12.01.2015 Views

38 - Mimarlar Odası Arkitekt Veritabanı

38 - Mimarlar Odası Arkitekt Veritabanı

38 - Mimarlar Odası Arkitekt Veritabanı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>38</strong><br />

IYLIK YAP SEHI DEKORATİF SAN ITLAK O E R G I S I<br />

Yazı ve resimler: A. evi. Eldem • A. Hlaarda av. Mimar Rebit Gorbon |<br />

Maçkada Prof. A. Mimar Sedat bir<br />

Galata Denizbank antreposu. Mimar Naci Meltem • BUyükadada mezarlık projesi. Mim|fr Asım KömürcUoğlu ••<br />

Maraş Belediye h&l binası projesi. Mimar Asım KömürcUoğlu • Manisa Halkevi projesi. Mimar Asım Kömürcü-<br />

oğlu • Fethiye ca-nll. Mimar Kemal Altan • İzmir fuarında Etlbank pavlyonu. Dekoratör muallim I Hakki<br />

Oygar • Türk tezyinatnda Halkarlye dair. A. Süheyl Onver • Başka memleketlerde mimari • Teknik. Prof.|<br />

Bruno Taut • Afyon Stadı hakkında bir müracaat ve bir izah.


Maçkada Prof. A. A. evi<br />

Proje: Mimar Sedat Eidem<br />

Maçkada, teşvikiye camii arkasındaki sırtlarda yapılan<br />

bu ev, eski bir konağın temellerinden istifade edilmek<br />

ve tamamsn onun üzerine oturtulmak suretile yapılmıştır.<br />

Bina iki katlıdır. Zemin katında aynı antreden girildikten<br />

sonra ayrılan ve mütenazır iki daireyi ihtiva eden apartımanlar<br />

vardır. Birinci kat mal sahibinin arzusuna ve ihtiyacına<br />

göre yapılmıştır.<br />

Şarka' ve geniş manzaraya hâkim cep! • üzerinde takriben


10X7.5 eb'adında oval şekilde büyük bir salon vardır. Salona<br />

aydınlığı çatıdan alan bir holden girilmektedir. Zemin kattaki<br />

antreden hole dairevî bir plânı olan merdivenle çıkılmaktadır.<br />

Büyük salonla geniş cephesi kâmilen pençere olan yemek<br />

salonu sürme bir kapı ile iştirak ettirilmiştir. Yemek salonunun<br />

arka tarafında ofis, servis merdiveni, halâ. mutbah bir<br />

sırada olmak üzere toplanmıştır ki bu cephe kısmen şimal is-<br />

tikarnetine müteveccihtir.<br />

Holden ayrı bir kapı ile kütüphaneye ve yatak odasına<br />

girilir. Yatak odasının yanında bir banyo vardır. Banyonun<br />

diğer yatak odaları ile irtibatı ayrı bir kapu ile temin edil-<br />

Binanın arka cephesinde iki ;antre vardır ki bu bahçeye<br />

karşıdır. Evin bahçe ile 'irtibatı burası vasıtasıledir. Bu antre<br />

üzerinde geniş bir sofa .vardır. Yazın sıcak havalarda ,bu lsti-


kametten e.,„ ftaârle. «treyi ve so.ey. serin bir h.lde lu-<br />

bir cephesine Mmilen yerli kit.p r.il.r, y.p.ta.st.r, Kapm.n<br />

yanında bir şömine vardır.<br />

' , 1 11 Kiti^n duvarına ve diâer Zemin katındaki iki daireye gelince; bunlar üçer oda, bi-<br />

Çalışma odasının oval salonla bitişen duvaıına ve aıger


Merdiven ve Merdiven Holu<br />

rer banyo ve mutbahtan ibaret küçük lojmanlardır.<br />

Ortadaki oval salon, kat irtifaınm yüksekliği, salonun iç<br />

mimarisi ve diğer inşaat aksammdaki hatlar, bize eski Türk<br />

tarzının muvaffakiyetle, bugünkü binalarımızda, tatbik edil-


Bu bina yapılırken^ sökülen konağın, eski malzemesi kullanılmıştır.<br />

Bunun için yan pençere doğramaları, parkeler,<br />

mermsr kaplamalar, hattâ dahilî kapıların bir kısmı ile diğsr<br />

birçok aksam tamamen eski konağın malzemesindendir.


eski Türk karakterini vermak için âdeta bu eski malzemenin<br />

mevcudiyetinden istifade etmiştir diyebiliriz. Yuvarlak salonun<br />

içindeki hatlardaki ahenk, duvarlar içinde yapılan eski<br />

Türk hücrelerine banzeyen, nişler, merdivenin dairevî plânı,<br />

ince parmaklığı, eskiyi andıran yeni ve modern hatlardan tevekkül<br />

ediyor.<br />

Yeni mimarimize Türk karakterini vermsk için yapılan<br />

araştırmaların ve gayretlerin, ne kadar yerinde olduğunu Sedat<br />

Hakkının bu muvaffak olmuş eseri bize göstermektedir.


A. H i s a r ı n d a bir ev<br />

Mimar Rebiî Gorbon<br />

Anadolu Hisarında, sahilde, ileride yapılacak bir rıhtım<br />

kenarında inşa edilen bu ev, fazla kalabalığı olmıyan bir<br />

aile için düşünülmüştür. Zemin katta oturma, yemek ve<br />

çalışma odaları, bunların önünde geniş ve üstü pergolalı<br />

bir terasa vardır. Binaya, arkadaki yüksek yoldan basamaklarla<br />

inilen bahçeden ve yan taraftan girilir. Arka taraf<br />

servis kısmına tahsis edilmiştir. Mutfak, ofis, hizmetçi odası<br />

ve merdiven bu kısımdadır.<br />

üst katta ön taraf esas yatak odalarını ihtiva eder. Bunların<br />

önlerinde denize hâkim uzun bir teras vardır. Arka kısım<br />

tâli odalarla banyo, helâ ve merdiven başına tahsis edilmiştir.<br />

Evin plânına, haricî mimarisine, renklerine ve<br />

detaylarına itina edilerek muvaffak olmuş bir bina tesiri elde<br />

edilmiştir.


Üst kat<br />

16 — Sofa<br />

17 — Servis odası<br />

18 — Banyo<br />

19 — Yatak odası<br />

20 — •<br />

21 — Kayalı teras<br />

22 —- Yatak odası<br />

23 — Lavabo<br />

24 — W. C. :<br />

25 — Yatak odası<br />

26 — Balkon<br />

1 — Antre merdiveni<br />

2 — Antre<br />

3 — Lavabo<br />

4 — W. C.<br />

5 — Oda<br />

6 — Servis antresi<br />

7 — Servis koridoru<br />

8 -- W. C.<br />

9 — Mutfak<br />

10. — Ofis<br />

11 — Yemek odası<br />

12 — Oturma holü<br />

13 -- Teras<br />

14 — Kabul salonu<br />

15 — Hol<br />

El<br />

•-•i:<br />

d<br />

o<br />

j r z<br />

3 E<br />

ZEMİN KAT PLANI.<br />

W<br />

DİT MT PLANİ


Galata rıhtımında ve eski bir anbarın arsası üzerinde<br />

Denizbank tarafından inşa ettirilmiş olan bu bina eşyayi ticariye<br />

antreposu ihtiyacını karşılamak üzere istanbulda yapılan<br />

ilk modern antrepodur.<br />

Galata rıhtımlarının inşası sırasında denizden doldurulmak<br />

üzere kazanılmış olan bu arazi üzerinde birinci katı<br />

metre murabbaına 1 ton, zemin katı da iki ton munzam sıklete<br />

mütehammil olarak yapılmış olan binanın temelleri radyejeneraldır.<br />

Bina karkası betonarme olup ayrıca zemin katında<br />

gayri müsavi tasmandan tevellüdü melhuz açılmaya<br />

mani olmak üzere beton armeden mukavemet bölmeleri ihdas<br />

edilmiştir.<br />

Bina dahilindeki tarzı tahmillerin müsavi olmıyacağı göz<br />

önünde bulundurularak bina altı muhtelif blokdan müteşekkil<br />

olarak yapılmıştır.<br />

Zemin katında gümrük muamelâtı cümlesinden olan eşya<br />

muayene mahalleri, memur büroları ve sair müteferrik taksimatı<br />

ihtiva ettiği gibi bu daireler kalorifer tesisatını da<br />

haizdir.<br />

Eşya nakli için iki yük asansörü ve biri beton arme diğeri<br />

demir konstruksyonlu olmak üzere iki rampa yapılmıştır.<br />

Ayrıca birinci kat tavanında havai hat tesisatı için tertibat<br />

düşünülmüştür. Gemilerden tahliye olunacak eşya rıhtım<br />

üzerinde hareket eden vinçler vasıtasile doğrudan doğruya<br />

zemin veya birinci kata bırakılabilecek ve aynı surette bunlar<br />

cadde cihetinden şehre ihraç edilebilecektir.<br />

Antrepo dahilinde eşyalar elekrikle mücehhez arabalar<br />

ile nakledilecekler ve eşya manipulasyonu bu suretle asgarî<br />

hadde indirilecektir.


Kat plânları<br />

1|<br />

\


B ü y ü k a d a d a m e z a r l ı k p r o j e s i<br />

Mimar Asım Kömürcüoğlu<br />

Büyükada müslüman; mezarlığı adanın en yüksek bir yerindedir.<br />

Buraya çıkan yol o kadar diktir ki çıkmak müşkülâtı<br />

vardır. Bugünkü mezarlık aynı zamanda, dolmuş bir<br />

vaziyettedir.<br />

Bunun için, belediye mezarlıkların mümkün olduğu kadar<br />

bir semtte toplanmasını ve burasını kasaba ile kolaylıkla<br />

bağlamağı da düşünerek adanın arkasındaki Hıristiyan mezarlıklarının<br />

daha ilerisinde yeni ve modern bir mezarlık<br />

yapmağı düşünmüştür. Arazi vaziyeti itibarile, deniz kena*<br />

rında intihap edilen sahanın bu projeye göre tanzimi düşünülmektedir.<br />

Bir baş ve büyük kemiklerin kompozisyonu ile sembolik<br />

bir şekilde düşünülen bu plân, arazinin meyli itibarile müteaddit<br />

sedler halinde olacak ve orta kısmı büyük bir meydandan<br />

mezarların parselmanlarına doğru şuai şekilde, inkısam<br />

edecektir.


M a r a ş B e l e d i y e hâl b i n a s ı p r o j e s i<br />

Mimar Asım Kömürcüoğlu<br />

Mimar Asım Kömürcüoğlu tarafından yapılan bu proje<br />

henüz tatbik edilmemiştir. Projenin cephe resminden de anlaşılacağı<br />

veçhile yer arızalıdır.<br />

Hal. küçük bir bonka şubesi ile ticaret odası binasının<br />

yan tarafa doğru bir imtidadını teşkil edecektir. Halde takriben<br />

40 dükân bulunacaktır. Ortada büyük bir meydan vardır.<br />

Halin bir kenarında oldukça büyük bir müzayede salonu<br />

bulunuyor.<br />

sa


M a n i s a H a l k e v i p r o j e s i<br />

Mimar Asım Kömürcüoğlu<br />

Mimar Kömürcüoğlu Asım tarafından yapılan bu proje,<br />

Manisa vilâyeti Halk Partisi ve Halkevi tevsiine aittir.


Bizans medeniyetine karşı daha yüksek, daha parlak bir<br />

devir açan Türkler, istanbul içindeki eski Bizans yadigârlarını.<br />

kendi öz harsı arasında bulundurarak bugüne kadar siyanetle<br />

yaşatmışlardır. Tarihi bir şehir olan Istanbulun eski<br />

hatırasını şüphesiz Bizans eserleri teşkil etmektedir.<br />

Hattâ kırık, dökük bir tarihi yad vesilesi olan en ufak<br />

bir Bizans nişanesi bile hâlâ saklanarak korunmaktadır.<br />

Bilhassa dinî mabedlere ait eserler Türkler elinde gine<br />

dinî bir şekle bürünerek onların bugün kadar idame edilen<br />

mevcudiyetine daha samimî ve alâkalı şekilde hizmet edilmiş<br />

olduğunu üzerinden geçen asırlar isbata kâfidir. Meselâ<br />

en büyük mabed olan bugünkü Ayasofya Müzesi son dört<br />

asırlık hayatı için Türklüğün yüksek seciyesindeki san'at sevgisinden<br />

doğan himayesine medyundur.<br />

Cümhuriyet devrinden evvel ihmal ve teseyyüb yüzünden<br />

birçok âbidelerimize bakamamıştık. Hars ve san'ata karşı<br />

en candan bağlılığı son seneler içinde eski san'at eserlerimizi<br />

ihya etmekle göstermiş olmaktayız.<br />

Esaslı restorasyon tamirleri yapılmış olan büyük camilerimizle<br />

beraber, camiye çevrilen Bizans yapısı bazı kıymetli<br />

eserlerin onarılmasına elyevm devam edilmektedir.<br />

(<strong>Arkitekt</strong>) de |bu meyanda neşretmekte olduğumuz fotoğraflar<br />

bu kere İstanbul Vakıflar Fen Heyeti tarafından restore<br />

edilerek tamamlanmış olan Fatihde Çarşamba civarındaki<br />

(Fethiye camii) nin bize eski vaziyetlerini göstermek-<br />

Vakıflar baş mimarı Vasfi Egeli ile kıymetli arkadaşlarına<br />

teşekkür etmeği bir vecibe biliriz.<br />

(Fethiye camii) nin tarihine gelince;<br />

Vaktile (Pammakaristos) kilisesi olan bu eser, 1574 (982)<br />

tarihinde (üçüncü Murad zamanı) meşhur Türk kumandanı<br />

Sadrâzam öz Demir Osman paşa, İranı, Turanı çiğneyerek<br />

(Azerbaycan) ı fethettiği zaman (Fethiye) adını almıştır.<br />

Aynı zamanda özdemir Osman paşanın Diyarbakır vilâyetinde<br />

de (Fatih) adını taşıyan bir camii vardır.


Fethiye camiinin plânını tetkik edersek iki şekil görürüz.<br />

1 — tnşa tarihi henüz tesbit edilmeyen eski kilise tertibatı.<br />

2 — Eski plâna ilâve ve bitişik Parekliseyon ye Yunanca<br />

(Pareklisyon) denilen canibi küçük kilisenin dahil edilmiş<br />

vaziyeti.<br />

Kıble cihetine gelmesi için münharif şekil gösteren mihrabın<br />

eki de cami olduğu zaman Türk mimarları tarafından<br />

yapılmıştır.<br />

On üçüncü asırda İmparator Paleoloğun yeğeni olan<br />

«Tarhanyotis» in karısı, ölen kocasının ruhunu taziz için bu<br />

Pareklisyonu inşa ettirmişti. Hattâ:<br />

(Ey kocam., hayatımın nuru ve kokusu seni selâmlarım<br />

işte sevgili karının sana aziz ve ebedî bir hatırası) mealinde<br />

böyle bir şiir ifadesini taş üzerine hâkettirip yaptırdığı canibi<br />

kilisenin duvarına astırmıştı.<br />

Elyevm Fethiye camii içinde Bizans devrinden kalma<br />

bilhassa absid kısmında, sıva altında bazı kıymetli mozaik<br />

parçalar görülmektedir.<br />

Eıı yakın kıymetli nakış ilâve edilen canibi küçük kilisenin<br />

kubbesi içinde bulunmaktadır. (Ortada îsa ve dairenin<br />

on iki kısma ayrılmış dilimlerinde de azizlerin resimleri gö-<br />

Bugün son yapılan tamirde dış duvarların kâmilen saçak<br />

kirpileri aslı gibi yassı tuğladan yapıldı, pencere kemerlerinin<br />

tuğla taş karışık eski inşa tarzına mahsus girinti ve<br />

çıkıntı kısımlarile düzgün satıhları derz usulü ile düzeltildi,<br />

îçlik dişlik alçı çerçeveler esas şeklinde yenileştirildi. Eser<br />

bu tamirlerden sonra asla tahrif edilmiyerek temiz güzelliği<br />

ile bugün meydana çıkarılmıştır.


İzmir fuarında Eti Bank paviyonu<br />

Dekoratör Muallim İ. Hakki Oygar<br />

Geçen sayımızda izmir fuarından bahsederken. Eti bank<br />

pavyonunun haricî kabartma kepenk muvaffakiyetinden bahsetmiştik.<br />

Bu âsfa aynı pavyonun iç kısmına ait resimleri<br />

neşrediyoruz. Dahili dekorasyon dekoratör İsmail Hakkı tarafından<br />

yapılmıştır.


Türk tezyinatında Halkariye dair<br />

A. Süheyl Ünver<br />

Güzel san'atlar Akademisi Minyatür Profesörü<br />

ÖNSÖZ<br />

Bu kısa monografi bütün halkârî tezyinatı ihtiva etmiyecektir.<br />

Zira böyle bir eser vücude getirmek için senelerle<br />

çalışmak lâzımdır. Hele halkârî tezyinat tarihini yazmak çok<br />

müşküldür. Fakat bu tarihin yazılması için bu çeşit monografileri<br />

çoğaltmak lâzımdır. Şark tezyini san'atları için böyle<br />

kısa tetkiklere ihtiyacımız vardır. Türk çinilerinde lâle tezyinatı<br />

hakkında Feyzi güzel bir mongrafi neşretmiştir. işte<br />

bu monografiler çoğalırsa ileride yapılacak tezyini san'atlar<br />

tarihine bibliyografi ve kaynak olurlar, işte bu ufak eserin<br />

de ileride bu mühim işe yardımı olursa kendimizi bahtiyar<br />

Halkârî tezyinatın şark tezyini san'atlarında bilhassa minyatür<br />

etrafına konabilen en sade ve güzel ve tabiî nakışlar olması<br />

itibarile çok mühim mevkii vardır. Esasen şarkta tezhip<br />

üstadları aynı zamanda ressam oldukları için kendi zevklerine<br />

göre bu halkârî tezyinatın örneklerini çoğaltmışlardır.<br />

Minyatür esasen tezyin edilmiş bir tablodur. Yalnız dar<br />

bir sahada çalışmak mecburiyetinden daha ince ve kendisine<br />

mahsus bir teknik ile yapılır. Bu müzeyyen levhanın kenarına<br />

yine kendisinden daha çok müzeyyen bir tezyinatın yer<br />

alması nazarı yorar ve minyatürü boğar. Pek az ve yerinde<br />

nakışlar müstesna eski üstadlar minyatürlerin kenarlarına<br />

ufak bir su yapmak veyahut halkâr işlemekle iktifa etmişlerdir.<br />

Halkârî tezyinat hakikaten minyatürün kenarına yakışır<br />

çok sade. mütenevvi ve güzel bir nakıştır.<br />

Şark tezyini san'atlar şubesinde çalışan talebe bu mütenevvi<br />

san'at şubesi amelî ve nazarî derslerini birbirinden<br />

ayırmıyarak takip etmelidir. O zaman san'atta bir şahsiyet<br />

sahibi olabilirler. Sonra ilerliyecek şubede de tetkiki icap<br />

eden her hususu ihmal etmemeli ve eski klâsikleri müzelerimiz<br />

ve kütüphanelerimizde tamamen tetkik edip üzerinde<br />

etüdler yapmalıdır, işte bu çalışmalar neticesi eski san'at ehlinin<br />

gittikleri klâsik yoldan inhiraf etmiyerek yeni bir üslûbun<br />

meydana geldiği görülür. Bu şubede terakki etmek isteyenler<br />

yalnız taklit eser yapmaktan çekinmeli ve san'atı<br />

asrın icabatı cereyanlardan mahrum etmemelidir. Fakat bu<br />

eski eserleri tetkik etmeden meydana gelemez.<br />

işte buraya koyduğumuz modeller halkârin nasıl işlenebileceğine<br />

kâfi birer misaldir. Bu tezyinattaki tenevvüe hakikaten<br />

dikkat etmelidir. Eğer bu örneklerden halkârî tezyinatın<br />

mahiyeti anlaşılarak istifade olunabilirse bu eser. matlûp<br />

gayesine varmış olur.<br />

Şark tezyinî san'atlar şubesine devam eden her talebe<br />

tezyinatın esasını iyi kavrayarak bizzat bu esaslar dahilinde<br />

örnekler çizmeğe dikkat etmelidir. En yüksek üstadları sinesinde<br />

barındıran bu şubenin değerli hocalarının da fikirlerinden<br />

istifade ederek onlar gibi yetişmeğe gayret etmelidir..<br />

Bilhassa minyatür kısmına devam eden talebenin bu tezyinat<br />

ile yakından alâkadar olarak çalışması lâzımdır. Ekseriya<br />

minyatür bitince kenarını ince ve az nakışlı bir su ile<br />

çevirir veyahut etrafına bu tarzlarda mühim olarak bir halkâr<br />

işler.


