 $ ve 8000 $ arasında<br />

değişmektedir. Bu tür sistemlerin yıllık işletme maliyetleri ise ilk yatırım maliyetinin % 0.01-<br />

0.05 olarak alınmaktadır. Ayrıca rüzgar enerjisi santrallerinin gün içerisinde 24 saat boyunca<br />

kapasitesi kadar üretim yaptığı hesaba katılırsa 1 kwa’lık bir rüzgar enerjisi santrali 20<br />

KWA’nın üzerinde elektrik üretmektedir. Rüzgar enerjisi santralinin sürekli elektrik üretmesi<br />

birim başına üretim maliyetini de düşürmektedir. Rüzgar enerjisinin 1 kwa başına ortalama<br />

üretimi 4-5 cent/kwa olarak maliyetli olduğu kabul edilmektedir [9].<br />

Küçük rüzgar türbin sistemleri şebeke bağlantılı (grid-connected) veya bağımsız (tek başınastand-alone)<br />

olarak çalışırlar.<br />

1-Şebekeye Bağlı Sistemler: Bir rüzgar santralı oluşturmak üzere birbirine yakın kurulan bir<br />

veya birden fazla türbinden oluşan sistemlerdir. Bu sistemler için Enerji Piyasası Düzenleme<br />

Kurumundan (EPDK) lisans alınması gerekmektedir (Şekil 10). Ayrıntılı bilgi<br />

www.epdk.org.tr adresinden alınabilir. Rüzgardan elektrik enerjisi üretimi ile ilgili tüm<br />

mevzuat, www.epdk.gov.tr , www.teiaş.gov.tr ve www.tedaş.gov.tr adreslerinden temin<br />

edilebilir.<br />

Şekil 10. Şebeke bağlantılı sistem<br />

75


2- Yalnız Başına (Stand Alone) Sistemler: Bu uygulamada şebekeye hiç enerji vermeden bir<br />

veya bir kaç yük beslenir. Tarımsal amaçlı su pompalama, ürünlerin kurutulması veya<br />

soğutulması, ısıtıcıların işletimi, su arıtma, havalandırma işlemleri ve küçük çapta konutların<br />

elektrik ihtiyacının karşılanması için kullanılır (Şekil 11).<br />

Şekil 11. Şebekeden bağımsız sistem<br />

3-Küçük “Hibrit” Güneş ve Rüzgar Elektrik Sistemleri<br />

Bu uygulamlarda küçük rüzgar elektrik sistemleri diğer enerji üreten sistemlerle de birlikte<br />

(küçük güneş elektrik sistemleri ve hibrid güç sistemleri) kullanılabilir. Hibrid rüzgar enerji<br />

sistemleri evler, çiftlikler ve iletim hattından uzak bölgelere uygulanabilir (Şekil 12).<br />

SONUÇ<br />

Şekil 12. Bir hibrit sistemi (rüzgar ve güneş enerjisi)<br />

Manisa ili rüzgar verileri incelendiğinde potansiyelin varlığı ve özellikle de Kırkağaç ilçesi<br />

dahilinde uygun yatırım bölgelerinin olduğu görülmektedir. Mevcut rüzgar santralleri<br />

uygulamalarının bu bölgede yoğun olarak başladığı ve bölge de potansiyelin olduğu<br />

görülmektedir. Çevreye olumlu katkıları olması ve tarım alanlarına zarar vermemesi ve<br />

kullanım amacına göre değişebilmesi gibi avantajlarından dolayı enerji üretiminde bu<br />

sistemler öncelikli olarak kullanılabilir.<br />

76


Kaynaklar<br />

1. Sestoa, E. Casale, C., 1998, Exploitation Of Wind As An Energy Source To Meet The<br />

World's Electricity Demand, Journal of Wind Engineering and Industrial Aerodynamics, Vol.<br />

74-76, P. 375-387<br />

2. http://www.yegm.gov.tr/<br />

3. Altuntaşoğlu, Z., 2011, Türkiye'de Rüzgâr Enerjisi, Mevcut Durum, Sorunlar, Mühendis ve<br />

Makine, Sayı:617 s. 56-63<br />

4. Global Wind Statistics,<br />

www.gwec.net/fileadmin/documents/Publications/GWEC_PRstats_02-02-2011_final.pdf<br />

5. http://www.tureb.com.tr,<br />

6. Çivi C, Köksal N.S. 2011, Rüzgar Türbinlerinde Oluşan Hasarların İncelenmesi, CBÜ<br />

Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi, Cilt: 2 Sayı:16, S.45-56<br />

7. Elektrik İşleri Etüt İdaresi, 1986, Rüzgar Enerjisi, Elektrik İşleri Etütİdaresi Genel<br />

Müdürlüğü, Ankara.<br />

8. TURSAT 2012, Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu.<br />

9. AWEA Small Wind Turbine Global Market Study 2008<br />

77


KIRKAĞAÇ AAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU 2012, KIRKAĞAÇ<br />

DÜNYA’DA KAVUN TİCARETİ VE KIRKAĞAÇ KAVUNU’NUN HOLLANDA’YA<br />

İHRACATINDA ÇOKLU TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİNİN ANALİZİ<br />

Didem Çavuşoğlu ¹<br />

Öğr. Gör. Celal Bayar Üniversitesi, Kırkağaç MYO, Lojistik Bölümü,<br />

didem.cavusoglu@cbu.edu.tr<br />

ÖZET<br />

Bu çalışmanın amacı en büyük ticaret ortağımız AB’de yer alan dünyada en fazla kavun<br />

ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için<br />

frigorifik tırlara alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık<br />

seçeneklerini incelemektir. Bu kapsamda çalışmada sırasıyla lojistik ve ulaştırma fonksiyonu,<br />

çoklu taşımacılık kavramı, gıda ürünleri için çoklu taşımacılık seçenekleri, Dünyada kavun<br />

üretimi ve ticareti, Türkiye’de kavun üretimi ve ticareti, Manisa-Hollanda taşıma hattı çoklu<br />

taşımacılık seçenekleri analizi ele alınmıştır. Yapılan analizin ardından süre ve maiyet<br />

açısından en uygun seçenek/seçenekler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın<br />

bulgularına dayanarak Manisa-Hollanda taşıma hattında süre açısından en iyi seçeneğin<br />

karayolu, maliyet açısından ise karayolu+denizyolu seçeneğinin olduğu sonucuna varılmıştır.<br />

Anahtar Kavramlar; Dünya’da Kavun Ticareti, Kırkağaç Kavunu İhracatı, Kavun<br />

İhracatında Çoklu Taşımacılık Seçenekleri.<br />

ABSTRACT<br />

WORLD MELON TRADE AND ANALISE OF MULTIPLE TRANSPORTATION<br />

OPTIONS FOR KIRKAĞAÇ MELON’S EXPORT TO HOLLAND<br />

The main objective of this study is to present current situation of melon trade in the World<br />

and in Turkey and to analise multiple transportation options for Kırkağaç Melon's export to<br />

the Netherlands that it is likely to be the target market. The multiple Transportation options<br />

are analyzed through time, cost and risk. In this study respectively, the concept of logistics<br />

and its tarnsportation function, concept of multimodal transportation, transporatation options<br />

for food products, current status of melon trade in the World and Turkey and lastly<br />

multimodal transportation options for Kırkağaç melon is examined. To do this a thorough<br />

literature review was conducted and the relevant persons involved in such exportation were<br />

interviewed. Based on the result it is conluded that, in terms of time the highway option is the<br />

best option, but in terms of cost the road + shipping option is the best option for Manisa-<br />

Netherlands transportation line.<br />

Key words; World Melon Trade, Kırkağaç Melon Exports, Multiple Transportation Options<br />

for Melon’s Exportation.<br />

78


1. GİRİŞ<br />

Dünyada küreselleşmenin ve tüketimin arttığı ve buna bağlı olarak da ticaretin yoğunlaştığı<br />

bir ortamda rekabet edebilmek tedarik zincirlerinin iyi yönetilmesine bağlıdır. Tedarik zinciri<br />

yönetimine bağlı olarak lojistik hizmetlerin de önemi artmıştır. Lojistiğin faaliyet alanı<br />

önceleri ulaştırma ve depolama ile sınırlıyken, son yıllarda önemli bir biçimde değişmiştir ve<br />

günümüzde işletmelere rekabet avantajı sağlayan bir faktör olarak kabul edilmektedir.<br />

Modern lojistik uygulamalarının en önemli hedefleri müşteri memnuniyetini artırmak için<br />

maliyetleri düşürmek ve hızı arttırmaktır. Küresel rekabet sonucu mesafelerin ve taşınacak<br />

yük miktarının arttığı günümüzde firmalar rakiplerinden daha kısa sürede ve daha hızlı bir<br />

şekilde hedef pazarlara ürün ve hizmetlerini en hızlı bir şekilde, en düşük maliyetle ve<br />

hasarsız ulaştırmak zorundadırlar. Bu nedenle lojistiğin hala üzerinde en fazla durulan en<br />

önemli faaliyet alanı ulaştırma süreçleridir. Ulaştırma sistemleri Suyolu taşıması, Karayolu<br />

taşıması, Havayolu taşıması ve Demiryolu taşıması olmak üzere dört bölümde incelenebilir.<br />

Bu sistemlerin arasında Denizyolu ulaştırma sistemi dünyada en çok kullanılan ulaştırma<br />

sistemidir ve dünya üzerinde taşınan yüklerin yaklaşık %85’i deniz yolu ile taşınmaktadır.<br />

Tüm taşıma sistemlerinin birbirine karşı avantajları ve dezavantajları olduğu bilinmektedir.<br />

Bu nedenle, taşıma şekillerinin geçişli olarak birlikte en uygun biçimde kullanılması maliyet<br />

ve sürat açısından daha fazla avantaj sağlayacaktır. Bunun yolu geleneksel taşıma<br />

yöntemlerinin birlikte optimum kullanımına imkan veren “çoklu taşıma modeli”<br />

kullanılmasıdır.<br />

Türkiye’de denizyolu-karayolu, karayolu-demiryolu, Ro-La, RO-RO ve demiryolu-feribot<br />

kombinasyonları ile çoklu taşımacılık gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak Türkiye’nin<br />

Asya ve Avrupa arasındaki avantajlı konumu, dinamik demografik yapısı, büyümeye elverişli<br />

sektör dinamiklerine rağmen özellikle deniz ve demiryolu modlarını diğer modlara bağlayan<br />

çoklu taşımacılık kombinasyonlarında sahip olduğu potansiyeli kullandığı söylenemez.<br />

Diğer yandan Türkiye tarım potansiyeli olan bir ülkedir, dünyada üretilen 150’ye yakın<br />

meyve ve sebzenin 80’i ülkemizde ekonomik olarak hemen hemen her mevsimde ve her<br />

bölgede üretilmektedir. Türkiye dünyada Çin, Hindistan, ABD'den sonra 4. büyük üretici<br />

durumundadır. Türkiye’nin tarım sektörü başlıca ithalat ürünleri buğday, mısır ve pirinç iken<br />

ihracatında en büyük pay sırasıyla hububat, baklagil ve yağlı tohumlar ile yaş meyve sebze<br />

gruplarına aittir. Temel ihracat ürünlerini ise kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, fındık ve<br />

fındık ürünleri oluşturmaktadır.<br />

2010 yılı verilerine göre; 2010 yılında dünyada toplam yaş 965 milyon ton sebze, 609<br />

milyon ton meyve üretimi yapılmıştır. Türkiye’de ise 2010 yılında 25 milyon ton sebze ve<br />

yaklaşık 14 milyon ton meyve üretilmiştir. Ülkemizde üretilen 25 milyon ton sebzenin<br />

yaklaşık 1,6 milyon tonu Kavun üretimidir. Bu üretim miktarı ile Dünyada kavun üretiminde<br />

Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Ancak Türkiye’nin kavun ihracatı üretimine göre<br />

azdır; üretilen 1,6 milyon ton kavunun 9612 tonu ihraç edilmiştir ve Türkiye dünya kavun<br />

ihracatı sıralamasında 18. sırada yer almaktadır.<br />

Gıda sektöründe lojistik süreçler uzmanlık gerektiren bir lojistik alanı olarak<br />

değerlendirilmektedir; çünkü gözden kaçırılacak en küçük detay ürünlerin bozulmasına,<br />

mağazalarda rafların boş kalmasına veya tüketicinin sağlıksız ürün tüketmesine neden olabilir.<br />

Gıda Lojistiğinde taşıma, genellikle pazarlama kanalının maliyeti en yüksek faktörüdür ve yaş<br />

sebze meyvelerin çoğu karayolu ile taşınmaktadır. Frigorifik tırlar taze meyve sebze<br />

taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir. Bu çalışmada en büyük ticaret ortağımız<br />

AB’de yer alan ve dünyada en fazla kavun ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve<br />

Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için frigorifik tırlara alternatif farklı transit süreleri<br />

ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık seçenekleri incelenmiştir.<br />

79


2. ÇOKLU TAŞIMACILIK KAVRAMI<br />

Lojistiğin faaliyet alanı önceleri ulaştırma ve depolama ile sınırlıyken, son yıllarda önemli<br />

bir biçimde değişmiştir ve günümüzde işletmelere rekabet avantajı sağlayan bir faktör olarak<br />

kabul edilmektedir. Lojistiğin faaliyet alanı; “satın alma, dağıtım, stok yönetimi, sipariş<br />

yönetimi ve işleme, paketleme, parça ve hizmet desteği, üretim programlama, iadeler, talep<br />

tahmini, atıkların geri kazanılması ve imha edilmesi ve hatta müşteri hizmetlerini de içine<br />

alarak genişlemiştir” (Baki, 2004: 21).<br />

Modern lojistik uygulamalarının en önemli hedefleri müşteri memnuniyetini artırmak için<br />

maliyetleri düşürmek ve hızı arttırmaktır. Küresel rekabet sonucu mesafelerin ve taşınacak<br />

yük miktarının arttığı günümüzde firmalar rakiplerinden daha kısa sürede ve daha hızlı bir<br />

şekilde hedef pazarlara ürün ve hizmetlerini en hızlı bir şekilde, en düşük maliyetle ve<br />

hasarsız, ulaştırmak zorundadırlar. Bu nedenle lojistiğin hala üzerinde en fazla durulan en<br />

önemli faaliyet alanı ulaştırma süreçleridir. (Öztürk, 2010: 34).<br />

Ulaştırma, yolcuların ya da eşyanın, ulaşım araçları kullanılarak iki nokta arasında<br />

taşınması olarak tanımlanabilir. Uluslararası ticarette, üretilen bir ürünün alıcısına<br />

ulaştırılması hızlı ve mümkün olan en az maliyet ile ulaştırılması gerekmektedir. Alıcılarına<br />

uygun şartlarda ulaştırılmayan bir ürün değersizdir. Lojistik bir bütün olarak tedarikçiden<br />

tüketiciye yani hammaddelerin üretim yerlerinden oradan son üretim yerlerine ve son<br />

tüketiciye ulaşmasına kadar geçen hareket sürecidir. Ulaştırma sistemleri de bu süreçte<br />

kullanılan, yükleri tedarik zinciri boyunca zinciri oluşturan birimler arasında taşıyan<br />

sistemlerdir. Ürünün varış noktasına göre ve maliyetler göz önüne alınarak ulaştırma<br />

sistemleri arasında seçim yapılır. Bu sistemler;<br />

• Suyolu taşıması,<br />

• Karayolu taşıması,<br />

• Havayolu taşıması,<br />

• Demiryolu taşıması<br />

olarak dört bölümde incelenebilir. Denizyolu ulaştırma sistemi dünyada en çok kullanılan<br />

ulaştırma sistemidir ve dünya üzerinde taşınan yüklerin yaklaşık %85’i deniz yolu ile<br />

taşınmaktadır (Öztürk, 2010: 34-36)<br />

Tüm taşıma sistemlerinin birbirine karşı avantajları ve dezavantajları olduğu bilinmektedir.<br />

Bu nedenle, taşıma şekillerinin geçişli olarak birlikte en uygun biçimde kullanılması maliyet<br />

ve sürat açısından daha fazla avantaj sağlayacaktır. Bunun yolu geleneksel taşıma<br />

yöntemlerinin birlikte optimum kullanımına imkan veren “çoklu taşıma modeli”<br />

kullanılmasıdır (Çapar, 2010: 60)<br />

Küreselleşmeye paralel olarak büyüyen ulaşım sektörü, ekonomik ve sosyal gelişmeye<br />

olumlu katkısı olduğu gibi dğer yandan yenilenemeyen enerji kaynaklarının da ana tüketicisi<br />

durumundadır. Bu nedenle, ulaşım sistemleri arasında optimum dengeyi kurmak için<br />

ekonomik, sosyal ve çevresel nedenleri değerlendirirken sürrdürülebililiğinde göz önünde<br />

bulundurulması gerekmektedir.Ticaretin serbestleşmesi ve büyümesi ile birlikte ulaşım<br />

sektörü de büyümektedir. (Rota, UTİKAD, Mart 2012).<br />

Çoklu Taşımacılık sisteminin daha sürdürülebilir bir ulaştırma sistemi oluşturmak ve<br />

karayolu taşımacılığının üzerindeki bir takım olumsuzlukların asgari seviyeye indirme amacı<br />

bulunmaktadır. Örneğin bir tren katarıyla taşınan 900 ton yükün 30 TIR’la taşınması mümkün<br />

olup, 30 TIR’ın yaktığı yakıtın üçte biri ile aynı yük demiryoluyla taşınabilmektedir. Böylece,<br />

daha az enerji tüketimi dolayısıyla daha az çevre kirliliğine neden olarak ve daha düşük<br />

maliyette taşıma yapılabilmektedir (Ekin, http://www.turktrade.org.tr, Ekim 2011).<br />

80


Çok Modlu taşımacılığın son yıllarda tüm dünyada özellikle Amerika ve Avrupa’da<br />

gelişmesindeki etkenler aşağıdaki gibi sıralanabilir;<br />

• Konteynerizasyon ve ona bağlı olarak ortaya çıkan teknolojik gelişmeler,<br />

• Küresel rekabet sonucu uluslararası taşımacılığa artan talep ve dolayısıyla ulaşım<br />

maliyetlerinin minimizasyonunun gerekliliği,<br />

• Artan uluslararası rekabet ortamında ulaşımın hızlanmasının gerekliliği,<br />

• Karayolundaki trafik yoğunluğunun azaltılması gerekliliği ve<br />

• Çevreye duyarlılığın artması.<br />

Literatür incelendiğinde çok modlu taşımacılık için İntermodal taşımacılık, Multimodel<br />

taşımacılık, Kombine taşımacılık gibi çeşitli tanımlara rastlanmaktadır. Economic<br />

Commission for Europe (UN/ECE), the European Conference of Ministers of Transport<br />

(ECMT) ve European Commission (EC) tarafından hazırlanan “Terminology On Combined<br />

Transport” raporundan aşağıdaki tanımlara yer verilmiştir (UN, 2001: 16-18).<br />

Multimodal Taşımacılık:<br />

Yüklerin birden fazla taşıma sistemi kullanılarak taşınmasıdır.<br />

İntermodal Taşımacılık:<br />

Yüklerin tek ve aynı taşıma birimi veya modlar arasında içindeki yük elleçlenmeden iki<br />

veya daha fazla taşıma modu kullanan karayolu taşıma aracı ile taşınmasıdır. Fakat taşıma<br />

araçları ve taşıma türleri iki veya daha fazla olmaktadır. Bu taşıma türünde kapıdan kapıya<br />

taşımacılık zinciri içinde, yükün kendisi değil, içinde yükün olduğu taşıma birimi veya taşıma<br />

aracı (tır) elleçlenmektedir.<br />

Kombine Taşımacılık:<br />

İntermodal taşıma şeklindeki taşıma sürecinin büyük bölümünün demiryolu veya<br />

denizyolu ile yapılması, ilk ve son taşımalarda ise mümkün olduğunca kısa olarak karayolu<br />

sisteminin kullanıldığı sistem olarak tanımlanır.<br />

UNCTAD çoklu taşımacılığı, bir ülkede belirli bir çıkış yerinden malın, başka bir ülkede<br />

teslim yeri olarak belirtilen yere, çoklu taşıma kontratı ile çoklu taşıma operatörü<br />

sorumluluğunda, en az iki farklı taşıma şekli kullanılarak önceden anlaşılan tek bir fiyat ve<br />

fatura kapsamında taşınması olarak tanımlamaktadır.<br />

Tanım olarak “çoklu taşımacılık”, “intermodal taşımacılık” ve “kombine taşımacılık” farklı<br />

olmakla beraber anlam olarak birbirlerine yakındır.<br />

3. GIDA ÜRÜNLERİ İÇİN ÇOKLU TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİ<br />

Avrupa Birliği (AB) dünyanın en büyük ikinci sebze meyve ihracatçısı ve önde gelen<br />

ithalatçısıdır. Mevsim dışı ürünlere artan talep uzun mesafe taşımacılığı arttırmaktadır.<br />

Avrupa’da tüm taşımaların %44 ü karayolu ile yapılmaktadır (Eurostat 2006) yaş sebze<br />

meyvelerin çoğu karayolu ile taşınmaktadır. Toptancılar kapıdan kapıya taşıma hizmeti<br />

sağlaması ve esnekliği nedeniyle kamyon taşımacılığı tercih etmektedirler, ancak ana<br />

arterlerdeki yoğunluk, artan talep ve çevresel kaygılar bunun değişmesi gerektiğini<br />

göstermektedir. Çözüm tüm taşıma modlarının, karayolu, demiryolu, iç suyolları, ve kısa<br />

mesafeli deniz taşımacılığının, birlikte kullanılmasıdır (Garcia ve diğerleri, 2007;1)<br />

Genel olarak ulaştırma sistemlerinden karayolu taşımacılığı kapıdan kapıya aktarmasız<br />

teslimi sağladığı için tercih edilmektedir. Böylece malların yıpranması en az düzeyde<br />

81


gerçekleşmektedir. “Karayolu taşımacılığında alıcının istediği ve karayolunun olduğu her<br />

noktaya taşıma yapılabilmektedir. Karayolu ile daha düzenli ve sık sefer imkânı<br />

bulunmaktadır” (Kara ve diğerleri, 2007: 4; Çancı ve Erdal, 2003: 63). “Demiryolu<br />

taşımacılığı ise uzun mesafelerde ekonomik ve güvenli bir taşıma biçimidir. Deniz<br />

taşımacılığı bir defada çok fazla yük ulaştırması, güvenilir olması, sınır aşımı olmaması, mal<br />

kaybının minumum düzeyde olması nedeniyle dünyada en çok tercih edilen taşıma biçimidir”<br />

(Kara ve diğerleri, 2007: 4).<br />

Yaş meyve-sebze taşımacılığında, demiryolu ile taşımacılık, karayolu ile taşımacılığa<br />

kıyasla birim mal için daha ucuza mal olmakta ise de, çabuk bozulabilir meyve-sebze<br />

taşımacılığında tercih edilmemektedir. Zamanın uzun sürmesi ve ülkemizde geniş ve yaygın<br />

demiryolu ağının bulunmaması ve gerek yüklemeden önce ve gerekse boşaltmadan sonra<br />

tüketim merkezlerine malların ulaştırılması zorunluluğu bu sistemin tercih edilmemesine<br />

neden olmaktadır. İhracat açısından da ulaşım zamanının uzaması, yüklemede zaman kaybı ve<br />

ilave tesislerin gerekliliği, demiryolu ağının geçtiği ülkelere olan bağımlılık ve diğer benzeri<br />

faktörler bu çeşit taşıma sisteminin kullanılmasını sınırlamaktadır (Kara ve diğerleri, 2007: 4).<br />

Yaş meyve-sebze taşımacılığında demiryolu taşımacılığı için belirtilen bazı sakıncaların<br />

denizyolu taşımacılığı için de geçerlidir. Türkiye’ni denizyolu taşımacılığına coğrafi<br />

uygunluğu ve denizyolunun diğer taşımacılık sistemlerine kıyasla en düşük maliyetle<br />

yapılabiliyor olsada Meyve-sebze taşımacılığı için özel olarak yapılmış gemilerimizin varlığı<br />

