Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
da kurtuldum. E, niye gülüyorsunuz Yoksa inanmadınız mı Yemin ederim, doğru<br />
söylüyorum.<br />
Lidiya Yegorovna çok şaşırmış gibi bir ah çekti, aynı anda da "Odessa'da şimdi.<br />
Ahlaksız!" diye geçirdi içinden.<br />
Profesör Knopka boğalardan mandalara geçti. Kontes Dromaderova konudan<br />
sıkıldığını söyleyince kırmızı pelerin astarına döndüler.<br />
Ağzında bir gevrek geveleyen Zazubrin:<br />
- Kırmızı astarla ilgili bir anım daha var, dedi. Gürcistan'da görev yaptığım<br />
sırada Konvertov adında ufak tefek bir albay vardı. Çoktan ölmüştür şimdi,<br />
toprağı bol olsun. Kendi halinde, hoş bir ihtiyarcıktı. Birkaç savaşa katılıp<br />
çarpıştığını biliyorum... Yararlı hizmetlerinden ötürü er rütbesinden ta<br />
albaylığa yükseltmişler. Çok severdim rahmetliyi. Albaylığı aldığında ata<br />
binecek durumda değildi. Manevralarda kınından çıkardığı kılıcını geriye<br />
sokamadığı için emir eri yardım ederdi. Kaputunun düğmelerini bile emir eri<br />
iliklerdi. Beni bağışlayın, bu tiride dönmüş adamın tek bir düşü vardı, o da<br />
general olmak. Yaşlı, çökmüş, bir ayağı çukurda ama gönlünde ne aslanlar<br />
yatıyor!<br />
Adamcağız general olmayı kafasına koyduğundan emekliliğini de istemiyordu.<br />
Böylece bizde beş yıl daha hizmet etti ve diyebiliriz ki, sonunda amacına<br />
ulaştı. Ama nasıl ulaştığını tahmin edemezsiniz. Adamcağızın yazgısı böyleymiş<br />
demek ki. Generallik rütbesini verdikleri gün ansızın katıldı kaldı. Yüzünün sol<br />
yanına, sağ koluna, iki bacağına birden inme inmişti... Bizim gösteriş düşkününe<br />
sırmalı general apoleti takmak nasip olmadı, istemeye istemeye emekliye ayrıldı.<br />
Yaşlı karısıyla birlikte memleketleri Tiflis'in yolunu tutmak zorunda kaldılar.<br />
Giderlerken adamcağızın bir yüzü ağlıyor, öbür yüzü kaskatı duruyordu.<br />
Pelerininin kırmızı astarıyla övünmek artık tek sevinç kaynağıydı onun için.<br />
Yolda giderken eteğini kanat gibi açıp içindeki kırmızıyı göstermekten gurur<br />
duyuyordu. Hamama bile gittiği zaman pelerininin astarını dışa çevirip öyle<br />
koyardı. "Görün işte ben kimim" dercesine, küçük bir çocuk sanki... Bir süre<br />
böyle avundu. Yaşı çok ilerlediği için gözleri de sönüverdi bir gün. Tuttular,<br />
caddelerde dolaştırsın diye yanına bir adam verdiler. Bizim kır saçlı, tiride<br />
dönmüş ihtiyar üfürsen yere düşecek durumdaydı, gelgelelim, "Ben generalim" diye<br />
gururlanmasından yanına varılmıyordu. O karda kışta böbürlenerek pelerininin<br />
önünü açıp gezmesi görülmeye değerdi. Ne garip adamdı! Çok geçmeden karısı da<br />
öldü. Bizim bunak ağlayıp sızlıyor, karısıyla birlikte gömülmek istiyordu, ama<br />
bir yandan da pelerininin astarını papazlara göstermekten kendini alamıyordu.<br />
Karısının ölümünden sonra evini çekip çevirmesi için dul bir kadın buldular.<br />
Kadın işini iyi biliyordu doğrusu. Fırsat buldukça generalin çayını, şekerini,<br />
parasını çaldı; adamı soyup soğana çevirdi. Zavallıyı tavuk gibi yolması<br />
yetmemiş gibi bir gün tuttu, pelerininin astarını sökerek kendine bluz diktirdi.<br />
Benekli boz bir bezi de kırmızı astarın yerine koydurdu. Bizim Piotr Petroviç<br />
nereden bilsin Cakayla eteğini herkesin önünde açıyor, general pelerininin<br />
astarı yerine benekli boz bezi gösteriyordu...<br />
Kontes Dramoderova bundan da sıkıldı, asteğmen oğlunu anlatmaya koyuldu. Derken,<br />
öğle yemeğine doğru anneleriyle birlikte iki genç kız çıkageldiler. Lidiya<br />
Yegorovna'nın komşusu Kliançinlerdi bunlar. Kızlardan biri piyanonun başına<br />
oturdu, öbürü söyledi; Zazubrin'in sevdiği bir parçayı seslendirdiler. Sonra<br />
öğle yemeğine oturuldu.<br />
- Aman, turp ne güzelmiş! Nereden aldınız diye sordu profesör.<br />
- Şimdi Odessa'da... o kadınla birlikte! dedi Lidiya Yegorovna.<br />
- Anlamadım.<br />
- Ah, ben başka bir şey düşünüyordum... Bilmiyorum, alışverişi bizim aşçı<br />
yapar... Tanrı aşkına, ne oluyor bana böyle<br />
Lidiya Yegorovna başını geriye atıp dalgınlığına kahkahayla güldü. Yemeği<br />
bitirmişlerdi ki, profesörün karısı, çocukları geldiler; kâğıt oynamaya<br />
başladılar. Akşam üzeri kentten başka konuklar sökün etti.<br />
Gece geç vakit konuklardan sonuncusu da evden ayrılıp ayak sesleri kesilince<br />
Lidiya Yegorovna ellerini terasın korkuluğuna dayadı, iki yana sallanarak<br />
ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken;<br />
- Malımı mülkümü hovardaca saçıp savurması yetmiyormuş gibi bir de bana ihanet<br />
ediyor! diyordu.