Bu satırlarda bana yüksek feyzlerini muhabbetlerini de<br />

katarak saçan ustalarım Nuri. Hakkı Altınbezer, Tahir.<br />

Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik ve Bahayı bu vesile ile<br />

derin bir muhabbet ve hürmetle yâdedeı- ve bizleri himaye<br />

eden ve çalışmamızı âzami bir surette kolaylaştıran Maarif<br />

Vekâleti yüksek erkânile Akademimizin çok değerli ve fazıl<br />

direktörü Burhan Toprağa şükranlarımı sunarım.<br />

Bu esere konmak üzere Beyazıdda umumî kütüphanede<br />

mevcut bugüzel eserin halkârlarından istifade ettiren fazıl<br />

ve âlim Bay İsmail Şaibe de keza teşekkürler ederim.<br />

A. S. ünver<br />

Şarkta resim vs nakış tarihi üzerine kısa bir mülâhaza<br />

Halkâri şarkta Türk ve İslâm dünyasının en büyük ve<br />

ince zevklerine bugünün ve dünün birer misali olan tezhibin<br />

nisbeten kolay yapılan cazip bir şeklidir. Tamamen altından<br />

yapılan bu tezyinatın ayrı bir üslûbu ve esas hatları<br />

vardır. Tamamen çinî (kâşî) nakışlarına uymaz, daha çok<br />

Orta Asya, Hatay ve Çinde yapılan ve tabiattan alınmış misallerle<br />

üslûplanmış bir tersim tarzı gösterir ve tezhibin de<br />

ve çininin de esasını teşkil eder.<br />

Tezyini san'atların daha Orta Asyadan iran sahasına ve<br />

Mezopotamyaya inmeden ve dünyanın islâm kültürile yükseldikeri<br />

yerlere gelmeden evvel halkârın esasları ile dolu tabiî<br />

nakışlara tesadüf ediyoruz. Tezhip daha üslûplanmış ve<br />

daha ziyade hendesî şekillerle bezenmiş bir tezyin usulüdür.<br />

Bugün tasnife sığdırılması müşkül olan pek çok şubelere ve<br />

bu şubeler de birçok nevilere ayrılmıştır. Fakat halkâri sade<br />

nakışlar tezhip usulü ile tezyin olunan kâğıtta hasıl olan<br />

zıddiyeti ortadan kaldırmış bir tezhip ve yazı kenarlarında<br />

nazarî okşar, hendesî nakışlar arasında tabiata çok yakın ör-<br />

•neklerile hoş bir âhenk teşkil etmiştir.<br />

Her Türk ve islâm memleketinin nakış tarihinde halkâr<br />

büyük inkişaflara mazhar olmuştur. Halkârî yalnız sade altınla<br />

ve onun sulu gölgesile değil herçeşitte renkli ve renksiz;<br />

tahrirli ve tahrirsiz lâyuat tabiî ve bazan hendesî şekillerle<br />

işlenmişlerdir. Bu Türk İslâm memleketlerinin nakış<br />

tarihlerine esas olan minyatürlerle süslü kitaplar, mecmualar.<br />

yazı murakka'ları, tszhipli eserler ve levhalar ve sair<br />

resim ve tezyinat tarihini alâkadar eden birçok kaynaklar da<br />

bunların en iptidaî ve güzel örneklerinden, en mütekâmil şekillerine<br />

kadar tesadüf ederiz.<br />

Tezyinatın tarihi şarkta daima şayanı dikkat inkişaf merhaleleri<br />

göstermiştir. Lâkin muhtelif İslâm ve Türk ülkelerinde<br />

bu tezyinatın bazan o kadar birbirinin tersim tarzına<br />

benzer ki yalnız İran tezyinatı ile meşgul olan bir mütehassıs<br />

dar görgüsünün kendisine bahşettiği liyakat derecesinde bunları<br />

da kâmilen İran tezyinatına maleder ve maalesef san'-<br />

at âleminde san'at tarihi ile uğraşanlar da böyle düşünür.<br />

Fakat unutmamalıdır ki şarkta resim yapan millet yalnız<br />

iranlılar değildir. Hintliler, Orta Asya Türkleri ve İran sahasında<br />

yaşayan Türklerin, Mezopotamyada Abbasîlerin, Mısırlıları,<br />

Suriyelilerin, büyük Selçukî imparatorluğu havzasında<br />

bulunan Türk hükümetlerinin, nihayet Anadolu Selçukilerin,<br />

İranlıların ve bunlardan daha evvel Osmanlı Türklerinin<br />

hâlâ örnekleri istanbul ve dünya kütüphane ve müzelerini<br />

süsliyen kıymetli eserlerini unutmamak lâzımdır. Şarkta<br />

tezyinat san'atına iranlılara verilen mevki kadar diğer<br />

şark milletlerinin de hakları inkâr olunmamalıdır.<br />

Muhtelif Halkâri numuneleri<br />

Bu mukaddimeyi yaptıktan sonra halkâri tezyinatın bu<br />

eski şark milletlerinin örneklerinden şimdilik misaller koya-


mıyacağımızı beyan ederiz. Yalnız Istanbulda XVI ncı asırda<br />

yaşamış Türk sanatkârlarının halkâr san'atında en mütenevvi<br />

ve olgun misallerini taşıyan Türkçe bir esarin halkâr örneklerinden<br />

koyacağız ve bunla* ı tavsif etmekle iktifa edeceğiz.<br />

Burada halkârî örneklerini koyduğumuz bu eser Beyazıdda<br />

umumi kütüphanede 4969 numarada kayıtli Murad (1)<br />

bin Selim Han namına yazılmış (Kitabı iklimi Cedid) dir.<br />

Mehmed bin Lûtfullah elile 991 (1593) tarihinde yazılan bu<br />

eser scnebi dilde yazılmış ve Amerikanın keşfine ait bir eserden<br />

iktibas edilmiş, şark ve garp âlimlerinin fikirlerile telif<br />

mahiyetinde güzel bir eser vücude getirilmiştir. Müellifi Emir<br />

Mehmsd bin Hasan Elsuudî'dir. Resimlerle süslü bu açık<br />

Türkçe eser 1266 da Bezmiâlem Valde tarafından kütüphaneye<br />

vakfedilmiştir. Kitap çok güzel bir nesih ile yazılmıştır.<br />

Eserde birkaç sahnesi garip hayvanlara ait birkaç levha, birisi<br />

yarım iki dünya haritası vardır. Sahife eb'adı 18 X 31,5 dur.<br />

Halkâı-lar yanlarda 7 santim eninde, alt ve üstte 4,5 santimdir.<br />

Yanlarda motifler 7X 16, üst ve altta 4,5 X 13,5 halinde<br />

tekerrür eder. Bilhassa burada 23 çeşit esaslı halkâr vardır.<br />

Tali olan dar halkârları hesap etmiyorum. Bunların renkleri<br />

ufak tefek farklarla eserde birkaç defa tekerrür etmiştir.<br />

Eser 282 sayfa olduğuna göre 22 şekil birçok defalar tekerrür<br />

etmektedir. Bunlar çok serbest ve güzel çalışılmış ve<br />

tezyinatta terkip kabiliyeti yüksek olan bir san'atkâr tarafından<br />

çizilmiştir. Onun bu halkârları çizmedeki vukuf ve<br />

kabiliyeti şayanı hayrettir. Lâkin derin araştırmalarımıza<br />

rağmen san'atkârın kim olduğu anlaşılamamıştır. Yalnız bu<br />

tezhip kârhanesi ıtlak olunan müzehhiplerin çalıştığı dükkândan<br />

çıkmış olmasını zannediyoruz. Ekseri eserlerde görüldüğü<br />

veçhile müşterek çalışmağa bir misaldir. Belki onun<br />

içindir ki imza konmamıştır diyebiliriz.. Topkapısarayında revan<br />

odası kütüphanesinde 1264 numarada kayıtlı (Şemailnamei<br />

Alosman) namında 12 padişahın hayat ve şemailinden<br />

bâhis eserin zemini renkli püskürme boya ile boyanmış halkârlarında<br />

bu eserin birkaç örneğine tesadüf ediyoruz.<br />

Ayni zamanlarda bu şekillere diğer yazma eserlerde nadir<br />

olsa bile tesadüf edilir.<br />

Bu halkârların müteaddit iğnelenmiş kalıpları hazırlanmış<br />

ve ismini maalesef öğrsnemediğimiz bu san'atkârın yanındaki<br />

çıraklarile beraber birçok yerde tekrar ile yapılmıştır.<br />

Eskiden kitapların nakışları şimdi olduğu gibi ciltlenmeden<br />

evvel tamamlanmak icap ettiğinden birbiııne benzeyen<br />

sayfalar birden elde çıkarılmıştır. Çok emek ve zaman alan<br />

bu sahifeler eserin çok ince bir zevkle okunmasında âmil<br />

olmakta mazrufu kadar zarfı da değerli bu eser bu noktadan<br />

mühimdir.<br />

Nakışları güzel olan eski eserler bugün bazı metinlerden<br />

daha kıymetlidir. Bu nakışlar eserleri süslemek için yapılmıştır.<br />

Fakat bugün bu nakışlardır ki san'at tarihimizin en<br />

belli başlı örneklsrini ve kaynaklarını teşkil etmektedir.<br />

Bugün olduğu gibi eskiden de tezhip ve nakış sanatkârlarının<br />

kendilerine göre hususiyetleri vardır. Bu eserde minyatürler,<br />

haritalar ve hendesî olarak çizilmiş bazı şekillere<br />

tesadüf ediyoruz. Ne yazık ki bunların ressamlarının aynı<br />

olup olmadığına bir hüküm veremiyoruz. Hattatların bu gibi<br />

eserleri nerelerde ve hangi tarihlerde istinsah ettikleri yazılı<br />

olduğu halde san'atkârların çok defa imzalarına tesadüf etmeyiz.<br />

Onlar yalnız san'at heyecanını duymakla iktifa etmişler<br />

ve isimleri etrafında maalesef heyecan uyandırmamışlar<br />

(1) Üçüncü Murad (1574 - 1595). Muhtelif Halkâri numuneleri


ve buna lüzum görmemişlerdir. Belki zamanlarına göre bu<br />

tevazuda haklı idiler. Fakat bugün isimlerini öğrenemediğimiz<br />

bu san'atkârlaı-ın eserlerile kendi şahsiyetlerini yaşatamıyoruz.<br />

Onlar san'atlarında hakikî bir ruh yaratmağa muktedir<br />

olmuşlardır ki bunları ancak o sayede anlayabiliyoruz. O da<br />

Türk ruhudur. O ruh ki hâlâ eserlerinde yaşıyor ve onu bugünün<br />

san'atkârları yaşatmağa çalışıyor. İşte bu eseri de bir<br />

Türk yapmıştır. Bunu bir Türk yapmış derken diğer Türk ustalarının<br />

emsalsiz eserleri bazan imzalarile karşımızda duruyor.<br />

İşte o imzalılar ve tarihliler, bu bazan tarihli fakat<br />

imzasız eserlere imza oluyorlar. O da bu eserlere artık vurulması<br />

icap eden Türk vasfıdır. Bu ince ve hususi vasıf diğer<br />

memleket ve milletlerin san'at tarihlerinde bu şekilde görülemez.<br />

Bunların tefriki için bütün nakış kolleksiyonlarını gözden<br />

geçirmek âzımdır.<br />

Bu eserlerle biz geçmiş asrın san'at hareketlerini iyi kavrıyoruz.<br />

Bugün olduğu gibi mazide de Türkün kendisine has<br />

incelikleri ve zevkleri vardır ki bu muhitte doğmadan ve<br />

bu inceliği ve zevki Türk aile bucağında yetişmeden hissetmenin<br />

imkânı yoktur. Bunlar öyle inceliklerdir ki san'atın<br />

tarihine vukuf ile mütehassıs olduğunu iddia eden yabancılar<br />

asla vâkıf olamazlar, ona en büyük misal bu eserlerin Türklerin<br />

yapamıyacaklarına hükmetmeleridir. Bir insan diğer<br />

birisinin babasını tanımayabilir, fakat herkes kendi babasını<br />

bilir. Yalnız bilmekle kalmaz tarif edeceği his ve heyecanlarla<br />

kaynaşır. Onun içindir ki san'at mütehassısları bu işin<br />

zevkini tatmış ve benliğinin inceliklerini taşıyan bu eserler<br />

hakkındaki hükümlerimize dikkat etmelidir. Aksi takdirde<br />

san'at tarihi hakkında yazılan bütün yazılar indî bir mülâhazadan<br />

öteye geçemez, asırlar sonra düzeltilecek hataları şimdiden<br />

çoğaltmamak lâzımdır.<br />

Tam rubu asırdır san'at âleminde, yüksek şahsiyetli san'-<br />

atkârlarla yaşamış ve san'atın inceliğine vukuf peyda etmece<br />

çalışmış ve bunları bizzat da yapmış ve yapmakta bulunmuş<br />

bir fert sıfatile şarkta tezyini san'atların en incelerini<br />

ve güzellerini yapan milletler çok olduğunu tasdik ede-<br />

• im. Fakat bunlar içinde Türkler bu tezyinatın en mütekâbilini<br />

ve tarife sığmaz benliklerindeki yüksek hisleri en iyi<br />

ifade eden millettir. Türk vatanı haricindeki eserler ve san'at<br />

eserleri olmak dolayısile iftihar etmekte haklıyız. Fakat bizim<br />

yurdumuzdaki san'at eserleri ve âbideleri bizim en büyük iftiharımızı<br />

celbetmelidir. Bunları iyi tanımalı, sevmeli ve âleme<br />

de tanıtmalı ve sevdirmeliyiz.<br />

Halkâr yapılacak kâğıdın bir yere yapışmış ise iyi yapıştırılmış<br />

olması ve yapışık değilse iyi cinsten ve altın ve boyalarla<br />

insicamını kaybedecek kadar ince ve âdi olmamasına<br />

ve bir de iyi mühürlenebilecek kâğıtlara yapılması lâzımdır.<br />

Hafif renklerle boyanmış kâğıtlar üzerinde halkâr güzel bir<br />

tesir bırakır. En güzel halkârlar bilhassa altının nescine geçmemesi,<br />

iyi gölgelenmesi hasebile aherli kâğıtlar üzerinde yapılabilir.<br />

Evvelâ halkârî yapacak olan kâğıdın eb'adına göre<br />

esasını ve teferruatını bilhassa kendi hazırlamak üzere diğer<br />

bir kâğıda bir taslağını çizmeli bunda münhanilere ve şekillerin<br />

büyüklüğü ve küçüklüğü tenasübüne dikkat ederek bunu<br />

ince bir kâğıda dikkatle ve ince olarak hafif renkte boyalı<br />

fırça veyahut ucu sert ve sivriltilmiş bir kurşun kalemle<br />

çizmeli ve altına birkaç adet ince kâğıt konarak ve hudutları<br />

da işaret olunarak sıkıca ve iyice iğnelenmelidir. Bir kalıp<br />

ne kadar iyi bir ince kâğıda ve ne kadar güzel bir surette


dikine olarak iğnelenmiş ise


düşürür ve yerleri sakil kalır.<br />

Yerli altın varak çok iyi hazırlanmış ise ayarı ve bilhassa<br />

renginin kırmızılığı hasebile çok makbuldür. Bu halis 24<br />

ayar altındır. Avrupanın 24 ayar denilen altını bunun yanında<br />

derhal farkedilir. Muhakkak ki Avrupa ayarları bozuktur.<br />

işte bu saydığımız evsaftaki altınlardan icabına göre<br />

birkaç deste alınır. Gayet iyi hazırlanmış ve iyi cinsten zamkı<br />

arabînin koyu mahlûlünden veyahut süzme baldan birkaç<br />

damla alınır. Ufak içi münhani, yağdan tecrid edilmiş ve iyi<br />

temizlenmiş eski büyük çini veyahut ateşe mukavim beyaz<br />

tabak ortasına konur. Zamkı arabî ya tozundan veyahut parça<br />

zamkların en berraklarından seçilerek ve suda bir müddet<br />

bırakılıp bir orta kalınlıkta bezden süzülerek hazırlanır<br />

ve bu zamkın üstadı mükerremimiz Üsküdarlı hattat ve profesör<br />

ismail Hakkı Altınbezer bir müddet bırakılarak sonra<br />

kullanılmasını tavsiye eder. Süzme bal hariçte kolaylıkla bulunabilir,<br />

lâkin bununla altın ezildikten sonra balın çıkartılması<br />

için ezilmiş altının tabakta birkaç defa su ile yıkanması<br />

lâzımdır, üstad Altınbezer'e göre bal ile ezilmesi de muvafıktır<br />

zira ezilirken bal çabuk kurumaz, fakat zamkla ezerken<br />

kuruması mahzuru vardır. Her iki suretle de kullanılabilir.<br />

Çok acele zamanlarda eczaneden tedarik edilen ve tababette<br />

kullanılan toz zamkı arabîden de bir miktar tabak<br />

ortasına konup su ile hamur haline getirildikten sonra da<br />

altın ezilebilir.<br />

Altını ezmeden evvel ellerin sabunla iyice temizlenerek<br />

bilinmez kirlerden ve yağlardan tecrid edilmesi icap eder.<br />

Ezilecek masa üzerinde bir bardak iyi su bulunmalıdır.<br />

Evvela sağ elin orta parmağı memesine bir zerre zamktan<br />

dokunularak defter veya yaprak arasındaki altından bir<br />

varak kaldırılır, parlaklığı tamamen kayboluncaya ve hamur<br />

haline gelinceye kadar ufak bir sahada ezilir. Bunu aynı<br />

emeliye ile diğer varaklar takip eder. Bunları hemen<br />

ezilmeden üst üste tabağa doldurmamalı, yavaş yavaş almalıdır.<br />

Heyeti umumiyesi bir, iki veya üç deste ne ise tabağa<br />

tamamen alındıktan sonra iyice ve dikkatle ve önce mahdut<br />

bir sahada hamur haline gelen altın tabakta tabağın cesametine<br />

göre bir veya diğer parmakların yardımile yayılarak<br />

ezilmekte devam edilir (1). Arada zamk ve bal parmak hareketine<br />

mâni olacak olursa koyulaşırsa bir damla altınlı olmıyan<br />

bir parmak ile bardaktan birkaç damla su ile ıslatılır,<br />

icap ederse bu ameliye birçok defalar tekrar olunur. Nihayet<br />

altın varakların iyice ezildiklerine kanaat gelirse bardaktan<br />

bir parmakla su alınarak tabağın bir köşesinde herhngi ezilmiş<br />

bir satıh üzerine konarak orada pek mahdut sahada yapılan<br />

calihada büyük parçalar görülürse yeniden aynı tarzda<br />

ezilmeğe devam edilir. Eğer mütecanis bir hal almış ise<br />

ezmeğe nihayet verilir. O temiz su ile altınlı olan parmaklar<br />

tabak içinde suyu akıtılarak ezilir. Parmaklar iyice temizlenince<br />

bir parmakla tabaktaki altın bu su ile karıştırılır, büyük<br />

tabakta ise küçük tabağa akıtılır, küçük tabakta karıştırıldıktan<br />

sonra bırakılır ve üzerine tabağın alabileceği kadar<br />

su koyup ve karıştırılıp suyun durulup altının dibe çökmesine<br />

kadar üzeri kapalı olduğu halde sarsılmaz bir yere<br />

bırakılır. Su sıcak olursa altın daha çabuk dibe çöker, iyi<br />

ezilen altın zerreleri çok ince olduğuğundan teressübü için<br />

bazan bir gün veya bir gece su ile bırakmak icap edebilir,<br />

Halkari sahife köseleri<br />

306<br />

uhtelif kompozisyonlar<br />

(1) Eskiden altını büyük çini tabaklar içinde avuç içi ile<br />

ezerlerini;. Çok defalar da eski müzehhipler sık sık altın ezmemek<br />

için uzun zaman için kendilerine lâzım olan altını<br />

ezip bir hokkada teressüp ettirirler, lüzum oldukça biçak ucu<br />

ile alıp eritip kullanırlarmış.