çok sınırlıdır. Yüklemenin belirli limanlarda yapılabilmesi, yükleme süresinin uzunluğu,<br />

yüksek kapasitede yük taşıma zorunluluğu ve taşıma süresinin uzaması ancak sınırlı ülkeler<br />

ve bazı mallar için bu sistem kullanılabilmektedir. Deniz yolu, Rusya ve Avrupa ülkelerine<br />

yönelik yaş meyve-sebzenin Ro-Ro (deniz aracında kara taşıtı) ile taşınmasında da<br />

kullanılmaktadır. Diğer yandan, çok çabuk bozulabilen, fakat pazarlama açısından yüksek<br />

gelir getiren bazı mallar için ancak havayolu taşımacılığı da kullanılmaktadır (Kara ve<br />

diğerleri, 2007: 7).<br />

Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yaş meyve<br />

ve sebze taşımacılığında gerek iç pazarda ve gerekse ihracat açısından karayolu taşımacılığı<br />

daha çok kullanılmaktadır. Ülkemizdeki geniş frigorifik araç varlığı ile gerek Ortadoğu<br />

ülkelerine, gerekse Doğu Avrupa, Rusya ve BDT ülkelerine yapılan yaş meyve-sebze<br />

ihracatında karayolu taşımacılığının payı %75’tir ve bu oran her sene giderek artmaktadır<br />

(Kara ve diğerleri, 2007: 8).<br />

4. DÜNYADA KAVUN ÜRETİMİ VE TİCARETİ<br />

Dünyada üretimi yapılan belli başlı kavun tipleri aşağıdaki gibidir;<br />

(http://www.batem.gov.tr/urunler/sebzelerimiz/kavun/kavun.htm,Mayıs 2012)<br />

a. Cantaloupe veya Kokulu Kavunlar: Turuncu meyve etli ve ağlı tiptedir, Kuzey<br />

Amerika’ da popülerdir<br />

b. Casaba (Beyaz meyve etli) ve Honeydew (Yeşil meyve etli ) Kavunlar: Amerika,<br />

Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’ nın bazı bölgelerinde önemlidir.<br />

c. Galia Tip Kavunlar: Meyve eti yeşil, tamamen ağlı kavunlardır. Avrupa’ da<br />

popülerdir; Orta Doğu da Galia’ nın etkisindedir<br />

d. Japon Tip Kavunlar: Japonya’ da üretimi ve tüketimi yapılmaktadır<br />

e. Ananas Tip Kavunlar: Ananas tip kavunlar da Orta Doğu kökenlidir<br />

82


f. Fransız (Charentais) Tip Kavunlar: Fransa orijinli kavunlardır, Meyve eti turuncu<br />

renklidir, Bugün Avrupa’ nın önemli bir kısmında da tercih edilir. Bugün Avrupa’ nın önemli<br />

bir kısmında da tercih edilir.<br />

g. İspanyol Tip Kavunlar: Bu tiplerin tamamı İspanya orijinlidir, Branco ve Yellow<br />

Canary, Güney Amerika ve Brezilya’da da bulunur.<br />

h. Türk Tipi Kavunlar: Yuva, Kırkağaç<br />

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organisation of the<br />

United Nations) FAOSTAT 2010 istatistiklerine göre Dünyada kavun üretiminde Tablo 1’de<br />

görüldüğü gibi 11,3 milyon ton ile Çin ilk sırada, ülkemiz ise 1,6 milyon ton üretimi ile ikinci<br />

sırada yer almaktadır.<br />

Tablo 1: Dünyada En Büyük 10 Kavun Üreticisi Ülke<br />

Rank Area Production (Int $1000) Flag Production (MT)<br />

1 China 1982773 * 11333747<br />

2 Turkey 207687 * 1611700<br />

3 Iran (Islamic Republic of) 242558 * 1317600<br />

4 Egypt 198223 * 1076770<br />

5 United States of America 169124 * 999800<br />

6 Spain 161468 * 926700<br />

7 India 164577 * 894000<br />

8 Italy 83898 * 666383<br />

9 Morocco 104435 * 567301<br />

10 Mexico 103400 * 561681<br />

FAOSTAT 2010 İstatistiklerine göre Dünya’da en fazla Kavun ithalatı yapan ülkeler<br />

aşağıdaki Tablo 2’de görüldüğü gibidir.<br />

Tablo 2: Dünya’da En Fazla Kavun İthal Eden 10 Ülke<br />

Ran Area Quantity Fla Value (1000 Fla Unit value<br />

1 United States of America 651155 295526 454<br />

2 EU(27)ex.int 331359 A 372958 A 1126<br />

3 Canada 156331 88716 567<br />

4 Netherlands 150595 165809 1101<br />

5 France 141331 157130 1112<br />

6 Russian Federation 139221 97088 697<br />

7 United Kingdom 137049 141605 1033<br />

8 Germany 106956 113178 1058<br />

9 Spain 64731 61027 943<br />

10 Portugal 43914 29499 672<br />

FAO 2010 raporuna göre Dünya’da Kavun İhracatına ilk 10 ülke Tablo 3 te görüldüğü gibi<br />

sırasıyla Guatemala, İspanya, Honduras, Amerka birleşik Devletleri, Brezilya, Kosta Rika,<br />

Meksika, Hollanda, Fas, Çin’dir, Türkiye 9612 ton ihracat ile 18. sırada yer almaktadır.<br />

83


Tablo 3: Dünya’da En Fazla Kavun İhraç Eden 10 Ülke<br />

Rank Area Quantity Flag Value (1000 Flag Unit value<br />

1 Guatemala 388884 123971 319<br />

2 Spain 363180 292236 805<br />

3 Honduras 203439 37283 183<br />

4 United States of America 202633 121253 598<br />

5 Brazil 183912 122095 664<br />

6 Costa Rica 148094 75659 511<br />

7 Mexico 141847 111654 787<br />

8 Netherlands 87508 102165 1167<br />

9 Morocco 55925 65634 1174<br />

10 China 44013 18301 416<br />

5. TÜRKİYE’DE KAVUN ÜRETİMİ VE TİCARETİ<br />

Türkiye; coğrafi konumu, üretime uygun verimli ve geniş tarım alanları, değişik bölgelerin<br />

ekolojik farklılıkları sayesinde meyve ve sebzelerin iyi koşullarda ve kaliteli olarak<br />

yetişebildiği nadir ülkelerden biridir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün<br />

2010 yılı verilerine göre; 2010 yılında dünyada toplam yaş 965 milyon ton sebze, 609 milyon<br />

ton meyve üretimi yapılmıştır. Türkiye’de 2010 yılında 25 milyon ton sebze ve yaklaşık 14<br />

milyon ton meyve üretilmiştir. Ülkemizde üretilen 25 milyon ton sebzenin yaklaşık 1,6<br />

milton tonu Kavun üretimidir. 2009 yılında Türkiye’nin kavun ihracatı ise 9612 tondur.<br />

(http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx, 05.05.12)<br />

Ülkemiz kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Dünya toplam kavun üretimi içinde<br />

Türkiye, Çinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü<br />

(FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 1,611,700 ton kavun üretilmiştir.<br />

Üretimin en fazla gerçekleştiği ilk üç bölge sırası ile İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu<br />

Anadoludur. Manisa ili toplam üretimi;125,000 tondur, Manisa ili içindeki Kırkağaç ilçesinin<br />

rolü büyüktür. Ülkemizde kavun genelde iç piyasa için üretilmektedir. Ancak son yillarda iç<br />

piyasa yanında Avrupa ülkeleri ve Orta Doğu ülkelerine ihraç edilmeye de başlanmıştır<br />

(www.kirkagackavunlari.com, 15.05.12).<br />

“Kavunun olgun meyveleri taze olarak tüketilmelerinin yanında değişik şekillerde (reçel,<br />

pasta, dondurma, meyve suyu, meyveli yoğurt, meyve salatası, çorba yapımı, parfümeride ve<br />

turşu yapımında) değerlendirilmektedir” (www.kirkagackavunlari.com, 15.05.12) .<br />

6. MANİSA/KIRKAĞAÇ –HOLANDA/EINDHOVEN TAŞIMA HATTI ÇOKLU<br />

TAŞIMACILIK SEÇENEKLERİNDE LOJİSRİK MALİYETLERİN ANALİZİ<br />

Hollanda’da Dışişleri bakanlığının 2011’de hazırladığı Hollanda’da kavun tüketimi ve<br />

ticareti ile ilgili hazırladığı rapora göre;<br />

• 2010’da Hollanda’da 68000 ton kavun tüketilmiştir.<br />

• Hollanda’da kavun üretilmediği için tüketilen ve diğer ülkelere ihraç edilen kavun<br />

tamamen ithal edilmektedir.<br />

• Holanda AB’de en büyük kavun ithalatçısı ülkedir.<br />

84


• 2010’da 152000 ton kavun ithal edilmiştir.<br />

• Hollanda tüm dünyadan kavun ithal etmektedir ancak ithalatın %37’si Brezilya %21<br />

ise Costa Rica’dan gerçekleştirilmektedir.<br />

• Hollanda ithal ettiği kavunun %58’ini başta Almanya (%39) ve İngiltere (%10) olmak<br />

üzere diğer Avrupa ülkelerine ihraç etmektedir.<br />

• 2010’da ithal edilen kavunun ithalat fiyatı €0,70/kg’dır.<br />

Frigorifik tırlar taze meyve sebze taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir. Bu<br />

çalışmada en büyük ticaret ortağımız AB’de yer alan ve dünyada en fazla kavun ithal eden<br />

ülkeler sıralamasında Amerika ve Kanada’dan sonra 3. sırada olan Hollanda için frigorifik<br />

tırlara alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık seçenekleri<br />

incelenmiştir.<br />

AB’deki en büyük kavun ithalatçısı olarak Holanda’ya Manisa’nın Kırkağaç ilçesinden<br />

kavun ihraç edileceğini varsayarak çoklu taşımacılık seçeneklerinin analizi aşağıda belirtilen<br />

varsayımlar doğrultusunda tablo 20’ de yapılmıştır.<br />

Varsayımlar;<br />

• Destinasyon: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eindoven<br />

• 1 TEU =1 Trailer = 20 ton kavun<br />

• 1€=2,25 TL ve 1$=1,80 TL<br />

• Navlun ve transit süre bilgileri varsayımlar dahilinde Haziran 2012'de uluslar arası<br />

taşımacılık firmalarından alınmıştır.<br />

85


Tablo 4: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eındoven Taşıma Hattı Çoklu Taşımacılık Seçeneklerinde Lojistik Süreçlerin Analizi<br />

Yapılan<br />

Süre<br />

Maliy<br />

Riskler<br />

Önlem<br />

İşlem<br />

et<br />

Tohumun<br />

ekilmesi,<br />

ürünün<br />

yetişmesi<br />

Kavunun<br />

tarladan<br />

toplanması<br />

100<br />

gün<br />

6<br />

saat<br />

(6<br />

kişi)<br />

5000<br />

TL<br />

(25kr/<br />

kg)<br />

150<br />

TL<br />

•<br />

imlenme ve çıkış problemleri<br />

•<br />

etişme süresince hastalık ve zararlılar<br />

•<br />

oğal zararlar (Yüksek sıcaklıklar vb...)<br />

•<br />

azla olgun, bozuk ya da olgunlaşmamış ürünlerin toplanması,<br />

•<br />

asat edildikten sonra ürünlerin doğrudan güneş aldıkları bir yerde<br />

bırakılması<br />

•<br />

ertifikalı tohum kullanımı<br />

•<br />

ilinçli ve tecrübeli çiftçiler ile çalışma<br />

•<br />

irkaç hafta aralı ekimlerle bitki gelişiminin hassas dönemlerinde<br />

(çiçeklenme vb.) olabilecek zararlarda bütün ürünü kaybetmemek.<br />

•<br />

ecrübeli personel ile çalışmak<br />

•<br />

asatın sabah erken ya da akşam geç saatlerde yapılması daha<br />

uygundur.<br />

Kavunun<br />

Römorklar<br />

a konması<br />

Kavunun<br />

tarlada/dep<br />

oda<br />

kasalara<br />

konması<br />

ve<br />

paletlere<br />

konması<br />

2<br />

saat<br />

(4<br />

kişi)<br />

8<br />

saat<br />

(10<br />

kişi)<br />

100<br />

TL<br />

(trakt<br />

ör+2<br />

römor<br />

k)<br />

100<br />

TL<br />

(işçili<br />

k)<br />

250<br />

TL<br />

•<br />

urma ve çarpmalar neticesinde ezilme ve çatlamaların olması<br />

•<br />

irbirlerine ve diğer yüzeylere çarpmaları, sürtünmeleri,<br />

•<br />

asaların çok büyük olması, kavunların birbirlerini ezmesi<br />

•<br />

ecrübeli personel ile çalışmak<br />

•<br />

emini düz ve yan kapakları hasar görmemiş bakımlı römorkların<br />

kullanılması.<br />

•<br />

Gerekirse saman çuvalları ile zarar verme ihtimali bulunan yerlerin<br />

desteklenmesi.<br />

•<br />

Uygun kasalar/ambalajlar kullanılmalı<br />

•<br />

Kasalar küçük olmalı en fazla iki sıra kavun üst üste konmalı.<br />

86


Kasaların<br />

tırlara<br />

yüklenmes<br />

i<br />

2<br />

saat<br />

(2<br />

forkl<br />

ift)<br />

200<br />

TL<br />

•<br />

aletlerin optimum yüklenmemesi, ürünlerin paletten devrilmesi,<br />

ürününün, kasaların/ambalajın, paletlerin zarar görmesi<br />

•<br />

öşeli palet kullanılmalı, kasalar/karton kutular dengeli<br />

yerleştirilmeli<br />

Yapılan<br />

Süre<br />

Maliy<br />

Riskler<br />

Önlem<br />

İşlem<br />

et<br />

Alternatif<br />

1<br />

Karayolu<br />

Kırkağaç-<br />

Eindoven<br />

5-6<br />

gün<br />

8100<br />

TL<br />

(€360<br />

0)<br />

•<br />

racın içinde paletlerin devrilmesi, ürünlerin zarar görmesi<br />

•<br />

rünlerin hepsinin havanladırmadan yararlanmaması<br />

•<br />

panzet (şekil 23), sabitleme tokası (şekil 24.) ve hava yastıkları<br />

(şekil 25, şekil 26) ile paletleri sabitlemek<br />

•<br />

abitlemeyi hava kanallarını kapatmayacak şekilde yapmak<br />

Alternatif<br />

2<br />

RORO<br />

Kırkağaç-<br />

Eindhoven<br />

Kırkağaç-<br />

Çeşme-<br />

Trieste-<br />

Eindhoven<br />

Alternatif<br />

3<br />

Karayolu-<br />

Denizyolu<br />

-Karayolu<br />

Kırkağaç-<br />

Eindhoven<br />

Line 1;<br />

SEAGO<br />

Kırkağaç-<br />

Aliağa-<br />

Felixstowe<br />

-<br />

7-8<br />

gün<br />

22<br />

gün<br />

8100<br />

TL<br />

(€360<br />

0)*<br />

5910<br />

TL<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

87


Roterdam-<br />

Eindhoven<br />

Alternatif<br />

4<br />

Karayolu-<br />

Denizyolu<br />

-Karayolu<br />

Kırkağaç-<br />

Eindhoven<br />

2 Line<br />

2;HAPAG<br />

Kırkağaç-<br />

İzmir(Alsa<br />

ncak)-<br />

Antwerb-<br />

Eindhoven<br />

Alternatif<br />

5<br />

Karayolu-<br />

Havayolu-<br />

Karayolu<br />

Manisa-<br />

İzmir-<br />

İstanbul-<br />

Amsterda<br />

m-<br />

Eindhoven<br />

11<br />

gün<br />

2<br />

gün<br />

7133<br />

TL<br />

61508<br />

TL<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

Alternatif 1'deki ile aynı<br />

* Frigorifik araç olmayıp normal araçlarda Ro-Ro karayoluna göre daha az maliyetli olabilir, ancak frigo tırlar seyahat boyunca motoru<br />

çalıştırmak zorunda olduklarından maliyet farkı neredeyse yok gibidir. Frigorifik yüklerde RoRo ne zaman ne de maliyet açısından avantajlı<br />

olmadığından sadece mecburi durumlarda (geçiş izinlerinin olmaması, geçiş belgesi ücretleri arttığında vs gibi) tercih edilebilir.<br />

88


7. SONUÇ<br />

Sağlıklı yaşam trendi ile Dünya’da ve ülkemizde meyve ve sebze tüketimi genel olarak<br />

artış eğilimi göstermektedir. Türkiye tarım potansiyeli olan bir ülkedir, dünyada Çin,<br />

Hindistan, ABD'den sonra 4. büyük üretici durumundadır. Ancak Türkiye’nin bu<br />

potansiyelini yeterince kullanabildiği söylenemez.<br />

Bunda Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı Avrupa Birliği ülkelerinin yıllardan beri kendi<br />

ülke üreticilerini çeşitli kota ve politikalarla ithal edilmiş meyve ve sebzelerden korumasının<br />

payı vardır. Diğer bir neden ihracata konu olan ürünlerin uluslararası standartlara uygun<br />

olmayışı ve üreticinin ürününü katma değer katarak yurt dışına ihraç etmektense yurt içi<br />

pazarlarında ve semt pazarlarında pazarlamayı tercih etmesidir. Bir başka neden ise ihracata<br />

konu olan meyve ve sebze çeşitlerinin uluslararası piyasalarda talep edilen çeşitlere uygun<br />

olmayışı ve üretimden tüketime miktar ve kalite kayıplarının yüksek olmasıdır.<br />

Türkiye İhracatçılar Meclisinin 17.02.2011 tarihli habere göre Türkiye’nin 2023 yılında<br />

ihracat hedefi olan 500 milyar doların 15 milyarı yaş meyve ve sebze ihracatından<br />

hedeflenmektedir. Türkiye’nin en büyük yaş meyve ve sebze ihraç pazarları Avrupa, Rusya<br />

ve Ortadoğu ülkeleri olmaya devam etmektedir (Akbay ve diğerleri, 2005:6-7-8). Bunun için<br />

yapılması gerekenler aşağıdaki gibi sıralanabilir;<br />

• Ürün çeşitliliği sağlanmalıdır, bunun için planlı üretim politikası ile bu hedefe<br />

ulaşılabilir.<br />

• Pazar odaklı iyi tarım uygulamalı üretimi yaygınlaştırılmalıdır.<br />

• Katma değerli ürün karması geliştirilmelidir. Buna da yeni teknolojilerin takibi ve<br />

verimlilik artışı ile ulaşılabilir.<br />

• Altyapıya da yatırım yapılmalı ve ürün çeşitliliğine bağlı olarak tedarik yapısı da<br />

geliştirilmelidir.<br />

• Avrupa Birliği Türkiye yaş meyve ve sebze ihracatının en önemli pazarı olması<br />

nedeniyle, bu pazarda pazar paylarını arttırmak için Avrupa Birliği tarafından istenilen<br />

çeşitlerin üretimi teşvik edilmelidir ve AB’nin belirlediği standartlara (HACCP ve<br />

EUREPGAP) göre üretim yapmaları gerekmektedir.<br />

Bu çalışmanın odak noktası, bilinenin aksine bir taze sebze olan Kırkağaç kavununun<br />

hedef pazarlara ihracatında çoklu taşımacılık seçeneklerini ortaya koymaktır. Ülkemiz<br />

kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Dünya toplam kavun üretimi içinde Türkiye,<br />

Çinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü<br />

(FAO)’nün 2010 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 1,611,700 ton kavun üretilmiştir ve<br />

2009’da 9612 tonu ihraç edilmiştir.<br />

Karayolu taşımacılığı taze meyve sebze taşımacılığında kullanılan en yaygın seçenektir.<br />

Bu çalışmada Dünyada en fazla kavun ithal eden ülkeler sıralamasında Amerika ve<br />

Kanada’dan sonra 3. sırada olan AB’deki en büyük kavun ithalatçısı Hollanda için karayolu<br />

taşımacılınığına alternatif farklı transit süreleri ve maliyetleri olan çoklu taşımacılık<br />

seçenekleri incelenmiş ve belirtilen varsayımlar doğrultusunda aşağıda Tablo 21'deki sonuçlar<br />

elde edilmiştir. Demiryolu alternatifi karşılaştırmaya dahil edilmemiştir çünkü ülkemizde<br />

geniş ve yaygın demiryolu ağının bulunmaması ulaşım zamanının uzaması, yüklemede zaman<br />

kaybı ve ilave tesislerin gerekliliği, demiryolu ağının geçtiği ülkelere olan bağımlılık ve diğer<br />

benzeri faktörler bu çeşit taşıma sisteminin yaş meyve-sebze taşımacılığında tercih<br />

edilmemesine sebep olmaktadır.<br />

89


Tablo 5: Manisa/Kırkağaç –Hollanda/Eindoven Taşıma Hattı Çoklu Taşımacılık Seçeneklerinde Süre ve<br />

Maliyetlerin Karşılaştırılması<br />

Manisa Kırkağaç -<br />

Hollanda Eindhoven<br />

Nakliye Alternatifleri<br />

Nakliye<br />

Süresi<br />

(gün)<br />

20 ton<br />

için<br />

Üretim<br />

Maliyeti<br />

(TL)<br />

20 ton için<br />

toplama,<br />

paketleme,<br />

yükleme<br />

Maliyeti<br />

(TL)<br />

20 ton<br />

için<br />

Nakliye<br />

Maliyeti<br />

(TL)<br />

Toplam<br />

Maliyet<br />

(TL)<br />

Birim<br />

Maliyet<br />

(TL/kg)<br />

Hollanda<br />

2010<br />

kavun<br />

ithalat<br />

fiyatı<br />

TL/kg<br />

( 0,70 €/<br />

kg)<br />

Alternatif 1<br />

Karayolu 5-6 5000 800 8100 13900 0,70 1,58<br />

Alternatif 2<br />

Ro-Ro 7-8 5000 800 8100 13900 0,70 1,58<br />

Alternatif 3<br />

Karayolu+Denizyolu 22 5000 800 5910 11710 0,59 1,58<br />

Alternatif 4<br />

Karayolu+Denizyolu 11 5000 800 7133 12933 0,65 1,58<br />

Alternatif 5<br />

Karayolu+Havayolu 2 5000 800 61508 67308 3,37 1,58<br />

Sonuçlar incelendiğinde; Havayolunun içinde olduğu alternatif 5 seçeneğinin en kısa süre<br />

ve en yüksek maliyete sahip olduğu görülmektedir ve birim maliyet ve muhtemel Hollanda<br />

satış fiyatı ile karşılaştırıldığında bu seçeneğin uygun olmadığı anlaşılmaktadır.<br />

Karayolu+Denizyolu seçeneğinde 2 farklı hattın süre ve maliyetleri karşılaştırılmıştır. İlk<br />

hattın süresi daha uzun ama maliyeti daha düşüktür. Süre açısından en uygun seçeneğin<br />

Alternatif 1 Karayolu seçeneği, maliyet açısından ise Alternatif 3 Karayolu+Denizyolu<br />

seçeneği olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Alternatif 3'ün düşük taşıma maliyetine rağmen 22<br />

günlük nakliye süresinin kavun için çok uzun olmasından dolayı Alternatif 3 de uygun bir<br />

seçenek olmamaktadır. Bu durumda geriye Alternatif 1,2 ve 4 kalmaktadır. Alternatif 1 ve<br />

2'nin maliyetleri aynı ama süreleri farklıdır, Ro-Ro seçeneği olan Alternatif 2'nin süresi daha<br />

uzun olmasına rağmen maliyetinin düşmediği görülmektedir çünkü Firgirifik tırlar<br />

özelliklerinden dolayı gemiye yüklendiğinde de motorlarını çalıştırmak zorunda<br />

olduklarından maliyet düşmemektedir. Son iki seçenek Alternatif 1 ve Alternatif 4<br />

karşılaştırıldığında ise Alternatif 1 süre açısından Alternatif 4 ise maliyet açısından<br />

avantajlıdır. Alternatif 4'ün taşıma süresi olan 11 gün kavun için tolere edilebilir bir süre<br />

olduğunda ve Alternatif 1'e göre birim maliyeti 0,05 daha düşük olduğundan en uygun<br />

seçenek olarak değerlendirilebilir. Özellikle taşıma miktarı arttıkça bu seçeneğin daha fazla<br />

maliyet avantajı getireceği açıktır.<br />

Bu çalışma, ihracatı ancak son yıllarda düşünülmüş ve henüz geliştirilmemiş olan Kırkağaç<br />