zira kolay dibe çökmez. iyi ezilmiyen altınlar hemen pek az<br />

bir müddette dibe tabağa yayılmış bir halde değil, ortada<br />

birikmiş halde toplanır. Bu iyi ezilmediği için iyi kulllanılamaz,<br />

yeniden dikkatle ezmek icap eder.<br />

Tabakta altının üzerinde kalan kirli ve zamklı su altın<br />

durulduktan sonra biraz dikkatle tabağı çok sarsmadan mutedil<br />

bir hareketle diğer bir kaba aktarılır. Bir yere götürülecekse<br />

ateş müvacehesinde kurutulur veyahut kendi halinde<br />

bırakılır, işte bu altın bilâhare çok iyi tutkaldan biraz çentilmekle<br />

veyahut iyi jelâtin biraz suda eritmekle husule gelen<br />

hafif tutkallı veya jelâtinli su karıştırılarak sürülür.<br />

Kaba halkâr işlenirken ince ve beyaz cinsten iyi tutkallı<br />

su kullanılabilir fakat sahifede halkâr işlenirken iyi<br />

ve ince olması matlûp olduğu için jeâtinli suyu tercih etmelidir.<br />

Zira sahifelerde tutkallı altın çatlar ve dökülebilmesi<br />

ihtimali vardır.<br />

Üstadı muhterem reisülhattatin (Kâmil Akdik) in verdiği<br />

izahata göre altın tabakta sulu olarak uzun zaman durursa<br />

bozulur. Su onu bozabilir. Daima kuru bir halde bıra-<br />

Kilmalıdır. Kaynatmakla halis ve saf altın bir değişiklik yapmaz<br />

ve altın hararetle yanmaz. İçindeki zamkı yanabilir. O<br />

da sulandırılmakla veyahut yeniden ezilip yeniden su ile durulmakla<br />

bertaraf olur.<br />

Eski müzahhipler altının çok parlak olmasını temin için<br />

szildikten sonra suda uzun müddet kaynatırlarmış.<br />

Ezilmiş altın ile bazan kalın ve bazan çok ince işler<br />

yapmak icap eder. İnce olmazsa fırça ile ince çekilemez, onun<br />

için altın ezildikten sonra mutlaka bir temiz mendil veya elyafı<br />

sık bir bezle kendi haline bırakılarak süzülmelidir.<br />

Üstad Kâmil Akdik'in verdiği izahata göre çok itina ile<br />

altın ezen, hattat Şevki ve Sami ve diğer muasırı mühim hattatların<br />

müzehhibi iken ihtiyarlığında ihtiyaç içinde ölen müzehhip<br />

ve mücellit Hüsnü efendi (1) de ezdiği altını mendilile<br />

süzermiş ne kadar temiz ve itinalı ezilirse ezilsin altın varaklar<br />

arasında bulunması melhuz olan pislikler böyle bertaraf<br />

olur.<br />

Ekseriya bu şekilde süzülen altın da kalın olabilir o zaman<br />

bu süzülmüş altını yeniden sulandırmalı bir dakika kadar<br />

bırakmalıdır. Kalınları dibe çöker, inceleri daha suda<br />

muallak haldedir, kolay teressüp etmez, işte bu ince zerreleri<br />

muallâk halde tutan su diğer bir tabağa aktarılır, bu dibe<br />

çöken altın zerreleri çok ince tahrirlere ve fırça ile işlemelere<br />

müsait bir inceliktedir. Bu altın ufak ve ince sürülmesi<br />

ve şekil yapılması lâzım yerlere sürülür, diğer kalınca olanı<br />

da cetvellerde ve kap işlemekte ve diğer büyük ve kaba işlerde<br />

kullanılır.<br />

Bir yere işlenen veya sürülen altını kabartmağa gelince:<br />

Bu. iki usulde parlatılır. Ya doğrudan doğruya süleymanî<br />

taşından mamul ve sureti mahsusada bu iş için yapılmış<br />

ve zermühre ıtlak olunan kalemtraş sapı boyunda ve sap<br />

ucu kalınlığında bir taşı havi mührelerle parlatılır. Parlatmada<br />

usul budur.<br />

Altın kâfi derecede zamklı olursa mühre ile altın sıyrılmaz<br />

ve altın zermühreye bulaşmaz. Eğer altın fazla zamklı<br />

ise o zaman mühreyi tutar ve mühre parlatmakta müşkülât<br />

çeker ve altını bu fazla zamk .hasebile çizer ve çok zamklı<br />

altın da esasen iyi parlamaz ve altının parlaklık ve taravetini<br />

(1) Hüseyin Hüsnünün Topkapı sarayında Hazine Kütüphanesinde<br />

Şevki efendi hattile pek nefis olarak yazılmış<br />

bir kur'anı kerimin tarafından tezhibi ve teclidi çok şayan<br />

dikkattir.<br />

de bozar. Her halde zamktaki karara dikkat etmelidir. Bazan<br />

altın üzerinde mühre bir türlü yürümez, takılır gibi olabilir.<br />

Bir parça iyi kaymasını temin için parmakların hafif<br />

yağından istifade edilerek mühreye sürülebilir. Fakat bunda<br />

pek ileri varmamalı, zira altın üzerinde bir. yağ tabakası<br />

kaplar. Kenarlarına iyi cetvel çekilemediği gibi üzerinde iş<br />

yapılamaz, topak topak ve fena bir hal alır.<br />

Altın mat (donuk) olarak parlatılmak istenirse ki koyu<br />

zeminlerde bu şekil tercih olunduğu gibi bazı zıt altınlar da<br />

parlak ve donuk altının da bir arada güzel bir âhenk yaptığı<br />

unutulmamalıdır, işte bu donuk altın perdahını altınlı satıh<br />

ile zermühre arasında konan ince ve düz bir saman kâğıdı<br />

ianesile yapılır. Artın zerratı bu tesirle sıkışarak donuk bir<br />

parıltı hasıl eder. Bazı satıhlar mühre ile çizgiler peyda edebilir.<br />

işte bu donuk parlatmada da bu mahzur yoktur.<br />

işte altın bu suretle hazırlanıp ve şekillere sürüldükten<br />

sonra asıl halkârî vasfın verilmesi için buraya ilâve olunan<br />

şekillerde görüldüğü veçhile iç gölgelerinin yapılması icap<br />

eder. Bunun için de yerine göre büyük vaya küçük fırçalarla<br />

altın tabağındaki altın suyundan alınarak kenarlarına<br />

hafif temas edilmek suretile zemine gölge yapar gibi sürülür<br />

ve bazı yerleri çok hafif bir gölge ile bırakılır veyahut gölge<br />

yapılmaz. Bu da zermühre ianesile donuk olarak parlatılır.<br />

Halkârı nakışları ekseriya donuk parlatmalıdır. Daha cazip<br />

olur ve ziyaya karşı gözü alıcı ve görmeğe mâni halden<br />

çıkar, nazara karşı daha hoş gelir. Bu sulu clarak sürülen<br />

altın da kendisine göre parlar.<br />

Halkâr çeşitleri<br />

Halkâr yalnız bir çeşit değildir. Bunun gerek tersim tarzı<br />

ve gerek az boyanmaları itibarile muhtelif şekilleri vardır.<br />

En çok gördüklerimiz resim ve yazıların etrafında muhtelif<br />

renklerde aherli kâğıtlar üzerinde bazan tamamen ve bazan<br />

kısmen altınla yapılmış ve daha ziyade tabiattan alınmış ve<br />

iyi üslûplanmış tarzda şekiller halinde çizilmiştir. Çok defa<br />

zemine de delikli kalıplarla renkler püskürtümüştür. Şekillerin<br />

esası altındır. Altın zeminin icabına göre ya parlatılır<br />

veyahut donuk bırakılır. Donuk bırakılmasının hikmeti muhtelif<br />

zeminler üzerinde daha iyi görünmesini temindir. Parlak<br />

altın ise yalnız bir vecihde parlak görünür ve ekseriya<br />

nazarda hoş bir tssir bırakmaz. Fakat usulen çizgiler araları<br />

altın suyu ile gölgelendirilir. Keza bu da donuk bırakılır,<br />

işte halkârın yapılış tarzı budur. Bu mütenevvi şekillerin<br />

kenarlarına tek ve bazan çift tahrir de yapılmıştır. Tahrirlerin<br />

muhtelif renklerde olabildiğine dair misaller az değildir.<br />

Yapılan tahrirler de bütün çizgilere mahsus değlidir, bazı<br />

yerlerine ve sapların bir kenarına konmakla da iktifa olunmuştur.<br />

Halkâr çeşitleri hatır ve hayale gelmiyecek. kadar çoktur.<br />

Bu çok cazip olan tezyinat usulü başlı başına her hangi<br />

bir yerde, bir kitapta, bir levhada, bir yazı kenarında ve<br />

ekseriya hafif olmaları hasebile minyatür kenarlarında yer<br />

almıştır. Çok çeşitli ve tabiate yakın misallerle süslü olmasıdır<br />

ki halkâr şarkta bilhassa Türk âleminde müstesna bir<br />

mevki almıştır. Sırf halkârî tezyinattan ibaret kitap kapları,<br />

ciltlenmiş kitap mahfazaları, şirazesi örüldükten sonra teclit<br />

edilmiş kitapların başları, şemseli kapların iç tarafları ve<br />

bazı sandık, çekmece ve levhalar kenarlarında ve içlerinde<br />

bunların harikulâde güzel, basit ve bazan çok olgun ve dolgun<br />

şekilleri vardır. Halkârî örnekleri çini satıh'lardaki nakışların<br />

da esasını teşkil eder.


Halkâr yapılırken kullanılan çiçekler ve bunların<br />

Halkârda her çeşit şekle ve çiçeğe tesadüf edebiliriz.<br />

Ufak bir dikkatle anlaşılabilir ki buraya koyduğumuz halkâr<br />

nümunelerinde de yıldız çiçeği, çam kozalağı, kuş gövde ve<br />

kanatlan, çınar yaprağı, gül reyhan, nergis, servi, lâle, gül<br />

goncesi, sünbül, pek çok yaprak nevileri yonca yaprakları,<br />

yer menekşesi, enginar yaprağı, rumîler, hataîler ve envai,<br />

seberk


tatlılık husule getirir. Renkli veya altın suyu ile gölgelen- ince saman kâğıdı Halkâr gölgesi Kopya kâğıdı<br />

mesi mutlaka lâzımdır. Ancak bu suretle bu kâğıtlar üze- Yazı kenarı Renkli halkâr Halkâr kalıbı<br />

rinde tesirini tamamlar. İyi cins kâğıt ve üzeri iyi yağsız Kitap mahfazası Renksiz halkâr Söğüt ağacı kötesviye<br />

edilmiş ve hafif boyalı ve boyasız tahtalar üzerinde Şiraze Tahrirli halkâr mürü çıkını<br />

halkâr güzel intibaını tamamlar. Kâğıtların kalınca ve bil- Şemseli kap Tahrirsiz halkâr Kalıp<br />

hassa aherli olması halkârî tezyinatın iyi yapılmasında en Rumî Minyatür iğnedan<br />

başlıca muvaffakiyet amillerindendir. İntihap olunacak kâ- Hataî Mecmua Yeşil altın varak<br />

ğıt renkleri resmin ve yazının icabatına göre uygun olmalı .Seberk (3 yap- Yazı murakkaları Sarı altın varak<br />

ve zıd renkler kullanmamalıdır. Hafif ve mütecanis renkli raklı) Levha Zamkı arabî<br />

yerler üzerinde halkâr çok güzel olur ve iyi bir tesir ya- Berki ıtrî Nesih mahlûlü<br />

par. aÇlışan da muvaffak olur, muvaffak olmuş bir eser de Berki halkârî Tezhip Ayarı düşük altın<br />

kârhanesi<br />

daima beğenilir. Onun için kâğıda iyi dikkat etmelidir. Emi- Penc berk Müzehhip Varak<br />

ci kâğıtlarda gölgeler de iyi olamaz, kâğıtların kalınca ve Püskürme boya Yerli altın<br />

Hilye<br />

bilhassa aherlenmiş veyahut mührelenmiş bulunması bu mah- Kubur iğnelenmiş kalıp Deste<br />

zuru da ortadan kaldırır. Edirne işi Çırak Defter (altında)<br />

Lâke (rugan) kap San'atkâr Tutkal, Tutkallı<br />

Eserde zikri geçen ıstılahlar ve kelimeler<br />

Deri<br />

Hattat<br />

Süleyman! taş Çint Aherli kâğıt Kursak Altın Jelâtin, Jelâtinli<br />

Zermühre Kâşî Sıkça ve ince iğ- Ceylân dçrisi Boya su<br />

Mühre Nakış neleme Halkârî Mührelenmek Ezilmiş altın<br />

Donuk altın Sade altınla hal- Dikine iğneleme Tezhip Renkli kâğıt Altın süzmek


Başka memleketlerde<br />

mimarî<br />

ALMANYA:<br />

istatistik:<br />

iş dairesi tarafından yapılan biı- sayım neticesinde Almanda<br />

(20) milyon işçi ve hususî müessesat memuru bulunduğu<br />

anlaşılmıştır. Bunların on bir milyonu sanayi ve ticarette<br />

çalışmaktadır, inşaat işlerinde ise (2) milyon işçi ve<br />

memur çalışıyor. Bunlardan başka taş ve toprak işleri sanayiinde<br />

(632.000), ahşap İşlerinde (623.000) kişi çalıştığı anlaşılmaktadır.<br />

ALMANYA:<br />

inşaat tasarruf sandıkları (Bausparkassen):<br />

Yatırılan tasarrufatı münhasıran inşaat işleri sahasına<br />

sevketmek üzere tesis edilen bu sandıklara ait ilk nizamname<br />

1931 senesinde intişar etmiş ve bu sandıklar sigorta kontrol<br />

işlerine bakan merkez ofisinin kontrolü altına konmuştu. Bu<br />

dairenin müsaadesi olmaksızın yeni sandık açılması memnu<br />

idi. 1934 kanunile mezkûr sandıklar banka kontrolüne tâbi<br />

tutuldu. Bu suretle Alman kredi rejimi içine alınmış bulunuyorlardı.<br />

19<strong>38</strong> nisanında ise mezkûr inşaat tasarruf sandıklarına<br />

son şekilleri verilmiştir. Bu kanuna göre inşaat tasarruf<br />

sandıkları, birinci ipotek kıymetini geçen bina kıymetlerile,<br />

yani ikinci ipotek kıymetlerile meşgul olacaklar,<br />

bu kıymetleri mobilize edeceklerdir, icabında, birinci ipoteki<br />

de temin etmek için diğer bir emlâk kredi müessesesi ile,<br />

meselâ emlâk bankaları veya sigorta şirketleri ile iş birliği<br />

yapmaları caizdir, ki bundan maksat diğer tasarruf sandıkları,<br />

emlâk bankaları ve emsali ile aralarında bir teşriki mesai<br />

temin etmektir. Bunun bir neticesi olarak cenubî Almanyada<br />

emlâk bankalarından mürekkep bir grup tarafından<br />

hususî bir inşaat tasarruf sandığı tesisine teşebbüs edilmiştir.<br />

Bittabi birinci ipotek temin edilmedikçe ikincisnin teminine<br />

imkân yoktur Zarar ihtimalleri ikinci ipotekte birinciye nazaran<br />

çok daha fazla olduğundan, ihtiyat akçeleri meselesi<br />

bu sandıklarda mühim bir rol oynuyor.<br />

Almanyada 1931 senesind 266 inşaat tasarruf sandığı vardı.<br />

1937 de ise ancak 42 tane kalmıştır. Birçokları tasfiye<br />

edilmiş, bir kısmı da kuvvetli sandıklara iltihak etmişlerdir.<br />

1934 senesindenberi hiç yeni sandık açılmamıştır. Her sene<br />

hususi binalar inşaat işlerine (2) milyar tahsis edildiği halde<br />

bu inşaat tasarruf sandıklarının ancak 60 - 80 milyon temin<br />

edebildiklerine işaret edilerek inşaat faaliyeti sahasındaki<br />

ehemmiyetlerinin izam edilmesine lüzum olmadığı beyan olunmaktadır.<br />

İşçi ikametgâhları hakkında kanun:<br />

İşçilere mahsus ikametgâhlar inşa edilmesi için geniş<br />

mikyasda yapılacak bir programa esâs teşkil etmek üzere bir<br />

kanun neşrolunmuştur. Apartıman tarzında yapılacak binaların<br />

dört kattan ve münferit bina halinde yapılacak olanların<br />

ise iki kattan fazla olamıyacağı bu kanun ahkâmındandır.<br />

ikamete salih satıh asgarî (6) metro kare olmalıdır. On iki<br />

yaşından ufak çocuklar için ise (3) metro karedir. Hiçbir oda<br />

\9) metreden ufak satıhlı olamıyacağı gibi yatak odasının da<br />

on az (18) metre mikâbı olması şarttır. Her evde bir banyo<br />

salonu, lavabo, duş bulunacaktır. Her odada bir pençere bulunması<br />

lâzımdır.<br />

Apartıman tarzındaki binalarda, mutfaktaki pislikler için<br />

bir iniş borusu bulunacağı gibi en az bir modern abdesthane,<br />

erkek ve kadınlar için ayrı birer banyo salonu da bulunmak<br />

icap ediyor.<br />

Kanunun gösterdiği şeraiti haiz olmak üzere yapılacak<br />

ucuz evler için ithal edilecek inşaat malzemesi için muafiyetler<br />

konulmuştur.<br />

Boenos Ayres hükümetinin yapacağı bir sayım neticesinde,<br />

halkın ikametgâh ihtiyacı hakkında daha kat'î ve/sarih<br />

jir fikir elde edinilecektir. Bu sayım neticesinde nerelerde<br />

sıhhî şartları kifayetsiz olduğu ve nerelerde hadden aşkın<br />

nüfus bulunduğu da anlaşılacak, ona göre icap eden tedbirler<br />

alınacaktır. Arjantin hükümetinin halka ikametgâhlar temini<br />

ve mevcut ikametgâhların ıslahı hususunda girişeceği bütün<br />

teşebbüsler için bu sayım esaslı bir haretef noktası olCaktır.<br />

BİRLEŞİK AMERİKA<br />

HÜKÜMETLERİ:<br />

rmak/yolunda çalışmalar:<br />

/<br />

Vaşingtonda, Birleşik Amerika ticaret odalarının ve inşaat<br />

birliğinin teşebbüsü .ile geçen birinci teşrinde bir millî<br />

inşaat konferansı toplanmış ve (150) mümessil iştirak etmiştir.<br />

Konferansta muhtelif hatipler istihsalâtı, malî ihtiyaçları<br />

ve satış işlerini ıslah etmek mevzuları üzerinde söz söylemişler<br />

ve birçokları' da inşaat sanayii için umumî ve şumullü<br />

bir propagandaya başlamak zamanının gelmiş olduğu mütalâasını<br />

ileri sürmüşlerdir. Hükümetin ikametgâhlar hakkındaki<br />

icraatı üzerinde söz söyliyen bir hatip, vücude getirilen meskenlerin,<br />

geliri az ve vatandaşların istifadesini mümkün kılacak<br />

mahiyette bulunmadığnı beyan etmiştir.<br />

Grat siyellerin randımanı hakkında Nevyork<br />

tarafından neşredilen bir cetvelde şu enteresa:<br />

göze çarpmaktadır:<br />

8 katlılarda randıman : yüzde 4,22<br />

A<br />

ARJANTİN:<br />

130 0,02<br />

Cetvelin tetkikinden anlaşılacağı üzere randman tedricen<br />

yükselerek (65) katlı binalarda âzamî haddini bulmakta ve<br />

sonra sukuta başlıyarak (130) katlı binalarda hemen hemen<br />

sıfıra münkalip olmaktadır.


FİNLANDİYA<br />

Finlandiya'da son senelerde sanayi merkezlerine büyük bir<br />

ehemmiyet' verilmektedir. Bilhassa ahşap sanayii çok ileri-<br />

Finlandiya körfezinde Kotka şehri civarında Sunıla'da<br />

mjahtelif firmaların iştirakile yaptırılan kükürt tozu fabrikası<br />

müstakil bir ada üzerindedir. Fabrikaya ait memur, işçi<br />

ve mühendis evleri adaya bir köprü ile bitişik esas sahilde<br />

hafif bir sırt üzerinde yapılmıştır. Şimdilik 82 aile için hazırlanan<br />

memur evlerine daha 160 ailelik ev ilâve olunmaktadır.<br />

Bütün evlerin elektrik ve kalorifer ihtiyacını karşılamak<br />

üzere müstakil bir merkez binası yapılmıştır.<br />

Binalar betonarme iskeletli ve kısmen hafif beton,, kısmen<br />

de tuğla kaplamalı inşa edilmiştir.<br />

Fabrikanın senelik kükürt istihsalâtı 80 bin tondur.