Kavununun Hollanda’ya ihracatında çoklu taşıma seçeneklerine ilişkin senaryolar geliştirme<br />

90


ile sınırlı kalmıştır. Bu alana ilişkin gelecekteki araştırmalar aynı ürünün diğer potansiyel<br />

ithalatçi ülkelere ihracı konusunda çoklu taşıma seçeneklerine yoğunlaşabilir. Ayrıca, ihracatı<br />

pek geliştirilmemiş benzer meyve ve sebzeler bağlamında da yapılacak araştırmaların ilgili<br />

alanda Türkiye’nin ihracat gelirlerine önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Akbay, C., Candemir. S. Ve Orhan. E.(2005). Türkiye’de Yaş Meyve ve Sebze Ürünleri<br />

Üretim ve Pazarlaması. KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2): 96-107<br />

Baki, B. (2004). Lojistik Yönetimi ve Lojistik Sektör Analizi. Trabzon: Volkan Matbaacılık.<br />

Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Kavunun Türkiye Ve<br />

Dünyadaki Durumu. http://www.batem.gov.tr/urunler/sebzelerimiz/kavun/kavun.htm.(Mayıs<br />

2012)<br />

Çapar, E.S. (2010). Çoklu Taşımacılık. Gümrükte Uzman Görüş: 60-65<br />

Ekin, S. İntermodal Taşımacılık. Ekim 2011.<br />

http://www.turktrade.org.tr/tr/article/a25d7953-7660-42a7-8f9d-fa4c2dd79f6e/intermodaltasimacilik.aspx<br />

(05.04.12).<br />

FAO Corporate Document Repository. Production Is Only Half The Battle – A Training<br />

Manual in Fresh Produce. Transportation of Fresh Food.<br />

http://www.fao.org/wairdocs/x5014e/X5014e08.htm (05.05.12)<br />

Food And Agriculture Organization of the United Nations. FAOSTAT 2010 Countries by<br />

Commodity. http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx.(05.05.12).<br />

Kara, M., Duruel, M. Ve Tayfur, L. (2007) Hatay İli İhracatçılarının Taşımacılıktan<br />

Kaynaklanan Sorunları ve Çözüm Önerileri. Ç.Ü. Sosyal bilimler Dergisi. 16: s.395-412<br />

Ruiz-Garcia,L., Barreiro, P. ve Rodriguez-Bermejo, J. (2007). Review. Monitoring the<br />

İntermodal, Refrigerated Transport of Fruit Using Sensor Networks. Spanish Journal of<br />

Agricultural Research. 5: 142-156.<br />

91


Öztürk, T. (2010). Türkiye Dış Ticaretinde Kombine Taşımacılık ve Türki Cumhuriyetleri<br />

Analizi. Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri<br />

Enstitüsü<br />

Rota, Y. (03.11.2011). UTİKAD. http://www.utikad.org.tr/haberler/default.aspid=8945<br />

(14.03.12).<br />

United Nations. (2001). Terminology on Combined Transport.<br />

http://www.unece.org/fileadmin/DAM/trans/wp24/documents/term.pdf (08.03.12)<br />

92


KIRKAĞAÇLI BİR GAZETECİ VE YAZAR: İSMAİL SİVRİ<br />

Asuman GÜRMAN ŞAHİN 1<br />

Özet<br />

Kırkağaç, tarihin en eski dönemlerinden bu yana önemli kültür merkezlerinden<br />

biri olmuştur. Anadolu’nun Türkleştirilmesinden sonra da Kırkağaç bu özelliğini devam<br />

ettirmiştir. Tarihten bu zamana kadar ismi ve eserleri ulaşmış pek kıymetli şahsiyetlerin<br />

Kırkağaç ve civarında yetiştiği ya da bu muhitten çıktığı bilinmektedir.<br />

Cumhuriyet döneminde yetişmiş önemli gazeteci ve çocuk kitapları yazarı İsmail<br />

Sivri, Kırkağaç’ta dünyaya gelen önemli şahsiyetlerden biridir. Kendisi, Kırkağaç<br />

Müderrislerinden İsmail Efendi’nin torunu, Sivrizadeler sülalesine mensup Ahmet Talat<br />

ve Hikmet Sivri’nin ikinci çocuklarıdır.<br />

Biz bu bildirimizde, Ocak 1927’de Kırkağaç’ta dünyaya gelen ve Ağustos<br />

2007’de İzmir’de Hakk’ın rahmetine kavuşan gazeteci ve yazar merhum İsmail<br />

Sivri’nin çocukluk, eğitim, gazetecilik hayatı ve eserleri hakkında bilgi vereceğiz.<br />

Amacımız, İstanbul’da Yeni Sabah, Dünya, Vatan, Tercüman, Havadis Gazetelerinde;<br />

İzmir’de ise Milliyet Gazetesi büro Şefliğinden İzmir Gazeteciler Cemiyeti<br />

Başkanlığına kadar yükselerek son dönem Türkiye basın ve yayın hayatında önemli bir<br />

yere sahip olan İsmail Sivri’yi doğduğu merkezde tanıtabilmektir.<br />

Anahtar Kelimeler: İsmail Sivri, Gazeteci, Yazar, Milliyet, Kırkağaç.<br />

A JOURNALIST AND A WRITER FROM KIRKAGAC: ISMAIL SIVRI<br />

Abstract<br />

Kırkagac has been one of the culture centers since the ancient times of the<br />

history. She has kept this attribute after Turkifying of Anatolia as well. It is known that<br />

very precious persons, whose names and works of art reach in our time, grew up in<br />

Kırkagac and her neighborhood.<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Doktora Öğrencisi.<br />

93


Ismail Sivri, an important journalist and children’s book writer grew in republic<br />

period, is one of the important persons born in Kırkagac. He was descendant of Ismail<br />

Efendi, one of the professors of Kırkagac, and the second child of Hikmet Sivri and<br />

Ahmet Talat who had been a member of Sivrizadeler Family.<br />

In our study we are going to give information about childhood, education and<br />

journalist life and works of Ismail Sivri who was born in Kırkagac in January 1927 and<br />

died in Izmir in August 2007. Sıvri worked for Yeni Sabah, Dünya, Vatan, Tercüman,<br />

Havadis Newspapers and he had risen from bureau chief of Milliyet Newspaper to the<br />

president of İzmir Gazeteciler Cemiyeti. Our aim is to introduce Ismail Sivri, who had<br />

an important position in Turkey’s press life, in the place where he was born.<br />

Keywords:İsmail Sivri, Journalist, Author, Milliyet, Kırkağaç.<br />

Giriş<br />

Önemli bir coğrafi konuma sahip olan Kırkağaç, tarihin antik devirlerinden<br />

itibaren birçok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Kırkağaç, Anadolu’daki<br />

Selçuklu Devleti, Beylikler ve son olarak da Osmanlı Devleti dönemlerinde<br />

Türkleştirilmiştir.<br />

Yüzlerce yıllık Türk yerleşim bölgesi olarak bildiğimiz Kırkağaç, özellikle<br />

Osmanlı devrinde önemli bir ilim kültür merkezi olarak bilinir. Bölgeye ilmî hizmetler<br />

sağlayan medreselerin varlığı, bu bölgede hatırı sayılır şahsiyetlerin yetişmesine de<br />

zemin hazırlamıştır.<br />

Cumhuriyet devrinden sonra da bu merkezde yetişen önemli kişilerin arasında<br />

merhum İsmail Sivri gelmektedir. Kırkağaç doğumlu İsmail Sivri, Yeni Sabah, Dünya,<br />

Vatan, Tercüman, Havadis ve Milliyet gazetelerinde önemli görevlerde bulunmuş;<br />

İzmir’de ise Milliyet Gazetesi Büro Şefliğinden İzmir Gazeteciler Cemiyeti<br />

Başkanlığına kadar yükselmiş ve gazetecilik mesleği ile ilgili üniversitede dersler<br />

vermiş alanında hatırı sayılır bir gazetecidir. Gazeteciliğinin yanı sıra kendisi didaktik<br />

çocuk kitapları yazarı olarak da tanınmaktadır.<br />

Hayatı<br />

İsmail Sivri, 15 Ocak 1927 tarihinde Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde bugünkü 37.<br />

Sokakta, eski adıyla Sivrizadeler sokağında dünyaya gelmiştir. Kendisi, Sivrizadeler<br />

94


sülalesinin Kırkağaç Müderrislerinden İsmail Efendi’nin torunu, Ahmet Talat ve<br />

Hikmet Sivri’nin ikinci çocuğudur. Meliha adında bir ablası ve Yılmaz adında da bir<br />

kardeşi vardır.<br />

İsmail Sivri’nin çocukluğunun ilk altı yılı Kırkağaç’ta geçmiştir. Bu bölgedeki<br />

kısa hayatına dair hatırasını şu şekilde ifade etmektedir:<br />

“Kırkağaç o yıllarda bağrında yer yer ulu çınarlar, serviler, dut ağaçları<br />

barındıran bol yeşilli, bol gölgeli, bol camili, bol hanlı ve çarşılı şirin bir kasabaydı.<br />

Ancak, özellikle çocuklarının geleceğini düşünen aileler için pek gözden uzakta ve pek<br />

kenardaydı” (Kozanoğlu; 2008, 11).<br />

Baba Talat Sivri için Kırkağaç, çocuklarının yeterli eğitim alabilecekleri bir yer<br />

değildir. Bu nedenle 1933’te İzmir’e göç etmişlerdir. Henüz altı yaşında olan İsmail<br />

Sivri’nin okul yılları burada başlamıştır. İzmir Karantina’da Mustafa Necatibey<br />

İlkokulu’nda birinci sınıfı okumuştur. Ertesi yıl, ailenin Tilkilik semtine taşınması<br />

üzerine Dumlupınar İlkokulu’na yazdırılmıştır. İlkokuldan mezun olur olmaz sonraları<br />

adı “Atatürk” olarak değiştirilecek “Erkek Lisesi”nin orta kısmına yazılmıştır. Bu<br />

lisenin orta kısmı günümüz Gazi İlköğretim Okulu’nun içinde geçici bir süreyle yine<br />

“Gazi” adıyla açılmıştır. Sivri, bir yandan Gazi Ortaokulu’nda okurken bir yandan da<br />

aileye katkı amaçlı çalışmıştır. İsmail Sivri’nin çalışması, eğitimini ve başarısını<br />

engellememiştir. 1941 yılında İzmir Atatürk Lisesi’ne girmiştir. Liseden mezun olunca<br />

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne girmek istemiş; fakat bu girişimi<br />

sonuçsuz kalmıştır. Bunun üzerine Sivri, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat<br />

Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yerleşmiştir.<br />

İsmail Sivri’nin Üniversite Yılları<br />

Üniversite yılları ve özellikle İstanbul İsmail Sivri’nin hayatının dönüm noktası<br />

olmuştur. Sivri’nin üniversite okuduğu dönem, Türkiye için de zorlu günlerin yaşandığı<br />

yıllardır. Ülke sancılı bir süreçten geçmektedir. Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemiş<br />

olsa da savaşın yansımalarını yaşamaktadır. İsmail Sivri, hem ülkenin sıkıntıları, hem<br />

de ailesinden yeterince maddi destek alamamasından ötürü okurken çalışmaya devam<br />

etmek zorunda kalmıştır. Milli Türk Talebe Birliği’nin bünyesine katılmış, hatta 1946-<br />

1948 yıllarında Genel İdare Kurulu üyeleri arasında yerini almıştır. MTTB, Sivri’nin<br />

kaderini belirlemiş,1951’de MTTB’nin Genel Sekreteri olmuştur. İsmail Sivri, girişken<br />

95


kişiliği sayesinde İstanbul’da kısa sürede çevre edinmekle kalmamış, bu genel<br />

sekreterlik fırsatıyla da çevresini biraz daha genişletmiştir.<br />

İsmail Sivri’nin İstanbul’la olan münasebeti Bâb-ı Âli’yi tanımasıyla değişmeye<br />

başlamıştır. Burası İstanbul basınının kalbinin attığı yerdir. Basın ve gazeteci<br />

camiasından pek çok isimle tanışmıştır. Arkadaşlık hatta dostluklar kurmuştur. Hakkı<br />

Devrim’le olan dostluğu İsmail Sivri’nin ölümüne kadar sürmüştür. Hasan Pulur,<br />

Nezihe Araz, Abdi İpekçi değerli gazeteci arkadaşlarından sadece birkaçıdır.<br />

Edebiyat Fakültesi öğrencisi ve eski yazıyı biliyor olması onun Yeni Sabah<br />

gazetesine girmesine vesile olmuştur. Gazeteciliğe adımını düzeltmenlikle, eski adıyla<br />

müstensihlikle atmıştır. Artık Bâb-ı Âli, bugün hürmetle anılan gazeteci İsmail Sivri’yi<br />

yetiştirmeye başlamıştır.<br />

Gazeteci İsmail Sivri<br />

İsmail Sivri, edebiyat öğretmeni olabilmek için gittiği İstanbul’da kendini<br />

gazetecilik mesleği içinde bulmuştur. Yeni Sabah’tan sonra Dünya Gazetesi’nde<br />

çalışmıştır. Aslında ideali gazetecilik değildir. Öncelikle, fakültede alttan kalan tek<br />

dersini vermeye çalışmış; fakat gazetecilik yoğun bir mesai gerektirdiğinden dersten<br />

geçememiştir. 1952 yılında okuldan kaydı silinmiştir. 1997’de af yasasından<br />

yararlanarak biraz da Prof. Dr. Abdülkadir Karahan hocanın ısrarıyla İstanbul<br />

Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diplomasını<br />

almıştır.<br />

1952’de üniversiteden kaydı silinince askerliğini yapmaya karar vermiştir.<br />

Acemiliğini Polatlı’da Topçu Asteğmen olarak yapmıştır. Daha sonra Hatay’a<br />

gönderilmiştir. Ancak o yıllarda Kore’ye asker sevkiyatı yapıldığından askerler ve<br />

aileleri arasında irtibat kurulması için İzmir’de “Basın İrtibat Bürosu” kurulmuştur.<br />

İsmail Sivri de bu büroya, dolayısıyla da anne ve babasının yanına gönderilmiştir.<br />

Gazeteci mesleği ona rahat bir askerlik sunmuş ve 30 Ekim 1954’te tezkiresini almıştır.<br />

1953-1954 yılları arasında askerlikten sonra, önce İstanbul’da Vatan<br />

Gazetesi’nde sonra Tercüman, Havadis ve tekrar Yeni Sabah gazetelerinde çalışmıştır.<br />

Hasan Pulur, Hakkı Devrim, Nezihe Araz gibi değerli gazeteciler Sivri’nin mesai<br />

arkadaşlarıdır. Bu yıllar, Sivri’nin İstanbul gazeteciliğindeki en başarılı ve en hızlı<br />

yılları olmuştur.<br />

96


İsmail Sivri, son derece yoğun geçen bugünlerinde biraz da annesinin ısrarıyla<br />

evlilik kararı almıştır. Hatta bu duygularını şöyle dile getirmiştir:<br />

“Evliliği biraz uzatmak istiyordum. Fakat annem İstanbul’a gelip benim bekâr<br />

odamı görünce evlenmem için çok ısrar etti. Tabii bir takım arkadaşlıklarımız oldu.<br />

Ama o zamana kadar ben evlenmeyi düşünmemiştim. Nasipte kendi memleketimizden<br />

Aysel Hanım varmış ‘Aysel Ceylan, onu verirlerse gidin isteyin’ dedim. Verdiler.”<br />

(Kozanoğlu; 2008, 33).<br />

28 Aralık 1958 günü Kırkağaç’ta evlenen İsmail Sivri, İstanbul’a yerleşmiştir.<br />

1959’da kızı Hikmet Sivri, 1961’de ise oğlu Talat Sivri dünyaya gelmiştir. Hikmet sivri<br />

Gökmen Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nde Yrd. Doç. Dr. olarak görev<br />

yapmaktadır. İnşaat Mühendisi Talat Sivri ise kendi firmasında müteahhittir.<br />

Gazeteci İsmail Sivri’nin İzmir Yılları<br />

Evlenerek İstanbul’da yaşamlarını sürdüren Sivri’ye 1960 yılında Abdi İpekçi<br />

tarafından İzmir’de Milliyet Gazetesi Büro Şefliği teklif edilmiştir. İstanbul, pek çok<br />

alanda olduğu gibi basın hayatının da kalbidir. Ancak İsmail Sivri hem çok iyi bir teklif<br />

alması, hem de ailesinin İzmir’de olması nedeniyle bu teklifi kabul etmiş ve Milliyet<br />

Gazetesi İzmir Büro Şefi olmuştur.<br />

İzmir, meslek hayatının zirvesi olmuştur. Büro şefliği demek bugünkü manada<br />

bölge müdürü anlamına gelmektedir. İsmail Sivri’nin ilk işi bölgede bulunan bütün<br />

bayilerle ve Milliyet için çalışan yerel muhabirlerle sıkı bir ilişki içinde olmaktır.<br />

İzmir’in -İstanbul kadar değilse de- sosyo-kültürel ve turizm açısından önemli bir<br />

noktada bulunması, İsmail Sivri’nin meslek hayatının yoğun geçmesine sebep olmuştur.<br />

Sözgelimi İzmir Fuarı’na basın yayın dünyasından gelen önemli kişilere ev sahipliği<br />

yapmak İsmail Sivri’nin görevidir. Yahut, gazetenin etkinlikleri dolayısıyla konserler<br />

düzenlemek ve konuk sanatçıyla ilgilenmek yine ona düşen görevler arasındadır.<br />

Bunların yanı sıra muhabirlik, habercilik hatta hiç yüksünmeden matbaacılık bile<br />

yapmıştır. Kısacası, gazeteci denilince ya köşe yazısı yazan bir yazar, ya da haber<br />

peşinde koşup haber hazırlayan kişiler veya da idari görevleri bulunanlar akla<br />

gelmektedir. İsmail Sivri, bunların hepsini yapmayı başarmış birisidir. Basılsa hacimli<br />

bir kitabı oluşturacak kadar köşe yazıları da kaleme almıştır. Mesleki yaşamı<br />

incelendiğinde haber peşinde koştuğunu, hatta “onunla röportaj yapamazsın” denilen<br />

97


isimlerle bile röportaj yaptığını görebiliyoruz. Çünkü güvenilir haberci, gazeteci namına<br />

sahiptir.<br />

İsmail Sivri, kısa sürede çevresinde sevilen sayılan bir kişi olmuştur. Etrafında<br />

bulunan kişilerin heves ve cesaretiyle 1973’te milletvekilliğine soyunmuş; fakat çeşitli<br />

nedenlerle bu fikrinden vazgeçmiştir. Çünkü, tüm hayatı boyunca bir tarafın adamı<br />

olmayı reddetmiştir. Bu kararı, belki gazeteciliğin verdiği objektiflik, belki de çok<br />

hassas bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklanmıştır.<br />

İsmail Sivri, 1980’de Milliyet Gazetesi İzmir Bürosu Şefiyken emekli olmuştur.<br />

Mesleğini çok sevdiğini her fırsatta dile getiren İsmail Sivri hem bu yoğun mesaiden<br />

yorulduğu için, hem de arkadaşı Abdi İpekçi’nin suikastta öldürülmesi sebebiyle<br />

emekliliğe karar vermiştir. Emekli olduktan sonra mesleğinden, daha doğrusu bu sosyal<br />

çevresinden kopamamıştır. 1998’den itibaren Milliyet’in Ege ekinde köşe yazıları<br />

yazmıştır. Aynı zamanda da yaklaşık on beş sene İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı<br />

yapmıştır.<br />

İsmail Sivri, gazetecilik mesleğinin saygın bir hale gelebilmesi için de uğraş<br />

göstermiştir. Mesleği korumak, mesleğin önemini artırmak adına hatırı sayılır işler<br />

yapmıştır. Öyle ki, kendisi Gazeteciler Federasyonunun kurucuları arasında yer almıştır.<br />

Bunun üzerine, Türk basınının seçkin kişileri İsmail Sivri’yi “Türkiye Gazeteciler<br />

Federasyonu Onursal Başkanı” seçmişlerdir. Federasyonun yanı sıra Sivri, uzun yıllar<br />

Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu’nda öğretim görevliliği yaparak gazetecilik<br />

mesleğine akademik alanda hizmet etmeyi sürdürmüştür.<br />

2006 yılında akciğer kanseri teşhisi konulan İsmail Sivri 2 Ağustos 2007’de<br />

vefat etmiştir. Narlıdere Yukarıköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.<br />

İsmail Sivri’nin Kişiliği<br />

İsmail Sivri kimdir, nasıl bir şahsiyettir sorularını yanıtlarken aslında<br />

kendisinin gazeteci olması, ilkin önyargılarla dolu bir cevabı oluşturmaktadır. Fakat<br />

İsmail Sivri’yi tanıdıkça durumun hiç de zannedildiği gibi olmadığını görmekteyiz.<br />

İsmail Sivri’nin şahsiyetini anlayabilmek için nasıl bir aile babası, nasıl bir dost,<br />

nasıl bir işveren, nasıl bir arkadaş sorularının yanıtını arayarak bulabilmemiz mümkün.<br />

İsmail Sivri öncelikle bu yoğun mesai gerektiren mesleğin içinde, hiçbir zaman<br />

ailesini ihmal etmeyen, bizzat eşi ve çocuklarıyla yaptığımız mülakattaki ifadelere göre<br />

98


kendilerine karşı sorumluluklarını dört dörtlük yerine getiren bir şahsiyettir. Akrabalık<br />

ilişkilerine önem veren, aile kurumunun bir toplumun dinamikleri olduğuna inanan, bu<br />

kurumun hassasiyetle yaşatılması gerektiğinin farkında olan biridir. Ailesinin<br />

cümlelerinden anladığımız kadarıyla Sivri, iyi bir eş ve baba olmuştur.<br />

İsmail Sivri’nin dostlarına kendisi sorulduğunda karşılığında tüm güzel sıfatların<br />

yan yana sıralandığı görülmektedir. Sivri’nin çok samimi arkadaşlarından Öcal Uluç<br />

Sivri’yi şöyle anlatmaktadır:<br />

“Karıncayı bile incitmek istemeyen bir insan. Bardağın hep dolu yanını gören<br />

muhteşem bir iyimser. Küçük mutluluklardan hayatını ve çevresini aydınlığa<br />

çevirmesini bilen bir hayat filozofuydu. Onda zaman zaman Yunus Emre’yi, Hacı<br />

Bektaş-ı Veli’yi, Ahi Evran’ı, Mevlana’yı gördüğümü hissettim. Ama o hiçbiri idi. O<br />

İsmail Sivri idi.” (Kozanoğlu; 2008, s.75).<br />

İsmail Sivri, yardımseverliği, dürüstlüğü, babacan tavrıyla tanınan bir insandır.<br />

Zaman zaman onun adı iş bulma kurumuna bile çevrilmiştir. Uzun yıllar, İl Fakirlerine<br />

Yardım Derneği’ne bizatihi katkıda bulunmuştur.<br />

Yol göstermeyi, dertlilere derman olmayı, mutluluğu ve umutlu olmayı ilke<br />

edinmiş bir kişidir. Eğitim, okumak, aydın olmak onun insan olma adına değer verdiği<br />

en önemli öğeler arasında yer almaktadır.<br />

İsmail Sivri’nin gazeteci olarak en dikkati çeken tarafı da objektif bir siyasi<br />

duruş sergilemesidir. Gazetecilerin suikastta öldürüldüğü o dönemlerde Sivri, belki de<br />

sadece işini yaptığı için, tehditler alan bir gazeteci olmamıştır.<br />

İsmail Sivri, her yönüyle çevresi tarafından saygı görmüş bir kişiliktir. Bu<br />

nedenle birçok ödüle layık görülmüştür.1999 yılında İzmir Gazeteciler Derneği Onursal<br />

Başkanı İsmail Sivri’ye Ege Üniversitesi Fahri Doktora Beratı verilmiştir.<br />

İsmail Sivri’nin aldığı bir başka ödül de Atatürk Derneği Şeref Üyeliği olmuştur.<br />

İsmail Sivri’yi sevindiren bir olay da meslekte yirmi beş yılını doldurması<br />

nedeniyle kendisine 1975’te Basın Şeref Kartı ve Onursal Başkan Unvanının<br />

verilmesidir. Bundan başka Burhan Felek Basın Ödülü, Çalışan En Yaşlı Gazeteci ödülü<br />

gibi birçok ödülle onurlandırılmıştır.<br />

Sivri için belki de en güzel ödül, henüz hayatta iken İzmir’de biri Karşıyaka’da<br />

bir sokağa, diğeri de Gediz’de bir bulvara adının verilmesidir. Ayrıca İzmir’in<br />

Alsancak, Kıbrıs Şehitleri sokağında bir de heykeli yer almaktadır.<br />

99


İsmail Sivri’nin hayatında çocuklar ayrı bir yere sahiptir. İsmail Sivri, her zaman<br />

hayata umut dolu bir bakış açısıyla bakmayı başarabilmiş birisidir. Ülkenin içinde<br />

bulunduğu halleri mesleği gereği belki de en reel haliyle gören ilk kişilerdendir. Ama<br />

hayatın bu realitesi onu umutsuzluğa itmemiş, bilakis yarını güzelleştireceklerin<br />

bugünün çocukları olduğunu düşünmüştür. Öyle ki, bir yazar olarak İsmail Sivri’yi<br />

değerlendirdiğimizde karşımıza didaktik bir çocuk yazarı çıkmış, onlara bir dizi çocuk<br />

hikâye ve romanları bırakmıştır. Belki de, onca koşuşturma, yoğunluk arasında<br />

dinlenebileceği saf ve temiz bir dünya olarak görmüştür çocukları, çocukların<br />

hayallerinde dolaşmayı, onların hayallerine ortak olmayı.<br />

İsmail Sivri, kendisiyle yapılan bir röportajda kendisini kısaca şöyle dile<br />

getirmektedir:<br />

“Ben yaşamım boyunca insanlarla ve insanları ilgilendiren olaylar ve konularla<br />

iç içeydim. Kendi sıkıntım ve dertlerim kadar başkalarının sorunları da beni<br />

ilgilendirdi.<br />

Her durumda insan sevgi ve saygı içinde yaklaştım.<br />

Çevremdeki insanların büyük ve küçük sevinçleri gibi üzüntüleri de beni çok<br />

duygulandırdı. Kendi dertlerimden çok başkalarının dertleriyle dertlendim desem yalan<br />

olmaz. Başta iş olmak üzere her isteyenin derdine çare bulmaya çalıştım.<br />

Kavga değil barış adamı olmayı yeğledim. Bu yüzden pek kavga<br />

etmedim…”(Kozanoğlu; 2008, 56).<br />

İsmail Sivri’nin kendisinin de dile getirdiği gibi barışı, güzellikleri, saflığı ilke<br />

edinmiş birisidir. Aynı zamanda çalışkan, sevilen, nüktedan, kendiyle barışık bir<br />

kişiliktir.<br />

İsmail Sivri’yi ev arkadaşı, meslektaşı, yakın dostu Hakkı Devrim şöyle<br />

anlatmaktadır:<br />

“İsmail Sivri deyip geçilmez. Sözünü ettiğim kişi Tanrı’nın sıradan kullarından<br />

değildir. Evet, eski gazeteci ama sayıları pek az olan ‘veliyullah’ takımından. Son<br />

yıllarımızı bir arada geçiremediğimize yandığım birkaç dostumda biri. Yalnız ben mi,<br />

meslektaşlarımın yüzlercesinin, belki binlercesinin. Bütün meslek camialarında veli’ler<br />

vardır. Onlar neye yarar bilir misiniz Şöyle söyleyeyim. Sivri İstanbul’da olsaydı biz<br />

gazeteciler birbirimizle daha az kavgalı, daha fazla dost kalırdık, gazetecilik daha<br />

güzel, daha sıcak, daha soylu bir meslek olurdu…”(Kozanoğlu; 2008,s.84 ).<br />

100


Bir Yazar Olarak İsmail Sivri<br />

İsmail Sivri, gazeteciliğinin yanı sıra çocuk hikâye ve romanlarıyla karşımıza<br />

çıkan bir yazardır. Gazetede kaleme aldığı köşe yazıları dışında otuz altı adet kitabı<br />

vardır.<br />

İstanbul’dayken yazdığı ilk dört kitabı Üniversite Öğrencileri için Test Soruları,<br />

İstanbul Futbol Yıllığı, Eski ve Yeni Ramazanlar ile Türkiye Okullar Rehberi’dir.<br />

1958’de konusunu daha çok hayat kaygısından uzaktaki çocukları işleyen<br />

hikâyelerden oluşan Yeşil Pancurlu Ev’i kaleme almıştır.<br />

İsmail Sivri’nin asıl yazar kimliğini oluşturan eserleri ise çocuklar için yazdığı<br />

kitaplardır. Çocuklara hitap edebilmek çok özel ve bir o kadar güçtür. İsmail Sivri,<br />

çocuklara hitap ederek onların hayallerine ulaşmayı başarmıştır. Çocukları sevmesi,<br />

çocukları yarının umudu olarak görmesi onu çocuk edebiyatına yöneltmiş epey bir<br />

yekûn tutacak eser kaleme almıştır:<br />

Karınca Dostlar, Yürekli Kaplumbağa, Kavanozda İki Balık, Leylekler Gelirken,<br />

Beş Kardeşler Masalı, Yaz Biterken, Çoban Köpeği.<br />

İsmail Sivri çocuklar için bir Atatürk kitaplığı hazırlamıştır. Atatürk’ü çocuklara<br />

çocuk dilinden tanıtmaya çalışmıştır. Çocukların Atatürk’ü sevmesi ve tanımasını<br />

üzerine düşen bir görev bilmiştir:<br />

Atatürk’ün Çocukluğu, Atatürk’ün Gençlik Yılları, Atatürk’ün Genç Subaylık<br />

Yılları, Atatürk’ün Genç Komutanlık yılları, Atatürk’ün Çanakkale Savaşları,<br />

Atatürk’ün Ordu Komutanlığı, Atatürk’ün mütareke Günleri, Atatürk’ün Samsun’a<br />

Çıkışı, Atatürk’ün Meclis Başkanlığı, Atatürk’ün Başkomutanlığı, Atatürk’ün<br />

Devrimleri, Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı, Atatürk Çocukları Çok Severdi, Atatürk<br />

Çocukları.<br />

İsmail Sivri’nin bir de Nasrettin Hoca dizisi vardır. Nasrettin Hoca, Sivri için<br />

çok özel bir yere sahiptir. Onun Türk kültürüne verilmiş bir lütuf olarak görmektedir.<br />

Sivri, Nasrettin Hoca’yla ilgili eserlerini oluşturmadan evvel Hoca’yı titizlikle<br />

araştırmış, daha sonra kaleme almıştır. Nasrettin Hoca’nın kendisindeki yerini şöyle dile<br />

getirmektedir:<br />

“Ben Nasrettin Hoca’nın çağdaş ruhunu taşıyorum. Bu duyguyu uzun zamandır<br />

hissediyorum. Hele hocamız kısacık boylu idiyse, yüzde yüz ona çekmişim. Hoşgörülü<br />

101


oluşum, olaylara mizah boyutuyla yaklaşmam, hayatı bir kavga değil fıkralar geçidi<br />

olarak algılamam, yüzümden gülümsemenin eksik olmayışı benim Hoca’ya çektiğimi<br />

veya içimde Hoca’nın yaşadığını ispatlar. Onu tanıdıktan sonra ondan kopamadım.”<br />

Kozanoğlu; 2008,s.163 ).<br />

İsmail Sivri neredeyse kendisini Hoca’yla özdeşleştirmiştir. Kitaplarındaki olay<br />

örgüsünü oluştururken olaylara onun perspektifinden bakmaya çalışmıştır:<br />

Nasrettin Hoca, Nasrettin Hoca Gençlik Yılları, Nasrettin Hoca Mahalle Okulu,<br />

Nasrettin Hoca Akşehir Yılları, Nasrettin Hoca Akşehir Kadısı, Nasrettin Hoca Son<br />

Yılları, Nasrettin Hoca Fıkralarıyla Yaşam Öyküsü.<br />

İsmail Sivri, çocuk dizisi eserlerinin dışında Gözcü ve Milliyet Ege<br />

gazetelerinde köşe yazıları yazmıştır. Toplandığında hacimli bir kitap oluşturacak kadar<br />

köşe yazıları vardır. Gözcü Gazetesi’nde “Geçmiş Zaman Olur Ki”, Milliyet Ege<br />

Gazetesi’nde “Bizim Köşe” başlıkları altında yazılar kaleme almıştır. Ancak, köşe<br />

yazıları hiçbir zaman bir siyasi düşünceye çanak tutmamıştır. Yazdığı yazıların konuları<br />

son derece güncel, genel, sosyal konulardır. “İlk Pazar Yazısı, 10 Milyon Liraya Hoş<br />

Geldin Derken, Eşref Saati, Gazete ve Sigara, Mavi Körfez Yeşil İzmir, Oyuncaklarda<br />

Buluşmak, Kurban Bayramı” köşe yazılarının başlıklarının sadece birkaçıdır.<br />

Sonuç<br />

Kırkağaç topraklarında yeşermiş İsmail Sivri, büyümüş, genişlemiş, bir çınar<br />

ağacı gibi olmuştur. Kimilerini gölgesinde serinletmiş, kimisine tarih olmuş, kimisine<br />

ululuğunu göstermiştir.<br />

Gerek gazeteciliği ve yazarlığı; gerekse kişiliğiyle önemli bir şahsiyet olarak<br />

hafızalarda yer etmiş Kırkağaçlı merhum İsmail Sivri’yi bu etkinlikte tanıtmaya çalıştık.<br />

Çocuklarımıza hiç çekinmeden hikâyelerini okutabileceğimiz Kırkağaçlı bir yazar<br />

bulunmaktadır.<br />

Merhum İsmail Sivri’yi Kırkağaç’ta yaşatabilme adına bazı tekliflerimiz<br />

olacaktır:<br />

1. Şimdiki 37. Sokağın adı -eski adıyla Sivrizadeler Sokağı-, şimdi İsmail<br />

Sivri Sokağı adıyla tabela konulması,<br />

2. 2 Ağustos ölüm tarihinde her yıl Alsancak Kıbrıs Şehitleri Sokağındaki<br />

heykeli başında yapılan anma töreninin önümüzdeki yıldan itibaren Kırkağaç’ta<br />

102


yapılması ( Sivri’nin bazı tanınmış gazeteci ve yazar dostlarının ve de ailesinin davet<br />

edilmesiyle Kırkağaç’ın ulusal basında tanıtımı sağlanmış olur ).<br />

3. İlçe kütüphanesindeki çocuk bölümüne İsmail Sivri adının verilmesi,<br />

4. Bundan sonraki Sempozyuma Sivri ailesinin onur konuğu olarak davet<br />

edilmesi gibi.<br />

Umarız, İsmail Sivri’yi bu çalışmamızla ilim ve Kırkağaç camiasına<br />

tanıtabilmişizdir.<br />

KAYNAKÇA<br />

KOZANOĞLU, Zeynel ( 2008 ), Gönül Adamı İsmail Sivri, İzmir Gazeteciler<br />

Cemiyeti Yayını, İzmir.<br />

2 Ağustos 2012 İsmail Sivri’nin Ölüm Yıldönümü Anma Töreni Konuşmaları.<br />

10 Ağustos 2012 İsmail Sivri’nin oğlu Talat Sivri ve Kızı Hikmet Gökmen ile<br />

yapılan görüşme.<br />

103


İSMAİL SİVRİ’NİN “LEYLEKLER GELİRKEN” VE “YAZ BİTERKEN” ADLI<br />

ESERLERİNDE DİL VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ<br />

Özet<br />

Davut ŞAHİN 1<br />

Gazeteci kimliğiyle ön plana çıkmış Kırkağaçlı İsmail Sivri, aynı zamanda çocuk<br />

kitapları yazarıdır. Sivri, kitaplarını çocukların eğitilmesi için yazmıştır. Çocuklar, kendi<br />

kültürüne hâkim olmalıdır. Bu nedenle Sivri, eserlerinde bilgi vermeyi ön planda tutmuştur.<br />

Kullandığı dil ve üslup da özenle seçilmiştir.<br />

İsmail Sivri’nin anlatımı çok açıktır. Kısa ve kurallı cümleler dikkat çeker. Konuşma<br />

dilini seçer. Çocukların anlayacağı veya anlamasını beklediği kelimelerle onlara seslenir.<br />

Konuşma cümlelerine sık sık yer verilir ki, inandırıcılık ön plandadır.<br />

Çok fazla sıfat, ikileme, zarf kullanılmıştır. Bu, onun anlatımını canlı kılmıştır. Bazı<br />

deyimler, ibareler de dikkat çekici dil hususiyetlerindendir. Diyaloglara sürekli yer verilmiştir.<br />

Çocukların etrafındaki hayvan ve diğer canlı cansız varlıklar kişileştirilmiştir. Sık sık bilgiler<br />

verilmiş, bazen bilgiler tekrarlanmıştır. Her seviyedeki çocuğun anlayabilme gayesi<br />

güdülmüştür. Metin bütünlüğü kurularak okuyucu olaylardan koparılmamıştır. Sivri’nin bu<br />

üslup seçimi de dikkat çekicidir.<br />

Anahtar Kelimeler: İsmail Sivri, Dil, Üslup, Çocuk, Kırkağaç.<br />

LANGUAGE AND STYLE ATTRIBUTES IN ISMAIL SIVRI’S BOOKS NAMED<br />

“LEYLEKLER GELIRKEN” AND “YAZ BITERKEN”<br />

Abstract<br />

Ismail Sivri from Kırkagac, who came into prominence with his journalist identity, was also a<br />

children’s book writer. Sivri wrote his books to educate the children. He believed that<br />

children have to know their own culture. For that reason, Sivri gave precedence to give<br />

information in his books. He chose the language and style with care.<br />

The narration of Sivri is so clear. He takes attention with short and canonical sentences. He<br />

prefers spoken language. He calls the children by the words that they understand or he expects<br />

them to understand. He often gives place to talking sentences, so that cogency is at the<br />

forefront.<br />

He uses too many adjectives, reiterates and adverbs and that gives his narration vividness.<br />

Some expressions and statements are also attractive language traits. He uses dialogues<br />

constantly. He personifies the animals and the other inanimate creatures around the children.<br />

He often gives information and sometimes repeats them. He aims to be understood by all the<br />

children in different levels. He cares the text’s unity not to readers cut off from the events. His<br />

style choice is also attractive.<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi.<br />

104


Keywords: İsmail Sivri, Language, Style, Children, Kırkağaç.<br />

Giriş<br />

Daha çok gazetecilik yönü ön planda görülen İsmail Sivri’nin edebî şahsiyeti ikinci<br />

planda kalmıştır. İsmail Sivri’yi tanıtırken, gazeteci ve çocuk kitapları yazarıdır, demek<br />

gerekir. Onun hikâyeleri, belirli bir okuyucu kitlesi hedef alınarak yazılmıştır. Sivri’nin<br />

muhatabı çocuklardır. “O, çocukları çok severdi.” Çünkü “çocuklar umudumuzdur, dünyayı<br />

kurtaracak.” ( Sivri; 1994, 123 )<br />

Bu sebeplerden ötürüdür ki geleceğimizin teminatı çocuklar iyi yetişmelidirler. Kendi<br />

milletlerine ait değerleri iyi bilmelidirler. Geleceği geçmişin doğruları üzerine kurmalı,<br />

yanlışları düzeltmelidirler. Geleceğimizin teminatlarını bizler yetiştirmemiz gerekir. O zaman<br />

herkes taşın altına elini koymalıdır. Bir yazar olarak Sivri de sahip olduğumuz değerleri,<br />

düzeltilmesi gereken yanlışları hikâyeleri vasıtasıyla çocuklara aktarma görevini üstlenmiştir.<br />

Yani Sivri’nin hikâyelerinin en temel amacı çocukları bilgilendirmektir. Sivri’nin okuyucu<br />

kitlesi çocuklardır. Sivri’nin kelimeleri, kelime öbekleri, cümleleri, konuları sunuş tarzı, yani<br />

üslubu çocuk okuyucular açısından ele alınması gerekir.<br />

Bu çalışmada, Sivri’nin kendi içerisinde konu bütünlüğü bulunan “Leylekler Gelirken”<br />

ve “Yaz Biterken” adlı iki hikâye kitabındaki dil unsurları ve üslubu değerlendirilmiştir.<br />

“Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken”<br />

İsmail Sivri’nin “Leylekler Gelirken” adlı kitabında 13 hikâye bulunmaktadır. Bunlar:<br />

1. Uçurtma Yarışı, 2. Gözleri Yaşlı Küçük Kız, 3. Evcilik Oyunları, 4. Leyleklerin Gelişi, 5.<br />

Leyleklerle Küçük Kız, 6.Yeşil Ova, 7. İlkokullu Çocuklar, 8. Kent Pazarı, 9. Pazar<br />

Söyleşileri, 10. Çocuk Bayramı, 11. Leylek Yumurtaları, 12. Gençlik Bayramı, 13. Okul<br />

Tatili.<br />

Sivri’nin “Yaz Biterken” adlı kitabında ise 15 hikâye bulunmaktadır. Bunlar: 1. Okul<br />

Tatili, 2. Güzel Yaz Günleri, 3. Kurban Bayramı, 4. Hırsız Kim, 5. Yavru Leylekler, 6.<br />

Leylekler Hırsız Peşinde, 7. Hırsızın Yakalanışı, 8. Babanın Eve Gelişi, 9. Leylekler Uçup<br />

Gittiler, 10. Okulların Açılışı, 11. Cumhuriyet Bayramı, 12. Soğuk Kış Günleri, 13. Sevgiler<br />

Ölmez, 14. Kahraman Leylek, 15. Yavru Leylek Okullu Oldu.<br />

105


Bu iki eserdeki hikâyeler, aslında bir romanın küçük parçalara bölünmüş şekli gibidir.<br />

İlk kitabın konusu, hikâye başlıklarından da anlaşılacağı gibi, leyleklerin gelişiyle ( ilkbahar<br />

mevsimiyle ) başlayıp okulların tatile girmesine ( yazın başlangıcına ) kadarki; ikinci kitabın<br />

konusu ise diğer kitabın kaldığı okul tatilinin başlangıcından ( yazın başlangıcından ) itibaren<br />

kış mevsimini de içine alan sürede Anadolu’nun şirin bir ilçesinde geçen hayatı içine<br />

almaktadır. Yazar, aslında bu ilçe hayatından yola çıkarak tüm Anadolu insanının hayatını<br />

anlatmak istemiştir. Hikâyelerde, şehirdeki pazarcılar, esnaf, yerel bitki isimleri, bazı çocuk<br />

oyunları, pazar söyleşileri, hırsızlık olayı vs. gibi yerel ve özel konuların yanında; bahar<br />

müjdecileri leyleklerin gelişi/dönüşü, millî ve dinî bayramlar, komşuluk dayanışması,<br />

okulların tatile girmesi/açılması gibi genel ülke konuları da özellikle ele alınmıştır.<br />

Seçilen mekân, Akarçay’ı, gölü, dağı ve ovası bulunan küçük bir ilçedir. Bu ilçede,<br />

tarım yapılır ve yaz döneminde bağevi(dam)ne çıkılıp yaz sonunda tekrar eve dönülür. Mekân<br />

o kadar gerçekçi anlatılır ki, esnafların sokağıyla, kimin kimle komşusu olduğuyla, banka,<br />

cami, karakol, çarşı, ova, Akarçay, göl gibi daha pek çok mekânın ilçenin neresinde<br />

bulunduğuyla ilgili verilen bilgilerle bir şehir krokisi çıkarabilirsiniz. Belki de bu mekân -bazı<br />

hayal eklemeleriyle- sağlığındayken hep yerleşmeyi hayal ettiği Kırkağaç’tır Akarçay hariç<br />

hiçbir mekânla ilgili özel isim kullanmamıştır. Akarçay ismi bile -çok nadir de olsa- kimi<br />

yerde küçük harfle yazılmıştır.<br />

Hikâyelerin ana karakteri Küçük Kız’dır. Yazar, bir yıllık Anadolu hayatını anlattığı<br />

hikâyelerinin tamamında “leylekler”i de neredeyse Küçük Kız kadar ana karakter olarak<br />

kullanmıştır. Küçük Kız’ın “anne”si, “baba”sı ( fırıncı ), “ağabey”i, “büyükanne”si, köpekleri<br />

“Karabaş” ve kedileri “Samur” bütün hikâyelerdeki yardımcı karakterler olarak karşımıza<br />

çıkmaktadırlar. Eserlerin hiçbir yerinde insan isimlerine rastlanmamaktadır. Mekân<br />

isimlerinin anılmaması belki normal bir durumdur, ama insanların hiçbirine özel ad<br />

verilmemesi yazarın dikkat çeken yönlerinden biridir.<br />

Hikâyelerin Dil ve Üslup Özellikleri<br />

Yazarların duygu ve düşünceleri, meydana getirdikleri eserlerdeki kullandıkları dil<br />

unsurları aracılığıyla okuyucuya aktarılabilir. Yazar için muhatabı olan okuyucu kitlesi<br />

kullanılacak dil ve üslup açısından önemlidir. İsmail Sivri’nin hikâyelerindeki muhatabı<br />

çocuklardır. Sivri, hikâyeleri vasıtasıyla çocukları bilgilendirme gayesini güder. Kullanılacak<br />

kelimeler, kelime öbekleri, cümle yapıları çocuklar için özenle seçilmeli; onların dünyasına<br />

106


göre bir anlatım tarzı benimsenmelidir. Yazar, sıradan dil unsurlarına hayat vermeli,<br />

kanatlandırmalı, onu zengin çağrışım ve imgelerle doldurmalı, dili adeta yeniden üretmelidir.<br />

Özenle oluşturulmuş bir ‘kurmaca dil’ inşa etmelidir (Çetin; 2008, 258).<br />

Hikâyelerinde çocuklara seslenen Sivri, canlı bir halk dilini kullanır. Adeta gerçek<br />

hayattaki kişiler arasında olaylar karşılıklı konuşmalar şeklinde akıyormuşçasına ele alınır.<br />

Sadece insanlar arasındaki karşılıklı konuşmalar değil, hayvanlar arasında, insanlarla<br />

hayvanlar arasında geçen pek çok diyaloglar bulunmaktadır. Bu durum, yazarın hikâyelerini<br />

daha realist bir yaklaşımla akıcı bir şekilde ele aldığını göstermektedir.<br />

Annesi: “Leylek yumurtası yenmez!”<br />

Hepsi birden: “Biliyoruz,”dediler. “leylek yumurtası yenmez.” (Sivri; 1994, 27)<br />

Küçük Kız: “Yuva boş,” diye bağırdı.<br />

Annesi kızına: “kızım,” dedi. “Onlar gittiler.” (Sivri; 1997, 69)<br />

Hikâyelerin dilini akıcı kılan diyalogların dışında yerinde kullanılan bazı devrik<br />

cümleler, samimi hitap ifadeleri, deyimler, atasözleri, ikilemeler de bulunmaktadır. Devrik<br />

cümle Sivri’nin bu hikâyelerinde sayılıdır diyebiliriz. Yazarın kullandığı bu devrik cümleler,<br />

tamamen anlatımı vurucu hale getirmek için gündelik dilde kullanıldığı ölçüde hikâyelerde<br />

yerini almıştır.<br />

“Dargınlıklarla küskünlükler yıllar yılı sürüp giderdi aralarında.” (Sivri; 1994, 29)<br />

“Gelecek sizlerindir, çocuklar.” (Sivri; 1997, 84)<br />

Karakterler arasındaki diyaloglarda samimi hitap ifadelerine de rastlanmaktadır.<br />