FRANSA:<br />

İNGİLTERE:<br />

Ucuz ikametgâhlar:<br />

Ucuz ikametgâhlar hakkında vazedilmiş bulunan kanunun<br />

1937 senesindeki tatbikatına dair olmak üzere «Ucuz ikametgâhlar<br />

yüksek meclisi» ismindeki teşekküle verilmiş olan<br />

bir raporda şu mütalâalar beyan olunmaktadır:<br />

Birkaç senedenberi ucuz ikametgâhlar inşaatında görülmekte<br />

olan yavaşlayış, 1937 senesinde dahi devam etmiştir.<br />

Gerek resmi daireler, gerekse ucuz ikametgâhlar şirketleri<br />

tarafından bu işe tahsis edilen mebaliğin çok azaldığı görülüyor.<br />

inşaat masrafları yükseldiği için mezkûr müesseseler elverişli<br />

projeler tanzimine imkân bulamıyorlar. Şayet âzami<br />

kiralar tatbik edilecek olursa, maaşlarda bir tezayüt olmadığından.<br />

binaların boşalarak _ halkın köhne meskenlere avdet<br />

edeceğine muhakkak nazarile bakılmaktadır. Kiraların ödenmesindeki<br />

bu müşkülâtta ve bundan dolayı ortaya çıkan buhranda<br />

diğer âmiller de müessir olmaktadır. Fransız işçileri,<br />

ikamet şartlarının iyi olmasına pek o kadar ehemmiyet vermiyorlar.<br />

Kira için ayırdıkları meblâğ pek azdır ve diğer bazı<br />

memleketlerdekine nisbetle çok kifayetsiz derecededir. Esasen,<br />

inşaat masrafları da o kadar yükselmiştir ki, ihtisaslı işçi<br />

olmıyanların kazançlarından ayırabilecekleri cüz'î mikdarlarla<br />

ev sahibi olmalarına imkân kalmamıştır. 1913 senesinde 9 -<br />

12 bin frank arasında tehalüf eden mesken îiatları şimdi<br />

65 - 68 bin franka kadar yükselmişlerdir.<br />

İnşaat işlerinde faaliyet:<br />

«inşaat işlerine müteallik teşkilât ve istatistik» ismindeki<br />

mecmuada bir etüd çıkmıştır. Bu yazıdan aldığımız bazı kısımları<br />

aşağıya dercediyoruz:<br />

inşaat sanayiine ait olmak üzere elimizde bir takım istatistikler<br />

vardır. Tam ve mükemmel olmamakla beraber, bu<br />

istatistikler bize inşaat sanayiinin vaziyeti ve tekâmül safhaları<br />

hakkında oldukça mühim sayılması lâzımgelen fikirler<br />

veriyorlar. Mevcut vaziyetin sebebpleri hakkında düşüncelere<br />

imkân verdikleri gibi, çare ve tedbirler almak hususlarını<br />

da teemmül etmek mümkün olabiliyor. Bu sebepledir<br />

ki, bu istatistiklerin en mühimlerini toplayıp, hiçbir mülâhaza<br />

ilâve etmeksizin devamlı surette neşretmek muvafık<br />

görülmektedir.<br />

Fransa umum istatistik dairesi neşrettiği bir inşaat cetvelinde<br />

Paris ve civarı ile diğer birçok vilâyetlerde inşaat<br />

için ruhsatname taleplerinin mikdarını göstererek bunları şu<br />

sınıflara ayırıyor.: 1 —- ikametgâh binaları, 2 — Fabrika ve iş<br />

binaları, 3 — Küçük imalâthane ve atelyeler. Cetvelde bunların<br />

umumi mikdarlara nazaran nisbetlerini gösteren kısımlar<br />

da ilâve edilmiştir. Ancak, bu istatistikte tamirat işlerine<br />

yer verilmemiştir. Halbuki bu işler dahai mühim bir faaliyet<br />

sahası teşkil eder. Nitekim, millî inşaat ve nafıa federasyonu<br />

tarafından yapılan bir tahmine göre, hususî eşhas tarafından<br />

verilen siparişlerin üçte ikisinin tamir ve bakım işlerine taallûk<br />

ettiği anlaşılmakta ve alınan bu ruhsatnamelerin hepsi<br />

icra edildiği takdirde inşaat müteaahhitleri için normal bir<br />

meşguliyet mikdarı bulunmuş olacağı ilâve olunmaktadır.<br />

Fransız umumî istatistiği yeni yapılan inşaatın ehemmiyet<br />

derecelerini de göz önünde tutmıyor. Köylük, kırlık yerlerdeki<br />

inşaatı saymadığı gibi sadece inşaat ruhsatnamelerinin<br />

adedini göstermekle, bunların tahakkuk etmiyenlerini de<br />

nazarı itibare almıyor, inşaat malzemesi hakkında intişar<br />

eden bir cetvele nazaran bunların toptan satış fiatlarında bir<br />

istikrar başladığı anlaşılmaktadır.<br />

inşaat sanayii ekonomisi:<br />

«Büyük Britanya mimarları krallık enstitüsü* içtimaında<br />

verilen bir konferanstan aşağıdaki kısımları alıyoruz:<br />

. inşaat işlerinde çalışan mimarlar, malzeme fabrikatörleri<br />

ve müteahhitler gibi muhtelif meslekdaşlar arasındaki münasebetler,<br />

inşaatta hasıl olan yeni vaziyet ve icaplar dolayısile,<br />

değişmek zaruretindedirler. <strong>Mimarlar</strong>, mühendisler,<br />

müteahhitler, malzemeciler ve mal sahipleri olmak üzere beş<br />

sınıfa ayrılan alâkadarlar bu yeni vaziyetin icabatını gözetmek<br />

mecburiyetinde bulunuyorlar. <strong>Mimarlar</strong> bugün pek müşkül<br />

bir vaziyet içindedirler. Bugün bir mimarın bilmesi icap<br />

eden bütün şeyleri bir insan kafasının ihata etmesine imkân<br />

yoktur. Sadece malzemenin ve tesisatın binbir çeşitli taha-<br />

1 üflerini düşünmek bu fikrin doğruluğunu kavramağa kifayet<br />

eder. Bu sebepledir ki ekseriya keşifnamelerin bazı kısımları<br />

bir takım tali müteahhitler tarafından yapılmağa başlanmıştır.<br />

Birçok mimarlarda, istihbarat merkezleri tarafından<br />

şu veya bu malzeme hakkında verilen malûmata istinat<br />

edip onunla iktifa etmek temayülü gittikçe artmaktadır. Her<br />

malzeme için tetkikat ve mukayeseler yapmağa mimarın vakti<br />

müsait olmadığı gibi bazan malûmatı da kifayet etmez.<br />

Mimarla müteahhit arasındaki münasebetlere gelince,<br />

acaba bu münasebetlr ne haldedir Mühendis İisanile konuşmak<br />

lâzımgelirse denilebilir ki, mimar, bir makinenin plânını<br />

yapar, inşaat malzemesi imal eden sanayi bunun için icap<br />

eden malzemeyi verir, müteahhit ise bunları bir araya getirip<br />

birleştirir ve eseri meydana getirir. Ancak, inşaat işlerinde bu<br />

birleştirme keyfiyeti, sanayi işlerindeki gibi bir atölye dahilinde<br />

cereyan etmez. Şartlar burada büsbütün başkadır. Her<br />

şeyden evvel bozuk havaları hesaba katmak lâzımdır. Sonra,<br />

bu kimseler yanyana çalışıyor değillerdir. Aralarında pek az<br />

teşriki mesai vardır. Meselâ bir otomobil sanayiinde, bir otomobilin<br />

plânını yapan mühendis eğer bazı parçaların pek<br />

pahalıya mal olacağını hesaba katmamış veya bilmemiş ise<br />

alâkadar imalât şubesi ona göre bu ciheti haber verir ve mühendis<br />

te plânında icap eden tadilâtı yapar. Halbuki inşaat<br />

işinde mimarın bilmediği herhangi başka bir malzeme veya<br />

usul tatbik edildiği takdirde işin daha ucuza çıkacağını müteahhit<br />

bilse, bunu tatbik etmek pek güç olur. işte bu gibi<br />

vaziyetleri mümkün olduğu kadar önlemek için mimarla müteahhidin<br />

çok sıkı surette teşriki mesai etmesi zaruridir. Halbuki<br />

bugün, binalar pek çirkin, temeller ve çatılar gayri kâfi<br />

olsa bile, mimarsız çalışan müteahhitler pek çoktur. Gerek<br />

malzeme tüccaralrının, gerekse mimar, mühendis ve müteahhit<br />

gibi inşaatçıların daha sıkı bir surette teşriki mesai etmeleri,<br />

daha ucuz ve daha iyi eserler mydana getirilmesini<br />

ve aynı zamanda her birinin kazancının da kifayetli bulunmasını<br />

temin etmek bakımından lâzımdır. Bittabi ihtisaslı<br />

işçileri yetiştirip çoğaltmak ta inşaat usullerinin ıslahında ve<br />

maliyet fiatlarının indirilmesinde büyük bir rol oynayabilir.<br />

Meselâ duvarcı işçilerinin birçok yerlerde kâfi mikdarda bulunamayışı<br />

dolayısile hem masraflar yükselmekte ve hem de<br />

iş hacmini ve inşaat mikdarını arttırmak kabil olamamaktadır.<br />

Bu ise, malzeme tüccarları da dahil olmak üzere bütün<br />

inşaatçıların zararınadır. işçi fıkdanı yüzünden birçok yeni<br />

usuller ve yeni malzeme çeşitleri tatbik sahasına vazolunamamıştır.<br />

Bundan başka işçilerle patronların iyi geçinmesi de<br />

bittabi işin' verimi ve neticeleri bakımından pek mühim bir<br />

nokta teşkil eder.


Malzeme fabrikaları İngilteıede tam bir surette teçhiz ve<br />

organize edilmiştir. Malzeme fiatlarını kontrol eden gruplar<br />

mevcut olmamakla beraber bu fabrikalar daima vaziyetten<br />

istifade etmeğe kalkışıyor değillerdir. Talebin en fazla olduğu<br />

zamanlarda bile fiatlarını tenzil ettikleri görülmüştür.<br />

Görülüyor ki, şimdiki halde yapılması icap eden şey, sadece<br />

inşaat işile alâkadar muhtelif zümrelerin birbirlerile daha<br />

iyi bir surette teşriki mesai etmeleridir. Satış usullerinin<br />

de ıslaha muhtaç tarafları vardır.<br />

İNGİLTERE<br />

(Architectural Review 7. 19<strong>38</strong>)<br />

Glasgow sergi paviyonu. Mimar Thomas S. Tait


BUGÜNÜN İSVEÇ MİMARİSİ<br />

Amerikada Tennesee vadisi imar plânları, Sovyet Rusyada<br />

muazzam şehir plânları, İtalyada faşist mimarisi, Almanyoda<br />

merasim ve resmi geçit mimarisi, Hollandada mektep ve<br />

fabrika binaları ve Danimarkada çiftlik tesisleri nasıl hayret<br />

vericisi ve enteresansa bugün İsveçte mimarî, detaylardaki incelik<br />

ve itina o derece tetkike değer mahiyettedir.<br />

Bugünün İsveç mimarisi kültürlü bir demokrasinin halk<br />

mimarisidir. İsveçin başvkili bile Ufak ve tipik bir evde ikamet<br />

eder. Spekülâsyoncu inşaatçıları kanunla beraber kendi<br />

terbiye ve iyi hisleri kontrol eder. Esasen arazi sahasına<br />

nazaran nüfus kesafeti de diğer memleketlerdeki problemleri<br />

bu çalışkan ve mütevazi duygulu memlekette doğurmaya müsait<br />

değildir. Bundan başka da İsveçte şehircilik işleri kuvvetli<br />

ve iyi idare edilen müsbet bir kontrola tâbidir.<br />

isveç zihniyetinde iyi bir mimarinin temeli halk tahsil<br />

ve terbiyesinin mükemmeliyetile kaim sayılmaktadır. Mekteplerde<br />

yalnız teknik yüksekliğe değil, tersim kabiliyetine de<br />

emek verilmekte ve umumiyetle herkese mimarî konsepsiyon<br />

terbiye edilmeye çalışılmaktadır. Bu suretle mimar doğrudan<br />

doğruya bir projenin iyi ve mahzurlu taraflarını görebilen,<br />

hükmündeki isabete inanılabilen insanlarla karşı karşıyadır.<br />

Ve neticede de mamleketin hiçbir tarafında fena imalâta,<br />

kifayetsiz bahçelere ve lüzumsuz süs acibelerine rasgelinemez.<br />

Her tarafta göze çarpan binalarda yalnız iyi ve sade<br />

projeli sağlam bir inşa tarzı görülür. Çatılar umumiyetle<br />

bakır kaplıdır. Passız çelik evlerin bütün dahilî detaylarında<br />

taammüm etmektedir. Hususiyetti malzemeye ve titiz bir işçiliğe<br />

büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Yüksek binalar<br />

betonarme iskeletli, alçak binalar doğrudan doğruya tuğladır.<br />

Dış kaplamalar ekseriyetle gayet açık renkli krem, yeşil veya<br />

mavi stukkodur. Korkuluklar kar birikintisine müsait olmamak<br />

için masif yapılmaz. Üzerinde gezilebilen teras çatılarda<br />

da maden kaplı yan dereler yapılır ve yağmur boruları<br />

daima binanın dışından indirilir. Duvar kaplamalarında daha<br />

ziyade ahşap malzeme kullanılır. Mühim kısımlara yeşil veya<br />

koyu kahve rengi İsveç mermeri kaplanır. Ufak evlerde hâkim<br />

olan malzeme budaksız, yumuşak ve iyi işlenmiş ağaçtır.<br />

İç ve dış kaplamalarda ağacın tenevvüile mimarî tesir<br />

Pençereler umumiytle ahşap yapılır ve çift camlıdır; fakat<br />

tek kanat halinde açılır, iklimin soğukluğu dolayısile çok<br />

büyük pençereler nadirdir. Ufkî nisbette pençereye temayül<br />

artmıştır. Tek fakat kalın camlı pençereler tecrübe edilmek-<br />

Şehirlerde imar ve mesken büroları memleketin heı tarafında<br />

aydınlık, havadar, yeşillikli ve bol ağaçlı mektepler,<br />

klinikler ve ikametgâhlar teminine çalışılmaktadır. Çocukların<br />

ihtiyacı da düşünülerek blok evlerin her on tanesinin ortasına<br />

kum sahalı, sığ havuzlu ve bahçeli bir oyun meydanı<br />

yapılmıştır. Böylelikle her anne kendi katından çocuğunu nezaret<br />

altında bulundurabilir.<br />

Bina blokları ekseriya birbirine muvazi olarak ve 5 - 12<br />

katlı yapılmaktadır. Klâsik mimarî isveç binalarında mühim<br />

izler bırakmamıştır. Binalar temiz ve mantıklı bir sadelikle<br />

ve medenî insanların ihtiyaçlarına uygun olarak modern<br />

tecsim tarzına intibak ettirilmiştir.<br />

15 sene evvel mimar Tengbom tarafından yapılan konser<br />

binası tarzı bugün ölmüştür. 1929 Gothenburg sergisi nasıl eskinin<br />

son misallerini teşhir etti ise 1930 Stokholm sergisi<br />

de yeni tarzı ifadelendirmiştir. Bugünün isveç mimarisi ifadesinde<br />

millî olduğu kadar, takip ettiği sistemli yollar bakımından<br />

da beynelmileldir.<br />

İSVEÇ:<br />

Stokholmde aile evleri inşaatı ve çok çocuklu fakir aile-<br />

1917 - 1924 seneleri arasında Stokholmde inşa edilen ikametgâhların<br />

yüzde kırkı belsdiye tarafından yaptırılmıştır.<br />

Belediye bu binaları kısmen kendisi yapmış ve kısmen de<br />

inşaat şirketlerine inşa ettirmiştir. Son zamanlarda kabul edilen<br />

bir kanuna göre çok çocuklu fakir ailelere kiradan tenzilât<br />

suretile yardım edilmektedir. Bu tenzilât 3 çocuk için<br />

yüzde otuz, 4 çocuk için yüzde kırk. beş çocuk için yüzde elli...<br />

ilâh. mikdarındadır.<br />

Belediyeler İsveçte inşaat şirketlerine az %eya çok iştirak<br />

suretile yardımda bulunmaktadırlar. Bu şirketlerden birisi<br />

sermayesi tamamen belediye tarafından verilmek suretile<br />

1926 senesinde (324) ev yapmıştır ve bu evlerde (1092) aile<br />

yerleştirilmiştir. Yine böyle, sermayesi tamamen belediyece<br />

verilmiş diğer bir şirket de bir taraftan belediyeye ait evlerin<br />

idaresine bakmakta, diğer taraftan (2055) aile için (655)<br />

binada ikametgâh tesis etmiş bulunmaktadır. Bu ikametgâhların<br />

ekserisi küçük olup yüzde altmışında ancak iki oda ve<br />

bir mutfak vardır. Bazılarında ise mutfak hizmetini görmek<br />

üzere odalardan birisinin bir köşesine mutfak tertibatı yerleştirilmiştir.<br />

Bodrumlarda çamaşır yıkama, kurutma tertibatı,<br />

bisiklet koymağa mahsus yerler, depolar ve saire vardır.<br />

Bu evlerin ekserisi şehrin haricinde inşa olunmuştur.<br />

İnşaat tuğladan, döşemeler beton-armedendir. Yapılan bir hesaba<br />

göre masraflar şöyle bir inkısam gösteriyor:<br />

% 69 = İnşaat işleri<br />

% 17 = Isıtma ve sağlık işleri<br />

% 3 = Elektrik tesisatı<br />

% 2,5 = Lineum ve saire<br />

% 3 = Faiz ve tescil masrafları<br />

% 3 = Ağaçlandırma ve emsali işler<br />

% 2,5 = Resimler, kontrol ve saire.<br />

Banyo dairesi hariç olmak üzere zeminler umumiyetle linoleum<br />

kaplıdır.<br />

Diğer bir cetvele göre de senelik masrafların, yüzde 7,75<br />

nisbetinde bulunduğu anlaşılıyor. 67 senede amorti edilmek<br />

üzere senelik bir zam da nazarı itibare alınmıştır.<br />

Çok çocuklu ailelere devlet son zamanlarda mesken inşaatı<br />

için ikrazatta bulunmaktadır. Birçok ecnebi mecmualarda<br />

resimlerine tesadüf edilen güzel, bahçeli, yeşillikler<br />

arasındaki yuva gibi İsveç evleri, Stokholm şehrinde 4-14<br />

kilometre mesafede kâin aile ikametgâhlarıdır.<br />

İSVİÇRE:<br />

inşaat masrafları:<br />

isviçrede, inşaatın tarzına ve konfor derecesine göre inşaat<br />

masraflarının metre mikâbı başına 50 - 70 İsviçre frankı<br />

olduğu bildirilmektedir. İtalyada bu miktar 85 - 125 liret tutmakta<br />

olup bu meblâğda arsa fiatı da dahildir.<br />

JAPONYA<br />

(Sinkentiku 10. 19<strong>38</strong>)<br />

Tokyo'da (Negishi) ilk mektebi .<br />

Proje: Tokyo Blediye Mimari Şubesi<br />

Mektep 14 dershanelidir. Resim ve musiki için de ayrı<br />

dershaneleri vardır. Jimnastik salonu sonradan ilâve edilecektir.<br />

Çatı oyun ve jimnastik için teras halinde yapılmıştır.<br />

Program çok iktisadî tutulmuştur. Dershaneler cenubu<br />

garbiye ve oyun bahçesine bakmaktadır. Sokak taraflarına<br />

idare kısımlarile koridorlar konularak dershaneler gürültüden<br />

tecrid edilmiştir.