Özellikle yaşça büyük küçük karakterler arasındaki bu hitaplar anlatımda akıcılığın en önemli<br />

unsurlarından biri olmuştur.<br />

Anne, mutlu: “Aslan oğlum benim! dedi. Sonra kızına dönerek: “Güzel kızım benim,”<br />

dedi (Sivri; 1994, 92).<br />

“Hırsız Kız… Hırsız Kız…”(Sivri; 1997, 36)<br />

“Babacığım…”“Babacığım…” dediler.<br />

107


“Yavrularım…” dedi babaları. (Sivri; 1997, 59)<br />

İsmail Sivri’nin eserlerindeki deyim zenginliği dikkat çekici boyuttadır. Deyimler,<br />

binlerce yıllık hayatın tecrübelerinin bir iki kelimeye sığdığı dil yapılarıdır. Yani deyimler, bir<br />

milletin muhayyilesini temsil etmektedir. Çocukları eğitme ve onlara bilgi kazandırma<br />

gayesindeki yazar, deyimleri hem mecazlı kelime yapıları olarak, hem de mana zenginliği<br />

olarak çocuklara benimsetme gayretindedir. Tabii ki deyimler, hikâyelerdeki akıcılığı ve<br />

sadeliği de sağlamıştır. Hikâyelerdeki bazı deyimler şunlardır:<br />

“havayı dağıt-” (Sivri; 1994, 11),“gözden yok ol-” (Sivri; 1994, 21), “kulak kesil-”<br />

(Sivri; 1994, 50), “dört dön-” (Sivri; 1994, 54), “atıp tut-” (Sivri; 1994, 74), “kulağı kapıda<br />

ol-” (Sivri; 1994, 82), “aklını başına al-” (Sivri; 1994, 89), “iğne atılsa yere düşme-” (Sivri;<br />

1994, 95), “gözlerinden uyku ak-” (Sivri; 1997, 5), “uykusunu aç-” (Sivri; 1997, 6), “yol al-”<br />

(Sivri; 1997, 7), “yolunu tut-” (Sivri; 1997, 16), “haberin bomba gibi patlaması” (Sivri;<br />

1997, 34), “sarpası kesil-” (Sivri; 1997, 41), “ah et-” (Sivri; 1997, 49), “yataklara düş-”<br />

(Sivri; 1997, 51), “ateş içinde yat-” (Sivri; 1997, 51), “e:vi bayram yerine dön-” (Sivri;<br />

1997, 58), “okullu ol-” (Sivri; 1997, 75).<br />

Anlatımdaki etkiyi arttırabilmek amacıyla kullanılan ikilemelerin de Sivri’nin<br />

eserlerinde bir hayli kullanıldığı görülmektedir. Hikâyelerdeki bazı ikilemeler şunlardır:<br />

“Yamaçtaki çocuklar çığlık çığlıktı.” (Sivri; 1994, 7), “koca koca adamlar” (Sivri;<br />

1994, 10), “salına salına uçan uçurtma” (Sivri; 1994, 11), “yavaş yavaş yok ol-” (Sivri;<br />

1994, 12), “kıvrıla kıvrıla göle dökül-” (Sivri; 1994, 14), “çuval çuval ürün” (Sivri; 1994,<br />

20), “kıkır kıkır gül-” (Sivri; 1994, 24), “çer çöp topla-” (Sivri; 1994, 25), “için için gül-”<br />

(Sivri; 1994, 26), “kıpır kıpır” (Sivri; 1994, 33), “hıçkıra hıçkıra ağla-” (Sivri; 1994, 36),<br />

“çoluk çocuk” (Sivri; 1994, 37), “cıvıl cıvıl öt-” (Sivri; 1994, 43), “şaşkın şaşkın bak-”<br />

(Sivri; 1994, 45), “avaz avaz bağır-” (Sivri; 1994, 78), “lüp lüp” (Sivri; 1994, 59), “bölük<br />

bölük” (Sivri; 1994, 12), “tıngır mıngır sesler” (Sivri; 1997, 7), “kıvrıla kıvrıla başla-”<br />

(Sivri; 1997, 9), “kucak kucak elma” (Sivri; 1997, 11), “istemeye istemeye” (Sivri; 1997, 34),<br />

“hırçın hırçın öt-” (Sivri; 1997, 38), “tabak tabak meyve” (Sivri; 1997, 39), “şaşkın şaşkın”<br />

(Sivri; 1997, 55), “gözlerini açar açmaz” (Sivri; 1997, 55), sayfa sayfa aç- (Sivri; 1997, 74).<br />

İsmail Sivri’nin hikâyeleri imgeler yönünden ele alındığında zengin bir malzeme<br />

ortaya çıkmaktadır. “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken” adlı eserlerdeki hikâyelerin ortak<br />

imgesi veya göstergesi “leylek”tir. Leylek Anadolu insanının -özellikle çocukların- hayatına<br />

108


ilkbaharla birlikte girer. Yani leyleğin asıl anlamsal karşılığı “mevsim”dir. Hatta mevsimlerin<br />

başıdır. Leylek umuttur, sevinçtir, hayatın başıdır, müjdedir, çocuk getirir, çocukların en<br />

sevdiği sosyal bir kuştur.<br />

Leylekler insanlarla birlikte yaşar. Yazarın hikâyelerindeki leyleğe eşlik eden kişi ise<br />

Küçük Kız adındaki sevecen bir “çocuk”tur. İkinci bir göstergenin küçük bir kız çocuğu<br />

olduğunu söyleyebiliriz. Çocuk güzeli görür, çirkini sevmez, tabii olanı tercih eder,<br />

bağışlayıcıdır, yufka yüreklidir, saygılıdır, özgürlüktür, bağımsızlıktır, korkusuzdur,<br />

çevresindeki her nesneyle bile insanla kurduğu bağ derecesinde iletişime geçebilir. Her geçen<br />

gün güzellikleri kaybolan dünyamızın tek umutlarıdır. Onlar bizim geleceğimizdir. Çocuklar<br />

hayatın “bahar”ıdır. Onlar insanoğlunun ilkbaharıdır.<br />

Anlatımda tek düzeliği ortadan kaldırmak amacına yönelik olarak bazı dil sapmalarına<br />

müracaat edilir ( Çetin; 2008, 264). Sivri’nin hikâyelerinde bazı dil sapması örneklerine<br />

rastlamaktadır. Yazarın burada dil bilgisi kuralları açısından ve standart kültür dili açısından<br />

bazı kullanımları olmuştur. Aslında bu yapılara alışılmamış bağdaştırmalar desek daha doğru<br />

olur.<br />

Yeni kelime veya kelime öbekleri kullanması: “Leylekler çokluk tarlalardaki zararlı<br />

hayvanları yerdi.” (Sivri; 1994, 46), “Çokluk eve aç dönüyordu.” (Sivri; 1997, 86), “Yaşlı<br />

bir adam kızgın söylendi.” (Sivri; 1997, 61), “Yaşlı Leyleği gören değirmenli şaşkın<br />

söylendi. (Sivri; 1997, 70).<br />

35).<br />

Kelime kalıplarının yerinde değişiklik yapma: “Maşallah kırk bir kere” (Sivri; 1994,<br />

Diyalog cümlelerini bölme: Konuşma cümlelerinin arasına kendinden kelime koyarak<br />

cümleyi ikiye ayırması en dikkat çekici özelliklerden biridir: “Yok,” dedi. “Artık barıştılar.”<br />

(Sivri; 1994, 32), “Peki,” dedi. “Ne zaman gelecekler.” (Sivri; 1994, 32), “Yok,” dedi. “baba<br />

leyleği bekleyeceğim ben.” (Sivri; 1994, 105), “O,” dedi. “Şeytanlık etti.” (Sivri; 1997, 61),<br />

“Leylek Kıza,” dedi. “Siyah önlük yakışır.” (Sivri; 1997, 71).<br />

İsmail Sivri’nin bütün bu sıra dışı kullanımları anlamda ve şekilde aslında çok da<br />

sırıtır vaziyette değildir. Aksine farklılık, özgünlük katmıştır diyebiliriz.<br />

Eserlerinde çocukları bilgilendirmeyi hedefleyen İsmail Sivri’nin kullandığı cümleler<br />

kısadır. Kısa cümleler anlaşılma kolaylığını sağlamıştır yazarımıza. Yukarıda da bahsettiğimiz<br />

109


gibi devrik cümle çok nadir kullanılmıştır. O seyrek kullanım da tekdüzeliği bozması<br />

açısından önemlidir.<br />

İsmail Sivri’nin kafası çok nettir ve bu da cümlelerine yansımıştır. Hiçbir cümle<br />

uzayıp gitmez onun hikâyelerinde. Sanatkârane bir dil kullanma çabasına asla girmemiştir. O<br />

her zaman mesajlarını net cümlelerle aktarmıştır.<br />

İsmail Sivri, kelime dağarcığı zengin bir yazardır. Kelimeler herkesin anlayacağı<br />

dildendir. Anlaşılamama kaygısı güden Sivri, eserlerini okuyan her kesimin anlayabilmesi<br />

için çeşitli sıfatlar, zarflar, isim tamlamaları kullanır. Yazar için vasıflandırma, yani açıklık<br />

çok önemlidir. Mesela, gerek insan karakterlerinin, gerekse leylek karakterlerinin hepsi birer<br />

sıfat tamlamasıdır. İnsanların, hayvanların isimleri değil, onların hayattaki layık görüldükleri<br />

isimler, yani vasıflar önemlidir. Bu isim seçimi bile Sivri’nin eserlerinde verilmek istenen<br />

mesajı ortaya koymaktadır.<br />

Küçük Kız, Pembeli Kız, Kara Kız, Yonca Kız, Sarı Kız, Koca Kafa, Sıska Oğlan,<br />

Çakır, Canavar, Haylaz, Şişko (İftiracı) Fırıncı, Kel Hırsız gibi kişi isimleri karşımıza<br />

çıkmaktadır.<br />

Yaşadıkları yere göre de leylekler isimlendirilmiştir: Yaşlı Leylekler, Bankacı<br />

Leylekler (cami kubbesinde), Bekçi Leylek (karakol üstündeki), Erkek Leylekler, Bilgiç<br />

Leylek (kaymakam binasında), Tulumbacı Leylekler (İtfaiye binasında), Okullu Leylekler<br />

(okul üstünde), Küçük Leylek/Okullu Leylek.<br />

Daha pek çok kelime sıfatlarla nitelendirilmiş ya da belirtilmiştir:<br />

Birkaç gün, yeşil ova, tatlı bir rüzgâr, derin bir uyku, mavi gökte renkli uçurtmalar,<br />

yamacın en tepesindeki çocuklar, uçurtma yarışına çıkan çocuklar, bu yeşil dünya üzerindeki<br />

gökyüzü, dam üstündeki leylekler, masmavi, sapsarı, mosmor, kıpkırmızı…<br />

Özellikle gerek zaman ifadesini içinde barındıran, gerekse fiillerin tarzlarını ifade eden<br />

tarz zarflarına da çokça yer verilmiştir:<br />

Tatil, hafta, vakit, akşam, sabah, gece, yarın, kuşluk vakti, öğle, ikindi, yatsı, göç vakti,<br />

evcek, çokluk, içeri girerken, havluyu yerine asarken, kalkar kalkmaz, dışarı çıkınca,<br />

biliyormuşçasına, fırıncının yakalandığı haberi geldiğinde…<br />

110


Sivri’nin bazı kelimelerin seçiminde hassas olduğu görülmektedir. Mesela şehir ve<br />

kent kelimelerinden daha çok kent kelimesini kullandığını görüyoruz. İlk hikâyelerinde art<br />

arda ikisini de kullanarak çocuklara kent kelimesinin şehir anlamına geldiğini öğretiyor. Daha<br />

sonra da şehir kelimesini hiç kullanmıyor: kent çarşısı (Sivri; 1994, 13), kent halkı, ...şehir<br />

halkı (Sivri; 1997, 5), kent sokakları (Sivri; 1997, 7).<br />

Daha başka ilke ve inkılâplar yerine devrim ve yenilikler; cevap yerine yanıt; tekrar<br />

et- yerine yinele-, Ramazan Bayramı yerine Şeker Bayramı; hayal ve rüya yerine düş, misafir<br />

yerine konuk kelimelerini özellikle seçerek kullanması dikkat çekicidir.<br />

Özgün kelime kullanımları da dikkat çeker. “bıkmak usanmak”, “yalvarmak<br />

yakarmak” ikileme fiillerinden ölçünlü dilde bazen bıkmak ve yalvarmak kelimeleri tercih<br />

edilirken Sivri tarafından usanmak ve yakarmak kelimeleri tercih edilmiştir. Bu tercihiyle<br />

Sivri, kullanım sıklığı daha az olan Türkçe kelimelere işlerlik kazandırmıştır.<br />

“Küçük Kızın her sorduğunu usanmadan yanıtladı. (Sivri; 1997, 76).<br />

“Leyleklerin gelmesi için içinden yakardı.” (Sivri; 1997, 16).<br />

Türkçenin birçok unsurunu eserlerinde sadelikle işleyen Sivri, çocuk okuyucuları için<br />

de bazı üslup çeşitlerini hikâyelerinde kullanmıştır. Amacı, geleceğin çocuklarını bilgi ve<br />

kültür donanımlı şahsiyetler olarak geleceğe hazırlamak isteyen yazar üslup seçiminde de<br />

bilinçli bir yol izlemiştir.<br />

Çocuklar daha çok somut kavram ve olayları algılayabilirler. Baharın gelişi onlar için<br />

içi doldurulması çok güç bir kavramdır. Yazar baharın geldiğini onların dünyasından sevimli<br />

bir kahraman seçerek aktarıyor. Öylesine bir kahramandır ki belki de tüm mevsimlerde<br />

yanınızda kalsa sevgisine doyamayacağınız bir bahar temsilcisi seçmiştir. Leylekler.<br />

Yazar leylekleri çocukların bilinçaltına yerleştiriyor. Leylekler vasıtasıyla, bu kuşların<br />

göçmen kuşlar olduğu, Anadolu’ya hangi ülkelerden ne zaman gelirler ve Anadolu’dan hangi<br />

ülkelere ne zaman giderler, nerelerde yaşarlar, insanlarla diyalogu nasıldır, günlük<br />

hayatımızda ne faydaları vardır gibi pek çok sorunun cevabı hikayeler arasında veriliyor. Bu<br />

bilgiler düşünce üslubuyla aktarılmıştır (Çetin; 2008, 279). Yani kimi zaman hikâyelerde bilgi<br />

ve fikir aktarmaya dönük bir üslup benimsenmiştir.<br />

111


Çocukların hayal dünyalarının genişliğini bilen yazar, kahraman Küçük Kız ile<br />

leylekler arasında insanî ilişkiler kurmuştur. Sadece leyleklerle değil, coşkun sevinç anlarında<br />

( babanın iftiradan kurtularak eve dönmesi, bağevine göçülmesi, leyleklerin gelmesi ); bazen<br />

de üzüntünün hat safhaya vardığı anlarda ( babanın iftira sonucu hapse girmesi, leyleklerin<br />

dönemsi) neredeyse bütün canlı cansız varlıklar kişileştirilmişlerdir. Küçük kız etrafındaki<br />

herkes ve her şey üzüntü veya sevinç unsurlarını ortaya koyar. Burada masalsı veya efsaneci<br />

bir üslup ortaya çıkmıştır (Çetin; 2008, 279).<br />

Bazen de yazar bilgi aktarabilme gayretine girebilir. Sivri de birçok konuda bilgi<br />

aktarımında bulunmuştur. Bu bölümlerde Sivri’nin yalın üslubu (Çetin; 2008, 300) seçtiği<br />

görülür. Fikirlerini net cümlelerle somut olarak aktarır. Bu bilgiler, sadece kendi içerisinde şu<br />

şekilde tasnif edilebilinir:<br />

1. Konunun geçtiği Ege’nin küçük ilçesiyle ilgili coğrafi bilgi, şehir planı, şehir<br />

hayatında insani ilişkiler ve sosyal hayat, bölgede yetişen bitki türleri ve bunların bazıları<br />

(çınar gibi) hakkında bilgi, ot isimleri, mevsim özelliği, mevsimlere göre insanların yaşam<br />

şekli, çocuk oyunları, adet-gelenek-görenekler, dini ve milli bayramların kutlanma şekli gibi<br />

konularda bilgi aktarımı.<br />

2. Dini ve milli bayramların hayatımızda değerli olmasının sebepleri tarihî geçmişiyle<br />

birlikte verilir. Buradan yola çıkılarak ülke değerlerinin hangi şartlarda sağlanabildiğinin<br />

aktarılması.<br />

3.Yaşanılan dünyayı insanoğlunun pervasızca mahvetmesi, yani hava kirliliği,<br />

toprağın sunî gübrelenmesiyle verimsizleşmesi, atıkların suları kirletmesi ve doğal yaşamı<br />

sekteye uğratması (Leyleklerin artık gelmemesi, mevsim sapmaları), kendi sağlığımızla<br />

oynamamız gibi yerel olmayan genel sorunlar.<br />

Sonuç<br />

Kırkağaçlı merhum İsmail Sivri’nin, “Leylekler Gelirken” ve “Yaz Biterken” adlı<br />

eserlerindeki hikâyeler geçmiş bir zamanda küçük bir Ege ilçesindeki yaklaşık bir yıllık bir<br />

hayatı anlatmaktadır. Özel isim kullanmaktan kaçınan Sivri, okuyucuyu şahıslara, nesnelere<br />

bağlamaktan ziyade anlatmak istediklerine şartlandırır. Onun için kişiler değil, halk önemlidir.<br />

Üzerinde ilelebet insanların yaşayacağı dünya önemlidir. Bu nedenle çocuklar geleceği<br />

şekillendirmek için görgülü ve bilgili olmalıdır.<br />

112


Sanatını toplum için icra etmeyi hedefleyen yazar, Türkçenin bütün dil unsurlarını<br />

ustaca kullanmıştır. Ne kullandığı dilde, ne de üslubunda bir zorlama bulunmaktadır. Bu<br />

nedenle de bir çırpıda okunabilecek özelliğe sahiptir. Eğiten ve Türkçenin zenginliğini ortaya<br />

koyan bu hikâyeler çocuklara tavsiye edilebilecek özelliktedir.<br />

KAYNAKÇA<br />

AKTAŞ, Şerif (2002), Edebiyatta Üslup ve Problemleri, Akçağ yay., Ankara.<br />

ÇETİN, Nurullah (2008), Roman Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitap, Ankara.<br />

GUİRAUD, Pierre (1994), Göstergebilim, (Çev. Mehmet Yalçın), Anakara.<br />

SİVRİ, İsmail (2004), Leylekler Gelirken, Altın Çocuk Kitapları.<br />

SİVRİ, İsmail (2007), Yaz Biterken, Altın Çocuk Kitapları.<br />

113


DÜNYA KAVUN PAZARINDA TÜRKİYE’NİN PAYI VE BU PAYIN<br />

GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER<br />

Asiye Ayben Çelik, Mustafa Çelik 1<br />

Özet<br />

Bu çalışma ile öncelikle dünya kavun piyasası istatistiklerle incelenmekte ve<br />

Türkiye’nin söz konusu piyasadaki konumuna ilişkin tablo gözler önüne serilmektedir.<br />

Ardından SWOT Analizi yöntemi ile Türkiye’nin bu ürünle ilgili olarak –Kırkağaç<br />

kavunu ele alınarak - sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile karşı karşıya bulunduğu<br />

fırsat ve tehditler stratejik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Yapılan analiz sonuçlarına<br />

göre Türk kavununu ihracat hacmini artırmaya ve uluslararası pazarlama faaliyetlerini<br />

geliştirmeye yönelik birtakım öneriler geliştirilerek sektördeki uygulamacılara bir yol<br />

haritası çizilmesi amaçlanmaktadır.<br />

Anahtar Kelimeler: Dünya Kavun Piyasası, Kavun İhracatı, SWOT Analizi<br />

THE SHARE OF TURKEY IN WORLD MELON MARKET AND<br />

SUGGESTIONS TO IMPROVE THIS SHARE<br />

Abstract<br />

With this study, firstly world melon market has been analyzed through the<br />

statistics, and the position of Turkey in this market has been brought out. Then with a<br />

strategic point of view, by using SWOT analysis method strengths and weaknesses of<br />

Turkey about this product – especially Kırkağaç melon – and opportunities and threats<br />

that Turkey faces have been discussed. Based on the results of the analysis, some<br />

suggestions have been made to increase Turkish melon export volume and develop<br />

international marketing operations. In that way it’s been aimed to draw a roadmap for<br />

the practitioners in the sector.<br />

Keywords: World Melon Market, Melon Export, SWOT Analysis<br />

Giriş<br />

Türkiye, 182.134.388 m²’lik ekilebilir arazi büyüklüğü ile dünyada ilk 10 ülke<br />

arasında yerini almaktadır. Böylesine büyük tarıma elverişli alana sahip olunmasına<br />

rağmen, Türkiye uluslararası piyasalarda tarımsal ürünleriyle varlığını sınırlı oranda<br />

hissettirebilmektedir. Gerçekleştirilen üretimin önemli bölümünün iç pazara yöneltildiği<br />

gerçeği bir tarafa bırakıldığında, Türkiye farklı klimatolojik ve toprak özelliklerini<br />

kullanarak geniş ürün yelpazesi ile gerçek potansiyelini dış pazarlarda açığa<br />

çıkarmalıdır.<br />

2011 yılı verilerinden hareketle, 134.906.869.000 $’lık ihracatın içerisinde tarım<br />

ve hayvancılığın payı, 5.148.007.000 $’lık ihracat hacmi ile %3,82 ile sınırlı<br />

kalmaktadır. Oysa Türkiye FAO verilerine göre, 2010 yılında gerçekleştirilen üretim<br />

miktarılar itibariyle; incir, kayısı, ayva, vişne, kiraz, kabuklu fındık gibi ürünlerde<br />

1 asiye.celik@bayar.edu.tr, mustafa.celik@bayar.edu.tr<br />

114


irinci sırada, kavun, karpuz, çilek ve pırasada ikinci sırada yer almaktadır. Bu<br />

ürünlerden fındık, incir, kayısı ve özellikle Ege Bölgesinde yaygın biçimde yetiştirilen<br />

zeytin ve üzüm ile, dünya üretiminde 2. sırada yer aldığımız kavunu, üretim ve ihracat<br />

açısından karşılaştırdığımızda ortaya aşağıdaki gibi bir tablo çıkmaktadır.<br />

Tablo1: Türkiye’nin Dünya Tarımsal Ürün Arzındaki Önemli Ürünleri<br />

2010 yılı Üretim miktarı (ton)<br />

Dünya üretimi<br />

içindeki payı<br />

Dünya Sıralaması<br />

Fındık 600.000 69,95% 1.<br />

İncir 254.838 24,06% 1.<br />

Kayısı 476.132 13,75% 1.<br />

Zeytin 1.415.000 6,80% 5.<br />

Üzüm 4.255.000 6,34% 6.<br />

Kavun 1.611.700 6,11% 2.<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012<br />

Tablo 2: Türkiye’nin İhraç Ettiği Başlıca Tarımsal Ürünler<br />

Dünya<br />

ihracatındaki<br />

2009 yılı İhracat değeri (1000$) payı<br />

Kayısı 20.595 5,76%<br />

Kuru Kayısı 278.866 79,26%<br />

İncir 25.989 31,40%<br />

Kuru incir 150.826 63,71%<br />

Üzüm 155.594 2,74%<br />

Kuru Üzüm 407.512 31,20%<br />

İç fındık 710.844 70,95%<br />

Fındık 1.171 0,87%<br />

Zeytinyağı 96.202 2,00%<br />

Zeytin 62 0,09%<br />

Kavun 5.304 0,40%<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012<br />

Yüksek üretim hacmi ile kavun, incir, kayısı ve fındık gibi stratejik bir ürün<br />

olarak ele alınmayı hak etmektedir. Bu süreçte, 2008 yılında marka tescili yapılmış ve<br />

ulusal bilinirliği yüksek olan Kırkağaç kavununun, lezzet, koku ve dayanıklılık<br />

açısından uluslararası ticarete elverişliliği Kırkağaç kavununa özel önem verilmesi<br />

gerektiğine işaret etmektedir.<br />

Materyal ve Yöntem<br />

Çalışmamızda öncelikle dünya kavun piyasasını, piyasanın oyuncularını ve<br />

Türkiye’nin piyasadaki pozisyonunu sergileyebilmek üzere ikincil kaynaklardan<br />

yararlanılmıştır. Ardından söz konusu pazardaki payın artırılabilmesi için bir durum<br />

tespiti yapmak ve pazardaki fırsat ve tehditleri ortaya koymak amacıyla SWOT analizi<br />

yöntemi kullanılmıştır. Kırkağaç kavununu temel alarak yaptığımız analizde, Kırkağaç<br />

yöresinde kavun yetiştiriciliği ile ilgili yetkili kurumlar olan İlçe Gıda, Tarım ve<br />