T e k n i k<br />

Prof. Bruno Ta<br />

Sessiz sessiz dururlar, gözlerini eser üzerine dikerler ve<br />

uzun uzun temaşa ederler. Azçok kültür sahibi her Japon böyle<br />

yapar. Günün bütün başka düşünceleri bırakılır, konuşulmaz..<br />

Şahsi güzellik duygusunun eser karşısında bir uyanıklık<br />

gösterip göstermiyeceği beklenir.<br />

Mimari tabiatın acı kuvvetlerile meşgul olmadığı içindir<br />

ki bu estetik vücude gelebilmiştir. O kuvvetlerle konstrüksiyon<br />

meşgul olur ve konstrüksiyonun esas şartı da mühendisçe<br />

düşünüp muhakeme etmektir. Bu estetik, tabiat kuvvetleri ve<br />

tabiat unsurlarile dramatik bir mücadeleye girişmek istememiştir,<br />

böyle bir işe girişmek için lâzım olan sade ve kuru<br />

mantığı benimsemek istememiştir. O, yaşamak istemiş ve yaşayabilmek<br />

için de, gerek, san'atkârların gerekse san'atın zevkine<br />

varanların ihtiyacı olan ruhî sükûnu ve ruhun hoşlanışını<br />

tedirgin etmekten çekinmiştir. Bu yolda ona tekniğin<br />

yukarıda şairane ve «lirik» dediğimiz evsafı da yardım etmiştir.<br />

Bu sebepe, gerek eski Yunanlıların gerekse, an'anevi<br />

üslûblariie bugün dahi, Japonların konstrüksiyonu bilerek ve<br />

isteyerek ihmal ettiklerini, hattâ esas itibarile hiç ııazarı itibare<br />

almadıklarını söylemek mümkündür.<br />

Bunun nasıl böyle olduğu, ne gibi şekillere götürdüğü<br />

meselesi gerçi iki memlekette birbirinden tamamen farklı,<br />

hattâ birbirinin tamamen zıddı ise de Yunanistan'da da Japonyada<br />

da takip edilen prensip aynı prensiptir.<br />

'I* - <<br />

Japonya'da evin, imkân dairesinde, bütün duvarlarını açmaya<br />

icbar eden sebep iklimdir. Japonya'nın sıhhate en zararlı<br />

mevsimi sıcak yağmurlu aylardır. Bu aylarda rüzgârın<br />

evin içinden, mümkün olduğu kadar az mania ile karşılaşarak,<br />

esip geçmesi lâzımdır. Çünkü geceleri de serin olmaz.<br />

İşte Japonların raf raf yükselen ahşap evi, bahçe zemini<br />

üzerinde serbestçe kanat gibi açılmış ahşap döşemeli veranda<br />

ve âdetlere, yaşayış tarzlarına varıncaya kadar bütün karakteristik<br />

teferruat hep iklimin bu hususiyetinden doğmuştur.<br />

(Daha fazla malûmat için 1937 senesinde Tokyoda Sansiedo<br />

neşriyat evinde çıkmış olan «Houses and Peaple of Japan»<br />

ismindeki eserime müracaat olunabilir.) Kışın bir çok<br />

günler ılık güneşli ve güzel geçtiği için, açık olan duvarlardan<br />

güneşin ışıkları evin ta içerilerine kadar nüfuz edebilir.<br />

Hernekadar iklim Japonları böyle binalar yapmağa icbar etmişse<br />

de Japonlar bunu bir icbar şeklinde hissetmiş değillerdir.<br />

Ona istiyerek uymuşlar ve evlerini öylece yapmışlardır.<br />

Kendileri bu evlerle imtizaç ettikleri için içlerinde tabiata<br />

karşı emsalsiz bir sevgi hasıl olmuştur. Bu tabiat sevgisinin<br />

onlarda daha evvellerden yerleşmiş olduğunu kabul edecek<br />

olursak, bu takdirde de onların bu sevgisini hususî ve san'-<br />

atkârane bir kültür halin^cetiren şey evleri olmuştur demek<br />

lâzımgelir; bu kültürüe|gH»ekil halinde en yüksek olarak<br />

Japon bahçesinde görüyorum.<br />

Duvarsız, kapıları ]5|k hafif ve çatıları geniş Japon evile<br />

bahçe arasında hiçbir ayrılık yoktur. Bu ev ağaçlar çalılar,<br />

göller, kayalar vesaire kada«^^g«^\birleşmiş bir haldedir.<br />

Estetik şekiller bakımından da hafifdir. Kaba ve iddialı değildir.<br />

Olduğu gibi görünen, gönülden geldiği gibi olan, ruha<br />

hafif gelen, fikirler ve sihirler üzerine büyük bir yük halinde<br />

çökmiyen,' bilâkis • kâinat ile . teklifsizce ve vasıtasızca<br />

irtibatlandıran Japon estetiği gibidir.-<br />

işte böylece, bu evin hafifliği Japonların zevk an'anelerinin,<br />

Japon zevk konvansiyonunun, teşkil ettiği büyük zincirin<br />

bir halkasıdır. Bu hafiflik pek hoştur. O olmazsa bütün<br />

Japon kültürü yıkılır. Bunu Japon'lar da hissediyorlar ve,<br />

hafiflik bakımından hepsi pek memnun edecek şekilde olmamakla<br />

beraber, hâlâ pek çok böyle evler yapıyorlar. Yersarsıldığı,<br />

hafif dikmeler kırılıp yana devrildiği ve sonra evler<br />

ve bütün şehirler yandığı, sel gibi yağmurlu müthiş tayfunlar<br />

damları uçurup evleri ezdiği ve çok kere yangınlar da<br />

çıkardığı, siı baskınları ve kudürmuş dalgalar geniş sahaları<br />

mahvettiği zaman, o eski hafiflik insanı memnun etmez.<br />

Buna rağmen Japon dülgerine bugün de hayran olabilir,<br />

ona karşı büyük bir saygı gösterebiliriz. Keresteleri pek temiz<br />

olarak ve büyük bir itina ile birbirine çatar. Ufkî ve şakulî<br />

ağaçların birbirine bağlanmasını, bütün çapraşıklığına ve milimetresine<br />

kadar doğru bir teknik icab ettirmesine rağmen,<br />

çok kere hakikî bir san'at halinde başarır. Kendine mahsus<br />

ince âletleri de olan bu işçilik tekniğinin başka memleketlerin<br />

marangozlarında pek de bulunamıyacağını söyleyebiliriz.<br />

Böylece, ağaç irtibatlarının ve bütün evin sağlamlığını da imkân<br />

dairesinde başarmakta iseler de, bizim yaptığımız gibi<br />

tabiî felâketlere karşı, konstrüsiyona taallûk eden, emniyet<br />

tertibatı alamıyorlar. Hattâ kapıların üstündeki duvar kısımlarına<br />

varıncaya kadar hiçbir yerde üç köşeli bağlamalar kullanmadıkları<br />

gibi köşe dikmelerinin takviyesini temin eden<br />

tertibat da orada yoktur. Eğer böyle şeyler kullansalardı üslûbun<br />

dayandığı esas, yani hafiflik, kaybolacak ve pek zarif<br />

olan şekil estetiği, rasyonel mülâhazalarla, akıl ve mantık<br />

icabatına göre bir ifade alacaktı; estetiğin böyle bir şeyle bağdaşması<br />

imkânı olmadığından, neticede ölüp gidecekti.<br />

Japon evinin tabiata dayanan estetiği aynı zamanda onun<br />

nasıl yapıldığını da gösterir. Tabiattan alınan ağaç, ipek gibi<br />

yumuşk olan ve el ile dokunmak bile insana hoş gelen haliyle,<br />

olduğu gibi kullanılır, üzerinde kalın bir boya tabakası<br />

yoktur. Fakat bu ev gene de hakikatta yalnız tekniği gösterir.<br />

Pek ince anahtarlardan yapılmış olan oda tavanı, çatı kirişlerinden<br />

aşağı sarkar, hakikaten muallâkta bir tavandır. Kirişleri<br />

örtüp saklamaktadır. Çatı bağlamasının bulunması icap<br />

eden yeri de örtmektedir. Fakat orada bir çatı bağlaması yoktur.<br />

Sadece mertek yerine biribiri üzerine konmuş dikmeler<br />

vardır ve bu dikmeler fevkalâde kalın, ufkî ve yontulmamış<br />

bir ağaç gövdesi üstünde bulunmakta olup bu gövdenin<br />

ağırlığı büyük bir tehlike teşkil eder.<br />

Diğer teferruatından sarfınazar edebiliriz. Tekniğin hâkimiyeti<br />

en ziyade teşkilâta ve cemiyete müteallik neticelerde<br />

görülür. Hiçbir memlekette Japonya'daki gibi en ufak teferruata<br />

kadar şumullü bir normalizasyon yoktur. Orada yalnız<br />

evin malzemesi ve aksamı değil bütün elbiseler, âlet, edevat<br />

ve saire de normalize edilmiştir. San'at ve ticarette en


küçük atölyelere ve dükkânlara kadar differentation, bir<br />

farklılaşma, görülür. Bu, modern bir hareket olmayıp yüzlerce<br />

senedenberi mevcut ve hâlâ da carî bîr: hakikattir. Estetik<br />

hususunda pek yüksek ve müstesna bir istidada malik<br />

bulunan bu millet teknikten, sevdiği şekillere varmak için,<br />

istifade etmiştir, öyle şekiller ki yalnız, istihsalât ve mamulât<br />

sahasında değil, aynı suretle insanların birbiri ile münasebetlerinde<br />

ve münakalâtta da hâkim bulunmaktadırlar. Gerginlikler<br />

ve geçimsizliklerin şekiller vasıtasile bertaraf edildiğini<br />

gördüğümüz zaman buna da bir nevi teknik diyebiliriz.<br />

Şüphesiz, nasıl güzel şekiller tabiî felâketler karşısında kâfi<br />

gelmiyorsa bunlar da panik halleri karşısında kâfi gelmez.<br />

Çok gariptir: Estetik duygu tabiî felâketlerin tehlikesini nazarı<br />

itibare almıyor, konstrüksiyonun rasyonlizmini reddediyor,<br />

onu ayağa kaldırmıyor ve bu böyle bir memlekette oluyor<br />

ki, orada dünyanın en müthiş yersarsıntıları ve fırtınaları<br />

hüküm sürmektedir. Bütün imkânlarını sarfetmek müsaadesi<br />

yalnız tekniğe verilmiştir. Nitekim o da bunu yapmış<br />

ve hem de öyle mükemmel bir halde yapmıştır ki, mutfaklara,<br />

banyolara, abdesthanelere varıncaya kadar her türlü teferruata<br />

evin bütünlüğüne uygun bir âhenk ve imtizaç temin<br />

edilmiş bulunuyor.<br />

Eski Yunanistan'da da, aynen Japonya'daki sebeplere istinâd<br />

edilerek, ikametgâhlarda konstrüksiyonun kendini göstermesine<br />

müsaade olunmamış ve iş sadece tekniğe bırakılmıştır.<br />

Estetik duygusu ora da yavan rasyonel mülâhazalara<br />

ve hesaplara yer vermiyerek kendi şerefini yüksek tutmuştur.<br />

Yalnız orada aynı estetik hedefe başka yoldan gidilerek varılmıştır:<br />

Daha başlangıçtan itibaren taştan duvarlara, sütunlara,<br />

kirişlere vesaireye öyle büyük eb'ad verilmiştir ki<br />

artık ayrıca rasyonel bir tedbire zaten lüzum olmamıştı. Bu<br />

kadar geniş çapta taş kütlelerine yersarsıntılarının tesir etmesine<br />

ihtimâl verilemez. Esasen orada bu âfet Japonya'daki<br />

kadar büyük değildir. Çok daha evvellerdenberi mevcut bulunmakta<br />

olan kemer nazarı dikkate alınmamıştır. Konstrüksiyon<br />

bakımından onun temin ettiği fayda düşüncesi üzerinde<br />

durmak ve onu tekâmül ettirmek istememişlerdir. Meydan,<br />

hakiaten estetik bir san'at için tam bir serbestlik içinde bırakılmış<br />

ve bu hal yüzlerce sene, Parthenon'la en yüksek noktaya<br />

erişinceye kadar, böylece devam etmiştir.<br />

Japonyada hafiflik, eski Yunanistan'da ağırlık görüyoruz.<br />

Fakat Yunanistan buna rağmen kendi mahiyeti içindş -bu<br />

ağırlığı gidermeğe muvaffak olmuştur. Dünyanın başka yerlerinde<br />

azamet ve kendini mühimseyiş gibi neticelere götürmüş<br />

ve götürmekte bulunmuş olan şeylere burada en ince<br />

bir tevazün temin edilmiş, onlara o kadar kendi halinde sakin<br />

kombinezonlar, öyle bir asudelik, saadet ve neşe ifadesi<br />

verilmiştir ki gözümüz artık taş kütlelerini değil sadece proporsiyonları<br />

görüyor ve hissediyor:<br />

Bunu mümkün kılan vasıla teknıkdi.<br />

Akropol'de durduğumuz zaman, şekillerin mi yoksa o cesim<br />

blokları sadece kaldırıp yerlerine koyabilmekle kalmıyarak<br />

onları 'bu kadar güzel işlemesini de bilmiş olan tekniğin<br />

mi "daha ziyade hayranlığa şayan bulunduğunu tayin edemeyiz.<br />

Faslı müşterekler milimetre derecesinde bir intizam gösteriyorlar.<br />

PropylĞe'nin duvarının düzgünlüğü bugün dahi<br />

taş işçiliğinde en hayl-ete şayan bir yükseklik ifade etmektedir.<br />

Sonra sütunların gövdelerindeki olukların çok çapraşık<br />

profilleri... Kannellür denilen bu oluklar sütun gövdelerinin<br />

kat'iyyen rasyonel olmayan şişkinlik münhanisi içine, her bir<br />

bokda, tam bir intizam ve doğrulukla, kıl kadar inhiraf etmiyerek<br />

uyarlar ve yukarıdan aşağıya doğru tam düzgün bir<br />

halde akarlar, daha sonra, meselâ Parthenon'daki merdiven<br />

sas neviden olan presizyon makinaları istimal etmek icap<br />

ederdi. Fakat bu makinaları sadece bir proporsiyon güzelliği,<br />

sade höş bir görünüş, sade biç/şekil elde etmek için kullanmağa<br />

kalkışsaydık bize bugün' deli derlerdi. Bundan sarfınazar,<br />

bir milyarder çıkıp dafo işlerin bugün yapılmasını istese<br />

ve milyonlar1 tahsis etşfe gene yapılamaz. Çünkü Yunan<br />

mimarlarının işçilik resimleri elimizde yoktur. Böyle bir esas<br />

olmadığı için de âdeta hiçliğe istinad ederek, bize meçhul<br />

olan esasları yüzlerce senedi elde edilmiş ve kopya edilmek<br />

istenildiği nisbette daha 'ziyade esrarlaşmakta bulunmuş olan<br />

bir şekil güzelliğini başarıp meydana'çıkarmak kimsenin elinden<br />

gelemez.<br />

Yunanlılarda acş'ba proporsiyon duygusu mu yoksa teknik<br />

kabiliyeti mi dşha kuvvetli idi<br />

Herhalde ikisi /de birbirini yükseltmişlerdir. Proporsiyon<br />

duygusu şeklin gittikçe daha ince bir güzellik almasını istemiş<br />

ve böylece teknik kabiliyeti daima daha büyük muvaffakiyetlere<br />

doğru,,'sevketmiştir. Yükselen teknik de proporsiyona<br />

daha büyük bir serbestlik ve hürriyet temin etmiştir.<br />

Eski Yunanlıların rasyonel ve konstrüktif mülâhazaları ve<br />

mühendisliğe taallûk eden hususatı böyle bir kenara bırakmış<br />

olmaları nasıl izan edilebilir Bilhassa realist ve rasyonel<br />

düşünüş ve sezişleriyle Avrupa ilminin dayandığı bütün<br />

esasları ve riyaziye, fizik, mekanik gibi bilgileri de inşaat sahasında'muvazenet<br />

ve mühendislik ilminin istinat ettiği bütün<br />

tetnelleri kuranlar o Yunanlılar değil midir<br />

Proporsiyona bütün hakkını yani serbestlik ve hürriyetini<br />

vermelerinin sebebi işte onların bu realist ve rasyonel<br />

clöşünüş ve sezişlerinden ileri gelmiştir. Proporsiyonun en<br />

'yüksek bir derecede parlayan ışıklarile yavan hesap mülâhazalarının<br />

bir arada geçinemiyeceklerini onlar anlamışlardı.<br />

Bu sebeple yalnız, hür ve serbest proporsiyonla imtizaç<br />

edebilen rasyonel mülâhazalara yer verebilir ki bu da tekniktir.<br />

Mabedin yalnız güzel olmasını istiyorlardı. Ne kadar<br />

mümkünse o kadar güzel.. En tekâmül etmiş derecede bir güzelliğe<br />

erişinceye kadar bunu temine çalışmak.. Onları bu<br />

yola sevkeden şey Ratic kelimesinin ifade ettiği mantıkdı ve<br />

bu mantık onlara halis ve temiz bir estetik hürriyetinin istinat<br />

etmesi lâzımgelen şartları sarih olarak göstermiş, böyle<br />

bir estetikle imtizaç etmesi mümkün olmayan tesirler ve<br />

fikirlerle bu hürriyetin tedirgin edilmesine meydan vermekte<br />

böylece, eski Yunan mabedi mantığın vücude getirdiği<br />

bir san'at eseri o'.du. Onun mimari güzellik âleminde tamamen<br />

üstün ve hâkim olan kuvveti bundadır.<br />

Işıklarile etrafı aydınlatan bir mantık orada, berrak bir<br />

güneş ve engin mavilikte bir seafr^ altında, istediği şekli buldu.<br />

Daha fazla tekâmül ettirilnîesi-i^mkânı olmayan bu proporsiyon<br />

san'atını, bu mutlak mimaıŞyi, kendi mahiyetinde<br />

kendini bulan ve mimarî olmaktan 1başka hiçbir şey istemiyen<br />

bu şeyi, manidar ışıkları ve gölgelerile sanki güneş kendisi<br />

yaratmış gibidir.<br />

Yunan mimarları tekniğin kendi başına müstakil olma-


sına kat'iyyen müsaade etmediler. Teknik, proporsiyonun hizmetkârı<br />

olarak ne kadar mühim idise, o olmadan, efendisi<br />

proporsiyonun bu derace büyük muvaffakiyetlere erişmesi ne<br />

kadar imkânsız ise teknik de o kadar hizmetkâr vaziyetinde<br />

kalmıştır. Tasavvur edelim: Sütunlar, büyük ve hayret<br />

verici bir surette işlenmiş taş oluklardan yapılmıştı. Silmeler,<br />

arşitravlar vesaire de öyle, en mükemmel profillerde<br />

idiler. Malzemesi de Yunanistanda bulunabilen mermerlerin<br />

en güzellerindendi. Bu mermer üstüne Yunanlılar sarı, kırmızı,<br />

ultramarin renkler geçirdiler. Bugünkü düşüncelerimize<br />

göre bu, malzemeye karşı büyük ve bariz bir haksızlık değil<br />

mi idi Bugün bir mimar böyle birşey yapsa ona deli<br />

demez miyiz Fakat Yunanlılar Yunanistanih berrak havası ve<br />

güneşi içinde doğru olan estetik tesiri daha büyük tutmuşlardır.<br />

Orada mermer tabiî renginde bırakılırsa bir ölü benzi<br />

gibi renksiz kalır. Bu sözün doğruluğunu, bugün Parthenon'-<br />

da bazı yerlere konmuş yeni mermer bloklara baktığımız za-<br />

Denilebilir ki, boya ile örtülecekse bu kadar masraflara<br />

katlanıp bu büyük taş bloklarını koymaya ne lüzum vardı<br />

Bugün o sütunları Rabitz tarzında yapıverirdik. Profilleri de<br />

sıvadıktan sonra hepsini birden boyardık.