115


Hayvancılık Müdürlüğü ve İlçe Tarım Kredi Kooperatifinden yetkililerle mülakatlar<br />

yoluyla elde edilen bilgiler derlenmiştir.<br />

Dünya Kavun Piyasası, Aktörleri ve Türkiye’nin Konumu<br />

Meyvesi yenilebilir sebzeler arasında sayılmakta olan kavun, farklı iklim ve<br />

coğrafyalarda yetişebilme özelliği ile dünyada geniş bir tarımsal üretim alanına sahiptir.<br />

Genellikle taze olarak tüketilmekte ve ticareti de yine taze olarak yapılmaktadır.<br />

Dünyadaki kavun üretimini, kavun pazarının büyüklüğünü ve bu pazarın arz yanında<br />

yer alan başlıca ülkeleri, bir diğer deyişle piyasanın aktörlerini tanıtmak üzere aşağıdaki<br />

tablolar oluşturulmuştur.<br />

Tablo 3: Yıllara Göre Dünya Kavun Üretimi (2000-2010)<br />

Yıllar Kavun üretimi (ton)<br />

2000 19.497.511<br />

2001 24.042.757<br />

2002 25.175.876<br />

2003 24.715.631<br />

2004 25.059.480<br />

2005 26.689.248<br />

2006 27.580.540<br />

2007 28.526.662<br />

2008 29.999.427<br />

2009 26.165.994<br />

2010 26.396.537<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012<br />

Tablo 3’te görülen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)<br />

istatistiklerine göre, 2000 yılından bu yana kavun üretim hacminde zaman zaman<br />

düşüşler yaşansa da genel eğilim üretim hacminin artması yönündedir. 2010 yılı<br />

verilerine göre başlıca üretici ülkeler ise Tablo 4’te sıralanmaktadır.<br />

Tablo 4: Başlıca Kavun Üreticileri ve Üretim Miktarları (2010)<br />

Toplam Üretim<br />

İçindeki Büyüklüğü<br />

Ülke<br />

Üretim Miktarı (ton) (%)<br />

1 Çin 12.573.147 47,63%<br />

2 Türkiye 1.611.700 6,11%<br />

3 İran 1.317.600 4,99%<br />

4 Mısır 1.076.770 4,08%<br />

5 ABD 1.036.040 3,92%<br />

6 İspanya 926.700 3,51%<br />

7 Hindistan 894.000 3,39%<br />

8 İtalya 666.383 2,52%<br />

9 Fas 567.301 2,15%<br />

10 Meksika 561.681 2,13%<br />

Toplam Üretim Hacmi 26.396.537 100,00%<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012<br />

116


Tablodan da rahatça izlenebileceği üzere, dünya kavun üretiminde toplam kavun<br />

arzının %47,63’lük katkısı ile birinci sırayı Çin almaktadır. Çin’i sırasıyla Türkiye, İran,<br />

Mısır ve ABD 1 milyon tonun üzerindeki üretim hacimleriyle takip etmektedir. Üretilen<br />

bu kavunların ne kadarının uluslararası ticarete konu olduğu ise ülkelerin ihracat<br />

rakamlarına bakılarak görülebilecektir.<br />

2009 verilerine göre dünyanın en fazla kavununu üreten ülkesi Çin’in dünya<br />

kavun ticaretindeki payının miktar bazında %8,97, değer bazında ise 1.299.232.000<br />

$’lık pazardan 122.095.000 $’lık satış hacmi ile %9,4’lük pay aldığı görülmektedir.<br />

Bunun anlamı Çin’de üretilen kavunun yalnızca %1,46’lık kısmı ihracata<br />

yönlendirilmiş, kalan kısmın tamamı iç talebi doyurmak üzere kullanılmıştır. Benzer bir<br />

tablo Türkiye için de söz konusudur. 2011 yılı TÜİK verilerine göre toplam kavun<br />

üretim miktarımız 1.647.988 ton olup, bu üretimin yalnızca 6348 tonluk kısmı, yüzdesel<br />

olarak ifade edilecek olursa %0,4’ü ihracata konu olmaktadır.<br />

Yukarıda yer alan on büyük kavun üreticisi için, üretim hacimlerinin ne kadarını<br />

dış pazarlara yönlendirdiklerini Tablo 5’te görmek mümkün olacaktır.<br />

Tablo 5: Başlıca Kavun Üreticilerinin Yerel ve Uluslararası Pazarlardaki<br />

Kavun Satışları (2010)<br />

Toplam<br />

Arz (ton)<br />

İç Pazardaki<br />

Satış Miktarı<br />

(ton)<br />

Toplam Arzdan<br />

İç Pazara Ayrılan<br />

Pay<br />

Dış Pazar Satış<br />

Miktarı (ton)<br />

Uluslararası Kavun<br />

Pazarından Aldığı<br />

Pay<br />

Çin 12.224.801 12.180.788 99,64% 44.013 2,15%<br />

Türkiye 1.679.190 1.669.578 99,43% 9.612 0,47%<br />

İran 1.278.540 1.268.023 99,18% 10.517 0,51%<br />

ABD 1.037.180 834.547 80,46% 202.633 9,88%<br />

İspanya 1.007.000 643.820 63,93% 363.180 17,71%<br />

Mısır 918.360 914.756 99,61% 3.604 0,18%<br />

Fas 887.005 831.080 93,70% 55.925 2,73%<br />

Hindistan 830.244 828.534 99,79% 1.710 0,08%<br />

İtalya 621.267 602.833 97,03% 18.434 0,90%<br />

Meksika 552.371 410.524 74,32% 141.847 6,92%<br />

Dünya 26.165.994 2.050.479 100,0%<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />

Görüldüğü üzere, Çin, Türkiye, İran, Hindistan, İtalya ve Fas üretimlerinin<br />

büyük kısmını iç talebi karşılamaya yönlendirmişlerdir. Öte tarafta dünya kavun<br />

üretiminde beşinci sırada yer alan İspanya, 363.180 tonluk satış hacmiyle uluslararası<br />

pazarlarda %17,71’lik bir payı elde etmiş ve böylece dünya kavun pazarının lideri<br />

konumuna erişmiştir.<br />

Pazara ilişkin değerlendirmeler yaparken, pazar büyüklüğü sadece tonaj<br />

açısından değerlendirmek yetersizdir, bunun yanında ekonomik büyüklük göstergesi<br />

olan pazarın parasal büyüklüğünün de bilinmesi gereklidir. Böylece uluslararası kavun<br />

piyasasının aktörlerini ve bu aktörlerin piyasadaki güçlerini görebilmek mümkün<br />

olacaktır.<br />

117


Tablo 6: Başlıca Kavun İhracatçısı Ülkeler ve Pazar Payları (2005-2009)<br />

2005 2006 2007 2008 2009<br />

İhracat<br />

Hacmi<br />

(1000 $)<br />

Düny<br />

a İhr.<br />

Payı<br />

(%)<br />

İhracat<br />

Hacmi<br />

(1000 $)<br />

Dünya<br />

İhr.<br />

Payı<br />

(%)<br />

İhracat<br />

Hacmi<br />

(1000 $)<br />

Dünya<br />

İhr.<br />

Payı<br />

(%)<br />

İhracat<br />

Hacmi<br />

(1000 $)<br />

Dünya<br />

İhr.<br />

Payı<br />

(%)<br />

İhracat<br />

Hacmi<br />

(1000 $)<br />

Dünya<br />

İhr.<br />

Payı<br />

(%)<br />

İspanya 260.603 24,5% 293.830 26,8% 284.915 22,1% 352.547 25,2% 292.236 22,5%<br />

Guate. 63.781 6,0% 91.085 8,3% 124.015 9,6% 84.848 6,1% 123.971 9,5%<br />

Brezilya 91.479 8,6% 88.239 8,0% 128.214 9,9% 152.132 10,9% 122.095 9,4%<br />

ABD 101.502 9,5% 59.276 5,4% 122.394 9,5% 124.709 8,9% 121.253 9,3%<br />

Meksika 68.379 6,4% 78.106 7,1% 98.994 7,7% 96.713 6,9% 111.654 8,6%<br />

Kosta<br />

Rica 74.328 7,0% 84.746 7,7% 83.824 6,5% 68.670 4,9% 75.659 5,8%<br />

Fransa 64.215 6,0% 72.346 6,6% 73.316 5,7% 75.117 5,4% 72.428 5,6%<br />

Fas 27.826 2,6% 32.243 2,9% 50.889 3,9% 61.444 4,4% 65.634 5,1%<br />

İtalya 15.449 1,5% 15.691 1,4% 18.946 1,5% 22.903 1,6% 19.461 1,5%<br />

Çin 8.911 0,8% 11.076 1,0% 6.586 0,5% 12.213 0,9% 18.301 1,4%<br />

Türkiye 3.947 0,4% 3.060 0,3% 3.396 0,3% 5.179 0,4% 5.304 0,5%<br />

Güney<br />

Kore 4.599 0,4% 3.083 0,3% 2.176 0,2% 2.384 0,2% 5.299 0,4%<br />

Mısır 2.575 0,2% 2.562 0,2% 3.117 0,2% 6.229 0,4% 3.296 0,3%<br />

İran 7.740 0,7% 7.272 0,7% 1.143 0,1% 1.906 0,1% 1.906 0,2%<br />

Suudi<br />

Arabis. 278 0,0% 549 0,1% 1.046 0,1% 1.674 0,1% 1.674 0,1%<br />

Dünya 1.064.232 100% 1.097.683 100,0% 1.288.947 100,0% 1.401.055 100,0% 1.299.232 100,00%<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />

Uluslararası kavun ticaretinde pazardaki talebin %22,5’ini tek başına karşılayan<br />

İspanya’yı, Amerika kıtasındaki kavun ihracatçıları toplam talebin %42,6’sını<br />

karşılayarak takip etmektedirler. Türkiye ise bu sıralamada düşük ihracat hacmi ile<br />

ancak %0,5’lik bir pazar payını elde edebilmiştir. Yıllık ortalama birim fiyatlar<br />

açısından değerlendirildiğinde ise, 2009 yılında sırasıyla en yüksekten düşük fiyata<br />

doğru satış yapan ülkeler şöyle: Fas 1,17$, İtalya 1,05$, İspanya 0,80$, Meksika 0,78$,<br />

ABD 0,59$, Türkiye 0,55$, Çin 0,41$. Bu fiyatlar yıllık rekolte ve arz ve talep<br />

dengesine göre değişiklik gösterse de Türkiye’nin ihracat fiyatlarının çok yüksek bir<br />

seyir izlemediği görülmektedir.<br />

Dünya kavun piyasasında arz cephesindeki genel görünüm böyleyken talep<br />

cephesinde yer alan başlıca alıcıların hangi ülkeler olduğu ve alım miktarları için yine<br />

FAO istatistikleri aydınlatıcı olacaktır.<br />

118


Tablo 7: Başlıca Kavun İthalatçısı Ülkeler ve İthalat Hacimleri (ton)<br />

2005 2006 2007 2008 2009<br />

ABD 608.835 32,4% 631.630 31,2% 652.064 31,7% 606.692 30,7% 651.155 32,5%<br />

Kanada 161.318 8,6% 165.248 8,2% 170.712 8,3% 157.752 8,0% 156.331 7,8%<br />

Hollanda 128.506 6,8% 139.541 6,9% 170.060 8,3% 138.764 7,0% 150.595 7,5%<br />

Fransa 138.080 7,3% 137.136 6,8% 136.195 6,6% 142.030 7,2% 141.331 7,1%<br />

Rusya 98.613 5,2% 139.527 6,9% 129.494 6,3% 143.213 7,2% 139.221 7,0%<br />

İngiltere 157.096 8,4% 166.221 8,2% 174.106 8,5% 158.495 8,0% 137.049 6,8%<br />

Almanya 97.874 5,2% 102.993 5,1% 110.466 5,4% 112.581 5,7% 106.956 5,3%<br />

Ara Toplam 74,0% 73,2% 75,1% 73,9% 74,1%<br />

Dünya<br />

Toplamı<br />

1.878.891 100% 2.025.288 100% 2.055.796 100% 1.975.525 100% 2.001.630 100%<br />

Kaynak: Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />

Tablo 7’de bahsi geçen 7 ülke uluslararası pazarlarda arz edilen kavunların<br />

yaklaşık %75’ini almaktadırlar. Sadece 2009 yılı verilerinden hareketle söz konusu<br />

ülkelerin ton başına ödedikleri meblağları kıyaslayacak olursak, pazarları kendi<br />

aralarında kıymetlerine göre derecelendirme fırsatına erişilecektir.<br />

Tablo 8: Başlıca Kavun İthalatçısı Ülkelerin İthalat Miktarları ve Ton<br />

başına Ödedikleri Meblağlar (2009)<br />

Yıllık Ortalama<br />

Birim Fiyat<br />

İthalat miktarı (ton) Ödenen Bedel ($) ($/ton)<br />

Fransa 141.331 157130 1112<br />

Hollanda 150.595 165809 1101<br />

Almanya 106.956 113178 1058<br />

İngiltere 137.049 141605 1033<br />

Rusya 139.221 97088 697<br />

Kanada 156.331 88716 567<br />

ABD 651.155 295526 454<br />

Kaynak: FAOSTAT 2012’den yararlanılarak hazırlanmıştır.<br />

Dünyanın en büyük iki kavun ithalatçısı olan ABD ve Kanada, gerek kavuna<br />

ödedikleri yıllık ortalama birim fiyatın göreli düşüklüğü, gerekse coğrafi uzaklık<br />

dezavantajından ötürü, Türkiye’nin hedef pazarları arasında yer almasının istenilen<br />

kârları veya pazar payını sağlayamayacağı izlenimini vermektedir. Dolayısıyla Türkiye<br />

kavun ihracatındaki payını artırmak üzere öncelikle coğrafi olarak yakın olduğu<br />

pazar/pazarları hedef almalı ve o pazarlara uygun pazarlama stratejileri geliştirmelidir.<br />

Bu hedef doğrultusunda, ülkemizde yetişen ve marka tescili yapılmış olan Kırkağaç<br />

kavunu SWOT analizi tekniği ile ele alınmakta ve ihracatının geliştirilmesine yönelik<br />

önerilerde bulunulmaktadır.<br />

SWOT analizi<br />

Stratejik yönetimin temel araçlarından biri SWOT analizidir. Küreselleşen<br />

dünyada, teknolojinin sağladığı küçülme ve yakınlaşma nedeniyle oluşan global rekabet<br />

sürekli değişen çevresel koşulları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle işletmeler,<br />

belirledikleri hedeflere ulaşabilmek için değişen koşullara adapte olup, yol haritalarını<br />

119


devamlı revize etmek durumundadırlar. SWOT analizi, bu noktada yaygın bir biçimde<br />

kullanılan bir araçtır.<br />

İşletme stratejilerinin oluşturulmasında kullanılan bir model olarak karşımıza<br />

çıkan SWOT analizi, işletmenin güçlü ve zayıf yanlarını belirleyerek, pazardaki fırsat<br />

ve tehdit unsurlarını da dikkate alacak şekilde rekabet stratejileri geliştirme esasına<br />

dayanmaktadır (Pearce ve Robinson, 1997). Dinçer (1994), bu analizi sadece bir tespit<br />

yapmanın ötesinde, işletmenin çevre şartlarıyla uyumlu hale getirilmesine yönelik bir<br />

etkileşim analizi olarak da adlandırmaktadır. İşletmenin iç dinamiklerinden kaynaklanan<br />

güçlü ve zayıf yanlar ile işletme dışı dinamiklerden kaynaklanan fırsat ve tehditler bir<br />

matris üzerinde gösterilmektedir. SWOT ile sadece mevcut durum analizi<br />

yapılmamakta, geleceği ilişkin birtakım tahminlemeler de yapılmaktadır. Aktan (1999)<br />

bu nedenle SWOT analizini hem bir mevcut durum analizi, hem de gelecek durum<br />

analizi olarak değerlendirmekte ve analizi yakını ve uzağı görmemizi sağlayan bir<br />

gözlüğe benzetmektedir.<br />

Buna göre aşağıdaki matriste Kırkağaç kavunu ile ilgili birincil kaynaklarla<br />

yapılan mülakat sonuçlarından derlenerek hazırlanmış SWOT analizine yer<br />

verilmektedir.<br />

Güçlü Yanlar<br />

- Kırkağaç kavununun, tarımsal özellikleri<br />

itibariyle lezzet ve rayiha açısından<br />

Türkiye’de yetişen diğer kavun<br />

türlerinden ayrılması<br />

- Kırkağaç’ın gerek organik bileşenler<br />

açısından zengin toprağı, gerekse yörenin<br />

klimatolojik özellikleri itibariyle, diğer<br />

yörelerde yetişen Kırkağaç kavunlarından<br />

lezzet açısından farklılık göstermesi<br />

- Yoğun lifli yapısı nedeniyle daha<br />

dayanıklı bir kışlık kavun olduğundan<br />

uzun süreli depolamaya daha elverişli<br />

olması<br />

- Kırkağaç kavununun üretiminin orijinal<br />

tohumdan üretimi yapılması<br />

- Kırkağaç kavununun marka tescili<br />

yapılmış olması<br />

- İlçede Zafer Kalkınma Ajansı desteğiyle<br />

kurulmuş bir soğuk hava deposunun<br />

olması nedeniyle ürünün uzun süreli<br />

depolanabilmesi<br />

Zayıf Yanlar<br />

- Kavunun bitki olarak hastalıklara karşı<br />

direncinin sınırlı olması<br />

- Özellikle fusarium gibi köklerde baş<br />

gösteren ve mücadele edilmesi zor olan<br />

hastalıklar nedeniyle kavun ekilen<br />

arazinin de hastalıklı hale gelmesi<br />

- Topraktaki hastalığı bertaraf etmek için<br />

münavebeli ekim yönteminin kullanımını<br />

destekleyecek bir devlet desteğinin<br />

olmayışı<br />

- Hasat zamanı kavunun toplanıp,<br />

depolara aktarımı sırasında çok fazla el<br />

değiştirmesi nedeniyle hasar görüp<br />

oksidasyona açık hale gelmesi<br />

- İlçede depolamada ağırlıklı olarak dış<br />

etkenlere açık depolarda askı yönteminin<br />

kullanılması<br />

- İlçede kavun üreticileri arasında sinerji<br />

ve işbirliğini sağlayacak aktif bir<br />

örgütlenmenin bulunmayışı<br />

- Üretimde üreticinin standardizasyonu<br />

aramaması<br />

- Üreticilerin dış pazarlara açılma<br />

konusundaki bilgi eksikliği<br />

120


Fırsatlar<br />

- Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı<br />

Destekleme Kurumunun Manisa<br />

yöresinde tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi<br />

ve pazarlanmasına yönelik hibe desteği<br />

- Turquality destek programları ile Türk<br />

malına uluslararası pazarlarda olumlu imaj<br />

yaratmaya yönelik verilen destekler<br />

- Soğuk hava deposu sayesinde kavunu<br />

özellikle kış aylarında yüksek fiyattan<br />

satabilme fırsatı<br />

Tehditler<br />

- Piyasaya tarımsal zararlılara karşı daha<br />

güçlü olan hibrit tohumların girerek,<br />

zaman içinde orijinal tohumun yerini<br />

alması.<br />

- Sulama rejiminde yapılan hatalar<br />

nedeniyle<br />

* Kırkağaç kavununun özgün lezzet ve<br />

kokusundan uzaklaşılması<br />

* Hastalıklara karşı daha hassas hale<br />

gelmesi<br />

- Salma sulama yöntemi kullanımı<br />

nedeniyle fazla su alan kavunun lifli<br />

yapısının genişlemesi ve asit düzeyindeki<br />

artışla depolanma sırasında firelere neden<br />

olması.<br />

Araştırma Sonuçları ve Tartışma<br />

Yaklaşık 1,3 milyar $’lık uluslararası pazar hacmine sahip olan kavun,<br />

Türkiye’nin dış pazarlarda neredeyse hiç varlık gösteremediği bir üründür. Oysa dünya<br />

üretiminde ikinci sırada olduğunu düşündüğümüzde, bu sonuç ürüne gereken ilginin<br />

gösterilmediğini ifade etmektedir. İç pazarda yüksek talebin yanında, dış pazarlardaki<br />

talebi de inceleyip tatmin etmeye çalışmak ülkemizin özellikle tarımsal üretiminde<br />

önemli artışlar sağlayabilecektir.<br />

İhracat hedefi ile yola çıkıldığında, öncelikle sahip olunan güçlü ve zayıf yanlar<br />

ile dışsal etmenlerden kaynaklanan fırsat ve tehditleri iyi değerlendirmek<br />

gerekmektedir. Marka tescili yapılmış bir kavun olan Kırkağaç kavunu için yaptığımız<br />

bu SWOT analizi bu noktada aydınlatıcı olacaktır. Kışlık bir kavun türü olan Kırkağaç<br />

kavunun sahip olduğu doğal özellikleri, marka tescilinin yapılmış olması, fiziksel yapısı<br />

itibariyle yoğun lifli oluşunun sağladığı dayanıklılık ve uzun süreli depolamaya elverişli<br />

olması kavunun dış pazarlarda yer bulmasını kolaylaştırmaktadır.<br />

Ancak öncelikle ortak bir hareketi sağlayacak, bütünlük ve sinerji yaratacak bir<br />

girişimin kavun üreticileri arasında kurulması gerekmektedir. Bunun yanında yerel<br />

yönetimin de yöreye özgü bu ürünü markalaştırmak üzere, kurulacak girişimi de<br />

destekleyerek birtakım tanıtım kampanyalarına girişmelidir. Ülkemizde bu hususta<br />

gerçekleştirilen kampanyalara örnek olarak, global bir Türk firması olan, 200 noktaya<br />

uçuşu olan ve milyonlarca insana hizmet veren THY’de Malatya kayısısı ikram edilmesi<br />

verilebilir (Anonim, www.sabah.com.tr). Keza Alaşehir üzümü için de benzer bir<br />

çalışma yapılmaktadır (Anonim, www.hurriyet.com.tr). Bunun yanında ürün tanıtımına<br />

yönelik ulusal çapta gerçekleştirilen festivaller de sıklıkla başvurulan tanıtım<br />

yöntemleridir. Ayrıca bu festivallerin Manisa şehrinin markalaşmasında da Kırkağaç<br />

ilçesinin vereceği bir katkı olarak değerlendirilebilir.<br />

Kavun ithal eden ülkeler incelendiğinde özellikle yakın coğrafyalarda yer alan<br />

AB üyesi bazı ülkeler ile Rusya Federasyonu’nun ihracatçılarımızın hedef pazarları<br />

içinde yer alması mümkündür. Her ne kadar AB üyesi ülkelere yapacağımız ihracatta<br />

121


%8,80’lik gümrük vergilerine maruz kalınacak olsa da, doğru ürün, doğru fiyat, doğru<br />

dağıtım ve tutundurma ile geliştirilecek doğru pazarlama stratejisi ile söz konusu<br />