yonla doğrudan doğruya bir bağlılık yoktur. Bu tekniğin<br />

proporsiyonla, yani mimarî ile bağlılığı muhakka ki relâtif,<br />

izafî ve gevşekdir. Bütün bu makine, âlet ve cihazların az<br />

veya çok çabuk eskimeleri ve nihayet yenilerile değiştirilmelerinin<br />

kabil bulunması bile mimarî ile olan bağlılıktaki<br />

bu gevşekliğin bir sebebidir. Bu hale göre, bu mekanik ve<br />

makinaya müteallik tekniğin mahiyetinden ve şekillerinden<br />

mimarî için esaslı birşeyler almağa kalkışmak dahi tehlikeli<br />

bir hatadır.<br />

Yukarıda misallerini Japonya ve Yunanistandan aldığımız<br />

hakikî inşa tekniği ise proporsiyona ayrılmaz bir surette<br />

bağlıdır. O kadar bağlıdır ki bu teknik, bir zaman devresinin<br />

san'at düşünüşü, yani konsepsiyon, ile yaşar veyahut onunla<br />

ölür. Hakikaten tarih te bize birçok teknik gruplarının inkişaf<br />

edip çiçekler açtığını ve yine tıpkı çiçekler gibi ümitsizlik<br />

içinde solup gittiğini gösteriyor. Tabiatın verdiği muhtelif<br />

malzemeden hangisinin kullanılacağı bile zamanın san'-<br />

at düşünüşüne göre taayyün ederdi. Malzemenin hazırlanması,<br />

işlenmesi, satıhların tabi tutulacağı muamele vesaire dahi<br />

bittabi böyle idi. Bütün bunlar proporsiyonun gittiği istikamete<br />

bağlı idi. Proporsiyon, yani mimarî, başka bir istikamet<br />

alınca teknik de bozulur, eski parlaklığını kaybeder ve ortaya<br />

yeni birşey çıkıp yükselmeğe başlar. O zaman artık<br />

eski tekniğin ancak yeni güzellik telâkkisine lâzım olduğu kadar<br />

bir kısmı, yani yeni üslûbun eski şekil elemanlarını kullandığı<br />

nisbette bir kısmı, yaşayabilir.<br />

Başka birşey ümitsiz bir halde ölür ve bu umumiyetle<br />

en mühim noktadır. Proporsiyon duygusu gençleşmiştir. Yeni<br />

bir inkişaf aramaktadır. Hedefleri değişmiştir. Artık eski<br />

teknikler onun işine yaramaz olmuştur. Bu ölmüş eski tekniklere<br />

karşı alâka hemen de büsbütün sönmüştür. Üslûbun<br />

değiştiği böyle devrelerde eski kimyagerlerin ve alşimistlerin<br />

laboratuarlarına hâkim olan gaye ve hedefler başkalaşmış,<br />

mahiyeti değişen siparişler için işçi ve ustalar yeni teknikler<br />

aramağa başlamıştır. Meydana çıkan bu yeni şey yeni<br />

bir konsepsiyon bambaşka bir «güzellik ideali» dir.<br />

Bir kanun kadar kat'î olan bu tezahür hakkında bugün<br />

sarih bir fikir edinmek mühimdir. Bu ehemmiyetin sebebi,<br />

san'atkârların, san'at sevenlerin ve ilim adamlarının eski teknikleri<br />

konserve etmelerinden ve hattâ imkân bulurlarsa ölmüş<br />

şeyleri diriltmeğe çabalamalarından ileri geliyor. Bu<br />

yolda çalışmalar, pek ince bir tahlil neticesinde eski reçeteler<br />

keşfolunabilirse, belki aradabir muvaffak da olabilirler.<br />

Netekim antika eserleri, eski resimleri vesaireyi taklit ederek,<br />

eski büyük üstadlarm üslûbile yaptıkları eserler veya<br />

kopyalar en büyük mütehassısları bile aldatmış olan hüner<br />

sahipleri yok değildir. Aklıselim bugibi hüner sahiplerini<br />

makbul saymaz, onlarda bir gayri tabiîlik görür ve hürnerleri<br />

hakkında verdiği hüküm hokkabazlık san'atı hakkında verdiği<br />

hükümden farklı değildir.<br />

En büyük mütehassısları bile aldatan bu eski eser taklitlerinden<br />

insan şüphesiz asıl eski eserler kadar hoşlanabilirse<br />

de onları yapanlardan pek hoşlanmayız. Bu, sahtekârlıktaki<br />

maharetleri yüzünden değil de daha mühim bir sebeptendir;<br />

mantık ve hisimizin, birşeyi tam bir surette taksatzlar,<br />

yani yasak sayılan taklit şeyler, insanın safrasını hastalık<br />

ve gayri tabiîlik saymasındandır. Bu hal bir psychopathique<br />

tezahür, bir ruh hastalığı olup ötedenberi görülmüştür<br />

ve ilerde de görülecektir. Nekadar düşünülse, ne kadar<br />

tahlil olunsa, nekadar nasihatlar edilse yine ortadan kaldırılamıyacaktır.<br />

Mesele sadece, bu ruhî hastalık tezahürünün<br />

müzeler ve antika eser ticareti sahasını aşmasına ve yeni<br />

san'at mahsulâtını, yeni inşaatı aşılamasına ne dereceye kadar<br />

müsaade olunacağıdır. Bu müsaadekârlığın derecesi proporsiyon<br />

duygusunun zayıflığı ile mütenasip bulunacaktır. Açlığın<br />

giderilmesi bir zarurettir; ortada yenebilecek hakikî bir<br />

gıda mevcut olmasa bile... Ancak, şurası da muhakaktır ki<br />

hakikî gıdanın bulunmayışı sebebile zarurî olarak alınan Ersatzlar,<br />

yani yasak savan taklit şeyler, insanın safrasını bası<br />

dırsa bile açlığını gideremezler.<br />

Eğer hakikaten eski tekniklerin bugünkü yeni inşaatta<br />

tekrar canlandırılması isteniliyorsa, o münferit taklit hünercileri<br />

bittabi bu işi başaramaz. Ona göre yeni atölyeler kurmak,<br />

birçok işçi ve ustalar yetiştirmek icap eder. Bu takdirde<br />

de ilk olarak gözümüze, en esaslı birşeyin, eski zamandaki<br />

ellerin, yokluğu çarpacaktır. Meselâ ben şöyle bir müşahede<br />

yapmıştım: 1913 senesinde Dresden şehrinde bulunan o muhteşem<br />

Barock üslûbundaki Zwinger'in avlusunda idim. Havanın<br />

tesirlerile bozulmuş bazı taş kısımları çıkarıp yerine yenilerini<br />

yapıyorlardı. Avluda bir taş heykeltraşının önünde,<br />

yenisini yaptığı eski bir figür duruyordu. Yenisi de bitmişti.<br />

Haricî şekilleri ve proporsiyonları aynen eskisi gibi olmakla<br />

beraber gene de bambaşka ve yabancı bir ifadesi vardı. Heykeltraş<br />

bütün hünerini sarfetmesine rağmen Zwinger'in eski<br />

figürdeki ruhunu bulup verememişti.<br />

Kimya vesaire usullerile alâkadar bütün tekniklerde ise<br />

bundan başka bir de çini ve camlardaki cilâ ve renklerin,<br />

maden halitalarının ve daha binlerce şeylerin nasıl yapıldığını<br />

gösteren reçetelere lüzum vardır. Zamanımızın lâboratuvarlarının<br />

eski zamandaki laboratuvarlarla hiçbir ilişiği yoktur.<br />

Zamanımızın kimyakerleri bambaşka insanlardır. Onlar ilmî<br />

usullerle eski alşimistlerin hünerlerini elde edip yaptıkları •<br />

mamulâtı taklide çabalıyorlar. Halbuki eskiler tamamen aksi<br />

prensiplerle yürüyorlardı: Meçhul yeni bir güzellik için bir<br />

teknik arıyorardı. Kendilerinden evvelkilerden kalmış bir teknik<br />

varsa onu kültive ediyorlardı. Teknik, atölyede filen çalışarak,<br />

babadan oğula intikal ediyordu. Fakat o adamlar,<br />

kendilerinden çok zaman evvel ölmüş ustaları ve o üstadların<br />

tekniğini tekrar diriltmeye çabalayan büyücüler değillerdi.<br />

Bir daha gelmemek üzere kaybolmuş olan o birçok teknikleri<br />

ve malzeme kullanış tarzlarını, bizim bugün yapamadığımız<br />

gotik devrinin parlak altın sarısı camlarını, parlak,<br />

kuvvetli ve aynı zamanda yumuşak ve göze hoş bir sükûn<br />

halile görünen, Pigment denilen boyalar ve renklerle yapılmış<br />

örtü tabakalarını, rokoko devrine, bize o kadar uzak olmıyan<br />

zamanlara kadar gelen perdah işlerini, Lasur denilen<br />

mavi renkleri, altın kaplama işlerini ve daha birçok bunlara<br />

benzer şeyleri, meselâ Rusya'nın soğan şeklindeki kubbelerinde<br />

gördüğümüz parlak altın kaplamaları hayretle temaşa<br />

edelim! Güzellik nazlı bir şeydir. Sadece irade ve istek ile<br />

ona erişilemez. En iyisi bu gibi denemelerden büsbütün vazgeçelim.<br />

Bu teknikler esas itibarile o kadar ince değillerdi. Bazan,<br />

bilhassa Asya'nın doğularında, bir ustaya rastlarsınız. Bu<br />

adam babasından gördüğü an'anevî mahiyette bir usul ile bir<br />

malzemeyi hazırlamasını, işlemesini bilir. Ve bunu kendisinin<br />

ve atölyesinin kıymetli bir sırrı olarak gizli tutar. Japonyada,<br />

Kioto'da böyle bir usta bana yaptığı işin büyük birşey<br />

olmadığını, bütün meselenin onu doğru yapmaktan ibaret<br />

bulunduğunu söylemişti. Başkalarının bunu doğru yapacaklarına<br />

kanaati olmadığı için kimseye bildirmiyor ve reçetesini<br />

^izli tutuyormuş. Ruhî bakımdan, taklitçi ile hırsızın farkı<br />

yoktur. Eski bir tekniğin reçetesini hakikaten keşfeden adamın<br />

bundan istifade ediş tarzı, hırsızın çaldığı bir şeyden istifade<br />

edişine benzer. Malzemenin tâbi tutulduğu bütün muameleler<br />

için reçeteden başka ufak birşey daha lâzımdır. Fa-


kat bu ufak şeyin kat'î bir ehemmiyeti vardır: işin temposunu,<br />

muhtelif muameleler arasında malzemeye göre icap eden<br />

bekleme müddetlerini, mevsimlerin, havaların, ve sair birçok<br />

şeylerin rol ve tesirlerini de bilmek icabeder. öyle tesirler<br />

ki, asıl usta bile bunların farkında değildir. Çocukluğundanberi<br />

babasının atölyesinde çalıştığı için bunları otomatik surette<br />

öğrenmiştir.<br />

Şüphesiz birçok basit teknikler de vardır. Bunlar bütün<br />

memleketlerde ya bugün de hâlâ tatbik olunmaktadır, yahut<br />

da basit oldukları için yeniden tatbikleri mümkündür. Bu<br />

takdirde yeni mahsul ve mamullerin bu tekniklerle imtizaç<br />

edip etmediklerini hissimiz tayin eder. O teknikle imal edilen<br />

şeyler ihtiyaçlarımıza uygun geliyorlarsa ve ayni zamanda<br />

güzellik duygumuzu da tatmin ediyorlarsa bunları kullanmakta<br />

bir mahzur yoktur. Böyle bir hal bugünkü, yani yaşıyan,<br />

güzellik duygumuzun bazı noktalarda eski kültürlerin<br />

bazı unsurlarına tetabuk ettiğini gösterir; bugünkü güzellik<br />

duygumuz yeni yaratılan işlerin usulleri için bazı eski şeylerde<br />

yardımcı buluyor demektir. Berraklık ve sadeliklerile bilhassa<br />

hoşumuza gittikleri zaman bu gibi eski şekil unsurları<br />

için «insanın âdeta modern diyeceği geliyor» deriz. Manası<br />

da, bu gibi şeylerin bizim güzellik duygumuz için ölü olmadıklarını<br />

ve zamanımızdaki bazı temayüllerin eski zamanlardaki<br />

bazı temayüllerin aynı olduğunu anlatmaktır. Fakat<br />

bu, meselâ «Renaissance» devrinde istedikleri gibi antika denilen<br />

devrelerin «yeniden doğumu» demek değildir. Daha<br />

sonraları görülen, hattâ zamanımıza kadar gelen, buna benzer<br />

maksatlar gibi de değildir. Mimarî ruhun zayıflaması, mimarî<br />

şuurun ortadan kalkması Renaissance ile başlamıştır. O<br />

derecede ki, artık kopya etmek hırsızlık sayılmaz oldu.<br />

Mimarînin tekniğini canlı bir mahlûk gibi görebiliriz.<br />

Güzellik telâkkisinden, konsepsiyondan, hasıl olur. Burada<br />

konsepsiyon kelimesinin «mülhem olmak» demek olan<br />

ikinci mânasının sembolik bir ehemmiyeti vardır, üslûp<br />

ile, yani güzellik telâkkisinin bir şekil haline inkılâbı<br />

ile de, teknik, doğmuş olur. Sonra serpilir, gelişir, olgunlaşır<br />

ve nihayet ölür. Teknik böyle öldüğü zaman artık büsbütün<br />

silinmiştir. İzleri kaybolmuştur. Ahfad bırakmaz.<br />

işte biyoloji bakımından bir mimarî teknik devresini bu<br />

tarzda görmek mümkündür; ve bunu böyle görmelidir ki yeni<br />

bir yaratıcılık cereyanına müşkülât çıkarılmış olmasın.<br />

Sıhhî tertibat, teshinat ve saireye mahsus teknik makinalar,<br />

cihazlar ve âletler için ise umumiyetle böyle düşünülmez.<br />

Eski zamanların makinalarım alıp kullanmakta hiç kimsenin<br />

menfaati yoktur, bunlar kimsenin işine yaramazlar.<br />

Kullanılışda fena ve imâlde pahalı olurlar.<br />

Fakat, kendimizin proporsiyon duygumuz zayıf olduğu<br />

olduğu için mezarları kazıp güzellik aramağa kalkarsak, kendi<br />

kendimizi aldatmış oluruz. Ellerile o kadar güzel şekiller<br />

yaratmış olan eski ustaları diriltmeğe çalışılıyor demek olur.<br />

Burada bir sual varit oluyor: O halde eski eserleri ne<br />

suretle tetkik edelim<br />

Ne tarzda tetkik edilirse zararlı olduğu yukarıdaki izahatımızdan<br />

anlaşılmıştır. Böyle bir teknikin faydalı olabilmesi için<br />

eski zamanların incelmiş tekniklerinin teferruatını keşfetmeğe<br />

çalışmaktan, herhangi bir suretle doğrudan doğruya kopya<br />

veya taklit yapmaktan peşinen ve tamamen vazgeçmek lâzımdır.<br />

Bu takdirde kendiliğimizden yepyeni şeyler keşfederiz.<br />

Eski üstadların birçok hususlarda âdeta «modern» adamlar<br />

olduklarını ve onlarla aramızdan hiç te öyle büyük bir<br />

uçurum bulunmadığını anlarız. Bu, bizim kendi temaylümüzü<br />

kuvvetlendirir. Proporsiyon güzelliğinin muhtelif zamanlardaki<br />

değişikliğinin sadece tezahür şekillerinden ibaret olup<br />

hakikatte mahiyetinin daima aynı kaldığını anlarız, işte; mimarînin<br />

vazifesi insanların bir duygusunu, güzel taksimat ve<br />

ölçücülük duygusunu, tatmin etmektir.<br />

Bu suretle, mimarînin her devrede o devreye uygun bir<br />

teknik hasıl ettiğine ve bunun aksinin doğru olmadığına,<br />

yani o devrenin tekniğinden mimarîsi hasıl olmuş bulunmadığına,<br />

kanaat getiririz.<br />

Şüphesiz, her eski mimarîyi kuvvetlendiren ve incelten<br />

teknik olmuştur. Fakat, incelmiş bir tekniğin kendi başma,<br />

büyük bir. mimarî güzellik hasıl edebileceğini farzetmek tehlikeli<br />

bir hatadır.<br />

Bugün inşa edilen binalarda tekniğin pek mükemmel olmasına<br />

itina edilişi bize tekniğin güzellik için en mühim bir<br />

istinadgâh olduğunu, pek doğru olarak, hissetmekte bulunduğumuzu<br />

gösterir. Bilhassa modern mimarî eski üslûplara<br />

bağlı bulunmadığı için inşaatdaki tekniğin mükemmeliyeti<br />

derecesinde muvaffak olabilir; teknik mükemmel olursa o da<br />

yükselir, aksi takdirde alçalır. Nitekim 1932 senesinde fena<br />

bir teknik yüzünden alçalmıştır. <strong>Mimarlar</strong>ın tam bir temizlikle<br />

düşünüp buldukları kübik binalar,, teknik hatalarla<br />

dolu keleş sandıklar gibi idiler. Yolunmuş tavuklara benziyorlardı.<br />

Ancak, hatayı münhasıran inşa üslûbunda aramak<br />

doğru değildir. Hata daha ziyade mimarların tecrübesizliğinden<br />

ve inşaatın iyi idare edilmeyişinden ileri geliyordu. Geminin<br />

dümeni tam sol istikametten tam sağ istikamete çevrildi.<br />

Şimdi de modern bünyeli ve modern tertibatlı binaların<br />

önüne tiyatro kulisleri gibi eski mimarîde binalar yapıyorlar.<br />

Böylelikle mimarînin sağlam ve salim yani solid bir surette<br />

inkişaf etmesi yolları daha ziyade kapatılmış oluyor.<br />

Diğer taraftan, Amerika ve Avrupa gibi teknikde çok<br />

ileri gitmiş memleketlerde, şöyle bir teselliye temayül vardır:<br />

Proporsiyon kültürü için icap eden esas ve sükûnetten<br />

mahrum bulunduğumuz hissediliyor; buna karşı inşa tekniğinin<br />

mükemmeliyetinin başlıbaşına büyük bir kıymeti olduğu<br />

düşünülüyor. Fakat bu yol mimarîye götürmez, bilâkis mimarîden<br />

uzaklaştırır. Teferruat kısımlarında pek doğru ve<br />

hatasız çalışan ve iyi para kazanan Amerikalı mimarların<br />

yaptıkları hakikaten mükemmel işleyen pencerelerin vesairenin<br />

zayıf bir tarafı vardır: Sabırla, sükûnetle, zaman sarfederek<br />

tasarlanması icabeden proporsiyona lâyık olduğu ehemmiyet<br />

verilmiyor. Mimar işlerinin bütün itinalılığına rağmen<br />

bu binaların karşısına geçip baktığımız zaman üzerimizde<br />

yaptıkları tesir biraz kurudur, soğuktur. Uzunca bir zaman<br />

geçtikten sonra ise ruhumuzda hiçbir zevk eseri, dilimizde<br />

hiçbir tad kalmadığını farkederiz. Çünkü yediğimiz yemeğin<br />

güzel bir kokusu yoktur. Bu hali bugünkü mimar işlerinin<br />

umumî bir tezajıürü addedebiliriz. Bu sebeple, halk, proporsiyon<br />

için yapılan bütün çalışmalara fazla bir kıymet vermek<br />

istemiyor. Bu gibi çalışmalar ciddî mimarlarda görülen huşunda<br />

devamlı memur olarak bulundurmak mecburiyetinde olmamasının<br />

pek o kadar ehemmiyeti yoktur, herbir tarafı sağlam,<br />

solid olsun yeter» diyor. Birçok mimarî meseleler ihtiva<br />

eden komplike bir binanın meydana getirilebilmesi için<br />

mimarın bürosunda hassas mesai arkadaşlarına ihtiyacı bulunduğunu<br />

ve iyi bir mimarın böyle birçok mesai arkadaşları<br />

yetiştirip onları, hiç işi olmadığı zamanlarda dahi, bürosunda<br />

devamlı memur olarak bulunmak mecburiyetinde olduğunu<br />

herkese anlatmak güçtür. Eski zamanlarda gotik üslûbu<br />

mimarlarının bir avuç mesai arkadaşı ve ustadan mürekkep<br />

bir inşaat gurubu halinde gezip nerede bir yeni katedrâl<br />

yapılacaksa oraya gittikleri de bundan başka birşey<br />

değildi. Fakat bugün bir mimar bürosunda çalışan arkadaşlar<br />

hergün bir Amerikan soğukluğu ile işlerine nihayet verilmek<br />

tehlikesi içinde yaşıyorlarsa, artık onların elile ya-


pılmış binalardan da soğukluktan başka birşey beklemek<br />

hata olur.<br />

<strong>Mimarlar</strong>ın detay resimlerinde sadece muhtelif şekillerin<br />

eb'ad münasebetlerini ve cesamet nisbetlerini iyice düşünüp<br />

tasarlamaları kâfi gelmez. Fakat yalnız bunun bile uzun ve<br />

sükûnetli bir surette düşünülmesi lâzımdır. Yani muhayyilenin<br />

temerküz ettirilmesi, pencere ve kapıları tasarlayan mimarın<br />

bütün bunların hakikatinde verebilecekleri neticeleri<br />

göz önüne getirmesi, meselâ diğer tatbikat neticelerinden<br />

başka ışık ve gölgelerin yapacağı tesirleri, muhtelif malzemenin<br />

birbirine uydurulması gibi noktaları düşünmesi icap<br />

eder. Mimar evvelce böyle işler yapmışsa uzun zaman sarfetı<br />

meşine lüzum olmaz. Fakat eğer iyi bir mimarsa, işi, aynen<br />

evvelce yaptığı şekilde tekrarlamaz. Bu hale göre de gene<br />

bıtaz zamana ihtiyacı olur. Her binada olduğu gibi, birçok<br />

teferruatın detaylarını yapmak icap edince, kendisi orijinal<br />

buluşlara meraklı bir adam olmasa bile, san'atkârlığı taallûk<br />

eden birçök meselelerle karşılaşır ve bunları halletmek için<br />

zaman lâzımdır. Şurasının iyi anlaşılması icab eder ki, bununla<br />

kasdettiğimiz şey filî işlerin başarılması olmayıp har<br />

yeni bina için yeni ve pek çok proporsiyon münasebetlerinin<br />

imtizaç ettirilmesi lüzumudur. Eğer mimar yeni binasını sadece<br />

kopya suratile yapacaksa o zaman bittabi böyle şeylere<br />

hacet kalmaz. Tecrübe görmüş olmak meselesi burada gayet<br />

mühimdir. Çünkü ne kadar çok çeşitli tecrübeler geçirilmiş<br />

bulunursa muhayyile kuvveti de o kadar işlek olur. Fakaybeder,<br />

kendi eserlerini kopya etmeğe başlarsa bu takdirkat<br />

bir mimar, işleri çoğaldıkça' (muhayyilesi de tazeliğini<br />

de eski tecrübelerden fayda değil zarar hasıl olmuş sayılmalıdır.<br />

Bu tezahürlerin temeli ise, daha ziyade, bir mimarın muhayyelesinin<br />

tazeliğini kaç yaşlarına kadar ıjıuhafaza edebileceği<br />

yahut edemiyeceğine bağlıdır. Ancak, mimarın içinde<br />

yaşadığı kültür seviyesinin de büyük tesirleri vardır. Muhayyele<br />

kuvvetinin izah ettiğimiz çalışmasına kıymet yermeyen<br />

inşa sahipleri ve halk onu füzulî sayıyor, ona zaman sarfetmek<br />

icap ettiğine akıl erdiremiyor. İnşaat işlerini sadece<br />

pratik bir kazanç meselesi olarak gören mimarları ve kalfaları<br />

halk daha iyi anlıyor. Zaten uzun boylu düşüncelerden,<br />

uzak kalıp işi kısa kestikleri için onları tercih ediyor. Neticede<br />

ise ciddi çalışanlar bittabi daha fazla bir tehlikeye maruz<br />

kalmaktadır. Bu bakımdan, büyük maharetli mimarların<br />

bile kendilerini daha rahat ve kolay olan şematizme kaptırdıklarını<br />

görünce, onları haksız bulmak elden gelmiyor.<br />

Muhtelif şekiller arasındaki proporsiyondan başka malzeme<br />

arasında da roporsiyon vardır. Şekillerdeki proporsiyon<br />

satıh proporsiyonlarıdır, malzemedeki proporsiyonlarsa malzemenin<br />

kıvamlarına ve bünyelerine göre ihtiva ettikleri evsaftan<br />

ileri geliyor.<br />

İnşa tekniği esas itibarile, muhtelif malzemeyi kombine<br />

etmek suretile çalışır. Her malzeme ile yapılacak satıhların<br />

malzemenin nev'ine göre işlenmesi ve şkillerin de ona göre<br />

intihap ve tayin olunması lâzımgelir: Meselâ elde edildikleri<br />

yerlerde, nadirliklerine, bünyelerine, parlaklıklarına, habbelerine<br />

vesaireye göre öyle malzeme vardır ki, san'atkâr gözile<br />

bakınca bunlara mümtaz malzeme demek lâzımgelir. Bu<br />

mümtazlığın mutlaka paraca kıymetli demek olması icap etmez.<br />

Endüstri usulündeki teknik sayesinde bugün, eskiden<br />

kıymetleri pek yüksek olan tahtaları gayet ince sayfalar halinde,<br />

hattâ kâğıt kalınlığında, en nadir taş ve mermer nevilerini<br />

de son derece ince levhalar halinde kesmek imkânı<br />

bulunmuştur. Bu halin bir neticesi olarak da, bu gibi malzeme,<br />

konacakları mahallin kendilerile bir münasebeti olup<br />

olmadığını uzu boylu düşünmeğe lüzum görülmeksizin, duvar<br />

kâğıtları gibi yapıştırılıveriyor. Misal olarak şık lokantaların<br />

apteshanelerindeki mermer bolluğunu gösterebiliriz. İşte bütün<br />

bu gibi hallerle malzemenin haysiyetine dokunulmuştur. İnceliğindeki<br />

ve derin parlaklığındaki hususiyeti o malzemenin<br />

güzel bir inkısamla, profillerle vesair ile kullanılmasını isterdi.<br />

Fakat gerek halk, gerekse mimarlar o mümtaz tahta ve<br />

taş çeşitlerinin, madenlerin ne gibi şekillerde kullanılmağa<br />

müsait olduklarını unutmuşlar ve böylece onları ibtizale uğratmışlardır.<br />

Diyebiliriz ki, bütün modern tezyini san'atlar malzemen.n<br />

böyle saygısızlığa uğramasından zarar görmüşlerdir ve modern<br />

zevksizliklerin başlıcası bu suiistimaldir.<br />

Mimarîda ise aynı hali daha az görüyor değiliz. Binaların<br />

dahilî kısımlarındaki veya cephelerdeki satıhların âdeta<br />

toptan diyebileceğimiz bir surette her yerde dümdüz kaplanışı<br />

belki de tezyini san'atlardakinden daha fenadır. Eğer<br />

inşaat sahibinin parası çoksa ve yeni bina ile tefahür etmek<br />

istiyorsa o zaman en iyisi cephe resimlerine veya keşifnamalere<br />

«midye kireç taşından olacak» diye yazmaktır. Fakat, resim,<br />

aynen sanki cepheler sıva ile yapılacakmış gibi kalır.<br />

Bu takdirde inşaat sahipleri, malzemenin yüksek kıymetinin<br />

ve bu malzemeye verecekleri paranın herhalde binanın<br />

kalitesine bir teminat teşkil ettiğini zannederler. Halbuki bunun,<br />

proporsiyonların ve şekillerin güzelliği veya çirkinliğ<br />

üzernde hiçbir tesiri yoktur. Hattâ, yukarıda da dediğimiz<br />

gibi, eğer hususî bir malzemeden yapılması icabeden teferruat<br />

kısımları üzerinde fazla çalışamazsa binanın bütünlüğü<br />

bu yüzden daha da çirkin olabilir.<br />

Malzemeye fazla bir değer ve ehemmiyet vermek esas<br />

itibarile zamanımızın modern bir tezahürüdür. Daha yüz sene<br />

evvel bu husustaki düşünceler tamamen aksi istikametteydi.<br />

O zamanlar esas olarak güzel şekle itimat edilirdi ve<br />

para kâfi olmadığı hallerde, büyük binalarda bile kesme taş<br />

kullanılmayarak cepheler basit sıva ile yapılırdı. Buna mümasil<br />

olarak Berlin'de Schinkel tarafından yapılmış olan binaları<br />

gösterebiliriz. Onun eserleri olan Schauspielhaus (tiyatro<br />

binası) böyle yapılmıştı. Sonradan cepheyi taşa çevirdiler -<br />

se de binanın bu suretle daha güzel olduğu kat'iyyen iddia<br />

edilemez. Belki bu tadilâttanberi daha dayanıklı bir hale<br />

i gelmiştir.<br />

Bu hal bize sarahatle göstermektedir ki, solidite, sağlamlık,vyani<br />

dayanıklı malzeme ihtiva eden proporsiyon, yani<br />

mimâki güzellik, arasında mutlaka proporsiyonu tekniğe tâbi<br />

kılacak münasebetler mevcut bulunuyor değildir. Bu son<br />

misalimizde bilâkis mimarinin inşa tekniğinin soliditesinden<br />

ve hele incejeşmiş bir teknikten tamamen müstakil bulun--<br />

duğunu tesbit -etmek mümkündür.<br />

Schinkel'in klâsikçe şekilisri Yunanistan'dan gelmedir.<br />

Yunan şekillerinin ise mermerle alâkadar bulunduğunu, hattâ<br />

bir dereceye kadar ancak mermerle izah olunabileceklerini<br />

yukarıda gördük. Fakat şeklin güzelliği o kadar kuvvetlidir<br />

ki bu misalde bile kendini malzeme ve teknikten âzade<br />

tutmuştur.<br />

Bugünkü imalât ve istihsalâtta mükemmel bir tekniğimiz<br />

vardır. Fakat bu teknikle zevkfc okşayan şekiller elde edebilmek<br />

için lâzım bulunan proporsiyon duygusundan mahrumuz.<br />

\<br />

Bunun en sarih alâmeti de proporsiyon işine pek az kıymet<br />

verilmesidir. İçinde yaşadığımız devreye haklı olarak teknik<br />

devresi diyebiliriz ve bu devre, serbest''.bırakılmış, müstakil<br />

bir tekniğin devresi olduğu için bir zevkslelik devresi haline<br />

gelmiştir.


insanların kendlerini ıslâh yoluna girmeleri, kendilerini<br />

tanıyıp bilmelerile başlar. O halde, teknik hakkındaki mütalâalarımıza<br />

nihayet verirken mimarimiz için şu hakikati tesbit<br />

edelim: Teknik yolu ile proporsiyona varıldığı hiç görül-<br />

Prof. Mimar Bruno Taut<br />

Yazılarını mecmuamızda neşrettiğimiz Mimar B. Taut<br />

geçenlerde vefat etmiştir. Mimarî eserlerile kendisine beynelmilel<br />

bir isim yapmış olan Taut'un hayatı hakkında kısa<br />

bir hulâsa neşrediyoruz:<br />

Taut 1880 de Königsberg'de doğmuş, o şehrin inşaat mektebini<br />

bitirmiştir. Büyük harbe kadar Berlinde birçok sıra<br />

evler inşa etmiş ve Wertheim mağazası müsabakasını kazanmıştır.<br />

Kolonya sanayi sergisinde meşhur cam evi inşa etmiştir.<br />

1921 de Magdeburg şehir inşaatına müşavir olarak nezaret<br />

etmiştir. Taut bilhassa Berlin civarında büyük bir fen heyetinin<br />

yardımile yaptığı vâsi mikyasta Siedlung evlerile temayüz<br />

etmiştir.<br />

Charlottenburg yüksek fen mektebinde profesörlüğü esnasında<br />

birçok eserler neşreden Taut Sovyet Rusyaya ve bilâhare<br />

Japonyaya davet edilmiştir. Japonyada birkaç villa yapmış<br />

ve Japon kültür ve san'atını tetkik ederek dört kitap neşretmiştir.<br />

Japonyadan memleketimize gelen Taut akademiye<br />

Profesör olmuş, aynı zamanda Maarif Vekâleti tatbikat bürosunu<br />

idare ederek Ankara için Tarih ve Dil Fakültesi ve<br />

Atatürk Lisesi projelerini yapmış ve bir de (Mimarî) adile<br />

kitap neşretmiştir. ölümden dolayı ailesine taziyet beyan ede-


yonppuM<br />

008 p ımm •<br />

Afyon Stadı hakkında<br />

Bir müracaat ve bir<br />

izah<br />

Afyonkarahisar Stadyum Projesi Münasebetile<br />

Dergimizin 8 inci sayısında Mimar Nizameddin Doğu tarafından<br />

yapılmış olan Afyonkarahisar belediyesi stadyum<br />

projesini ve tafsilât resimlerini neşretmiştik. Bu neşriyattan<br />

bir müddet sonra, Ankara stadyumunu yapmış olan Mimar<br />

Violi Vietti'den aynı stadyuma ait bir. vaziyet plânı ile bir<br />

mektup aldık.<br />

Burada mektubu aynen neşretmeği lüzumsuz buluyoruz.<br />

Mimar Violi bu mektupta sekizinci sayımızda neşredilen ve<br />

Mimar Nizameddin Doğuya ait olan projenin kendisinden iktibas<br />

edilmiş olduğunu ve hakikaktin meydana çıkarılmasını<br />

istemekte idi.<br />

0 zamandanberi bu mesele üzerinde tetkikat yapan dergimiz<br />

her iki proje arasında büyük farklar tesbit etmiştir.<br />

Bu farkların başlıcaları şunlardır:<br />

1 — Arsalar birbirini tutmaz, arsada Devlet Demiryolları<br />

tarafından istimlâk edilen kısım ile ve bu kısımdan itibaren<br />

inşaata müsaade edilmeyen 30 metrelik bir kısım boş bırakılmıştır.<br />

Ayrıca arsa içinde şehrin zahire deposu vardır ki<br />

bu da plânda ibka edilmiştir. Halbuki İtalyanm plânında nazarı<br />

itibare alınmamıştır.<br />

2 — Viettinin plânında yüzme havuzu güneş vaziyetine<br />

göre ters konmuştur. Atlama kulesindeki sporcunun önünde<br />

su sathı parlar ve gözü kamaştırır. Halbuki güneş atlayıcının<br />

arkasında kalmalıdır.<br />

3 — Nizamettinin plânında futbol sahası tribünlerinin yan<br />

kavisli kısımlara doğru icabında tevsii de nazarı itibara alınmıştır.<br />

Mimar Vietti böyle bir şey düşünmemiştir.<br />

4 — Nizamettinin plânında saha esas methal civarına bir<br />

kuliz lokali ile konulmuştur.<br />

Mimar Vietti'nin iddiasını aynı zamanda Spor Kurumu<br />

Mimarı Şinası Şahin Giraydan da tahkik ettik. Aldığımız cevapta,<br />

Afyon belediyesinin bu ecnebi mimara herhangi bir<br />

sipariş vermemiş olduğunu ve bu mimarın belediye<br />

kendi kendine bir teklif yapmış olduğu öğrenilmektedir.<br />

Mimar Şinasi Giray her iki proje arasındaki farkları<br />

zikretmekte ve bilhassa Mimar Violi'nin teklifindeki isabetsiz<br />

noktaları madde madde bildirmektedir.<br />

Bunları aynen aşağıya kaydediyoruz.<br />

Şinasi Giray diyor ki:<br />

1 — Nizameddinin projesi ile Vietti'ninki tamamen ayrı<br />

bir vaziyet plânı üzerine düşünülmüştür. Arsanın hudutları<br />

başka başkadır. Nizameddinin projesi Nafıa Vekâleti Şehircilik<br />

Müdürlüğünden alınarak vaziyet plânına göre yapılmıştır.<br />

Halbuki Viettinin plânı arsaya umamaktadır.<br />

2 — Mimar Vietti'nin Afyonkarahisar belediyesi ile hiçbir<br />

mukavele ve anlaşması yoktur. Vietti, Afyonkarahisar plânını<br />

da diğer birkaç vilâyete yaptığı gibi, eski idman cemiyetleri<br />

ittifakı merkezi umumisinin delâletile çizmiştir. Bu plânın<br />

tamamen tatbik edileceğine dair kendisine hiçbir teminat verilmemiştir.<br />

3 — Mimar Nizameddinin plânı, Türk Spor Kurumu Mimari<br />

Bürosunun verdiği direktif ve programa göre yapılmış<br />

ve müsvedde halinde birkaç defa Spor Kurumunda münakaşa<br />

edilerek tesbit edilmiştir.<br />

4 — Nizameddinin plânındaki bütün spor şubelerine ait<br />

tesisat tamamen başka ve daha muvafık ve esaslı yerlerdedir.


Her iki plânı bir defa tetkik etmek bunu derhal meydana<br />

çıkarır. Aynı zamanda plânda diğerine nazaran birçok fazla<br />

aksam vardır.<br />

5 — Mimar Vietti'ııin plânı Spor Kurumu tarafından gerek<br />

maliyet ve gerek vaziyet itibarile gayri kabili tatbik görülmüş<br />

ve bu münasebetle stadyum projesinin Kurumca verilecek<br />

direktifler, dairesinde Mimar Nizameddin tarafından<br />

yapılmasına karar verilmiştir.<br />

6 — Bu suretle hazırlanan Nizameddine ait projede hatalardan<br />

sakınılmıştır.<br />

7 — Spor sahaları, artık birçok kitaplarda ve eserlerde<br />

değişmez formüller haline gelmiş bulunmaktadır. Afyon sahasının<br />

Nizameddin tarafından yapılan plânını, güneşe, şimale.<br />

şehre, şehirle olan münasebetine, spor sahalarının kullanış<br />

imkânlarına göre diğerine çok faiktır.<br />

Diğer taraftan, Şinasi Giray; artık yeniden yapılacak diğer<br />

vilâyetler stadlarında, Ankara stadında düşülmüş olan hatalara<br />

düşülmiyeceğini kaydetmektedir.<br />

Netice itibarile:<br />

Bize bir yüksek mimar imzasını taşıyan ve meslekî iktidarına<br />

inandığımız bir Türk mimarı tarafından yapılan bir<br />

proje verilmiş ve bunu neşretmiş bulunuyoruz. Diğer taraftan<br />

yabancı meslekdaşımızın iddiasını ve ithamını yerinde bulmıyoruz.<br />

Çünkü: her iki proje de belediye tarafından hudutları<br />

çizilmiş aynı arsa üzerinde düşünülmüştür. Bu arsanın<br />

şekli, şehirle münasebeti, giriş, stadyum inşaatı tekniği<br />

ve oyun sahalarının cihetleri her iki projede mecburi benzer<br />

kısımların husulüne sebep olabilir. Esasen bu şerait altında<br />

bu arsaya yapılacak her hangi bir mimarın projesinde<br />

bu benzerliklerin husulü mecburidir. Hiçbir mimar projesinde<br />

arsanın haricine çıkamaz, saha cihetini değiştiremez; antreyi<br />

şehir tarafından başka bir yere nakletmez ve futbol sahasını<br />

meselâ tepenin üzerine koyamaz<br />

Bütün bunlar bir Türk mimarının başkası tarafından yapılan<br />

bir projeyi kopya ederek altına kendi imzasını atmağa<br />

tenezzül etmiyeceğine kâfi bir delildir.<br />

Mimar (Vietti Violi) memleketimizde birkaç stad yapmak<br />

fırsatını bulmuştur. Fakat bu işleri ne bir müsabaka neticesi<br />

alın teri ile kazanmış ve ne de büyük bir ihtisas sahibi olduğundan<br />

dolayı elde etmiş değildir.<br />

Violi şimdiye kadar aldığı işleri sırf Türk mimarlarının<br />

hakikî kıymetini henüz bilmiyenlerio tavsiyesi sayesinde yapmıştır.<br />

Binaenaleyh, bu münasebetle sayın meslekdaşımıza, bütün<br />

Türk şehirlerinde yapılacak stadyum projelerinin inhisarını<br />

bırakmak niyetinde olmadığımızı badema müsabakalar<br />

yapılmak suretile meslekî iktidar ve ehliyetin bu sahada savaşabileceğini<br />

ve meslekdaşlar arasında daha nazik bir hattı<br />

hceketin her cihetce tavsiyeye şayan olduğunu hatırlatmak<br />

<strong>Arkitekt</strong><br />

B


Markasına dikkat ediniz, çünkü bu İsveç fabri<br />

kası dünyanın en kârlı, şık vc sağlam mutfak<br />

ocaklarını imııl etmektedir.<br />

24 saat zarfındaki sarfiyatı yalnız (4) kilo kok kömürü, yani (8)<br />

kuruş olan ( A G A ) mutfak ocakları gece gündüz hiç sönmeden yanar.<br />

Su haznesi günde 450 litre 40 derecelik su temin ettiği gibi evin<br />

bütün katlarına su verebilir.<br />

•<br />

Ayda 2İ lira gibi az bir para ile mutfak ihtiyacınızı tamamile görmektedir<br />

ve yalnız mahrukat parası ile kendini az bir zaman zarfında<br />

amorti<br />

eder.<br />

Katalog ve izahat istemek kendi menfaatiniz olduğundan lütfen<br />

TÜRKEL LİMİTED ŞİRKETİ - Galata - Voyvoda caddesi - Nişastaciyan<br />

hanı 1. (Telefon 49152) müracaat ediniz.<br />

VILLEROY & B 0 C H<br />

Almatı ]çlni döşemelik tuğla seramik fabrikaları<br />

Çini mozaik fabrikası Mettlach a. d. Sarr<br />

Porselen sıhhî malzeme ' „<br />

Döşemelik çini mozaik<br />

Hferzig<br />

Banyo ve dıvar için çini<br />

Daenischbutg-Lübek<br />

Döşemelik çini mozaik<br />

Breslau Dt. Llssa<br />

Fayans sıhhî malzeme<br />

Dresden<br />

» Torgau<br />

Takriben amele miktarı: 9,000<br />

9B | jg&tttoa^**^. ^ J H ^ h M '<br />

M a m u 1 â 11 :<br />

Meıtiach duvar v3 döşemelik çiniler,<br />

Sıhhî lavabo ve su tesisatı<br />

Feuertondan hela ve banyolar<br />

Vitrean ve şine sıhhî levazım<br />

Acentaları: İSTANBUL: Is. Ralf Somersan, Tahtakale, Prevoywns Han 14-15, Tel. 20281<br />

ANKARA: Uscher & Co. Posta kutusu 97, Tel. 1234<br />

İZMİR: Barissich & Saliba, Posta kutusu 7, Tel. 2284<br />

Samsun : Hochstrasser & Co. Posta kutusu 16.