ülkelerde pazar payı elde etmek mümkün olabilecektir. Ağırlıklı olarak üretimi yaz<br />

aylarında yapılan ve ocak dönemine kadar depolarda muhafaza edilebilen kışlık<br />

kavunların, şubat-haziran döneminde de temin edilebilmesi ki bu örtü altı kavun<br />

yetiştiriciliği ile mümkün olabilecektir, çiftçimizin kazancını ciddi oranda<br />

iyileştirebilecektir.<br />

Örtü altı tarım, günümüzde dilimize yerleşen diğer adıyla seracılık, “dış iklim<br />

faktörlerinin etkisi kaldırılarak, gerekli özel çevre koşullarının yaratılması ile yapılan<br />

sebze, meyve ve süs bitkileri yetiştiriciliği” olarak adlandırılmakta ve alçak ve yüksek<br />

tünel, cam ve plastik seraları kapsamaktadır. Serada kavun üretiminde tohum ekimi,<br />

erken ilkbahar yetiştiriciliği için kasım, ilkbahar yetiştiriciliği için ocak ayı içerisinde<br />

yapılmaktadır. Kavunda verim, yetiştirme koşulları ve çeşide göre değişmekle birlikte,<br />

dekardan 2-10 ton arasında alınabilmektedir; tünel altında ise bu rakam 3-5 tona<br />

inmektedir (Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, 2010).Bu anlamda Adana, Mersin gibi<br />

yörelerde sıklıkla başvurulan bu yöntemin Kırkağaç’ta uygulanabilirliği teknik olarak<br />

sorgulanmalıdır. Bu yöntemin uygulanmasında ve ihtiyaç duyulan damla sulama<br />

sisteminin kurulmasında Tarım Kredi Kooperatiflerinin sundukları finansal desteklerden<br />

yararlanılabilir. Bunun yanında seracılığın en önemli maliyet kalemi olan ısıtma için<br />

Soma Termik Santrali’nden çıkan atık ısının TÜBİTAK destekli proje ile binaların<br />

ısıtılmasında kullanımını içeren projenin kapsamına seracılık faaliyetlerinin de dahil<br />

edilmesiyle ısıtma maliyetleri minimize edilebilir.<br />

Son dönemde tarım sektöründe faaliyet gösteren uluslararası yatırımcıların<br />

yöneldikleri “topraksız tarım” uygulamasının da kavuna uygulanabilirliği teknik<br />

insanlarca analiz edilmelidir. Cam veya polikarbon seralarda toprak yerine organik ve<br />

inorganik maddelerin -kaya yünü, perlit ve kokopit- kullanıldığı topraksız tarım<br />

uygulamalarında, üreticiye 5 kat daha fazla verim alma fırsatını sunduğu ifade<br />

edilmektedir. Ayrıca bu sayede topraktan geçen hastalıkların da önüne geçilebildiği<br />

vurgulanmaktadır. Polikarbonda dönüm başına 50 euro, camda ise 80-100 euro arasında<br />

sera maliyeti olduğunu ifade edilmekte ve asıl maliyet unsurunun ısıtma olduğuna<br />

dikkat çekilmektedir (Başçı, 2012). Yukarıda ifade edildiği üzere termik santralin atık<br />

ısısından yararlanılarak düşük maliyetle ısıtma gerçekleştirilebilirse, kavun ihracatında<br />

ciddi bir sıçrama yaşanabilir. Tüm bu süreçlerde Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı<br />

Destekleme Kurumunun sunduğu hibe programlarından da yararlanarak uygun<br />

maliyetlerle yatırımı gerçekleştirmek mümkün olabilecektir. Ancak böylesine kapsamlı<br />

hareketler için, dağınık yapıdaki bireysel çiftçilerin, bir kooperatif çatısı altında<br />

birleşerek organize hareket etmesi şarttır.<br />

Üretim boyutunda yapılabileceklere dair önerilerimiz bunlarken, pazarlama<br />

boyutunda yapılması gerekenler ise şöyle sıralanabilir:<br />

Pazarlama karmasının tüm elemanlarını ele alarak düşünüldüğünde, Kırkağaç<br />

kavununun dış pazarlardaki tüketici zevk ve tercihlerine uygunluğu araştırılmalıdır.<br />

Ürünün tüketiciler tarafından tecrübe edilmesi ve tanıtımının yapılması için hedef<br />

pazarlarda dağıtım kanalındaki aracılardan destek alınmalıdır. Türkiye’nin ihracatında<br />

başarılı olduğu ürün gruplarında –fındık, narenciye, zeytin ve zeytinyağı, vs.- kurduğu<br />

sektörel tanıtım grubu uygulaması kavun için de uygulanabilir.<br />

Lezzet ve damak tadına uygunluğun yanında, bireylerin satın alma ve tüketim<br />

alışkanlıkları da dikkatle incelenmesi gereken bir başka konudur. Örneğin Avrupa’daki<br />

birçok markette sebze ve meyvelerin marketlerde anında tüketime uygun şekilde<br />

122


dilimlenerek paketlendiği görülmektedir. Yüksek fiyatla satılan bu ürünlerin raf<br />

ömürleri 5 gün olup, ürünün lojistik açıdan hedef pazara taşınmasında havayolu<br />

alternatifinin kullanımını gerektirmektedir. Kavunun bütün olarak hedef pazara<br />

taşınması halinde ise, minimum fireyi sağlayacak şekilde ürünün ambalajlanması,<br />

depolanması ve nakliyesinin gerçekleştirilmesini sağlayacak bir dağıtım stratejisi<br />

geliştirilmelidir. Ayrıca pazardaki dağıtım kanalındaki yapının önceden araştırılarak<br />

bağlantı noktalarının tespit edilmesi gerekmektedir. Katlanılan maliyetler ve hedeflenen<br />

pazar payı doğrultusunda, ürünün niteliği ve piyasadaki fiyat düzeyi de göz önüne<br />

alınarak uygun bir fiyat belirlenmelidir.<br />

Kaynaklar<br />

Aktan, C.C. (1999). 2000’li yıllarda Yeni Yönetim Teknikleri 2 (Stratejik<br />

Yönetim), İstanbul: TÜGİAD Yayınrı.<br />

Anonim, (2012). THY Uçuşlarında Kayısı İkramı,<br />

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2012/09/02/thy-ucuslarinda-kayisi-ikrami, Erişim<br />

Tarihi: 02.09.2012.<br />

Anonim, (2012), THY 1 Milyon Yolcuya Alaşehir Üzümü Yedirecek,<br />

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20528158.asp, Erişim Tarihi: 02.09.2012.<br />

Başçı, S. (2012), Hollandalılar Topraksız Tarıma Geldi,<br />

http://www.dunya.com/hollandalilar-topraksiz-tarima-geldi-148501h.htm, Erişim<br />

Tarihi: 06.09.2012.<br />

Dinçer, Ö. (1994), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, 3. Baskı, İstanbul:<br />

Beta Yayınları.<br />

Food and Organization of the United Nations (2012). FAOSTAT.<br />

http://faostat.fao.org, Erişim tarihi: 01.09.2012.<br />

Pearce, J.,Robinson, R. (1997), Strategic Management, 6. Baskı, IrwinBook<br />

Team.<br />

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, (2010), Örtü Altı Sebze Yetiştiriciliği,<br />

Ankara:GAP Eğitim ve Yayım Projesi Yayınları.<br />

Türkiye İstatistik Kurumu (2012), http://www.tuik.gov.tr, Erişim tarihi:<br />

01.09.2012.<br />

http://www.tkdk.gov.tr/<br />

123


Kavun (Cucumis melo L.) Türünün Kökeni, Yayılışı ile<br />

Batı Anadolu’ da Bulunan Doğal Form ve Kültür Varyeteleri<br />

Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN* Prof. Dr. Teoman KESERCİOĞLU**<br />

*Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü<br />

**Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü<br />

Özet<br />

Kavun (Cucumis melo L.) türü diğer kültür bitkileri ile karşılaştırıldığında oldukça yeni kültür<br />

tarihine sahip bir bitkidir. Türün kültüre alınışının M.Ö 3000 tarihinden daha önce bir tarihte<br />

gerçekleşmiş olduğu düşünülmektedir. Kavunun gen merkezi Batı Afrika ve Hindistan’ dır. Ancak<br />

kültürü her iki kıtada farklı zamanlarda başlamıştır. Kavunun Anadolu’ da 2 mikrogen merkezi<br />

bulunmaktadır. Avrupa ve Amerika’ da bugün tarımı yapılan kavunların gen merkezi, Türkiye’ nin<br />

Doğu Bölgesi ve özellikle Van ili çevresidir. Bu mikrogen merkezlerinden olan Batı Anadolu, coğrafik<br />

yapısı nedeni ile Cucumis melo L. türünün zengin varyasyon gösterdiği bir alandır. Batı Anadolu’ da<br />

kavunun 2 alttürü ile bu alttürlerden birine ait toplam 22 kültür varyetesi bulunmaktadır.<br />

Anahtar kelimeler: Cucumis melo, kavun, kültür varyete<br />

Abstract<br />

Melon (Cucumis melo L.) has a new culture history when it is compared with the other<br />

culture plants. It is thought that culture activities regarding this species has started before 3000 BC in<br />

the world. Gene centers of melon are West Africa and India, but its culture activities has started at<br />

different times in these two continents. 2 microgene centers are found in Anatolia. East of Anatolia<br />

especially Van is the gene center of the melon being cultivated in Europa and America. West Anatolia<br />

the other microgene center of melon is the area that melon shows different variations because of<br />

area’ s geographical situation. 22 culture variates and 2 subspecies of melon can be seen in West<br />

Anatolia.<br />

Kavunun (Cucumis melo L.) Kökeni<br />

Kavun (Cucumis melo L.) diğer kültür bitkileri ile karşılaştırıldığında oldukça yeni kültür<br />

tarihine sahip bir bitkidir. Türün kültüre alınışının M.Ö 3000 tarihinden daha önce bir tarihte<br />

gerçekleşmiş olduğu düşünülmektedir. Arkeolojik araştırmalarda kavunun tohum ve diğer vejetatif<br />

kısımlarına rastlanmamıştır. Ancak M.Ö. 2400’ lü yıllara ait yapılan kazılarda bulunan eski eserler<br />

üzerinde kavuna benzer meyve figürleri bulunmuştur. Ayrıca Çin’ de Ch’ ian Shan Yang yöresinde<br />

yapılan kazılarda tarihi tam belirlenememiş olması ile birlikte bazı kavun tohumları gözlenmiştir.<br />

Bitkinin kökeni hakkındaki modern bilgiler De Candolle (1882) ile başlamıştır. De Candolle<br />

kavunun gen merkezinin batı Afrika ve Hindistan olduğunu, ancak kültürün her iki kıtada farklı<br />

zamanlarda başladığını belirtmiştir. Hooker (1897)’ e göre kavunun primer gen merkezi Afrika’ dır.<br />

Sekonder gen merkezi ise İran, Hindistan, Rusya ve Çin’ dir. Vavilov (1926) kavunun Anadolu’ da 2<br />

mikrogen merkezinin olduğunu belirtmiştir. Bu gen merkezlerinden biri Batı Anadolu’ dur. Harlan<br />

(1951) ve Zhukovsky (1951, 1965) Anadolu’ nun coğrafik yapısı nedeni ile kavunun özellikle Batı<br />

124


Anadolu’ da zengin varyasyon gösterdiğini belirtmiştir. Mansfeld (1959) tatlı kavunların gen<br />

merkezinin Ön Asya olduğunu ifade etmiştir. Günay (1976), Avrupa ve Amerika’ da tarımı yapılan<br />

kantalop kavunlarının gen merkezinin Doğu Anadolu Bölgesi özellikle de Van ili ve çevresi olduğunu<br />

ifade etmiştir.<br />

Kavunun (Cucumis melo L.) Yayılışı<br />

Hooker (1897)’e göre kavun türünün doğal formları Nijerya ve Gine’ den ticaret yolu ile<br />

Hindistan’ a geçmiştir.<br />

Candolle (1882) Hindistan’da yerli halkın kavunun doğal formlarını topladıklarını ancak<br />

tarımını yapmadıklarını söylemiştir. Afrika’da da bitkinin meyvelerinin yendiğini ifade etmiştir. Kavun<br />

Afrika’ da kültürü başladıktan sonra sekizinci yüzyılda Çin’ e götürülmüştür. Güney Asya<br />

kavimlerinden Tamul dilinde kavun için ‘molam’ ismi kullanılmıştır. Bu isim bitkinin latince adında<br />

bulunan ‘melo’ ile benzerlik göstermektedir.<br />

Komarov (1955) türün Orta Asya, İran ve Afganistan’ da .ok görüldüğünü belirtmiş ve çevre<br />

alanlarda yetişen kültür formları nedeni ile kalitesinin melezleme yoluyla sık sık bozulduğunu<br />

belirtmiştir.<br />

Yurdumuzun tarım bitkileri florasına önemli katkısı olan Zhukovsky (1951) ve Dillingen (1956)<br />

yaptıkları araştırmalara göre Avrupa ve Amerika’ da tarımı yapılan kantalop kavununun onbeşinci<br />

yüzyılda Romalı misyonerlerce Doğu Anadolu’dan alındığını, İtalya’ da yetiştirilmesinden sonra 1700<br />

yılında Fransa’ da geniş ölçüde kültüre alınmıştır.<br />

Kavunun Amerika’da tarımı, Amerika’nın keşfinden çok önceleri başlamıştır. Colomb 1494<br />

yılında Amerika çevresindeki adalara çıktığında kavuna rastladığını notlarında belirtmiştir. Kavun daha<br />

sonraları Avrupalıların etkisi ile 1516 yılında Orta Amerika’ da, 1609 yılında Virginia’ da 1629 yılında<br />

Hudson Nehri kenarlarında ve daha sonra da Brezilya’ da yetiştirilmeye başlanmıştır.<br />

Günümüzde kavun dünyanın subtropik ve tropik bölgelerinde yetiştirilmekte ve tarım alanları<br />

gittikçe genişlemektedir.<br />

Kavun (Cucumis melo L.) Üzerinde Yapılan Taksonomik Çalışmalar<br />

Kavunlar üzerinde deneylere dayalı ilk bilimsel çalışmalar Naudin (1859) ile başlamıştır.<br />

Araştırıcı dünyanın farklı yerlerinden 2000’ den fazla kavun örneği toplamış ve bunların birçoğu<br />

arasında melezlemeler yaparak kökenlerini araştırmıştır. Naudin kavunları 10 grup altında toplamıştır.<br />

Genetik denemeler da yaparak kavunun tür ve varyetelere ayrımında faydalı olabilecek önemli veriler<br />

elde etmiştir.<br />

Daha sonraları Kurz (1877), Cogniaux (1881), Rane (1901) ve Harms (1924) doğal ve kültür<br />

kavun formlarını özellikle meyve karakterine göre sınıflandırmaya çalışmışlardır.<br />

Rus araştımacı Pangalo (1925) kavunların kültür formları üzerinde yirmi yıldan fazla bir süre<br />

çalışmıştır. Araştırmacı ilk kez kavunun kültür formları için dikotomik bir tayin anahtarı düzenlemiştir.<br />

Bu incelemede ilk kez Anadolu kavunlarının sınıflandırılmış olması önemlidir. Pangalo Anadolu<br />

kavunlarını ‘gracilior’ tipi altında inceler. Bu tip kavunlar ufak ve ince yapılıdır ve Asya, İran tipinden<br />

ayrıcalık gösterir.<br />

125


Zhukovsky (1951) ‘Türkiye’ nin Zirai Bünyesi’ adlı eserinde Anadolu kültür kavunlarının<br />

bazılarını sınıflandırmış ve bunları adlandırmıştır. Araştırmacı Anadolu kavunlarını series Casaba ve<br />

series Adana gibi iki gruba ayırmıştır.<br />

Ekinci (1957) batı Anadolu’ da yaptığı araştırmalarda Zhukovsky’ nin çalışmalarını esas alarak<br />

bazı varyeteleri morfolojik karakterlerine göre sınıflandırmıştır.<br />

Bayraktar (1970) kavunun Anadolu varyetelerini meyvenin birçok karakterini ele alarak<br />

sınıflandırmıştır.<br />

Jeffrey (1972) Davis’ in ‘Flora of Turkey’ adlı eserinde Cucumis melo türünü incelerken doğal<br />

formları ile subtropik bölgelerde yetişen kültür formları arasında belirgin ayrıcalıklar olduğunu ifade<br />

etmiştir.<br />

Günay (1975) gen merkezi Anadolu olan kantalop kavunları ile çalışmış ve bu kavunları 8 grup<br />

altında toplamıştır.<br />

Kesercioğlu (1981), Batı Anadolu’ da bulunan ve kültürü yapılan kavun (Cucumis melo L.)<br />

formları üzerinde taksonomik ve sitotaksonomik çalışmalar yapmıştır. Kesercioğlu 1973-1980 yılları<br />

arasında batı Anadolu’ da yayılış gösteren kavunlar üzerinde inceleme gezileri yaparak gözlediği<br />

örneklerin tohumlarını toplayarak deneme arazilerine 4 yıl süre ile devamlı ekerek gözlemiştir.<br />

Araştırmalarda özellikle mesafe izolasyonu ile bitkiler arasındaki melezlenme olasılığını önlemiştir. Bu<br />

şekilde yetiştirilen kavun örneklerinde bitkilerin karakteristik özellikleri korunmuştur. Çalışmalarının<br />

sonucunda, Batı Anadolu’ da yayılış gösteren alttür ve kültür varyetelerine ilişkin meyve özelliklerine<br />

dayalı bir tayin anahtarı oluşturmuş ve gerekli izolasyon sağlandığı zaman bu tayin anahtarının<br />

işlerliğini koruyacağını belirtmiştir. Kesercioğlu tarafından hazırlanan ve Batı Anadolu’ da yayılış<br />

gösteren 2 alttür ve bu alltürlerden birine ait genellikle yetiştiği yere göre adlandırılmış olan 22 kültür<br />

varyetesinin (cv) toplandığı yerler ile birlikte isimleri aşağıda bulunmaktadır.<br />

C. melo subsp. dudaim; B1 İzmir: Bayındır, Foça, Menemen; B2 Uşak:Eşme; C2 Denizli:<br />

Babadağ<br />

C. melo subsp. melo (Yenebilen Kültür Kavunları)<br />

C. melo subsp. melo cv. Düğmeli; C2 Denizli:Tavas<br />

C. melo subsp. melo cv. Donbaylı; B2 Uşak:Güneli<br />

C. melo subsp. melo cv. Taş düğeleği; B1 İzmir:Menemen, Balıkesir:İvrindi, Sındırgı,<br />

Manisa:Kırkağaç, C2 Muğla:Merkez ilçe.<br />

C. melo subsp. melo cv. Kırkağaç; B1 Manisa:Kırkağaç, Akhisar, Saruhanlı; B2 Balıkesir:Devlet<br />

Üretme Çiftliği, Sındırgı, Manisa:Kula, Uşak:Merkez ilçe, C2 Denizli:Acıpayam, Muğla:Yayla<br />

C. melo subsp. melo cv. Demir; B2 Denizli:Buldan<br />

C. melo subsp. melo cv. Kumkısık, C2 Denizli:Kumkısık, C1 Muğla:Datça<br />

C. melo subsp. melo cv. Çitilli, B1 Balıkesir:Sındırgı<br />

126


C. melo subsp. melo cv. Beyaz, B2 Uşak:Güneli<br />

C. melo subsp. melo cv. Hasanbey, B1 Manisa:Saruhanlı, Kula<br />

C. melo subsp. melo cv. Okçular, A1 Çanakkale:Okçular Köyü, Bayramiç; Saçaklı Köyü<br />

C. melo subsp. melo cv. Şekerpare, C2 Muğla:Yayla<br />

C. melo subsp. melo cv. Pıtraklı, C2 Muğla:Yayla<br />

C. melo subsp. melo cv. Topatan, A1 Çanakkale:Merkez ilçe<br />

C. melo subsp. melo cv. Bağrıbütün, B3 Eskişehir:Kızılinler Köyü (Bu bitkinin Bulgaristan’ da<br />

tarımı yapılmaktadır.<br />

C. melo subsp. melo cv. Bigadiç, B2 Balıkesir:Bigadiç<br />

C. melo subsp. melo cv. Ahıllı, C2 Denizli:Sarayköy, Ahıllı Köyü<br />

C. melo subsp. melo cv. Uşak, B2 Uşak:İkisaray<br />

C. melo subsp. melo cv. Kavun düğeleği, C2 Dennizli:Acıpayam, Alaaddin Köyü<br />

C. melo subsp. melo cv. Dilimli, C2 Muğla:Yayla, Denizli:Tavas<br />

C. melo subsp. melo cv. Paşalar düğeleği, B2 Uşak:Karahallı, Paşalar Köyü<br />

C. melo subsp. melo cv. Çeşme, B1 İzmir:Çeşme, Alaçatı<br />

C. melo subsp. melo cv. Hacırahmanlı, B1 Manisa:Saruhanlı, Hacırahmanlı Köyü<br />

Kaynak<br />

Kesercioğlu T. Batı Anadolu’ da Bulunan ve Kültürü Yapılan Cucumis melo L. Formları üzerinde<br />

Taksonomik ve Sitotaksonomik Araştırmlar, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Sistematik Botanik<br />

Kürsüsü, Doktora Tezi (TUBİTAK Proje No:TBAG-403), İzmir, 1981.<br />

127


KIRKAĞAÇ KAVUNUNUN ÖZELLİKLERİ , DEPOLANMASI VE DOĞRU DEPO<br />

YÜKSEK KAZANÇ PROJESİNİN TANITIMI<br />

Taze tüketime ve özellikler Ocak ayı başına kadar depolanabilme özelliğine sahip<br />

Kırkağaç kavunu hem tescilli çeşitler olarak hem de Kırkağaç ilçesi ve köylerinde yetiştirilen<br />

popülasyonlardan seçilmiş bireyler olarak gerek toprak ve gerekse uygun ekolojik faktörler<br />

nedeniyle ( sulama yapılmaması gibi ) Kırkağaç kavunu için en iyi verim ve kaliteye ( tat ve<br />

aroma ) ulaşıldığı bölgedir. Kırkağaç kavununun tarihsel özelliği bulunmaktadır.<br />

İsmetİnönü’nün yeme şekli ve tadını örnek göstererek ( siz Kırkağaç kavununu kaşıkla<br />

yamediyseniz bu kavunu yemiş sayılmazsanız ) dediği bir çeşittir. Tarihte Kavun ile ilgili<br />

yaygın hikayeler ile Kırkağaç Kavunu efsane haline gelmiştir. Bilimsel olarak Kırkağaç<br />

kavununu dayanaklılığı ve depolama şartları ile ilgili oalrak Ege Ünv. Ziraat fakültesi Bahçe<br />

Bitkileri Bölümü ve TUBİTAK işbirliği halinde 2 yıllık proje ve araştırma devam etmektedir.<br />

Her sene 12 Eylül’de Kırkağaç’ın kurtuluşu etkinlikleri kapsamında Kırkağaç Kavun Festivali<br />

düzenlenmektedir.<br />

Ülkemiz kavunun önemli gen merkezlerinden birisidir. Yaklaşık 18 milyon ton olan<br />

dünya toplam kavun üretimi içerisinde Türkiye, 1,8 milyon tonluk üretimi ile %10.1 payı ile<br />

Çinden sonra 2. sırada yer almaktadır. Ülkemizde üretimin en fazla gerçekleştiği ilk 3 bölge<br />

sırası ile ; İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu’dur.<br />

Ekonomik geçim kaynağı çiftçilik olan Kırkağaç yöre halkının en önemli gelir<br />

kaynaklarından biri kavun yetiştiriciliğinden elde ettikleri gelirdir.<br />

Kırkağaç kavunu İlçemizde 2010 yılı verilerine göre 16.000 dekar alanda kavun üretimi ve<br />

48.000 ton kavun hasadı yapılmıştır. Bu üretimin iklim koşulları nedeni ile ve depo<br />

eksikliğinden dolayı sadece %30 u depolanabilmektedir. Geri kalan %70 i piyasada ortalama<br />

0.50 TL/kg dan satışa sunulmuştur. Depoya atılan yaklaşık 16.000 ton kavunun depolama<br />

koşullarının uygun olmamasından dolayı (Üreticinin kendi klasik depolama yöntemleri ile) 2–<br />

3 ay sonra % 50–60 ı yani 8.000–9.600 tonu çöpe atılmıştır. Bu da maddi kaybın yanında<br />

büyük bir çevre kirlenmesine neden olmaktadır. Hasattan 2–3 ay sonra kavunun Kg fiyatı 2<br />

TL dir. Geriye kalan 7.400–8.000 ton kavunun maddi değeri (7.700x2.000 TL/Ton)yaklaşık<br />

olarak 15.400.000,00 TL dir.<br />

Oysa sıcaklık ve nem kontrolü yapılabilen depolarda bu kayıplar azaltılabilir.<br />