Türkiye mümessili:<br />

Mühendis<br />

Y. RAZI BEL<br />

Medaille d'Or BARCELONE 1929<br />

Yapacağıniz işi bildirerek tarifnamemizi talebediniz.<br />

Su geçirmez Amerikan malzemesi<br />

H Y D R O T E X Çimentoya karıştırılarak su geçirmez sıvalar yapılır.<br />

E V E R S E A L siyahtır, taraçalarda banyo odalarında, temellerde kuluanılır<br />

EVERSEAL TAMİRAT İÇİN EMSALSİZDİR<br />

Her hangi malzeme ile yapılmış olursa olsun, eski damlar, akar taraçalar, hamam ve<br />

cami kubbeleri EVERSEAL ile derhal, mükemmel surette tamir edilir, yeniden daha sağlam<br />

olur. Demir ve çinko damlar ve dereler en ucuz ve en emin surette tamir edilir.<br />

E V E R S E A L B O Y A L A R I N I D A T E C R Ü B E E D İ N i Z<br />

RESIT<br />

Her cins demir inşaatı<br />

ESKİN<br />

KOPRU, ÇATI, SARNİÇ, TREMİ, İSKELE.<br />

PONRULAN, DUBA. ÇERÇEVE İŞLERİ<br />

YAPILMIŞ İ$LER : Köprüde Kadıköy iskelesi<br />

nin demir işçiliğini,<br />

Azakkapı havuçlarının çatıları ve Ponrulanları<br />

Paşabahçe şişe fabrikasında çalılar, tremiler<br />

1<br />

ADRES < GALATA, YEMENİ CİLER CADDESİ<br />

TELEO. : ., RESKA" O AL A T A. TELEFON; 4 2 4 3 9


KOÇ<br />

TİCARET TÜRK ANONİM ŞİRKETİ<br />

Telefon : 3450-3451-3452 Telgraf: KOÇ Posta Kutusu : 72<br />

ULUS<br />

MEYDANI<br />

İ N Ş A A T M A L Z E M E S İ ŞUBESİ<br />

Her nevi inşaat malzemesi: Banyo, Lavabo, Termosifon; Musluk, Bide, Galvaniz ve Demir Boru;<br />

Beton Demiri, Parke, Siyah ve Galvaniz Saçlar, Kalorifer Kazanları, Dökme, çelik Radyatörler, Karoseramik,<br />

fayans.<br />

Her nevi Elektrik malzemesi: Kablolar, Kordonlar, tel, buvat, düğme, fincan, elektrik çanı ve her<br />

nevi elektrik malzemesi.<br />

Her nevi Boya malzemesi: Ripolen, Bergolin, delüks boyaları, macun, üstübeç, çimento, kiremit,<br />

Mahya Ateş tuğlası ve Toprağı, her nevi kireç boyaları, Coritect ve her nevi boya malzemesi en ucuz<br />

ve en mükemmelini yalnız:<br />

KOÇ TİCARET TÜRK A N O N İ M ŞİRKETİ SATAR<br />

R A D Y O - O T O M O B İ L ŞUBESİ<br />

«Pord> ve «Linkolin» otomobil ve kamyonları, otomobil ve kamyon lâstikleri ve aksamı, «Atiler»<br />

marka bisikletleri, motörleri, «Horeks» motörleri ve aksamları, «Godyer» ve «Fayreston» otomobil lâstikleri,<br />

Kelvinator Buz Dolaıplan, Markoni ye Sparton Radyoları, Hesap makineleri, Çelik Dösya dolapları,<br />

Mercedes daktilo makineleri, Sahibinin Sesi Gramofon ve Plâklar ve her nevi lüks elektrik malzemesi<br />

Avizeler, Ütüler; Ekmek kızartıcıları, Hava gazı fırınları, Hava gazı ocakları, Otomatları, Continantal<br />

Sobalarının en ucuz ve en mükemmelini yalnız:<br />

KOÇ TİCARET TURK A N O N İ M ŞİRKETİNDE BULURSUNUZ<br />

D A İ M A KOÇ F İ R M A S I N A K O Ş U N U Z .<br />

V . u . , , . . _ /


Y a p ı<br />

P a n a y ı r ı<br />

19 SAYILI HALDE :<br />

Yapı malzemesi :<br />

Dıvar tuğlaları<br />

Kiremitler<br />

Hafif, içi delikli tuğlalar<br />

Dam mukavvaları<br />

Çimento<br />

Hafif yapı levhaları<br />

Yapı tecrid levhaları<br />

Amyant çimentosu<br />

San'atkârane sıvalar<br />

Yapı keramiği<br />

Yol yapı maddeleri<br />

Mermer, Travertin<br />

Tabiî taş<br />

İnşaat camı<br />

Tahta, kontr plâke<br />

Yapı Levazımı<br />

Kapılar<br />

Pencereler<br />

Kilit, tokmak v. s.<br />

Madenî dam kaplamaları<br />

îskele inşaatı<br />

Karanlıklaşdırma tesisatı<br />

Dahilî yapı işleri:<br />

Sobalar ve ocaklar<br />

Gaz ocakları<br />

Sıhhî tesisat<br />

Yıkanma ve banyo tesisatı<br />

Gaz ve su için armatürler<br />

Kaloriferler<br />

Havalandırma tertibatı<br />

Döşeme kaplamaları<br />

Dıvar kaplamaları<br />

Yapı tarzları:<br />

Ahşap yapılar<br />

Tuğla yapılar<br />

Taş yapılar<br />

Çelik yapılar<br />

Beton arme yapılar<br />

Yapıların korunması :<br />

Rutubete,<br />

Sıcaklığa,<br />

Pisliğe ve sadaya karşı tecrid<br />

vasıtaları<br />

Yangından,<br />

Havadan ve yıldırımdan korunma<br />

Leipzig İlkbahar<br />

Panayırı<br />

hakkında mufassal malûmat almak için<br />

Leipzig Panayırı Türkiye fahrî mümessili<br />

I n g . H . Z E C K S E R<br />

İstanbul - Galata<br />

Ahen ve Münih Hanı 5ci kat No. 1<br />

Telefon: 40163 P. K. 1076<br />

müessesine müracaat ediniz.


1939<br />

Enternasyonal<br />

LEİPZİG İLKBAHAR<br />

PANAYIRINA ÇAĞIRI<br />

Numune panayırı<br />

Büyük teknik panayır ve yapı panayırı<br />

5 ilâ 10 Mart<br />

5 ilâ 13 Mart


| RICOSAL NORMAL<br />

Çimento ve kireçden sıvalar için en mükemmel kalafatlama<br />

vasıtası olup 1 kilo T r Î c Ö s  ΠN O R M A L 30 kilo<br />

su ile sulandırılarak kullanıldığından istimali ucuzdur,<br />

| RICOSAL NORMAL butun mimarlar, mühendisler ve<br />

yapı sahihleri taralından fercih edilmekledir,<br />

« 4 * —<br />

FA. ING. H. ZECKSER<br />

İSTANBUL-GALATA<br />

Ahen ve Münih Han<br />

H M 3 P J . M


Gaspar Gasparyan<br />

B a n y o ,<br />

Lavabo,<br />

S o b a ,<br />

Musluk,<br />

TUn.l eaddaal S3 va Yanieaml caddesi S6 Salata Telolon: 40139<br />

Tulumba<br />

LUKA<br />

KEÇECİOĞLU<br />

İNŞAAT MALZEMESİ VE MADENİYAT<br />

Mahmudiye No. 15 Telefon : 49407<br />

: KUrekçner No. 14 Telgraf : LUKEÇ<br />

TEL<br />

SAÇ<br />

Çi Vi<br />

ÇİNKO<br />

K A L A Y<br />

K U R Ş U N<br />

ALÜMiNYÜM<br />

KAFES TEL<br />

KAZMA, KÜREK<br />

V. S. V. s.<br />

İ Z O L A S Y O N T E R T İ B A T L A R I<br />

"M UR ASİT F „ : Beton ve sıvadan " Coı-poral „<br />

(renksiz) su sızdırmaz mai " Burkoleum „<br />

M MURASİT S „ : Harcın tasallübü- " Koritekt „<br />

(renksiz) nü çabuklaştırıı- " Bitumroit „<br />

" MURATA „ : Sıvaları rutubetten Keçeli ve Kartonlu dam<br />

(renksiz) muhafaza eder muşambaları<br />

" Asterpiol ve Beersolit „ Yağmur ve Su sızıntılarına karşı maîlşive<br />

beton çatlakları için pastalar<br />

METAL DEPLUAYE, TEL ÖRGÜ ve GALVANİZASYON işleri<br />

I s a k P i l a f i d i s<br />

T O P T A N ve P E R A K E N D E<br />

Yapı için Hırdavat gereçleri<br />

Kapı kilitleri ve pencere takımları<br />

•<br />

MARANGOZLARA, DEMİRCİLERE DÖKMECİLERE, TOPTANCILARA<br />

AİT ALÂT ve EDEVAT<br />

Tanınmış Avrupa Fabrikalarının markaları<br />

<strong>Mimarlar</strong>ın istedikleri profil ve hususî şekillerde verecekleri resim üzerine malzeme<br />

derhal hazırlanır. En eyi ve temiz malzememiz rekabet kabul etmez derecede ucuzdur.<br />

Adres: Galata, Mahmudiye cad. No. 21<br />

Telefon: 49046 — Telgraf: Pilafidis - İstanbul


NUR<br />

KALEM<br />

A L E K S A N D R O S<br />

İ S T A V R İ D i S<br />

V E<br />

K. P A P A Z O Ğ L U<br />

<strong>Mimarlar</strong>,<br />

Mühendisler,<br />

Desinalörler !<br />

Nurkalemin teknik resim büroları İçin emsaline<br />

faik olarak 14 No. Üzerine imal etmekle<br />

olduğu<br />

D A Ö D E L E N<br />

KERESTE TİCARETHANESİ<br />

AYAZMA CAD. No. 156/1<br />

İSTANBUL<br />

TELEF.: 22799<br />

STABİLİ kalemlerini kullanınız.<br />

Ucuz, dayanıklı ve diğerlerine her cihetten<br />

falktlr.<br />

Halit Galip<br />

Cıngıllı oğulları<br />

VAKIF PARALAR İDARESİ<br />

POSTANE ARKASI ANKARA<br />

TELEFON <strong>38</strong>ro, TEL. CINGILLI-ANKARA<br />

EMKAK, İNŞAAT, KIYMETLİ<br />

ARSA<br />

DEMİR ve BİLUMUM İNŞAAT<br />

MALZEMESİ<br />

Mukabilinde ödiinç para verir.<br />

Banyo, Lavobe, çimento, demir, gaz, su,<br />

mecra boruları, her cins saçlar, alçı, kireç,<br />

çinlfo, tel ve doğrama takımlarî.<br />

İRTİBAT BÜROSU : Ömer Cıngıllı<br />

Aslan han Galata - İstanbul<br />

Dördüncü Vakıf han, Zemin kat No. 70<br />

Telefon: 23654, İstanbul


CERTUS soğuk tutkalı<br />

Pencereler, Kapılar, Ev eşyası,<br />

Gemi konstrüksiyonları<br />

için sudan müteessir olmayan en mükemmel tutkalıdır.<br />

CERTUS soğuk tutkalı<br />

Tahta, çimento veksilolit zemin üzerine muşamba<br />

döşemek için en mükemmel tutkalıdır,<br />

FA, ING, H, ZECKSER<br />

İSTANBUL•GALATA<br />

Ah e n ve Münih Han<br />

M . M


w , i • • •<br />

5. v Şi fe'' ... ' >•'<br />

./t;<br />

, .* i"<br />

' • >••' - '


H E R N E V İ H A R İ T A , E R A Z i E T Ü T VE T A T B İ K A T I<br />

İ Ş L E R İ K A B U L E D İ L İ R<br />

Dipl. :<br />

TOPOGRAF<br />

Ş. AKDORUK<br />

ANKARA: POSTA KUTUSU NO. 436<br />

.1 ARMANAK KÖKCiYAN<br />

1 DOKUM, BRONZ, NİKEL İŞLERİ FABRİKASI<br />

i<br />

< p & ^ ^ v<br />

• \<br />

İÖ<br />

''<br />

Ehven fiatlar ile iş taahhüt<br />

eder.<br />

o<br />

^ T l ^ Adres : İSTANBUL, Fincancılar Yokuşa No. 52<br />

İM Telefon : 2 2 7 21 3 - î - B<br />

H A Z N E D A R<br />

Tuğla, Ateş tuğlası, Kiremit Fabrikaları ve<br />

Kireç Ocakları Ltd. Şir.<br />

Sermayesi : 100,000 T . L .<br />

Her nevi tuğla, ateş tuğlası, sobalıklar, marsilye tipi ve mahyelik<br />

kiremit imalâtı, süzmelik (blok) ve sıvakireci istihsali<br />

Um. Acente : 21612<br />

Telefon : Fabrika : 16..71<br />

Telgraf : Haznedar İstanbul<br />

Adres : Osman ef. Han 8/9 Eminönü İstanbul<br />

Sahibinin Sesi merkezi,<br />

302 İstiklâl caddesi<br />

Beyoğlu - Istenbul


Yurdumuzda,çatıları TEKUTA ile kaplanan bazı binalar<br />

1 . HARP AKADEMİSİ Ankara 3 - SÜMER BANK Ankara<br />

2 • BELEDİYELER BANKASI Ankara 4 - İstanbul Müftiliği<br />

Asrın bir harikası olan " TEKUTA ,, malzemesi hem dayanıklı hem de<br />

çok idarelidir. Kırılmaz, yırtılmaz ve kıymeti asliyesini muhafaza eder.<br />

"TEKlfTA,, malzemesi hususî surette yapılmış bir madendir, doğrudan<br />

betonarme ve ahşap çatılar üzerine konulabilir, ir tecrübe kâfidir.<br />

Fazla izahat için kataloğ ve numune gönderilir.<br />

TUrklya Um. Ac«nta»ı : M. V. AREV. Galata, Aslan Han 3 üncü kat No. 4/8. T«lafon : 45782, P. K. 140»


tJSbahkm<br />

KüçüK Cari Hesaplar<br />

'Kramiijc plânı»<br />

4adet1000Hralık-4000iira<br />

8 ,. 500 ,, -4000<br />

16 „ 250 . •4000<br />

76 „ 100 , -7600<br />

80 „ 50 , -4000<br />

aoo „ 25 , -5000<br />

<strong>38</strong>4 28600<br />

^ Kuralar: 1 Mart, 1 Hazl- ^<br />

ran, 1 Eylül, 1 Birincikânun<br />

V^ tarihlerinde çekilecektir, j<br />

En az 5 0 lira mevduatı<br />

bulunan hesaplar<br />

kuralara dahil<br />

edilecektir.<br />

SALİH SABRi KARAGÖZ<br />

M E R M E R T A Ş<br />

tüccarı<br />

Yerli ve yabancı<br />

her türlü mermer<br />

" L E İ N S , ,<br />

ISTOR Fabrikaları - Stuttgart<br />

Ahşap ıstorlar ve müteharrik<br />

(sineklikler)<br />

YAPILARDA OUZ ve DESENLİ MUHTELİF<br />

RENKLERDE (KSILOLIT) İSLERİ<br />

TAAHHÜT EDİLİR.<br />

MÜHENDİS R. WEYBEİL-MURAOIYE<br />

HAN • SALATA - T.ls 4 3 7 3 3.<br />

işleri müteahhitliği<br />

yapan ciddî ve<br />

en eski ticarethanedir.<br />

ADRES: Unkapanı beylik değirmeni<br />

sırası No. 65<br />

Mermer fabrikası. TELEF. 22604<br />

Mozaik fabrikası „ 21868<br />

Telgraf adresi : MERMERTAŞ


niKoLA D A V R A N O F<br />

T İ C A R E T H A N E S İ<br />

KONTRPLAK<br />

ve MEŞE P A R K E<br />

ABDİ USTA •<br />

Mozaik taşları, Çini ve Kü nkFabrikası<br />

İstanbul, Unkapan, Yavuz Sinaıı mahallesi, Garaiişerif sokak No. 2-4-ti TELEFON: 24122<br />

ANKARA ŞUBESİ VARDIR.<br />

TÜRKİYE<br />

ZİRAAT<br />

CUMHURİYETİ<br />

BANKASI<br />

K U R U L U Ş TARİHİ : 1888<br />

KAPİTALİ : 100,000,000 T. L.<br />

Türkiye İçinde 260 şube ve sandığı. Yabancı memleketlerde<br />

muhabirleri vardır. Her türlü Banka işleri yapar. Kumbaralar<br />

Ç E L O T E K S ' Tecrid levhlrı inştınızı yzın serin kışın sıck tutr ve rutubete karşı<br />

sıhhatinizi muhafaza eder.<br />

\/I Tİ rFT OTFKS • 25-100 m/m klınlığınd olup SOĞUK HAVA depolrı nşaatında kullanılan<br />

VL.I1 VyLLVJ l Li\o , mantar kadar nakli hararet olduğu halde fiatı mantardan çok ucuzdur.<br />

Satış Merkezi : VAHRAM ELÂGOZYAN Demir ve Çeloteks Ticarethanesi<br />

GALATA MUMHANE Cad. Nos 100 TELEFON : 42699


UMBERTO<br />

DAPEY<br />

D E M İ R C İ<br />

Nazmi Balkanoğlu<br />

ve Mehmet Tunç<br />

Demir ve inşaat<br />

m a l z e m e s i<br />

Galata, Lâleli çeşme<br />

Şimşek sokak No. 24<br />

TELEFON: 41953<br />

Bilûmum Beton ve profil demirleri, çimento,<br />

çinko, çivi, galvanize ve siyah saçlar ve bilûmum<br />

sıhhî tesisat malzemesi, borular ve teferruatı,<br />

Banyo bavolu, musluk vesaire.<br />

«<br />

Demir inşaat malzemesi, araba, vagonet,<br />

kürek, kazma ve saire.<br />

Adres : Sanayi caddesi No. 23<br />

Pos. Kut. 59. Tel. : 1760<br />

İstasyon deposu Tel.: 2794<br />

A N K A R A<br />

K A L O R İ F E R<br />

A S A N S Ö R<br />

E L E K T R İ K<br />

M A K i N A<br />

S I H H Î T E S İ S A T<br />

MdtelıasBiHi<br />

FRANSADAN<br />

DİPLOMALI<br />

M Ü H E N D İ S<br />

M Ü T E A H H İ T<br />

Y. A. KERESTECAN<br />

Galata ADALET Han<br />

Telefon: 41113<br />

((<br />

ATLAS,,<br />

YHPI G E R E Ç I « » İ 1 H İ<br />

YADIGÂROĞLU<br />

KARDEŞLER<br />

Beşiktaş Vapur iskelesi yanında. Telefon : 42777<br />

Ç i m e n t o ve m o z a i k<br />

ç i n i y a p ı m e v i<br />

İzmir Kiremit Fabrikası . A. Ş.<br />

Genel acentası

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!