Kırkağaç kavunu için TÜBİTAK 104 O 177 no’lu proje kapsamında yapılan çalışmalarda<br />

uygun depolama koşullarının 10–13ºC sıcaklık ve % 75–80 oransal nem olduğu<br />

belirlenmiştir. İlçede depolamanın bu koşullarda yapılması hasattan 2–3 ay sonraki % 50-<br />

60’lık ürün kayıplarını önemli ölçüde azaltacaktır. İlçede üretilerek depoya atılacak olan<br />

16.000 ton kavununda soğuk hava deposuna atılması halinde fire oranı (Hasattan sonra 4–5 ay<br />

sonra) %10–15 olacaktır. Buda miktar olarak 13.600–14.400 ton gibi bir rakam etmektedir.<br />

Hasattan 4–5 ay sonra kavunun kg fiyatı 4 TL civarına ulaşmaktadır. Hatta 2011 Mart ayı<br />

fiyatlarına göre perakende satış fiyatı 7 TL/kg dır. Maddi olarak bu tonajdaki kavunun fiyatı<br />

(14.000x4.000 TL/Ton) 56.000.000,00 TL dir<br />

Zafer kalkınma Ajansının yönetiminde yapılan “Doğru depo Yüksek kazanç” projesi<br />

ile depolamaya uygun (piyasanın taleplerine uygun ve sağlıklı) kavun yetiştiriciliğini<br />

yaygınlaştırılacaktır ve Kırkağaç kavununun korunması sağlanacak üretimi teşvik edilmiş<br />

olacaktır. Üreticiye verilecek eğitimler ve tutulacak kayıtlar ile iyi ve güvenilir gıda üretimini<br />

sağlanacaktır. İlaç kalıntısı nedeniyle tüketicilerde oluşabilecek hastalıklara, tarladan<br />

başlayarak önlem alınması amaçlanmaktadır.<br />

128


İyi depoculuk uygulamaları ile Kırkağaç kavununun sıcaklık ve nem kontrollü<br />

depolarda tekniğine uygun koşullarda depolanmasıyla kalite ve ürün kaybı olmadan pazarda<br />

daha uzun süre bulunmasını sağlanacaktır.<br />

Depolama koşullarını düzelterek depolamadan kaynaklanan fire oranlarının en aza<br />

indirilmesini sağlamak. Üreticilerimizin şu anda ki kendi depolama<br />

yöntemlerinde(Depolamadan 2-3 ay sonra) %50-60 fire olmaktadır. Yani depolanan 120 ton<br />

kavundan 55-60 tonu hasattan 2-3 ay sonra depo koşullarından kaynaklanan çürüklükler<br />

nedeniyle çöpe atılmaktadır. 4-5 ay sonra ise bu oran %70-80 lere, 6 ay sonra ise %85-90 lara<br />

çıkmaktadır.<br />

Proje kapsamında yapılacak olan örnek soğuk hava depolarımızda bu kayıpların<br />

azaltılması amaçlanmaktadır. Bu proje ile ve bunu örnek alınarak yapılacak olan kavun soğuk<br />

hava depolarında ki kayıpla % 10–15 lere düşecektir. Böyle bir azalma ile hasattan 4-5 ay<br />

sonra piyasaya sunulacak olan kavun miktarında önemli bir artış olacak, dolayısıyla üretici,<br />

ilçe ve ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlanacaktır<br />

Çiftçilerimizin depolarında Mart ayı itibarı ile kalan kavun hasattan sonra depoya<br />

konan kavunun %10-15 leridir. Geri kalan %85-90 ları çöpe gitmiştir. Yapacağımız depolar<br />

ile fire oranı %10-15 lere inecektir. Toplamda 120 ton kavunun en az 105 tonu depolama<br />

sonrası tüketime sunulacaktır. Depolama sonrası fiyatın kg da 4,00 TL olduğu düşünülürse<br />

üreticinin geliri (105.000x4=420.000 TL) 420.000 TL olacaktır. Oysa bu depolar olmasa idi<br />

hasattan sonra üreticinin kendi depolarında depolanan 120 ton kavundan Mart ayı içinde 12-<br />

18 tonu satışa sunulacaktı. Fiyat olarak ta (15.000 Kgx4) 60.000 TL. Edecektir. Yani<br />

yapılacak olan 120 tonluk soğuk hava depolarından 1 yılda 360.000,00.-TL. (420.000,00-<br />

60.000,00). ek gelir elde edilecektir. Yani normal depoya atılan 120 ton kavun ile soğuk hava<br />

deposuna konan kavunun gelir farkı 360.000,00.- TL dir. Bu hesaplamaya çöpe atılan 102-<br />

108 ton kavunun çevre zararı, işçilik masrafı, üretimde harcanan masraflarda ilave edilecek<br />

olursa zarar daha da büyüyecektir. Projemizin esas amacı tüketicinin gelir seviyesini<br />

yükseltmektir. Bu depoların ile üreticimizin ne kadar ilave gelir getireceği ortadadır. Soğuk<br />

hava depolarında %10-15 fire oranı olacağı Ege Üniversitesinin ve İlçe Tarım Müdürlüğünün<br />

beraber yürüttüğü ve TÜBİTAK (104 O 177 no’lu proje) onaylı ve destekli projesinin<br />

sonucudur. Bu oranın daha da aşağılara çekilebileceği bu çalışma ile de kanıtlanmıştır.<br />

Yapılacak olan bu depolar bu projenin çıktısı olan değerlerde ve standartlarda yapılacaktır.<br />

Böylece projede hasattan sonra 4-6 sonra ön görülen %10-15 fire oranları yakalanacaktır.<br />

Ürün ve kalite kayıplarını azaltarak kavun üreticisinin daha fazla ürünü daha yüksek<br />

fiyatla pazara sunmasını ve gelirini arttırmasını sağlanacaktır. Yapılacak depolar bir arada<br />

olacaktır. Bu proje ile iyi depolama yöntemleri İlçemizde uygulanacaktır. İlçemizde ÇKS<br />

kayıtlarına göre yıllık 48.000 ton kavun üretimi yapılmaktadır. Bu proje kapsamında<br />

yapılması planlanan Soğuk Hava Depoları ile 120 ton kavunun muhafazası sağlanacaktır. Bu<br />

depolarla üreticilere iyi tarım ve iyi depo uygulamalarının nasıl yapılması gerektiğinin<br />

öğretilmesinin esas amaçlarımızdan olup hedefimiz üretilen 48.000 ton kavunun tahmini<br />

olarak 1/3’ü olan 16.000 tonunun soğuk hava depolarına girerek üreticinin daha yüksek gelir<br />

elde etmesini sağlamaktır.<br />

Pazarın sürekliliğini sağlayarak üreticinin pazarlama endişelerini azaltmak gereklidir.<br />

Sezonunda bol olan ürünün, daha sonraki değerinin yüksek olduğu dönemlerde pazara<br />

sunulmasını sağlanmalıdır. Sezonda kavunun Kg fiyatı 0.50 TL/Kg civarında olmaktadır.<br />

Oysa depolama sonrası ilerleyen aylarda bu fiyat giderek yükselmekte ve 4 TL/Kg civarında<br />

olmaktadır. Mart ayı itibarı ile bu rakam perakende de 7 TL civarındadır.<br />

129


Kavun yetiştiriciliğinden vazgeçmekte olan üreticilerin Kavun üretiminden elde edilen<br />

gelirin artması sonucu tekrar kavun üretimine başlamaları ve yerel kavun çeşidi olan Kırkağaç<br />

kavunun korunmasını sağlanmalıdır. Yerel popülasyonlarımızın ülkemizin önemli bir<br />

biyoçeşitlilik zenginliğidir. Bu zenginliği kaybetmemek için üreticilerin Kırkağaç kavunu<br />

üretimine devam etmeleri gerekmektedir.<br />

Kavun tüketicisinin yanlış depolamadan kaynaklanan yumuşamış, asit oranı artmış,<br />

tadı bozulmuş kavun yerine doğru depolanma ile çeşit özelliklerini koruyan sağlıklı ve<br />

kaliteli, lezzetli kavun tüketmesini sağlanacaktır.<br />

Kırkağaç kavununun yurt içindeki geniş pazarlarda, süpermarket zincirlerinde ve dış<br />

pazarda kendine isim edinmesini ve pay sahibi olmasını sağlamak amaçlanmaktadır.<br />

Kırkağaç ilçesine özgü yerel kavun çeşidimiz, çiftçi koşullarında sıcaklık ve nem<br />

kontrolü olmayan depolarda saklanmaktadır. Bu depoların sıcaklık ve nem değerleri tamamen<br />

dış hava koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Bu nedenle hasada yakın dönemlerde yüksek,<br />

kış aylarında ise düşük sıcaklıklar, yine kış aylarında sis nedeniyle artan oransal nem hem<br />

kaliteyi düşürmekte hem de kayıpları arttırmaktadır. Sisli geçen yıllarda üreticinin kendi<br />

deposuna koyduğu kavunlarda 2-3 ay sonra kayıplar % 70’lere kadar çıkabilmektedir. Son<br />

yıllarda küresel ısınmadan kaynaklanan sıcaklık ve rutubetteki farklılıklardan dolayı tarladaki<br />

ürünlerde bu iklim değişikliklerinden kaynaklanan hastalık ve zararlılarda da artışa<br />

rastlanmakta bu da depolara sağlıklı ürün girişini dolayısıyla depolama ömrünü azaltmaktadır.<br />

Ürünün kalite ve kantitesinde ki hızlı kayıpların önüne geçilmesi daha az kayıpla daha uzun<br />

süre muhafaza edilebilmesi, ekonomik değerinin arttırılmasını ve pazar süresinin uzatılmasını<br />

sağlamak programın öncelikli hedefleri olarak belirlenmiştir.<br />

Kırkağaç Kavununun Özellikleri<br />

Bitkisel Özellikleri:<br />

Kök Kırkağaç kavun bitkisi kökleri genelde yüzeysel gelişir. İyi hazırlanmış toprak<br />

koşullarında 40-50 cm derinliğine kadar inebilen kazık kök çevresinde bol saçak kök<br />

oluşmaktadır.<br />

Gövde<br />

Başlangıçta otsu, yuvarlak ve üstü sert tüylerle kaplı olan ve yerde sürünen gövde<br />

sonraları kısmen sert bir yapı kazanır. Gövde 2-3 m uzayabilir ve genelde 3-6 yan dal<br />

meydana getirir. Gövde üzerinde ince ve uzun sülükler bulunur.<br />

Yapraklar<br />

Yuvarlak ve kısmen kalp şeklinde derin loblu yaprak taşıyan kavun bitkisinde<br />

yapraklar beş köşeli ve parçalıdır. Yaprak eni 10.5 – 14.5, boyu 7.5-11.0 cm, yaprak sapı 6.0-<br />

14.0 cm uzunluğundadır. Yaprak altı ve üstü tüylüdür. Bitki beslenme koşullarına göre<br />

yapraklar yaşil ve koyu yeşil olabilir. Yaprak sapı uzun ve ortası olukludur.<br />

130


Çiçek<br />

Biyolojik olarak tek evcikli (Monoecious) çiçeklere sahiptir. Dişi çiçekler genelde tek<br />

olarak yaprak koltuklarından çıkar. Kısa bir sap ve meyve taslağı ile meyve taslağı ucunda 5<br />

adet parçalı sarı renkte taç yaprak ve bu yaprakların ortasında dişicik tepesi (Stigma) bulunur.<br />

Meyve<br />

Kırkağaç kavununun Kırkağaç-589 ve Kırkağaç-637 adları ile tescil edilmiş 2 farklı<br />

çeşidi mevcuttur. Her iki çeşitte de meyve kabuğu, orta kalınlıkta (0.5-.0.7 cm) üzeri pürüzlü,<br />

işlemeli ve yeşil zemin üstünde sarımtırak lekelidir.<br />

Bu çeşitlerden Kırkağaç-589 çeşidi uzun ve silindir şekilli olup sap kısmı sivri ve<br />

meme gibi çıkıntılı, çiçek burnu ucu yuvarlak olup kış mevsimince depolanabilme özelliğine<br />

sahiptir. Kırkağaç bölgesinde yaygın yetiştirilen çeşit budur. Uzun süre depolanabilme<br />

özelliğine sahiptir. Kırkağaç-637 çeşidi ise genelde yuvarlak meyve yapısına sahiptirç Meyve<br />

kabuk yapısı ve rengi aynıdır. Bazı bölgelerde bu çeşit Altınbaş olarak da adlandırılmaktadır.<br />

Bu çeşit ise yazlık olarak değerlendirilir.Kış depolanmasında uzun süre dayanmaz.<br />

Kırkağaç kav çeşitlerinin bazı meyve özellikleri aşağıda çizelgede verilmiştir.<br />

Meyve Özelliği Kırkağaç-589 Kırkağaç-637<br />

Ortalama meyve ağırlığı (g) 2.500-5.700 2.200-4.500<br />

Meyve çapı (cm) 17.0-21.0 18.5-28.5<br />

Meyve boyu (cm) 22.0-33.0 19.0-27.5<br />

Meyve kabuk kalınlığı (cm) 05.-.0.9 0.3-0.5<br />

Meyve et kalınlığı (cm) 3.7-5.5 3.5-6.5<br />

Çekirdek evi ağırlığı (g) 350-415 250-300<br />

Çekirdek evi çapı (cm) 4.5-7.5 6.0-9.0<br />

Çekirdek evi boyu (cm) 14.0-16.0 8.5-11.0<br />

SÇKM (%) 10.8-13.0 11.4-13.2<br />

Meyve eti aroması Çok Çok<br />

Meyve eti sululuğu Sulu Çok sulu<br />

Meyve eti lifliliği Az Az<br />

131


Kırkağaç Kavunu Coğrafi İşareti<br />

Tescil Sahibi<br />

Adresi<br />

Kullanıldığı<br />

Ürün<br />

Türü<br />

Coğrafi Sınırlar<br />

Kullanım Biçimi<br />

: Kırkağaç Belediye Başkanlığı<br />

: Şair Eşref Mh. 56/116 Kırkağaç Manisa<br />

: Kavun<br />

: Menşe<br />

: Kırkağaç Merkez Ovası Başta Olmak Üzere, Bakır, İlyaslar, Karakurt, Gelenbe<br />

Kasabaları, Bostancı Ali Fakı, Alacalar, Gebeler, Yağmurlu Musa Hoca, Küçük<br />

Yaya Öveçli, Işıklar, Kuyucak, Söğüt Alan, Hamitli Köyleri<br />

Markalama<br />

Kırkağaç Kavunu Coğrafi işareti 18.01.2008 tarih ve 26820 sayılı Resmi Gazete'de ilan edilmiş ve hakkında<br />

herhangi bir itiraz alınmamış olması nedeni ile 555 sayılı Coğrafi İşarerletrin Korunması Hakkındaki Kanun<br />

Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesi gereğince 05.10.2008 tarihinden geçerli olmak üzere kesinleşerek<br />

tescil edilmiştir.<br />

Hasanbey Kavunu<br />

Hasanbey kavunu, 3-4 kg. ağırlıkta, koyu yeşil buruşuk kabuklu olup uzun süreler saklanmaya<br />

elverişlidir. Serinletici bir meyve olan kavun, taze olarak tüketilmektedir. Geç olgunlaşan<br />

kavun çeşididir.<br />

Çeşit Özelliği<br />

Meyvesi yuvarlak ve orta oval, olgunlaşma süresinde rengi siyaha dönüşen, kışa oldukça<br />

dayanıklı, çok lezzetli ve tatlı bir çeşittir. Pazar ve manavlarda aranan çok gösterişli bir türdür.<br />

Ekim Derinliği : 2 - 2,5 cm.<br />

Sıra Üzeri Ekim Mesafesi : 50- 60 cm.<br />

Sıra Arası Ekim Mesafesi : 150 - 200 cm.<br />

Tahmini Çimlenme Günü : 5-8 G<br />

Olgunlaşma günü ortalama 80-90 gündür. Hasat periyodu sezon boyudur.<br />

Ekim zamanı İlkbahar ve Yaz içindeki aylar tavsiye<br />

edilir.<br />

Meyveler 3-5 kg. ağırlığında, sert kabuklu ve<br />

yuvarlak şekillidir. Orta erkenci bir çeşittir.<br />

Kabuk rengi sarı-turuncu üzerinde koyu yeşilsiyah<br />

beneklidir, yüzeyi kırışıktır. Meyve içi sıkı,<br />

lifsiz ve suludur, çok lezzetlidir. Nakliye<br />

dayanıklıdır, raf ömrü uzundur. 100-110 günde<br />

hasat edilmeye başlanabilir. Dekara verimi yıl<br />

ve bakım şartlarına göre 2-3 ton arasındadır.<br />

Bütün bölgelerimizde üretimi yapılmaktadır.<br />

İhracatlık ve sofralık olarak kullanılır<br />

132


Kabuk rengi koyu yeşil, meyve yüzeyi kırışık, yuvarlak oval<br />

kavun çeşitidir. Meyveler sert kabuklu ve ortalama 4-6 kg.<br />

ağırlığındadır. Meyve eti sulu, kalın ve lezzetlidir. Nakliyeye<br />

dayanıklıdır.<br />

Meyveleri oval şekilli, sarı üzerine koyu yeşil benekli, 4-6 kg.<br />

ağırlığındadır. Orta erkenci bir çeşittir. Bütün bölgelerimizde<br />

üretimi yapılmaktadır. Na kliyeye dayanıklıdır. Sofralık ve<br />

ihracatlık olarak kullanılır.<br />

Orta erkenci bir çeşittir. Meyveler sarı renkli, koyu yeşil benekli, sert ve<br />

kalın kabuklu, yüzeyleri kırışıktır. Yuvarlak olan meyveler 3-5 kg.<br />

ağırlığındadır. Meyveler sulu, sıkı ve lezzetlidir. Nakliyeye dayanıklıdır,<br />

100-110 günde olgunlaşır. Dekara verimi 2-3 ton dur. Bütün<br />

bölgelerimizde üretimi yapılır. İhracatlık ve sofralık olarak tüketilir.<br />

133


Meyveler yuvarlak, sap kısmı hafif sivri, sarı renkte kavun<br />

çeşitidir. Meyve büyüklükleri ortalama 1,5-2,5 kg. civarındadır.<br />

Meyveler hasat edildikten sonra uzun süre depolamaya<br />

elverişlidir, depolama süresince tadı artar ve kış aylarına<br />

kadar saklanabilmektedir.<br />

Sarı dilimli: Meyveleri, yuvarlak ve oval şekillidir. Kabuk rengi sarı üzeri kırışık ve kalındır.<br />

Dilimli ve dilimsiz tipleri de vardır. Et rengi yeşilimsi beyaz, tatlı ve suludur.<br />

134


SEMPOZYUM İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER<br />

Manisa’mızın güzide ilçesi Kırkağaç’ın tescilli sembolü meşhur Kırkağaç kavununu,<br />

Kırkağaç’ın zengin tarihi dokusunu, yetiştirdiği önemli şahsiyetlerle edebiyatımıza katkılarını,<br />

alternatif rüzgar enerjisi potansiyeliyle ülke enerjisine katkıda bulunma yönünü ortaya<br />

koymayı sağlayan, Kırkağaç’ı Kırkağaç sever tüm akademisyenlerle buluşturma niteliğini<br />

sağlamış olan ve ilki Kırkağaç’ın Kurtuluş Günü etkinlikleri kapsamında 13-<br />

14,Eylül 2012’de düzenlenen KIRKAĞAÇ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU’nun<br />

başarılı yönetimini kutlar, şahsım adına nice sempozyumlarınızda ‘Kırkağaç Kavunu’<br />

araştırma çalışmalarımı aktarmayı görev bilirim.<br />

Doç.Dr.Özlem TOKUŞOĞLU<br />

Öğretim Üyesi<br />

Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü<br />

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki küçük bir kazada böyle bir <strong>sempozyumu</strong>n ikinci defa<br />

gerçekleştirilmiş olması Kırkağaç için önemlidir ve değerlidir. Bu sempozyum ile Kırkağaç'a<br />

dair bilinen şeylerin üzerine bir tuğla daha konulmuş ve tarihe not düşülmüştür…<br />

Sempozyumun Kırkağaç'a bir değer kattığını düşünüyorum. Organizasyonu yapanlara ve<br />

destekleyen kuruluşlara teşekkür eder hayırlı günler dilerim.<br />

Doç Dr. Ertan Gökmen<br />

Celal Bayar Üniversiyesi Fen-Edebiyat fakültesi Tarih Bölümü<br />

Kırkağaç, ilim şehri olma tarihi vasfını devam ettirmektedir. İkincisi yapılan Kırkağaç<br />

Araştırmaları Sempozyumu bu gerçeğin göstergesidir. Tarih, aydın devlet adamlarının ilim ve<br />

ilim adamlarını himaye ettiğini yazmaktadır. Nitekim Kırkağaç, söz konusu sempozyum ile<br />

devlet adamlarının ilmi himaye edişine de sahne olmuştur. Organizasyon başarısı ve engin<br />

konukseverlik dolayısıyla büyükten küçüğe emeği geçen herkese teşekkür ederim.<br />

Yard. Doç. Dr. Kürşat Solak<br />

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi


Kırkağaç Araştırmalar Sempozyumu’nun Kırkağaç için önemli bir etkinlik olduğuna<br />

inanıyorum. Daha önceki sempozyumda da bulunmuştum. Aradan geçen 5 yıl içerisinde<br />

ilçede gözle görülür değişiklikler meydana geldiğini gözlemledim. Çevre yolunun yapılmış<br />

olması, MYO’ya bir öğrenci yurdunun kazandırılması, Kavun soğu hava depolarının<br />

yapılması, bölgede yeni rüzgar santrallerinin yapılması gibi. Bunlar ilçe adına güzel<br />

gelişmeler. Bu sosyo-ekonomik gelişmelere sempozyumlarında katkısı olacağı bir gerçektir.<br />

Bu açıdan bu tür sempozyumların periyodik olarak düzenlenmesi ve daha fazla katılımın<br />

sağlanması üzerine düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca sempozyumla eşdeğer<br />

olarak Kırkağaç değerlerinin sergilendiği bir fuar organizasyonu gerçekleştirilebilir. Bu<br />

vesileyle organizasyonu gerçekleştirenleri ve destekleyici kuruluşları tebrik eder, bundan<br />

sonrada aynı başarılı çalışmaların tekrarını temenni ederim.<br />

Doç.Dr. Raşit ATA<br />

Celal Bayar Üniversitesi-Mühendislik Fakültesi<br />

Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü


AÇILIŞ KONUŞMALARI<br />

Milletvekili<br />

Recai BERBER<br />

Kaymakam<br />

Ali SIRMALI<br />

CBÜ Rektör Yardımcısı<br />

Prof. Dr. Ali ÇELİK<br />

CBÜ Kırkağaç MYO Müdürü<br />

Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL


SEMPOZYUM


Prof. Dr. Yüksel SAYAN<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜNAY<br />

Doç. Dr. Raşit ATA<br />

Doç. Dr. Özlem TOKUŞOĞLU<br />

N. Sabit ÇETİN Doç. Dr. Ertan GÖKMEN


Yrd. Doç. Dr. N. Sinan KÖKSAL<br />

Yrd. Doç. Dr. Kürşat SOLAK<br />

Öğr. Gör. Davut ŞAHİN<br />

Asuman GÜRMAN ŞAHİN<br />

Öğr. Gör. Mustafa ÇELİK<br />

Öğr. Gör. A. Ayben ÇELİK


Öğr. Gör. Didem ÇAVUŞOĞLU<br />

Yrd. Doç. Dr. Feyza CANDAN<br />

Öğr. Gör. M. Mustafa BAHŞİ<br />

Mehmet ÜNLÜ


SOSYAL GEZİ<br />

Sarı Hoca Camii (1400-1450)<br />

Sarı Hoca Mezarı


9 Asırlık Zeytin Ağacı<br />

9 Asırlık Zeytin Ağacı


Tarihi Ilıca Hamamı<br />

Tarihi Ilıca Hamamı


Siledik Tepesi (Stratonikaia/Hadrianopolis)<br />

Siledik Tepesi (Stratonikaia/Hadrianopolis)


İzcilik Tesislerinde Öğle Yemeği

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!